Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Evvel 1446
22 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:52
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Adalet ve Dengeli Yaşam

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Rebîü'l-Evvel 1421 / 22.06.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İkram Olanı Çevirmemek, İbadette Aşırıya Kaçmamak, Verilen Nimetin Emareleri Bizde Görülmelidir, İmamı- Âzam | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Adalet ve Dengeli Yaşam

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Rebîü'l-Evvel 1421 / 22.06.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İkram Olanı Çevirmemek, İbadette Aşırıya Kaçmamak, Verilen Nimetin Emareleri Bizde Görülmelidir, İmamı- Âzam | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn.Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn.
Hamden kesîran tayyiben mübareken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Hamden kesîran tayyiben mübareken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd: Ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd:

Fe-kâle Resûlullah sallallahu alyehi ve sellem: Fe-kâle Resûlullah sallallahu alyehi ve sellem:

İzâ âtâka'llâhu min hâzel mâli min ğayri mes'eletin velâ işterâfin fe-huzhu ve-külhu ve temevelhu. İzâ âtâka'llâhu min hâzel mâli min ğayri mes'eletin velâ işterâfin fe-huzhu ve-külhu ve temevelhu.

Peygamber Efendimiz Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ın rivayet ettiği bu hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki: Peygamber Efendimiz Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ın rivayet ettiği bu hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki:

İzâ âtâkallâhu min hâzel mâl. "Allah celle celâluhu sana şu maldan verdi mi?" Nasıl? İzâ âtâkallâhu min hâzel mâl. "Allah celle celâluhu sana şu maldan verdi mi?"

Nasıl?

Min gayri mes'eletin. "İstemeden…"Min gayri mes'eletin. "İstemeden…" İstemeden şu maldan; paradan, yiyecek, içecek, giyecek neyse bir şeyden istemeden verdi mi? İstemeden şu maldan; paradan, yiyecek, içecek, giyecek neyse bir şeyden istemeden verdi mi?

Velâ işrâfin. "Böyle bakmadan, göz dikmeden verdi mi sana?" Velâ işrâfin. "Böyle bakmadan, göz dikmeden verdi mi sana?"

Fe-huzfu fe-külhu. "Al, yenilecek birşeyse ye." Ve temelhu. "Onu kendi malın edin." Fe-huzfu fe-külhu. "Al, yenilecek birşeyse ye."

Ve temelhu. "Onu kendi malın edin."

"Bu kadarını yedim, bundan sonrası fazla da…" deme. Onu kendi malın edin, mal edin. "Bu kadarını yedim, bundan sonrası fazla da…" deme. Onu kendi malın edin, mal edin.

Sanıyorum Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuhuma'ya da Peygamber Efendimiz bir şey ikram eylemiş, vermiş. Sanıyorum Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuhuma'ya da Peygamber Efendimiz bir şey ikram eylemiş, vermiş.

Demiş ki: "Yâ Resûlullah! Benim ihtiyacım yok.Demiş ki:

"Yâ Resûlullah! Benim ihtiyacım yok.
Benden başka daha muhtaç kardeşlerim var. Ona verseniz…" demiş. Benden başka daha muhtaç kardeşlerim var. Ona verseniz…" demiş.

O zaman da Peygamber Efendimiz: O zaman da Peygamber Efendimiz:

"Bak delikanlı, istemeden sana Allah bir şey veriyorsa, verirse o zaman al…""Bak delikanlı, istemeden sana Allah bir şey veriyorsa, verirse o zaman al…" "Ben senin ne olduğunu biliyorum. Zengin misin fakir misin. İstemedin."Ben senin ne olduğunu biliyorum. Zengin misin fakir misin. İstemedin. Bende ikram ediyorum veriyorum. Böyle reddetme al." demiş. Bende ikram ediyorum veriyorum. Böyle reddetme al." demiş.

"Başkasına verilecek olsa onu da bilirim." demek istemiş herhalde. Muhakkak ki öyledir."Başkasına verilecek olsa onu da bilirim." demek istemiş herhalde. Muhakkak ki öyledir. Peygamber Efendimiz herşeyin en iyisini bilir. Peygamber Efendimiz herşeyin en iyisini bilir.

Demek ki göz dikmeden, iştahlı iştahlı bakmadan, tamah etmeden, dilenmeden,Demek ki göz dikmeden, iştahlı iştahlı bakmadan, tamah etmeden, dilenmeden, istemeden mal gelirse yiyecek, içecek hurma, koyun, kuzu, deve… Efendimiz gelenleri dağıtırdı. istemeden mal gelirse yiyecek, içecek hurma, koyun, kuzu, deve… Efendimiz gelenleri dağıtırdı.

"İstemeden verildi mi al…" diyor. "İstemeden verildi mi al…" diyor.

Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'te [fakirdi] mübarek.Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'te [fakirdi] mübarek. boşlukboşluk Bir keresinde Selmân-ı Fârisî ziyaretine gitmiş. Çünkü ahiret kardeşiydi onunla. Kapıyı çalmış.Bir keresinde Selmân-ı Fârisî ziyaretine gitmiş. Çünkü ahiret kardeşiydi onunla. Kapıyı çalmış. Hanımı çıkmış. Kadıncağızın üstü başı perişan. Eve girmiş; hiç bir şey yok; tamtakır. Hanımı çıkmış. Kadıncağızın üstü başı perişan. Eve girmiş; hiç bir şey yok; tamtakır.

"Bu ne hal." demiş. Hanımı demiş ki: "Senin kardeşin, Ebu'd-Derdâ dünyayı terketti."Bu ne hal." demiş. Hanımı demiş ki:

"Senin kardeşin, Ebu'd-Derdâ dünyayı terketti.
Dünyalık hiçbirşeye hevesi, arzusu yok." Yok bir şey, üstte başta yok. Evde barkta yok.Dünyalık hiçbirşeye hevesi, arzusu yok." Yok bir şey, üstte başta yok. Evde barkta yok. Bir şey yok. O zaman biraz sonra Selmân-ı Fârisî'nin önüne yemek konulmuş. Bir şey yok. O zaman biraz sonra Selmân-ı Fârisî'nin önüne yemek konulmuş.

"Buyur. Sen de otur ye!" Ramazan değil. Ramazan olsa ikram edilmez zaten. "Buyur, sen de otur ye!" "Buyur. Sen de otur ye!" Ramazan değil. Ramazan olsa ikram edilmez zaten.

"Buyur, sen de otur ye!"

"Ben yemeyeceğim, sen ye." demiş. "Yahu otur ye!" "Yemeyeceğim." demiş. "Ben yemeyeceğim, sen ye." demiş.

"Yahu otur ye!"

"Yemeyeceğim." demiş.

"Sen yemezsen ben de yemem!" Bozmuş orucunu. Bakmış vaziyet fena, ciddi."Sen yemezsen ben de yemem!"

Bozmuş orucunu. Bakmış vaziyet fena, ciddi.
Bozmuş orucunu, Selmân-ı Fârisî ile yemeği yemişler. Gece yatıya kalmış.Bozmuş orucunu, Selmân-ı Fârisî ile yemeği yemişler.

Gece yatıya kalmış.
Demek mescitten uzakça bir yerde. Gece yatağı hazırlamış buna; Yat kardeşim. Sen? Demek mescitten uzakça bir yerde. Gece yatağı hazırlamış buna;

Yat kardeşim.

Sen?

"Benim biraz meşguliyetim var yatmayacağım." demiş. Ne yapacaksın? "Benim biraz meşguliyetim var yatmayacağım." demiş.

Ne yapacaksın?

İşte namaz kılacak, tesbih çekecek filan. Demiş; "Yat!" İşte namaz kılacak, tesbih çekecek filan. Demiş;

"Yat!"

Yok, sen yat da ben işte meşguliyetimi yapayım. Sen yatmazsan bende yatmam! Yok, sen yat da ben işte meşguliyetimi yapayım.


Sen yatmazsan bende yatmam!

Bakmış yine vaziyet ciddi. Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh'ın gönlü olsun diye yatmış. Bakmış yine vaziyet ciddi. Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh'ın gönlü olsun diye yatmış.

Biraz sonra, onun uyuduğuna kanaat getirince yataktan yavaşça sıyrılmış,Biraz sonra, onun uyuduğuna kanaat getirince yataktan yavaşça sıyrılmış, Selmân-ı Fârisî şak diye elini yakalamış; Yat aşağıya! Hay Allah! Yine yatmış. Selmân-ı Fârisî şak diye elini yakalamış;

Yat aşağıya!

Hay Allah! Yine yatmış.

Ondan sonra, biraz daha iyice uyuduğuna kanat getirdiği sıradaOndan sonra, biraz daha iyice uyuduğuna kanat getirdiği sırada yine kalkmak istemiş yine yakalamış bileğinden; Yat aşağıya! yine kalkmak istemiş yine yakalamış bileğinden;

Yat aşağıya!

Nihayet teheccüd vakti gelmiş, gecenin üçte ikisi filan geçmiş.Nihayet teheccüd vakti gelmiş, gecenin üçte ikisi filan geçmiş. O zaman haydi kalk demiş, kendisi de kalkmış.O zaman haydi kalk demiş, kendisi de kalkmış. Beraber abdest almışlar, teheccüd namazlarını kılmışlar,Beraber abdest almışlar, teheccüd namazlarını kılmışlar, sabah namazı kılmaya Peygamber Efendimiz'in mescidine gelmişler.sabah namazı kılmaya Peygamber Efendimiz'in mescidine gelmişler. Ebu'd-Derdâ Peygamber Efendimiz'e demiş ki; Ebu'd-Derdâ Peygamber Efendimiz'e demiş ki;

"Yâ Resûlallah! Bu benim kardeşim Selman, bana orucumu bozdurdu, gece yaptığım ibadetleri,"Yâ Resûlallah! Bu benim kardeşim Selman, bana orucumu bozdurdu, gece yaptığım ibadetleri, her zaman yaptıklarımı yaptırmadı." filan demiş. Peygamber Efendimiz Selmân-ı Fârisî'yi dinlemiş, demiş ki; her zaman yaptıklarımı yaptırmadı." filan demiş. Peygamber Efendimiz Selmân-ı Fârisî'yi dinlemiş, demiş ki;

"Selman haklı yâ Ebe'd-Derdâ! Selman haklı. Sen her şeyi aşırı yapmaya başlamışsın."Selman haklı yâ Ebe'd-Derdâ! Selman haklı. Sen her şeyi aşırı yapmaya başlamışsın. Hanımını ihmal etmişsin. Halbuki hanımın senin üzerinde hakkı var.Hanımını ihmal etmişsin. Halbuki hanımın senin üzerinde hakkı var. Oruç, uykusuz ibadet filan, halbuki senin vücudunun senin üzerinde hakkı var.Oruç, uykusuz ibadet filan, halbuki senin vücudunun senin üzerinde hakkı var. Evet Cenâb-ı Hakk'a karşı da ibadet borcun var. Cenâb-ı Hakk'ın da ibadet hakkı var.Evet Cenâb-ı Hakk'a karşı da ibadet borcun var. Cenâb-ı Hakk'ın da ibadet hakkı var. Her hak sahibine hakkını ölçülü olarak ver." buyurmuş. Her hak sahibine hakkını ölçülü olarak ver." buyurmuş.

Ve başka sahabe arasında böyle yine ibadete düşkünlükten aşırı gitmek isteyenleriVe başka sahabe arasında böyle yine ibadete düşkünlükten aşırı gitmek isteyenleri daima men etmiştir, engellemiş, demiş ki; daima men etmiştir, engellemiş, demiş ki;

"Bak, ben sizin Allah'tan en çok korkanınız olduğum halde, bazen oruç tutuyorum,"Bak, ben sizin Allah'tan en çok korkanınız olduğum halde, bazen oruç tutuyorum, bazen yiyorum, tutmuyorum. Gecenin bir kısmında uyuyorum bir kısmında kalkıyorum.bazen yiyorum, tutmuyorum. Gecenin bir kısmında uyuyorum bir kısmında kalkıyorum. Ve işte görüyorsunuz evliyim, çoluk çocuğum var, eşlerim var.Ve işte görüyorsunuz evliyim, çoluk çocuğum var, eşlerim var. Yani evlilik de günah değil, yanlış yalan değil, peygamberliğe aykırı bir şey değil.Yani evlilik de günah değil, yanlış yalan değil, peygamberliğe aykırı bir şey değil. Evlilik gayet tabii bir şey. Evlilik gayet tabii bir şey. Çünkü evlenince insan nesli devam ediyor, evlenmeyince evlat, çoluk çocuk olmuyor.Çünkü evlenince insan nesli devam ediyor, evlenmeyince evlat, çoluk çocuk olmuyor. Beni seven benim yolumdan gider. Benim yolumdan gitmeyen benden değildir." buyurmuş.Beni seven benim yolumdan gider. Benim yolumdan gitmeyen benden değildir." buyurmuş. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aşırılığı engellemiş Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aşırılığı engellemiş

Bu Ebu'd-Derdâ işte böyle bir insan.Bu Ebu'd-Derdâ işte böyle bir insan. Yani Selmân-ı Fârisî onu mâkul bir çizgiye gelmesi için biraz zorlamış.Yani Selmân-ı Fârisî onu mâkul bir çizgiye gelmesi için biraz zorlamış. Çünkü Selmân-ı Fârisî ibadet ve taat konusunda daha tecrübeli. Çünkü Selmân-ı Fârisî ibadet ve taat konusunda daha tecrübeli. Hem eski papazların yanında kalıp da yetişmiş, onları da biliyor, her şeyi de biliyor.Hem eski papazların yanında kalıp da yetişmiş, onları da biliyor, her şeyi de biliyor. Peygamber Efendimiz de kendisini çok severmiş. Selmânü minnâ ehle'l-beyti. "Selman bizdendir.Peygamber Efendimiz de kendisini çok severmiş. Selmânü minnâ ehle'l-beyti. "Selman bizdendir. Ehlibeytimizden sayılır." diye iltifat buyurmuş.Ehlibeytimizden sayılır." diye iltifat buyurmuş. Demek ki, Resûlullah Efendimiz'in muradını daha iyi anlamış, iyi uygulamış bir tecrübeli sahabi.Demek ki, Resûlullah Efendimiz'in muradını daha iyi anlamış, iyi uygulamış bir tecrübeli sahabi. Bizim de tarikatımızın silsilesinde Ebû Bekr-i Sıddîk, Selmân-ı Fârisî,Bizim de tarikatımızın silsilesinde Ebû Bekr-i Sıddîk, Selmân-ı Fârisî, Peygamber Efendimiz den sonra üçüncü isim.Peygamber Efendimiz den sonra üçüncü isim. Allah şefaatlerine erdirsin. Allah şefaatlerine erdirsin.

Daha düzgün ölçülerde dengeli adaletli davranıyor demek ki. Daha düzgün ölçülerde dengeli adaletli davranıyor demek ki.

İkinci hadîs-i şerîf. İzâ âtâkallahü mâlen fe'l-yüra eserü ni'metillâhi aleyke ve kerâmetihî. İkinci hadîs-i şerîf.

İzâ âtâkallahü mâlen fe'l-yüra eserü ni'metillâhi aleyke ve kerâmetihî.

Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd, İmam Neseî, Hâkim, Taberânî, İmam Trmizî rivayet etmişlerAhmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd, İmam Neseî, Hâkim, Taberânî, İmam Trmizî rivayet etmişler ve bu hadîs-i şerîfi hasen ve sahih sıfatıyla tavsif etmişler.ve bu hadîs-i şerîfi hasen ve sahih sıfatıyla tavsif etmişler. Ebu'l-Ahvas babasından rivayet etmiş; Peygamber Efendimiz diyor ki; Ebu'l-Ahvas babasından rivayet etmiş; Peygamber Efendimiz diyor ki;

İzâ âtâkallahü mâlen. "Allah sana bir mal verdiyse, vermiş ise."İzâ âtâkallahü mâlen. "Allah sana bir mal verdiyse, vermiş ise." Fe'l-yüra eserü ni'metillâhi aleyke ve kerâmetihî. Fe'l-yüra eserü ni'metillâhi aleyke ve kerâmetihî. "Allah'ın bu nimetinin emareleri, âsârı, bu ikramının belirtileri senin üzerinde görünsün." "Allah'ın bu nimetinin emareleri, âsârı, bu ikramının belirtileri senin üzerinde görünsün."

Nimetinin, o nimete sahip olduğunun emareleri senin üzerinde görünsün, buyurmuş.Nimetinin, o nimete sahip olduğunun emareleri senin üzerinde görünsün, buyurmuş. Kerâmet ikram manâsında.Kerâmet ikram manâsında. Evliyaullahın kerâmeti de Allah'ın onlara özel bir muamelesi, ikramı olduğundan öyle deniyor. Evliyaullahın kerâmeti de Allah'ın onlara özel bir muamelesi, ikramı olduğundan öyle deniyor.

Allah bir mal verdi mi bu Allah'ın bir nimetidir ve kerâmetidir, yani kula ikramıdır. Allah bir mal verdi mi bu Allah'ın bir nimetidir ve kerâmetidir, yani kula ikramıdır.

"O kerâmetinin, o ikramının, o nimetinin eseri görülsün." Nasıl görünecek? "O kerâmetinin, o ikramının, o nimetinin eseri görülsün."

Nasıl görünecek?

Paralı olduğun, zengin olduğun, cebinde para olduğu, elinde mal olduğu belli olsun.Paralı olduğun, zengin olduğun, cebinde para olduğu, elinde mal olduğu belli olsun. Yani hırpani gezme. Millet seni fakir sanmasın.Yani hırpani gezme. Millet seni fakir sanmasın. Zengin olduğun giyiminden, kuşamından belli olsun.Zengin olduğun giyiminden, kuşamından belli olsun. Belli olsun da fukaracık da, "Ya şu adamın parası var." diye senden isteyebilsin.Belli olsun da fukaracık da, "Ya şu adamın parası var." diye senden isteyebilsin. Zengin de yanılıp da sana, "Bu fakir galiba." diye acıyıp da para vermeye kalkmasın. Zengin de yanılıp da sana, "Bu fakir galiba." diye acıyıp da para vermeye kalkmasın.

Biraz böyle üzerinde belli olacak. Var giymiyor, var yemiyor. Olmaz.Biraz böyle üzerinde belli olacak. Var giymiyor, var yemiyor. Olmaz. Allah kendisine bir nimet verdi, zenginlik verdiyse giyecek giydirecek, yiyecek yedirecek... Allah kendisine bir nimet verdi, zenginlik verdiyse giyecek giydirecek, yiyecek yedirecek...

Bir de nimetin görünmesi nasıl olur, görülsün? Bir de nimetin görünmesi nasıl olur, görülsün?

Yani, "Ben şöyleyim ben böyleyim." [deyince] adama deriz ya; Yani, "Ben şöyleyim ben böyleyim." [deyince] adama deriz ya;

Görelim bakalım, haydi görelim. Öyle mi? Haydi görelim. Ha, sen zengin misin? Allah mal vermiş mi? Görelim bakalım, haydi görelim. Öyle mi? Haydi görelim.

Ha, sen zengin misin? Allah mal vermiş mi?

Haydi görelim bakalım! Görülsün, yani biraz da fukarayı kolla. Haydi görelim bakalım!

Görülsün, yani biraz da fukarayı kolla.

Hiçbir şey vermiyor, hiçbir şey ikram etmiyor.Hiçbir şey vermiyor, hiçbir şey ikram etmiyor. Hayır, hasenât, sadaka, bağış filan yapmıyor, o zaman görülmüyor.Hayır, hasenât, sadaka, bağış filan yapmıyor, o zaman görülmüyor. Bir de öyle olabilir yani "görülsün"den murad, "Gözle de görülsün, bir de herkes de;Bir de öyle olabilir yani "görülsün"den murad, "Gözle de görülsün, bir de herkes de; 'Ha, bak bu adam zengin, sağa sola veriyor.' diye anlasın." 'Ha, bak bu adam zengin, sağa sola veriyor.' diye anlasın." Yani saklı kalmasın bir, bir de cimrilik yapılmasın, verilsin, iki. Yani saklı kalmasın bir, bir de cimrilik yapılmasın, verilsin, iki.

Bu konuda bu hadîs-i şerîfi, İmam-ı Âzam efendimiz de bir vesileyle söylemiş diyeBu konuda bu hadîs-i şerîfi, İmam-ı Âzam efendimiz de bir vesileyle söylemiş diye ben böyle kulaktan duyduğum bir menkıbede duymuştum. ben böyle kulaktan duyduğum bir menkıbede duymuştum.

Horasan'dan bir zât İmam-ı Âzam Efendimiz'in şöhretini duymuş;Horasan'dan bir zât İmam-ı Âzam Efendimiz'in şöhretini duymuş; "Kûfe'de bir alim var, maşaallah, öyle alim ki, etrafında yüzlerce talebe var."Kûfe'de bir alim var, maşaallah, öyle alim ki, etrafında yüzlerce talebe var. Boyuna onları yetiştirmek için çalışıyor, ne sorulursa gayet güzel cevaplar veriyor. Boyuna onları yetiştirmek için çalışıyor, ne sorulursa gayet güzel cevaplar veriyor. Şöyle bilgin, böyle kıymetli insan, şöyle Allah'ın sevgili kulu Allahuâlem." diye duymuş methini.Şöyle bilgin, böyle kıymetli insan, şöyle Allah'ın sevgili kulu Allahuâlem." diye duymuş methini. Horasan'dan demiş ki; Horasan'dan demiş ki;

"Yahu şu âhir ömrümde gideyim şu mübarek zâtın hizmetinde bulunayım, duasını alayım."Yahu şu âhir ömrümde gideyim şu mübarek zâtın hizmetinde bulunayım, duasını alayım. Burada durup ne yapacağım. Hem ilim öğrenirim, bir şeyler dinlerim. Hem hizmet ederim bu zât'a.Burada durup ne yapacağım. Hem ilim öğrenirim, bir şeyler dinlerim. Hem hizmet ederim bu zât'a. Duasını alır sevap kazanırım." Duasını alır sevap kazanırım."

Yakınlarından vedalaşmış, demek ki durumu öyle hareket etmeye müsait.Yakınlarından vedalaşmış, demek ki durumu öyle hareket etmeye müsait. Belki hanımıyla çıktı yola, nasılsa... Horasan'dan Kûfe'ye gelmiş. Belki hanımıyla çıktı yola, nasılsa... Horasan'dan Kûfe'ye gelmiş.

İmam-ı Âzam'ı görecek, İmam-ı Âzam'ın hizmetine girecek,İmam-ı Âzam'ı görecek, İmam-ı Âzam'ın hizmetine girecek, ömrünü İmam-ı Âzam'ın yanında geçirecek. Arzusu bu.ömrünü İmam-ı Âzam'ın yanında geçirecek. Arzusu bu. Güzel bir arzu, yani ilahi mükafaatı isteyen, âhiret sevabı isteyen bir insanın düşünce tarzı.Güzel bir arzu, yani ilahi mükafaatı isteyen, âhiret sevabı isteyen bir insanın düşünce tarzı. Kûfe'ye gelince sormuş hemen karşılaştığı kimselere; Kûfe'ye gelince sormuş hemen karşılaştığı kimselere;

"Burada bir Ebû Hanîfe isminde alim varmış, İmam-ı Âzam derlermiş,"Burada bir Ebû Hanîfe isminde alim varmış, İmam-ı Âzam derlermiş, ders verirmiş, talebeleri çokmuş. ders verirmiş, talebeleri çokmuş. Acaba onu nerede bulabilirim?" diye sormuş birisine, yoldan geçen birisine. O da demiş ki; Acaba onu nerede bulabilirim?" diye sormuş birisine, yoldan geçen birisine. O da demiş ki;

"Aha işte, ta karşıdan geliyor bak. Sorduğun adam ne tesadüf karşıdan geliyor." demiş. "Aha işte, ta karşıdan geliyor bak. Sorduğun adam ne tesadüf karşıdan geliyor." demiş.

Şimdi bu zât, şöyle karşıdan geliyor deyince, uzaktan bir bakmış, yakışıklı giyimli bir adam.Şimdi bu zât, şöyle karşıdan geliyor deyince, uzaktan bir bakmış, yakışıklı giyimli bir adam. Cübbesi güzel, sarığı güzel, her şeyi böyle çakı gibi güzel. Her şeyi...Cübbesi güzel, sarığı güzel, her şeyi böyle çakı gibi güzel. Her şeyi... Ondan sonra yüreği cız etmiş; "Yahu ben bu adam için mi geldim.Ondan sonra yüreği cız etmiş; "Yahu ben bu adam için mi geldim. Şimdi bu adam giyim güzel, demek ki dünya ehli." demiş. Şimdi bu adam giyim güzel, demek ki dünya ehli." demiş.

O sanıyormuş ki böyle beli kambur, abasında 40 tane yama olan,O sanıyormuş ki böyle beli kambur, abasında 40 tane yama olan, bembeyaz sakallı bir pîr-i fâni görecek. Hayalindeki tip değil; yakışıklı çakı gibi bir adam.bembeyaz sakallı bir pîr-i fâni görecek. Hayalindeki tip değil; yakışıklı çakı gibi bir adam. Hem de güzel giyimli; sarığı güzel cübbesi güzel filan. Pahalı da bir kumaş filan, belli. Demiş; Hem de güzel giyimli; sarığı güzel cübbesi güzel filan. Pahalı da bir kumaş filan, belli. Demiş;

"Bu dünya ehli yahu. Ben bunun yanına gitmeyeyim."Bu dünya ehli yahu. Ben bunun yanına gitmeyeyim. Bu benim tahmin ettiğim, aradığım insan değil.Bu benim tahmin ettiğim, aradığım insan değil. Ben âhiret adamı arıyorum, evliyaullahtan bir kimse olsun istiyorum.Ben âhiret adamı arıyorum, evliyaullahtan bir kimse olsun istiyorum. Dünya ile alakasın kesmiş bir kimse olsun istiyorum." filan. "Şunun yanına hiç gitmeyeyim." demiş. Dünya ile alakasın kesmiş bir kimse olsun istiyorum." filan. "Şunun yanına hiç gitmeyeyim." demiş. Yani adam Kûfe'ye kadar geldiği halde uzaktan bakıştan niyetinden vazgeçmiş. Yani adam Kûfe'ye kadar geldiği halde uzaktan bakıştan niyetinden vazgeçmiş.

Sonra takip etmiş İmam-ı Âzam'ı gözüyle.Sonra takip etmiş İmam-ı Âzam'ı gözüyle. İmam-ı Âzam orada bir manav dükkanına girmiş, üzüm satan dükkana. İmam-ı Âzam orada bir manav dükkanına girmiş, üzüm satan dükkana. Dükkanın önünde küfeler var; iki üç tane oradan almış üzüm, iki üç tane oradan almış. Dükkanın önünde küfeler var; iki üç tane oradan almış üzüm, iki üç tane oradan almış. Boyuna her küfeden alıyor, üzümleri yiyor. Demiş ki; Boyuna her küfeden alıyor, üzümleri yiyor. Demiş ki;

Aa aa aa! Yahu bu üzüm alacaksa girsin, yani bir tanesinden, şundan desin [alsın.]Aa aa aa! Yahu bu üzüm alacaksa girsin, yani bir tanesinden, şundan desin [alsın.] Herkes böyle bu kadar didiklerse üzümleri, üzümler biter.Herkes böyle bu kadar didiklerse üzümleri, üzümler biter. Bu çeşni, tadını tatmaktan, tadına bakmaktan çok öteye gitti bu, çok yedi.Bu çeşni, tadını tatmaktan, tadına bakmaktan çok öteye gitti bu, çok yedi. Bu adam demek ki haramı helali de pek aldırmıyor. Şu hâle bir bak!Bu adam demek ki haramı helali de pek aldırmıyor. Şu hâle bir bak! Üzümden nasıl atıştırdı. Baya bir yarı karnı doydu. Dünya ehli zaten. Giyimi kuşamı da güzel.Üzümden nasıl atıştırdı. Baya bir yarı karnı doydu. Dünya ehli zaten. Giyimi kuşamı da güzel. Yediğine de pek dikkat etmiyor. Ben bunun yanına varmayayım." demiş, kararı kaha da kuvvetlenmiş. Yediğine de pek dikkat etmiyor. Ben bunun yanına varmayayım." demiş, kararı kaha da kuvvetlenmiş.

Sonra İmam-ı Âzam çıkmış dükkandan, böyle yürümüş gitmiş.Sonra İmam-ı Âzam çıkmış dükkandan, böyle yürümüş gitmiş. O da biraz isteksiz isteksiz yürümüş caddeden. İmam-ı Âzam bir ara sokağa girmiş.O da biraz isteksiz isteksiz yürümüş caddeden. İmam-ı Âzam bir ara sokağa girmiş. O da oraya kadar yürümüş.O da oraya kadar yürümüş. Arkadan bakmış, sokağın öbür köşesinde bir kadınla senli benli konuşuyor İmam-ı Âzam. Arkadan bakmış, sokağın öbür köşesinde bir kadınla senli benli konuşuyor İmam-ı Âzam. Samimi samimi konuşuyor; Samimi samimi konuşuyor;

"Oh demiş, önüne geleni ye, beğendiğini giy, kadınlarla da köşe başında sohbet eyle,"Oh demiş, önüne geleni ye, beğendiğini giy, kadınlarla da köşe başında sohbet eyle, güle oynaya samimi samimi mütebessüm filan. Bir de âhiret adamıyım, İslâm alimiyim diye geçin.güle oynaya samimi samimi mütebessüm filan. Bir de âhiret adamıyım, İslâm alimiyim diye geçin. Böyle şey olur mu ya?" filan diye, dönmüş Horasan'a gidecek. Böyle şey olur mu ya?" filan diye, dönmüş Horasan'a gidecek.

Köşeyi dönünce İmam-ı Âzam sokağın içinden adıyla, "Dur ey filanca!" diye hitap etmiş. Hop afallamış. Köşeyi dönünce İmam-ı Âzam sokağın içinden adıyla, "Dur ey filanca!" diye hitap etmiş. Hop afallamış.

Çünkü Horasan'dan Kûfe'ye ilk geliyor, nereden bilecek adını sanını?Çünkü Horasan'dan Kûfe'ye ilk geliyor, nereden bilecek adını sanını? Allah bildirmezse, kerâmet sahibi olmazsa nereden bilecek? Allah bildirmezse, kerâmet sahibi olmazsa nereden bilecek?

Afallamış bir; "Allah Allah! Nereden bildi ismini!?" İmam-ı Âzam demiş; "Gel...Afallamış bir; "Allah Allah! Nereden bildi ismini!?" İmam-ı Âzam demiş;

"Gel...
Bu benim konuştuğum kadın benim hanımım, ailem. O üzümlerini yediğim dükkân benim dükkânım." Bu benim konuştuğum kadın benim hanımım, ailem. O üzümlerini yediğim dükkân benim dükkânım."

"Neden bütün küfelere baktım?" "Neden bütün küfelere baktım?"

"Çünkü adamlarıma, 'Üzümleri olgun kopartın, koruk kopartmayın,"Çünkü adamlarıma, 'Üzümleri olgun kopartın, koruk kopartmayın, koruk kopartırsanız müşteri beğenmez, alınan para helal olmaz.' diye koruk kopartırsanız müşteri beğenmez, alınan para helal olmaz.' diye hepsinin emrime uygun toplanıp toplanmadığına baktım.hepsinin emrime uygun toplanıp toplanmadığına baktım. Dükkan benim mal benim, bakmaya hakkım var." demiş. Dükkan benim mal benim, bakmaya hakkım var." demiş.

Yani bir de koruk satmasınlar diye takvadan dolayı bakıyor, yani bayağı teftiş ediyor. Yani bir de koruk satmasınlar diye takvadan dolayı bakıyor, yani bayağı teftiş ediyor.

"Sonra, bu hanım benim hanımım. Ona dedim ki, 'Yemekleri hazırla, akşama Horasan'dan misafirimiz var.'" "Sonra, bu hanım benim hanımım. Ona dedim ki, 'Yemekleri hazırla, akşama Horasan'dan misafirimiz var.'"

Oradan da bir afallamış. "Üzerimde ki elbiselere gelince..." demiş,Oradan da bir afallamış.

"Üzerimde ki elbiselere gelince..." demiş,
bu hadîs-i şerîfi veya bu manâdaki başka bir rivayeti söylemiş; bu hadîs-i şerîfi veya bu manâdaki başka bir rivayeti söylemiş;

"Allah bir kuluna zenginlik verdi mi, nimet verdi mi, ikram etti mi,"Allah bir kuluna zenginlik verdi mi, nimet verdi mi, ikram etti mi, onun eserini üzerinde görmeyi ister, görünmesini ister.onun eserini üzerinde görmeyi ister, görünmesini ister. Ben bundan böyle giyiniyorum." demiş, böyle açmış, "Sen benim içime bak." demiş. Ben bundan böyle giyiniyorum." demiş, böyle açmış, "Sen benim içime bak." demiş.

İçi tabii asıl kalbi, mühim olan kalbi de, galiba içinde de basit bir elbise varmış. İçi tabii asıl kalbi, mühim olan kalbi de, galiba içinde de basit bir elbise varmış.

Böyle bir şey duymuştum, yani İmam-ı Âzam'ın menakıbı hakkında… Allah bilir.Böyle bir şey duymuştum, yani İmam-ı Âzam'ın menakıbı hakkında…

Allah bilir.
Fakat güzel bir menkıbe olarak hoşuma gider, söylerim vaazlarımda.Fakat güzel bir menkıbe olarak hoşuma gider, söylerim vaazlarımda. Çünkü insanlar, uzaktan insanları değerlendiriyorlar, bazen yanlış değerlendiriyorlar.Çünkü insanlar, uzaktan insanları değerlendiriyorlar, bazen yanlış değerlendiriyorlar. Bazen bir davranışı uzaktan kötüye yorumluyorlar. Halbuki sorsalar bir mâkul sebebi var. Bazen bir davranışı uzaktan kötüye yorumluyorlar. Halbuki sorsalar bir mâkul sebebi var.

"Ha öyle mi? O zaman tamam." diyeceği bir durum var. O bakımdan güzel işaretler veriyor insana. "Ha öyle mi? O zaman tamam." diyeceği bir durum var. O bakımdan güzel işaretler veriyor insana.

Tabii İmam-ı Âzam Efendimiz'in büyüklüğünü de gösteren bir menkıbe ayrıca. Bu hadîs-i şerîfle de ilgili. Tabii İmam-ı Âzam Efendimiz'in büyüklüğünü de gösteren bir menkıbe ayrıca. Bu hadîs-i şerîfle de ilgili.

Demek ki Allah'ın nimetinin eseri üzerimizde görülecek.Demek ki Allah'ın nimetinin eseri üzerimizde görülecek. Yani bir, giyim kuşamımız 40 yamalı olmayacak, Allah vermişse verdiğini giyeceğiz;Yani bir, giyim kuşamımız 40 yamalı olmayacak, Allah vermişse verdiğini giyeceğiz; iki, paramız pulumuz varsa biraz da fukara görecek, "Bakalım parası varsa görelim!" dediği gibi. iki, paramız pulumuz varsa biraz da fukara görecek, "Bakalım parası varsa görelim!" dediği gibi. Yani onlara da verilecek. Üçüncü hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Yani onlara da verilecek.

Üçüncü hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

İzâ ahbebte racülen fe's-elhü ani's-mihî ve's-mi ebîhi fe-in kâne ğâiben hafıztehüİzâ ahbebte racülen fe's-elhü ani's-mihî ve's-mi ebîhi fe-in kâne ğâiben hafıztehü ve in kâne marîden udtehû ve in mâte şehidtehû. ve in kâne marîden udtehû ve in mâte şehidtehû.

İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Bir adamı sevdin mi, sevmiş isen bir adamı." Fe's-elhü ani's-mihî."Bir adamı sevdin mi, sevmiş isen bir adamı." Fe's-elhü ani's-mihî. "'Senin ismin ne?' diye o adama isminden soru sor." Sen kimsin, ismin ne diye soru sor, bir."'Senin ismin ne?' diye o adama isminden soru sor." Sen kimsin, ismin ne diye soru sor, bir. Ve's-mi ebîhi. "Baban kim, hangi kabiledensin, kimlerdensin?" diye sor, yani tanı. Ve's-mi ebîhi. "Baban kim, hangi kabiledensin, kimlerdensin?" diye sor, yani tanı.

Tabii iyice tanımak için mesleğini sorarsın, memleketini sorarsın.Tabii iyice tanımak için mesleğini sorarsın, memleketini sorarsın. Ben nüfus memuru gibi sorguya çekiyorum birisi ile karşılaştım mı. Ben nüfus memuru gibi sorguya çekiyorum birisi ile karşılaştım mı.

Nerelisin, hangi kasabadansın, falancayı tanır mısın, ismin ne, baban ne iş yapardı soruyorum. Nerelisin, hangi kasabadansın, falancayı tanır mısın, ismin ne, baban ne iş yapardı soruyorum.

Neden? İşte bu hadîs-i şerîflerden dolayı. Neden?

İşte bu hadîs-i şerîflerden dolayı.

Fe-in kâne ğâiben hafıztehü. "Eğer gaib ise, onu korursun." Fe-in kâne ğâiben hafıztehü. "Eğer gaib ise, onu korursun."

Yani olmadığı yerde, seviyorsun ya adamı, müdafaa edersin, savunursun. Çünkü iyi tanımış olursun. Yani olmadığı yerde, seviyorsun ya adamı, müdafaa edersin, savunursun. Çünkü iyi tanımış olursun.

Yok, yahu kasabamıza hırpani kılıklı bir adam geldi, hırsız mı ne? İyi niyetli mi kötü niyetli mi? Yok, yahu kasabamıza hırpani kılıklı bir adam geldi, hırsız mı ne? İyi niyetli mi kötü niyetli mi?

Yok canım, be onu tanıdım, o falanca kabileden çok dürüst, çok tanınmış bir zât'ın oğlu.Yok canım, be onu tanıdım, o falanca kabileden çok dürüst, çok tanınmış bir zât'ın oğlu. İyi bir aileden. Yok bir şeyi filan, mesela. Yani olmadığı yerde savunursun onu.İyi bir aileden. Yok bir şeyi filan, mesela. Yani olmadığı yerde savunursun onu. Gıybeti yapılırsa, aleyhinde düşünülürse savunursun. Olmadığı zaman korursun. Gıybeti yapılırsa, aleyhinde düşünülürse savunursun. Olmadığı zaman korursun.

Ve in kâne marîden udtehû. "Hastalanırsa, anasını babasını, soyunu sopunu, evini barkını,Ve in kâne marîden udtehû. "Hastalanırsa, anasını babasını, soyunu sopunu, evini barkını, adresini öğrendiğin için gider ziyaret edersin." adresini öğrendiğin için gider ziyaret edersin."

Kardeşim, camide görünmüyorsun, hasta mı oldun? Neyin var?Kardeşim, camide görünmüyorsun, hasta mı oldun? Neyin var? Doktor bulalım, tabib hekim bulalım, bilmem ne filan. Ziyaret edersin. Allah şifa versin.Doktor bulalım, tabib hekim bulalım, bilmem ne filan. Ziyaret edersin. Allah şifa versin. Dur ben bir okuyayım sana filan. Ziyaret edip hasta ise hatırını yoklarsın. Dur ben bir okuyayım sana filan. Ziyaret edip hasta ise hatırını yoklarsın. Gönlünü alacak şeyler yaparsın. Gönlünü alacak şeyler yaparsın.

Ve in mâte şehidtehû. "Ölürse cenazesinde bulunursun, son vazifelerini yaparsın." Ve in mâte şehidtehû. "Ölürse cenazesinde bulunursun, son vazifelerini yaparsın."

Demek oluyor ki sevdiğimiz insanı iyi tanımaya çalışacağız, biraz soruşturacağız. Demek oluyor ki sevdiğimiz insanı iyi tanımaya çalışacağız, biraz soruşturacağız.

Sanıyorum, Abdullah b. Ömer radıyallahu anh'ın bir kimse ile muhabbeti olmuş da, Peygamber Efendimiz; Sanıyorum, Abdullah b. Ömer radıyallahu anh'ın bir kimse ile muhabbeti olmuş da, Peygamber Efendimiz;

"Bu kim?" diye sormuş. O da; "Bilmiyorum." demiş."Bu kim?" diye sormuş. O da;

"Bilmiyorum." demiş.
"Sevdim, işte camide namaz kılıyordu, sevdim ama bilmiyorum." deyince "Sevdim, işte camide namaz kılıyordu, sevdim ama bilmiyorum." deyince galiba Peygamber Efendimiz böyle buyurmuş. galiba Peygamber Efendimiz böyle buyurmuş.

Bazen de camiye birisi geliyor, hiç kimse halini hatırını sormuyor, kalkıyor gidiyor.Bazen de camiye birisi geliyor, hiç kimse halini hatırını sormuyor, kalkıyor gidiyor. Bizim Türkiye'de çok oluyor, İskenderpaşa'da çok oluyor. Bazan bana mektup ta yazıyorlar; Bizim Türkiye'de çok oluyor, İskenderpaşa'da çok oluyor. Bazan bana mektup ta yazıyorlar;

"Hocam dört senedir sizin vaazlarınıza, Pazar derslerine gelirim."Hocam dört senedir sizin vaazlarınıza, Pazar derslerine gelirim. Ne arayan, ne beni soran var. Dört senedir bir tane ahbap edinmedim." diyor. Ne arayan, ne beni soran var. Dört senedir bir tane ahbap edinmedim." diyor.

Çok ayıp cemaate! Cemaat geleni bir soracak, tanıyacak, gel çorbayı beraber içelim diyecek,Çok ayıp cemaate! Cemaat geleni bir soracak, tanıyacak, gel çorbayı beraber içelim diyecek, muhabbeti ilerletecek filan, ki bir arkadaş kazanmış olacak.muhabbeti ilerletecek filan, ki bir arkadaş kazanmış olacak. O arkadaş da ısınmış olacak.O arkadaş da ısınmış olacak. Eski dervişlerden dervişliği daha güzel öğrenmiş olacak; âdâbı, erkânı, ahlâkı, ezkârı, evrâdı, neyse...Eski dervişlerden dervişliği daha güzel öğrenmiş olacak; âdâbı, erkânı, ahlâkı, ezkârı, evrâdı, neyse... her bakımdan karlı olacak. her bakımdan karlı olacak.

Peygamber Efendimiz her işimizi bak bize öğretiyor.Peygamber Efendimiz her işimizi bak bize öğretiyor. Yani birisini sevdin mi ismini, babasını, vesairesini sor.Yani birisini sevdin mi ismini, babasını, vesairesini sor. Her şeyimizle ilgileniyor Peygamber Efendimiz. Her şeyimizle ilgileniyor Peygamber Efendimiz. Dişlerini fırçalamaktan, tanıdığı insanın halini hatırını sormaya varıncaya kadar,Dişlerini fırçalamaktan, tanıdığı insanın halini hatırını sormaya varıncaya kadar, bizi toplum yönünden muhabbetli bir toplum hâline gelelim diye her bakımdan eğitiyor,bizi toplum yönünden muhabbetli bir toplum hâline gelelim diye her bakımdan eğitiyor, hem dünyamızı hem âhiretimizi mutlu kılacak güzel bilgiler öğretiyor. hem dünyamızı hem âhiretimizi mutlu kılacak güzel bilgiler öğretiyor.

Allah peygamber Efendimiz'in şefaatine erdirsin. Ona en güzel tarz da uymayı nasip eylesin. Allah peygamber Efendimiz'in şefaatine erdirsin. Ona en güzel tarz da uymayı nasip eylesin.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2