Namaz Vakitleri

6 Cemâziye'l-Evvel 1446
08 Kasım 2024
İmsak
06:08
Güneş
07:35
Öğle
12:53
İkindi
15:35
Akşam
18:00
Yatsı
19:22
Detaylı Arama

Ahir Zamanda Yöneticiler

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

16 Şevvâl 1421 / 11.01.2001
Thumba/ Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Câhillerin Yönetici Olması, Din İlminin Korunması, Cehennemin Mahşer Yerine Getirilişi, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ahir Zamanda Yöneticiler

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

16 Şevvâl 1421 / 11.01.2001
Thumba/ Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Câhillerin Yönetici Olması, Din İlminin Korunması, Cehennemin Mahşer Yerine Getirilişi, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. el-Hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn.Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn.
Hamden kesîren tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Hamden kesîren tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn ve şefii'l müznibîn, Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn ve şefii'l müznibîn, Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ecmaîn et-tayyibîn et-tahirîn. Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ecmaîn et-tayyibîn et-tahirîn.

Emmâ ba'd. Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Emmâ ba'd.

Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Yahrücü fî âhiri'z-zemâni kavmün, ve rüesâü cühhâlün yeftinûne'n-nâse fe-yudillûne ve yedıllûn. Yahrücü fî âhiri'z-zemâni kavmün, ve rüesâü cühhâlün yeftinûne'n-nâse fe-yudillûne ve yedıllûn.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten nakledilen bu hadîs-i şerîfi,Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten nakledilen bu hadîs-i şerîfi, Ebû Nuaym el-İsfahânî ve Deylemî, kitaplarında kaydetmişler. Ebû Nuaym el-İsfahânî ve Deylemî, kitaplarında kaydetmişler.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;

Yahrücü fî âhiri'z-zemâni. "Âhir zamanda çıkacak." Kavmün. "Bazı insanlar." Yahrücü fî âhiri'z-zemâni. "Âhir zamanda çıkacak." Kavmün. "Bazı insanlar."

Kavm, "ırk" mânasına değil, "insan topluluğu." mânasına. "Bir takım insanlar çıkacak."Kavm, "ırk" mânasına değil, "insan topluluğu." mânasına. "Bir takım insanlar çıkacak." Ve rüesâü. "Başkan reis insanlar" Cühhâlün. "Cahil." Ve rüesâü. "Başkan reis insanlar" Cühhâlün. "Cahil."

Âhir zamanda reis ama cahil insanlar çıkacak. Âhir zamanda reis ama cahil insanlar çıkacak.

Ve yeftinûne'nâse. "İnsanları fitnelere uğratacaklar,Ve yeftinûne'nâse. "İnsanları fitnelere uğratacaklar, fitneye düşürecekler, şaşırtacaklar saptıracaklar."fitneye düşürecekler, şaşırtacaklar saptıracaklar." Fe-yudillûne. "Bu cahil herifler, başkanlar, hem başkalarını saptıracak."Fe-yudillûne. "Bu cahil herifler, başkanlar, hem başkalarını saptıracak." Ve yedıllûn. "Hem de kendileri dalalete düşecekler." Ve yedıllûn. "Hem de kendileri dalalete düşecekler."

Veyahut böyle okuruz: Veyahut böyle okuruz:

Fe-yedıllûne ve yedıllûn. "Hem kendileri dalalete düşmüş insanlar,Fe-yedıllûne ve yedıllûn. "Hem kendileri dalalete düşmüş insanlar, hem de başkalarını dalalete düşürmüş insanlar olacaklar." hem de başkalarını dalalete düşürmüş insanlar olacaklar."

Muhterem kardeşlerim! Bunun misallerini görüyoruz.Muhterem kardeşlerim!

Bunun misallerini görüyoruz.
Ayak takımının başa geçmesi, faziletli insanların da ayaklar altında kalması, kıyametin alametlerindendir.Ayak takımının başa geçmesi, faziletli insanların da ayaklar altında kalması, kıyametin alametlerindendir. Yüksek ahlâkın alay konusu olması, edepsizliğin baş tacı edilmesi, Yüksek ahlâkın alay konusu olması, edepsizliğin baş tacı edilmesi, insanların kötülerinin başa geçmesi âhir zamanın alametlerindendir.insanların kötülerinin başa geçmesi âhir zamanın alametlerindendir. Tabi bunda herkesin sorumluluğu vardır. Neden? Tabi bunda herkesin sorumluluğu vardır.

Neden?

Tâbi olanlar olmasa kananlar olmasa onlar olmayacak.Tâbi olanlar olmasa kananlar olmasa onlar olmayacak. Bazıları tâbî oluyorlar, destek oluyorlar, yardakçı oluyorlar; Bazıları tâbî oluyorlar, destek oluyorlar, yardakçı oluyorlar; onun için onlar kuvvet buluyor da reis oluyor, başa geçiyor. onun için onlar kuvvet buluyor da reis oluyor, başa geçiyor.

Binâenaleyh Allah'ın sevmediği insanları reis edinenler sorumludur.Binâenaleyh Allah'ın sevmediği insanları reis edinenler sorumludur. Allah'ın sevmediği vasfa sahip insanları beğenip de onlara tâbi olanlar büyük sorumluluk altındadır.Allah'ın sevmediği vasfa sahip insanları beğenip de onlara tâbi olanlar büyük sorumluluk altındadır. Hem de kat kat sorumluluk altındadırlar. Çünkü hem yanlış seçmelerinden dolayı ceza yerler,Hem de kat kat sorumluluk altındadırlar. Çünkü hem yanlış seçmelerinden dolayı ceza yerler, hem de kendi reyleri ile seçtikleri insanın yaptığı bütün cahilliklerin,hem de kendi reyleri ile seçtikleri insanın yaptığı bütün cahilliklerin, zulümlerin sorumluluğunu da yüklenirler. "Bu herifin reis olmasına siz sebep oldunuz.zulümlerin sorumluluğunu da yüklenirler.

"Bu herifin reis olmasına siz sebep oldunuz.
Bu da ömür boyu bu kadar edepsizliği yaptı, yaptı, yaptı, yıkıldı gitti cihandan!" Bu da ömür boyu bu kadar edepsizliği yaptı, yaptı, yaptı, yıkıldı gitti cihandan!"

Ömür boyunca yaptığı şeyler hepsinin sorumluluğunda; onu reis seçenlerin vebali vardır.Ömür boyunca yaptığı şeyler hepsinin sorumluluğunda; onu reis seçenlerin vebali vardır. Onun için bütün müslümanların hepsinin kime tâbi olacağını dikkatli şekilde düşünmesi,Onun için bütün müslümanların hepsinin kime tâbi olacağını dikkatli şekilde düşünmesi, iyi tespit etmesi lazımdır.iyi tespit etmesi lazımdır. Olmayacak insana bey'at etmek, olmayacak insanı başkan seçmek, Olmayacak insana bey'at etmek, olmayacak insanı başkan seçmek, olmayacak insana tâbi olmak çok büyük vebaldir. olmayacak insana tâbi olmak çok büyük vebaldir.

Bu başkan olma usûlü bu devirde, bazı memleketlerde seçimle oluyor.Bu başkan olma usûlü bu devirde, bazı memleketlerde seçimle oluyor. Sandıktan kim çıkarsa başa o geçiyor. Sandıktan çıkan da halk kime oy atarsa ona göre çıkıyor.Sandıktan kim çıkarsa başa o geçiyor. Sandıktan çıkan da halk kime oy atarsa ona göre çıkıyor. Oy verenlerin oylarının sayısına göre sandıktaki cücelerden bir tanesi çıkıyor. Oy verenlerin oylarının sayısına göre sandıktaki cücelerden bir tanesi çıkıyor. Cücelerden birisi çıkıyor, dev gibi oluyor; başa geçiyor oturuyor, ondan sonra bir sürü zulüm yapıyor. Cücelerden birisi çıkıyor, dev gibi oluyor; başa geçiyor oturuyor, ondan sonra bir sürü zulüm yapıyor.

Misal; işte İran şahı, işte Saddam, işte Kaddafi, işte falanca işte filanca.Misal; işte İran şahı, işte Saddam, işte Kaddafi, işte falanca işte filanca. Belki isim vermesek daha da doğru olur ama siz de anlarsınız ama çok aşikâr zulümler var, Belki isim vermesek daha da doğru olur ama siz de anlarsınız ama çok aşikâr zulümler var, çok bariz zulümler var, haksız, hesapsız öldürmeler var. Huduttan girerken öldürüyor! çok bariz zulümler var, haksız, hesapsız öldürmeler var. Huduttan girerken öldürüyor!

Benim ilahiyattan talebem vardı; Tebrizli, Kürt asıllı.Benim ilahiyattan talebem vardı; Tebrizli, Kürt asıllı. Ankara İlahiyat'ta okudu, mezun oldu; çocukcağız İranlı. Ankara İlahiyat'ta okudu, mezun oldu; çocukcağız İranlı. Sonradan duydum ki İran hududundan girerken Tebriz'e giderkenSonradan duydum ki İran hududundan girerken Tebriz'e giderken orada kurşuna dizmişler, öldürmüşler. Allah kahretsin zalimleri, katilleri! Zaten kahreder! orada kurşuna dizmişler, öldürmüşler. Allah kahretsin zalimleri, katilleri! Zaten kahreder!

Allah'ın emrine uygun olmadan insan öldürülür mü?Allah'ın emrine uygun olmadan insan öldürülür mü? Şeriate, kanuna uygun olmadan, kanûn-u ilâhîye uygun olmadan insan öldürülür mü? Şeriate, kanuna uygun olmadan, kanûn-u ilâhîye uygun olmadan insan öldürülür mü? Bir insanın canı alınır mı? Saddam'ın yanına bizim eski vekil arkadaşlardanBir insanın canı alınır mı?

Saddam'ın yanına bizim eski vekil arkadaşlardan
şimdi bir partinin başkanı olan ihvanımızdan birisi -bakan iken- uğramış.şimdi bir partinin başkanı olan ihvanımızdan birisi -bakan iken- uğramış. İsim vermiyorum, hâlen hayatta. Saddam'la görüşmüş. Saddam'ın yanında da bir genç varmış. İsim vermiyorum, hâlen hayatta. Saddam'la görüşmüş. Saddam'ın yanında da bir genç varmış. Saddam demiş ki bu da benim damadım ya da yeğenim. Bir yakını ama nesi olduğunu unuttum.Saddam demiş ki bu da benim damadım ya da yeğenim. Bir yakını ama nesi olduğunu unuttum. Bizim ihvandan olan o bakan da; "Nasılsın?" demiş, hatırını sormuş. Bizim ihvandan olan o bakan da; "Nasılsın?" demiş, hatırını sormuş.

"Hocam, pırıl pırıl bir mühendis, bilgili güzel bir mühendis." diyor. "Hocam, pırıl pırıl bir mühendis, bilgili güzel bir mühendis." diyor.

Bizim bakan hacca gitti, hacdan yine Irak üzerinden döndü.Bizim bakan hacca gitti, hacdan yine Irak üzerinden döndü. "Sayın başkan" diye, nezaketen Saddam'a yine uğramış. O bakan ötekisi başkan, uğramış, sohbet arasında; "Sayın başkan" diye, nezaketen Saddam'a yine uğramış. O bakan ötekisi başkan, uğramış, sohbet arasında;

"Nasılsınız? İyi misiniz? Geçen gün tanıştığımız falanca nerede?" demiş. "Nasılsınız? İyi misiniz? Geçen gün tanıştığımız falanca nerede?" demiş.

"Onun kafasını kestim." demiş, o da. "Hocam, böyle zalim!" diyor. "Onun kafasını kestim." demiş, o da.

"Hocam, böyle zalim!" diyor.

Akrabası; ya yeğeni ya damadı ama kesmiş. Bir kişinin emri ile adam kesilmez.Akrabası; ya yeğeni ya damadı ama kesmiş. Bir kişinin emri ile adam kesilmez. Suç olacak suçsuz kesilmez. Suçun da Allah tarafından tarif edilmiş bir suç olması lazım.Suç olacak suçsuz kesilmez. Suçun da Allah tarafından tarif edilmiş bir suç olması lazım. Tarife uygun olmayan suç da olmaz. Birisi birisini suçluyor: Tarife uygun olmayan suç da olmaz. Birisi birisini suçluyor: "Sen suçlusun cezalan." diyor; sen suçlayamazsın! "Sen suçlusun cezalan." diyor; sen suçlayamazsın! Tarif edilmiş belirli bir suç yoksa suçlamaya da kimsenin hakkı yok! Tarif edilmiş belirli bir suç yoksa suçlamaya da kimsenin hakkı yok!

Onun için hukukta buna "suçların kanuniliği" derler.Onun için hukukta buna "suçların kanuniliği" derler. "Kanunda yazılmış olması lazım." derler. Kanunda yazılmayan bir şey için bir kimse ötekisini; "Kanunda yazılmış olması lazım." derler. Kanunda yazılmayan bir şey için bir kimse ötekisini; "Sen suç işledin." diye suçlayıp cezalandıramaz. Birisi geliyor, Ahmed Efendi'ye diyor ki; "Sen suç işledin." diye suçlayıp cezalandıramaz.

Birisi geliyor, Ahmed Efendi'ye diyor ki;

"Vay, bağdaş kurarak oturdun, senin kafanı keseceğim!" -Allah göstermesin.- Olmaz! Niye? "Vay, bağdaş kurarak oturdun, senin kafanı keseceğim!"

-Allah göstermesin.- Olmaz!

Niye?

"Bağdaş kurmak suçtur." diye kanunda bir madde yok. "Bağdaş kurmak suçtur." diye kanunda bir madde yok.

Kanunda olsa bile bir de beşer kanunu var.Kanunda olsa bile bir de beşer kanunu var. Zalimler tarafından çıkarılırsa kanunlar zalimane olabilir. Bir de hukuk var. Hukuka uygun değil.Zalimler tarafından çıkarılırsa kanunlar zalimane olabilir. Bir de hukuk var. Hukuka uygun değil. İsterse bağdaş kurar isterse dizlerini dikerek oturur, isterse diz çökerek oturur,İsterse bağdaş kurar isterse dizlerini dikerek oturur, isterse diz çökerek oturur, isterse aksi teverrük oturur. İstediği şekilde oturur, yasak değil. isterse aksi teverrük oturur. İstediği şekilde oturur, yasak değil. Bir insan yasak olmayan şeyden suçlanamaz. Buna "suçların kanuniliği esası" derler.Bir insan yasak olmayan şeyden suçlanamaz. Buna "suçların kanuniliği esası" derler. Hukukta çok önemli bir esastır. Polis seni çeviriyor: "Yüz dolar ceza ver bakalım!" Hukukta çok önemli bir esastır.

Polis seni çeviriyor:

"Yüz dolar ceza ver bakalım!"

"Niye veriyorum?" "Atmışla gittin!" "Bu yolda altmışla gitmek suç değil ki!"Niye veriyorum?"

"Atmışla gittin!"

"Bu yolda altmışla gitmek suç değil ki!
Suç olmayan bir şeye sen nasıl ceza verirsin? Veremezsin!" Zalime destekçi olmak zulme iştirak etmektir.Suç olmayan bir şeye sen nasıl ceza verirsin? Veremezsin!"

Zalime destekçi olmak zulme iştirak etmektir.
Zalime kim destekçi olursa zulme iştirak eder. Hatta Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor ki; Zalime kim destekçi olursa zulme iştirak eder. Hatta Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor ki;

Ve lâ terkenû ile'llezîne zalemû fe-temessekümü'n-nâr. Ve lâ terkenû ile'llezîne zalemû fe-temessekümü'n-nâr. "Zulmedenlere temayül bile etmeyin, eğilim bile göstermeyin, muhabbet bile göstermeyin, "Zulmedenlere temayül bile etmeyin, eğilim bile göstermeyin, muhabbet bile göstermeyin, size de cehennem ateşi gelir. Siz de cehenneme düşer cezaya çarptırılırsınız." size de cehennem ateşi gelir. Siz de cehenneme düşer cezaya çarptırılırsınız."

Bir zalime muhabbet bile etmeyecek! "Yâ Seyyid, Ey Efendi!" bile demeyecek.Bir zalime muhabbet bile etmeyecek! "Yâ Seyyid, Ey Efendi!" bile demeyecek. Çünkü zalim zalimi destekleyenlerin sayesinde zalimliği yapabiliyor. Destekleyen olmasa yapamaz. Çünkü zalim zalimi destekleyenlerin sayesinde zalimliği yapabiliyor. Destekleyen olmasa yapamaz.

Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, mübarek kardeşlerim! Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, mübarek kardeşlerim!

Sadece bu camide şu anda beni dinleyenler değil,Sadece bu camide şu anda beni dinleyenler değil, -bunlar videoya alınıyor, banda çekiliyor, şeride çekiliyor, sonra bunlar basılıyor, kitap oluyor--bunlar videoya alınıyor, banda çekiliyor, şeride çekiliyor, sonra bunlar basılıyor, kitap oluyor- onu okuyan bütün kardeşlerim lütfen kime oy verdiğinize, kimi başkan seçtiğinize,onu okuyan bütün kardeşlerim lütfen kime oy verdiğinize, kimi başkan seçtiğinize, kimi kendinize sözcü, mümessil, temsilci yaptığınıza çok dikkat edin!kimi kendinize sözcü, mümessil, temsilci yaptığınıza çok dikkat edin! Sahtekar, hırsız, rüşvetçi, zalim, fasık, facir insanları lütfen başınıza geçirmeyin! İşte hadîs-i şerîf. Sahtekar, hırsız, rüşvetçi, zalim, fasık, facir insanları lütfen başınıza geçirmeyin! İşte hadîs-i şerîf.

İkinci hadîs-i şerîf. İkinci hadîs-i şerîf.

Yuhmelü hâze'l-ilme min külli halefin udûlehû yünfûne anhü (veyahut)Yuhmelü hâze'l-ilme min külli halefin udûlehû yünfûne anhü (veyahut) udûlühû yünfûne anhü tahrîfe'l-ğâlîn ve'ntihâle'lmübtılîn ve te'vili'l-câhilîn. udûlühû yünfûne anhü tahrîfe'l-ğâlîn ve'ntihâle'lmübtılîn ve te'vili'l-câhilîn.

Bu hadîs-i şerîf; yedi kaynaktan on râvi tarafından rivayet edilmiş.Bu hadîs-i şerîf; yedi kaynaktan on râvi tarafından rivayet edilmiş. Beyhâkî'de İbn Asâkir'de olan bir hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz diyor ki; Beyhâkî'de İbn Asâkir'de olan bir hadîs-i şerîf.

Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Bu ilim, bu din ilmi, bu itikad ilmi, bu Allahu Teâlâ hazretlerinin"Bu ilim, bu din ilmi, bu itikad ilmi, bu Allahu Teâlâ hazretlerinin kullara gönderdiği İslâmî bilgiler taşınacak." Yuhmelü. "Taşınacak." kullara gönderdiği İslâmî bilgiler taşınacak."

Yuhmelü. "Taşınacak."

Bu ilim nesilden nesile gidecek, sönmeyecek, körleşmeyecek, batmayacak, yok olmayacak;Bu ilim nesilden nesile gidecek, sönmeyecek, körleşmeyecek, batmayacak, yok olmayacak; bu ilim nakledilecek. Min külli halefin. "Bir insandan halefine." Bu ilim elden ele gidecek. bu ilim nakledilecek.

Min külli halefin. "Bir insandan halefine."

Bu ilim elden ele gidecek.

Elhamdülillah öyle oldu. Bakın Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfleriniElhamdülillah öyle oldu. Bakın Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini yirmi birinci yüzyılda Tuumba'da size okuyorum; siz de dinliyorsunuz. Bak ilim nasıl gelmiş?yirmi birinci yüzyılda Tuumba'da size okuyorum; siz de dinliyorsunuz. Bak ilim nasıl gelmiş? Elhamdülillah Cenabı Hak din ilmini koruyor. Korumasaydı, batsaydı ne olurdu? Elhamdülillah Cenabı Hak din ilmini koruyor.

Korumasaydı, batsaydı ne olurdu?

Bazı dinleri bilmiyoruz, eski dinleri bilmiyoruz. Sümerlileri çok az biliyoruz, şu kadarcık bilgi var.Bazı dinleri bilmiyoruz, eski dinleri bilmiyoruz. Sümerlileri çok az biliyoruz, şu kadarcık bilgi var. Ama Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini biliyoruz, Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini biliyoruz,Ama Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini biliyoruz, Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini biliyoruz, dinin ahkâmını biliyoruz. Elhamdülillah, çok şükür yâ Rabbi! dinin ahkâmını biliyoruz. Elhamdülillah, çok şükür yâ Rabbi!

Udûlühû yünfûne anhü tahrîfe'l-ğâlîn.Udûlühû yünfûne anhü tahrîfe'l-ğâlîn. "Sonra adaletli olan halefler; güvenilir, adalet sahibi, sağlam insanlar bu ilimden uzaklaştıracaklar, "Sonra adaletli olan halefler; güvenilir, adalet sahibi, sağlam insanlar bu ilimden uzaklaştıracaklar, ilmin yanına yanaştırmayacaklar." Neleri? ilmin yanına yanaştırmayacaklar."

Neleri?

Tahrîfe'l-ğâlîn. "Aşırı sapıkların bozmasını" uzaklaştıracaklar, koruyacaklar. Tahrîfe'l-ğâlîn. "Aşırı sapıkların bozmasını" uzaklaştıracaklar, koruyacaklar.

"Aşırı sapıkların, sapmışların dini bozmalarına müsaade etmeyecekler, adaletli olanlar koruyacaklar." "Aşırı sapıkların, sapmışların dini bozmalarına müsaade etmeyecekler, adaletli olanlar koruyacaklar."

Hakikaten hadis alimleri, tefsir alimleri, fıkıh alimleri öyle güzel korumuşlardır ki sapasağlam gelmiştir.Hakikaten hadis alimleri, tefsir alimleri, fıkıh alimleri öyle güzel korumuşlardır ki sapasağlam gelmiştir. Hatta kütüphanelerden yeni yeni kitaplar çıktıkça bu aynen ispatlanıyor. Hatta kütüphanelerden yeni yeni kitaplar çıktıkça bu aynen ispatlanıyor.

İmam Buhârî'den Peygamber Efendimiz'e kadar halka halka bütün hadîs-i şerîflerinİmam Buhârî'den Peygamber Efendimiz'e kadar halka halka bütün hadîs-i şerîflerin râvilerinin kitapları ortaya çıkınca bakılıyor, tıpkısı! râvilerinin kitapları ortaya çıkınca bakılıyor, tıpkısı! "İmam Buhârî ne kadar doğru söylemiş." diye, insan hayran kalıyor. "İmam Buhârî ne kadar doğru söylemiş." diye, insan hayran kalıyor.

Hemman İbn Münebbih'in sahifesi ortaya çıktı, İmam Buhârî oradan almış.Hemman İbn Münebbih'in sahifesi ortaya çıktı, İmam Buhârî oradan almış. İmam Buhârî'nin sened'leri ispatlandı, hepsi ortaya çıktı. Tahrîfe'l-ğâlîn. İmam Buhârî'nin sened'leri ispatlandı, hepsi ortaya çıktı.

Tahrîfe'l-ğâlîn.

Ğâlîn ne demek? "Guluğ yapan, aşırı giden insanlar." Tahrif ne demek? Ğâlîn ne demek? "Guluğ yapan, aşırı giden insanlar."

Tahrif ne demek?

"Bozmak" demek. O aşırı herifler dini bozamayacaklar. Adaletli olan, sağlam insanlar bunu koruyacaklar. "Bozmak" demek. O aşırı herifler dini bozamayacaklar. Adaletli olan, sağlam insanlar bunu koruyacaklar.

Başka? Ve'ntihâle'l-mübtılîn. "Çalıcıların, iptal eden insanların,Başka?

Ve'ntihâle'l-mübtılîn. "Çalıcıların, iptal eden insanların,
bâtıla boşuna uğraşan insanların intihallerinii çalıntılarını da yanaştırmayacaklar." bâtıla boşuna uğraşan insanların intihallerinii çalıntılarını da yanaştırmayacaklar."

Başka? Ve te'vîle'l-câhilîn)Başka?

Ve te'vîle'l-câhilîn)
Bu ilim kıyamete kadar korunacaktır." diyor Peygamber Efendimiz. Bu ilim kıyamete kadar korunacaktır." diyor Peygamber Efendimiz. "Nesilden nesile bu din ilimleri sapıtmadan şaşırmadan,"Nesilden nesile bu din ilimleri sapıtmadan şaşırmadan, sapıtıcılara fırsat verilmeden korunacaktır." diyor. Elhamdülillah günümüze kadar sağlam bilgi gelmiştir. sapıtıcılara fırsat verilmeden korunacaktır." diyor. Elhamdülillah günümüze kadar sağlam bilgi gelmiştir.

Burada da size bir şey nasihat etmek istiyorum:Burada da size bir şey nasihat etmek istiyorum: Yıllarca İlahiyat Fakültesinde profesör olarak çalıştığım için meslekten olmayıp da dini seven,Yıllarca İlahiyat Fakültesinde profesör olarak çalıştığım için meslekten olmayıp da dini seven, din kitabı alan, dini öğrenmek için kitap alan kardeşlerim sizlere sesleniyorum: din kitabı alan, dini öğrenmek için kitap alan kardeşlerim sizlere sesleniyorum:

Siz İlahiyat profesörü değilsiniz, siz hoca değilsiniz ama meraklısınız,Siz İlahiyat profesörü değilsiniz, siz hoca değilsiniz ama meraklısınız, dini öğrenmek için kütüphanenize dini kitaplar alıyorsunuz, değil mi? dini öğrenmek için kütüphanenize dini kitaplar alıyorsunuz, değil mi?

Sizden ricam, lütfen çok sağlam insanların kitaplarını alın.Sizden ricam, lütfen çok sağlam insanların kitaplarını alın. Çünkü çok sapık insanlar da mevcut, şeytanlar da mevcut, insanların şeytan gibileri de mevcut.Çünkü çok sapık insanlar da mevcut, şeytanlar da mevcut, insanların şeytan gibileri de mevcut. Lütfen bir kitap alacağınız zaman aklı başında alimlere sorun; Lütfen bir kitap alacağınız zaman aklı başında alimlere sorun;

"Şöyle bir kitap var alayım mı almayayım mı?" "Şöyle bir kitap var alayım mı almayayım mı?"

"Alma, o palavradır, hiç sağlam rivayet yoktur içinde, çaruk çuruk şeylerdir!" derse"Alma, o palavradır, hiç sağlam rivayet yoktur içinde, çaruk çuruk şeylerdir!" derse o kitabı almayın, sağlam kitapları alın. o kitabı almayın, sağlam kitapları alın.

Şimdi ben kardeşiniz olarak kendi tecrübelerimden bir misalle bunu anlatmak istiyorum.Şimdi ben kardeşiniz olarak kendi tecrübelerimden bir misalle bunu anlatmak istiyorum. Kur'ân-ı Kerîm hakkında çeşitli tefsir kitapları yazılmış, çeşitli kitaplar yazılmışKur'ân-ı Kerîm hakkında çeşitli tefsir kitapları yazılmış, çeşitli kitaplar yazılmış ama bazıları her sözünü tartarak; yazdığını, aldığı kaynağı göstererek yazıyor. ama bazıları her sözünü tartarak; yazdığını, aldığı kaynağı göstererek yazıyor. Mesela İbni Kesir, İbni Kesir tefsiri sened veriyor, kaynak gösteriyor ve sağlam rivayet veriyor. Mesela İbni Kesir, İbni Kesir tefsiri sened veriyor, kaynak gösteriyor ve sağlam rivayet veriyor. Tamam, onu okuduğun zaman sağlam bilgi sahibi oluyorsun. Tamam, onu okuduğun zaman sağlam bilgi sahibi oluyorsun.

Yes'elûneke mâzâ yünfikû. "Ey habîbim, sana soruyorlar; 'Nafaka olarak neyi verelim?'"Yes'elûneke mâzâ yünfikû. "Ey habîbim, sana soruyorlar; 'Nafaka olarak neyi verelim?'" Kuli'l-afve. "Afvı verin." el-Afv ne demek? Kuli'l-afve. "Afvı verin."

el-Afv ne demek?

Lügat mânasına bakarsan "bir suçu bağışlamak" demek. Halbuki el fadle min nafakatiLügat mânasına bakarsan "bir suçu bağışlamak" demek. Halbuki el fadle min nafakati "İhtiyacın olan, ailene bakman için gerekli olan şeyi verdikten gayrı"İhtiyacın olan, ailene bakman için gerekli olan şeyi verdikten gayrı 'arta kalan' demek, 'fazlası' demek." el-Afv. 'arta kalan' demek, 'fazlası' demek."

el-Afv.

Bütün tefsir kitapları, sahih kitaplar böyle diyor ama ben bazı tercemelerde okudum kiBütün tefsir kitapları, sahih kitaplar böyle diyor ama ben bazı tercemelerde okudum ki -bu âyetin mealini hazırlamışlar- infak derken "Affedici olun.'" diyor ya, burada affetmek kast edilmiyor. -bu âyetin mealini hazırlamışlar- infak derken "Affedici olun.'" diyor ya, burada affetmek kast edilmiyor.

Va'büd rabbeke hattâ ye'tiyeke'l-yakîn. Sonra başka bir misal: Va'büd rabbeke hattâ ye'tiyeke'l-yakîn.

Sonra başka bir misal:

"Ey Resûlüm! Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadete devam et." "Ey Resûlüm! Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadete devam et."

Mülhidler, dinsizler, dinin bozguncuları olan azgın herifler buradan hareketle diyorlar ki;Mülhidler, dinsizler, dinin bozguncuları olan azgın herifler buradan hareketle diyorlar ki; "Sağlam bilgiye sahip oldun mu ibadeti bırak!" Bunu bu mânaya alıyorlar."Sağlam bilgiye sahip oldun mu ibadeti bırak!" Bunu bu mânaya alıyorlar. Mülhidler; "Yakîn'e ulaştın mı, yükseldin mi, kâmil bir insan oldun mu, artık namaza niyaza ihtiyaç yok."Mülhidler; "Yakîn'e ulaştın mı, yükseldin mi, kâmil bir insan oldun mu, artık namaza niyaza ihtiyaç yok." mânasını çıkarıyorlar, kâfirce bir şey yapıyorlar.mânasını çıkarıyorlar, kâfirce bir şey yapıyorlar. Halbuki yakîn Arapça'da "mevt" demek, "ölüm gelince kadar" demek. Halbuki yakîn Arapça'da "mevt" demek, "ölüm gelince kadar" demek.

Peki bunun Kur'an'da delili var mı? Peki bunun Kur'an'da delili var mı?

Var tabi! Kur'ân-ı Kerîm'de delili var: Var tabi! Kur'ân-ı Kerîm'de delili var:

Kâfirler cehenneme atıldığı zaman; "Niye siz böyle cehenneme düştünüz yahu?Kâfirler cehenneme atıldığı zaman; "Niye siz böyle cehenneme düştünüz yahu? Dünyada size hiç bu durumu ikaz eden kimse gelmedi mi, peygamberler gelmedi mi, Dünyada size hiç bu durumu ikaz eden kimse gelmedi mi, peygamberler gelmedi mi, ikazcılar gelmedi mi, nezir münzir gelmedi mi?" diye cehennemliklere sorunca onlar dediler ki; ikazcılar gelmedi mi, nezir münzir gelmedi mi?" diye cehennemliklere sorunca onlar dediler ki;

Ve künnâ nehûdu mea'l-hâidîn hattâ etâne'l-yakîn.Ve künnâ nehûdu mea'l-hâidîn hattâ etâne'l-yakîn. "Evet, geldi, ama biz onlarla dalga geçtik. Nihayet ölüm geldiğinde öldük." "Evet, geldi, ama biz onlarla dalga geçtik. Nihayet ölüm geldiğinde öldük."

Bak hem kâfir, cehennemlik hem de ne diyor? "Bize yakîn gelinceye kadar biz lafları dinlemedik;Bak hem kâfir, cehennemlik hem de ne diyor?

"Bize yakîn gelinceye kadar biz lafları dinlemedik;
namaz kılmadık, ikazlara aldırmadık. Nihayet bize yakîn geldi." diyor. namaz kılmadık, ikazlara aldırmadık. Nihayet bize yakîn geldi." diyor.

Demek ki "olgunluk" demek değilmiş, "kemal" demek değilmiş, "ölüm" demekmiş.Demek ki "olgunluk" demek değilmiş, "kemal" demek değilmiş, "ölüm" demekmiş. Kur'ân-ı Kerîm'de misâli var. Kur'ân-ı Kerîm'in öbür suresinde besbelli oluyor, anlaşılıyor; Kur'ân-ı Kerîm'de misâli var. Kur'ân-ı Kerîm'in öbür suresinde besbelli oluyor, anlaşılıyor; mülhidlerin, zındıkların buradan yanlış bir mâna çıkarmasına fırsat vermiyor. mülhidlerin, zındıkların buradan yanlış bir mâna çıkarmasına fırsat vermiyor.

Şimdi siz Kur'ân-ı Kerîm'e inanıyorsunuz ya zındıklar da sizi kandırmak içinŞimdi siz Kur'ân-ı Kerîm'e inanıyorsunuz ya zındıklar da sizi kandırmak için Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini okuyup Kur'ân-ı Kerîm'e yanlış mânalar verip sizi öyle kandırmak istiyorlar. Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini okuyup Kur'ân-ı Kerîm'e yanlış mânalar verip sizi öyle kandırmak istiyorlar. Kandırmayı da öyle yapıyorlar. Onun için Kur'ân-ı Kerîm'i dillerine dolayabilirler. Kandırmayı da öyle yapıyorlar. Onun için Kur'ân-ı Kerîm'i dillerine dolayabilirler.

Benim tanıdığım birisi söyledi: Benim tanıdığım birisi söyledi:

"Teknik Üniversite'de mason bir hocamız vardı; bizim karşımıza geçerdi."Teknik Üniversite'de mason bir hocamız vardı; bizim karşımıza geçerdi. Teknik Üniversite profesörü. Biz de o zaman pek bir şey bilmiyoruz.Teknik Üniversite profesörü. Biz de o zaman pek bir şey bilmiyoruz. Kur'an âyetleri okurdu, mâna verirdi, bize sapık şeyler söylerdi." diyor. Kur'an âyetleri okurdu, mâna verirdi, bize sapık şeyler söylerdi." diyor.

Ben Edebiyat Fakültesi'nde okuduğum zaman bir profesör vardı, salât'ı istiskâ,Ben Edebiyat Fakültesi'nde okuduğum zaman bir profesör vardı, salât'ı istiskâ, istiğfal bâbında sakiğ kökünde istiska olarak alıyordu. istiğfal bâbında sakiğ kökünde istiska olarak alıyordu.

İstiska, "yağmur istemek" demek, salât-i istiska da "yağmur duası" demek.İstiska, "yağmur istemek" demek, salât-i istiska da "yağmur duası" demek. Arapça'da salat "dua" mânasına kullanılıyor. Arapça'da salat "dua" mânasına kullanılıyor. Bir "dua" mânasına kullanılıyor, iki "namaz" mânasına kullanılıyor. Bizim mason profesör; Bir "dua" mânasına kullanılıyor, iki "namaz" mânasına kullanılıyor.

Bizim mason profesör;

"Bu yağmur namazıdır; bunun rükûsu, secdesi yoktur!" dedi. Ne kadar sapıtıyor!"Bu yağmur namazıdır; bunun rükûsu, secdesi yoktur!" dedi.

Ne kadar sapıtıyor!
Arkasından bir laf daha söyledi: "Zaten bütün namazlar böyleydi!" dedi. Ne oldu? Arkasından bir laf daha söyledi:

"Zaten bütün namazlar böyleydi!" dedi.

Ne oldu?

Secdeyi, rükûyu hepsini inkâr etti, bak ne kadar saptırıyorlar! Bilmese insanları nasıl kandıracaklar! Secdeyi, rükûyu hepsini inkâr etti, bak ne kadar saptırıyorlar! Bilmese insanları nasıl kandıracaklar!

İşte onun için diyorum ki aman kütüphanenize her kitabı sokmayın! Evinize her adamı alır mısınız?İşte onun için diyorum ki aman kütüphanenize her kitabı sokmayın! Evinize her adamı alır mısınız? Dükkanınıza her adamı bekçi koyar mısınız?Dükkanınıza her adamı bekçi koyar mısınız? Kasanızın başına her insanı kasadar olarak oturtur musunuz? Kızınızı her isteyene verir misiniz?Kasanızın başına her insanı kasadar olarak oturtur musunuz? Kızınızı her isteyene verir misiniz? Oğlunuza sokaktan geçen her kızdan her hangi birini alır mısınız? Oğlunuza sokaktan geçen her kızdan her hangi birini alır mısınız?

Lütfen okuyacağınız kitabı iyi seçin!Lütfen okuyacağınız kitabı iyi seçin! Sağlam alimlerin, müttakî alimlerin, hakiki alimlerin kitaplarını okuyun, lütfen bozuk kitaplar okumayın! Sağlam alimlerin, müttakî alimlerin, hakiki alimlerin kitaplarını okuyun, lütfen bozuk kitaplar okumayın!

Bozuk kitaplar var, çok bozuk kitaplar var. Adam kitabı dini bozmak için neşretmiş.Bozuk kitaplar var, çok bozuk kitaplar var. Adam kitabı dini bozmak için neşretmiş. Bana öyle kitaplar çok geliyor. Hemen yırtıp sobaya atıp yakmak lazım. Bana öyle kitaplar çok geliyor. Hemen yırtıp sobaya atıp yakmak lazım.

Durması câiz değil, yalan çünkü! Hem de cahilce...Durması câiz değil, yalan çünkü! Hem de cahilce... Kalemi alıp bir kitabın bir sayfasını düzeltmeye başladım.Kalemi alıp bir kitabın bir sayfasını düzeltmeye başladım. Bir sayfada otuz, kırk tane yanlış çıktı. Karalaya karalaya simsiyah oldu.Bir sayfada otuz, kırk tane yanlış çıktı. Karalaya karalaya simsiyah oldu. Yanlış, gerçekten yanlış! Ben değil bir başkası okusa yine yanlış bulur. Atıyor, tutuyor. Yanlış, gerçekten yanlış! Ben değil bir başkası okusa yine yanlış bulur. Atıyor, tutuyor. Hem de kendisini, "Dini en iyi biliyormuş." gibi gösteriyor. O kitabı okuyan oynatacak. Hem de kendisini, "Dini en iyi biliyormuş." gibi gösteriyor. O kitabı okuyan oynatacak.

Böyle yapıyorlar. Gizli teşkilatlar var. Yeni insanları kandırmak için böyle kitapları veriyorlar.Böyle yapıyorlar. Gizli teşkilatlar var. Yeni insanları kandırmak için böyle kitapları veriyorlar. Gençlere; "Bunu oku." diyorlar. "Okudun mu?" "Okudum." "Oku." diyor.Gençlere; "Bunu oku." diyorlar.

"Okudun mu?"

"Okudum."

"Oku." diyor.
Önce okutturuyor. Ondan sonra bir başka bozuk kitap veriyor; "Bunu da oku!" diyor, Önce okutturuyor. Ondan sonra bir başka bozuk kitap veriyor; "Bunu da oku!" diyor, ondan sonra başka bir kitap okutuyor. Onların listesi belli.ondan sonra başka bir kitap okutuyor. Onların listesi belli. Onlar da sonra o gencin kafasını boza boza sonunda kendi gizli teşkilatlarına alıyorlar.Onlar da sonra o gencin kafasını boza boza sonunda kendi gizli teşkilatlarına alıyorlar. İsim söylemiyorum, teşkilat ismi söylemiyorum. Lütfen her kitabı okumayın! İsim söylemiyorum, teşkilat ismi söylemiyorum.

Lütfen her kitabı okumayın!
Çünkü her su içilmez. Doktorlar biliyor; bazı sular mikroplu olur. Çünkü her su içilmez. Doktorlar biliyor; bazı sular mikroplu olur. Sokaktaki suyu içen, her gördüğü yerdeki suyu içen mikropluysa ölür, gider. Sokaktaki suyu içen, her gördüğü yerdeki suyu içen mikropluysa ölür, gider.

Onun için aman, aldığınız kitaba dikkat edin! Onun için aman, aldığınız kitaba dikkat edin!

Üçüncü hadîs-i şerîf; Üçüncü hadîs-i şerîf;

Yücâü bi cehenneme tükâdü bi seb'îne elfi zimâmin maa külli zimâmin seb'ûne elfe melekin yecürrûnehâ. Yücâü bi cehenneme tükâdü bi seb'îne elfi zimâmin maa külli zimâmin seb'ûne elfe melekin yecürrûnehâ.

Taberânî İbn Mesud radıyallahu anhümâ'dan rivayet etmiş.Taberânî İbn Mesud radıyallahu anhümâ'dan rivayet etmiş. Bir kısa hadîs-i şerîf ki hatırımızdan hiç çıkmasın, aklımızı başımıza toplayalım. Bir kısa hadîs-i şerîf ki hatırımızdan hiç çıkmasın, aklımızı başımıza toplayalım.

Yücâü bi cehenneme. "Cenabı Mevlâ'nın huzuruna cehennem getirilecek." Yücâü bi cehenneme. "Cenabı Mevlâ'nın huzuruna cehennem getirilecek."

Getirilebiliyor, sevk edilebiliyor.Getirilebiliyor, sevk edilebiliyor. Cabbâr olan Allahu Teâlâ hazretlerinin Melîk-i Cabbâr olan Allahu Teâlâ hazretlerinin Cabbâr olan Allahu Teâlâ hazretlerinin Melîk-i Cabbâr olan Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna cehennem getirilecek. Neden getirilecek cehennem? huzuruna cehennem getirilecek.

Neden getirilecek cehennem?

"Muhakemesi olan mücrimler içine atılsın!" diye. "Cehennemine içine atılsın." diye getirilecek. "Muhakemesi olan mücrimler içine atılsın!" diye. "Cehennemine içine atılsın." diye getirilecek.

Cehennem nasıl getirilecek? Bakın burada nasıl anlatılıyor? Tükâdü bi seb'îne elfi zimâmin.Cehennem nasıl getirilecek?

Bakın burada nasıl anlatılıyor?

Tükâdü bi seb'îne elfi zimâmin.
"70.000 dizginle çekilerek getirilecek." Maa külli zimâmin. "Her bir dizginde." Seb'ûne elfi melekin."70.000 dizginle çekilerek getirilecek." Maa külli zimâmin. "Her bir dizginde." Seb'ûne elfi melekin. "70.000 melek" cehennemi zapt etmeye çalışa çalışa mahşer yerine"70.000 melek" cehennemi zapt etmeye çalışa çalışa mahşer yerine mahkeme-i kübrânın yanına getirecekler. Muhterem kardeşlerim! mahkeme-i kübrânın yanına getirecekler.

Muhterem kardeşlerim!

O azgın cehennem alevlerini sağa sola saldırtacak, böyle uzattıracak.O azgın cehennem alevlerini sağa sola saldırtacak, böyle uzattıracak. Hani kuvvetli ateşin alevleri nasıl oraya oraya uzar? Allah cümlemizi cehennemden korusun. Hani kuvvetli ateşin alevleri nasıl oraya oraya uzar? Allah cümlemizi cehennemden korusun.

Başka hadîs-i şerîflerden, âyetlerden bilgileri ekliyorum.Başka hadîs-i şerîflerden, âyetlerden bilgileri ekliyorum. Cehennem getirilecek, muhakemesi yapılan kâfir, içine atılacak.Cehennem getirilecek, muhakemesi yapılan kâfir, içine atılacak. Suçlu görülen müslüman içine atılacak.Suçlu görülen müslüman içine atılacak. Atılacak atılacak ve Allahu Teâlâ hazretleri cehenneme soracak. Atılacak atılacak ve Allahu Teâlâ hazretleri cehenneme soracak. Her şeyi biliyor ama sormasında ve cevabın bilinmesinde fayda olduğundan Kur'ân-ı Kerîm'de geçiyor. Her şeyi biliyor ama sormasında ve cevabın bilinmesinde fayda olduğundan Kur'ân-ı Kerîm'de geçiyor.

Yevme nekûlü li cehenneme heli'mtele'ti ve tekûlü hel min mezîd.Yevme nekûlü li cehenneme heli'mtele'ti ve tekûlü hel min mezîd. "O günde Allahu Teâlâ hazretleri soracak." Cenabı Hak her şeyi bildiği halde soruyor."O günde Allahu Teâlâ hazretleri soracak."

Cenabı Hak her şeyi bildiği halde soruyor.
Mesela melekleri yeryüzünde geziyorlar, ilim meclislerine uğruyorlar.Mesela melekleri yeryüzünde geziyorlar, ilim meclislerine uğruyorlar. Cenâb-ı Mevlâ'nın huzuruna varınca diyor ki; "Ey melekler! Kullarım ne yapıyorlar?" Cenâb-ı Mevlâ'nın huzuruna varınca diyor ki; "Ey melekler! Kullarım ne yapıyorlar?"

Zaten görüyor, her yerde hazır ve nâzır. Melekler cevap veriyor: "Seni zikrediyorlar." Zaten görüyor, her yerde hazır ve nâzır.

Melekler cevap veriyor:

"Seni zikrediyorlar."

Cenâb-ı Hak her şeyi biliyor ama soruyor, hikmeti var. Cenâb-ı Hak cehenneme soruyor: Heli'mtele'ti? Cenâb-ı Hak her şeyi biliyor ama soruyor, hikmeti var.

Cenâb-ı Hak cehenneme soruyor:

Heli'mtele'ti?

Cehennemin içi çok geniş, çok geniş...Yetmiş bin melek, yetmiş bin dizgininden tutuyorlar.Dizginler nasılsa!Cehennemin içi çok geniş, çok geniş...Yetmiş bin melek, yetmiş bin dizgininden tutuyorlar.Dizginler nasılsa! Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr. Melekler zapt etmeye çalışırken azgın azgın sağa sola saldıracak. Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr. Melekler zapt etmeye çalışırken azgın azgın sağa sola saldıracak.

Soruyor: Heli'mtele'ti. "Ey cehennem, doldun mu?" Soruyor:

Heli'mtele'ti. "Ey cehennem, doldun mu?"

İçine atıldı, atıldı, atıldı, atıldı... Kâfirler yanıyorlar, azap görüyorlar. İçine atıldı, atıldı, atıldı, atıldı... Kâfirler yanıyorlar, azap görüyorlar.

Heli'mtele'ti. "Doldun mu ya cehennem?" Ve tekûlü.Heli'mtele'ti. "Doldun mu ya cehennem?" Ve tekûlü. "Cehennem diyecek ki:" Hel min mezîd. "Daha var mı yâ Rab? Var mı daha?" "Cehennem diyecek ki:" Hel min mezîd. "Daha var mı yâ Rab? Var mı daha?"

Allahu ekber! Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr,Allahu ekber! Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr, Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr! "Doldun mu ya cehennem?" diye sorunca,Allâhümme ecirnâ mine'n-nâr!

"Doldun mu ya cehennem?" diye sorunca,
"Var mı daha Yarab?" diyor, "Varsa daha, onu da at yâ Rab! Var mı daha?" diye cehennem böyle diyor! "Var mı daha Yarab?" diyor, "Varsa daha, onu da at yâ Rab! Var mı daha?" diye cehennem böyle diyor!

Onun için muhterem kardeşlerim! Bu hayat bir imtihandır, kesin imtihan halindeyiz.Onun için muhterem kardeşlerim!

Bu hayat bir imtihandır, kesin imtihan halindeyiz.
Sakın bu dünya hayatının süsüne, ziynetine, Tuumba'nın havasına, Sakın bu dünya hayatının süsüne, ziynetine, Tuumba'nın havasına, yediğimiz yemeklerin lezzetine aldanmayalım, meyvelerin tadına aldanmayalım, muhterem kardeşlerim! yediğimiz yemeklerin lezzetine aldanmayalım, meyvelerin tadına aldanmayalım, muhterem kardeşlerim!

Kesin olarak imtihandayız. Bu imtihanın sonunda âhirette iki şey var:Kesin olarak imtihandayız. Bu imtihanın sonunda âhirette iki şey var: Ya suçlular cehenneme düşer ya da bahtiyarlar cennete gider. Ya suçlular cehenneme düşer ya da bahtiyarlar cennete gider. Aman cenneti hiç unutmayalım, hiç unutmayalım, hiç unutmayalım! Cennet için çalışalım. Aman cenneti hiç unutmayalım, hiç unutmayalım, hiç unutmayalım! Cennet için çalışalım. Aman cehennemi de hiç unutmayalım. Aman cehennemi de hiç unutmayalım. Cehennem işte böyle, bu küçücük bir tasvir, bu küçücük bir sahne ama az söz, ârif insana yeter. Cehennem işte böyle, bu küçücük bir tasvir, bu küçücük bir sahne ama az söz, ârif insana yeter.

Yetmiş bin dizginle geliyor, cehennem getiriliyor,Yetmiş bin dizginle geliyor, cehennem getiriliyor, her bir dizgini yetmiş bin melek tutuyor da zor zapt ediyor; öyle bir cehennem. her bir dizgini yetmiş bin melek tutuyor da zor zapt ediyor; öyle bir cehennem.

Cehennemden korkun, cehenneme düşmemeye gayret edin, cenneti tanıyın sevin.Cehennemden korkun, cehenneme düşmemeye gayret edin, cenneti tanıyın sevin. Ve cenneti kazanmak için ne yapmak geriyorsa yapalım, cennete girelim. Ve cenneti kazanmak için ne yapmak geriyorsa yapalım, cennete girelim. Rabbimiz bize yardım eylesin. Tevfîkini refîk eylesin.Rabbimiz bize yardım eylesin. Tevfîkini refîk eylesin. Lütfuyla keremiyle bizi sevdiği amelleri işlemeye muvaffak eylesin. Lütfuyla keremiyle bizi sevdiği amelleri işlemeye muvaffak eylesin. Cehenneminden kurtarsın, cehenneme düşmedenCehenneminden kurtarsın, cehenneme düşmeden bi ğayri sebki azâbin ve ikâbin ve hisâb cennetine doğrudan doğruya girmeyi nasip eylesin. bi ğayri sebki azâbin ve ikâbin ve hisâb cennetine doğrudan doğruya girmeyi nasip eylesin.

Bursa kadısı Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri çok büyük bir zât.Bursa kadısı Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri çok büyük bir zât. Bursa kadısıymış, kocaman kavuğu varmış, çok güzel cübbesi varmış,Bursa kadısıymış, kocaman kavuğu varmış, çok güzel cübbesi varmış, belki cübbesinin üstünde samur kürkü vardı. belki cübbesinin üstünde samur kürkü vardı. Kocaman bir konağı, şu kadar altın lira maaşı vardı.Kocaman bir konağı, şu kadar altın lira maaşı vardı. İtibarlı Bursa gibi güzel bir eski başşehrin -İtibarlı Bursa gibi güzel bir eski başşehrin - Osmanlı'nın eski başşehirlerinden Bursa gibi tatlı bir şehrin- kadısı. Osmanlı'nın eski başşehirlerinden Bursa gibi tatlı bir şehrin- kadısı.

Bir gün kendisine bir karı koca geliyor. Kadı olduğu için, hakim olduğu içinBir gün kendisine bir karı koca geliyor. Kadı olduğu için, hakim olduğu için "Meseleleri çözümlesin." diye davacı ve davalı geliyor. Davayı anlatıyorlar."Meseleleri çözümlesin." diye davacı ve davalı geliyor.

Davayı anlatıyorlar.
Ondan sona kadıefendinin aklı karmakarış karışıyor. Kalbine bir ateş düşüyor. Ondan sona kadıefendinin aklı karmakarış karışıyor. Kalbine bir ateş düşüyor.

Acaba bu dava neydi? Acaba Aziz Mahmudu Hüdâyî kadıefendinin aklı niye karıştı?Acaba bu dava neydi? Acaba Aziz Mahmudu Hüdâyî kadıefendinin aklı niye karıştı? Acaba niye içine bir ateş düştü? İçi cayır cayır yanmaya başlamış, içine bir ateş düşmüş.Acaba niye içine bir ateş düştü?

İçi cayır cayır yanmaya başlamış, içine bir ateş düşmüş.
İçi cayır cayır yanmaya başlamış. Neden? İçi cayır cayır yanmaya başlamış.

Neden?

Adamın birisi her sene hacca gitmeye niyetlenirmiş.Adamın birisi her sene hacca gitmeye niyetlenirmiş. "Bu sene hacca gideceğim." diye, konu komşuya da söylermiş. Ondan sonra da hazırlık yapmazmış. "Bu sene hacca gideceğim." diye, konu komşuya da söylermiş. Ondan sonra da hazırlık yapmazmış.

Eskiden bir şehirden hacca gitmek, usûlü ile oluyordu.Eskiden bir şehirden hacca gitmek, usûlü ile oluyordu. Hacca gidecekler bir kafile oluyorlardı, kervan oluyorlardı.Hacca gidecekler bir kafile oluyorlardı, kervan oluyorlardı. Hac kervanı muhafızlarla şehirden uğurlanıyordu. Hac kervanı muhafızlarla şehirden uğurlanıyordu. Aman "Haramiler yol kesmesin." diye korumalı olarak hacca gidiyorlardı.Aman "Haramiler yol kesmesin." diye korumalı olarak hacca gidiyorlardı. Merhale merhale, dinlene dinlene, şehir şehir, konaklaya konaklaya gidiyorlardı.Merhale merhale, dinlene dinlene, şehir şehir, konaklaya konaklaya gidiyorlardı. Bursa'dan altı ayda geliyorlardı. Bir sene bitmiş, az iş değildi. Uzak yerden gidiş kolay değil.Bursa'dan altı ayda geliyorlardı.

Bir sene bitmiş, az iş değildi. Uzak yerden gidiş kolay değil.
Bu tıpış tıpış adımlarla gidecek ata binse bile at öyle koşturulmaz. Bu tıpış tıpış adımlarla gidecek ata binse bile at öyle koşturulmaz. Bütün gün at koşturulmaz ki! Bütün gün at koşturulmaz ki! On beş dakika koşturursun ama sonra at da yorulur, atın da canı var. Bu işler yürüyerek olur. On beş dakika koşturursun ama sonra at da yorulur, atın da canı var. Bu işler yürüyerek olur.

Adam hazırlık yapmazmış.Adam hazırlık yapmazmış. Ondan sonra öteki hacılar hazırlığı yapar, hacıların toplanma zamanı gelirmiş.Ondan sonra öteki hacılar hazırlığı yapar, hacıların toplanma zamanı gelirmiş. Kervan düzenlenir, uğurlayıcılar uğurlarmış. Bursa'dan kervan gidermiş; adam yine gitmiyor.Kervan düzenlenir, uğurlayıcılar uğurlarmış. Bursa'dan kervan gidermiş; adam yine gitmiyor. Çünkü hazırlık yapmadı. O kervana katılmıyor, o sene kaldı. Bir defa, iki defa, üç defa...Çünkü hazırlık yapmadı. O kervana katılmıyor, o sene kaldı. Bir defa, iki defa, üç defa... Kadının burasına gelmiş: "Efendi, sen beni rezil ediyorsun, Kadının burasına gelmiş:

"Efendi, sen beni rezil ediyorsun,
kendini de cümle aleme rezil ediyorsun. 'Hacca gideceğim.' diyorsun, ondan sonra da gitmiyorsun." kendini de cümle aleme rezil ediyorsun. 'Hacca gideceğim.' diyorsun, ondan sonra da gitmiyorsun."

Çok sıkıştırınca; "Yok." demiş, "Bu sene mutlaka gideceğim." "Yemin et." demiş, karısı. Çok sıkıştırınca; "Yok." demiş, "Bu sene mutlaka gideceğim."

"Yemin et." demiş, karısı.

"Sen söz veriyorsun tutmuyorsun. Şöyle kuvvetli bir yemin et!" "Sen söz veriyorsun tutmuyorsun. Şöyle kuvvetli bir yemin et!"

"Eğer yapmazsam nikâhım boş olsun."Eğer yapmazsam nikâhım boş olsun. Aramızda nikâh falan kalmasın." demiş. Aramızda nikâh falan kalmasın." demiş. Kuvvetli bir yemin etmiş:"Gitmezsem nikahım düşsün, seninle evlilik bağım kalmasın. Kuvvetli bir yemin etmiş:"Gitmezsem nikahım düşsün, seninle evlilik bağım kalmasın. Büyük yemin büyük şart olsun." demiş. O sene de yine tembellik etmiş. Büyük yemin büyük şart olsun." demiş.

O sene de yine tembellik etmiş.
Hacıların hazırlandığı zamanda hazırlanmamış, yine kafileye yetişememiş. Hacıların hazırlandığı zamanda hazırlanmamış, yine kafileye yetişememiş. Kafile yine gitmiş adam yine gitmemiş. Yemin de etmişti; kadın kapıyı kapatmış: Kafile yine gitmiş adam yine gitmemiş. Yemin de etmişti; kadın kapıyı kapatmış:

"Sen gitmedin, yemin de etmiştin, ben seni eve almam."Sen gitmedin, yemin de etmiştin, ben seni eve almam. Sen bana helal değilsin, ben sana helal değilim." demiş. Sonra adam da hatasını anlamış: Sen bana helal değilsin, ben sana helal değilim." demiş.

Sonra adam da hatasını anlamış:

"Kervan gitti. Ben ne yaparım ne ederim?" diyor, sağa sola çare soruyor. "Kervan gitti. Ben ne yaparım ne ederim?" diyor, sağa sola çare soruyor.

Demişler ki; "Bak bu şehirde mübarek evliyâullah'tan çok büyük mânevî makamı olanDemişler ki;

"Bak bu şehirde mübarek evliyâullah'tan çok büyük mânevî makamı olan
'Üftâde hazretleri' diye birisi var. Sen ona git, derdini söyle." 'Üftâde hazretleri' diye birisi var. Sen ona git, derdini söyle."

Üftâde hazretlerine gitmiş, izin istemiş, huzuruna girmiş, derdini söylemiş.Üftâde hazretlerine gitmiş, izin istemiş, huzuruna girmiş, derdini söylemiş. Çok yalvarmış, çok gözyaşı dökmüş. "Çok pişmanım hocam, yemin de etmiş bulundum,Çok yalvarmış, çok gözyaşı dökmüş.

"Çok pişmanım hocam, yemin de etmiş bulundum,
karım beni eve almıyor, ayrılmayı da istemiyorum, 'Şart olsun.' da dedim.karım beni eve almıyor, ayrılmayı da istemiyorum, 'Şart olsun.' da dedim. 'Hacca gitmezsem nikahım düşecek.' de dedim." 'Hacca gitmezsem nikahım düşecek.' de dedim."

"Peki." demiş ve kerâmet yoluyla bu zâtı hicaza nakletmiş. Nakil işini sağlamış. "Peki." demiş ve kerâmet yoluyla bu zâtı hicaza nakletmiş. Nakil işini sağlamış.

Olur mu? Olur mu?

Olur. Ne derler buna? Tayy-i mekân derler. Buradan öbür tarafa gider; olabiliyor. Olur.

Ne derler buna?

Tayy-i mekân derler. Buradan öbür tarafa gider; olabiliyor.

Kur'an'da misali var mı? Var.Kur'an'da misali var mı?

Var.
Süleyman aleyhisselam'ın veziri, Âsaf b. Berhiyâ, Hadramut tarafından, Saba ülkesinden Sabâ melîkesi Sultan Belkıs'ın tahtını aldı,Süleyman aleyhisselam'ın veziri, Âsaf b. Berhiyâ, Hadramut tarafından, Saba ülkesinden Sabâ melîkesi Sultan Belkıs'ın tahtını aldı, Süleyman aleyhisselam'ın sarayına getirdi. Tahtı oradan buraya getirtti. Süleyman aleyhisselam'ın sarayına getirdi.

Tahtı oradan buraya getirtti.
Demek ki evliyâullah'ın maddî bir eşyayı bir yerden bir yere Allah'ın izni ileDemek ki evliyâullah'ın maddî bir eşyayı bir yerden bir yere Allah'ın izni ile Allah'ın sevgili kulu olduğu için getirtebilme yollarını Allah ona öğretiyor, böyle şeyler oluyor.Allah'ın sevgili kulu olduğu için getirtebilme yollarını Allah ona öğretiyor, böyle şeyler oluyor. Kendisi de gidiyor, bir şey de getirebiliyor. Kur'ân-ı Kerîm'de misali var. Kendisi de gidiyor, bir şey de getirebiliyor. Kur'ân-ı Kerîm'de misali var.

Hz. Ömer radıyallahu anh minberde iken İran'da bir hükümdarına seslenmedi mi? Hz. Ömer radıyallahu anh minberde iken İran'da bir hükümdarına seslenmedi mi?

Yâ Sâriye, el cebel el cebel! demedi mi? Yâ Sâriye, el cebel el cebel!

demedi mi?

Onun da o sözü duyduğu ve tedbir alıp da düşmanı yendiği sonradan anlaşılmadı mı?Onun da o sözü duyduğu ve tedbir alıp da düşmanı yendiği sonradan anlaşılmadı mı? Hz. Ömer'in kerametini kitaplar yazmıyor mu? Aşere-i mübeşşere'den, mübarek, böyle şeyler olur! Hz. Ömer'in kerametini kitaplar yazmıyor mu? Aşere-i mübeşşere'den, mübarek, böyle şeyler olur!

Her zaman olmaz ama olabiliyor. Evliyâ.Her zaman olmaz ama olabiliyor. Evliyâ. Sen yapamazsın ötekisi yapamaz ama evliyâullah, Sen yapamazsın ötekisi yapamaz ama evliyâullah, Allah'ın salahiyet vermiş olduğu kimseler Allah'ın sevdiği kulları yapabiliyor. Allah'ın salahiyet vermiş olduğu kimseler Allah'ın sevdiği kulları yapabiliyor.

Adam Bursa kafilesiyle beraber hacca gitmiş. Hac vazifelerini yapmışlar:Adam Bursa kafilesiyle beraber hacca gitmiş. Hac vazifelerini yapmışlar: Arafat'ta, Müzdelife'de, Mina'da bulunmuşlar, şeytanı taşlamışlar, tavafları yapmışlar.Arafat'ta, Müzdelife'de, Mina'da bulunmuşlar, şeytanı taşlamışlar, tavafları yapmışlar. Her şey tamam. Hurmaları, zemzemleri almışlar. Onlar da tamam. Her şey tamam. Hurmaları, zemzemleri almışlar. Onlar da tamam.

Oraya götüren zât-ı muhterem;Oraya götüren zât-ı muhterem; "Bak götürürüm ama sonra yanında eşya falan götüremezsin, eşyasız geleceksin." "Bak götürürüm ama sonra yanında eşya falan götüremezsin, eşyasız geleceksin."

Böyle dendiği için o da Mekke'de, Bursalı hacılara demiş ki; Böyle dendiği için o da Mekke'de, Bursalı hacılara demiş ki;

"Benim gelişim başka türlü oldu, gidişim başka türlü olacak."Benim gelişim başka türlü oldu, gidişim başka türlü olacak. Siz bu benim hurmaları zemzemleri götürüverir misiniz?" "Götürürüz, olur." demişler." Siz bu benim hurmaları zemzemleri götürüverir misiniz?"

"Götürürüz, olur." demişler."

Ondan sonra Bursa'ya gelmiş. Kapıyı çalmış; "Aç kapıyı." Ondan sonra Bursa'ya gelmiş. Kapıyı çalmış;

"Aç kapıyı."

"Herif" demiş, "Kapıyı hiç zorlama ben sana kapıyı açmam. Seninle benim aramda ilişki kalmadı!" "Herif" demiş, "Kapıyı hiç zorlama ben sana kapıyı açmam. Seninle benim aramda ilişki kalmadı!"

"Ya hanım, aç kapıyı, ben hacca gittim hacı oldum." demiş. "Ya hanım, aç kapıyı, ben hacca gittim hacı oldum." demiş.

"İnanmam, yalan söylüyorsun. Daha Bursalı hacılar gelmedi." demiş. Mahkemelik olmuşlar."İnanmam, yalan söylüyorsun. Daha Bursalı hacılar gelmedi." demiş. Mahkemelik olmuşlar. Aziz Mahmudi Hüdâyî'nin huzuruna gitmişler. Adam demiş ki; Aziz Mahmudi Hüdâyî'nin huzuruna gitmişler.

Adam demiş ki;

"Efendim, kadı Efendi ben hacı oldum ama kadın beni içeriye almıyor." "Efendim, kadı Efendi ben hacı oldum ama kadın beni içeriye almıyor."

Kadın da diyormuş ki; "Kadı Efendi, daha Bursa hacıları gelmedi.Kadın da diyormuş ki;

"Kadı Efendi, daha Bursa hacıları gelmedi.
Bursa hacıları gittikten sonra ne zaman gitti, ne zaman geldi? Yalan söylüyor. Bursa hacıları gittikten sonra ne zaman gitti, ne zaman geldi? Yalan söylüyor. Şart koştu, ben bunu eve almam." Şart koştu, ben bunu eve almam."

Aziz Mahmudi Hüdâyî hazretleri bakmış bu iddialı, yalancı gibi değil, sağlam konuşuyor: Aziz Mahmudi Hüdâyî hazretleri bakmış bu iddialı, yalancı gibi değil, sağlam konuşuyor:

"Ben haccı yaptım." diyor. Ötekisi de diyor ki; "Olmaz öyle şey, ben namuslu bir kadınım."Ben haccı yaptım." diyor.

Ötekisi de diyor ki;

"Olmaz öyle şey, ben namuslu bir kadınım.
Nikâhım bozulmuş olan bir insanı evime almam!" Kadı çare bulamamış, o anda çare yok.Nikâhım bozulmuş olan bir insanı evime almam!"

Kadı çare bulamamış, o anda çare yok.
Adamı almış, evinde misafir etmiş: "Peki, sen gel bende misafir ol. Adamı almış, evinde misafir etmiş:

"Peki, sen gel bende misafir ol.
Madem böyle hacı oldun, sen benim evde misafir ol, hacı Efendi." demiş. "İspatı ne bunun?" Madem böyle hacı oldun, sen benim evde misafir ol, hacı Efendi." demiş.

"İspatı ne bunun?"

"Efendim, ispatı Bursalı hacılar. Onlar geldiği zaman hepsine sorarsınız."Efendim, ispatı Bursalı hacılar. Onlar geldiği zaman hepsine sorarsınız. Şahitlerim hacılar, yalan söyleyecek değiller ya. Bursalı kafile. Şahitlerim hacılar, yalan söyleyecek değiller ya. Bursalı kafile. Sonra benim hurmalarımı, zemzemlerimi bir efendiye emanet ettim." demiş. Sonra benim hurmalarımı, zemzemlerimi bir efendiye emanet ettim." demiş.

Allah, Allah! Adam çok iddialı konuşuyor. "Sen benim konakta kal; konağın bir de hac odası var." Allah, Allah! Adam çok iddialı konuşuyor.

"Sen benim konakta kal; konağın bir de hac odası var."

Bizim gibi evleri firibedrum değil ki! Epeyce beklemiş.Bizim gibi evleri firibedrum değil ki! Epeyce beklemiş. Bursalı hacılar sallana sallana gelmişler. Kadı Efendi hacılarla konuşmuş, hepsi de demiş ki; Bursalı hacılar sallana sallana gelmişler. Kadı Efendi hacılarla konuşmuş, hepsi de demiş ki;

"Evet Efendim, bu zât bizimle beraber haccın bütün vazifelerini yaptı."Evet Efendim, bu zât bizimle beraber haccın bütün vazifelerini yaptı. Hatta hurmayı aldı, zemzemi aldı, bize emanet verdi. biz işte buraya getirdik." Hatta hurmayı aldı, zemzemi aldı, bize emanet verdi. biz işte buraya getirdik."

O zaman adamı kenara çekmiş: "Bana bak, tamam senin doğru söylediğin anlaşıldı.O zaman adamı kenara çekmiş:

"Bana bak, tamam senin doğru söylediğin anlaşıldı.
Ama hacılar gittikten sonra sen nasıl oraya gittin? Ama hacılar gittikten sonra sen nasıl oraya gittin? Hacılar gelmeden sen nasıl buraya çabuk geldin, onu söyle." Hacılar gelmeden sen nasıl buraya çabuk geldin, onu söyle."

O zaman; "Söyleyemem Efendim!" "Yok, söyleyeceksin!" "Söyleyemem!" "Yok, söyleyeceksin!" O zaman;

"Söyleyemem Efendim!"

"Yok, söyleyeceksin!"

"Söyleyemem!"

"Yok, söyleyeceksin!"

O zaman demiş ki; "Bu işi Üftâde hazretleri sağladı." O zaman demiş ki;

"Bu işi Üftâde hazretleri sağladı."

"Bu işi Üftâde hazretleri sağladı." deyince kadıefendinin kafası karışmış."Bu işi Üftâde hazretleri sağladı." deyince kadıefendinin kafası karışmış. Şurasına bir ateş düşmüş; başlamış yüreciği cayır cayır yanmaya... Yandı da yüreciğim kar bulamadım. Şurasına bir ateş düşmüş; başlamış yüreciği cayır cayır yanmaya...

Yandı da yüreciğim kar bulamadım.

Kar da yok. Uludağ'da kar var ama yangın yüreğinde.Kar da yok. Uludağ'da kar var ama yangın yüreğinde. O yüreğinin ateşini söndürmemiş. Ne yapmış? "Bu ne biçim iş?O yüreğinin ateşini söndürmemiş.

Ne yapmış?

"Bu ne biçim iş?
Ben bu kadar ilim okudum, -medreseleri bitirmiş, kocaman kavuğu kafasına geçirmiş, Ben bu kadar ilim okudum, -medreseleri bitirmiş, kocaman kavuğu kafasına geçirmiş, benimkinden daha büyük, Osmanlı kavuğu.benimkinden daha büyük, Osmanlı kavuğu. Cübbesi daha güzel, samur kürklü- biz ne biçim ilimler okuduk? Bunca yıl okuduk başkadı olduk.Cübbesi daha güzel, samur kürklü- biz ne biçim ilimler okuduk? Bunca yıl okuduk başkadı olduk. Bu ne biçim iş?" demiş. İşte o zaman Üftâde hazretlerine gitmiş, elini öpmüş, diz çökmüş, demiş ki; Bu ne biçim iş?" demiş.

İşte o zaman Üftâde hazretlerine gitmiş, elini öpmüş, diz çökmüş, demiş ki;

"Efendim, beni de talebe olarak al."Efendim, beni de talebe olarak al. Demek ki benim bilmediğim çok şeyler varmış, ben medresede çok okudum ama fıkıh okudum, Demek ki benim bilmediğim çok şeyler varmış, ben medresede çok okudum ama fıkıh okudum, Hanefî fıkhı okudum, Şâfiî fıkıhını okudum, Hanbelî, Mâlikî fıkıhı okudum, Hilâfiyât'ı okudum, Hanefî fıkhı okudum, Şâfiî fıkıhını okudum, Hanbelî, Mâlikî fıkıhı okudum, Hilâfiyât'ı okudum, hadis okudum, tefsir okudum, kelâm okudum, okudum da okudum,hadis okudum, tefsir okudum, kelâm okudum, okudum da okudum, okudum da okudum ama demek ki bilmiyormuşum; beni talebeliğe al." Üftade hazretleri almıyor. okudum da okudum ama demek ki bilmiyormuşum; beni talebeliğe al."

Üftade hazretleri almıyor.

"Evladım, sen halka hizmet için bir göreve tayin olmuşsun, kadılık hizmetini yap." "Evladım, sen halka hizmet için bir göreve tayin olmuşsun, kadılık hizmetini yap."

Güzel de yapıyormuş, adaletli, rüşvetçi değil. Adaletli kadılık yapıyor.Güzel de yapıyormuş, adaletli, rüşvetçi değil. Adaletli kadılık yapıyor. Güzel, sevilen bir adam, iyi bir alim. Ama kalp gözü açık değil, alim ama velî değil, evliyâdan değil. Güzel, sevilen bir adam, iyi bir alim. Ama kalp gözü açık değil, alim ama velî değil, evliyâdan değil.

"Sen kadılığa devam et." "Efendim, ne olur reddetme beni, ayağını öpeyim, kapında köle olayım!" "Sen kadılığa devam et."

"Efendim, ne olur reddetme beni, ayağını öpeyim, kapında köle olayım!"

Ne kadar çok yalvardıysa da; "Evladım, bizim işimiz zordur, yapamazsın!" demiş. Ne kadar çok yalvardıysa da; "Evladım, bizim işimiz zordur, yapamazsın!" demiş.

"Efendim ne derseniz yapacağım." "Efendim ne derseniz yapacağım."

"Evladım, öyle söylendiği gibi değil. 'Yaparım.' dersin, yapması zordur."Evladım, öyle söylendiği gibi değil. 'Yaparım.' dersin, yapması zordur. Bizim iş zordur, dervişlik zordur." demiş. Şimdi siz diyorsunuz ki; Bizim iş zordur, dervişlik zordur." demiş.

Şimdi siz diyorsunuz ki;

"Biz de dervişiz, hiç zorluğunu görmedik." "Biz de dervişiz, hiç zorluğunu görmedik."

Âhir zaman dervişi olduğunuzdan öyle oluyor. Âhir zaman dervişi olduğunuzdan öyle oluyor.

"Peki o zaman, sen kadılıktan istifa et, kadılığı bırak!" Bırakmış. "Neyle geçineceksin?" "Peki o zaman, sen kadılıktan istifa et, kadılığı bırak!"

Bırakmış.

"Neyle geçineceksin?"

Devletten maaş almıyor, kadılık maaşı almıyor, kadılık bitti, konakta bitti.Devletten maaş almıyor, kadılık maaşı almıyor, kadılık bitti, konakta bitti. Bursa kadısına mahsus konaktan da çıkmış. "Neyle geçineceğim Efendim?" "Ciğer sat." demiş. Bursa kadısına mahsus konaktan da çıkmış.

"Neyle geçineceğim Efendim?"

"Ciğer sat." demiş.

O devirde ciğer nasıl satılırmış? Ciğerci dükkanı varmış da, vitrin buzdolabı varmış da,O devirde ciğer nasıl satılırmış?

Ciğerci dükkanı varmış da, vitrin buzdolabı varmış da,
orada elektrikle soğutuluyormuş da, ciğer öyle mi satılıyormuş? Yok yahu, öyle değil. orada elektrikle soğutuluyormuş da, ciğer öyle mi satılıyormuş?

Yok yahu, öyle değil.

Nasıl oluyormuş o zaman? Nasıl oluyormuş o zaman?

Ciğerler kesildiği zaman, ayağından ayrıldığı zaman; "Yerde toz olmasın." diye,Ciğerler kesildiği zaman, ayağından ayrıldığı zaman; "Yerde toz olmasın." diye, "Hava alınca kokuşması biraz geç olur." diye, çubuğa asılıyormuş. "Hava alınca kokuşması biraz geç olur." diye, çubuğa asılıyormuş. Hemen bir günde pişirilirse pişiyormuş. Ondan sonra gidiyor. Ciğer durmaz ki. Hemen bir günde pişirilirse pişiyormuş. Ondan sonra gidiyor. Ciğer durmaz ki.

"Havadar yerde durursa belki iki gün üç gün durur."Havadar yerde durursa belki iki gün üç gün durur. Güneşte durursa belki üstü biraz kurur, daha fazla dayanır." diye, Güneşte durursa belki üstü biraz kurur, daha fazla dayanır." diye, çubuklara asılırmış, çubuk da sırta alınırmış. çubuklara asılırmış, çubuk da sırta alınırmış.

Sırtında yoğurt satanları, sebzecileri biz İstanbul'da çok gördük.Sırtında yoğurt satanları, sebzecileri biz İstanbul'da çok gördük. Bilmiyorum siz gördünüz mü? Seyyar satıcılar eskiden sırtlarında bir sopa, Bilmiyorum siz gördünüz mü? Seyyar satıcılar eskiden sırtlarında bir sopa, iki tarafında terazi gibi iki tane tabla, ne satıyorsa onun içine koyup bağırarak satarlardı. iki tarafında terazi gibi iki tane tabla, ne satıyorsa onun içine koyup bağırarak satarlardı.

O da Bursa'da ciğer satmaya başlamış. Herkes acıyormuş bakıyormuş: "Bu eski kadıydı.O da Bursa'da ciğer satmaya başlamış. Herkes acıyormuş bakıyormuş:

"Bu eski kadıydı.
Ne oldu da birden kadılıktan ayrıldı? Şu hâle bak, fakir görünüşlü. Ciğer de satıyor. Ne oldu da birden kadılıktan ayrıldı? Şu hâle bak, fakir görünüşlü. Ciğer de satıyor. Bu meslek cahillerin işi. Bu koca okumuş adam, medreseden mezun adam, koca kadıefendi. Bu ne biçim iş!" Bu meslek cahillerin işi. Bu koca okumuş adam, medreseden mezun adam, koca kadıefendi. Bu ne biçim iş!"

Epeyce o işi yapmış. Ondan sonra Üftâde hazretleri demiş ki; Epeyce o işi yapmış. Ondan sonra Üftâde hazretleri demiş ki;

"Şimdi gel bakalım, tekkenin yüznumaralarına seni tayin ettim."Şimdi gel bakalım, tekkenin yüznumaralarına seni tayin ettim. Bu yüznumaraları temizleyeceksin, tertemiz olacak. Pis yerlerine su dökeceksin, süpüreceksin." Bu yüznumaraları temizleyeceksin, tertemiz olacak. Pis yerlerine su dökeceksin, süpüreceksin."

Kadıefendiye yüznumara temizleyiciliği vazifesi vermiş. Yürek dayanır mı? Nefis tahammül eder mi bu işe? Kadıefendiye yüznumara temizleyiciliği vazifesi vermiş. Yürek dayanır mı? Nefis tahammül eder mi bu işe?

Tahammül etmiş, başlamış kovayla yüznumaraları temizlemeye; tertemiz tutmaya, çiçek gibi tutmaya...Tahammül etmiş, başlamış kovayla yüznumaraları temizlemeye; tertemiz tutmaya, çiçek gibi tutmaya... Gelen kirletse bile o su döküyor, temizliyor.Gelen kirletse bile o su döküyor, temizliyor. Tekkenin yüznumarası, caminin yüznumarası güzel. Ama bir gün bir davul zurna sesi duymuş.Tekkenin yüznumarası, caminin yüznumarası güzel. Ama bir gün bir davul zurna sesi duymuş. Davul çalınıyor. Merak etmiş bakmış. Davul çalınıyor. Merak etmiş bakmış.

Üftâde hazretlerinin camisi, Bursa'da yüksek yerdedir.Üftâde hazretlerinin camisi, Bursa'da yüksek yerdedir. Benim şu masadan halıya bakılır gibi Üftâde camiinin kenarından Ulucami'ye kadar görürsün.Benim şu masadan halıya bakılır gibi Üftâde camiinin kenarından Ulucami'ye kadar görürsün. Çakır hamamını, Ulucami'yi ileriye kadar Orhan camiini, oradan her tarafı görürsün.Çakır hamamını, Ulucami'yi ileriye kadar Orhan camiini, oradan her tarafı görürsün. Yüksek yerdir, Bursalılar bilir. Yüksek yerdir, Bursalılar bilir.

Oradan bir de bakmış ki davullu merasimli bir kalabalık var, oradan gelen birisine sormuş: Oradan bir de bakmış ki davullu merasimli bir kalabalık var, oradan gelen birisine sormuş:

"Bu ne yahu? Ulucami'nin önünde davullar çalınıyor." "Yeni kadıefendi geldi de ahâli onu karşılıyor."Bu ne yahu? Ulucami'nin önünde davullar çalınıyor."

"Yeni kadıefendi geldi de ahâli onu karşılıyor.
Yeni kadıefendi tayin oldu da onu böyle davulla karşılıyorlar." Yüreği cız edivermiş. Yeni kadıefendi tayin oldu da onu böyle davulla karşılıyorlar."

Yüreği cız edivermiş.

Yüreği niye cız eder? Yanar. O da yanmaktan, o da bir çeşit yanma. İçinden bir ses şöyle demiş: Yüreği niye cız eder?

Yanar. O da yanmaktan, o da bir çeşit yanma. İçinden bir ses şöyle demiş:

"Hey Aziz Mahmud, hey Aziz Mahmud Bey! Bir zamanlar o Bursa kadısı sendin;"Hey Aziz Mahmud, hey Aziz Mahmud Bey! Bir zamanlar o Bursa kadısı sendin; kavuğun vardı, cübben vardı, makamın vardı, konağın vardı, adamların vardı, kavuğun vardı, cübben vardı, makamın vardı, konağın vardı, adamların vardı, bir sözün iki edilmiyordu. Neydi o devletli hâlin? bir sözün iki edilmiyordu. Neydi o devletli hâlin? Hangi akla uydun da bu hallere düştün, yüznumara temizleyecek hallere düştün? Bu ne haldir?" Hangi akla uydun da bu hallere düştün, yüznumara temizleyecek hallere düştün? Bu ne haldir?"

Gözü kapalı şöyle bir düşünmüş: "Bu ses nereden?" Gözü kapalı şöyle bir düşünmüş:

"Bu ses nereden?"

Geçen gün de size söyledim ya, insanın içinden bir ses geldiği zamanGeçen gün de size söyledim ya, insanın içinden bir ses geldiği zaman o sesin nereden geldiğini düşünmesi lazım. Bu ses nereden? Nefsinden, şeytandan. o sesin nereden geldiğini düşünmesi lazım.

Bu ses nereden?

Nefsinden, şeytandan.

Nefsi hazmedemiyor.Nefsi hazmedemiyor. Öyle yüksek mevkiden aşağıya inmeyi, konaktan yüznumaraya düşmeyi nefis hazmedemiyor. Öyle yüksek mevkiden aşağıya inmeyi, konaktan yüznumaraya düşmeyi nefis hazmedemiyor. Zalim nefis! Şeytan da oradan pompalıyor. Neden oradan pompalıyor? Zalim nefis! Şeytan da oradan pompalıyor.

Neden oradan pompalıyor?

"Bu adam bu dervişlikle devam ederse evliyâ olur; olmasın!" diye şeytan da arkadan pompalıyor. "Bu adam bu dervişlikle devam ederse evliyâ olur; olmasın!" diye şeytan da arkadan pompalıyor.

Nefis ve şeytan şimdi ikisi birden Aziz Mahmud Hüdâyî'ye yükleniyorlar.Nefis ve şeytan şimdi ikisi birden Aziz Mahmud Hüdâyî'ye yükleniyorlar. Anlamış ki bu sözler, bu işler nefisten ve şeytandan geliyor. Anlamış ki bu sözler, bu işler nefisten ve şeytandan geliyor.

"Seni kör şeytan seni, seni zalim nefis seni! Elbette bu işi yapacağım. Yapmam doğru."Seni kör şeytan seni, seni zalim nefis seni! Elbette bu işi yapacağım. Yapmam doğru. Çünkü bu, Cenabı Hakk'ın rızasını kazanmak yolu. Çünkü bu, Cenabı Hakk'ın rızasını kazanmak yolu. Allah'ın sevdiği kul olma, Allah'ın rızasını kazanma yolu;Allah'ın sevdiği kul olma, Allah'ın rızasını kazanma yolu; bu yüznumarayı sakalımla bile süpürürüm!" demiş. bu yüznumarayı sakalımla bile süpürürüm!" demiş.

Sakalıyla yeri süpürmeye eğildiği zaman arkasından bir el tutmuş: "Dur evlat!" Sakalıyla yeri süpürmeye eğildiği zaman arkasından bir el tutmuş:

"Dur evlat!"

Dönmüş bir de bakmış ki Üftâde hazretleri. Dönmüş bir de bakmış ki Üftâde hazretleri.

"Evladım, sakal sünnet olarak bırakılmıştır, mübarektir, sakal böyle işlerde kullanılmaz,"Evladım, sakal sünnet olarak bırakılmıştır, mübarektir, sakal böyle işlerde kullanılmaz, yüznumara temizlemede sakal kullanılmaz. Tamam, imtihanı kazandın!" demiş. yüznumara temizlemede sakal kullanılmaz. Tamam, imtihanı kazandın!" demiş.

Ondan sonra kerameti açılmış, hâli güzelleşmiş. Hocası demiş ki; Ondan sonra kerameti açılmış, hâli güzelleşmiş. Hocası demiş ki;

"Evladım, seni İstanbul'a vazifelendirdim. İstanbul'a gideceksin, orada hizmet vereceksin."Evladım, seni İstanbul'a vazifelendirdim. İstanbul'a gideceksin, orada hizmet vereceksin. İnsanları irşat edeceksin, doğru yola çekeceksin, çalışacaksın, mârifetullahı öğreteceksin,İnsanları irşat edeceksin, doğru yola çekeceksin, çalışacaksın, mârifetullahı öğreteceksin, muhabbetullahı aşılayacaksın; insanların halis muhlis müslümanlar olmaları için İstanbul'da çalışma yapacaksın.muhabbetullahı aşılayacaksın; insanların halis muhlis müslümanlar olmaları için İstanbul'da çalışma yapacaksın. Allah yardımcın olsun, Allah muînin olsun." demiş. Allah muîn'dir. Allah yardımcın olsun, Allah muînin olsun." demiş.

Allah muîn'dir.
Cenâb-ı Hakk müsteân'dır ve muîn'dir. Onların hislerini de, yardımı da O verir. Cenâb-ı Hakk müsteân'dır ve muîn'dir. Onların hislerini de, yardımı da O verir.

"Evladım, umarım ki sen sarayda abdest alırken valide sultanlar havlu elinde beklerler,"Evladım, umarım ki sen sarayda abdest alırken valide sultanlar havlu elinde beklerler, sana peşkir tutarlar. Umarım ki zamanın padişahı, sana peşkir tutarlar. Umarım ki zamanın padişahı, senin atının dizginini tutar da önünden seyis gibi yürür." demiş,senin atının dizginini tutar da önünden seyis gibi yürür." demiş, Aziz Mahmudi Hüdâyî hazretlerini İstanbul'a uğurlamış. Aziz Mahmudi Hüdâyî hazretlerini İstanbul'a uğurlamış.

Hüdâyî hazretleri de Üsküdar'da bir yer bulmuş; şimdiki Hüdâyî camii.Hüdâyî hazretleri de Üsküdar'da bir yer bulmuş; şimdiki Hüdâyî camii. Orada cami yaptırmış, halkı irşatla meşgul oluyor.Orada cami yaptırmış, halkı irşatla meşgul oluyor. Camide bir vaazlar veriyormuş, millet bayılıyormuş.Camide bir vaazlar veriyormuş, millet bayılıyormuş. Öyle güzel anlatıyormuş, öyle içten anlatıyormuş... Alim adam; bir de ârif adam. Öyle güzel anlatıyormuş, öyle içten anlatıyormuş... Alim adam; bir de ârif adam.

Kâmil de oldu, kalp gözü de açıldı, Allah'ın sevdiği bir kul olarak Allah'ın ahkâmını anlatıyor,Kâmil de oldu, kalp gözü de açıldı, Allah'ın sevdiği bir kul olarak Allah'ın ahkâmını anlatıyor, vaazlarının tadına doyum olmuyormuş. "Böyle bir alim geldi, böyle bir faziletli insan,vaazlarının tadına doyum olmuyormuş. "Böyle bir alim geldi, böyle bir faziletli insan, şöyle kerametleri böyle kerametleri var." diye, saraydan duyulmuş: Saraya çağırmaya başlamışlar: şöyle kerametleri böyle kerametleri var." diye, saraydan duyulmuş:

Saraya çağırmaya başlamışlar:

"Efendim ne olur, lütfen bize de buyurun."Efendim ne olur, lütfen bize de buyurun. Sarayın camisinde de vaaz verin, şehzadeler de duysun. Saraydaki hizmetliler de duysun." Sarayın camisinde de vaaz verin, şehzadeler de duysun. Saraydaki hizmetliler de duysun."

Sarayda da cami var. Topkapı sarayı cami var.Sarayda da cami var. Topkapı sarayı cami var. Bir gün orada, sarayda abdest alırken valide sultan hizmetçilere bırakmamış;Bir gün orada, sarayda abdest alırken valide sultan hizmetçilere bırakmamış; "Şeyh Efendi'ye ben hizmet edeyim." diye havluyu eline almış. İçinden de geçiriyormuş: "Şeyh Efendi'ye ben hizmet edeyim." diye havluyu eline almış.

İçinden de geçiriyormuş:

"Buna 'evliyâ' diyorlar. Şeyh Efendi bir kerâmet gösterse." "Buna 'evliyâ' diyorlar. Şeyh Efendi bir kerâmet gösterse."

Havlu elinde beklerken Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri abdest almayı tamamlamışHavlu elinde beklerken Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri abdest almayı tamamlamış rahmetullahi aleyh kaddesallahu sırrahul aziz valide hanıma şöyle bakmış, gülmüş; rahmetullahi aleyh kaddesallahu sırrahul aziz valide hanıma şöyle bakmış, gülmüş;

"Bazı insanlar bizden keramet bekliyorlar, keramet istiyorlar, 'bir keramet gösterse' diye bekliyorlar."Bazı insanlar bizden keramet bekliyorlar, keramet istiyorlar, 'bir keramet gösterse' diye bekliyorlar. Devrin sultanı bir kimseye mürid olur, valide hanım da abdest aldığı zaman Devrin sultanı bir kimseye mürid olur, valide hanım da abdest aldığı zaman havlu tutarsa bundan büyük keramet mi olur?" demiş. havlu tutarsa bundan büyük keramet mi olur?" demiş.

Kalbinden geçenin cevabını veriyor, keramet! Kalbinden geçenin cevabını veriyor, keramet!

"Hem de burada Hocam'ın bir kerameti var. Onu da anlatayım."Hem de burada Hocam'ın bir kerameti var. Onu da anlatayım. Beni Bursa'dan İstanbul'a gönderirken 'İnşaallah valide sultan sen abdest aldığın zaman Beni Bursa'dan İstanbul'a gönderirken 'İnşaallah valide sultan sen abdest aldığın zaman sana havlu tutar, peşkir tutar.' demişti, o da burada ortaya çıktı." demiş. sana havlu tutar, peşkir tutar.' demişti, o da burada ortaya çıktı." demiş.

Gelelim sultanın atının önünde seyis gibi, at uşağı gibi yürümesine... Gelelim sultanın atının önünde seyis gibi, at uşağı gibi yürümesine...

Bir gün Aziz Mahmudi Hüdâyî hazretleri Üsküdar çarşısına inmiş.Bir gün Aziz Mahmudi Hüdâyî hazretleri Üsküdar çarşısına inmiş. Yakın zaten, biraz yanaşsa azıcık yürüdü mü iskele tarafı, Üsküdar meydanı, çarşı pazar orada. Yakın zaten, biraz yanaşsa azıcık yürüdü mü iskele tarafı, Üsküdar meydanı, çarşı pazar orada. Tam o sırada da padişah oradan atı ile geçiyormuş.Tam o sırada da padişah oradan atı ile geçiyormuş. Şeyh Efendi'yi görünce atından atlamış, aşağıya inmiş. Şeyh Efendi'yi görünce atından atlamış, aşağıya inmiş. Çevik adam; ata binmek onlar için çok basit bir şey. Hemen atından aşağıya inmiş, demiş ki; Çevik adam; ata binmek onlar için çok basit bir şey. Hemen atından aşağıya inmiş, demiş ki;

"Efendim, ata siz binin." "Yok evladım, lüzum yok." "Efendim, ata siz binin."

"Yok evladım, lüzum yok."

"Yok, olmaz mutlaka bineceksiniz, rica ediyorum binin." Padişah rica ediyor: "Yok, olmaz mutlaka bineceksiniz, rica ediyorum binin."

Padişah rica ediyor:

"Olmaz, sultanım!" demiş. "Yok illa bineceksin, çok rica ediyorum çok istiyorum." demiş. "Olmaz, sultanım!" demiş.

"Yok illa bineceksin, çok rica ediyorum çok istiyorum." demiş.

"Ben bu ata binmezdim ama şeyhimin duası yerine gelecek, bineyim bari." demiş. "Ben bu ata binmezdim ama şeyhimin duası yerine gelecek, bineyim bari." demiş.

Ata binmiş. Padişah da dizgininden tutmuş; yerine kadar çarşıda yürümüşler. Ata binmiş. Padişah da dizgininden tutmuş; yerine kadar çarşıda yürümüşler.

Allah bizi, hepimizi sevdiği yola soksun, sevdiği yolda yürütsün,Allah bizi, hepimizi sevdiği yola soksun, sevdiği yolda yürütsün, sevdiği kullarının himmetlerine teveccühlerine mazhar eylesin.sevdiği kullarının himmetlerine teveccühlerine mazhar eylesin. Âhirete huzuruna sevdiği kul olarak varmayı nasip etsin. Âhirete huzuruna sevdiği kul olarak varmayı nasip etsin.

Yüzümüzü ak eylesin, kara yüzümüzü ak eylesin.Yüzümüzü ak eylesin, kara yüzümüzü ak eylesin. Rahmetiyle yıkayıp taş kalbimizi yumuşatsın, kara kalbimizi pür nûr eylesin.Rahmetiyle yıkayıp taş kalbimizi yumuşatsın, kara kalbimizi pür nûr eylesin. Bizi sevdiği kul olarak huzuruna kabul etsin; pis olarak değil.Bizi sevdiği kul olarak huzuruna kabul etsin; pis olarak değil. Pisliklerden arınmış temizlenmiş olarak, tertemiz kul olarak, huzuruna varmayı nasip etsin. Pisliklerden arınmış temizlenmiş olarak, tertemiz kul olarak, huzuruna varmayı nasip etsin.

Cennetiyle cemaliyle cümlenizi cümlemizi müşerref eylesin aziz ve mübarek kardeşlerim! Cennetiyle cemaliyle cümlenizi cümlemizi müşerref eylesin aziz ve mübarek kardeşlerim!

el-Fâtiha... el-Fâtiha...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2