Namaz Vakitleri

14 Zilka'de 1445
22 Mayıs 2024
İmsak
03:44
Güneş
05:34
Öğle
13:06
İkindi
17:03
Akşam
20:28
Yatsı
22:10
Detaylı Arama

Ebü’l-Hüseyn-i Nûrî Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Rebîü'l-Evvel 1417 / 03.08.1996
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.



el-Hamdü li'l-lâhi hakka hamdihî ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedinel-Hamdü li'l-lâhi hakka hamdihî ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ecmaîne-t tayyibîne-t tâhirîn. ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ecmaîne-t tayyibîne-t tâhirîn.

Emmâ ba'd. Aziz ve muhterem kardeşlerim! Emmâ ba'd.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Çok değerli bir kitaptan, Allah'ın salih, mübarek kullarının, Çok değerli bir kitaptan, Allah'ın salih, mübarek kullarının, evliyâullahın hayatlarını okumaya devam ediyoruz.evliyâullahın hayatlarını okumaya devam ediyoruz. Cümle cihanın tanıdığı meşhur Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin hayatını ve sözlerini tamamladık. Cümle cihanın tanıdığı meşhur Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin hayatını ve sözlerini tamamladık.

Tabakâtü's-sûfiyye eserinde Allah'ın salih kullarından yeni bir mübarek ve meşhur Tabakâtü's-sûfiyye eserinde Allah'ın salih kullarından yeni bir mübarek ve meşhur zâtın menakıbına; hayatının ve sözlerinin açıklanmasına geçiyoruz: zâtın menakıbına; hayatının ve sözlerinin açıklanmasına geçiyoruz:

Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri. Ve minhüm Ebü'l Hüseyni'n-Nûriyyü. Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri.

Ve minhüm Ebü'l Hüseyni'n-Nûriyyü.

Sülemî hazretleri buyuruyor ki; "Kitabımda hayatlarını derc ettiğim,Sülemî hazretleri buyuruyor ki;

"Kitabımda hayatlarını derc ettiğim,
yazdığım mübarek zâtlardan birisi de Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleridir." yazdığım mübarek zâtlardan birisi de Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleridir."

Ebû Hüseyin künyesidir. "Hüseyin'in babası" demek. Nûrî de nisbedir. Ebû Hüseyin künyesidir. "Hüseyin'in babası" demek. Nûrî de nisbedir.

Ve'smühû Ahmedü'bnü Muhammed ve kîle Muhammedi'bnü Muhammed ve Ahmedü Esah. Ve'smühû Ahmedü'bnü Muhammed ve kîle Muhammedi'bnü Muhammed ve Ahmedü Esah. "İsmi Ahmed'tir, Muhammed'in oğlu Ahmed'tir, veyahut 'Muhammed'in oğlu Muhammed'dir.' denmiş "İsmi Ahmed'tir, Muhammed'in oğlu Ahmed'tir, veyahut 'Muhammed'in oğlu Muhammed'dir.' denmiş ama Ahmed olması daha sıhhatli, daha doğru bilgidir." diyor. ama Ahmed olması daha sıhhatli, daha doğru bilgidir." diyor.

Demek ki menâkıbını okuyacağımız mübarek zâtın ismi Ahmet'tir, künyesi Ebû Hüseyin'dir.Demek ki menâkıbını okuyacağımız mübarek zâtın ismi Ahmet'tir, künyesi Ebû Hüseyin'dir. Nisbesi, en-Nûrî'dir. Bağdâdiyyü'l-menşei ve'l-mevlidi. Nisbesi, en-Nûrî'dir.

Bağdâdiyyü'l-menşei ve'l-mevlidi.
"Yetişmesi ve doğumu bakımından Bağdat'lıdır." "Yetişmesi ve doğumu bakımından Bağdat'lıdır."

Bağdat'ta doğmuştur, Bağdat'ta neşvünema bulmuş, gelişmiş, yetişmiş, tahsil görmüştür. Bağdat'ta doğmuştur, Bağdat'ta neşvünema bulmuş, gelişmiş, yetişmiş, tahsil görmüştür.

Horâsâniyyü'l asli. "Ailesinin kökeni Horasan'lıdır, Horasan asıllıdır." Horâsâniyyü'l asli. "Ailesinin kökeni Horasan'lıdır, Horasan asıllıdır."

Horasan, şimdiki İran'ın Kuzeydoğusunda, Afganistan'ı da, Türk ülkelerini de içine alan bir mıntıka. Horasan, şimdiki İran'ın Kuzeydoğusunda, Afganistan'ı da, Türk ülkelerini de içine alan bir mıntıka.

"Aslı, kökeni itibariyle Horasan'lı; doğumu yetişmesi itibariyle Bağdat'lıdır." diyor. "Aslı, kökeni itibariyle Horasan'lı; doğumu yetişmesi itibariyle Bağdat'lıdır." diyor.

Yu'rafü bi'bni'l-Bagavî. "Bir de şöhreti var. 'Bagavî'nin oğlu' diye tanınır."Yu'rafü bi'bni'l-Bagavî. "Bir de şöhreti var. 'Bagavî'nin oğlu' diye tanınır." Semi'tü Muhammede'bni'l-Hasani'bni Hâlid Sülemî yekûl.Semi'tü Muhammede'bni'l-Hasani'bni Hâlid Sülemî yekûl. "Müellif; 'Ben Hâlid oğlu Hasan oğlu Muhammed'den işittim.' diyor." "Müellif; 'Ben Hâlid oğlu Hasan oğlu Muhammed'den işittim.' diyor." Yekûlü semi'tü'bne'l-A'râbiyye yekûl. "O da İbni A'râbî'nin şöyle dediğini işitmiş." Yekûlü semi'tü'bne'l-A'râbiyye yekûl. "O da İbni A'râbî'nin şöyle dediğini işitmiş." Kâne Ebu'l-Hüseyni'n-Nûriyyuü Horâsâniyye'l-aslı. Min karyetin beyne Herat ve Mervi'r-rûz.Kâne Ebu'l-Hüseyni'n-Nûriyyuü Horâsâniyye'l-aslı. Min karyetin beyne Herat ve Mervi'r-rûz. "Ebû Hüseyin en-Nûrî, Horasan asıllıdır. Herat ve Mervirûz arasındaki bir kariyedendir." "Ebû Hüseyin en-Nûrî, Horasan asıllıdır. Herat ve Mervirûz arasındaki bir kariyedendir." Yükâlü lehâ Buğşûr. "Bu kariyeye 'Buğşur' adı verilir."Yükâlü lehâ Buğşûr. "Bu kariyeye 'Buğşur' adı verilir." Lizâlike kâne yu'rafü bi'bni'l-Bagavî "Bu sebepten 'Bagavi'nin oğlu' diye anılır." Lizâlike kâne yu'rafü bi'bni'l-Bagavî "Bu sebepten 'Bagavi'nin oğlu' diye anılır."

Bagavî nisbesi, Buğşur kelimesiyle ilgilidir. Bu şehre "Buğşur" da derler; kısaca "Buğ" da derler. Bagavî nisbesi, Buğşur kelimesiyle ilgilidir. Bu şehre "Buğşur" da derler; kısaca "Buğ" da derler. Orada yetişmiş insana da "Bagavî" dediklerinden "Bagavî'nin oğlu" diye tanınmıştır. Orada yetişmiş insana da "Bagavî" dediklerinden "Bagavî'nin oğlu" diye tanınmıştır.

Birisi İbnü'l Ârâbî. İbni Ârâbî kimdir? Birisi İbnü'l Ârâbî.

İbni Ârâbî kimdir?

Ebû Saîd Ahmedi'bnü'l-Muhammedi'bni Ziyâd el-A'râbî.Ebû Saîd Ahmedi'bnü'l-Muhammedi'bni Ziyâd el-A'râbî. "Bu bir alim kimsedir; Ziyad oğlu Muhammed oğlu Ahmed'dir. Ebu Said künyelidir.""Bu bir alim kimsedir; Ziyad oğlu Muhammed oğlu Ahmed'dir. Ebu Said künyelidir." Basriyyün "Basralıdır." Irak'ın güneyindeki deniz; Basra körfezindeki şehirde. Basriyyün "Basralıdır."

Irak'ın güneyindeki deniz; Basra körfezindeki şehirde.

Nezele Mekke. "Mekke'ye gidip yerleşmiş; orada oturmuş." Nezele Mekke. "Mekke'ye gidip yerleşmiş; orada oturmuş." Ve tüvüffiye senete ihdâ ve erbaîne ve selâse mie. "341 senesinde vefat etmiştir." Ve tüvüffiye senete ihdâ ve erbaîne ve selâse mie. "341 senesinde vefat etmiştir."

Basralıymış, Mekke'ye yerleşmiş; 341 hicrî, kamerî senesinde vefat etmiş. Basralıymış, Mekke'ye yerleşmiş; 341 hicrî, kamerî senesinde vefat etmiş.

Lehû tasânîfü kesîretün fi't-tasavvufi. "Tasavvuf konusunda pek çok eseri vardır." Lehû tasânîfü kesîretün fi't-tasavvufi. "Tasavvuf konusunda pek çok eseri vardır."

Va'temede sâhibü el-Hılyetü kesîran alâ kitâbihi'l-mefkûdi Tabakâti'l-evliyâ.Va'temede sâhibü el-Hılyetü kesîran alâ kitâbihi'l-mefkûdi Tabakâti'l-evliyâ. "Bu kitabı yazan Sülemi hazretleri de büyük ölçüde bu İbni Ârâbî'nin şimdi elde bulunmayan,"Bu kitabı yazan Sülemi hazretleri de büyük ölçüde bu İbni Ârâbî'nin şimdi elde bulunmayan, kayıp bulunan, kütüphanelerde ele geçmemiş olan Tabakâtü'l Evliyâ kitabına dayanmış;kayıp bulunan, kütüphanelerde ele geçmemiş olan Tabakâtü'l Evliyâ kitabına dayanmış; onu kaynak olarak kullanmıştır." diyor. onu kaynak olarak kullanmıştır." diyor.

Şimdi burada dini tahsil gören, ilahiyat fakültelerinde okuyan kardeşlerime şunu hatırlatayım. Şimdi burada dini tahsil gören, ilahiyat fakültelerinde okuyan kardeşlerime şunu hatırlatayım. Bugün elde olmayan bazı kitaplar vardır.Bugün elde olmayan bazı kitaplar vardır. Sebebi nedir?Sebebi nedir? Yangınlar, düşman istilaları, kitapların çalınması, böcekler, güveler Yangınlar, düşman istilaları, kitapların çalınması, böcekler, güveler veya kurtlar tarafından yenmesi gibi sebeplerle maalesef İslâm medeniyetinin,veya kurtlar tarafından yenmesi gibi sebeplerle maalesef İslâm medeniyetinin, İslâm irfanının pek çok kitabı kayıptır.İslâm irfanının pek çok kitabı kayıptır. Çok kıymetli kitaplar vardır ama pek çoğu kayıptır. Çok kıymetli kitaplar vardır ama pek çoğu kayıptır. Bunları araştırmak lazım, Bunları araştırmak lazım, Yeni kütüphanelerin birinde kütüphane fihristini karıştırırken bakarsınız karşınıza çıkıverir. Yeni kütüphanelerin birinde kütüphane fihristini karıştırırken bakarsınız karşınıza çıkıverir. O zaman siz mucit olursunuz, kaybolmuş olan bir eseri bulmuş olursunuz. O zaman siz mucit olursunuz, kaybolmuş olan bir eseri bulmuş olursunuz.

Yazın; İbni Ârâbî'nin Tabakâtü'l evliyâ diye bir eseri varmış ama kayıpmış, bulunmamış. Yazın; İbni Ârâbî'nin Tabakâtü'l evliyâ diye bir eseri varmış ama kayıpmış, bulunmamış.

Mesela Süleymaniye kütüphanesini karıştırırken veyahut Üsküdar'daki Mesela Süleymaniye kütüphanesini karıştırırken veyahut Üsküdar'daki Selimağa kütüphanesini karıştırırken ya da Anadolu'daki bir yerde bir yazma eser buldunuz.Selimağa kütüphanesini karıştırırken ya da Anadolu'daki bir yerde bir yazma eser buldunuz. Baktınız ki ismi Tabakâtü'l-evliyâ. Kim yazmış? İbni Ârâbî yazmış. Baktınız ki ismi Tabakâtü'l-evliyâ. Kim yazmış? İbni Ârâbî yazmış. Tamam, siz şimdi artık ilim âlemine ismi geçecek bir icat bulmuş oluyorsunuz, Tamam, siz şimdi artık ilim âlemine ismi geçecek bir icat bulmuş oluyorsunuz, mucit olmuş oluyorsunuz, bir kayıp kitabı bulmuş oluyorsunuz.mucit olmuş oluyorsunuz, bir kayıp kitabı bulmuş oluyorsunuz. Bunlara dikkat etmemiz lazım. Bunlara dikkat etmemiz lazım.

Bir de bu arada size hatırlatmak isterim. Muhterem kardeşlerim! Bir de bu arada size hatırlatmak isterim.

Muhterem kardeşlerim!

Bizim dedelerimiz matbaa yokken kitapları elleriyle yazarlardı.Bizim dedelerimiz matbaa yokken kitapları elleriyle yazarlardı. Kâğıtları kendileri alırlar, hazırlarlardı. Mürekkepleri kendileri yaparlardı.Kâğıtları kendileri alırlar, hazırlarlardı. Mürekkepleri kendileri yaparlardı. Kitapları özene bezene yazarlardı. Kendi eliyle yazdığı bu kitap beğenilirse bir başkası derdi ki; Kitapları özene bezene yazarlardı.

Kendi eliyle yazdığı bu kitap beğenilirse bir başkası derdi ki;

"Bu kitabı alabilir miyim?" "Buyur al." "Veya sen bana oku, ben yazayım." "Bu kitabı alabilir miyim?"

"Buyur al."

"Veya sen bana oku, ben yazayım."

"Peki." Böyle her akşam belli zamanlarda o okur, ötekiler yazar; onlar okurlar, bu dinler. "Peki."

Böyle her akşam belli zamanlarda o okur, ötekiler yazar; onlar okurlar, bu dinler.

"Tamam, bu şahıs bu kitabı aynen benim istediğim gibi kopya etmiştir, yazmıştır." diye "Tamam, bu şahıs bu kitabı aynen benim istediğim gibi kopya etmiştir, yazmıştır." diye mukabele edildiğine, teftiş edildiğine, doğruluğu yanlışlığı araştırıldığına dair bir kayıt düşerdi. mukabele edildiğine, teftiş edildiğine, doğruluğu yanlışlığı araştırıldığına dair bir kayıt düşerdi. Buna "mukabele kaydı" denilir. Böylece kitap ikinci bir nüsha olur. Buna "mukabele kaydı" denilir.

Böylece kitap ikinci bir nüsha olur.
Birisi daha yazarsa üçüncü nüsha olur.Birisi daha yazarsa üçüncü nüsha olur. Eskiden böyle matbaadaki gibi binlerce basılıp da kitapçılarda satılmazdı. Eskiden böyle matbaadaki gibi binlerce basılıp da kitapçılarda satılmazdı. Onun için bizim el yazması kitaplarımızın hepsi antikadır, değerlidir, önemlidir.Onun için bizim el yazması kitaplarımızın hepsi antikadır, değerlidir, önemlidir. Elinizdeki el yazması kitapları, dedenizden kalma kitapları koruyun. Elinizdeki el yazması kitapları, dedenizden kalma kitapları koruyun.

Köylüler, eski yazı bilmeyenler, eski kitapların kıymetini bilmeyenler bunları gömüyorlar. Köylüler, eski yazı bilmeyenler, eski kitapların kıymetini bilmeyenler bunları gömüyorlar. Doğru değil! Bir tek yaprak bile olsa gömülmemeli,Doğru değil! Bir tek yaprak bile olsa gömülmemeli, getirilip bilen bir kimseye gösterilmeli, ehemmiyeti araştırılmalı. getirilip bilen bir kimseye gösterilmeli, ehemmiyeti araştırılmalı. Bazen böyle kaybolmuş bir kitap ortaya çıkar, bazen çok kıymetli bir eser bulunmuş olabilir. Bazen böyle kaybolmuş bir kitap ortaya çıkar, bazen çok kıymetli bir eser bulunmuş olabilir.

Demek ki İbni Ârâbî isminde bir şahsı tanımış olduk. Demek ki İbni Ârâbî isminde bir şahsı tanımış olduk.

Bir de Muhiddin İbn A'râbî vardır; Fütühâtü'l-mekkiyye'nin sahibi.Bir de Muhiddin İbn A'râbî vardır; Fütühâtü'l-mekkiyye'nin sahibi. Bu daha önce yaşamış, o çok sonra yaşamış. Bu daha önce yaşamış, o çok sonra yaşamış.

Bu şahsı hatırınızda tutun; tasavvufta çok eser yazmış mühim bir kimse. Bu şahsı hatırınızda tutun; tasavvufta çok eser yazmış mühim bir kimse. Mekke'de yaşamış. Bunu izah etmiş olduk. Bir de Buğşur kelimesini izah edelim. Mekke'de yaşamış. Bunu izah etmiş olduk. Bir de Buğşur kelimesini izah edelim.

Yazar, Buğşur kelimesi hakkında diyor ki: Yazar, Buğşur kelimesi hakkında diyor ki:

Belîdetün karyetün beyne Herât ve merve'r-rûz. Belîdetün karyetün beyne Herât ve merve'r-rûz. "Buğşur, Mervirûz ile Herat arasında küçücük bir şehirciktir." "Buğşur, Mervirûz ile Herat arasında küçücük bir şehirciktir." Ve yükâlü lehâ Buğ. "Bazen bu şehre kısaca Buğ da denilir."Ve yükâlü lehâ Buğ. "Bazen bu şehre kısaca Buğ da denilir." Tekau fî beriyyeti leyse fîhâ şeceretün vâhidetün.Tekau fî beriyyeti leyse fîhâ şeceretün vâhidetün. "Buğ kasabası, bir tek ağaç olmayan bir çölde bulunur." Oradan alimler yetişmiştir. "Buğ kasabası, bir tek ağaç olmayan bir çölde bulunur."

Oradan alimler yetişmiştir.
Bir yerde ağaç bitmeyebilir, küçük fakir bir köy olabilir ama içinden alim, çalışkan bir insan çıkar.Bir yerde ağaç bitmeyebilir, küçük fakir bir köy olabilir ama içinden alim, çalışkan bir insan çıkar. Kitaplara çalışır,Kitaplara çalışır, gecesini gündüzüne katar, çeşitli dini ilimleri aşk ile şevk ile öğrenir, beldesini meşhur eder.gecesini gündüzüne katar, çeşitli dini ilimleri aşk ile şevk ile öğrenir, beldesini meşhur eder. Küçücük, önemsiz bir beldeyi cihana tanıtır, cihan o beldeyi onunla bilir, onun sayesinde bilir. Küçücük, önemsiz bir beldeyi cihana tanıtır, cihan o beldeyi onunla bilir, onun sayesinde bilir.

Onun için eski devirde bir beldenin küçük olması, fakir olması önemli değil. Onun için eski devirde bir beldenin küçük olması, fakir olması önemli değil. Çalışan, kendini ilme veren, uğraşan insan alim olurdu. Çalışan, kendini ilme veren, uğraşan insan alim olurdu. Hem de şöhreti cihanı tutan bir alim olabilirdi. Hem de şöhreti cihanı tutan bir alim olabilirdi.

Ve kâne min ecelli meşayihi'l-kavmi. Ve kâne min ecelli meşayihi'l-kavmi. "Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri kavmin şeyhlerinin en büyüklerinden idi." "Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri kavmin şeyhlerinin en büyüklerinden idi."

Buradaki kavm sözü, "tasavvuf erbabı" demek. Buradaki kavm sözü, "tasavvuf erbabı" demek.

"Tasavvuf erbabı içindeki şeyhlerin en büyüklerinden idi." "Tasavvuf erbabı içindeki şeyhlerin en büyüklerinden idi."

Demek ki çok büyük bir zât olan Ebû Hüseyin en-Nûrî'yi hatırımızda tutacağız. Demek ki çok büyük bir zât olan Ebû Hüseyin en-Nûrî'yi hatırımızda tutacağız.

Ve ulemâihim. "Ve bu tasavvuf erbabının alimlerinden idi." Ve ulemâihim. "Ve bu tasavvuf erbabının alimlerinden idi."

Hem en büyüğü, hem en alimi. Lem yekün fî vaktihî ahsene tarîkaten minhü. Hem en büyüğü, hem en alimi.

Lem yekün fî vaktihî ahsene tarîkaten minhü.
"Hayatında, onun zamanında ondan daha güzel yol, tarikat sahibi olan bir kimse yoktu." "Hayatında, onun zamanında ondan daha güzel yol, tarikat sahibi olan bir kimse yoktu."

Tutturduğu yol, tarikatı ve tasavvuftaki meşrebi son derece güzel, tam şeriata bağlı bir yol idi.Tutturduğu yol, tarikatı ve tasavvuftaki meşrebi son derece güzel, tam şeriata bağlı bir yol idi. Çok büyük, çok âlim bir zât idi. Çok büyük, çok âlim bir zât idi.

Bunu bilmeniz iyice aklınıza yerleştirmeniz lazım;Bunu bilmeniz iyice aklınıza yerleştirmeniz lazım; tasavvuf; ilim ile, Kur'ân ile, hadîs-i şerîf ile, fıkıh ile beraber olursa sağlam olur.tasavvuf; ilim ile, Kur'ân ile, hadîs-i şerîf ile, fıkıh ile beraber olursa sağlam olur. Bir insan, ilimsiz, fıkıhsız, Kur'ân bilgisi olmadan, dini malumatı olmadan tasavvuf yoluna girerseBir insan, ilimsiz, fıkıhsız, Kur'ân bilgisi olmadan, dini malumatı olmadan tasavvuf yoluna girerse bu engin deryada dalgaların arasında mahvolur, boğulur gider. bu engin deryada dalgaların arasında mahvolur, boğulur gider. Neden?Neden? Çünkü tasavvuf gönül âlemindedir, insanın iç âlemindedir.Çünkü tasavvuf gönül âlemindedir, insanın iç âlemindedir. İnsan gözünü kapattığı zaman gönül âleminin ucu bucağı yoktur. İnsan gözünü kapattığı zaman gönül âleminin ucu bucağı yoktur. Aklına çeşitli şeyler gelir, çeşitli sözleri söyler. Aklına çeşitli şeyler gelir, çeşitli sözleri söyler.

Aklına gelen şeylerin bir kısmı Rahmanîdir, bir kismı şeytanîdir, bir kısmı nefsanîdir.Aklına gelen şeylerin bir kısmı Rahmanîdir, bir kismı şeytanîdir, bir kısmı nefsanîdir. Cahil bir insan bunları ayırt edemediğinden; "Ben mutasavvıfım ben şeyhim." diye ortaya çıkar,Cahil bir insan bunları ayırt edemediğinden; "Ben mutasavvıfım ben şeyhim." diye ortaya çıkar, içine her gireni, aklına her geleni ağzıyla söylerse hem kendisi sapıtıriçine her gireni, aklına her geleni ağzıyla söylerse hem kendisi sapıtır hem de etrafına toplanıp onun cazibesine kapılmış olan insanları saptırır. hem de etrafına toplanıp onun cazibesine kapılmış olan insanları saptırır.

Nasıl olacak? Nasıl olacak?

Kur'ân-ı Kerîm'i bilecek, hadîs-i şerîfleri bilecek, İslâm ilimlerini bilecek, fıkh-ı şerîfi bilecek,Kur'ân-ı Kerîm'i bilecek, hadîs-i şerîfleri bilecek, İslâm ilimlerini bilecek, fıkh-ı şerîfi bilecek, doğruyu eğriden ayırt edebilecek bir insan olacak. doğruyu eğriden ayırt edebilecek bir insan olacak. Şeytan içinden kendisine bir vesvese verirse; "Bu şeytandandır." diyecek,Şeytan içinden kendisine bir vesvese verirse; "Bu şeytandandır." diyecek, onunla mücadele edecek. Nefsinin bir arzusu varsa onun önünde duracak,onunla mücadele edecek. Nefsinin bir arzusu varsa onun önünde duracak, insanları yanlış yollara götürmeyecek. insanları yanlış yollara götürmeyecek. Biz bu bakımdan bu kitabı okuyoruz. Biz bu bakımdan bu kitabı okuyoruz.

"Tasavvuf yolu cahilin eline kalmasın, cahillerin oyuncağı olmasın. "Tasavvuf yolu cahilin eline kalmasın, cahillerin oyuncağı olmasın. Tasavvuf aslında nasıl bir yoldur, tasavvuf erbabı nasıl insanlardır, bilinsin." diyeTasavvuf aslında nasıl bir yoldur, tasavvuf erbabı nasıl insanlardır, bilinsin." diye biz bu kitabı okuyoruz. biz bu kitabı okuyoruz.

İşte böyle alim insanlardı, çok büyük zâtlardı;İşte böyle alim insanlardı, çok büyük zâtlardı; cahil, sapık, şaşkın değillerdi; dâl değillerdi, mudıl değillerdi. cahil, sapık, şaşkın değillerdi; dâl değillerdi, mudıl değillerdi. Dâl "kendisi sapıtmış" demek; mudil "başkasını şaşırtmış" demek. Dâl "kendisi sapıtmış" demek; mudil "başkasını şaşırtmış" demek.

Sahibe Seriyye's-Sakatiyye ve Muhammede'bne Aliyyini'l-Kassâbe. Sahibe Seriyye's-Sakatiyye ve Muhammede'bne Aliyyini'l-Kassâbe. "Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri, Serî es-Sakatî hazretleri ile ve Muhammed b. Kassâb ile oturup kalkmış, onlardan istifade etmiş." "Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri, Serî es-Sakatî hazretleri ile ve Muhammed b. Kassâb ile oturup kalkmış, onlardan istifade etmiş."

Bunların hayatını okumuştuk, Serî es-Sakatî hazretleri meşhur bir kimse idi. Bunların hayatını okumuştuk, Serî es-Sakatî hazretleri meşhur bir kimse idi.

Ve raâ Muhammede'bne Ebi'l-Havâriyyi. "Ebû Havârî'nin oğlu Ahmed'i de görmüştü." Ve raâ Muhammede'bne Ebi'l-Havâriyyi. "Ebû Havârî'nin oğlu Ahmed'i de görmüştü."

O da meşhur bir zât; onun da hayatını okumuştuk. O da meşhur bir zât; onun da hayatını okumuştuk.

Tüvüffiye seneten ve hamsîne ve tis'îne ve mieteyn. Tüvüffiye seneten ve hamsîne ve tis'îne ve mieteyn. "Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri, 295 senesinde vefat eyledi." "Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri, 295 senesinde vefat eyledi."

295 senesi hicrî-kamerî senedir. Cetvellere bakarsınız; 295 senesi hicrî-kamerî senedir. Cetvellere bakarsınız; 295 hicrî kamerî senesi, miladî şemsî senenin hangi yılına rastladığını bulabilirsiniz. 295 hicrî kamerî senesi, miladî şemsî senenin hangi yılına rastladığını bulabilirsiniz.

Ama şunu söyleyelim ki hicrî kamerî seneler 36 senede bir sene fark eder.Ama şunu söyleyelim ki hicrî kamerî seneler 36 senede bir sene fark eder. Onun için 36 seneye bölüp çıkan rakamı bundan çıkarırsanız, Onun için 36 seneye bölüp çıkan rakamı bundan çıkarırsanız, 295'ten o rakamı düşerseniz; sonra Peygamber Efendimiz'in hicret yılı olan295'ten o rakamı düşerseniz; sonra Peygamber Efendimiz'in hicret yılı olan 622'yi eklerseniz aşağı yukarı bir rakam hatasıyla kendiniz de bulabilirsiniz. 622'yi eklerseniz aşağı yukarı bir rakam hatasıyla kendiniz de bulabilirsiniz.

Kezâlike semi'tü Muhammede'bne Abdillâhi'bni Abdülaziz et-Taberiyye. " Kezâlike semi'tü Muhammede'bne Abdillâhi'bni Abdülaziz et-Taberiyye. " Taberî nisbeli, Taberistanlı Abdülaziz oğlu, Abdullah oğlu Muhammed'den aynen böyle işitmiştim." Taberî nisbeli, Taberistanlı Abdülaziz oğlu, Abdullah oğlu Muhammed'den aynen böyle işitmiştim."

Ebû Hüseyin en-Nûrî'nin 295 senesinde vefat ettiğini bu zâttan işitmiş. Ebû Hüseyin en-Nûrî'nin 295 senesinde vefat ettiğini bu zâttan işitmiş.

Yekûlü semi'tü Aliyye'bne Abdurrahîm yekûlü zâlike. Yekûlü semi'tü Aliyye'bne Abdurrahîm yekûlü zâlike. "O da 'Abdurrahim oğlu Ali böyle diyordu.' diye nakletmiş." "O da 'Abdurrahim oğlu Ali böyle diyordu.' diye nakletmiş."

Bunları böyle niye okuyordum? Bunları böyle niye okuyordum? Bu kitabı okumamızın bir sebebi ve bu teferruatı böyle okumamızın bir sebebi neydi? Bu kitabı okumamızın bir sebebi ve bu teferruatı böyle okumamızın bir sebebi neydi?

Eski insanlar bir sözü söyledikleri zaman o sözü nereden aldıklarını bildirirlerdi.Eski insanlar bir sözü söyledikleri zaman o sözü nereden aldıklarını bildirirlerdi. Söyledikleri söz kıymetliydi. Hepsinin senetleri vardı, ispatlı idi. Söyledikleri söz kıymetliydi. Hepsinin senetleri vardı, ispatlı idi. Bunu anlatmak için okuyoruz. Bunu anlatmak için okuyoruz.

Ve esnede'l-hadîse. "Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri, hadis de rivayet etmiştir." Ve esnede'l-hadîse. "Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri, hadis de rivayet etmiştir."

Hadisle meşgul olmuş, nakletmiş ve rivayet etmiştir. Hadisle meşgul olmuş, nakletmiş ve rivayet etmiştir.

İşte bir misal: İşte bir misal:

Ahberenâ Ebü'l Kâsım Abdurrahimi'bnü Aliyyi el-Bezzâze'l-hâfize bi-Bağdâde kâle. Ahberenâ Ebü'l Kâsım Abdurrahimi'bnü Aliyyi el-Bezzâze'l-hâfize bi-Bağdâde kâle. "Bezzaz yani bez satıcı, manifaturacı olan Ali oğlu Abdurrahim Ebu'l-Kâsım Bağdat'ta haber verdi." "Bezzaz yani bez satıcı, manifaturacı olan Ali oğlu Abdurrahim Ebu'l-Kâsım Bağdat'ta haber verdi."

el-Hâfız; "ilimde hafız rütbesini almış olan bir kimse." el-Hâfız; "ilimde hafız rütbesini almış olan bir kimse."

O zamanda hafız, "Kur'ân'ı ezberleyen kimse" demek değil.O zamanda hafız, "Kur'ân'ı ezberleyen kimse" demek değil. Hangi ilimde hafız ise o ilmin çok yüksek rütbesine erişmiş kimse idemek.Hangi ilimde hafız ise o ilmin çok yüksek rütbesine erişmiş kimse idemek. Bu "bezzaz" imiş, manifaturacıymış ama hafız imiş.Bu "bezzaz" imiş, manifaturacıymış ama hafız imiş. Hadisçiyse hadis hafızı; çok yüksek bir rütbesi var. Hadisçiyse hadis hafızı; çok yüksek bir rütbesi var.

Niye meslek erbabı oluyorlar; onu da söylemiştim.Niye meslek erbabı oluyorlar; onu da söylemiştim. Çünkü bu mübarekler helal lokma yemenin çok mühim olduğunu bilirler; Çünkü bu mübarekler helal lokma yemenin çok mühim olduğunu bilirler; haramdan, kul hakkından kaçınırlar. haramdan, kul hakkından kaçınırlar. Çalışırlar, kendileri kazanırlar, yerler. Kazançlarının fazlasını da tasadduk ederler,Çalışırlar, kendileri kazanırlar, yerler. Kazançlarının fazlasını da tasadduk ederler, hayır yaparlar, sevap kazanırlar. hayır yaparlar, sevap kazanırlar.

Onun için her birinin bir mesleği vardır. Onun için her birinin bir mesleği vardır. Maişetini temin edecek kazancını oradan sağlar ama asıl işleri ilim ve ibadettir. Maişetini temin edecek kazancını oradan sağlar ama asıl işleri ilim ve ibadettir. İlim ve ibadet ile meşgul olurlar.İlim ve ibadet ile meşgul olurlar. Bizim de öyle olmamız lazım.Bizim de öyle olmamız lazım. Biz de helal lokma yemeye, kimseyi sömürmemeye dikkat etmeliyiz. Biz de helal lokma yemeye, kimseyi sömürmemeye dikkat etmeliyiz. Helalinden kazanıp helal lokma yediğimiz gibi, kazancımızın fazlasıyla da hayır hasenât yaparak, Helalinden kazanıp helal lokma yediğimiz gibi, kazancımızın fazlasıyla da hayır hasenât yaparak, Allah'ın rızasını bu dünyada iken kazanmalıyız. Doğru olan yol budur. Allah'ın rızasını bu dünyada iken kazanmalıyız. Doğru olan yol budur.

Kâle. "Bu birinci râvî dedi ki." Haddesenâ Ebû Abdillâhi Muhammedi'bnü Umeri'bni'l-Fazl. Kâle. "Bu birinci râvî dedi ki."

Haddesenâ Ebû Abdillâhi Muhammedi'bnü Umeri'bni'l-Fazl.
"Hadisi bize Fazl oğlu, Ömer oğlu, Muhammed Ebû Abdillah nakletti." "Hadisi bize Fazl oğlu, Ömer oğlu, Muhammed Ebû Abdillah nakletti." Haddesenâ Muhammedi'bni Îsâ Dihkân. "Ona "dihkân" lakaplı İsa oğlu Muhammed söylemiş." Haddesenâ Muhammedi'bni Îsâ Dihkân. "Ona "dihkân" lakaplı İsa oğlu Muhammed söylemiş."

Dihkân ne demek? Burada kısaca onu açıklayalım.Dihkân ne demek? Burada kısaca onu açıklayalım. Dihkân "köy ağası" demek. Farsça'da dih "köy" demek; Dihkân "köy ağası" demek. Farsça'da dih "köy" demek; dihkân da "köyün reisi, ağası, büyüğü" mânasına gelir.dihkân da "köyün reisi, ağası, büyüğü" mânasına gelir. Bu, Farsça bir kelimedir. Bu, Farsça bir kelimedir.

Demek ki bu Muhammed b. İsa "dihkân" imiş. Demek ki bu Muhammed b. İsa "dihkân" imiş.

Kâle küntü emşâ mea Ebi'l-Hüseyin. "Ebû Hüseyin en-Nûrî ile beraber yürüyordum." Kâle küntü emşâ mea Ebi'l-Hüseyin. "Ebû Hüseyin en-Nûrî ile beraber yürüyordum."

Ahmede'bni Muhammed. Biliyorsunuz Ebû Hüseyin en-Nûrî'nin ismi,Ahmede'bni Muhammed.

Biliyorsunuz Ebû Hüseyin en-Nûrî'nin ismi,
Ahmed b. Muhammed diye geçmişti. Ahmed b. Muhammed diye geçmişti.

el-Ma'rûf bi'bni'l-Begaviyye es-sûfî. "Bagavî'nin oğlu, İbn Bagavî diye tanınan, el-Ma'rûf bi'bni'l-Begaviyye es-sûfî. "Bagavî'nin oğlu, İbn Bagavî diye tanınan, sûfî Ahmed b. Muhammed Ebû Hüseyin en-Nûrî ile beraber gidiyorduk." sûfî Ahmed b. Muhammed Ebû Hüseyin en-Nûrî ile beraber gidiyorduk." Fe-kultü lehû. "Ona dedim ki." Me'l-lezî tahfazu an-Seriyyi's-Sakatî. Fe-kultü lehû. "Ona dedim ki." Me'l-lezî tahfazu an-Seriyyi's-Sakatî. "Sen Serî es-Sakatî hazretlerini görmüşsün."Sen Serî es-Sakatî hazretlerini görmüşsün. Ondan dinleyip ezberlediğin ne var?" Ondan dinleyip ezberlediğin ne var?"

Bu Seriyyü kelimesini bazı kitaplar Sırrı diye yazıyorlar. Bu Seriyyü kelimesini bazı kitaplar Sırrı diye yazıyorlar. Seriyy ile Sırrı harekesiz olunca sin, re, ye harfiyle yazılır ama bu zât-ı muhteremin adı Seriyy;Seriyy ile Sırrı harekesiz olunca sin, re, ye harfiyle yazılır ama bu zât-ı muhteremin adı Seriyy; ye harfi şeddeli. Seriyy'dir, Sırrı değildir.ye harfi şeddeli. Seriyy'dir, Sırrı değildir. Ebû Hüseyin hazretleri Seriyy-i Sakatî hazretleriyle beraber bulunmuş, Ebû Hüseyin hazretleri Seriyy-i Sakatî hazretleriyle beraber bulunmuş, onun meclislerine devam etmiş, ondan istifade etmiş. onun meclislerine devam etmiş, ondan istifade etmiş.

Fe-kâle. "O da cevaben buyurmuş ki." Haddesenâ Seriyyü.Fe-kâle. "O da cevaben buyurmuş ki." Haddesenâ Seriyyü. "Seriyy-i Sakatî bize hadis olarak rivayet etti." An-Ma'rûfi'l-Kerhiyyi."Seriyy-i Sakatî bize hadis olarak rivayet etti." An-Ma'rûfi'l-Kerhiyyi. "Ma'rûf-i Kerhî'den işitmiş olarak bize nakletti." "Ma'rûf-i Kerhî'den işitmiş olarak bize nakletti."

Ma'rûf-i Kerhî, Seriyy-i Sakatî hazretlerinin büyüğü, hocası. Ma'rûf-i Kerhî, Seriyy-i Sakatî hazretlerinin büyüğü, hocası.

An İbni's-Semmâk. "Ma'rûf- Kerhî de İbni Semmâk'dan duymuş, oradan almış." An İbni's-Semmâk. "Ma'rûf- Kerhî de İbni Semmâk'dan duymuş, oradan almış."

Ani's Sevrî. Bu Sevri de Süfyân-ı Sevrî hazretleridir. Ani's Sevrî. Bu Sevri de Süfyân-ı Sevrî hazretleridir.

"O da İbn Semmâk'dan yani Seriyy-i Sakatî'den işitmiş." "O da İbn Semmâk'dan yani Seriyy-i Sakatî'den işitmiş."

Ani'l-A'meş. "O da İmam el-A'meş'ten işitmiş." Ani'l-A'meş. "O da İmam el-A'meş'ten işitmiş."

An Enesin radıyallahu anh. "O da Enes radıyallahu anh'ten işitmiş ki:" An Enesin radıyallahu anh. "O da Enes radıyallahu anh'ten işitmiş ki:"

Enne'n-nebiyye sallallahu aleyhi ve selleme kâle. Enne'n-nebiyye sallallahu aleyhi ve selleme kâle. "Peygamber-i zîşânımız sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki." "Peygamber-i zîşânımız sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki."

Şimdi hadîs-i şerîf geldi. Kimden işittiğini söyledi, söyledi…Şimdi hadîs-i şerîf geldi. Kimden işittiğini söyledi, söyledi… Buraya kadarki kısma; "hadisin senedi" derler. "İsnad zinciri" veyahut "senedi" derler. Buraya kadarki kısma; "hadisin senedi" derler. "İsnad zinciri" veyahut "senedi" derler. Şimdi hadisin metni, kendisi geliyor. Şimdi hadisin metni, kendisi geliyor.

Men kadâ li-ehîhi'l-müslimi hâceten kâne lehû mine'l-ecri kemen hadema'l-lâhe umrehû Men kadâ li-ehîhi'l-müslimi hâceten kâne lehû mine'l-ecri kemen hadema'l-lâhe umrehû "Kim müslüman kardeşinin bir hacetini görürse." "Kim müslüman kardeşinin bir hacetini görürse."

Hacet; "ihtiyaç duyduğu bir konu" demek. Hacet; "ihtiyaç duyduğu bir konu" demek.

"Bir müslüman kardeşinin ihtiyaç duyduğu bir hususta,"Bir müslüman kardeşinin ihtiyaç duyduğu bir hususta, o ihtiyacını karşılayıverirse onun işini görürse." o ihtiyacını karşılayıverirse onun işini görürse."

Kâne lehû mine'l-ecri. "Allah bir sevap verecek." Kâne lehû mine'l-ecri. "Allah bir sevap verecek."

Onun sevabı nasıl olur? Kemen hadema'llâha umrehû. Onun sevabı nasıl olur?

Kemen hadema'llâha umrehû.
"Ömrü boyunca Allah'a hizmet etmiş insan gibi." "Ömrü boyunca Allah'a hizmet etmiş insan gibi."

Müslümanın öteki müslüman kardeşlerinin işini görmekte koşturmasının sevabı bu kadar çok olur. Müslümanın öteki müslüman kardeşlerinin işini görmekte koşturmasının sevabı bu kadar çok olur.

Aşağıya not düşmüş: Hâzâ hadîsün daîfün revâhü kezâlike Ebû Nuaym fi'l-hilyeti. Aşağıya not düşmüş:

Hâzâ hadîsün daîfün revâhü kezâlike Ebû Nuaym fi'l-hilyeti.
"Bu hadisi Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ kitabında da rivayet etmiştir; zayıf hadistir." "Bu hadisi Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ kitabında da rivayet etmiştir; zayıf hadistir."

Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiştir. Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiştir.

Ve kezâlike revâhü'l-Hatîbü'l-Bağdâdiyyü. Ve kezâlike revâhü'l-Hatîbü'l-Bağdâdiyyü. "Hatib-i Bağdâdî de rivayet etmiştir." "Hatib-i Bağdâdî de rivayet etmiştir." Fî târîhıhî. "Hatib-i Bağdâdî Târîh-i Bağdât isimli çok meşhur bir kitap yazmıştır; Fî târîhıhî. "Hatib-i Bağdâdî Târîh-i Bağdât isimli çok meşhur bir kitap yazmıştır; oradan rivayet etmiştir." oradan rivayet etmiştir." Ve revâhü bi-lafzin âhir. "Başka bir takım kelimelerle söylenmiş olarak da rivayet etmiştir."Ve revâhü bi-lafzin âhir. "Başka bir takım kelimelerle söylenmiş olarak da rivayet etmiştir." Ve hüve. "O şöyledir" Men kadâ li-ehîhi'l-müslimi hâceten.Ve hüve. "O şöyledir" Men kadâ li-ehîhi'l-müslimi hâceten. "Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını gören kimse." Kâne lehû mine'l-ecri kemen hacce ve i'temera."Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını gören kimse." Kâne lehû mine'l-ecri kemen hacce ve i'temera. "Sanki haccetmiş, umre yapmış gibi sevap kazanır; ecri böyle olur." "Sanki haccetmiş, umre yapmış gibi sevap kazanır; ecri böyle olur." Ve hüve hadîsün daîfün. "Bu da zayıf hadistir." Ve hüve hadîsün daîfün. "Bu da zayıf hadistir."

Burada bu konu üzerinde biraz açıklama yapayım. Bir müslüman kardeşinin işini görmek. Burada bu konu üzerinde biraz açıklama yapayım. Bir müslüman kardeşinin işini görmek. Bir kardeşinin ihtiyacı var; sen de onun işini görüyorsun.Bir kardeşinin ihtiyacı var; sen de onun işini görüyorsun. Diyelim ki parası yok, para veriyorsun.Diyelim ki parası yok, para veriyorsun. Diyelim ki hastası var, tedavi ettiriyorsun.Diyelim ki hastası var, tedavi ettiriyorsun. Mesela bir yere gitmiş, çoluk çocuğu sıkıntıda; onlara yardım ediyorsun, ihtiyacını gideriyorsun.Mesela bir yere gitmiş, çoluk çocuğu sıkıntıda; onlara yardım ediyorsun, ihtiyacını gideriyorsun. Bu hususta ne kadar büyük sevap kazandığını bildiren pek çok hadîs-işerîf vardır. Bu hususta ne kadar büyük sevap kazandığını bildiren pek çok hadîs-işerîf vardır.

Bunlar et-Tergîb ve't-Terhîb isimli eserde bir bölüm halinde mevcuttur. Bunlar et-Tergîb ve't-Terhîb isimli eserde bir bölüm halinde mevcuttur. Müslüman kardeşinin ihtiyacını görmenin ne kadar sevap olduğunu bildiren hadîs-i şerîfler.Müslüman kardeşinin ihtiyacını görmenin ne kadar sevap olduğunu bildiren hadîs-i şerîfler. Bu hadisler toplanıp neşredildi, tercüme edildi. O kitabı bulursanız onu okursunuz.Bu hadisler toplanıp neşredildi, tercüme edildi. O kitabı bulursanız onu okursunuz. O elinize geçmezse et-Tergîb ve't-Terhîb isimli kitabı okursunuz; O elinize geçmezse et-Tergîb ve't-Terhîb isimli kitabı okursunuz; Türkçe'ye tercüme edilmiştir. Türkçe'ye tercüme edilmiştir.

Kâle Muhammedü'bnü Îsâ ed-Dihkân. Kâle Muhammedü'bnü Îsâ ed-Dihkân. "Yine o dihkân dediğimiz İsa oğlu Muhammed dedi ki." Fe-zehebtü ilâ Seriyyi's-Sakatiyye."Yine o dihkân dediğimiz İsa oğlu Muhammed dedi ki." Fe-zehebtü ilâ Seriyyi's-Sakatiyye. "Ben bu sözü Ebû Hüseyin en-Nûrî'den duyduktan sonra Seriyy-i Sakatî'ye gittim." "Ben bu sözü Ebû Hüseyin en-Nûrî'den duyduktan sonra Seriyy-i Sakatî'ye gittim."

Demek ki sağmış, hayattaymış. Fe-seeltühû anhü. "Onu ondan sordum" Demek ki sağmış, hayattaymış.

Fe-seeltühû anhü. "Onu ondan sordum"
Fe kâle. "O da cevap olarak dedi ki." Semi'tü mağrife'bni Fîrûze'l-Kerhiyye.Fe kâle. "O da cevap olarak dedi ki." Semi'tü mağrife'bni Fîrûze'l-Kerhiyye. "Ma'rûf-i Kerhi'den işittim." Yekûlü haractü mine-l Kûfeti. "Ma'rûf-i Kerhi'den işittim." Yekûlü haractü mine-l Kûfeti. "'Kûfe'den çıktım.' dedi." Fe-raeytü racülen mine'z-zühhâdi. "Zahitlerden bir adam gördüm.""'Kûfe'den çıktım.' dedi." Fe-raeytü racülen mine'z-zühhâdi. "Zahitlerden bir adam gördüm." Yükâlü lehû İbni's-Semmâk. Yükâlü lehû İbni's-Semmâk. "Kendisine İbni's-Semmâk denilen, zahitlerden, dünyayı terketmiş ibadete kendini vermiş "Kendisine İbni's-Semmâk denilen, zahitlerden, dünyayı terketmiş ibadete kendini vermiş mübareklerden İbn Semmâk isimli birisini gördüm." mübareklerden İbn Semmâk isimli birisini gördüm." Fe-tezâkirüne'l-ilm. "İlim müzakare ettik, ilmî konuda sohbet ettik." Fe-tezâkirüne'l-ilm. "İlim müzakare ettik, ilmî konuda sohbet ettik." Fe-kâle haddesenî es-Sevriyyü ani'l-A'meş. Fe-kâle haddesenî es-Sevriyyü ani'l-A'meş. "'Sevrî, İmam Âmeş'ten rivayet ederek şöyle söyledi.' dedi "'Sevrî, İmam Âmeş'ten rivayet ederek şöyle söyledi.' dedi ve yukarıdaki hadîs-i şerîfi bana anlattı." diyor. ve yukarıdaki hadîs-i şerîfi bana anlattı." diyor.

"Ebû Hüseyin en-Nûrî'den hadisi dinledikten sonra,"Ebû Hüseyin en-Nûrî'den hadisi dinledikten sonra, Seriyy-i Sakatî hazretlerine gitmiş, aynı malumatı ondan sormuş, ondan almış;Seriyy-i Sakatî hazretlerine gitmiş, aynı malumatı ondan sormuş, ondan almış; doğru olduğunu görmüş. doğru olduğunu görmüş. Daha üst râviden o haberi tahkik etmiş, doğruluğunu tespit etmiş." diyor. Daha üst râviden o haberi tahkik etmiş, doğruluğunu tespit etmiş." diyor.

Bunlar da neyi gösteriyor? Alimler birisinden bir söz duyduğu zaman; Bunlar da neyi gösteriyor?

Alimler birisinden bir söz duyduğu zaman;
"Acaba bu söz böyle mi?" diye kimden duyduysa gidip ondan da tahkik ettiklerini gösteriyor."Acaba bu söz böyle mi?" diye kimden duyduysa gidip ondan da tahkik ettiklerini gösteriyor. Bu da güzel bir şeydir; doğru eğri meydana çıkar. Bu da güzel bir şeydir; doğru eğri meydana çıkar. Birisi söylenmemiş bir sözü, ötekisinin adını anarak "O söyledi." derse Birisi söylenmemiş bir sözü, ötekisinin adını anarak "O söyledi." derse yanlışlık varsa yalan varsa o da ortaya çıkar. yanlışlık varsa yalan varsa o da ortaya çıkar.

Allah hepsine rahmet eylesin; bizim eski alimlerimiz ilmin sağlam olmasına, Allah hepsine rahmet eylesin; bizim eski alimlerimiz ilmin sağlam olmasına, tahkikli olmasına, gerçek olmasına çok ehemmiyet vermişler,tahkikli olmasına, gerçek olmasına çok ehemmiyet vermişler, bu hususta çok gayret göstermişlerdir. bu hususta çok gayret göstermişlerdir.

Çağımızda aynı şeye biz de alışmalıyız. Çağımızda aynı şeye biz de alışmalıyız. Maalesef memleketimizde İslâmî ilimler bir ara sekteye uğradı.Maalesef memleketimizde İslâmî ilimler bir ara sekteye uğradı. Dini öğretecek müesseseler kapatıldı. İlahiyat fakültesi kapatıldı, Dini öğretecek müesseseler kapatıldı. İlahiyat fakültesi kapatıldı, Konya'daki İmam Hatip mektebi kapatıldı. Konya'daki İmam Hatip mektebi kapatıldı. Din öğretimi kalmadı; okullardan dersler kaldırıldı, dini bilgiler öğrenilmedi, öğretilmedi. Din öğretimi kalmadı; okullardan dersler kaldırıldı, dini bilgiler öğrenilmedi, öğretilmedi.

Sonrasında evvela küçük küçük dini kitaplar yazılmaya başlandı. Sonrasında evvela küçük küçük dini kitaplar yazılmaya başlandı. Ardından daha büyükleri yazılmaya başlandı.Ardından daha büyükleri yazılmaya başlandı. Şimdi biz biraz gelişmiş bir ülke olduk, İslâm ülkelerinin arasında temayüz ettik. Şimdi biz biraz gelişmiş bir ülke olduk, İslâm ülkelerinin arasında temayüz ettik.

Mesela bir insan hacca gittiği zaman, orada bir şey yaptı mı karşısındaki hemen soruyor; Mesela bir insan hacca gittiği zaman, orada bir şey yaptı mı karşısındaki hemen soruyor;

"Bunu niye böyle yapıyorsun?" "Bunu niye böyle yapıyorsun?"

Eğer, "Bilmem işte, ben büyüklerden böyle gördüm.Eğer, "Bilmem işte, ben büyüklerden böyle gördüm. Türkiye'de böyle yapılıyor." dersen müşkül durumda kalıyor, kabul edemiyor.Türkiye'de böyle yapılıyor." dersen müşkül durumda kalıyor, kabul edemiyor. "Yaptığın şey ya doğru değilse." diye itiraz ediyor. "Yaptığın şey ya doğru değilse." diye itiraz ediyor. Ama sen kaynağını söylersen aslını bilirsen o zaman susuyor. Ama sen kaynağını söylersen aslını bilirsen o zaman susuyor.

Bizim başımıza çok geldi, hatta İslâmî edebe uygun değil ama insanlar kavga bile ediyorlar. Bizim başımıza çok geldi, hatta İslâmî edebe uygun değil ama insanlar kavga bile ediyorlar.

Misal olarak anlatayım, gençler bunu bilsinler. Misal olarak anlatayım, gençler bunu bilsinler. Kâbe-i Müşerrefe'nin karşısında aramızda minber kadar bir mesafe, iki üç saf var.Kâbe-i Müşerrefe'nin karşısında aramızda minber kadar bir mesafe, iki üç saf var. Meydanda ikindi namazını kıldık, imam es-selâmü aleyküm ve rahmetullah dedi.Meydanda ikindi namazını kıldık, imam es-selâmü aleyküm ve rahmetullah dedi. Biz de döndürdük başımızı es-selâmü aleyküm ve rahmetullah dedik. Biz de döndürdük başımızı es-selâmü aleyküm ve rahmetullah dedik. Yanımda üç dört tane arkadaş var; onlar da Türkiye'den bizim ihvanımız, kardeşlerimiz.Yanımda üç dört tane arkadaş var; onlar da Türkiye'den bizim ihvanımız, kardeşlerimiz. Onların yanında bir tane Suud'lu var; Arap.Onların yanında bir tane Suud'lu var; Arap. Bıyıkları da tıraş etmiş, sakalını bırakmış; asabi bir adam. Bıyıkları da tıraş etmiş, sakalını bırakmış; asabi bir adam. Başladı bizim arkadaşı azarlamaya, haşlamaya. Başladı bizim arkadaşı azarlamaya, haşlamaya.

"Niye imamla beraber es-selâmü aleyküm ve-rahmetullah dedin?" diye kızdı. "Niye imamla beraber es-selâmü aleyküm ve-rahmetullah dedin?" diye kızdı.

Biz öyle yapmıyor muyuz? Öyle yapıyoruz yani imamla beraber selam veriyoruz. Biz öyle yapmıyor muyuz?

Öyle yapıyoruz yani imamla beraber selam veriyoruz.

Onlar ne yapıyorlar? İmam selam verinceye kadar bekliyorlar. Onlar ne yapıyorlar?

İmam selam verinceye kadar bekliyorlar.
İmam, es-selâmü aleyküm ve rahmetullah, es-selâmü aleyküm verahmetullah diyor.İmam, es-selâmü aleyküm ve rahmetullah, es-selâmü aleyküm verahmetullah diyor. Ondan sonra es-selâmü aleyküm ve rahmetullah, es-selâmü aleyküm ve rahmetullah diyorlar.Ondan sonra es-selâmü aleyküm ve rahmetullah, es-selâmü aleyküm ve rahmetullah diyorlar. Bizden farklı; daha geç selam veriyorlar. Bizden farklı; daha geç selam veriyorlar. "Kendisi öyle yapıyor." diye bizim arkadaşa ağır sözler söylemeye başladı. "Kendisi öyle yapıyor." diye bizim arkadaşa ağır sözler söylemeye başladı.

"Niye imamla beraber selam verdiniz?" "Bizim mezhebimiz böyle." "Niye imamla beraber selam verdiniz?"

"Bizim mezhebimiz böyle."

Arkadaş Arapça bilmediği için ben eğildim, dedim ki; Arkadaş Arapça bilmediği için ben eğildim, dedim ki;

"Biz Türkiye'den gelmiş kardeşleriniziz, Hanefî mezhebindeniz, "Biz Türkiye'den gelmiş kardeşleriniziz, Hanefî mezhebindeniz, biz namazda imamla beraber selam veririz." biz namazda imamla beraber selam veririz."

Ona daha çok kızdı. Bağırıp çağırmaya başladı. Ona daha çok kızdı. Bağırıp çağırmaya başladı.

"Peygamber Efendimiz'in zamanında Hanefî mezhebi falan yoktu." dedi. "Peygamber Efendimiz'in zamanında Hanefî mezhebi falan yoktu." dedi.

"Şafii mezhebi de yoktu. Senin Hanbelî mezhebin de yoktu!" "Şafii mezhebi de yoktu. Senin Hanbelî mezhebin de yoktu!"

Söylediği söz doğru değil ama bize çattı. Demek ki mezhepsiz. Söylediği söz doğru değil ama bize çattı. Demek ki mezhepsiz. Bazıları mezhepleri kabul etmiyor. Her şeyi bilmiyoruz ama Allah'tan bildiğimiz konuydu.Bazıları mezhepleri kabul etmiyor. Her şeyi bilmiyoruz ama Allah'tan bildiğimiz konuydu. Ben de Arapça olarak ona dedim ki;Ben de Arapça olarak ona dedim ki; "Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki; "Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki; imam selam verdi mi izâ selleme'l-imâmü fe-sellimû siz de selam verin; imam selam verdi mi izâ selleme'l-imâmü fe-sellimû siz de selam verin; onun için biz öyle yapıyoruz. onun için biz öyle yapıyoruz. Siz neden yapıyorsunuz? İmam selam verdikten sonra bekleyip de selam veriyorsunuz?Siz neden yapıyorsunuz? İmam selam verdikten sonra bekleyip de selam veriyorsunuz? Niye bizden farklı olarak, geç yapıyorsunuz? Niye bizden farklı olarak, geç yapıyorsunuz? Siz bu sözü başka türlü anlıyorsunuz da ondan.Siz bu sözü başka türlü anlıyorsunuz da ondan. Fe-sellimû demek, 'Hemen imamla beraber selam verin.' demek.Fe-sellimû demek, 'Hemen imamla beraber selam verin.' demek. Biz öyle anlıyoruz. Bizim mezhebimizin imamları bu hadîs-i şerîfe dayanıyorlar, böyle yapıyorlar." Biz öyle anlıyoruz. Bizim mezhebimizin imamları bu hadîs-i şerîfe dayanıyorlar, böyle yapıyorlar."

Tabi "Kavga dövüş oluyor." diye etrafımızda kalabalık toplandı. Tabi "Kavga dövüş oluyor." diye etrafımızda kalabalık toplandı. Ağız kavgası; yumruklaşma yok. Fas'tan gelmiş bir alim zât da ona dedi ki; Ağız kavgası; yumruklaşma yok.

Fas'tan gelmiş bir alim zât da ona dedi ki;

"Bunlar, yaptıkları şeyin kaynağını söylüyorlar, hadîs-i şerîfi söylüyorlar. "Bunlar, yaptıkları şeyin kaynağını söylüyorlar, hadîs-i şerîfi söylüyorlar. Böyle sert hareket etme bak, bilmediğin bir şey daha var.Böyle sert hareket etme bak, bilmediğin bir şey daha var. Sen başka türlü namaz kılmaya alışmışsın ama başka hadisler de var." Sen başka türlü namaz kılmaya alışmışsın ama başka hadisler de var."

O ve başkaları "Bağırıp çağırma!" diye ona nasihate kalktılar.O ve başkaları "Bağırıp çağırma!" diye ona nasihate kalktılar. Adam seccadesini topladı, bağıra çağıra söylenerek gitti.Adam seccadesini topladı, bağıra çağıra söylenerek gitti. Tabi bu bana ders oldu. İkinci bir şey. Bunları kardeşlerimiz bilsin.Tabi bu bana ders oldu.

İkinci bir şey. Bunları kardeşlerimiz bilsin.
Ekseriyetle gençler bilmiyor.Ekseriyetle gençler bilmiyor. Bir akşam Yemen'li bir alimin, Neylü'l-evtar kitabını okuduk. Onların da sevdiği, saydığı bir alimdir. Bir akşam Yemen'li bir alimin, Neylü'l-evtar kitabını okuduk. Onların da sevdiği, saydığı bir alimdir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Kâbe'yi tavaf ettiği zaman, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Kâbe'yi tavaf ettiği zaman, Rükn-ü Yemânî'ye geldi mi, yani Hacerü'l-Esved'in olduğu köşeden bir önceki köşeye geldi mi,Rükn-ü Yemânî'ye geldi mi, yani Hacerü'l-Esved'in olduğu köşeden bir önceki köşeye geldi mi, oraya yanağını koyarmış, öpermiş. Böyle bir hadîs-i şerîf okudum. oraya yanağını koyarmış, öpermiş. Böyle bir hadîs-i şerîf okudum.

Ertesi gün bizim mübarek ihvanımızdan ak sakallı, güzel, âşık bir kardeşimiz Ertesi gün bizim mübarek ihvanımızdan ak sakallı, güzel, âşık bir kardeşimiz tam Kâbe'yi tavaf ederken Rükn-ü Ymânî'ye geldi. tam Kâbe'yi tavaf ederken Rükn-ü Ymânî'ye geldi. "Peygamber Efendimiz böyle yapmış." diye, o da yanağını koyup öptü. "Peygamber Efendimiz böyle yapmış." diye, o da yanağını koyup öptü. Hacerü'l-Esved köşesi değil, ondan bir önceki köşe Rükn-ü Yemanî, Yemen köşesi. Hacerü'l-Esved köşesi değil, ondan bir önceki köşe Rükn-ü Yemanî, Yemen köşesi. Hemen oradaki bekçilerden birisi geldi; Lâ tef'al Hâzâ harâm. "Böyle yapma, haram!" dedi. Hemen oradaki bekçilerden birisi geldi;

Lâ tef'al Hâzâ harâm. "Böyle yapma, haram!" dedi.

Bizim kardeşimiz de çok güleç yüzlü, tebessümü de çok güzel.Bizim kardeşimiz de çok güleç yüzlü, tebessümü de çok güzel. Güldü, la ve'l-sünne "Hayır! Haram değil. Güldü, la ve'l-sünne "Hayır! Haram değil. Peygamber Efendimiz yapmış; sünnet." Peygamber Efendimiz yapmış; sünnet."

Adam la, la, la, la, la diye, beş altı kez la dedi.Adam la, la, la, la, la diye, beş altı kez la dedi. Hayır, hayır, hayır, hayır! Peygamber Efendimiz'in hadisini dün okudum.Hayır, hayır, hayır, hayır! Peygamber Efendimiz'in hadisini dün okudum. Ben de yanına gittim dedim ki; "Sen la diyorsun, inkar ediyorsun ama Ben de yanına gittim dedim ki; "Sen la diyorsun, inkar ediyorsun ama İmam Şevkânî'nin Neylü'l-evtâr isimli, sizce de muteber kitabında, o imam, İmam Şevkânî'nin Neylü'l-evtâr isimli, sizce de muteber kitabında, o imam, sahih hadis olarak rivayet ediyor ki; Peygamber Efendimiz de böyle yanağını koymuş,sahih hadis olarak rivayet ediyor ki; Peygamber Efendimiz de böyle yanağını koymuş, öpmüş." dedim, geçtim. öpmüş." dedim, geçtim.

Bazıları itirazcı çıkıyor. La diyor, "haram" diyor, Bazıları itirazcı çıkıyor. La diyor, "haram" diyor, ama haram değil Peygamber Efendimiz yapmış; sünnet. ama haram değil Peygamber Efendimiz yapmış; sünnet. Ama burada ben neyi anlatmak istiyorum!Ama burada ben neyi anlatmak istiyorum! Yaptığınız her işin aslını, mesnedini, delilini bilirseniz iyi oluyor. Yaptığınız her işin aslını, mesnedini, delilini bilirseniz iyi oluyor. Artık beynelmilel olduk biz. Türkiye gelişiyor,Artık beynelmilel olduk biz. Türkiye gelişiyor, İslâm ülkeleriyle, Orta Asya'yla irtibatı kuvvetleniyor. İslâm ülkeleriyle, Orta Asya'yla irtibatı kuvvetleniyor. Artık sizlerin güzel yetişmesi lazım. Türkiye'de de dini ilimler güzel öğretilmeye başlandı. Artık sizlerin güzel yetişmesi lazım.

Türkiye'de de dini ilimler güzel öğretilmeye başlandı.
İlim âşıkları çoğaldı. Genç, çalışkan talebeler var.İlim âşıkları çoğaldı. Genç, çalışkan talebeler var. Üniversiteyi bitirdikten sonra ihtisas yapıyorlar; mastır, doktora yapıyorlar. Üniversiteyi bitirdikten sonra ihtisas yapıyorlar; mastır, doktora yapıyorlar. Kimisi doçent oluyor, profesör oluyor. Kimisi doçent oluyor, profesör oluyor. Doçentin adı, üstâd-ı müsait, profesörün adı üstâd-ı kâmil. Çalışıyorlar, gidiyorlar. Doçentin adı, üstâd-ı müsait, profesörün adı üstâd-ı kâmil. Çalışıyorlar, gidiyorlar.

İlmi nasıl öğreneceksiniz? Kökünden, kökeninden, temelinden öğreneceksiniz ki her zaman, İlmi nasıl öğreneceksiniz?

Kökünden, kökeninden, temelinden öğreneceksiniz ki her zaman,
her yerde kendinizi savunabilesiniz, doğru olan şeyi yapabilesiniz. her yerde kendinizi savunabilesiniz, doğru olan şeyi yapabilesiniz.

Semi'tü Ebâ Bekrini'l-Muhammede'bne Abdillâhi'bni Şâzân yekûl.Semi'tü Ebâ Bekrini'l-Muhammede'bne Abdillâhi'bni Şâzân yekûl. "Şâzân oğlu Abdullah oğlu Muhammed Ebû Bekir'den de işittim." "Şâzân oğlu Abdullah oğlu Muhammed Ebû Bekir'den de işittim."

Semi'tü Ca'fere'bne'l-Muhammed yekûl. "O da Muhammed oğlu Cafer'den, şöyle dediğini işitmiş." Semi'tü Ca'fere'bne'l-Muhammed yekûl. "O da Muhammed oğlu Cafer'den, şöyle dediğini işitmiş."

Kâle Nûriyyü. "Ebû Hüseyin en-Nûrî dedi ki:" Hayatını okuduğunuz mübarek zât, alim, sûfî. Kâle Nûriyyü. "Ebû Hüseyin en-Nûrî dedi ki:"

Hayatını okuduğunuz mübarek zât, alim, sûfî.

el-Cem'u bi'l-hakkı tefrikatün an gayrihî ve't-tefrikatü an gayrihî cem'un bihî. el-Cem'u bi'l-hakkı tefrikatün an gayrihî ve't-tefrikatü an gayrihî cem'un bihî.

Bu sözü Arapça bilenler bile anlamaz. Bu sözü Arapça bilenler bile anlamaz. Anlamak için tasavvufi tabirleri bilmek lazım.Anlamak için tasavvufi tabirleri bilmek lazım. Tasavvufta el-cem ve't-tefrikat, cem ve tefrikat denilen iki halden bahsediliyor.Tasavvufta el-cem ve't-tefrikat, cem ve tefrikat denilen iki halden bahsediliyor. Cem, "Allah'a erme, Allah'ı hissetme hâli;" tefrika da "hâlini dağıtma, derbederlik hâli." Cem, "Allah'a erme, Allah'ı hissetme hâli;" tefrika da "hâlini dağıtma, derbederlik hâli."

Ötekisi Allah ile buluşma hâli, berikisi derbederlik, dağılma, ayrılma hâli. Ötekisi Allah ile buluşma hâli, berikisi derbederlik, dağılma, ayrılma hâli.

"Bu nasıl olur, ne demektir?" diye erbabından bir zâta, Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretlerine sormuşlar. "Bu nasıl olur, ne demektir?" diye erbabından bir zâta, Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretlerine sormuşlar.

Demiş ki; "Hak ile cem olmak, hak ile birlik beraberlik halinde olmak." Demiş ki;

"Hak ile cem olmak, hak ile birlik beraberlik halinde olmak."

Tefrikatün an gayrihî. "Masivallah'tan ayrılmaktır. Tefrikatün an gayrihî. "Masivallah'tan ayrılmaktır. Hakla beraber olan ötekilerden ayrılır ama Allah ile meşgul olanın gözü başka şey görmez."Hakla beraber olan ötekilerden ayrılır ama Allah ile meşgul olanın gözü başka şey görmez." Ve't-tefrikatü an gayrihî. "Masivallah'la, Allah'tan gayrısı ile tefrika halinde olan, Ve't-tefrikatü an gayrihî. "Masivallah'la, Allah'tan gayrısı ile tefrika halinde olan, bundan kopmuş, masivallah'tan kopmuş olan da kopma da."bundan kopmuş, masivallah'tan kopmuş olan da kopma da." Cem'un bihî. "Allah ile beraber olmaktır." Cem'un bihî. "Allah ile beraber olmaktır."

Allah ile beraber olmanın nasıl olduğunu anlamasak bile ikinci cümleden bir şey sezebileceğiz.Allah ile beraber olmanın nasıl olduğunu anlamasak bile ikinci cümleden bir şey sezebileceğiz. Masivallah'ı reddedersek, masivallahtan kurtulursak, masivallah'tan ayrılırsak; Masivallah'ı reddedersek, masivallahtan kurtulursak, masivallah'tan ayrılırsak; kendiliğinden Allah ile beraber olacakmışız.kendiliğinden Allah ile beraber olacakmışız. Bu onu gösteriyor. Ama o nasıl olur? Onunla uğraşarak olur.Bu onu gösteriyor.

Ama o nasıl olur?

Onunla uğraşarak olur.
Tasavvufî bir şeyle olur. İnsanın gönlünde dünya sevgisi, makam sevgisi, hubbu dünya,Tasavvufî bir şeyle olur. İnsanın gönlünde dünya sevgisi, makam sevgisi, hubbu dünya, para pul aşkı varken, şöhretten memnun iken, huyları kötü iken; para pul aşkı varken, şöhretten memnun iken, huyları kötü iken; dünyayla bin bir türlü bağlantısı, takıntısı, irtibatı varken, tabi öyle tam halis, dünyayla bin bir türlü bağlantısı, takıntısı, irtibatı varken, tabi öyle tam halis, muhlis Allah'a kavuşmak hâlini, Allah ile beraber olma hâlini anlayamaz.muhlis Allah'a kavuşmak hâlini, Allah ile beraber olma hâlini anlayamaz. Bu bir söz; anlayan anladı, anlamayanlara da Allah anlatsın. Bu bir söz; anlayan anladı, anlamayanlara da Allah anlatsın.

Semi'tü Abde'l-Vâhide'bne Bekrin yekûl.Semi'tü Abde'l-Vâhide'bne Bekrin yekûl. "Bekir oğlu Abdülvâhid'den işittim; şöyle demiş.""Bekir oğlu Abdülvâhid'den işittim; şöyle demiş." Semi'tü Aliyye'bne Abdirrahim yekûl. "O da Abdurrahim oğlu Ali'den böyle dediğini işitmiş."Semi'tü Aliyye'bne Abdirrahim yekûl. "O da Abdurrahim oğlu Ali'den böyle dediğini işitmiş." Semi'tü Nûriyye yekûl. "O da Ebû Hüseyin en-Nûrî'den işitmiş." Semi'tü Nûriyye yekûl. "O da Ebû Hüseyin en-Nûrî'den işitmiş." Yekul "Şöyle diyordu." et-Tasavvufu terkü külli hazzın min nefsi. Yekul "Şöyle diyordu." et-Tasavvufu terkü külli hazzın min nefsi.

Tasavvufun bir tarifi. Tasavvuf; çok sevilen, çok merak edilen bir yol.Tasavvufun bir tarifi. Tasavvuf; çok sevilen, çok merak edilen bir yol. Siz de seviyorsunuz, biz de seviyoruz ve tasavvuf yolunda yürümeye çalışıyoruz.Siz de seviyorsunuz, biz de seviyoruz ve tasavvuf yolunda yürümeye çalışıyoruz. Tasavvuf hakkında pek çok tarifler yapılmış, sözler söylenmiş. Tasavvuf hakkında pek çok tarifler yapılmış, sözler söylenmiş. Bu da bir tarif. Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri tasavvufu nasıl tarif ediyor? Bu da bir tarif.

Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri tasavvufu nasıl tarif ediyor?

"Tasavvuf; nefse ait her zevki terk etme yoludur." "Tasavvuf; nefse ait her zevki terk etme yoludur."

Terkü külli hazzın min nefsi. Terkü külli hazzın min nefsi. "Nefse ait her zevkin, her isteğin, her nasibin reddedildiği, terk edildiği yoldur." "Nefse ait her zevkin, her isteğin, her nasibin reddedildiği, terk edildiği yoldur."

İçimizde nefsimiz var; benliğimiz, egomuz var,İçimizde nefsimiz var; benliğimiz, egomuz var, Myself diyor İngilizler, bencil olursa bencil manasına selfish diyorlar. Myself diyor İngilizler, bencil olursa bencil manasına selfish diyorlar.

İnsanın bir içindeki beni var.İnsanın bir içindeki beni var. Ona çok önem verdi mi; "Bu adam benlik yapıyor; ben ben diyor." derler.Ona çok önem verdi mi; "Bu adam benlik yapıyor; ben ben diyor." derler. İnsanın nefsi, nefsi emmâresi alkışı, parayı, yemeyi, uykuyu, eğlenceyi, gezmeyi, İnsanın nefsi, nefsi emmâresi alkışı, parayı, yemeyi, uykuyu, eğlenceyi, gezmeyi, kumu, denizi, meyveyi, tatlıyı, Maraş dondurmasını, her şeyi sever; dünyaya ait şeyleri sever. kumu, denizi, meyveyi, tatlıyı, Maraş dondurmasını, her şeyi sever; dünyaya ait şeyleri sever. Nefsin bu sevgilerine "heva-i nefs, nefsin hevâsı" veyahut "şehevât-ı nefsâniyye, Nefsin bu sevgilerine "heva-i nefs, nefsin hevâsı" veyahut "şehevât-ı nefsâniyye, nefse ait şehvetler, istekler" diyoruz.nefse ait şehvetler, istekler" diyoruz. Şiddetli olduğu için "şehvet" diye adlandırılıyor. Şiddetli olduğu için "şehvet" diye adlandırılıyor.

Mesela adam acıkıyor, aç durmaya tahammül edemiyor.Mesela adam acıkıyor, aç durmaya tahammül edemiyor. Ya çalacak, ya çırpacak, ya dolandıracak; illa yiyecek. Ya çalacak, ya çırpacak, ya dolandıracak; illa yiyecek. "Bu benim malım değil." diye düşünmüyor, aldırmıyor; dalıyor, yiyor. "Bu benim malım değil." diye düşünmüyor, aldırmıyor; dalıyor, yiyor.

Neden? Acıkmış. Hiç unutmuyorum; Tuzla piyade taburunda askerlik yapıyoruz.Neden?

Acıkmış.

Hiç unutmuyorum; Tuzla piyade taburunda askerlik yapıyoruz.
Komutanlar bizi araziye götürdüler, yürüttüler.Komutanlar bizi araziye götürdüler, yürüttüler. Dere kenarına oturduk; çayır çimen, derenin akışını seyrediyoruz. Dere kenarına oturduk; çayır çimen, derenin akışını seyrediyoruz. Talebem yanımda; o da asker. Ben hocayım, askerim; talebem de yanımda asker.Talebem yanımda; o da asker. Ben hocayım, askerim; talebem de yanımda asker. İşte konuşuyoruz: "Hocam bir şiir söyle veya Osmanlıca bir beyti anlat İşte konuşuyoruz:

"Hocam bir şiir söyle veya Osmanlıca bir beyti anlat
veyahut hadis söyle." diyorlar, sohbet ediyoruz. veyahut hadis söyle." diyorlar, sohbet ediyoruz.

Baktım askerlerin her biri eline bir havuç almış, derede yürüyor, Baktım askerlerin her biri eline bir havuç almış, derede yürüyor, bir yandan da hart hurt, çatur çutur, katur kutur tavşan gibi yiyor. bir yandan da hart hurt, çatur çutur, katur kutur tavşan gibi yiyor.

Dağ başı; ne manavı, sebzeci meyvecisi, ne dükkânı var. Dağ başı; ne manavı, sebzeci meyvecisi, ne dükkânı var. Tabi şaşırdık. Sonra iş anlaşıldı. Meğer yakında havuç tarlası varmış. Tabi şaşırdık. Sonra iş anlaşıldı. Meğer yakında havuç tarlası varmış. Söken yıkamış, yiyor. Bu tarla senin mi? Bu meyve, sebze senin mi? Bu havucu sen mi ektin? Söken yıkamış, yiyor.

Bu tarla senin mi? Bu meyve, sebze senin mi? Bu havucu sen mi ektin?
Yemeğe hakkın var mı? Hiç aldırmıyor.Yemeğe hakkın var mı?

Hiç aldırmıyor.
Canı havuç istemiş. Bütün tabur, çatır çutur tarlayı mahvetti. Canı havuç istemiş. Bütün tabur, çatır çutur tarlayı mahvetti. Havucu kökleyip kökleyip yediler. Nefis, şehevât yani isteği çok olunca, Havucu kökleyip kökleyip yediler. Nefis, şehevât yani isteği çok olunca, terbiyesi de kıt olunca, nefsini engelleyecek iradesi olmayınca böyle şeyler yapıyor. terbiyesi de kıt olunca, nefsini engelleyecek iradesi olmayınca böyle şeyler yapıyor.

Başka konularda da olabilir. Kadın kız, para pul, mevki makam konusunda olur. Başka konularda da olabilir. Kadın kız, para pul, mevki makam konusunda olur. Kadın kız konusunda olursa bir adı vardır, mevki makam konusunda olursa başka adı vardır, Kadın kız konusunda olursa bir adı vardır, mevki makam konusunda olursa başka adı vardır, para pul konusunda olursa başka adı vardır; hepsi şehevat-i nefsâniyyedir. para pul konusunda olursa başka adı vardır; hepsi şehevat-i nefsâniyyedir.

Tasavvuf nefse ait her isteği, her arzuyu terk etmektir.Tasavvuf nefse ait her isteği, her arzuyu terk etmektir. Onu dinlemeyeceksin, ona muhalefet edeceksin, onun arzusunu terk edeceksin. Onu dinlemeyeceksin, ona muhalefet edeceksin, onun arzusunu terk edeceksin.

Neden? Çünkü inne'n-nefse le-emmâratün bi's-sûi "Nefis terbiye edilmedi mi,Neden?

Çünkü inne'n-nefse le-emmâratün bi's-sûi "Nefis terbiye edilmedi mi,
insana kötü kötü şeyleri hatırlatır." insana kötü kötü şeyleri hatırlatır."

Yalnız kaldı mı aklına kötü şeyler gelir. Yalnız kaldı mı aklına kötü şeyler gelir. Kötü işler yapar; hırsızlık, arsızlık, edepsizlik, yüzsüzlük yapar. Kötü işler yapar; hırsızlık, arsızlık, edepsizlik, yüzsüzlük yapar.

Ne olacak? Onlara karşı duracak. Onları terk edecek. Ne olacak?

Onlara karşı duracak. Onları terk edecek.
Şehevât-ı nefsâniyyesini reddedecek, ona karşı koyacak, dinlemeyecek. Şehevât-ı nefsâniyyesini reddedecek, ona karşı koyacak, dinlemeyecek. Hevâ-i nefsine tâbi olmayacak. Hevâ-i nefsine tâbi olmayacak.

Olursa ne olur, olmazsa ne olur?Olursa ne olur, olmazsa ne olur? Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;

"Akıllı, zeki insan nefsini zabt u rabt altına, emri altına alır, âhirete hazırlanır." "Akıllı, zeki insan nefsini zabt u rabt altına, emri altına alır, âhirete hazırlanır."

Hadîs-i şerifte akıllı insanın tarif bu. Akıllı insan, zeki insan nedir? Hadîs-i şerifte akıllı insanın tarif bu. Akıllı insan, zeki insan nedir?

"Zeki, akıllı insan, nefsini emri altında tutar, nefsine hakim olur, âhirete hazır olur." "Zeki, akıllı insan, nefsini emri altında tutar, nefsine hakim olur, âhirete hazır olur."

Akılsız, zekâsız, ahmak insan nedir? Akılsız, zekâsız, ahmak insan nedir?

"Nefsinin arzuları, şehevâtı, hevesleri peşinde, hevâ-i nefs peşinde takılır; sürüklenir, gider, hep onları yapar." "Nefsinin arzuları, şehevâtı, hevesleri peşinde, hevâ-i nefs peşinde takılır; sürüklenir, gider, hep onları yapar."

Ondan sonra da; "Allah beni affeder, bana cenneti verir, beni cehenneme atmaz, yakmaz." diye ümit besler, temenni eder. Ondan sonra da; "Allah beni affeder, bana cenneti verir, beni cehenneme atmaz, yakmaz." diye ümit besler, temenni eder.

Neye dayanarak temenni ediyor? Boş; hazırlık yok, nefsini engellemek yok, ibadet yok, Neye dayanarak temenni ediyor?

Boş; hazırlık yok, nefsini engellemek yok, ibadet yok,
Allah yolunda bir gayret yok, ondan sonra temenni ediyor.Allah yolunda bir gayret yok, ondan sonra temenni ediyor. Bu adam ahmaktır. Akıllı olan, zeki olan insan nasıldır? Bu adam ahmaktır.

Akıllı olan, zeki olan insan nasıldır?

Nefsine hâkim olup onu tutan, âhirete hazırlanandır. Nefsine hâkim olup onu tutan, âhirete hazırlanandır.

Burada tasavvufu nasıl tarif ediyor? Burada tasavvufu nasıl tarif ediyor?

Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri, tasavvufu; Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri, tasavvufu; "Nefse ait bütün istekleri terk etme yoludur." diye tarif ediyor. "Nefse ait bütün istekleri terk etme yoludur." diye tarif ediyor.

Tasavvuf kolay. Hadi buyur bakalım, yap! Sabah namazına kalkamaz, Tasavvuf kolay. Hadi buyur bakalım, yap! Sabah namazına kalkamaz, oruç tutulduğu vakitte oruç tutamaz, cumaya gelemez, oruç tutulduğu vakitte oruç tutamaz, cumaya gelemez, öfkelendiği zaman gazabını, kızgınlığını tutamaz,öfkelendiği zaman gazabını, kızgınlığını tutamaz, birşey arzu ettiği zaman haram helal demez, peşinde sürüklenir; böyle tasavvuf olmaz. birşey arzu ettiği zaman haram helal demez, peşinde sürüklenir; böyle tasavvuf olmaz.

Ele geleni yersin. Dile geleni dersin. Böyle dervişlik dursun. Ele geleni yersin.

Dile geleni dersin.

Böyle dervişlik dursun.

Sen derviş olamazsın. Sen derviş olamazsın.

"Ele geleni yersin; lup lup lup. "Ele geleni yersin; lup lup lup. Dile geleni dersin; lak lak lak. Böyle dervişlik mi olur? Olmaz!" diyor. Dile geleni dersin; lak lak lak. Böyle dervişlik mi olur? Olmaz!" diyor.

Demek ki haram helal ayırımı yapacak, nefsine tâbi olmayacak, kendisini kurtaracak. Demek ki haram helal ayırımı yapacak, nefsine tâbi olmayacak, kendisini kurtaracak. Tasavvufu böyle tarif etmiş. Tasavvufu böyle tarif etmiş.

Ve kâle. "Yazar dedi ki." Ve semi'tü Nûriyye yekûl. "Aynı rivayet zinciriyleVe kâle. "Yazar dedi ki." Ve semi'tü Nûriyye yekûl. "Aynı rivayet zinciriyle naklediyor; 'Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri'nin şöyle buyurduğunu işittim:'"naklediyor; 'Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri'nin şöyle buyurduğunu işittim:'" Men vasale ilâ vüddihî enise bi-kurbihî Men vasale ilâ vüddihî enise bi-kurbihî ve men tevessele bi'l-vidâdi fe-kadi'stafâhü min beyni'l-ibâdi.ve men tevessele bi'l-vidâdi fe-kadi'stafâhü min beyni'l-ibâdi. "Kim O'nun sevgisine ulaşırsa." "Kim O'nun sevgisine ulaşırsa."

"Kim Allah'ın sevgisine, muhabbetullaha ulaşırsa." "Kim Allah'ın sevgisine, muhabbetullaha ulaşırsa."

Enise bi-kurbihî ."Allah'a kurbiyet ile ünsiyet eder." Enise bi-kurbihî ."Allah'a kurbiyet ile ünsiyet eder."

Allah'ın yakın kulu olur; onunla beraberliğin sefasını sürer, o hâli yaşar. Allah'ın yakın kulu olur; onunla beraberliğin sefasını sürer, o hâli yaşar.

Ve men tevessele bi'l-vidâdi. "Muhabbet yolunu tercih eden;Ve men tevessele bi'l-vidâdi. "Muhabbet yolunu tercih eden; Allah'ı sevme, Allah'a aşık olma yolunda tevessül eden, o yolda yürüyen insan ne olur?" Allah'ı sevme, Allah'a aşık olma yolunda tevessül eden, o yolda yürüyen insan ne olur?" Fekadi'stafâhü. "Allah onu seçer." Min beyni'l-ibâdi. "Kulları arasında." Fekadi'stafâhü. "Allah onu seçer." Min beyni'l-ibâdi. "Kulları arasında."

"Allah; kendi sevgisi yolunu tercih edip o yolda yürüyen kimseyi "Allah; kendi sevgisi yolunu tercih edip o yolda yürüyen kimseyi kullar arasından seçer, seçkin bir kulu yapar." kullar arasından seçer, seçkin bir kulu yapar."

Demek ki Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretlerine göre ne yapmamız lazım? Demek ki Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretlerine göre ne yapmamız lazım?

Allah sevgisini kazanmaya, Allah âşıkı olmaya çalışmamız lazım. Allah sevgisini kazanmaya, Allah âşıkı olmaya çalışmamız lazım. Çünkü Allah'ın aşkını iyice tahakkuk ettirebilirsek başarabilirsekÇünkü Allah'ın aşkını iyice tahakkuk ettirebilirsek başarabilirsek o zaman Allah'a yakınlaşmış oluruz. o zaman Allah'a yakınlaşmış oluruz. Bu sevgi yoluna kim girerse ona tevessül edilirse Allah onu seçkin kullarından yapar. Bu sevgi yoluna kim girerse ona tevessül edilirse Allah onu seçkin kullarından yapar.

İnsanın amacı aşkullah, muhabbetullah olmalı, onu elde etmeye çalışmalı. İnsanın amacı aşkullah, muhabbetullah olmalı, onu elde etmeye çalışmalı.

Allah sevgisi insanın gönlünde nasıl hâsıl olur? Allah istemeden hâsıl olmaz.Allah sevgisi insanın gönlünde nasıl hâsıl olur?

Allah istemeden hâsıl olmaz.
Allah istemezse senin gönlünde Allah sevgisi hasıl olmaz.Allah istemezse senin gönlünde Allah sevgisi hasıl olmaz. Allah sevmediği kulunun kalbine kendisinin muhabbetini, sevgisini koymaz; bu sevgiyi tattırmaz.Allah sevmediği kulunun kalbine kendisinin muhabbetini, sevgisini koymaz; bu sevgiyi tattırmaz. Lafla olmaz, ısmarlama olmaz. Allah sevecek. Lafla olmaz, ısmarlama olmaz. Allah sevecek.

Tasavvuf ne yapıyor? Dervişi nasıl yetiştiriyor? Tasavvuf ne yapıyor? Dervişi nasıl yetiştiriyor?

Tasavvuf; dervişi, Allah'a itaatli, edepli, Allah'ın seveceği bir kul hâline getiriyor.Tasavvuf; dervişi, Allah'a itaatli, edepli, Allah'ın seveceği bir kul hâline getiriyor. Allah kulunu sevince, kalbine muhabbetullahı veriyor. Allah kulunu sevince, kalbine muhabbetullahı veriyor.

Onun için ne yapmak lazım? Yapılacak ilk işlerden birisi tevbe. Onun için ne yapmak lazım?

Yapılacak ilk işlerden birisi tevbe.

"Tevbe yâ Rabbi!" deyip yanlış yolu bırakacak, doğru yola gidecek."Tevbe yâ Rabbi!" deyip yanlış yolu bırakacak, doğru yola gidecek. "Ben henüz yanlış yolu bırakacak durumda değilim, "Ben henüz yanlış yolu bırakacak durumda değilim, müsaade et on sene daha devam edeyim, gazino çalıştırayım, bar pavyon çalıştırayım, müsaade et on sene daha devam edeyim, gazino çalıştırayım, bar pavyon çalıştırayım, içki satayım, kumar oynayayım; on sene sonra tevbe edeceğim." Olmaz! içki satayım, kumar oynayayım; on sene sonra tevbe edeceğim."

Olmaz!
Allah o zaman o kulun kalbine sevgisini vermez! Allah o zaman o kulun kalbine sevgisini vermez!

İlk işi, yanlış yoldan doğru yola dönecek. Tevbe "dönüş" demek; dönüş yapacak. İlk işi, yanlış yoldan doğru yola dönecek. Tevbe "dönüş" demek; dönüş yapacak. İlk iş, dönüş. Ondan sonra da Allah'ın zikri insanı çabuk yetiştirir. İlk iş, dönüş. Ondan sonra da Allah'ın zikri insanı çabuk yetiştirir. Allah'ı zikrettikçe, ibadet ettikçe gelişir, yetişir.Allah'ı zikrettikçe, ibadet ettikçe gelişir, yetişir. Biz derviş yetiştirirken tevbe etmeyi öğretiyoruz; bir.Biz derviş yetiştirirken tevbe etmeyi öğretiyoruz; bir. Ondan sonra bazı ibadetleri yapmasını istiyoruz. Ondan sonra bazı ibadetleri yapmasını istiyoruz. O ibadetleri yaparsa; âyetlerden, hadislerden büyüklerimizden naklen,O ibadetleri yaparsa; âyetlerden, hadislerden büyüklerimizden naklen, yaptığımız tavsiyeleri tutarsa kalbinde muhabbetullah meydana geliyor.yaptığımız tavsiyeleri tutarsa kalbinde muhabbetullah meydana geliyor. Zikrini, ibadetlerini tam yapınca muhabbetullah meydana geliyor. Zikrini, ibadetlerini tam yapınca muhabbetullah meydana geliyor. İşte o zaman da Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri'nin anlattığı şeylere sahip oluyor. İşte o zaman da Ebû Hüseyin en-Nûrî hazretleri'nin anlattığı şeylere sahip oluyor.

Bir başka adam dersi alıyor, tarikata giriyor; Bir başka adam dersi alıyor, tarikata giriyor; "Derviş oldum." diyor, ama vazifeleri yapmıyor, tesbihleri çekmiyor, "Derviş oldum." diyor, ama vazifeleri yapmıyor, tesbihleri çekmiyor, nasihatleri tutmuyor; yerinde sayıyor.nasihatleri tutmuyor; yerinde sayıyor. Yirmi sene, otuz sene, kırk sene, elli sene, altmış sene yerinde sayar. Neden? Yirmi sene, otuz sene, kırk sene, elli sene, altmış sene yerinde sayar.

Neden?

Allah'ın seveceği işleri yapmaya devam etmiyor da ondan.Allah'ın seveceği işleri yapmaya devam etmiyor da ondan. Devam edecek ki gönlünde bir değişiklik olacak. Devam edecek ki gönlünde bir değişiklik olacak. Bunun yanında öyle güzel kardeşlerimiz var ki öyle güzel halleri var ki anlatsam çok hoşunuza gider.Bunun yanında öyle güzel kardeşlerimiz var ki öyle güzel halleri var ki anlatsam çok hoşunuza gider. Çok güzel şeyler. "Onlarda nasıl hâsıl oluyor?Çok güzel şeyler.

"Onlarda nasıl hâsıl oluyor?
Niye bende hâsıl olmuyor?" diye insanın düşünmesi lazım. Niye bende hâsıl olmuyor?" diye insanın düşünmesi lazım.

Sende niçin hâsıl olmuyor? Çünkü sen zikrini yapmıyorsun, ibadetlerini yapmıyorsun.Sende niçin hâsıl olmuyor?

Çünkü sen zikrini yapmıyorsun, ibadetlerini yapmıyorsun.
Allah'ın seni sevmesine sebeb olacak yolda, üzerine düşen vazifeleri yapmadığındanAllah'ın seni sevmesine sebeb olacak yolda, üzerine düşen vazifeleri yapmadığından Allah sana o halleri nasip etmiyor. Aziz ve muhterem kardeşlerim! İşin aslı budur. Allah sana o halleri nasip etmiyor.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

İşin aslı budur.

Bi hürmeti esrârı sûreti'l Fâtiha. Bi hürmeti esrârı sûreti'l Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2