Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Cemaatin Manevi ve Sosyal Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

12 Cemâziye'l-Âhir 1420 / 22.09.1999
İsveç

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Şeytanı Yemeğinize, Namazınıza Ortak Etmeyin, Hakkını Vererek Abdest Alıp Namazını Kılan Annesinden Doğduğu Gün Gibi Günahlardan | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Cemaatin Manevi ve Sosyal Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

12 Cemâziye'l-Âhir 1420 / 22.09.1999
İsveç

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Şeytanı Yemeğinize, Namazınıza Ortak Etmeyin, Hakkını Vererek Abdest Alıp Namazını Kılan Annesinden Doğduğu Gün Gibi Günahlardan | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

"Tenha yerlere gitmekten sizin men ederim, ikaz ederim.""Tenha yerlere gitmekten sizin men ederim, ikaz ederim." Ve aleyküm bi'l-cemâati. "Size cemaate devam etmeyi tavsiye ederim."Ve aleyküm bi'l-cemâati. "Size cemaate devam etmeyi tavsiye ederim." Ve'l-âmmeti. "Toplulukla beraber olmayı tavsiye ederim." Ve'l-mescid. "Mescidi tavsiye ederim." Ve'l-âmmeti. "Toplulukla beraber olmayı tavsiye ederim." Ve'l-mescid. "Mescidi tavsiye ederim."

Yani eğer bir müslüman cemaatten koparsa, topluluktan uzağa giderse,Yani eğer bir müslüman cemaatten koparsa, topluluktan uzağa giderse, mescide gelmemeye başlarsa sanki sürüden ayrılmış bir kuzu, bir koyun gibi olur. mescide gelmemeye başlarsa sanki sürüden ayrılmış bir kuzu, bir koyun gibi olur. Nasıl onu kurt parçalarsa şeytan da böyle topluluktan, cemaatten ayrılmış,Nasıl onu kurt parçalarsa şeytan da böyle topluluktan, cemaatten ayrılmış, camiye devamdan vazgeçmiş, kopmuş olan insanı kandırır, avlar. Şeytana o insan tâbi olur, kanar, yenilir.camiye devamdan vazgeçmiş, kopmuş olan insanı kandırır, avlar. Şeytana o insan tâbi olur, kanar, yenilir. Sonra da tabi şeytana kapılan insanın cezasının ne olduğu belli. Sonra da tabi şeytana kapılan insanın cezasının ne olduğu belli. Sonunda mânevi bakımdan kaybeder, Allah'ın cezasına kahrına, gazabına uğrar. Sonunda mânevi bakımdan kaybeder, Allah'ın cezasına kahrına, gazabına uğrar.

O halde ne yapmamızı tavsiye ediyor Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz? O halde ne yapmamızı tavsiye ediyor Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz?

[Toplulukla beraber olmayı ve mescidi tavsiye ed‎iyor. Şeytan] cami, mescit içerisine de girer.[Toplulukla beraber olmayı ve mescidi tavsiye ed‎iyor. Şeytan] cami, mescit içerisine de girer. Çevresinde de, ağılın etrafını dolaşan kurt gibi dolaşır. Ama bunu görmüyoruz. Çevresinde de, ağılın etrafını dolaşan kurt gibi dolaşır. Ama bunu görmüyoruz.

İnnehû yerâküm hüve ve kabîlühû min haysü lâ teravnehüm. İnnehû yerâküm hüve ve kabîlühû min haysü lâ teravnehüm.

"Siz onu görmediğiniz halde, onu ve şeytanın ordusunu, avenesini görmediğiniz halde o sizi görüyor." "Siz onu görmediğiniz halde, onu ve şeytanın ordusunu, avenesini görmediğiniz halde o sizi görüyor."

Siz tedbirsizsiniz, acemisiniz, haberiniz yok; halbuki o Hz. Âdem atamızdan beri insanları aldatıyor.Siz tedbirsizsiniz, acemisiniz, haberiniz yok; halbuki o Hz. Âdem atamızdan beri insanları aldatıyor. Bu işin ustası, erbabı. Aldatmayı mükemmel biliyor.Bu işin ustası, erbabı. Aldatmayı mükemmel biliyor. Siz yani böyle bir usta aldatıcının, görünmez bir düşmanın muhatabısınız, farkında değilsiniz. Siz yani böyle bir usta aldatıcının, görünmez bir düşmanın muhatabısınız, farkında değilsiniz.

Onun için Kur'ân-ı Kerîm'de Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki: Onun için Kur'ân-ı Kerîm'de Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki:

İnne'ş-şeytâne leküm adüvvün fe'ttehizûhu adüvven. İnne'ş-şeytâne leküm adüvvün fe'ttehizûhu adüvven.

"Şeytan sizin için açık bir düşmandır. Siz de onu düşman belleyin." Senin bir düşmanın var mı? "Şeytan sizin için açık bir düşmandır. Siz de onu düşman belleyin."

Senin bir düşmanın var mı?

"Yok benim hiç düşmanım. Ben iyi bir insanım, kimseyle kavga etmem, kötülük yapmam, herkesle iyi geçinirim."Yok benim hiç düşmanım. Ben iyi bir insanım, kimseyle kavga etmem, kötülük yapmam, herkesle iyi geçinirim. Köyümde, kentimde, kasabamda şehirde mahallede herkes beni sever." Köyümde, kentimde, kasabamda şehirde mahallede herkes beni sever."

Hayır. Sen bilmiyorsun. Sen ne kadar iyi olursan sana o kadar fazlasını getirebilecek bir düşmanın var senin.Hayır. Sen bilmiyorsun. Sen ne kadar iyi olursan sana o kadar fazlasını getirebilecek bir düşmanın var senin. İyi olduğun nisbette seni yoldan çıkartmaya, azdırmaya, saptırmaya çalışan bir azılı düşmanın var.İyi olduğun nisbette seni yoldan çıkartmaya, azdırmaya, saptırmaya çalışan bir azılı düşmanın var. İşte o şeytan. Ve o seni gördüğü halde sen onu görmüyorsun.İşte o şeytan. Ve o seni gördüğü halde sen onu görmüyorsun. O senin yakınına sokulabildiği halde sen onun farkında değilsin.O senin yakınına sokulabildiği halde sen onun farkında değilsin. O senin içinde dolaştığı halde sen farkında değilsin. O senin içinde dolaştığı halde sen farkında değilsin. O sana bazı şeyleri yap diye teklif ediyor; kusurları, günahları, haramları, O sana bazı şeyleri yap diye teklif ediyor; kusurları, günahları, haramları, yasakları yaptırmaya çalışıyor sen farkında değilsin, canım öyle istedi diyorsun.yasakları yaptırmaya çalışıyor sen farkında değilsin, canım öyle istedi diyorsun. Halbuki canın istemiyor, şeytan aklına getiriyor. Şeytan seni kandırmak istiyor. Halbuki canın istemiyor, şeytan aklına getiriyor. Şeytan seni kandırmak istiyor.

Onu bilip ona göre çalışmak gerekiyor. Onu bilip ona göre çalışmak gerekiyor.

Şeytan o kadar insanın etrafında dolaşır kiŞeytan o kadar insanın etrafında dolaşır ki Peygamber Efendimiz Câbir radıyallahu anh'ın bize bildirdiğine göre şöyle buyuruyor: Peygamber Efendimiz Câbir radıyallahu anh'ın bize bildirdiğine göre şöyle buyuruyor:

İnne'ş-şeytâne yahduru ehadeküm inde külli şey'in min şe'nihî.İnne'ş-şeytâne yahduru ehadeküm inde külli şey'in min şe'nihî. "Şeytan insanın yaptığı her işinde onun yanında bulunur, her işinde." "Şeytan insanın yaptığı her işinde onun yanında bulunur, her işinde." Hattâ yahduruhû inde ta'âmihî. "Yemek yerken bile yanında bulunur." Hattâ yahduruhû inde ta'âmihî. "Yemek yerken bile yanında bulunur." Fe-izâ sakatat min ehadikümü'l-lokmatü fe'l-yümit mâ kâne bihâ min ezen sümme'l-ye'külhâ. Fe-izâ sakatat min ehadikümü'l-lokmatü fe'l-yümit mâ kâne bihâ min ezen sümme'l-ye'külhâ. "Sizden biriniz yere bir lokma filan düşürdüğü zaman onu üzerine yapışmış şeyleri silkelesin, sonra onu yesin.""Sizden biriniz yere bir lokma filan düşürdüğü zaman onu üzerine yapışmış şeyleri silkelesin, sonra onu yesin." Ve lâ yeda'hâ li'ş-şeytâni. "Onu yanında bekleyip duran şeytana bırakmasın." Ve lâ yeda'hâ li'ş-şeytâni. "Onu yanında bekleyip duran şeytana bırakmasın."

Yemediği zaman onu şeytan yiyecek. Kibirlenip, büyüklenip onu yemediği zaman o lokmayı şeytan yiyecek. Yemediği zaman onu şeytan yiyecek. Kibirlenip, büyüklenip onu yemediği zaman o lokmayı şeytan yiyecek.

Fe-izâ ferağa. "Sizden biriniz yemeği bitirdiği zaman."Fe-izâ ferağa. "Sizden biriniz yemeği bitirdiği zaman." Fe'l-yel'ak esâbi'ahû. "Parmaklarını güzelce yalasın." Fe'l-yel'ak esâbi'ahû. "Parmaklarını güzelce yalasın." Fe-innehû lâ yedrî fî eyyi ta'âmihî tekûnü'l-beraketü.Fe-innehû lâ yedrî fî eyyi ta'âmihî tekûnü'l-beraketü. "Çünkü bilmez ki bereket taâmın neresindedir, hangi zerresindedir, hangi parçasındadır,"Çünkü bilmez ki bereket taâmın neresindedir, hangi zerresindedir, hangi parçasındadır, hangi kısmındadır, hangi bulaşığındadır." hangi kısmındadır, hangi bulaşığındadır."

Yani hiç ziyan etmesin, parmağında olanı bile yalayıversin, yere düşeni bile alıversin, yesin. Yani hiç ziyan etmesin, parmağında olanı bile yalayıversin, yere düşeni bile alıversin, yesin.

İnsanın her işinde şeytan yanındadır. Evlendiği zaman yanındadır, yemek yediği zaman yanındadır. İnsanın her işinde şeytan yanındadır. Evlendiği zaman yanındadır, yemek yediği zaman yanındadır.

Peki, namaz kıldığı zaman ne yapar? Namaz kıldığı zaman da yanındadır. Peki, namaz kıldığı zaman ne yapar?

Namaz kıldığı zaman da yanındadır.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh Efendimiz rivayet etmiş, Peygamber Efendimiz İmam Tirmizî'nin rivayet edipEbû Hüreyre radıyallahu anh Efendimiz rivayet etmiş, Peygamber Efendimiz İmam Tirmizî'nin rivayet edip hasen ve sahih dediği bir hadîs-i şerîfte buyuruyor ki: hasen ve sahih dediği bir hadîs-i şerîfte buyuruyor ki:

İnne'ş-şeytâne ye'tî ehadeküm fî salâtihî. "Sizden biriniz namaz kılarken şeytan yine o zaman da gelir."İnne'ş-şeytâne ye'tî ehadeküm fî salâtihî. "Sizden biriniz namaz kılarken şeytan yine o zaman da gelir." Fe-yülebbisü aleyhi hattâ lâ yedriye kem sallâ. "Aklını bir karıştırır, kaç rekât kıldığını unutturur.Fe-yülebbisü aleyhi hattâ lâ yedriye kem sallâ. "Aklını bir karıştırır, kaç rekât kıldığını unutturur. Kaç rekât kıldığı konusunda ihtilafa düşürtür." Kaç rekât kıldığı konusunda ihtilafa düşürtür."

Ezan okunduğu zaman uzaklaşır, şeytan ezanın duyulmadığı yere kadar o yerden uzaklaşır.Ezan okunduğu zaman uzaklaşır, şeytan ezanın duyulmadığı yere kadar o yerden uzaklaşır. Ondan sonra namaz kılarken gelir, rekâtlarını şaşırtır. Ondan sonra namaz kılarken gelir, rekâtlarını şaşırtır. Abdest alırken gelir, abdestin kaçtı diye vesvese verir. Hadi başından başlattırır.Abdest alırken gelir, abdestin kaçtı diye vesvese verir. Hadi başından başlattırır. Yeniden alırken yine kaçtı gibi gelir, yeniden başlattırır. Büyük bir düşman. Yeniden alırken yine kaçtı gibi gelir, yeniden başlattırır. Büyük bir düşman.

Allahu Teâlâ hazretleri şerrinden cümlemizi korusun. Allahu Teâlâ hazretleri şerrinden cümlemizi korusun.

Yalnız yakaladığı zaman insanı [kolayca saptırır] ama cemaate devam ederse,Yalnız yakaladığı zaman insanı [kolayca saptırır] ama cemaate devam ederse, camiye devam ederse o zaman yanına yanaşamaz. camiye devam ederse o zaman yanına yanaşamaz.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre: Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre:

İnne'ş-şeytâne yehimmü bi'l-vâhidi ve yehimmü bi'l-isneyni fe-izâ kânû selâseten lem yehimme bihim. İnne'ş-şeytâne yehimmü bi'l-vâhidi ve yehimmü bi'l-isneyni fe-izâ kânû selâseten lem yehimme bihim.

"Şeytan bir kişi oldu mu ona kasteder, heveslenir. Heveslenir, ben şunu aldatayım der ve girişir."Şeytan bir kişi oldu mu ona kasteder, heveslenir. Heveslenir, ben şunu aldatayım der ve girişir. İki kişi oldu mu da kasteder, şunları aldatayım filan diye girişir." İki kişi oldu mu da kasteder, şunları aldatayım filan diye girişir." Fe-izâ kânû selâseten lem yehimme bihim. "Üç kişi oldular mı onlara bulaşmaya, kastetmeye girişemez." Fe-izâ kânû selâseten lem yehimme bihim. "Üç kişi oldular mı onlara bulaşmaya, kastetmeye girişemez."

Neden? Üç kişi cemaat teşkil eder de onun için. Neden?

Üç kişi cemaat teşkil eder de onun için.

Onun için müslümanlar birliğe, beraberliğe, toplu hareket etmeye, cemaate çok önem vermeliler.Onun için müslümanlar birliğe, beraberliğe, toplu hareket etmeye, cemaate çok önem vermeliler. Şeytan o zaman cemaate yanaşamıyor. Bu şeytanla ilgili hadîs-i şerîflerden sonra diğer hadîs-i şerîf: Şeytan o zaman cemaate yanaşamıyor.

Bu şeytanla ilgili hadîs-i şerîflerden sonra diğer hadîs-i şerîf:

İnne's-sadakate le-tudfiu gadabe'r-rabbi ve tedfe'u mîtete's-sûi. İnne's-sadakate le-tudfiu gadabe'r-rabbi ve tedfe'u mîtete's-sûi.

"Sadaka vermek muhakkak ki, hiç şüphesiz ki Rabbin gazabını söndürür." "Sadaka vermek muhakkak ki, hiç şüphesiz ki Rabbin gazabını söndürür."

Yani Cenâb-ı Hak bir kula kusurundan, günahından dolayı gazap etmişken,Yani Cenâb-ı Hak bir kula kusurundan, günahından dolayı gazap etmişken, cezalandıracakken eğer kul sadaka verirse, zekât verirse, hayır hasenat yaparsa Cenâb-ı Hak onu affeder.cezalandıracakken eğer kul sadaka verirse, zekât verirse, hayır hasenat yaparsa Cenâb-ı Hak onu affeder. Onun için sadaka vermeye, hayır hasenat yapmaya gayret etmelidir. Onun için sadaka vermeye, hayır hasenat yapmaya gayret etmelidir.

Ve tedfe'u mîtete's-sûi. "Ve kötü bir âkıbetle ölmeyi de insanın başından def eder." Ve tedfe'u mîtete's-sûi. "Ve kötü bir âkıbetle ölmeyi de insanın başından def eder."

Yani insan kötü bir ölümle ölecekken sadaka verdi mi o duruma düşmekten kurtulur. Yani insan kötü bir ölümle ölecekken sadaka verdi mi o duruma düşmekten kurtulur.

İnne's-sadakate le-tudfiü an ehlihâ harre'l-kubûriİnne's-sadakate le-tudfiü an ehlihâ harre'l-kubûri ve innemâ yestezıllü'l-mü'minü yevme'l-kıyâmeti fî zılli sadakatihî. ve innemâ yestezıllü'l-mü'minü yevme'l-kıyâmeti fî zılli sadakatihî.

Ukbe b. Âmir radıyallahu anh'ten Taberânî rivayet etmiş: Ukbe b. Âmir radıyallahu anh'ten Taberânî rivayet etmiş:

"Sadaka vermek sadaka veren kişinin kabir azabına, "Sadaka vermek sadaka veren kişinin kabir azabına, hararetine, ateşine düşmesini engeller, o harareti söndürür." hararetine, ateşine düşmesini engeller, o harareti söndürür."

Sadaka vermek kabirde yanıp yakılmasını engeller. Sadaka vermek kabirde yanıp yakılmasını engeller.

Ve innemâ yestezıllü'l-mü'minü yevme'l-kıyâmeti. Ve innemâ yestezıllü'l-mü'minü yevme'l-kıyâmeti.

Kıyamet günü mahşer yerine mü'minler toplandığı zaman herkesin başı açık olacak,Kıyamet günü mahşer yerine mü'minler toplandığı zaman herkesin başı açık olacak, güneş tepelerinde olacak. Çatır çatır güneşin altında duracaklar ve buram buram ter dökecekler. güneş tepelerinde olacak. Çatır çatır güneşin altında duracaklar ve buram buram ter dökecekler.

"O zaman mü'min kıyamet gününde sadakasının gölgesinde gölgelenecek." "O zaman mü'min kıyamet gününde sadakasının gölgesinde gölgelenecek."

Başkasının gölgesi yok, sadaka verenin sadakası başına gölge yapacak,Başkasının gölgesi yok, sadaka verenin sadakası başına gölge yapacak, onun gölgesinde gölgelenecek. onun gölgesinde gölgelenecek. O kadar terleyecekler ki insanlar, yerin dibine doğru terleri işleyecek, aşağıya doğru ıslatacak.O kadar terleyecekler ki insanlar, yerin dibine doğru terleri işleyecek, aşağıya doğru ıslatacak. Kimisinin topuğuna doğru gelecek ter, kimisinin dizine kadar gelecek. Kimisinin topuğuna doğru gelecek ter, kimisinin dizine kadar gelecek. Kimisinin ağzına kadar, kulağının hizasına kadar ter gelecek.Kimisinin ağzına kadar, kulağının hizasına kadar ter gelecek. Yani insan batacak, tere gömülecek, tere gark olacak. Yani insan batacak, tere gömülecek, tere gark olacak. İşte orada o sıcaklıktan dünyadayken vermiş olduğu sadakalar, hayırlar, zekâtlar onu kurtaracak. İşte orada o sıcaklıktan dünyadayken vermiş olduğu sadakalar, hayırlar, zekâtlar onu kurtaracak.

O bakımdan mü'minin helalinden kazanması lazım, kazancından bir miktarını da erbabına,O bakımdan mü'minin helalinden kazanması lazım, kazancından bir miktarını da erbabına, fukaraya, layıklara dağıtması lazım.fukaraya, layıklara dağıtması lazım. Bu sadakanın öncelikle akrabaya verilmesi, yakınlarına verilmesi uygun olur.Bu sadakanın öncelikle akrabaya verilmesi, yakınlarına verilmesi uygun olur. Akrabaya verilen sadakanın mükâfatı, sevabı çok daha fazladır.Akrabaya verilen sadakanın mükâfatı, sevabı çok daha fazladır. O bakımdan insan şöyle etrafına bakmalı ve evvela yakınındaki eşinden dostundan, akrabasından başlamalı. O bakımdan insan şöyle etrafına bakmalı ve evvela yakınındaki eşinden dostundan, akrabasından başlamalı.

Çünkü Ebû Ümâme el-Bâhilî hazretlerinden İmam Taberânî'nin rivayet ettiğine göreÇünkü Ebû Ümâme el-Bâhilî hazretlerinden İmam Taberânî'nin rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: İnne's-sadakate alâ zî karâbetin yuda'afu ecruhâ merrateyni. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

İnne's-sadakate alâ zî karâbetin yuda'afu ecruhâ merrateyni.

"Böyle karâbet, akrabalık bağları olan kimselere, fakirlere eğer bu sadaka verilmişse"Böyle karâbet, akrabalık bağları olan kimselere, fakirlere eğer bu sadaka verilmişse o zaman sevabı iki kat katlanır, iki kat daha fazla verilir." o zaman sevabı iki kat katlanır, iki kat daha fazla verilir."

Çünkü herkes kendi akrabasını kolay bilir, iyi bilir.Çünkü herkes kendi akrabasını kolay bilir, iyi bilir. Ve akrabasına karşı da biraz herkesin bir akrabalıktan doğma mecburiyetleri vardır.Ve akrabasına karşı da biraz herkesin bir akrabalıktan doğma mecburiyetleri vardır. Onlara riayet etmesi Allah'ın hoşuna gidiyor, mükâfatı fazla veriyor.Onlara riayet etmesi Allah'ın hoşuna gidiyor, mükâfatı fazla veriyor. O bakımdan evvela akrabasına bakmalı insan. Eğer onlardan birisinde fakir varsa sadakasını ona vermeli. O bakımdan evvela akrabasına bakmalı insan. Eğer onlardan birisinde fakir varsa sadakasını ona vermeli.

Sadaka tabi hem farz olan sadakaya yani zekâta şamildirSadaka tabi hem farz olan sadakaya yani zekâta şamildir hem de farzın dışındaki bizim çeşitli sebeplerle davranıp,hem de farzın dışındaki bizim çeşitli sebeplerle davranıp, kesemizi açıp verdiğimiz, 'hayır' dediğimiz şeylere şamildir.kesemizi açıp verdiğimiz, 'hayır' dediğimiz şeylere şamildir. Hepsi birden makbuldür, hepsi kıymetlidir. Ve insana çok mükâfatlar kazandırır. Hepsi birden makbuldür, hepsi kıymetlidir. Ve insana çok mükâfatlar kazandırır.

İnne'l-abde'l-müslime izâ tevadda'a fe-etemme vudûahû sümme dehale fî salâtihîİnne'l-abde'l-müslime izâ tevadda'a fe-etemme vudûahû sümme dehale fî salâtihî fe-etemme salâtehû harace min salâtihî kemâ yahrucü min batni ümmihî mine'z-zünûbi. fe-etemme salâtehû harace min salâtihî kemâ yahrucü min batni ümmihî mine'z-zünûbi.

Osman radıyallahu anh'ten İbn Asâkir rivayet etmiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem müjdeliyor: Osman radıyallahu anh'ten İbn Asâkir rivayet etmiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem müjdeliyor:

İnne'l-abde'l-müslime. "Müslüman bir kul." İzâ tevadda'a. "Abdest alırsa."İnne'l-abde'l-müslime. "Müslüman bir kul." İzâ tevadda'a. "Abdest alırsa." Fe-etemme vudûahû. "Abdestini de tamamı ile şartlarına uygun olarak güzelce alırsa."Fe-etemme vudûahû. "Abdestini de tamamı ile şartlarına uygun olarak güzelce alırsa." Sümme dehale fî salâtihî. "Sonra Allahu ekber diye namazına girişirse." Sümme dehale fî salâtihî. "Sonra Allahu ekber diye namazına girişirse." Fe-etemme salâtehû. "Namazını da tamam yaparsa." Harace min salâtihî. "Bu kıldığı namazdan çıkar." Fe-etemme salâtehû. "Namazını da tamam yaparsa." Harace min salâtihî. "Bu kıldığı namazdan çıkar."

Nasıl çıkar? Kemâ yahrucü min batni ümmihî mine'z-zünûbi.Nasıl çıkar?

Kemâ yahrucü min batni ümmihî mine'z-zünûbi.
"Annesinden doğduğu, o bebek olduğu ilk zamanda nasıl hiç suçu,"Annesinden doğduğu, o bebek olduğu ilk zamanda nasıl hiç suçu, günahı yoksa bu namazdan da çıktığı zaman günahlarından öylece sıyrılmış olarak çıkar." günahı yoksa bu namazdan da çıktığı zaman günahlarından öylece sıyrılmış olarak çıkar."

Şimdi demek ki abdest almak, namaz kılmak insanın günahlarını tamamen sildirtiyor imiş. Şimdi demek ki abdest almak, namaz kılmak insanın günahlarını tamamen sildirtiyor imiş.

Ama nasıl bir abdest? Tam bir abdest. Abdest alırsa ve abdestini tamam alırsa. Ama nasıl bir abdest?

Tam bir abdest. Abdest alırsa ve abdestini tamam alırsa.

Nasıl namaz? Tam bir namaz, yani eksiksiz bir namaz. Şimdi tam bir abdest nasıl olacak? Nasıl namaz?

Tam bir namaz, yani eksiksiz bir namaz.

Şimdi tam bir abdest nasıl olacak?

Bir kere abdestin tamamlığı yüznumaradan başlar.Bir kere abdestin tamamlığı yüznumaradan başlar. Yani yüznumarada insan, yüznumaraya girişin çıkışın,Yani yüznumarada insan, yüznumaraya girişin çıkışın, büyük abdestin küçük abdestin âdâbını bilmezse orada kaybeder işi. büyük abdestin küçük abdestin âdâbını bilmezse orada kaybeder işi. Ve maalesef bunlardan bahsedilmediği için pek çok kimse de bunun inceliğini bilmiyor.Ve maalesef bunlardan bahsedilmediği için pek çok kimse de bunun inceliğini bilmiyor. İlmihal kitaplarını da açıp okuyan yok. Anlayamıyorlar galiba yahut sıkılıyorlar. İlmihal kitaplarını da açıp okuyan yok. Anlayamıyorlar galiba yahut sıkılıyorlar. İlmihal kitaplarını açıp da doğru düzgün şu abdest nasıl olacak filan bunları bilmiyor. İlmihal kitaplarını açıp da doğru düzgün şu abdest nasıl olacak filan bunları bilmiyor. Annesi babası öğretmemişse, inceden inceye bu işi anlatmamışsa Annesi babası öğretmemişse, inceden inceye bu işi anlatmamışsa pek çok kimse daha oradan kaybediyor, abdesti oradan eksik oluyor. pek çok kimse daha oradan kaybediyor, abdesti oradan eksik oluyor.

Sonra abdest almaya geldiği zaman, dikilin abdest alınan yerde,Sonra abdest almaya geldiği zaman, dikilin abdest alınan yerde, şadırvanın başında, [abdest alanlara] bakın.şadırvanın başında, [abdest alanlara] bakın. İyi bir hoca yani şöyle usulünü bilen bir hoca baksın; pek çok kimse abdestini güzel almaz. İyi bir hoca yani şöyle usulünü bilen bir hoca baksın; pek çok kimse abdestini güzel almaz. Bir kere yüzünü filan tam yıkamaz, yani yüzüne bir suyu çarpıyor ama alnından, Bir kere yüzünü filan tam yıkamaz, yani yüzüne bir suyu çarpıyor ama alnından, yanaklarından yüzünü güzelce yıkaması lazım.yanaklarından yüzünü güzelce yıkaması lazım. Şöyle yanaklarını ovuşturup geçiyorlar, ben çok gördüm çocukların böyle abdest alırken nasıl aldığını.Şöyle yanaklarını ovuşturup geçiyorlar, ben çok gördüm çocukların böyle abdest alırken nasıl aldığını. Yüzüne suyu çarpıyor şöyle ovuşturuyor, her tarafına su gitmiyor. Olmaz, yüzünü tam yıkayacak. Yüzüne suyu çarpıyor şöyle ovuşturuyor, her tarafına su gitmiyor. Olmaz, yüzünü tam yıkayacak. Yani tamam olmamış oluyor. Sonra ellerini [bir şöyle] yapıyor, [bir böyle] yapıyor yıkadım sanıyor.Yani tamam olmamış oluyor. Sonra ellerini [bir şöyle] yapıyor, [bir böyle] yapıyor yıkadım sanıyor. Halbuki eller böyle şey yapılacak, arkasından döndürülecek, şu dirseğinin arkası yıkanmış olacak. Halbuki eller böyle şey yapılacak, arkasından döndürülecek, şu dirseğinin arkası yıkanmış olacak. Yani kolumu yıkadım dediği zaman kolunun her tarafına suyu tam götürmemiş oluyor. Yani kolumu yıkadım dediği zaman kolunun her tarafına suyu tam götürmemiş oluyor. Ağzına aldığı zaman da suyu çekmesi ile tükürmesi bir oluyor. Ağzının her tarafına su gitmiyor.Ağzına aldığı zaman da suyu çekmesi ile tükürmesi bir oluyor. Ağzının her tarafına su gitmiyor. Halbuki çalkalaması lazım. Burnuna da böyle suyu değdiriyor.Halbuki çalkalaması lazım. Burnuna da böyle suyu değdiriyor. Halbuki içine, burnuna suyu verip de sonra çıkması filan olmuyor.Halbuki içine, burnuna suyu verip de sonra çıkması filan olmuyor. Halbuki oraların ıslanması, yıkanması lazım. Yani abdestin tamam olması böyle.Halbuki oraların ıslanması, yıkanması lazım. Yani abdestin tamam olması böyle. Her şeyine dikkat edecek, güzelce yapacak.Her şeyine dikkat edecek, güzelce yapacak. Yıkadığı âzâyı tam yıkayacak vesaire elini ayağını [tam yıkayacak.] Yıkadığı âzâyı tam yıkayacak vesaire elini ayağını [tam yıkayacak.]

Hani sübhânerabbiyelazim sübhanerabbiyelazim sübhanerabbiyelazim demiyor.Hani sübhânerabbiyelazim sübhanerabbiyelazim sübhanerabbiyelazim demiyor. Kulağınızı verin, dinleyin; kandırıyor şeytan aceleyle. Kulağınızı verin, dinleyin; kandırıyor şeytan aceleyle.

el-Aceletü mine'ş-şeytân. "Acele şeytandan" değil mi? Şeytan kandırıyor. el-Aceletü mine'ş-şeytân. "Acele şeytandan" değil mi? Şeytan kandırıyor.

Kulağını ver, dinle; süb süb süb, kalkıyor. [Hızlı hızlı] Allahekber Allahekber Allhuekber.Kulağını ver, dinle; süb süb süb, kalkıyor. [Hızlı hızlı] Allahekber Allahekber Allhuekber. Öyle olmayacak. Doğrulduğu zaman duracak, eğildiği zaman duracak. Kalktığı zaman duracak.Öyle olmayacak. Doğrulduğu zaman duracak, eğildiği zaman duracak. Kalktığı zaman duracak. Kâme, ka'de, celse, rükû, sücûd; hepsi hakkını vererek olacak. Kâme, ka'de, celse, rükû, sücûd; hepsi hakkını vererek olacak.

Çünkü birisi hızlı namaz kıldı, Peygamber Efendimiz onu çağırdı, dedi: Çünkü birisi hızlı namaz kıldı, Peygamber Efendimiz onu çağırdı, dedi:

"Ey filanca, sen namaz kılmış olmadın, yeniden kıl." dedi. "Peki!" dedi. "Ey filanca, sen namaz kılmış olmadın, yeniden kıl." dedi.

"Peki!" dedi.

O da bir daha kıldı ama hızlı kılmaya alışmış. Efendimiz dedi ki: O da bir daha kıldı ama hızlı kılmaya alışmış. Efendimiz dedi ki:

"Yine kılmadın, yine kılmış olmadın." "Yine kılmadın, yine kılmış olmadın."

Halbuki Peygamber Efendimizin gözünün önünde bir daha kıldı o namazı. Halbuki Peygamber Efendimizin gözünün önünde bir daha kıldı o namazı.

"Yine kılmış olmadın." dedi. Yine kıldı. "Yine kılmış olmadın." dedi.

Yine kıldı.

Anlaşılan [o kişi nasıl namaz kılacağını] anlamadı, ondan sonra dedi ki: Anlaşılan [o kişi nasıl namaz kılacağını] anlamadı, ondan sonra dedi ki:

"Sen böyle rükûya vardığın zaman bütün âzâların sakinleşsin. O kadar dur."Sen böyle rükûya vardığın zaman bütün âzâların sakinleşsin. O kadar dur. Ondan sonra kalktığın zaman bütün âzâların sakinleşsin. Ondan sonra kalktığın zaman bütün âzâların sakinleşsin. Yani hareketleri birbirine bağlama, şöyle yavaş yavaş kıl." dedi. Yani hareketleri birbirine bağlama, şöyle yavaş yavaş kıl." dedi.

Demek ki hızlı kılınınca kılınmış olmuyor. Sûreleri okuması yarım olunca, tesbihleri yarım olunca tam olmuyor.Demek ki hızlı kılınınca kılınmış olmuyor. Sûreleri okuması yarım olunca, tesbihleri yarım olunca tam olmuyor. Demek ki ağır ağır kılacağız. Yani ağır ağırdan maksat özene özene, yani güzel yapmaya gayret ede ede. Demek ki ağır ağır kılacağız. Yani ağır ağırdan maksat özene özene, yani güzel yapmaya gayret ede ede. Yıkadığımız zaman âzâlarımızı güzel yıkayacağız, abdestimizi güzel alacağız.Yıkadığımız zaman âzâlarımızı güzel yıkayacağız, abdestimizi güzel alacağız. Namazı kıldığımız zaman güzel kılacağız. O zaman böyle güzel kılınmış bir namaz ne olur? Namazı kıldığımız zaman güzel kılacağız.

O zaman böyle güzel kılınmış bir namaz ne olur?

İnsan annesinden doğduğu zaman masum bir yavru idi, daha hiç suç işlememişti, mükellef de değildi.İnsan annesinden doğduğu zaman masum bir yavru idi, daha hiç suç işlememişti, mükellef de değildi. Anasından doğduğu zamandaki gibi günahlardan sıyrılmış olur. Anasından doğduğu zamandaki gibi günahlardan sıyrılmış olur. Bu abdest, bu namaz insanın günahlarını affettirir. Ama güzel kılabilirsek. Bu abdest, bu namaz insanın günahlarını affettirir. Ama güzel kılabilirsek.

Çoğu kimse namazın bu kadar önemli olduğunu bilmiyor. Bu kadar zevkli olduğunu da bilmiyor.Çoğu kimse namazın bu kadar önemli olduğunu bilmiyor. Bu kadar zevkli olduğunu da bilmiyor. Zevkine de varmıyor, namazı bir mecburiyet gibi istemeyerek kılıyor. Zevkine de varmıyor, namazı bir mecburiyet gibi istemeyerek kılıyor.

Ve izâ kâmû ile's-salâti kâmû küsâlâ. Ve izâ kâmû ile's-salâti kâmû küsâlâ.

"Münafıklar da namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlarmış." "Münafıklar da namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlarmış."

Birçok kimse de münafıklar gibi üşene üşene kalkıyor.Birçok kimse de münafıklar gibi üşene üşene kalkıyor. Kıldığı zaman da bir an evvel kılayım da bitsin diye [kılıyor]. Kıldığı zaman da bir an evvel kılayım da bitsin diye [kılıyor]. Halbuki Cenâb-ı Hakk'ın huzurundayım, güzel güzel, ağır ağır kılayım,Halbuki Cenâb-ı Hakk'ın huzurundayım, güzel güzel, ağır ağır kılayım, Cenâb-ı Hak beni görüyor, O'nun huzurunda edebe riayet edeyim diye kılması lazım. Öyle yapmıyorlar. Cenâb-ı Hak beni görüyor, O'nun huzurunda edebe riayet edeyim diye kılması lazım. Öyle yapmıyorlar.

Evet, bunlara dikkat edelim inşallah. Namaz elimizde büyük bir fırsattır.Evet, bunlara dikkat edelim inşallah. Namaz elimizde büyük bir fırsattır. Günde beş defa Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna çıkıyoruz. Onun kıymetini bilelim. Günde beş defa Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna çıkıyoruz. Onun kıymetini bilelim.

İnne'l-abde izâ kâme fi's-salâti fütihat lehû ebvâbü'l-cinâni ve küşifet lehu'l-hucübüİnne'l-abde izâ kâme fi's-salâti fütihat lehû ebvâbü'l-cinâni ve küşifet lehu'l-hucübü beynehû ve beyne rabbihî ve'stakbelethu'l-hûru'l-înü mâ lem yemtehıt ev yetenahha'. beynehû ve beyne rabbihî ve'stakbelethu'l-hûru'l-înü mâ lem yemtehıt ev yetenahha'.

Yine bunu anlatan hadîs-i şerîflerden birisini okudum. Yine bunu anlatan hadîs-i şerîflerden birisini okudum.

"Kul namaza giriştiği zaman cennetin kapıları ona açılır.""Kul namaza giriştiği zaman cennetin kapıları ona açılır." Fütihat lehû ebvâbü'l-cinân. "Cennetin kapıları ona açılır."Fütihat lehû ebvâbü'l-cinân. "Cennetin kapıları ona açılır." Ve küşifet lehu'l-hucübü beynehû ve beyne rabbihî. "Mevlası ile arasındaki perdeler de kaldırılır." Ve küşifet lehu'l-hucübü beynehû ve beyne rabbihî. "Mevlası ile arasındaki perdeler de kaldırılır."

Biliyorsunuz, bazı hadîs-i şerîflerde geçtiği için mevlid-i şerîfe de almışlar: Biliyorsunuz, bazı hadîs-i şerîflerde geçtiği için mevlid-i şerîfe de almışlar:

Ref' olup ol şâha yetmiş bin hicâb Nûr-ı tevhîd açtı vechinden nikâb Ref' olup ol şâha yetmiş bin hicâb

Nûr-ı tevhîd açtı vechinden nikâb

Cenâb-ı Mevlâ'nın 70 bin nurdan, 70 bin zulmetten perdesi var.Cenâb-ı Mevlâ'nın 70 bin nurdan, 70 bin zulmetten perdesi var. Cenâb-ı Hakk'ın Zât-ı Pâk'inin önünde kulunun önünde 70 bin nurdan 70 bin zulmetten perde var.Cenâb-ı Hakk'ın Zât-ı Pâk'inin önünde kulunun önünde 70 bin nurdan 70 bin zulmetten perde var. Peygamber Efendimiz miraca çıktığı zaman bu 70 bin perdeler kaldırılmış ve Cenâb-ı Mevlâ'yı; Peygamber Efendimiz miraca çıktığı zaman bu 70 bin perdeler kaldırılmış ve Cenâb-ı Mevlâ'yı;

Âşikâre gördü Rabbü'l-izzeti Âhirette öyle görür ümmeti Cenâb-ı Hakk'ı görmüş.Âşikâre gördü Rabbü'l-izzeti

Âhirette öyle görür ümmeti

Cenâb-ı Hakk'ı görmüş.
Cenâb-ı Mevlâ onu kendisine yaklaştırıp nice nice neler lütfettiyse lütfeylemiş. Cenâb-ı Mevlâ onu kendisine yaklaştırıp nice nice neler lütfettiyse lütfeylemiş.

Şimdi namaza durduğu zaman cennetin kapıları da açılıyor, perdeler de kalkıyor.Şimdi namaza durduğu zaman cennetin kapıları da açılıyor, perdeler de kalkıyor. Sonra, bir güzelliği daha var. Ve'stakbele'l-hûru'l-înü. "Hûri kızları da istikbale çıkarlar." Sonra, bir güzelliği daha var.

Ve'stakbele'l-hûru'l-înü. "Hûri kızları da istikbale çıkarlar."

Yani karşılamaya çıkarlar, el pençe divan durup, merasim vaziyeti alıp hepsi öyle dizilirler. Yani karşılamaya çıkarlar, el pençe divan durup, merasim vaziyeti alıp hepsi öyle dizilirler.

İstikbal etmek karşılamak demek. İstikbal etmek karşılamak demek.

Mâ lem yemtehıt ev yetenahha'. "Ama sümkürmedikçe, tükürmedikçe." Mâ lem yemtehıt ev yetenahha'. "Ama sümkürmedikçe, tükürmedikçe."

Yani demek ki cahillik zor tabi.Yani demek ki cahillik zor tabi. Peygamber Efendimiz milleti yetiştirmiş ama nasıl yetiştirmiş!Peygamber Efendimiz milleti yetiştirmiş ama nasıl yetiştirmiş! Mescidin bir köşesinde abdestini bozan bile çıkmış. Mescidin bir köşesinde abdestini bozan bile çıkmış.

Tabi o zamanki mescitler böyle halılı malılı değildi, topraktı, örtülüydü filan Tabi o zamanki mescitler böyle halılı malılı değildi, topraktı, örtülüydü filan ama bir köşesinde ihtiyacını gidermek isteyen de çıkmış,ama bir köşesinde ihtiyacını gidermek isteyen de çıkmış, sahâbe-i kirâm, "Vay terbiyesiz vay!" filan diye dövmek istemişler.sahâbe-i kirâm, "Vay terbiyesiz vay!" filan diye dövmek istemişler. O zaman Peygamber Efendimiz, yapan cahil olduğu için, bilmediği için, O zaman Peygamber Efendimiz, yapan cahil olduğu için, bilmediği için, "Böyle yapmayın, işte su döküverin oraya, temizleyiverin. Öğretin." "Böyle yapmayın, işte su döküverin oraya, temizleyiverin. Öğretin." mânasına yani sert davranmayı uygun bulmamış. mânasına yani sert davranmayı uygun bulmamış. Aman kimisi de hah, tüüh filan, tükürmek sümkürmek gibi böyle şeyler yapıyorlardı.Aman kimisi de hah, tüüh filan, tükürmek sümkürmek gibi böyle şeyler yapıyorlardı. Böyle şeyler oldu mu tabi sevabı gider. Böyle şeyler oldu mu tabi sevabı gider.

Yani Cenâb-ı Hakk'ın huzurunun değerini, kıymetini, önemini, ciddiyetiniYani Cenâb-ı Hakk'ın huzurunun değerini, kıymetini, önemini, ciddiyetini bir kulun namaza çıktığı zaman anlaması lazım.bir kulun namaza çıktığı zaman anlaması lazım. Eğer namaza durduğu zaman gönlüne dünyevî şeyleri getirirse, aklı dünyada olursa,Eğer namaza durduğu zaman gönlüne dünyevî şeyleri getirirse, aklı dünyada olursa, bağda bahçede tarlada, dükkânda alışverişte, işte güçte vesairede olursa bağda bahçede tarlada, dükkânda alışverişte, işte güçte vesairede olursa o zaman Cenâb-ı Mevlâ ondan yüz çevirir. o zaman Cenâb-ı Mevlâ ondan yüz çevirir. Çünkü O ona teveccüh buyurduğu halde o dünya ile meşgul oluyor.Çünkü O ona teveccüh buyurduğu halde o dünya ile meşgul oluyor. O zaman Cenâb-ı Hak ondan yüz çevirir. O zaman Cenâb-ı Hak ondan yüz çevirir. Aklını başına toplayıp, Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna girdiğini bilip şey yapması lazım. Aklını başına toplayıp, Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna girdiğini bilip şey yapması lazım.

İnne'l-abde izâ kâne hemmühü'd-dünyâ ve sedemehû efşallahu day'atehûİnne'l-abde izâ kâne hemmühü'd-dünyâ ve sedemehû efşallahu day'atehû ve ce'ale fakrahû beyne ayneyhi fe-lâ yusbihu illâ fakîran ve lâ yümsî illâ fakîran.ve ce'ale fakrahû beyne ayneyhi fe-lâ yusbihu illâ fakîran ve lâ yümsî illâ fakîran. Ve inne'l-abde izâ kâneti'l-âhiratü hemmehû ve sedemehû ceme'allahu lehû day'atehûVe inne'l-abde izâ kâneti'l-âhiratü hemmehû ve sedemehû ceme'allahu lehû day'atehû ve ce'ale gınâhu fî kalbihî fe-lâ yusbihu illâ ğaniyyen ve lâ yümsî illâ ğaniyyen. ve ce'ale gınâhu fî kalbihî fe-lâ yusbihu illâ ğaniyyen ve lâ yümsî illâ ğaniyyen.

Enes radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: Enes radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:

İnne'l-abde izâ kâne hemmühü'd-dünyâ. "Eğer bir insanın tasası, üzüntüsü, fikri dünya olursa." İnne'l-abde izâ kâne hemmühü'd-dünyâ. "Eğer bir insanın tasası, üzüntüsü, fikri dünya olursa."

Azmi arzusu teveccühü dünya olursa, yani bu dünya, bu hayat olursa…Azmi arzusu teveccühü dünya olursa, yani bu dünya, bu hayat olursa… İşte burada aman iyi yaşayayım, yükseleyim, yiyeyim içeyim vesaire… İşte burada aman iyi yaşayayım, yükseleyim, yiyeyim içeyim vesaire… Yani âhiret değil de bu hayat olursa, bu dünya olursa... Yani âhiret değil de bu hayat olursa, bu dünya olursa...

Efşallahu day'atehû. "O zaman Allah onun kayıplarını daha da yayar." Efşallahu day'atehû. "O zaman Allah onun kayıplarını daha da yayar."

Daha da, yani insanın mesela bir tane koyunu kaybolsa, dağılsa sürüden gidip bir tanesini bulabilir. Daha da, yani insanın mesela bir tane koyunu kaybolsa, dağılsa sürüden gidip bir tanesini bulabilir.

On tane olursa ne olacak? Yüz tane olursa ne olacak? Hepsi bir tarafa dağılırsa ne olacak? On tane olursa ne olacak? Yüz tane olursa ne olacak? Hepsi bir tarafa dağılırsa ne olacak?

Day'ât, yani sürüden kaybolan kuzu gibi demek.Day'ât, yani sürüden kaybolan kuzu gibi demek. Allah onun kayıplarını daha da yayar, yani buldurmaz.Allah onun kayıplarını daha da yayar, yani buldurmaz. Bir kulun arzusu, gayreti dünyalık olursa, bu dünyanın hevesine, arzusuna düşerse Bir kulun arzusu, gayreti dünyalık olursa, bu dünyanın hevesine, arzusuna düşerse Allah onun kayıplarını artırır, dağınıklığını daha da dağıttırır. Yani işlerini rast getirmez, perişan eder.Allah onun kayıplarını artırır, dağınıklığını daha da dağıttırır. Yani işlerini rast getirmez, perişan eder. Perişan etmek de Farsça zaten dağıtmak mânasında. Perişan etmek de Farsça zaten dağıtmak mânasında.

Ve ce'ale fakrahû beyne ayneyhi. "Fakirliğini de iki gözünün arasına koyar." Ve ce'ale fakrahû beyne ayneyhi. "Fakirliğini de iki gözünün arasına koyar."

Fakirlik duygusunu, ihtiyaç duygusunu iki gözünün arasına koyar.Fakirlik duygusunu, ihtiyaç duygusunu iki gözünün arasına koyar. Yani bak sen fakirsin, bak sen fakir olacaksın, bak senin çok şeylere ihtiyacın var,Yani bak sen fakirsin, bak sen fakir olacaksın, bak senin çok şeylere ihtiyacın var, bak senin paran elinden kaçabilir ha, hiçbir şeysiz kalabilirsin aman bilmem ne filan,bak senin paran elinden kaçabilir ha, hiçbir şeysiz kalabilirsin aman bilmem ne filan, yani daha çok körükler. Fakirliği gözünün önüne koyar, Allah onun telaşını artırır, keyfini kaçırtır. yani daha çok körükler. Fakirliği gözünün önüne koyar, Allah onun telaşını artırır, keyfini kaçırtır.

Fe-lâ yusbihu illâ fakîran ve lâ yümsî illâ fakîran.Fe-lâ yusbihu illâ fakîran ve lâ yümsî illâ fakîran. "Böylece sabahleyin fakir olarak sabahlar, akşamleyin fakir olarak akşamlar." "Böylece sabahleyin fakir olarak sabahlar, akşamleyin fakir olarak akşamlar."

Çünkü hep gözünün önünde o, çünkü aklı fikri dünyada olduğundanÇünkü hep gözünün önünde o, çünkü aklı fikri dünyada olduğundan Allah onu fakirlik duygusu karşısında üzer ve ezer. Allah onu fakirlik duygusu karşısında üzer ve ezer.

Ve inne'l-abde izâ kâneti'l-âhiratü hemmehû. "Ama kulun arzusu, düşüncesi, fikri, himmeti âhireti ise." Ve inne'l-abde izâ kâneti'l-âhiratü hemmehû. "Ama kulun arzusu, düşüncesi, fikri, himmeti âhireti ise."

Yani "Ben cenneti kazanayım, ben Rabbimin rızasına ereyim, ben mahkeme-i kübrâda berat edeyim.Yani "Ben cenneti kazanayım, ben Rabbimin rızasına ereyim, ben mahkeme-i kübrâda berat edeyim. Aman âhirette iyi bir sonuca ulaşayım.Aman âhirette iyi bir sonuca ulaşayım. Aman bu dünya fanidir, asıl âhireti elde etmeye bakayım" diye düşüncesi, tasası, gayreti âhiret olursa; Aman bu dünya fanidir, asıl âhireti elde etmeye bakayım" diye düşüncesi, tasası, gayreti âhiret olursa;

Ceme'allahu lehû day'atehû. "O zaman Allah onun kayıplarını bir araya toplar." Ceme'allahu lehû day'atehû. "O zaman Allah onun kayıplarını bir araya toplar."

Dağılan mallarını bir araya getirir, işlerini kolaylaştırır, yardımcı olur. Dağılan mallarını bir araya getirir, işlerini kolaylaştırır, yardımcı olur.

Ve ce'ale ğınâhu fî kalbihî. "Ve gönlüne zenginliği yerleştirir, rahatlığı yerleştirir."Ve ce'ale ğınâhu fî kalbihî. "Ve gönlüne zenginliği yerleştirir, rahatlığı yerleştirir." Fe-lâ yusbihu illâ ğaniyyen ve lâ yümsî illâ ğaniyyen. Fe-lâ yusbihu illâ ğaniyyen ve lâ yümsî illâ ğaniyyen. "Sabahleyin gönlü zengin olarak kalkar, akşamleyin gönlü zengin olarak yatar." "Sabahleyin gönlü zengin olarak kalkar, akşamleyin gönlü zengin olarak yatar."

Zenginlik duygusu içinde yani 'Elhamdülillah her şeyim var, çok rahatım." diye rahat ettirir buyuruyor. Zenginlik duygusu içinde yani 'Elhamdülillah her şeyim var, çok rahatım." diye rahat ettirir buyuruyor.

Başka bir rivayette, bu hususu anlatan başka bir rivayette deBaşka bir rivayette, bu hususu anlatan başka bir rivayette de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:

"Bir insan dünya peşinde koşarsa, aklı fikri dünyalıkta olursa"Bir insan dünya peşinde koşarsa, aklı fikri dünyalıkta olursa o zaman Allah onun işlerini dağıtır, fakirliği gözünün önüne koyar, -buradaki ifade aynen var- o zaman Allah onun işlerini dağıtır, fakirliği gözünün önüne koyar, -buradaki ifade aynen var- ve ne kadar koştursa da yine dünyalıktan nasibi neyse o kadar eline geçer." ve ne kadar koştursa da yine dünyalıktan nasibi neyse o kadar eline geçer."

Yüz lira kazanmak yazılmışsa 100 lira geçer yani koşturdu diyeYüz lira kazanmak yazılmışsa 100 lira geçer yani koşturdu diye fazla da hırsından dolayı fazla bir şey geçmez. fazla da hırsından dolayı fazla bir şey geçmez. Ama bir insanın gayesi âhiret olursa o zaman Allahû Teâlâ hazretleri işlerini kolaylaştırır,Ama bir insanın gayesi âhiret olursa o zaman Allahû Teâlâ hazretleri işlerini kolaylaştırır, gönlüne zenginlik verir ve mukadder olan neyse o da ona gelir. Nasıl gelir? gönlüne zenginlik verir ve mukadder olan neyse o da ona gelir.

Nasıl gelir?

Burnu sürte sürte.Burnu sürte sürte. Yani istese de istemese de Allah emrettiği için o zenginliği onun kapısına, Yani istese de istemese de Allah emrettiği için o zenginliği onun kapısına, onun kasasına, onun dükkanına, onun evine o şeyi gönderir ve onu [zengin] yapar. onun kasasına, onun dükkanına, onun evine o şeyi gönderir ve onu [zengin] yapar. Ve o âhireti istiyor diye yine dünyalık kesilmez, burnu sürte sürte dünyalık da ona yine gelir.Ve o âhireti istiyor diye yine dünyalık kesilmez, burnu sürte sürte dünyalık da ona yine gelir. Çünkü nasibi Allah yazmıştır.Çünkü nasibi Allah yazmıştır. Ötekisi de bütün gayretine rağmen yine Allah'ın yazdığından fazlasını elde edemez. O halde ne yapmak lazım? Ötekisi de bütün gayretine rağmen yine Allah'ın yazdığından fazlasını elde edemez.

O halde ne yapmak lazım?

Âhireti düşünmek lazım. Rızâ-yı Bârî'yi düşünmek lazım. Âhiret için çalışmak lazım.Âhireti düşünmek lazım. Rızâ-yı Bârî'yi düşünmek lazım. Âhiret için çalışmak lazım. Nasıl olsa Cenâb-ı Hak nasip ettiği rızkı gönderecek. Eceli gibi rızkı insanı arar, bulur.Nasıl olsa Cenâb-ı Hak nasip ettiği rızkı gönderecek. Eceli gibi rızkı insanı arar, bulur. Nasıl olsa sen rızkını arıyorken rızkın da sana doğru gelmekte, o halde harama sapmadan,Nasıl olsa sen rızkını arıyorken rızkın da sana doğru gelmekte, o halde harama sapmadan, günaha bulaşmadan âhirete yararlı bir ömür geçirip,günaha bulaşmadan âhirete yararlı bir ömür geçirip, Allah'ın rızasını kazanmaya çalışıp öyle yaşaması uygun olur. Allah'ın rızasını kazanmaya çalışıp öyle yaşaması uygun olur.

Allahu Teâlâ hazretleri bu mânevî gerçekleri, esrarı yani hayatın sırlarını,Allahu Teâlâ hazretleri bu mânevî gerçekleri, esrarı yani hayatın sırlarını, rızkın nimetin nasibin sırlarını anlayıp bilip de ona göre hayatını Cenâb-ı Hakk'ın rızasına uygun sürdürmeye,rızkın nimetin nasibin sırlarını anlayıp bilip de ona göre hayatını Cenâb-ı Hakk'ın rızasına uygun sürdürmeye, götürmeye bizi muvaffak eylesin. götürmeye bizi muvaffak eylesin. Şeytanın vesveselerine kanıp da âhireti berbat edecek şekilde yanlış işler yapmaya yöneltmesin. Şeytanın vesveselerine kanıp da âhireti berbat edecek şekilde yanlış işler yapmaya yöneltmesin.

Adam haramdan para kazanır kazanır, güp, bir felaket verir Allah, gider hepsi. Ne oldu? Adam haramdan para kazanır kazanır, güp, bir felaket verir Allah, gider hepsi.

Ne oldu?

Bir işe yaramadı yine. Bir hastalık verir, gider hepsi.Bir işe yaramadı yine.

Bir hastalık verir, gider hepsi.
Biriktirir biriktirir biriktirir, köşkü yapar, içine adımını atmadan Allah canını alır, mirasçılara kalır. Biriktirir biriktirir biriktirir, köşkü yapar, içine adımını atmadan Allah canını alır, mirasçılara kalır.

Onun için şeytanın aldatmalarına, fani dünyanın oyunlarına hiç aldanmamak lazım.Onun için şeytanın aldatmalarına, fani dünyanın oyunlarına hiç aldanmamak lazım. İyi kulluk yapmaya gayret etmek lazım. İyi kulluk yapanlar fakir kalmıyor.İyi kulluk yapmaya gayret etmek lazım. İyi kulluk yapanlar fakir kalmıyor. Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluk yapanlara da Allah neler neler nasip ediyorsa ötekiler kadar rızkını veriyor.Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluk yapanlara da Allah neler neler nasip ediyorsa ötekiler kadar rızkını veriyor. Yani daha fazlasını veriyor, daha rahatını veriyor. Ecdadımız öyle olmadı mı? Yani daha fazlasını veriyor, daha rahatını veriyor.

Ecdadımız öyle olmadı mı?

Allah yolunda malını canını vermek için terk-i diyâr ettiler, helalleştiler akrabaları ile, geldiler şehit olmak için.Allah yolunda malını canını vermek için terk-i diyâr ettiler, helalleştiler akrabaları ile, geldiler şehit olmak için. Cenâb-ı Hak onlara neler neler ihsan etti, koca imparatorluklar, koca ülkeler, koca mallar mülkler nasip oldu.Cenâb-ı Hak onlara neler neler ihsan etti, koca imparatorluklar, koca ülkeler, koca mallar mülkler nasip oldu. Ne kadar genişledi imkânları. Ama Allah'ın yolundan ayrılınca tabi elden çıkıyor. Ne kadar genişledi imkânları. Ama Allah'ın yolundan ayrılınca tabi elden çıkıyor.

Onun için Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluk etmeye bakalım. Şeytana kanmayalım.Onun için Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluk etmeye bakalım. Şeytana kanmayalım. Dünyaya aldanmayalım, hayrımızı sadakamızı yapalım, ibadeti tâatimizi, namazımızı Dünyaya aldanmayalım, hayrımızı sadakamızı yapalım, ibadeti tâatimizi, namazımızı vesaireyi Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği vechile edâ edelim.vesaireyi Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği vechile edâ edelim. Rızasını kazanalım, huzuruna sevdiği razı olduğu kul olarak varalım. Rızasını kazanalım, huzuruna sevdiği razı olduğu kul olarak varalım.

Cenâb-ı Hak cümlemize tevfikini refik etsin. Cenâb-ı Hak cümlemize tevfikini refik etsin.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2