Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Dünya Hayatının Geçiciliği ve Cihadın Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

22 Recep 1420 / 01.11.1999

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. el-Hamdülillahi rabbi'l-âlemîn.Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillahi rabbi'l-âlemîn.
Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-ahirîne Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecme'în Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-ahirîne Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecme'în ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'dü: Aziz ve sevgili kardeşlerim! ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'dü:

Aziz ve sevgili kardeşlerim!

Kura ile açılmış sayfalardan üç dört hadîs-i şerîfi okuyacağım. Bismillâhirrahmânirrahîm. Kura ile açılmış sayfalardan üç dört hadîs-i şerîfi okuyacağım.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

An Enesin radıyallâhu anhu kâle, kâle Resûlullâhi sallallahu aleyhi ve sellem. An Enesin radıyallâhu anhu kâle, kâle Resûlullâhi sallallahu aleyhi ve sellem. "Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş ki"Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyurmuştur; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyurmuştur;

[Yü'tâ] bi-en'ami ehli'd-dünyâ min ehli'n-nâri yevme'l-kıyâmeti fe-yüsbağu[Yü'tâ] bi-en'ami ehli'd-dünyâ min ehli'n-nâri yevme'l-kıyâmeti fe-yüsbağu sabğaten sümme yükâlü: Yebne âdeme, hel raeyte hayran kattu? Hel merra bike naîmün kattu?sabğaten sümme yükâlü: Yebne âdeme, hel raeyte hayran kattu? Hel merra bike naîmün kattu? Fe-yekûlü lâ vallâhi yâ Rabbi. Fe-yekûlü lâ vallâhi yâ Rabbi. Ve-yü'tâ bi-eşeddi'n-nâsi bü'sen fi'd-dünyâ min ehli'l-cenneti fe-yüsbağu sebğaten fi'l-cenneti.Ve-yü'tâ bi-eşeddi'n-nâsi bü'sen fi'd-dünyâ min ehli'l-cenneti fe-yüsbağu sebğaten fi'l-cenneti. Fe-yükâlü lehû: Yebne âdeme, hel raeyte bü'sen kattu.Fe-yükâlü lehû: Yebne âdeme, hel raeyte bü'sen kattu. Hel merra bike şiddetün kattu?Hel merra bike şiddetün kattu? Fe-yekûlü lâ vallâhi mâ merra bî bü'sün kattü, ve lâ raeytü şiddeten kattü. Fe-yekûlü lâ vallâhi mâ merra bî bü'sün kattü, ve lâ raeytü şiddeten kattü.

Ravâhu Müslim rahmetullahi aleyh. Ravâhu Müslim rahmetullahi aleyh.

Peygamber Efendimiz'in bu hadîs-i şerîfinde buyuruluyor ki; Peygamber Efendimiz'in bu hadîs-i şerîfinde buyuruluyor ki;

[Yü'tâ] bi-en'ami ehli'd-dünyâ min ehli'n-nâri yevme'l-kıyâmeti.[Yü'tâ] bi-en'ami ehli'd-dünyâ min ehli'n-nâri yevme'l-kıyâmeti. "Kıyamet gününde cehennem ahalisinden bir kişi meydana, ortaya getiririlir.""Kıyamet gününde cehennem ahalisinden bir kişi meydana, ortaya getiririlir." Ama, Bi-en'ami ehli'd-dünyâ. Ama, Bi-en'ami ehli'd-dünyâ. "Dünyanın en çok nimetler içinde yaşamış olan kişisi,"Dünyanın en çok nimetler içinde yaşamış olan kişisi, dünyada iken en çok nimetlere mazhar olan kimse,dünyada iken en çok nimetlere mazhar olan kimse, cehennemliklerden bir tanesi kıyamet gününde ortaya getirilir."cehennemliklerden bir tanesi kıyamet gününde ortaya getirilir." Fe-yüsbağu sabğaten.Fe-yüsbağu sabğaten. "Şöyle cehenneme bir daldırılır, çıkartılır." Biraz şöyle, cehennem nasılmış kendisine bir gösterilir."Şöyle cehenneme bir daldırılır, çıkartılır." Biraz şöyle, cehennem nasılmış kendisine bir gösterilir. Sümme yükâlü. "Sonra kendisine denilir ki." Yebne âdeme. "Ey ademin oğlu, ey insan!"Sümme yükâlü. "Sonra kendisine denilir ki." Yebne âdeme. "Ey ademin oğlu, ey insan!" Hel raeyte hayran kattu? Hel merra bike naîmün kattu?Hel raeyte hayran kattu? Hel merra bike naîmün kattu? "Hiç sen dünyadayken bir hayır gördün mü?"Hiç sen dünyadayken bir hayır gördün mü? Sana hiç böyle bir nimet geldi de mutlu oldun mu dünya da iken? diye kendisine sorulur." Sana hiç böyle bir nimet geldi de mutlu oldun mu dünya da iken? diye kendisine sorulur." Fe-yekûlü. "Der ki." Lâ vallahi yâ rabbi.Fe-yekûlü. "Der ki." Lâ vallahi yâ rabbi. "Hayır, vallahi sana andolsun ki yâ Rabbi, hiç görmedim, der." "Hayır, vallahi sana andolsun ki yâ Rabbi, hiç görmedim, der."

Ve-yü'tâ bi-eşeddi'n-nâsi bü'sen fi'd-dünyâ min ehli'l-cenneti.Ve-yü'tâ bi-eşeddi'n-nâsi bü'sen fi'd-dünyâ min ehli'l-cenneti. "Cennnet ehlinden de dünyadayken en çok meşakkate uğramış olan bir insan ortaya getirilir.""Cennnet ehlinden de dünyadayken en çok meşakkate uğramış olan bir insan ortaya getirilir." Fe-yüsbağu sebğaten fi'l-cenneti. "Cennette şöyle biraz bir nimetlendirilir.Fe-yüsbağu sebğaten fi'l-cenneti. "Cennette şöyle biraz bir nimetlendirilir. Biraz cennetin nimetlerinden şöyle bir tattırılır, şöyle bir batırılır çıkartılır."Biraz cennetin nimetlerinden şöyle bir tattırılır, şöyle bir batırılır çıkartılır." Fe-yükâlü lehû. "Sonra sorulur." Fe-yükâlü lehû. "Sonra sorulur." Yebne âdem, hel raeyte bü'sen kattu, hel merra bike şiddetün kattu?Yebne âdem, hel raeyte bü'sen kattu, hel merra bike şiddetün kattu? "Sen dünyada iken hiç böyle bir sıkıntı çektin mi, hiç sana şöyle bir üzücü sıkıcı [olay geldi mi?]""Sen dünyada iken hiç böyle bir sıkıntı çektin mi, hiç sana şöyle bir üzücü sıkıcı [olay geldi mi?]" Fe-yekûlü lâ vallahi. "Hayır yâ Rabbi, sana yemin olsun ki." Fe-yekûlü lâ vallahi. "Hayır yâ Rabbi, sana yemin olsun ki." Mâ merra bî bü'sün kattü. "Hiç bana öyle bir üzücü, sıkıcı olay gelmedi." Mâ merra bî bü'sün kattü. "Hiç bana öyle bir üzücü, sıkıcı olay gelmedi." Ve lâ raeytü şiddeten kattü. "Dünyada böyle hiçbir sıkıntı çekmedim yâ Rabbi, der." Ve lâ raeytü şiddeten kattü. "Dünyada böyle hiçbir sıkıntı çekmedim yâ Rabbi, der."

Hadis alimi İmam Müslim, Müslim-i Nisaburî rivayet etmiş. Hadis alimi İmam Müslim, Müslim-i Nisaburî rivayet etmiş.

Dünyada en nimetlerin içinde yaşamış adam, en çok nimet tatmış adam, mutlu olmuş adam,Dünyada en nimetlerin içinde yaşamış adam, en çok nimet tatmış adam, mutlu olmuş adam, cehenneme şöyle birazcık daldırılıp çıkartılıp; cehenneme şöyle birazcık daldırılıp çıkartılıp;

"Dünyada hiç nimet lezzet yaşadın mı?" [diye] soruluyor; "Hayır tatmadım." [diyor.] "Dünyada hiç nimet lezzet yaşadın mı?" [diye] soruluyor;

"Hayır tatmadım." [diyor.]

Yani dünyadaki vız gelir tırıst gider, azıcık bir şey, unutulur. Yani dünyadaki vız gelir tırıst gider, azıcık bir şey, unutulur. [Cehennem ehli kişi] cehenneme şöyle bir daldırılıp çıkartıldıktan sonra o dünyadaki nimetlerin hiçliğini, [Cehennem ehli kişi] cehenneme şöyle bir daldırılıp çıkartıldıktan sonra o dünyadaki nimetlerin hiçliğini, hiçbir para etmediğini anlar. Kendisini hiç nimet tatmamış gibi hisseder hiçbir para etmediğini anlar. Kendisini hiç nimet tatmamış gibi hisseder ve "Hiç [nimet] tatmadım." der. Halbuki ömrü hep saraylarda,ve "Hiç [nimet] tatmadım." der. Halbuki ömrü hep saraylarda, zevklerde, sefalarda, çalgılarda, eğlencelerde belki haremlerde, şeylerde geçti.zevklerde, sefalarda, çalgılarda, eğlencelerde belki haremlerde, şeylerde geçti. Cehennem ehlinin hali bu. Cehennem ehlinin hali bu.

Cennet ehlinden bir kimse de dünyada en çok [sıkıntılı] günler geçirmiş,Cennet ehlinden bir kimse de dünyada en çok [sıkıntılı] günler geçirmiş, en ıstıraplı zaman yaşamış, çok dertlere, belalara uğramış bir insan getirilir. en ıstıraplı zaman yaşamış, çok dertlere, belalara uğramış bir insan getirilir. Şöyle cennetin içine bir girer, şöyle bir cennetin nimetlerine [batırılır çıkarılır,]Şöyle cennetin içine bir girer, şöyle bir cennetin nimetlerine [batırılır çıkarılır,] azıcık şöyle bir [tattırılır.] Ona da, "Dünyada sen hiç sıkıntıya uğradın mı?" [diye sorulur, o da;azıcık şöyle bir [tattırılır.] Ona da, "Dünyada sen hiç sıkıntıya uğradın mı?" [diye sorulur, o da; "Hiç bana öyle üzücü, sıkıcı olay gelmedi yâ Rabbi!] Hiçbir [sıkıntıya uğramadım" der.]"Hiç bana öyle üzücü, sıkıcı olay gelmedi yâ Rabbi!] Hiçbir [sıkıntıya uğramadım" der.] Böyle [cennetin azıcık] tadılması dünyadaki küçücük meşakkatlerin hepsini unutturur. Böyle [cennetin azıcık] tadılması dünyadaki küçücük meşakkatlerin hepsini unutturur.

Yani bu dünya hayatı[nın] tamamı, 80 senesi, 100 senesiYani bu dünya hayatı[nın] tamamı, 80 senesi, 100 senesi nimet ve lezzet içerisinde geçse âhirette bir an gibi gelmeyecek, "[Hiçbir nimet] tatmadım." diyecek.nimet ve lezzet içerisinde geçse âhirette bir an gibi gelmeyecek, "[Hiçbir nimet] tatmadım." diyecek. Dünyada bütün ömrü kahırla, cevr ü cefâ çekmekle, sıkıntıyla üzüntüyle geçmiş olan Dünyada bütün ömrü kahırla, cevr ü cefâ çekmekle, sıkıntıyla üzüntüyle geçmiş olan bir kimse bile âhirette cennetin birazcık nimetlerini görünce oh,bir kimse bile âhirette cennetin birazcık nimetlerini görünce oh, o kadar mutlu olacak kio kadar mutlu olacak ki hiç dünyada sıkıntı [çekmemiş gibi olacak, dünyada çektiği sıkıntılar cennet nimetleri yanında] çok önemli değil. hiç dünyada sıkıntı [çekmemiş gibi olacak, dünyada çektiği sıkıntılar cennet nimetleri yanında] çok önemli değil. Dünyada nimetler yediyse cehenneme gidecekse, dünyadaki şeyler sıfır. Dünyada nimetler yediyse cehenneme gidecekse, dünyadaki şeyler sıfır. Keşke [dünyada] hep kahır çekseydi de cennetlik olsaydı da o cehenneme düşmeseydi.Keşke [dünyada] hep kahır çekseydi de cennetlik olsaydı da o cehenneme düşmeseydi. Buradaki hiç, hiçbir şeye yaramayacak.Buradaki hiç, hiçbir şeye yaramayacak. Firavun'un hayatı, Nemrut'un hayatı, bilmem falanca kralın, filanca hükümdarın hayatı sıfır,Firavun'un hayatı, Nemrut'un hayatı, bilmem falanca kralın, filanca hükümdarın hayatı sıfır, kıymeti yok. Ömrü meşakkatle geçmiş insan isekıymeti yok.

Ömrü meşakkatle geçmiş insan ise
cennetteki nimetleri görünce [dünyada hiç sıkıntı çekmemiş gibi olacak.cennetteki nimetleri görünce [dünyada hiç sıkıntı çekmemiş gibi olacak. Dünya da yaşarken ibadetlerinden] kesilmiyor, [sıkıntılara] sabrediyor, hâline şükrediyor.Dünya da yaşarken ibadetlerinden] kesilmiyor, [sıkıntılara] sabrediyor, hâline şükrediyor. Cehenneme girecekse bir insanın yanında [dünyanın] sefası da mühim değil.Cehenneme girecekse bir insanın yanında [dünyanın] sefası da mühim değil. Bir insanın nazarında, cennete gidecekse dünyanın cefası da mühim değil. Bir insanın nazarında, cennete gidecekse dünyanın cefası da mühim değil. Âhirette anlayacak bunu.Âhirette anlayacak bunu. Çünkü âhiret sonsuz olduğu için dünya onun yanında sıfırın yanında sıfır kalacak.Çünkü âhiret sonsuz olduğu için dünya onun yanında sıfırın yanında sıfır kalacak. [İnsan dünyada] ne hal olursa olsun Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluktan vazgeçmeyecek.[İnsan dünyada] ne hal olursa olsun Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluktan vazgeçmeyecek. Sırp da gelse Rus da gelse... Sırp da gelse Rus da gelse...

Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin. diyor.Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin. diyor. Felek toplayıp gelmiyor ama hepsi Cenâb-ı Hakk'ın takdiri. Feleğin birşeyi yok. Felek toplayıp gelmiyor ama hepsi Cenâb-ı Hakk'ın takdiri. Feleğin birşeyi yok. Ama her ne türlü baskı, tazyik olsa bile dinden imandan ayrılmayacak,Ama her ne türlü baskı, tazyik olsa bile dinden imandan ayrılmayacak, yine yaşamaya, uygulamaya gayret edecek. Her ne türlü zevk teklif edilse;yine yaşamaya, uygulamaya gayret edecek. Her ne türlü zevk teklif edilse; paralar, hazineler, zenginlikler, mevkiler [verilse güzel kulluktan vazgeçmeyecek.] paralar, hazineler, zenginlikler, mevkiler [verilse güzel kulluktan vazgeçmeyecek.] Pek çok insan bunun aksini yapıyor, azcık menfaat için dinini, âhiretini mahvediyor.Pek çok insan bunun aksini yapıyor, azcık menfaat için dinini, âhiretini mahvediyor. Azıcık zevk için âhiretini mahvediyor. Dünya hayatının iki para etmeye, bir para etmeyen,Azıcık zevk için âhiretini mahvediyor. Dünya hayatının iki para etmeye, bir para etmeyen, bir pul etmeyen küçük bir zevki uğruna âhirette ebedî cehenneme girmekten gözünü kırpmıyor.bir pul etmeyen küçük bir zevki uğruna âhirette ebedî cehenneme girmekten gözünü kırpmıyor. Maalesef!.. Maalesef!..

Ani'l-müstevridi'bni şeddâdin radıyallahu anhu kâle: Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem:Ani'l-müstevridi'bni şeddâdin radıyallahu anhu kâle: Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem: Me'd-dünyâ fi'l-âhirati illâ mâ yec'alü ahadüküm üsbü'ahû fi'l-yemmi fe'l-yenzur bi-me yerci'. Me'd-dünyâ fi'l-âhirati illâ mâ yec'alü ahadüküm üsbü'ahû fi'l-yemmi fe'l-yenzur bi-me yerci'.

Bunu da Müslim isimli hadis alimi [nakletmiştir.] Peygamber Efendimiz buyurmuş ki; Bunu da Müslim isimli hadis alimi [nakletmiştir.] Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

"Dünya âhiretle kıyaslandığı zaman,"Dünya âhiretle kıyaslandığı zaman, insanın parmağını denize daldırdıktan sonra denizden çıkan ıslaklık kadardır." insanın parmağını denize daldırdıktan sonra denizden çıkan ıslaklık kadardır."

[Parmak] ne kadar ıslaklıkla çıkar[sa] işte dünya o kadardır. [Parmak] ne kadar ıslaklıkla çıkar[sa] işte dünya o kadardır. Okyanusa parmağını daldırıyorsun çıkarıyorsun, bir ıslaklık; elinde denizden bir ıslaklık.Okyanusa parmağını daldırıyorsun çıkarıyorsun, bir ıslaklık; elinde denizden bir ıslaklık. İşte dünya âhiretin nazarında o okyanusa göre [parmaktaki] şu ıslaklık kadar az. İşte dünya âhiretin nazarında o okyanusa göre [parmaktaki] şu ıslaklık kadar az.

Parmağındaki o ıslaklık o denizin nesiyle ölçülebilir, nasıl, hangi rakamla ifade edebilirsin? Parmağındaki o ıslaklık o denizin nesiyle ölçülebilir, nasıl, hangi rakamla ifade edebilirsin?

Hiç ifade edilmez. Dünyanın hiç öneminin olmadığını gösteren [bir ifade.] Hiç ifade edilmez. Dünyanın hiç öneminin olmadığını gösteren [bir ifade.]

Fe'l-yenzur bi-me yerci'. "Ne kadar az birşeyle döner! Bunu düşünüversin." diyor Peygamber Efendimiz. Fe'l-yenzur bi-me yerci'. "Ne kadar az birşeyle döner! Bunu düşünüversin." diyor Peygamber Efendimiz.

[An] Câbirin enne Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem [An] Câbirin enne Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem merre bi's-sûki ve'n-nâsü fe-merra bi-cedyin esekke meyyitinmerre bi's-sûki ve'n-nâsü fe-merra bi-cedyin esekke meyyitin fe-tenâvelehû fe-ehaze bi-üzünihî. [Sümme kâle,] eyyüküm yuhibbü enne hâzâ lehû bi-dirhemin.fe-tenâvelehû fe-ehaze bi-üzünihî. [Sümme kâle,] eyyüküm yuhibbü enne hâzâ lehû bi-dirhemin. Fe-kâlû mâ nühibbu ennehû lenâ bi-şey'in. Ve mâ nesna'u bihî. Fe-kâlû mâ nühibbu ennehû lenâ bi-şey'in. Ve mâ nesna'u bihî. Kâle e muhibbûne ennehû leküm? Kâlû vallâhi lev kâne hayyen kâne ayben ennehûKâle e muhibbûne ennehû leküm? Kâlû vallâhi lev kâne hayyen kâne ayben ennehû esekkü fe-keyfe ve hüve meyyitün? Fe kâle fe-vallâhi le'd-dünyâ ehvenü alellâhi min hâzâ aleyküm. esekkü fe-keyfe ve hüve meyyitün? Fe kâle fe-vallâhi le'd-dünyâ ehvenü alellâhi min hâzâ aleyküm.

Ravâhu Müslim. Ve kavlühû kenetefeteyhi ey an cânibeyhi. Esekkü es-sağîru'l-üzüni. Ravâhu Müslim. Ve kavlühû kenetefeteyhi ey an cânibeyhi. Esekkü es-sağîru'l-üzüni.

Câbir radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre; "Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi ve selem.]Câbir radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre;

"Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi ve selem.]
" Merra bi's-sûki ve'n-nâsü kenetefeteyhi." Merra bi's-sûki ve'n-nâsü kenetefeteyhi. "İki tarafında ahaliden, ashabından insanlar olduğu halde Peygamber Efendimiz çarşıya girmiş." "İki tarafında ahaliden, ashabından insanlar olduğu halde Peygamber Efendimiz çarşıya girmiş." Fe-merra bi-cedyin esekke meyyitin fe-tenâvelehû fe-ehaze [bi-üzünihî.]Fe-merra bi-cedyin esekke meyyitin fe-tenâvelehû fe-ehaze [bi-üzünihî.] "Orada kısa kulaklı, ölü bir oğlak gördü." "Orada kısa kulaklı, ölü bir oğlak gördü."

Hani pazar yeri dediğimiz [de], böyle kaldırımları yapılmış,Hani pazar yeri dediğimiz [de], böyle kaldırımları yapılmış, üstü gölgelikli şahane bir çarşı pazar düşünmeyin.üstü gölgelikli şahane bir çarşı pazar düşünmeyin. [Üstü açık] meydana ahâli mallarını yaymış, tozlu topraklı bir meydan;[Üstü açık] meydana ahâli mallarını yaymış, tozlu topraklı bir meydan; çöpler bir tarafta, mallar bir tarafta, öyle bir yer herhalde.çöpler bir tarafta, mallar bir tarafta, öyle bir yer herhalde. Orada herhalde sürü geldiği zaman oğlaklardan bir oğlak ölmüş. Orada herhalde sürü geldiği zaman oğlaklardan bir oğlak ölmüş.

Küçük kulaklı ölü bir oğlak gördü. Onu, ölü oğlağı, küçük hayvanı böyle bir kulağından tutmuş,Küçük kulaklı ölü bir oğlak gördü. Onu, ölü oğlağı, küçük hayvanı böyle bir kulağından tutmuş, -demek ki annesinin yanında gezerken [ölmüş]- dedi ki; -demek ki annesinin yanında gezerken [ölmüş]- dedi ki;

Eyyüküm yuhibbi enne hâzâ lehû bi-dirhemin. "Kim ister ki bu oğlağı bir dirheme alsın?"Eyyüküm yuhibbi enne hâzâ lehû bi-dirhemin. "Kim ister ki bu oğlağı bir dirheme alsın?" Bir dirhem versin de bu oğlak onun olsun. Yani bir dirheme bu oğlağı kim satın alır? Bir dirhem versin de bu oğlak onun olsun. Yani bir dirheme bu oğlağı kim satın alır?

Ölmüş oğlak, kısa kulaklı, kusurlu yani sakat. Kim bir dirheme alır, diyor.Ölmüş oğlak, kısa kulaklı, kusurlu yani sakat. Kim bir dirheme alır, diyor. Dirhem, o zaman gümüş para. Boyları, ebadları neyse bilmiyorum. Dirhem, o zaman gümüş para. Boyları, ebadları neyse bilmiyorum.

Neyse yani… [Kulağından tutup] oğlak ölüsünü kaldırıyor, "Kim almak ister bunu? [diye soruyor.]Neyse yani…

[Kulağından tutup] oğlak ölüsünü kaldırıyor, "Kim almak ister bunu? [diye soruyor.]
Diyorlar ki; "Yâ Resûlallah!" Mâ nühibbu ennehû lenâ bi-şey'in. Diyorlar ki;

"Yâ Resûlallah!" Mâ nühibbu ennehû lenâ bi-şey'in.
"Herhangi bir para karşılığında bunun bizim olmasını hiçbirimiz istemez, hiçkimse bunu almaz.""Herhangi bir para karşılığında bunun bizim olmasını hiçbirimiz istemez, hiçkimse bunu almaz." Ve mâ nesna'u bihî. "Biz onu ne yapalım?" "Ölmüş bir oğlak.Ve mâ nesna'u bihî. "Biz onu ne yapalım?" "Ölmüş bir oğlak. Kâle e uhibbûne ennehû leküm? "Sizin olmasını istemiyor musunuz ya,Kâle e uhibbûne ennehû leküm? "Sizin olmasını istemiyor musunuz ya, istemiyor musunuz onu?" diye soruyor.istemiyor musunuz onu?" diye soruyor. Kâlû vallahi lev kâne hayyen kâne ayben ennehû esekkü.Kâlû vallahi lev kâne hayyen kâne ayben ennehû esekkü. "Eğer canlı olsaydı, yine kusurlu, sakattı. Kulağında kusur var." "Eğer canlı olsaydı, yine kusurlu, sakattı. Kulağında kusur var." Fe-keyfe ve hüve meyyitün? "Bir de ölmüş üstelik. Canlı olsaydı bile bir para etmezdi. Fe-keyfe ve hüve meyyitün? "Bir de ölmüş üstelik. Canlı olsaydı bile bir para etmezdi. Bir de ölmüş. Ne yapalım, istemeyiz." "İstemiyor musunuz?" "İstemiyoruz." Bir de ölmüş. Ne yapalım, istemeyiz."

"İstemiyor musunuz?"

"İstemiyoruz."

Fe-kâle. "Bunun üzerine Peygamber Efendimiz buyurdu ki;"Fe-kâle. "Bunun üzerine Peygamber Efendimiz buyurdu ki;" Fe-vallâhi. "O halde bilin ki, Allah'a yemin olsun ki..." Led-dünyâ ehvenü. Fe-vallâhi. "O halde bilin ki, Allah'a yemin olsun ki..." Led-dünyâ ehvenü. "Dünya bundan daha aşağıdır, kıymetsizdir." "Dünya bundan daha aşağıdır, kıymetsizdir." Alellahi min hâzâ aleyküm.Alellahi min hâzâ aleyküm. "Sizin yanınızda bu oğlağın beş para etmediği gibi,"Sizin yanınızda bu oğlağın beş para etmediği gibi, dünya da Cenâb-ı Hakk'ın nazarında o kadar kıymetsizdir." dünya da Cenâb-ı Hakk'ın nazarında o kadar kıymetsizdir."

Dünyayı alacağız diye âhiretini herkes mahvediyor. Kazanacağım diye namaza gelmiyor. Dünyayı alacağız diye âhiretini herkes mahvediyor. Kazanacağım diye namaza gelmiyor. Haram mal elde edeceğim diye Allah'ın yasaklarını çiğniyor. Ömrünü günah yolunda geçiriyor. Haram mal elde edeceğim diye Allah'ın yasaklarını çiğniyor. Ömrünü günah yolunda geçiriyor.

Ne yapacağız? Âhirete kıymet vereceğiz. Ne yapacağız?

Âhirete kıymet vereceğiz.
Âhireti kazanmaya, Allah'ın rızasını kazanmaya, cenneti kazanmaya çalışacağız.Âhireti kazanmaya, Allah'ın rızasını kazanmaya, cenneti kazanmaya çalışacağız. "Bunları sana vereceğiz, gel dininden fedakârlık yap." deseler bile,"Bunları sana vereceğiz, gel dininden fedakârlık yap." deseler bile, dünyayı verseler [bile] vermeyeceğiz. "Verme dünyaları alsan bu cennet vatanı." dediği gibi... dünyayı verseler [bile] vermeyeceğiz.

"Verme dünyaları alsan bu cennet vatanı." dediği gibi...

Cennet vatan ne! [Dünyaları verseler satma] âhiretini... Cennet vatan ne! [Dünyaları verseler satma] âhiretini...

Sana ne verseler, [ne verirlerse versinler] almamak lazım. İnsanların almaması lazım ama alıyorlar. Sana ne verseler, [ne verirlerse versinler] almamak lazım. İnsanların almaması lazım ama alıyorlar. Müslüman anne babanın evlâdı İslâm'ı bırakıyor [dünyayı alıyor, dünyaya dalıyor...] Müslüman anne babanın evlâdı İslâm'ı bırakıyor [dünyayı alıyor, dünyaya dalıyor...]

Allah tevfikini refik eylesin, hakkı hak olarak görmeyi nasip eylesin.Allah tevfikini refik eylesin, hakkı hak olarak görmeyi nasip eylesin. Batılı bâtıl olarak görüp ondan korunmayı nasip eylesin. İki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin. Batılı bâtıl olarak görüp ondan korunmayı nasip eylesin. İki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin.

An Mu'âzin ani'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme kâle.An Mu'âzin ani'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme kâle. "Mu'âz radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş ki "Mu'âz radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuş;" Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuş;"

Riyâzü's-sâlihîn hadislerinden. Yani hadisler kıymetli, sahih, sağlam senetli hadîs-i şerîfler. Riyâzü's-sâlihîn hadislerinden. Yani hadisler kıymetli, sahih, sağlam senetli hadîs-i şerîfler.

Men kâtele fî-sebîlillâhi min raculin müslimin füvâka nâkatin vecebet lehû'l-cennetüMen kâtele fî-sebîlillâhi min raculin müslimin füvâka nâkatin vecebet lehû'l-cennetü ve men curiha curhan fî-sebîlillâhi ev kibe nekbeten fe-innehâve men curiha curhan fî-sebîlillâhi ev kibe nekbeten fe-innehâ tecîu yevme'-l-kıyâmeti ke-eğzeri mâ kânet levnuhe'z-za'ferânü ve rîhuhâ ke'l-miski. tecîu yevme'-l-kıyâmeti ke-eğzeri mâ kânet levnuhe'z-za'ferânü ve rîhuhâ ke'l-miski.

Ravâhu Ebû Davûd ve't-Tirmizî ve kâle hadîsün sahîhun. Ravâhu Ebû Davûd ve't-Tirmizî ve kâle hadîsün sahîhun.

İki meşhur hadis kitabı olan Ebû Dâvud [ve Tirmizî'nin rivayet ettiği] bir hadîs-i şerîf.İki meşhur hadis kitabı olan Ebû Dâvud [ve Tirmizî'nin rivayet ettiği] bir hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfte buyurmuş ki; Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfte buyurmuş ki;

Men kâtele fî-sebîlillâhi min raculin müslimin.Men kâtele fî-sebîlillâhi min raculin müslimin. "Kim müslüman bir adam olarak, müslümanlardan, müslüman kişilerden.""Kim müslüman bir adam olarak, müslümanlardan, müslüman kişilerden." Min raculin müslimin. "Müslüman adamlardan kim ki düşmanla savaşırsa."Min raculin müslimin. "Müslüman adamlardan kim ki düşmanla savaşırsa." Füvâka nâketin. Füvâka nâketin. "Deve[nin iki] sağımı [arasındaki] kadar bir zaman." "Deve[nin iki] sağımı [arasındaki] kadar bir zaman."

Vecebet lehû'l-cennetü. "Cennet vacib olur." Cennete girmek kesin [olur.]Vecebet lehû'l-cennetü. "Cennet vacib olur." Cennete girmek kesin [olur.] Bu kadar zaman cihada katılmış kimseye cennet vacib olur. Cihat bu kadar önemli. Bu kadar zaman cihada katılmış kimseye cennet vacib olur. Cihat bu kadar önemli. Yani ölmek, şehit olmak vesaire değil, bu kadar bir cihada katılmış kimseye cennet vacib olur. Yani ölmek, şehit olmak vesaire değil, bu kadar bir cihada katılmış kimseye cennet vacib olur.

Ve men curiha curhan fî-sebîlillâhi. "Kim Allah yolunda bir yara alırsa, yaralanırsa."Ve men curiha curhan fî-sebîlillâhi. "Kim Allah yolunda bir yara alırsa, yaralanırsa." Ev nekibe nekbeten. "Veya Allah yolunda bir eziyet çekerse, zulme uğrarsa."Ev nekibe nekbeten. "Veya Allah yolunda bir eziyet çekerse, zulme uğrarsa." Yakaladılar işkence ettiler veyahut yolda zahmet çekti. Yakaladılar işkence ettiler veyahut yolda zahmet çekti.

Fe-innehâ tecîu yevme'-l-kıyâmeti. "Bu yarası kıyamet gününde."Fe-innehâ tecîu yevme'-l-kıyâmeti. "Bu yarası kıyamet gününde." Ke-eğzeri mâ kânet. "Şarıl şarıl, en çok aktığı zaman nasıl akıyorsa, öyle akıyor gibi gelir." Ke-eğzeri mâ kânet. "Şarıl şarıl, en çok aktığı zaman nasıl akıyorsa, öyle akıyor gibi gelir." Yani ilk yaralandığı zaman kanı fışkırdı, aktı ya, en çok aktığı zamandaki gibi kıyamet günündeYani ilk yaralandığı zaman kanı fışkırdı, aktı ya, en çok aktığı zamandaki gibi kıyamet gününde mahşer yerine öyle kanı en çok aktığı hali gibi akıyor [olarak] gelir. mahşer yerine öyle kanı en çok aktığı hali gibi akıyor [olarak] gelir.

Levnuhe'z-za'ferânü "Rengi zâferan renginde." Levnuhe'z-za'ferânü "Rengi zâferan renginde." Ve rîhuhâ ke'l-miski. "Kokusu da misk gibi kokar vaziyette..." Ve rîhuhâ ke'l-miski. "Kokusu da misk gibi kokar vaziyette..."

Yani Cenâb-ı Hak onların Allah yolunda böyle kan akıttıklarını,Yani Cenâb-ı Hak onların Allah yolunda böyle kan akıttıklarını, zahmet çektiklerini göstermek için o haliyle getirir. Ama çok güzel kokulu... zahmet çektiklerini göstermek için o haliyle getirir. Ama çok güzel kokulu... Zâferanı da tabiri caizse kadınlar yüzleri daha kırmızı olsun diye allık pudra sürüyorlar ya.Zâferanı da tabiri caizse kadınlar yüzleri daha kırmızı olsun diye allık pudra sürüyorlar ya. Güzel görünmek için zâferanla saçlarını vesairesini yağlarlardı, sürerlerdi. Hem güzel kokardı.Güzel görünmek için zâferanla saçlarını vesairesini yağlarlardı, sürerlerdi. Hem güzel kokardı. Zâferan [pirincin] içerisine konuyulunca pirinçli tatlı da [kırmızı] oluyor.Zâferan [pirincin] içerisine konuyulunca pirinçli tatlı da [kırmızı] oluyor. Zerdali rengi gibi kırmızımsı oluyor. Zerdali rengi gibi kırmızımsı oluyor. Rengi zerdali rengi yani kan rengi, kırmızı ama kokusu misk kokusu gibi olur. Rengi zerdali rengi yani kan rengi, kırmızı ama kokusu misk kokusu gibi olur.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Cihat çok önemli.Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Cihat çok önemli.
Cihatta tabii insan ölüyor, yaralanıyor, olabilir. Ama cihat olmayınca tüm millet gidiyor.Cihatta tabii insan ölüyor, yaralanıyor, olabilir. Ama cihat olmayınca tüm millet gidiyor. Şimdi Çeçenistan'ı düşünün, artık [yardımsız] kalmış durumda nasıl davranacaklar?Şimdi Çeçenistan'ı düşünün, artık [yardımsız] kalmış durumda nasıl davranacaklar? Cenâb-ı Hakk'tan başka onlara yardım edecek bir durum yok. Neden? Cenâb-ı Hakk'tan başka onlara yardım edecek bir durum yok.

Neden?

Topyekün müslümanlar cihadı bırakmış durumda [oldukları için. Bosna-Hersek'i düşünün!]Topyekün müslümanlar cihadı bırakmış durumda [oldukları için. Bosna-Hersek'i düşünün!] Yüzbinlerce müslümanı öldürdüler. Hem de komşularını öldürdüler, Yüzbinlerce müslümanı öldürdüler. Hem de komşularını öldürdüler, hem de ortada bir sebep yokken hem de kavgayı kendileri çıkartarak.hem de ortada bir sebep yokken hem de kavgayı kendileri çıkartarak. Yani sulh içinde yaşıyorken saldırdılar. Neden? Cihat olmadığı için. Yani sulh içinde yaşıyorken saldırdılar.

Neden?

Cihat olmadığı için.
Kosova'da [ve] birçok yer bundan dolayı oldu. Peygamber Efendimiz diyor ki; Kosova'da [ve] birçok yer bundan dolayı oldu. Peygamber Efendimiz diyor ki;

Bu'istü bil-cihâdi ve lem üb'as [bi'z-zürrâ'i. "Ben ziraat için gönderilmedim, cihat için gönderildim."]Bu'istü bil-cihâdi ve lem üb'as [bi'z-zürrâ'i. "Ben ziraat için gönderilmedim, cihat için gönderildim."] Çiftiçilikle emrolunmadım, cihatla emrolundum. Çiftiçilikle emrolunmadım, cihatla emrolundum.

Ümmet, tabii cihat edecek insan, cihadın tedbirlerini de alır. Fatih ne yapmış? Ümmet, tabii cihat edecek insan, cihadın tedbirlerini de alır.

Fatih ne yapmış?

Top icat etmiş, havan topu icat etmiş. Karşısında surlar var, surların arkasını dövecek, Top icat etmiş, havan topu icat etmiş. Karşısında surlar var, surların arkasını dövecek, "Nasıl bir silah yapabilirim?" diye oturmuş, havan topunu icat etmiş: "Nasıl bir silah yapabilirim?" diye oturmuş, havan topunu icat etmiş: Küçük namlulu, yönü havaya doğru dönük top.Küçük namlulu, yönü havaya doğru dönük top. Buradan patlattığı zaman patlıyor, hooop surun arka tarafına gidiyor. Buradan patlattığı zaman patlıyor, hooop surun arka tarafına gidiyor. Yani, "Dümdüz atıp da suru kıran topların yanında bu da lazım." diye düşünmüş onu icat etmiş. Yani, "Dümdüz atıp da suru kıran topların yanında bu da lazım." diye düşünmüş onu icat etmiş.

Başka ne yapmış? Gemiler Haliç'e giremiyor. Başka ne yapmış?

Gemiler Haliç'e giremiyor.
Derenin üstüne yağlı tahtalar döşeyip, çakıp, kayıkları halatlarla oradan çekip öbür tarafa indirmiş.Derenin üstüne yağlı tahtalar döşeyip, çakıp, kayıkları halatlarla oradan çekip öbür tarafa indirmiş. Gemi ama o zamanın gemisi ne olacak yani!Gemi ama o zamanın gemisi ne olacak yani! Mandalarla, askerlerle, "Ha gayret!", "Ha gayret!" çektirmiş. Buluşlarının haddi hesabı yok. Mandalarla, askerlerle, "Ha gayret!", "Ha gayret!" çektirmiş.

Buluşlarının haddi hesabı yok.
O devrin en ileri savaş [aletlerini] bulmuş. Neden? O devrin en ileri savaş [aletlerini] bulmuş.

Neden?

"Savaş yapacağım" diyen insan tedbiri ona göre alır; yazlıkta para harcamaz, "Savaş yapacağım" diyen insan tedbiri ona göre alır; yazlıkta para harcamaz, yılbaşında para harcamaz, parayı ona göre [harcar,] geliştirir. yılbaşında para harcamaz, parayı ona göre [harcar,] geliştirir.

Pakistan atom bombasını yapmadı mı? Yaptı. Neden? Pakistan atom bombasını yapmadı mı?

Yaptı.

Neden?

Hindistan yaptığı için, Hindistan ile savaş halinde olduğu için mecburdu. Canını dişine taktı yaptı. Hindistan yaptığı için, Hindistan ile savaş halinde olduğu için mecburdu. Canını dişine taktı yaptı.

Biz niye yapmadık? Yapsaydık bizimde bir atom bombamız var derdik. Biz niye yapmadık?

Yapsaydık bizimde bir atom bombamız var derdik.
1940'lı yıllarda Nuri Demirağ uçak fabrikası kurdu, yaptı ve uçurdu. Sonra onlar kapatıldı.1940'lı yıllarda Nuri Demirağ uçak fabrikası kurdu, yaptı ve uçurdu. Sonra onlar kapatıldı. O zamanlar o 40'lı yıllarda işte buradaki ziraat uçakları gibiydi uçaklar. O kadar.O zamanlar o 40'lı yıllarda işte buradaki ziraat uçakları gibiydi uçaklar. O kadar. Ben ilkokuldayken uçaklara meraklıydım, [uçakların] resimlerini yapardım, Ben ilkokuldayken uçaklara meraklıydım, [uçakların] resimlerini yapardım, şekillerinin nasıl olduğunu biliyorum, basitti yani. Türkiye onu yapabiliyordu.şekillerinin nasıl olduğunu biliyorum, basitti yani. Türkiye onu yapabiliyordu. Nuri Demirağ diye birisi fabrikasını kurmuştu, yapıyordu. Nuri Demirağ diye birisi fabrikasını kurmuştu, yapıyordu.

Yapılmadı, şu anda neyiz? Silah bakımından geriyiz. Amerika bizden ileri...Yapılmadı, şu anda neyiz?

Silah bakımından geriyiz. Amerika bizden ileri...
Amerika, Avrupa, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin, Japonya kıtalar arası füzeler yapmayı başarmışlar.Amerika, Avrupa, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin, Japonya kıtalar arası füzeler yapmayı başarmışlar. Yani buradan öbür tarafa bombayı yolluyor, uzun mesafeden öbür tarafa vuruyor. Bunu bulmuşlar.Yani buradan öbür tarafa bombayı yolluyor, uzun mesafeden öbür tarafa vuruyor. Bunu bulmuşlar. Biz, "100 kilometre ileriye gidebilen füze yaptık." diye kendimizi kârda sayıyoruz.Biz, "100 kilometre ileriye gidebilen füze yaptık." diye kendimizi kârda sayıyoruz. Yüz kilometre, çünkü daha öteye gidecek teşkilatı, madeni üretememişiz; Yüz kilometre, çünkü daha öteye gidecek teşkilatı, madeni üretememişiz; ısındığı zaman önü eriyor, arkası yamuluyor. Yani çalışmamışız. Çalışsak bulacağız.ısındığı zaman önü eriyor, arkası yamuluyor. Yani çalışmamışız. Çalışsak bulacağız. Belki başka şeyler bulacağız. Yani [bulmak için] oturan buluyor. Belki başka şeyler bulacağız. Yani [bulmak için] oturan buluyor.

Bir tanesi otomobil yaptı diye ötekisi duruyor mu? Bir tanesi otomobil yaptı diye ötekisi duruyor mu?

Fransa başka otomobil yapıyor, İtalya başka otomobil yapıyor, İspanya başka otomobil yapıyor.Fransa başka otomobil yapıyor, İtalya başka otomobil yapıyor, İspanya başka otomobil yapıyor. Bir çaresini buluyorlar. Evet, cihadın farz olduğunu bilen, sevap olduğunu bilen Bir çaresini buluyorlar.

Evet, cihadın farz olduğunu bilen, sevap olduğunu bilen
onun için çalışmasını yapan ne yapar? Cihada uygun tertibatını da alır.onun için çalışmasını yapan ne yapar?

Cihada uygun tertibatını da alır.
Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki; Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki;

Ve e'iddû lehüm. "Düşmanlara karşı hazırlık yapın." Mesteta'tüm. "Gücünüz yettiğince." Ve e'iddû lehüm. "Düşmanlara karşı hazırlık yapın." Mesteta'tüm. "Gücünüz yettiğince." Min kuvvetin. "Silah ve kuvvet babında nelerden hazırlıkları yapabilirseniz yapın." buyuruyor. Min kuvvetin. "Silah ve kuvvet babında nelerden hazırlıkları yapabilirseniz yapın." buyuruyor.

Milletçe silahlı olursan, Yunanistan çatamaz. Yunanistan olmazdı zaten! Toprağı kaybetmezdin. Milletçe silahlı olursan, Yunanistan çatamaz. Yunanistan olmazdı zaten! Toprağı kaybetmezdin.

Endülüs yedi asır müslüman yaşadı. Elhamra sarayı yapıldı, İslâm damgası vuruldu.Endülüs yedi asır müslüman yaşadı. Elhamra sarayı yapıldı, İslâm damgası vuruldu. Yedi asır halifeler idare etti. Tarih kitapları yazıyor.Yedi asır halifeler idare etti. Tarih kitapları yazıyor. 1400 bilmem kaç yılında orada bilmem katolik Ferdinand ile bilmem nere kraliçesi İzabella1400 bilmem kaç yılında orada bilmem katolik Ferdinand ile bilmem nere kraliçesi İzabella evleniyorlar, güçlerini birleştiriyorlar. İspanya'da ki parça parça olmuş olan beyliklerievleniyorlar, güçlerini birleştiriyorlar. İspanya'da ki parça parça olmuş olan beylikleri birbir ortadan kaldırıp İspanya'yı tekrar ellerine geçiriyorlar.birbir ortadan kaldırıp İspanya'yı tekrar ellerine geçiriyorlar. Ama daha Cebel-i Târık yani o boğaza ismini veren komutan zamanında Ama daha Cebel-i Târık yani o boğaza ismini veren komutan zamanında İspanya alınmıştı, Pirenelerden Fransa'ya geçilmişti. İsviçre'ye geçilmişti.İspanya alınmıştı, Pirenelerden Fransa'ya geçilmişti. İsviçre'ye geçilmişti. İsviçre tarihini okudum hayret ettim ben. Müslümanlar İsviçre'ye geçmiş. İsviçre tarihini okudum hayret ettim ben. Müslümanlar İsviçre'ye geçmiş. Yani Orta Avrupa'ya kadar inmişler. Dursalardı, yani cihad ederek… Yani Orta Avrupa'ya kadar inmişler. Dursalardı, yani cihad ederek…

Tabii cihadın çeşitleri var; savaşmak var, savaştan önce İslâm'ı teklif etmek var; Tabii cihadın çeşitleri var; savaşmak var, savaştan önce İslâm'ı teklif etmek var;

"Ben seninle savaşmak istemiyorum, müslüman ol, puta tapmayı bırak, bâtıl yolu bırak." "Ben seninle savaşmak istemiyorum, müslüman ol, puta tapmayı bırak, bâtıl yolu bırak."

"Bırakmayacağım." "Bırakmayacaksan cizye ver. Benim idaremi kabul et." deniliyor. "Bırakmayacağım."

"Bırakmayacaksan cizye ver. Benim idaremi kabul et." deniliyor.
İki şart var yani. Ondan sonra yönetim sende olarak İslâm'ı yaymak öğretmek için çalışıyorsun.İki şart var yani. Ondan sonra yönetim sende olarak İslâm'ı yaymak öğretmek için çalışıyorsun. Burda nasıl kiliseyi devlet destekliyorsa, nasıl belediye destekliyorsa, okullar, hastaneler, Burda nasıl kiliseyi devlet destekliyorsa, nasıl belediye destekliyorsa, okullar, hastaneler, her türlü tesisler kilisenin elinde ise, [bütün bu imkanlar] senin olduğu zaman her şeyi yaparsın. her türlü tesisler kilisenin elinde ise, [bütün bu imkanlar] senin olduğu zaman her şeyi yaparsın.

Doğu Timor'da kim istiklal mücadelesi başlattı, kim kazandı? Oranın kardinalı. Doğu Timor'da kim istiklal mücadelesi başlattı, kim kazandı?

Oranın kardinalı.
Avusturalya'ya veya bir adaya kaçtı, Yeni Zelenda'ya mı, bir yere kaçtı. Avusturalya'ya veya bir adaya kaçtı, Yeni Zelenda'ya mı, bir yere kaçtı. Ondan sonra geriye döndü, bitti, [Doğu Timor Endonezya'dan koptu.]Ondan sonra geriye döndü, bitti, [Doğu Timor Endonezya'dan koptu.] Başkaları cihadı bırakmıyor, bırakmamış, yirminci yüzyılda bile devam ediyor... Bırakan kim? Başkaları cihadı bırakmıyor, bırakmamış, yirminci yüzyılda bile devam ediyor...

Bırakan kim?

Şu "Bir deve[nin iki] sağımı [arası] kadar bile olsa cihada katılan insana cennet vacib olur."Şu "Bir deve[nin iki] sağımı [arası] kadar bile olsa cihada katılan insana cennet vacib olur." hadisinin kıymetini bilmesi gereken müslümanlar cihadı bırakmış.hadisinin kıymetini bilmesi gereken müslümanlar cihadı bırakmış. [Çalışmayı bırakmış,] cihadı bırakmış, birliği bırakmış, beraberliği bırakmış,[Çalışmayı bırakmış,] cihadı bırakmış, birliği bırakmış, beraberliği bırakmış, tefrikaya düşmüş, ülkeye hizmet etmemiş. tefrikaya düşmüş, ülkeye hizmet etmemiş.

Şimdi ben hayret ediyorum, Ache niçin Endonezya'dan ayrılmak istiyor?Şimdi ben hayret ediyorum, Ache niçin Endonezya'dan ayrılmak istiyor? Müslüman Acheliler, başörtülüler.Müslüman Acheliler, başörtülüler. Hâsılı cihat kıyamete kadar geçerli. Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor. Sevabı da bu. Hâsılı cihat kıyamete kadar geçerli. Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor. Sevabı da bu.

Ve an Ebî Hureyrete radıyallahu anhu kâle. Ve an Ebî Hureyrete radıyallahu anhu kâle. "Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş ki;" "Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş ki;"

Merra racülün min ashâbi Rasûlillâhi sallallahu aleyhi ve selleme Merra racülün min ashâbi Rasûlillâhi sallallahu aleyhi ve selleme bi-şi'bin fîhi uyey[netün min mâin] azbetün fe-a'cebethü. bi-şi'bin fîhi uyey[netün min mâin] azbetün fe-a'cebethü. "Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından [bir adam,] "Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından [bir adam,] orada tatlı suyu olan bir pınar gördüğü bir yerden geçti." orada tatlı suyu olan bir pınar gördüğü bir yerden geçti."

Yolculuk yapıyor, bir yerden geçiyor. Orada bakıyor ki tatlı su var.Yolculuk yapıyor, bir yerden geçiyor. Orada bakıyor ki tatlı su var. Suudi Arabistan'da tuzlu olmayan tatlı su çok önemli.Suudi Arabistan'da tuzlu olmayan tatlı su çok önemli. Geçtiği yerde o pınarı, tatlı sulu pınar görüce; Geçtiği yerde o pınarı, tatlı sulu pınar görüce;

Fe-a'cebethü. A'cebethü "hoşuna gitti" demek. Fe-a'cebethü. A'cebethü "hoşuna gitti" demek. Ohh! Mevki boş çünkü o zaman arazi geniş, insan az.Ohh! Mevki boş çünkü o zaman arazi geniş, insan az. Yani böyle her taraf tapulu değil, zaten şimdi bile tapulu değil.Yani böyle her taraf tapulu değil, zaten şimdi bile tapulu değil. Yol açılıyor, hükümdar iki tarafını kendisine tapu ettiriyor, prensler.Yol açılıyor, hükümdar iki tarafını kendisine tapu ettiriyor, prensler. Ondan sonra paralar oluk gibi [akıyor], ondan sonra onları nerede harcayacağını bilemiyor. Ondan sonra paralar oluk gibi [akıyor], ondan sonra onları nerede harcayacağını bilemiyor.

"Orası, Peygamber Efendimiz'in ashabından [olan] adamın hoşuna gitti." "Orası, Peygamber Efendimiz'in ashabından [olan] adamın hoşuna gitti." Fe-kâle levi'tezeltü'n-nâse fe-ekamtü fî-hâze'ş-şi'bi. Fe-kâle levi'tezeltü'n-nâse fe-ekamtü fî-hâze'ş-şi'bi. "Keşke insanlardan, ahaliden ayrılsam da şu vadide otursam." Su var, vadi güzel, hoşuna gitti, "Keşke insanlardan, ahaliden ayrılsam da şu vadide otursam." Su var, vadi güzel, hoşuna gitti, "Keşke şurada otursam" dedi. Ve len ef'ale hattâ ezte'zine Rasûlallahi sallallahu aleyhi ve sellem. "Keşke şurada otursam" dedi.

Ve len ef'ale hattâ ezte'zine Rasûlallahi sallallahu aleyhi ve sellem.
Kendi kendine; "Yanlız Resûlullah'tan izin almadıkça bu niyetimi yapmayacağım." dedi. Kendi kendine; "Yanlız Resûlullah'tan izin almadıkça bu niyetimi yapmayacağım." dedi.

İzin isteyecek, "Yâ Resûlallah! Ben falanca yerden geçerken çok güzel bir pınar,İzin isteyecek, "Yâ Resûlallah! Ben falanca yerden geçerken çok güzel bir pınar, güzel bir vadi, mümbit bir arazi gördüm, sevdim, beğendim, şöyle orada oturmak istiyorum,güzel bir vadi, mümbit bir arazi gördüm, sevdim, beğendim, şöyle orada oturmak istiyorum, diye Resûlullah'a sormadan bu işi yapmayayım." dedi, yani soracak. diye Resûlullah'a sormadan bu işi yapmayayım." dedi, yani soracak.

Fe-zekera zâlike li-Rasûlillahi sallallahu aleyhi ve selem. Fe-zekera zâlike li-Rasûlillahi sallallahu aleyhi ve selem. "Peygamber Efendimiz'e de bu durumu gitti, anlattı.""Peygamber Efendimiz'e de bu durumu gitti, anlattı." "Beğendim yâ Resûlallah, şöyle bir mevkii…" [dedi.] Kâle. "Peygamber Efendimiz dedi ki." Lâ te'fal. "Beğendim yâ Resûlallah, şöyle bir mevkii…" [dedi.]

Kâle. "Peygamber Efendimiz dedi ki." Lâ te'fal.

Lâ tefal ne demek? Arapça bilmiyor musunuz siz? Lâ tefal "Yapma" demek. Lâ tefal ne demek? Arapça bilmiyor musunuz siz?

Lâ tefal "Yapma" demek.
Peygamber Efendimiz; "Sakın ha, öyle yapma!" dedi. Peygamber Efendimiz;

"Sakın ha, öyle yapma!" dedi.

Fe-inne makâme ehadiküm fî-sebîlillâhi. "Çünkü sizden birinin Allah yolunda biraz ayakta durması, Fe-inne makâme ehadiküm fî-sebîlillâhi. "Çünkü sizden birinin Allah yolunda biraz ayakta durması, savaşta, cihatta, Allah yolunda biraz kâim olması." Efdalü. "Daha faziletlidir, üstündür." savaşta, cihatta, Allah yolunda biraz kâim olması." Efdalü. "Daha faziletlidir, üstündür." Min salâtihî fî-beytihî seb'îne âmen. "Evinde 70 yıl namaz kılmasından daha sevaplıdır." dedi. Min salâtihî fî-beytihî seb'îne âmen. "Evinde 70 yıl namaz kılmasından daha sevaplıdır." dedi.

Yetmiş yıl, on senesi de çocukluğuna [sayılırsa yaklaşık] bir ömür boyu demektir. Yetmiş yıl, on senesi de çocukluğuna [sayılırsa yaklaşık] bir ömür boyu demektir. "Sizden birinizin ömür boyu evinde namaz kılmasından, cihada ayağa kalkması,"Sizden birinizin ömür boyu evinde namaz kılmasından, cihada ayağa kalkması, biraz cihatta durması daha sevaplıdır." dedi. biraz cihatta durması daha sevaplıdır." dedi.

Elâ tuhibbûne en yağfirallâhü leküm ve yüdhilekümü'l-cennete. Elâ tuhibbûne en yağfirallâhü leküm ve yüdhilekümü'l-cennete. "Siz Allah'ın sizin günahlarınızı bağışlamasını ve sizi cennete sokmasını istemez misiniz?" "Siz Allah'ın sizin günahlarınızı bağışlamasını ve sizi cennete sokmasını istemez misiniz?"

İstemez misiniz affı mağfiret olunmayı, cennete girmeyi? İstemez misiniz affı mağfiret olunmayı, cennete girmeyi?

Uğzû. "Gaza edin, cihat edin." Fî-sebîllillâhi. "Allah yolunda cihat edin." Uğzû. "Gaza edin, cihat edin." Fî-sebîllillâhi. "Allah yolunda cihat edin." Men kâtele fî-sebîlillâhi fuvâka nâkatin.Men kâtele fî-sebîlillâhi fuvâka nâkatin. "Bir deve[nin iki] sağılışı [arasındaki zaman] kadar Allah yolunda çarpışan bir kimseye.""Bir deve[nin iki] sağılışı [arasındaki zaman] kadar Allah yolunda çarpışan bir kimseye." Vecebet lehû el-cennetü. "Cennet vacib olur." Vecebet lehû el-cennetü. "Cennet vacib olur."

Burada miktar söylemiyor, "Yeşil vadide [yaşamaktansa,] birazcık Burada miktar söylemiyor, "Yeşil vadide [yaşamaktansa,] birazcık Allah yolunda kâim olması daha uygundur." dedi. Allah yolunda kâim olması daha uygundur." dedi.

Ravâhu't-Tirmiziyyü fe-kâle hâdîsün hasenün. Ravâhu't-Tirmiziyyü fe-kâle hâdîsün hasenün.

el-Fuvâku mâ beyne'l-halbeteyni. "Fuvâk denilen kelime de, mânası neymiş? el-Fuvâku mâ beyne'l-halbeteyni. "Fuvâk denilen kelime de, mânası neymiş?

"İki deve sağılışı arası[ndaki geçen zaman]." [Kelimenin] Arapça'sını bilmek daha iyi, kaçırmıyorsun."İki deve sağılışı arası[ndaki geçen zaman]."

[Kelimenin] Arapça'sını bilmek daha iyi, kaçırmıyorsun.
Tercümeye kaldın mı, mütercimin keyfine bağlı kalıyorsun. Tercümeye kaldın mı, mütercimin keyfine bağlı kalıyorsun. Arapça'yı bildin mi o zaman eksiğini fazlasını, yanlışını anlıyorsun. Arapça'yı bildin mi o zaman eksiğini fazlasını, yanlışını anlıyorsun.

Fuvâka nâka. Bir nâkanın fuvâkı ne demek? "İki sağılışı arasındaki müddet." Fuvâka nâka. Bir nâkanın fuvâkı ne demek?

"İki sağılışı arasındaki müddet."

Ha demin ki mâna değilmiş demek ki. Bu izahat önemli.Ha demin ki mâna değilmiş demek ki. Bu izahat önemli. Demin ben demiştim ki; "Deve sağışı kadar." Çünkü demin ki tercümede öyle diyordu. Demin ben demiştim ki; "Deve sağışı kadar." Çünkü demin ki tercümede öyle diyordu.

Ne diyordu? "[Bir deve] sağacak kadar muharebe ederse." diyordu. Ne diyordu?

"[Bir deve] sağacak kadar muharebe ederse." diyordu.

Ben de sanıyordum ki, deveyi fışt fışt fışt sağacaksın, o sağılış miktarı kadar sanıyordum, Ben de sanıyordum ki, deveyi fışt fışt fışt sağacaksın, o sağılış miktarı kadar sanıyordum, öyle anlamıştım. Burada diyor ki; Fuvâk, "İki sağılış arasındaki zaman." [demektir.] öyle anlamıştım. Burada diyor ki; Fuvâk, "İki sağılış arasındaki zaman." [demektir.]

Memeye sütün birikmesi zaman alır mı? Var mı süt sağmayı bilen, inekleri olan? Memeye sütün birikmesi zaman alır mı?

Var mı süt sağmayı bilen, inekleri olan?
Günde bir defa mı sağılırdı ne olurdu? Günde bir defa mı sağılırdı ne olurdu?

Yani iki sağma arası, [ortalama] 12 saat filan çarpışmak... Yani iki sağma arası, [ortalama] 12 saat filan çarpışmak... Yani şu kadarcık, [bir deve sağacak kadar zaman] değil. Anlaşıldı... Yani şu kadarcık, [bir deve sağacak kadar zaman] değil. Anlaşıldı...

Ve anhu radıyallahu anhu. "Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet edilmiştir." Ve anhu radıyallahu anhu. "Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet edilmiştir."

Üçüncü hadis. Açılan sayfayı okuyorum sadece. Türkçe'sinde belki atlama olur diye Arapça'sını görelim diye bu sayfaya atladık, baktık. Üçüncü hadis. Açılan sayfayı okuyorum sadece. Türkçe'sinde belki atlama olur diye Arapça'sını görelim diye bu sayfaya atladık, baktık.

"Ebû Hüreyre radıyallahu anh rivayet ediyor ki..." Kîle yâ Resûlallâhi. "Ebû Hüreyre radıyallahu anh rivayet ediyor ki..." Kîle yâ Resûlallâhi. "Denildi ki ey Allah'ın Resûlü!" Mâ ya'dilü'l-cihâde? "Cihada ne denk gelir?" Cihad çok sevap…"Denildi ki ey Allah'ın Resûlü!" Mâ ya'dilü'l-cihâde? "Cihada ne denk gelir?" Cihad çok sevap… Mâ ya'dilü'l-cihâde fî sebîlillah. "Allah yolunda cihada denk olan ne vardır?Mâ ya'dilü'l-cihâde fî sebîlillah. "Allah yolunda cihada denk olan ne vardır? İbadetlerden ne yaparsa ona denk olur?" İbadetlerden ne yaparsa ona denk olur?"

Kâle lâ testetî'ûnehû fe-eâdû aleyhi merrateyni ev selâsen küllü zâlike yekûlü lâ testetî'ûnehû. Kâle lâ testetî'ûnehû fe-eâdû aleyhi merrateyni ev selâsen küllü zâlike yekûlü lâ testetî'ûnehû. "Güç yetiremezsiniz." "Soruyu Resûlullah'a [iki veya] üç defa tekrar tekrar sordular."Güç yetiremezsiniz." "Soruyu Resûlullah'a [iki veya] üç defa tekrar tekrar sordular. O da her seferinde lâ testetî'ûnehû, 'Ona güç yetiremezsiniz.' dedi."O da her seferinde lâ testetî'ûnehû, 'Ona güç yetiremezsiniz.' dedi." Yani, "Cihat yapmaya [denk bir ameli yapmaya] takat bulamazsınız, takat getiremezsiniz," dedi. Yani, "Cihat yapmaya [denk bir ameli yapmaya] takat bulamazsınız, takat getiremezsiniz," dedi. "Sonra da açıklayıcı bir bilgi olarak buyurdu ki..." "Sonra da açıklayıcı bir bilgi olarak buyurdu ki..."

Meselü'l-mücâhidi fî-sebîlillahi. "Allah yolunda cihad eden mücahidin misâli şunun gibidir."Meselü'l-mücâhidi fî-sebîlillahi. "Allah yolunda cihad eden mücahidin misâli şunun gibidir." Allah yolunda cihad eden mücahid şuna benzer: Allah yolunda cihad eden mücahid şuna benzer:

[Ke-meseli's-]sâimi'l-kâimi'l-kâniti bi-âyâtillâhi lâ yeftürü[Ke-meseli's-]sâimi'l-kâimi'l-kâniti bi-âyâtillâhi lâ yeftürü hattâ yercia'l-mücahidü fî-sebîlillâhi. hattâ yercia'l-mücahidü fî-sebîlillâhi.

"Allah yolunda cihad eden kimsenin misâli neye benzer?" "Allah yolunda cihad eden kimsenin misâli neye benzer?"

es-Sâim. "Oruç tutan." el-Kâim. "Geceleri de namaza kalkan, namaz kılan."es-Sâim. "Oruç tutan." el-Kâim. "Geceleri de namaza kalkan, namaz kılan." Gece gündüz namaz kılan, oruç tutan. el-Kânit. "Allah'a itaat ve ibadet eden." Gece gündüz namaz kılan, oruç tutan. el-Kânit. "Allah'a itaat ve ibadet eden." Bi-âyâtillâhi. "Allah'ın âyetlerini anlayarak okuyup ona itaat eden." Bi-âyâtillâhi. "Allah'ın âyetlerini anlayarak okuyup ona itaat eden."

Biz Kur'an'ı okuyoruz ama mânasını bilmiyoruz.Biz Kur'an'ı okuyoruz ama mânasını bilmiyoruz. İşte Elemneşrah leke'yi, Ve'd-duhâ'yı, Ve'ş-Şemsi ve duhâhâ'yı vesaireyi okuduk. İşte Elemneşrah leke'yi, Ve'd-duhâ'yı, Ve'ş-Şemsi ve duhâhâ'yı vesaireyi okuduk.

Lâ uksimu bi-hâze'l-beled. Ne dedi? Anlamıyoruz. Lâ uksimu bi-hâze'l-beled.

Ne dedi?

Anlamıyoruz.

"Allah'ın âyetlerini anlayıp itaat eden, namaz kılan, oruç tutan insan gibidir." "Allah'ın âyetlerini anlayıp itaat eden, namaz kılan, oruç tutan insan gibidir." Lâ yeftürü. "Hiç kesmeden, kesintisiz bu işleri yapan kimse gibidir."Lâ yeftürü. "Hiç kesmeden, kesintisiz bu işleri yapan kimse gibidir." Min salâtin ve siyâmin. "Kıldığı namazdan, tuttuğu oruçtan hiç kesinti yapmadanMin salâtin ve siyâmin. "Kıldığı namazdan, tuttuğu oruçtan hiç kesinti yapmadan namazını orucunu devam ettiren kimse gibidir." Hattâ yercia'l-mücahidü fî-sebîlillahi.namazını orucunu devam ettiren kimse gibidir." Hattâ yercia'l-mücahidü fî-sebîlillahi. "O Allah yolunda cihada gitmiş olan kimse savaştan geri dönünceye kadar…" "O Allah yolunda cihada gitmiş olan kimse savaştan geri dönünceye kadar…"

"Mücahidin durumu, hep oruç tutup, hep namaz kılıp,"Mücahidin durumu, hep oruç tutup, hep namaz kılıp, hep Allah'ın âyetlerin okuyup, hep itaat eden, hiç boş durmayan daima yapan insan gibidir." hep Allah'ın âyetlerin okuyup, hep itaat eden, hiç boş durmayan daima yapan insan gibidir."

Mücahid yola çıktı, gidiyor, bir ay, on beş gün ne kadarsa; bir sene, altı ay, üç ay [sonra geri] geliyor. Mücahid yola çıktı, gidiyor, bir ay, on beş gün ne kadarsa; bir sene, altı ay, üç ay [sonra geri] geliyor. O da, [cihada gitmeyen kimse de] hiç durmadan oruç tutuyor,O da, [cihada gitmeyen kimse de] hiç durmadan oruç tutuyor, namaz kılıyor, âyetleri okuyor, itaat ediyor, onun gibidir. namaz kılıyor, âyetleri okuyor, itaat ediyor, onun gibidir.

Müttefekun aleyh. "Buhârî ve Müslim beraberce bu hadîs-i şerîfi zikretmişler." Müttefekun aleyh. "Buhârî ve Müslim beraberce bu hadîs-i şerîfi zikretmişler." Ve hâzâ lafzu müslimin. "Bu okuduğum Müslim isimli hadis aliminin ifadesi."Ve hâzâ lafzu müslimin. "Bu okuduğum Müslim isimli hadis aliminin ifadesi." Buhârî'nin ifadesinde deniliyor ki; Enne racülen kâle. "Adamın birisi dedi ki:" Buhârî'nin ifadesinde deniliyor ki;

Enne racülen kâle. "Adamın birisi dedi ki:"
Yâ Resûlallahi düllenî alâ amelin ya'dilü'l-cihâde.Yâ Resûlallahi düllenî alâ amelin ya'dilü'l-cihâde. "Bana cihada muadil olan, cihada denk olabilecek bir ibadeti anlatıver, öğretiver, söyleyiver." dedi. "Bana cihada muadil olan, cihada denk olabilecek bir ibadeti anlatıver, öğretiver, söyleyiver." dedi. "Delalet ediver, kılavuzluk ediver de onu bileyim, yapayım." demek istedi. "Delalet ediver, kılavuzluk ediver de onu bileyim, yapayım." demek istedi.

Kâle lâ eciduhû. "Ben böyle bir ibadet, cihada denk olan ibadet bilmiyorum" dedi. Sonra dedi ki; Kâle lâ eciduhû. "Ben böyle bir ibadet, cihada denk olan ibadet bilmiyorum" dedi. Sonra dedi ki;

Hel testetî'u? "Sen güç yetiştirebilir misin?" İzâ harece'l-mücâhidü. Hel testetî'u? "Sen güç yetiştirebilir misin?" İzâ harece'l-mücâhidü. "Mücahit komşun cihada gittiği zaman." En tedhule mescideke. "Mescidine, ibadet ettiğin yere girsen.""Mücahit komşun cihada gittiği zaman." En tedhule mescideke. "Mescidine, ibadet ettiğin yere girsen." Fe-tekûma ve lâ teftüru. "Hep namaz kılsan, hiç namazsız durmasan, hep namazda olsan." Fe-tekûma ve lâ teftüru. "Hep namaz kılsan, hiç namazsız durmasan, hep namazda olsan." Ve tesûmü lâ tüftiru. "Hiç iftar etmeden, oruç açmadan, oruç tutsan, buna güç yetirebilir misin?" Ve tesûmü lâ tüftiru. "Hiç iftar etmeden, oruç açmadan, oruç tutsan, buna güç yetirebilir misin?" Ve kâle ve men yestetî'u zalike? "Buna kim güç getirebilir yâ Resûlullah?" dedi. Ve kâle ve men yestetî'u zalike? "Buna kim güç getirebilir yâ Resûlullah?" dedi.

Bu hadîs-i şerîfi [Buhârî] bu ilavesiyle böyle rivayet etti. Yani [hiçbir şey] cihada denk olamıyor. Bu hadîs-i şerîfi [Buhârî] bu ilavesiyle böyle rivayet etti.

Yani [hiçbir şey] cihada denk olamıyor.
Sabahtan akşama, mücahit dönünceye kadar aç duracak, mücahit dönünceye kadar namaz kılacak, Sabahtan akşama, mücahit dönünceye kadar aç duracak, mücahit dönünceye kadar namaz kılacak, mücahit dönünceye kadar Allah'ın âyetlerini okuyacak, [oruç tutacak, yine de denk olamıyor.] mücahit dönünceye kadar Allah'ın âyetlerini okuyacak, [oruç tutacak, yine de denk olamıyor.]

[Ne yapıp] yapıp ümmetin cihada dönmesi lazım. Bizim cihadı öğrenmemiz lazım. [Ne yapıp] yapıp ümmetin cihada dönmesi lazım. Bizim cihadı öğrenmemiz lazım. Yoksa yedi asırlık İslâm öncesi Endülüs elden çıktığı gibi,Yoksa yedi asırlık İslâm öncesi Endülüs elden çıktığı gibi, Balkanlar elden çıktığı gibi Anadolu da elden gitmek üzere... Balkanlar elden çıktığı gibi Anadolu da elden gitmek üzere...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2