Namaz Vakitleri

19 Cemâziye'l-Evvel 1446
21 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:51
Öğle
12:55
İkindi
15:26
Akşam
17:49
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Ebû Yezîd El-Bistàmî Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

9 Zilka'de 1413 / 01.05.1993
Eyüp/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Ebû Yezîd el-Bistàmî Hakkında Bilgi, Tebliğ Çalışmalarının Önemi, Ebû Yezîd | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ebû Yezîd El-Bistàmî Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

9 Zilka'de 1413 / 01.05.1993
Eyüp/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Ebû Yezîd el-Bistàmî Hakkında Bilgi, Tebliğ Çalışmalarının Önemi, Ebû Yezîd | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîn alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîn alâ külli hâlin ve fî külli hîn.
Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, kemâ yenbeğî li-celâli vechihî veHamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve ve li-azîmi sultânih ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l -evvelîne ve'l-âhirîn,ve li-azîmi sultânih ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l -evvelîne ve'l-âhirîn, Muhammedini'l Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. Muhammedini'l Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ.

Emmâ ba'd. Emmâ ba'd.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Şu mübarek, sevimli, ruhâni semtte, şu güzel binada,Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Şu mübarek, sevimli, ruhâni semtte, şu güzel binada,
güzel bir kitap olan Tabakatu's-sûfiyye'yi okuyoruz. Sıra okuduğumuz eserin 67. sayfasındagüzel bir kitap olan Tabakatu's-sûfiyye'yi okuyoruz. Sıra okuduğumuz eserin 67. sayfasında Ebû Yezîd el-Bistâmî hazretlerine geldi. Bugün onu okumaya başlayacağız.Ebû Yezîd el-Bistâmî hazretlerine geldi. Bugün onu okumaya başlayacağız. Başlamadan önce, evvela ve hâsseten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemBaşlamadan önce, evvela ve hâsseten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in rûh-i pâkine hediye olsun diyeEfendimiz'in rûh-i pâkine hediye olsun diye ve sonra cümle enbiyâ ve mürselînin ve Peygamber Efendimiz'in mübarekve sonra cümle enbiyâ ve mürselînin ve Peygamber Efendimiz'in mübarek ashâbının, aşere-i mübeşşerenin, ezvâc-ı tâhirât validelerimizin, evlâd-ı Resülullâh ashâbının, aşere-i mübeşşerenin, ezvâc-ı tâhirât validelerimizin, evlâd-ı Resülullâh ve sâdât ve meşâyih-i turuk-ı aliyyemizin Ebû Bekir es-Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtazâ'danve sâdât ve meşâyih-i turuk-ı aliyyemizin Ebû Bekir es-Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtazâ'dan hocamız Muhammed Zâhid-i Bursevî'ye kadar silsilelerimizden güzerân eylemiş olanhocamız Muhammed Zâhid-i Bursevî'ye kadar silsilelerimizden güzerân eylemiş olan cümle mürşitlerimizin, evliyâullah büyüklerimizin, din büyüklerimizin, cümle mürşitlerimizin, evliyâullah büyüklerimizin, din büyüklerimizin, şu makamın sahibi Mustafa Selami Efendi hazretlerinin,şu makamın sahibi Mustafa Selami Efendi hazretlerinin, hâsseten bu beldeye ismini vermiş olanhâsseten bu beldeye ismini vermiş olan Mihmandâr-ı Peygamberî Ebû Eyyûb el-Ensârî Efendimiz hazretlerininMihmandâr-ı Peygamberî Ebû Eyyûb el-Ensârî Efendimiz hazretlerinin ve sair İstanbul'da medfun bulunan sahâbe-i kirâmın -rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn-ve sair İstanbul'da medfun bulunan sahâbe-i kirâmın -rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn- ve Beykoz'da makamı bulunanve Beykoz'da makamı bulunan Yûşâ aleyhisselâm ve sair enbiyâ ve mürselîn ve evliyâullâh-i mukarrabîninYûşâ aleyhisselâm ve sair enbiyâ ve mürselîn ve evliyâullâh-i mukarrabînin ve uzaktan yakından şuraya muhabbetle toplanıp gelmiş olan siz kardeşlerimizinve uzaktan yakından şuraya muhabbetle toplanıp gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş olan bütün sevdiklerinin, yakınlarının, geçmişlerinin,âhirete göçmüş olan bütün sevdiklerinin, yakınlarının, geçmişlerinin, ecdâd-ı ceddâd, akrabâ-i taallukât, ahbâb-ı yarânlarının, âhirete göçmüş olan ihvânımızın, ecdâd-ı ceddâd, akrabâ-i taallukât, ahbâb-ı yarânlarının, âhirete göçmüş olan ihvânımızın, beldemizde medfun bulunan mübarek insanların ve sair mü'minîn ü mü'minât,beldemizde medfun bulunan mübarek insanların ve sair mü'minîn ü mü'minât, müslimîn ü müslimâtın da cümlesinin ruhlarına bizlerden birer hediye-i Kur'âniyye olsunmüslimîn ü müslimâtın da cümlesinin ruhlarına bizlerden birer hediye-i Kur'âniyye olsun ve bu hediye-i Kur'âniyye münasebetiyle Rabbimiz cümlesinin mükâfâtlarını ziyade eylesin,ve bu hediye-i Kur'âniyye münasebetiyle Rabbimiz cümlesinin mükâfâtlarını ziyade eylesin, mânevî ikrâmât ile cümlesine ikram eylesin, dereceleri yüksek olsun, kabirleri nur dolsun,mânevî ikrâmât ile cümlesine ikram eylesin, dereceleri yüksek olsun, kabirleri nur dolsun, ruhları şâd olsun diye, biz yaşayan müslümanlar da Rabbimiz'in rızasına uygun yaşayalım, Rabbimiz'inruhları şâd olsun diye, biz yaşayan müslümanlar da Rabbimiz'in rızasına uygun yaşayalım, Rabbimiz'in huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varalım, cennetiyle cemaliyle müşerref olalım,huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varalım, cennetiyle cemaliyle müşerref olalım, selâmına erelim, cemâlini görelim diye bir Fâtihâ, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım; öyle başlayalım. selâmına erelim, cemâlini görelim diye bir Fâtihâ, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım; öyle başlayalım.

Ve minhüm Ebû Yezîde "Ebû Yezîd onlardan biridir, onlardandır." Ve minhüm Ebû Yezîde "Ebû Yezîd onlardan biridir, onlardandır."

Şu kitapta ismi yâd edilecek olan mübarek şeyhlerden, mürşitlerden, evliyâullahtanŞu kitapta ismi yâd edilecek olan mübarek şeyhlerden, mürşitlerden, evliyâullahtan birisi de Ebû Yezîd'dir. Ebû Arapça'da babası demek. Yezîd de fazl-u kemâli ziyade olan, arttıkça artan demek.birisi de Ebû Yezîd'dir. Ebû Arapça'da babası demek. Yezîd de fazl-u kemâli ziyade olan, arttıkça artan demek. Fiil vezninde olduğu için gayr-i munsarif bir kelimedir;Fiil vezninde olduğu için gayr-i munsarif bir kelimedir; Zâde, yezîdü, ziyâdeten fiiline benzediğinden, fiil sîgası olduğundanZâde, yezîdü, ziyâdeten fiiline benzediğinden, fiil sîgası olduğundan Türkçe'de de fiil sîgasından isimler oluyor. Mesela çocuk doğuyor; adını Yaşar koyuyoruz.Türkçe'de de fiil sîgasından isimler oluyor. Mesela çocuk doğuyor; adını Yaşar koyuyoruz. Yaşar bir fiil sîgası. "Yaşarım, yaşarsın, yaşar;Yaşar bir fiil sîgası. "Yaşarım, yaşarsın, yaşar; yaşarız, yaşarsınız, yaşarlar." İşte Araplar fiil sîgasını böyle isim olarak koyarlarsa o zamanyaşarız, yaşarsınız, yaşarlar." İşte Araplar fiil sîgasını böyle isim olarak koyarlarsa o zaman gayr-i munsarif olur. Sonu cer ve tenvin kabul etmez. Onun için Ebû Yezîde gayr-i munsarif olur. Sonu cer ve tenvin kabul etmez. Onun için Ebû Yezîde diyoruz, yezîdin diyemiyoruz. Adı Zeyd olsaydı o zaman "Ebû Zeydin" diyebilirdik.diyoruz, yezîdin diyemiyoruz. Adı Zeyd olsaydı o zaman "Ebû Zeydin" diyebilirdik. Ama bu gayr-i munsarif olduğu için memnû mine's-sarf olduğundan Ebû Yezîde diyoruz.Ama bu gayr-i munsarif olduğu için memnû mine's-sarf olduğundan Ebû Yezîde diyoruz. el-Bistâmî de nisbesidir. Ona bağlanırken Ebû Yezîde'l-Bistâmî deniliyor. el-Bistâmî de nisbesidir. Ona bağlanırken Ebû Yezîde'l-Bistâmî deniliyor. Ya duracağız Ebû Yezîd el-Bistâmî diyeceğiz veya bağladığımız zaman Ebû Yezîde'l-Ya duracağız Ebû Yezîd el-Bistâmî diyeceğiz veya bağladığımız zaman Ebû Yezîde'l- Bistâmi diye bağlayacağız. Bistam, başlıkta geçiyor. Bistâmi diye bağlayacağız. Bistam, başlıkta geçiyor.

Aşağıda Bi'l-kesri sümme's-sükûn demiş.Aşağıda Bi'l-kesri sümme's-sükûn demiş. Be harfi esreli, sin harfi cezimli demek. Bistam diye okunacak. Bazısı Bestam okuyor. Be harfi esreli, sin harfi cezimli demek. Bistam diye okunacak. Bazısı Bestam okuyor.

Beldetün kebîratün bi-Kûmis "Büyük bir şehirdir." Alâ câdeti't-tarîki ile NîsâbûrBeldetün kebîratün bi-Kûmis "Büyük bir şehirdir." Alâ câdeti't-tarîki ile Nîsâbûr "Kûmis denilen yer Nîsâbur'a giden yol, büyük kervan yolu üzerinde büyük bir şehirdir.""Kûmis denilen yer Nîsâbur'a giden yol, büyük kervan yolu üzerinde büyük bir şehirdir." Ba'de Damgan bi-merhaleteyn "Damgan şehrinden iki menzil daha ötesidir." Ba'de Damgan bi-merhaleteyn "Damgan şehrinden iki menzil daha ötesidir."

Eskiler mesafeleri menzille sayarlardı. Bir kervan bütün gün gidip bir yerde konaklıyor,Eskiler mesafeleri menzille sayarlardı. Bir kervan bütün gün gidip bir yerde konaklıyor, ertesi gün gidip bir daha konaklıyor. Her konakladığı yere bir menzil diyorlar. Bir günlük mesafe.ertesi gün gidip bir daha konaklıyor. Her konakladığı yere bir menzil diyorlar. Bir günlük mesafe. Umumiyetle 30 küsur kilometredir. Bir menzil 35-36 km. bir mesafedir.Umumiyetle 30 küsur kilometredir. Bir menzil 35-36 km. bir mesafedir. Buna fersah da derler Farsça ferseng de derler. Buna fersah da derler Farsça ferseng de derler. Demek ki "Damgan şehrinden iki menzil ötede; iki kez konaklayarak gidilen yer." demek.Demek ki "Damgan şehrinden iki menzil ötede; iki kez konaklayarak gidilen yer." demek. Bir insan kervana katıldı mı, iki gece yatacak, ondan sonra gidecek demek. Ama mesafe de nihayet buradanBir insan kervana katıldı mı, iki gece yatacak, ondan sonra gidecek demek. Ama mesafe de nihayet buradan Körfez kasabası kadar; yani İzmit bile değil. Ancak o kadar yürüyebiliyorlar.Körfez kasabası kadar; yani İzmit bile değil. Ancak o kadar yürüyebiliyorlar. Hatta bir günde o kadar yürüyemiyorlar da o kadar mesafeyi ancak iki günde alıyorlar. Hatta bir günde o kadar yürüyemiyorlar da o kadar mesafeyi ancak iki günde alıyorlar.

Fütühat maa'r-Reyyi ve Kûmis. "Rey ve Kumis şehriyle beraber müslümanlar tarafındanFütühat maa'r-Reyyi ve Kûmis. "Rey ve Kumis şehriyle beraber müslümanlar tarafından aynı zamanda fethedilmiş." Rey neresiydi? aynı zamanda fethedilmiş."

Rey neresiydi?

Bugünkü Tahran'a yakın bir mıntıka; Tahran'ın kenarı, mahallesi gibi diyebiliriz. Bugünkü Tahran'a yakın bir mıntıka; Tahran'ın kenarı, mahallesi gibi diyebiliriz.

Rey şehrinin nisbesi nasıl gelir, nasıl Reyli, Rey şehrinden diyeceğiz? Rey şehrinin nisbesi nasıl gelir, nasıl Reyli, Rey şehrinden diyeceğiz?

Hiç aklınıza gelmeyecek şekilde; Râzî geliyor.Hiç aklınıza gelmeyecek şekilde; Râzî geliyor. Fahreddîn, Rey şehrindendi, Fahreddîn er-Râzî diyoruz. Bu Râzî "Ben senden hoşnutFahreddîn, Rey şehrindendi, Fahreddîn er-Râzî diyoruz. Bu Râzî "Ben senden hoşnut ve razıyım." mânasına olan o râzı kelimesi değil. Bu Râzî Rey şehirli demek.ve razıyım." mânasına olan o râzı kelimesi değil. Bu Râzî Rey şehirli demek. Keskin ze ile Fahreddîn-i Râzî. Bazıları bunu bilmez; Keskin ze ile Fahreddîn-i Râzî. Bazıları bunu bilmez; bir de bilgiçlik taslar. Fahreddin-i Râdî der;bir de bilgiçlik taslar. Fahreddin-i Râdî der; dad harfi çıkarmaya kalkar, halbuki dad 'la ilgisi yok. dad harfi çıkarmaya kalkar, halbuki dad 'la ilgisi yok.

Demek ki Araplar, müslüman ecdâdımız, müslüman nesiller,Demek ki Araplar, müslüman ecdâdımız, müslüman nesiller, Peygamber Efendimiz'den sonra bu Horasan'ı fethederken,Peygamber Efendimiz'den sonra bu Horasan'ı fethederken, Rey şehrini Tahran'ın olduğu yeri,Rey şehrini Tahran'ın olduğu yeri, Kumis'i ve bu Bestâm'ı aşağı yukarı aynı zamanlarda fethetmişler. Kumis'i ve bu Bestâm'ı aşağı yukarı aynı zamanlarda fethetmişler.

Alâ yedi naîmi'bni mukrîn. Tabii hareke yok çeşitli şekillerde okunabilir:Alâ yedi naîmi'bni mukrîn. Tabii hareke yok çeşitli şekillerde okunabilir: Naim okunabilir, nuaym okunabilir, mukrin, mukarrin diye okunabilir. Naim okunabilir, nuaym okunabilir, mukrin, mukarrin diye okunabilir. İsimlerin nasıl okunduğunu tahmin etmek kolay kolay da mümkün değildir.İsimlerin nasıl okunduğunu tahmin etmek kolay kolay da mümkün değildir. En iyisi eski veya yeni iyi bir Arap ansiklopedisine bakmaktır.En iyisi eski veya yeni iyi bir Arap ansiklopedisine bakmaktır. Orada güzelce harekelerler. Hiç belli olmaz;Orada güzelce harekelerler. Hiç belli olmaz; okunuşu karşına senin tahmin etmediğin bir şekilde gelebilir. okunuşu karşına senin tahmin etmediğin bir şekilde gelebilir.

Fî-ahdi Ömere'bni'l-HattâbFî-ahdi Ömere'bni'l-Hattâb "Hz.Ömer b. Hattâb zamanında fethedilmiş." "Hz.Ömer b. Hattâb zamanında fethedilmiş."

Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz iki sene halife olarak kaldı, vefat eyledi.Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz iki sene halife olarak kaldı, vefat eyledi. Arkasından Hz.Ömer halife oldu. Buralar onun zamanında fetholunmuş. Çünkü o zamanın mübarekleri,Arkasından Hz.Ömer halife oldu. Buralar onun zamanında fetholunmuş. Çünkü o zamanın mübarekleri, başlıca vazifeleri İslâm'a hizmettir diye düşünüyorlardı. Bizim gibi miskin, durgun,başlıca vazifeleri İslâm'a hizmettir diye düşünüyorlardı. Bizim gibi miskin, durgun, gevşek, rahata dalmış, dünya zevkini almış, kolunu kıpırdatmayan insanlar değillerdi.gevşek, rahata dalmış, dünya zevkini almış, kolunu kıpırdatmayan insanlar değillerdi. Sahabe-i Kirâm şimdi Türkiye'de olmuş olsaydı ne Sırbistan kalırdı, ne Ermenistan.Sahabe-i Kirâm şimdi Türkiye'de olmuş olsaydı ne Sırbistan kalırdı, ne Ermenistan. Ama bizim gibi uyuşuk insanlar dolayısıyla, işte bu haldeyiz.Ama bizim gibi uyuşuk insanlar dolayısıyla, işte bu haldeyiz. Meydanı boş bulunca, bir zaman arslanların cevlân eylediğiMeydanı boş bulunca, bir zaman arslanların cevlân eylediği sahralarda şimdi topal tilkiler dolaşıyor... sahralarda şimdi topal tilkiler dolaşıyor...

Senete tis'i aşrete ev semâniye aşrete.Senete tis'i aşrete ev semâniye aşrete. "Buralar hicretin 18. veya 19. senesinde fethedilmiş." "Buralar hicretin 18. veya 19. senesinde fethedilmiş."

Nerede Medine-i Münevvere, nerede Nîşâbur, nerede Bistam, nerede bu Damgan veyahut Tahran? Nerede Medine-i Münevvere, nerede Nîşâbur, nerede Bistam, nerede bu Damgan veyahut Tahran?

Muazzam bir süratle fethetmişler. Tabii bu fetihte mücahitlerin iman kuvveti var; bir. Muazzam bir süratle fethetmişler.

Tabii bu fetihte mücahitlerin iman kuvveti var; bir.

İki; mücahitlerin temsil ettiği fikir hak fikir olduğundan karşı tarafın hakkı kabul etmedeİki; mücahitlerin temsil ettiği fikir hak fikir olduğundan karşı tarafın hakkı kabul etmede gösterdiği kolaylık var. İkisi de rol oynuyor. Düşünüyorum da biz de bugüngösterdiği kolaylık var. İkisi de rol oynuyor. Düşünüyorum da biz de bugün çok sağlam, çok halis muhlis müslümanlar olsak, Amerika'ya, çok sağlam, çok halis muhlis müslümanlar olsak, Amerika'ya, Avrupa'ya gidip pek çok kimseyi müslüman edebiliriz. Mümkün. Avrupa'ya gidip pek çok kimseyi müslüman edebiliriz. Mümkün.

Güzel bir hikâye anlattılar ama gerçek bir hikâye.Güzel bir hikâye anlattılar ama gerçek bir hikâye. Hem de bizim Ömer Ziyâeddin Hocamız hazretlerinin oğlu... Bugün sempozyumda vardı.Hem de bizim Ömer Ziyâeddin Hocamız hazretlerinin oğlu... Bugün sempozyumda vardı. Çok da güzel konuşma yaptı. Prof. Dr. Yusuf Ziya Binatlı.Çok da güzel konuşma yaptı. Prof. Dr. Yusuf Ziya Binatlı. Çemberlitaş'da Fırat Kültür Merkezi'nde Ahmed-i Yesevî hazretleri sempozyumu, yarın da olacak. Çemberlitaş'da Fırat Kültür Merkezi'nde Ahmed-i Yesevî hazretleri sempozyumu, yarın da olacak.

Saat 10'dan 4'e kadar inşaallah. Çok şahane konuşmalar olacak inşaallah; orada da bulunun. Saat 10'dan 4'e kadar inşaallah. Çok şahane konuşmalar olacak inşaallah; orada da bulunun.

Yusuf Ziya Binatlı, bizim tekkenin silsilesindenYusuf Ziya Binatlı, bizim tekkenin silsilesinden Ömer Ziyâeddin Efendi hazretlerinin mahdumu, kendisi de hâfız,Ömer Ziyâeddin Efendi hazretlerinin mahdumu, kendisi de hâfız, profesör, hukukçu, işletmeci mâşaallah. profesör, hukukçu, işletmeci mâşaallah.

Diyarbakır'da savcıyken, Albay veya binbaşı rütbesinde;Diyarbakır'da savcıyken, Albay veya binbaşı rütbesinde; tamamen Allah'ı, Peygamber'i, Kur'an'ı, dini, imanı reddeden,tamamen Allah'ı, Peygamber'i, Kur'an'ı, dini, imanı reddeden, kabul etmeyen şâribü'l-leyli ve'n-nehâr "gece gündüz içen" birisi varmış.kabul etmeyen şâribü'l-leyli ve'n-nehâr "gece gündüz içen" birisi varmış. Bu da mü'min bir kimse olarak onun doğru yola gelmesi için gayret edermiş, çalışırmış.Bu da mü'min bir kimse olarak onun doğru yola gelmesi için gayret edermiş, çalışırmış. Fakat ötekisi gece gündüz içen münkir bir insan mü'min değil; çünkü hiçbir şey kabul etmiyor.Fakat ötekisi gece gündüz içen münkir bir insan mü'min değil; çünkü hiçbir şey kabul etmiyor. Kendisi savcı, ötekisi de herhalde bir askerlik şubesinde Jandarma komutanı veyahutKendisi savcı, ötekisi de herhalde bir askerlik şubesinde Jandarma komutanı veyahut oradaki birlikte komutan. Onun doğru yola gelmesini istermiş;oradaki birlikte komutan. Onun doğru yola gelmesini istermiş; zaman zaman yalvarırmış; ötekisi kaçarmış, yan çizermiş, alay edermiş. zaman zaman yalvarırmış; ötekisi kaçarmış, yan çizermiş, alay edermiş.

Bir gün demiş ki; Bir gün demiş ki;

"Ne olur cumaya gel! Bak Allah'ın farzı, Allah'ın emri." "Ne olur cumaya gel! Bak Allah'ın farzı, Allah'ın emri." O da demiş ki: "Gelirim ama sen de bana bir şişe viski ısmarlarsın." O da demiş ki:

"Gelirim ama sen de bana bir şişe viski ısmarlarsın."

Onlar onu ganimet sayıyorlar; ötekisi ucuz, bu pahalı bir şey.Onlar onu ganimet sayıyorlar; ötekisi ucuz, bu pahalı bir şey. Yusuf Ziya Bey savcı. Camiye gelsin diye; "Tamam, viskiyi alacağım." demiş. O da; Yusuf Ziya Bey savcı. Camiye gelsin diye;

"Tamam, viskiyi alacağım." demiş. O da;

"Tamam, geliyorum." demiş. Müftüye gitmiş, demiş ki: "Tamam, geliyorum." demiş.

Müftüye gitmiş, demiş ki:

"Aman camiye mühim bir şahsı getireceğim, bu cuma ezanı çok tatlı okuyan bir müezzin bul. "Aman camiye mühim bir şahsı getireceğim, bu cuma ezanı çok tatlı okuyan bir müezzin bul. Camide çok güzel vaaz veren bir vaiz bulundur; çok güzel hutbe okusun.Camide çok güzel vaaz veren bir vaiz bulundur; çok güzel hutbe okusun. İmam şöyle olsun, vaiz, hatip böyle olsun." Çok tembihlemiş. Müftü de anlayış göstermiş: İmam şöyle olsun, vaiz, hatip böyle olsun." Çok tembihlemiş. Müftü de anlayış göstermiş:

"Tamam savcı bey; meraklanma!" demiş. "Tamam savcı bey; meraklanma!" demiş.

Hakikaten çok güzel ezanlar okunmuş, vaazlar verilmiş, hutbe okunmuşHakikaten çok güzel ezanlar okunmuş, vaazlar verilmiş, hutbe okunmuş ve namazı kılmışlar, çıkmışlar. Tık yok. Biraz yürümüşler, hiç konuşma yok.ve namazı kılmışlar, çıkmışlar. Tık yok. Biraz yürümüşler, hiç konuşma yok. Biraz daha yürümüşler bir şey yok. Yusuf Ziya Bey ses çıkarmıyormuş.Biraz daha yürümüşler bir şey yok. Yusuf Ziya Bey ses çıkarmıyormuş. Ötekisi bakalım neler duydu, neler hissetti, ne diyecek?Ötekisi bakalım neler duydu, neler hissetti, ne diyecek? Böyle 3-4 dakika yan yana hiç ses çıkarmadan yürümüşler. Belli bir noktaya gelince demiş ki: Böyle 3-4 dakika yan yana hiç ses çıkarmadan yürümüşler. Belli bir noktaya gelince demiş ki:

"Hani sen bana viski alacaktın ya, hadi bakalım al!" "Hani sen bana viski alacaktın ya, hadi bakalım al!"

Tabii başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi olmuş, çok üzülmüş.Tabii başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi olmuş, çok üzülmüş. "Ben buna bu kadar hutbe, vaaz dinlettirdim, cuma namazı kıldırdım"Ben buna bu kadar hutbe, vaaz dinlettirdim, cuma namazı kıldırdım yine huylu huyundan vazgeçmedi." diye düşünmüş ama söz verdim diye almış. yine huylu huyundan vazgeçmedi." diye düşünmüş ama söz verdim diye almış.

Almış ama bu durum şehirde duyulmuş. Diyarbakır Müftüsü bastonuyla gelmiş, demiş ki: Almış ama bu durum şehirde duyulmuş. Diyarbakır Müftüsü bastonuyla gelmiş, demiş ki:

"Sen nasıl olur da böyle bir şâribü'l-leyli ve'n-nehar, Allah'ı Peygamber'i inkâr eden "Sen nasıl olur da böyle bir şâribü'l-leyli ve'n-nehar, Allah'ı Peygamber'i inkâr eden bir herif-i nâ-şerîfe viski alırsın? Ne biçim müslümansın sen, bir herif-i nâ-şerîfe viski alırsın? Ne biçim müslümansın sen, utanmıyor musun? Bir de şeyh çocuğu olacaksın!" diyerek onunla üç ay konuşmamış.utanmıyor musun? Bir de şeyh çocuğu olacaksın!" diyerek onunla üç ay konuşmamış. Çok üzülmüş. Tabii insan bir taraftan işin olmadığına,Çok üzülmüş. Tabii insan bir taraftan işin olmadığına, adamın ıslah olmadığına üzülür; bir taraftan da söz verdim diye ona viski ısmarladı, ona üzülür. adamın ıslah olmadığına üzülür; bir taraftan da söz verdim diye ona viski ısmarladı, ona üzülür.

Birbilerinden ayrılmışlar, aradan yıllar geçmiş.Birbilerinden ayrılmışlar, aradan yıllar geçmiş. Bir gün İstanbul'da Beyazıt Camii'nin önünde karşılaşmışlar. Bir gün İstanbul'da Beyazıt Camii'nin önünde karşılaşmışlar.

"Oo! Savcı bey nasılsın?" "Oo! Savcı bey nasılsın?"

"Oo! Albayım nasılsın, iyi misin?" merhabalaşmışlar. "Oo! Albayım nasılsın, iyi misin?" merhabalaşmışlar.

"Ben seni çok merak ediyorum, özledim. Şu bizim aşağıda bir kıraathânemiz, "Ben seni çok merak ediyorum, özledim. Şu bizim aşağıda bir kıraathânemiz, kahvehânemiz var. Orada oturur, sohbet ederiz gel gidelim." kahvehânemiz var. Orada oturur, sohbet ederiz gel gidelim."

"Tamam sen önden git ben geliyorum." "Tamam sen önden git ben geliyorum."

"Yok, ben seni yıllar yılı bulamadım, şimdi buldum, bir daha elden kaçırmam, beraber gidelim." "Yok, ben seni yıllar yılı bulamadım, şimdi buldum, bir daha elden kaçırmam, beraber gidelim."

"Yok, benim bir işim var. Sen git ondan sonra ben gelirim." Demiş. "Yok, benim bir işim var. Sen git ondan sonra ben gelirim." Demiş.

"Bırakmam, nerde işin varsa beraber gidelim ama senden ayrılmayayım,"Bırakmam, nerde işin varsa beraber gidelim ama senden ayrılmayayım, öbür tarafa da beraber gideriz." "Yok, sen git."öbür tarafa da beraber gideriz."

"Yok, sen git."
"Nedir işin, nereye gideceksin?" Albay söylemek istemiyor."Nedir işin, nereye gideceksin?" Albay söylemek istemiyor. Nihayet çok tazyik karşısında ağzından baklayı çıkarmış. Nihayet çok tazyik karşısında ağzından baklayı çıkarmış. "Ezan okundu ya namazı kılıp da öyle geleyim dedim." demiş."Ezan okundu ya namazı kılıp da öyle geleyim dedim." demiş. Mahcubiyetinden ona namaz kıldığını belli etmeden kendisi kılıp gitmek istiyor.Mahcubiyetinden ona namaz kıldığını belli etmeden kendisi kılıp gitmek istiyor. Allah neden sonra kalbine bir yumuşaklık veriyor, Allah neden sonra kalbine bir yumuşaklık veriyor,

Allah'ın lütfu çok.Yere küçücük bir tohum, şu kadarcık bir şey atıyorsun; kocaman bir bitki oluyor,Allah'ın lütfu çok.Yere küçücük bir tohum, şu kadarcık bir şey atıyorsun; kocaman bir bitki oluyor, bazen ağaç oluyor. Düşünün, incirin çekirdeği ne kadardır? bazen ağaç oluyor.

Düşünün, incirin çekirdeği ne kadardır?

Toplu iğne başı gibidir. Bundan koca incir ağacı oluyor. Allah'ın lütfu o kadar çok kiToplu iğne başı gibidir. Bundan koca incir ağacı oluyor. Allah'ın lütfu o kadar çok ki bir tohuma neler veriyor... Onun için müslümanın İslâm'ı yaymak için bu çalışmayı yapması lazım.bir tohuma neler veriyor... Onun için müslümanın İslâm'ı yaymak için bu çalışmayı yapması lazım. Bu tohumları, bu irşat ve nasihat tohumlarını, bu tebliğBu tohumları, bu irşat ve nasihat tohumlarını, bu tebliğ ve bu îlâ-yı kelimetullâh çalışmalarını yılmadan, ümitsizliğe düşmeden yapmak lazım.ve bu îlâ-yı kelimetullâh çalışmalarını yılmadan, ümitsizliğe düşmeden yapmak lazım. Çünkü tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır.Çünkü tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır. Münkirler bile sonunda işin mahiyetini anlayıp imana geliyorlar; gelirler. Tabii nasibi yoksa,Münkirler bile sonunda işin mahiyetini anlayıp imana geliyorlar; gelirler. Tabii nasibi yoksa, Allah nasip etmiyorsa mahrum ölebilir; gelebilir de çalışmak lazım. Onun için Allah nasip etmiyorsa mahrum ölebilir; gelebilir de çalışmak lazım. Onun için bakın onsekizinci yüzyılda, o imkânsızlıklar içinde o muazzam mesafelernasıl kat edilmiş, nasıl alınmış?bakın onsekizinci yüzyılda, o imkânsızlıklar içinde o muazzam mesafelernasıl kat edilmiş, nasıl alınmış? Şuraya bir harita açsak da Medine-i Münevvere, Suudi Arabistan neresi, Şuraya bir harita açsak da Medine-i Münevvere, Suudi Arabistan neresi, bu bahis konusu Bestam şehri nerede, Nişâbur nerede,bu bahis konusu Bestam şehri nerede, Nişâbur nerede, şöyle bir göstersek mesafenin büyüklüğünü bir anlasanız. şöyle bir göstersek mesafenin büyüklüğünü bir anlasanız. Bunların çalışmaları, bu isimler, bu tarihler, bu konuşmalar bize birer ibret olsun.Bunların çalışmaları, bu isimler, bu tarihler, bu konuşmalar bize birer ibret olsun. Allah bize dinini yayma konusunda şevk ve gayret versin.Allah bize dinini yayma konusunda şevk ve gayret versin. Biz de böyle güzel çalışmalar yapalım. Biz de böyle güzel çalışmalar yapalım.

Minhüm Ebû Yezîde Tayfuru'bnu Îse'bni Serûşan. "İşte bu evliyâullahtan,Minhüm Ebû Yezîde Tayfuru'bnu Îse'bni Serûşan. "İşte bu evliyâullahtan, salihlerden sûfî taifesinden birisi de Ebû Yezîd Tayfuru'bnu Îsa İbni Serûşan'dır." salihlerden sûfî taifesinden birisi de Ebû Yezîd Tayfuru'bnu Îsa İbni Serûşan'dır."

Nisbesi Bistâmî, Bistam'lı demek. Künyesi Ebû Yezîd, Yezîd'in babası demek.Nisbesi Bistâmî, Bistam'lı demek. Künyesi Ebû Yezîd, Yezîd'in babası demek. Belki o isimde oğlu olduğundan veyahut da fazl u kemâli ziyâde olduğundan Ebû Yezîd denmiş.Belki o isimde oğlu olduğundan veyahut da fazl u kemâli ziyâde olduğundan Ebû Yezîd denmiş. İsmi Tayfur, babasının ismi İsa. Tayfur b. İsa b. Serûşan; dedesinin ismi de Serûşân.İsmi Tayfur, babasının ismi İsa. Tayfur b. İsa b. Serûşan; dedesinin ismi de Serûşân. Farsça'da Ebû kelimelerinin e'leri düşer. Hani bizdeFarsça'da Ebû kelimelerinin e'leri düşer. Hani bizde "Beşiktaş" diyecek yerde "Beştaş'a gittim." diyoruz ya; Beşiktaş, Beştaş gibi oluyor."Beşiktaş" diyecek yerde "Beştaş'a gittim." diyoruz ya; Beşiktaş, Beştaş gibi oluyor. Yani biraz düşüyor. Ahmet diyecek yerde Âmet diyoruz, "h" harfi düşüyor.Yani biraz düşüyor. Ahmet diyecek yerde Âmet diyoruz, "h" harfi düşüyor. Onun gibi Ebû'nun e'si düşer. Bû Yezîd veya Bâyezîd kalır.Onun gibi Ebû'nun e'si düşer. Bû Yezîd veya Bâyezîd kalır. Beyazıt Camii diyoruz ya... O da Ebâ Yezîd'dir. Ebû Yezîd, Ebâ Yezîd, Ebî Yezîd Beyazıt Camii diyoruz ya... O da Ebâ Yezîd'dir. Ebû Yezîd, Ebâ Yezîd, Ebî Yezîd cümledeki yerine göre hepsi olabilir. Bu, i'rabtaki şekline göre değişebilir. cümledeki yerine göre hepsi olabilir. Bu, i'rabtaki şekline göre değişebilir.

Bayezid ne demekmiş? Beyazıt Camii var, Sultan Bayezid var, Ebû Yezîd demek.Bayezid ne demekmiş?

Beyazıt Camii var, Sultan Bayezid var, Ebû Yezîd demek.
İsim aynı, fakat "e"si düşmüş. Bu da hatırınızda kalsın.İsim aynı, fakat "e"si düşmüş. Bu da hatırınızda kalsın. Kendisinin adı Tayfur, babasının adı İsa, dedesinin adı Serûşan. Kendisinin adı Tayfur, babasının adı İsa, dedesinin adı Serûşan.

Ve kâne ceddühû Serûşân hâzâ Mecûsîyyen fe-esleme.Ve kâne ceddühû Serûşân hâzâ Mecûsîyyen fe-esleme. "İşte bu dedesi Serûşân, mecûsî idi, müslüman oldu." "İşte bu dedesi Serûşân, mecûsî idi, müslüman oldu."

Dedeleri Mecûsî idi. Mecûsî ne demek? İranlılar'ın bir dini var.Dedeleri Mecûsî idi. Mecûsî ne demek?

İranlılar'ın bir dini var.
Bu dinde Yezdan ve Ehrimen adında iki, dualist yani ikili... İyilik tanrısı, kötülük tanrısı;Bu dinde Yezdan ve Ehrimen adında iki, dualist yani ikili... İyilik tanrısı, kötülük tanrısı; nur tanrısı, ateş tanrısı; aydınlık tanrısı, karanlık tanrısı gibi –hâşâ, sümme hâşâ-nur tanrısı, ateş tanrısı; aydınlık tanrısı, karanlık tanrısı gibi –hâşâ, sümme hâşâ- bir inanç var. Onun için onlar güneşe, ateşe saygı gösteriyorlar; tapıyorlar. Yani ateşe tapıcılar. bir inanç var. Onun için onlar güneşe, ateşe saygı gösteriyorlar; tapıyorlar. Yani ateşe tapıcılar. Dikkat ederseniz İran İran olmuş da hâlâ bayraklarından güneş gitmemişti.Dikkat ederseniz İran İran olmuş da hâlâ bayraklarından güneş gitmemişti. Şah zamanındaki bayraklarında bir aslan; elinde bir kılıç, bir güneş resmi vardı.Şah zamanındaki bayraklarında bir aslan; elinde bir kılıç, bir güneş resmi vardı. Güneş güya nur tanrısını temsil ediyordu; hâşâ, sümme hâşâ!Güneş güya nur tanrısını temsil ediyordu; hâşâ, sümme hâşâ! İşte bu inançta olan; ateşe, güneşe tapan o kavme İşte bu inançta olan; ateşe, güneşe tapan o kavme mecus deniliyor. Oradan bir kişi olunca mecûsî deniliyor. mecus deniliyor. Oradan bir kişi olunca mecûsî deniliyor.

Fe-esleme "İslâm'a girdi, müslüman oldu." Ve hüm selâsetü ıhve.Fe-esleme "İslâm'a girdi, müslüman oldu." Ve hüm selâsetü ıhve. "Bunlar üç kardeşti." Âdemü ve Tayfûru ve Aliyyün. "Adem, Tayfur ve Ali." "Bunlar üç kardeşti." Âdemü ve Tayfûru ve Aliyyün. "Adem, Tayfur ve Ali."

Üç kardeşin ismi böyleydi. Ve küllühüm kânû zühhâden. "Bunların hepsi zahidler idi." Üç kardeşin ismi böyleydi.

Ve küllühüm kânû zühhâden. "Bunların hepsi zahidler idi."

Zühhâd ne demek? Zühhâd ne demek?

Zâhid kelimesinin çoğulu zühhâd geliyor. Kâfir kelimesinin çoğulu küffâr geliyor.Zâhid kelimesinin çoğulu zühhâd geliyor. Kâfir kelimesinin çoğulu küffâr geliyor. Sâkin kelimesinin çoğulu sükkân geliyor. Dükkân gelmiyor; dükkân çoğul değil; benziyor.Sâkin kelimesinin çoğulu sükkân geliyor. Dükkân gelmiyor; dükkân çoğul değil; benziyor. Kâtib, küttâb geliyor. Arapça'da ism-i fâilin cem-'i mükesserlerinden birisi de böyleKâtib, küttâb geliyor. Arapça'da ism-i fâilin cem-'i mükesserlerinden birisi de böyle fuâl vezninde gelir. Zahid, zühd sahibi demek.fuâl vezninde gelir.

Zahid, zühd sahibi demek.
Zühd; bir şeye karşı ilgi duymayan, önem vermeyen demek.Zühd; bir şeye karşı ilgi duymayan, önem vermeyen demek. Zâhidler, dünyaya aldırmıyorlardı, önem vermiyorlardı; paraya pula, mevkiye makamaZâhidler, dünyaya aldırmıyorlardı, önem vermiyorlardı; paraya pula, mevkiye makama kulak asmıyorlardı, rağbet etmiyorlardı. Onun için zahid,kulak asmıyorlardı, rağbet etmiyorlardı. Onun için zahid, dünyaya meyletmeyen, içinde dünya sevgisi olmayan kimse mânasına geliyor.dünyaya meyletmeyen, içinde dünya sevgisi olmayan kimse mânasına geliyor. Evliyâullahın hepsinde mevcut olan bir sıfat. Evliyâullahın hepsinde mevcut olan bir sıfat.

Dünya ne? ed-Dünyâ dâru men lâ dâre lehû. "Dünya evsizlerin evi,Dünya ne?

ed-Dünyâ dâru men lâ dâre lehû. "Dünya evsizlerin evi,
yurtsuzların yurdu." Ve mâlu men lâ mâle lehû. "Malsızların malı." Kıymeti yok. yurtsuzların yurdu." Ve mâlu men lâ mâle lehû. "Malsızların malı."

Kıymeti yok.

ed-Dünyâ sicnü'l-mü'mini ve cennetü'l-kâfir. "Dünya mü'minin zindanıdır, kâfirin cennetidir." ed-Dünyâ sicnü'l-mü'mini ve cennetü'l-kâfir. "Dünya mü'minin zindanıdır, kâfirin cennetidir."

Mü'min dünyadan kurtulduğu zaman zindandan çıkmış gibi öbür âleme bayram ederek gidecek.Mü'min dünyadan kurtulduğu zaman zindandan çıkmış gibi öbür âleme bayram ederek gidecek. Kâfirin de cennetidir. Gördüğü göreceği; nimet lütuf, işte burada yaşadığı kadar.Kâfirin de cennetidir. Gördüğü göreceği; nimet lütuf, işte burada yaşadığı kadar. Âhirete gitti mi felakete uğrayacak. Cehenneme atılacak, cayır cayır ebedî yanacak.Âhirete gitti mi felakete uğrayacak. Cehenneme atılacak, cayır cayır ebedî yanacak. Dünyanın bir kıymeti yok. Onun için dünyaya hiç metelik vermemişler. Sonra hadîs-i şerîfler var; Dünyanın bir kıymeti yok. Onun için dünyaya hiç metelik vermemişler. Sonra hadîs-i şerîfler var;

"Kim dünyaya değil de âhirete rağbet ederse Allah onun gönlüne zenginlik verir. "Kim dünyaya değil de âhirete rağbet ederse Allah onun gönlüne zenginlik verir. İki yakasını bir araya getirir. Dünyalıktan da nasibi neyse onun arkasından o kaçsa bile yine gelir." İki yakasını bir araya getirir. Dünyalıktan da nasibi neyse onun arkasından o kaçsa bile yine gelir."

Çünkü nasibi. Yazılmış olan kısmeti kaçmaz; nasıl olsa gelir.Çünkü nasibi. Yazılmış olan kısmeti kaçmaz; nasıl olsa gelir. Havadan gelir, ağzına, kesesine, cebine girer; yine gelir. Nasibi olmayan da olmaz tabii.Havadan gelir, ağzına, kesesine, cebine girer; yine gelir. Nasibi olmayan da olmaz tabii. Onun için Allah, âhirete rağbeti olan kimsenin iki yakasını bir araya getirir;Onun için Allah, âhirete rağbeti olan kimsenin iki yakasını bir araya getirir; işlerini kolaylaştırır, güzelleştirir ve gönlüne zenginlik verir. Hiç korkusu olmaz.işlerini kolaylaştırır, güzelleştirir ve gönlüne zenginlik verir. Hiç korkusu olmaz. Cömertlik yapar, verir. Sonra dünyalık da yine peşinden gelir. Cömertlik yapar, verir. Sonra dünyalık da yine peşinden gelir.

Gayesi, hedefi dünyalık olan insana gelince; Allah fakirliği onun gözü önüneGayesi, hedefi dünyalık olan insana gelince; Allah fakirliği onun gözü önüne mücessem bir halde getirir. Fakirlikten ödü patlar. "Sadaka verirsem, zekat verirsem fakir olacağım.mücessem bir halde getirir. Fakirlikten ödü patlar. "Sadaka verirsem, zekat verirsem fakir olacağım. Çalmazsam, çırpmazsam, rüşvet almazsam aç kalacağım." gibi devamlı fakirlik korkusu,Çalmazsam, çırpmazsam, rüşvet almazsam aç kalacağım." gibi devamlı fakirlik korkusu, onu devamlı günaha iter. Ve ferreka'l-lâhü aleyhi emrehû. "Allah onun işlerini darmadağın dağıtır." onu devamlı günaha iter.

Ve ferreka'l-lâhü aleyhi emrehû. "Allah onun işlerini darmadağın dağıtır."

Bir türlü iki yakası bir araya gelmez. Ömür boyu telaş, koşturma; bir türlü derleyip toparlayamaz. Bir türlü iki yakası bir araya gelmez. Ömür boyu telaş, koşturma; bir türlü derleyip toparlayamaz.

Ve lem ye'tihî mine'd-dünyâ illâ mâ kütibe lehû.Ve lem ye'tihî mine'd-dünyâ illâ mâ kütibe lehû. "Bu kadar gayretine rağmen de dünyalıktan eline ne geçer?"Bu kadar gayretine rağmen de dünyalıktan eline ne geçer? Fazla bir şey geçmez, kısmetinde kaderinde ne varsa o geçer." Zaten o kadar geçecek. Fazla bir şey geçmez, kısmetinde kaderinde ne varsa o geçer." Zaten o kadar geçecek.

Onun için hakîki mü'minler dünyaya rağbet etmemiş; Peygamber Efendimiz de öyle...Onun için hakîki mü'minler dünyaya rağbet etmemiş; Peygamber Efendimiz de öyle... Elinde para bulundurmamış, yarına bir şey biriktirmemiş. Rahata iltifat etmemiş. Elinde para bulundurmamış, yarına bir şey biriktirmemiş. Rahata iltifat etmemiş.

Ebû Yezîd ve kardeşleri; hepsi de zahid imiş; dünyaya meyletmeyen, Ebû Yezîd ve kardeşleri; hepsi de zahid imiş; dünyaya meyletmeyen, ibadet ehli, âhirete rağbetli kimselermiş. Zühhâden,ubbâden. Ubbâd ne demek? ibadet ehli, âhirete rağbetli kimselermiş.

Zühhâden,ubbâden.

Ubbâd ne demek?

Ayn ile o da âbid demek. Demek ki mübarekler gece gündüz çok ibadet ediyorlardı.Ayn ile o da âbid demek. Demek ki mübarekler gece gündüz çok ibadet ediyorlardı. Gece namazı, teheccüd namazı, tesbihler, Kur'ân-ı Kerîm kıraatleri, ibadetler, taatler... Gece namazı, teheccüd namazı, tesbihler, Kur'ân-ı Kerîm kıraatleri, ibadetler, taatler...

Ebû Yezîd, 30 küsur kez hacca gitmiş. Haccı yaya olarak yapmış. Kolay değil! Ebû Yezîd, 30 küsur kez hacca gitmiş. Haccı yaya olarak yapmış. Kolay değil! Tabii dile kolay; o rakamlar öyle kolay kolay bitmez, dolmaz. Erbâbu ahvâlin.Tabii dile kolay; o rakamlar öyle kolay kolay bitmez, dolmaz.

Erbâbu ahvâlin.
"Hâl sahipleriydiler." Mânevî halleri, dereceleri vardı. Hâlleri evliyâ hâliydi."Hâl sahipleriydiler."

Mânevî halleri, dereceleri vardı. Hâlleri evliyâ hâliydi.
Evliyâ hâllerine sahip kimselerdi. Evliyâ hâllerine sahip kimselerdi.

Ve hüve min ehli Bistam. "İşte bu tercümesi anlatılmakta olan Ebû Yezîd, Bistam ahalisindendi." Ve hüve min ehli Bistam. "İşte bu tercümesi anlatılmakta olan Ebû Yezîd, Bistam ahalisindendi."

Başlıkta Bistâmî dediği o. Neşreden köşeli parantez içine koymuş. Demek ki istifade ettiği nüshada başlık yok.Başlıkta Bistâmî dediği o. Neşreden köşeli parantez içine koymuş. Demek ki istifade ettiği nüshada başlık yok. Sekiz numaralı tercüme, hayat hikâyesi, Ebû Yezîd el-Bistâmî.Sekiz numaralı tercüme, hayat hikâyesi, Ebû Yezîd el-Bistâmî. Köşeli parantez olunca; "Metinde yok, ama burada olması lazım." diye neşreden koymuş demektir. Köşeli parantez olunca; "Metinde yok, ama burada olması lazım." diye neşreden koymuş demektir.

"Bu evliyâullahtan, sûfiyye taifesinden birisi de Ebû Yezîd'tir. "Bu evliyâullahtan, sûfiyye taifesinden birisi de Ebû Yezîd'tir. Tayfur b. İsa b. Serûşân. Dedesi Serûşân mecûsî idi; müslüman olmuştu.Tayfur b. İsa b. Serûşân. Dedesi Serûşân mecûsî idi; müslüman olmuştu. Bu Tayfur'un, Ebû Yezîd'in iki kardeşi vardı:Bu Tayfur'un, Ebû Yezîd'in iki kardeşi vardı: Adem ve Ali diye. Üç kardeşin hepsi zahid idiler, âbid idiler, hal sahibiydiler.Adem ve Ali diye. Üç kardeşin hepsi zahid idiler, âbid idiler, hal sahibiydiler. Hepsinin mânevî halleri, makamları, mertebeleri vardı.Hepsinin mânevî halleri, makamları, mertebeleri vardı. Bistam ahalisinden idi." Bistam ahalisinden idi."

Ahmed Yesevî olmaz, Ahmed-i Yesevî olacak.Ahmed Yesevî olmaz, Ahmed-i Yesevî olacak. Bayezîd-i Bistâmî; Farsça kaideye göre böyle olacak. Bayezîd-i Bistâmî; Farsça kaideye göre böyle olacak.

Niye biz Farsça kaideyi bu isimle kullanalım? Niye biz Farsça kaideyi bu isimle kullanalım?

Türkçe söyleyeceksen o zaman Bistamlı Ebû Yezîd demen lazım. Yesili Ahmed demen lazım.Türkçe söyleyeceksen o zaman Bistamlı Ebû Yezîd demen lazım. Yesili Ahmed demen lazım. Madem Yesevî, Bistâmî diyorsun, madem sıfatı isimden sonra kullanıyorsunMadem Yesevî, Bistâmî diyorsun, madem sıfatı isimden sonra kullanıyorsun o zaman mecburen Bayezîd-i Bistâmî, Ahmed-i Yesevî gibi kullanacaksın,o zaman mecburen Bayezîd-i Bistâmî, Ahmed-i Yesevî gibi kullanacaksın, Celaleddîn-i Rûmî, Cüneyd-i Bağdadî diyeceksin. O "i"Celaleddîn-i Rûmî, Cüneyd-i Bağdadî diyeceksin. O "i" Farsça kaideye göre cümlenin düşük olmaması için şart. Farsça kaideye göre cümlenin düşük olmaması için şart.

Mâte senete ihdâ ve sittîne ve mieteyn. "261 Senesinde öldü." Mâte senete ihdâ ve sittîne ve mieteyn. "261 Senesinde öldü."

Senete ihdâ bir, ve sittîn altmış, ve mieteyn iki yüz. Senete ihdâ bir, ve sittîn altmış, ve mieteyn iki yüz. Araplar'ın rakamları nasıl söylediğini öğrenmiş oluyoruz.Araplar'ın rakamları nasıl söylediğini öğrenmiş oluyoruz. Biz yukarıdan başlıyoruz, aşağı doğru gidiyoruz. Yüzler hanesinden başlayıpBiz yukarıdan başlıyoruz, aşağı doğru gidiyoruz. Yüzler hanesinden başlayıp "iki yüz altmış bir" diyoruz. Onlar bir, altmış, iki yüz diye söylüyor."iki yüz altmış bir" diyoruz. Onlar bir, altmış, iki yüz diye söylüyor. "Bir, altmış, iki yüz senesinde öldü; 261'de öldü." demek oluyor. "Bir, altmış, iki yüz senesinde öldü; 261'de öldü." demek oluyor.

Semi‘tü Abdallâhi'bne Aliyyin yekûlü semi‘tü Tayfûre'bne Îsâ sağîra yekûlüSemi‘tü Abdallâhi'bne Aliyyin yekûlü semi‘tü Tayfûre'bne Îsâ sağîra yekûlü semi‘tü Ümeyyeni'l Bistâmiyye yekûlü semi‘tü Ebî yekûlü mâtesemi‘tü Ümeyyeni'l Bistâmiyye yekûlü semi‘tü Ebî yekûlü mâte Ebû Yezîde senete ihdâ ve sittîne ve mieteyn. Ebû Yezîde senete ihdâ ve sittîne ve mieteyn.

Semi‘tü. "İşittim." Kim işitmiş? Şu kitabı yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî, Nişâburlu.Semi‘tü. "İşittim."

Kim işitmiş?

Şu kitabı yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî, Nişâburlu.
Büyük alim. Arap asıllı. Hayatını anlatmıştık. Diyor ki; Büyük alim. Arap asıllı. Hayatını anlatmıştık. Diyor ki;

"Ben işittim." Niye böyle söylüyor? Bu mübarekler bu bilgileri bizim gibi böyle kitaplardan"Ben işittim."

Niye böyle söylüyor?

Bu mübarekler bu bilgileri bizim gibi böyle kitaplardan
hazır bulup da lup diye yutmadılar. Bunları topladılar. Malzemeyi araştırdılar, incelediler.hazır bulup da lup diye yutmadılar. Bunları topladılar. Malzemeyi araştırdılar, incelediler. Damla damla biriktirdiler; bu kitaplar öyle oldu. Biz şimdi çok rahatız.Damla damla biriktirdiler; bu kitaplar öyle oldu. Biz şimdi çok rahatız. Onlar belki şu bir haberi toplamak için bir seyahat yapmıştır,Onlar belki şu bir haberi toplamak için bir seyahat yapmıştır, bir yerden bir yere gitmiştir; ne kadar para, ne kadar zaman harcamıştır.bir yerden bir yere gitmiştir; ne kadar para, ne kadar zaman harcamıştır. Biz lup diye okuyoruz, hop diye yutuyoruz, kulağımızdan da fırt diye kaçıp gidiyor;Biz lup diye okuyoruz, hop diye yutuyoruz, kulağımızdan da fırt diye kaçıp gidiyor; ondan sonra da unutuyoruz. Onlar çilesini çektiği için haberi de unutmuyorlar. ondan sonra da unutuyoruz. Onlar çilesini çektiği için haberi de unutmuyorlar.

Semi‘tü. "İşittim ki." Ciddi insanlar! Biz bir laf söyleyeceğimiz zaman diyoruz ki; Semi‘tü. "İşittim ki."

Ciddi insanlar! Biz bir laf söyleyeceğimiz zaman diyoruz ki;

"Vallahi birisinden işittim ama şu muydu, bu muydu? "Vallahi birisinden işittim ama şu muydu, bu muydu? O sene miydi, şu sene miydi? Şu muydu, bu muydu?" O sene miydi, şu sene miydi? Şu muydu, bu muydu?"

Bizim ilmimiz her şeyde tereddüt. Onlar; "Ben falancadan işittim,Bizim ilmimiz her şeyde tereddüt. Onlar; "Ben falancadan işittim, şu şöyledir." diyerek delilli konuşuyor. Ciddiyet budur. Bunların bu ilim zihniyeti ve ciddiyeti olmasaydışu şöyledir." diyerek delilli konuşuyor. Ciddiyet budur. Bunların bu ilim zihniyeti ve ciddiyeti olmasaydı İslâmî ilimler böyle gelişemezdi.İslâmî ilimler böyle gelişemezdi. Müslüman hadisçilerin, tarihçilerin, alimlerin, müfessirlerin ciddiyeti,Müslüman hadisçilerin, tarihçilerin, alimlerin, müfessirlerin ciddiyeti, dünyanın başka hiçbir yerinde yok. dünyanın başka hiçbir yerinde yok.

"Yunanlılar'dan Sıtragon bir tarih kitabı yazmış." "Yunanlılar'dan Sıtragon bir tarih kitabı yazmış."

Nereden belli, ne mâlum? O kitap onun tarafından mı yazıldı,Nereden belli, ne mâlum?

O kitap onun tarafından mı yazıldı,
başkası mı yazdı? Vesaire vesaire… Hepsi havada, hepsi püf. başkası mı yazdı? Vesaire vesaire… Hepsi havada, hepsi püf.

"Aristo şöyle demiş." Ne mâlum? "Eflatun böyle demiş." Ne mâlum? "Aristo şöyle demiş."

Ne mâlum?

"Eflatun böyle demiş."

Ne mâlum?

Bir kitap vardır, bir kütüphanede bulmuştur; o kadar... Bir kitap vardır, bir kütüphanede bulmuştur; o kadar...

Ama bunların hepsi isimli, cisimli, tarihli; hepsi son derece müdellel.Ama bunların hepsi isimli, cisimli, tarihli; hepsi son derece müdellel. Onun için İslâm'da alim, hakkı ödenmeyecek bir insan. Onun için İslâm'da alim, hakkı ödenmeyecek bir insan.

Semi‘tü Abdallahi'bne Aliyyin. "Ali oğlu Abdullah'ı duydum." Semi‘tü Abdallahi'bne Aliyyin. "Ali oğlu Abdullah'ı duydum." Yekûlü "Şöyle diyordu:" Semi‘tü Tayfûre'bne Îse's-sağîr.Yekûlü "Şöyle diyordu:" Semi‘tü Tayfûre'bne Îse's-sağîr. "O da Abdullah b. İsa'dan duymuş." "O da Abdullah b. İsa'dan duymuş."

"Tayfur, İsa oğlu Tayfur'dan işitmiş." Ama es-sağîr Küçük Tayfur b. İsa. "Tayfur, İsa oğlu Tayfur'dan işitmiş." Ama es-sağîr Küçük Tayfur b. İsa.

Bizim hayatını okuduğumuz şahıs kim? O da Tayfur b. İsa b. Serûşân idi.Bizim hayatını okuduğumuz şahıs kim?

O da Tayfur b. İsa b. Serûşân idi.
Demek ki aynı adda bir torunu var; ona da sağîr küçük diyor. Aşağıda da bir bilgi var: Demek ki aynı adda bir torunu var; ona da sağîr küçük diyor.

Aşağıda da bir bilgi var:

Tayfur ibni Îsâ ibni Âdem ibni, İsa ibni Ali Ebû Yezîd ve yulakkabû bi'l-Bistâmi el-askârTayfur ibni Îsâ ibni Âdem ibni, İsa ibni Ali Ebû Yezîd ve yulakkabû bi'l-Bistâmi el-askâr temyîzen lehû min Ebî Yezîd Tayfur ibni Îsâ ibnü Serûşân el-Bistâmî el-ekbertemyîzen lehû min Ebî Yezîd Tayfur ibni Îsâ ibnü Serûşân el-Bistâmî el-ekber yervî an-aliyyi'bne Hasan et-Tirmîzî ve gayrihî ve yervî anhü Ebû Ya'kûbyervî an-aliyyi'bne Hasan et-Tirmîzî ve gayrihî ve yervî anhü Ebû Ya'kûb Yûsuf ibnü Muhammed ibnü Mündâr el-Velâi. Yûsuf ibnü Muhammed ibnü Mündâr el-Velâi.

Bu şahsın ismi şöyleymiş: Tayfur b. İsa, Bayezid-i Bistâmî ile aynı.Bu şahsın ismi şöyleymiş: Tayfur b. İsa, Bayezid-i Bistâmî ile aynı. Üçüncü isim Âdem. Halbuki ötekisinin Serûşân idi. Dördüncü isim,Üçüncü isim Âdem. Halbuki ötekisinin Serûşân idi. Dördüncü isim, Âdem'in babası İsa tekrar onun babası Ali, künyesi de Ebû Yezîd'miş. Âdem'in babası İsa tekrar onun babası Ali, künyesi de Ebû Yezîd'miş.

Ayıkla pirincin taşını!.. Künyesi Ebû Yezîd, adı Tayfur, baba adı da aynı.Ayıkla pirincin taşını!..

Künyesi Ebû Yezîd, adı Tayfur, baba adı da aynı.
İkisi de aynı ama birisi kaç sene sonra yaşamış? Birisi torun, belki torunun torunu.İkisi de aynı ama birisi kaç sene sonra yaşamış? Birisi torun, belki torunun torunu. Ötekisi büyük, yaşlı, eski. Bilimsel araştırmalarda bulunan üniversite talebelerinin hatırında kalsın.Ötekisi büyük, yaşlı, eski. Bilimsel araştırmalarda bulunan üniversite talebelerinin hatırında kalsın. Bir şahsın ismi aynı, künyesi aynı, babasının adı da tutuyor. Aynı şahıs mı değil mi? Bir şahsın ismi aynı, künyesi aynı, babasının adı da tutuyor.

Aynı şahıs mı değil mi?

Görüyorsunuz aynı olmayabiliyor. Ebû Yezîd Tayfur b. İsaGörüyorsunuz aynı olmayabiliyor. Ebû Yezîd Tayfur b. İsa el-Bistâmî hepsi uyuyor ama dedeleri uymadı. Dedelerinden itibaren fark başlıyor.el-Bistâmî hepsi uyuyor ama dedeleri uymadı. Dedelerinden itibaren fark başlıyor. Bir de zaman farklı; hatırınızda kalsın. Bir de zaman farklı; hatırınızda kalsın.

Yekûlü "Diyor ki;" Semi‘tü Ümeyyeni'l-Bistâmiyye yekûlü. "Ümey el-Bistâmî'den duydum."Yekûlü "Diyor ki;" Semi‘tü Ümeyyeni'l-Bistâmiyye yekûlü. "Ümey el-Bistâmî'den duydum." Ebû İmrân Mûse'bni Îsâ el-Mağrûf bi-Ümey bi-dammi'l-ayn ve fethi'l- mîm ve teşdîdi'l yâ el-Bistâmî. Ebû İmrân Mûse'bni Îsâ el-Mağrûf bi-Ümey bi-dammi'l-ayn ve fethi'l- mîm ve teşdîdi'l yâ el-Bistâmî.

Ümey kelimesine bu harekeleri vermeseydi doğru düzgün okuyamazdık.Ümey kelimesine bu harekeleri vermeseydi doğru düzgün okuyamazdık. Aşağıda kaynakta gösterdiği için düzgün okuyabiliyoruz. O da bu râvîden duymuş. Aşağıda kaynakta gösterdiği için düzgün okuyabiliyoruz. O da bu râvîden duymuş.

Semi‘tü ebî yekûlü. "Babamdan duydum ki şöyle diyordu."Semi‘tü ebî yekûlü. "Babamdan duydum ki şöyle diyordu." Mâte Ebû Yezîde senete ihdâ ve sittîne ve mieteyn. Mâte Ebû Yezîde senete ihdâ ve sittîne ve mieteyn.

En son râvî diyor ki: "Ben babamdan duydum ki Ebû Yezîd el-Bistâmî el-Ekber,En son râvî diyor ki: "Ben babamdan duydum ki Ebû Yezîd el-Bistâmî el-Ekber, " yani bizim terceme-i hâlini okuduğumuz şahıs "261 Senesinde vefat etti." " yani bizim terceme-i hâlini okuduğumuz şahıs "261 Senesinde vefat etti."

Geçen seferlerde sizinle konuşmuştuk. Biraz öğrenmiştiniz. Geçen seferlerde sizinle konuşmuştuk. Biraz öğrenmiştiniz.

261 hangi milâdî seneye karşılık gelir?261 hangi milâdî seneye karşılık gelir? Bunu bulmak için ne yapıyorduk? Bunu bulmak için ne yapıyorduk?

Hicrî sene 36 senede bir sene fark ettiği için, bu kadar seneyi 36'ya böleceğiz,Hicrî sene 36 senede bir sene fark ettiği için, bu kadar seneyi 36'ya böleceğiz, kaç sene fark ettiğini bulacağız. Yuvarlak hesap, bölersek, 8 sene fark ediyor.kaç sene fark ettiğini bulacağız. Yuvarlak hesap, bölersek, 8 sene fark ediyor. 8'i 261'den çıkaracağız, 253 eder. 622 İle toplayacağız,8'i 261'den çıkaracağız, 253 eder. 622 İle toplayacağız, o zaman milâdî tarih çıkacak. Aşağı yukarı 875 civarında ölmüş o zaman milâdî tarih çıkacak. Aşağı yukarı 875 civarında ölmüş olduğu anlaşılacak. Tabii aylardan bir takım ufak kaymalar da olabilir; sonra tahkik edersiniz. olduğu anlaşılacak. Tabii aylardan bir takım ufak kaymalar da olabilir; sonra tahkik edersiniz.

Bayezîd-i Bistâmî'nin vefatıyla ilgili kaynakları karıştırıp "Bakalım bu bulduğumuz kaba taslakBayezîd-i Bistâmî'nin vefatıyla ilgili kaynakları karıştırıp "Bakalım bu bulduğumuz kaba taslak tarih oldu mu olmadı mı?" diye inceleyebilirsiniz.tarih oldu mu olmadı mı?" diye inceleyebilirsiniz. Sülemî -Allah rahmet eylesin, şefaatine erdirsin- tam bir ilim adamı olduğu için aşağıya bir satır daha eklemiş. Sülemî -Allah rahmet eylesin, şefaatine erdirsin- tam bir ilim adamı olduğu için aşağıya bir satır daha eklemiş.

Ve semi‘tü'l-Hüseyne'bni Yahyâ yekûl. "Yahya oğlu Hüseyin'den işittim ki;"Ve semi‘tü'l-Hüseyne'bni Yahyâ yekûl. "Yahya oğlu Hüseyin'den işittim ki;" Mâte Ebû Yezîde senete erbaîn ve selâsîne ve mieteyn, Mâte Ebû Yezîde senete erbaîn ve selâsîne ve mieteyn, vallâhü a‘lem bihî. "Bu ikinci şahıs da 244 senesinde öldü." demiş. vallâhü a‘lem bihî. "Bu ikinci şahıs da 244 senesinde öldü." demiş.

Böyle bir rivayet de var. Hangisinin doğru olduğunu ölçecek başka bir kıstas,Böyle bir rivayet de var. Hangisinin doğru olduğunu ölçecek başka bir kıstas, başka kaynak olmadığı için burada müellif demiş ki: başka kaynak olmadığı için burada müellif demiş ki:

Vallâhü a‘lem bihî. "Bu rivayetin doğruluğunu Allah bilir." Vallâhü a‘lem bihî. "Bu rivayetin doğruluğunu Allah bilir."

Ama kendisi daha ziyade 261'i kabul etmiş gibi görünüyor. Onu başa almış.Ama kendisi daha ziyade 261'i kabul etmiş gibi görünüyor. Onu başa almış. Başka bir rivayet de duymuşsa göz ardı etmiyor; onu da söylüyor. Bu, alimin ciddiyetini gösteriyor.Başka bir rivayet de duymuşsa göz ardı etmiyor; onu da söylüyor. Bu, alimin ciddiyetini gösteriyor. Tabii bu işin en doğrusu daha başka kaynaklarla, membalarla incelemek ve tespit etmektir. Tabii bu işin en doğrusu daha başka kaynaklarla, membalarla incelemek ve tespit etmektir. Mesela insan kabrine gitse, kabir taşını bulsa, "Şu tarihte öldü." diye yazar.Mesela insan kabrine gitse, kabir taşını bulsa, "Şu tarihte öldü." diye yazar. Veyahut daha başka bir yerde sağlam bir kayıt bulsa öyle anlaşılabilir.Veyahut daha başka bir yerde sağlam bir kayıt bulsa öyle anlaşılabilir. Ama bunlar bazen anlaşılamıyor. Bazen bu mübareklerin kabir taşlarında yazı olmuyor.Ama bunlar bazen anlaşılamıyor. Bazen bu mübareklerin kabir taşlarında yazı olmuyor. Mesela ben; "Ankara'da tepe üstünde Hüseyin Gazi türbesi var." diye duydum.Mesela ben; "Ankara'da tepe üstünde Hüseyin Gazi türbesi var." diye duydum. Kalktım gittim. Tepeleri tırmandık. Kurtların uluduğu yerde türbeyi bulduk; Kalktım gittim. Tepeleri tırmandık. Kurtların uluduğu yerde türbeyi bulduk; içine girdik. Bir yazı var ama okumak mümkün değil. Yazının harfleri kırılmış, ufalanmış.içine girdik. Bir yazı var ama okumak mümkün değil. Yazının harfleri kırılmış, ufalanmış. Pür dikkat inceleyip bir şey çıkarmaya çalışıyorsunuz; çıkmıyor. Demek ki orada bir yazı vardı amaPür dikkat inceleyip bir şey çıkarmaya çalışıyorsunuz; çıkmıyor. Demek ki orada bir yazı vardı ama yılların geçmesiyle harap olmuş veya harap edilmiş. Bazen de cahil kimseler kazıyorlar, kırıyorlar. yılların geçmesiyle harap olmuş veya harap edilmiş. Bazen de cahil kimseler kazıyorlar, kırıyorlar.

Ve esnede'l hadîseVe esnede'l hadîse "Hadis de rivayet etti." Esnede "isnâd etti" demek. Yani"Hadis de rivayet etti."

Esnede "isnâd etti" demek. Yani
müteselsilen "Ben şu hadisi şundan duydum." diyerek, Resûlullah'a kadar hadis müteselsilen "Ben şu hadisi şundan duydum." diyerek, Resûlullah'a kadar hadis isnad edip söylediği de oldu. Kafadan veya kaynak göstermeden değil deisnad edip söylediği de oldu. Kafadan veya kaynak göstermeden değil de kaynak göstererek hadis rivayet etmiş. Tam bir hadis alimi, râvîsi ciddiyetiylekaynak göstererek hadis rivayet etmiş. Tam bir hadis alimi, râvîsi ciddiyetiyle bu işi de yapmış. Onu da okuyalım. Ahberenâ Ebû'l-Hasenbu işi de yapmış. Onu da okuyalım.

Ahberenâ Ebû'l-Hasen
Mansûrü'bni Abdillâhi'd-Deymertiyyü.Mansûrü'bni Abdillâhi'd-Deymertiyyü. "Ebû Hasan Mansur b. Abdullah ed-Dimertî'den bize haber verdi." "Ebû Hasan Mansur b. Abdullah ed-Dimertî'den bize haber verdi." Bi-Bağdâde ."Bağdat'ta." Bi-Bağdâde ."Bağdat'ta."

Kendisi Nîşâburlu, Bağdat'a gitmiş. Bu rivayeti Bağdat'ta duymuş; hemen kaydetmiş, sonra kitabına almış. Kendisi Nîşâburlu, Bağdat'a gitmiş. Bu rivayeti Bağdat'ta duymuş; hemen kaydetmiş, sonra kitabına almış.

Kâle seele Ebû Amrin. "Ebû Amr sordu." Osmâni'bnü Cahdete'bni Derâmehm.Kâle seele Ebû Amrin. "Ebû Amr sordu." Osmâni'bnü Cahdete'bni Derâmehm. "Ebû Amr Osman b. Cahde b. Deramehm, el-Kâzerânî sordu." Bihâ. "Orada.""Ebû Amr Osman b. Cahde b. Deramehm, el-Kâzerânî sordu." Bihâ. "Orada." Kâle ahberenâ Ebû'l-Feth Ahmedü'bnü Haseni'bni Muhammedi'bni Sehlin el-Mısrî el-ma'rûf bi'bni Hımsî.Kâle ahberenâ Ebû'l-Feth Ahmedü'bnü Haseni'bni Muhammedi'bni Sehlin el-Mısrî el-ma'rûf bi'bni Hımsî. "İbn Hımsî diye tanınmış olan Ebû Feth Ahmed b. Hasan b. Muhammed es-Sehl el-Mısrî"İbn Hımsî diye tanınmış olan Ebû Feth Ahmed b. Hasan b. Muhammed es-Sehl el-Mısrî bize haber verdi." el-Vâizü bi'l-Basra. "Bu şahıs Basra'da vaizlik yapan bir kimseymiş."bize haber verdi." el-Vâizü bi'l-Basra. "Bu şahıs Basra'da vaizlik yapan bir kimseymiş." Kâle haddesenâ. "Bize rivayet etti." Aliyyü'bnü Ca'fere'l-Bağdâdî. "Bağdatlı Ali b. Cafer."Kâle haddesenâ. "Bize rivayet etti." Aliyyü'bnü Ca'fere'l-Bağdâdî. "Bağdatlı Ali b. Cafer." Kâle Ebû Mûsâ ed-Deybülî. "Bize Ebû Musa ed-Deybülî haber verdi."Kâle Ebû Mûsâ ed-Deybülî. "Bize Ebû Musa ed-Deybülî haber verdi." Haddesenâ Ebû Yezîde'l-Bistâmî. "Ona da Ebû Yezîde el-Bistâmî bu rivayeti nakletmiş." Haddesenâ Ebû Yezîde'l-Bistâmî. "Ona da Ebû Yezîde el-Bistâmî bu rivayeti nakletmiş."

Ebû Yezîd kime söylemiş, o kime söylemiş isimlerin hepsini dört satır, beş satır müellife kadar veriyor.Ebû Yezîd kime söylemiş, o kime söylemiş isimlerin hepsini dört satır, beş satır müellife kadar veriyor. sadece bir haberin nereden geldiğini belirtmek için.sadece bir haberin nereden geldiğini belirtmek için. Ömürleri böyle geçmiş. Bu isimleri de kafadan atmıyorlar.Ömürleri böyle geçmiş. Bu isimleri de kafadan atmıyorlar. Görüyorsunuz her bir ismin okuması bile zor. Görüyorsunuz her bir ismin okuması bile zor. Filanca köyden, falanca köyden; köy isimleri öyleFilanca köyden, falanca köyden; köy isimleri öyle şehir isimleri gibi kolay bilinen mâruf isimler değil. şehir isimleri gibi kolay bilinen mâruf isimler değil.

Bakalım Ebû Yezîd el-Bistâmî ondan ne rivayet etmiş veyahut Ebû Yezîd el-BistâmîBakalım Ebû Yezîd el-Bistâmî ondan ne rivayet etmiş veyahut Ebû Yezîd el-Bistâmî ile Peygamber Efendimiz arasındaki isimler neler? ile Peygamber Efendimiz arasındaki isimler neler?

Haddesenâ Ebû Yezîde'l-Bistâmî. "Ebû Yezîd el-Bistâmî bize tahdis eyledi yaniHaddesenâ Ebû Yezîde'l-Bistâmî. "Ebû Yezîd el-Bistâmî bize tahdis eyledi yani rivayet eyledi." Haddesenâ Ebû Abdirrahman es-Süddî.rivayet eyledi." Haddesenâ Ebû Abdirrahman es-Süddî. "Ebû Abdirrahman es-Süddî bize söyledi." An Amri'bni Kaysi'l-Mülâî."Ebû Abdirrahman es-Süddî bize söyledi." An Amri'bni Kaysi'l-Mülâî. "Amr b. Kays el-Mülâî'den rivayeten." An Atiyete'l-Avfî. "O da Atiye el-Avfî'den." "Amr b. Kays el-Mülâî'den rivayeten." An Atiyete'l-Avfî. "O da Atiye el-Avfî'den."

Aşağıda hepsinin isimleri var; bunlar kimdir, neyin nesidir. Bu da şu kitabı neşre hazırlayanAşağıda hepsinin isimleri var; bunlar kimdir, neyin nesidir. Bu da şu kitabı neşre hazırlayan kimsenin ciddiyetini gösteriyor. Kitabı yazan zât alim; Ebû Abdirrahman es-Sülemî.kimsenin ciddiyetini gösteriyor. Kitabı yazan zât alim; Ebû Abdirrahman es-Sülemî. Bize sözü nereden aldığını söylüyor; kaynağını gösteriyor. Allah razı olsun.Bize sözü nereden aldığını söylüyor; kaynağını gösteriyor. Allah razı olsun. Şu kitabı ben neşretseydim, sen neşretseydin biz bu isimleri yalan yanlış,Şu kitabı ben neşretseydim, sen neşretseydin biz bu isimleri yalan yanlış, eğri doğru okurduk, fırt geçerdik, kitabı basardık.eğri doğru okurduk, fırt geçerdik, kitabı basardık. Ama bu kitabı neşreden, Mısırlı Nureddin b. Şureybe öyle yapmamış.Ama bu kitabı neşreden, Mısırlı Nureddin b. Şureybe öyle yapmamış. Aşağıda dipnotta her bir alimin hayatı ayrıntılarıyla yazılmış, kaynağını da göstermiş.Aşağıda dipnotta her bir alimin hayatı ayrıntılarıyla yazılmış, kaynağını da göstermiş. Dipnotlarla neşri zenginleştirmiş. Dipnotlarla neşri zenginleştirmiş.

İşte biz; "Hangi kitaplar okunmalı?" denildiği zaman sizlere diyoruz kiİşte biz; "Hangi kitaplar okunmalı?" denildiği zaman sizlere diyoruz ki bir kere iyi kitap okuyun. İyi kitap ne demek? bir kere iyi kitap okuyun.

İyi kitap ne demek?

Büyük bir alimin yazmış olduğu ciddi bir kitap demek. Buhârî yazmış; tamam okuyunBüyük bir alimin yazmış olduğu ciddi bir kitap demek.

Buhârî yazmış; tamam okuyun
veyahut İmâm-ı Gazzâlî yazmış; okuyun. Ne idüğü belirsizveyahut İmâm-ı Gazzâlî yazmış; okuyun. Ne idüğü belirsiz adamların yazdığı şeyleri okumayın. Delinin birisi kuyuya bir taş atarmış;adamların yazdığı şeyleri okumayın. Delinin birisi kuyuya bir taş atarmış; on tane akıllı çıkaramazmış. Deli dolu adamların yazdıklarını okuyup daon tane akıllı çıkaramazmış.

Deli dolu adamların yazdıklarını okuyup da
aklını neden karıştıracaksın? Ciddi adamların büyük eserlerini oku, sağlam bilgi al; bu bir. aklını neden karıştıracaksın?

Ciddi adamların büyük eserlerini oku, sağlam bilgi al; bu bir.

Eser güzel olabilir ama neşri kötü olabilir. Hareke olmaz, dipnot olmaz, paragraf olmaz;Eser güzel olabilir ama neşri kötü olabilir. Hareke olmaz, dipnot olmaz, paragraf olmaz; isimler doğru tespit edilmemiş, tashih yapılmamış olur; böyle eser de okunmaz.isimler doğru tespit edilmemiş, tashih yapılmamış olur; böyle eser de okunmaz. Neden?Neden? Yalan yanlış; satır atlamıştır, bir sürü eksiklikler, kusurlar vardır. Yalan yanlış; satır atlamıştır, bir sürü eksiklikler, kusurlar vardır.

Ama böyle bir eser okunur. Biz bu eseri niçin seçtik? Ama böyle bir eser okunur.

Biz bu eseri niçin seçtik?

Bir kere, Ebû Abdirrahman es-Sülemî tasavvuf konusunda önemli bir şahsiyet.Bir kere, Ebû Abdirrahman es-Sülemî tasavvuf konusunda önemli bir şahsiyet. İkincisi, bu eseri neşreden Nureddin b. Şureybe profesör; büyük alim.İkincisi, bu eseri neşreden Nureddin b. Şureybe profesör; büyük alim. Kitabın baş tarafında üç tane satır var, sayfanın aşağı tarafı dipnotlarla dolu.Kitabın baş tarafında üç tane satır var, sayfanın aşağı tarafı dipnotlarla dolu. Hazine gibi doldurmuş; bütün bilgileri vermiş. Er kişilerin, gerçek alimlerin eserleri böyle olur.Hazine gibi doldurmuş; bütün bilgileri vermiş. Er kişilerin, gerçek alimlerin eserleri böyle olur. Başkaları ise kaynağı belli olmayan laflar söylerler; hiç bir işe yaramaz. Başkaları ise kaynağı belli olmayan laflar söylerler; hiç bir işe yaramaz.

Biz size bunları bastıra bastıra niçin söylüyoruz? Biz size bunları bastıra bastıra niçin söylüyoruz?

Siz de bir çalışma yaparsanız böyle yapın.Siz de bir çalışma yaparsanız böyle yapın. Siz de bir söz söylerseniz böyle söyleyin. Siz de bir söz söylerseniz böyle söyleyin. Kaynağını söyleyin; yalan yanlış söylemeyin, desteksiz konuşmayın.Kaynağını söyleyin; yalan yanlış söylemeyin, desteksiz konuşmayın. Yanlış bilgiyi kafanıza sokmayın. Kafanıza sokacağınız bilgi garantili doğru bilgi olsun;Yanlış bilgiyi kafanıza sokmayın. Kafanıza sokacağınız bilgi garantili doğru bilgi olsun; ağzınızdan da doğru olarak çıksın. Kulaktan doğru girip, ağızdan eğri çıkmasın.ağzınızdan da doğru olarak çıksın. Kulaktan doğru girip, ağızdan eğri çıkmasın. Ağızdan da doğru çıksın, kaynağı da belli olsun.Ağızdan da doğru çıksın, kaynağı da belli olsun. Güzel, ciddi kitap okuyun. Güzel, ciddi kitap okuyun. Büyük alimlerin kendi sahasında mütehassıs olan insanların yazmış olduğu eserleri okuyun. Büyük alimlerin kendi sahasında mütehassıs olan insanların yazmış olduğu eserleri okuyun.

An Ebî Saîdini'l Hudrî. "O da sahabeden Ebû Saîd el-Hudrî hazretlerinden duymuş."An Ebî Saîdini'l Hudrî. "O da sahabeden Ebû Saîd el-Hudrî hazretlerinden duymuş." Kâle Resûlallah sallallahu aleyhi vesellem.Kâle Resûlallah sallallahu aleyhi vesellem. "Efendimiz hazretleri şu hadîs-i şerîfi söylediler:" "Efendimiz hazretleri şu hadîs-i şerîfi söylediler:"

İnne min-da'fi'l-yakîni en-türdıye'n-nâse bi-suhti'l-lâhi ve en tahmidehüm alâ rızkı'l-lâhİnne min-da'fi'l-yakîni en-türdıye'n-nâse bi-suhti'l-lâhi ve en tahmidehüm alâ rızkı'l-lâh ve en tezümmehüm alâ lem yü'tike'l-lâh ve inne rızkı'l-lâhi lâ yecurruhû hırsu harîsinve en tezümmehüm alâ lem yü'tike'l-lâh ve inne rızkı'l-lâhi lâ yecurruhû hırsu harîsin ve lâ yerüddühû kürhü kârihin, inna'l-lâhe bi-hikmetihî ve celâlihîve lâ yerüddühû kürhü kârihin, inna'l-lâhe bi-hikmetihî ve celâlihî ceale'r-ravha ve'l-feraha fi'l-yakîni ve'r-rızâ ve ceale'l-hemme ve'l-hüzne fi'ş-şekki ve's-suhti .ceale'r-ravha ve'l-feraha fi'l-yakîni ve'r-rızâ ve ceale'l-hemme ve'l-hüzne fi'ş-şekki ve's-suhti

.
Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfi söylemiş.Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfi söylemiş. Ondan evvel şurada bir "b" harfi var. Aşağıda diyor ki: Ondan evvel şurada bir "b" harfi var. Aşağıda diyor ki:

Rivâyetü haze'l-hadîsi tahtelifü fi'l-hilye. "Bu hadîsin rivayeti Hilyetü'l-evliyâ'da;" Rivâyetü haze'l-hadîsi tahtelifü fi'l-hilye. "Bu hadîsin rivayeti Hilyetü'l-evliyâ'da;"

uyumsuz kısım ''hiyetül evliya'' tekrarı varuyumsuz kısım ''hiyetül evliya'' tekrarı var Hilyetü'l-evliyâ diye muazzam bir başka eser daha var. Ebu'l-Ferec el-İsfahânî'nin.Hilyetü'l-evliyâ diye muazzam bir başka eser daha var. Ebu'l-Ferec el-İsfahânî'nin. Benim zamanım çok olsa, sizin de Arapça anlamaya kudretiniz olsa asıl o eseri okumamız lazım.Benim zamanım çok olsa, sizin de Arapça anlamaya kudretiniz olsa asıl o eseri okumamız lazım. On ciltlik muhteşem bir eser. Bu konularda bir numaralı eser. On ciltlik muhteşem bir eser. Bu konularda bir numaralı eser.

Hilyetü'l-evliyâ'da; Kalîlen an mâ hünâ "Buradakinden biraz daha farklıdır."Hilyetü'l-evliyâ'da; Kalîlen an mâ hünâ "Buradakinden biraz daha farklıdır." Merede zâlike ilâ hatâin nüsah. "Bu elle yazılmış olan nüshaların bozukluğundan kaynaklandı." Merede zâlike ilâ hatâin nüsah. "Bu elle yazılmış olan nüshaların bozukluğundan kaynaklandı." Sümme hata hataattab "Yanlış baskıdan." Demek ki;Sümme hata hataattab "Yanlış baskıdan."

Demek ki;
"Katip yanlış yazabilir; yazma eserler de yanlış tespit edilmiş olur."Katip yanlış yazabilir; yazma eserler de yanlış tespit edilmiş olur. Oradan matbaaya geçirilip kitap haline getirilirken yanlış olabilir.Bundan dolayı olmuştur." diyor. Oradan matbaaya geçirilip kitap haline getirilirken yanlış olabilir.Bundan dolayı olmuştur." diyor.

Demek ki neşreden bu mübarek zât oradaki rivayeti incelemiş, buraya doğrusunu koymuş. Demek ki neşreden bu mübarek zât oradaki rivayeti incelemiş, buraya doğrusunu koymuş.

Ve kad revâhü'l-Beyhâkıyyü fî Şuabi'l-îmân. "el-Beyhâki isimli hadis alimi bunuVe kad revâhü'l-Beyhâkıyyü fî Şuabi'l-îmân. "el-Beyhâki isimli hadis alimi bunu Şuabü'l-îmân isimli hadis kitabında rivayet etmiştir." Ve nekalehü's-Süyûtıyyü. Şuabü'l-îmân isimli hadis kitabında rivayet etmiştir." Ve nekalehü's-Süyûtıyyü. "Meşhur İmam Süyûtî de bu hadîsi nakletmiştir.""Meşhur İmam Süyûtî de bu hadîsi nakletmiştir." Muvâfikan fî rivâyeti's-Sülemî. "Sülemî'nin rivayetine uygun olarak." Muvâfikan fî rivâyeti's-Sülemî. "Sülemî'nin rivayetine uygun olarak."

Sülemî'nin ciddiyeti, Beyhakî ve Süyûtî ile de teyit ediliyor.Sülemî'nin ciddiyeti, Beyhakî ve Süyûtî ile de teyit ediliyor. Bizim alimlerimiz böyle insanlardı; içinize iyice kanaat gelsin diye bu detayı size anlatıyoruz. Bizim alimlerimiz böyle insanlardı; içinize iyice kanaat gelsin diye bu detayı size anlatıyoruz. Dışarıda bunu bilmeyen insan her şeyden şüphe edebilir ama bizDışarıda bunu bilmeyen insan her şeyden şüphe edebilir ama biz görüyoruz ki hakikaten ince elemiş sık dokumuşlar. görüyoruz ki hakikaten ince elemiş sık dokumuşlar.

Şimdi bu hadîs-i şerîfin mânasını açıklayalım. Şimdi bu hadîs-i şerîfin mânasını açıklayalım.

Ebû Yezîd el-Bistâmî mutasavvıf ama hadis rivayetiyle de uğraşmış.Ebû Yezîd el-Bistâmî mutasavvıf ama hadis rivayetiyle de uğraşmış. Rivayeti an'anevî usulle, isnad zinciriyle kendisi almış. Rivayeti an'anevî usulle, isnad zinciriyle kendisi almış. Öbür tarafa da müteselsil olarak gitmiş. Tam hadis alimlerinin,Öbür tarafa da müteselsil olarak gitmiş. Tam hadis alimlerinin, râvîlerinin usulüne uygun olarak yapılmış. râvîlerinin usulüne uygun olarak yapılmış. Burada bir numune veriyor; bir örnekle yetiniyor. Ebû Yezîd el-Bistâmî ömrü boyuncaBurada bir numune veriyor; bir örnekle yetiniyor. Ebû Yezîd el-Bistâmî ömrü boyunca kim bilir kaç tane hadis rivayet etmiştir. Ama Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin usulükim bilir kaç tane hadis rivayet etmiştir. Ama Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin usulü hayatı hakkında biraz bilgi verir, ismini söyler, vefatını söyler, yerini söyler;hayatı hakkında biraz bilgi verir, ismini söyler, vefatını söyler, yerini söyler; hadisle meşgul olmuşsa rivayet ettiği bir hadisi söyler; sözlerinden seçmeler yapar.hadisle meşgul olmuşsa rivayet ettiği bir hadisi söyler; sözlerinden seçmeler yapar. Bir şahsı bütün detayıyla anlatmaya girmez; kısaca bilgi verir.Bir şahsı bütün detayıyla anlatmaya girmez; kısaca bilgi verir. Keşke hayatını anlattığı her şahıs hakkında topladığı bütün rivayetleri kitap haline getirseydi;Keşke hayatını anlattığı her şahıs hakkında topladığı bütün rivayetleri kitap haline getirseydi; başımızın üzerinde yeri vardı. İbrahim b. Edhem'i, Bayezîd-i Bistâmî'yi çok iyi bilseydikbaşımızın üzerinde yeri vardı. İbrahim b. Edhem'i, Bayezîd-i Bistâmî'yi çok iyi bilseydik Kim bilir elinde ne malzeme vardı. Ama seçme yapmış.Kim bilir elinde ne malzeme vardı. Ama seçme yapmış. Şöyle kaşığın ucuyla bize biraz tattırmış.Şöyle kaşığın ucuyla bize biraz tattırmış. "Bak bu yemek de güzel, şunun çeşnisine de bak." der gibi. "Bak bu yemek de güzel, şunun çeşnisine de bak." der gibi.

Alıyoruz; "Çok güzel! Daha yok mu?" diyoruz. Alıyoruz; "Çok güzel! Daha yok mu?" diyoruz.

Şimdi bu hadîs-i şerîfi okuyalım. Şimdi bu hadîs-i şerîfi okuyalım.

İnne min da'fi'l-yakîn. "Yakînin zayıflığındandır."İnne min da'fi'l-yakîn. "Yakînin zayıflığındandır." En-turdıye'n-nâse bi-suhti'l-lâhi. "Allah'ı kızdıracak şeyler yapıp insanları En-turdıye'n-nâse bi-suhti'l-lâhi. "Allah'ı kızdıracak şeyler yapıp insanları razı etmeye çalışmak." razı etmeye çalışmak."

Türkçe'de yakın kelimesi uzak olmayan, mesafesi az yerde demek. Türkçe'de yakın kelimesi uzak olmayan, mesafesi az yerde demek.

Arapça'da yakîn ne demek? "Şeksiz şüphesiz, kesin, tereddütsüz inanmak" demek. Arapça'da yakîn ne demek?

"Şeksiz şüphesiz, kesin, tereddütsüz inanmak" demek.

Mesela ben buraya bir arabayla geldim. Araba şimdi bahçede. Tereddütüm yok.Mesela ben buraya bir arabayla geldim. Araba şimdi bahçede. Tereddütüm yok. Çok iyi biliyorum ki araba bahçede. Veyahut yolda birisini gördüm, yanımdaki soruyor: Çok iyi biliyorum ki araba bahçede.

Veyahut yolda birisini gördüm, yanımdaki soruyor:

"Çoktandır onu görmüyordum; burada gördüm." diyorum. "Çoktandır onu görmüyordum; burada gördüm." diyorum.

Arap dilinde böyle şeksiz tereddütsüz bilgiye yakîn derler. Arap dilinde böyle şeksiz tereddütsüz bilgiye yakîn derler.

"O adamı yakînen tanıyorum." ne demek? "O adamı yakînen tanıyorum." ne demek?

"Şeksiz şüphesiz her şeyini çok iyi biliyorum." demek. Yoksa; "Şeksiz şüphesiz her şeyini çok iyi biliyorum." demek. Yoksa;

"Yakından tanıyorum, mikroskobu aldım hücrelerini inceledim." mânasına değil. "Yakından tanıyorum, mikroskobu aldım hücrelerini inceledim." mânasına değil.

Bahis konusu olan o yakınlık değil. Yakînen "Şüphesiz biliyorum." demek."Bahis konusu olan o yakınlık değil. Yakînen "Şüphesiz biliyorum." demek." Yakînen biliyorum ki şu mesele şöyle oldu; o adamın suçu yok, o işi başkası yaptı."Yakînen biliyorum ki şu mesele şöyle oldu; o adamın suçu yok, o işi başkası yaptı." Yakînen biliyorum, yakından biliyorum demek değil; "Şeksiz şüphesiz biliyorum." demek. Yakînen biliyorum, yakından biliyorum demek değil; "Şeksiz şüphesiz biliyorum." demek.

Arapça'daki yakîn'i Türkçe'deki yakın kelimesi ile karıştırmayın.Arapça'daki yakîn'i Türkçe'deki yakın kelimesi ile karıştırmayın. Harfler benziyor ama birisi yakîn yani orada bir uzatma var; ötekisi de yakın;Harfler benziyor ama birisi yakîn yani orada bir uzatma var; ötekisi de yakın; uzak değil, yakın. O ayrı. Bu meseleyi çoğu karıştırıyor; bilmiyor.uzak değil, yakın. O ayrı. Bu meseleyi çoğu karıştırıyor; bilmiyor. Şimdi biz buna iman diyelim, iman ama "Şeksiz şüphesiz sağlam iman." demek. Şimdi biz buna iman diyelim, iman ama "Şeksiz şüphesiz sağlam iman." demek.

Bir kişinin yakîninin, imanının zayıflığından birisi de nedir? Bir kişinin yakîninin, imanının zayıflığından birisi de nedir?

En türdiye'n nâse bi-suhti'l-lâhi. "Allah'ı kızdıracak bir şeyle insanları memnun etmesi." En türdiye'n nâse bi-suhti'l-lâhi. "Allah'ı kızdıracak bir şeyle insanları memnun etmesi."

Bu nasıl olur; kafamızdan bir misal bulmaya çalışalım.Bu nasıl olur; kafamızdan bir misal bulmaya çalışalım. Mesela mevki-makam sahibi bir adam geliyor. Sen ona iltifat olsun diye bir şeyler söylüyorsun.Mesela mevki-makam sahibi bir adam geliyor. Sen ona iltifat olsun diye bir şeyler söylüyorsun. Mevki-makam sahibi diye onun hoşuna gidecek bir ikramda bulunuyorsun amaMevki-makam sahibi diye onun hoşuna gidecek bir ikramda bulunuyorsun ama senin söylediğin söz Allah'ın kızacağı bir söz; verdiğin ikram Allah'ın sevmediği bir ikram.senin söylediğin söz Allah'ın kızacağı bir söz; verdiğin ikram Allah'ın sevmediği bir ikram. Diyelim ki birisi birisine gönlü hoş olsun diye içki ikram ediyor.Diyelim ki birisi birisine gönlü hoş olsun diye içki ikram ediyor. Allah'ın sevmediği bir şeyle insanları memnun etmeye çalışıyor.Allah'ın sevmediği bir şeyle insanları memnun etmeye çalışıyor. Bunun pek çok misali olabilir. Ben güzel bir misal bulamadım. Siz başka misaller bulabilirsiniz. Bunun pek çok misali olabilir. Ben güzel bir misal bulamadım. Siz başka misaller bulabilirsiniz.

"Bir kimseyi memnun edeceğim." diye Allah'ın kızdığı bir şey yapılmaz. Allah'ı kızdırarak, Allah'ın rızâsının olmadığı şeylerle kulun rızası aranmaz. "Bir kimseyi memnun edeceğim." diye Allah'ın kızdığı bir şey yapılmaz. Allah'ı kızdırarak, Allah'ın rızâsının olmadığı şeylerle kulun rızası aranmaz.

metinde var seste yok 152 karakter oldu!!!!!metinde var seste yok 152 karakter oldu!!!!! Hoşlanmasa da, istemese de Allah'ın sevdiği şeyi yapması lazım.Hoşlanmasa da, istemese de Allah'ın sevdiği şeyi yapması lazım. Sağlam imanlı insan böyle yapar. Peygamber Efendimiz böyle yaptı. Sahabe-i kirâm böyle yaptı,Sağlam imanlı insan böyle yapar. Peygamber Efendimiz böyle yaptı. Sahabe-i kirâm böyle yaptı, evliyâullah böyle yaptı. İnsanların beğenmesine hiç aldırmadılar.evliyâullah böyle yaptı. İnsanların beğenmesine hiç aldırmadılar. Neye aldırdılar?Neye aldırdılar? Allah'ın razı olmasına önem verdiler. Yaptıkları her işi Allah'ın rızasına uygun yapmaya çalıştılar.Allah'ın razı olmasına önem verdiler. Yaptıkları her işi Allah'ın rızasına uygun yapmaya çalıştılar. Sen, ben o duyguda değilsek, yani biz arada kaytarıp ayağımızı kaydırıpSen, ben o duyguda değilsek, yani biz arada kaytarıp ayağımızı kaydırıp "İnsanların hoşuna gidecek, insanları memnun edeceğiz." diye yanlış kararlar alıp yanlış işler yapıp"İnsanların hoşuna gidecek, insanları memnun edeceğiz." diye yanlış kararlar alıp yanlış işler yapıp Allah'ın sevmediği şeyleri yapıyorsak bu neyin alâmetidir?Allah'ın sevmediği şeyleri yapıyorsak bu neyin alâmetidir? Allah yaptırmasın! Allah yaptırmasın!

İmanın, yakînin zayıflığının alâmetidir. İmanı kuvvetli insan böyle yapmaz.İmanın, yakînin zayıflığının alâmetidir. İmanı kuvvetli insan böyle yapmaz. İnsanlar beğenmese bile Allah'ın seveceği işi yapar.İnsanlar beğenmese bile Allah'ın seveceği işi yapar. İnsanlar beğenecek diye onlara yaranmak için onların alkışını toplamak için İnsanlar beğenecek diye onlara yaranmak için onların alkışını toplamak için Allah'ın sevmediği bir şeyi yapmaz. Yapıyorsa imanı zayıftır. Allah'ın sevmediği bir şeyi yapmaz. Yapıyorsa imanı zayıftır.

Peygamber Efendimiz'in söylemek istediği şeyi, prensibi anladık mı? Peygamber Efendimiz'in söylemek istediği şeyi, prensibi anladık mı?

İmanın zayıflığının alâmetlerinden birisi de nedir? İmanın zayıflığının alâmetlerinden birisi de nedir?

Ve en tahmidehüm alâ rızkı'l-lâh. Ve en tahmidehüm alâ rızkı'l-lâh. "Allah'ın verdiği rızıktan dolayı onlara teşekkür etmek." "Allah'ın verdiği rızıktan dolayı onlara teşekkür etmek."

O da imanın zayıflığındandır. Rızkı kim veriyor sana? O da imanın zayıflığındandır.

Rızkı kim veriyor sana?

Allah veriyor. Allah'a hamd et, O'na şükret. İnsana şükrediyor,Allah veriyor. Allah'a hamd et, O'na şükret. İnsana şükrediyor, halbuki rızkı Allah vermiş. Rızkı kim veriyor? Fabrikatör mü,halbuki rızkı Allah vermiş.

Rızkı kim veriyor?

Fabrikatör mü,
âmir mi, patron mu veriyor? Hayır! Rızkı Allah veriyor.âmir mi, patron mu veriyor?

Hayır! Rızkı Allah veriyor.
Allah bir insana rızık verdi mi cümle cihan halkı önüne set germeye çalışsa engelleyemez;Allah bir insana rızık verdi mi cümle cihan halkı önüne set germeye çalışsa engelleyemez; rızık gelir. Allah bir insana rızık vermedi mi cümle cihan halkı getirse başına,rızık gelir. Allah bir insana rızık vermedi mi cümle cihan halkı getirse başına, ağzına kadar getirse; ağzına girmez, ağzından düşürtür Allah, yedirtmez.ağzına kadar getirse; ağzına girmez, ağzından düşürtür Allah, yedirtmez. Yani rızkı insana Allah veriyor. Bu böyle mânevî bir kaide. Yani rızkı insana Allah veriyor. Bu böyle mânevî bir kaide.

Ve en tahmidehüm. "İnsanları övmek, insanlara hamd etmek, teşekkür etmek"Ve en tahmidehüm. "İnsanları övmek, insanlara hamd etmek, teşekkür etmek" -ama rızkı Allah veriyor- -ama rızkı Allah veriyor- bu da imanın zayıflığındandır. Allah'ı kızdıracak iş yaparak insanları memnun etmeye çalışmakbu da imanın zayıflığındandır. Allah'ı kızdıracak iş yaparak insanları memnun etmeye çalışmak iman zaafındandır, zayıflığındandır. Allah'ın verdiği rızka iman zaafındandır, zayıflığındandır. Allah'ın verdiği rızka karşılık Allah'a şükretmek, hamd etmek lazım gelirken,karşılık Allah'a şükretmek, hamd etmek lazım gelirken, kula teşekkür etmek de imanın zayıflığındandır. kula teşekkür etmek de imanın zayıflığındandır.

Ve en tezümmehüm alâ mâ lemhü yü'tika'l-lâh. "Allah'ın vermediği şeyden dolayı onları kınamak." Ve en tezümmehüm alâ mâ lemhü yü'tika'l-lâh. "Allah'ın vermediği şeyden dolayı onları kınamak."

O da imanın zayıflığındandır. "Falanca adam benim maaşımı vermedi;O da imanın zayıflığındandır. "Falanca adam benim maaşımı vermedi; şöyle yapmadı, böyle yapmadı. Bana istediğim şeyi vermedi,şöyle yapmadı, böyle yapmadı. Bana istediğim şeyi vermedi, iyilik yapmadı." vesaire. Ona kızıyor; zemmediyor, beğenmiyor. iyilik yapmadı." vesaire. Ona kızıyor; zemmediyor, beğenmiyor.

O kim ki? Allah vermemiş de ondan olmamış.O kim ki?

Allah vermemiş de ondan olmamış.
Allah vermiş, nasip etmiş olsaydı, eline gelirdi. Nasip etmediğine göreAllah vermiş, nasip etmiş olsaydı, eline gelirdi. Nasip etmediğine göre Allah vermemiş. Onun için "Falanca vermedi sanıp da ona kızma!" demek istiyor.Allah vermemiş. Onun için "Falanca vermedi sanıp da ona kızma!" demek istiyor. İmanı bütün olan insan, fâil-i hakîkî olarak Allah'ı görüyor; "Veren Allah, alan Allah." diyor; aradakilere takılıp kalmıyor. İmanı bütün olan insan, fâil-i hakîkî olarak Allah'ı görüyor; "Veren Allah, alan Allah." diyor; aradakilere takılıp kalmıyor.

İmanı zayıf olan insan da birisi bir rızık, bir nimet verdi miİmanı zayıf olan insan da birisi bir rızık, bir nimet verdi mi "Hay Allah senden razı olsun!" diye Allah'ı bırakıp onu methediyor;"Hay Allah senden razı olsun!" diye Allah'ı bırakıp onu methediyor; vermediği zaman da Allah'ın vermediğini anlamayıp vermeyene kızıyor.vermediği zaman da Allah'ın vermediğini anlamayıp vermeyene kızıyor. Ne vermediğine kızacak ne verdiğineNe vermediğine kızacak ne verdiğine Allah'ın vermiş olduğunu anlamayacak şekilde iltifat edecek ne deAllah'ın vermiş olduğunu anlamayacak şekilde iltifat edecek ne de Allah'ı kızdıracak bir şeyler yaparak insanların gönlünü almaya çalışacak.Allah'ı kızdıracak bir şeyler yaparak insanların gönlünü almaya çalışacak. Öyle şey yok! Dalkavukluk yok! Allah'ın sevmediği şeyi yapmak yok! Öyle şey yok! Dalkavukluk yok! Allah'ın sevmediği şeyi yapmak yok!

"Şu üç davranış imanın zayıflığındandır." dedi; hatırlayalım: "Şu üç davranış imanın zayıflığındandır." dedi; hatırlayalım:

1. Allah'ı kızdıracak bir şeyler yaparak insanları memnun etmeye çalışmak.1. Allah'ı kızdıracak bir şeyler yaparak insanları memnun etmeye çalışmak. Ana fikri, insanları memnun etmeye çalışmak ama esasında yaptığı şeyle Allah'ı kızdırıyor.Ana fikri, insanları memnun etmeye çalışmak ama esasında yaptığı şeyle Allah'ı kızdırıyor. Bu, imanın zayıflığındandır. Bu, imanın zayıflığındandır.

2. Allah'ın verdiği rızık için Allah'a şükretmek gerekirken şükretmeyip2. Allah'ın verdiği rızık için Allah'a şükretmek gerekirken şükretmeyip mün'im-i hakîkîyi görmeyip aradaki vasıtayı esas kaynak sayıp minnettarlığı ona duymak. mün'im-i hakîkîyi görmeyip aradaki vasıtayı esas kaynak sayıp minnettarlığı ona duymak.

3. Allah'ın vermediği şeyi, Allah'ın vermediğini anlamayıp kullara kızmak. 3. Allah'ın vermediği şeyi, Allah'ın vermediğini anlamayıp kullara kızmak.

Bunların üçü de iman zaafındandır, eksikliğindendir. Bunların üçü de iman zaafındandır, eksikliğindendir.

İnne rızka'l-lâhi lâ yecürrühû hırsu harîsin. "Çünkü Allah'ın rızkınıİnne rızka'l-lâhi lâ yecürrühû hırsu harîsin. "Çünkü Allah'ın rızkını insana harisin hırsı çekip getirmez." insana harisin hırsı çekip getirmez."

İnsanın istememesi de onu geriye itmez.İnsanın istememesi de onu geriye itmez. Allah sana o rızkı yazdı mı, hiç kimse senin eline geçmesini istemese, hepsi aleyhte çalışsa bileAllah sana o rızkı yazdı mı, hiç kimse senin eline geçmesini istemese, hepsi aleyhte çalışsa bile o rızk senin eline geçer. Herkes istese, sana vermeye çalışsa,o rızk senin eline geçer. Herkes istese, sana vermeye çalışsa, herkes hırs duysa bile Allah istemedi mi o senin eline geçmez. herkes hırs duysa bile Allah istemedi mi o senin eline geçmez.

Bu hadîs-i şerîfte fâil-i hakîkîyi anlamak öğretiliyor.Bu hadîs-i şerîfte fâil-i hakîkîyi anlamak öğretiliyor. Bizim de Ramazan'da itikâfa girdiğimiz zaman ilk dersimiz kalp dersidir.Bizim de Ramazan'da itikâfa girdiğimiz zaman ilk dersimiz kalp dersidir. Kalp dersinde diyoruz ki: Lâ fâile illâ hû. "Fâil-i hakîkî Allahu Teâlâ hazretleridir." Kalp dersinde diyoruz ki:

Lâ fâile illâ hû. "Fâil-i hakîkî Allahu Teâlâ hazretleridir."

Veren, alan, yapan, eden, nimet veren, vermeyen, yaşatan, öldüren hep O'dur.Veren, alan, yapan, eden, nimet veren, vermeyen, yaşatan, öldüren hep O'dur. Bu anlaşılsın diye ilk derste tesbihat olarak bunu çektiriyoruz. Bu anlaşılsın diye ilk derste tesbihat olarak bunu çektiriyoruz.

Biz o bilgiyi nereden çıkarmışız? Biz o bilgiyi nereden çıkarmışız?

İşte bu hadîs-i şerîflerden. Büyüklerimiz bu hadîs-i şerîfleri okumuşlar, hazmetmişler.İşte bu hadîs-i şerîflerden. Büyüklerimiz bu hadîs-i şerîfleri okumuşlar, hazmetmişler. Koyunun türlü türlü otları yiyip hazmedip de ak bir süt halindeKoyunun türlü türlü otları yiyip hazmedip de ak bir süt halinde memesinden yavrusuna, kuzusuna süt verdiği gibi… Diken yiyor,memesinden yavrusuna, kuzusuna süt verdiği gibi… Diken yiyor, ot, kabuk, arpa yiyor vesaire ama hepsi süzülüyor,ot, kabuk, arpa yiyor vesaire ama hepsi süzülüyor, memeden yavruya zahmetsizce, gayet nefis, her türlü gıdayı,memeden yavruya zahmetsizce, gayet nefis, her türlü gıdayı, hayat için gelişme için gerekli her türlü malzemeyi ihtiva eden süt çıkıyor. hayat için gelişme için gerekli her türlü malzemeyi ihtiva eden süt çıkıyor. Büyüklerimiz öyle yapmışlar, kendileri nerelerden, ne zahmetlerle bilgileri toplamışlar,Büyüklerimiz öyle yapmışlar, kendileri nerelerden, ne zahmetlerle bilgileri toplamışlar, bize; "Şöyle yap!" demişler. Biz de hem cahiliz hem de inatçı çocuklar gibi "İstemem!" diyoruz. bize; "Şöyle yap!" demişler. Biz de hem cahiliz hem de inatçı çocuklar gibi "İstemem!" diyoruz.

Ne yapacaksın? Madem anlamıyorsun zıkkım ye o zaman, zıkkımın kökünü ye!Ne yapacaksın?

Madem anlamıyorsun zıkkım ye o zaman, zıkkımın kökünü ye!
O sütü içmeyeceksen, bu güzel gıdayı almayacaksan taş ye, taş kökü ye! O sütü içmeyeceksen, bu güzel gıdayı almayacaksan taş ye, taş kökü ye!

Umumiyetle niyetle böyle oluyor. Umumiyetle niyetle böyle oluyor.

"Allahu Teâlâ hazretleri hikmeti, celali ve azametiyle"Allahu Teâlâ hazretleri hikmeti, celali ve azametiyle rahatlığı, sevinci ve ferahı yakînde ve rızâda koydu." rahatlığı, sevinci ve ferahı yakînde ve rızâda koydu."

Sağlam, şeksiz imanda, Allah'a rızâ ve teslimiyet duygusunda ne vardır? Sağlam, şeksiz imanda, Allah'a rızâ ve teslimiyet duygusunda ne vardır?

Rahatlık ve ferahlık vardır. Allah hikmetiyle bu sağlam iman,Rahatlık ve ferahlık vardır. Allah hikmetiyle bu sağlam iman, Allah'a rızâ ve teslimiyet sahibi olan insana rahatlık; raht ve ferah ve sevinç veriyormuş.Allah'a rızâ ve teslimiyet sahibi olan insana rahatlık; raht ve ferah ve sevinç veriyormuş. Allah hikmetiyle, celâl ve azametiyle bu rahatlık ve ferahı, yakîn ve rızâ duygusu içine koydu.Allah hikmetiyle, celâl ve azametiyle bu rahatlık ve ferahı, yakîn ve rızâ duygusu içine koydu. Yani kim yakîn ve rızâ duygusuna sahipse raht ve feraha sahip oluyor. Yani kim yakîn ve rızâ duygusuna sahipse raht ve feraha sahip oluyor.

Demek ki aslında raht, ferahlık sevinç ve sürûr neredeymiş? Demek ki aslında raht, ferahlık sevinç ve sürûr neredeymiş?

Yakîndeymiş. Şeksiz imandaymış ve bir deYakîndeymiş. Şeksiz imandaymış ve bir de rızâ-i teslimiyet Allah'ın hükmüne râzı olmak, teslim olmaktaymış. rızâ-i teslimiyet Allah'ın hükmüne râzı olmak, teslim olmaktaymış.

Ve ceale'l-hemme ve'l-hüzne. "Üzüntüyü, mahzunluğu, hüzünü ve tasayı"Ve ceale'l-hemme ve'l-hüzne. "Üzüntüyü, mahzunluğu, hüzünü ve tasayı" fi'ş-şekki ve's-suht. "Şek etmekte, tereddüt etmekte, şüphelenmektefi'ş-şekki ve's-suht. "Şek etmekte, tereddüt etmekte, şüphelenmekte ve's-suht ve Allah'ın hükmüne razı olmayıp da Allah'a âsî olmakta koymuştur." ve's-suht ve Allah'ın hükmüne razı olmayıp da Allah'a âsî olmakta koymuştur."

Şek yakînin zıttı oluyor. Bir kul şek ve tereddüt içindeyse, yakîni yoksa mutlu değildir; üzüntülü ve huzursuzdur.Şek yakînin zıttı oluyor. Bir kul şek ve tereddüt içindeyse, yakîni yoksa mutlu değildir; üzüntülü ve huzursuzdur. Şek içindeyse ve suht içindeyse yani Allah'ın hükmüne razı değil ve O'na kızıyor: Şek içindeyse ve suht içindeyse yani Allah'ın hükmüne razı değil ve O'na kızıyor:

"Ona zenginlik verdi bana vermedi. Ona mersedes verdi, benim kağnı arabam bile yok. "Ona zenginlik verdi bana vermedi. Ona mersedes verdi, benim kağnı arabam bile yok. O sıhhatli ben hastayım. O Boğaziçi'nde oturuyor ben kulübede yaşıyorum." O sıhhatli ben hastayım. O Boğaziçi'nde oturuyor ben kulübede yaşıyorum."

Allah'a kızıyor. "Kâfire daha çok verdi." Ama Allah kâfiri sevmiyor!Allah'a kızıyor.

"Kâfire daha çok verdi."

Ama Allah kâfiri sevmiyor!
Bu iş böyle değil! Nasıl olacak? İmanın yakîn olacak ve Allah'ın hükmüne rızası olacak.Bu iş böyle değil!

Nasıl olacak?

İmanın yakîn olacak ve Allah'ın hükmüne rızası olacak.
Bu hadîs-i şerîften bunu anlıyoruz. Hatırda kalsın diye parça parça okuduğumuz hadîs-i şerîfi,Bu hadîs-i şerîften bunu anlıyoruz. Hatırda kalsın diye parça parça okuduğumuz hadîs-i şerîfi, bir de derli toplu terceme edelim. bir de derli toplu terceme edelim.

Ebû Saîd el-Hudrî hazretlerinden rivayet edildiğine göre PeygamberimizEbû Saîd el-Hudrî hazretlerinden rivayet edildiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyurdular: sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyurdular:

"İmanın zayıflığının alametlerinden birisi "İmanın zayıflığının alametlerinden birisi Allah'ı kızdıracak şeyler yaparak insanları memnun etmendir.Allah'ı kızdıracak şeyler yaparak insanları memnun etmendir. İkincisi Allah'ın verdiği rızka karşıİkincisi Allah'ın verdiği rızka karşı Allah'a değil insanlara şükran duygusu duyman, onları methetmendir.Allah'a değil insanlara şükran duygusu duyman, onları methetmendir. Allah'ın vermediği nimetten dolayı da insanlar vermiyor sanıpAllah'ın vermediği nimetten dolayı da insanlar vermiyor sanıp o kimseleri zemmetmendir, kızmandır. Bunların üçü deo kimseleri zemmetmendir, kızmandır. Bunların üçü de imanın künhüne vakıf olamadığını; yakîninin, şeksiz imanının olmadığını,imanın künhüne vakıf olamadığını; yakîninin, şeksiz imanının olmadığını, imanının zayıf olduğunu gösteren alâmetlerdir." imanının zayıf olduğunu gösteren alâmetlerdir."

İmanı kuvvetli olan insan bilir ki insanlar kızsa da kızmasa da Allah'ın rızasını araması lazımdır.İmanı kuvvetli olan insan bilir ki insanlar kızsa da kızmasa da Allah'ın rızasını araması lazımdır. Onu söyler, onu yapar. İnsanlar ister beğensin ister beğenmesin; rızkın, Onu söyler, onu yapar. İnsanlar ister beğensin ister beğenmesin; rızkın, nimetin, kısmetin Allah'tan geldiğini bilir.nimetin, kısmetin Allah'tan geldiğini bilir. Geldiği zaman Allah'a hamdeder; gelmediği zaman da da insanlara kızmaz.Geldiği zaman Allah'a hamdeder; gelmediği zaman da da insanlara kızmaz. "Nasipse gelir Hint'ten Yemen'den, nasip değilse düşer çenenden." der; aldırmaz."Nasipse gelir Hint'ten Yemen'den, nasip değilse düşer çenenden." der; aldırmaz. Aldırmamışlar; eskilerin tavrı bu. Aldırmamışlar; eskilerin tavrı bu. Çünkü hırslı bir insanın hırsı Allah'ın rızkını def edemezÇünkü hırslı bir insanın hırsı Allah'ın rızkını def edemez veya istemeyen bir insanın aleyhte çalışması engelleyemez. veya istemeyen bir insanın aleyhte çalışması engelleyemez.

İnne rızka'l-lâhi lâ yecurruhû hırsü harîsin ve lâ yerüdduhû kurhü kârihin.İnne rızka'l-lâhi lâ yecurruhû hırsü harîsin ve lâ yerüdduhû kurhü kârihin. "Allahu Teâlâ hazretleri hikmeti celaliyle rahatlığı ve ferahlığı sağlam iman olan yakînde"Allahu Teâlâ hazretleri hikmeti celaliyle rahatlığı ve ferahlığı sağlam iman olan yakînde ve rızâ-i teslimiyette koymuştur. Tasalılığı, ve rızâ-i teslimiyette koymuştur. Tasalılığı, mahzunluğu ve hüzünlülüğü de imanın şekle ve karışık olmasında, tereddütlü olmasındamahzunluğu ve hüzünlülüğü de imanın şekle ve karışık olmasında, tereddütlü olmasında ve Allah'a rıza göstermeyip hükm-ü kadere kızmakta koymuştur." ve Allah'a rıza göstermeyip hükm-ü kadere kızmakta koymuştur."

"Rüzgar eken fırtına biçer. "Rüzgar eken fırtına biçer. Duygusu öyle ise öyle. İyi şey eken de iyiliğinin karşılığını görür." demek oluyor.Duygusu öyle ise öyle. İyi şey eken de iyiliğinin karşılığını görür." demek oluyor. Evliyâullah, tarikat büyüklerimiz bu hadîs-i şerîfin mânasını anlamıştır;Evliyâullah, tarikat büyüklerimiz bu hadîs-i şerîfin mânasını anlamıştır; her şeyin Allah'tan geldiğini bize öğretmişlerdir. Hatta bu ilk derstir;her şeyin Allah'tan geldiğini bize öğretmişlerdir. Hatta bu ilk derstir; ilk adımdır. Her şey Allah'tandır. Fâtihâ'da da bu mâna var ama anlayana... ilk adımdır. Her şey Allah'tandır. Fâtihâ'da da bu mâna var ama anlayana...

İyyâke na‘büdü ve iyyâke neste‘în. "Ancak sana ibadet ederiz,İyyâke na‘büdü ve iyyâke neste‘în. "Ancak sana ibadet ederiz, ancak senden yardım dileriz." diyoruz. Ama dilimiz diyor; kalbimiz anlamıyor. Takliden söylüyoruz.ancak senden yardım dileriz." diyoruz. Ama dilimiz diyor; kalbimiz anlamıyor. Takliden söylüyoruz. Maalesef din ve iman meselelerinde bu mübarekler gibi değiliz. Maalesef din ve iman meselelerinde bu mübarekler gibi değiliz.

Allah yardımcımız olsun. Allah'ın lütfuna, rahmetine çok çok ihtiyacımız var.Allah yardımcımız olsun. Allah'ın lütfuna, rahmetine çok çok ihtiyacımız var. Allah bizi sevdiği kulların zümresine dâhil eylesin. Sevdiği hâllere sahip eylesin.Allah bizi sevdiği kulların zümresine dâhil eylesin. Sevdiği hâllere sahip eylesin. Sevdiği duyguları, fikirleri içimize yerleştirsin. Sevdiği âdetleri, işleri, fiilleri işlettirsin.Sevdiği duyguları, fikirleri içimize yerleştirsin. Sevdiği âdetleri, işleri, fiilleri işlettirsin. Sevdiği şekilde ömrümüzü geçirmeyi nasip etsin.Sevdiği şekilde ömrümüzü geçirmeyi nasip etsin. Huzuruna razı olduğu bir kul olarak varmayı nasip eylesin. Huzuruna razı olduğu bir kul olarak varmayı nasip eylesin. Cennetiyle, cemaliyle cümlemizi müşerref eylesin. Cennetiyle, cemaliyle cümlemizi müşerref eylesin.

Hatm-i hâcegânımızı yapalım. Fâtihâ-yı şerîfe meal besmele. Hatm-i hâcegânımızı yapalım.

Fâtihâ-yı şerîfe meal besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2