Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Allah-u Teàlâ Duaları Kabul Eder

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

1 Cemâziye'l-Evvel 1421 / 01.08.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.

Konuşma Metni

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû! es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, ihsânı, ikrâmı dünyada âhirette hepinizin ve sevdiklerinizin üzerine olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, ihsânı, ikrâmı dünyada âhirette hepinizin ve sevdiklerinizin üzerine olsun. Cenâb-ı Hak sizi sevdikleriniz, eşiniz, dostunuz, çoluğunuz, çocuğunuz,Cenâb-ı Hak sizi sevdikleriniz, eşiniz, dostunuz, çoluğunuz, çocuğunuz, akrabanızla iki cihan saadetine erdirsin. akrabanızla iki cihan saadetine erdirsin.

Bakara sûre-i şerîfesinin âyetlerini okumaya devam ediyoruz, açıklamaya gayret ediyoruz.Bakara sûre-i şerîfesinin âyetlerini okumaya devam ediyoruz, açıklamaya gayret ediyoruz. Oruçla ilgili âyetlerin arasında bir âyet-i kerîme var; bugün onu okuyacağızOruçla ilgili âyetlerin arasında bir âyet-i kerîme var; bugün onu okuyacağız ve onun mânası üzerinde açıklama yapacağız. ve onun mânası üzerinde açıklama yapacağız.

İki tane âyet-i kerîme geçmişti, geçtiğimiz iki hafta bu âyetleri açıklamıştık.İki tane âyet-i kerîme geçmişti, geçtiğimiz iki hafta bu âyetleri açıklamıştık. Bu âyet-i kerîmeden sonra konu yine oruç konusuna dönecek. Bu âyet-i kerîmeden sonra konu yine oruç konusuna dönecek.

Bu âyet-i kerîme şu: Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Bu âyet-i kerîme şu:

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ve izâ seeleke ibâdî annî fe-innî karîbun ucîbu da'vete'd-dâiVe izâ seeleke ibâdî annî fe-innî karîbun ucîbu da'vete'd-dâi izâ deâni fe'l-yestecîbû lî ve'l-yu'minû bî le-allehüm yerşudûn. Sadaka'llâhu'l-azîm. izâ deâni fe'l-yestecîbû lî ve'l-yu'minû bî le-allehüm yerşudûn.

Sadaka'llâhu'l-azîm.

Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede buyuruyor ki; Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede buyuruyor ki;

Ve izâ seeleke ibâdî annî. "Ey Resûlüm, kullarım sana benden sorgu sual ederlerse, sorarlarsa,Ve izâ seeleke ibâdî annî. "Ey Resûlüm, kullarım sana benden sorgu sual ederlerse, sorarlarsa, sormuş bulunuyorlar ise, sordukları zaman sen şu cevabı ver:"sormuş bulunuyorlar ise, sordukları zaman sen şu cevabı ver:" Fe-innî karîbun. "Hiç şüphe yok ki ben yakınım."Fe-innî karîbun. "Hiç şüphe yok ki ben yakınım." Ucîbu da'vete'd-dâi izâ deâni. "Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına icâbet ederim."Ucîbu da'vete'd-dâi izâ deâni. "Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına icâbet ederim." Fe'l-yestecîbû lî. "O halde onlar da benim emirlerime itaat etsinler, benim imana davetime icabet etsinler."Fe'l-yestecîbû lî. "O halde onlar da benim emirlerime itaat etsinler, benim imana davetime icabet etsinler." Ve'l-yu'minû bî. "Ve bana iman eylesinler." Ve'l-yu'minû bî. "Ve bana iman eylesinler." Le-allehüm yerşudûn. "Tâ ki böylece akıl ve mantığın gerektirdiği yolda yürüme hâlini kazanabilsinler.Le-allehüm yerşudûn. "Tâ ki böylece akıl ve mantığın gerektirdiği yolda yürüme hâlini kazanabilsinler. Böyle hareket ederlerse muhtemelen kazanırlar." mânasına... Böyle hareket ederlerse muhtemelen kazanırlar." mânasına...

Allahu Teâlâ hazretleri böyle buyurmuş: "Kuluma ben hiç şüphe yok ki yakınım..." Allahu Teâlâ hazretleri böyle buyurmuş: "Kuluma ben hiç şüphe yok ki yakınım..."

Yakin değil. O Arapça, bu Türkçe. 'I' ile olursa Türkçe, 'i' ile olursa Arapça kelime oluyor. Yakin değil. O Arapça, bu Türkçe. 'I' ile olursa Türkçe, 'i' ile olursa Arapça kelime oluyor.

"Ben kuluma yakınım." "Ben kuluma yakınım."

Neden bu âyet-i kerîme nâzil olmuş, Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ hazretleri böyle buyurmuş? Neden bu âyet-i kerîme nâzil olmuş, Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ hazretleri böyle buyurmuş?

İbn Abbas radıyallahu anhümâ'nın rivayet ettiğine göre,İbn Abbas radıyallahu anhümâ'nın rivayet ettiğine göre, Medine-i Münevvere'de bulunan yahudiler Peygamber Efendimiz'e demişler ki; Medine-i Münevvere'de bulunan yahudiler Peygamber Efendimiz'e demişler ki;

"Ey Muhammed! Rabbimiz bizim duamızı nasıl işitebilecek, nasıl işitebilir?"Ey Muhammed! Rabbimiz bizim duamızı nasıl işitebilecek, nasıl işitebilir? Sen söylüyorsun, beyan ediyorsun ki bizimle semanın arasında 500 yıllık yol var.Sen söylüyorsun, beyan ediyorsun ki bizimle semanın arasında 500 yıllık yol var. Ve yedi kat semadan her semanın genişliğiVe yedi kat semadan her semanın genişliği bu 500 yıllık [yol] kadar...bu 500 yıllık [yol] kadar... Böyle olduğunu söylüyorsun, böyle olduğunu iddia ediyorsun..." diye onlar inanmaz bir şekilde,Böyle olduğunu söylüyorsun, böyle olduğunu iddia ediyorsun..." diye onlar inanmaz bir şekilde, münkirce soruyu sormuşlar. münkirce soruyu sormuşlar.

"Madem semalar bu kadar uzak mesafe; 500 yıl mesafe uzakta birinci sema bitiyor,"Madem semalar bu kadar uzak mesafe; 500 yıl mesafe uzakta birinci sema bitiyor, ondan sonra yedi kat sema var...ondan sonra yedi kat sema var... 3500 yıl mesafe uzakta... Nasıl duyacak bizim duamızı?" gibi... 3500 yıl mesafe uzakta... Nasıl duyacak bizim duamızı?" gibi...

Halbuki kendileri de mü'min; Musa aleyhisselâm'a inanmışlar,Halbuki kendileri de mü'min; Musa aleyhisselâm'a inanmışlar, Musa aleyhisselâm'a indirilen Tevrat'a inanmışlar.Musa aleyhisselâm'a indirilen Tevrat'a inanmışlar. Ama iş inada binince, Allah insanların basiretini bağlayınca böyle yamuk, yalan yanlış,Ama iş inada binince, Allah insanların basiretini bağlayınca böyle yamuk, yalan yanlış, kendilerine bile ters düşen, kendi imanlarına bile aykırı olan itirazlar yapabiliyorlar. kendilerine bile ters düşen, kendi imanlarına bile aykırı olan itirazlar yapabiliyorlar.

Elbette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz haklı.Elbette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz haklı. Elbette semavâtın boyutları metreyle, kilometreyle, mille ölçülecek kadar değil;Elbette semavâtın boyutları metreyle, kilometreyle, mille ölçülecek kadar değil; zaman birimleriyle ölçülecek gibi, elbette onun söylediği gibi; hamsi mîeti âm "500 yıllık mesafe..."zaman birimleriyle ölçülecek gibi, elbette onun söylediği gibi; hamsi mîeti âm "500 yıllık mesafe..." Tabii bu yılın da nerenin yılı olduğu, nereye göre olduğunu düşünecek olursak; Tabii bu yılın da nerenin yılı olduğu, nereye göre olduğunu düşünecek olursak;

Ve inne yevmen inde rabbike ke-elfi senetin mimmâ teuddûn.Ve inne yevmen inde rabbike ke-elfi senetin mimmâ teuddûn. [Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.] âyet-i kerîmesi var. [Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.] âyet-i kerîmesi var.

Âhiretin bir günü bin yıl gibi. O zaman 500 yıl; bir yıl kaç günse, 500 x 300 küsur...Âhiretin bir günü bin yıl gibi. O zaman 500 yıl; bir yıl kaç günse, 500 x 300 küsur... Kamerî yılsa 354, şemsî yılsa 365...Kamerî yılsa 354, şemsî yılsa 365... Başka türlü bir yılsa ki Cenâb-ı Hakk'ın gökte âlemleri çok, Allah bilir.Başka türlü bir yılsa ki Cenâb-ı Hakk'ın gökte âlemleri çok, Allah bilir. 350 diyelim, yuvarlak hesap... 350 x 500 yıl bir şey olacak, bizim yıllarımıza göre kıyas etmek için.350 diyelim, yuvarlak hesap... 350 x 500 yıl bir şey olacak, bizim yıllarımıza göre kıyas etmek için. Ondan sonra 350 x 500 x 1000 olacak; ne kadar büyük rakamlar oluyor...Ondan sonra 350 x 500 x 1000 olacak; ne kadar büyük rakamlar oluyor... Elbette ilim de, irfan da, çağdaş bilgiler de bunun böyle doğru olduğunu gösteriyor. Elbette ilim de, irfan da, çağdaş bilgiler de bunun böyle doğru olduğunu gösteriyor.

"Bu kadar mesafedeyken Rabbimiz bizi nasıl işitecek, duamızı nasıl işitecek?" demişler. "Bu kadar mesafedeyken Rabbimiz bizi nasıl işitecek, duamızı nasıl işitecek?" demişler.

Ey inançsız yahudi! Sen Rabbinin işitemeyeceğini mi sanıyorsun?Ey inançsız yahudi! Sen Rabbinin işitemeyeceğini mi sanıyorsun? Mesafe uzak olunca sesin gitmeyeceğini mi sanıyorsun?Mesafe uzak olunca sesin gitmeyeceğini mi sanıyorsun? Rabbinin kulun duasını hissedemeyeceğini mi sanıyorsun? Rabbinin kulun duasını hissedemeyeceğini mi sanıyorsun?

Allahu Teâlâ'nın kudreti hakkında ne kadar idraksiz, ne kadar münkirâne bir soru! Allahu Teâlâ'nın kudreti hakkında ne kadar idraksiz, ne kadar münkirâne bir soru!

Onun üzerine bu âyet-i kerîme inmiş. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki; Onun üzerine bu âyet-i kerîme inmiş. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki;

Ve izâ seeleke ibâdî annî. "Ey Resûlallah, ey Muhammed-i Mustafâ!Ve izâ seeleke ibâdî annî. "Ey Resûlallah, ey Muhammed-i Mustafâ! Kullarım sana benim hakkımda, 'Böyle bu kadar uzaktan, bu kadar uzak mesafeden nasıl işitecek?' diye soru sordukları zaman..." Kullarım sana benim hakkımda, 'Böyle bu kadar uzaktan, bu kadar uzak mesafeden nasıl işitecek?' diye soru sordukları zaman..."

Mesafelere mi itiraz ediyorlar? Edemezler, ilim de şimdi aynı şeyi söylüyor. Mesafelere mi itiraz ediyorlar?

Edemezler, ilim de şimdi aynı şeyi söylüyor.

Allah'ın işiteceğine mi itiraz ediyor? O da zaten kendi inançlarına da aykırı.Allah'ın işiteceğine mi itiraz ediyor?

O da zaten kendi inançlarına da aykırı.
Çünkü Musa aleyhisselam da onlara Tevrat'ı getirdi.Çünkü Musa aleyhisselam da onlara Tevrat'ı getirdi. Tevrat da ilk hâliyle, bozulmamış, değişmemiş, Musa aleyhisselâm'a inmiş hâliyle Allah'ın kelâmı.Tevrat da ilk hâliyle, bozulmamış, değişmemiş, Musa aleyhisselâm'a inmiş hâliyle Allah'ın kelâmı. Allah'ın kudretine, varlığına, birliğine, her şeyi bildiğine onların da inanması lazım. Allah'ın kudretine, varlığına, birliğine, her şeyi bildiğine onların da inanması lazım.

Bunun üzerine; "Kullarım sana böyle sormuş bulunuyorlar.Bunun üzerine; "Kullarım sana böyle sormuş bulunuyorlar. Böyle sordukları zaman..." İzâ, zaman bildiren bir edat.Böyle sordukları zaman..." İzâ, zaman bildiren bir edat. "Kullarım sana benden, benim hakkımda böyle soru sordukları zaman sen şöyle cevap ver!" demiyor,"Kullarım sana benden, benim hakkımda böyle soru sordukları zaman sen şöyle cevap ver!" demiyor, hemen doğrudan doğruya cevabı veriyor: Fe-innî karîb. "Ben yakınım!" hemen doğrudan doğruya cevabı veriyor:

Fe-innî karîb. "Ben yakınım!"

Cenâb-ı Hakk'ın yakınlığına dair başka âyet-i kerîmeler de var.Cenâb-ı Hakk'ın yakınlığına dair başka âyet-i kerîmeler de var. Vâkıa sûresinde geçiyor. [Kaf sûresinde var:] Ve nahnu akrabu ileyhi min habli'l-verîd. Sadaka'llâhu'l-azîm. Vâkıa sûresinde geçiyor. [Kaf sûresinde var:]

Ve nahnu akrabu ileyhi min habli'l-verîd.

Sadaka'llâhu'l-azîm.

"Biz kulumuza onun habl-i verîdinden yani kalbine kanı getiren koca damarından, şah damarından daha yakınız." "Biz kulumuza onun habl-i verîdinden yani kalbine kanı getiren koca damarından, şah damarından daha yakınız."

Evet, Cenâb-ı Hak Teâlâ bize bizden yakın; içimizi dışımızı biliyor.Evet, Cenâb-ı Hak Teâlâ bize bizden yakın; içimizi dışımızı biliyor. Tabii tefsirde buyurulmuş ki; İlmen ve icâbeten.Tabii tefsirde buyurulmuş ki; İlmen ve icâbeten. "Bilgisi bakımından ve duaya icabeti bakımından o kadar yakın.""Bilgisi bakımından ve duaya icabeti bakımından o kadar yakın." Yani o mesafeler duayı kabul etmesine asla bir engel teşkil etmez.Yani o mesafeler duayı kabul etmesine asla bir engel teşkil etmez. Cenâb-ı Hak her şeyi her anda, uzaklık yakınlık bahis konusu olmadan bilir. Cenâb-ı Hak her şeyi her anda, uzaklık yakınlık bahis konusu olmadan bilir. Ve li-teâlihî ani'l-kurbi mekânen. "Mekân olarak yakınlığını düşünmeksizin." diyor.Ve li-teâlihî ani'l-kurbi mekânen. "Mekân olarak yakınlığını düşünmeksizin." diyor. Tabii Cenâb-ı Hakk'ın zâtını yani mahiyetini kul idrak edemez. Tabii Cenâb-ı Hakk'ın zâtını yani mahiyetini kul idrak edemez. İdrak edemeyeceğini anlamak biraz haddini bilmektir, anlamaktır.İdrak edemeyeceğini anlamak biraz haddini bilmektir, anlamaktır. el-Aczü an dereki'l-idrâki idrâkün buyurulduğu gibi, anlaşılmaz.el-Aczü an dereki'l-idrâki idrâkün buyurulduğu gibi, anlaşılmaz. Sıfatlarının mahiyeti de kullar tarafından tam mânasıyla anlaşılamaz.Sıfatlarının mahiyeti de kullar tarafından tam mânasıyla anlaşılamaz. Zâtı anlaşılamadığı için zâtının yakınlığı da anlaşılamaz. Ama hiç öyle uzak sanılmasın.Zâtı anlaşılamadığı için zâtının yakınlığı da anlaşılamaz. Ama hiç öyle uzak sanılmasın. Yunus Emre galiba bu âyet-i kerîmeyi tercüme edercesine birYunus Emre galiba bu âyet-i kerîmeyi tercüme edercesine bir şiirinde diyor ki; İstemegil Hakkı ırak Gönüldedir Hakk'a durak şiirinde diyor ki;

İstemegil Hakkı ırak

Gönüldedir Hakk'a durak

Yani yakındadır, gönülde mekânı vardır. Gönül de "insanın iç âlemi" demek.Yani yakındadır, gönülde mekânı vardır. Gönül de "insanın iç âlemi" demek. O mübarekler bu işlerin esrârını güzelce hazmetmiş, anlamış. O mübarekler bu işlerin esrârını güzelce hazmetmiş, anlamış.

Böyle bir anlamsız, münkirâne, hayretlerinden, akıllarının ermemesindenBöyle bir anlamsız, münkirâne, hayretlerinden, akıllarının ermemesinden itirazkârâne söyledikleri bir sözden dolayı bu âyet-i kerîme inmiş deniliyor,itirazkârâne söyledikleri bir sözden dolayı bu âyet-i kerîme inmiş deniliyor, İbn Abbas radıyallahu anhümâ'nın rivayetine göre. Başka rivayetler de var.İbn Abbas radıyallahu anhümâ'nın rivayetine göre.

Başka rivayetler de var.
O rivayetlerden birine göre sahabeden bazı kimseler Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e demişler ki...O rivayetlerden birine göre sahabeden bazı kimseler Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e demişler ki... Tabii bu rivayetlerin kimden geldiğini İbn Kesîr tefsirinde geniş geniş isimleri zikrederek beyan ediyor, Tabii bu rivayetlerin kimden geldiğini İbn Kesîr tefsirinde geniş geniş isimleri zikrederek beyan ediyor, ben burada kısaca geçiyorum. Demişler ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e: ben burada kısaca geçiyorum. Demişler ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e:

E karîbün rabbünâ fe-nünâcîhi em baîdün fe-nünâdîhi.E karîbün rabbünâ fe-nünâcîhi em baîdün fe-nünâdîhi. "Rabbimiz yakınımızda mı ki biz O'na böyle fısıltı hâlinde dua edelim, münacât eyleyelim?"Rabbimiz yakınımızda mı ki biz O'na böyle fısıltı hâlinde dua edelim, münacât eyleyelim? Yoksa uzak mıdır ki nidâ eyleyelim, çağıralım, seslenelim?Yoksa uzak mıdır ki nidâ eyleyelim, çağıralım, seslenelim? Yâ Resûlallah, bizim dua âdâbımız, Cenâb-ı Mevlâmız'a tazarrû ve niyâzımız nasıl olsun?" diye sormuşlar.Yâ Resûlallah, bizim dua âdâbımız, Cenâb-ı Mevlâmız'a tazarrû ve niyâzımız nasıl olsun?" diye sormuşlar. Onun üzerine Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmeyi indirip yakınlığını beyan etmiş. Onun üzerine Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmeyi indirip yakınlığını beyan etmiş. Bir sebeb-i nüzûl de bu. Bir başka sebeb-i nüzûl de zikrediliyor. Demişler ki; Bir sebeb-i nüzûl de bu.

Bir başka sebeb-i nüzûl de zikrediliyor. Demişler ki;

Fî eyyi sâatin ned'û rabbenâ? "Biz Rabbimiz'e ne zaman dua edelim? Hangi saatte, ne zaman en uygundur?" Fî eyyi sâatin ned'û rabbenâ? "Biz Rabbimiz'e ne zaman dua edelim? Hangi saatte, ne zaman en uygundur?"

Onun üzerine bu âyet inmiş: "Kullarım bilsinler ki ben kullarıma yakınım."Onun üzerine bu âyet inmiş: "Kullarım bilsinler ki ben kullarıma yakınım." Ucîbu da'vete'd-dâi izâ deâni. "Ne zaman olursa olsun, dua eden bana dua ettiği zamanUcîbu da'vete'd-dâi izâ deâni. "Ne zaman olursa olsun, dua eden bana dua ettiği zaman ben onun duasını duyarım ve duasına icabet ederim." diye buyurmuş. Bir rivayet de bu. ben onun duasını duyarım ve duasına icabet ederim." diye buyurmuş. Bir rivayet de bu.

Başka bir rivayette de; Eyne rabbünâ? "Rabbimiz nerededir?Başka bir rivayette de; Eyne rabbünâ? "Rabbimiz nerededir? Yani yerde mi diye düşünelim, gökte mi diye düşünelim?" diye soru sormuşlar.Yani yerde mi diye düşünelim, gökte mi diye düşünelim?" diye soru sormuşlar. O zaman bu âyet-i kerîme nâzil olmuş. O zaman bu âyet-i kerîme nâzil olmuş.

Bir rivayette de; Hayber'e giderken veya dönerken yüksek yere çıktıkları zaman yüksek sesle,Bir rivayette de; Hayber'e giderken veya dönerken yüksek yere çıktıkları zaman yüksek sesle, Allahu ekber diye bağırarak, Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber.Allahu ekber diye bağırarak, Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber. Allahu ekber ve li'llâhi'l-hamd diyerek, böyle gürültüyle dua ederek gidiyorlarmış.Allahu ekber ve li'llâhi'l-hamd diyerek, böyle gürültüyle dua ederek gidiyorlarmış. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz yanlarına vararak demiş ki; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz yanlarına vararak demiş ki;

Yâ eyyühe'n-nâs, irbeû alâ enfüsiküm. "Ey insanlar!Yâ eyyühe'n-nâs, irbeû alâ enfüsiküm. "Ey insanlar! Kendinize sahip olun, böyle yüksek sesle bağırmayın!Kendinize sahip olun, böyle yüksek sesle bağırmayın! Çünkü Mevlânız -sizin bizim Rabbimiz- uzak değildir ki böyle duyurulsun diyeÇünkü Mevlânız -sizin bizim Rabbimiz- uzak değildir ki böyle duyurulsun diye uzaktaki bir insana çağırır gibi, haykırarak bağırılsın. Yakındır, duaya icabet eder." uzaktaki bir insana çağırır gibi, haykırarak bağırılsın. Yakındır, duaya icabet eder."

Bu sebeplerden bir sebeple bu âyet-i kerîme nâzil olmuş. Bu sebeplerden bir sebeple bu âyet-i kerîme nâzil olmuş.

Ucîbu da'vete'd-dâi. Buradaki dâi, "dua eden" mânasına.Ucîbu da'vete'd-dâi. Buradaki dâi, "dua eden" mânasına. Ye'si düşmüş; dâi. Ayın esreli olarak okunur. İzâ deâni'de yine ye düşmüş ve nun esreli olarak [okunuyor.]Ye'si düşmüş; dâi. Ayın esreli olarak okunur. İzâ deâni'de yine ye düşmüş ve nun esreli olarak [okunuyor.] Ama bunların ye'li kıraatleri de var. Yani Ucîbu da'vete'd-dâî izâ deânî diye uzatmalı kıraatleri de var. Ama bunların ye'li kıraatleri de var. Yani Ucîbu da'vete'd-dâî izâ deânî diye uzatmalı kıraatleri de var.

Ucîbu. "İcabet ederim." Ecâbe-yücîbu-cevâb kökünden geliyor.Ucîbu. "İcabet ederim." Ecâbe-yücîbu-cevâb kökünden geliyor. İcâbet if'al bâbından; "Bir soruya veya bir seslenişe, İcâbet if'al bâbından; "Bir soruya veya bir seslenişe, bir isteyişe karşılık vermek, cevap vermek." mânasına. bir isteyişe karşılık vermek, cevap vermek." mânasına.

"Hiç şüphesiz ben kullarıma yakınım." Ucîbu da'vete'd-dâ'. "Dua edenin duasına icabet ederim." "Hiç şüphesiz ben kullarıma yakınım." Ucîbu da'vete'd-dâ'. "Dua edenin duasına icabet ederim."

Da'vetün ve duâün kelimesi, deâ-yed'û fiilinden mastardır.Da'vetün ve duâün kelimesi, deâ-yed'û fiilinden mastardır. İkisi de "çağırmak" mânasına veya "dua etmek" mânasına kullanılıyorİkisi de "çağırmak" mânasına veya "dua etmek" mânasına kullanılıyor Biz "çağırmak" mânasına daveti kullanıyoruz; "dilemek, yakarmak,Biz "çağırmak" mânasına daveti kullanıyoruz; "dilemek, yakarmak, münacaat etmek" mânasına da duayı kullanıyoruz.münacaat etmek" mânasına da duayı kullanıyoruz. Ama Arapça'da ikisi de, her iki mastar da "çağırmak, davet etmek" mânasınaAma Arapça'da ikisi de, her iki mastar da "çağırmak, davet etmek" mânasına veyahut "dua etmek" mânasına kullanılır.veyahut "dua etmek" mânasına kullanılır. Bu da'vetün veya duâün mastarından ism-i fâil dâî gelir.Bu da'vetün veya duâün mastarından ism-i fâil dâî gelir. Bu dâî kelimesinin esre hâlinde ye'si düşer, ötreli hâlinde ye'si düşer, dâi denir.Bu dâî kelimesinin esre hâlinde ye'si düşer, ötreli hâlinde ye'si düşer, dâi denir. Üstünlü hâlinde ye'si kalır, ed-dâiye denir. Arapça kavâid bunlar. Üstünlü hâlinde ye'si kalır, ed-dâiye denir. Arapça kavâid bunlar.

"Dâvet eden" dersek şimdi başka türlü anlaşılacak."Dâvet eden" dersek şimdi başka türlü anlaşılacak. Mesela düğüne davet, bir ziyafete davet gibi anlaşılacak. Burada Ucîbu da'vete'd-dâi.Mesela düğüne davet, bir ziyafete davet gibi anlaşılacak. Burada Ucîbu da'vete'd-dâi. "Dua edenin duasına ben icabet ederim." demek. Yani burada da'vet de "dua" mânasına. "Dua edenin duasına ben icabet ederim." demek. Yani burada da'vet de "dua" mânasına. Çağırmak ama "niyaz etmek, Cenâb-ı Hak'tan bir şey istemek" mânasına. Çağırmak ama "niyaz etmek, Cenâb-ı Hak'tan bir şey istemek" mânasına.

İzâ deâni. Deâ, mâzi fiil. Deânî. "Bana dua ettiği zaman." İzâ deâni. Deâ, mâzi fiil. Deânî. "Bana dua ettiği zaman."

"Dua edici bana dua ettiği zaman ben onun duasına icabet ederim." "Dua edici bana dua ettiği zaman ben onun duasına icabet ederim."

Allahu Teâlâ hazretleri dua edildiği zaman kendisinin duaya icabet edeceğini buyurmuş.Allahu Teâlâ hazretleri dua edildiği zaman kendisinin duaya icabet edeceğini buyurmuş. İbn Kesîr tefsirinde bu hususta pek çok hadîs-i şerîf sıralamış, bu âyet-i kerîmenin izahı sadedinde.İbn Kesîr tefsirinde bu hususta pek çok hadîs-i şerîf sıralamış, bu âyet-i kerîmenin izahı sadedinde. Tabii onların hepsini okusam belki uzun zaman alacak; ama kısaca bazılarını söylemek gerekirse: Tabii onların hepsini okusam belki uzun zaman alacak; ama kısaca bazılarını söylemek gerekirse:

Allahu Teâlâ hazretlerine bir kul dua ettiği zaman Allahu Teâlâ hazretlerinin, Ucîbu da'vete'd-dâi.Allahu Teâlâ hazretlerine bir kul dua ettiği zaman Allahu Teâlâ hazretlerinin, Ucîbu da'vete'd-dâi. "Dua edenin duasına ben icabet ederim." dediği icabeti üç şekilde olur: "Dua edenin duasına ben icabet ederim." dediği icabeti üç şekilde olur:

Bir şekil; duasını kabul eder. İkincisi; duasını yani isteğini âhirete tehir eder.Bir şekil; duasını kabul eder. İkincisi; duasını yani isteğini âhirete tehir eder. Üçüncüsü de; onun yerine, duası ile istediği bir şey yerine bir günahını affeder.Üçüncüsü de; onun yerine, duası ile istediği bir şey yerine bir günahını affeder. O da bir çeşit mükâfatlandırma, isteğini karşılıksız bırakmama şekli olmuş oluyor.O da bir çeşit mükâfatlandırma, isteğini karşılıksız bırakmama şekli olmuş oluyor. Mü'min kul böyle üç şekilden birisiyle mutlaka bir karşılığa, bir icabete mazhar olur. Mü'min kul böyle üç şekilden birisiyle mutlaka bir karşılığa, bir icabete mazhar olur.

Bundan sonra Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki; Bundan sonra Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

Fe'l-yestecîbû lî.Fe'l-yestecîbû lî. -Fe burada "o halde" mânasına.--Fe burada "o halde" mânasına.- "O halde onlar da bana isticâbet etsinler."O halde onlar da bana isticâbet etsinler. Benim onları çağırmama gelsinler, çağırdığım noktaya gelsinler.Benim onları çağırmama gelsinler, çağırdığım noktaya gelsinler. Buyurduğum işi yapsınlar, buyruğumu tutsunlar." Çünkü Cenâb-ı Hak kulları neye çağırıyor? Buyurduğum işi yapsınlar, buyruğumu tutsunlar."

Çünkü Cenâb-ı Hak kulları neye çağırıyor?

Vallâhu yed'û ilâ dâri's-selâm. [Allah kullarını selâm yurduna, cennete çağırıyor.]Vallâhu yed'û ilâ dâri's-selâm. [Allah kullarını selâm yurduna, cennete çağırıyor.] Bir âyet-i kerîmede böyle buyuruluyor; cennete çağırıyor. Bir âyet-i kerîmede böyle buyuruluyor; cennete çağırıyor.

Erhamü'r-râhimîn olduğu için, kullarına rahmetinden,Erhamü'r-râhimîn olduğu için, kullarına rahmetinden, gerçekleri bildirsinler diye peygamberler gönderiyor.gerçekleri bildirsinler diye peygamberler gönderiyor. Okusunlar diye, iyice anlasınlar diye mübarek kitaplar, mukaddes ilâhî kitaplar indiriyor.Okusunlar diye, iyice anlasınlar diye mübarek kitaplar, mukaddes ilâhî kitaplar indiriyor. Mübarek insanları, peygamberleri vazifelendiriyor, her kavme gönderiyor.Mübarek insanları, peygamberleri vazifelendiriyor, her kavme gönderiyor. Hiçbir kavmi de habersiz, irşadsız, peygambersiz, beşirsiz, nezirsiz bırakmadığını beyan buyuruyor. Hiçbir kavmi de habersiz, irşadsız, peygambersiz, beşirsiz, nezirsiz bırakmadığını beyan buyuruyor. Ve rahmetinden istikbâle ait tehlikeleri bildiriyor:Ve rahmetinden istikbâle ait tehlikeleri bildiriyor: "Cenâb-ı Hakk'a âsi olursanız, kul hakkı yerseniz, zulmederseniz, günahları işlerseniz,"Cenâb-ı Hakk'a âsi olursanız, kul hakkı yerseniz, zulmederseniz, günahları işlerseniz, kötülük yaparsanız Allah bunu sizin yanınıza komaz, cezalandırır." [diyor.]kötülük yaparsanız Allah bunu sizin yanınıza komaz, cezalandırır." [diyor.] Dünyada insanlar kanundan kaçabilir, cezadan yakasını kurtarabilir; ama âhirette kurtulamaz.Dünyada insanlar kanundan kaçabilir, cezadan yakasını kurtarabilir; ama âhirette kurtulamaz. Allah'ın cezasından hiçbir yerde kurtulamaz, dünyada da kurtulamaz.Allah'ın cezasından hiçbir yerde kurtulamaz, dünyada da kurtulamaz. Dünyada kanundan, devletten veyahut işlediği suçun cezası çekmekten kaçabilir. Dünyada kanundan, devletten veyahut işlediği suçun cezası çekmekten kaçabilir. Hapse girmişken kaçabilir, hapse girmeden kaçabilir. Hapse girmişken kaçabilir, hapse girmeden kaçabilir. Ama Allah dünyada âhirette cezalandırmayı murad ettiği kulu mutlaka cezalandırır. Ama Allah dünyada âhirette cezalandırmayı murad ettiği kulu mutlaka cezalandırır. "Eğer suç işlerseniz âhirette ceza var!" diye bildirmek, ikaz etmek Cenâb-ı Hakk'ın lütfundandır. "Eğer suç işlerseniz âhirette ceza var!" diye bildirmek, ikaz etmek Cenâb-ı Hakk'ın lütfundandır.

Bizim beşerî hukukta da deniliyor ki; "Suçun kanûnîliği esastır."Bizim beşerî hukukta da deniliyor ki; "Suçun kanûnîliği esastır." Yani kanunda "Şu suçtur!" diye suç belirtilir; onu işlediği zaman suçlu olur. Yani kanunda "Şu suçtur!" diye suç belirtilir; onu işlediği zaman suçlu olur. Kanunda belirtilmeyen bir şeyden insanın yakasına yapışılmaz.Kanunda belirtilmeyen bir şeyden insanın yakasına yapışılmaz. "Vay sen su içiyorsun; seni yakaladım, yürü karakola!" denmez. Neden? "Vay sen su içiyorsun; seni yakaladım, yürü karakola!" denmez.

Neden?

"Su içmek suç." diye yazılı değil."Su içmek suç." diye yazılı değil. Yazılı olmayan, suç olduğu beyan edilmeyen bir şeyden dolayı ceza olmaz.Yazılı olmayan, suç olduğu beyan edilmeyen bir şeyden dolayı ceza olmaz. Kanunsuz ceza olmaz, suç olmaz, ceza olmaz. Belirtilir. Kanunsuz ceza olmaz, suç olmaz, ceza olmaz. Belirtilir.

Cenâb-ı Hak da nelerin suç olduğunu belirtiyor.Cenâb-ı Hak da nelerin suç olduğunu belirtiyor. Nelerin insanlığın saadet-i dâreynine aykırı olduğunu bildiriyor. Nelerin insanlığın saadet-i dâreynine aykırı olduğunu bildiriyor.

Bu din niye gelmiş başımıza? Niye peygamberler gönderilmiş bize? Bu din niye gelmiş başımıza? Niye peygamberler gönderilmiş bize?

Bizim mutluluğumuz için. Hem de iki cihan mutluluğumuz için.Bizim mutluluğumuz için. Hem de iki cihan mutluluğumuz için. Sadece dünya mutluluğu da değil, sadece âhiret mutluluğu da değil; Sadece dünya mutluluğu da değil, sadece âhiret mutluluğu da değil; hem dünya hem âhiret mutluluğu için Cenâb-ı Hak peygamberleri göndermiş,hem dünya hem âhiret mutluluğu için Cenâb-ı Hak peygamberleri göndermiş, bilgileri, haberleri, ahkâmını bildirmiş. bilgileri, haberleri, ahkâmını bildirmiş.

Tabii bu bir rahmettir, acımadır, bir lütuftur ki önceden bildiriyor.Tabii bu bir rahmettir, acımadır, bir lütuftur ki önceden bildiriyor. Hani biz de birisine hatalı bir şey yaptıysa demez miyiz; "Ben sana bunu önceden söylemedim mi?" Hani biz de birisine hatalı bir şey yaptıysa demez miyiz;

"Ben sana bunu önceden söylemedim mi?"

"Söylemiştin, kusura bakma, işte maalesef seni dinlemedim de"Söylemiştin, kusura bakma, işte maalesef seni dinlemedim de ondan başıma bunlar geldi." diye o da pişman olur. Ama âhiretteki pişmanlık fayda vermiyor.ondan başıma bunlar geldi." diye o da pişman olur.

Ama âhiretteki pişmanlık fayda vermiyor.
Cenâb-ı Hak kulların hem bu dünyada yaşamları düzgün olsun, düzenli olsun, güzel olsun;Cenâb-ı Hak kulların hem bu dünyada yaşamları düzgün olsun, düzenli olsun, güzel olsun; mutlu olsunlar, aileleri mutlu olsun, toplumları mutlu olsun, zulüm olmasın, kimse kimseyi ezmesin, mutlu olsunlar, aileleri mutlu olsun, toplumları mutlu olsun, zulüm olmasın, kimse kimseyi ezmesin, üzmesin, kimse kimsenin hakkını yemesin diye kanunlar koymuş,üzmesin, kimse kimsenin hakkını yemesin diye kanunlar koymuş, hepsi insanlığın hayrına ve mutluluğuna; âhiret saadetinin yollarını da göstermiş.hepsi insanlığın hayrına ve mutluluğuna; âhiret saadetinin yollarını da göstermiş. Mükâfatları da beyan etmiş ki insanlar şevk duysun. Mükâfatları da beyan etmiş ki insanlar şevk duysun. Çünkü dünyada da bir şeye ödül konuldu mu, onu yapmak isteyenlerin şevki artar ve ona koşanlar çoğalır.Çünkü dünyada da bir şeye ödül konuldu mu, onu yapmak isteyenlerin şevki artar ve ona koşanlar çoğalır. "Falanca yerde bir güzel cami yapılacak, bunun için yarışma açıldı, "Falanca yerde bir güzel cami yapılacak, bunun için yarışma açıldı, birinciye şu kadar mükâfat verilecek." deyince birinciye şu kadar mükâfat verilecek." deyince mimarlar başka işleri bırakırlar, oraya güzel bir bina tasarlarlar.mimarlar başka işleri bırakırlar, oraya güzel bir bina tasarlarlar. Birinci oldukları zaman da büyük mükâfatları alırlar. Birinci oldukları zaman da büyük mükâfatları alırlar.

İşte Cenâb-ı Hak hem cezayı hem mükâfatı bildirmek için rahmetinden yani merhametinden dolayı,İşte Cenâb-ı Hak hem cezayı hem mükâfatı bildirmek için rahmetinden yani merhametinden dolayı, acımasından, Erhamür-râhimîn olduğundan, çok şefkatli olduğundan dolayı kullarına bunları bildirimiş.acımasından, Erhamür-râhimîn olduğundan, çok şefkatli olduğundan dolayı kullarına bunları bildirimiş. Cahil kalmasınlar, yanlış işleri yapıp da başlarını derde sokmasınlar;Cahil kalmasınlar, yanlış işleri yapıp da başlarını derde sokmasınlar; hem dünyada kendi kendilerine ezâ cefâ edip kendi hayatlarını kendileri zehir zıkkım etmesinler,hem dünyada kendi kendilerine ezâ cefâ edip kendi hayatlarını kendileri zehir zıkkım etmesinler, hem âhirette adâlet-i ilâhiyeye yakalarından tutuluphem âhirette adâlet-i ilâhiyeye yakalarından tutulup cezalarını çekmesinler diye suçları bildiriyor, iyilikleri bildiriyor. cezalarını çekmesinler diye suçları bildiriyor, iyilikleri bildiriyor.

İnsanlar öyle yaptığı zaman rûhen, bedenen, her yönden sağlıklı oluyorlar. Hem ruhları rahat oluyor...İnsanlar öyle yaptığı zaman rûhen, bedenen, her yönden sağlıklı oluyorlar. Hem ruhları rahat oluyor... İnançlı bir insanın ruhunun rahatlığını düşünün, güzelliğini düşünün; Mevlânâları, Yunusları...İnançlı bir insanın ruhunun rahatlığını düşünün, güzelliğini düşünün; Mevlânâları, Yunusları... Ne kadar tatlı insanlar ki onların tatlı duyguları hâlâ bizi hayran ediyor, hâlâ bizi etkiliyor. Ne kadar tatlı insanlar ki onların tatlı duyguları hâlâ bizi hayran ediyor, hâlâ bizi etkiliyor. Hem ruhları rahattır, hem de sağlıklıdırlar Hem ruhları rahattır, hem de sağlıklıdırlar çünkü Allahu Teâlâ hazretlerinin tavsiyelerine uygun yaşayarak bedenlerini yıpratmamışlardır.çünkü Allahu Teâlâ hazretlerinin tavsiyelerine uygun yaşayarak bedenlerini yıpratmamışlardır. Bedene zararlı şeyleri yapmamışlardır. Sağlıkları da yerindedir.Bedene zararlı şeyleri yapmamışlardır. Sağlıkları da yerindedir. Ömürleri de uzun olur, ak sakallı olurlar, dinç olurlar, uzun yaşarlar, mutlu olurlar.Ömürleri de uzun olur, ak sakallı olurlar, dinç olurlar, uzun yaşarlar, mutlu olurlar. Hem dünyada hem âhirette aziz ve bahtiyar olurlar. Hem dünyada hem âhirette aziz ve bahtiyar olurlar.

Din bundan dolayıdır; hem dünya hem âhiret saadetini sağlamak için.Din bundan dolayıdır; hem dünya hem âhiret saadetini sağlamak için. Hem insanı yanlış inançlardan korumak için, hem bedeni korumak için, hem aklı korumak için,Hem insanı yanlış inançlardan korumak için, hem bedeni korumak için, hem aklı korumak için, hem nesli korumak için, hem malı korumak için Allah hükümler indirmiştir. Her şeyi koruyor.hem nesli korumak için, hem malı korumak için Allah hükümler indirmiştir. Her şeyi koruyor. İslâm ve dinin ahkâmı her yönden güzel. İslâm ve dinin ahkâmı her yönden güzel.

Bu insanların bu dine, İslâm'a, imana, ahkâm-ı ilâhiyeye düşmanlıkları cahilliklerindendir.Bu insanların bu dine, İslâm'a, imana, ahkâm-ı ilâhiyeye düşmanlıkları cahilliklerindendir. İyice inceledikleri zaman her ilâhî, dinî hükmün ne kadar güzel, ne kadar faydalı olduğunu görüp anlayacaklar.İyice inceledikleri zaman her ilâhî, dinî hükmün ne kadar güzel, ne kadar faydalı olduğunu görüp anlayacaklar. Kendilerinin düşündüklerinin ne kadar yanlış olduğunu, Kendilerinin düşündüklerinin ne kadar yanlış olduğunu, beşerin şaşırdığını ama Cenâb-ı Hakk'ın her şeyi nasıl güzel öğrettiğini anlayacaklar. beşerin şaşırdığını ama Cenâb-ı Hakk'ın her şeyi nasıl güzel öğrettiğini anlayacaklar.

Cenâb-ı Hak insanları cennete çağırıyor. Sonuç itibariyle cehennemden korunmaları için ikaz ediyor.Cenâb-ı Hak insanları cennete çağırıyor. Sonuç itibariyle cehennemden korunmaları için ikaz ediyor. Peygamberlerin mühim, önde gelen iki sıfatı var.Peygamberlerin mühim, önde gelen iki sıfatı var. Birisi beşîr olmaları veya mübeşşir olmaları, müjdeleyici olmaları;Birisi beşîr olmaları veya mübeşşir olmaları, müjdeleyici olmaları; ikincisi nezîr veya münzir, -bunlar aşağı yukarı aynı mânaya- korkutucu, ikaz edici, uyarıcı olmaları...ikincisi nezîr veya münzir, -bunlar aşağı yukarı aynı mânaya- korkutucu, ikaz edici, uyarıcı olmaları... "Aman yapmayın! Böyle yaparsanız şöyle olur." demek inzardır."Aman yapmayın! Böyle yaparsanız şöyle olur." demek inzardır. "Şöyle yaparsanız şu mükâfatlara erersiniz." demek tebşirdir, müjdedir. "Şöyle yaparsanız şu mükâfatlara erersiniz." demek tebşirdir, müjdedir. Peygamber Efendimiz'in bir sıfatı da böylece mübeşşirdir. Peygamber Efendimiz'in bir sıfatı da böylece mübeşşirdir.

İnnâ erselnâke şâhiden ve mübeşşiren ve nezîrâ [Şüphesiz biz seni şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.]İnnâ erselnâke şâhiden ve mübeşşiren ve nezîrâ [Şüphesiz biz seni şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.] Âyet-i kerîmede böyle geçiyor. Bir adı da Büşrâ'dır, Peygamber Efendimiz müjdenin ta kendisidir. Âyet-i kerîmede böyle geçiyor.

Bir adı da Büşrâ'dır, Peygamber Efendimiz müjdenin ta kendisidir.

Allah insanları cennete çağırıyor. Başka? İmana çağırıyor. "Mü'min olun. İnançsız olmayın.Allah insanları cennete çağırıyor.

Başka?

İmana çağırıyor. "Mü'min olun. İnançsız olmayın.
İlâhî gerçeklere göz yummayın. İnkâr etmeyin!İlâhî gerçeklere göz yummayın. İnkâr etmeyin! Dünya sadece sizin bu gördüğünüz taştan, ağaçtan, buluttan, dağdan, ovadan ibaret değildir; Dünya sadece sizin bu gördüğünüz taştan, ağaçtan, buluttan, dağdan, ovadan ibaret değildir; görmediğiniz varlıklar vardır. Elektrik gibi, ışık gibi görmediğiniz varlıklar vardır.görmediğiniz varlıklar vardır. Elektrik gibi, ışık gibi görmediğiniz varlıklar vardır. Görmediğiniz, bilmediğiniz şeyleri bilin, öğrenin, iman edin!" diye Görmediğiniz, bilmediğiniz şeyleri bilin, öğrenin, iman edin!" diye imana çağırıyor Allahu Teâlâ hazretleri... Başka neye çağırıyor? imana çağırıyor Allahu Teâlâ hazretleri...

Başka neye çağırıyor?

Ve itaate çağırıyor. İmana ve itaate çağırıyor.Ve itaate çağırıyor. İmana ve itaate çağırıyor. "Âsi olmayın, karşı gelmeyin, isyan etmeyin!" diye itaate çağırıyor. "Âsi olmayın, karşı gelmeyin, isyan etmeyin!" diye itaate çağırıyor.

Tabii imanın ve itaatin, yani Allah'a inanıp da Allah'ın emirlerini tutmanın mükâfatı nedir? Tabii imanın ve itaatin, yani Allah'a inanıp da Allah'ın emirlerini tutmanın mükâfatı nedir?

Cennettir. Böylece cennete çağırıyor. Cennettir. Böylece cennete çağırıyor.

Fe'l-yestecîbû lî. "Madem ben onlar dua ettikleri zaman onların dualarına karşılık veriyorum,Fe'l-yestecîbû lî. "Madem ben onlar dua ettikleri zaman onların dualarına karşılık veriyorum, dualarını ya şu şekilde ya bu şekilde karşılıyorum; o halde onlar da benim davetime icabet etsinler,dualarını ya şu şekilde ya bu şekilde karşılıyorum; o halde onlar da benim davetime icabet etsinler, benim çağrıma uysunlar, benim çağırdığım noktaya gelsinler, benim istediğim gibi kul olsunlar!" diyebenim çağrıma uysunlar, benim çağırdığım noktaya gelsinler, benim istediğim gibi kul olsunlar!" diye Cenâb-ı Hak bizlere emrediyor. Hem duayı emrediyor, duayı işaret buyuruyor...Cenâb-ı Hak bizlere emrediyor. Hem duayı emrediyor, duayı işaret buyuruyor... Bazı âyet-i kerîmelerde de doğrudan doğruya duayı emrediyor: Bazı âyet-i kerîmelerde de doğrudan doğruya duayı emrediyor:

Ve kâle rabbükümu'd'ûnî estecib leküm. [Rabbiniz şöyle buyurdu:] Ve kâle rabbükümu'd'ûnî estecib leküm. [Rabbiniz şöyle buyurdu:] "Bana dua edin!" diye emrettiği âyetler de var. "Bana dua edin!" diye emrettiği âyetler de var.

Sonra Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyi de yasaklıyor: Sonra Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyi de yasaklıyor:

Kul yâ ibâdiyye'llezîne esrafû alâ enfüsihim lâ taknetû min rahmetillâh. Kul yâ ibâdiyye'llezîne esrafû alâ enfüsihim lâ taknetû min rahmetillâh. Allah'ın rahmetinden ümidi kesmeyi de yasaklıyor. Duayı emrediyor. Dua edeni seviyor.Allah'ın rahmetinden ümidi kesmeyi de yasaklıyor.

Duayı emrediyor. Dua edeni seviyor.
Dua etmemek, Allah'a yanaşmamak, yönelmemek, ihtiyacını arz etmemek de bu durumda çok yanlış bir şey oluyor. Dua etmemek, Allah'a yanaşmamak, yönelmemek, ihtiyacını arz etmemek de bu durumda çok yanlış bir şey oluyor.

"Binâenaleyh, madem ki ben onların dualarını kabul ediyorum, istediklerini veriyorum, "Binâenaleyh, madem ki ben onların dualarını kabul ediyorum, istediklerini veriyorum, hacetlerini revâ ediyorum, ihtiyaçlarını karşılıyorum, rızıklarını gönderiyorum; hacetlerini revâ ediyorum, ihtiyaçlarını karşılıyorum, rızıklarını gönderiyorum; o halde onlar da benim davetime icabet etsinler." o halde onlar da benim davetime icabet etsinler."

Ve'l-yu'minû bî. "Bak peygamber gönderdim, Muhammed-i Mustafâmı, ona kitap indirdim,Ve'l-yu'minû bî. "Bak peygamber gönderdim, Muhammed-i Mustafâmı, ona kitap indirdim, Kur'ân ı Hakîm'i, ahkâm-ı ilâhiyyeyi, Şeriat-i Garrâ-yı Ahmediye'yi de kullara ilettim, bildirdim. Kur'ân ı Hakîm'i, ahkâm-ı ilâhiyyeyi, Şeriat-i Garrâ-yı Ahmediye'yi de kullara ilettim, bildirdim. Onlara inansınlar, bana inansınlar."Onlara inansınlar, bana inansınlar." Le-allehüm yerşudûn.Le-allehüm yerşudûn. "Ola ki böylece onlar aklın ve mantığın gösterdiği yolda yürümüş insanlar hâline gelirler." "Ola ki böylece onlar aklın ve mantığın gösterdiği yolda yürümüş insanlar hâline gelirler."

Rüşd nedir? Yerşudûn. Reşede-yerşüdü; "aklın mantığın icap ettiği şekilde hareket etmek" demek.Rüşd nedir?

Yerşudûn. Reşede-yerşüdü; "aklın mantığın icap ettiği şekilde hareket etmek" demek.
Böyle hareket edene râşid veya reşîd derler.Böyle hareket edene râşid veya reşîd derler. Mesela bir insan küçükken yanlış işler yapar, annesi babası ikaz eder.Mesela bir insan küçükken yanlış işler yapar, annesi babası ikaz eder. Ama bunları anlayacak, akıllıca mantıklıca düşünüp hareket edecek hâle geldiği zaman "Reşid oldu." derler. Ama bunları anlayacak, akıllıca mantıklıca düşünüp hareket edecek hâle geldiği zaman "Reşid oldu." derler. Sebîlü'l-reşâd da "aklın, mantığın, ilmin, imanın gösterdiği yol" demek oluyor. Sebîlü'l-reşâd da "aklın, mantığın, ilmin, imanın gösterdiği yol" demek oluyor.

"Kullarım benim davetime icabet ederse ve bana iman ederlerse, "Kullarım benim davetime icabet ederse ve bana iman ederlerse, ola ki böyle yaptıkları takdirde aklın mantığın yolunu tutturmuş olan,ola ki böyle yaptıkları takdirde aklın mantığın yolunu tutturmuş olan, akıllıca yürüyen insanlar durumuna gelirler. akıllıca yürüyen insanlar durumuna gelirler. Hidâyet üzere olmuş olurlar. Dinlerini ve dünyalarını sağlam bir zemine oturtmuş olurlar." buyuruluyor. Hidâyet üzere olmuş olurlar. Dinlerini ve dünyalarını sağlam bir zemine oturtmuş olurlar." buyuruluyor.

Bu âyet-i kerîme münasebetiyle müfessirler tefsirlerde bu âyetlerle ilgisi bulunan hadîs-i şerîfleriBu âyet-i kerîme münasebetiyle müfessirler tefsirlerde bu âyetlerle ilgisi bulunan hadîs-i şerîfleri sayfalarca zikretmiş, âyeti daha iyi anlamamıza vesile olur diye.sayfalarca zikretmiş, âyeti daha iyi anlamamıza vesile olur diye. Ben onlara uyarak onlardan bazılarını size nakletmek istiyorum. Ben onlara uyarak onlardan bazılarını size nakletmek istiyorum.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ın rivayet eylediğine göre buyurmuş ki; Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ın rivayet eylediğine göre buyurmuş ki;

Yenzilu rabbünâ külle leyletin ilâ semâi'd-dünya hîne yebkâ sülüsü'l-leyli'l-ahîru fe-yekûlü:Yenzilu rabbünâ külle leyletin ilâ semâi'd-dünya hîne yebkâ sülüsü'l-leyli'l-ahîru fe-yekûlü: Men yed'ûnî fe-estecîbe lehû, ve men yes'elünî fe-u'tiyehû, fe-men yestağfirunî fe-ağfire lehû. Men yed'ûnî fe-estecîbe lehû, ve men yes'elünî fe-u'tiyehû, fe-men yestağfirunî fe-ağfire lehû.

Bu hadîs-i şerîfin meâlini nakledelim: "Rabbimiz Tebareke ve TeâlâBu hadîs-i şerîfin meâlini nakledelim:

"Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ
her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman dünya semasına nüzûl eyler." her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman dünya semasına nüzûl eyler."

Sabahla akşamın arasında geceyi üçe bölersek; üçte biri gitti, yarısı gitti, üçte ikisi gitti; Sabahla akşamın arasında geceyi üçe bölersek; üçte biri gitti, yarısı gitti, üçte ikisi gitti; "Üçte biri kaldığı zaman Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri en yakın semaya,"Üçte biri kaldığı zaman Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri en yakın semaya, dünyanın en yakın semasına nüzûl eyler." dünyanın en yakın semasına nüzûl eyler."

Burada semâe'd-dünyâ, muzaf-muzafun ileyh olarak gelmiş.Burada semâe'd-dünyâ, muzaf-muzafun ileyh olarak gelmiş. Kur'ân-ı Kerîm'de de es-semâe'd-dünyâ diye geçiyor, en yakın sema olarak.Kur'ân-ı Kerîm'de de es-semâe'd-dünyâ diye geçiyor, en yakın sema olarak. Burada elim-lamsız, muzaf-muzafun ileyh olarak gelmiş. Burada elim-lamsız, muzaf-muzafun ileyh olarak gelmiş.

Yani "Cenâb-ı Hak geceleyin insanlara yaklaşır, nüzûl eyler ve buyurur ki;" Yani "Cenâb-ı Hak geceleyin insanlara yaklaşır, nüzûl eyler ve buyurur ki;"

Men yed'ûnî. "Ey insanlar! Kim bana dua ediyor bakalım?"Men yed'ûnî. "Ey insanlar! Kim bana dua ediyor bakalım?" Fe-estecîbe lehû. "Ben onun duasına icabet edeyim, istediğini vereyim." Fe-estecîbe lehû. "Ben onun duasına icabet edeyim, istediğini vereyim." Ve men yes'elünî. "Kim benden bir şey istiyor?" Fe-u'tiyehû. "Ona istediğini vereyim." Ve men yes'elünî. "Kim benden bir şey istiyor?" Fe-u'tiyehû. "Ona istediğini vereyim." Fe-men yestağfirunî. "Kim bana tevbe ve istiğfar ediyor, gecenin bu vaktinde?"Fe-men yestağfirunî. "Kim bana tevbe ve istiğfar ediyor, gecenin bu vaktinde?" Fe-ağfire lehû. "Günahını afv u mağfiret edeyim." diye seslenir. Fe-ağfire lehû. "Günahını afv u mağfiret edeyim." diye seslenir.

Demek ki dua edenin duasını [Allahu Teâlâ hazretlerinin] Demek ki dua edenin duasını [Allahu Teâlâ hazretlerinin] kabul edeceğini Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde bildiriyor. kabul edeceğini Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde bildiriyor.

Tabii bu semâ-i dünyaya nüzûl hakkında ulemâmızın, ilm-i kelâm alimlerimizin çeşitli görüşleri var. Tabii bu semâ-i dünyaya nüzûl hakkında ulemâmızın, ilm-i kelâm alimlerimizin çeşitli görüşleri var. Cenâb ı Mevlâ'nın nüzûlü... Tabii biz bunun nasıl bir nüzûl olduğunu bilemeyiz.Cenâb ı Mevlâ'nın nüzûlü... Tabii biz bunun nasıl bir nüzûl olduğunu bilemeyiz. Mahiyetini bizim anlayamayacağımız bir şekil ile bir yaklaşma oluyor. Mahiyetini bizim anlayamayacağımız bir şekil ile bir yaklaşma oluyor. Bazıları;"Biz bunu tevil etmeyiz." derler. Bazıları;"Biz bunu tevil etmeyiz." derler. Bir kısım mütekellimler de, itikad alimlerimiz de, selefin bir kısmı da derler ki; Bir kısım mütekellimler de, itikad alimlerimiz de, selefin bir kısmı da derler ki; "Mânası 'Rahmetini indirir, meleklerini indirir.' demek olabilir." Bazısı da; "Bu bir istiâredir."Mânası 'Rahmetini indirir, meleklerini indirir.' demek olabilir." Bazısı da; "Bu bir istiâredir. 'Kullara, dua edenlere teveccüh eder, icabet eder.' mânası anlaşılsın diye, böyle buyurulmuş.'Kullara, dua edenlere teveccüh eder, icabet eder.' mânası anlaşılsın diye, böyle buyurulmuş. Yani burada duaya teşvik var." derler. Bu bir hadîs-i şerîf.Yani burada duaya teşvik var." derler.

Bu bir hadîs-i şerîf.
Bu hadîs-i şerîfi dinledikten sonra, bu âyetten sonra yapılabilecek akıllıca bir şey nedir? Bu hadîs-i şerîfi dinledikten sonra, bu âyetten sonra yapılabilecek akıllıca bir şey nedir?

Gecenin son üçte bir vakti kaldığı zaman, yani seher vakitleri, sahur vakitlerinde uyanıp, abdest alıp, Gecenin son üçte bir vakti kaldığı zaman, yani seher vakitleri, sahur vakitlerinde uyanıp, abdest alıp, dua edip, namaz kılıp bu mükâfatları kazanmaktır. Çünkü âyet-i kerîmede: dua edip, namaz kılıp bu mükâfatları kazanmaktır. Çünkü âyet-i kerîmede: "Dua edenin duasına ben karşılık veririm, mükâfatını veririm!" buyuruyor."Dua edenin duasına ben karşılık veririm, mükâfatını veririm!" buyuruyor. Hadîs-i şerîfte de böyle bilgiler sunulmuş: "Kim benden bir şey istiyor, haydi istesin de istediğini vereyim! Hadîs-i şerîfte de böyle bilgiler sunulmuş: "Kim benden bir şey istiyor, haydi istesin de istediğini vereyim! Kim benden affını diliyor, haydi affedeyim!" diye bildiriliyor. Kim benden affını diliyor, haydi affedeyim!" diye bildiriliyor.

Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

İnne rabbeküm hayiyyün kerîmün yestahyî min abdihî izâ rafea ileyhi yedeyhi İnne rabbeküm hayiyyün kerîmün yestahyî min abdihî izâ rafea ileyhi yedeyhi en yeriddehümâ sıfran hâibeteyni. en yeriddehümâ sıfran hâibeteyni.

Bu hadîs-i şerîfi Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş, "hasen" demişler. Bu hadîs-i şerîfi Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş, "hasen" demişler.

Sıfır demek, burada "hâlî, boş" demek. Peygamber Efendimiz buyurmuş ki; Sıfır demek, burada "hâlî, boş" demek.

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

İnne rabbeküm. "Ey kullar, ey mü'minler! Bilin ki sizin Rabbiniz..." İnne rabbeküm. "Ey kullar, ey mü'minler! Bilin ki sizin Rabbiniz..." Hayiyyün kerîmün. "Utanır, hayâ sahibidir ve cömerttir, kerimdir, kerem sahibidir.Hayiyyün kerîmün. "Utanır, hayâ sahibidir ve cömerttir, kerimdir, kerem sahibidir. Güzel hasletlere sahiptir, asaletlidir." Yestahyî min abdihî. "Kulundan utanır."Güzel hasletlere sahiptir, asaletlidir." Yestahyî min abdihî. "Kulundan utanır." İzâ rafea ileyhi yedeyhi. "Kulu iki elini kaldırdığı zaman kendisine, onları bomboş, İzâ rafea ileyhi yedeyhi. "Kulu iki elini kaldırdığı zaman kendisine, onları bomboş, içine bir şey koymadan, duasını kabul etmeden boş döndürmekten, içine bir şey koymadan, duasını kabul etmeden boş döndürmekten, mahrum bir şekilde döndürmekten utanır." buyurmuş. mahrum bir şekilde döndürmekten utanır." buyurmuş.

Demek ki Cenâb-ı Hakk'ın lütfu o kadar çok ki kul günahkâr da olsa, suçu kul işliyor, Demek ki Cenâb-ı Hakk'ın lütfu o kadar çok ki kul günahkâr da olsa, suçu kul işliyor, elini kaldırıp da Allah'tan bir şey istediği zaman Allah affetmemeye utanıyor. elini kaldırıp da Allah'tan bir şey istediği zaman Allah affetmemeye utanıyor. Kul binbir hatayı işlemekten utanmıyor da Cenâb-ı Hak reddetmeye utanıyor!Kul binbir hatayı işlemekten utanmıyor da Cenâb-ı Hak reddetmeye utanıyor! "Sen edepsizsin, sen kusurlusun, sen günahkârsın, sen suçlusun; kabul etmeyeceğim!" demiyor."Sen edepsizsin, sen kusurlusun, sen günahkârsın, sen suçlusun; kabul etmeyeceğim!" demiyor. Elini kaldırıp dua ettiği zaman utanıyor, veriyor, ellerini boş döndürmüyor. Elini kaldırıp dua ettiği zaman utanıyor, veriyor, ellerini boş döndürmüyor.

Ubâdetü'bnü's-Sâmit radıyallahu anh'ten...Ubâdetü'bnü's-Sâmit radıyallahu anh'ten... Yine böyle güzel, bizim içimizi açan müjdeli hadîs i şerîflerden... Peygamber Efendimiz buyurmuş ki; Yine böyle güzel, bizim içimizi açan müjdeli hadîs i şerîflerden...

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

Enne Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem kâl: Enne Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem kâl: Mâ ale'l-ardı müslimun yed'ullâhe bi-da'vetin illâ a'tâhu'llâhu iyyâhâ,Mâ ale'l-ardı müslimun yed'ullâhe bi-da'vetin illâ a'tâhu'llâhu iyyâhâ, ev sarafa anhu mine'ş-şerri mislehâ, mâ lem yed'u bi-ismin ev katîati rahimin.ev sarafa anhu mine'ş-şerri mislehâ, mâ lem yed'u bi-ismin ev katîati rahimin. Fe-kâle raculün mine'l-kavmi: İzen nüksiru. Kâl: Allahu ekser. Fe-kâle raculün mine'l-kavmi: İzen nüksiru. Kâl: Allahu ekser.

Bu müjdeli hadîs-i şerîfi Tirmizî rivayet etmiş. Bu müjdeli hadîs-i şerîfi Tirmizî rivayet etmiş.

Peygamber Efendimiz bu müjdeli, mübarek hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki; Peygamber Efendimiz bu müjdeli, mübarek hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki;

"Yeryüzünde Allah'a dua eden hiçbir müslüman kul yoktur ki Allah ona istediğini vermesin. "Yeryüzünde Allah'a dua eden hiçbir müslüman kul yoktur ki Allah ona istediğini vermesin.

İllâ âtâhu'llâhu iyyâhâ. "O istediğini Allah ona verir, ille verir."İllâ âtâhu'llâhu iyyâhâ. "O istediğini Allah ona verir, ille verir." Ev sarafa anhu mine'ş-şerri mislehâ. Ev sarafa anhu mine'ş-şerri mislehâ. "Veyahut da ona mukabil, onun gibi, onun kadar önemli bir kötülüğü onun üzerinden def eder."Veyahut da ona mukabil, onun gibi, onun kadar önemli bir kötülüğü onun üzerinden def eder. Gelecek bela gelmez veya bir günahını affeder." Demin söylediğim gibi... Gelecek bela gelmez veya bir günahını affeder."

Demin söylediğim gibi...

Mâ lem yed'u bi-ismin ev katîati rahimin.Mâ lem yed'u bi-ismin ev katîati rahimin. "Ama günahı dua olarak istemedikçe yahut akrabalığın şânına, sıla-i rahime aykırı,"Ama günahı dua olarak istemedikçe yahut akrabalığın şânına, sıla-i rahime aykırı, akraba aleyhine dua etmedikçe duasını kabul eder." Yani "Öyle yaptığı zaman etmez." demek. akraba aleyhine dua etmedikçe duasını kabul eder."

Yani "Öyle yaptığı zaman etmez." demek.

İnsan günahı dua ile nasıl ister? İnsan günahı dua ile nasıl ister?

Mesela; "Yâ Rabbi! Elime fırsat ver de şu adamın kafasını parçalayayım!" dedi.Mesela; "Yâ Rabbi! Elime fırsat ver de şu adamın kafasını parçalayayım!" dedi. Bu bir dua ama o adam da Allah'ın iyi bir kulu;Bu bir dua ama o adam da Allah'ın iyi bir kulu; hatta sen haksızsın, ona kızgınlığından şimdi sen günaha dua ediyorsun. hatta sen haksızsın, ona kızgınlığından şimdi sen günaha dua ediyorsun. O zaman duasını kabul etmez.O zaman duasını kabul etmez. Veyahut "İşte şu benim amcam, dayım, akrabam, yengem; -ne ise- Allah kahretsin..." diyeVeyahut "İşte şu benim amcam, dayım, akrabam, yengem; -ne ise- Allah kahretsin..." diye akrabasının aleyhinde dua ediyor. O zaman kabul etmez.akrabasının aleyhinde dua ediyor. O zaman kabul etmez. Çünkü Cenâb-ı Hak günahı sevmez, sıla-i rahimi sever, akrabalık bağlarına aykırı hareket etmeyi sevmez. Çünkü Cenâb-ı Hak günahı sevmez, sıla-i rahimi sever, akrabalık bağlarına aykırı hareket etmeyi sevmez.

Bu müjdeli hadîs-i şerîfi duyanlardan bir zât, radıyallahu anh, ismi yok ama...Bu müjdeli hadîs-i şerîfi duyanlardan bir zât, radıyallahu anh, ismi yok ama... Fe-kâle raculün mine'l-kavm. "Oradaki o dinleyenlerden bir tanesi dedi ki;" Fe-kâle raculün mine'l-kavm. "Oradaki o dinleyenlerden bir tanesi dedi ki;"

İze'n-nüksir. "O zaman biz de çok dua ederiz yâ Resûlallah!İze'n-nüksir. "O zaman biz de çok dua ederiz yâ Resûlallah! Madem Cenâb-ı Hak böyle ille istediğini veriyor, ya da bir günahı üzerinden def ediyor;Madem Cenâb-ı Hak böyle ille istediğini veriyor, ya da bir günahı üzerinden def ediyor; o halde fırsat bizim, madem elimizde böyle bir imkân var, o zaman çok dua ederiz." demiş. o halde fırsat bizim, madem elimizde böyle bir imkân var, o zaman çok dua ederiz." demiş.

Peygamber Efendimiz de buyurmuş ki; Peygamber Efendimiz de buyurmuş ki;

Kâl: Allahu ekser. "Sen dua edersen Allah sana vermekten gocunacak mı, çekinecek mi;Kâl: Allahu ekser. "Sen dua edersen Allah sana vermekten gocunacak mı, çekinecek mi; sana daha çok imkânlar verir." Yani "Sen ne kadar çok dua etsen,sana daha çok imkânlar verir."

Yani "Sen ne kadar çok dua etsen,
O senin istediğinden daha çoğunu verir. O da senin duana icabet eder." mânasına... O senin istediğinden daha çoğunu verir. O da senin duana icabet eder." mânasına...

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîfe geçiyorum. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîfe geçiyorum.

Bu hadîs-i şerîflerin şu faydası var:Bu hadîs-i şerîflerin şu faydası var: Âyet-i kerîmede "Bana kulum dua ettiği zaman ben onun duasına icabet ederim." [buyurulmuştu.] Âyet-i kerîmede "Bana kulum dua ettiği zaman ben onun duasına icabet ederim." [buyurulmuştu.] Bu dua nasıl olacak, onları anlamamıza yardımcı olduğu için bu hadîs-i şerîfleri okumam lazım. Bu dua nasıl olacak, onları anlamamıza yardımcı olduğu için bu hadîs-i şerîfleri okumam lazım.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Üd'ullâhe ve entüm mûkınûne bi'l-icâbeti va'lemû enna'llâhe lâ yestecîbu duâen min kalbin ğâfilin lâhin. Üd'ullâhe ve entüm mûkınûne bi'l-icâbeti va'lemû enna'llâhe lâ yestecîbu duâen min kalbin ğâfilin lâhin.

Ahrecehû Tirmiziyyü ve kâle hadîsun ğarîb. Tirmizî rivayet etmiş bu hadîs-i şerîfi "hasen garib" demiş. Ahrecehû Tirmiziyyü ve kâle hadîsun ğarîb.

Tirmizî rivayet etmiş bu hadîs-i şerîfi "hasen garib" demiş.

Peygamber Efendimiz diyor ki; Üd'ullâh. "Allah'a dua ediniz!" Nasıl bir şekilde? Peygamber Efendimiz diyor ki;

Üd'ullâh. "Allah'a dua ediniz!"

Nasıl bir şekilde?

Ve entüm mûkinûne bi'l-icâbeti.Ve entüm mûkinûne bi'l-icâbeti. "Allah duanıza mutlaka karşılık verecek diye, hiç tereddüt etmez vaziyette sağlam sağlam dua edin.""Allah duanıza mutlaka karşılık verecek diye, hiç tereddüt etmez vaziyette sağlam sağlam dua edin." Va'lemû. "Ve bilin ki..." Enna'llâhe lâ yestecîbu duâen. "Allah bir duayı kabul etmez."Va'lemû. "Ve bilin ki..." Enna'llâhe lâ yestecîbu duâen. "Allah bir duayı kabul etmez." Min kalbin ğâfilin lâhin. "Boş şeyle meşgul, gafil bir gönülden çıkan duayı kabul etmez." Min kalbin ğâfilin lâhin. "Boş şeyle meşgul, gafil bir gönülden çıkan duayı kabul etmez."

Demek ki aklı başka yerdeyken, gafilken, isteksizken,Demek ki aklı başka yerdeyken, gafilken, isteksizken, aykırı şeylerle aklı meşgulken yapılan duayı [kabul etmez.]aykırı şeylerle aklı meşgulken yapılan duayı [kabul etmez.] Kendisini toplayacak, dikkatini toparlayacak, Kendisini toplayacak, dikkatini toparlayacak, bütün kalbiyle duanın karşılığının geleceğine inanarak canlı canlı dua edecek. bütün kalbiyle duanın karşılığının geleceğine inanarak canlı canlı dua edecek.

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

Leyse şey'un ekreme ala'llâhi mine'd-duâ'. Bu da bizim için ne büyük devlet ve nimet! Leyse şey'un ekreme ala'llâhi mine'd-duâ'.

Bu da bizim için ne büyük devlet ve nimet!

"Allah'a duadan daha sevimli, kıymetli, asaletli gelen bir şey yoktur." "Allah'a duadan daha sevimli, kıymetli, asaletli gelen bir şey yoktur."

Allah duayı çok sever.Allah duayı çok sever. Kendisine dua edilmesini, niyaz edilmesini, yalvarılmasını, münacaat edilmesini, istenilmesini sever. Kendisine dua edilmesini, niyaz edilmesini, yalvarılmasını, münacaat edilmesini, istenilmesini sever.

Neden? Duayı inanan insan yapar da ondan. Allah'ın vereceğini bilen insan yapar.Neden?

Duayı inanan insan yapar da ondan. Allah'ın vereceğini bilen insan yapar.
İnançlıların işi olduğundan ve Allah yerin göğün hâkimi, sahibi,İnançlıların işi olduğundan ve Allah yerin göğün hâkimi, sahibi, yerdeki gökteki hazinelerin mâliki olduğundan, her şey O'nun kudretiyle olduğundan dolayı; yerdeki gökteki hazinelerin mâliki olduğundan, her şey O'nun kudretiyle olduğundan dolayı; kulu onu anlamış olduğu için duasını sever. kulu onu anlamış olduğu için duasını sever. Ve Allahu Teâlâ hazretlerine duadan daha kıymetli, asaletli, hoş şey yoktur...Ve Allahu Teâlâ hazretlerine duadan daha kıymetli, asaletli, hoş şey yoktur... Onun için duayı aşk ile, şevk ile, Allah'ın sevdiğini bilerek tatlı tatlı yapacağız, Onun için duayı aşk ile, şevk ile, Allah'ın sevdiğini bilerek tatlı tatlı yapacağız, sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!

Enes radıyallahu anh'ten.Enes radıyallahu anh'ten. Bu bizim dua mecmuamızda, Hocamız'ın hadislerden topladığı,Bu bizim dua mecmuamızda, Hocamız'ın hadislerden topladığı, "Her sabah okunsun." diye kardeşlerimize yâdigâr bıraktığı "Her sabah okunsun." diye kardeşlerimize yâdigâr bıraktığı bizim Evrâd-ı Şerîfe kitabımızda baş sayfada geçiyor. Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz; bizim Evrâd-ı Şerîfe kitabımızda baş sayfada geçiyor. Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz;

ed-Duâu muhhu'l-ibâdeti. "Dua ibadetin özüdür, iliğidir, canıdır." ed-Duâu muhhu'l-ibâdeti. "Dua ibadetin özüdür, iliğidir, canıdır."

Yani kemiğin içinde nasıl iliği en kıymetli yeriyse, onun gibidir. İlik gibidir, öz gibidir.Yani kemiğin içinde nasıl iliği en kıymetli yeriyse, onun gibidir. İlik gibidir, öz gibidir. Dua çok önemlidir. Dua çok önemlidir.

İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

Men futiha lehû bâbun mine'd-duâi futihat lehû ebvâbu'r-rahmeti ve mâ suila'llâhu şey'enMen futiha lehû bâbun mine'd-duâi futihat lehû ebvâbu'r-rahmeti ve mâ suila'llâhu şey'en ehabbe ileyhi min en yüs'ele'l-âfiyeti ve inne'd-duâe yenfeu mimmâ nezele ve mimmâ lem yenzil. ehabbe ileyhi min en yüs'ele'l-âfiyeti ve inne'd-duâe yenfeu mimmâ nezele ve mimmâ lem yenzil.

Burada da duayla ilgili çok bilgiler var. Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz; Burada da duayla ilgili çok bilgiler var. Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz;

Men futiha lehû bâbun mine'd-duâ'. "Kime duadan bir kapı açılmışsa, yani dua etmek nasip olmuşsa..." Men futiha lehû bâbun mine'd-duâ'. "Kime duadan bir kapı açılmışsa, yani dua etmek nasip olmuşsa..."

Dua edebiliyor, dua imkânı verilmiş. Ne mutlu ki dua edebiliyor. Ne demektir bu? Dua edebiliyor, dua imkânı verilmiş. Ne mutlu ki dua edebiliyor. Ne demektir bu?

Futihat lehû ebvabu'r-rahmeti. Futihat lehû ebvabu'r-rahmeti. "Demek ki rahmetin kapıları [ona] açılmış ki dua etme fırsatına nâil olmuş, eline o imkân geçmiş." "Demek ki rahmetin kapıları [ona] açılmış ki dua etme fırsatına nâil olmuş, eline o imkân geçmiş."

Ötekisinin dua edecek vakti olmaz, imkânı olmaz, Allah aklına getirmez, dua ettirmez.Ötekisinin dua edecek vakti olmaz, imkânı olmaz, Allah aklına getirmez, dua ettirmez. Demek ki dua ettirmeyi nasip etmişse rahmetinin kapıları açılmış demek. Bu çok güzel! Demek ki dua ettirmeyi nasip etmişse rahmetinin kapıları açılmış demek. Bu çok güzel!

Ve mâ suila'llâhu şey'en ehabbe ileyhi min en yüs'elel-âfiyeti.Ve mâ suila'llâhu şey'en ehabbe ileyhi min en yüs'elel-âfiyeti. "Ve Allah'tan âfiyet istemekten daha güzel bir şey istenmemiştir." "Ve Allah'tan âfiyet istemekten daha güzel bir şey istenmemiştir."

Demek ki istenecek şeylerin başında en güzeli âfiyet imiş.Demek ki istenecek şeylerin başında en güzeli âfiyet imiş. "Yâ Rabbi! Bana âfiyet ver!" "Yâ Rabbi! Bana âfiyet ver!"

Peygamber Efendimiz'in âfiyet hakkında öğrettiği dua şöyledir: Peygamber Efendimiz'in âfiyet hakkında öğrettiği dua şöyledir:

Allahümme innâ nes'elüke'l-afve ve'l-âfiyete ve'l-muâfâte'd-dâimete fi'd-dîni ve'd-dünyâ ve'l-âhireti. Allahümme innâ nes'elüke'l-afve ve'l-âfiyete ve'l-muâfâte'd-dâimete fi'd-dîni ve'd-dünyâ ve'l-âhireti.

Cemî olarak söyledim, yani:Cemî olarak söyledim, yani: "Yâ Rabbi! Bize dinde, dünyada, âhirette âfiyet ver ve daimî bir esenlik ihsân eyle!" mânasına... "Yâ Rabbi! Bize dinde, dünyada, âhirette âfiyet ver ve daimî bir esenlik ihsân eyle!" mânasına...

Müfred olarak da: Allahümme innî es'elüke'l-afve ve'l-âfiyete Müfred olarak da:

Allahümme innî es'elüke'l-afve ve'l-âfiyete
ve'l-muâfâte'd-dâimete fi'd-dîni ve'd-dünyâ ve'l-âhireti. ve'l-muâfâte'd-dâimete fi'd-dîni ve'd-dünyâ ve'l-âhireti.

Rivayetlerde bazı kelimeler var, bazı kelimeleri yok.Rivayetlerde bazı kelimeler var, bazı kelimeleri yok. Ama Peygamber Efendimiz böyle dua edilmesini tavsiye etmiş; bu ve bu buna benzer şekilde... Ama Peygamber Efendimiz böyle dua edilmesini tavsiye etmiş; bu ve bu buna benzer şekilde...

"Allah'tan istenen şeylerin en kıymetlisi âfiyettir. Ondan daha sevimlisi yoktur." diyor. "Allah'tan istenen şeylerin en kıymetlisi âfiyettir. Ondan daha sevimlisi yoktur." diyor.

Allah âfiyeti sever. Vermeyi en çok sevdiği şey de âfiyettir. Bize de en lazım olan âfiyettir.Allah âfiyeti sever. Vermeyi en çok sevdiği şey de âfiyettir. Bize de en lazım olan âfiyettir. Birisi bir şey yediği zaman, kahve, çay içtiği zaman; "Âfiyet olsun!" diyoruz. Âfiyet ne demek? Birisi bir şey yediği zaman, kahve, çay içtiği zaman; "Âfiyet olsun!" diyoruz.

Âfiyet ne demek?

"Maddî mânevî zararlardan dünyada âhirette uzak, esen ve berî olmak." demek."Maddî mânevî zararlardan dünyada âhirette uzak, esen ve berî olmak." demek. Yani "Zarar, hasar, şer, kötülük gelmeyecek." demek. İşte âfiyet odur. Yani "Zarar, hasar, şer, kötülük gelmeyecek." demek. İşte âfiyet odur. Âfiyet olsun; "Hiç hastalık, zarar, eksik, kusur, elem, keder gelmesin." demek oluyor.Âfiyet olsun; "Hiç hastalık, zarar, eksik, kusur, elem, keder gelmesin." demek oluyor. En iyi şey, en kıymetli şey, en cemiyetli, en derli toplu, her türlü iyiliği içine alan en güzel kelime bu. En iyi şey, en kıymetli şey, en cemiyetli, en derli toplu, her türlü iyiliği içine alan en güzel kelime bu.

Ve enne'd-duâe yenfeu. -Bu da çok önemli!- "Dua fayda verir." Neye? Ve enne'd-duâe yenfeu. -Bu da çok önemli!- "Dua fayda verir."

Neye?

Mimmâ nezele. "İnmiş olan bir derdin, hastalığın, kederin, üzüntünün, gamın kaldırılmasına da fayda verir." Mimmâ nezele. "İnmiş olan bir derdin, hastalığın, kederin, üzüntünün, gamın kaldırılmasına da fayda verir." Ve mimmâ lem yenzil.Ve mimmâ lem yenzil. "Henüz gelmemiş ama mukadderâtta, alın yazısında gelecek olan bir belanın da gelmemesini sağlar." "Henüz gelmemiş ama mukadderâtta, alın yazısında gelecek olan bir belanın da gelmemesini sağlar."

Gelecekti ama gelmedi. Dua ettiği için kurtulur; gelecek olan bela gelmez, döner, kurtulur. Gelecekti ama gelmedi. Dua ettiği için kurtulur; gelecek olan bela gelmez, döner, kurtulur.

Selman radıyallahu anh'ten. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; Selman radıyallahu anh'ten. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

Lâ yeruddü'l-kadâe ille'd-duâu. Lâ yeruddü'l-kadâe ille'd-duâu. "Allah'ın hükm-ü ilâhîsini, kazâ ve kaderini duadan başka bir şey çevirmez." "Allah'ın hükm-ü ilâhîsini, kazâ ve kaderini duadan başka bir şey çevirmez."

Çünkü dua da bir kader-i ilâhîdir, o da Allah'ın takdiriyle oluyor. Çünkü dua da bir kader-i ilâhîdir, o da Allah'ın takdiriyle oluyor.

Ve lâ yezîdü fi'l-umri ille'l-birr.Ve lâ yezîdü fi'l-umri ille'l-birr. "Ve ömrü de ancak ana babaya iyilik yapmak veya umumî olarak herkese iyilik yapmak arttırır." "Ve ömrü de ancak ana babaya iyilik yapmak veya umumî olarak herkese iyilik yapmak arttırır."

Demek ki hayır sahipleri uzun yaşar. Onun için, yapabildiğinizce hayrât u hasenâtı çok yapmaya çalışın! Demek ki hayır sahipleri uzun yaşar. Onun için, yapabildiğinizce hayrât u hasenâtı çok yapmaya çalışın!

Ve Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten çok mühim bir noktayı öğreneceğiz bu hadîs-i şerîfte: Ve Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten çok mühim bir noktayı öğreneceğiz bu hadîs-i şerîfte:

Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Men lem yes'eli'llâhe yağdabu aleyhi. Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Men lem yes'eli'llâhe yağdabu aleyhi.

"Kim dua edip Allah'tan bir şey istemiyorsa Allah ona gazap eder." "Kim dua edip Allah'tan bir şey istemiyorsa Allah ona gazap eder."

"Vay isteksiz kul vay! Vay edepsiz vay! Hiç elini açıp da dua etmiyor!"Vay isteksiz kul vay! Vay edepsiz vay! Hiç elini açıp da dua etmiyor! Vay hain vay! Vay zalim vay!.." diye Allah ona gazap eder. Vay hain vay! Vay zalim vay!.." diye Allah ona gazap eder.

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. Peygamber Efendimiz bir şey daha buyurmuş.Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. Peygamber Efendimiz bir şey daha buyurmuş. Bu da dua ile ilgili bir önemli noktayı öğretecek bize: Bu da dua ile ilgili bir önemli noktayı öğretecek bize:

Yüstecâbu li-ehadiküm mâ lem ya'cel yekûl: Deavtü fe-lem yestecib lî. Yüstecâbu li-ehadiküm mâ lem ya'cel yekûl: Deavtü fe-lem yestecib lî.

"Sizden birinizin duası kabul olur, duasına Allah tarafından icabet olunur, şu şartla:"Sizden birinizin duası kabul olur, duasına Allah tarafından icabet olunur, şu şartla: 'Dua ettim de Allah bana karşılık vermedi.' diye acele karar vermediği takdirde." 'Dua ettim de Allah bana karşılık vermedi.' diye acele karar vermediği takdirde."

Çünkü duanın, istenilen şeyin verilmesi 'şıp' diye de olur,Çünkü duanın, istenilen şeyin verilmesi 'şıp' diye de olur, biraz Allah'ın hikmetinden dolayı tehirli olur, üç beş gün sonra olur, başka zaman olur; biraz Allah'ın hikmetinden dolayı tehirli olur, üç beş gün sonra olur, başka zaman olur; veyahut o anda olur da sen sonra anlarsın. "Yâ Rabbi! Sen bana bir ev ver!" dersin... veyahut o anda olur da sen sonra anlarsın. "Yâ Rabbi! Sen bana bir ev ver!" dersin... Veyahut dersin ki; "Ben bu evde kiradayım, bu evden çıktığım zaman kendi evime çıkayım..."Veyahut dersin ki; "Ben bu evde kiradayım, bu evden çıktığım zaman kendi evime çıkayım..." Çıkarsın bir eve, yine kiraya; "Allah duamı kabul etmedi." dersin. Çıkarsın bir eve, yine kiraya; "Allah duamı kabul etmedi." dersin. Halbuki oturduğun evi sahibi sana satar. Demek ki sen kendi evine çıkmışsın.Halbuki oturduğun evi sahibi sana satar. Demek ki sen kendi evine çıkmışsın. Bazen kul duasının kabul edildiğini anlayamaz. Halbuki kabul edilmiştir.Bazen kul duasının kabul edildiğini anlayamaz. Halbuki kabul edilmiştir. Demek ki acele etmeyecek, acele karar vermeyecek; "Allah benim duamı kabul etmiyor!" demeyecek. Demek ki acele etmeyecek, acele karar vermeyecek; "Allah benim duamı kabul etmiyor!" demeyecek.

Peygamber Efendimiz'e; Ve me'l-isti'câl. "Bu acele etmek nedir? Nasıl oluyor bu?" diye sorulmuş. Peygamber Efendimiz'e;

Ve me'l-isti'câl. "Bu acele etmek nedir? Nasıl oluyor bu?" diye sorulmuş.

Buyurmuş ki Efendimiz; Buyurmuş ki Efendimiz;

Yekûlu: Kad deavtü ve kad deavtü fe-lem yestecib lî,Yekûlu: Kad deavtü ve kad deavtü fe-lem yestecib lî, fe-yestahsiru inde zâlike ve yedau'd-duâ'. Şundan dolayı: fe-yestahsiru inde zâlike ve yedau'd-duâ'.

Şundan dolayı:

"'Dua ettim, Allah duama karşılık vermedi."'Dua ettim, Allah duama karşılık vermedi. Dua ettim, Allah duama karşılık vermedi, kabul etmedi.' der. Ümitsizliğe düşer ve dua etmeyi terk eder." Dua ettim, Allah duama karşılık vermedi, kabul etmedi.' der. Ümitsizliğe düşer ve dua etmeyi terk eder."

Halbuki ısrar edecekti, yanlış yaptı. İşte ondan dolayı, duayı terk ettiği için kabul edilmemiş olur. Halbuki ısrar edecekti, yanlış yaptı. İşte ondan dolayı, duayı terk ettiği için kabul edilmemiş olur.

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. Bu da bize duada bir âdâb öğretiyor.Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. Bu da bize duada bir âdâb öğretiyor. Resûlullah Efendimiz buyurmuş ki; Resûlullah Efendimiz buyurmuş ki;

İzâ deâ ehadüküm felâ yekul: Allâhümma'ğfirlî in şi'te, Allâhümme'rhamnî in şi'te.İzâ deâ ehadüküm felâ yekul: Allâhümma'ğfirlî in şi'te, Allâhümme'rhamnî in şi'te. Velâkin li-ya'zimi'l-mes'elete, fe-inna'llâhe lâ mükrihe lehû. Velâkin li-ya'zimi'l-mes'elete, fe-inna'llâhe lâ mükrihe lehû.

Zâde'l-Buhârî: Allâhümme'rzuknî in şi'te. Ve li-ya'zim mes'eletehû innehû yef'alü mâ yeşâ' lâ mükrihe lehû. Zâde'l-Buhârî: Allâhümme'rzuknî in şi'te. Ve li-ya'zim mes'eletehû innehû yef'alü mâ yeşâ' lâ mükrihe lehû.

Bu hadîs-i şerîfte sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki; Bu hadîs-i şerîfte sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

"Sizden biriniz dua ettiği zaman; 'Yâ Rabbi! İstersen beni affet! -İn şi'te, "dilersen" demek.-"Sizden biriniz dua ettiği zaman; 'Yâ Rabbi! İstersen beni affet! -İn şi'te, "dilersen" demek.- Yâ Rabbi! Dilersen beni mağfiret eyle!' demesin." Yâ Rabbi! Dilersen beni mağfiret eyle!' demesin."

Velâkin li-ya'zimi'l-mes'elete. "İsteğini kuvvetli söylesin, ısrarlı söylesin." Velâkin li-ya'zimi'l-mes'elete. "İsteğini kuvvetli söylesin, ısrarlı söylesin."

Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri zaten bir şeyi istemezse onu yaptıracak,Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri zaten bir şeyi istemezse onu yaptıracak, O'nu zorla icbar edecek, bir şeyi zorla yaptıracak hiçbir varlık yoktur. Dilerse zaten yapar. O'nu zorla icbar edecek, bir şeyi zorla yaptıracak hiçbir varlık yoktur. Dilerse zaten yapar.

"'Dilersen affet, dilersen mağfiret eyle!' demesin." Buhârî'nin rivayetinde bir ilave daha var:"'Dilersen affet, dilersen mağfiret eyle!' demesin."

Buhârî'nin rivayetinde bir ilave daha var:
"'İstersen beni rızıklandır!' demesin." "İsteğini kuvvetli söylesin.""'İstersen beni rızıklandır!' demesin."

"İsteğini kuvvetli söylesin."
Fe-innehû yef'alü mâ yeşâ'. "Çünkü Cenâb ı Hak dilediğini yapar." Fe-innehû yef'alü mâ yeşâ'. "Çünkü Cenâb ı Hak dilediğini yapar." Lâ mükrihe lehû. "O'nu icbar edecek herhangi bir tesir zaten bahis konusu değildir." Lâ mükrihe lehû. "O'nu icbar edecek herhangi bir tesir zaten bahis konusu değildir."

"'İstiyorum yâ Rabbi!' diye candan söylesin." Fudâle b. Ubeyd radıyallahu anh'ten. "'İstiyorum yâ Rabbi!' diye candan söylesin."

Fudâle b. Ubeyd radıyallahu anh'ten.

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir adamı duydu ki namazda dua ediyor, onu işitti.""Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir adamı duydu ki namazda dua ediyor, onu işitti." Fe-lem yusalli ale'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem.Fe-lem yusalli ale'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem. "Ama o Peygamber Efendimiz'e salât u selam getirmiyor." Onun üzerine Peygamber Efendimiz dedi ki; "Ama o Peygamber Efendimiz'e salât u selam getirmiyor."

Onun üzerine Peygamber Efendimiz dedi ki;

Acile hâzâ. "Bu adam acele etti." Acile hâzâ. "Bu adam acele etti." Sümme deâhu fe-kâle lehû. "Sonra onu çağırdı veya bu konuyla ilgili olarak bir başkasını çağırdı ve buyurdu ki;" Sümme deâhu fe-kâle lehû. "Sonra onu çağırdı veya bu konuyla ilgili olarak bir başkasını çağırdı ve buyurdu ki;"

İzâ sallâ ehadüküm. "Sizden biriniz namaz kıldığı zaman..." İzâ sallâ ehadüküm. "Sizden biriniz namaz kıldığı zaman..."

Burada sallâ demek, "namaz kılmak" mânasına da gelir, "dua etmek" mânasına da gelir. Burada sallâ demek, "namaz kılmak" mânasına da gelir, "dua etmek" mânasına da gelir.

"Dua ettiği zaman..." Fe'l-yebde' bi-hamdillâhi ve's-senâi aleyhi."Dua ettiği zaman..."

Fe'l-yebde' bi-hamdillâhi ve's-senâi aleyhi.
"Allah'a hamd ederek, O'nu şânına uygun kelimelerle sena ederek başlasın.""Allah'a hamd ederek, O'nu şânına uygun kelimelerle sena ederek başlasın." Sümme li-yusalli ale'n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem. Sümme li-yusalli ale'n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem. "Sonra Peygamberine -yani Muhammed-i Mustafâ Efendimiz'e- salât u selam getirsin.""Sonra Peygamberine -yani Muhammed-i Mustafâ Efendimiz'e- salât u selam getirsin." Sümme li-yed'u mâ şâe. "Sonra neyi isterse onu istesin." Sümme li-yed'u mâ şâe. "Sonra neyi isterse onu istesin."

Fâtiha sûresinin bir adı da; "istemeyi öğretme sûresi". Yani istemenin âdâbı [öğretiliyor.]Fâtiha sûresinin bir adı da; "istemeyi öğretme sûresi". Yani istemenin âdâbı [öğretiliyor.] Orada da dikkat edilirse önce hamd ediliyor, Cenâb-ı Hakk'ın sıfatları söyleniyor.Orada da dikkat edilirse önce hamd ediliyor, Cenâb-ı Hakk'ın sıfatları söyleniyor. Ondan sonra Allahu Teâlâ hazretlerinden dileği söyleniyor. Ondan sonra Allahu Teâlâ hazretlerinden dileği söyleniyor.

Tabii Peygamber Efendimiz'e salât u selam getirilmediği zamanda dua acele edilmiş oluyor.Tabii Peygamber Efendimiz'e salât u selam getirilmediği zamanda dua acele edilmiş oluyor. Acele edildiği zaman da kabul edilmiyor. Onun için duamızda Peygamber Efendimiz'e salât u selam getirelim.Acele edildiği zaman da kabul edilmiyor. Onun için duamızda Peygamber Efendimiz'e salât u selam getirelim. Dua ettiğimiz zaman salât u selâmı unutmayalım. Dua ettiğimiz zaman salât u selâmı unutmayalım. Büyüklerimiz bize bu âdâba göre her şeyi güzelce öğretmişler, küçükten bizi güzel yetiştirmişler.Büyüklerimiz bize bu âdâba göre her şeyi güzelce öğretmişler, küçükten bizi güzel yetiştirmişler. Çünkü biz namaz kıldık mı, bitiriyoruz,Çünkü biz namaz kıldık mı, bitiriyoruz, ondan sonra Alâ Resûlinâ salâvât diye Peygamber Efendimiz'e salât u selam ediyoruz.ondan sonra Alâ Resûlinâ salâvât diye Peygamber Efendimiz'e salât u selam ediyoruz. Ondan sonra tesbihâtı okuyoruz, Âyete'l-kürsî'yi okuyoruz;Ondan sonra tesbihâtı okuyoruz, Âyete'l-kürsî'yi okuyoruz; Allahu Teâlâ hazretlerinin çok sevdiği [zikirleri...] Allahu Teâlâ hazretlerinin çok sevdiği [zikirleri...] Ondan sonra Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekberleri 33 defa çekiyoruz, 99 ediyor.Ondan sonra Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekberleri 33 defa çekiyoruz, 99 ediyor. Yüzüncü olmak üzere de; Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh, Yüzüncü olmak üzere de; Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr çekiyoruz. lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr çekiyoruz. Ondan sonra; Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-vehhâb diyoruz. Ondan sonra; Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-vehhâb diyoruz. "Aliyy ü a'lâ olan, vehhâb olan Allah'ın şânı her noksandan münezzehtir." deyip,"Aliyy ü a'lâ olan, vehhâb olan Allah'ın şânı her noksandan münezzehtir." deyip, övüp ellerimizi açıyoruz, duayı öyle ediyoruz. övüp ellerimizi açıyoruz, duayı öyle ediyoruz. İşte duanın âdâbına uygun olarak bizi dedelerimiz yetiştirmiş; hocalarımız, mürşid-i kâmillerimiz İşte duanın âdâbına uygun olarak bizi dedelerimiz yetiştirmiş; hocalarımız, mürşid-i kâmillerimiz -Allah makamlarını yüksek eylesin.- yetiştirmiş, güzel bir şekilde dua ediyoruz. -Allah makamlarını yüksek eylesin.- yetiştirmiş, güzel bir şekilde dua ediyoruz.

Böyle aşk ile, şevk ile, içten, inanarak, heyecanlı bir şekilde, gevşek değil,Böyle aşk ile, şevk ile, içten, inanarak, heyecanlı bir şekilde, gevşek değil, gafil bir kalp ile değil, güzelce dua edelim. Allah duaları kabul ediyor. gafil bir kalp ile değil, güzelce dua edelim. Allah duaları kabul ediyor.

Tabii bu âyet-i kerîmede duadan sonra da; "Benim iman, itaat, ibadet davetime de siz icabet edin!" diyor.Tabii bu âyet-i kerîmede duadan sonra da; "Benim iman, itaat, ibadet davetime de siz icabet edin!" diyor. İcabetsiz, imansız duanın olmayacağı da oradan anlaşılıyor.İcabetsiz, imansız duanın olmayacağı da oradan anlaşılıyor. Mü'min olarak, mü'min-i kâmil olarak, mutî olarak, ibadet ve taat ehli,Mü'min olarak, mü'min-i kâmil olarak, mutî olarak, ibadet ve taat ehli, âbid, zâhid kul olarak Cenâb-ı Hakk'a dua edeceğiz. Cenâb-ı Hak istediklerimizi verecek.âbid, zâhid kul olarak Cenâb-ı Hakk'a dua edeceğiz. Cenâb-ı Hak istediklerimizi verecek. Verildiğini de görüyoruz. Allahu Teâlâ hazretleri dünya ve âhiretin hayırlarına erdirsin.Verildiğini de görüyoruz.

Allahu Teâlâ hazretleri dünya ve âhiretin hayırlarına erdirsin.
Muradlarınıza nâil eylesin. Hacetlerinizi revâ eylesin. Evlatlarınızı hayırlı evlat eylesin.Muradlarınıza nâil eylesin. Hacetlerinizi revâ eylesin. Evlatlarınızı hayırlı evlat eylesin. İşlerinizi rast getirsin. Cümlenize helal, hayırlı, bol kazançlar ihsân eylesin.İşlerinizi rast getirsin. Cümlenize helal, hayırlı, bol kazançlar ihsân eylesin. Cümlenizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin. Allah hepinizden razı olsun. Cümlenizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin. Allah hepinizden razı olsun.

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû! es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2