Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Cennette Pişman Olmak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

25 Şevvâl 1420 / 01.02.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Cennette Pişman Olmamak İçin Dünyada Mutlaka Yapılması Gereken Şeyler, Mahşerde Mizanda Sevabı En Ağır Çeken Şey, Dışarda Yumuşak | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Cennette Pişman Olmak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

25 Şevvâl 1420 / 01.02.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Cennette Pişman Olmamak İçin Dünyada Mutlaka Yapılması Gereken Şeyler, Mahşerde Mizanda Sevabı En Ağır Çeken Şey, Dışarda Yumuşak | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillahi rabbilâlemin. el-Hamdülillahi rabbilâlemin. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihî ecmaînVessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihî ecmaîn ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-din. ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-din.

Mâ min sâ'atin temurru bi-bni âdeme lem yezkürillahe teâla fîhâ illâ hussira Mâ min sâ'atin temurru bi-bni âdeme lem yezkürillahe teâla fîhâ illâ hussira aleyhâ yevme'l-kıyâmeti. aleyhâ yevme'l-kıyâmeti. Veyahut hasira aleyhâ yevme'l-kıyâmeti. Veyahut hasira aleyhâ yevme'l-kıyâmeti.

Ayşe validemiz radıyallahu anha'dan rivayet olunduğuna göre Ayşe validemiz radıyallahu anha'dan rivayet olunduğuna göre Peygamber Efendimiz buyurmuş ki; Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

Mâ min sâ'atin. "Hiçbir saat yoktur ki." Temurru bi-bni âdeme.Mâ min sâ'atin. "Hiçbir saat yoktur ki." Temurru bi-bni âdeme. "İnsanoğlunun şöyle başından geçen hiçbir saat yoktur ki, hiçbir zaman yoktur ki, "İnsanoğlunun şöyle başından geçen hiçbir saat yoktur ki, hiçbir zaman yoktur ki, hiçbir vakit yoktur ki."hiçbir vakit yoktur ki." Lem yezkürillahe teâla fîhâ. "Orada Allah'ı zikretmeden geçsin o vakit de,Lem yezkürillahe teâla fîhâ. "Orada Allah'ı zikretmeden geçsin o vakit de, zikirsiz geçsin de o zaman." zikirsiz geçsin de o zaman." İllâ hussira aleyhâ yevme'l-kıyâmeti. "Kıyamet gününde ona mahsun olmasın, İllâ hussira aleyhâ yevme'l-kıyâmeti. "Kıyamet gününde ona mahsun olmasın, ona pişmanlık duymasın, ona vah vah, tüh, eyvah demesin." ona pişmanlık duymasın, ona vah vah, tüh, eyvah demesin."

Allah'ın adını anmadan geçen, geçirilen, kaybedilen her saat, her zamanda, Allah'ın adını anmadan geçen, geçirilen, kaybedilen her saat, her zamanda, Allah'ı zikretmedi diye âhirette o ona pişmanlık olacak, perişanlık olacak, hasret olacak,Allah'ı zikretmedi diye âhirette o ona pişmanlık olacak, perişanlık olacak, hasret olacak, nedâmet olacak, ah olacak, vah olacak. nedâmet olacak, ah olacak, vah olacak. Niye ben o vakitte Allah'ı zikretmedim diye. Demek ki Cenâb-ı Hakk'ı her an zikretmemiz lazım.Niye ben o vakitte Allah'ı zikretmedim diye. Demek ki Cenâb-ı Hakk'ı her an zikretmemiz lazım. Her an Cenâb-ı Hakk'ın zikriyle meşgul olmamız lazım. Her an Cenâb-ı Hakk'ın zikriyle meşgul olmamız lazım.

Bu âhirette hasret, nedâmet, pişmanlık duymak cehennemliklere mahsus bir şey mi? Bu âhirette hasret, nedâmet, pişmanlık duymak cehennemliklere mahsus bir şey mi?

Hayır, cennetlikler de pişmanlık duyacaklarmış. Cennete girenlerin mahzun olması yokmuş ama,Hayır, cennetlikler de pişmanlık duyacaklarmış. Cennete girenlerin mahzun olması yokmuş ama, mahzun olmak yok cennette ama dünyada zikirsiz geçirdikleri zamana bir iç yanıklığı olacakmış. mahzun olmak yok cennette ama dünyada zikirsiz geçirdikleri zamana bir iç yanıklığı olacakmış. Tuh! Niye o zamanı da zikirle geçirmedik, boş şeyle uğraştık.Tuh! Niye o zamanı da zikirle geçirmedik, boş şeyle uğraştık. Keşke zikirle geçirseydik de mükâfatı burada alsaydık diye pişmanlık duyacaklarmış. Keşke zikirle geçirseydik de mükâfatı burada alsaydık diye pişmanlık duyacaklarmış.

O halde bizim yolumuz doğru yol. Herkes bize yamuk bakıyor, çatıyor, laf atıyor,O halde bizim yolumuz doğru yol. Herkes bize yamuk bakıyor, çatıyor, laf atıyor, ileri geri konuşuyor ama bizim yolumuz doğru. ileri geri konuşuyor ama bizim yolumuz doğru. Çünkü bizim tasavvuf yolumuzda her anı zikirle geçirmeye çare öğretiliyor. Çünkü bizim tasavvuf yolumuzda her anı zikirle geçirmeye çare öğretiliyor. Başkaları öğretmiyor bunu. Başkaları öğretmediğine göre demek ki bizim yolumuz doğru,Başkaları öğretmiyor bunu. Başkaları öğretmediğine göre demek ki bizim yolumuz doğru, başkaları düşünsünler.başkaları düşünsünler. İşte hepsi pişman olacak. Bizim tesbihimize, halkamıza, zikrimize, lâ ilâhe illallah'ımıza, İşte hepsi pişman olacak. Bizim tesbihimize, halkamıza, zikrimize, lâ ilâhe illallah'ımıza, tasavvufumuza, tarikatımıza yan bakanlar, yamuk bakanlar, söz söyleyenler işte buyursunlar; tasavvufumuza, tarikatımıza yan bakanlar, yamuk bakanlar, söz söyleyenler işte buyursunlar; pişman olacaklar. pişman olacaklar.

Efendim ben müslümanım da bilmem ne, bilmem ne... Efendim ben müslümanım da bilmem ne, bilmem ne...

Müslümansın ama Allah'ı zikretmeden geçirdiğin zamana pişman olacaksın. Müslümansın ama Allah'ı zikretmeden geçirdiğin zamana pişman olacaksın.

Kim hiçbir zamanını zikirsiz geçirmemeye çalışıyor müslümanların içinde, kim? Kim hiçbir zamanını zikirsiz geçirmemeye çalışıyor müslümanların içinde, kim?

Tasavvuf erbabı, mutasavvıflar. Bizim şeyhlerimiz, bizim büyüklerimiz. Tasavvuf erbabı, mutasavvıflar. Bizim şeyhlerimiz, bizim büyüklerimiz.

"Zikr eyle hakkı her nefes." demiyor mu, dememiş mi? Üçüncü Ahmed'in, "Zikr eyle hakkı her nefes." demiyor mu, dememiş mi? Üçüncü Ahmed'in, Sultan Ahmed'in şeyhi olan Aziz Mahmud Hüdayi Efendimiz öğretmemiş mi o ona öyle? Sultan Ahmed'in şeyhi olan Aziz Mahmud Hüdayi Efendimiz öğretmemiş mi o ona öyle?

Zikr eyle hakkı her nefes Allah bes, bâki heves Pes gayriden ümmidi kes Zikr eyle hakkı her nefes

Allah bes, bâki heves

Pes gayriden ümmidi kes

Tekrarı zikrullah ile. Allah âdın zikredelim evvela. diye başlıyor mevlitte Tekrarı zikrullah ile.

Allah âdın zikredelim evvela. diye başlıyor mevlitte

Her nefeste Allah adın de müdam Allah adıyla olur her iş tamam diyor. O da derviş. Her nefeste Allah adın de müdam

Allah adıyla olur her iş tamam

diyor. O da derviş.
Demek ki Süleyman Çelebi de dervişmiş. Kimin dervişiymiş? Demek ki Süleyman Çelebi de dervişmiş.

Kimin dervişiymiş?

Emir Sultan'ın. Emir Sultan büyük sultan. Emir Sultan'ın dervişiymiş. Başka? Emir Sultan'ın. Emir Sultan büyük sultan. Emir Sultan'ın dervişiymiş.

Başka?

Bizim tasavvufta, Nakşibendî tarikatımızda esaslardan bir tanesi ne? Hûş der dem. Bizim tasavvufta, Nakşibendî tarikatımızda esaslardan bir tanesi ne?

Hûş der dem.

Hûş ne demek? Şuur demek. Her nefesi alırken verirken şuurlu olacak, Hûş ne demek?

Şuur demek. Her nefesi alırken verirken şuurlu olacak,
uyanık olacak, gafil olmayacak. uyanık olacak, gafil olmayacak. Zikr-i müdâm, öbür tarikatlarımızda esaslardan bir tanesi. Zikr-i müdâm, öbür tarikatlarımızda esaslardan bir tanesi.

İbrahim Hakkı Erzurûmî hazretlerinin öğrettiği şeylerden bir tanesi ne? İbrahim Hakkı Erzurûmî hazretlerinin öğrettiği şeylerden bir tanesi ne?

Kılleti taâm. Az yemek yiyecez, göbekler eriyecek, kılleti taâm. İkincisi, kılleti menâm. Kılleti taâm. Az yemek yiyecez, göbekler eriyecek, kılleti taâm. İkincisi, kılleti menâm. Az uyuyacaz. Gece tesbihe, zikre, teheccüte kalkıcağız.Az uyuyacaz. Gece tesbihe, zikre, teheccüte kalkıcağız. Üçüncüsü, kılleti kelâm. Mâlâyâni konuşmayacağız, az konuşucağız, ağır başlı olucağız.Üçüncüsü, kılleti kelâm. Mâlâyâni konuşmayacağız, az konuşucağız, ağır başlı olucağız. Dördüncüsü, uzleti enâm. İnsanların kalabalığına, curcunaya, kalabalığa karışmıyacağız, Dördüncüsü, uzleti enâm. İnsanların kalabalığına, curcunaya, kalabalığa karışmıyacağız, günahlı yerden uzak duracağız. günahlı yerden uzak duracağız. Ondan sonra, zikri müdâm. Bir tanesi de devamlı zikir. Ondan sonra, zikri müdâm. Bir tanesi de devamlı zikir.

Demek ki bu zikr-i müdâm işini, her nefeste Allah'ı zikretmek işini söyleyenler sünnete uygun. Demek ki bu zikr-i müdâm işini, her nefeste Allah'ı zikretmek işini söyleyenler sünnete uygun. Zikre karşı çıkanlar sünnete aykırı, o kadar. Kim ne derse desin.Zikre karşı çıkanlar sünnete aykırı, o kadar. Kim ne derse desin. İsterse devlet destekli televizyonlarda söylensin, ister koca koca fakültelerde [söylensin.] İsterse devlet destekli televizyonlarda söylensin, ister koca koca fakültelerde [söylensin.] Rezil olmuş bizim fakülteler filan.Rezil olmuş bizim fakülteler filan. Öyle bozulmuş, öyle anlatıyorlar kiÖyle bozulmuş, öyle anlatıyorlar ki talebeler, ah hocam, vah hocam diye içleri yana yana anlatıyorlar.talebeler, ah hocam, vah hocam diye içleri yana yana anlatıyorlar. Çok bozulmuşlar, çok, maalesef. Doğru yol Peygamber Efendimiz'in sünneti yolu. Çok bozulmuşlar, çok, maalesef.

Doğru yol Peygamber Efendimiz'in sünneti yolu.

İkinci hadîs-i şerîf; İkinci hadîs-i şerîf;

Mâ min şey'in yusîbü min zer'i ehadiküm ve lâ semeratin min tayrinMâ min şey'in yusîbü min zer'i ehadiküm ve lâ semeratin min tayrin ve lâ sebü'in illâ ve lehû fîhi ecrun. ve lâ sebü'in illâ ve lehû fîhi ecrun.

Bu hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Mâ min şey'in. "Hiçbir şey yoktur."Bu hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

Mâ min şey'in. "Hiçbir şey yoktur."
Yusîbü min zer'i ehadiküm ve lâ semeratin. Ve semerihî diye de geçmiş bir rivayette.Yusîbü min zer'i ehadiküm ve lâ semeratin. Ve semerihî diye de geçmiş bir rivayette. "Sizden birinizin ektiği bir ekine veya diktiği bir bitkiye." Min tayrin."Sizden birinizin ektiği bir ekine veya diktiği bir bitkiye." Min tayrin. "Kuştan." Ve lâ sebü'in. "Çakaldan, tilkiden, yabani hayvanlardan." "Kuştan." Ve lâ sebü'in. "Çakaldan, tilkiden, yabani hayvanlardan."

Her hangi birisi musallat olup da bir şeyini yemişse; tanesini kuş gagalamışsa, Her hangi birisi musallat olup da bir şeyini yemişse; tanesini kuş gagalamışsa, arı yemişse, çakal yemişse, kurt yemişse. arı yemişse, çakal yemişse, kurt yemişse.

"Sizden birinizin diktiği bir ekinin veya diktiği bir bitkiden veya meyvesinden kuş "Sizden birinizin diktiği bir ekinin veya diktiği bir bitkiden veya meyvesinden kuş veya bir vahşi hayvan yemişse, ne kadar yemişse." veya bir vahşi hayvan yemişse, ne kadar yemişse." İllâ ve lehû fîhi ecrun. "Bu ziraatı yapan kimseye onda ecir vardır." İllâ ve lehû fîhi ecrun. "Bu ziraatı yapan kimseye onda ecir vardır."

Peki, kuş yerse bile ecir oluyorsa insan yerse daha büyük ecir olmaz mı? Peki, kuş yerse bile ecir oluyorsa insan yerse daha büyük ecir olmaz mı?

Daha büyük ecir olur. Yani ekini eken, bitkiyi diken faydalı bir şey yapmış oluyor. Daha büyük ecir olur. Yani ekini eken, bitkiyi diken faydalı bir şey yapmış oluyor. Sonunda ondan birileri ondan istifade ediyor. Sonunda ondan birileri ondan istifade ediyor. Ama kuş geliyor, zavallı karnını doyuruyor; dükkanı yok, süpermarketi yok, Ama kuş geliyor, zavallı karnını doyuruyor; dükkanı yok, süpermarketi yok, kebapçı dükkanı yok, fırını yok, parası yok, doları yok... kebapçı dükkanı yok, fırını yok, parası yok, doları yok...

Ne yapacak? Uçacak bir yerden bir şeyi gagalayacak zavallı. Ne yapacak?

Uçacak bir yerden bir şeyi gagalayacak zavallı.
Gidecek bir yerden su içecek, ama parkta damlayan çeşmeden,Gidecek bir yerden su içecek, ama parkta damlayan çeşmeden, ama yağmur birikintisinden, ama derenin kenarından suyunu oradan içecek, ama yağmur birikintisinden, ama derenin kenarından suyunu oradan içecek, meyvesini buradan yiyecek zavallı.meyvesini buradan yiyecek zavallı. Biz de; "Vay! Bilmem ne filan. İşte bizim meyveleri gagaladı, yedi bitirdi." filan diye kızıyoruz. Biz de; "Vay! Bilmem ne filan. İşte bizim meyveleri gagaladı, yedi bitirdi." filan diye kızıyoruz. Bakıyorsun bir salkım üzüm; arılar hepsinin içini bitirmişler, almışlar almışlar götürmüşler. Bakıyorsun bir salkım üzüm; arılar hepsinin içini bitirmişler, almışlar almışlar götürmüşler. "Tüh ya!" filan diyoruz. Meyvelere bakıyoruz, olgunlaşıyor olgunlaşıyor derken aa,"Tüh ya!" filan diyoruz. Meyvelere bakıyoruz, olgunlaşıyor olgunlaşıyor derken aa, bir de bakıyorsun papağanın birisi gelmiş çatır çutur hepsini yemiş, bitirmiş.bir de bakıyorsun papağanın birisi gelmiş çatır çutur hepsini yemiş, bitirmiş. Şeftaliler bizim çiçek açıyor, meyve veriyor, dalıyla kopartıyor mübarek! Şeftaliler bizim çiçek açıyor, meyve veriyor, dalıyla kopartıyor mübarek! Dalından hart diye makas gibi kesiyor, ondan sonra şeftaliyi de ham ham ısırıyor, Dalından hart diye makas gibi kesiyor, ondan sonra şeftaliyi de ham ham ısırıyor, ısırıyor atıyor, çekirdeğini yiyor. ısırıyor atıyor, çekirdeğini yiyor.

Ülen bize ver dış tarafını. Hayır! Aşağı atıyor, çekirdeğini yiyor. Fesübhanallah! Ülen bize ver dış tarafını.

Hayır! Aşağı atıyor, çekirdeğini yiyor. Fesübhanallah!

Hepsine sevap var, diken kimse kazanıyor. Diken sevapları kazanıyor çünkü kuş bile yese, Hepsine sevap var, diken kimse kazanıyor. Diken sevapları kazanıyor çünkü kuş bile yese, yabanî hayvan bile yese. Yabanî hayvan bile olsa bir candır, o can faydalanıyor, ondan dolayı yabanî hayvan bile yese. Yabanî hayvan bile olsa bir candır, o can faydalanıyor, ondan dolayı Cenâb-ı Hak bu tarafa sevap veriyor. Cenâb-ı Hak bu tarafa sevap veriyor.

Onun için ben şahsen kendim, bizzat, bahçeli evi seviyorum. Onun için ben şahsen kendim, bizzat, bahçeli evi seviyorum. Çarşıdan kasayla alırım, ben buna vereceğim masraf, zahmet kadar. Çarşıdan kasayla alırım, ben buna vereceğim masraf, zahmet kadar. Alırım ama ben işte bahçeye bir şey ekmeyi seviyorum. Alırım ama ben işte bahçeye bir şey ekmeyi seviyorum.

Eğer meyvesi yoksa, gölgesi varsa? Eğer meyvesi yoksa, gölgesi varsa?

Gölgesine birisi oturduğu zaman ondan da sevap kazanıyor insan. Gölgesine birisi oturduğu zaman ondan da sevap kazanıyor insan. Güzel gölgelikli ağaçlar var. Adlarını, sanlarını bilmediğim, âşık olduğum ağaçlar var. Güzel gölgelikli ağaçlar var. Adlarını, sanlarını bilmediğim, âşık olduğum ağaçlar var. Öyle bir gölgesi var ki; aşağıya güneşin bir şeyi geçmiyor.Öyle bir gölgesi var ki; aşağıya güneşin bir şeyi geçmiyor. Koyu gölge böyle, yaprakları sık, yemyeşil, adını bilmiyorum küçük küçük yapraklı bir şeyler. Koyu gölge böyle, yaprakları sık, yemyeşil, adını bilmiyorum küçük küçük yapraklı bir şeyler. Dayanıklı, 50 senelik, 100 senelik ağaçlar. Oh, altına gidiyorsun, dinleniyorsun. Dayanıklı, 50 senelik, 100 senelik ağaçlar. Oh, altına gidiyorsun, dinleniyorsun.

Altında dinlenildiği zaman da sevap kazanılıyor. Altında dinlenildiği zaman da sevap kazanılıyor. Kuzu güneşte durmuyor, bakıyorsun kuzular, inekler Kuzu güneşte durmuyor, bakıyorsun kuzular, inekler gitmiş ağacın altına sıralanmışlar, gölgede duruyorlar. gitmiş ağacın altına sıralanmışlar, gölgede duruyorlar. E onların da canı var. Güneşten onlar da bunalıyorlar, ondan da sevabı var. E onların da canı var. Güneşten onlar da bunalıyorlar, ondan da sevabı var. Gölgesinden faydalanınca da sevap var. Kurudu, odunu birisi kesti yakıyor? Gölgesinden faydalanınca da sevap var.

Kurudu, odunu birisi kesti yakıyor?

Yakılınca da sevabı var. Onun için bitki dikmek, ağaç dikmek çok sevaplı bir şey. Yakılınca da sevabı var.

Onun için bitki dikmek, ağaç dikmek çok sevaplı bir şey.
Hele bizim Türkiye'mizde... Hele Türkiye'mizde çok büyük ihtiyaç var.Hele bizim Türkiye'mizde... Hele Türkiye'mizde çok büyük ihtiyaç var. O Konya yolları, Kayseri yolları, Niğde yolları, her taraf. O Konya yolları, Kayseri yolları, Niğde yolları, her taraf.

Bence her aile cumartesi pazarını bir yeri ağaçlandırmaya harcamalı. Bence her aile cumartesi pazarını bir yeri ağaçlandırmaya harcamalı. Almalı bir arazi, çevirmeli etrafını. Su yok orada. Almalı bir arazi, çevirmeli etrafını.

Su yok orada.

Tamam su yoksa, tankeri takmalı arabanın arkasına götürmeli, Tamam su yoksa, tankeri takmalı arabanın arkasına götürmeli, Pazar günleri bol bol su vermeli, o ağaçları orada yetiştirmeli bence. Pazar günleri bol bol su vermeli, o ağaçları orada yetiştirmeli bence.

Kilometrelerce gidiyorsun bir ağaç görmüyorsun. Yazık! Kilometrelerce gidiyorsun bir ağaç görmüyorsun. Yazık!

Dedelerimiz yapmış veyahut dedelerimizin zamanında her taraf ağaçlıkmış.Dedelerimiz yapmış veyahut dedelerimizin zamanında her taraf ağaçlıkmış. İstanbul'dan Şile'ye gidinceye kadar hep ormanlardan geçilmiş.İstanbul'dan Şile'ye gidinceye kadar hep ormanlardan geçilmiş. Niğde'nin, Aksaray'ın etrafında, Hasan Dağı'nda, dağda böyle insanın kavuşamayacağı büyüklükte Niğde'nin, Aksaray'ın etrafında, Hasan Dağı'nda, dağda böyle insanın kavuşamayacağı büyüklükte ağaç kökleri duruyormuş. ağaç kökleri duruyormuş. Yazık gitmiş hepsi. Varmış bir zamanlar. Ama kese kese kese kese çöle çeviriyoruz. Yazık gitmiş hepsi. Varmış bir zamanlar. Ama kese kese kese kese çöle çeviriyoruz.

Ne yapmak lazım? Dikmek lazım. Ondan dolayı Fatih Sultan Mehmed cennet mekân orman dikmiş, Ne yapmak lazım?

Dikmek lazım. Ondan dolayı Fatih Sultan Mehmed cennet mekân orman dikmiş,
orman yapmış.orman yapmış. Yaş kesmeyin demiş, yaş kesenin başını keserim demiş.Yaş kesmeyin demiş, yaş kesenin başını keserim demiş. Kuru ağaçları kesin ama yaşları kesmeyin demiş. Kuru ağaçları kesin ama yaşları kesmeyin demiş.

Ağaç sevgisi çok önemli, çok değerli birşey. Ağaç sevgisi çok önemli, çok değerli birşey.

Mâ min şey'in yûda'u fi'l-mîzani eskalü min hüsni'l-huluki Mâ min şey'in yûda'u fi'l-mîzani eskalü min hüsni'l-huluki ve inne sâhibe hüsni'l-huluki le-yebluğa bihî deracete sâhibi's-savmi ve's-salâti. ve inne sâhibe hüsni'l-huluki le-yebluğa bihî deracete sâhibi's-savmi ve's-salâti.

Tirmizî ve Tebaranî, Ebû'd-Derdâ radıyalahu anh'ten rivayet etmişler bu hadîs-i şerîfi. Tirmizî ve Tebaranî, Ebû'd-Derdâ radıyalahu anh'ten rivayet etmişler bu hadîs-i şerîfi.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Mâ min şey'in. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

Mâ min şey'in.
"Hiçbir şey yoktur ki." Yûda'u fi'l-mîzani. "Kulun terazisine konuluyor." "Hiçbir şey yoktur ki." Yûda'u fi'l-mîzani. "Kulun terazisine konuluyor."

"Kulun terazisine, âhirette ki amel terazisine konulan hiçbir şey yoktur ki.""Kulun terazisine, âhirette ki amel terazisine konulan hiçbir şey yoktur ki." sessiz kısımsessiz kısım Eskalü min hüsni'l-huluki. "Güzel huydan daha ağır çeksin." Eskalü min hüsni'l-huluki. "Güzel huydan daha ağır çeksin."

Bu terazide güzel huydan daha ağır çeken, daha ağır gelen hiçbir şey yoktur. Bu terazide güzel huydan daha ağır çeken, daha ağır gelen hiçbir şey yoktur. En ağır çekeni güzel huydur. Ve inne sâhibe hüsni'l-huluki.En ağır çekeni güzel huydur.

Ve inne sâhibe hüsni'l-huluki.
"Hiç şüphe yoktur ki güzel huy sahibi olan insan." Le yebluğu. "Hiç şüphe yoktur ki güzel huy sahibi olan insan." Le yebluğu. "Muhakkak ki erişir." Bihî. "Bu güzel huyu sayesinde." "Muhakkak ki erişir." Bihî. "Bu güzel huyu sayesinde." Deracete sâhibi's-savmi ve's-salâti. "Oruç tutan, namaz kılan insanın derecesine erişir." Deracete sâhibi's-savmi ve's-salâti. "Oruç tutan, namaz kılan insanın derecesine erişir."

Yani sâhibi's-savmi ve's-salâti ne demek? Yani sâhibi's-savmi ve's-salâti ne demek?

Farz olmayan zamanlarda da çok çok oruç tutup, çok ibadet düşkünü olup da Farz olmayan zamanlarda da çok çok oruç tutup, çok ibadet düşkünü olup da oruçlardan sevap kazanan. oruçlardan sevap kazanan.

Sâhibi's-salâh ne demek? Farz namazlardan sonra geceleri kalkıp da Sâhibi's-salâh ne demek?

Farz namazlardan sonra geceleri kalkıp da
başka vakitlerde nafile ibadetleri yapan demek. başka vakitlerde nafile ibadetleri yapan demek.

Onun derecesine güzel huy sayesinde erişir. O halde huylarımızı güzelleştireceğiz. Onun derecesine güzel huy sayesinde erişir.

O halde huylarımızı güzelleştireceğiz.
Hepimizin kötü huylarımız vardır. Hiçbir babayiğit çıkıp da benim kötü huyum yoktur diyemez.Hepimizin kötü huylarımız vardır. Hiçbir babayiğit çıkıp da benim kötü huyum yoktur diyemez. Hepimizin kötü huyu vardır ama kendisi bilmez veyahut bilse de onu atamaz üzerinden. Hepimizin kötü huyu vardır ama kendisi bilmez veyahut bilse de onu atamaz üzerinden. Etrafındakiler bilir. Etrafındaki bilenler buna söylesinler de bu huydan vazgeçsin. Etrafındakiler bilir. Etrafındaki bilenler buna söylesinler de bu huydan vazgeçsin. Kötü huyu bazen söylersin ama kötü huydan da,Kötü huyu bazen söylersin ama kötü huydan da, "Bundan vazgeç!" demekle kolayca vazgeçilmiyor. "Bundan vazgeç!" demekle kolayca vazgeçilmiyor. Yani huylu huyundan kolay vazgeçemiyor, alıştığını bırakamıyor.Yani huylu huyundan kolay vazgeçemiyor, alıştığını bırakamıyor. Kötü huyu atmak kolay bir şey değil. Bu uzun bir eğitim ister, tasavvuf eğitimi ister. Kötü huyu atmak kolay bir şey değil. Bu uzun bir eğitim ister, tasavvuf eğitimi ister. Bazen de tasavvuf yoluna giren, tekkeye giren bir insan da yine deBazen de tasavvuf yoluna giren, tekkeye giren bir insan da yine de yıllar geçtiği halde toparlayamaz kendisini, kötü huylarını atamaz. yıllar geçtiği halde toparlayamaz kendisini, kötü huylarını atamaz.

Ondan dolayı ne lazım? Ondan dolayı ne lazım?

Bir; müsamaha lazım. Hepimiz tencere dibin kara, senin ki benden kara! Bir; müsamaha lazım. Hepimiz tencere dibin kara, senin ki benden kara! Hepimizin karası olduğuna göre bir kere kimse kimseyi kınamasın bir;Hepimizin karası olduğuna göre bir kere kimse kimseyi kınamasın bir; ikincisi, hepimizde bu dert olduğuna göre bu dertten kurtulmak hususunda yardımlaşmamız lazım. ikincisi, hepimizde bu dert olduğuna göre bu dertten kurtulmak hususunda yardımlaşmamız lazım. Üçüncüsü, başkasının kusurlarını görüp söylemek günah oluyor ama Üçüncüsü, başkasının kusurlarını görüp söylemek günah oluyor ama kendi kusurunu görüp de ondan kurtulmaya çalışmak savaş oluyor, cihad oluyor.kendi kusurunu görüp de ondan kurtulmaya çalışmak savaş oluyor, cihad oluyor. Kendi kusurlarımızı düzeltmeye çalışalım. Kendi kusurlarımızı düzeltmeye çalışalım.

Peki hocam, ben kendi kusurlarımı bilemiyorum.Peki hocam, ben kendi kusurlarımı bilemiyorum. Aynanın karşısına geçiyorum, bakıyorum endamıma şahane selvi boyum var, hilal gibi kaşım var, Aynanın karşısına geçiyorum, bakıyorum endamıma şahane selvi boyum var, hilal gibi kaşım var, badem gibi gözüm var. badem gibi gözüm var. Hiç kusurumu göremiyorum. Benim kusurum nereden belli olacak? Hiç kusurumu göremiyorum. Benim kusurum nereden belli olacak?

Bir insanın kusuru arkasından söylenir, yüzüne karşı söylenmez maalesef. Bir insanın kusuru arkasından söylenir, yüzüne karşı söylenmez maalesef. Ah nerede demiş, Hz. Ömer; insana hatasını dobra dobra yüzüne söyleyecek Ah nerede demiş, Hz. Ömer; insana hatasını dobra dobra yüzüne söyleyecek samimi arkadaşlar kalmadı artık demiş, o, o zamanda. samimi arkadaşlar kalmadı artık demiş, o, o zamanda. Söylenmez. Neden? Söyleyen insanı da pişman ederler bu devirde.Söylenmez.

Neden?

Söyleyen insanı da pişman ederler bu devirde.
Sen kendi işine bak, ukâlalık etme derler, bilmem ne derler filan. Sen kendi işine bak, ukâlalık etme derler, bilmem ne derler filan. Yani söylediğine de pişman ederler. Nasıl yapacak? Nasıl yaparsa yapsın.Yani söylediğine de pişman ederler.

Nasıl yapacak?

Nasıl yaparsa yapsın.
Kendisi gittikten sonra arkadan neler söylendiğini öğrensin, tamam onlar doğrudur.Kendisi gittikten sonra arkadan neler söylendiğini öğrensin, tamam onlar doğrudur. O kusurlardan kurtulmaya çalışsın. Duydukça, öğrendikçe kusurlardan kurtulmaya çalışsın. O kusurlardan kurtulmaya çalışsın. Duydukça, öğrendikçe kusurlardan kurtulmaya çalışsın.

Rahmetli Muammer Dolmacı, nur içinde yatsın, iyi bir ihvan ağabeyimizdi. Rahmetli Muammer Dolmacı, nur içinde yatsın, iyi bir ihvan ağabeyimizdi. Hocamız rahmetullahi aleyh âhirete göçüp de bizi bu tekkenin başına vazifelendirince, Hocamız rahmetullahi aleyh âhirete göçüp de bizi bu tekkenin başına vazifelendirince, -sonradan duyuyorum, bana söylemedi yani- arkadaşlarımıza demiş ki; -sonradan duyuyorum, bana söylemedi yani- arkadaşlarımıza demiş ki;

Bak demiş, "Öbür hocamız cemal sıfatıyla muttasıf idi, bu hocamız celalli." demiş. Bak demiş, "Öbür hocamız cemal sıfatıyla muttasıf idi, bu hocamız celalli." demiş.

Hocamız lokum gibiydi, yumuşacıktı. Demiş -benim için yani-; Hocamız lokum gibiydi, yumuşacıktı. Demiş -benim için yani-;

"Dikkat edin, bu hoca celalli." demiş. "Dikkat edin, bu hoca celalli." demiş.

Ben de bu lafı duyuncaya hiç kendimi öyle sanmıyordum, yumuşak sanıyordum kendimi. Ben de bu lafı duyuncaya hiç kendimi öyle sanmıyordum, yumuşak sanıyordum kendimi.

Ha, insan bazen de böyle yanılıyor. Kendisini başka türlü sanıyor ama başkaları daha iyi bilir. Ha, insan bazen de böyle yanılıyor. Kendisini başka türlü sanıyor ama başkaları daha iyi bilir.

Ben bir zâta, bir zât için, "Çok iyi bir insandır." dedim. Kendisi yoktu, Ben bir zâta, bir zât için, "Çok iyi bir insandır." dedim. Kendisi yoktu, "Hacı efendi çok iyi bir insandır." dedim. "Hacı efendi çok iyi bir insandır." dedim. Arkasından konuştum. Hanımı güldü orada; Arkasından konuştum. Hanımı güldü orada;

"Ah hocam!" dedi. "Ah hocam! Bana sor, ben bilirim" dedi. "Ah hocam!" dedi. "Ah hocam! Bana sor, ben bilirim" dedi.

Dışarıda halim selim hakikaten ama... Dışarıda halim selim hakikaten ama... Bazısı da dışarıda yumuşak oluyor, içerde cebbâr oluyor, çok öyle efe oluyor filan. Bazısı da dışarıda yumuşak oluyor, içerde cebbâr oluyor, çok öyle efe oluyor filan.

Artık neyse, [kötü huylarını öğrenmenin] çaresi neyse [öğrensin onlardan kurtulsun.] Artık neyse, [kötü huylarını öğrenmenin] çaresi neyse [öğrensin onlardan kurtulsun.]

Güzel huyun derecesi, sevabı çok fazla onun için kötü huylardan kurtulmaya çalışacağız, Güzel huyun derecesi, sevabı çok fazla onun için kötü huylardan kurtulmaya çalışacağız, iyi huyları almaya çalışacağız. Biribirimize yumuşak yumuşak duyurabilirsek kötü huylarımızı iyi huyları almaya çalışacağız. Biribirimize yumuşak yumuşak duyurabilirsek kötü huylarımızı duyururuz, anlatabilirsek anlatırız. duyururuz, anlatabilirsek anlatırız.

En iyi çarelerden birisi de kötü huyu insanın kendisinin yüklenip, En iyi çarelerden birisi de kötü huyu insanın kendisinin yüklenip, "Benim şöyle bir kötü huyum var." diye anlatması. "Benim şöyle bir kötü huyum var." diye anlatması. Millet o zaman çok hoşlanır. Yani "Ali sen kötüsün!" desem, kızarsın. Millet o zaman çok hoşlanır. Yani "Ali sen kötüsün!" desem, kızarsın.

Herkes kızar çünkü sen herkesten farklı değilsin ki. Herkes kızar çünkü sen herkesten farklı değilsin ki.

Yani kızar insan ama "Ben şöyleyim, ben fakir, ben zalim, ben şöyle, bilmem ne." diyeYani kızar insan ama "Ben şöyleyim, ben fakir, ben zalim, ben şöyle, bilmem ne." diye anlatır hocalar. anlatır hocalar. O zaman millet; "Vay be, bu hoca böyleymiş!" diye acır bir de dua eder.O zaman millet; "Vay be, bu hoca böyleymiş!" diye acır bir de dua eder. O zaman anlatmak daha da kolay olur. Büyüklerimiz hep öyle yapmış yani.O zaman anlatmak daha da kolay olur. Büyüklerimiz hep öyle yapmış yani. Hep kendisine, üzerine almış [kötü huyları]. Hep kendisine, üzerine almış [kötü huyları]. Çünkü başkasına doğrudan doğruya söylediğin zaman herkesÇünkü başkasına doğrudan doğruya söylediğin zaman herkes Ali Bingöl gibi sabırlı olmuyor, kızıveriyor. Ali Bingöl gibi sabırlı olmuyor, kızıveriyor. O kızmaz. Ondan dolayı rumuzlu anlatmak lazım. O kızmaz. Ondan dolayı rumuzlu anlatmak lazım.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2