Namaz Vakitleri

27 Cemâziye'l-Âhir 1446
28 Aralık 2024
İmsak
06:49
Güneş
08:21
Öğle
13:11
İkindi
15:29
Akşam
17:50
Yatsı
19:17
Detaylı Arama

Cennet ve İnsanın Sınırlı Algısı

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

4 Safer 1397 / 24.01.1977

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Cinler, Özellikleri ve Ahiretteki Durumları, Sadakaları Başa Kakmamak, Hacılar Kulağına, Gözüne, Diline Sahip Olurlarsa | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Cennet ve İnsanın Sınırlı Algısı

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

4 Safer 1397 / 24.01.1977

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Cinler, Özellikleri ve Ahiretteki Durumları, Sadakaları Başa Kakmamak, Hacılar Kulağına, Gözüne, Diline Sahip Olurlarsa | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Sallû alâ tabîb-i kulûbünâ Muhammed... Sallû alâ tabîb-i kulûbünâ Muhammed...

İ'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbullah ve enne efdale'l-hedyi hedyüİ'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbullah ve enne efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin aleyhissalâtü vesselam ve şerra'l-umûri mühtesâtühâ ve külle muhdesin bid'atün seyyidinâ Muhammedin aleyhissalâtü vesselam ve şerra'l-umûri mühtesâtühâ ve külle muhdesin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâri. ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâri. Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Gümüşhanevî Ahmed Ziyâuddîn Efendi hazretleri rahmetullahi aleyh tarafındanGümüşhanevî Ahmed Ziyâuddîn Efendi hazretleri rahmetullahi aleyh tarafından telif edilmiş olan Râmûzü'l-ehâdîs isimli eserin hemze faslında kaydedildiğine göre telif edilmiş olan Râmûzü'l-ehâdîs isimli eserin hemze faslında kaydedildiğine göre aleyhissalatü vesselam Efendimiz şöyle buyuruyor; aleyhissalatü vesselam Efendimiz şöyle buyuruyor; İnne mevzı'a sevtın fi'l-cenneti le-hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ. İnne mevzı'a sevtın fi'l-cenneti le-hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ.

"Cennette bir kamçı kadarlık yer muhakkak ki, hiç şüphe yok ki dünyadan ve dünyanın "Cennette bir kamçı kadarlık yer muhakkak ki, hiç şüphe yok ki dünyadan ve dünyanın ihtiva ettiği her türlü varlık ve zenginlikten daha kıymetlidir." ihtiva ettiği her türlü varlık ve zenginlikten daha kıymetlidir."

O halde mü'min kullar, inananlar, Allahu Teâlâ hazretlerinin vaadine bel bağlayıp vaîdinden,O halde mü'min kullar, inananlar, Allahu Teâlâ hazretlerinin vaadine bel bağlayıp vaîdinden, azabından korkanlar cenneti kendilerine nasip edecek olan salih amellere, hayırlara koşsunlar,azabından korkanlar cenneti kendilerine nasip edecek olan salih amellere, hayırlara koşsunlar, o hususlarda yarışsınlar. Diğer bir hadîs-i şerîfteo hususlarda yarışsınlar.

Diğer bir hadîs-i şerîfte
aleyhissalâtü vesselam Efendimiz şöyle buyuruyor; aleyhissalâtü vesselam Efendimiz şöyle buyuruyor;

İnne mü'minî'l-cinni lehüm sevâbün ve aleyhim ikâbün. Kîle: Mâ sevâbühüm? İnne mü'minî'l-cinni lehüm sevâbün ve aleyhim ikâbün. Kîle: Mâ sevâbühüm? Kâle: Ale'l-a'râfi ve leysû fi'l-cenneti. Kîle: Ve me'l-a'râfü? Kâle: Hâitu'l-cenneti Kâle: Ale'l-a'râfi ve leysû fi'l-cenneti. Kîle: Ve me'l-a'râfü? Kâle: Hâitu'l-cenneti tecrî fî-hi'l-enhâru ve tenbütü fî-hi'l-eşcâru ve's-simâru. tecrî fî-hi'l-enhâru ve tenbütü fî-hi'l-eşcâru ve's-simâru.

"Cinlerin mü'min olanlarına sevap ve günahkâr olanlarına, günah işleyenlerine,"Cinlerin mü'min olanlarına sevap ve günahkâr olanlarına, günah işleyenlerine, âsi olanlarına da ikap vardır." Aleyhissalatü vesselam Efendimiz böyle buyuruyor.âsi olanlarına da ikap vardır." Aleyhissalatü vesselam Efendimiz böyle buyuruyor. Bu sözü dinleyenler dediler ki; "Yâ Resûlallah! Onların sevapları nedir? Onlar ne yapacaklar,Bu sözü dinleyenler dediler ki;

"Yâ Resûlallah! Onların sevapları nedir? Onlar ne yapacaklar,
neye mazhar olacaklar?" Buyurdular ki; "Onlar Âraf'ta ikâmet ettirilecekler.neye mazhar olacaklar?"

Buyurdular ki; "Onlar Âraf'ta ikâmet ettirilecekler.
Salih amel işleyenler, itaatkâr olan cinler Âraf'ta barınacaklar fakat cennete giremeyecekler." Salih amel işleyenler, itaatkâr olan cinler Âraf'ta barınacaklar fakat cennete giremeyecekler."

O halde bir önceki hadîs-i şerîfle de irtibatlandıracak olursak, cennete girmek şerefi, O halde bir önceki hadîs-i şerîfle de irtibatlandıracak olursak, cennete girmek şerefi, imkânı Allahu Teâlâ hazretleri tarafından sadece insanlara, insan,imkânı Allahu Teâlâ hazretleri tarafından sadece insanlara, insan, ins cinsinden olan mahlûklarına lütfedilmiş bir büyük şeref ve büyük imkândır. Cinler? ins cinsinden olan mahlûklarına lütfedilmiş bir büyük şeref ve büyük imkândır.

Cinler?

Onlar cennete girmeyecekler, Âraf'ta kalacaklar. Yine sordular; Onlar cennete girmeyecekler, Âraf'ta kalacaklar. Yine sordular;

"Yâ Resûlallah! Bu Âraf denilen yer nedir?" Buyurdu ki; "Bu cennetin çevresidir, "Yâ Resûlallah! Bu Âraf denilen yer nedir?"

Buyurdu ki; "Bu cennetin çevresidir,
duvarıdır, cidârıdır. Oradan nehirler geçer, akar, oradan ağaçlar biter ve meyveler yetişir." duvarıdır, cidârıdır. Oradan nehirler geçer, akar, oradan ağaçlar biter ve meyveler yetişir."

Demek ki mü'min olan cinler Âraf'ta barınacaklar. Demek ki mü'min olan cinler Âraf'ta barınacaklar.

Bu cin kelimesi hakkında biraz izahat vermemiz gerekiyor.Bu cin kelimesi hakkında biraz izahat vermemiz gerekiyor. Kur'ân-ı Kerîm'in müteaddit âyetlerinde ins ve cin birbirlerinin arkasından zikredilmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'in müteaddit âyetlerinde ins ve cin birbirlerinin arkasından zikredilmektedir. İns, "ünsiyet etmek" kökü ve manasıyla ilgilidir. Yani insanların bu maddî varlıklarıyla varlıklar,İns, "ünsiyet etmek" kökü ve manasıyla ilgilidir. Yani insanların bu maddî varlıklarıyla varlıklar, duygular ve duyular tarafından görülebilen, kavranabilen, duygular ve duyular tarafından görülebilen, kavranabilen, ünsiyet edilebilen mahlûklar olması hasebiyle kendilerine bu isim verilmiştir. Cin ismi de, ünsiyet edilebilen mahlûklar olması hasebiyle kendilerine bu isim verilmiştir. Cin ismi de, Arapça'da "örtmek ve gizlemek" mânasına gelen cenne kökünden geliyor. Arapça'da "örtmek ve gizlemek" mânasına gelen cenne kökünden geliyor.

Cenne, mesela Kur'ân-ı Kerîm İbrahim aleyhisselam'ın kıssasını anlatırken; Cenne, mesela Kur'ân-ı Kerîm İbrahim aleyhisselam'ın kıssasını anlatırken;

Felemmâ cenne aleyhi'l-leylü raâ kevkebâ. "Kendisini gece örttüğü zaman Felemmâ cenne aleyhi'l-leylü raâ kevkebâ. "Kendisini gece örttüğü zaman İbrahim aleyhisselam yıldızları gördü." Bir yıldız gördü; "Bu mu acaba rabbim, bu olabilir mi?" İbrahim aleyhisselam yıldızları gördü." Bir yıldız gördü;

"Bu mu acaba rabbim, bu olabilir mi?"
diye düşündü. Sonra onun battığını görünce; "Böyle batıcı,diye düşündü. Sonra onun battığını görünce;

"Böyle batıcı,
yok olucu şeyler insanların ibadet etmelerine layık varlıklar olamaz. yok olucu şeyler insanların ibadet etmelerine layık varlıklar olamaz. O halde bu yıldızlara tapanlar da yanlış yoldadır.O halde bu yıldızlara tapanlar da yanlış yoldadır. Bu da insanları yaratan, mahlûkatı yaratan zât-ı âlâ olamaz." diye ayın, güneşin, Bu da insanları yaratan, mahlûkatı yaratan zât-ı âlâ olamaz." diye ayın, güneşin, yıldızların tapınmaya layık olmadığını kendisine Allahu Teâlâ'nın verdiği bu akıl nimetiyle buldu. yıldızların tapınmaya layık olmadığını kendisine Allahu Teâlâ'nın verdiği bu akıl nimetiyle buldu.

Bu âyet-i kerîmede felemmâ cenne aleyhi'l-leylü diye, Bu âyet-i kerîmede felemmâ cenne aleyhi'l-leylü diye, "Gece kendisini örttüğü zaman yani gece etrafı kapladığı zaman." "Gece kendisini örttüğü zaman yani gece etrafı kapladığı zaman." dendiğinde cenne kelimesi kullanılıyor. Sonra Arapça'da cenân "kalb" mânasına gelir,dendiğinde cenne kelimesi kullanılıyor.

Sonra Arapça'da cenân "kalb" mânasına gelir,
yani o da Türkçesi gönül. Gönül de gözle görünmez birşeydir.yani o da Türkçesi gönül. Gönül de gözle görünmez birşeydir. "Gönlüm kırıldı." deriz ama insanın parmağı, ayağı kırıldığı gibi görünür bir şey değildir. "Gönlüm kırıldı." deriz ama insanın parmağı, ayağı kırıldığı gibi görünür bir şey değildir. İnsanın içinde olan bir şeydir, örtülü, o da görünmez bir şeydir. Sonra "cennet" kelimesi… İnsanın içinde olan bir şeydir, örtülü, o da görünmez bir şeydir.

Sonra "cennet" kelimesi…
O da ağaçlarla, bitkilerle, yeşilliklerle örtülüp O da ağaçlarla, bitkilerle, yeşilliklerle örtülüp dibi görünmediği için ağaçlık yerlere Araplar cenne kelimesini kullanılır. dibi görünmediği için ağaçlık yerlere Araplar cenne kelimesini kullanılır.

İşte cin kelimesi de böyle insanların gözleri tarafından,İşte cin kelimesi de böyle insanların gözleri tarafından, duyuları tarafından görülüp idrak edilemeyen varlıklara verilmiş isimdir. duyuları tarafından görülüp idrak edilemeyen varlıklara verilmiş isimdir. Aleyhissalatü vesselam Efendimiz Resûlü's-sekaleyn'dir.Aleyhissalatü vesselam Efendimiz Resûlü's-sekaleyn'dir. Hem cinlere hem de insanlara resûl olarak gönderilmiştir. Peygamber olarak, Hem cinlere hem de insanlara resûl olarak gönderilmiştir. Peygamber olarak, vazifeli olarak iki zümreye gönderilmiştir. Demek oluyor ki cinler bizim gözlerimizinvazifeli olarak iki zümreye gönderilmiştir.

Demek oluyor ki cinler bizim gözlerimizin
ve duyularımızın kavrayamadığı, idrak edemediği mahlûklar. ve duyularımızın kavrayamadığı, idrak edemediği mahlûklar. "Acaba biz görmüyoruz o halde var mı yok mu?" demeye hiç hacet yok. "Acaba biz görmüyoruz o halde var mı yok mu?" demeye hiç hacet yok. Çünkü zaten şu bizim gözümüz, kulağımız ve diğer uzuvlarımız, Çünkü zaten şu bizim gözümüz, kulağımız ve diğer uzuvlarımız, kabiliyetlerimiz tıpkı [radyo gibidir, herşeyi algılayacak kabiliyette değildir.]kabiliyetlerimiz tıpkı [radyo gibidir, herşeyi algılayacak kabiliyette değildir.] Radyodan hatırlarsınız, bazı radyoların [iki dalgası,] bazı küçük radyoların [ise] tek dalgası vardır. Radyodan hatırlarsınız, bazı radyoların [iki dalgası,] bazı küçük radyoların [ise] tek dalgası vardır.

"İstanbul'u dinleyeyim." dersiniz; "Yok, bu sadece kısa dalgadır, "İstanbul'u dinleyeyim." dersiniz;

"Yok, bu sadece kısa dalgadır,
bununla şunlar dinlenir, bunlar dinlenmez." [der.] "Ankara'yı açar mısınız?" dersiniz; bununla şunlar dinlenir, bunlar dinlenmez." [der.]

"Ankara'yı açar mısınız?" dersiniz;

"Yok, bunun uzun dalgası yok, orasını almaz." der. "Yok, bunun uzun dalgası yok, orasını almaz." der.

İşte radyonun nasıl böyle dalgaları varsa insanın da gözleri, İşte radyonun nasıl böyle dalgaları varsa insanın da gözleri, kulakları mahdut şeyleri [görecek ve] duyacak şekilde yaratılmıştır. kulakları mahdut şeyleri [görecek ve] duyacak şekilde yaratılmıştır. Mesela bu gözün görmediği daha başka ışıklar vardır. Mesela bu gözün görmediği daha başka ışıklar vardır. Ama onu bu sefer hararet vermesi dolayısıyla tanıyoruz.Ama onu bu sefer hararet vermesi dolayısıyla tanıyoruz. Göz görmez, hiçbir ışık olarak görülmez fakat hararet verir.Göz görmez, hiçbir ışık olarak görülmez fakat hararet verir. Sonra kulağımızın duymadığı sesler, ultrasonik dalgalar vardır.Sonra kulağımızın duymadığı sesler, ultrasonik dalgalar vardır. Onların fizik kitapları mahiyetlerini anlatır. Onların fizik kitapları mahiyetlerini anlatır. Demek ki bizim uzuvlarımızın görmesi görmemesi bir şeyin varlığını yokluğunuDemek ki bizim uzuvlarımızın görmesi görmemesi bir şeyin varlığını yokluğunu anlatacak kâmil bir ölçü değildir, zaten mahdut...anlatacak kâmil bir ölçü değildir, zaten mahdut... Dalgalarımız mahdut varlıkları idrak edecek şekilde ayarlanmış. Dalgalarımız mahdut varlıkları idrak edecek şekilde ayarlanmış.

Diğer bir hadîs-i şerîfte aleyhissalatü vesselam Efendimiz buyuruyor; Diğer bir hadîs-i şerîfte aleyhissalatü vesselam Efendimiz buyuruyor;

İnne nebiyyen mine'l-enbiyâi şekâ ilallahi'd-da'fe fe-emerahû bi-ekli'l-beyzı. İnne nebiyyen mine'l-enbiyâi şekâ ilallahi'd-da'fe fe-emerahû bi-ekli'l-beyzı.

"Peygamberlerden bir peygamber, Allahu Teâlâ hazretlerine vücudunun "Peygamberlerden bir peygamber, Allahu Teâlâ hazretlerine vücudunun zayıflığından şikâyet etti." "Yâ Rabbi! Ben zayıf, halsiz düştüm. İbadetlerimi layıkıyla yapamıyorum.zayıflığından şikâyet etti." "Yâ Rabbi! Ben zayıf, halsiz düştüm. İbadetlerimi layıkıyla yapamıyorum. Senin kulluğunu gerektiği şekilde yerine getiremiyorum, halsiz kaldım." deyince,Senin kulluğunu gerektiği şekilde yerine getiremiyorum, halsiz kaldım." deyince, "Allahu Teâlâ hazretleri de ona yumurta yemesini tavsiye buyurdu." "Allahu Teâlâ hazretleri de ona yumurta yemesini tavsiye buyurdu."

Bu hadîs-i şerîften yumurtanın insanı kuvvetlendirici, Bu hadîs-i şerîften yumurtanın insanı kuvvetlendirici, insanın vücudunu takviye edici bir madde olduğu anlaşılıyor. insanın vücudunu takviye edici bir madde olduğu anlaşılıyor.

Diğer bir hadîs-i şerîfte; İnne nefakateke ilâ ehlike ve veledike Diğer bir hadîs-i şerîfte;

İnne nefakateke ilâ ehlike ve veledike
ve hâdimike sadakatün fe-lâ tütbi' zâlike mennen ve lâ ezen. ve hâdimike sadakatün fe-lâ tütbi' zâlike mennen ve lâ ezen.

Enes radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre şöyle buyurulmuş; Enes radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre şöyle buyurulmuş;

"Senin evlâd ü iyâline, ailene, çocuğuna, hizmetçine yaptığın infak, "Senin evlâd ü iyâline, ailene, çocuğuna, hizmetçine yaptığın infak, yedirdiğin yemekler, harcadığın paralar, bunların hepsi birer sadakadır. yedirdiğin yemekler, harcadığın paralar, bunların hepsi birer sadakadır. O halde bu sadakaya, başa kakmak ve eza vermek suretiyle, O halde bu sadakaya, başa kakmak ve eza vermek suretiyle, arkasından bunu iptal edici kötü fiilleri ekleme." arkasından bunu iptal edici kötü fiilleri ekleme."

Bir âyet-i kerîmede müslümanların sadakalarını başa kakmaları suretiyle,Bir âyet-i kerîmede müslümanların sadakalarını başa kakmaları suretiyle, sadaka verdikleri kimselerin gönlünü kırmaları sebebiyle sevaptan mahrum olacağı bildirmiştir. sadaka verdikleri kimselerin gönlünü kırmaları sebebiyle sevaptan mahrum olacağı bildirmiştir. Bir kimse hem sadaka yapar hem de onun sevabını alamaz. Ne zaman? Bir kimse hem sadaka yapar hem de onun sevabını alamaz.

Ne zaman?

İşte onu başa kakar, "Ben sana şunu yapmıştım." der veya öyle bir tavır takınır kiİşte onu başa kakar, "Ben sana şunu yapmıştım." der veya öyle bir tavır takınır ki o şekilde hareket eder ki, "Senin sadakan da hayırın da başına çalınsın, eksik olsun!" o şekilde hareket eder ki, "Senin sadakan da hayırın da başına çalınsın, eksik olsun!" dedirtecek hâle getirir o zavallı fakiri, o infak ettiği kimseyi o hâle getirir. dedirtecek hâle getirir o zavallı fakiri, o infak ettiği kimseyi o hâle getirir. O zaman onun sevabı kalmaz, üstelik günah olur.O zaman onun sevabı kalmaz, üstelik günah olur. Aleyhissalatü vesselam Efendimiz işte bu noktaya işaret ederek sadakalara ezayı, Aleyhissalatü vesselam Efendimiz işte bu noktaya işaret ederek sadakalara ezayı, başa kakmayı, cefayı eklememeyi tavsiye buyurmuş. Bir husus daha var; başa kakmayı, cefayı eklememeyi tavsiye buyurmuş.

Bir husus daha var;
demek ki bizim kendi ailemize, kendi çoluk çocuğumuza yedirdiğimiz içirdiğimiz de bir sadakadır. demek ki bizim kendi ailemize, kendi çoluk çocuğumuza yedirdiğimiz içirdiğimiz de bir sadakadır. Buradan o müjde de çıkıyor. Hani her müslümanın zaten sadaka imkânı vardır. Buradan o müjde de çıkıyor. Hani her müslümanın zaten sadaka imkânı vardır. Allahu Teâlâ hazretleri zengin olsun fakir olsun her müslümana o imkânı lütfetmiştir.Allahu Teâlâ hazretleri zengin olsun fakir olsun her müslümana o imkânı lütfetmiştir. Müslümanlıkta "güzel bir söz" dahi sadakadır. "Tatlı dil, güzel yüz, güzel bir söz" dahi sadakadır.Müslümanlıkta "güzel bir söz" dahi sadakadır. "Tatlı dil, güzel yüz, güzel bir söz" dahi sadakadır. İnsanın kendi ailesine, kendi çoluk çocuğuna, hanımına, İnsanın kendi ailesine, kendi çoluk çocuğuna, hanımına, evindeki hizmetçisine de yedirdiği, içirdiği birer sadakadır. Diğer hadîs-i şerîf; evindeki hizmetçisine de yedirdiği, içirdiği birer sadakadır.

Diğer hadîs-i şerîf;

İnne hâzâ yevmün men meleke fîhi sem'ahû ve basarahûİnne hâzâ yevmün men meleke fîhi sem'ahû ve basarahû ve lisânehû ğufira lehû mâ tekaddeme min zenbihî. Ya'nî yevme arafete. ve lisânehû ğufira lehû mâ tekaddeme min zenbihî. Ya'nî yevme arafete.

Peygamber Efendimiz Arefe gününü, kurban bayramından birgün önceki günü kastederek, Peygamber Efendimiz Arefe gününü, kurban bayramından birgün önceki günü kastederek, ki o zaman hacılar arafatta cem olurlar, o günü kastederek buyurdu ki; ki o zaman hacılar arafatta cem olurlar, o günü kastederek buyurdu ki;

"Bugün kim kulağına, gözüne, diline sahip olursa geçmiş günahları affolunur." "Bugün kim kulağına, gözüne, diline sahip olursa geçmiş günahları affolunur."

Kişinin gözüne sahip olması, kulağına sahip olması, lisanına sahip olması bunları, Kişinin gözüne sahip olması, kulağına sahip olması, lisanına sahip olması bunları, Allahu Teâlâ'nın, şer'i şerifin, dîn-i mübînin yasak etmiş olduğu Allahu Teâlâ'nın, şer'i şerifin, dîn-i mübînin yasak etmiş olduğu yollarda kullanmaması suretiyle olur. Gözüyle nâmahreme, yollarda kullanmaması suretiyle olur. Gözüyle nâmahreme, Allah'ın yasak ettiği yerlere bakmaz; kulağıyla çalgı, lehviyyât, Allah'ın yasak ettiği yerlere bakmaz; kulağıyla çalgı, lehviyyât, mâlâyâni gibi boş şeyleri dinlemez; gıybet, dedikodu gibi şeylerle meşgul olmaz; mâlâyâni gibi boş şeyleri dinlemez; gıybet, dedikodu gibi şeylerle meşgul olmaz; diliyle yalan söylemez, kimseyi ezalandırmaz, cefalandırmazsa onları güzel idare etmiş,diliyle yalan söylemez, kimseyi ezalandırmaz, cefalandırmazsa onları güzel idare etmiş, onlara sahip olmuş, malik olmuş sayılır. İşte, "Kim böyle gözüne, kulağına,onlara sahip olmuş, malik olmuş sayılır. İşte, "Kim böyle gözüne, kulağına, diline sahip olur da kimseyi ezalandırmaz, Allah'ın rızasına uygun hareket etmeyi diline sahip olur da kimseyi ezalandırmaz, Allah'ın rızasına uygun hareket etmeyi temin edebilirse, bugün onun yapmış olduğu günahlar affolunur."temin edebilirse, bugün onun yapmış olduğu günahlar affolunur." buyuruyor Peygamber Efendimiz. Haccın geçmiş günahları affedeceğibuyuruyor Peygamber Efendimiz.

Haccın geçmiş günahları affedeceği
daha başka ehâdîs-i şerîfe ile de ifade edilmiştir. "Kim hacceder, kötü söz söylemez,daha başka ehâdîs-i şerîfe ile de ifade edilmiştir. "Kim hacceder, kötü söz söylemez, fısk ve fücur ile meşgul olmadan bu vazifesini ifâ ederse anasının onu doğurduğu gündeki gibi günahsız, fısk ve fücur ile meşgul olmadan bu vazifesini ifâ ederse anasının onu doğurduğu gündeki gibi günahsız, saf, pak, defter-i âmâli tertemiz olarak döner." diye hadîs-i şerîf de var. saf, pak, defter-i âmâli tertemiz olarak döner." diye hadîs-i şerîf de var.

Ulema bu günahların Allahu Teâlâ ile ilgili, hukûkullaha müteallik günahlar olduğunu, Ulema bu günahların Allahu Teâlâ ile ilgili, hukûkullaha müteallik günahlar olduğunu, kul haklarının bundan müstesna bulunduğunu zikretmişlerse de kul haklarının bundan müstesna bulunduğunu zikretmişlerse de daha başka kimseler kul hakkını dahi Allahu Teâlâ hazretleri bu hacılara affeder;daha başka kimseler kul hakkını dahi Allahu Teâlâ hazretleri bu hacılara affeder; eğer onu ödeme imkânı kalmamışsa. Mesela çocukluğunda veyahut 50 sene, eğer onu ödeme imkânı kalmamışsa. Mesela çocukluğunda veyahut 50 sene, 25 sene önce bir yerde birisine bir zulüm etmiş, bir haksızlık etmiş. Pişman [olmuş], 25 sene önce bir yerde birisine bir zulüm etmiş, bir haksızlık etmiş. Pişman [olmuş], onu edâ etmek, onun hakkını ödemek istiyor ama elinde imkân yok. onu edâ etmek, onun hakkını ödemek istiyor ama elinde imkân yok. Allahu Teâlâ böyle ödeme imkânı, telafi etme imkânı kalmayan günahların hepsini arafatta,Allahu Teâlâ böyle ödeme imkânı, telafi etme imkânı kalmayan günahların hepsini arafatta, o mübarek mahalde yapılan dualarla birlikte hepsini siler, kulu tertemiz eder. o mübarek mahalde yapılan dualarla birlikte hepsini siler, kulu tertemiz eder.

O halde hacca giden muhterem kimseler döndüklerinde taptaze bir hayata başlıyorlar demektir. O halde hacca giden muhterem kimseler döndüklerinde taptaze bir hayata başlıyorlar demektir. Ondan sonraki ömürlerine dikkat ederek Allahu Teâlâ'nın rızasını gözetirlerOndan sonraki ömürlerine dikkat ederek Allahu Teâlâ'nın rızasını gözetirler dikkat ederlerse kazançlı çıkarlar. Onun için birçok kimse hacca gittikten sonradikkat ederlerse kazançlı çıkarlar. Onun için birçok kimse hacca gittikten sonra sünnet-i seniyyeye uygun olarak sakal bırakır, hareketini tanzim eder, sigara içiyorsa onu terkeder, sünnet-i seniyyeye uygun olarak sakal bırakır, hareketini tanzim eder, sigara içiyorsa onu terkeder, daha başka kötü alışkanlıkları varsa bırakır. İşte hep bu duygu daha başka kötü alışkanlıkları varsa bırakır. İşte hep bu duygu ve bu hareketler bu hadîs-i şerîfteki müjdeye dayanıyor. Diğer hadîs-i şerîf; ve bu hareketler bu hadîs-i şerîfteki müjdeye dayanıyor.

Diğer hadîs-i şerîf;

İnne hâzâ emrun ketebehullâhu alâ benâti âdeme fakdî İnne hâzâ emrun ketebehullâhu alâ benâti âdeme fakdî mâ yekdî'l-hâccu ğayra en lâ tetûfî bi'l-beyti. Hz. Âişe, mâ yekdî'l-hâccu ğayra en lâ tetûfî bi'l-beyti.

Hz. Âişe,
ümmü'l-mü'minîn Âişe-i Sıddîka radıyallahu anhâ validemizden rivayet edildiğine göre ümmü'l-mü'minîn Âişe-i Sıddîka radıyallahu anhâ validemizden rivayet edildiğine göre denilen mahalle geldikleri zaman kadınlık hâline mâruz kalmış, hayız olmuş ve bir odaya çekilip,denilen mahalle geldikleri zaman kadınlık hâline mâruz kalmış, hayız olmuş ve bir odaya çekilip, "Hac ibadetimi yapamayacağım bu sebeple işim yarım kalıyor, ibadetim yarım kalıyor." "Hac ibadetimi yapamayacağım bu sebeple işim yarım kalıyor, ibadetim yarım kalıyor." diye üzüntüsünden ağlamaya başlamış. diye üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Peygamber aleyhissalatü vesselam Efendimiz onun bulunduğu hücreye girince onu Peygamber aleyhissalatü vesselam Efendimiz onun bulunduğu hücreye girince onu ağlar durumda görünce sebebini sormuş ve demiş ki; "Bu, Allahu Teâlâ hazretlerinin, ağlar durumda görünce sebebini sormuş ve demiş ki;

"Bu, Allahu Teâlâ hazretlerinin,
Hz. Âdem'in çocuklarına, kadınlara yazmış olduğu bir haldir. Üzülme, Hz. Âdem'in çocuklarına, kadınlara yazmış olduğu bir haldir. Üzülme, bir erkek hacı ne yaparsa, menâsik-i hacdan neyi ifâ ederse sen de hepsini yap. bir erkek hacı ne yaparsa, menâsik-i hacdan neyi ifâ ederse sen de hepsini yap. Fakat sadece Beyt-i Haram'ı, Beytullah'ı tavaf etmeyiver." diye emir buyurmuşlar Fakat sadece Beyt-i Haram'ı, Beytullah'ı tavaf etmeyiver." diye emir buyurmuşlar ve haccının inşaallah böylece tamam olacağını kendisine müjdelemiştir. ve haccının inşaallah böylece tamam olacağını kendisine müjdelemiştir.

Demek ki fıkhî bir husus çıkıyor ortaya ve Allah'ın hikmeti birçok kimsenin de başına gelir. Demek ki fıkhî bir husus çıkıyor ortaya ve Allah'ın hikmeti birçok kimsenin de başına gelir. Uzun meşakkatler, masraflar ederek hanımlar oralara giderler Uzun meşakkatler, masraflar ederek hanımlar oralara giderler ve tam orada bu hayız hâli başlarına gelir ve çok üzülürler. ve tam orada bu hayız hâli başlarına gelir ve çok üzülürler. Bizim kafilemizde böyle bir kimse vardı. Hatırlıyorum ağlaya ağlaya çok üzülmüştü. Bizim kafilemizde böyle bir kimse vardı. Hatırlıyorum ağlaya ağlaya çok üzülmüştü. Halbuki üzülecek bir şey yok, bu Allahu Teâlâ hazretlerinin hanımlara nasip etmiş olduğu, Halbuki üzülecek bir şey yok, bu Allahu Teâlâ hazretlerinin hanımlara nasip etmiş olduğu, yazmış olduğu bir haldir, tabii bir hal. Tavaf hariç şeytan taşlamak, Arafatta, yazmış olduğu bir haldir, tabii bir hal. Tavaf hariç şeytan taşlamak, Arafatta, bir önceki hadiste geçen o mübarek mahalde dua etmek, bir önceki hadiste geçen o mübarek mahalde dua etmek, vakfede bulunmak gibi haccın diğer menâsikinin hepsini icrâ eder,vakfede bulunmak gibi haccın diğer menâsikinin hepsini icrâ eder, tavafı da temizlendikten sonra yapar. Allahu Teâlânın lütf u keremiyle yine haccı tamam olur. tavafı da temizlendikten sonra yapar. Allahu Teâlânın lütf u keremiyle yine haccı tamam olur.

Böyle bir kadının tavaf edememesinin sebebi, Cuma günü de okuduğumuz gibi,Böyle bir kadının tavaf edememesinin sebebi, Cuma günü de okuduğumuz gibi, hayız ve cünüp olan kimselerin mescidlere girememesinden dolayıdır. hayız ve cünüp olan kimselerin mescidlere girememesinden dolayıdır. Hayız olmuş olan bir kadıncağız veyahut cünüp olmuş olan bir erkek, Hayız olmuş olan bir kadıncağız veyahut cünüp olmuş olan bir erkek, mesela uyuyup uyandığı zaman böyle bir hal ile karşılaşsa böyle bir kime mescide giremez. mesela uyuyup uyandığı zaman böyle bir hal ile karşılaşsa böyle bir kime mescide giremez. Dinimizde yasaktır, haramdır, girerse günahtır. Dinimizde yasaktır, haramdır, girerse günahtır. İşte bu sebepten dolayı o kadın Beytullah'a giremeyecek, İşte bu sebepten dolayı o kadın Beytullah'a giremeyecek, giremediği için de tavafı yapamayacak ama o hâli başından geçtikten sonra yıkanır,giremediği için de tavafı yapamayacak ama o hâli başından geçtikten sonra yıkanır, tavafını yapar, inşaallah haccı makbul olur. tavafını yapar, inşaallah haccı makbul olur.

Bu hadise Hz. Âişe'nin başından geçmiş ve onun tarafından rivayet edilen bir hadise. Bu hadise Hz. Âişe'nin başından geçmiş ve onun tarafından rivayet edilen bir hadise.

İnne hâze'd-dînâre ve'd-dirheme ehlekâ men kâne kableküm ve hümâ mühlikâküm. İnne hâze'd-dînâre ve'd-dirheme ehlekâ men kâne kableküm ve hümâ mühlikâküm.

"Bu dinar ve dirhem var ya, sizden öncekileri bunlar helâk etti. Sizi de bunlar helâk eder,"Bu dinar ve dirhem var ya, sizden öncekileri bunlar helâk etti. Sizi de bunlar helâk eder, helâk edecek." buyuruyor Peygamber Efendimiz. helâk edecek." buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Dinar ve dirhem altından ve gümüşten olan paralara verilen isim. Maksat maddiyât, Dinar ve dirhem altından ve gümüşten olan paralara verilen isim. Maksat maddiyât, para, pul... Daha evvel ki ümmetleri helâk eden; bu maddiyâtın, dünya nimetlerinin, para, pul... Daha evvel ki ümmetleri helâk eden; bu maddiyâtın, dünya nimetlerinin, dünya lezzetlerinin Allah'ın rızasına, emirlerine, dinin ahkâmına tercih edilmesi,dünya lezzetlerinin Allah'ın rızasına, emirlerine, dinin ahkâmına tercih edilmesi, kazanç hırsıyla hareket edilmesidir. Bu ikisi bundan önceki ümmetleri helâk ettiği gibi kazanç hırsıyla hareket edilmesidir. Bu ikisi bundan önceki ümmetleri helâk ettiği gibi siz de eğer kendinizi bu para pul sevgisinden kurtaramazsanız siz de eğer kendinizi bu para pul sevgisinden kurtaramazsanız ey Ümmet-i Muhammed bunlar sizi de helâk eder. ey Ümmet-i Muhammed bunlar sizi de helâk eder.

İsa aleyhisselam'dan rivayet edildiğine göre kendisine dünya bir ihtiyar kadın;İsa aleyhisselam'dan rivayet edildiğine göre kendisine dünya bir ihtiyar kadın; süslenmiş, ziynetlenmiş, boyanmış, donanmış bir ihtiyar kadın suretinde gösterilmiş. süslenmiş, ziynetlenmiş, boyanmış, donanmış bir ihtiyar kadın suretinde gösterilmiş. Ona demiş ki; "Kaç kişiyle evlendin?" Cevaben, "Sayısını bilmiyorum,Ona demiş ki;

"Kaç kişiyle evlendin?"

Cevaben, "Sayısını bilmiyorum,
sayılacak gibi değil ki; sayısız kimselerle evlendim." "Peki, bu evlendiğin kimseleri ne yaptın? sayılacak gibi değil ki; sayısız kimselerle evlendim."

"Peki, bu evlendiğin kimseleri ne yaptın?

Diyor ki; "Onlar öldüler." "Ve sonunda seni dul bıraktılar [öyle mi?] Diyor ki; "Onlar öldüler."

"Ve sonunda seni dul bıraktılar [öyle mi?]

Diyor ki; "Yok, onların hepsini ben helâk ettim. Onlar beni bırakmadan, Diyor ki; "Yok, onların hepsini ben helâk ettim. Onlar beni bırakmadan, boşamadan ben onların hepsini katlettim." Bunun üzerine İsa aleyhisselam diyor ki; boşamadan ben onların hepsini katlettim." Bunun üzerine İsa aleyhisselam diyor ki;

"Bu insanlar ne kadar gafil mahlûklardır ki kendinden öncekilerin "Bu insanlar ne kadar gafil mahlûklardır ki kendinden öncekilerin böyle helâk olduklarını görürler de yine o helakten ibretlerini alıp ondan uzaklaşmazlar." böyle helâk olduklarını görürler de yine o helakten ibretlerini alıp ondan uzaklaşmazlar."

Dünya: Küllü mâ elhâke an zikri mevlâke fe-hiye dünyâke.Dünya: Küllü mâ elhâke an zikri mevlâke fe-hiye dünyâke. "Seni Mevlây-ı Müteâl hazretlerinden, Allahu Teâlâ hazretlerinden gafil kılan "Seni Mevlây-ı Müteâl hazretlerinden, Allahu Teâlâ hazretlerinden gafil kılan ne varsa [onların] hepsi dünyadır, dünyalıktır." Birşey seni Allah'ın zikrinden, ne varsa [onların] hepsi dünyadır, dünyalıktır."

Birşey seni Allah'ın zikrinden,
Allah'ın yolundan alıyokoyuyorsa hepsi, ne olursa olsun evlat da olsa, Allah'ın yolundan alıyokoyuyorsa hepsi, ne olursa olsun evlat da olsa, para da olsa, iş de olsa, güç de olsa onlar bu dünya kelimesinin şümulü içine girerler. para da olsa, iş de olsa, güç de olsa onlar bu dünya kelimesinin şümulü içine girerler. O halde esas olan insanın âhireti ve Allah'ın rızasının düşünmesidir. O halde esas olan insanın âhireti ve Allah'ın rızasının düşünmesidir.

Atâullah-ı İskenderânî hazretleri el-Hikemü'l-atâiyye'de çok güzel ifade ediyor; Atâullah-ı İskenderânî hazretleri el-Hikemü'l-atâiyye'de çok güzel ifade ediyor; "Kulun Allah tarafından kendisine tekeffül edilmiş olan şey peşinde koşup da "Kulun Allah tarafından kendisine tekeffül edilmiş olan şey peşinde koşup da asıl kendisinden isteneni ihmal etmesi onun ahmaklığının alâmetidir." diyor. asıl kendisinden isteneni ihmal etmesi onun ahmaklığının alâmetidir." diyor.

Allah kullarına rızkı tekeffül etmiş. "Ey kulum sen merak etme! Allah kullarına rızkı tekeffül etmiş. "Ey kulum sen merak etme! Sen daha doğmadan önce ben senin rızkını, nerede doğup nerede öleceğini, Sen daha doğmadan önce ben senin rızkını, nerede doğup nerede öleceğini, ne kadar rızka mazhar olacağını taktir ettim, o bakımdan endişe etme ey kulum!" ne kadar rızka mazhar olacağını taktir ettim, o bakımdan endişe etme ey kulum!" diye bizden ibadet istediği halde [kul kendisine garanti edilmiş rızık peşinde ömür tüketiyor.] diye bizden ibadet istediği halde [kul kendisine garanti edilmiş rızık peşinde ömür tüketiyor.]

Ve zekkir fe-inne'z-zikrâ tenfe'u'l-mü'minîne Ve mâ halaktü'l-cinne Ve zekkir fe-inne'z-zikrâ tenfe'u'l-mü'minîne Ve mâ halaktü'l-cinne ve'l--inse illâ li-ya'büdûne. Mâ üridü minhüm min rızkın ve mâ ürîdü en yut'imûne. ve'l--inse illâ li-ya'büdûne. Mâ üridü minhüm min rızkın ve mâ ürîdü en yut'imûne.

"Allahu Teâlâ insanları ancak kendisine ibadet etmesi için yarattı. "Allahu Teâlâ insanları ancak kendisine ibadet etmesi için yarattı. Onlardan rızık ve kendisini it'âm etmesini talep etmiyor. Onlardan rızık ve kendisini it'âm etmesini talep etmiyor. Kendisi asıl mahlûkatın rızıklarını veren kimsedir." Bu âyet-i kerîmelerde bunu ifade buyuruyor. Kendisi asıl mahlûkatın rızıklarını veren kimsedir." Bu âyet-i kerîmelerde bunu ifade buyuruyor.

"O halde kulun hareket noktası, düşüncesinin mihrakı Allahu Teâlâ'ya "O halde kulun hareket noktası, düşüncesinin mihrakı Allahu Teâlâ'ya ibadet olacakken onu bir tarafa bırakıp da tekeffül edilmiş, garantisi verilmiş, ibadet olacakken onu bir tarafa bırakıp da tekeffül edilmiş, garantisi verilmiş, ezelde takdir edilmiş olan rızkın peşinde koşması ahmaklığının emaresidir." diyorezelde takdir edilmiş olan rızkın peşinde koşması ahmaklığının emaresidir." diyor Atâullah hazretleri. Atâullah hazretleri.

Gümüşhanevi hazretleri, "Bu malın ve mülkün helâk edici olmaları bizzat malın kötülüğünden dolayı değildir." buyuruyor. Gümüşhanevi hazretleri, "Bu malın ve mülkün helâk edici olmaları bizzat malın kötülüğünden dolayı değildir." buyuruyor. Ne şer'an ne aklen mal kötü değildir. Malın kötülüğü mal sahibine izafetle olur. Ne şer'an ne aklen mal kötü değildir. Malın kötülüğü mal sahibine izafetle olur. Eğer mal sahibi o malı hayra kullanırsa, Ni'me'l-mâlü's-salihu li'r-raculi's-salihi. Eğer mal sahibi o malı hayra kullanırsa,

Ni'me'l-mâlü's-salihu li'r-raculi's-salihi.
"Salih bir kimseye mal ne kadar çok yakışır, ne iyi olur." diye hadîs-i şerîfte methedilmiştir. "Salih bir kimseye mal ne kadar çok yakışır, ne iyi olur." diye hadîs-i şerîfte methedilmiştir.

Onu hayra sarfederse, âhirete transfer ederse, o mal hayırlı bir maldır.Onu hayra sarfederse, âhirete transfer ederse, o mal hayırlı bir maldır. Onun kölesi olursa, onun peşinde, onun esiri olursa veyahut Onun kölesi olursa, onun peşinde, onun esiri olursa veyahut kazanılmasında haramlara düşerse, harcanılmasında cimriliğe düşerse;kazanılmasında haramlara düşerse, harcanılmasında cimriliğe düşerse; Allahu Teâlâ hazretleri zekâtı ver demiş, vermez; sadaka ver demiş, vermez;Allahu Teâlâ hazretleri zekâtı ver demiş, vermez; sadaka ver demiş, vermez; hasenât eyle demiş, yapmaz; iyiliklere sarfeyle, yetime dula bak, çevrene dikkat et, hasenât eyle demiş, yapmaz; iyiliklere sarfeyle, yetime dula bak, çevrene dikkat et, ölmeden evvel bu paranı sadaka-i câriye haline getir diye dinimiz emretmiş.ölmeden evvel bu paranı sadaka-i câriye haline getir diye dinimiz emretmiş. Onları yapmazsa tabii bu cimriliğinin, malını olmadık yere sarfetmesinin cezasını çeker. Onları yapmazsa tabii bu cimriliğinin, malını olmadık yere sarfetmesinin cezasını çeker. Demek ki bizzat mal kötü değil, onu kullanan şahsın hareketi onu kötü veya iyi yapıyor. Demek ki bizzat mal kötü değil, onu kullanan şahsın hareketi onu kötü veya iyi yapıyor.

İnne hâza'l-kur'âne sa'bun müstes'ibun li-men kerihehû, müyesserün li-men tebi'ahû.İnne hâza'l-kur'âne sa'bun müstes'ibun li-men kerihehû, müyesserün li-men tebi'ahû. Ve inne hadîsî sa'bun müstes'ibun li-men kerihehû, müyesserün li-men tebi'ahû.Ve inne hadîsî sa'bun müstes'ibun li-men kerihehû, müyesserün li-men tebi'ahû. Men semi'a hadîsî fe-hafizahû ve amile bihî câe yevme'l-kıyâmeti mea'l-kur'âni. Men semi'a hadîsî fe-hafizahû ve amile bihî câe yevme'l-kıyâmeti mea'l-kur'âni. Ve men tehâvene bi-hadîsî fe-kad tehâvene bi'l-kur'âni, ve men tehâvene Ve men tehâvene bi-hadîsî fe-kad tehâvene bi'l-kur'âni, ve men tehâvene bi'l-kur'âni hasire'd-dünyâ ve'l-âhireti. "Bu Kur'ân-ı Kerîm ağır ve zordur. bi'l-kur'âni hasire'd-dünyâ ve'l-âhireti.

"Bu Kur'ân-ı Kerîm ağır ve zordur.
Onu sevmeyen ondan hoşlanmayan kimse için manasını anlamak, sözünü dinlemek, Onu sevmeyen ondan hoşlanmayan kimse için manasını anlamak, sözünü dinlemek, emrine uymak zor gelir. Ona tâbi olan kimseler için de mânasını anlamak da, emrine uymak zor gelir. Ona tâbi olan kimseler için de mânasını anlamak da, ahkamına tâbi olmak da, okunuşunu dinlemek de kolaylaştırılır, lezzetle gelir.ahkamına tâbi olmak da, okunuşunu dinlemek de kolaylaştırılır, lezzetle gelir. Kur'ân-ı Kerîm gibi, benim hadislerim de öyledir. Kur'ân-ı Kerîm gibi, benim hadislerim de öyledir. Bu ehâdîs-i şerîfemi dinlerse, hıfzederse, ezberinde, aklında tutarsaBu ehâdîs-i şerîfemi dinlerse, hıfzederse, ezberinde, aklında tutarsa ve onunla amel ederse kıyamet gününde Kur'ân-ı Kerîm ile beraber gelir. ve onunla amel ederse kıyamet gününde Kur'ân-ı Kerîm ile beraber gelir. Kim benim ehâdîs-i şerîfemi, sünnet-i seniyyemi hafife alırsa Kur'ân'ı da hafife almış olur. Kim benim ehâdîs-i şerîfemi, sünnet-i seniyyemi hafife alırsa Kur'ân'ı da hafife almış olur. Kim Kur'ân'ı hafife alırsa onun dünyası da âhireti de hüsrana, ziyana uğrar, yıkılır gider." Kim Kur'ân'ı hafife alırsa onun dünyası da âhireti de hüsrana, ziyana uğrar, yıkılır gider."

Burada, hadîs-i şerîf ve Kur'ân-ı Kerîm için önce sa'bun; "zordur, ağırdır" diyor. Burada, hadîs-i şerîf ve Kur'ân-ı Kerîm için önce sa'bun; "zordur, ağırdır" diyor. Ondan sonra müstes'ibün veya müstes'abün; "zorlaştırılmıştır" diyor. Ondan sonra müstes'ibün veya müstes'abün; "zorlaştırılmıştır" diyor. Allahu Teâlâ hazretleri kulun niyetine göre bu ehâdîs-i şerîfeyi deAllahu Teâlâ hazretleri kulun niyetine göre bu ehâdîs-i şerîfeyi de Kur'ân-ı Kerîm'i [de] zorlaştırır veya anlayışını kolaylaştırır. Temiz bir kalple gelirse, Kur'ân-ı Kerîm'i [de] zorlaştırır veya anlayışını kolaylaştırır. Temiz bir kalple gelirse, temiz bir gönülle dinlerse faydalandırır. Müstağnî davranırsa, temiz bir gönülle dinlerse faydalandırır. Müstağnî davranırsa, hafife alırsa Allahu Teâlâ'nın kâinata ihtiyacı yok. hafife alırsa Allahu Teâlâ'nın kâinata ihtiyacı yok.

Eğer bütün bu gördüğümüz görmediğimiz mahlukât Allahu Teâlâ'ya itaat etseler, Eğer bütün bu gördüğümüz görmediğimiz mahlukât Allahu Teâlâ'ya itaat etseler, hiçbirisi ibatinden bir zerre bir adım dışarıya çıkmasa, O'nun hiçbirisi ibatinden bir zerre bir adım dışarıya çıkmasa, O'nun azametine bu mahlukâtın bunca ibadeti birşey eklemez ki.azametine bu mahlukâtın bunca ibadeti birşey eklemez ki. Allahu Teâlâ hazretleri âlemlerden müstağnîdir. Hepsi şirk peşinde olsalar,Allahu Teâlâ hazretleri âlemlerden müstağnîdir. Hepsi şirk peşinde olsalar, hepsi isyan halinde olsalar yine azametinden bir zerre eksiltemezler. Çünkü "Ol!" der olur, hepsi isyan halinde olsalar yine azametinden bir zerre eksiltemezler. Çünkü "Ol!" der olur, "Olma!" derse mahvolur. O kadar değersiz, bir kelimeye bakan âciz nâçiz mahlûklar. "Olma!" derse mahvolur. O kadar değersiz, bir kelimeye bakan âciz nâçiz mahlûklar. O halde iş kulun kalbinde ve niyetindedir. Kim Kur'ân-ı Kerîm'i ve ehâdîs-i şerîfieyi dinlerkenO halde iş kulun kalbinde ve niyetindedir.

Kim Kur'ân-ı Kerîm'i ve ehâdîs-i şerîfieyi dinlerken
temiz, açık kalple; "Ben şunu dinleyeyim, Allahu Teâlâ'nın emrini ve Allah'ın gönderdiği elçisinin,temiz, açık kalple; "Ben şunu dinleyeyim, Allahu Teâlâ'nın emrini ve Allah'ın gönderdiği elçisinin, resûlünün emrini, bir emir de olsa tutayım, ilmim çok değil ama resûlünün emrini, bir emir de olsa tutayım, ilmim çok değil ama bir dinleyeyim bakayım, bunu tatbik etmeye çalışayım." diye iyi niyetle, bir dinleyeyim bakayım, bunu tatbik etmeye çalışayım." diye iyi niyetle, gelir dinlerse Allahu Teâlâ kolaylaştırır, ona anlayışını ve tatbikini ikram eder. gelir dinlerse Allahu Teâlâ kolaylaştırır, ona anlayışını ve tatbikini ikram eder.

O halde biz gönlümüze, niyetimize dikkat etmeliyiz. İlim meclisine gelirken neden geldiğimizi, O halde biz gönlümüze, niyetimize dikkat etmeliyiz. İlim meclisine gelirken neden geldiğimizi, dinlerken neden dinlediğimizi düşünmeliyiz.dinlerken neden dinlediğimizi düşünmeliyiz. Burada dinlemekten maksadın ne olduğunu da ifade ediyor; Burada dinlemekten maksadın ne olduğunu da ifade ediyor;

Men semi'a hadîsî ve hafizahû ve amile bihî. "Önce dinleyecek, Men semi'a hadîsî ve hafizahû ve amile bihî. "Önce dinleyecek, ondan sonra hıfzedecek, hatırında tutacak." "Aa! Güzel şeylerdi ama ne dedi unuttum." ondan sonra hıfzedecek, hatırında tutacak."

"Aa! Güzel şeylerdi ama ne dedi unuttum."

Olmaz! Hatırında tutacak ve onunla amel edince Allahu Teâlâ onu Olmaz! Hatırında tutacak ve onunla amel edince Allahu Teâlâ onu kıyamet günü Kur'ân-ı Kerîm ile beraber getiriyor. Kur'ân-ı Kerîm ona şefaatçi oluyor. kıyamet günü Kur'ân-ı Kerîm ile beraber getiriyor. Kur'ân-ı Kerîm ona şefaatçi oluyor.

O halde Resûlullah'ın sünnetiyle Kur'ân-ı Kerîm'i ayırmak mümkün değildir. O halde Resûlullah'ın sünnetiyle Kur'ân-ı Kerîm'i ayırmak mümkün değildir. Allahu Teâlâ hazretleri ile rasûlünü ayırmak mümkün değildir. Allahu Teâlâ hazretleri ile rasûlünü ayırmak mümkün değildir.

"Ben Allah'a inanıyorum, tamam." Olmaz! Allah'a inanıyorsan Resûlullah'a"Ben Allah'a inanıyorum, tamam."

Olmaz! Allah'a inanıyorsan Resûlullah'a
inanmazsan bu iş tamam olmaz. İn küntüm tuhibbûnellâhe fe't-tebi'ûnî yuhbibkümüllahü inanmazsan bu iş tamam olmaz.

İn küntüm tuhibbûnellâhe fe't-tebi'ûnî yuhbibkümüllahü
ve yağfir le-küm zünûbeküm. "Eğer siz Allahu Teâlâ hazretlerini sevmek iddiasındaysanız,ve yağfir le-küm zünûbeküm. "Eğer siz Allahu Teâlâ hazretlerini sevmek iddiasındaysanız, Resûlüne tâbi olmanız lazım." bu âyet-i kerîmeye göre. Resûlüne tâbi olmanız lazım." bu âyet-i kerîmeye göre.

Hadis ile Kur'ân-ı Kerîm birbirinden ayrılmaz. Ya tefsircisidir, Hadis ile Kur'ân-ı Kerîm birbirinden ayrılmaz. Ya tefsircisidir, hadisler Kur'ân-ı Kerîm'i açıklar. Kur'ân-ı Kerîm "namaz kılın" der, hadisler Kur'ân-ı Kerîm'i açıklar. Kur'ân-ı Kerîm "namaz kılın" der, hadisler namazın nasıl kılınacağının teferruatını anlatır. Ya izahçısıdır,hadisler namazın nasıl kılınacağının teferruatını anlatır. Ya izahçısıdır, ya tafsilatını verir ama aynı yoldadır, birbirinden ayrılmaz. ya tafsilatını verir ama aynı yoldadır, birbirinden ayrılmaz. İkisi de dinimizin temelidir. Dinimizin, hareketlerimizin, hayatımızın,İkisi de dinimizin temelidir. Dinimizin, hareketlerimizin, hayatımızın, kaidelerinin temeli Kur'ân-ı Kerîm ve ehâdîs-i şerîfedir. kaidelerinin temeli Kur'ân-ı Kerîm ve ehâdîs-i şerîfedir. Onu ondan ayırmak mümkün değildir. Onu ondan ayırmak mümkün değildir.

İnne hâzihi'l-âyâtilletî yürsilullâhu lâ tekûnü li-mevti ehadin İnne hâzihi'l-âyâtilletî yürsilullâhu lâ tekûnü li-mevti ehadin ve lâ li-hayâtihî velâkinnellâhe yürsilühâ yühavvifü bihâ ibâdehû.ve lâ li-hayâtihî velâkinnellâhe yürsilühâ yühavvifü bihâ ibâdehû. Fe-izâ raeytüm minhâ şey'en fe'f-ze'û ilâ zikrillâhi ve duâihi ve istiğfârihî. Fe-izâ raeytüm minhâ şey'en fe'f-ze'û ilâ zikrillâhi ve duâihi ve istiğfârihî.

"Bazen güneş tutulur, bazen ay tutulur ortalık kararır. "Bazen güneş tutulur, bazen ay tutulur ortalık kararır. Bu gibi hadiseler Allahu Tealâ hazretlerinin takdir buyurduğu felekî, gök hadiseleridir. Bu gibi hadiseler Allahu Tealâ hazretlerinin takdir buyurduğu felekî, gök hadiseleridir. Bunların bir kimsenin doğumuyla, vefatıyla, ölümüyle ilgisi yoktur." Bunların bir kimsenin doğumuyla, vefatıyla, ölümüyle ilgisi yoktur."

Hâ, falanca muhterem zât öldü, güneş tutuldu. Yok! O ayrı hadise, ötekisi ayrı hadise. Hâ, falanca muhterem zât öldü, güneş tutuldu.

Yok! O ayrı hadise, ötekisi ayrı hadise.

Peygamber Efendimiz'in oğlu vefat ettiği zaman bu [güneş] tutulma[sı] oluncaPeygamber Efendimiz'in oğlu vefat ettiği zaman bu [güneş] tutulma[sı] olunca birbirine bağlamak istediler, [Peygamber Efendimiz;] "Yok, o ayrı bu ayrı." buyurdu.birbirine bağlamak istediler, [Peygamber Efendimiz;]

"Yok, o ayrı bu ayrı." buyurdu.
Bunlar Allahu Teâlâ'nın âyetleridir, delilleridir, O'nun kudretini, azametini gösterir. Bunlar Allahu Teâlâ'nın âyetleridir, delilleridir, O'nun kudretini, azametini gösterir. Ama bu güneşin, ayın ve yıldızların hareketleri bir kimsenin doğumu ile, Ama bu güneşin, ayın ve yıldızların hareketleri bir kimsenin doğumu ile, hayatı ile [ölümü ile] ilgili değildir. "Eğer siz husuf, hayatı ile [ölümü ile] ilgili değildir.

"Eğer siz husuf,
küsuf gibi güneş ve ay tutulması gibi hadise görürseniz..." Fe'f-ze'û ilâ zikrillâhi. " küsuf gibi güneş ve ay tutulması gibi hadise görürseniz..." Fe'f-ze'û ilâ zikrillâhi. " Allahu Tealâ'nın zikrine koşun." Husuf namazı var, küsûf namazı var:Allahu Tealâ'nın zikrine koşun."

Husuf namazı var, küsûf namazı var:
Allahu ekber deyip huzuruna durursunuz; "Yâ Rabbi! Allahu ekber deyip huzuruna durursunuz; "Yâ Rabbi! Sen bu gökleri bunca sonsuzluğuyla, bu yıldızları, ayları, güneşleri bunca intizamıyla yaratmışsın. Sen bu gökleri bunca sonsuzluğuyla, bu yıldızları, ayları, güneşleri bunca intizamıyla yaratmışsın. Senin kudretin azametin ne kadar büyük!" diye oradan O'nun kudretine, Senin kudretin azametin ne kadar büyük!" diye oradan O'nun kudretine, azametine intikal ederek huşû ve huzûr ile namazını kılarsın, azametine intikal ederek huşû ve huzûr ile namazını kılarsın, duanı ve istiğfarını edersin. Bunların böyle bir araya gelmek suretiyle dünyayı kararttığı duanı ve istiğfarını edersin. Bunların böyle bir araya gelmek suretiyle dünyayı kararttığı gibi birgün gelip senin de bu hayatının sona ereceğini, bu dünya nizamının da bir gün kalkacağını, gibi birgün gelip senin de bu hayatının sona ereceğini, bu dünya nizamının da bir gün kalkacağını, kâinatın mahvolacağını, insanların O'nun huzuruna gideceğini düşünürsün. Hatalarını kusurlarını kâinatın mahvolacağını, insanların O'nun huzuruna gideceğini düşünürsün. Hatalarını kusurlarını edersin; "Yâ Rabbi! Ben şimdiye kadar ömrümü böyle geçirdim,edersin; "Yâ Rabbi! Ben şimdiye kadar ömrümü böyle geçirdim, bu hadise bana ömrümüm bir zaman gelip sona ereceğini hatırlattı. Tevbe yârabbi, bu hadise bana ömrümüm bir zaman gelip sona ereceğini hatırlattı. Tevbe yârabbi, estağfirullah el-azîm." diye istiğfar ve dua ile meşgul olursun.estağfirullah el-azîm." diye istiğfar ve dua ile meşgul olursun. Yoksa bu hadiseler bizâtihî bir kimsenin hayatı ile ölümü ile ilgili maddî, Yoksa bu hadiseler bizâtihî bir kimsenin hayatı ile ölümü ile ilgili maddî, fizikî ilgisi olan hadiseler değildir, diye buyurmuş Peygamber Efendimiz. fizikî ilgisi olan hadiseler değildir, diye buyurmuş Peygamber Efendimiz.

Buradan birçok gazetelerdeki yıldız falı sütunlarına da bir söz geçirmek icap ediyor.Buradan birçok gazetelerdeki yıldız falı sütunlarına da bir söz geçirmek icap ediyor. Her gazetede "bugünkü falınız" diye vardır. Falanca burçta doğanlar bugün başına şu hadise gelecek.Her gazetede "bugünkü falınız" diye vardır. Falanca burçta doğanlar bugün başına şu hadise gelecek. Filanca burçta olanlar bugün şöyle yapmasınlar böyle etmesinler... Filanca burçta olanlar bugün şöyle yapmasınlar böyle etmesinler... Bunların dinimizde yeri yoktur. Kim böyle bir şeye inanırsa günah işlemiş, hata etmiş olurlar. Bunların dinimizde yeri yoktur. Kim böyle bir şeye inanırsa günah işlemiş, hata etmiş olurlar.

Bir taraftan dinin ahkâmı tenkit ederler, imana saldırırlar, kusurlar bulurlar. Bir taraftan dinin ahkâmı tenkit ederler, imana saldırırlar, kusurlar bulurlar. Bu devir müspet ilim devridir, şöyledir böyledir diye atarlar tutarlar, Bu devir müspet ilim devridir, şöyledir böyledir diye atarlar tutarlar, ilme aykırı bir çok sözler söylerler, ilmin kabul ettiği dinî ve uhrevî hakikatleri kabule yanaşmazlar; ilme aykırı bir çok sözler söylerler, ilmin kabul ettiği dinî ve uhrevî hakikatleri kabule yanaşmazlar; öbür taraftan da en bâtıl, ta asırlar gerisindeki iptidâî insanların, öbür taraftan da en bâtıl, ta asırlar gerisindeki iptidâî insanların, kabilelerin inandığı şeyleri gazete satırlarında büyük yerler ayırıp halka yuttururlar. kabilelerin inandığı şeyleri gazete satırlarında büyük yerler ayırıp halka yuttururlar. Büyük bir pazar... İnne hâzihi'l-ümmeteBüyük bir pazar...

İnne hâzihi'l-ümmete
ümmetün merhûmetün azâbuhâ bi-eydiyehâ fe-izâ kâne yevmü'l-kıyâmeti düfi'a ilâ külli ümmetün merhûmetün azâbuhâ bi-eydiyehâ fe-izâ kâne yevmü'l-kıyâmeti düfi'a ilâ külli racülin mine'l-müslimîne racülün mine'l-müşrikîn fe-yükâlü hâzâ fidâüke mine'n-nâri. racülin mine'l-müslimîne racülün mine'l-müşrikîn fe-yükâlü hâzâ fidâüke mine'n-nâri.

Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiştir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiştir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Bu ümmet Allah'ın rahmetine mazhar bir ümmettir." "Bu ümmet Allah'ın rahmetine mazhar bir ümmettir." Ümmet-i Muhammed Allahu Teâlâ'nın rahmet ve lütfune mağfiret ve Ümmet-i Muhammed Allahu Teâlâ'nın rahmet ve lütfune mağfiret ve mazhar, mükerrem, muhterem bir ümmettir. "Bunun azabı dünyadadır, biribiri elindendir,mazhar, mükerrem, muhterem bir ümmettir.

"Bunun azabı dünyadadır, biribiri elindendir,
kendisi yüzündendir." Başkasından değil, biribiriyle mücadelesinden, hatalarından, kendisi yüzündendir." Başkasından değil, biribiriyle mücadelesinden, hatalarından, kusurlarından dolayı burada azap görür. Ama âhirette? kusurlarından dolayı burada azap görür.

Ama âhirette?

Âhirette Allahu Teâlâ bu muhterem ümmete azap etmeyecektir. Âhirette Allahu Teâlâ bu muhterem ümmete azap etmeyecektir.

"Kıyamet günü olduğu zaman müslümanlardan her bir şahsa müşriklerden bir şahıs "Kıyamet günü olduğu zaman müslümanlardan her bir şahsa müşriklerden bir şahıs getirilecek teslim edilecek ve bu senin cehennemden feda,getirilecek teslim edilecek ve bu senin cehennemden feda, âzat olman için bedeldir diye kendisine teslim edilecektir." âzat olman için bedeldir diye kendisine teslim edilecektir." Ve o müşrik cehenneme girecek, müslüman cehennemden âzat ve âzâde olarak Ve o müşrik cehenneme girecek, müslüman cehennemden âzat ve âzâde olarak Allahu Teâlâ'nın rahmetine, cennetine nâil olacak. Başka bir hadîs-i şerîfte de,Allahu Teâlâ'nın rahmetine, cennetine nâil olacak.

Başka bir hadîs-i şerîfte de,
yine bu kitabın başındaki hadîs-i şerîfte; yine bu kitabın başındaki hadîs-i şerîfte; "Her müslümanın cennet ve cehennemde bir yeri hazırlanır." diyor. "Her müslümanın cennet ve cehennemde bir yeri hazırlanır." diyor. "Kıyamet günü olduğu zaman cennetteki makamına kendisi gider. "Kıyamet günü olduğu zaman cennetteki makamına kendisi gider. Cehennemdeki o yere de müşriklerden birisi bedel olarak, yahudiden, nasrâniden,Cehennemdeki o yere de müşriklerden birisi bedel olarak, yahudiden, nasrâniden, imansız[lar]dan bir kimse oraya gönderilir." diye birkaç hadîs-i şerîfte başta geçmişti. imansız[lar]dan bir kimse oraya gönderilir." diye birkaç hadîs-i şerîfte başta geçmişti.

İnne hâzihi'l-ümmete tübtelâ fî-kubûrihâ fe-lev lâ en tedâfenû le-de'avtullahü İnne hâzihi'l-ümmete tübtelâ fî-kubûrihâ fe-lev lâ en tedâfenû le-de'avtullahü en yüsmi'aküm min azâbi'l-kabri ellezî esmea'uhû minhü.en yüsmi'aküm min azâbi'l-kabri ellezî esmea'uhû minhü. Te'avvezû billâhi min azâbi'n-nâr te'avvezû billâhi min azâbi'l-kabri, Te'avvezû billâhi min azâbi'n-nâr te'avvezû billâhi min azâbi'l-kabri, te'avvezû billâhi mine'l-fiteni mâ zahera minhâ ve mâ batane te'avvezû billâhi mine'l-fiteni mâ zahera minhâ ve mâ batane te'avvezû billâhi min fitneti'd-deccâli. te'avvezû billâhi min fitneti'd-deccâli.

"Bu ümmet yani Ümmet-i Muhammed kabirlerinde müptelâ olurlar. "Bu ümmet yani Ümmet-i Muhammed kabirlerinde müptelâ olurlar. " İptilâ, "imtihan" manasında... Bu ümmet kabirlerinde imtihan olacak." İptilâ, "imtihan" manasında... Bu ümmet kabirlerinde imtihan olacak. Kabire koyulduğu zaman bir melek gelecek; Kabire koyulduğu zaman bir melek gelecek;

Men Rabbüke ve men nebiyyüke ve mâ dînüke ve mâ kitâbüke ve mâ kıbletüke? diye [soracak.] Men Rabbüke ve men nebiyyüke ve mâ dînüke ve mâ kitâbüke ve mâ kıbletüke? diye [soracak.]

"Senin rabbin kim, söyle bakayım! Sen hangi resûlü tanıyorsun, kime tâbi oldun, "Senin rabbin kim, söyle bakayım! Sen hangi resûlü tanıyorsun, kime tâbi oldun, hangi kitaba tâbisin, kıblen hangisidir?" diye onun dininden, imanından sorulacak. Bu imtihan, hangi kitaba tâbisin, kıblen hangisidir?" diye onun dininden, imanından sorulacak. Bu imtihan, bu iptilâ, kabir iptilâsı vardır. "Eğer siz defnedilmeyecek olsaydınız Allah'a dua eder bu iptilâ, kabir iptilâsı vardır.

"Eğer siz defnedilmeyecek olsaydınız Allah'a dua eder
ve bu azâb-ı kabri size duyurmasını talep ederdim.ve bu azâb-ı kabri size duyurmasını talep ederdim. Ben bunu işitiyorum." Şu işittiğimi size duyurmasını Ben bunu işitiyorum."

Şu işittiğimi size duyurmasını
ederdim ama siz bunu duyarsanız, hayatınız altüst olur.ederdim ama siz bunu duyarsanız, hayatınız altüst olur. Onun için bunu böyle yapmıyorum. Ama Peygamber Efendimiz o azâb-ı kabri, Onun için bunu böyle yapmıyorum. Ama Peygamber Efendimiz o azâb-ı kabri, o kabirde azap olan kimseyi azap ediliş şeklini kendisi duyduğunu ifade ediyor. o kabirde azap olan kimseyi azap ediliş şeklini kendisi duyduğunu ifade ediyor. Onun için diyor ki; "Allahu Teâlâ hazretlerine cehennem azabından Onun için diyor ki;

"Allahu Teâlâ hazretlerine cehennem azabından
kurtarması için duada bulununuz." Dua ediniz; "Yâ Rabbi! Sen bizi cehennem azabından, kurtarması için duada bulununuz." Dua ediniz; "Yâ Rabbi! Sen bizi cehennem azabından, nâr-ı cehîminden âzat eyle, hıfzeyle, bizi oraya sokma yâ Rabbi!" diye Allah'a sığınınız. nâr-ı cehîminden âzat eyle, hıfzeyle, bizi oraya sokma yâ Rabbi!" diye Allah'a sığınınız.

"Kabir azabından da Allah'a sığının." "Yâ Rabbi! Sen beni kabirde azaplandırma!" "Kabir azabından da Allah'a sığının." "Yâ Rabbi! Sen beni kabirde azaplandırma!" Çünkü kabir diğer bir hadîs-i şerîfte ifade edildiğine göre; Çünkü kabir diğer bir hadîs-i şerîfte ifade edildiğine göre;

Ravdatün min riyâdı'l-cenneti ev hufratün min huferi'n-nîrâni. Ravdatün min riyâdı'l-cenneti ev hufratün min huferi'n-nîrâni. "Ya cennet bahçelerinden bir bahçe olur veyahut cehennem çukurlarından bir çukur olur." "Ya cennet bahçelerinden bir bahçe olur veyahut cehennem çukurlarından bir çukur olur."

Neye göre? Oraya defnedilen şahsın dünyadaki hayatına ve gideceği yerin Neye göre?

Oraya defnedilen şahsın dünyadaki hayatına ve gideceği yerin
cinsine göre ya cehennem çukurlarından bir çukur olur, ya cennet bahçelerinden bir bahçe olur.cinsine göre ya cehennem çukurlarından bir çukur olur, ya cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Cennetlikse; "Bak senin gideceğin yer burası." diye sabah akşam cenneteki makamı gösterilir, sevinir. Cennetlikse; "Bak senin gideceğin yer burası." diye sabah akşam cenneteki makamı gösterilir, sevinir. Cehennemlikse, cehennemdeki o azap yeri gösterilir; "İşte bak, senin azaplandırılacağın yer şurası!" Cehennemlikse, cehennemdeki o azap yeri gösterilir; "İşte bak, senin azaplandırılacağın yer şurası!" diye orada muazzep yapılır. Onun için; diye orada muazzep yapılır. Onun için; "Ey ümmetim! Kabir azabından Allahu Teâlâ hazretlerine sığının." diye tavsiye buyuruyor. "Ey ümmetim! Kabir azabından Allahu Teâlâ hazretlerine sığının." diye tavsiye buyuruyor.

"Gizli ve aşikar fitnelerden de Allah'a sığının." Aşikar fitneler;"Gizli ve aşikar fitnelerden de Allah'a sığının." Aşikar fitneler; işte şu dünyanın çeşitli belaları, insanı dinden, hak yolundan alıkoyan çeşitli belalardır. işte şu dünyanın çeşitli belaları, insanı dinden, hak yolundan alıkoyan çeşitli belalardır.

Gizliler? Bazı alimler demişler ki bundan maksat insanın iç dünyasındaki fitnelerdir. Gizliler?

Bazı alimler demişler ki bundan maksat insanın iç dünyasındaki fitnelerdir.

İç dünyasında nasıl fitneler olur? Mesela kendisini ucup kaplar, kendini beğenir. İç dünyasında nasıl fitneler olur?

Mesela kendisini ucup kaplar, kendini beğenir.
"Ya ben de iyi bir insanım, bayağı bir meziyetlerim var, "Ya ben de iyi bir insanım, bayağı bir meziyetlerim var, bayağı bir yüksek kimseyim." dedi mi helâk olur. İ'câbu'l-mer'i bi-nefsihî. bayağı bir yüksek kimseyim." dedi mi helâk olur.

İ'câbu'l-mer'i bi-nefsihî.
"Kişinin kendi nefsini beğenmesi helakine sebeptir." Veyahut kibirlenir. "Kişinin kendi nefsini beğenmesi helakine sebeptir."

Veyahut kibirlenir.
Burnunu yukarı kaldırır; "Ben falanca yerin genel müdürüyüm,Burnunu yukarı kaldırır; "Ben falanca yerin genel müdürüyüm, ben filanca şeyin söylesiyim böylesiyim, şu mevkinin sahibiyim. ben filanca şeyin söylesiyim böylesiyim, şu mevkinin sahibiyim. Bu kadar malım var bu kadar mülküm var." der, başkalarına tepeden bakar. Bu kadar malım var bu kadar mülküm var." der, başkalarına tepeden bakar. İçindeki o histen dolayı Allahu Teâlâ hazretleri ona rahmet etmez. İçindeki o histen dolayı Allahu Teâlâ hazretleri ona rahmet etmez. Çünkü, "Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete girmeyecektir." buyuruyor. Çünkü, "Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete girmeyecektir." buyuruyor.

Sonra bir başka fitne, müslüman kardeşine haset eder. Halbuki hadîs-i şerîfte bildiriliyor; Sonra bir başka fitne, müslüman kardeşine haset eder. Halbuki hadîs-i şerîfte bildiriliyor; "Haset, ateşin odunu yeyip bitirdiği gibi salih amelleri bile yer bitirir." "Haset, ateşin odunu yeyip bitirdiği gibi salih amelleri bile yer bitirir."

Bunca oruç tutarsın, zekat sadaka verirsin, haset ettin mi o haset duygusu Bunca oruç tutarsın, zekat sadaka verirsin, haset ettin mi o haset duygusu o senin salih amellerinin sevaplarının hepsini siler götürür. İşte o halde, o senin salih amellerinin sevaplarının hepsini siler götürür. İşte o halde, insanın bir taraftan dıştaki fitnelerden korunmaya çalışması gerekirken insanın bir taraftan dıştaki fitnelerden korunmaya çalışması gerekirken bir taraftan da gözlerini basar-ı basîretini gönlüne çevirip gönlünü de fitnelerden, bir taraftan da gözlerini basar-ı basîretini gönlüne çevirip gönlünü de fitnelerden, âfetlerden koruması lazım. Kıskançlık, kin, kibir, gazap [gibi] daha başka derûnî hastalıklar,âfetlerden koruması lazım. Kıskançlık, kin, kibir, gazap [gibi] daha başka derûnî hastalıklar, iç hastalıkları, ruh hastalıkları, gönül hastalıkları vardır, onlardan korunması lazım. iç hastalıkları, ruh hastalıkları, gönül hastalıkları vardır, onlardan korunması lazım.

İşte bu gizli ve aşikâr fitnelerden dediği, alimlerin bazısı "Gizlisi gönül fitneleridir." demiş. İşte bu gizli ve aşikâr fitnelerden dediği, alimlerin bazısı "Gizlisi gönül fitneleridir." demiş. Bir kısmı da diyorlar ki, bu mâ zahara minhâ, olmuş fitnelerdir; ve mâ batan,Bir kısmı da diyorlar ki, bu mâ zahara minhâ, olmuş fitnelerdir; ve mâ batan, "Henüz olmamış, kuvveden fiile çıkmamış fitnelerdir yani ileride olacak fitnelerdir." Bu sözler; "Henüz olmamış, kuvveden fiile çıkmamış fitnelerdir yani ileride olacak fitnelerdir." Bu sözler; "Ey ümmetim! Olmuş ve olacak fitnelerden Allah'a sığının manasındadır." diye izah edenler de var. "Ey ümmetim! Olmuş ve olacak fitnelerden Allah'a sığının manasındadır." diye izah edenler de var.

Bir de, "Deccal'ın fitnesinden de ey ümmetim Allahu Teâlâ hazretlerine sığının."Bir de, "Deccal'ın fitnesinden de ey ümmetim Allahu Teâlâ hazretlerine sığının." diye buyuruyor. Deccal âhir zamanda çıkacak büyük bir yalancıdır. diye buyuruyor.

Deccal âhir zamanda çıkacak büyük bir yalancıdır.
Öyle büyük bir yalancıdır ki birçok insanları kandıracak ve ulûhiyet iddia edecek; "Ben tanrıyım." Öyle büyük bir yalancıdır ki birçok insanları kandıracak ve ulûhiyet iddia edecek; "Ben tanrıyım." diyecek ve birçok insanları kandıracak. Ama müslümanlar, mü'min kullar "yalancı!"diyecek ve birçok insanları kandıracak. Ama müslümanlar, mü'min kullar "yalancı!" diyecekler; "Sen bize Resûlümüzün, Peygamber Efendimiz'in haber verdiği o meşhur yalancısın,diyecekler; "Sen bize Resûlümüzün, Peygamber Efendimiz'in haber verdiği o meşhur yalancısın, sana inanmıyoruz!" diyecekler. Ölüyü diriltti, şunu yaptı, sana inanmıyoruz!" diyecekler. Ölüyü diriltti, şunu yaptı, bunu yaptı gibi harikulade şeyler gösterdiği halde onun yalancılığı zâhir olduğu bunu yaptı gibi harikulade şeyler gösterdiği halde onun yalancılığı zâhir olduğu için onu basar-ı basîreti olan, sünnete bağlı olan onu anlayacak, için onu basar-ı basîreti olan, sünnete bağlı olan onu anlayacak, Allah'ın yolunda yürüyen kimseye onun zararı olmayacak. Allah'ın yolunda yürüyen kimseye onun zararı olmayacak. Ama birçok kimseleri harikulade hokkabazlıklarıyla kendisinin ulûhiyetine inandıracak. Ama birçok kimseleri harikulade hokkabazlıklarıyla kendisinin ulûhiyetine inandıracak. Bu büyük bir fitne, birçok kimse buna inanacak. Allah bizi hıfz eylesin, Bu büyük bir fitne, birçok kimse buna inanacak.

Allah bizi hıfz eylesin,
bu durumlara, bu hallere düşürmesin. bu durumlara, bu hallere düşürmesin.

Peygamber Efendimiz; "Ondan da ey ümmetim Allah'a sığının!" buyuruyor. Peygamber Efendimiz; "Ondan da ey ümmetim Allah'a sığının!" buyuruyor.

İnne hâzihî min ğanâimiküm ve innehû leyse yahillü lî fîhâ illâ nasîbî me'aküm ille'l-humuse. İnne hâzihî min ğanâimiküm ve innehû leyse yahillü lî fîhâ illâ nasîbî me'aküm ille'l-humuse. Ve'l-humusu merdûdün aleyküm fe-eddû'l-hayta ve'l-mihyata ve eksera min zâlike ve esğara. Ve'l-humusu merdûdün aleyküm fe-eddû'l-hayta ve'l-mihyata ve eksera min zâlike ve esğara. Ve lâ teğullû fe-inne'l-ğulûle nârun ve ârun alâ ashâbihî fi'd-dünyâ ve'l-âhireti.Ve lâ teğullû fe-inne'l-ğulûle nârun ve ârun alâ ashâbihî fi'd-dünyâ ve'l-âhireti. Ve câhidü'n-nâse fillâhi teâlâ el-karîbe ve'l-ba'îde. Ve câhidü'n-nâse fillâhi teâlâ el-karîbe ve'l-ba'îde. Ve lâ tübâlû fillâhi levmete lâim ve ekîmû hudûdellâhi teâlâ fi'l-hadari ve's-seferi Ve lâ tübâlû fillâhi levmete lâim ve ekîmû hudûdellâhi teâlâ fi'l-hadari ve's-seferi ve câhidû fî sebîlillahi teâlâ. Fe-inne'l-cihâde bâbün min ebvâbi'l-cenneti azîmün. ve câhidû fî sebîlillahi teâlâ. Fe-inne'l-cihâde bâbün min ebvâbi'l-cenneti azîmün. ve innehû yüncillâhu bihî mine'l-hemmi ve'l-ğammi. ve innehû yüncillâhu bihî mine'l-hemmi ve'l-ğammi.

Ganimet mevzuunda[ki] bu uzun hadîs-i şerîf Ubâde b. Samit radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Ganimet mevzuunda[ki] bu uzun hadîs-i şerîf Ubâde b. Samit radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Peygamber Efendimiz; "Bu mallar sizin ganimetlerinizdir. Peygamber Efendimiz;

"Bu mallar sizin ganimetlerinizdir.
Sizin her birinize bu ganimetten taksim edildiği zaman ne miktar düşüyorsa benim deSizin her birinize bu ganimetten taksim edildiği zaman ne miktar düşüyorsa benim de üzerime düşen o kadardır." buyuruyor. Her ferde bölündüğü zaman hisse ne kadar üzerime düşen o kadardır." buyuruyor.

Her ferde bölündüğü zaman hisse ne kadar
düşüyorsa benim de hissem bu ganimetten o kadardır. Yalnız âyet-i kerîmede tasrih edildiği düşüyorsa benim de hissem bu ganimetten o kadardır. Yalnız âyet-i kerîmede tasrih edildiği gibi [ganimetin] beşte biri istisna edilir. Müslümanların harp yoluyla düşmanla gibi [ganimetin] beşte biri istisna edilir. Müslümanların harp yoluyla düşmanla savaştıkları zaman elde ettikleri malların beşte biri ilk önce kenara ayrılır. savaştıkları zaman elde ettikleri malların beşte biri ilk önce kenara ayrılır. Geriye kalanı mücahitler arasında, ümmetin o savaşa iştirak eden fertleri arasında taksim edilir.Geriye kalanı mücahitler arasında, ümmetin o savaşa iştirak eden fertleri arasında taksim edilir. "O beşte bir hariç bu ganimetten her birinizin hissesine düşen ne ise benim de hissem odur. "O beşte bir hariç bu ganimetten her birinizin hissesine düşen ne ise benim de hissem odur. Ben peygamberim diye bana bir istisna yoktur." Ben peygamberim diye bana bir istisna yoktur."

Ve'l-humusu merdûdün aleyküm. "Bu ayrılan beşte biri de yine müslümanların işi içindir."Ve'l-humusu merdûdün aleyküm. "Bu ayrılan beşte biri de yine müslümanların işi içindir." Onların cihat hazırlığı, silah hazırlığı için, yetimleri, fakirleri, fukarası, hastaları için,Onların cihat hazırlığı, silah hazırlığı için, yetimleri, fakirleri, fukarası, hastaları için, topluluğu ilgilendiren diğer hizmetler için.topluluğu ilgilendiren diğer hizmetler için. Peygamber Efendimiz; "O da yine benim şahsıma değil." buyuruyor. Peygamber Efendimiz; "O da yine benim şahsıma değil." buyuruyor.

"O halde ey savaşa iştirak eden gaziler! Bir iplik, bir iğne bile olsa, "O halde ey savaşa iştirak eden gaziler! Bir iplik, bir iğne bile olsa, bundan çok da az da olsa hepsini getirin yığın şuraya ve ganimet malından bir şey saklamayın, aşırmayın." bundan çok da az da olsa hepsini getirin yığın şuraya ve ganimet malından bir şey saklamayın, aşırmayın."

Bir iğne de olsa, bir iplik parçası, bir takunya bağı bile olsa [getirin.] Bir iğne de olsa, bir iplik parçası, bir takunya bağı bile olsa [getirin.] Bu ganimet parçasıydı, kâfirle çarpışırken yere düştü, yerden aldım diye buraya getirin,Bu ganimet parçasıydı, kâfirle çarpışırken yere düştü, yerden aldım diye buraya getirin, üzerinizde kalmasın. "Çünkü böyle üzerinizde kalıp kendinize mal etmiş olsanız, üzerinizde kalmasın.

"Çünkü böyle üzerinizde kalıp kendinize mal etmiş olsanız,
bu sizin için dünyada da âhirette de ârdır, utanç vesilesidir ve ateştir."bu sizin için dünyada da âhirette de ârdır, utanç vesilesidir ve ateştir." Kim ateş almak isterse, oradan bir parça; küçüktür canım, onun ehemmiyeti yoktur diye alsın.Kim ateş almak isterse, oradan bir parça; küçüktür canım, onun ehemmiyeti yoktur diye alsın. Alamaz! Hepsini getirip ortaya dökeceksiniz. Ve devamında buyuruyor ki; Alamaz! Hepsini getirip ortaya dökeceksiniz.

Ve devamında buyuruyor ki;

"Bu kâfirlerle, bu müşriklerle, bu sizin dininizi önlemeye çalışan kimselerle "Bu kâfirlerle, bu müşriklerle, bu sizin dininizi önlemeye çalışan kimselerle Allahu Teâlâ'nın rızasının olduğu istikamette dünyanın düzeltilmesine mani olan kimselerleAllahu Teâlâ'nın rızasının olduğu istikamette dünyanın düzeltilmesine mani olan kimselerle Allah rızası için uzakta olsunklar, yakında olsunlar cihad ediniz." Allah rızası için uzakta olsunklar, yakında olsunlar cihad ediniz."

Niye cihadı emrediyor? Uzak olsunlar yakın olsunlar bunlarla cihat ediniz. Niye cihadı emrediyor?

Uzak olsunlar yakın olsunlar bunlarla cihat ediniz.
Cihaddan korkmayın. Bazı şeyler vardır ki insana ağır gelir,Cihaddan korkmayın. Bazı şeyler vardır ki insana ağır gelir, korkunç gelir ama onlarda başka hayırlar vardır. korkunç gelir ama onlarda başka hayırlar vardır.

Şerhte ifade edildiğine göre bu cihat düşmanla da olur insanın kendi nefsiyle de olur. Şerhte ifade edildiğine göre bu cihat düşmanla da olur insanın kendi nefsiyle de olur. Çünkü bir müslümanın en büyük düşmanı; A'dâ aduvvüke nefsükelletî beyne cenbeyke. Çünkü bir müslümanın en büyük düşmanı;

A'dâ aduvvüke nefsükelletî beyne cenbeyke.
"Şu senin iki omuzun arasındaki kendi nefsidir." En büyük düşmanın dışarıda değil içeridedir. "Şu senin iki omuzun arasındaki kendi nefsidir."

En büyük düşmanın dışarıda değil içeridedir.
Sabahleyin yorganı başından aşağı o çektirtir,Sabahleyin yorganı başından aşağı o çektirtir, parayı elinde sımsıkı tutturup cebinden o dışarı çıkarttırmaz. parayı elinde sımsıkı tutturup cebinden o dışarı çıkarttırmaz. Başkasına haksızlığı da o yaptırtır. Hayırları o önler, şerleri de o yaptırtır. Başkasına haksızlığı da o yaptırtır. Hayırları o önler, şerleri de o yaptırtır.

O nefis, her türlü [kötülüğü emreder;] İnne'n-nefse le-emmâretün bi's-sûi illâ mâ rahime rabbî. O nefis, her türlü [kötülüğü emreder;]

İnne'n-nefse le-emmâretün bi's-sûi illâ mâ rahime rabbî.

"Allahu Teâlâ'nın rahmedip müstesna tuttukları başka kullar var ama "Allahu Teâlâ'nın rahmedip müstesna tuttukları başka kullar var ama ekseriyetle bu nefis çok çok kötülüğü emreder." En büyük düşman o nefisdir. ekseriyetle bu nefis çok çok kötülüğü emreder."

En büyük düşman o nefisdir.
O nefisle çarpışın, o nefisle cihat edin. O en büyük cihaddır.O nefisle çarpışın, o nefisle cihat edin. O en büyük cihaddır. Hatta Peygamber Efendimiz bir savaştan döndüklerinde; "Şimdi büyük savaşa gidiyoruz." dedi.Hatta Peygamber Efendimiz bir savaştan döndüklerinde; "Şimdi büyük savaşa gidiyoruz." dedi. Yaptığımız çarpışma küçük savaştı, şimdi büyük savaşa gidiyoruz. Yaptığımız çarpışma küçük savaştı, şimdi büyük savaşa gidiyoruz. "Evimizde, beldemizde kendi kendimize yaptığımız savaş büyük savaştır." diye"Evimizde, beldemizde kendi kendimize yaptığımız savaş büyük savaştır." diye bu nefsin kötü arzularıyla uğraşmak meselesine işaret buyurdu. bu nefsin kötü arzularıyla uğraşmak meselesine işaret buyurdu.

Ve lâ tübâlû fillâhi levmete lâim.Ve lâ tübâlû fillâhi levmete lâim. "Ve Allah yolunda kınayanın, ayıplayanın kınamasından çekinmeyin, varsın kınasın.""Ve Allah yolunda kınayanın, ayıplayanın kınamasından çekinmeyin, varsın kınasın." Allahu Teâlâ bana emretti, ben bu tebliğimi yapacağım. Allahu Teâlâ bana emretti, ben bu tebliğimi yapacağım. Allahu Teâlâ bunu bana emretti, ben buradaki hizmetimi göreceğim. Allahu Teâlâ bunu bana emretti, ben buradaki hizmetimi göreceğim. Allahu Teâlâ bana şu işi yapmayı emretti yapacağım diye Allah'ın emrini yapmakta,Allahu Teâlâ bana şu işi yapmayı emretti yapacağım diye Allah'ın emrini yapmakta, kınayanın, ayıplayanın ayıplamasına aldırmayın. "Şimdi namaz kılarsam görürler ayıplarlar." kınayanın, ayıplayanın ayıplamasına aldırmayın.

"Şimdi namaz kılarsam görürler ayıplarlar."

Ayıplasınlar, Allah emrediyor. Ser seccadeyi meydanın orta yerine, namazın geçecekse kıl [namazını.] Ayıplasınlar, Allah emrediyor. Ser seccadeyi meydanın orta yerine, namazın geçecekse kıl [namazını.] Veyahut zekâtını ver, veyahut bir kötülüğü men edeceksen; "Dur, bu yanlış iştir." de, men et.Veyahut zekâtını ver, veyahut bir kötülüğü men edeceksen; "Dur, bu yanlış iştir." de, men et. Allah yolunda [iken] kınayacaklar, "Şunun hâline bak! Söylediği söze bak!Allah yolunda [iken] kınayacaklar, "Şunun hâline bak! Söylediği söze bak! Burada da bu olur mu?" gbi laflar söyleyecekler diye hiç çekinme. Burada da bu olur mu?" gbi laflar söyleyecekler diye hiç çekinme.

"Allahu Teâlâ'nın ahkâmına riayet edin. Hazarda olsun, seferde olsun, mukim iken olsun,"Allahu Teâlâ'nın ahkâmına riayet edin. Hazarda olsun, seferde olsun, mukim iken olsun, misafir iken olsun Allahu Teâlâ'nın ahkâmına riayet edin."misafir iken olsun Allahu Teâlâ'nın ahkâmına riayet edin." Hududullah, Allah'ın ahkamı neyse onlara uyun. Hududullah, Allah'ın ahkamı neyse onlara uyun.

"Ve Allahu Teâlâ hazretlerinin dinini yaymak hususunda Allah yolunda cihat edin."Ve Allahu Teâlâ hazretlerinin dinini yaymak hususunda Allah yolunda cihat edin. Cihad cennetin büyük kapılarından bir kapıdır. Cennetin kapılarından büyük bir kapıdır. Cihad cennetin büyük kapılarından bir kapıdır. Cennetin kapılarından büyük bir kapıdır. Kim cihada girişirse o kapıdan cennete girmeye vesile olur ve o üzüntüden, gamdan kulları kurtarır." Kim cihada girişirse o kapıdan cennete girmeye vesile olur ve o üzüntüden, gamdan kulları kurtarır."

Bizim çektiğimiz sıkıntılar, bizim üzüntülerimizin cümlesi hep cihadı terk etmektendir. Bizim çektiğimiz sıkıntılar, bizim üzüntülerimizin cümlesi hep cihadı terk etmektendir.

"Kim Allah yolunda cihadı terk eder de sabanının sapına yapışır tarlasıyla ziraatiyle"Kim Allah yolunda cihadı terk eder de sabanının sapına yapışır tarlasıyla ziraatiyle ticaretiyle sanatıyla meşgul olursa, o kavme Allah öyle bir azap gönderir kiticaretiyle sanatıyla meşgul olursa, o kavme Allah öyle bir azap gönderir ki işlerindeki salih kimseler, 'Yâ Rabbi! Bu ümmete acı, bunlardan bu belayı def et.' diyeişlerindeki salih kimseler, 'Yâ Rabbi! Bu ümmete acı, bunlardan bu belayı def et.' diye dua ederler ederler de [duaları] kabul olmaz." diyor hadîs-i şerîflerde. dua ederler ederler de [duaları] kabul olmaz." diyor hadîs-i şerîflerde.

Cihad terk edilmeyecek, emr-i bi'l-mâruf nehy-i ani'l-münker terk edilmeyecek.Cihad terk edilmeyecek, emr-i bi'l-mâruf nehy-i ani'l-münker terk edilmeyecek. Bu müslümanın hiçbir zaman bitmeyen, üzerinden kaldırılmayan vazifesidir. Bu müslümanın hiçbir zaman bitmeyen, üzerinden kaldırılmayan vazifesidir.

Bu uzun hadîs-i şerîf de bunu ifade ediyor. Sonraki hadîs-i şerîf; Bu uzun hadîs-i şerîf de bunu ifade ediyor.

Sonraki hadîs-i şerîf;

İnne hâzihi'l-kulûbe tesda' kemâ yesdau'l-hadîdü izâ esâbehü'l-mâü kîle yâ Resûlallahi ve mâ cilâuhâ? İnne hâzihi'l-kulûbe tesda' kemâ yesdau'l-hadîdü izâ esâbehü'l-mâü kîle yâ Resûlallahi ve mâ cilâuhâ? Kâle kesretü zikri'l-mevti ve tilâvetü'l-kur'âni. Kâle kesretü zikri'l-mevti ve tilâvetü'l-kur'âni.

Abdullah b. Ömer radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göreAbdullah b. Ömer radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz; "Bu gönüller, su değen demirin paslandığı gibi paslanır." buyuruyor.Peygamber Efendimiz;

"Bu gönüller, su değen demirin paslandığı gibi paslanır." buyuruyor.
Şu kalpler, şu gönüller suya batmış, ıslanmış, rutubetli yerde kalmış demir nasıl paslanırsaŞu kalpler, şu gönüller suya batmış, ıslanmış, rutubetli yerde kalmış demir nasıl paslanırsa öyle paslanır, vazife görmez hâle gelir, diyor. Onun üzerine ashâb-ı kirâm sordular; öyle paslanır, vazife görmez hâle gelir, diyor. Onun üzerine ashâb-ı kirâm sordular;

"Yâ Resulallah! Bunların parlatılması, bu paslarının, kirlerinin temizlenmesi nasıl olur? "Yâ Resulallah! Bunların parlatılması, bu paslarının, kirlerinin temizlenmesi nasıl olur? Bunun çaresi nedir? Bu paslı gönülleri, kararmış, çalışmaz hâle gelmiş gönülleriBunun çaresi nedir? Bu paslı gönülleri, kararmış, çalışmaz hâle gelmiş gönülleri çalıştırmanın yolu nedir?" diye sordular. Peygamber Efendimiz iki çare ifade etti, birisi; çalıştırmanın yolu nedir?" diye sordular. Peygamber Efendimiz iki çare ifade etti, birisi;

Kesretü zikri'l-mevti. "Ölümü çok anmaktır." Ölümü anarsan o gönlün pası gider. Kesretü zikri'l-mevti. "Ölümü çok anmaktır."

Ölümü anarsan o gönlün pası gider.
Ne kadar çok ölümü düşünürsen [o gönlün pası o kadar silinir.]Ne kadar çok ölümü düşünürsen [o gönlün pası o kadar silinir.] İstersen o ölüm sahnesini de tahayyül et. Şimdi azrail geldi canımı alıyor... filan diye. İstersen o ölüm sahnesini de tahayyül et. Şimdi azrail geldi canımı alıyor... filan diye. İstersen nasıl düşünürsen düşün, ölümü çok andın mı insanın gönlünün pası silinir, cilalanır.İstersen nasıl düşünürsen düşün, ölümü çok andın mı insanın gönlünün pası silinir, cilalanır. Diğeri de; Ve tilâvetü'l-kur'âni.Diğeri de;

Ve tilâvetü'l-kur'âni.
"Kur'ân-ı Kerîm'i çok okuduğu zaman." [insanın gönlünün pası silinir, cilalanır.] "Kur'ân-ı Kerîm'i çok okuduğu zaman." [insanın gönlünün pası silinir, cilalanır.]

Kur'ân-ı Kerîm şifadır; maddî şifadır, manevî şifadır. Kur'ân-ı Kerîm şifadır; maddî şifadır, manevî şifadır. Hastaya da okusan, hastalığı da iyi eder; derde de okusan, derdi de geçirir. Hastaya da okusan, hastalığı da iyi eder; derde de okusan, derdi de geçirir. Gönül pasını gidermek için okusan, gönlün pasını da giderir. Gönül pasını gidermek için okusan, gönlün pasını da giderir. Cinne, şeytana çarpılsan, uğrasan, ondan da insanı kurtaracak yine Kur'ân-ı Kerîm'dir. Cinne, şeytana çarpılsan, uğrasan, ondan da insanı kurtaracak yine Kur'ân-ı Kerîm'dir.

Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inden ve Resûl-i Edîbi'nin sünnen-i seniyyesindenAllahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inden ve Resûl-i Edîbi'nin sünnen-i seniyyesinden cümlemizi ayırmasın. Rızasına uygun, sünnet-i seniyyeye muvafık, cümlemizi ayırmasın. Rızasına uygun, sünnet-i seniyyeye muvafık, Peygamber Efendimiz'i güzel örnek olarak alarak ömrümüzü ona göre geçirmeyi cümlemize ihsan eylesin. Peygamber Efendimiz'i güzel örnek olarak alarak ömrümüzü ona göre geçirmeyi cümlemize ihsan eylesin.

Sübhâne rabbike rabbi'l-izzeti ammâ yesifûn ve selâmün ale'l-mürselîn ve'l-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn. Sübhâne rabbike rabbi'l-izzeti ammâ yesifûn ve selâmün ale'l-mürselîn ve'l-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn. el-Fâtiha… el-Fâtiha… el-Fâtiha…

el-Fâtiha…

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2