Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

En Üstün Sadaka Doğru, Hak Sözü Söylemektir

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

14 Cemâziye'l-Evvel 1421 / 14.08.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracim. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracim. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn.el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn.

Emmâ ba'd: Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Emmâ ba'd:

Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Mâ min sadakatin efdale min kavli'l-hakki. Cabir radıyallahu anh'ten. Mâ min sadakatin efdale min kavli'l-hakki.

Cabir radıyallahu anh'ten.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;

Mâ min sadakatin efdale min kavli'l-hakki.Mâ min sadakatin efdale min kavli'l-hakki. En üstün sadaka doğru, hak sözü söylemektir." En üstün sadaka doğru, hak sözü söylemektir."

Burada bizim alıştığımızın dışında bir şeyle karşılaşmış oluyoruz.Burada bizim alıştığımızın dışında bir şeyle karşılaşmış oluyoruz. Biz "sadaka" deyince fakirin avucuna para vermek veyahut yiyecek içecek, bir şey vermek diye anlarız. Biz "sadaka" deyince fakirin avucuna para vermek veyahut yiyecek içecek, bir şey vermek diye anlarız. Ama hak sözü söylemenin de "sadaka" diye isimlendirildiğini görüyoruz burada.Ama hak sözü söylemenin de "sadaka" diye isimlendirildiğini görüyoruz burada. Demek ki Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri bizim tahmin etmediğimiz bazı şeylere deDemek ki Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri bizim tahmin etmediğimiz bazı şeylere de alıştığımız şeyler gibi sevap veriyor. alıştığımız şeyler gibi sevap veriyor. "Az sadaka çok belayı def eder."Az sadaka çok belayı def eder. Başımızın gözümüzün sadakası olsun, al..." filan diye vermeye alışmışız.Başımızın gözümüzün sadakası olsun, al..." filan diye vermeye alışmışız. Ama doğru söz söylemek, sözü doğru söylemek, hak sözü yeri geldiği zamanAma doğru söz söylemek, sözü doğru söylemek, hak sözü yeri geldiği zaman dobra dobra söylemek, işte bu da sadakadır. Bu da çok önemli. dobra dobra söylemek, işte bu da sadakadır. Bu da çok önemli. Hatta cihadın en üstünü bu doğru sözü zalim hükümdarın karşısında söylemek. Hatta cihadın en üstünü bu doğru sözü zalim hükümdarın karşısında söylemek.

Efdalü cihâdin kelimetü hakkın inde sultânin câir. "Cihadın en üstünü..." Efdalü cihâdin kelimetü hakkın inde sultânin câir.

"Cihadın en üstünü..."

Düşünebiliyor musunuz; Firavun'un karşısına gitti de Musa aleyhisselam,Düşünebiliyor musunuz; Firavun'un karşısına gitti de Musa aleyhisselam, tamamen onun düşündüğünün, inandığının, uyguladığının tersine olan şeyleri çatır çatır söyleyebildi. tamamen onun düşündüğünün, inandığının, uyguladığının tersine olan şeyleri çatır çatır söyleyebildi. Hani ne muazzam bir şey... Kötülük yapabilirdi; öldürebilirdi, kesebilirdi, parçalayabilirdi.Hani ne muazzam bir şey... Kötülük yapabilirdi; öldürebilirdi, kesebilirdi, parçalayabilirdi. Ama Allah koruyunca tabii bir şey yapamıyor, Allah'ın hak peygamberi olduğundan... Ama Allah koruyunca tabii bir şey yapamıyor, Allah'ın hak peygamberi olduğundan...

Fakat böyle bir kendinizi o zamana götürün, olayı şöyle bir düşünün. Söylenmiyor.Fakat böyle bir kendinizi o zamana götürün, olayı şöyle bir düşünün. Söylenmiyor. Bu devirde, yirminci yüzyılda, hürriyetlerden bahsedilen şu devirdeBu devirde, yirminci yüzyılda, hürriyetlerden bahsedilen şu devirde dünyanın hiçbir yerinde insanın gönlünden geçiren aklının erdiği bir gerçeği dobra dobra söyleyemiyor.dünyanın hiçbir yerinde insanın gönlünden geçiren aklının erdiği bir gerçeği dobra dobra söyleyemiyor. Bir sürü mâni var. Dobra dobra konuşmaya, hakkı söylemeye her yerde mâni var.Bir sürü mâni var. Dobra dobra konuşmaya, hakkı söylemeye her yerde mâni var. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar, "Doğru söyledin!" diye.Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar, "Doğru söyledin!" diye. Ama en kıymetli bağış, en kıymetli sevap kazanma vasıtası doğruyu konuşmak.Ama en kıymetli bağış, en kıymetli sevap kazanma vasıtası doğruyu konuşmak. Tabii doğrunun konuşulmasının, söylenmesinin üslubu var, şekli var.Tabii doğrunun konuşulmasının, söylenmesinin üslubu var, şekli var. Kaş çatarak, bağırarak, çağırarak söylediğin zaman ters tesir uyandırır, kaçırtır. Kaş çatarak, bağırarak, çağırarak söylediğin zaman ters tesir uyandırır, kaçırtır.

Musa aleyhisselâm'a Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki; Musa aleyhisselâm'a Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

Harun'la beraber ya Musa, Firavun'a git. İkiniz beraber gidin, konuşun. Ama..." Harun'la beraber ya Musa, Firavun'a git. İkiniz beraber gidin, konuşun. Ama..."

Fe-kûlâ lehû kavlen leyyinen. "Yumuşak söz söyleyin." Fe-kûlâ lehû kavlen leyyinen. "Yumuşak söz söyleyin."

Doğru sözü direk gibi değil, böyle 'güm' diye burnunun ortasına burnunu kanatacak gibi,Doğru sözü direk gibi değil, böyle 'güm' diye burnunun ortasına burnunu kanatacak gibi, suratını dağıtacak gibi, yüzünü çarşamba pazarına çevirecek gibi değil;suratını dağıtacak gibi, yüzünü çarşamba pazarına çevirecek gibi değil; doğru sözü direk gibi doğru değil, fe-kûlâ lehû kavlen leyyinen, yumuşak söyle. doğru sözü direk gibi doğru değil, fe-kûlâ lehû kavlen leyyinen, yumuşak söyle.

Le-allehû yetezekkeru ev yahşâ. "Belki aklını başına getirir, aklını başına devşirir.Le-allehû yetezekkeru ev yahşâ. "Belki aklını başına getirir, aklını başına devşirir. Belki kendisini toparlar." "Ben haksızım." der belki, Allah'tan korkar. Belki kendisini toparlar."

"Ben haksızım." der belki, Allah'tan korkar.

"Sen ilk önce güzel güzel, yumuşak yumuşak söyle. Hemen düşmanca bir tavırla söyleme." deniyor."Sen ilk önce güzel güzel, yumuşak yumuşak söyle. Hemen düşmanca bir tavırla söyleme." deniyor. Bu da hak sözü söylemenin âdâbını gösteriyor.Bu da hak sözü söylemenin âdâbını gösteriyor. Hak sözü söyleyeceğiz ama karşı tarafı tepki durumuna getirmeden, ters tesir yaptırmadan,Hak sözü söyleyeceğiz ama karşı tarafı tepki durumuna getirmeden, ters tesir yaptırmadan, yumuşak yumuşak, güzel güzel, tatlı tatlı, sakin sakin hak sözü öyle söylemek lazım. yumuşak yumuşak, güzel güzel, tatlı tatlı, sakin sakin hak sözü öyle söylemek lazım.

Böyle hareket etmeye kendimizi alıştırabilsek,Böyle hareket etmeye kendimizi alıştırabilsek, çoluk çoçuğumuzu alıştırabilsek dünyada birçok kavgayı kökünden halletmiş oluruz.çoluk çoçuğumuzu alıştırabilsek dünyada birçok kavgayı kökünden halletmiş oluruz. Birçok kavga var. Gürültüler patırtılar neden oluyor? Sertelmekten oluyor. Birçok kavga var. Gürültüler patırtılar neden oluyor?

Sertelmekten oluyor.
"Ben haklıyım!" diye o serteliyor. Ötekisi "Ben haklıyım!" diye serteliyor."Ben haklıyım!" diye o serteliyor. Ötekisi "Ben haklıyım!" diye serteliyor. İkisi de karşı karşıya gelince her şey çatır çutur kırılıyor. İkisi de karşı karşıya gelince her şey çatır çutur kırılıyor.

Fakat unutmamamız gereken bir şey var; hak sözü söyleyeceğiz.Fakat unutmamamız gereken bir şey var; hak sözü söyleyeceğiz. Hakkı söyleyeceğiz, hakkı söylemekten geri duymayacağız, çekinmeyeceğiz, söyleyeceğiz. Hakkı söyleyeceğiz, hakkı söylemekten geri duymayacağız, çekinmeyeceğiz, söyleyeceğiz.

İkincisi; konuştuğumuz zaman doğru konuşacağız, yalan, eğri büğrü, aldatmaca vesaire olmayacak.İkincisi; konuştuğumuz zaman doğru konuşacağız, yalan, eğri büğrü, aldatmaca vesaire olmayacak. Müslümanın en önemli, en başta gelen huylarından birisi; doğru sözü söyleyecek.Müslümanın en önemli, en başta gelen huylarından birisi; doğru sözü söyleyecek. Dobra dobra doğruyu söyleyecek. Müslümana yalan söylemek yakışmaz, aldatmak yakışmaz. Dobra dobra doğruyu söyleyecek. Müslümana yalan söylemek yakışmaz, aldatmak yakışmaz.

Mâ min sadakatin efdale min sadakatin tasaddaka bihâ alâ memlûkin inde melîki sev'in. Mâ min sadakatin efdale min sadakatin tasaddaka bihâ alâ memlûkin inde melîki sev'in.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Zalim bir sahibin elinde bulunan bir köleye verilen masraf kadar faziletli bir masraf olamaz..." "Zalim bir sahibin elinde bulunan bir köleye verilen masraf kadar faziletli bir masraf olamaz..."

Adam zalim; dövüyor, vuruyor, "Sen karışma! Bu benim kölem." diyor, canını çıkartıyor. Adam zalim; dövüyor, vuruyor, "Sen karışma! Bu benim kölem." diyor, canını çıkartıyor.

"Adamcağızı o zalim adamın elinden kurtarmak için yapılan yardım kadar kıymetli yardım olamaz." "Adamcağızı o zalim adamın elinden kurtarmak için yapılan yardım kadar kıymetli yardım olamaz."

Çünkü zalim; ötekisinin savunulacak bir şeyi vesairesi yok.Çünkü zalim; ötekisinin savunulacak bir şeyi vesairesi yok. Bilâl-i Habeşî'ye nasıl eziyet ediyorlardı... Radıyallahu anh... Bilâl-i Habeşî'ye nasıl eziyet ediyorlardı... Radıyallahu anh... Dininden dönsün, İslâm'ı bıraksın diye ne ezalar cefalar ediyorlardı. Dininden dönsün, İslâm'ı bıraksın diye ne ezalar cefalar ediyorlardı. Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz radıyallahu anh parasını ödeyiverdi. Yüksek para da istedi. Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz radıyallahu anh parasını ödeyiverdi. Yüksek para da istedi. Olsun, ödedi, hürriyetini sağladı. Ne sevap kazandı ama Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz...Olsun, ödedi, hürriyetini sağladı. Ne sevap kazandı ama Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz... Bilâl-i Habeşî'nin o candan duaları, o mübarek müezzinin... Bilâl-i Habeşî'nin o candan duaları, o mübarek müezzinin...

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince üzüntüsünden Medine'de duramamış, bırakıp gitmiş.Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince üzüntüsünden Medine'de duramamış, bırakıp gitmiş. Duramamış oralarda... Ağlamaktan, üzüntüden gezememiş.Duramamış oralarda... Ağlamaktan, üzüntüden gezememiş. Sonra yıllar geçmiş, yine hasreti artmış, "Resûlullah Efendimiz'in kabrini ziyaret edeyim." diyeSonra yıllar geçmiş, yine hasreti artmış, "Resûlullah Efendimiz'in kabrini ziyaret edeyim." diye Medine-i Münevvere'ye bir gelmiş, bir ezan okumuş... Medine-i Münevvere'ye bir gelmiş, bir ezan okumuş... Bütün ahâli dışarı çıkmış; "Peygamber Efendimiz'in devri geri mi geldi?" diye. O eski günleri hatırlamışlar.Bütün ahâli dışarı çıkmış; "Peygamber Efendimiz'in devri geri mi geldi?" diye. O eski günleri hatırlamışlar. Çok mübarek bir insan. Çok mübarek bir insan.

Heyye ale's-selâ dermiş, hayyâ demezmiş. Habeşli olduğu için biraz uzun da...Heyye ale's-selâ dermiş, hayyâ demezmiş. Habeşli olduğu için biraz uzun da... Hani Karadenizli'nin, Diyarbakırlı'nın, Erzurumlu'nun konuşması biraz farklıdırHani Karadenizli'nin, Diyarbakırlı'nın, Erzurumlu'nun konuşması biraz farklıdır veyahut Trakyalı'nın veyahut İzmirli'nin, Aydınlı'nın konuşması farklıdır.veyahut Trakyalı'nın veyahut İzmirli'nin, Aydınlı'nın konuşması farklıdır. "Onun heyye ale's-selah demesi başkalarının hayyâ ale's-selah demesinden hayırlıdır." diye"Onun heyye ale's-selah demesi başkalarının hayyâ ale's-selah demesinden hayırlıdır." diye Efendimiz korumuş, onu savunmuş. Efendimiz'in sevdiği bir mübarek zât.Efendimiz korumuş, onu savunmuş.

Efendimiz'in sevdiği bir mübarek zât.
İşte onu âzat ediverdi, ne sevaplar kazandı... İşte onu âzat ediverdi, ne sevaplar kazandı...

Üçüncü hadîs-i şerîf: Mâ min sadakatin yetasaddaku bihâ racülün alâ ahîhiÜçüncü hadîs-i şerîf:

Mâ min sadakatin yetasaddaku bihâ racülün alâ ahîhi
efdale min ilmin yuallimihû iyyâhu. Bu hadîs-i şerîfte de Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; efdale min ilmin yuallimihû iyyâhu.

Bu hadîs-i şerîfte de Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Adamın kardeşine yaptığı"Adamın kardeşine yaptığı bağışın en üstünü, en sevaplısı, en değerlisi..." Min ilmin yuallimihû iyyâhu. "Ona öğrettiği bir ilimdir." bağışın en üstünü, en sevaplısı, en değerlisi..." Min ilmin yuallimihû iyyâhu. "Ona öğrettiği bir ilimdir."

Ondan daha değerlisi yok.Ondan daha değerlisi yok. Yani ilim öğretmek çok büyük bir bağış, çok büyük bir ikrâm, ondan daha büyük bir ikrâm olamıyor. Yani ilim öğretmek çok büyük bir bağış, çok büyük bir ikrâm, ondan daha büyük bir ikrâm olamıyor.

Bu üç hadîs-i şerîf aşağı yukarı belli konuda toplandı. Bu üç hadîs-i şerîf aşağı yukarı belli konuda toplandı.

Birincide doğru sözü söylemenin çok sevap olduğunu öğrendik.Birincide doğru sözü söylemenin çok sevap olduğunu öğrendik. İkinciden zülme uğrayan bir kölenin kurtarılması için yapılan masrafın çok sevaplı olduğunu öğrendik. İkinciden zülme uğrayan bir kölenin kurtarılması için yapılan masrafın çok sevaplı olduğunu öğrendik. Üçüncüden de bilenin bildiğini kardeşine öğretmesinin çok sevap olduğunu öğrendik. Üçüncüden de bilenin bildiğini kardeşine öğretmesinin çok sevap olduğunu öğrendik.

Demek ki bilen ilmini başkasına öğretirse çok büyük sevap kazanmış oluyor.Demek ki bilen ilmini başkasına öğretirse çok büyük sevap kazanmış oluyor. Tonlarla para harcamış olsan, daha çok sevap kazanmış oluyor.Tonlarla para harcamış olsan, daha çok sevap kazanmış oluyor. Çünkü o ilimden artık o söyleyecek, başkasına öğretecek, kim bilir bilgi ne kadar üreyecek,Çünkü o ilimden artık o söyleyecek, başkasına öğretecek, kim bilir bilgi ne kadar üreyecek, yayılacak, ne kadar sevaplar hâsıl olacak... Hepsinin sebebi bu.yayılacak, ne kadar sevaplar hâsıl olacak... Hepsinin sebebi bu. Öğretti ona, hepsinin sevabının bir kopyası buna gelir.Öğretti ona, hepsinin sevabının bir kopyası buna gelir. Onlardan bir şey eksilmeden bu ilk adama -mübarek adama- gelir.Onlardan bir şey eksilmeden bu ilk adama -mübarek adama- gelir. Onun için, çoluk çocuğumuza veya arkadaşlarımızın çoluk çocuğuna veya eşimize,Onun için, çoluk çocuğumuza veya arkadaşlarımızın çoluk çocuğuna veya eşimize, dostumuza, akrabamıza, ailemizin fertlerine bir şeyler öğretelim. dostumuza, akrabamıza, ailemizin fertlerine bir şeyler öğretelim.

Bir arkadaşın çocuklarından bahsettiler. Ne yapıyormuş? Bir arkadaşın çocuklarından bahsettiler. Ne yapıyormuş?

İki karış çocuk, boyu iki karış;İki karış çocuk, boyu iki karış; Sad b. Ebû Vakkas radıyallahu anh'ın rivayet ettiğine göreSad b. Ebû Vakkas radıyallahu anh'ın rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş, şöyle buyurmuş..." diye tıkır tıkır söylüyor. Neden? Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş, şöyle buyurmuş..." diye tıkır tıkır söylüyor.

Neden?

Babası öğretiyor da ondan. Boş durmuyor. Babası öğretiyor, onlar da öğreniyor. Yeri geliyor, söylüyorlar. Babası öğretiyor da ondan. Boş durmuyor. Babası öğretiyor, onlar da öğreniyor. Yeri geliyor, söylüyorlar.

Çok önemli! Bu küçükken keşke vakitler boşa geçmese, keşke televizyonları evden atsak.Çok önemli! Bu küçükken keşke vakitler boşa geçmese, keşke televizyonları evden atsak. Televizyon çok vakit çalıyor, vakit kaçırıyor; ömür hırsızı, telef makinesi. Telef, israf...Televizyon çok vakit çalıyor, vakit kaçırıyor; ömür hırsızı, telef makinesi. Telef, israf... Telef makinesi, o olunca çalışma olmuyor. Halbuki çoluk çocuğumuza kendi bildiğimizi öğretsek yeter.Telef makinesi, o olunca çalışma olmuyor. Halbuki çoluk çocuğumuza kendi bildiğimizi öğretsek yeter. Küçükken çocuklar çok bilgiler alıyor. Küçükken çocuklar çok bilgiler alıyor.

Hatta ben bazı kimselerle yol arkadaşlığı, ahbaplığı yaptım.Hatta ben bazı kimselerle yol arkadaşlığı, ahbaplığı yaptım. Boş zaman geçirmeyi çok ayıp görüyorlar, bu bildiği şeyi buna anlatıyor, vakit boş geçmesin diye.Boş zaman geçirmeyi çok ayıp görüyorlar, bu bildiği şeyi buna anlatıyor, vakit boş geçmesin diye. Bitiriyor, bu buna anlatıyor, bu buna anlatıyor...Bitiriyor, bu buna anlatıyor, bu buna anlatıyor... Aynı şey olsa bile birbirlerine anlatıyorlar, böylece ilim öğrenmiş oluyor. Çok hoşuma gitti.Aynı şey olsa bile birbirlerine anlatıyorlar, böylece ilim öğrenmiş oluyor. Çok hoşuma gitti. Camide halka oluyorlar. Yuvarlak, sıra kaymasın diye, öyle karmakarışık olsa atlanabilir.Camide halka oluyorlar. Yuvarlak, sıra kaymasın diye, öyle karmakarışık olsa atlanabilir. Halka oluyorlar, birisi Fâtiha'yı okuyor, yanındaki okuyor, onun yanındaki okuyor,Halka oluyorlar, birisi Fâtiha'yı okuyor, yanındaki okuyor, onun yanındaki okuyor, onun yanındaki, onun yanındaki, onun yanındaki...onun yanındaki, onun yanındaki, onun yanındaki... Halkaları tamam oluyor ama bir Fâtiha'da bile cemaat ne kadar yanlışlar yapıyormuş meğerse...Halkaları tamam oluyor ama bir Fâtiha'da bile cemaat ne kadar yanlışlar yapıyormuş meğerse... Ama düzeltmek yok, düzeltmek yasak.Ama düzeltmek yok, düzeltmek yasak. O kendisi nasıl okuyorsa okuyacak, ötekilerden duyduğu zaman; O kendisi nasıl okuyorsa okuyacak, ötekilerden duyduğu zaman; "Ben burasını böyle okuyorum." diye kendisini düzeltecek. Mahçup etmek yok. "Ben burasını böyle okuyorum." diye kendisini düzeltecek. Mahçup etmek yok. "Sen oku. Sen oku. Sen oku. Sen oku..." Bir daha, bir daha... Bıkmıyorlar. Neden? "Sen oku. Sen oku. Sen oku. Sen oku..." Bir daha, bir daha... Bıkmıyorlar.

Neden?

Çünkü ilim müzâkere etmek sevap, Kur'an okumak sevap. Çünkü ilim müzâkere etmek sevap, Kur'an okumak sevap.

Ama anlaşılıyor ki 70 yaşındaki adam daha Fâtiha'yı doğru okuyamıyor.Ama anlaşılıyor ki 70 yaşındaki adam daha Fâtiha'yı doğru okuyamıyor. 70 yaşına gelmiş, Fâtiha'yı doğru okuyamıyor. Ortaya çıkıyor.70 yaşına gelmiş, Fâtiha'yı doğru okuyamıyor. Ortaya çıkıyor. Vay be, biz sadece çocuklara bir şey öğreteceğimizi sanıyorduk.Vay be, biz sadece çocuklara bir şey öğreteceğimizi sanıyorduk. Tabii bu çocukken bir şey öğrenmediyse, büyüdüyse ne olacak?Tabii bu çocukken bir şey öğrenmediyse, büyüdüyse ne olacak? Cahillik ömrünün sonuna kadar devam edecek mi? Olur mu öyle şey? Ona da öğretmek lazım. Cahillik ömrünün sonuna kadar devam edecek mi? Olur mu öyle şey?

Ona da öğretmek lazım.

Onun için, vakit boş geçirtmeyip, her fırsatı değerlendiripOnun için, vakit boş geçirtmeyip, her fırsatı değerlendirip bildiğimiz şeyin tekrarı bile olsa aramızda onu tekrarlamak lazım, sevapları kazanmak için. bildiğimiz şeyin tekrarı bile olsa aramızda onu tekrarlamak lazım, sevapları kazanmak için.

Allahu Teâlâ hazretleri ömrünü böyle zâyi etmeden hayırlı sevaplarla geçirmeyi cümlemize muvaffak eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri ömrünü böyle zâyi etmeden hayırlı sevaplarla geçirmeyi cümlemize muvaffak eylesin. Hepimizi rızasına erenlerden eylesin. Cennetine girenlerden eylesin. Cemâlini görenlerden eylesin. Hepimizi rızasına erenlerden eylesin. Cennetine girenlerden eylesin. Cemâlini görenlerden eylesin.

el-Fâtiha! el-Fâtiha!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2