Namaz Vakitleri

19 Cemâziye'l-Evvel 1446
21 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:51
Öğle
12:55
İkindi
15:26
Akşam
17:49
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Allah’ın Takdirine Razı Olmak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

5 Safer 1403 / 21.11.1982
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Kur’an Okumanın Zîneti, İmanın Temeli, Kadere İman, Vücudun Zekâtı, Takvânın Madeni, Semâların Anahtarı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Allah’ın Takdirine Razı Olmak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

5 Safer 1403 / 21.11.1982
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Kur’an Okumanın Zîneti, İmanın Temeli, Kadere İman, Vücudun Zekâtı, Takvânın Madeni, Semâların Anahtarı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn ve's-salâtü ve's-selâmü alâ-seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîneel-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn ve's-salâtü ve's-selâmü alâ-seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ-yevmi'd-dîn. Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ-yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd. Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbu'llâhEmmâ ba'd.

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbu'llâh
ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtühâve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr.ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Li-külli şey'in hilyetün ve hilyetü'l-Kur'âni savtü'l-hasen. Li-külli şey'in hilyetün ve hilyetü'l-Kur'âni savtü'l-hasen.

Sadaka Resûlullâh fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullâh fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve muhterem Müslüman kardeşlerim! Aziz ve muhterem Müslüman kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, lütfu, keremi cümlenizin üzerine olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, lütfu, keremi cümlenizin üzerine olsun. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin mübarek hadîs-i şerîflerinin bir kısmınıPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin mübarek hadîs-i şerîflerinin bir kısmını size Râmûzü'l-ehâdîs isimli hadis kitabından nakledeceğim. size Râmûzü'l-ehâdîs isimli hadis kitabından nakledeceğim.

Bu hadîs-i şerîflerin izahına geçmeden önce evvelen ve hâssatenBu hadîs-i şerîflerin izahına geçmeden önce evvelen ve hâssaten Efendimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin ruh-i pâki için,Efendimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin ruh-i pâki için, sonra sâir enbiyâ ve mürselînin ervâhı için,sonra sâir enbiyâ ve mürselînin ervâhı için, cümle evliyâullahın ve Peygamber Efendimiz'in ashâbından, etabındancümle evliyâullahın ve Peygamber Efendimiz'in ashâbından, etabından ve sâdât ve meşâyih-ı turuk-ı aliyyemizin hulefâsının ve müntesiplerinin cümlesinden,ve sâdât ve meşâyih-ı turuk-ı aliyyemizin hulefâsının ve müntesiplerinin cümlesinden, bu kitabın içindeki hadîs-i şerîflerin bize kadar gelmesinde emek sarf etmiş olanbu kitabın içindeki hadîs-i şerîflerin bize kadar gelmesinde emek sarf etmiş olan alimlerin ve râvîlerin ruhları için ve uzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemek üzerealimlerin ve râvîlerin ruhları için ve uzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere şu camiye cem olmuş olan siz kardeşlerimizin âhirete intikal etmiş olan geçmişlerinin ruhları için,şu camiye cem olmuş olan siz kardeşlerimizin âhirete intikal etmiş olan geçmişlerinin ruhları için, sevdiklerinin ruhları için ve biz hayatta olan mü'minlerin de sıhhat, afiyet, saadet, selamet üzeresevdiklerinin ruhları için ve biz hayatta olan mü'minlerin de sıhhat, afiyet, saadet, selamet üzere darende mesut ve bahtiyar olmamız için bir Fâtihâ üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım. darende mesut ve bahtiyar olmamız için bir Fâtihâ üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım.

Enes b. Mâlik radıyallahu anh'ten ve İbn Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göreEnes b. Mâlik radıyallahu anh'ten ve İbn Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuşlar ki; Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuşlar ki;

Li-külli şey'in hilyetün. "Her şeyin bir süsü vardır." Li-külli şey'in hilyetün. "Her şeyin bir süsü vardır." Ve hilyetü'l-Kur'âni savtü'l-hasen. "Kur'an'ın süsü, ziyneti de güzel sestir." Ve hilyetü'l-Kur'âni savtü'l-hasen. "Kur'an'ın süsü, ziyneti de güzel sestir."

Bu hadîs-i şerîften anlaşıldığına göre Kur'ân-ı Kerîm'i okurken bir ciddi eda ile, bir name ile okuyacağız.Bu hadîs-i şerîften anlaşıldığına göre Kur'ân-ı Kerîm'i okurken bir ciddi eda ile, bir name ile okuyacağız. Telkin ile tatlı tatlı okumamız gerekiyor.Telkin ile tatlı tatlı okumamız gerekiyor. Buna benzer hadîs-i şerîfler daha başka yerlerde de karşımıza geldi. Buna benzer hadîs-i şerîfler daha başka yerlerde de karşımıza geldi.

Ulemâ demişler ki; Kur'ân-ı Kerîm, Allahu Teâlâ hazretlerinin kelamıdır.Ulemâ demişler ki;

Kur'ân-ı Kerîm, Allahu Teâlâ hazretlerinin kelamıdır.
Serâpâ, baştan aşağı şifadır, süstür, ziynettir, her şeydir, mü'minler için hazinedir. Serâpâ, baştan aşağı şifadır, süstür, ziynettir, her şeydir, mü'minler için hazinedir.

Nasıl oluyor da Kur'ân-ı Kerîm'in süsü, ziyneti oluyor? Nasıl oluyor da Kur'ân-ı Kerîm'in süsü, ziyneti oluyor?

Bir hadîs-i şerîfte de şöyle geçmiş: Bir hadîs-i şerîfte de şöyle geçmiş:

Zeyyinû'l-Kur'âne bi-asvâtikum. "Kur'an'ı seslerinizle ziynetlendirin." Zeyyinû'l-Kur'âne bi-asvâtikum. "Kur'an'ı seslerinizle ziynetlendirin."

Nasıl olur da bizim âciz, nâçiz seslerimiz Allah'ın kelamını ziynetlendirir, demişler.Nasıl olur da bizim âciz, nâçiz seslerimiz Allah'ın kelamını ziynetlendirir, demişler. Burada bir incelik var ki o düşünüldüğü zaman böyle bir itiraza mahal kalmıyor. Burada bir incelik var ki o düşünüldüğü zaman böyle bir itiraza mahal kalmıyor.

Kur'an Arapça'da قرأ vezninden mastardır, "kıraat etmek" mânasına gelir. Kur'an Arapça'da قرأ vezninden mastardır, "kıraat etmek" mânasına gelir.

Zeyyinû'l-Kur'âne demek; "Kur'ân-ı Kerîm'i, Mushaf-ı Şerîf'i süsleyin." demek değil deZeyyinû'l-Kur'âne demek; "Kur'ân-ı Kerîm'i, Mushaf-ı Şerîf'i süsleyin." demek değil de "Kur'ân-ı Kerîm okuyuşunuzu süsleyin." demek. "Kur'ân-ı Kerîm okuyuşunuzu süsleyin." demek.

Çeşit çeşit okuyuşlar vardır, bize ait okuyuşlar.Çeşit çeşit okuyuşlar vardır, bize ait okuyuşlar. Biz bu okuyuşları güzel sesimizle, ciddi bir makam ve ahenk ile okuyup o tarzda söyleyeceğiz.Biz bu okuyuşları güzel sesimizle, ciddi bir makam ve ahenk ile okuyup o tarzda söyleyeceğiz. Burada da öyle. Her şeyin bir süsü vardır, Kur'ân-ı Kerîm kıraatinizin de süsü, ziyneti güzel sestir.Burada da öyle. Her şeyin bir süsü vardır, Kur'ân-ı Kerîm kıraatinizin de süsü, ziyneti güzel sestir. Demek ki güzel bir sesle okuyacağız. Kur'ân-ı Kerîm'i makam ile okuyacağız.Demek ki güzel bir sesle okuyacağız. Kur'ân-ı Kerîm'i makam ile okuyacağız. Düz, konuşma yapar gibi değil de bir makam ile okuyacağız.Düz, konuşma yapar gibi değil de bir makam ile okuyacağız. Onun için hafızlarımız eûzü besmeleyi usûlüyle çekerler,Onun için hafızlarımız eûzü besmeleyi usûlüyle çekerler, ondan sonra aşırları, hatimleri hep bir makam ile name ile okurlar.ondan sonra aşırları, hatimleri hep bir makam ile name ile okurlar. Kur'ân-ı Kerîm'in Allah kelamı olduğunu bilerek, ciddiyet ile ve kaşını gözünü oynatmadan,Kur'ân-ı Kerîm'in Allah kelamı olduğunu bilerek, ciddiyet ile ve kaşını gözünü oynatmadan, gayet dikkatli bir şekilde, edebe riayet ederek okumak icap eder. gayet dikkatli bir şekilde, edebe riayet ederek okumak icap eder.

Hatta kulakları çınlasın bir hafız efendi vardı, buraya gelir giderdi;Hatta kulakları çınlasın bir hafız efendi vardı, buraya gelir giderdi; çok talebe yetiştirmiş, çok muhterem bir kimseydi.çok talebe yetiştirmiş, çok muhterem bir kimseydi. Kur'ân-ı Kerîm'i mihrapta okuyacağı zaman ne kaşını gözünü kıpırdatır ne vücudunu iki tarafa sallardı,Kur'ân-ı Kerîm'i mihrapta okuyacağı zaman ne kaşını gözünü kıpırdatır ne vücudunu iki tarafa sallardı, gayet ciddi okurdu. İnsan, vakarı müşahhas olarak onun o hâlinde görürdü.gayet ciddi okurdu. İnsan, vakarı müşahhas olarak onun o hâlinde görürdü. Kur'ân-ı Kerîm'in nasıl ciddi okunması gerektiğini öğrenirdi.Kur'ân-ı Kerîm'in nasıl ciddi okunması gerektiğini öğrenirdi. Bir gün namazda müezzinliği bir çocuk yapmıştı; o da iyi bir genç. Kapıdan çıkarken ona;Bir gün namazda müezzinliği bir çocuk yapmıştı; o da iyi bir genç. Kapıdan çıkarken ona; "Evladım, niye ve lem yekün lehuuuu küfüven ehad, dedin?" diye sordu. "Evladım, niye ve lem yekün lehuuuu küfüven ehad, dedin?" diye sordu. Demek istiyor ki lehuuu sözünü çok çekmeyeceksin, bir elif miktarı çekeceksin, niye fazla çektin?Demek istiyor ki lehuuu sözünü çok çekmeyeceksin, bir elif miktarı çekeceksin, niye fazla çektin? O da ezildi, büzüldü, boynunu büktü; "Hocam, işte unuttum." dedi.O da ezildi, büzüldü, boynunu büktü; "Hocam, işte unuttum." dedi. "Şöyle bir tane patlatırsam sana, unutmayı anlarsın." dedi."Şöyle bir tane patlatırsam sana, unutmayı anlarsın." dedi. Kaşlarını çattı, "Unutmayı anlarsın, o Allah kelamı." dedi, yürüdü gitti.Kaşlarını çattı, "Unutmayı anlarsın, o Allah kelamı." dedi, yürüdü gitti. Kur'ân-ı Kerîm'e böyle hürmet ile hizmet etmeyi Allah cümlemize nasip etsin.Kur'ân-ı Kerîm'e böyle hürmet ile hizmet etmeyi Allah cümlemize nasip etsin. Güzel ses ile güzel söz ile okumayı nasip etsin. Güzel ses ile güzel söz ile okumayı nasip etsin.

Bir gün Hz. Âişe validemiz huzûr-ı Resûlullah'a geç gelmiş.Bir gün Hz. Âişe validemiz huzûr-ı Resûlullah'a geç gelmiş. Soruyor; "Niye geç geldin ya Âişe?"Soruyor; "Niye geç geldin ya Âişe?" Hani gelmen gereken vakitten biraz daha geciktin, yolda durakladın, oyalandın. "Niye geç kaldın?" Hani gelmen gereken vakitten biraz daha geciktin, yolda durakladın, oyalandın. "Niye geç kaldın?"

"Ya Resûlallah! Yolda bir Kur'ân-ı Kerîm kıraati duydum ki dinlemekten kendimi alamadım,"Ya Resûlallah! Yolda bir Kur'ân-ı Kerîm kıraati duydum ki dinlemekten kendimi alamadım, o okunup bitinceye kadar bekledim." deyince Efendimiz; o okunup bitinceye kadar bekledim." deyince Efendimiz;

"O, benim ümmetimden, Salim ismindeki kimsedir"O, benim ümmetimden, Salim ismindeki kimsedir -radıyallahu anh- el-hamdü li'llâhi'llezî ce'ale bi-ümmetî mislehû.-radıyallahu anh- el-hamdü li'llâhi'llezî ce'ale bi-ümmetî mislehû. 'Ümmetimde onun gibisini yaratmış olan Allah'a hamd olsun.'" diyor,'Ümmetimde onun gibisini yaratmış olan Allah'a hamd olsun.'" diyor, "O çok güzel Kur'ân-ı Kerîm okur." diye öyle metheylemiş. "O çok güzel Kur'ân-ı Kerîm okur." diye öyle metheylemiş.

Peygamber Efendimiz Kur'ân-ı Kerîm kendisine nâzil olduğu halde ciddiyetle, güzelcePeygamber Efendimiz Kur'ân-ı Kerîm kendisine nâzil olduğu halde ciddiyetle, güzelce Kur'ân-ı Kerîm okuyanlara emrederdi, okumalarını isterdi, gözyaşları içinde dinlerdi.Kur'ân-ı Kerîm okuyanlara emrederdi, okumalarını isterdi, gözyaşları içinde dinlerdi. Öyle titiz, tatlı duygularla dinler ve gözünden yaşlar dökerdi.Öyle titiz, tatlı duygularla dinler ve gözünden yaşlar dökerdi. Allahu Teâlâ hazretleri bize Kur'ân-ı Kerîm'i öyle sevip dinlemek, öyle okumak nasip eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri bize Kur'ân-ı Kerîm'i öyle sevip dinlemek, öyle okumak nasip eylesin.

Bu da İbn Abbas radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş,Bu da İbn Abbas radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş, ulemâdan bazısı da hakkında "zayıftır" demişlerulemâdan bazısı da hakkında "zayıftır" demişler fakat hadis olarak öyledir, mâna olarak da mânası doğrudur. fakat hadis olarak öyledir, mâna olarak da mânası doğrudur.

Li-külli şey'in üssün. "Her şeyin bir temeli, esası vardır."Li-külli şey'in üssün. "Her şeyin bir temeli, esası vardır." Ve üssü'l-îmâni el-vera'u. "İmanın temeli vera'dır." Ve üssü'l-îmâni el-vera'u. "İmanın temeli vera'dır."

Vera' ne demek? Vera' ne demek?

"Çekinmek, sakınmak" demek. İnsan günahlardan çekinip sakınırsa ona "verî' kul" derler."Çekinmek, sakınmak" demek. İnsan günahlardan çekinip sakınırsa ona "verî' kul" derler. "Vera' sahibi kul" demek olur."Vera' sahibi kul" demek olur. Haramdan kaçınacağız; içki, zina, kumar, faiz haram; tamam, bundan kaçınacağız.Haramdan kaçınacağız; içki, zina, kumar, faiz haram; tamam, bundan kaçınacağız. Bir de şüpheliden kendisini korursa; "Şu şüpheli şeyi yapmayayım, neme lazım." diyeBir de şüpheliden kendisini korursa; "Şu şüpheli şeyi yapmayayım, neme lazım." diye ihtiyata da riayet ederse işte o daha ileri derecede olmuş oluyor.ihtiyata da riayet ederse işte o daha ileri derecede olmuş oluyor. "Vera' sahibi bir insanın kıldığı iki rekât namaz,"Vera' sahibi bir insanın kıldığı iki rekât namaz, başkasının kıldığı bin rekât namaza bedel olur." diye hadîs-i şerîf geçmişti.başkasının kıldığı bin rekât namaza bedel olur." diye hadîs-i şerîf geçmişti. Onun için bu vera' denilen duyguyu elde etmeye çalışmamız lazım;Onun için bu vera' denilen duyguyu elde etmeye çalışmamız lazım; o duyguyu takınmamız, içimize yerleştirmeye çalışmamız lazım.o duyguyu takınmamız, içimize yerleştirmeye çalışmamız lazım. İşlerimizi sakına sakına, düşüne taşına yapmaya kendimizi alıştırmalıyız. İşlerimizi sakına sakına, düşüne taşına yapmaya kendimizi alıştırmalıyız.

İmanın temeli vera'dır. İnsan günahlardan korkacak, çekinecek, sakınacak.İmanın temeli vera'dır. İnsan günahlardan korkacak, çekinecek, sakınacak. Dere tepe dümdüz aldırmadan yürürse o insanın mü'minliği nerede kaldı? Dere tepe dümdüz aldırmadan yürürse o insanın mü'minliği nerede kaldı?

Peygamber Efendimiz'e bildirmişler: Peygamber Efendimiz'e bildirmişler:

"Ya Resûlallah!" Harp oluyor ya, "İşte filancayı düşmanları öldürdü." "Ya Resûlallah!" Harp oluyor ya, "İşte filancayı düşmanları öldürdü."

"O cennetliktir." diyor. "Filancayı da öldürdüler Yâ Resûlallah!" "O cennetliktir." "O cennetliktir." diyor. "Filancayı da öldürdüler Yâ Resûlallah!"

"O cennetliktir."

"Filancayı da öldürdüler yâ Resûlallah!" "O cennetliktir." "Filancayı da öldürdüler yâ Resûlallah!"

"O cennetliktir."

"Filancayı öldürdüler." Diyor ki; "O cehennemliktir." "Filancayı öldürdüler."

Diyor ki;

"O cehennemliktir."

Ashâb-ı kirâmın arasındaki şahıslar, isimleri bilinen kimseler.Ashâb-ı kirâmın arasındaki şahıslar, isimleri bilinen kimseler. Meğer harpteki ganimet malından mal taksim edilmeden bir tanesi yanına bir şey almış.Meğer harpteki ganimet malından mal taksim edilmeden bir tanesi yanına bir şey almış. "O cehennemliktir." diyor. Sakınmazsa bak insan ne duruma düşüyor. "O cehennemliktir." diyor. Sakınmazsa bak insan ne duruma düşüyor.

Hani iman sahibi olmak çok büyük bir devlettir, çok büyük bir nimettir,Hani iman sahibi olmak çok büyük bir devlettir, çok büyük bir nimettir, elhamdülillah bizi Allah mü'min eylemiş.elhamdülillah bizi Allah mü'min eylemiş. O iman cevherini bize nasip eylemiş;O iman cevherini bize nasip eylemiş; bir mücevher kasası, çekmecesi gibi o imanımızı gönlümüze, göğsümüze yerleştirmişiz.bir mücevher kasası, çekmecesi gibi o imanımızı gönlümüze, göğsümüze yerleştirmişiz. Allah o imanı çaldırtmasın.Allah o imanı çaldırtmasın. İçerden o cevheri aldırtmasın, şeytana daha başka fitnelerle, fesatlarla içimizden çaldırtmasın.İçerden o cevheri aldırtmasın, şeytana daha başka fitnelerle, fesatlarla içimizden çaldırtmasın. İmân-ı kâmil ile yaşayıp imân-ı kâmil ile göçmeyi cümlemize nasip etsin. İmân-ı kâmil ile yaşayıp imân-ı kâmil ile göçmeyi cümlemize nasip etsin.

Ve li-külli şey'in fer'un. "Her şeyin temeli olduğu gibi her şeyin bir dalı, teferruatı da vardır."Ve li-külli şey'in fer'un. "Her şeyin temeli olduğu gibi her şeyin bir dalı, teferruatı da vardır." Ve fer'u'l-îmâni es-sabru. "İmanın dalı, teferruatı da sabırdır." Ve fer'u'l-îmâni es-sabru. "İmanın dalı, teferruatı da sabırdır."

İmanın gereği olmuş oluyor. Kök var; ondan sonra dallar var.İmanın gereği olmuş oluyor. Kök var; ondan sonra dallar var. Köküne "asıl" derler ötekisine de fer' derler, fer'un "dalları." Köküne "asıl" derler ötekisine de fer' derler, fer'un "dalları." Sabır; "imanın dalı budağı" demek oluyor, "iman ağacının dalı" demek oluyor. Sabır; "imanın dalı budağı" demek oluyor, "iman ağacının dalı" demek oluyor.

Mü'min olan kimsede sabır olacak. Mü'min olan kimsede sabır olacak.

Neye karşı sabır olacak? Sabırların çeşitleri vardır: Neye karşı sabır olacak?


Sabırların çeşitleri vardır:

Bir; Allahu Teâlâ hazretlerinin insana vermiş olduğu belalara, musibetlere, sıkıntılara sabır. Bir; Allahu Teâlâ hazretlerinin insana vermiş olduğu belalara, musibetlere, sıkıntılara sabır.

Hastalık verir. Allah sevdiği kula hastalık verir mi? Elbette verebilir. Hastalık verir.

Allah sevdiği kula hastalık verir mi?

Elbette verebilir.

Peygamber Efendimiz'in hasta olduğunu, Eyyûb aleyhisselam'ı duymadın mı?Peygamber Efendimiz'in hasta olduğunu, Eyyûb aleyhisselam'ı duymadın mı? Allah'ın peygamberiyken teninin her tarafını yara kaplamış da yaraları kurtlanmış.Allah'ın peygamberiyken teninin her tarafını yara kaplamış da yaraları kurtlanmış. Ne kadar ızdıraplar çekmiş. Hasta kul eğer sabrederseNe kadar ızdıraplar çekmiş. Hasta kul eğer sabrederse hastalık geçer geçmez günahlarından anasından doğduğu günkü gibi temizlenmiş olarak kalkıyor. hastalık geçer geçmez günahlarından anasından doğduğu günkü gibi temizlenmiş olarak kalkıyor.

Sabrederse... Hastalık istenmez ama insana bir hastalık gelmişse,Sabrederse...

Hastalık istenmez ama insana bir hastalık gelmişse,
o da sabretmişse mukabilinde bütün günahları silinir, gider. o da sabretmişse mukabilinde bütün günahları silinir, gider.

İyi kul da hasta olabilir, "hasta olmayacak" diye bir şey yok.İyi kul da hasta olabilir, "hasta olmayacak" diye bir şey yok. Hatta bazen kötü kullar hiç hasta olmaz,Hatta bazen kötü kullar hiç hasta olmaz, turp gibi yaşar, başı bile ağrımaz da Allah diyecek bir durumu olmaz.turp gibi yaşar, başı bile ağrımaz da Allah diyecek bir durumu olmaz. Hiçbir şey yapmaz, ölümünü düşünmez, başı dara gelip de bir Allah'ı hatırlamaz ki.Hiçbir şey yapmaz, ölümünü düşünmez, başı dara gelip de bir Allah'ı hatırlamaz ki. Öyle öküz gibi yaşayıp irfansız, ilimsiz, vicdansız,Öyle öküz gibi yaşayıp irfansız, ilimsiz, vicdansız, kapkara bir gönülle yaşayıp birden bire ölüm de gelir, defolur gider bu cihandan. kapkara bir gönülle yaşayıp birden bire ölüm de gelir, defolur gider bu cihandan.

Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur. demiş şair, birisi hakkında. Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur.

demiş şair, birisi hakkında.

Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur, Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur,

Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur. Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur.

"Ne kendisi rahat eyledi ne de halka huzur verdi,"Ne kendisi rahat eyledi ne de halka huzur verdi, bu cihandan yıkıldı gitti, kabir ehli sabretsin." diyor.bu cihandan yıkıldı gitti, kabir ehli sabretsin." diyor. Bak ne kadar kötüymüş ki kabirdekiler de tahammül edecekler, ondan yaka silkecekler. Bak ne kadar kötüymüş ki kabirdekiler de tahammül edecekler, ondan yaka silkecekler. Allah sizi böyle insanlardan etmesin. Allah sizi böyle insanlardan etmesin.

Demek ki insan, başına gelen bir kaza beladan dolayı sabredecek.Demek ki insan, başına gelen bir kaza beladan dolayı sabredecek. İnsanın bazen malına gelir; yangın, âfet olur, tarlasına, bağına bir zarar gelebilir.İnsanın bazen malına gelir; yangın, âfet olur, tarlasına, bağına bir zarar gelebilir. Arabasına, işyerine bir sıkıntı gelebilir. Bunlara sabredecek; sabrın bir çeşidi bu. Arabasına, işyerine bir sıkıntı gelebilir. Bunlara sabredecek; sabrın bir çeşidi bu.

Bir çeşidi; Allahu Teâlâ hazretlerinin haram kıldığı şeylerden kendisini alıkoyacak; onlara sabredecek.Bir çeşidi; Allahu Teâlâ hazretlerinin haram kıldığı şeylerden kendisini alıkoyacak; onlara sabredecek. Karşıda sıra sıra haramlar duruyor ama elini uzatmıyor.Karşıda sıra sıra haramlar duruyor ama elini uzatmıyor. Sabrediyor çünkü Allah yasak demiş, elini uzatmıyor. Sabrediyor çünkü Allah yasak demiş, elini uzatmıyor.

Biz askere gittik, "hadi bakalım tatbikat" dediler, bir dere kenarına götürdüler,Biz askere gittik, "hadi bakalım tatbikat" dediler, bir dere kenarına götürdüler, yorulduk, epeyce bir yürüdük, ayaklarımız şişti, tarlaya oturduk.yorulduk, epeyce bir yürüdük, ayaklarımız şişti, tarlaya oturduk. Biraz sonra baktım, bütün arkadaşların elinde birer havuç, kemirip duruyorlar. Biraz sonra baktım, bütün arkadaşların elinde birer havuç, kemirip duruyorlar.

Dağın başı; bakkal yok, manav yok, bunları nereden buldunuz? Dağın başı; bakkal yok, manav yok, bunları nereden buldunuz?

Meğer yandaki tarlanın mahsulü havuçmuş, kökleyen başlamış kıtır kıtır yemeye. Meğer yandaki tarlanın mahsulü havuçmuş, kökleyen başlamış kıtır kıtır yemeye.

Allah'tan korkmaz mısınız, utanmaz mısınız?Allah'tan korkmaz mısınız, utanmaz mısınız? "Askerler geldi, Allah belasını versin!" mi dedirteceksiniz, nedir bu yaptığınız? "Askerler geldi, Allah belasını versin!" mi dedirteceksiniz, nedir bu yaptığınız?

Tepeden tırnağa hepsi havucu almış, kemirip duruyorlar. Sabredecek insan, aç olabilir. Tepeden tırnağa hepsi havucu almış, kemirip duruyorlar. Sabredecek insan, aç olabilir.

Köyde bizim bir akrabamız var, beş kişi bileğini bükemez.Köyde bizim bir akrabamız var, beş kişi bileğini bükemez. Kapıdan girdi mi kimse yanında duramaz, öyle pehlivan, öyle güçlü kuvvetli bir insan.Kapıdan girdi mi kimse yanında duramaz, öyle pehlivan, öyle güçlü kuvvetli bir insan. Balıkesir'de askerlik yapmış; onu da çıkarmışlar dağların tepelerine,Balıkesir'de askerlik yapmış; onu da çıkarmışlar dağların tepelerine, askerlik bu, talim, meşakkate alıştıracak kendisini.askerlik bu, talim, meşakkate alıştıracak kendisini. Su, kumanya yok, yiyecek içecek bir şey yok, epeyce bir dağlarda gezmişler,Su, kumanya yok, yiyecek içecek bir şey yok, epeyce bir dağlarda gezmişler, açlık canlarına tak etmiş, belki de mahsus yaptı komutanlar, belki de bulamadılar, nasıl olduysa.açlık canlarına tak etmiş, belki de mahsus yaptı komutanlar, belki de bulamadılar, nasıl olduysa. Kendisi anlatıyor; "Aç dolaşırken armut, elma bahçeleri gördük, ağaçları gördük,Kendisi anlatıyor; "Aç dolaşırken armut, elma bahçeleri gördük, ağaçları gördük, askerler saldırdı, yediler, ben yemedim ama canım da nasıl istiyor, içim de nasıl kıvranıyor,askerler saldırdı, yediler, ben yemedim ama canım da nasıl istiyor, içim de nasıl kıvranıyor, çocuk gibi hüngür hüngür ağladım." diyor. Kendini tutmuş, sabretmiş, ağlamış.çocuk gibi hüngür hüngür ağladım." diyor. Kendini tutmuş, sabretmiş, ağlamış. Hâsılı günahlara sabır vardır. Hâsılı günahlara sabır vardır.

Ondan sonra Allahu Teâlâ hazretlerinin vaat ettiği çeşitli nimetler, lezzetler var;Ondan sonra Allahu Teâlâ hazretlerinin vaat ettiği çeşitli nimetler, lezzetler var; cennet var, Cemâl'i var. Bir de onlara sabır var.cennet var, Cemâl'i var. Bir de onlara sabır var. Zamanı gelse de kavuşsam "Benim şu kavuşmam ne zaman olacak acaba?" diye.Zamanı gelse de kavuşsam "Benim şu kavuşmam ne zaman olacak acaba?" diye. Bir de öyle sabır var. Bir de öyle sabır var.

Adamcağızın birisini ölüme mahkum etmişler; Adamcağızın birisini ölüme mahkum etmişler;

"Son arzun nedir?" demişler. "Şurada iki rekât namaz kılayım." demiş. "Son arzun nedir?" demişler.

"Şurada iki rekât namaz kılayım." demiş.

Namazı kılmış ama çok çabuk kılmış, "Hadi ne yapacaksanız yapın." demiş, hemen teslim olmuş.Namazı kılmış ama çok çabuk kılmış, "Hadi ne yapacaksanız yapın." demiş, hemen teslim olmuş. Cellât demiş ki; m"Ben bu durumda çok insan gördüm.Cellât demiş ki;

m"Ben bu durumda çok insan gördüm.
Senin gibisini hiç görmedim. Namazı uzatırlar namazı, duayı uzatırlar.Senin gibisini hiç görmedim. Namazı uzatırlar namazı, duayı uzatırlar. Sen niye bu kadar çabuk, bu kadar süratli, hemen bitirip de geldin, teslim oldun." Sen niye bu kadar çabuk, bu kadar süratli, hemen bitirip de geldin, teslim oldun."

"Ben ruhumu teslim eder etmez cennete gideceğim inşaallah."Ben ruhumu teslim eder etmez cennete gideceğim inşaallah. Allahu Teâlâ hazretlerine kavuşacağım.Allahu Teâlâ hazretlerine kavuşacağım. Ondan tehir olur mu? 'Bir an evvel olsun.' diye bundan koştum." demiş. Ondan tehir olur mu? 'Bir an evvel olsun.' diye bundan koştum." demiş.

"Hadi" demişler, "Senin suçsuzluğun anlaşıldı." ve salıvermişler."Hadi" demişler, "Senin suçsuzluğun anlaşıldı." ve salıvermişler. Demek ki sabrın böyle çeşitleri var. Demek ki sabrın böyle çeşitleri var.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi sabırlı kullardan eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi sabırlı kullardan eylesin.

"İbadet ve taatlere sabır" diye bir şey de vardır. Beş vakit namazı kılacaksın."İbadet ve taatlere sabır" diye bir şey de vardır. Beş vakit namazı kılacaksın. Abdestin meşakkatine katlanacaksın, kışın biraz soğukça olur,Abdestin meşakkatine katlanacaksın, kışın biraz soğukça olur, abdest alırken rüzgâr eser veyahut sular soğuk olur; ona sabredeceksin.abdest alırken rüzgâr eser veyahut sular soğuk olur; ona sabredeceksin. Ramazan'da oruca sabredeceksin. Hacca gidersen birisine öf püf demeyeceksin,Ramazan'da oruca sabredeceksin. Hacca gidersen birisine öf püf demeyeceksin, yollarda kimsenin kalbini kırmayacaksın, gösterdikleri yere yatacaksın,yollarda kimsenin kalbini kırmayacaksın, gösterdikleri yere yatacaksın, kavga gürültü çıkarmayacaksın, sabahlara kadar uyumayacaksın,kavga gürültü çıkarmayacaksın, sabahlara kadar uyumayacaksın, gecenin bir bölümünde kalkıp tesbih çekeceksin, "Allah" diyeceksin, "estağfirullah" diyeceksin. gecenin bir bölümünde kalkıp tesbih çekeceksin, "Allah" diyeceksin, "estağfirullah" diyeceksin.

es-Sâbirîne ve's-sâdıkîne ve'l-müstağfirîne bi'l-eshâr. es-Sâbirîne ve's-sâdıkîne ve'l-müstağfirîne bi'l-eshâr.

Allahu Teâlâ hazretlerine ibadet yolunda meşakkatlere sabredeceksin kiAllahu Teâlâ hazretlerine ibadet yolunda meşakkatlere sabredeceksin ki âşık-ı sâdık mısın yoksa yalancı bir insan mısın, anlaşılacak, belli olacak. âşık-ı sâdık mısın yoksa yalancı bir insan mısın, anlaşılacak, belli olacak.

İnna'llâhe mea's-sâbirîn. Öyle deriz ya. İnna'llâhe mea's-sâbirîn. Ne demek? İnna'llâhe mea's-sâbirîn.

Öyle deriz ya.

İnna'llâhe mea's-sâbirîn.

Ne demek?

"Allah, sabreden kullarıyla beraberdir." demek. "Allah, sabreden kullarıyla beraberdir." demek.

Bu güzellik yeter insana, bu iltifat yeter.Bu güzellik yeter insana, bu iltifat yeter. "Ben onun yanında olacağım." diyor, sabredenlerle beraber olacak Allah; hem de muhakkak."Ben onun yanında olacağım." diyor, sabredenlerle beraber olacak Allah; hem de muhakkak. İnne kelimesiyle kullanılıyor. İnne kelimesiyle kullanılıyor.

İnna'llâhe. "Muhakkak ki Allahu Teâlâ hazretleri." Mea's-sâbirîn. "Sabredenlerle beraberdir." İnna'llâhe. "Muhakkak ki Allahu Teâlâ hazretleri." Mea's-sâbirîn. "Sabredenlerle beraberdir."

Bir şeye sabrettik; demek ki Allah, rızasıyla bizim yanımızda olacak,Bir şeye sabrettik; demek ki Allah, rızasıyla bizim yanımızda olacak, bizim safımızda yer alacak, bizden yana olacak. bizim safımızda yer alacak, bizden yana olacak.

Ne kadar güzel! Mevlâ yanı başımızda olacak.Ne kadar güzel!

Mevlâ yanı başımızda olacak.
Onun için sabrı ganimet bilelim;Onun için sabrı ganimet bilelim; başımıza sabredecek bir hal gelirse bağırıp çağırmayalım, sabırsızlık göstermeyelim. başımıza sabredecek bir hal gelirse bağırıp çağırmayalım, sabırsızlık göstermeyelim.

"Kemal Paşazâde" diye bir Osmanlı alimi var, şiir yazmış, hoşuma gidiyor. Şöyle diyor: "Kemal Paşazâde" diye bir Osmanlı alimi var, şiir yazmış, hoşuma gidiyor. Şöyle diyor:

Size benden nasihat olsun kim gam eriştikde etmeyin feryâd Size benden nasihat olsun kim gam eriştikde etmeyin feryâd

İki türlü zarar mukadderdir dedi bu iş içindedir üstâd İki türlü zarar mukadderdir dedi bu iş içindedir üstâd

Evveli bu kim dost gamdan ölür, âhiri bu kim düşman olur şâd. Evveli bu kim dost gamdan ölür, âhiri bu kim düşman olur şâd.

Bu üç beyitlik şiirin mânası şu: Bu üç beyitlik şiirin mânası şu:

"Size benden nasihat olsun;"Size benden nasihat olsun; başınıza gam, keder eriştiği zaman feryadı basmayın, bağırmayın, çağırmayın.başınıza gam, keder eriştiği zaman feryadı basmayın, bağırmayın, çağırmayın. Bu işin iki tane zararı vardır.Bu işin iki tane zararı vardır. Bu zarardan birincisi şudur ki sen bağırıp çağırınca dost gamdan ölür,Bu zarardan birincisi şudur ki sen bağırıp çağırınca dost gamdan ölür, dostlar üzülür, 'Eyvah! Arkadaşım bağırıyor, başına bir iş geldi.' diyedostlar üzülür, 'Eyvah! Arkadaşım bağırıyor, başına bir iş geldi.' diye senin kederinden o da kederlenir; onları da üzersin. senin kederinden o da kederlenir; onları da üzersin. -Bir zarardır, dostlarını üzüyorsun.- İkincisi düşman şâd olur.-Bir zarardır, dostlarını üzüyorsun.- İkincisi düşman şâd olur. Düşman da sevinir, 'İyi, bak ne kadar bağırıyor, oh olsun.' diye düşman memnun olur." Düşman da sevinir, 'İyi, bak ne kadar bağırıyor, oh olsun.' diye düşman memnun olur."

Buna şemâtetü'l-a'dâ, "düşmanın şamatası" denir. "Oh! Ben ona demedim? Buna şemâtetü'l-a'dâ, "düşmanın şamatası" denir. "Oh! Ben ona demedim? Oh olsun işte! Başına bunlar geldi." der; o da bir ayrı derttir, bir musibettir. Oh olsun işte! Başına bunlar geldi." der; o da bir ayrı derttir, bir musibettir.

Peygamber Efendimiz; "Düşmanın şemâtesinden, şamatasından sana sığınırım yâ Rabbi!" diye dua edermiş.Peygamber Efendimiz; "Düşmanın şemâtesinden, şamatasından sana sığınırım yâ Rabbi!" diye dua edermiş. Allah bizi düşmanlarımızın karşısında böyle durumlara düşürüp deAllah bizi düşmanlarımızın karşısında böyle durumlara düşürüp de düşmanları güldürecek durumlara uğratmasın. düşmanları güldürecek durumlara uğratmasın.

Ve li-külli şey'in senâmün. "Her şeyin bir hörgücü, tepesi vardır, üst noktası vardır." Ve li-külli şey'in senâmün. "Her şeyin bir hörgücü, tepesi vardır, üst noktası vardır."

Ve senâmü hâzihi'l-ümmeti ammî el-Abbas. "Bu ümmetin zirvesi de amcam Abbas'tır." Ve senâmü hâzihi'l-ümmeti ammî el-Abbas. "Bu ümmetin zirvesi de amcam Abbas'tır."

Ve li-külli şey'in sıbtun. "Her şeyin bir torunu vardır." Ve li-külli şey'in sıbtun. "Her şeyin bir torunu vardır."

Ve sıbtu hâzihi'l-ümmeti. "Bu ümmetin torunu da." Ve sıbtu hâzihi'l-ümmeti. "Bu ümmetin torunu da."

el-Hasenu ve'l-Hüseyn. "Torunlarım Hasan ve Hüseyin'dir." el-Hasenu ve'l-Hüseyn. "Torunlarım Hasan ve Hüseyin'dir."

Ve li-külli şey'in cenâhun. "Her şeyin kanadı vardır." Ve li-külli şey'in cenâhun. "Her şeyin kanadı vardır."

Ve cenâhu hâzihi'l-ümmeti Ebû Bekrin ve Ömer.Ve cenâhu hâzihi'l-ümmeti Ebû Bekrin ve Ömer. "Bu ümmetin de kanatları, -hani kuş nasıl iki kanatla uçarsa- Ebû Bekir ve Ömer'dir." "Bu ümmetin de kanatları, -hani kuş nasıl iki kanatla uçarsa- Ebû Bekir ve Ömer'dir."

Ve li-külli şey'in micennün.Ve li-külli şey'in micennün. "Her şeyin bir kalkanı vardır; bu ümmetin kalkanı da Ali b. Ebî Talib'tir." "Her şeyin bir kalkanı vardır; bu ümmetin kalkanı da Ali b. Ebî Talib'tir."

Bu hadis midir? Zayıf görülmüş, altında ve du'ıfe diyor, fakat mânaları güzel. Bu hadis midir?

Zayıf görülmüş, altında ve du'ıfe diyor, fakat mânaları güzel.
Bazen daha sonra yaşamış olan alimlerden bazı kimselerin sözlerini böyle naklederler de.Bazen daha sonra yaşamış olan alimlerden bazı kimselerin sözlerini böyle naklederler de. Böyle bir durum olmuş olabilir, söz olarak doğru hepsi. Böyle bir durum olmuş olabilir, söz olarak doğru hepsi.

Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ten rivayet edilip Ahmed b. Hanbel'de,Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ten rivayet edilip Ahmed b. Hanbel'de, Taberânî'de ve Nesaî'de kaydedildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlar: Taberânî'de ve Nesaî'de kaydedildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlar:

Li-külli şey'in hakîkatün. "Her şeyin bir iç yüzü, hakikati, mahiyeti vardır." Li-külli şey'in hakîkatün. "Her şeyin bir iç yüzü, hakikati, mahiyeti vardır."

Ve mâ beleğa abdün hakîkate'l-îmâni.Ve mâ beleğa abdün hakîkate'l-îmâni. "Kul imanın özüne, hakikatine, mahiyetine vâkıf olamaz, ulaşamaz.""Kul imanın özüne, hakikatine, mahiyetine vâkıf olamaz, ulaşamaz." Hattâ ya'leme enne mâ esâbehû lem yekün li-yuhtiehû.Hattâ ya'leme enne mâ esâbehû lem yekün li-yuhtiehû. "Kendisine gelen musibet, -hiç gelmeme durumu bahis konusu değil- muhakkak gelecektir."Kendisine gelen musibet, -hiç gelmeme durumu bahis konusu değil- muhakkak gelecektir. Bunu böyle bilmedikçe imanın gerçeğine eremez."Bunu böyle bilmedikçe imanın gerçeğine eremez." Ve mâ ahtaehû lem yekün li-yusîbehû.Ve mâ ahtaehû lem yekün li-yusîbehû. "'Gelmeyen de gelmeyecekti, gelmesi mümkün değildi.' diye düşünmezse"'Gelmeyen de gelmeyecekti, gelmesi mümkün değildi.' diye düşünmezse bu hakikate, bu kanaate ulaşmamışsa o; imanın gerçeğine, özüne ulaşamamış, demektir." bu hakikate, bu kanaate ulaşmamışsa o; imanın gerçeğine, özüne ulaşamamış, demektir."

Bu nedir? Kısaca söylemek gerekirse bu, kadere imandır. Bu nedir?

Kısaca söylemek gerekirse bu, kadere imandır.

Başa gelen nereden geliyor? Her şey Allah'tan geliyor.Başa gelen nereden geliyor?

Her şey Allah'tan geliyor.
Her şeyi Allahu Teâlâ hazretleri takdir ediyor;Her şeyi Allahu Teâlâ hazretleri takdir ediyor; hastalık da Allah'tan, sıhhat de Allah'tan, zenginlik de Allah'tan fakirlik de Allah'tan,hastalık da Allah'tan, sıhhat de Allah'tan, zenginlik de Allah'tan fakirlik de Allah'tan, yükselmek de Allah'tan düşmek de Allah'tan, izzet de Allah'tan zillet de Allah'tan...yükselmek de Allah'tan düşmek de Allah'tan, izzet de Allah'tan zillet de Allah'tan... Her şey Allahu Teâlâ hazretlerinden. Her şey Allahu Teâlâ hazretlerinden.

Bir insan her şeyin Allah'tan olduğuna, başına gelecek şeyin çaresiz geleceğine,Bir insan her şeyin Allah'tan olduğuna, başına gelecek şeyin çaresiz geleceğine, gelmeyecek şeyin de ne olursa olsun gelmeyeceğine inanırsa imanın hakikatine ermiş demektir. gelmeyecek şeyin de ne olursa olsun gelmeyeceğine inanırsa imanın hakikatine ermiş demektir.

"Allah beni öldürmeyince ölmem evvelallah!" deyip gidiyorsa"Allah beni öldürmeyince ölmem evvelallah!" deyip gidiyorsa veyahut da başına bir hal gelmişse "Bu muhakkak gelecek." diye düşünüyorsaveyahut da başına bir hal gelmişse "Bu muhakkak gelecek." diye düşünüyorsa "imanın özüne gelmiş" demek. "imanın özüne gelmiş" demek.

Barbaros Hayreddin, mâlum Midillili bir sipahinin oğluydu. Midilli adasından.Barbaros Hayreddin, mâlum Midillili bir sipahinin oğluydu. Midilli adasından. Bir de onun Oruç Reis diye ağabeyi vardı.Bir de onun Oruç Reis diye ağabeyi vardı. Onlar denizde cihatla meşgul oluyorlardı, denizlerde memleketimizi koruyorlardı.Onlar denizde cihatla meşgul oluyorlardı, denizlerde memleketimizi koruyorlardı. Çünkü düşmanlar karada bizi yenemeyince kayıklarla, gemilerle denizlerden de bizi vurmaya çalışıyorlardı.Çünkü düşmanlar karada bizi yenemeyince kayıklarla, gemilerle denizlerden de bizi vurmaya çalışıyorlardı. Onlara karşı da denizde kuvvet hazırlamak gerekiyordu.Onlara karşı da denizde kuvvet hazırlamak gerekiyordu. Onlar da "denizin mücahitleri." Bir gün ağabeyi Oruç Reis, gazaya çıkmaya niyetlenmiş.Onlar da "denizin mücahitleri." Bir gün ağabeyi Oruç Reis, gazaya çıkmaya niyetlenmiş. Tecrübesi var ya; Tecrübesi var ya;

"Ağabey! Bu mevsimde çıkma, ters bir mevsim, şu sıra uygun değil." diye uyarmış ama o çıkmış."Ağabey! Bu mevsimde çıkma, ters bir mevsim, şu sıra uygun değil." diye uyarmış ama o çıkmış. Bir adaya gitmişler, düşmanla çarpışmışlar fakat epeyce zayiat verilmiş,Bir adaya gitmişler, düşmanla çarpışmışlar fakat epeyce zayiat verilmiş, -ölenler şehittir, kalanlar gazidir- dönmüş gelmişler.-ölenler şehittir, kalanlar gazidir- dönmüş gelmişler. Ağabeyi, yaralanmış hatta ayağını da kesmişler. Ağabeyi, yaralanmış hatta ayağını da kesmişler.

"Ağabey! Bak, ben sana ne demiştim? Bu sefere çıkmasaydın bak ayağın kesilmeyecekti." demiş. "Ağabey! Bak, ben sana ne demiştim? Bu sefere çıkmasaydın bak ayağın kesilmeyecekti." demiş.

Barbaros Hayreddin bunu kendi hatıralarında yazıyor.Barbaros Hayreddin bunu kendi hatıralarında yazıyor. "Böyle dedim." diye anlatıyor. Onun üzerine ağabeyi; "Böyle dedim." diye anlatıyor. Onun üzerine ağabeyi;

"Kardeşim! Sen bilmezmisin ki her şeyi Allahu Teâlâ hazretleri takdir ediyor,"Kardeşim! Sen bilmezmisin ki her şeyi Allahu Teâlâ hazretleri takdir ediyor, kaderde ne varsa insanın başına o gelir, senin bu sözünün aslı esası var mı?kaderde ne varsa insanın başına o gelir, senin bu sözünün aslı esası var mı? Ben eğer o sefere çıkmasaydım bile bir sebep olur yine bu bacağım kesilirdi." diyor. Ben eğer o sefere çıkmasaydım bile bir sebep olur yine bu bacağım kesilirdi." diyor.

Bu söz doğru, ağabeyinin bu itirazı doğru. Hatta Barbaros Hayreddin de diyor ki; Bu söz doğru, ağabeyinin bu itirazı doğru. Hatta Barbaros Hayreddin de diyor ki;

"Ağabeyim benden daha bilgiliydi, daha fakihti, dinî mâlumatı daha kuvvetli bir kimseydi,"Ağabeyim benden daha bilgiliydi, daha fakihti, dinî mâlumatı daha kuvvetli bir kimseydi, o zaman aklımı başıma topladım, düzelttim." diyor. o zaman aklımı başıma topladım, düzelttim." diyor.

Kur'ân-ı Kerîm'de de bir âyet-i kerîme var; münâfıklar, "Medine'den dışarıya çıkmayın." demişler.Kur'ân-ı Kerîm'de de bir âyet-i kerîme var; münâfıklar, "Medine'den dışarıya çıkmayın." demişler. Medine'nin münâfıkları; "Bu Peygamber'e uyup da Medine'den dışarıya savaşa çıkmayın." demişler.Medine'nin münâfıkları; "Bu Peygamber'e uyup da Medine'den dışarıya savaşa çıkmayın." demişler. Ondan sonra da çıkınca, savaş olunca;Ondan sonra da çıkınca, savaş olunca; "İşte, bizim sözümüzü dinleseydiniz, çıkmasaydınız, bu kişiler ölmezlerdi." demişler."İşte, bizim sözümüzü dinleseydiniz, çıkmasaydınız, bu kişiler ölmezlerdi." demişler. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle deniliyor:Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle deniliyor: Le-bereze'llezîne kütibe aleyhimü'l-katlu ilâ-medâci'ihim.Le-bereze'llezîne kütibe aleyhimü'l-katlu ilâ-medâci'ihim. "Eğer çıkmasalardı bile üzerlerine ölmek takdir edilmiş, yazılmış olan kimseler "Eğer çıkmasalardı bile üzerlerine ölmek takdir edilmiş, yazılmış olan kimseler şu ölü olarak uzandıkları, şehit olarak uzandıkları yere uzanmış olurlardı." şu ölü olarak uzandıkları, şehit olarak uzandıkları yere uzanmış olurlardı."

Ölümleri yine orada olurdu.Ölümleri yine orada olurdu. O yazıldığına göre kurtuluş yok, o orada muhakkak olacak, bu bir esrarengiz iştir, başka hiç çaresi yok. O yazıldığına göre kurtuluş yok, o orada muhakkak olacak, bu bir esrarengiz iştir, başka hiç çaresi yok. Allahu Teâlâ hazretlerinin takdirinden hiçbir yere gidilmez. Allahu Teâlâ hazretlerinin takdirinden hiçbir yere gidilmez.

Allahu Teâlâ hazretleri bir hadîs-i kudsîde;Allahu Teâlâ hazretleri bir hadîs-i kudsîde; "Benim takdirime rıza göstermeyen benden başka Rab arasın!" buyuruyor. "Benim takdirime rıza göstermeyen benden başka Rab arasın!" buyuruyor.

"Benim takdirimi beğenmiyor musun? Hadi bakalım, başka Rab ara."Benim takdirimi beğenmiyor musun? Hadi bakalım, başka Rab ara. Benim takdirime rıza göstermeyen, benim mülkümden defolup çıksın!" Benim takdirime rıza göstermeyen, benim mülkümden defolup çıksın!"

Nereye gideceksin? Nereye gideceksin?

Ve li'llâhi mülkü's-semâvâti ve'l-ard. "Yerlerin, göklerin mülkü Allahu Teâlâ hazretlerinin." Ve li'llâhi mülkü's-semâvâti ve'l-ard. "Yerlerin, göklerin mülkü Allahu Teâlâ hazretlerinin."

Nereye gidiyorsun, nereye gidersin? Mülkünden kovulursan nereye gideceksin? Nereye gidiyorsun, nereye gidersin?

Mülkünden kovulursan nereye gideceksin?

Onun için takdire rıza göstereceğiz. Ama şundan müsterih olun ki Allahu Teâlâ hazretleri: Onun için takdire rıza göstereceğiz. Ama şundan müsterih olun ki Allahu Teâlâ hazretleri:

Ve mâ ene bi-zallâmin li'l-abîd. "Kullarına zulmedici değil, zulmetmez." Ve mâ ene bi-zallâmin li'l-abîd. "Kullarına zulmedici değil, zulmetmez."

Takdirin hepsi hoştur, hepsi güzeldir, hepsi kulun faydasınadır.Takdirin hepsi hoştur, hepsi güzeldir, hepsi kulun faydasınadır. Ah, kul bir bilse; "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler." diyebilse hepsinde fayda vardır.Ah, kul bir bilse; "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler." diyebilse hepsinde fayda vardır. Hastalıkta bir fayda vardır. Fakirlikte bir fayda vardır. Zenginlikte bir başka fayda vardır.Hastalıkta bir fayda vardır. Fakirlikte bir fayda vardır. Zenginlikte bir başka fayda vardır. Büyüklükte fayda vardır. Küçüklükte fayda vardır, yaşlılıkta fayda vardır, gençlikte fayda vardır,Büyüklükte fayda vardır. Küçüklükte fayda vardır, yaşlılıkta fayda vardır, gençlikte fayda vardır, insan her devrin icabına göre, her hâle göre kulluğunu güzel yapmaya çalışmalı. insan her devrin icabına göre, her hâle göre kulluğunu güzel yapmaya çalışmalı.

Li-külli şey'in zekâtün ve zekâtü'l-cesedi es-savmu. Li-külli şey'in zekâtün ve zekâtü'l-cesedi es-savmu.

"Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtı da oruç tutmaktır." "Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtı da oruç tutmaktır."

Şu vücudumuzun, bedenimizin de bir zekâtı var. Şu vücudumuzun, bedenimizin de bir zekâtı var.

Malımızın zekâtı ne? "Şu kadarını ayırıp fukarâya vermek." Malımızın zekâtı ne?

"Şu kadarını ayırıp fukarâya vermek."

Malımızdan belli bir nispette ayıracağız, vereceğiz. Malımızdan belli bir nispette ayıracağız, vereceğiz.

Vücudun zekâtı ne? Vücudun zekâtı da oruç tutmak. Vücudun zekâtı ne?

Vücudun zekâtı da oruç tutmak.

Zekâtta malda bir eksiklik oluyor gibi değil mi? Para çıkarıp veriyoruz.Zekâtta malda bir eksiklik oluyor gibi değil mi? Para çıkarıp veriyoruz. Ama zekâtı verilen mal temizleniyor ve Allah bereket veriyor.Ama zekâtı verilen mal temizleniyor ve Allah bereket veriyor. Onun içinden bir miktar para dışarıya çıkıyor ama Allah bereket veriyor.Onun içinden bir miktar para dışarıya çıkıyor ama Allah bereket veriyor. Başka yerden çok çok kâr eder, ummadığın kârlara nâil olursun. O belli olmaz.Başka yerden çok çok kâr eder, ummadığın kârlara nâil olursun. O belli olmaz. Zekâtı vermediğin zaman da güya para orada duruyor ama aslında zarar.Zekâtı vermediğin zaman da güya para orada duruyor ama aslında zarar. Aslında ondan çeşit çeşit zararlar görürsün, burnundan fitil fitil gelir, hastalık olarak gelir,Aslında ondan çeşit çeşit zararlar görürsün, burnundan fitil fitil gelir, hastalık olarak gelir, malına canına bir musibet olarak gelir, onu daha fazla, kat kat fazlasıyla ödersin.malına canına bir musibet olarak gelir, onu daha fazla, kat kat fazlasıyla ödersin. Hastanelerde harcarsın, tamirhanelerde harcarsın; öyle olur. Hastanelerde harcarsın, tamirhanelerde harcarsın; öyle olur.

Vücudun da oruç tuttuğun zaman biraz zayıflıyor, yağı gidiyor,Vücudun da oruç tuttuğun zaman biraz zayıflıyor, yağı gidiyor, süzülüyor ama işte onda sıhhat var, onda başka kârlar, faydalar var.süzülüyor ama işte onda sıhhat var, onda başka kârlar, faydalar var. Tutmadığın zaman da güya semiriyorsun, şişmanlıyorsun ama onda da zararlar var.Tutmadığın zaman da güya semiriyorsun, şişmanlıyorsun ama onda da zararlar var. Artık bugün tıp bunları anlamış bulunuyor. Artık bugün tıp bunları anlamış bulunuyor.

Demek ki arada oruç tutmalıyız.Demek ki arada oruç tutmalıyız. Ramazan'da hep oruç tutacağız da arada da sünnet-i seniyye olan oruçları tutalım.Ramazan'da hep oruç tutacağız da arada da sünnet-i seniyye olan oruçları tutalım. Mesela pazartesi perşembe günleri Efendimiz oruç tutardı. Mesela pazartesi perşembe günleri Efendimiz oruç tutardı.

"Kulların amelleri pazartesi perşembe günleri Allahu Teâlâ hazretlerine arz olunur,"Kulların amelleri pazartesi perşembe günleri Allahu Teâlâ hazretlerine arz olunur, ben de bu günlerde oruçlu olmayı severim." buyururdu. ben de bu günlerde oruçlu olmayı severim." buyururdu.

Mesela o günlerde oruç tutalım. Kamerî, Arabî ayların on üç, on dört, on beşinde, mehtaplıMesela o günlerde oruç tutalım. Kamerî, Arabî ayların on üç, on dört, on beşinde, mehtaplı gecelerin gündüzlerinde oruç sevabı çoktur.gecelerin gündüzlerinde oruç sevabı çoktur. Arada daha başka sevaplı oruçları tuta tuta oruçla irtibatımızı kaybetmeyelim.Arada daha başka sevaplı oruçları tuta tuta oruçla irtibatımızı kaybetmeyelim. Ramazan'a kadar son üç ayların oruçları vardır, çok sevaplı.Ramazan'a kadar son üç ayların oruçları vardır, çok sevaplı. O kandil günlerinde, gündüzlerinde tutulan oruçlar vardır; onları tutalım inşaallah. O kandil günlerinde, gündüzlerinde tutulan oruçlar vardır; onları tutalım inşaallah.

Li-külli şey'in ma'dinün. "Her şeyin bir madeni vardır, çıktığı yer, özü vardır."Li-külli şey'in ma'dinün. "Her şeyin bir madeni vardır, çıktığı yer, özü vardır." Ve ma'dinü't-takvâ. "Takvânın madeni de." Kulûbü'l-ârifîn. "Âriflerin kalpleridir." Ve ma'dinü't-takvâ. "Takvânın madeni de." Kulûbü'l-ârifîn. "Âriflerin kalpleridir."

Takvâ da vera' gibi "günahlardan korkmak, sakınmak;Takvâ da vera' gibi "günahlardan korkmak, sakınmak; Allah'ın azabından, gazabından çekinmek, sakınmak" demektir. Allah'ın azabından, gazabından çekinmek, sakınmak" demektir.

Vera'yı ve takvâyı muhakkak öğrenmeliyiz.Vera'yı ve takvâyı muhakkak öğrenmeliyiz. Vera' ve takvâ dediğimiz şey öğrenmemiz gereken önemli konulardan birisidir.Vera' ve takvâ dediğimiz şey öğrenmemiz gereken önemli konulardan birisidir. Bunun madeni de kaynağı da âriflerin kalpleridir. Bunun madeni de kaynağı da âriflerin kalpleridir.

Takvâyı nereden öğreneceksin? Takvâyı nereden öğreneceksin?

Allah'ın emirlerini yasaklarını bilen, dinde fakih, bilgisi yerli yerinde,Allah'ın emirlerini yasaklarını bilen, dinde fakih, bilgisi yerli yerinde, hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti kendisine ihsan edilmiş olan, ârif kullar vardır;hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti kendisine ihsan edilmiş olan, ârif kullar vardır; onların gönülleri iyi sezer, onların hareketine bak. onların gönülleri iyi sezer, onların hareketine bak.

Ve ale's-selâseti'llezîne hullifû. Âyet-i kerîmesinin izahında şöyle diyor: Ve ale's-selâseti'llezîne hullifû. Âyet-i kerîmesinin izahında şöyle diyor:

Peygamber Efendimiz'in ashabından üç kişi, diğerleri sefere giderken geri kaldılar,Peygamber Efendimiz'in ashabından üç kişi, diğerleri sefere giderken geri kaldılar, sefere iştirak etmediler. Sonunda onlara bir ceza geldi.sefere iştirak etmediler. Sonunda onlara bir ceza geldi. Allah onlara tevbe nasip eyledi. Onlardan bir tanesi şöyle diyor: Allah onlara tevbe nasip eyledi. Onlardan bir tanesi şöyle diyor:

"Peygamber Efendimiz seferden döndüğü zaman Medine'de sefere katılmayan birçok insan vardı. "Peygamber Efendimiz seferden döndüğü zaman Medine'de sefere katılmayan birçok insan vardı.

Herkes Peygamber Efendimiz'e gelip; 'Yâ Resûlallah!Herkes Peygamber Efendimiz'e gelip; 'Yâ Resûlallah! Şöyle bir durumum vardı, onun için sefere katılamadım, kusura bakma.Şöyle bir durumum vardı, onun için sefere katılamadım, kusura bakma. Gazamız mübarek olsun.' diye bir mazeret bildirdi. Peygamber Efendimiz onların mazeretlerini dinledi.Gazamız mübarek olsun.' diye bir mazeret bildirdi. Peygamber Efendimiz onların mazeretlerini dinledi. Sıra bana gelince ben de huzuruna gittim: 'Yâ Resûlallah!Sıra bana gelince ben de huzuruna gittim: 'Yâ Resûlallah! Eğer bir mazeret uydurmak bahis konusu olsa çok güzel söz söylemesini bilirim.Eğer bir mazeret uydurmak bahis konusu olsa çok güzel söz söylemesini bilirim. Söyleyebilirim, ikna edici bir şeyler uydurabilirim ama hiçbir mazeretim yok, nefsim beni aldattı.Söyleyebilirim, ikna edici bir şeyler uydurabilirim ama hiçbir mazeretim yok, nefsim beni aldattı. Ha şu gün hazırlanırım, ha bugün hazırlanırım, derken geciktim,Ha şu gün hazırlanırım, ha bugün hazırlanırım, derken geciktim, hadi arkalarından filan yetişirim, derken yetişemedim, tembellik ettim, ondan kaldım.hadi arkalarından filan yetişirim, derken yetişemedim, tembellik ettim, ondan kaldım. Suçluyum, kabahatliyim, diye dosdoğru itiraf ettim." Suçluyum, kabahatliyim, diye dosdoğru itiraf ettim."

Peygamber Efendimiz hiç ses çıkarmamış, onu bir kenara ayırmış.Peygamber Efendimiz hiç ses çıkarmamış, onu bir kenara ayırmış. Ötekilere "evet, evet" demiş, onlar tamam; fakat itiraf edenlerin durumları belli değil.Ötekilere "evet, evet" demiş, onlar tamam; fakat itiraf edenlerin durumları belli değil. Peygamber Efendimiz'in hiçbir şey söylememesi, "Haklarında hüküm ne olacak?" diye beklemekten.Peygamber Efendimiz'in hiçbir şey söylememesi, "Haklarında hüküm ne olacak?" diye beklemekten. "'Benim gibi suçunu itiraf eden başka kimse çıktı mı?' diye sordum."'Benim gibi suçunu itiraf eden başka kimse çıktı mı?' diye sordum. 'İki şahıs daha var.' dediler, 'Onların isimlerini verdiler, baktım takvâ ehli insanlar, iyi kimseler.'İki şahıs daha var.' dediler, 'Onların isimlerini verdiler, baktım takvâ ehli insanlar, iyi kimseler. İyi ki onlarla beraber olmuşum, diye sevindim.'" diyor. İyi ki onlarla beraber olmuşum, diye sevindim.'" diyor.

Nitekim âyet-i kerîmede de buyruluyor: Nitekim âyet-i kerîmede de buyruluyor:

Ve kûnû mea's-sâdıkîn. "Sadık, doğru sözlü kimselerle beraber olun." Ve kûnû mea's-sâdıkîn. "Sadık, doğru sözlü kimselerle beraber olun."

Bunlar hakkında inen âyet-i kerîmede böyle buyrulmuş.Bunlar hakkında inen âyet-i kerîmede böyle buyrulmuş. İşte takvâ, Allah korkusu, insana kendi aleyhinde de olsa doğruyu söylettirir. İşte takvâ, Allah korkusu, insana kendi aleyhinde de olsa doğruyu söylettirir.

Resûlullah'ın huzurunda yalan söylenir mi? Ona karşı mazeret uydurulur mu? Resûlullah'ın huzurunda yalan söylenir mi? Ona karşı mazeret uydurulur mu?

Onun üzerine Peygamber Efendimiz; "Kimse bunlarla konuşmasın." dedi, kimse konuşmadı.Onun üzerine Peygamber Efendimiz; "Kimse bunlarla konuşmasın." dedi, kimse konuşmadı. "Kimse selamlarını almasın, selam vermesin." dedi. Hiç kimse onlara selam vermedi."Kimse selamlarını almasın, selam vermesin." dedi. Hiç kimse onlara selam vermedi. Mescide geliyorlar, gidiyorlar, kimse konuşmuyor, kimse selamlarını almıyor, vermiyor;Mescide geliyorlar, gidiyorlar, kimse konuşmuyor, kimse selamlarını almıyor, vermiyor; ne kadar zor bir durum. Öyle ortada kaldılar. Bir zaman sonra haber gönderdi; ne kadar zor bir durum. Öyle ortada kaldılar. Bir zaman sonra haber gönderdi;

"Hanımlarından da ayrı dursunlar." "Hanımlarından da ayrı dursunlar."

Hanımlarından da ayrıldılar. Bir ay geçti, 40 gün geçti, 50 gün geçti, epeyce bir zaman geçti.Hanımlarından da ayrıldılar. Bir ay geçti, 40 gün geçti, 50 gün geçti, epeyce bir zaman geçti. Dünya başlarına dar geldi. Ama sonunda âyet-i kerîme nâzil oldu;Dünya başlarına dar geldi. Ama sonunda âyet-i kerîme nâzil oldu; Allahu Teâlâ hazretleri o mü'minlere tevbe nasip etti: Allahu Teâlâ hazretleri o mü'minlere tevbe nasip etti:

Ve ale's-selâseti'llezîne hullifû. "Seferden geri kalmış o üç kişiye de tevbeyi nasip etti.Ve ale's-selâseti'llezîne hullifû. "Seferden geri kalmış o üç kişiye de tevbeyi nasip etti. Tevbelerini kabul etti, onları temize çıkardı." diye âyet-i kerîme nâzil oldu. Tevbelerini kabul etti, onları temize çıkardı." diye âyet-i kerîme nâzil oldu.

Onlardan biri, sabahleyin bir damın üstünde namaz kılıyormuş.Onlardan biri, sabahleyin bir damın üstünde namaz kılıyormuş. Medine'de birisi aşağıdan koşarak müjdeyi vermek üzere geliyor;Medine'de birisi aşağıdan koşarak müjdeyi vermek üzere geliyor; "Müjde! Hakkında âyet indi, hadi gel." diye sevinerek müjdeliyorlar."Müjde! Hakkında âyet indi, hadi gel." diye sevinerek müjdeliyorlar. Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi, günahlardan sakınmak,Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi, günahlardan sakınmak, Allahu Teâlâ hazretlerinin azabından, gazabından korkmak duygusuna erdirsin deAllahu Teâlâ hazretlerinin azabından, gazabından korkmak duygusuna erdirsin de ona göre hareket edelim ve iyi kimselerle, ârif kimselerle ahbaplık, arkadaşlık edelim,ona göre hareket edelim ve iyi kimselerle, ârif kimselerle ahbaplık, arkadaşlık edelim, onlarla beraber olalım ki takvâyı onlardan öğrenelim; onların gönülleri takvânın madeni, menbaı. onlarla beraber olalım ki takvâyı onlardan öğrenelim; onların gönülleri takvânın madeni, menbaı.

Başka bir hadîs-i şerîf, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. Li külli şey'in miftâhun.Başka bir hadîs-i şerîf, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten.

Li külli şey'in miftâhun.
"Her şeyin bir anahtarı vardır.""Her şeyin bir anahtarı vardır." Ve miftâhu's-semâvâti lâ ilâhe illallah. "Semaların anahtarı da lâ ilâhe illallah sözüdür." Ve miftâhu's-semâvâti lâ ilâhe illallah. "Semaların anahtarı da lâ ilâhe illallah sözüdür."

"Semanın anahtarı ne oluyor?" derseniz,"Semanın anahtarı ne oluyor?" derseniz, hadîs-i şerîflerden öğreniyoruz ki Allah her semaya bir melek vazifelendirdi.hadîs-i şerîflerden öğreniyoruz ki Allah her semaya bir melek vazifelendirdi. O, semadan yukarıya başka bir şey geçirmiyor. Her semanın kapısı var.O, semadan yukarıya başka bir şey geçirmiyor. Her semanın kapısı var. Miraç'la ilgili bu haberleri hatırlarsınız. Miraç gecelerinde hocalar anlatmışlardır: Miraç'la ilgili bu haberleri hatırlarsınız. Miraç gecelerinde hocalar anlatmışlardır:

Peygamber Efendimiz Miraç'a çıkarken her semada Peygamber Efendimiz Miraç'a çıkarken her semada -Cebrail aleyhisselam yanında olduğu halde- melek durduruyor; -Cebrail aleyhisselam yanında olduğu halde- melek durduruyor;

"Kimsin, nesin, bu kimdir?" diye soruyor. "Kimsin, nesin, bu kimdir?" diye soruyor.

"Ben Cebrail'im, bu yanımdaki de Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselam'dır diyor, onun üzerine geçiyorlar."Ben Cebrail'im, bu yanımdaki de Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselam'dır diyor, onun üzerine geçiyorlar. Her semanın bekçisi var, kapısı var, bilmediğimiz esrarı var. Bu ameller de oraya çıkıyor. Her semanın bekçisi var, kapısı var, bilmediğimiz esrarı var. Bu ameller de oraya çıkıyor.

Demek ki semaların anahtarı neymiş? Demek ki semaların anahtarı neymiş?

Lâ ilâhe illallah'mış. İnsan lâ ilâhe illallah diye diye semaları geçer;Lâ ilâhe illallah'mış. İnsan lâ ilâhe illallah diye diye semaları geçer; hâcetleri, dilekleri Allahu Teâlâ hazretlerinin huzûr-ı âlîsine ulaşır da isteklerine nâil olur.hâcetleri, dilekleri Allahu Teâlâ hazretlerinin huzûr-ı âlîsine ulaşır da isteklerine nâil olur. Bu öyle kıymetli bir söz ki "terazinin bir kefesine yerler, gökler konulsaBu öyle kıymetli bir söz ki "terazinin bir kefesine yerler, gökler konulsa bir kefesine de lâ ilâhe illallah konulsa vallahi daha ağır gelir."bir kefesine de lâ ilâhe illallah konulsa vallahi daha ağır gelir." Resûlullah Efendimiz yeminle söylüyor. Bu sözün kadrini kıymetini bilelim.Resûlullah Efendimiz yeminle söylüyor. Bu sözün kadrini kıymetini bilelim. Bu sözü gönlümüze, göğsümüze nakşedelim.Bu sözü gönlümüze, göğsümüze nakşedelim. Lâ ilâhe illallah sözü, Allah sözü, kalbimizin üstüne nakşolsun inşaallah, orada nuru pırıl pırıl yansın. Lâ ilâhe illallah sözü, Allah sözü, kalbimizin üstüne nakşolsun inşaallah, orada nuru pırıl pırıl yansın.

Li-külli şey'in safvetün. "Her şeyin özü, iliği, hulâsası vardır."Li-külli şey'in safvetün. "Her şeyin özü, iliği, hulâsası vardır." Ve safvetü'l-îmâni es-salâtü. "İmanın özü, iliği de namazdır." Ve safvetü'l-îmâni es-salâtü. "İmanın özü, iliği de namazdır."

"Ben mü'minim, benim kalbim temiz!" Ama hani namazdan ne haber? "Ben mü'minim, benim kalbim temiz!"

Ama hani namazdan ne haber?

"Namaz yok! Benim kalbim temiz." "Namaz yok! Benim kalbim temiz."

Bak her şeyin özü, iliği vardır; namaz, imanın özü, iliğidir.Bak her şeyin özü, iliği vardır; namaz, imanın özü, iliğidir. Eğer sen iman ehli bir kimseysen gel bakalım Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna,Eğer sen iman ehli bir kimseysen gel bakalım Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna, bir kul gibi elini bağla; "Yâ Rabbi! Ben senin kulunum." de, o huzurda el pençe divan dur bakalım.bir kul gibi elini bağla; "Yâ Rabbi! Ben senin kulunum." de, o huzurda el pençe divan dur bakalım. Bir de hiç eğilmeyen şu kafanı bir eğ bakalım Huzurullah'ta,Bir de hiç eğilmeyen şu kafanı bir eğ bakalım Huzurullah'ta, Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunda bir eğil bakalım. Bir de alnını secdelere sür bakayım.Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunda bir eğil bakalım. Bir de alnını secdelere sür bakayım. O burnunu, o alnını secdelere koy bakalım, topraklara koy. O burnunu, o alnını secdelere koy bakalım, topraklara koy.

"Yâ Rabbi! Ben senin kulunum, seni tesbih ederim, seni tenzih ederim,"Yâ Rabbi! Ben senin kulunum, seni tesbih ederim, seni tenzih ederim, senin hiç şerîkin, nazîrin, noksanın yok, her türlü kemal sıfatıyla muttasıfsın,senin hiç şerîkin, nazîrin, noksanın yok, her türlü kemal sıfatıyla muttasıfsın, bana her türlü lütf u ihsanı sen eyledin." diye bir önünde secde et bakalım. bana her türlü lütf u ihsanı sen eyledin." diye bir önünde secde et bakalım.

Ne büyük şeref!Ne büyük şeref! Mü'minin miracıdır namaz; sen o namazı nasıl bir kenara koyarsın, terk edersin, nasıl bırakırsın?Mü'minin miracıdır namaz; sen o namazı nasıl bir kenara koyarsın, terk edersin, nasıl bırakırsın? O randevuyu nasıl kaçırırsın?O randevuyu nasıl kaçırırsın? Günde beş defa senin randevun var, vaatleşmen var,Günde beş defa senin randevun var, vaatleşmen var, Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna çıkma zamanın var.Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna çıkma zamanın var. Namaz kılmayan insanlar ne akılsız insanlar!Namaz kılmayan insanlar ne akılsız insanlar! Ne kadar gafletle, ne kadar boş, ne kadar yanlış iş yapıyorlar! İmanın özü namazdır. Ne kadar gafletle, ne kadar boş, ne kadar yanlış iş yapıyorlar! İmanın özü namazdır.

İnsan âhirete gitti mi ona ilk önce namazdan sorgu sual olacak, ilk iş o. Hesap var.İnsan âhirete gitti mi ona ilk önce namazdan sorgu sual olacak, ilk iş o. Hesap var. İlk önce namazdan hesaba çekecekler. İlk önce namazdan hesaba çekecekler.

"Namazları ne yaptın? Gel bakalım." "Namazları ne yaptın? Gel bakalım."

İnne's-salâte kânet ale'l-mü'minîne kitâben mevkûten.İnne's-salâte kânet ale'l-mü'minîne kitâben mevkûten. "Namaz mü'minlerin üzerinde belirli vakitlerde eda edilmesi gereken bir farz" idi, neyledin namazı? "Namaz mü'minlerin üzerinde belirli vakitlerde eda edilmesi gereken bir farz" idi, neyledin namazı?

"Kim namazı edâ ettiyse dinini ayakta tutmuş demektir, kim namazı terk ettiyse dinin direğini kırmış,"Kim namazı edâ ettiyse dinini ayakta tutmuş demektir, kim namazı terk ettiyse dinin direğini kırmış, çadırı yerle bir etmiş demektir." Yıktı, harap etti evi. çadırı yerle bir etmiş demektir."

Yıktı, harap etti evi.

Allah bizi ve evlatlarımızı zürriyetlerimizi ehl-i salât eylesin,Allah bizi ve evlatlarımızı zürriyetlerimizi ehl-i salât eylesin, mukîmu's-salâh eylesin, cümlemizi namaz kılıcılar eylesin.mukîmu's-salâh eylesin, cümlemizi namaz kılıcılar eylesin. Namazdan ayırmasın, o şereften bizi mahrum etmesin, huzurundan kovmasın.Namazdan ayırmasın, o şereften bizi mahrum etmesin, huzurundan kovmasın. Huzurundan kovulma oluyor, nasip olmuyor, "her şey Allah'tan" demedik mi demin.Huzurundan kovulma oluyor, nasip olmuyor, "her şey Allah'tan" demedik mi demin. Öyle bir edepsizlik yapıyorum ki demek kiÖyle bir edepsizlik yapıyorum ki demek ki Allah beni artık huzuruna almıyor, nasip etmiyor, gidemez oluyorum.Allah beni artık huzuruna almıyor, nasip etmiyor, gidemez oluyorum. Bir vakti kaçırdığı zaman insanın titremesi lazım;Bir vakti kaçırdığı zaman insanın titremesi lazım; "Acep ben ne kusur ettim de bu sefer Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna çıkmak nasip olmadı." diye"Acep ben ne kusur ettim de bu sefer Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna çıkmak nasip olmadı." diye başını taştan taşa vurması lazım, "O namazı kaçırdım." diye kendisini yerden yere çalması lazım. başını taştan taşa vurması lazım, "O namazı kaçırdım." diye kendisini yerden yere çalması lazım.

V e safvetü's-salâti et-tekbîratü'l-ûlâ. "Namazın da özü, iliği var; o da ilk Allahu Ekber sözüdür."V e safvetü's-salâti et-tekbîratü'l-ûlâ. "Namazın da özü, iliği var; o da ilk Allahu Ekber sözüdür." Ne demek bu? Ne demek bu?

"Namaza erken gel, imam Allahu Ekber dediği zaman ilk tekbire yetiş." demek, çok önemli."Namaza erken gel, imam Allahu Ekber dediği zaman ilk tekbire yetiş." demek, çok önemli. Eğer insan o ilk tekbirin kadr u kıymetini bilse sürüne sürüne, dizi üstünde emekleyerek gelirdi.Eğer insan o ilk tekbirin kadr u kıymetini bilse sürüne sürüne, dizi üstünde emekleyerek gelirdi. Onun için camiye biraz erkence gelmekte fayda var.Onun için camiye biraz erkence gelmekte fayda var. Ezanı duyunca gelmek olur ama ezandan önce gelmek daha âlâ olur.Ezanı duyunca gelmek olur ama ezandan önce gelmek daha âlâ olur. İnsan namaz vaktini gözlemeli, düşünmeli; "Namaza on dakika var, namaza beş dakika var." diyeİnsan namaz vaktini gözlemeli, düşünmeli; "Namaza on dakika var, namaza beş dakika var." diye atlayıp camiye gelmeli. Biraz tesbih çekmeli, Allah demeli, Huzurullah'ta durmayı öğrenmeli. atlayıp camiye gelmeli. Biraz tesbih çekmeli, Allah demeli, Huzurullah'ta durmayı öğrenmeli.

Cahil insanlar konuşmasını bilmez. İnsanlar bir yere misafirliğe gider;Cahil insanlar konuşmasını bilmez. İnsanlar bir yere misafirliğe gider; ev sahibi karşıda oturur, o bu tarafa oturur, bir şey konuşamaz, başı aşağıda, laf bilemiyor.ev sahibi karşıda oturur, o bu tarafa oturur, bir şey konuşamaz, başı aşağıda, laf bilemiyor. Biraz öğren bakalım, edeple Allah'ı öğren, Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunun edebini öğren.Biraz öğren bakalım, edeple Allah'ı öğren, Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunun edebini öğren. Beş-on dakika diz çök bakalım; Allahu Teâlâ hazretlerinin evindeBeş-on dakika diz çök bakalım; Allahu Teâlâ hazretlerinin evinde onun misafiri olarak oturmayı öğren bakalım.onun misafiri olarak oturmayı öğren bakalım. Lâ ilâhe illallah de sübhânallah de estağfirullah de elhamdülillah de, Lâ ilâhe illallah de sübhânallah de estağfirullah de elhamdülillah de, biraz zikirlerin lezzetine er, kulluğun lezzetini bul. biraz zikirlerin lezzetine er, kulluğun lezzetini bul.

Li-külli kalbin vesvâsün. "Her kalbin vesvesesi vardır; insanın kalbine çeşitli vesveseler gelir."Li-külli kalbin vesvâsün. "Her kalbin vesvesesi vardır; insanın kalbine çeşitli vesveseler gelir." Fe-izâ feteka'l-vesvâsü hicâbe'l-kalbi. "Vesvese kalbin örtüsünü yırtıp dışarıya geçerse."Fe-izâ feteka'l-vesvâsü hicâbe'l-kalbi. "Vesvese kalbin örtüsünü yırtıp dışarıya geçerse." Nateka bihi'l-lisânü. "Dil onu söyler; vesveseyi ifade etmeye, nakletmeye, konuşmaya başlar." Nateka bihi'l-lisânü. "Dil onu söyler; vesveseyi ifade etmeye, nakletmeye, konuşmaya başlar." Ve uhize bihi'l-abdü. "O zaman kul ondan mesul olur." Ve uhize bihi'l-abdü. "O zaman kul ondan mesul olur."

Kalpten çıktı, dile geldi, dille söylendi; kul o zaman mesul olur, onu yakalarlar,Kalpten çıktı, dile geldi, dille söylendi; kul o zaman mesul olur, onu yakalarlar, "Gel bakalım, niye bunu söyledin, niye bunu ettin?" diye sorarlar. "Gel bakalım, niye bunu söyledin, niye bunu ettin?" diye sorarlar.

Ve izâ lem yeftuk el-kalbe. "Kalbi geçmezse." Ve lem yantık bihî. "Kişi onu söylemezse."Ve izâ lem yeftuk el-kalbe. "Kalbi geçmezse." Ve lem yantık bihî. "Kişi onu söylemezse." Ve lem yantık bihi'l-lisân. "Dil onu söylemezse." Fe-lâ harace. "Bir mahzur yoktur." Ve lem yantık bihi'l-lisân. "Dil onu söylemezse." Fe-lâ harace. "Bir mahzur yoktur."

İnsanın içindeki o vesvese dile dökülmezse söylenmezse ondan bir vebal gelmez. İnsanın içindeki o vesvese dile dökülmezse söylenmezse ondan bir vebal gelmez.

Ulemâ bildirmiştir, kitaplarda izahatı vardır; Ulemâ bildirmiştir, kitaplarda izahatı vardır;

"İnsanın içine hatırına gelivermiş bir şeyden dolayı ona mesuliyet yoktur."İnsanın içine hatırına gelivermiş bir şeyden dolayı ona mesuliyet yoktur. Allahu Teâlâ hazretleri affediyor; yalnız, yerleşmemek şartıyla.Allahu Teâlâ hazretleri affediyor; yalnız, yerleşmemek şartıyla. Temekkün etmeyecek, o vesvese orada mekân tutup da oraya yerleşmeyecek.Temekkün etmeyecek, o vesvese orada mekân tutup da oraya yerleşmeyecek. Tamam kuruldu, rahat yer buldu, orasını mekân tuttu, o tarzda olmayacak;Tamam kuruldu, rahat yer buldu, orasını mekân tuttu, o tarzda olmayacak; onun da vebali vardır, kalbinde kötü şey barındırmayacaksın.onun da vebali vardır, kalbinde kötü şey barındırmayacaksın. Kötü şeye yer yok. Biraz geldi gitti mi hemen defedersin;Kötü şeye yer yok. Biraz geldi gitti mi hemen defedersin; lâ ilâhe illallah dersin, Allah dersin, salavâtla, tevbeyle, istiğfarla dışarıya atarsın, lâ ilâhe illallah dersin, Allah dersin, salavâtla, tevbeyle, istiğfarla dışarıya atarsın, gönülde tutmazsın. Durdu mu vebali var.gönülde tutmazsın. Durdu mu vebali var. Biraz geldi gitti mi o zaman mahzuru yok, oradan insana bir günah gelmez. Biraz geldi gitti mi o zaman mahzuru yok, oradan insana bir günah gelmez.

Leke bihâ yevme'l-kıyâmeti seb'u mieti nâkatin küllühâ mahtûmetün. Leke bihâ yevme'l-kıyâmeti seb'u mieti nâkatin küllühâ mahtûmetün.

Bir zât Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerine başı bağlı bir deve getirmiş; Bir zât Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerine başı bağlı bir deve getirmiş;

"Yâ Resûlallah! Al bunu, Allah yolunda sana veriyorum." demiş. "Yâ Resûlallah! Al bunu, Allah yolunda sana veriyorum." demiş.

"Cihatta kullanırsın, Allah emrinde, dine hizmette kullanırsın,"Cihatta kullanırsın, Allah emrinde, dine hizmette kullanırsın, diye bu deveyi hediye ediyorum, Allah yoluna veriyorum." demiş,diye bu deveyi hediye ediyorum, Allah yoluna veriyorum." demiş, onun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri;onun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri; "Buna mukabil sana kıyamet gününde 700 dişi deve var." buyuruyor. "Buna mukabil sana kıyamet gününde 700 dişi deve var." buyuruyor.

İnsan hadîs-i şerîfleri bilirse birbirleriyle irtibatını da kuruyor.İnsan hadîs-i şerîfleri bilirse birbirleriyle irtibatını da kuruyor. Daha önce bu kitabın başında bir hadîs-i şerîf geçmişti: Daha önce bu kitabın başında bir hadîs-i şerîf geçmişti:

"Allah yolunda yapılan masrafların mukabili, 700 mislidir."Allah yolunda yapılan masrafların mukabili, 700 mislidir. Anaya babaya yapılan masrafların sevabı, 700 mislidir.Anaya babaya yapılan masrafların sevabı, 700 mislidir. İnsanın kendi aile halkına, evine barkına yaptığı masrafların sevabı, 700 mislidir.İnsanın kendi aile halkına, evine barkına yaptığı masrafların sevabı, 700 mislidir. Ramazan bayramında kurban keserse onun sevabı 700 mislidir." Ramazan bayramında kurban keserse onun sevabı 700 mislidir."

Burada da aynı şeye uygun olarak hadîs-i şerîfte bildirilmiş.Burada da aynı şeye uygun olarak hadîs-i şerîfte bildirilmiş. Çünkü "Allah yolunda" demiş, getirmiş güçlü deveyi de "Yâ Resûlallah!Çünkü "Allah yolunda" demiş, getirmiş güçlü deveyi de "Yâ Resûlallah! Hâzihî fî sebîlillâh, bunu Allah yoluna verdim." diye Resûlullah'a teslim etmiş,Hâzihî fî sebîlillâh, bunu Allah yoluna verdim." diye Resûlullah'a teslim etmiş, ona mukabil Peygamber Efendimiz de;ona mukabil Peygamber Efendimiz de; "Âhirette sana bunun karşılığında 700 tanesi var." diye bildiriyor. "Âhirette sana bunun karşılığında 700 tanesi var." diye bildiriyor.

Leki fî zâlike ecrü mâ enfakti aleyhim fe-enfikî aleyhim ya'nî zevcehâ ve veledehâ. Leki fî zâlike ecrü mâ enfakti aleyhim fe-enfikî aleyhim ya'nî zevcehâ ve veledehâ.

Abdullah b. Mes'ud radıyallahu anhümâ'nın zevcesi,Abdullah b. Mes'ud radıyallahu anhümâ'nın zevcesi, yolda karşılaştığı bir başka kadınla Peygamber Efendimiz'in huzuruna gelmiş.yolda karşılaştığı bir başka kadınla Peygamber Efendimiz'in huzuruna gelmiş. Orada Bilal radıyallahu anh ile karşılaşmışlar, ona sormuşlar; Orada Bilal radıyallahu anh ile karşılaşmışlar, ona sormuşlar;

"Ben sorup da size cevabını getirivereyim." demiş, "Ama bizim adımızı verme."Ben sorup da size cevabını getirivereyim." demiş, "Ama bizim adımızı verme. Resûlullah'a isimsiz olarak sor." demişler. Soru şu: Resûlullah'a isimsiz olarak sor." demişler. Soru şu:

"Biz kocamıza; yanımızda bulunan, evimizde mesuliyetimizin altında bulunan yetimlere, "Biz kocamıza; yanımızda bulunan, evimizde mesuliyetimizin altında bulunan yetimlere, yavrulara bir şey bağışladığımız zaman, yedirip içirdiğimiz zaman infakta,yavrulara bir şey bağışladığımız zaman, yedirip içirdiğimiz zaman infakta, ihsanda bulunduğumuz zaman bundan bir ecir var mı?ihsanda bulunduğumuz zaman bundan bir ecir var mı? Yoksa 'Nasıl olsa onlar benim aile efradım.' diye ona ondan bir ecir yok mu?" Yoksa 'Nasıl olsa onlar benim aile efradım.' diye ona ondan bir ecir yok mu?"

Peygamber Efendimiz de bu hadîs-i şerîfi buyurmuş: Peygamber Efendimiz de bu hadîs-i şerîfi buyurmuş:

"Ey kadın! Bunda senin için ecir var. "Ey kadın! Bunda senin için ecir var. Kocana ve çocuklara yaptığın hayırlarda, hasenâtlarda, masraflarda sana sevap var." diye bildirmiş. Kocana ve çocuklara yaptığın hayırlarda, hasenâtlarda, masraflarda sana sevap var." diye bildirmiş.

Bu kadınlar da ev işleri yapıp para kazanıyorlarmış, imkânları varmış.Bu kadınlar da ev işleri yapıp para kazanıyorlarmış, imkânları varmış. Hani bazıları nakış, dikiş yapıp da para kazanır ya, o durumdalarmış. Hani bazıları nakış, dikiş yapıp da para kazanır ya, o durumdalarmış.

Li'l-imâmi ve'l-müezzini mislü ecri mâ sulliye me'ahümâ. Li'l-imâmi ve'l-müezzini mislü ecri mâ sulliye me'ahümâ.

Bu hadîs-i şerîf de Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten imamlara ve müezzinlere bir müjde.Bu hadîs-i şerîf de Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten imamlara ve müezzinlere bir müjde. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyuruyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyuruyor:

"İmam ve müezzin için onlarla beraber namaz kılanların sevabı da var." "İmam ve müezzin için onlarla beraber namaz kılanların sevabı da var."

O imam ve müezzinle kimler namaz kılmışsa onların sevabı o imam ve müezzine verilir. O imam ve müezzinle kimler namaz kılmışsa onların sevabı o imam ve müezzine verilir. Ne kadar güzel, ne hoş bir kazançlı meslek olmuş oluyor.Ne kadar güzel, ne hoş bir kazançlı meslek olmuş oluyor. Fakat mesuliyetli. Eskiden imamlıktan bayağı korkmuşlar, kaçınmışlarFakat mesuliyetli. Eskiden imamlıktan bayağı korkmuşlar, kaçınmışlar çünkü o öne geçmiş olduğu için arkadaki cemaatin bütün vebali onda.çünkü o öne geçmiş olduğu için arkadaki cemaatin bütün vebali onda. Yalnız fıkıh kitaplarımız yazmıştır ki; Yalnız fıkıh kitaplarımız yazmıştır ki;

"Bir kimse imamlığı güzel yaparsa kendisi de ecir alır, cemaat de ondan faydalanır."Bir kimse imamlığı güzel yaparsa kendisi de ecir alır, cemaat de ondan faydalanır. İmamlıkta, abdest almakta, ahkâmına uymakta,İmamlıkta, abdest almakta, ahkâmına uymakta, vazifesini yapmakta hatası olursa kendisi zararını görür, cemaate bir zarar gelmez." vazifesini yapmakta hatası olursa kendisi zararını görür, cemaate bir zarar gelmez."

Fıkıh kitapları bunu anlatıyor. Cemaate bir zarar yok, cemaat rahat.Fıkıh kitapları bunu anlatıyor. Cemaate bir zarar yok, cemaat rahat. Bütün vebal, mesuliyet imamda ama sevabı da o derece çok.Bütün vebal, mesuliyet imamda ama sevabı da o derece çok. Müezzin için de öyle. Müezzin yukarıya çıkıp da ezan okuduğu zamanMüezzin için de öyle. Müezzin yukarıya çıkıp da ezan okuduğu zaman sesinin uzandığı yere kadar bütün mahlukâtın hepsi ona şahit olacaksesinin uzandığı yere kadar bütün mahlukâtın hepsi ona şahit olacak ve mağfiret olunacak, mağfiretine vesile olunacak. ve mağfiret olunacak, mağfiretine vesile olunacak.

Kıyamet gününde müezzinler çok şerefli olacaklar.Kıyamet gününde müezzinler çok şerefli olacaklar. Uzun boylu olacaklar, uzun boyunlu olacaklar,Uzun boylu olacaklar, uzun boyunlu olacaklar, şerefli, herkes tarafından görünen, itibarlı kimseler olacaklar. şerefli, herkes tarafından görünen, itibarlı kimseler olacaklar. Allahu Teâlâ hazretleri dinî vazifelerimizi güzel yapmayı cümlemize nasip eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri dinî vazifelerimizi güzel yapmayı cümlemize nasip eylesin.

Madem bu iş böyledir; biraz imamlığı, müezzinliği de öğrenmeli. Madem bu iş böyledir; biraz imamlığı, müezzinliği de öğrenmeli.

"Hadi ezan oku." diyoruz, boynunu büküyor, kenara çekiliyor. "Hadi ezan oku." diyoruz, boynunu büküyor, kenara çekiliyor.

Biraz çalışmalı insan. Mesela kırda, bayırda yolculuk yaparken durdu, namaz vakti geldi,Biraz çalışmalı insan. Mesela kırda, bayırda yolculuk yaparken durdu, namaz vakti geldi, bir ezan okusa namaz kılsa Allah'ın bildiğimiz bilmediğimiz, bir ezan okusa namaz kılsa Allah'ın bildiğimiz bilmediğimiz, gördüğümüz görmediğimiz mahlukları da o namaza iştirak ediyor.gördüğümüz görmediğimiz mahlukları da o namaza iştirak ediyor. Sevabı 50 misli oluyor.Sevabı 50 misli oluyor. Bir insan, evinde namaz kılmayıp camide namaz kılsa sevap, 27 kat oluyor.Bir insan, evinde namaz kılmayıp camide namaz kılsa sevap, 27 kat oluyor. Kırda ezan okuyup da namaz kıldığı zaman 50 misli oluyor. Yolculuk yaparken hatırınızda olsun.Kırda ezan okuyup da namaz kıldığı zaman 50 misli oluyor. Yolculuk yaparken hatırınızda olsun. Arabayı bir kenara çekersiniz, bir kenarda ezan okuyup; Arabayı bir kenara çekersiniz, bir kenarda ezan okuyup;

Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâm seni. Seherlerde kuşlar ile çağırayım Mevlâm seni. Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâm seni.

Seherlerde kuşlar ile çağırayım Mevlâm seni.

dediği gibi bir güzel namaz kılarsınız. dediği gibi bir güzel namaz kılarsınız.

Li's-sâili hakkun ve in câe alâ-feresin. "At üstünde bile gelse dilenci için bir hak vardır." Li's-sâili hakkun ve in câe alâ-feresin.

"At üstünde bile gelse dilenci için bir hak vardır."

Ne demek? "Dilenci at üstünde de gelse yine ona bir şeyler verin." demek. Ne demek?

"Dilenci at üstünde de gelse yine ona bir şeyler verin." demek.

Atı satacak değil ya, karnı aç, yiyeceği yok.Atı satacak değil ya, karnı aç, yiyeceği yok. At üstünde gelir de parası yoktur, kesesini düşürmüştür, şöyledir, böyledir.At üstünde gelir de parası yoktur, kesesini düşürmüştür, şöyledir, böyledir. Kapıyı çalar; "Bana bir yudum su, birazcık ekmek verin." diyebilir, değil mi?Kapıyı çalar; "Bana bir yudum su, birazcık ekmek verin." diyebilir, değil mi? Peygamber Efendimiz; "Bir şey istedi mi isteyeni mahrum çevirmeyin." diyor,Peygamber Efendimiz; "Bir şey istedi mi isteyeni mahrum çevirmeyin." diyor, mümkün mertebe mahrum etmemeli. mümkün mertebe mahrum etmemeli.

Bazıları da var, cebini para dolduruyor, sonra gidiyor, onu şerre kullanıyor.Bazıları da var, cebini para dolduruyor, sonra gidiyor, onu şerre kullanıyor. Şerre kullandığını biliyorsun. Dilenciliği meslek edinmişse gidecek onunla esrar alacak,Şerre kullandığını biliyorsun. Dilenciliği meslek edinmişse gidecek onunla esrar alacak, içecekse ona vermezsin; ona vermemek daha iyi.içecekse ona vermezsin; ona vermemek daha iyi. Hayır yapacak insanı arayıp kollamak, önceden bilmek daha iyidir;Hayır yapacak insanı arayıp kollamak, önceden bilmek daha iyidir; mahallende, köyünde, kasabanda kim fakirdir, kim mağdurdur, kim muhtaçtır,mahallende, köyünde, kasabanda kim fakirdir, kim mağdurdur, kim muhtaçtır, onu önceden bellemek uygun olur.onu önceden bellemek uygun olur. Ama birisi de geldi kapında bir şey istiyor, az çok bir şey verin.Ama birisi de geldi kapında bir şey istiyor, az çok bir şey verin. Belki hakiki fakirdir belki başka türlüdür, olsun, gerisi bize ait değil.Belki hakiki fakirdir belki başka türlüdür, olsun, gerisi bize ait değil. Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi o. Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi o.

Sonuncu hadîs-i şerîf şehitle ilgili,Sonuncu hadîs-i şerîf şehitle ilgili, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyuruyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyuruyor:

Li'ş-şehîdi inde'llâhi seb'u hısâlin. "Şehidin Allah indinde yedi meziyeti, yedi hasleti vardır."Li'ş-şehîdi inde'llâhi seb'u hısâlin. "Şehidin Allah indinde yedi meziyeti, yedi hasleti vardır." Yuğferu lehû fî evveli düf'atin min demihî. En yuğferu da okunabilir.Yuğferu lehû fî evveli düf'atin min demihî. En yuğferu da okunabilir. "Kanının damlası damlar damlamaz Allah onu afv u mağfiret eder." "Kanının damlası damlar damlamaz Allah onu afv u mağfiret eder."

"Daha ilk damlası yere düşer düşmez,"Daha ilk damlası yere düşer düşmez, şehidin ilk damlası daha yere damlar damlamaz, Allah onu mağfiret eder." şehidin ilk damlası daha yere damlar damlamaz, Allah onu mağfiret eder."

Bitti, günah yok, tertemiz oldu, günahları afv u mağfiret oldu. Bitti, günah yok, tertemiz oldu, günahları afv u mağfiret oldu.

Ve yürâ mak'adehû mine'l-cenneti. "Cennetteki makamını gözünün önüne serer." Ve yürâ mak'adehû mine'l-cenneti. "Cennetteki makamını gözünün önüne serer."

"Ey kulum! Bak senin yerin burası." diye gösterir."Ey kulum! Bak senin yerin burası." diye gösterir. Gözünü dikip de cenneti, o sefayı görürken şehit o ızdırabı çekmez ki. Gözünü dikip de cenneti, o sefayı görürken şehit o ızdırabı çekmez ki.

Bir, mağfiret eder; ikincisi, cennetteki makamını gözünün önüne açar. Cenneti görür. Bir, mağfiret eder; ikincisi, cennetteki makamını gözünün önüne açar. Cenneti görür.

Yuhallâ hullete'l-îmân. "İman hil'ati ile giydirilir, süslenilir." Yuhallâ hullete'l-îmân. "İman hil'ati ile giydirilir, süslenilir."

Kendisine süslü bir iman hil'ati giydirilir. Kendisine süslü bir iman hil'ati giydirilir.

Ve yüzevvecü'sneteyni ve seb'îne zevceten mine'l-hûri'l-îyn.Ve yüzevvecü'sneteyni ve seb'îne zevceten mine'l-hûri'l-îyn. "Hurilerden ak gözlü, kara gözlü, akı ak, karası kara, iri gözlü hurilerden 72 tanesiyle evlendirilir.""Hurilerden ak gözlü, kara gözlü, akı ak, karası kara, iri gözlü hurilerden 72 tanesiyle evlendirilir." Ve yücâru min azâbi'l-kabri. Ve yücâru min azâbi'l-kabri. "Kabir azabından muaf tutulur; kabirde sorgu sual, azap, sıkıntı görmez.""Kabir azabından muaf tutulur; kabirde sorgu sual, azap, sıkıntı görmez." Ve ye'menü mine'l-feze'ı'l-ekber.Ve ye'menü mine'l-feze'ı'l-ekber. "Büyük korku gününde, kıyamet gününün dehşetinden, sıkıntısından, korkusundan emniyete alınır." "Büyük korku gününde, kıyamet gününün dehşetinden, sıkıntısından, korkusundan emniyete alınır."

"Sen böyle gel, safalı yerde dur. Bu sıkıntılar sana göre değil." diye"Sen böyle gel, safalı yerde dur. Bu sıkıntılar sana göre değil." diye öteki insanlar sıkıntıdan, telaştan ne yapacaklarını şaşırmışken,öteki insanlar sıkıntıdan, telaştan ne yapacaklarını şaşırmışken, o büyük korku gününde Allahu Teâlâ hazretleri onlara emniyetli bir köşe ikram eder, oraya alır. o büyük korku gününde Allahu Teâlâ hazretleri onlara emniyetli bir köşe ikram eder, oraya alır.

Ve yûda'u alâ-re'sihî tâcü'l-vakâri. "Ve başına vakar tâcı giydirilir."Ve yûda'u alâ-re'sihî tâcü'l-vakâri. "Ve başına vakar tâcı giydirilir." el-Yakûtetü minhü hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ.el-Yakûtetü minhü hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ. "Oradaki bir yakut, o taçtaki bir yakut dünyadan da dünyanın içindeki her şeyden de daha hayırlıdır." "Oradaki bir yakut, o taçtaki bir yakut dünyadan da dünyanın içindeki her şeyden de daha hayırlıdır."

Başına öyle süslü bir taç giydirilir. Başına öyle süslü bir taç giydirilir.

Ve yeşfe'u fî seb'îne insânen min ehli beytihî. "Ailesi efradından da 70 kişiye şefaat eder."Ve yeşfe'u fî seb'îne insânen min ehli beytihî. "Ailesi efradından da 70 kişiye şefaat eder." "Hadi ailenin arasından, akrabandan 70 kişiyi seç bakalım,"Hadi ailenin arasından, akrabandan 70 kişiyi seç bakalım, sana bağışlayacağım." diye Allahu Teâlâ hazretleri ona bir lütufta bulunur. sana bağışlayacağım." diye Allahu Teâlâ hazretleri ona bir lütufta bulunur.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi mesut, bahtiyar, faik kulları olarak yaşamak nimetine erdirsin.Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi mesut, bahtiyar, faik kulları olarak yaşamak nimetine erdirsin. Şehit olarak ölmeyi cümlemize nasip etsin. Şehit olarak ölmeyi cümlemize nasip etsin.

Fâtihâ-i şerîfe mea'l-besmele. Fâtihâ-i şerîfe mea'l-besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2