Namaz Vakitleri

23 Şevvâl 1445
02 Mayıs 2024
İmsak
04:14
Güneş
05:54
Öğle
13:06
İkindi
16:57
Akşam
20:09
Yatsı
21:41
Detaylı Arama

Asıl İyilik

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

25 Rebîü'l-Evvel 1421 / 27.06.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.

Konuşma Metni

Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü. Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü.

Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.

Bismillahirrahmanirrahim. Bismillahirrahmanirrahim.

Leyse'l-birre en tevellû vücûheküm kıbele'l-meşrikı ve'l-mağribi Leyse'l-birre en tevellû vücûheküm kıbele'l-meşrikı ve'l-mağribi velâkinne'l-birre men âmene billâhi ve'l-yevmi'l-âhiri ve'l-melâiketi ve'l-kitâbi ve'n-nebiyyîn.velâkinne'l-birre men âmene billâhi ve'l-yevmi'l-âhiri ve'l-melâiketi ve'l-kitâbi ve'n-nebiyyîn. Ve âte'l-mâle alâ hubbihî zevi'l-kurbâ ve'l-yetâmâ ve'l-mesâkîne Ve âte'l-mâle alâ hubbihî zevi'l-kurbâ ve'l-yetâmâ ve'l-mesâkîne ve'bne's-sebîli ve's-sâilîne ve fi'r-rikâb. Ve ekâme's-salâte ve âte'z-zekâh.ve'bne's-sebîli ve's-sâilîne ve fi'r-rikâb. Ve ekâme's-salâte ve âte'z-zekâh. Ve'l-mûfûne bi-ahdihim izâ âhedû. Ve's-sâbirîne fi'l-be'sâi ve'd-darrâi ve hîne'l-be's.Ve'l-mûfûne bi-ahdihim izâ âhedû. Ve's-sâbirîne fi'l-be'sâi ve'd-darrâi ve hîne'l-be's. Ülâikellezîne sadekû. Ve ülâike hümü'l-müttekûn. Ülâikellezîne sadekû. Ve ülâike hümü'l-müttekûn.

Sadakallahu'lazîm. Sadakallahu'lazîm.

Bu âyet-i kerîme büyük vazifeleri ve çok geniş önemli temelleri, doğru akîdeyi ve inancı bildiriyor;Bu âyet-i kerîme büyük vazifeleri ve çok geniş önemli temelleri, doğru akîdeyi ve inancı bildiriyor; kelimelerinin çatısı altında toplamış bulunuyor. Bunu göstermek için bir hadîs-i şerîf nakledelim: kelimelerinin çatısı altında toplamış bulunuyor. Bunu göstermek için bir hadîs-i şerîf nakledelim:

An Ebî Zerrin ennehû seele rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Me'l-îmân?An Ebî Zerrin ennehû seele rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Me'l-îmân? "Ebû Zerr-i Gıfârî radıyallhu anh Peygamber Efendimiz'e: 'Yâ Resûlallah, iman nedir?' diye sormuş." "Ebû Zerr-i Gıfârî radıyallhu anh Peygamber Efendimiz'e:

'Yâ Resûlallah, iman nedir?' diye sormuş."

Yâni gerçek, Allah'ın sevdiği, Resûlüllah'ın öğretmek murad ettiği güzel imanınYâni gerçek, Allah'ın sevdiği, Resûlüllah'ın öğretmek murad ettiği güzel imanın inceliklerini öğrenmek için sormuş olduğu anlaşılıyor. inceliklerini öğrenmek için sormuş olduğu anlaşılıyor.

Buna cevap olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: Buna cevap olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

Leyse'l-birre en tevellû vücûheküm kıbele'l-meşrikı ve'l-mağribi âyet-i kerîmesini okumuş. Leyse'l-birre en tevellû vücûheküm kıbele'l-meşrikı ve'l-mağribi âyet-i kerîmesini okumuş.

Sonra Ebû Zerr-i Gıfârî tekrar sormuş. Yani, "Bu ayeti anladım ama, iman nedir?" diye. Sonra Ebû Zerr-i Gıfârî tekrar sormuş. Yani, "Bu ayeti anladım ama, iman nedir?" diye. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, bu âyeti tekrar okumuş. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, bu âyeti tekrar okumuş.

Sonra bir daha sormuş. Belki teferruat, belki başka bilgiler istiyor, belki umduğu başka cevap var.Sonra bir daha sormuş. Belki teferruat, belki başka bilgiler istiyor, belki umduğu başka cevap var. Tekrar sorunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yine aynı âyet-i kerîmeyi okumuş. Sonra Ebû Zerr-i Gıfârî Hazretleri'ne demiş ki: Tekrar sorunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yine aynı âyet-i kerîmeyi okumuş. Sonra Ebû Zerr-i Gıfârî Hazretleri'ne demiş ki:

İzâ amilte haseneten ehabbehâ kalbüke ve izâ amilte seyyieten ebgadahâ kalbüke.İzâ amilte haseneten ehabbehâ kalbüke ve izâ amilte seyyieten ebgadahâ kalbüke. "İmanın tarifini madem ayrıca, bu âyet-i kerîmeden ayrı bir beyan olarak beyan edilmesini istiyorsun,"İmanın tarifini madem ayrıca, bu âyet-i kerîmeden ayrı bir beyan olarak beyan edilmesini istiyorsun, taleb ediyorsun, o zaman söyleyeyim: 'İman, bir güzel ameli, haseneyi işlediğin zaman; taleb ediyorsun, o zaman söyleyeyim:

'İman, bir güzel ameli, haseneyi işlediğin zaman;
Allah'ın rızasına uygun, dinin tavsiye ettiği güzel bir işi yaptığın zaman, kalbinin onu sevmesidir.Allah'ın rızasına uygun, dinin tavsiye ettiği güzel bir işi yaptığın zaman, kalbinin onu sevmesidir. Kötü bir işi, Allah'ın sevmediği bir işi yaptığın zaman da,Kötü bir işi, Allah'ın sevmediği bir işi yaptığın zaman da, kalbinin, gönlünün onu sevmemesidir, ondan üzülmesidir.'" diye tarif etmiş. kalbinin, gönlünün onu sevmemesidir, ondan üzülmesidir.'" diye tarif etmiş.

Ama, "İman işte böyle olur, mü'min insan böyle olur." diye anlatmak için, üç defa bu âyet-i kerîmeyi okumuş. Ama, "İman işte böyle olur, mü'min insan böyle olur." diye anlatmak için, üç defa bu âyet-i kerîmeyi okumuş.

Bu âyet-i kerîme ehl-i kitâba, yani hıristiyanlara ve yahudilere cevap olarak indirilmiş bir âyet-i kerîme. Bu âyet-i kerîme ehl-i kitâba, yani hıristiyanlara ve yahudilere cevap olarak indirilmiş bir âyet-i kerîme. Hıristiyanlar ibadetlerinde doğuya, yani maşrıka, güneşin doğduğu tarafa dönerlerdi.Hıristiyanlar ibadetlerinde doğuya, yani maşrıka, güneşin doğduğu tarafa dönerlerdi. Yahudiler de mağribe, yâni Beytü'l-Makdis taraflarına doğru, batıya doğru dönerlerdi.Yahudiler de mağribe, yâni Beytü'l-Makdis taraflarına doğru, batıya doğru dönerlerdi. Umûmiyetle yönlendikleri yön buydu ve bunu önemli bir şey sayıyor, üzerinde duruyorlardı. Umûmiyetle yönlendikleri yön buydu ve bunu önemli bir şey sayıyor, üzerinde duruyorlardı.

Peygamber Efendimiz Medine-i Münevvere'ye geldiği zaman, Peygamber Efendimiz Medine-i Münevvere'ye geldiği zaman, namazı kılarken Beytü'l-Makdis'i kıble edinip oraya doğru dönerken, gönlü Kâbe'yi arzu ediyor,namazı kılarken Beytü'l-Makdis'i kıble edinip oraya doğru dönerken, gönlü Kâbe'yi arzu ediyor, temenni ediyor; İbrâhim aleyhisselam'ın aziz hatıraları var, yeryüzünde ilk inşa edilmiş mâbed,temenni ediyor; İbrâhim aleyhisselam'ın aziz hatıraları var, yeryüzünde ilk inşa edilmiş mâbed, çok mübarek bir yer diye, Allahu Teâlâ Hazretleri Kâbe-i Müşerrefe'ye dönülmesini emredince; çok mübarek bir yer diye, Allahu Teâlâ Hazretleri Kâbe-i Müşerrefe'ye dönülmesini emredince; bu durum, yani Beytü'l-Makdis'ten dönmek ehl-i kitâbın canını sıktı. bu durum, yani Beytü'l-Makdis'ten dönmek ehl-i kitâbın canını sıktı. Müslümanların bir kısmı da, bu hususta tereddüt ettiler. Müslümanların bir kısmı da, bu hususta tereddüt ettiler. Onun üzerine kıblenin değiştirilmesinin Allah'ın emri olduğu, ona uyulması gerektiği bildirildi. Onun üzerine kıblenin değiştirilmesinin Allah'ın emri olduğu, ona uyulması gerektiği bildirildi.

Buna rağmen, yahudiler ve hıristiyanlar kendi yönlerine dönmeyi, Buna rağmen, yahudiler ve hıristiyanlar kendi yönlerine dönmeyi, mühim bir şey gibi ön plânda tuttukları için, işin böyle maddî bir hareket olmadığı,mühim bir şey gibi ön plânda tuttukları için, işin böyle maddî bir hareket olmadığı, aslında çok derin kökleri olduğu; yani Allah'ın sevdiği, razı olacağı dinin, imanınaslında çok derin kökleri olduğu; yani Allah'ın sevdiği, razı olacağı dinin, imanın çok daha derin temelleri olduğu bu âyet-i kerîmeyle anlatıldı. çok daha derin temelleri olduğu bu âyet-i kerîmeyle anlatıldı.

Binâenaleyh, sebeb-i nüzûlü hıristiyanların ve yahudilerin kıblenin değişmesi üzerine Binâenaleyh, sebeb-i nüzûlü hıristiyanların ve yahudilerin kıblenin değişmesi üzerine itirazları, söylentileridir. İbni Abbas radıyallhu anhümâ'ya göre de, bu mü'minler içindir.itirazları, söylentileridir.

İbni Abbas radıyallhu anhümâ'ya göre de, bu mü'minler içindir.
"Daha önceden başka yere dönülürken, sonra Kâbe-i Müşerrefe'ye dönülünce"Daha önceden başka yere dönülürken, sonra Kâbe-i Müşerrefe'ye dönülünce bu işten bazı mü'minler tereddüde düştüler. bu işten bazı mü'minler tereddüde düştüler. Onlara, 'Doğuya dönmeyin, batıya dönmeyin; Kâbe'ye dönün!" diye hitaptır." diyeOnlara, 'Doğuya dönmeyin, batıya dönmeyin; Kâbe'ye dönün!" diye hitaptır." diye bu âyet-i kerîmeyi İbni Abbas böyle tefsir ve izah etmiş. bu âyet-i kerîmeyi İbni Abbas böyle tefsir ve izah etmiş.

Leyse'l-birre. Leyse, "değildir" mânasına Arapça bir kelime.Leyse'l-birre. Leyse, "değildir" mânasına Arapça bir kelime. İsim cümlelerinin başına geliyor, isim cümlesinin öznesini ötre okutuyor, yüklemini de üstün okutuyor.İsim cümlelerinin başına geliyor, isim cümlesinin öznesini ötre okutuyor, yüklemini de üstün okutuyor. Özelliği bu. Yani leyse fiilinin i'rab dediğimiz, Arapça kelimelerin sonlarının okunmasıÖzelliği bu. Yani leyse fiilinin i'rab dediğimiz, Arapça kelimelerin sonlarının okunması ve dilbilgisi kuralları bakımından önemi bu. ve dilbilgisi kuralları bakımından önemi bu.

İki isimden, bir isim ve bir sıfatın teşkil ettiği, bir özne bir yüklem olan cümleye isim cümlesi deniliyor.İki isimden, bir isim ve bir sıfatın teşkil ettiği, bir özne bir yüklem olan cümleye isim cümlesi deniliyor. Meselâ "Hava güzeldir." gibi fiili olmayan bir cümle... "O öyle değildir." mânasına bu cümlenin başına geliyor, Meselâ "Hava güzeldir." gibi fiili olmayan bir cümle... "O öyle değildir." mânasına bu cümlenin başına geliyor, anlamı olumsuzlaştırıyor. Leyse'l-birre. Birr kelimesi üstün okunduğu için, bu yüklemi oluyor.anlamı olumsuzlaştırıyor.

Leyse'l-birre. Birr kelimesi üstün okunduğu için, bu yüklemi oluyor.
Yani, "Birr, iyilik, takvâ, iyi müslümanlık, iyi dindarlık değildir." Yani, "Birr, iyilik, takvâ, iyi müslümanlık, iyi dindarlık değildir." Şu sayılan şey iyi dindarlık değildir. Nedir o?.. Şu sayılan şey iyi dindarlık değildir. Nedir o?..

En tüvellû vücûheküm kıbele'l-meşrikı ve'l-mağrib. "Ey yahudiler, ey hıristiyanlar! En tüvellû vücûheküm kıbele'l-meşrikı ve'l-mağrib. "Ey yahudiler, ey hıristiyanlar! Sizin yönlerinizi doğuya veya batıya dönmeniz ve bu hususta Allah'ın ahir zaman peygamberine,Sizin yönlerinizi doğuya veya batıya dönmeniz ve bu hususta Allah'ın ahir zaman peygamberine, vahyine, indirdiği Kur'ân-ı Kerîm'e itiraz edip Kâbe'ye dönülmesini kabul etmemeniz,vahyine, indirdiği Kur'ân-ı Kerîm'e itiraz edip Kâbe'ye dönülmesini kabul etmemeniz, bu hususta ileri geri konuşmanız dindarlık değildir." Asıl dindarlık böyle olmaz bu hususta ileri geri konuşmanız dindarlık değildir." Asıl dindarlık böyle olmaz

Ve lâkinne'l-birre. "Fakat asıl dindarlık, şöyle şöyle yapmaktır." diyeVe lâkinne'l-birre. "Fakat asıl dindarlık, şöyle şöyle yapmaktır." diye bütün âyet-i kerîmenin geriye kalan kelimelerinde nelerin asıl dindarlık olduğu anlatılıyor. bütün âyet-i kerîmenin geriye kalan kelimelerinde nelerin asıl dindarlık olduğu anlatılıyor.

Burda birr kelimesi, b-i-r-r; r harfi şeddeli yani, iki tane. Burda birr kelimesi, b-i-r-r; r harfi şeddeli yani, iki tane. Birr, iyiliğin her çeşidine verilen bir isimdir.Birr, iyiliğin her çeşidine verilen bir isimdir. Yani ibadet ve taat, itaat ve hayırlı ameller, sevap kazandıran şeyler...Yani ibadet ve taat, itaat ve hayırlı ameller, sevap kazandıran şeyler... Sonuç itibariyle insanı Allah'ın rızasına, cennete götüren, sevap kazandıran fâideli,Sonuç itibariyle insanı Allah'ın rızasına, cennete götüren, sevap kazandıran fâideli, güzel olan bütün hayırlı işlere birr denilir. güzel olan bütün hayırlı işlere birr denilir.

Umumiyetle biz sadece birr kelimesini kullanmayız. Umumiyetle biz sadece birr kelimesini kullanmayız. Çünkü Türkçe'de bir, iki, üç, dört diye sayı olarak bir var, belki bazıları bunu bilemez diye Çünkü Türkçe'de bir, iki, üç, dört diye sayı olarak bir var, belki bazıları bunu bilemez diye ecdad daima birr ve takvâ kelimelerini beraber kullanmış.ecdad daima birr ve takvâ kelimelerini beraber kullanmış. Birr ü takvâ; iyilik ve Allah'tan korkarak titizce müslümanlık yapmak mânasına beraber kullanılmış. Birr ü takvâ; iyilik ve Allah'tan korkarak titizce müslümanlık yapmak mânasına beraber kullanılmış.

İyilik yapan kimseye de isim olarak el-berrü, yani b harfi üstünlü olarak berr denilir.İyilik yapan kimseye de isim olarak el-berrü, yani b harfi üstünlü olarak berr denilir. Berren bi-vâlideyhi; "anne babasına iyilik yapan evlât" mânasına geliyor.Berren bi-vâlideyhi; "anne babasına iyilik yapan evlât" mânasına geliyor. Veyahut b'den sonra elif gelerek el-bârru; "iyilik yapan kimse" mânasına ism-i fâil sigasıyla kullanılır. Veyahut b'den sonra elif gelerek el-bârru; "iyilik yapan kimse" mânasına ism-i fâil sigasıyla kullanılır.

İyilik, ama Allah'a itaat mânasına, sevap kazandıran, hayır hâsıl eden,İyilik, ama Allah'a itaat mânasına, sevap kazandıran, hayır hâsıl eden, insanı cennete götüren icraat demek. insanı cennete götüren icraat demek.

"Birr, sizini yüzünüzü doğuya veya batıya dündürmeniz değildir. "Birr, sizini yüzünüzü doğuya veya batıya dündürmeniz değildir. Şu âyet-i kerîmede, aşağıda sayılacak olan şeylerdir, asıl onlardır." mânasına. Şu âyet-i kerîmede, aşağıda sayılacak olan şeylerdir, asıl onlardır." mânasına.

Burada eğer hitap müslümanlaraysa, "Ey müslümanlar, sizin daha önceden, Burada eğer hitap müslümanlaraysa, "Ey müslümanlar, sizin daha önceden, kıble belirlenmezden önce istediğiniz yöne namaz kılıyordunuz. kıble belirlenmezden önce istediğiniz yöne namaz kılıyordunuz. Şimdi kıble emrolundu, artık o değildir." diye yorumluyorlar ama, Şimdi kıble emrolundu, artık o değildir." diye yorumluyorlar ama, daha ziyade yahudiler ve hıristiyanlara hitap ettiği şeklindeki rivayet kuvvetli. daha ziyade yahudiler ve hıristiyanlara hitap ettiği şeklindeki rivayet kuvvetli.

Bir de bazı kıraatlerde leyse'l-birrü diye okuyan kıraat alimleri var. Bir de bazı kıraatlerde leyse'l-birrü diye okuyan kıraat alimleri var. O zaman birr kelimesi leyse'nin ismi, haberi de en tüvellû oluyor.O zaman birr kelimesi leyse'nin ismi, haberi de en tüvellû oluyor. Şimdi bizim okuduğumuz gibi birre olunca, mâna da öncelik kazanmış, vurgulanmış oluyor. Şimdi bizim okuduğumuz gibi birre olunca, mâna da öncelik kazanmış, vurgulanmış oluyor. Haberin öne getirilmesi dikkati çekmek içindir. Yani yüklemi öne getirmek... Haberin öne getirilmesi dikkati çekmek içindir. Yani yüklemi öne getirmek... Leyse'l-birre okunduğu zaman, "İyilik değildir şunlar, şunlar; asıl iyilik şunlar şunlardır!" diye Leyse'l-birre okunduğu zaman, "İyilik değildir şunlar, şunlar; asıl iyilik şunlar şunlardır!" diye mâna daha kuvvetli olmuş oluyor. Leyse'l-birrü) dendiği zaman, düz, heyecansız bir hüküm söylenmiş oluyor. mâna daha kuvvetli olmuş oluyor. Leyse'l-birrü) dendiği zaman, düz, heyecansız bir hüküm söylenmiş oluyor.

Ve lâkinne'l-birre. Lâkin de Türkçe'de kullanılan bir kelime.Ve lâkinne'l-birre. Lâkin de Türkçe'de kullanılan bir kelime. Bu da yine isim cümlelerinin başına gelir.Bu da yine isim cümlelerinin başına gelir. Leyse'nin aksini yapar; yani ismini üstün okutur, haberini ötre okutur. Leyse'nin aksini yapar; yani ismini üstün okutur, haberini ötre okutur. Ve lâkinne'l-birre. "Fakat asıl iyilik şunları yapanların iyiliğidir." diye, ondan sonra sıralama geliyor. Ve lâkinne'l-birre. "Fakat asıl iyilik şunları yapanların iyiliğidir." diye, ondan sonra sıralama geliyor.

"Sizin yaptığınız doğuya, batıya dönmek asıl birr değildir. "Sizin yaptığınız doğuya, batıya dönmek asıl birr değildir. Lakin asıl birr şunları şunları yapmaktır." diye,Lakin asıl birr şunları şunları yapmaktır." diye, derin dindarlığın temellerini Cenâb-ı Hak Teâlâ bize bildiriyor. derin dindarlığın temellerini Cenâb-ı Hak Teâlâ bize bildiriyor.

Ve lâkinne'l-birre. Burada birr kelimesini, el-bârre diye ism-i fâil sîgası şeklide okuyan Ve lâkinne'l-birre. Burada birr kelimesini, el-bârre diye ism-i fâil sîgası şeklide okuyan kıraat alimleri de olduğunu kitaplar yazıyor. kıraat alimleri de olduğunu kitaplar yazıyor. Yine o zaman, "İyi insan şunları yapan kimselerdir." mânasına gelir.Yine o zaman, "İyi insan şunları yapan kimselerdir." mânasına gelir. Birr diye okunursa, "Asıl iyilik şunu yapanın iyiliğidir." mânasına geliyor o zaman. Birr diye okunursa, "Asıl iyilik şunu yapanın iyiliğidir." mânasına geliyor o zaman.

Men. "İyi bir dindar kimse o kimsedir ki." Men. "İyi bir dindar kimse o kimsedir ki."

Âmene billâhi ve'l-yevmi'l-âhiri. "Allah'a ve ahiret gününe inanır." Âmene billâhi ve'l-yevmi'l-âhiri. "Allah'a ve ahiret gününe inanır."

Ve'l-melâiketi. "Ve Allah'ın meleklerine inanır." Ve'l-kitâbi. "Allah'ın kitaplarına inanır." Ve'l-melâiketi. "Ve Allah'ın meleklerine inanır."

Ve'l-kitâbi. "Allah'ın kitaplarına inanır."

"Kur'an-ı Kerim'e inanır." diye de açıklayanlar var."Kur'an-ı Kerim'e inanır." diye de açıklayanlar var. Yani el-kitab, kitap cinsinden Allah'ın ilâhi kitap olarak daha önceki peygamberlere indirdiği kitaplara inanır.Yani el-kitab, kitap cinsinden Allah'ın ilâhi kitap olarak daha önceki peygamberlere indirdiği kitaplara inanır. Ama tekil olduğundan, vel-kitab'dan maksat Kur'ân'dır." diyenler var. Ama tekil olduğundan, vel-kitab'dan maksat Kur'ân'dır." diyenler var.

Birinci söz daha tercih ediliyor.Birinci söz daha tercih ediliyor. Çünkü arkasından, ve'n-nebiyyîn "Peygamberlere inanır." kelimesi geliyor. Çünkü arkasından, ve'n-nebiyyîn "Peygamberlere inanır." kelimesi geliyor. Eğer "peygambere" deseydi, o zaman bu ve'l-kitâb, Kur'ân, peygamber deEğer "peygambere" deseydi, o zaman bu ve'l-kitâb, Kur'ân, peygamber de bizim Peygamber Efendimiz olurdu. Allahu Teâlâ Hazretleri umûmî beyan ediyor: bizim Peygamber Efendimiz olurdu. Allahu Teâlâ Hazretleri umûmî beyan ediyor: "O kimsenin iyiliğidir ki asıl iyilik; o kimse Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba inanır,"O kimsenin iyiliğidir ki asıl iyilik; o kimse Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba inanır, yani bütün kitaplara inanır. yani bütün kitaplara inanır.

Ve'n-nebiyyîn. "Ve Allah'ın gönderdiği bütün peygamberlere inanır." Ve'n-nebiyyîn. "Ve Allah'ın gönderdiği bütün peygamberlere inanır."

Elhamdülillâh, biz böyleyiz. Hamd ü senâlar olsun, Allah'ın bütün peygamberlerine inanıyoruz. Elhamdülillâh, biz böyleyiz. Hamd ü senâlar olsun, Allah'ın bütün peygamberlerine inanıyoruz. Hepsinin gönlümüzde müstesnâ mevkîleri, makamları var. Hepsinin gönlümüzde müstesnâ mevkîleri, makamları var. Mûsâ aleyhisselam, İsâ aleyhisselam, İbrâhim aleyhisselam, Yakub aleyhisselam, Yusuf aleyhisselam...Mûsâ aleyhisselam, İsâ aleyhisselam, İbrâhim aleyhisselam, Yakub aleyhisselam, Yusuf aleyhisselam... Adem aleyhisselam'dan Peygamberimiz'e kadar, hepsine inanıyoruz. Adem aleyhisselam'dan Peygamberimiz'e kadar, hepsine inanıyoruz.

Ve âte'l-mâle. Âtâ fiili nereye men âmene'deki âmene'ye bağlı.Ve âte'l-mâle. Âtâ fiili nereye men âmene'deki âmene'ye bağlı. Yani asıl iyilik "Hem şunlara şunlara iman eden ve hem de âte'l-mâle, malı veren;Yani asıl iyilik "Hem şunlara şunlara iman eden ve hem de âte'l-mâle, malı veren; alâ hubbihî sevgisi üzere."dir. alâ hubbihî sevgisi üzere."dir. Malı sevgisi üzere verendir. Kime verendir ? Malı sevgisi üzere verendir.

Kime verendir ?

Zevi'l-kurbâ. "Kendisiyle yakınlık bağları olanlara." Ve'l-yetâmâ. "Yetimlere." Zevi'l-kurbâ. "Kendisiyle yakınlık bağları olanlara."

Ve'l-yetâmâ. "Yetimlere."

Ve'l-mesâkîne. "Kendi idaresini sağlayamayan, dâimâ insanlara muhtaç durumda olanlara." Ve'l-mesâkîne. "Kendi idaresini sağlayamayan, dâimâ insanlara muhtaç durumda olanlara."

Ve'bne's-sebîl. "Yolculara." Ve's-sâilîn. "Ve gelip isteyen, dilenenlere." Ve'bne's-sebîl. "Yolculara."

Ve's-sâilîn. "Ve gelip isteyen, dilenenlere."

Ve fi'r-rikâb. "Ve kölelikten kurtulmak isteyen insanlara." Ve fi'r-rikâb. "Ve kölelikten kurtulmak isteyen insanlara."

Yani, "O kimsedir ki malı sevgisi üzere; yakınlara, yetimlere, miskinlere, yolculara,Yani, "O kimsedir ki malı sevgisi üzere; yakınlara, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere ve esarette olanlara verir." Ve ekâme's-salâh. Bu da yine âmene'ye bağlı.dilenenlere ve esarette olanlara verir."

Ve ekâme's-salâh. Bu da yine âmene'ye bağlı.
"Ve o kimsenin iyiliğidir ki, o kimse aynı zamanda hem şunlara iman eder, hem malı şunlara şunlara verir." "Ve o kimsenin iyiliğidir ki, o kimse aynı zamanda hem şunlara iman eder, hem malı şunlara şunlara verir."

Ve ekâme's-salâte. "Ve namazı dosdoğru, sapasağlam, dimdik kılar." Ve ekâme's-salâte. "Ve namazı dosdoğru, sapasağlam, dimdik kılar."

Ve âte'z-zekâte. "Ve malının zekâtını verir." Ve âte'z-zekâte. "Ve malının zekâtını verir."

Ve'l-mûfûne bi-ahdihim izâ âhedû. "Ve insanlarla ahdettikleri zaman, Ve'l-mûfûne bi-ahdihim izâ âhedû. "Ve insanlarla ahdettikleri zaman, ahidlerine riayet eden kimselerin dindarlığıdır asıl makbul olan dindarlık."ahidlerine riayet eden kimselerin dindarlığıdır asıl makbul olan dindarlık." Buradaki mûfûne, yukarıdaki men âmene'deki men'e bağlı. Buradaki mûfûne, yukarıdaki men âmene'deki men'e bağlı.

Ve's-sâbirîne fi'l-be'sâi ve'd-darrâi ve hîne'l-be's. "Sabredenlerin edenlerin birr ü takvâsıdır." Ve's-sâbirîne fi'l-be'sâi ve'd-darrâi ve hîne'l-be's. "Sabredenlerin edenlerin birr ü takvâsıdır."

Nerde sabrediyorlar? Fi'l-be'sâi ve'd-darrâi. Nerde sabrediyorlar?

Fi'l-be'sâi ve'd-darrâi.
"Fakirlik, yoksulluk ve hastalık, elem, keder durumlarında." "Fakirlik, yoksulluk ve hastalık, elem, keder durumlarında."

Ve hîne'l-be's. "Ve savaş zamanında sabredenlerin birr ü takvâsıdır." Ve hîne'l-be's. "Ve savaş zamanında sabredenlerin birr ü takvâsıdır."

Ülâike. "İşte bütün bunları yapanlar, işte bunlar." Ellezîne sadakû. Ülâike. "İşte bütün bunları yapanlar, işte bunlar." Ellezîne sadakû. "Dindarlığı, özü sözü dosdoğru olan kimselerdir.""Dindarlığı, özü sözü dosdoğru olan kimselerdir." Ve ülâike hümü'l-müttekûn. "İşte bunlar müttakî olanların, Allah'tan korkan,Ve ülâike hümü'l-müttekûn. "İşte bunlar müttakî olanların, Allah'tan korkan, birr ü takvâ sahibi sıfatına hakkıyla layık olan müttakîlerin ta kendileridir." birr ü takvâ sahibi sıfatına hakkıyla layık olan müttakîlerin ta kendileridir."

Allahu Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki; asıl dindar insanın ilk sıfatı Allah'a inanmasıdır.Allahu Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki; asıl dindar insanın ilk sıfatı Allah'a inanmasıdır. Yani Allah'a inanmak, Allah'tan korkmak ve Allah'ın emirlerini tutmak önemlidir. Yani Allah'a inanmak, Allah'tan korkmak ve Allah'ın emirlerini tutmak önemlidir. Yoksa Allah'a itiraz edip Peygamberini kabul etmeyip Kur'ân'ına sırt çevirip doğuya dönmek,Yoksa Allah'a itiraz edip Peygamberini kabul etmeyip Kur'ân'ına sırt çevirip doğuya dönmek, batıya dönmek iş değildir. Bunlar maddî hareketlerdir.batıya dönmek iş değildir. Bunlar maddî hareketlerdir. Bunlardan önemli olan, bunun derinliğindeki daha önemli işleri yapmaktır. Bunlardan önemli olan, bunun derinliğindeki daha önemli işleri yapmaktır.

Allah'a iman en önemli oluyor. Allah'a iman edip bağlanmak, övünülecek dindarlığın, Allah'a iman en önemli oluyor. Allah'a iman edip bağlanmak, övünülecek dindarlığın, Allah'ın iyi kulu olmanın, kâmil insan olmanın ilk şartı oluyor.Allah'ın iyi kulu olmanın, kâmil insan olmanın ilk şartı oluyor. İnanacak ve doğru inanacak. Onun için Allah'a inancımızın, Allah'ın razı olacağı, İnanacak ve doğru inanacak. Onun için Allah'a inancımızın, Allah'ın razı olacağı, Allah'ın Kur'ân-ı Kerîm'de bildirdiği, Peygamber Efendimiz'in anlattığı şekilde; Allah'ın Kur'ân-ı Kerîm'de bildirdiği, Peygamber Efendimiz'in anlattığı şekilde; böyle abuk sabuk, efsane, masal, yalan, yanlış, şirk, küfür bulaşığı olmayan bir güzel iman olması lâzım! böyle abuk sabuk, efsane, masal, yalan, yanlış, şirk, küfür bulaşığı olmayan bir güzel iman olması lâzım!

Güneş tanrı mıdır ? Olamaz! Hangi ilim adamına sorarsan sor.Güneş tanrı mıdır ? Olamaz! Hangi ilim adamına sorarsan sor. Öküz tapınılacak bir mahlûk olabilir mi ? Olamaz! Hazret-i İsâ tapınılacak bir varlık olur mu ? Olmaz.Öküz tapınılacak bir mahlûk olabilir mi ? Olamaz! Hazret-i İsâ tapınılacak bir varlık olur mu ? Olmaz. Çünkü Hazret-i İsâ'dan önceki insanlar bu sefer neye tapınacaklardı ? Çünkü Hazret-i İsâ'dan önceki insanlar bu sefer neye tapınacaklardı ? Eğer tapınılacak bir insan idiyse, Hazret-i Adem'e tapınılması azımdıEğer tapınılacak bir insan idiyse, Hazret-i Adem'e tapınılması azımdı veya Hazret-i Âdem'in yerine Hazret-i İsâ'nın gelmesi lâzımdı.veya Hazret-i Âdem'in yerine Hazret-i İsâ'nın gelmesi lâzımdı. Nerden baksan, nasıl düşünsen, olmaz! Nerden baksan, nasıl düşünsen, olmaz!

Hazret-i İsâ kendisi, kendisine tapınılmasını da söylememiştir. Hazret-i İsâ kendisi, kendisine tapınılmasını da söylememiştir. Allah'ın emrettiğini söylemiştir. Allah'ın birliğine çağırmıştır. Allah'ın emrettiğini söylemiştir. Allah'ın birliğine çağırmıştır. İnsanlar onu, mucizelerinden dolayı tanrı sanıyorlar. Halbuki gayet basit bir olay.İnsanlar onu, mucizelerinden dolayı tanrı sanıyorlar. Halbuki gayet basit bir olay. Peygamberler Allah'ın sevgili kulları oldukları için, Peygamberler Allah'ın sevgili kulları oldukları için, Allah onlara olağanüstü şeyler yapma meziyeti vermiştir. Allah onlara olağanüstü şeyler yapma meziyeti vermiştir.

Bizim Peygamberimiz'in de nice mucizeleri vardır.Bizim Peygamberimiz'in de nice mucizeleri vardır. Müşriklerin gözleri faltaşı gibi açılıp,hayretler içinde müşahade ettikleri Müşriklerin gözleri faltaşı gibi açılıp,hayretler içinde müşahade ettikleri "Allah Allah!" deyip şaşırdıkları mucizeleri vardır. Mûsâ aleyhisselam'ın çeşitli mucizeleri vardır. "Allah Allah!" deyip şaşırdıkları mucizeleri vardır. Mûsâ aleyhisselam'ın çeşitli mucizeleri vardır. Buraya kadar ki ayetlerde okuduk. Kur'ân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz beyan ediyor.Buraya kadar ki ayetlerde okuduk. Kur'ân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz beyan ediyor. Tur dağında, sihirbazlarla karşılaşmasında, Firavun'dan kurtulmasında... Tur dağında, sihirbazlarla karşılaşmasında, Firavun'dan kurtulmasında...

İbrâhim aleyhisselam'ın, Nuh aleyhisselam'ın mucizeleri vardır. Peygamberlerin mucizeleri olur.İbrâhim aleyhisselam'ın, Nuh aleyhisselam'ın mucizeleri vardır. Peygamberlerin mucizeleri olur. İsâ aleyhisselam'ın da mucizeleri vardır. Hastaları iyi etmek vs... Ona tapmak doğru değil. İsâ aleyhisselam'ın da mucizeleri vardır. Hastaları iyi etmek vs... Ona tapmak doğru değil.

Başka ne var insanların tapındıkları? Dinler tarihini hatırımıza getirelim. Başka ne var insanların tapındıkları?

Dinler tarihini hatırımıza getirelim.
Hele Yunanlılar'ın hiç tutulacak tarafları yok! İşi tamamen edebiyata ve masala boğmuşlar. Hele Yunanlılar'ın hiç tutulacak tarafları yok! İşi tamamen edebiyata ve masala boğmuşlar. Olimpos dağı, Zeus, harb tanrısı, şarap tanrısı, aşk tanrısı... vs.Olimpos dağı, Zeus, harb tanrısı, şarap tanrısı, aşk tanrısı... vs. Saçmalamışlar. Tamamen, korkunç bir şirk. Saçmalamışlar. Tamamen, korkunç bir şirk.

Sâsâniler, Persler; iyilik tanrısı, kötülük tanrısı;Sâsâniler, Persler; iyilik tanrısı, kötülük tanrısı; Yezdan, Ehrimen diye, aydınlık, karanlık diye iki tanrı düşünmüşler. Yezdan, Ehrimen diye, aydınlık, karanlık diye iki tanrı düşünmüşler. Halbuki karanlık, aydınlık bir ışık olayıdır, biliyoruz. Hiç bunun tanrı olmakla ilgisi yok.Halbuki karanlık, aydınlık bir ışık olayıdır, biliyoruz. Hiç bunun tanrı olmakla ilgisi yok. Hepsini yapan Rabbü'l-âlemîn. Yeri göğü yaratan, idare eden, yerin göğün mülkünün sahibi.Hepsini yapan Rabbü'l-âlemîn. Yeri göğü yaratan, idare eden, yerin göğün mülkünün sahibi. Allah'ın hepsi. Demek ki iyilik de, kötülük de Allah'tan.Allah'ın hepsi.

Demek ki iyilik de, kötülük de Allah'tan.
Bütün mukadderâtı Allah takdir ediyor. Eğer bir kaç tane otorite, yani tanrı, istediğini yapan Bütün mukadderâtı Allah takdir ediyor. Eğer bir kaç tane otorite, yani tanrı, istediğini yapan merkez olsaydı, kâinatta birlik, düzen olmazdı, kargaşa, çatışma, çarpışma olurdu.merkez olsaydı, kâinatta birlik, düzen olmazdı, kargaşa, çatışma, çarpışma olurdu. Bu fizik ve kimya düzeni, bu muhteşem ahenk ve birlik olmazdı. Yer gök darmadağın dağılırdı.Bu fizik ve kimya düzeni, bu muhteşem ahenk ve birlik olmazdı. Yer gök darmadağın dağılırdı. İşte o zaman Yunanlıların efsaneleri gibi, o tanrı o tanrıya saldırır, o onunla kavga eder,İşte o zaman Yunanlıların efsaneleri gibi, o tanrı o tanrıya saldırır, o onunla kavga eder, Olimpos dağındaki Zeus onlara kızar, bağırır, çağırır... Tiyatro konusu gibi. Olimpos dağındaki Zeus onlara kızar, bağırır, çağırır... Tiyatro konusu gibi.

Önce âmene billâh; yani, "Dindar bir insan o kimsedir ki Allah'a iman etti." Önce âmene billâh; yani, "Dindar bir insan o kimsedir ki Allah'a iman etti." Allah'a iman ettikten sonra önemli ikinci vasıf ve'l-yevmi'l-âhir; "Ahiret gününe inanmak." Allah'a iman ettikten sonra önemli ikinci vasıf ve'l-yevmi'l-âhir; "Ahiret gününe inanmak."

Ahirete inanmak en önemli, en kıymetli, insanlara en faydalı iman şûbesidir.Ahirete inanmak en önemli, en kıymetli, insanlara en faydalı iman şûbesidir. Putlara tapanlar ahirete inanmıyorlarmış.Putlara tapanlar ahirete inanmıyorlarmış. Bizim arkadaşların kendi hayatlarında yaşadıkları bazı olaylardan da anlattıklarına göre, Bizim arkadaşların kendi hayatlarında yaşadıkları bazı olaylardan da anlattıklarına göre, mesela Amerika'da bir toplantı düzenlemişler. mesela Amerika'da bir toplantı düzenlemişler. Haham, papaz ve müftüyü çağırmışlar, konuşturmuşlar. Haham ahireti inkâr etmiş. Haham, papaz ve müftüyü çağırmışlar, konuşturmuşlar. Haham ahireti inkâr etmiş. Ben hayretler içinde kaldım. Orada papaz çıkmış: "Aziz kardeşim! Ben hayretler içinde kaldım.

Orada papaz çıkmış:

"Aziz kardeşim!
Sen nasıl ahireti inkâr edersin ki, işte beraberce okuduğumuz Tevrat'ta, İncil'de, Ahd-i Atik, Sen nasıl ahireti inkâr edersin ki, işte beraberce okuduğumuz Tevrat'ta, İncil'de, Ahd-i Atik, Ahd-i Cedid, mukaddes kitapta şu ayet var, bu ayet var?" diye, o bile razı olamamış. Ahd-i Cedid, mukaddes kitapta şu ayet var, bu ayet var?" diye, o bile razı olamamış.

Demek ki ahirete inanmayan yahudiler, ehl-i küfür var. "Her şey dünyadadır." diyenler var. Demek ki ahirete inanmayan yahudiler, ehl-i küfür var. "Her şey dünyadadır." diyenler var. Bunların karşılığında Cenâb-ı Hak Teâlâ, kendisine imandan sonra,Bunların karşılığında Cenâb-ı Hak Teâlâ, kendisine imandan sonra, hemen ahirete imanı beyan buyuruyor. Bu önemini gösterir. Allah'a inanmak birinci önemli, temel iş;hemen ahirete imanı beyan buyuruyor. Bu önemini gösterir. Allah'a inanmak birinci önemli, temel iş; ondan sonra ahirete inanmak geliyor. ondan sonra ahirete inanmak geliyor.

Ahireti inkâr etti mi insan, ne müslümanlık, ne iman, ne akıl, ne mantık kalır.Ahireti inkâr etti mi insan, ne müslümanlık, ne iman, ne akıl, ne mantık kalır. Çünkü bilinmeyen, istikbâle ait bir şeyi, bir insanın kalkıp da inkâr etmesi, hakkı ve haddi değildir.Çünkü bilinmeyen, istikbâle ait bir şeyi, bir insanın kalkıp da inkâr etmesi, hakkı ve haddi değildir. Kimse "Yarın yağmur yağmayacak, yarın şöyle olmayacak!" veya "Bir asır sonra şu olmayacak, bu olmayacak." diyemez. Kimse "Yarın yağmur yağmayacak, yarın şöyle olmayacak!" veya "Bir asır sonra şu olmayacak, bu olmayacak." diyemez. Diyene de derler ki: "Nerden biliyorsun ? Nasıl karar veriyorsun buna?!" Diyene de derler ki:

"Nerden biliyorsun ? Nasıl karar veriyorsun buna?!"

Yani bu inkâr delilli de değildir, bir belge gibi bir şey de yoktur. Yani bu inkâr delilli de değildir, bir belge gibi bir şey de yoktur. Binâenaleyh ahirete iman, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir şeydir; çünkü ileridedir.Binâenaleyh ahirete iman, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir şeydir; çünkü ileridedir. Kimsenin inkâra hakkı yoktur. Bilimsel olarak da, din bakımından doğru değildir.Kimsenin inkâra hakkı yoktur. Bilimsel olarak da, din bakımından doğru değildir. Hele Kur'ân bakımından, sünnet yönünden hiç doğru değildir. Hele Kur'ân bakımından, sünnet yönünden hiç doğru değildir.

Bazıları çıkıyor da, "Cennet te, cehennem de, ahirette bu dünyada." diyorlar? Bazıları çıkıyor da, "Cennet te, cehennem de, ahirette bu dünyada." diyorlar?

"Hayır! Öyle değil!" Ve'l-ba'sü ba'de'l-mevti hakkun. "Öldükten sonra dirilmek vardır.""Hayır! Öyle değil!"

Ve'l-ba'sü ba'de'l-mevti hakkun. "Öldükten sonra dirilmek vardır."
Hesap, mahkeme-i kübrâ, cennet ve cehennem vardır. Hesap, mahkeme-i kübrâ, cennet ve cehennem vardır.

İşte asıl mü'min insan, Allah'a ve ahiret gününe inanır.İşte asıl mü'min insan, Allah'a ve ahiret gününe inanır. En önemli iş bu. Ahirete inandığı, hesabı düşündüğü için de sağlam müslüman olur. En önemli iş bu. Ahirete inandığı, hesabı düşündüğü için de sağlam müslüman olur. Ahirete inanmayan, sadece bu dünya var diyen, "Vur patlasın, çal oynasın.Ahirete inanmayan, sadece bu dünya var diyen, "Vur patlasın, çal oynasın. Bu dünyada ne yaparsam yanıma kârdır." diye epikürist bir felsefeyle, zevkle,Bu dünyada ne yaparsam yanıma kârdır." diye epikürist bir felsefeyle, zevkle, hedonist felsefeyle ömrünü geçirir. "Nasıl olsa ben yaşayacağım kadar yaşayacağım;hedonist felsefeyle ömrünü geçirir. "Nasıl olsa ben yaşayacağım kadar yaşayacağım; ondan sonra bir şey yok!" diye çok anarşist, bozguncu, çok bencil olur,ondan sonra bir şey yok!" diye çok anarşist, bozguncu, çok bencil olur, çok zararlı işler yapar. Yani zararları da çok ama, gerçek de değil, bilimsel de değil.çok zararlı işler yapar. Yani zararları da çok ama, gerçek de değil, bilimsel de değil. Asıl dindar, asıl iyi insan hem Allah'a, hem ahiret gününe aşk ile, sıdk ile, yakîn ile inanır. Asıl dindar, asıl iyi insan hem Allah'a, hem ahiret gününe aşk ile, sıdk ile, yakîn ile inanır.

Ve'l-melâiketi. "Meleklere inanır." Ve'l-melâiketi. "Meleklere inanır." Melekler Allah'ın kullarıdır ve onları çeşitli vazifelerle vazifelendirmiş, emretmiş;Melekler Allah'ın kullarıdır ve onları çeşitli vazifelerle vazifelendirmiş, emretmiş; o vazifeleri yapıyorlar. "Meleklere de inanmaktır." demekle yahudilere şöyle bir,o vazifeleri yapıyorlar.

"Meleklere de inanmaktır." demekle yahudilere şöyle bir,
"Siz bu yanlışı da yapıyorsunuz!" diye bir işaret var."Siz bu yanlışı da yapıyorsunuz!" diye bir işaret var. Çünkü yahudiler Cebrâil aleyhisselam'ı düşman ediniyorlardı.Çünkü yahudiler Cebrâil aleyhisselam'ı düşman ediniyorlardı. Onu melek kabul etmek istemiyorlardı.Onu melek kabul etmek istemiyorlardı. Ama, Allah'ın ulu meleklerinden birisi. Mü'min insan melekelere de inanır. "Ama görmüyoruz." Ama, Allah'ın ulu meleklerinden birisi. Mü'min insan melekelere de inanır.

"Ama görmüyoruz."

Görmüyoruz ama etrafımızda bir çok iş olup duruyor.Görmüyoruz ama etrafımızda bir çok iş olup duruyor. Olduran Allahu Teâlâ Hazretleri; vazifeliler melekler.Olduran Allahu Teâlâ Hazretleri; vazifeliler melekler. Gözümüzü, kolumuzu, her âzâmızı, her eklemimizi bekleyen melekler var. Gözümüzü, kolumuzu, her âzâmızı, her eklemimizi bekleyen melekler var. Sağımızda, solumuzda hafaza melekleri var. Amellerimizi yazıyorlar, tesbit ediyorlar.Sağımızda, solumuzda hafaza melekleri var. Amellerimizi yazıyorlar, tesbit ediyorlar. Bunlar mahkeme-i kübrâda ortaya konulacak.Bunlar mahkeme-i kübrâda ortaya konulacak. İnsanların hesabı o mahkemede öyle görülecek, öyle belgelendirilecek.İnsanların hesabı o mahkemede öyle görülecek, öyle belgelendirilecek. Yerdeki, gökteki bir çok olayları da yapan, götüren, Allah'ın böyle ulvî, görünmez varlıkları var.Yerdeki, gökteki bir çok olayları da yapan, götüren, Allah'ın böyle ulvî, görünmez varlıkları var. İman ediyoruz. Görünmez ama, göründüğü zaman da oluyor.İman ediyoruz.

Görünmez ama, göründüğü zaman da oluyor.
Görülebilir duruma da geçebilirler. İstedikleri zaman insanın karşısına çıkarlar.Görülebilir duruma da geçebilirler. İstedikleri zaman insanın karşısına çıkarlar. İbrâhim aleyhisselam'a misafir gibi gelmişler. İbrâhim aleyhisselam'a misafir gibi gelmişler. Cebrâil aleyhisselam Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e, bir beyaz elbise giymişCebrâil aleyhisselam Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e, bir beyaz elbise giymiş kişi olarak çok kere gelmiş. Başka insanlar da görmüş, konuşmasını da duymuş. Olur yâni. kişi olarak çok kere gelmiş. Başka insanlar da görmüş, konuşmasını da duymuş. Olur yâni.

Görünebilirlik kabiliyeti de var, ama herkes göremez. Görünebilirlik kabiliyeti de var, ama herkes göremez. Peygamber Efendimiz konuşup dururken, yanındaki hanımı Hatice Anamız göremiyordu. Peygamber Efendimiz konuşup dururken, yanındaki hanımı Hatice Anamız göremiyordu. Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz ile dururken, Cebrâil geldiği zaman, "Allah'tan selâm getirdi sana." diye Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz ile dururken, Cebrâil geldiği zaman, "Allah'tan selâm getirdi sana." diye söylüyordu ama, Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz göremiyordu. söylüyordu ama, Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz göremiyordu.

Ama hakiki mü'min, hakiki birr ü takvâ sahibi insan, meleklere de inanır. Ama hakiki mü'min, hakiki birr ü takvâ sahibi insan, meleklere de inanır.

Ve'l-kitâb "Kitaba da inanır." Kitap, "Allah'ın kitap indirdiğine de inanır."Ve'l-kitâb "Kitaba da inanır." Kitap, "Allah'ın kitap indirdiğine de inanır." mânasına bütün semâvî kitapları içine alan bir tâbir olabilir. mânasına bütün semâvî kitapları içine alan bir tâbir olabilir.

Yalnız biz bütün semâvî kitapların o zamanki, o peygambere indiği zamanki bozulmamış hâline inançlıyız. Yalnız biz bütün semâvî kitapların o zamanki, o peygambere indiği zamanki bozulmamış hâline inançlıyız. Yoksa kitap kaybolmuş, aslı ortada yok, sonradan birisi yazmış, "Bu işte odur" demiş. Yoksa kitap kaybolmuş, aslı ortada yok, sonradan birisi yazmış, "Bu işte odur" demiş. O artık bilimsel bakımdan düşünülecek bir şey. O artık bilimsel bakımdan düşünülecek bir şey. İçindeki yazılan şeylerin bir kısmı doğru olabilir, bir kısmı da kişilerin katması olabilir. İçindeki yazılan şeylerin bir kısmı doğru olabilir, bir kısmı da kişilerin katması olabilir.

Nitekim yüzlerce İncil'in cümleleri birbirlerinden farklıydı. Nitekim yüzlerce İncil'in cümleleri birbirlerinden farklıydı. Demek ki, ana konularda bazı hatırda kalan şeyler tam tutuyor ama,Demek ki, ana konularda bazı hatırda kalan şeyler tam tutuyor ama, bazılarını tam tutturamadıkları için farklılıklar olmuş.bazılarını tam tutturamadıkları için farklılıklar olmuş. Bunlar milattan sonra 325 yılında İznik Konsülünde elenmiş;Bunlar milattan sonra 325 yılında İznik Konsülünde elenmiş; dört tanesi bırakılmış, ötekiler reddedilmiş.dört tanesi bırakılmış, ötekiler reddedilmiş. Bu arada Hazret-i Muhammed aleyhisselam'ın ahir zaman peygamberi olduğunu Bu arada Hazret-i Muhammed aleyhisselam'ın ahir zaman peygamberi olduğunu açıkça beyan eden Barnaba İncili de reddedilmiş, dışlanmış.açıkça beyan eden Barnaba İncili de reddedilmiş, dışlanmış. Halbuki, "Ahir zaman peygamberi Ahmed, Muhammed isminde Halbuki, "Ahir zaman peygamberi Ahmed, Muhammed isminde Allah'ın en sevgili peygamberi gelecek!" diye orada var. Allah'ın en sevgili peygamberi gelecek!" diye orada var. Bütün incillerde de Paraklitus şeklinde geçiyor.Bütün incillerde de Paraklitus şeklinde geçiyor. Onlar da onu başka türlü, Rûhü'l-kudüs veya Cebrâil şeklinde yanlış yorumluyorlar ama, aslında var. Onlar da onu başka türlü, Rûhü'l-kudüs veya Cebrâil şeklinde yanlış yorumluyorlar ama, aslında var.

Kitaplara inanırız ama, bozulmamış şekillerine inanırız. Yoksa bozuklarına inanamayız. Kitaplara inanırız ama, bozulmamış şekillerine inanırız. Yoksa bozuklarına inanamayız. Çünkü bozulduğu için, yanlış noktaya götürür.Çünkü bozulduğu için, yanlış noktaya götürür. Kur'ân-ı Kerîm, hepsini toplayan, temsil eden, hepsinin içindeki mânaları ihtivâ eden en son kitaptır. Kur'ân-ı Kerîm, hepsini toplayan, temsil eden, hepsinin içindeki mânaları ihtivâ eden en son kitaptır.

Fîhâ kütübün kayyimeh. Kur'ân-ı Kerîm içinde her türlü eski peygamberlere indirilmiş Fîhâ kütübün kayyimeh. Kur'ân-ı Kerîm içinde her türlü eski peygamberlere indirilmiş bilgiler de mevcut olduğundan, hepsinin temsilcisidir. Ona inanması lâzım!bilgiler de mevcut olduğundan, hepsinin temsilcisidir. Ona inanması lâzım! Bütün kitaplara inanıp asıl Kur'ân-ı Kerîm'e inanılması lâzım! Bütün kitaplara inanıp asıl Kur'ân-ı Kerîm'e inanılması lâzım!

Çünkü asıl, bozulmamış, harfi bile değişmemiş bilgiler, ceylan derisine, kürek kemiği üzerine yazılmış… Çünkü asıl, bozulmamış, harfi bile değişmemiş bilgiler, ceylan derisine, kürek kemiği üzerine yazılmış… Bugüne kadar elhamdülillâh elimizde, müzelerde saklanan, Hazret-i Osman zamanından,Bugüne kadar elhamdülillâh elimizde, müzelerde saklanan, Hazret-i Osman zamanından, Hazret-i Osman'ın kanı üstüne damlamış nüsha elimizde. Hazret-i Osman'ın kanı üstüne damlamış nüsha elimizde. Hazret-i Ali'nin eliyle yazdığı imzalı Kur'ân-ı Kerîm müzemizde.Hazret-i Ali'nin eliyle yazdığı imzalı Kur'ân-ı Kerîm müzemizde. Tabii bir mü'min, Allah'ın kitaplarına inanır. Ve'n-nebiyyîn.Tabii bir mü'min, Allah'ın kitaplarına inanır.

Ve'n-nebiyyîn.
"Allah'ın gönderdiği mübarek peygamberlerine, kullara Allah'ın emirlerini bildiren vazifeli"Allah'ın gönderdiği mübarek peygamberlerine, kullara Allah'ın emirlerini bildiren vazifeli peygamberlere inanır." peygamberlere inanır." Bir tanesini inkâr etse, olmaz. Allah'ın peygamberlerinin hepsine inanmak lazım! Bir tanesini inkâr etse, olmaz. Allah'ın peygamberlerinin hepsine inanmak lazım!

Biz hepsine inanıyoruz. Başkaları, kendilerinkine inanıyor,Biz hepsine inanıyoruz. Başkaları, kendilerinkine inanıyor, kendilerinden başkasına ait olanları reddediyor. Öyle şey olmaz! kendilerinden başkasına ait olanları reddediyor. Öyle şey olmaz! Çünkü kendi kitaplarında da, kendi peygamberlerinden önce bazı peygamberler geldiğiniÇünkü kendi kitaplarında da, kendi peygamberlerinden önce bazı peygamberler geldiğini okuyorlar ve kabul ediyorlar; Adem aleyhisselam, Nuh aleyhisselam vs... diye.okuyorlar ve kabul ediyorlar; Adem aleyhisselam, Nuh aleyhisselam vs... diye. Binâenaleyh, kendilerinden sonra da hayat devam ettiğine göre,Binâenaleyh, kendilerinden sonra da hayat devam ettiğine göre, kendilerinden sonra da peygamber geldiğini inkâr etmemeleri lazım ama, kendilerinden sonra da peygamber geldiğini inkâr etmemeleri lazım ama, mûsevîler Hazret-i İsâ'yı inkâr etmiş. Ehl-i kitap Peygamber Efendimiz'e tâbi olmamış. mûsevîler Hazret-i İsâ'yı inkâr etmiş. Ehl-i kitap Peygamber Efendimiz'e tâbi olmamış. Bir kısmı kabul edip müslüman olmuşsa da, bir kısmı eski haliyle kalmış, kaybetmiş. Bir kısmı kabul edip müslüman olmuşsa da, bir kısmı eski haliyle kalmış, kaybetmiş.

Asıl dindar, iyi, birr ü takvâ sahibi insan peygamberlere inanır. Asıl dindar, iyi, birr ü takvâ sahibi insan peygamberlere inanır.

Bir ü takvâ sahibi insanın bir vasfı da: Ve âte'l-mâle alâ hubbihî.Bir ü takvâ sahibi insanın bir vasfı da:

Ve âte'l-mâle alâ hubbihî.
"İyi insan o kimsedir ki Allah'a, ahiret gününe, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı."İyi insan o kimsedir ki Allah'a, ahiret gününe, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. O iyi insan, yani ideal, en iyi, kâmil dindar insan;O iyi insan, yani ideal, en iyi, kâmil dindar insan; malını sevgisi üzere yakınlarına, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere ve esirlere verir." malını sevgisi üzere yakınlarına, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere ve esirlere verir."

Alâ hubbihi. "Malını onun sevgisi üzerine verir." Onun sevgisinden maksat nedir? Alâ hubbihi. "Malını onun sevgisi üzerine verir." Onun sevgisinden maksat nedir? Burada hû zamiri Allah'a gidiyor ise; "Allah sevgisiyle, aşkıyla, 'Allah'ın emrine itaat ediyorum' diye, Burada hû zamiri Allah'a gidiyor ise; "Allah sevgisiyle, aşkıyla, 'Allah'ın emrine itaat ediyorum' diye, Allah'ı sevdiği için, Allah aşkı için, Allah rızası için malını yakınlarına, yetimlere,Allah'ı sevdiği için, Allah aşkı için, Allah rızası için malını yakınlarına, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere, esirlere verir." İyi dindarın bir vasfı budur. miskinlere, yolculara, dilenenlere, esirlere verir." İyi dindarın bir vasfı budur.

Hû zamiri eğer mala gidiyorsa, yani alâ hubbi'l-mâl ise; Hû zamiri eğer mala gidiyorsa, yani alâ hubbi'l-mâl ise; "Malı, parayı pulu, serveti, kazandıklarını sevdiği, benimsediği halde,"Malı, parayı pulu, serveti, kazandıklarını sevdiği, benimsediği halde, Allah emretti diye verir." mânasına gelir. Bu hususta hadîs-i şerîfler de var. Allah emretti diye verir." mânasına gelir.

Bu hususta hadîs-i şerîfler de var.
Buhârî ve Müslim'in Ebû Hüreyre radıyallhu anh'den rivâyet ettiğine göre: Buhârî ve Müslim'in Ebû Hüreyre radıyallhu anh'den rivâyet ettiğine göre:

"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi: "Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi: Câe racülün ile'n-nebiyyi sallahu aleyhi ve selem. Fe kâle:Câe racülün ile'n-nebiyyi sallahu aleyhi ve selem. Fe kâle: "Yâ rasûlallâh! Eyyü's-sadakati a'zamü ecran? "Yâ rasûlallâh! Eyyü's-sadakati a'zamü ecran? 'Yâ Resûlallah! Hangi sadaka sevap bakımından en büyüktür,'Yâ Resûlallah! Hangi sadaka sevap bakımından en büyüktür, en çok sevaplı sadaka hangisidir?' diye sordu." en çok sevaplı sadaka hangisidir?' diye sordu."

Sadakanın cinsini sordu, ne şekilde verileceğini öğrenmek, teferruatı bilmek istedi. Sadakanın cinsini sordu, ne şekilde verileceğini öğrenmek, teferruatı bilmek istedi.

Peygamber Efendimiz şöyle cevap verdi: En tesaddaka ve ente sahîhun. Peygamber Efendimiz şöyle cevap verdi:

En tesaddaka ve ente sahîhun.
"En güzel, en makbul sadaka, Allah'ın en sevdiği, en büyük sevap verdiği sadaka hangisidir?" dedi. "En güzel, en makbul sadaka, Allah'ın en sevdiği, en büyük sevap verdiği sadaka hangisidir?" dedi. "Senin sıhhatliyken, gençken, yaşama ümidin varken verdiğin sadakadır.""Senin sıhhatliyken, gençken, yaşama ümidin varken verdiğin sadakadır." Şahîhun. Şahîh de şuhh sahibi.Şahîhun. Şahîh de şuhh sahibi. Şuhh iki tane ha ile Arapça'da, "cimrilik, pintilik, eli sıkılık mânasına bir kelime.Şuhh iki tane ha ile Arapça'da, "cimrilik, pintilik, eli sıkılık mânasına bir kelime. Bir de Farsça'da şin-vav-hı harfleriyle yazılan şuh vardır; Bir de Farsça'da şin-vav-hı harfleriyle yazılan şuh vardır; "o şen şakrak kadın" mânasına kullanılan bir başka kelime. "o şen şakrak kadın" mânasına kullanılan bir başka kelime.

En tesaddaka ve ente sahîhun şahîhun. En tesaddaka ve ente sahîhun şahîhun. "Sıhhatliyken ve cimrilik hissi içinde varken verdiğin sadakadır." "Sıhhatliyken ve cimrilik hissi içinde varken verdiğin sadakadır." Evet insan sadakayı veriyor ama, bayağı yüreği cız ede ede veriyor çok kimse.Evet insan sadakayı veriyor ama, bayağı yüreği cız ede ede veriyor çok kimse. Çünkü ne zahmetlerle kazandı. Para kazanmak kolay değil. Harcamakta eli zorlanıyor. Çünkü ne zahmetlerle kazandı. Para kazanmak kolay değil. Harcamakta eli zorlanıyor. Alâ hubbihî. Alâ hubbi'l-mâl mânasına geliyorsa, "malı sevdiği halde" demek. Alâ hubbihî. Alâ hubbi'l-mâl mânasına geliyorsa, "malı sevdiği halde" demek. Yine cimrilik hissini yenerek, Allah rızası için onu vermek oluyor. Yine cimrilik hissini yenerek, Allah rızası için onu vermek oluyor.

Sen sıhhatliyken, içinde cimrilik hissi varken; Sen sıhhatliyken, içinde cimrilik hissi varken;

Tahşe'l-fakra. "Fakirlikten korkuyorken." Ve te'mülü'l-gınâ. "Zengin olmayı umuyorken." Tahşe'l-fakra. "Fakirlikten korkuyorken." Ve te'mülü'l-gınâ. "Zengin olmayı umuyorken."

Ve te'mülü'l-bekâ. "'Daha ölmem, yaşarım' diye düşünüyorken." diye bir rivayet de hatırlıyorum. Ve te'mülü'l-bekâ. "'Daha ölmem, yaşarım' diye düşünüyorken." diye bir rivayet de hatırlıyorum. Çünkü insan öleceği zaman, artık nasıl olsa bu mal bana kalmayacak diye, o zaman veriyor. Çünkü insan öleceği zaman, artık nasıl olsa bu mal bana kalmayacak diye, o zaman veriyor.

Nitekim hadîs-i şerîfin devamında o geliyor: Ve lâ tümhil. Nitekim hadîs-i şerîfin devamında o geliyor: Ve lâ tümhil. "Sakın cömertlik, hayır yapmayı ve sadaka vermeyi ihmal etme, geriye bırakma.""Sakın cömertlik, hayır yapmayı ve sadaka vermeyi ihmal etme, geriye bırakma." Hatta izâ beleğati'l-hulkûm. "Canın boğazına geldiği zamana kadar geriye bırakma, tehir etme!" Hatta izâ beleğati'l-hulkûm. "Canın boğazına geldiği zamana kadar geriye bırakma, tehir etme!" O ne zaman? İnsanın öleceği zaman, can boğazına geldi mi, ağzından çıkıp gidiverir.O ne zaman? İnsanın öleceği zaman, can boğazına geldi mi, ağzından çıkıp gidiverir. Ruhunu teslim etti mi, o zaman kıymeti kalmaz. Ruhunu teslim etti mi, o zaman kıymeti kalmaz.

Yatağa yatmış, ölmek üzere, hâlet-i nezi'de. Kulte. "O zaman dersin ki: Li-fülânin kezâ. Yatağa yatmış, ölmek üzere, hâlet-i nezi'de. Kulte. "O zaman dersin ki: Li-fülânin kezâ. "İşte falanca tarlamı falancaya verdim, şunu verdim.""İşte falanca tarlamı falancaya verdim, şunu verdim." Ve li-fülânin kezâ. "Akrabadan, çoluğumdan, çocuğumdan falanca kimseye de şunu verdim, bunu verdim."Ve li-fülânin kezâ. "Akrabadan, çoluğumdan, çocuğumdan falanca kimseye de şunu verdim, bunu verdim." Ve kad kâne li-fülân. "'Sen ona verdim, buna verdim' diyorsun; ister de ister deme, Ve kad kâne li-fülân. "'Sen ona verdim, buna verdim' diyorsun; ister de ister deme, zâten onun bunun olacak, zâten mirasçılara gidecek." zâten onun bunun olacak, zâten mirasçılara gidecek." Yâni Peygamber Efendimiz "Hayrını hasenatını o zamana tehir etme!" diye tavsiye buyurmuş. Yâni Peygamber Efendimiz "Hayrını hasenatını o zamana tehir etme!" diye tavsiye buyurmuş.

Bu hadîs-i şerîfi alâ hubbihî; "malın sevgisi içinde varken", adam cömertlik yapmışsa, güzel; onun için kaydettik.Bu hadîs-i şerîfi alâ hubbihî; "malın sevgisi içinde varken", adam cömertlik yapmışsa, güzel; onun için kaydettik. Aferin ki cimrilik hissini yeniyor, Allah'ın emrini tutuyor ve vazifeyi yapıyor. Aferin ki cimrilik hissini yeniyor, Allah'ın emrini tutuyor ve vazifeyi yapıyor.

Sonra malı kimlere verir insan, hayrı hasenatı kimlere yapar?.. Sonra malı kimlere verir insan, hayrı hasenatı kimlere yapar?..

Zevi'l-kurbâ. "Birincisi akrabalara." Niye önce zikredildi? Zevi'l-kurbâ. "Birincisi akrabalara."

Niye önce zikredildi?

Çünkü en sevaplısı o. İnsanın yakınlarından, akrabalarından fakir varsa, önce ona vermesi lâzım!Çünkü en sevaplısı o. İnsanın yakınlarından, akrabalarından fakir varsa, önce ona vermesi lâzım! Çünkü Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki: Çünkü Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki:

Es-sadakatü ale'l-miskîni sadakatün. Es-sadakatü ale'l-miskîni sadakatün. "Bir miskin, fakir adama, kendisini geçindiremeyen, düşkün adama sadaka vermek bir sadakadır.""Bir miskin, fakir adama, kendisini geçindiremeyen, düşkün adama sadaka vermek bir sadakadır." Ve hiye alâ zi'r-rahimi isnetân. "Ama akrabaya, yakınlarından birisine tasadduk etmek, iki sadakadır."Ve hiye alâ zi'r-rahimi isnetân. "Ama akrabaya, yakınlarından birisine tasadduk etmek, iki sadakadır." Sadakatün ve sıleh. "İki tanenin birisi sadaka sevabıdır; birisi de sıla-i rahim, Sadakatün ve sıleh. "İki tanenin birisi sadaka sevabıdır; birisi de sıla-i rahim, yani akrabayı gözetme davranışının sevabıdır." Binâenaleyh sevabı iki mislidir. yani akrabayı gözetme davranışının sevabıdır." Binâenaleyh sevabı iki mislidir.

Yine bir rivayet, burada kaynaklarda kaydedilmiş ki, Yine bir rivayet, burada kaynaklarda kaydedilmiş ki, Meymûne Vâlidemiz radıyallhu anhâ'nın yanında beslediği bir cariyesi varmış,Meymûne Vâlidemiz radıyallhu anhâ'nın yanında beslediği bir cariyesi varmış, onu sevap kazanmak için Peygamber Efendimiz'e sormadan, izin almadan kendi câriyem diye, azâd etmiş.onu sevap kazanmak için Peygamber Efendimiz'e sormadan, izin almadan kendi câriyem diye, azâd etmiş. Peygamber Efendimiz onun yanına geldiği zaman da demiş ki: Peygamber Efendimiz onun yanına geldiği zaman da demiş ki:

E şearte yâ rasûlallah, ennî a'taktü velîdetî. "Yâ Resûlallah, hissettin mi, bildin mi ben cariyemi Allah rızası için azâd ettim?" E şearte yâ rasûlallah, ennî a'taktü velîdetî. "Yâ Resûlallah, hissettin mi, bildin mi ben cariyemi Allah rızası için azâd ettim?"

Kâle: E ve kad faalti. "Öyle mi yaptın?" diye Efendimiz sormuş. Kâle: E ve kad faalti. "Öyle mi yaptın?" diye Efendimiz sormuş.

Kâlet: Neam. "Evet öyle yaptım." deyince, bakın ne cevap veriyor Peygamber Efendimiz: Kâlet: Neam. "Evet öyle yaptım." deyince, bakın ne cevap veriyor Peygamber Efendimiz:

Emâ inneki lev a'taytihâ ahvâleki. "Keşke o câriyeyi sen dayılarına verseydin." Emâ inneki lev a'taytihâ ahvâleki. "Keşke o câriyeyi sen dayılarına verseydin." Kâne a'zame li-ecriki. "Senin sevap kazanman bakımından daha iyi olurdu." Kâne a'zame li-ecriki. "Senin sevap kazanman bakımından daha iyi olurdu."

Çünkü sadakayı, iyiliği akrabaya yapmak bir sadaka sevabı kazandırıyor,Çünkü sadakayı, iyiliği akrabaya yapmak bir sadaka sevabı kazandırıyor, bir de sıla-i rahim sevabı kazandırıyor. Bu sebepten de, iyi insan cömert insandır.bir de sıla-i rahim sevabı kazandırıyor.

Bu sebepten de, iyi insan cömert insandır.
İyi mü'min, aynı zamanda malını sevdiği halde, mal sevgisi, zenginlik arzusu olduğu halde verendir. İyi mü'min, aynı zamanda malını sevdiği halde, mal sevgisi, zenginlik arzusu olduğu halde verendir. Ama ilk önce akrabasını gözetiyor.Ama ilk önce akrabasını gözetiyor. O sevgi Yani alâ hubbillah, Allah rızası için olunca, daha da güzel. O sevgi Yani alâ hubbillah, Allah rızası için olunca, daha da güzel.

Başka kimlere verilir sadaka? Ve'l-yetâmâ. "Yetimlere." Başka kimlere verilir sadaka?

Ve'l-yetâmâ. "Yetimlere."
Yetim, "kendisini gözetecek, evi idare edecek babası olmayan kimse" demek.Yetim, "kendisini gözetecek, evi idare edecek babası olmayan kimse" demek. Buluğa ermemiş küçük çocuğa yetim derler. Buluğa ermemiş küçük çocuğa yetim derler. Çünkü Hazret-i Ali Efendimiz radıyallhu anh'ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte; Çünkü Hazret-i Ali Efendimiz radıyallhu anh'ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte;

"Bulüğa erdikten sonra artık yetimlik biter." buyruluyor. "Bulüğa erdikten sonra artık yetimlik biter." buyruluyor. Çünkü çocuk eli başına ermiştir, kendi işini görecek duruma gelmiştir.Çünkü çocuk eli başına ermiştir, kendi işini görecek duruma gelmiştir. Babası olmadığı için, sıfat olarak yetimden sayılsa bile, hükmen yetimlik vasfı geçmiştir. Babası olmadığı için, sıfat olarak yetimden sayılsa bile, hükmen yetimlik vasfı geçmiştir.

Alimlerden bazıları da diyorlar ki: Alimlerden bazıları da diyorlar ki:

"Büyük de olsa, küçük de olsa, bulüğa ermiş de olsa, babasızsa yetim yetimdir." "Büyük de olsa, küçük de olsa, bulüğa ermiş de olsa, babasızsa yetim yetimdir."

Demek paranın bir kısmı, hayırları kimlere yapılacak sıralanacak olursa;Demek paranın bir kısmı, hayırları kimlere yapılacak sıralanacak olursa; akrabalara, sonra yetimlere sonra; Ve'l-mesâkîn. "Miskinlere." akrabalara, sonra yetimlere sonra;

Ve'l-mesâkîn. "Miskinlere."

Mesâkîn; i'si uzun olunca "miskinler" mesâkin diye i'si kısa olursa "meskenler" demek olur.Mesâkîn; i'si uzun olunca "miskinler" mesâkin diye i'si kısa olursa "meskenler" demek olur. İ'sinin uzunluğunu vurgulayarak söylemek lâzım. İ'sinin uzunluğunu vurgulayarak söylemek lâzım.

Ve'l-mesâkîn. "Miskinlere." Miskin, sükûn kelimesinden geliyor.Ve'l-mesâkîn. "Miskinlere." Miskin, sükûn kelimesinden geliyor. "Sükûnette çok ileri durumda" demek."Sükûnette çok ileri durumda" demek. Çünkü hep insanların karşısında duruyor, bir şey de yapamıyor ondan. Çünkü hep insanların karşısında duruyor, bir şey de yapamıyor ondan. Yani "fakir, bir hayli yoksul" demek. Onlara verilir. Hiç bir şeyi yok çünkü. Yani "fakir, bir hayli yoksul" demek. Onlara verilir. Hiç bir şeyi yok çünkü.

Malı başka bir de kimlere verecek? Ve'bnes-sebîl. İbn "oğul", sebil de "yol" demek. Malı başka bir de kimlere verecek?

Ve'bnes-sebîl. İbn "oğul", sebil de "yol" demek.
Ve'bne's-sebîl, "yol oğlu" demek. Acaba bu yol oğlundan maksad nedir? Ve'bne's-sebîl, "yol oğlu" demek. Acaba bu yol oğlundan maksad nedir?

Birincisi; "beldesinden çıkmış, seyahate girişmiş olan insan" demektir. Birincisi; "beldesinden çıkmış, seyahate girişmiş olan insan" demektir. Yolculuk hali, ihtiyacı vardır; yemesi, yatması lazım, otel, lokanta lazım!Yolculuk hali, ihtiyacı vardır; yemesi, yatması lazım, otel, lokanta lazım! Ama onların olmadığı yerde de, birilerinin onlara hayır yapması lazım.Ama onların olmadığı yerde de, birilerinin onlara hayır yapması lazım. Çünkü, yanında bir şeyleri olsa bile biter. Fazla para alsa, soygun tehlikesi olur.Çünkü, yanında bir şeyleri olsa bile biter. Fazla para alsa, soygun tehlikesi olur. Fazla yiyecek alsa, taşıma zorluğu olur. Yani bu yolcuları da müslümanların gözetmesi lazım. Fazla yiyecek alsa, taşıma zorluğu olur. Yani bu yolcuları da müslümanların gözetmesi lazım.

Bir de dayf, yani eve "gelen konuk" mânasına olabilir.Bir de dayf, yani eve "gelen konuk" mânasına olabilir. Evine seni ziyarete gelen, senin evine konuk olarak aldığın kimse. Evine seni ziyarete gelen, senin evine konuk olarak aldığın kimse. Ona yapılan masraflar, ikramlar vs. o da güzel şey. O da kasdedilmiş olabilir. Ona yapılan masraflar, ikramlar vs. o da güzel şey. O da kasdedilmiş olabilir.

Yani, ve'bne's-sebîl; ya yolcu ya da konuk demektir. Ve's-sâilîn. Seele'den geliyor.Yani, ve'bne's-sebîl; ya yolcu ya da konuk demektir.

Ve's-sâilîn. Seele'den geliyor.
Sâilîn onun ism-i fâil sîgasının çoğuludur. "İsteyenler, el açıp "Ben muhtacım, bana ver!" diyenler." Sâilîn onun ism-i fâil sîgasının çoğuludur. "İsteyenler, el açıp "Ben muhtacım, bana ver!" diyenler."

Hazret-i Hüseyin b. Ali Efendimiz'den radıyallâhu anh ve kerremallâhu vechehHazret-i Hüseyin b. Ali Efendimiz'den radıyallâhu anh ve kerremallâhu vecheh rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki: rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki:

Li's-sâili hakkun ve in câe alâ feresin. Ebû Dâvud isimli hadis âlimi rivâyet etmiş: Li's-sâili hakkun ve in câe alâ feresin. Ebû Dâvud isimli hadis âlimi rivâyet etmiş: "El açıp isteyenin, dilenenin at üzerinde gelse bile bir hakkı vardır." "El açıp isteyenin, dilenenin at üzerinde gelse bile bir hakkı vardır."

Olur ki at üzerinde gelir ama, bir şeyi yoktur. Atı var ama, atı kesip de yesin mi yani? Olur ki at üzerinde gelir ama, bir şeyi yoktur. Atı var ama, atı kesip de yesin mi yani? Heybesi boş. "At üzerinde gelse bile, yine verin!" diyor Peygamber Efendimiz. Heybesi boş. "At üzerinde gelse bile, yine verin!" diyor Peygamber Efendimiz.

Bir başka hadîs-i şerîf daha çıkartmış önümdeki kaynaklardan bir tanesi, Bir başka hadîs-i şerîf daha çıkartmış önümdeki kaynaklardan bir tanesi, Ümmü Büceyd radıyallhu anhâ demiş ki Peygamber Efendimiz'e: Ümmü Büceyd radıyallhu anhâ demiş ki Peygamber Efendimiz'e:

Yâ rasûlallah! İnne'l-miskîne leyekûmü alâ bâbî fe mâ ecidü lehû şey'en u'tîhi iyyâhü.Yâ rasûlallah! İnne'l-miskîne leyekûmü alâ bâbî fe mâ ecidü lehû şey'en u'tîhi iyyâhü. "Yâ Resûlallah! Bazen bir dilenci benim kapıma geliyor, dikiliyor. "Yâ Resûlallah! Bazen bir dilenci benim kapıma geliyor, dikiliyor. Ben de evde ona verecek bir şey bulamıyorum." Ben de evde ona verecek bir şey bulamıyorum."

Öyle olabilir. Zaten o devirde mal ve mülk, yiyecek çok bol durumda değildi şimdiki gibi.Öyle olabilir. Zaten o devirde mal ve mülk, yiyecek çok bol durumda değildi şimdiki gibi. Ama o mübarekler, o yoksulluklar içerisinde bile birazcık bir şey oldu mu, birilerine verirlerdi. Ama o mübarekler, o yoksulluklar içerisinde bile birazcık bir şey oldu mu, birilerine verirlerdi.

Fe kâle lehâ rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selem."Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de buyurmuş ki." İn lem tecidî lehû şey'en tu'tîhi iyyâhu illâ zılfen muhrakan. "Yanık bir tırnak da mı bulamadın?" Şöyle bir kıymetsiz şey de mi bulamadın? Fe kâle lehâ rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selem."Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de buyurmuş ki."

İn lem tecidî lehû şey'en tu'tîhi iyyâhu illâ zılfen muhrakan. "Yanık bir tırnak da mı bulamadın?" Şöyle bir kıymetsiz şey de mi bulamadın?
Fe'dfaîhi ileyhi fî yedihî. "Eline tutuşturacağın yanık bir tırnak,Fe'dfaîhi ileyhi fî yedihî. "Eline tutuşturacağın yanık bir tırnak, bir paça, bir kemikli et parçası da mı bulamadın?" bir paça, bir kemikli et parçası da mı bulamadın?"

Demek ki at üstünde de evde bir şey olmasa da, hiç olmazsa olandan şu kadar deyip verilecek.Demek ki at üstünde de evde bir şey olmasa da, hiç olmazsa olandan şu kadar deyip verilecek. Tirmizî rivâyet etmiş, "sahih" demiş. İmam Mâlik'in Muvatta'ında da buna benzer rivâyetler var. Tirmizî rivâyet etmiş, "sahih" demiş. İmam Mâlik'in Muvatta'ında da buna benzer rivâyetler var.

Sonra kime verilir para? Sonra kime verilir para?

Akrabaya, yetimlere, miskinlere, yolcu veya konuklara, dilencilere verilir... Akrabaya, yetimlere, miskinlere, yolcu veya konuklara, dilencilere verilir...

Ve fi'r-rikâb. "Esarettekilere verilir." Esarettekilere vermek iki şekilde olur. Ve fi'r-rikâb. "Esarettekilere verilir."

Esarettekilere vermek iki şekilde olur.
Mesela; Hazreti Ebûbekr-i Sıddık Efendimiz parasını vermiş, Mesela; Hazreti Ebûbekr-i Sıddık Efendimiz parasını vermiş, Bilâl-i Habeşi radıyallhu anh'ı esaretten kurtarmış. İşte ne kadar güzel bir hayır.Bilâl-i Habeşi radıyallhu anh'ı esaretten kurtarmış. İşte ne kadar güzel bir hayır. Ömrü boyunca yaptığı ibadetlerden ne kadar ecir alacak Ebûbekr-i Sıddık Efendimiz.Ömrü boyunca yaptığı ibadetlerden ne kadar ecir alacak Ebûbekr-i Sıddık Efendimiz. Allah hepsinden râzı olsun... Ya böyle olur. Ya da bazen köleler efendileriyle anlaşma yaparlardı. Allah hepsinden râzı olsun...

Ya böyle olur. Ya da bazen köleler efendileriyle anlaşma yaparlardı.
Bunlara mükâteb deniliyor. Efendiyle köle anlaşma yaptığı zaman,Bunlara mükâteb deniliyor. Efendiyle köle anlaşma yaptığı zaman, bu anlaşmaya da mükâtebe deniliyor. Köle diyor ki; bu anlaşmaya da mükâtebe deniliyor. Köle diyor ki;

"Ben kaç para ederim, yâni kaç para istiyorsun benim bedelime?" "Şu kadar." "Ben kaç para ederim, yâni kaç para istiyorsun benim bedelime?"

"Şu kadar."

"Pekiyi, bana müsade et, ben bu parayı sana çalışarak ödeyeyim! "Pekiyi, bana müsade et, ben bu parayı sana çalışarak ödeyeyim! Bir anlaşma yapalım, şu kadar zamanda, taksitle ödeyeyim!" İşte böyle esirlere mükâteb denirdi. Bir anlaşma yapalım, şu kadar zamanda, taksitle ödeyeyim!"

İşte böyle esirlere mükâteb denirdi.
Bu parasını ödeyemezse, esaretten kurtulmaz.Bu parasını ödeyemezse, esaretten kurtulmaz. Ay ay, veyahut belli zaman aralıklarıyla ödeyebilirse, o zaman kurtulur. Ay ay, veyahut belli zaman aralıklarıyla ödeyebilirse, o zaman kurtulur. Onlara yardım etmek de çok sevap. Çünkü adam hürriyetini kazanacak, esaretten kurtulacak. Onlara yardım etmek de çok sevap. Çünkü adam hürriyetini kazanacak, esaretten kurtulacak.

Bunlar sadakanın kimlere verileceğini gösteren anahtar kelimeler. Bunlar sadakanın kimlere verileceğini gösteren anahtar kelimeler. Sonra asıl iyi insan, iyi dindar başka ne yapar? Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlere inanır.Sonra asıl iyi insan, iyi dindar başka ne yapar? Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlere inanır. Malı Allah aşkına veya içinde mal sevgisi olmasına rağmen akrabasına, yetimlere,Malı Allah aşkına veya içinde mal sevgisi olmasına rağmen akrabasına, yetimlere, miskinlere, yolculara, misafirlere, dilenenlere, esirlikten kurtulacak olanlara verir. miskinlere, yolculara, misafirlere, dilenenlere, esirlikten kurtulacak olanlara verir.

Sonra başka ne yapar? Ve ekâme's-salâh. "Namazı ikâme eder." Sonra başka ne yapar?

Ve ekâme's-salâh. "Namazı ikâme eder."
Yani Allah'ın sevdiği iyi insan o kimsedir ki, namazı ikâme eder. Yani Allah'ın sevdiği iyi insan o kimsedir ki, namazı ikâme eder.

Kâme "ayağa kalkmak" demek. İkâme de bir "şeyi kaldırmak veya doğrultmak" demek. Kâme "ayağa kalkmak" demek. İkâme de bir "şeyi kaldırmak veya doğrultmak" demek. Kaldırmak mânasıysa, "Namaz dinin direğidir." deniliyor.Kaldırmak mânasıysa, "Namaz dinin direğidir." deniliyor. Yani çadırın direğini yukarı kaldırırsan, çadır bir mekan olur, oda olur, oturursun.Yani çadırın direğini yukarı kaldırırsan, çadır bir mekan olur, oda olur, oturursun. Direk tutar onu. Çadırın direğini indiriverirsen, çadırın bezleri yere serilir.Direk tutar onu. Çadırın direğini indiriverirsen, çadırın bezleri yere serilir. Çadırın direği kırıldığı zaman, örtünün altında kalır insan. Çadırın direği kırıldığı zaman, örtünün altında kalır insan.

İşte bunun gibi, namazı dosdoğru kılacak, ikame edecek.İşte bunun gibi, namazı dosdoğru kılacak, ikame edecek. Yani Allah Teâlâ sallü's-salâh demiyor Kur'ân-ı Kerîm'de, akîmu's-salâh diyor.Yani Allah Teâlâ sallü's-salâh demiyor Kur'ân-ı Kerîm'de, akîmu's-salâh diyor. "Namaz kılın!" demiyor, "Namazı dosdoğru yapın yani ikâme edin!" diyor. "Namaz kılın!" demiyor, "Namazı dosdoğru yapın yani ikâme edin!" diyor.

Ya "ayağa kaldırmak" mânasına; ya da "eğri bir şeyi doğrultmak" demek. Ya "ayağa kaldırmak" mânasına; ya da "eğri bir şeyi doğrultmak" demek. Yani, "Yamuk, eğri büğrü yapmayın; dosdoğru kılın namazı!Yani, "Yamuk, eğri büğrü yapmayın; dosdoğru kılın namazı! Eksiksiz, tâdil-i erkânına riâyet ederek,Eksiksiz, tâdil-i erkânına riâyet ederek, farzlarıyla, vakitlerinde, âdâbına riâyet ederek güzelce kılın!" mânasına. farzlarıyla, vakitlerinde, âdâbına riâyet ederek güzelce kılın!" mânasına. Yani böyle kılan kimsedir. Ve âte'z-zekâh. "Ve zekât veren kimsedir."Yani böyle kılan kimsedir.

Ve âte'z-zekâh. "Ve zekât veren kimsedir."
Yani o kimse ki, zekâtı da verdi. Zekâttan murat iki şey olabilir. Yani o kimse ki, zekâtı da verdi. Zekâttan murat iki şey olabilir.

Bir zekât-ı nefs; Kad efleha men zekkâhâ. Fe kad hâbe men dessâhâ. Bir zekât-ı nefs;

Kad efleha men zekkâhâ. Fe kad hâbe men dessâhâ.
"Nefsini tezkiye eden, kötülüklerden arındıran felâha ermiştir. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir." deniliyor. Nefsin zekâtı. "Nefsini tezkiye eden, kötülüklerden arındıran felâha ermiştir. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir." deniliyor. Nefsin zekâtı.

Zekât aslında "temizlemek" demek. Zekâtü'n-nefs, "nefsi temizlemek" demek. Zekât aslında "temizlemek" demek. Zekâtü'n-nefs, "nefsi temizlemek" demek. Bu tezhîb-i ahlâkla, kötü huyları, kötü şeyleri atmakla olur. Bu tezhîb-i ahlâkla, kötü huyları, kötü şeyleri atmakla olur. Müfessirler burada zekâtı da verir, zekât görevini de yerine getirir demek,Müfessirler burada zekâtı da verir, zekât görevini de yerine getirir demek, "nefsini islah eder" mânasına gelir diye söylüyorlar. "nefsini islah eder" mânasına gelir diye söylüyorlar.

Ama zâhir, ilk hatıra gelen mânası: Malından Allah'ın emrettiği miktarAma zâhir, ilk hatıra gelen mânası: Malından Allah'ın emrettiği miktar zekâtına ayırıp zekâtın verileceği yerlere onu verir. zekâtına ayırıp zekâtın verileceği yerlere onu verir.

Yukarıda âte'l-mâle; malı verir dediği, arkasından da da âte'z-zekâte diye geçmesi, Yukarıda âte'l-mâle; malı verir dediği, arkasından da da âte'z-zekâte diye geçmesi, belki o "nefsin zekâtını kasdediyor" diyenleri, buradan bu noktaya getirmiş olabilirler. belki o "nefsin zekâtını kasdediyor" diyenleri, buradan bu noktaya getirmiş olabilirler.

Nefsin zekâtı, nefsi temizlemek; malın zekâtı da, malı temizlemek demek. Nefsin zekâtı, nefsi temizlemek; malın zekâtı da, malı temizlemek demek. Çünkü zengin, malın içinden zekâtı ayırıp vermezse, malı pis olur.Çünkü zengin, malın içinden zekâtı ayırıp vermezse, malı pis olur. Çünkü fakirin hakkı orada duruyor.Çünkü fakirin hakkı orada duruyor. Utanmadan, onca zenginliğine rağmen bu kadar parası var, fakirin hakkını oradan yiyor. Olmaz. Utanmadan, onca zenginliğine rağmen bu kadar parası var, fakirin hakkını oradan yiyor. Olmaz. O fakirin hakkını oradan ayırıp fakire verdiği zaman, zekâtını malından ayırdığı zaman,O fakirin hakkını oradan ayırıp fakire verdiği zaman, zekâtını malından ayırdığı zaman, mal temizleniyor. Onun için böyle maldan bir miktarını ayırıp vermeye, zekâtü'l-mal deniliyor. mal temizleniyor. Onun için böyle maldan bir miktarını ayırıp vermeye, zekâtü'l-mal deniliyor.

İçinden kötü huyları attığı zaman da, nefsini temizlemiş oluyor. İçinden kötü huyları attığı zaman da, nefsini temizlemiş oluyor. Ona da zekât-ı nefs deniliyor. İkisi de kasdedilmiş olabilir diyor ulemâmız, müfessirlerimiz.Ona da zekât-ı nefs deniliyor. İkisi de kasdedilmiş olabilir diyor ulemâmız, müfessirlerimiz. Her ikisi de zaten çok önemli.Her ikisi de zaten çok önemli. Nefsi terbiye etmek, kötü huyları atmak da zaten âyet-i kerîmelerde bildiriliyor. Nefsi terbiye etmek, kötü huyları atmak da zaten âyet-i kerîmelerde bildiriliyor.

Bir de asıl iyilik kimin iyiliğidir? Ve'l-mûfûne bi-ahdihim izâ âhedû. "Ve ahdettikleri zaman, ahdini yerine getirenler."Bir de asıl iyilik kimin iyiliğidir?

Ve'l-mûfûne bi-ahdihim izâ âhedû. "Ve ahdettikleri zaman, ahdini yerine getirenler."
Ahdettiği zaman ahdini yerine getirenlerin iyiliğidir. Ahdettiği zaman ahdini yerine getirenlerin iyiliğidir.

Ahd sözü, ahdine vefâ etmek sözü çok geniş anlamlı bir ibâredir.Ahd sözü, ahdine vefâ etmek sözü çok geniş anlamlı bir ibâredir. Yâni Allah'a karşı ahdini yerine getirmek, ona ibadet ve itaat etmek, Yâni Allah'a karşı ahdini yerine getirmek, ona ibadet ve itaat etmek, emrini tutmak, Kur'ân'a uymak, yasaklarından kaçınmak, emrini tutmak, Kur'ân'a uymak, yasaklarından kaçınmak, Allah'ın kendisine yüklediği görevleri yapmaktır. Bunlar hep ahdine riâyetin içine girer. Allah'ın kendisine yüklediği görevleri yapmaktır. Bunlar hep ahdine riâyetin içine girer.

Bir de insanlarla işlemlerinde, ahdettiği zaman sözünde dururlar. Bir de insanlarla işlemlerinde, ahdettiği zaman sözünde dururlar.

Bir de nezreder. Mesela; "Ben şu işi yaparsam, sınıfı birinci olarak bitirirsem bir kurban keseceğim!" der.Bir de nezreder. Mesela; "Ben şu işi yaparsam, sınıfı birinci olarak bitirirsem bir kurban keseceğim!" der. Onu da yerine getirmesi lâzım! Bazen şaka yapıyoruz. Birisi bize mutlu bir şey söylediği zaman bize,Onu da yerine getirmesi lâzım! Bazen şaka yapıyoruz. Birisi bize mutlu bir şey söylediği zaman bize, "Maşâallah, tebrik ederiz. Ne icâb eder?" diye soruyoruz. "Maşâallah, tebrik ederiz. Ne icâb eder?" diye soruyoruz. Yani kutlamak bâbında, "Çay mı, kebab mı, kurban mı veyahut daha başka bir şey mi?" diyeYani kutlamak bâbında, "Çay mı, kebab mı, kurban mı veyahut daha başka bir şey mi?" diye lâtîfe yapıyoruz. Ahdine riâyet çok önemli bir şey.lâtîfe yapıyoruz.

Ahdine riâyet çok önemli bir şey.
Ahdine riâyet sözü emanetleri yerine vermeye de girer;Ahdine riâyet sözü emanetleri yerine vermeye de girer; sözü yerine getirmeye de, randevusuna gelmeye de şâmil olur.sözü yerine getirmeye de, randevusuna gelmeye de şâmil olur. Çok geniş anlamlı bir şey. Bunun aksi de münafıklık alâmetidir.Çok geniş anlamlı bir şey. Bunun aksi de münafıklık alâmetidir. Ahdine riâyet etmemek münafıkların sıfatıdır. Münafıklar Allah'ın sevmediği insanlardır. Ahdine riâyet etmemek münafıkların sıfatıdır. Münafıklar Allah'ın sevmediği insanlardır.

Sonra, bu iyi dindar kimseler kimlerdir? Ve's-sâbirîne. "Sabredenlerdir."Sonra, bu iyi dindar kimseler kimlerdir?

Ve's-sâbirîne. "Sabredenlerdir."
Bu ve's-sâbirîne, men âmene billâhi'ye gidiyor, âyetin yukarısına mâtuf oluyor. Bu ve's-sâbirîne, men âmene billâhi'ye gidiyor, âyetin yukarısına mâtuf oluyor. Niye sâbirûn değil de sâbirîn diye mansub şekliyle gelmiş?Niye sâbirûn değil de sâbirîn diye mansub şekliyle gelmiş? Sabretmenin önemine işaret etmek ve medih, övme mânası olduğu için. Sabretmenin önemine işaret etmek ve medih, övme mânası olduğu için.

Ve's-sâbirîne fi'l-be'sâi ve'd-darrâi. "Be'sâ'da ve darrâ'da sabredenler." Ve's-sâbirîne fi'l-be'sâi ve'd-darrâi. "Be'sâ'da ve darrâ'da sabredenler." Be'sâ; "kıtlık, fakirlik zamanı, yoksulluk" demek. Yoksullukta, kıtlıkta sabrederler.Be'sâ; "kıtlık, fakirlik zamanı, yoksulluk" demek. Yoksullukta, kıtlıkta sabrederler. Darrâ; "İnsana gelen bir zarardır." Yani hastalık veyahut herhangi bir zarar.Darrâ; "İnsana gelen bir zarardır." Yani hastalık veyahut herhangi bir zarar. İşte asıl birr bu gibi durumlarda sabredenlerin birri'dir İşte asıl birr bu gibi durumlarda sabredenlerin birri'dir

Ve hîne'l-be's. "Bir de savaş zamanında." Be's, "savaş" demek. Yani kendisi fakirken de sabreder, Ve hîne'l-be's. "Bir de savaş zamanında." Be's, "savaş" demek. Yani kendisi fakirken de sabreder, hastayken de sabreder, savaşırken de sabreder. Her yerde sabırlı, sebatlı, tahammüllüdür. hastayken de sabreder, savaşırken de sabreder. Her yerde sabırlı, sebatlı, tahammüllüdür.

Bu çok medhedilecek, medhe şayan bir vasıf olduğundan,Bu çok medhedilecek, medhe şayan bir vasıf olduğundan, ve's-sâbirîne fi'l-be'sâi ve'd-darrâi ve hîne'l-be's diye mansub gelmiş. ve's-sâbirîne fi'l-be'sâi ve'd-darrâi ve hîne'l-be's diye mansub gelmiş. Harbin be's diye isimlendirilmesi içinde çok sıkıntılar olduğundan dolayıdır. Harbin be's diye isimlendirilmesi içinde çok sıkıntılar olduğundan dolayıdır.

Bu münasebetle, savaşta sabretmek, yani düşmana direnmek ve düşmandan kaçmamak,Bu münasebetle, savaşta sabretmek, yani düşmana direnmek ve düşmandan kaçmamak, arkasını dönmemek konusunda el-Berâ ibni Âzib radıyallhu anh'den güzel bir rivayet var: arkasını dönmemek konusunda el-Berâ ibni Âzib radıyallhu anh'den güzel bir rivayet var:

Künnâ vallâhi izâ ihmerra'l-be'sü nettakî bihî ve inne'ş-şucâa minnâ. Lellezî yuhâzi bihî,Künnâ vallâhi izâ ihmerra'l-be'sü nettakî bihî ve inne'ş-şucâa minnâ. Lellezî yuhâzi bihî, ya'nî en-nebiyye sallallâhu aleyhi ve sellem. Bu hadîs-i şerîf Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'iya'nî en-nebiyye sallallâhu aleyhi ve sellem. Bu hadîs-i şerîf Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'i tanımak sevmek ve başkalarına anlatmakta lazım olacak. tanımak sevmek ve başkalarına anlatmakta lazım olacak.

Künnâ vallâhi. "Vallahi biz." İzâ ihmerra'l-be'sü. "Savaş kızıştığı zaman." Künnâ vallâhi. "Vallahi biz." İzâ ihmerra'l-be'sü. "Savaş kızıştığı zaman." İhmerra kızarmak, kıpkırmızı olmak demek. İhmerra kızarmak, kıpkırmızı olmak demek.

Nettakî bihî. "Resûlüllah'ı kendimize siper yapıyorduk." Nettakî bihî. "Resûlüllah'ı kendimize siper yapıyorduk." Yâni düşmandan onun yanına gelerek, kaçarak, onun etrafında bulunarak korunuyorduk. Yâni düşmandan onun yanına gelerek, kaçarak, onun etrafında bulunarak korunuyorduk. Onun yanında olduğumuz zaman, emniyette oluyoruz diye, onun arkasında oluyorduk. Onun yanında olduğumuz zaman, emniyette oluyoruz diye, onun arkasında oluyorduk.

Ve inne'ş-şucâe minnâ. "Bizden en cesur, en kahraman kimse, o kimseydi ki." Ve inne'ş-şucâe minnâ. "Bizden en cesur, en kahraman kimse, o kimseydi ki." Le'llezî yuhâzi bihî. "Ancak Resûlullah'ın hizasında olandı."Le'llezî yuhâzi bihî. "Ancak Resûlullah'ın hizasında olandı." Yani "Ne kahraman, ne kadar ileri derecede cesur!" denilen kimse ancak Resûlullah'ın yanına kadar gelebilmiş.Yani "Ne kahraman, ne kadar ileri derecede cesur!" denilen kimse ancak Resûlullah'ın yanına kadar gelebilmiş. Önünde değil, daha önde çarpışmıyordu. Önünde değil, daha önde çarpışmıyordu.

Demek ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, o halîm, o raûf, o rahîm Peygamberimiz, Demek ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, o halîm, o raûf, o rahîm Peygamberimiz, Server-i Kâinât Efendimiz tam mert insandı. Server-i Kâinât Efendimiz tam mert insandı. Yani her yönden, her sıfatı güzel olduğu gibi, tam mertti. Korkak, ödlek, çekingen,Yani her yönden, her sıfatı güzel olduğu gibi, tam mertti. Korkak, ödlek, çekingen, beceriksiz, güçsüz, kuvvetsiz insanlar vardır. beceriksiz, güçsüz, kuvvetsiz insanlar vardır. Evet güzel şeyleri söyler ama, bir itersin, yıkılır yere. Kendisini savunamaz, koruyamaz.Evet güzel şeyleri söyler ama, bir itersin, yıkılır yere. Kendisini savunamaz, koruyamaz. Peygamber Efendimiz öyle değildi. Hakkı söyler, hayrı işler, sabreder; Peygamber Efendimiz öyle değildi. Hakkı söyler, hayrı işler, sabreder; savaş zamanında da aslanlar gibi en önde çarpışırdı. Herkes onun gerisinde kalırdı.savaş zamanında da aslanlar gibi en önde çarpışırdı. Herkes onun gerisinde kalırdı. Ona, onun gölgesine, onun arkasına sığınırlardı. Ona, onun gölgesine, onun arkasına sığınırlardı.

İşte dindarlık, kâmil dindar olmak, Allah'ın sevgili kulu olmak, İşte dindarlık, kâmil dindar olmak, Allah'ın sevgili kulu olmak, yüzü sağ sola dönmekle değildir ey müslüman kardeşlerim! Asıl kâmil müslümanlık nasıl olur?yüzü sağ sola dönmekle değildir ey müslüman kardeşlerim! Asıl kâmil müslümanlık nasıl olur? Kâmil bir insan Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inanır.Kâmil bir insan Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inanır. Kesesinin ağzını açar. Malı sevse bile Allah aşkıyla, gözünü kırpmadan akrabasına, Kesesinin ağzını açar. Malı sevse bile Allah aşkıyla, gözünü kırpmadan akrabasına, yetimlere, miskinlere, yolculara, misafirlere, dilenenlere, esârette olanlara harcar.yetimlere, miskinlere, yolculara, misafirlere, dilenenlere, esârette olanlara harcar. Namazını dosdoğru kılar; çünkü namaz dinin direğidir.Namazını dosdoğru kılar; çünkü namaz dinin direğidir. Zekâtını verir; çünkü zekât fakirin hakkıdır, malın içinde durması doğru değildir.Zekâtını verir; çünkü zekât fakirin hakkıdır, malın içinde durması doğru değildir. Bu mübarek insanların en önemli özelliklerinden birisi de ahidlerine riâyet etmeleridir. Bu mübarek insanların en önemli özelliklerinden birisi de ahidlerine riâyet etmeleridir. Çünkü ahde riâyet etmemek, sözünde durmamak münâfıklık alâmetidir.Çünkü ahde riâyet etmemek, sözünde durmamak münâfıklık alâmetidir. Ve fakirlikte, hastalıkta, her türlü güçlükte, savaşta sapasağlam sabrederler.Ve fakirlikte, hastalıkta, her türlü güçlükte, savaşta sapasağlam sabrederler. Allah yolunda çarpışırlar. Müslümanlıklarını devam ettirirler. Allah yolunda çarpışırlar. Müslümanlıklarını devam ettirirler.

Bu devirde insanlara bakıyoruz, biraz sıkıntı gördüler mi, hemen dinlerinde imanlarında zelzele başlıyor. Bu devirde insanlara bakıyoruz, biraz sıkıntı gördüler mi, hemen dinlerinde imanlarında zelzele başlıyor. Hayır! Sağlam müslüman sabırlıdır, sebatlıdır. Hayır! Sağlam müslüman sabırlıdır, sebatlıdır.

Ülâikelellezîne sadakû. "İşte bu sayılanlar, bu mübarek sıfatlara sahip olanlar,Ülâikelellezîne sadakû. "İşte bu sayılanlar, bu mübarek sıfatlara sahip olanlar, doğru olan, özü sözü doğru olan, gerçek dindar olan, kâmil, makbul insan olan bunlardır." doğru olan, özü sözü doğru olan, gerçek dindar olan, kâmil, makbul insan olan bunlardır."

Ve ülâike hümü'l-müttekûn. "Müttakîler de bunlardır." Ve ülâike hümü'l-müttekûn. "Müttakîler de bunlardır." Müttakî; "Allah'tan korkan, sakınan, çekinen" mânasına geliyor. Haramlardan korunuyorlar. Müttakî; "Allah'tan korkan, sakınan, çekinen" mânasına geliyor. Haramlardan korunuyorlar. Her türlü emirleri, vazifeleri yapıyorlar. Her türlü emirleri, vazifeleri yapıyorlar.

Bu âyet-i kerîmeyi güzelce öğrenin, ezberleyin! Bu âyet-i kerîmeyi güzelce öğrenin, ezberleyin! Bu âyet-i kerîmede işaret edilen vazifeleri güzelce yapmaya çalışın ki, Bu âyet-i kerîmede işaret edilen vazifeleri güzelce yapmaya çalışın ki, Allahu Teâlâ Hazretleri'nin medhettiği, derinlemesine imanı sapasağlam olan, gerçek mü'minler olasınız. Allahu Teâlâ Hazretleri'nin medhettiği, derinlemesine imanı sapasağlam olan, gerçek mü'minler olasınız.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2