Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Cennetin ve Cehennemin Halleri

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

30 Rebîü'l-Âhir 1403 / 13.02.1983
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Facire Kadın Ne Demek? , Münafık Ne Demek ? , Müşriklik ne demek? , | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Cennetin ve Cehennemin Halleri

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

30 Rebîü'l-Âhir 1403 / 13.02.1983
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Facire Kadın Ne Demek? , Münafık Ne Demek ? , Müşriklik ne demek? , | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

el-Hamdü li'llâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîneel-Hamdü li'llâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn. Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn.

Emmâ ba'd: Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbu'llahFa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbu'llah ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-ümûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletünve şerre'l-ümûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr.ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. Ve bi's-sennedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-sennedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün lev vakaa hacerün mine's-semâi ile'l-ardıLeye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün lev vakaa hacerün mine's-semâi ile'l-ardı mâ vakaa illâ ale'mreetin fâciretin ev racülün münafık. mâ vakaa illâ ale'mreetin fâciretin ev racülün münafık.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Sözümüzün mukaddimesinde metnini okumuş olduğumuz hadîs-i şerîflerindeSözümüzün mukaddimesinde metnini okumuş olduğumuz hadîs-i şerîflerinde âhir zamanla ilgili malumat veriyorlar. Efendimiz şöyle buyuruyor: âhir zamanla ilgili malumat veriyorlar. Efendimiz şöyle buyuruyor:

Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün. "İnsanların üzerine bir zaman gelip çatacak ki."Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün. "İnsanların üzerine bir zaman gelip çatacak ki." Lev vakaa hacerün mine's-semâi ile'l-ardı. "O zamanda eğer gökten yere bir taş düşse." Lev vakaa hacerün mine's-semâi ile'l-ardı. "O zamanda eğer gökten yere bir taş düşse." Mâ vakaa illâ ale'mreetin fâciretin ev racülün münafık. Mâ vakaa illâ ale'mreetin fâciretin ev racülün münafık. "Ancak bir fâcire kadının ve bir münafık adamın üstüne düşer, başka bir yere düşmez." "Ancak bir fâcire kadının ve bir münafık adamın üstüne düşer, başka bir yere düşmez."

Öyle bir zaman gelecek.Peygamber Efendimiz bu zamanın gelişiniÖyle bir zaman gelecek.Peygamber Efendimiz bu zamanın gelişini leye'tiyenne; nun-u te'kidle, sakile ile söyleyerek ifade buyuruyor. leye'tiyenne; nun-u te'kidle, sakile ile söyleyerek ifade buyuruyor.

"Mutlaka ve mutlaka gelecek; şeksiz şüphesiz. Öyle bir zaman gelecek ki muhakkak ve mutlaka"Mutlaka ve mutlaka gelecek; şeksiz şüphesiz. Öyle bir zaman gelecek ki muhakkak ve mutlaka gökten yere bir taş düşecek olsa ancak bir fâcire kadının veyahut bir münafık adamın üstüne düşer." gökten yere bir taş düşecek olsa ancak bir fâcire kadının veyahut bir münafık adamın üstüne düşer."

Yeryüzünün her tarafı fâcire kadın ile münafık erkek ile dolu olacak daYeryüzünün her tarafı fâcire kadın ile münafık erkek ile dolu olacak da bir boş yere düşme ihtimali olmayacak; taşı toprağı her tarafı onlarla dolacak. bir boş yere düşme ihtimali olmayacak; taşı toprağı her tarafı onlarla dolacak.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi salih kullarından eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi salih kullarından eylesin.

Fâcire kadın ne demek? Fâcire kadın ne demek?

"Zalime, zalim bir kadın" demek. Bir mânasıyla da "kötü kadın" demek. "Kötü yola düşmüş kadın" mânasına. "Zalime, zalim bir kadın" demek. Bir mânasıyla da "kötü kadın" demek. "Kötü yola düşmüş kadın" mânasına.

Hocamız şerhinde; Hocamız şerhinde;

Ve şerrühâ eşeddü min şerri elfi fâsikın. "Böyle bir kadının şerri,Ve şerrühâ eşeddü min şerri elfi fâsikın. "Böyle bir kadının şerri, bin tane fâsık adamın şerrinden daha şiddetlidir." diyor. bin tane fâsık adamın şerrinden daha şiddetlidir." diyor.

Haya mefhumu olmayan öyle bir kadın, bin tane fâsık adamdan daha büyük zarar verir. Haya mefhumu olmayan öyle bir kadın, bin tane fâsık adamdan daha büyük zarar verir.

Gazeteleri, mecmuaları görmez misiniz? İnsan evine gazete alamaz hâle geldi. "Tirajı artsın." diyeGazeteleri, mecmuaları görmez misiniz? İnsan evine gazete alamaz hâle geldi. "Tirajı artsın." diye resimler, resimler, resimler... Eve o gazete sokulur mu? "Olmaz!" diyecek duruma geldi. resimler, resimler, resimler... Eve o gazete sokulur mu? "Olmaz!" diyecek duruma geldi.

İnsan seyahatlerde, vasıtada sağdaki soldaki adamların okuduğu gazetelere baktığı zaman, bakamaz oluyor,İnsan seyahatlerde, vasıtada sağdaki soldaki adamların okuduğu gazetelere baktığı zaman, bakamaz oluyor, aman başını bu tarafa çeviriyorsun, bu tarafa baktığın zaman orada da öyle bir şey,aman başını bu tarafa çeviriyorsun, bu tarafa baktığın zaman orada da öyle bir şey, başka tarafa çeviriyorsun. Göz kapatmaktan başka çare kalmıyor. O hâle geldi. başka tarafa çeviriyorsun. Göz kapatmaktan başka çare kalmıyor. O hâle geldi.

Neden? Neden?

İnsanoğluna neslinin bekâsı için verilmiş olan, "Meşru yolda kullansın." diye verilmiş olanİnsanoğluna neslinin bekâsı için verilmiş olan, "Meşru yolda kullansın." diye verilmiş olan bir takım arzular vardır ki karnı acıkır, yemek talep eder, yemek yemese ölür.bir takım arzular vardır ki karnı acıkır, yemek talep eder, yemek yemese ölür. Hani bazen çoluk çocuk iştahsız oluyor, hadi iştah şurupları arıyoruz. Hani bazen çoluk çocuk iştahsız oluyor, hadi iştah şurupları arıyoruz. "Ne yedirirsek ne içirirsek iştahı açılır." diyoruz ya, Allah demek ki her şeyi yerli yerinde yaratmış."Ne yedirirsek ne içirirsek iştahı açılır." diyoruz ya, Allah demek ki her şeyi yerli yerinde yaratmış. Bu yemek iştahı olacak ki o şahıs yemeğini yesin, vücudu ayakta sağlam dursun, Bu yemek iştahı olacak ki o şahıs yemeğini yesin, vücudu ayakta sağlam dursun, Allah'a kulluğunu sağ salim, iyi bir şekilde yapabilsin.Allah'a kulluğunu sağ salim, iyi bir şekilde yapabilsin. Çünkü "Kuvvetli müslüman, zayıf müslümandan hayırlıdır." diye hadîs-i şerîf var. Çünkü "Kuvvetli müslüman, zayıf müslümandan hayırlıdır." diye hadîs-i şerîf var.

Kuvvetli olacak. Bedenine karşı da insanın vazifesi var. Kuvvetli olacak. Bedenine karşı da insanın vazifesi var.

Meşhur bir kıssa da mâlum, Medine-i Münevere'ye geldikleri zamanMeşhur bir kıssa da mâlum, Medine-i Münevere'ye geldikleri zaman Peygamber Efendimiz'in ashâbı muhacirler ile Medine'nin ahalisi olan müslümanları, Peygamber Efendimiz'in ashâbı muhacirler ile Medine'nin ahalisi olan müslümanları, ensarı Peygamber Efendimiz kardeş eyledi. O kardeşlik esnasında herkesi çift çift, ensarı Peygamber Efendimiz kardeş eyledi. O kardeşlik esnasında herkesi çift çift, "Sen şunun kardeşisin." diye kardeş eyledi de"Sen şunun kardeşisin." diye kardeş eyledi de Selman-ı Fârisî radıyallahu anh ile Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh iki kardeş oldular, fevkalade yakın. Selman-ı Fârisî radıyallahu anh ile Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh iki kardeş oldular, fevkalade yakın.

İşte o yakınlık esnasında bir keresinde Selman-ı Fârisî, Ebü'd Derdâ radıyallahu anh'in evine gitti,İşte o yakınlık esnasında bir keresinde Selman-ı Fârisî, Ebü'd Derdâ radıyallahu anh'in evine gitti, baktı ki ev perişan, hanımına baktı ki hanımının üstü başı perişan. baktı ki ev perişan, hanımına baktı ki hanımının üstü başı perişan.

"Ne bu hal?" diye sordu. "Ne bu hal?" diye sordu.

"Senin kardeşin Ebü'd-Derdâ dünyayı terk etti." dedi. "Senin kardeşin Ebü'd-Derdâ dünyayı terk etti." dedi.

Dünyaya itibar etmiyor, âhirete çalışıyor, âhiretin kazancını elde etmeye çalışıyor;Dünyaya itibar etmiyor, âhirete çalışıyor, âhiretin kazancını elde etmeye çalışıyor; ne evine baktığı var, ne hanımına baktığı var, ne para peşinde, ne pul peşinde; her taraf perişan. ne evine baktığı var, ne hanımına baktığı var, ne para peşinde, ne pul peşinde; her taraf perişan.

İçeriye girdi, biraz sonra Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh geldi. İçeriye girdi, biraz sonra Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh geldi.

"Hoş geldin kardeşim!" diye candan bağrına bastı,"Hoş geldin kardeşim!" diye candan bağrına bastı, sevincini izhar eyledi. Hemen yemek çıkardı, "Buyur kardeşim, ye" dedi. sevincini izhar eyledi. Hemen yemek çıkardı, "Buyur kardeşim, ye" dedi.

Selman-ı Fârisî; "Sen de otur, beraber yiyelim." dedi. Selman-ı Fârisî; "Sen de otur, beraber yiyelim." dedi.

"Yok, ben niyetlenmiştim, sen buyur, ye." deyince; "Yok, ben niyetlenmiştim, sen buyur, ye." deyince;

"Olmaz, sen yemezsen ben de yemem." dedi. "Olmaz, sen yemezsen ben de yemem." dedi.

Yanına oturttu, beraberce yediler. Yanına oturttu, beraberce yediler.

Demek sevap kazanmak için oruca niyetlenmiş; Ramazan orucunu kimse böyle bozduramaz da,Demek sevap kazanmak için oruca niyetlenmiş; Ramazan orucunu kimse böyle bozduramaz da, zaten Ramazan olsaydı Selman-ı Fârisî hazretleri de oruçlu olurdu, zaten Ramazan olsaydı Selman-ı Fârisî hazretleri de oruçlu olurdu, onun oruçlu olmamasından Ramazan olmadığı anlaşılıyor, yanlış bir mâna çıkarılmasın. onun oruçlu olmamasından Ramazan olmadığı anlaşılıyor, yanlış bir mâna çıkarılmasın.

Demek ki sevap kazanmak için tuttuğu nafile bir oruç imiş. Demek ki sevap kazanmak için tuttuğu nafile bir oruç imiş.

"Yok, sen yemezsen, ben yemem." dedi misafir; pekâlâ, oturdu o zaman, orucunu bozdu,"Yok, sen yemezsen, ben yemem." dedi misafir; pekâlâ, oturdu o zaman, orucunu bozdu, "Gününe gün tutarım." diye düşündü içinden. "Gününe gün tutarım." diye düşündü içinden. Beraber oturdular, yediler. Beraber oturdular, yediler.

Akşam oldu, Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh, ev sahibi olarak Selman-ı Fârisî radıyallahu anh'e bir döşek serdi. Akşam oldu, Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh, ev sahibi olarak Selman-ı Fârisî radıyallahu anh'e bir döşek serdi.

"Buyur, yat kardeşim." dedi. "Buyur, yat kardeşim." dedi.

"Sen ne yapacaksın?" "Benim biraz meşguliyetim var." "Sen ne yapacaksın?"

"Benim biraz meşguliyetim var."

Namaz kılacak, tesbih çekecek, dua edecek, Kur'an okuyacak… Namaz kılacak, tesbih çekecek, dua edecek, Kur'an okuyacak…

"Yok" dedi, "Sen yatmazsan ben de yatmam. Sen de yat." "Yok" dedi, "Sen yatmazsan ben de yatmam. Sen de yat."

Selman-ı Fârisî ısrar edince yattı ama uyumadı. Selman-ı Fârisî hazretlerinin nefesleri muntazamlaşınca;Selman-ı Fârisî ısrar edince yattı ama uyumadı. Selman-ı Fârisî hazretlerinin nefesleri muntazamlaşınca; "Tamam, uyudu galiba." diye yavaşça yatağından kalkmak istedi, kalkıp namaz kılacak. "Tamam, uyudu galiba." diye yavaşça yatağından kalkmak istedi, kalkıp namaz kılacak.

Selman-ı Fârisî radıyallahu anh bileğinden yakaladı; "Yat aşağıya." dedi.Selman-ı Fârisî radıyallahu anh bileğinden yakaladı; "Yat aşağıya." dedi. Bu hal birkaç defa tekerrür etti bu; sonra baktı ki kurtuluş yok, yattı, uyudu. Bu hal birkaç defa tekerrür etti bu; sonra baktı ki kurtuluş yok, yattı, uyudu.

Ama gecenin yarısı geçtikten sonra böyle büyük zâtlar, teheccüd namazı kılar;Ama gecenin yarısı geçtikten sonra böyle büyük zâtlar, teheccüd namazı kılar; o gecenin, o kıymetli vaktini bilir. O zaman Selaman-ı Fârisî onu kaldırdı. "Hadi, şimdi kalk." dedi. o gecenin, o kıymetli vaktini bilir. O zaman Selaman-ı Fârisî onu kaldırdı. "Hadi, şimdi kalk." dedi. O vakit gelince, teheccüd zamanı gelince o onu kaldırdı, beraberce abdest aldılar,O vakit gelince, teheccüd zamanı gelince o onu kaldırdı, beraberce abdest aldılar, teheccüd namazlarını kıldılar, seherlerde istiğfar ettiler, dualar eylediler. teheccüd namazlarını kıldılar, seherlerde istiğfar ettiler, dualar eylediler.

Sonra sabah namazının vakti yaklaşınca kalktılar, Mescid-i Nebevî'ye gittiler, namazı kıldılar.Sonra sabah namazının vakti yaklaşınca kalktılar, Mescid-i Nebevî'ye gittiler, namazı kıldılar. Amma Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh Peygamber Efendimiz'in yanına vardı; Amma Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh Peygamber Efendimiz'in yanına vardı;

"Yâ Resûlallah! Şu Selman-ı Fârisî'nin bana yaptıklarını bilsen. Benim orucumu bozdurdu,"Yâ Resûlallah! Şu Selman-ı Fârisî'nin bana yaptıklarını bilsen. Benim orucumu bozdurdu, kılmayı itiyat edinmiş olduğum namazlarımı kıldırmadı, gecemi uyku ile geçirtti." diye şikâyetlendi. kılmayı itiyat edinmiş olduğum namazlarımı kıldırmadı, gecemi uyku ile geçirtti." diye şikâyetlendi.

Onun üzerine Peygamber Efendimiz Selman-ı Fârisî hazretlerini de dinlediOnun üzerine Peygamber Efendimiz Selman-ı Fârisî hazretlerini de dinledi ve Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh'e dedi ki; ve Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh'e dedi ki;

"Selman haklı, çünkü üzerinde senin nefsinin bir hakkı var." Nefis ne demek? "Selman haklı, çünkü üzerinde senin nefsinin bir hakkı var."

Nefis ne demek?

Vücut; beşerî, canlı olan varlığımız. Bunun bir hakkı var, sen bunu yıpratamazsın;Vücut; beşerî, canlı olan varlığımız. Bunun bir hakkı var, sen bunu yıpratamazsın; içki içip yıpratamazsın, kumar oynayıp yıpratamazsın,içki içip yıpratamazsın, kumar oynayıp yıpratamazsın, kötü yerlerde zayıf düşürüp yıpratamazsın. Bu emanet; onun hakkı var. kötü yerlerde zayıf düşürüp yıpratamazsın. Bu emanet; onun hakkı var.

"Ailenin hakkı var." dedi. "Ailenin hakkı var." dedi.

Evlenmişsin, o hanımın mesuliyetini almışsın, o hanımın sende hakkı var.Evlenmişsin, o hanımın mesuliyetini almışsın, o hanımın sende hakkı var. Bir bey olarak, koca olarak senin ona karşı vazifelerin var.Bir bey olarak, koca olarak senin ona karşı vazifelerin var. Sonra evine bakacaksın, onun yemesi içmesi sana havale edilmiş; Allah'ın emaneti. Sonra evine bakacaksın, onun yemesi içmesi sana havale edilmiş; Allah'ın emaneti.

Hanımlar beyler için nedir? Hanımlar beyler için nedir?

Allah'ın emaneti. Allah sana bir emanet vermiş oluyor; onu koruyup gözeteceksin. Allah'ın emaneti. Allah sana bir emanet vermiş oluyor; onu koruyup gözeteceksin.

Ondan sonra; "Çoluk çocuğunun hakkı var." dedi. "Nefsinin hakkı var." dedi. Ondan sonra; "Çoluk çocuğunun hakkı var." dedi.

"Nefsinin hakkı var." dedi.

Allahu Teâlâ hazretlerine karşı da bir ibadet vazifen var; o da bir hak. Allahu Teâlâ hazretlerine karşı da bir ibadet vazifen var; o da bir hak.

"O halde her hak sahibine hakkını usulünce ver." diye Peygamber Efendimiz ölçüyü buyurdu. "O halde her hak sahibine hakkını usulünce ver." diye Peygamber Efendimiz ölçüyü buyurdu.

Mâlum, dinde her şeyin hayırlısı, huyların da hayırlısı, amellerin de hayırlısı ölçüye uygun olandır.Mâlum, dinde her şeyin hayırlısı, huyların da hayırlısı, amellerin de hayırlısı ölçüye uygun olandır. Çok yapmak değil; çok yaparsın, sonunda yapamaz olup bıraktığın zaman iyi olmaz.Çok yapmak değil; çok yaparsın, sonunda yapamaz olup bıraktığın zaman iyi olmaz. Çoktan başlayıp yapamadığın zaman iyi olmaz. Ölçülü gideceksin. Çoktan başlayıp yapamadığın zaman iyi olmaz. Ölçülü gideceksin.

Cömertlik derken, elindekini saçarsın, çoluk çocuğun muhtaç duruma düşer; öylesi makbul değil.Cömertlik derken, elindekini saçarsın, çoluk çocuğun muhtaç duruma düşer; öylesi makbul değil. Cesaret yapayım derken kendini perişan edersin; öylesi makbul değil. Cesaret yapayım derken kendini perişan edersin; öylesi makbul değil.

Her şeyin, her ahlâkın bir ifrat denilen aşırı tarafı vardır, bir de tefrit denilen aşağı tarafı vardır.Her şeyin, her ahlâkın bir ifrat denilen aşırı tarafı vardır, bir de tefrit denilen aşağı tarafı vardır. Aşırılıkla aşağılık arasında denge, orta yerde;Aşırılıkla aşağılık arasında denge, orta yerde; dinimiz her şeyin güzelini emretmiştir insanın ona uyması lazım. dinimiz her şeyin güzelini emretmiştir insanın ona uyması lazım.

Bu şey de öyle; insanlara verilmiş yemek arzusu gibi, evlenme arzusu da öyle, kötü bir arzu mu? Bu şey de öyle; insanlara verilmiş yemek arzusu gibi, evlenme arzusu da öyle, kötü bir arzu mu?

Hâşâ, sümme hâşâ. Hâşâ, sümme hâşâ.

Allahu Teâlâ hazretleri kötü şeyi yapar mı, yaratır mı? Her şeyi güzellerin güzeli, her şeyi güzel.Allahu Teâlâ hazretleri kötü şeyi yapar mı, yaratır mı? Her şeyi güzellerin güzeli, her şeyi güzel. Allahu Teâlâ hazretlerinin her işi güzel. Allahu Teâlâ hazretlerinin her işi güzel.

Vallahi güzel etmiş, billahi güzel etmiş, tallahi güzel etmiş, ne etmişse güzel etmiş. diyor şair. Vallahi güzel etmiş, billahi güzel etmiş, tallahi güzel etmiş, ne etmişse güzel etmiş.

diyor şair.

Hakikaten de öyledir, ben de yemin ederim. "Her şeyi güzeldir, her şeyi yerli yerindedir." Hakikaten de öyledir, ben de yemin ederim. "Her şeyi güzeldir, her şeyi yerli yerindedir."

Ne demek? Her şeyi hikmetlidir; sebebi var, hikmeti var. Ne demek?

Her şeyi hikmetlidir; sebebi var, hikmeti var.

Yemek yemek meşru mu? Meşru. Yemek yemek meşru mu?

Meşru.

Tıka basa doldurmak yasak, haram. Öyle şey yok, israf yok! Tıka basa doldurmak yasak, haram. Öyle şey yok, israf yok!

Romalılar zevk için yerlermiş, yerlermiş, karnı doydu, yiyemez hâle geldi mi gidip istifra edermiş,Romalılar zevk için yerlermiş, yerlermiş, karnı doydu, yiyemez hâle geldi mi gidip istifra edermiş, sonra yine gelip yerlermiş. Bak, İslâm'da böyle şey yok! sonra yine gelip yerlermiş. Bak, İslâm'da böyle şey yok!

"Midenin birazını gıda ile dolduracaksın, birazını su ile dolduracaksın, birazını boş bırakacaksın,"Midenin birazını gıda ile dolduracaksın, birazını su ile dolduracaksın, birazını boş bırakacaksın, daha yemeğe iştahın varken sofradan kalkacaksın." gibi yemek âdâbı var. daha yemeğe iştahın varken sofradan kalkacaksın." gibi yemek âdâbı var.

Tıka basa doldurmak yok! Tıka basa doldurmak yok!

Demek ki yemeğe karşı iştah normal ama "Onu aşırı tatmin edeceğim." diyeDemek ki yemeğe karşı iştah normal ama "Onu aşırı tatmin edeceğim." diye göbeğine tıka basa tıkmak doğru değil; yastığın içine pamuk teper gibi tepmek doğru değil. göbeğine tıka basa tıkmak doğru değil; yastığın içine pamuk teper gibi tepmek doğru değil.

Ötekisi? Elbette evlenmek normal bir şey. Peygamber Efendimiz; en-Nikâhu sünneh buyuruyor, Ötekisi?

Elbette evlenmek normal bir şey. Peygamber Efendimiz; en-Nikâhu sünneh buyuruyor,

"Nikâhlanmak, evlenmek benim yolumdur, sünnetimdir, usûlümdür." buyuruyor. "Nikâhlanmak, evlenmek benim yolumdur, sünnetimdir, usûlümdür." buyuruyor.

Demek ki doğru, demek ki güzel. Zaten güzel olmasa Peygamber Efendimiz evlenmezdi. Demek ki doğru, demek ki güzel. Zaten güzel olmasa Peygamber Efendimiz evlenmezdi.

Allah'a iyi kulluk etmek, evlenmemek suretiyle dağ başlarına çekilip ibadet etmek şeklinde olsaydı,Allah'a iyi kulluk etmek, evlenmemek suretiyle dağ başlarına çekilip ibadet etmek şeklinde olsaydı, Resûlullah Efendimiz öyle yapardı. Öyle yapmadı; demek ki normal. Ama o arzuyu gayrimeşru yollardaResûlullah Efendimiz öyle yapardı. Öyle yapmadı; demek ki normal. Ama o arzuyu gayrimeşru yollarda kullandı mı insan en büyük günaha girer. Hem o zaman ne haklar çiğniyor, ne haklar çiğneniyor, kullandı mı insan en büyük günaha girer. Hem o zaman ne haklar çiğniyor, ne haklar çiğneniyor, arkasından ne kötülükler çıkıyor, peşinden ne fenalıklara müncer oluyor. arkasından ne kötülükler çıkıyor, peşinden ne fenalıklara müncer oluyor.

Onun için haysiyetini, namusunu takınmaz öyle bir kadın hakikaten bin adamdan daha zararlı.Onun için haysiyetini, namusunu takınmaz öyle bir kadın hakikaten bin adamdan daha zararlı. Görünmezse bir zararı olmayacak ama ortaya çıkıp da, süslenip boyanıp taranıp daGörünmezse bir zararı olmayacak ama ortaya çıkıp da, süslenip boyanıp taranıp da yaptığı kötülüğün bin tane insana zararı dokunur. Bin tanesinden daha zararlı olur, yaptığı kötülüğün bin tane insana zararı dokunur. Bin tanesinden daha zararlı olur, onun için bu okuduğum metinde böyle buyrulmuş. onun için bu okuduğum metinde böyle buyrulmuş.

Demek ki kıyamete doğru insanların kadınlarının huyları böyle olacak.Demek ki kıyamete doğru insanların kadınlarının huyları böyle olacak. Gökten bir taş düşse ya böyle bir kadının üstüne düşecek, ya münafık bir adamın. Gökten bir taş düşse ya böyle bir kadının üstüne düşecek, ya münafık bir adamın.

Münafık ne demek? Nifak ehli. Münafık ne demek?

Nifak ehli.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin başka hadîs-i şerîflerindenPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin başka hadîs-i şerîflerinden bazı numuneler, bazı şeyler anlıyoruz, Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: bazı numuneler, bazı şeyler anlıyoruz, Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:

Âyetü'l-münâfikı selasün. Âyetü'l-münâfikı selasün.

Münafığı nereden tanıyacağız? Münafığı nereden tanıyacağız?

Bir alameti olacak. Arabanın numarası olur, evin bir numarası olur,Bir alameti olacak. Arabanın numarası olur, evin bir numarası olur, her şeyin bir vasfı, belli bir alameti olur. her şeyin bir vasfı, belli bir alameti olur.

Münafıklığın alameti nedir? Münafıklığın alameti nedir?

Efendimiz hadîs-i şerîfite; "Üç alameti var." diye buyurmuş: Efendimiz hadîs-i şerîfite; "Üç alameti var." diye buyurmuş:

İzâ haddese kezebe. "Konuştuğu zaman yalan söyler." İzâ haddese kezebe. "Konuştuğu zaman yalan söyler."

Doğru sözlü değil, yalancılığı itiyat edinmiş; münafıklık alameti. Doğru sözlü değil, yalancılığı itiyat edinmiş; münafıklık alameti.

İza veade ahlefe. "Vaad ederse tutmaz, vaadini yerine getirmez." İza veade ahlefe. "Vaad ederse tutmaz, vaadini yerine getirmez."

Hani sen bana dün akşam öyle demiştin? Hiç aldırdığı yok, akşam verir sözü, sabaha çiğner geçer. Hani sen bana dün akşam öyle demiştin?

Hiç aldırdığı yok, akşam verir sözü, sabaha çiğner geçer.

"İşte şu kadar para ver de, ben sana şu zamanda ödeyeceğim." Ödemez. "İşte şu kadar para ver de, ben sana şu zamanda ödeyeceğim."

Ödemez.

"Şöyle yaparsan böyle olsun." "Tamam, söz mü?" "Söz." Tutmaz; münafıklık alameti. "Şöyle yaparsan böyle olsun."

"Tamam, söz mü?"

"Söz."

Tutmaz; münafıklık alameti.

Üçüncüsü: Üçüncüsü:

Ve ize'tümine hâne. "Kendisine emniyet olunsa, güvenilse, -al şu para yanımda olmuyor,Ve ize'tümine hâne. "Kendisine emniyet olunsa, güvenilse, -al şu para yanımda olmuyor, senin yanında duruversin, sonra lazım olunca gelip alırım gibi- senin yanında duruversin, sonra lazım olunca gelip alırım gibi- kendisine bir şey emanet olunsa, hıyanet eder, hainlik eder." kendisine bir şey emanet olunsa, hıyanet eder, hainlik eder."

Bu emniyeti iyi kullanmaz, suistimal eder. Bu emniyeti iyi kullanmaz, suistimal eder.

Bu sıfatları düşünün. Münafık nasıl oluyormuş? Bu sıfatları düşünün.

Münafık nasıl oluyormuş?

Demek yalan sözlü, vaadinde durmayan, oynak, kaypak bir insan, başkasını aldatmaya çalışan bir insan. Demek yalan sözlü, vaadinde durmayan, oynak, kaypak bir insan, başkasını aldatmaya çalışan bir insan.

Bunların temelinde ne yatar? Allah'tan korkmamak yatar. Bunların temelinde ne yatar?

Allah'tan korkmamak yatar.

İnsan Allah'tan korksa böyle yapar mı? Hesabı düşünmemek yatar. İnsan Allah'tan korksa böyle yapar mı?

Hesabı düşünmemek yatar.

Âhirette hesaba çekileceğini bilen bir insan böyle bir şey yapar mı? Yapmaz. Âhirette hesaba çekileceğini bilen bir insan böyle bir şey yapar mı?

Yapmaz.

Bizim tanıdıklardan birisi birisine iki bin beş yüz liraya bir makine satmış.Bizim tanıdıklardan birisi birisine iki bin beş yüz liraya bir makine satmış. Adam beş yüz lirasını göndermiş. 1975 senesinde. Geriye iki bin lirası kalmış. Beşte birini ödemiş,Adam beş yüz lirasını göndermiş. 1975 senesinde. Geriye iki bin lirası kalmış. Beşte birini ödemiş, iki bin lirası kalmış. Ondan sonra ödememiş, gitmiş.iki bin lirası kalmış. Ondan sonra ödememiş, gitmiş. Onlar da "artık, tamam" demişler, batan alacaklardan kabul etmişler. Onlar da "artık, tamam" demişler, batan alacaklardan kabul etmişler.

Kamyonla malları alıyor, kayboluyor gidiyor; hadi bakalım nerede bulacaksın da,Kamyonla malları alıyor, kayboluyor gidiyor; hadi bakalım nerede bulacaksın da, nereden yakalayacaksın da parayı alacaksın. Batakçı! nereden yakalayacaksın da parayı alacaksın. Batakçı!

"Eh, öyle bir batakçıya mal kaptırdık." demişler, defterden silmişler. 1975 senesi. "Eh, öyle bir batakçıya mal kaptırdık." demişler, defterden silmişler. 1975 senesi.

Şimdi kaçtayız? 1983'de. Sekiz sene sonra birisi kapısını çalmış. Demiş ki; Şimdi kaçtayız?

1983'de.

Sekiz sene sonra birisi kapısını çalmış.

Demiş ki;

"Benim abim buradan bir makine almış, size iki bin lira borcumuz var; onu vermeye geldim." "Benim abim buradan bir makine almış, size iki bin lira borcumuz var; onu vermeye geldim."

"Ben onu bilmiyorum, deftere bir bakayım." demiş. "Ben onu bilmiyorum, deftere bir bakayım." demiş.

Defteri açmış, aramış, bakmış; evet, iki bin beş yüz kiralık bir mal almış, şimdi iki bin lirası kalmış. Defteri açmış, aramış, bakmış; evet, iki bin beş yüz kiralık bir mal almış, şimdi iki bin lirası kalmış.

"Tamam, iki bin lirayı vereyim, helalleşelim." demiş. "Tamam, iki bin lirayı vereyim, helalleşelim." demiş.

"Eğer helallik istiyorsan, ben bu iki bin lira ile hakkımı helal etmem." demiş. "Eğer helallik istiyorsan, ben bu iki bin lira ile hakkımı helal etmem." demiş.

Çünkü 1975'in iki bin lirası ile ne işler yapılabilirdi. Şimdi iki bin lira bir talebeye çerez parası oluyor.Çünkü 1975'in iki bin lirası ile ne işler yapılabilirdi. Şimdi iki bin lira bir talebeye çerez parası oluyor. Üniversitede bir talebenin cebine harçlık oluyor. Bunda bir haksızlık var. Üniversitede bir talebenin cebine harçlık oluyor. Bunda bir haksızlık var.

Kalkmış gitmiş, bir âlime sormuş: Kalkmış gitmiş, bir âlime sormuş:

"Efendim, madem iki bin lira borcu var, onu verirsen helalleşmesi lazım." "Efendim, madem iki bin lira borcu var, onu verirsen helalleşmesi lazım."

"Yok" demiş, "Sen böyle birisine sordun, böyle cevap getirdin ama dünyanın bir de bu hâli var;"Yok" demiş, "Sen böyle birisine sordun, böyle cevap getirdin ama dünyanın bir de bu hâli var; paranın hakiki değerinde düşme var." paranın hakiki değerinde düşme var."

Kalkmış onun üzerine müftülüğe gitmiş,Kalkmış onun üzerine müftülüğe gitmiş, müftü efendilerden sormuş, onlar da kitapları açmışlar, demişler ki; müftü efendilerden sormuş, onlar da kitapları açmışlar, demişler ki;

"İslâm'da zulmetmek de yok, zulme uğramak da yok; zalim olmak da yok, mazlum olmak da yok."İslâm'da zulmetmek de yok, zulme uğramak da yok; zalim olmak da yok, mazlum olmak da yok. Ne sen aldan, ne aldat. Bunda vardır asıl tat. Budur insana veren sadece iki kat." Ne sen aldan, ne aldat. Bunda vardır asıl tat. Budur insana veren sadece iki kat."

Aldatmayacak, aldanmayacak! Aldatmayacak, aldanmayacak!

Burada borçlu olan kimse öbür tarafı aldatıyor. O iki bin lirayı o zaman verseydi,Burada borçlu olan kimse öbür tarafı aldatıyor. O iki bin lirayı o zaman verseydi, dükkânın sahibi o makinenin bir tanesinden alır, koyardı; şimdi bu iki bin lira ile ne alacak? Olmaz. dükkânın sahibi o makinenin bir tanesinden alır, koyardı; şimdi bu iki bin lira ile ne alacak?

Olmaz.

Demiş ki; "O makinenin şimdiki fiyatı ne ise onu hesaplayın, alacağını, vereceğini ona göre yapın." Demiş ki;

"O makinenin şimdiki fiyatı ne ise onu hesaplayın, alacağını, vereceğini ona göre yapın."

Hesaplamışlar; o makine yirmi sekiz bin lira olmuş. İki bin beş yüz lira, yirmi sekiz bin lira;Hesaplamışlar; o makine yirmi sekiz bin lira olmuş. İki bin beş yüz lira, yirmi sekiz bin lira; on mislinden fazla. O zaman beş yüz lira vermiş. Şimdi yirmi bin lira vermesi lazım. on mislinden fazla. O zaman beş yüz lira vermiş. Şimdi yirmi bin lira vermesi lazım.

Bakın, dikkat edin, ben bu hikâyeyi niçin anlatıyorum? Bakın, dikkat edin, ben bu hikâyeyi niçin anlatıyorum?

"Bu adamın bende alacağı var." diye Allah korkusundan o parayı vermek için Karadeniz'den kalkmış gelmiş."Bu adamın bende alacağı var." diye Allah korkusundan o parayı vermek için Karadeniz'den kalkmış gelmiş. O da "hakkımı helal etmem" deyince, bir alime sormuş, gelmiş. Yine "Olmadı." deyince, O da "hakkımı helal etmem" deyince, bir alime sormuş, gelmiş. Yine "Olmadı." deyince, başka birisine gidiyor. Bak, ne kadar uğraşıyor. Neden uğraşıyor? başka birisine gidiyor. Bak, ne kadar uğraşıyor.

Neden uğraşıyor?

Allah'tan korkuyor, hesaptan korkuyor. Allah'tan korkuyor, hesaptan korkuyor.

Sonunda "Peki, ben yirmi bin lira vermeye razıyım." demiş. Sonunda "Peki, ben yirmi bin lira vermeye razıyım." demiş.

Neden? "Hesap âhirete kalmasın." diye. Neden?

"Hesap âhirete kalmasın." diye.

Âhirette para yok ki âhirette ödesin. Âhirette insanın hâli harap olur. Âhirette para yok ki âhirette ödesin. Âhirette insanın hâli harap olur.

"Yirmi bin lirayı da ödemeye razıyım. Ama şu anda yanımda o kadar para yok, bana müsaade tanı, ona göre." "Yirmi bin lirayı da ödemeye razıyım. Ama şu anda yanımda o kadar para yok, bana müsaade tanı, ona göre."

Dükkân sahibi de; Dükkân sahibi de;

"Kardeşim, ben senin bu huyunu beğendim; yarısını, on bin lirasını sana bağışladım."Kardeşim, ben senin bu huyunu beğendim; yarısını, on bin lirasını sana bağışladım. Kalan parayı da aldığım zaman yine bir hayra kullanacağım, benim aklıma yatmadı." diyor. Kalan parayı da aldığım zaman yine bir hayra kullanacağım, benim aklıma yatmadı." diyor.

Bakın iyi insanlar nasıl borcunu, alacağını takip ediyor. Masal gibi. Masal gibi oldu.Bakın iyi insanlar nasıl borcunu, alacağını takip ediyor. Masal gibi. Masal gibi oldu. Şimdi bilerek geliyor, kravat takıyor, başına fötr şapka takıyor, gayet güzel tıraşlı,Şimdi bilerek geliyor, kravat takıyor, başına fötr şapka takıyor, gayet güzel tıraşlı, pırıl pırıl ayakkabılar; patron, altın köçekli saat yeleğinde; pırıl pırıl ayakkabılar; patron, altın köçekli saat yeleğinde;

"Bana şu takımları ver, şunları ver, şunları ver, kamyonuma at, işte adresim, işte çekler." filan. "Bana şu takımları ver, şunları ver, şunları ver, kamyonuma at, işte adresim, işte çekler." filan.

Ötekisi; "Peki efendim, baş üstüne efendim." diyerek, elini ovuşturarak bir kamyon mal dolduruyor. Ötekisi;

"Peki efendim, baş üstüne efendim." diyerek, elini ovuşturarak bir kamyon mal dolduruyor.

diyerek, elini ovuşturarak bir kamyon mal dolduruyor. diyerek, elini ovuşturarak
bir kamyon mal dolduruyor.

Adam parasını bile sormuyor; on beş bin lira mı, yüz elli bin lira mı, ne yazarsa yazsın;Adam parasını bile sormuyor; on beş bin lira mı, yüz elli bin lira mı, ne yazarsa yazsın; "Ne ise hesaba yaz." diyor, hemen çeki imzalıyor; "Buyur, al." diyor, kamyon gidiyor. "Ne ise hesaba yaz." diyor, hemen çeki imzalıyor; "Buyur, al." diyor, kamyon gidiyor.

Ondan sonra ne çekin karşılığı var, ne o adreste o insan var. Gidiyor... Ondan sonra ne çekin karşılığı var, ne o adreste o insan var.

Gidiyor...

Bazen de; "Beni falancaya, filancaya sor." diyor. Olur, telefonu açıyor; Bazen de; "Beni falancaya, filancaya sor." diyor.

Olur, telefonu açıyor;

"Birisi benden mal almak istiyor, bu adam kim, tanır mısın?" "Tanıyorum." "Mal vereyim mi?" "Ver." "Birisi benden mal almak istiyor, bu adam kim, tanır mısın?"

"Tanıyorum."

"Mal vereyim mi?"

"Ver."

Ötekisine soruyor; "Mal vereyim mi?" "Ver." Ötekisine soruyor;

"Mal vereyim mi?"

"Ver."

Tamam, malı veriyor. Ama ertesi gün birisi geliyor, diyor ki; Tamam, malı veriyor. Ama ertesi gün birisi geliyor, diyor ki;

"Efendim, bu batakçı; bu adam senin malların parasını vermeyecek." "Efendim, bu batakçı; bu adam senin malların parasını vermeyecek."

"Nereden bildin? Ben üç kişiye sordum." "Nereden bildin? Ben üç kişiye sordum."

"Onların da ondan alacağı var." diyor. "Onların da ondan alacağı var." diyor.

Sorduğu o üç kişinin de alacağı var; "Bu malı buradan alırsa ötekilere o borçları öder." diye,Sorduğu o üç kişinin de alacağı var; "Bu malı buradan alırsa ötekilere o borçları öder." diye, adam kendi borcunu kurtarmak için buradakinin canını yakıyor, "iyi" diyor. adam kendi borcunu kurtarmak için buradakinin canını yakıyor, "iyi" diyor.

Adam iyi olduğundan değil,Adam iyi olduğundan değil, o adam bana; "Sen benim hakkımda iyi dersen, ben senin borcunu öderim." demiş, diye yapıyor. o adam bana; "Sen benim hakkımda iyi dersen, ben senin borcunu öderim." demiş, diye yapıyor.

Bunlar ne alameti? Allah'tan korkmama alameti. Bunlar ne alameti?

Allah'tan korkmama alameti.

Deminki misal ne alameti? Allah'tan korkmama alameti. Deminki misal ne alameti?

Allah'tan korkmama alameti.

Demek ki o kötü zaman geldiğinde kadınlar kötüleşecek, erkekler de böyle kaypak, kalleş,Demek ki o kötü zaman geldiğinde kadınlar kötüleşecek, erkekler de böyle kaypak, kalleş, sözüne güvenilmez, işine güvenilmez insanlar hâline gelecek. sözüne güvenilmez, işine güvenilmez insanlar hâline gelecek.

Elhamdülillah, daha aramızda çok iyi insanlar var. Allah'ın Allah'tan korkan çok kulları var,Elhamdülillah, daha aramızda çok iyi insanlar var. Allah'ın Allah'tan korkan çok kulları var, halis muhlis kulları var. Dikkat edelim; Allahu Teâlâ hazretleri bize bizim amelimize göre muamele eder.halis muhlis kulları var. Dikkat edelim; Allahu Teâlâ hazretleri bize bizim amelimize göre muamele eder. Çocuklarımızı iyi terbiye edelim, kendimizi iyi terbiye edelim, sağlam has halis müslümanlar olalım.Çocuklarımızı iyi terbiye edelim, kendimizi iyi terbiye edelim, sağlam has halis müslümanlar olalım. İnşaallah o devirleri Allah bizden uzak eylesin.İnşaallah o devirleri Allah bizden uzak eylesin. Epeyce bozuldu ama iyiler de var, iyi insanlar da var, haramı, helali düşünenler de var. Epeyce bozuldu ama iyiler de var, iyi insanlar da var, haramı, helali düşünenler de var.

Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün lâ yübâli'l-mer'ü bimâ ehaze'l-mâle bi-halâlin em bi-harâm. Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün lâ yübâli'l-mer'ü bimâ ehaze'l-mâle bi-halâlin em bi-harâm.

Bu hadîs-i şerîf de yine Peygamber Efendimiz'in kıyamete yakın, âhir zamanda olacaklarla ilgili birBu hadîs-i şerîf de yine Peygamber Efendimiz'in kıyamete yakın, âhir zamanda olacaklarla ilgili bir ihbar-ı nebevîsidir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; ihbar-ı nebevîsidir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

Leye'tiyenne. "Muhakkak, mutlaka gelecek." Ale'n-nâsi. "İnsanların üzerine." Zemânün. "Bir zaman." Leye'tiyenne. "Muhakkak, mutlaka gelecek." Ale'n-nâsi. "İnsanların üzerine." Zemânün. "Bir zaman."

İnsanların üzerine bir zaman gelecek. İnsanların üzerine bir zaman gelecek.

Lâ yübâli'l-mer'ü bimâ ehaze'l-mâle. "O zaman adam malı nereden aldığına aldırmayacak."Lâ yübâli'l-mer'ü bimâ ehaze'l-mâle. "O zaman adam malı nereden aldığına aldırmayacak." Bi-halâlin em bi-harâm. "Haramdan mı aldı, helalden mi aldı, aldırmayacak." Bi-halâlin em bi-harâm. "Haramdan mı aldı, helalden mi aldı, aldırmayacak."

Öyle bir zaman gelecek. Öyle bir zaman gelecek.

Bak, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in zamanının paklığını bu sözden anla;Bak, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in zamanının paklığını bu sözden anla; o zamanda hiç öyle bir şey yokmuş ki hayretle söyleniyor.o zamanda hiç öyle bir şey yokmuş ki hayretle söyleniyor. O zaman insanlar harama, helale çok düşkünlermiş; haramdan almamaya herkes gayret ediyormuş.O zaman insanlar harama, helale çok düşkünlermiş; haramdan almamaya herkes gayret ediyormuş. Cemiyette müesses olan kanaat, yerleşmiş olan fikir;Cemiyette müesses olan kanaat, yerleşmiş olan fikir; -aman, helal alınır, haram alınmaz- haramdan kaçmak tarzındaymış. -aman, helal alınır, haram alınmaz- haramdan kaçmak tarzındaymış.

Peygamber Efendimiz istikbale ait; Peygamber Efendimiz istikbale ait;

"Muhakkak insanların başına bir zaman gelecek. O zaman insanlar malı nereden aldığına hiç"Muhakkak insanların başına bir zaman gelecek. O zaman insanlar malı nereden aldığına hiç aldırmayacaklar, helalden mi, haramdan mı, hiç aldırmayacaklar." buyuruyor. aldırmayacaklar, helalden mi, haramdan mı, hiç aldırmayacaklar." buyuruyor.

Mâlumdur, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'in kölesi kendisine bir tabak yiyecek getirmiş.Mâlumdur, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'in kölesi kendisine bir tabak yiyecek getirmiş. Yemiş. Yedikten sonra sormuş; Yemiş. Yedikten sonra sormuş;

"Bunu nereden getirdin?" Bir-iki rivayet var. "Bunu nereden getirdin?"

Bir-iki rivayet var.

"İşte ben cahiliye zamanında muska yazmıştım, onun bedeli;"İşte ben cahiliye zamanında muska yazmıştım, onun bedeli; veyahut bir müşrikin, Allah'a inanmamış bir kimsenin düğününden aldığım bir hediye." diye,veyahut bir müşrikin, Allah'a inanmamış bir kimsenin düğününden aldığım bir hediye." diye, geliş yerinin helal olmadığını anlayınca parmağını sokmuş,geliş yerinin helal olmadığını anlayınca parmağını sokmuş, boğazını gıcıklattırmış, yediği, yuttuğu şeyi boğazından dışarı çıkarmış. boğazını gıcıklattırmış, yediği, yuttuğu şeyi boğazından dışarı çıkarmış.

Demiş ki; "Haram ile hâsıl olan ete cehennem ateşi yakışır." Demiş ki;

"Haram ile hâsıl olan ete cehennem ateşi yakışır."

Haramı yiyorsun da et oluyor mu? Haramla vücudunda hücre oluyor mu? Onu ne paklar? Haramı yiyorsun da et oluyor mu? Haramla vücudunda hücre oluyor mu?

Onu ne paklar?

Cehennem ateşi. Cehennemde çatır çatır yanınca, o zaman paklanır. Cehennem ateşi. Cehennemde çatır çatır yanınca, o zaman paklanır.

Ye, istediğin kadar haramı ye. Yiyen yesin. İsterse polisi aldatsın, isterse komşuyu aldatsın,Ye, istediğin kadar haramı ye. Yiyen yesin. İsterse polisi aldatsın, isterse komşuyu aldatsın, isterse hâkimi aldatsın… Haramı yesin! O haramla hâsıl olan çocuktan da hayır gelmez,isterse hâkimi aldatsın… Haramı yesin! O haramla hâsıl olan çocuktan da hayır gelmez, etten de hayır gelmez, maldan da hayır gelmez, evden de hayır gelmez, arabadan da hayır gelmez.etten de hayır gelmez, maldan da hayır gelmez, evden de hayır gelmez, arabadan da hayır gelmez. O araba bir gün başında paralanır. O ev bir gün çoluk çocuğu ile beraber yanar, kül olur. O araba bir gün başında paralanır. O ev bir gün çoluk çocuğu ile beraber yanar, kül olur.

Allahu Teâlâ hazretleri; Va'llâhu azîzün zü'ntikam; "Azîzdir ve intikam sahibidir." Allahu Teâlâ hazretleri;

Va'llâhu azîzün zü'ntikam;

"Azîzdir ve intikam sahibidir."

İntikamı var. Allahu Teâlâ hazretlerinin intikamı şiddetlidir.İntikamı var. Allahu Teâlâ hazretlerinin intikamı şiddetlidir. Ehl-i küfrün, ehl-i dalâletin, kötü insanların fırsat bulunca yaptığına bakma sen;Ehl-i küfrün, ehl-i dalâletin, kötü insanların fırsat bulunca yaptığına bakma sen; imtihan dünyası olduğu için Allahu Teâlâ hazretleri şöyle iplerini biraz salıveriyor, amaimtihan dünyası olduğu için Allahu Teâlâ hazretleri şöyle iplerini biraz salıveriyor, ama hiçbir kötü insanın hoş hâlini gördün mü? Sonunda kötülüğü ibretle ortaya çıkmıyor mu?hiçbir kötü insanın hoş hâlini gördün mü? Sonunda kötülüğü ibretle ortaya çıkmıyor mu? Allah nasıl cezasını çektiriyor! Allah nasıl cezasını çektiriyor!

Geçen gün Ankara'da bir şey anlattılar.Geçen gün Ankara'da bir şey anlattılar. Birisi birisini öldürüyor. Hani şu anarşik devrede, geçtiğimiz devrede birisi ötekisini öldürmüş. Birisi birisini öldürüyor. Hani şu anarşik devrede, geçtiğimiz devrede birisi ötekisini öldürmüş. Bir tek şahit var. Görmüş; tabanca bu tarafta bu adam tarafından tutuldu Bir tek şahit var. Görmüş; tabanca bu tarafta bu adam tarafından tutuldu ve o adam ötekisini takır takır vurdu, öldürdü. Görmüş; görgü şahidi.ve o adam ötekisini takır takır vurdu, öldürdü. Görmüş; görgü şahidi. Ama para vermişler, tehdit etmişler, ne yapmışlarsa yapmışlar, o adam; Ama para vermişler, tehdit etmişler, ne yapmışlarsa yapmışlar, o adam;

"Evet, ben bu adamın bu adama tabanca sıktığını, öldürdüğünü gördüm." dememiş, şahitlikten kaçmış. "Evet, ben bu adamın bu adama tabanca sıktığını, öldürdüğünü gördüm." dememiş, şahitlikten kaçmış.

Öldürülen çocuk on altı yaşındaymış. Üstelik öldüren katiller para pul ile işi idare etmişler; Öldürülen çocuk on altı yaşındaymış. Üstelik öldüren katiller para pul ile işi idare etmişler;

"Bu öldürme işini, bu öldürülen çocuğun dayısı yaptı" demişler, bir de dayısına yüklemişler mi kabahati?"Bu öldürme işini, bu öldürülen çocuğun dayısı yaptı" demişler, bir de dayısına yüklemişler mi kabahati? Dayısı da yirmi sene hapis yemiş. Birisi on altı yaşında ölüyor, Dayısı da yirmi sene hapis yemiş. Birisi on altı yaşında ölüyor, ötekisi de yine aynı aileden yirmi yıl hapis. Öbür taraf güya intikam alıyor. ötekisi de yine aynı aileden yirmi yıl hapis. Öbür taraf güya intikam alıyor.

Şimdi öbür tarafın başına Allah ne getirdi bilemeyiz? Belki getirmiştir; onu da bilmiyorum amaŞimdi öbür tarafın başına Allah ne getirdi bilemeyiz? Belki getirmiştir; onu da bilmiyorum ama şahitlikten kaçan şahsın; görgü tanığı olan, o hadiseyi gören şahsınşahitlikten kaçan şahsın; görgü tanığı olan, o hadiseyi gören şahsın çocuğu on altı yaşına gelmiş, küt ölmüş. çocuğu on altı yaşına gelmiş, küt ölmüş.

Öteki öldürülen kaç yaşındaydı? On altı yaşındaydı. Öteki öldürülen kaç yaşındaydı?

On altı yaşındaydı.

Bu şahitlikten kaçan adamın çocuğu kaç yaşına gelince öldü? On altı yaşına gelince öldü. Bu şahitlikten kaçan adamın çocuğu kaç yaşına gelince öldü?

On altı yaşına gelince öldü.

Tutuşmuş mu etekleri? Tutuşmuş. Tutuşmuş mu etekleri?

Tutuşmuş.

"Eyvah, ben şahitlikten kaçtım, hakkı söylemedim." diye etekleri tutuşmuş, başlamış telaş etmeye. "Eyvah, ben şahitlikten kaçtım, hakkı söylemedim." diye etekleri tutuşmuş, başlamış telaş etmeye.

Çocuk da gitmiş elden; kendi çocuğu da ölmüş. O ciğerparesi gidince; Çocuk da gitmiş elden; kendi çocuğu da ölmüş. O ciğerparesi gidince;

"Allah Allah, bunun da yaşı on altı, onun da yaşı on altı."Allah Allah, bunun da yaşı on altı, onun da yaşı on altı. Niye Allah benim elimden bu çocuğu aldı?" diye başlamış düşünmeye. Niye Allah benim elimden bu çocuğu aldı?" diye başlamış düşünmeye.

Şahitlikten kaçanın başına bu gelirseŞahitlikten kaçanın başına bu gelirse o haltları karıştıranın başına ne gelir; onu Allah bilir. Allah Azîz'dir, Zü'ntikâm'dır. o haltları karıştıranın başına ne gelir; onu Allah bilir. Allah Azîz'dir, Zü'ntikâm'dır.

Azîz ne demek? İzzet sahibi; her istediğini yapar, güç sahibi, kimse mâni olamaz. Azîz ne demek?

İzzet sahibi; her istediğini yapar, güç sahibi, kimse mâni olamaz.

Zü'ntikâm ne demek? İntikam sahibi. Zü'ntikâm ne demek?

İntikam sahibi.

Hani kan davası, bilmem ne filan oluyor ya, Allahu Teâlâ hazretleri de mücrimden,Hani kan davası, bilmem ne filan oluyor ya, Allahu Teâlâ hazretleri de mücrimden, zalimden mazlumun hakkını alır; o intikamı yanına koymaz, onu alır. zalimden mazlumun hakkını alır; o intikamı yanına koymaz, onu alır.

Ama niye anında almıyor? Ama niye anında almıyor?

Hikmetleri var, her şeyi hikmetli. Her hadiseyi getir bana söyle; gördüğüm kadar hikmetlerini söyleyeyim.Hikmetleri var, her şeyi hikmetli. Her hadiseyi getir bana söyle; gördüğüm kadar hikmetlerini söyleyeyim. Bir gün önce olması yersiz olur, zamanı da yerindedir. Yaptığı iş de yerindedir, şekli de güzeldir. Bir gün önce olması yersiz olur, zamanı da yerindedir. Yaptığı iş de yerindedir, şekli de güzeldir. Hayran kalırsın. "Allah Allah, ne ibretli, ne hikmetli!" diye hayran kalırsın. Hayran kalırsın. "Allah Allah, ne ibretli, ne hikmetli!" diye hayran kalırsın.

İşte insanlar bunları, bu hakikatleri unutacaklar. Neden? İşte insanlar bunları, bu hakikatleri unutacaklar.

Neden?

Elhamdülillah, biz burada hadis kitabını okuyoruz, siz de orada oturdunuz tek dizinizin üstünde,Elhamdülillah, biz burada hadis kitabını okuyoruz, siz de orada oturdunuz tek dizinizin üstünde, "Peygamber Efendimiz'in hadisi" diye tahammül ediyorsunuz; "Peygamber Efendimiz'in hadisi" diye tahammül ediyorsunuz; diziniz ağrıdığı halde hadîs-i şerîfleri dinliyorsunuz. diziniz ağrıdığı halde hadîs-i şerîfleri dinliyorsunuz.

Elhamdülillah, Allah sizden de razı olsun, bizden de razı olsun,Elhamdülillah, Allah sizden de razı olsun, bizden de razı olsun, cümlemizi cennetiyle cemaliyle müşerref etsin. cümlemizi cennetiyle cemaliyle müşerref etsin.

Ama şuradaki insanlar, şu mekânın ebadı ne ki? Burada oturan insan kaç kişi?Ama şuradaki insanlar, şu mekânın ebadı ne ki? Burada oturan insan kaç kişi? İstanbul'un nüfusu altı milyon mu oldu, sekiz milyon mu oldu? O kadar nüfusa göre bu nedir? İstanbul'un nüfusu altı milyon mu oldu, sekiz milyon mu oldu? O kadar nüfusa göre bu nedir?

Bu kadar insan. Bunlar duyuyor, bunlar duyduğu zaman yapmaz, ama duymayanlar ne olacak?Bu kadar insan. Bunlar duyuyor, bunlar duyduğu zaman yapmaz, ama duymayanlar ne olacak? Duymayan, aldığı para haram mı helal mi, eline geçti mi kâr sayacak. Duymayan, aldığı para haram mı helal mi, eline geçti mi kâr sayacak.

İşte hadîs-i şerîfte söylenen durum.İşte hadîs-i şerîfte söylenen durum. O zaman aslında bu hadîs-i şerîflerin televizyondan, radyodan yayınlanmasının teşvik edilmesi lazım. O zaman aslında bu hadîs-i şerîflerin televizyondan, radyodan yayınlanmasının teşvik edilmesi lazım.

Üçüncü hadîs-i şerîfe geçtik: Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün lâ yebkâ minhüm ehadünÜçüncü hadîs-i şerîfe geçtik:

Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün lâ yebkâ minhüm ehadün
illâ ekele'r-riba fe-in lem ye'külhü esâbehû min ğubârihî. illâ ekele'r-riba fe-in lem ye'külhü esâbehû min ğubârihî.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Bu sahih hadîs-i şerîfte de Peygamber Efendimiz yine kıyamet manzaralarından,Bu sahih hadîs-i şerîfte de Peygamber Efendimiz yine kıyamet manzaralarından, kıyametin ahvalinden bir ahvali bize önceden, o zamandan haber vermiş. kıyametin ahvalinden bir ahvali bize önceden, o zamandan haber vermiş.

Efendimiz, başımızın tacı, Peygamberimiz, numune-i imtisalimiz Muhammed-i Mustafâ hazretleri buyuruyor ki; Efendimiz, başımızın tacı, Peygamberimiz, numune-i imtisalimiz Muhammed-i Mustafâ hazretleri buyuruyor ki;

Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün. "İnsanların üzerine bir zaman gelecek, çatacak." Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün. "İnsanların üzerine bir zaman gelecek, çatacak."

"İnsanlar bir zamana ulaşacaklar." demek. "İnsanlar bir zamana ulaşacaklar." demek.

Lâ yebkâ minhüm ehadün. "Onlardan hiçbir kimse kalmaz ki." İllâ ekele'r-ribâ. "Muhakkak ribâ yiyecek." Lâ yebkâ minhüm ehadün. "Onlardan hiçbir kimse kalmaz ki." İllâ ekele'r-ribâ. "Muhakkak ribâ yiyecek."

"Hiçbir kimse kalmaz, müstesnası kalmaz; hepsi faiz yiyecek, ribâ yiyecek." "Hiçbir kimse kalmaz, müstesnası kalmaz; hepsi faiz yiyecek, ribâ yiyecek."

Fe-in lem ye'külhü. "Eğer yemezse de." Esâbehû min ğubârihî. "Üstüne tozundan isabet edecektir." Fe-in lem ye'külhü. "Eğer yemezse de." Esâbehû min ğubârihî. "Üstüne tozundan isabet edecektir."

O faizin tozundan isabet edecektir. Tozundan isabet etmesi ne demek? O faizin tozundan isabet edecektir.

Tozundan isabet etmesi ne demek?

Mâlum şöyle bir tertemiz kap içinde temiz temiz meyveleri yıkasan, tozlu bir yolun kenarına koysan,Mâlum şöyle bir tertemiz kap içinde temiz temiz meyveleri yıkasan, tozlu bir yolun kenarına koysan, biraz sonra gelsen ne olur? biraz sonra gelsen ne olur?

Atlı geçer, yaya geçer, araba geçer, tozları kaldırır kaldırır, o meyveleri, o yiyecekleri tanıyamazsın;Atlı geçer, yaya geçer, araba geçer, tozları kaldırır kaldırır, o meyveleri, o yiyecekleri tanıyamazsın; üstünü toz sarar. Onun gibi "Adam faiz yemese bile tozu üstüne üşüşecek,üstünü toz sarar. Onun gibi "Adam faiz yemese bile tozu üstüne üşüşecek, günahı bulaşacak." demektir. Faizin günahı bulaşacak. günahı bulaşacak." demektir. Faizin günahı bulaşacak.

Nasıl demişler? Nasıl demişler?

Li en yekûne yüvekkînehû. "Faizi yediren kimse olmak suretiyle." Li en yekûne yüvekkînehû. "Faizi yediren kimse olmak suretiyle."

Bak, yedirmek de günah, yemek de günah.Bak, yedirmek de günah, yemek de günah. Bir şeyin yapılması haram oldu mu, yapılmasına vesile olmak da günahtır. Bir şeyin yapılması haram oldu mu, yapılmasına vesile olmak da günahtır.

"Ben faiz almıyorum, yediriyorum." Onu da yapamazsın. "Ben faiz almıyorum, yediriyorum."

Onu da yapamazsın.

"Ben içki içmiyorum, ikram ediyorum." Onu da yapamazsın. İçki haramsa, ikram da edemezsin, sunamazsın. "Ben içki içmiyorum, ikram ediyorum."

Onu da yapamazsın. İçki haramsa, ikram da edemezsin, sunamazsın.

"Efendim, ben sadece taşırım." Taşıyamazsın; o da yasak. Sunamazsın! "Efendim, ben sadece taşırım."

Taşıyamazsın; o da yasak. Sunamazsın!

"Efendim, benim fabrikamda sıkıyorlar, ben başka şeye karışmıyorum." "Efendim, benim fabrikamda sıkıyorlar, ben başka şeye karışmıyorum."

Sıktıramazsın, sunamazsın, sunmasını emredemezsin. Sıktıramazsın, sunamazsın, sunmasını emredemezsin.

"Ben akıllı bir insanım, elimle tutar mıyım, hizmetçiyi çağırıyorum,"Ben akıllı bir insanım, elimle tutar mıyım, hizmetçiyi çağırıyorum, 'Al bakalım, bunu şunlara şunlara sun.' diyorum, kendim sunmuyorum." 'Al bakalım, bunu şunlara şunlara sun.' diyorum, kendim sunmuyorum."

Sundurdun mu, o da günah olur. Hiç fark etmez.Sundurdun mu, o da günah olur. Hiç fark etmez. Öyle kaçamak yok. Bir şey haramsa haramdır. Bak burada ne diyor? Öyle kaçamak yok. Bir şey haramsa haramdır. Bak burada ne diyor?

Li en yekûne. "Onu yediren kimse olmak suretiyle ona tozu gelir." Li en yekûne. "Onu yediren kimse olmak suretiyle ona tozu gelir."

Günahına öyle bulaşır insan. Günahına öyle bulaşır insan.

"Veyahut aracı olur." "Veyahut aracı olur."

"Bak, bu faizle para veriyor, senin de paraya ihtiyacın var galiba, gel bakalım,"Bak, bu faizle para veriyor, senin de paraya ihtiyacın var galiba, gel bakalım, sen bundan al." diye aracı oldu, belki komisyon da aldı, belki almadı; ne olursa olsun,sen bundan al." diye aracı oldu, belki komisyon da aldı, belki almadı; ne olursa olsun, günah komisyonu geliyor ona; o faize bulaşıyor. günah komisyonu geliyor ona; o faize bulaşıyor.

Ev kâtiben. "Veyahut, 'Sen şundan şu kadar para mı aldın? Tamam, ben yazıvereyim,Ev kâtiben. "Veyahut, 'Sen şundan şu kadar para mı aldın? Tamam, ben yazıvereyim, yazmak elimden geliyor.'" diyor, yazıyor. yazmak elimden geliyor.'" diyor, yazıyor.

O zaman da günah ona bulaşır. O zaman da günah ona bulaşır.

Ev şâhiden. "Bir akit var ortada, borç akdi, şahit oluyor; şahit olup daEv şâhiden. "Bir akit var ortada, borç akdi, şahit oluyor; şahit olup da o işlemin tahakkuk etmesi için ne türlü yardım ile yardımcı olmuşsa gelir, bulaşır."o işlemin tahakkuk etmesi için ne türlü yardım ile yardımcı olmuşsa gelir, bulaşır." "Veyahut ribayı veren kimse ile muamelesi olan bir kimse olur, -ortaklık filan gibi.-""Veyahut ribayı veren kimse ile muamelesi olan bir kimse olur, -ortaklık filan gibi.-" Ev men âmene meahû. "Veyahut onunla iş yapan kimse olur."Ev men âmene meahû. "Veyahut onunla iş yapan kimse olur." Ve halesa mâlehû bi mâlihî. "Onunla ortaklık yaptığı için malını ötekisiyle karıştırır." Ve halesa mâlehû bi mâlihî. "Onunla ortaklık yaptığı için malını ötekisiyle karıştırır."

"Tozu nereden isabet eder, o bilinsin." diye buna benzer şekilleri saymış,. "Tozu nereden isabet eder, o bilinsin." diye buna benzer şekilleri saymış,.

"Efendim, ben faiz yemiyorum" diyen insanlar; "Tozunun isabet etme, bulaşma şekillerini de"Efendim, ben faiz yemiyorum" diyen insanlar; "Tozunun isabet etme, bulaşma şekillerini de göz önünde bulundursunlar." diye ben de şerhinden alimlerimizin açıkladıkları şeyleri size açıkladım. göz önünde bulundursunlar." diye ben de şerhinden alimlerimizin açıkladıkları şeyleri size açıkladım.

İslâm neden faizde böyle yapıyor? İslâm faize karşı, hadîs-i şerîfte, âyet-i kerîmede belirtilmiş. İslâm neden faizde böyle yapıyor?

İslâm faize karşı, hadîs-i şerîfte, âyet-i kerîmede belirtilmiş.

Niye böyle yapıyor? Niye böyle yapıyor?

İslâmiyet istiyor ki insan alnının teriyle kazansın. Alnının teriyle kazanmayı çok teşvik ediyor. İslâmiyet istiyor ki insan alnının teriyle kazansın. Alnının teriyle kazanmayı çok teşvik ediyor.

Birisi dilenirmiş, Peygamber Efendimiz ona diyor ki; Birisi dilenirmiş, Peygamber Efendimiz ona diyor ki;

"Git, dağdan odun topla, getir, sat, fakat dilenme." "Git, dağdan odun topla, getir, sat, fakat dilenme."

Onu öğretiyor, dilendirmiyor. "Dilenme, git dağdan odun topla, sat." Onu öğretiyor, dilendirmiyor.

"Dilenme, git dağdan odun topla, sat."

Sonra işçi akşama kadar çalıştı mı, akşam ücretini alacak ya; Sonra işçi akşama kadar çalıştı mı, akşam ücretini alacak ya;

"Teri kurumadan işçinin ücretini verin." diyor. "Teri kurumadan işçinin ücretini verin." diyor.

Sonra insanın kendi elinin kesbi, alnının teri olarak kazandığı para helal para olarakSonra insanın kendi elinin kesbi, alnının teri olarak kazandığı para helal para olarak evine bereket getiriyor, çoluk çocuğuna hayır getiriyor, kendi vücuduna sıhhat, âfiyet getiriyor. evine bereket getiriyor, çoluk çocuğuna hayır getiriyor, kendi vücuduna sıhhat, âfiyet getiriyor.

İslâmiyet; "Kimse kimseyi oturduğu yerden istismar etmesin, herkes hakkıyla yesin, şu fâni dünyada,İslâmiyet; "Kimse kimseyi oturduğu yerden istismar etmesin, herkes hakkıyla yesin, şu fâni dünyada, geçimini yaşamını hakkıyla yapsın da başkasının sırtına binipgeçimini yaşamını hakkıyla yapsın da başkasının sırtına binip başkasının kanını emmesin." diye böyle yapıyor; bundan dolayı böyle istiyor. başkasının kanını emmesin." diye böyle yapıyor; bundan dolayı böyle istiyor.

Onun için kendisinin gayreti olmadan, bedavadan gelme şekli olduğundan dolayı Allahu âlem,Onun için kendisinin gayreti olmadan, bedavadan gelme şekli olduğundan dolayı Allahu âlem, bu ribâyı Kur'ân-ı Kerîm yasak etmiş, bu ribâyı Kur'ân-ı Kerîm yasak etmiş, hadîs-i şerîfler böylece bize bildirmiş. Biz de sizlere bildiriyoruz. hadîs-i şerîfler böylece bize bildirmiş. Biz de sizlere bildiriyoruz.

Peygamber Efendimiz veda haccında; "Bildirdim mi yâ Rabbi?" derdi. Peygamber Efendimiz veda haccında; "Bildirdim mi yâ Rabbi?" derdi.

Hüccaca nasihat etti, veda hutbesini irad eyledi,Hüccaca nasihat etti, veda hutbesini irad eyledi, birisi de yüksek sesle Peygamber Efendimiz'in sözlerini tekrar ederdi.birisi de yüksek sesle Peygamber Efendimiz'in sözlerini tekrar ederdi. Ondan sonra da ellerini açıp; "Tebliğ ettim mi, yâ Rabbi?" derdi. Ondan sonra da ellerini açıp; "Tebliğ ettim mi, yâ Rabbi?" derdi.

Bizden bildirmesi. Biz kitaptan okuyoruz, bildiriyoruz. Bizden bildirmesi. Biz kitaptan okuyoruz, bildiriyoruz.

Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün yekûnü aleyküm ümerâü süfehâüLeye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün yekûnü aleyküm ümerâü süfehâü yükaddimûne şirare'n-nâsi ve yüzhirûne hubbe hıyârehüm ve yüahhirûne's-salâte an mevâkîtihâyükaddimûne şirare'n-nâsi ve yüzhirûne hubbe hıyârehüm ve yüahhirûne's-salâte an mevâkîtihâ fe-men edreke zâlike minküm fe lâ yekûnenne arîfen ve lâ şuratıyyen ve lâ câbiyen velâ hâzinâ. fe-men edreke zâlike minküm fe lâ yekûnenne arîfen ve lâ şuratıyyen ve lâ câbiyen velâ hâzinâ.

Bu hadîs-i şerîf de yine gelecek zamanla, âhir zamanla, bozulan zamanla ilgili bir hadîs-i şerîftir.Bu hadîs-i şerîf de yine gelecek zamanla, âhir zamanla, bozulan zamanla ilgili bir hadîs-i şerîftir. Peygamber Efendimiz her ne kadar yüzlerce sene önce, asırlar önce yaşamışsa da,Peygamber Efendimiz her ne kadar yüzlerce sene önce, asırlar önce yaşamışsa da, asırlar sonrasını Allahu Teâlâ hazretleri ona bildirmiş. asırlar sonrasını Allahu Teâlâ hazretleri ona bildirmiş.

Dinimiz hak din, peygamberimiz hak peygamber, kitabımız hak kitap. İşte aşikâr, gün gibi görülüyor. Dinimiz hak din, peygamberimiz hak peygamber, kitabımız hak kitap. İşte aşikâr, gün gibi görülüyor.

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki; Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün. "İnsanların üzerine bir zaman muhakkak ve mutlaka gelecek." Leye'tiyenne ale'n-nâsi zemânün. "İnsanların üzerine bir zaman muhakkak ve mutlaka gelecek."

Ne olacak o zaman? Aleyküm ümerâu süfehâü. "O zaman başınızda sefih emirler olacak." Ne olacak o zaman?

Aleyküm ümerâu süfehâü. "O zaman başınızda sefih emirler olacak."

Ümera ne demek? "Emretme salahiyeti kendisinde olan; idareci, başkan, reis, komutan" mânasına. Ümera ne demek?

"Emretme salahiyeti kendisinde olan; idareci, başkan, reis, komutan" mânasına.

Sefih ne demek? Akılsız demek. Böyle akılsız kimseler başınıza geçecek. Sefih ne demek?

Akılsız demek. Böyle akılsız kimseler başınıza geçecek.

Aleyküm. "Sizin başınıza" böyle kimseler geçecek. Aleyküm. "Sizin başınıza" böyle kimseler geçecek.

Yükaddimûne şirâre'n-nâsi. "Bunlar insanların en şerlilerini takdim edecekler, öne geçirecekler." Yükaddimûne şirâre'n-nâsi. "Bunlar insanların en şerlilerini takdim edecekler, öne geçirecekler."

Kimlerin önüne geçirecekler? Kimlerin önüne geçirecekler?

Ve yüzhirûne hubbe hıyârehüm. "Kendilerini en hayırlılarını seviyormuş gibi gösterdikleri haldeVe yüzhirûne hubbe hıyârehüm. "Kendilerini en hayırlılarını seviyormuş gibi gösterdikleri halde en şerlilerini başa geçirecekler." en şerlilerini başa geçirecekler."

Buradaki ve ile başlayan cümle cümle-i hâliyye'dir, "hal cümlesi"dir. Buradaki ve ile başlayan cümle cümle-i hâliyye'dir, "hal cümlesi"dir.

Ve yüzhirûne hubbe hıyârihim. "En hayırlılarını seviyormuş gibi,Ve yüzhirûne hubbe hıyârihim. "En hayırlılarını seviyormuş gibi, öyle göstermekle beraber aslında halkın en şerlilerini başa geçirecekler." öyle göstermekle beraber aslında halkın en şerlilerini başa geçirecekler."

Aslında zalim, gaddar, Allah'tan korkmaz, kanun, nizam tanımaz kimseleri geçirecekler, amaAslında zalim, gaddar, Allah'tan korkmaz, kanun, nizam tanımaz kimseleri geçirecekler, ama halkın umumiyetinden korktukları için iyileri seviyormuş gibi davranırlar. halkın umumiyetinden korktukları için iyileri seviyormuş gibi davranırlar.

Ve yüahhirûne's-salâte an mevâkîtihâ. "Ve namazları vakitlerinden tehir ederek kılacaklar." Ve yüahhirûne's-salâte an mevâkîtihâ. "Ve namazları vakitlerinden tehir ederek kılacaklar."

Sübhânallah! Sübhânallah!

Namazları vakitlerinden tehir ederek kılacaklar. Ne kötü adamlar ki vaktinde bile kılmayacak namazı daNamazları vakitlerinden tehir ederek kılacaklar. Ne kötü adamlar ki vaktinde bile kılmayacak namazı da tehir ederek kılacaklar. Tehir edecek edecek; mesela öğle ezanı okunmuş, geçmiş, ikindiye yakın kılacaklar.tehir ederek kılacaklar. Tehir edecek edecek; mesela öğle ezanı okunmuş, geçmiş, ikindiye yakın kılacaklar. İkindinin vakti, akşama yakınken kılacaklar. İkindinin vakti, akşama yakınken kılacaklar.

Yüahhirûne's-salâh. "Namazı tehir ederler." An mevâkîtihâ. "Asıl vakitlerinden geçe bırakırlar." Yüahhirûne's-salâh. "Namazı tehir ederler." An mevâkîtihâ. "Asıl vakitlerinden geçe bırakırlar."

Fe men edreke zâlike minküm. "Onlardan bu durumları kim görürse,Fe men edreke zâlike minküm. "Onlardan bu durumları kim görürse, kim o gibi insanların bu halleriyle karşılaşırsa." Fe lâ yekûnenne arifen. "Sakın ha kethüda olmasın!" kim o gibi insanların bu halleriyle karşılaşırsa." Fe lâ yekûnenne arifen. "Sakın ha kethüda olmasın!"

Arif; siyasilerin, idarecilerin yakınında hizmet gören vekilharç gibi, kethüda gibi kimseler."Arif; siyasilerin, idarecilerin yakınında hizmet gören vekilharç gibi, kethüda gibi kimseler." Ve lâ şuratıyyen. "Hani eskilerin, 'pazarbaşı' filan dedikleri kimseler,Ve lâ şuratıyyen. "Hani eskilerin, 'pazarbaşı' filan dedikleri kimseler, belediye zabıtası hizmeti gibi, polis hizmeti gibi hizmetler yapan ama neticede onlara bağlı,belediye zabıtası hizmeti gibi, polis hizmeti gibi hizmetler yapan ama neticede onlara bağlı, onların memuru durumunda." Ve lâ câbiyyen. "Vergi toplayıcı, halkın arasında dolaşıp da onların memuru durumunda." Ve lâ câbiyyen. "Vergi toplayıcı, halkın arasında dolaşıp da sultanlara o vergileri alan." Velâ hâzinâ. "Onların hazinedarı, bekçisi olmasın." sultanlara o vergileri alan." Velâ hâzinâ. "Onların hazinedarı, bekçisi olmasın."

Bu hizmetler ne demek? Bu hizmetler ne demek?

"Bu gibi zalimlerin maiyetinde onlara hizmetçi olarak çalışmasınlar." demek. "Bu gibi zalimlerin maiyetinde onlara hizmetçi olarak çalışmasınlar." demek.

Bu durumlar Emevîler zamanından başlamış. Asr-ı saadet dediğimiz o saadet asrının arkasından,Bu durumlar Emevîler zamanından başlamış. Asr-ı saadet dediğimiz o saadet asrının arkasından, Resûlullah'ın torununu öldürme durumu bile başlamış. Resûlullah'ın torununu öldürme durumu bile başlamış.

Nasıl öldürür insan? Nasıl eli varır? Nasıl Resûlullah'ın o mübarek başını öptüğü, kucağına alıp sevdiğiNasıl öldürür insan? Nasıl eli varır? Nasıl Resûlullah'ın o mübarek başını öptüğü, kucağına alıp sevdiği mübarek torununa kılıç kaldırır? Nasıl keser?mübarek torununa kılıç kaldırır? Nasıl keser? Çoluk çocuğunu, karısını, haremini nasıl öldürür? Ne kadar fena! İşte böyle... Çoluk çocuğunu, karısını, haremini nasıl öldürür? Ne kadar fena! İşte böyle...

Bir kere daha okuyalım. "Muhakkak ve muhakkak insanların üzerine bir zaman gelecek ki." Bir kere daha okuyalım.

"Muhakkak ve muhakkak insanların üzerine bir zaman gelecek ki."

"Sizin üzerinize" diyor. Muhataplarının üzerine. Muhatabı hem kendisini o anda dinleyen sahabelerdir,"Sizin üzerinize" diyor. Muhataplarının üzerine. Muhatabı hem kendisini o anda dinleyen sahabelerdir, hem de ondan sonra ümmetinden olan kimselerdir.hem de ondan sonra ümmetinden olan kimselerdir. Biz de hadîs-i şerîfi okuduğumuza göre bir bakıma muhatabız sayılırız. Biz de hadîs-i şerîfi okuduğumuza göre bir bakıma muhatabız sayılırız.

"Böyle sefih, beyinsiz, aklı fikri yerinde olmayan, doğru düşünmeyen idareciler olacak"Böyle sefih, beyinsiz, aklı fikri yerinde olmayan, doğru düşünmeyen idareciler olacak ve onlar iyilerini seviyormuş gibi göstererek kötü insanları başa geçirecekler ve onlar iyilerini seviyormuş gibi göstererek kötü insanları başa geçirecekler ve namazları geç vakitlere tehir edecekler. ve namazları geç vakitlere tehir edecekler. Onların yanında, onların hizmetinde bir hizmet almayın." diye Peygamber Efendimiz söylemiş. Onların yanında, onların hizmetinde bir hizmet almayın." diye Peygamber Efendimiz söylemiş.

Şimdi şu hadîs-i şerîfi çok iyi dinleyin: Şimdi şu hadîs-i şerîfi çok iyi dinleyin:

Leye'huzenne racülün bi-yedi ebîhi yevme'l-kıyâmeti fe'lyükattiannehü'n-nâreLeye'huzenne racülün bi-yedi ebîhi yevme'l-kıyâmeti fe'lyükattiannehü'n-nâre yürîdü en yüdhılehü'l-cennete fe-yünâdâ inne'l-cennete lâ yedhulühâ müşrikünyürîdü en yüdhılehü'l-cennete fe-yünâdâ inne'l-cennete lâ yedhulühâ müşrikün inna'llâhe azze ve celle harreme'l-cennete alâ külli müşrikin fe-yekûlü: inna'llâhe azze ve celle harreme'l-cennete alâ külli müşrikin fe-yekûlü: Rabbi, ebî! Rabbi, ebî! Rabbi, ebî! Fe-yuhavvelü fî sûretin kabîhatin ve rîhin müntınetin fe-yetrüküh. Rabbi, ebî! Rabbi, ebî! Rabbi, ebî! Fe-yuhavvelü fî sûretin kabîhatin ve rîhin müntınetin fe-yetrüküh.

Bu hadîs-i şerîfi çok can kulağıyla dinleyin. Bu hadîs-i şerîfi çok can kulağıyla dinleyin.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki;

Leye'huzenne racülün bi-yedi ebîhi. "Adam babasının elini muhakkak ve muhakkak tutacak.Leye'huzenne racülün bi-yedi ebîhi. "Adam babasının elini muhakkak ve muhakkak tutacak. Babasının elini yakalayacak, muhakkak ve muhakkak tutacak." Babasının elini yakalayacak, muhakkak ve muhakkak tutacak."

Ne zaman? Yevme'l- kıyâmeti. "Kıyamet gününde babasının elini tutacak." Ne zaman?

Yevme'l- kıyâmeti. "Kıyamet gününde babasının elini tutacak."

"Niçin tuttu?" diye merak ediyorsunuz. "Niçin tuttu?" diye merak ediyorsunuz.

Sevgisinden. Sevgisinden babasının elini tutacak.Sevgisinden. Sevgisinden babasının elini tutacak. Hani insan birisinin elini tutar da çeker, bir yere götürmek ister ya, babasının elini böyle tutacak. Hani insan birisinin elini tutar da çeker, bir yere götürmek ister ya, babasının elini böyle tutacak.

Fe'lyükattiannehü'n-nâre. "Fakat ateş önlerini kesecek." Fe'lyükattiannehü'n-nâre. "Fakat ateş önlerini kesecek."

Nereye gitmek istiyorlardı da kesti? Nereye gitmek istiyorlardı da kesti?

Burada söylenmiyor ama adam cennetlik. Babasının elinden tutup cennete götürmek istiyor. Elinden tutmuş. Burada söylenmiyor ama adam cennetlik. Babasının elinden tutup cennete götürmek istiyor. Elinden tutmuş.

İnsan babasını sevmez mi? İnsan babasını sevmez mi?

"Gel babacığım" tarzında, elinden tutmuş götürüyor ama önüne cehennem ateşi çıkıyor,"Gel babacığım" tarzında, elinden tutmuş götürüyor ama önüne cehennem ateşi çıkıyor, yolu kesiyor, geçmesi mümkün olmayan bir durum oluyor. yolu kesiyor, geçmesi mümkün olmayan bir durum oluyor.

Yürîdü en yüdhılehü'l-cennete. Bu hadîs-i şerîf de sonradan geldi. Yürîdü en yüdhılehü'l-cennete.

Bu hadîs-i şerîf de sonradan geldi.

Yürîdü. "İstiyor." En yüdhılehü'l-cennete. "Onu cennete sokmak istiyor." Yürîdü. "İstiyor." En yüdhılehü'l-cennete. "Onu cennete sokmak istiyor."

"Kıyamet gününde muhakkak ki adam babasının elini tutar"Kıyamet gününde muhakkak ki adam babasının elini tutar fakat o babasını cennete sokmak isterken ateş onun yolunu keser." fakat o babasını cennete sokmak isterken ateş onun yolunu keser." "Hadi gel babacığım, cennete." diye sokmak isterken ateş onun yolunu keser. "Hadi gel babacığım, cennete." diye sokmak isterken ateş onun yolunu keser.

Fe-yünâdâ. "Ve kendisine nida olunur." Kim nida eder? Fe-yünâdâ. "Ve kendisine nida olunur."

Kim nida eder?

Allahu Teâlâ hazretleri meleklerine nida ettirir. Böyle bir nida duyar, bir ses duyar.Allahu Teâlâ hazretleri meleklerine nida ettirir. Böyle bir nida duyar, bir ses duyar. İnne'l-cennete lâ yedhulühâ müşrikün. "Cennete müşrik girmez." İnne'l-cennete lâ yedhulühâ müşrikün. "Cennete müşrik girmez."

Cennete Allah'a şirk koşan kimse girmez. Cennete Allah'a şirk koşan kimse girmez.

İnna'llâhe azze ve celle harreme'l-cennete alâ külli müşrikin. "Azîz ve celîl olan Allahu Teâlâ hazretleriİnna'llâhe azze ve celle harreme'l-cennete alâ külli müşrikin. "Azîz ve celîl olan Allahu Teâlâ hazretleri cenneti her müşrik üzerine haram kılmıştır; müşrik olsun da cennete girsin, mümkün değil!" cenneti her müşrik üzerine haram kılmıştır; müşrik olsun da cennete girsin, mümkün değil!"

Cennete müşrik giremez, her müşrik üzerine Allahu Teâlâ hazretleri cenneti haram kılmıştır.Cennete müşrik giremez, her müşrik üzerine Allahu Teâlâ hazretleri cenneti haram kılmıştır. Bir kimsenin müşrikken cennete girmesi mümkün değil. Bir kimsenin müşrikken cennete girmesi mümkün değil.

Böyle bir ses duyar. Ateş önünü kesti, babasını cennete sokamadı, orada kaldı, bu sesi duyuyor. Böyle bir ses duyar. Ateş önünü kesti, babasını cennete sokamadı, orada kaldı, bu sesi duyuyor.

"Cennete müşrik girmez." Buradan ne anlıyoruz? "Cennete müşrik girmez."

Buradan ne anlıyoruz?

Demek ki kendisi mü'min, cennetlik, ama babası müşrik, kâfir, babası mü'min değil,Demek ki kendisi mü'min, cennetlik, ama babası müşrik, kâfir, babası mü'min değil, babası müslüman olmamış. Ama babalık-evlatlık münasebetlerinden, muhabbetinden, şefkatinden dolayı babası müslüman olmamış. Ama babalık-evlatlık münasebetlerinden, muhabbetinden, şefkatinden dolayı babasının elinden yakalamış içeriye sokmak istedi, karşısına ateş çıktı. Böyle de bir ses gelir: babasının elinden yakalamış içeriye sokmak istedi, karşısına ateş çıktı. Böyle de bir ses gelir:

"Cennete müşrik giremez. Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ, cenneti her müşrik üzerine haram kılmıştır." "Cennete müşrik giremez. Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ, cenneti her müşrik üzerine haram kılmıştır."

Fe-yekûlü: Rabbi, ebî! "Bunun üzerine der ki; 'Ey benim Rabbim, bu benim babamdır!"Fe-yekûlü: Rabbi, ebî! "Bunun üzerine der ki; 'Ey benim Rabbim, bu benim babamdır!" Rabbi, ebî! "Yâ Rabbi, ey benim Rabbim, bu benim babamdır!" Rabbi, ebî. "Yâ Rabbi, babam." Rabbi, ebî! "Yâ Rabbi, ey benim Rabbim, bu benim babamdır!" Rabbi, ebî. "Yâ Rabbi, babam."

Tam tercemesi şöyle: "Yâ Rabbi, babam; yâ Rabbi, babam; yâ Rabbi, babam!" Tam tercemesi şöyle:

"Yâ Rabbi, babam; yâ Rabbi, babam; yâ Rabbi, babam!"

Bu sahneyi düşünün: Bu sahneyi düşünün:

"Bu benim babam!" diyor, babasını sevdiğinden cennete sokmak istiyor. Bakalım ne olacak? "Bu benim babam!" diyor, babasını sevdiğinden cennete sokmak istiyor.

Bakalım ne olacak?

Fe-yuhavvelü fî sûretin kabîhatin. "Fakat babasının şekli kötü bir surete döndürülür." Fe-yuhavvelü fî sûretin kabîhatin. "Fakat babasının şekli kötü bir surete döndürülür." Ve rîhin müntınetin. "Ve kokusu çirkin bir kokuya döndürülür." Fe-yetrüküh. "Onun üzerine terk eder." Ve rîhin müntınetin. "Ve kokusu çirkin bir kokuya döndürülür." Fe-yetrüküh. "Onun üzerine terk eder."

Bakar ki yanındaki çirkin bir şey, kokusu da berbat bir koku; o zaman onu terk eder. Bakar ki yanındaki çirkin bir şey, kokusu da berbat bir koku; o zaman onu terk eder.

Müşrik; ilk önce aslî suretiyle dünyadaki suretiyle duruyordu, babasının elinden tuttu ama;Müşrik; ilk önce aslî suretiyle dünyadaki suretiyle duruyordu, babasının elinden tuttu ama; "Yâ Rabbi, bu benim babam; yâ Rabbi, bu benim babam; yâ Rabbi bu benim babam!" deyince"Yâ Rabbi, bu benim babam; yâ Rabbi, bu benim babam; yâ Rabbi bu benim babam!" deyince sureti çirkin bir surete, kokusu da çirkin, berbat bir kokuya, burnunun direğini kıracak bir kokuya döndürülür; sureti çirkin bir surete, kokusu da çirkin, berbat bir kokuya, burnunun direğini kıracak bir kokuya döndürülür; o zaman terk eder. o zaman terk eder.

İşte böyle. Müşrik iken cennete girmek yok. Mü'min olacak insan, müslüman olacak. İşte böyle.

Müşrik iken cennete girmek yok. Mü'min olacak insan, müslüman olacak.

Müşriklik ne demek? Müşriklik ne demek?

Şirket sözü Türkçe'ye girmiş bir sözdür. Şirket, "ortaklık" demek, biliyorsunuz. Şerik, "ortak" demek.Şirket sözü Türkçe'ye girmiş bir sözdür. Şirket, "ortaklık" demek, biliyorsunuz. Şerik, "ortak" demek. Müşrik de, "Allah'a ortak koşan kimse" demek. Müşrik de, "Allah'a ortak koşan kimse" demek.

Ne demiş oluyor? Ne demiş oluyor?

Allah var ama iki tane, bir tane; o var, bir de yanında şu var. Veyahut Allah var, oğlu var,Allah var ama iki tane, bir tane; o var, bir de yanında şu var. Veyahut Allah var, oğlu var, iyilik tanrısı var, kötülük tanrısı var. Veyahut üç tane var, beş tane var, ne ise.. iyilik tanrısı var, kötülük tanrısı var. Veyahut üç tane var, beş tane var, ne ise.. Veyahut evet Allah var ama bu putlar da bizim tanrımız, biz onlara tapıyoruz,Veyahut evet Allah var ama bu putlar da bizim tanrımız, biz onlara tapıyoruz, bunlar ona şefaatçi olacaklar. Müşrikler böyle biliyorlardı. bunlar ona şefaatçi olacaklar. Müşrikler böyle biliyorlardı.

Araplar; "Bu putlar Allah katında bizim şefaatçimiz, biz onlara tapıyoruz,Araplar; "Bu putlar Allah katında bizim şefaatçimiz, biz onlara tapıyoruz, onlar da bize şefaat edecekler, bizi cennete sokacaklar." diyorlar. onlar da bize şefaat edecekler, bizi cennete sokacaklar." diyorlar.

Bu da bir şirk, bu da bir ortak koşma durumu. Bu da bir şirk, bu da bir ortak koşma durumu.

Bir de hepimizi korkutacak bir söz söyleyeyim ki Peygamber Efendimiz şöyle diyor: Bir de hepimizi korkutacak bir söz söyleyeyim ki Peygamber Efendimiz şöyle diyor:

İnne ahvefe mâ ehâfü alâ ümmetî şirkün hafiyyün.İnne ahvefe mâ ehâfü alâ ümmetî şirkün hafiyyün. "Benim ümmetim için en çok korktuğum şey, gizli şirktir, hafî şirktir." "Benim ümmetim için en çok korktuğum şey, gizli şirktir, hafî şirktir."

Bir müşriklik var, aşikâr,Bir müşriklik var, aşikâr, tamam. "Allah iki tanedir, üç tanedir, beş tanedir." gibi yalan yanlış, eğri büğrü söz söylüyor. tamam. "Allah iki tanedir, üç tanedir, beş tanedir." gibi yalan yanlış, eğri büğrü söz söylüyor.

Bir de gizli, aşikâr değil, diyorlar ki; "Yâ Resûlallah! Gizli şirk ne ola ki? Nedir gizli şirk?" Bir de gizli, aşikâr değil, diyorlar ki;

"Yâ Resûlallah! Gizli şirk ne ola ki? Nedir gizli şirk?"

Diyor ki: "Riya, gösteriş; sevap beklenilen bir amelini insanlar beğensin, diye yapmak." Diyor ki:

"Riya, gösteriş; sevap beklenilen bir amelini insanlar beğensin, diye yapmak."

"Çok güzel namaz kılıyor; aman bayılırsın,"Çok güzel namaz kılıyor; aman bayılırsın, boynu bükük, gözleri bilmem nasıl, kendinden geçmiş, tâdil-i erkân ile namaz kılıyor." Neden? boynu bükük, gözleri bilmem nasıl, kendinden geçmiş, tâdil-i erkân ile namaz kılıyor."

Neden?

"Filanca adam görsün de bana mâlî yardım yapsın." diye. "Filanca adam görsün de bana mâlî yardım yapsın." diye.

Olmadı! Sen o namazı Allah için kılacaksın, bir de o adamı düşünerek kıldın; riya oldu, gösteriş oldu.Olmadı! Sen o namazı Allah için kılacaksın, bir de o adamı düşünerek kıldın; riya oldu, gösteriş oldu. Allah riyayı sevmez. Ameller sırf Allah rızası için yapılacak. Hem o sebepten ona da şirk-i hafî diyor. Allah riyayı sevmez. Ameller sırf Allah rızası için yapılacak. Hem o sebepten ona da şirk-i hafî diyor.

Allah'tan dileriz; bizleri affeylesin, bizi ne büyük şirke soksun, ne gizli şirke soksun; Allah'tan dileriz; bizleri affeylesin, bizi ne büyük şirke soksun, ne gizli şirke soksun; ne aşikâre,ne gizlisine bulaştırmasın. Her şeyimizi Allah için yapalım. ne aşikâre,ne gizlisine bulaştırmasın. Her şeyimizi Allah için yapalım.

Bir kere Allahu Teâlâ hazretlerinin varlığını, birliğini tam idrak edelim.Bir kere Allahu Teâlâ hazretlerinin varlığını, birliğini tam idrak edelim. Allahu Teâlâ hazretlerinin eğer bir tane daha ortağı olsaydı, kavga ederlerdi: Allahu Teâlâ hazretlerinin eğer bir tane daha ortağı olsaydı, kavga ederlerdi:

"Şu kul cennete girsin, şu girmesin, şu şöyle olsun, bu böyle olmasın." "Şu kul cennete girsin, şu girmesin, şu şöyle olsun, bu böyle olmasın."

Olur mu hiç? Akıl var, mantık var. Olur mu hiç?

Akıl var, mantık var.

Lev kâne fîhimâ âlihetün illa'llâhu lefesedetâ. Lev kâne fîhimâ âlihetün illa'llâhu lefesedetâ.

Allahu Teâlâ hazretleri biz anlayalım diye âyet-i kerîmesinde böyle buyuruyor. Allahu Teâlâ hazretleri biz anlayalım diye âyet-i kerîmesinde böyle buyuruyor.

"Eğer şu yerde, gökte iki tane Allah olsaydı, kâinatın nizamı berbat olurdu." "Eğer şu yerde, gökte iki tane Allah olsaydı, kâinatın nizamı berbat olurdu."

Sen hiç direksiyonda iki tane adam gördün mü?Sen hiç direksiyonda iki tane adam gördün mü? Arabada birisi o tarafa götürmek istiyor, birisi bu tarafa götürmek istiyor, olur mu? Arabada birisi o tarafa götürmek istiyor, birisi bu tarafa götürmek istiyor, olur mu? Bir tanesi götürecek işte. Onun gibi. "Anlayalım." diye. Bir tanesi götürecek işte. Onun gibi. "Anlayalım." diye.

"Ortağı olsaydı berbat olurdu, işler bozulurdu, fesada giderdi." buyuruyor. "Ortağı olsaydı berbat olurdu, işler bozulurdu, fesada giderdi." buyuruyor.

Allahu Teâlâ hazretleri bir; şeriki yok, naziri yok, veziri yok, emsali yok,Allahu Teâlâ hazretleri bir; şeriki yok, naziri yok, veziri yok, emsali yok, ona benzeyen bir şey yok. Tek güç, kuvvet sahibi, kudret sahibi, lütuf sahibi, ihsan sahibi,ona benzeyen bir şey yok. Tek güç, kuvvet sahibi, kudret sahibi, lütuf sahibi, ihsan sahibi, kerem sahibi, merhamet sahibi, rahmet sahibi, ama tek. kerem sahibi, merhamet sahibi, rahmet sahibi, ama tek.

Tamam, amennâ ve saddaknâ. Tamam, amennâ ve saddaknâ.

O Allah'a bu sıfatları ile, Kur'ân-ı Kerîm'de, Resûlullah'ın bildirdiği şekilde iman ettik.O Allah'a bu sıfatları ile, Kur'ân-ı Kerîm'de, Resûlullah'ın bildirdiği şekilde iman ettik. Amentü billah. Allah'a iman ettik. Tamam. Amentü billah. Allah'a iman ettik. Tamam.

Allah bizi şirk-i hafîden de korusun. Amelleri sırf Allah rızası için yapmayı nasip etsin.Allah bizi şirk-i hafîden de korusun. Amelleri sırf Allah rızası için yapmayı nasip etsin. Başkasının beğenmesi, beğenmemesi, sevmesi, sevmemesi önemli değil! Ne olacak? Allah sevsin, kâfi.Başkasının beğenmesi, beğenmemesi, sevmesi, sevmemesi önemli değil! Ne olacak? Allah sevsin, kâfi. Sevdi mi kâfi. O sevdi mi kâfi. O korudu mu kâfi. Sevdi mi kâfi. O sevdi mi kâfi. O korudu mu kâfi.

Amerika ile Rusya'nın, Çin'in orduları hepsi birden toplansalar, en modern silahlarını alsalar,Amerika ile Rusya'nın, Çin'in orduları hepsi birden toplansalar, en modern silahlarını alsalar, bir tek âciz, nâçiz ama Allah'ın sevgili kulunun üzerine yürüseler bir şey yapamazlar. Allah kâfi.bir tek âciz, nâçiz ama Allah'ın sevgili kulunun üzerine yürüseler bir şey yapamazlar. Allah kâfi. O halde bizim yapacağımız bir tek şey var; Allah'a kul olmak, Allah için yapmak, O halde bizim yapacağımız bir tek şey var; Allah'a kul olmak, Allah için yapmak, Allah'a has kul olmak. Allahu Teâlâ hazretleri bize onu nasip ve müyesser eylesin. Allah'a has kul olmak. Allahu Teâlâ hazretleri bize onu nasip ve müyesser eylesin.

Fâtiha-ı Şerife mea'l-Besmele. Fâtiha-ı Şerife mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2