Namaz Vakitleri

23 Cemâziye'l-Âhir 1446
24 Aralık 2024
İmsak
06:48
Güneş
08:20
Öğle
13:09
İkindi
15:27
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Gerçek Fakir - Ehl-i Cennetin Üzüntüsü

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

2 Zilhicce 1416 / 20.04.1996
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Devamlı Zikir Hali, İmanın Tamam Olması, Lâ ilàhe illa’llàh Ehlinin Mükâfâtı, Miskin Kimdir?, Asıl | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Gerçek Fakir - Ehl-i Cennetin Üzüntüsü

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

2 Zilhicce 1416 / 20.04.1996
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Devamlı Zikir Hali, İmanın Tamam Olması, Lâ ilàhe illa’llàh Ehlinin Mükâfâtı, Miskin Kimdir?, Asıl | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Şeyhlerimizin ruhlarına, uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelen kardeşlerimizinŞeyhlerimizin ruhlarına, uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelen kardeşlerimizin âhirete göçmüş bütün müslüman sevdiklerinin, yakınlarının ruhlarına;âhirete göçmüş bütün müslüman sevdiklerinin, yakınlarının ruhlarına; ve bizim dünya ve âhiret saadetine selâmetine ermemize vesile olması içinve bizim dünya ve âhiret saadetine selâmetine ermemize vesile olması için bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım.

bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım.

Okuduğumuz hadîs-i şerîfler tekkemizin hadis kitabı olan Râmûzü'l-ehâdîs'inOkuduğumuz hadîs-i şerîfler tekkemizin hadis kitabı olan Râmûzü'l-ehâdîs'in 364. sayfasındaki birinci hadîs-i şerîf ve devamları olacak.

364. sayfasındaki birinci hadîs-i şerîf ve devamları olacak.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Muaz radıyallahu anh'tenPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Muaz radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuş:

rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuş:

Leyse yetehasseru ehlü'l-cenneti alâ şey'in illâ sâaten merret bihim lem yezkürü'llâhe fîhâ.

Leyse yetehasseru ehlü'l-cenneti alâ şey'in illâ sâaten merret bihim lem yezkürü'llâhe fîhâ.

"Cennet ehli hiçbir şeye pişmanlık, hasretlik, üzüntü, teessüf çekmeyecekler."Cennet ehli hiçbir şeye pişmanlık, hasretlik, üzüntü, teessüf çekmeyecekler. Ancak dünyadayken zikir yapmadan, Allah'ı zikretmeden geçirdikleri saatlere hayıflanacaklar."

Ancak dünyadayken zikir yapmadan, Allah'ı zikretmeden geçirdikleri saatlere hayıflanacaklar."

Cennette başka bir üzüntüleri, mahzunlukları olmayacak.Cennette başka bir üzüntüleri, mahzunlukları olmayacak. Ancak dünyada zikirsiz geçirdikleri saatlere iç yanıklığı, hasretlik, pişmanlık ve üzüntüleri olacak.

Ancak dünyada zikirsiz geçirdikleri saatlere iç yanıklığı, hasretlik, pişmanlık ve üzüntüleri olacak.

İşte bu hadîs-i şerîf ve emsâlinden dolayı bizim büyüklerimiz sevabı çok olduğundanİşte bu hadîs-i şerîf ve emsâlinden dolayı bizim büyüklerimiz sevabı çok olduğundan ve bu hadîs-i şerîflerde cennette bile olsa insanlar pişmanlık duyacak diye,ve bu hadîs-i şerîflerde cennette bile olsa insanlar pişmanlık duyacak diye, bize devamlı zikri tavsiye edip bizi devamlı zikir hâline ulaştırmaya çalışıyorlar. bize devamlı zikri tavsiye edip bizi devamlı zikir hâline ulaştırmaya çalışıyorlar. Dervişin derviş olduğu zaman aldığı zikirler alıştırma mahiyetinde, bunları yapa yapaDervişin derviş olduğu zaman aldığı zikirler alıştırma mahiyetinde, bunları yapa yapa sonunda zikr-i müdâm hâline geliyor. Olgun bir sûfi zikr-i müdâm hâline geliyor.

sonunda zikr-i müdâm hâline geliyor. Olgun bir sûfi zikr-i müdâm hâline geliyor.

Zikr-i müdâm ne demek?

Zikr-i dâimî demek.

Devamlı zikir hâline geliyor.
Zikr-i müdâm ne demek?

Zikr-i dâimî demek.

Devamlı zikir hâline geliyor.
Ve o zaman artık cennette pişman olmayacağı bir hayat sürmeye başlıyor.Ve o zaman artık cennette pişman olmayacağı bir hayat sürmeye başlıyor. Çünkü her anında zikretmekte oluyor.

Çünkü her anında zikretmekte oluyor.

Zikir bizde, tasavvufî terbiyemizde,Zikir bizde, tasavvufî terbiyemizde, "İşte şöyle yapacaksın, şöyle yapacaksın, şöyle yapacaksın..." diye öğretilir."İşte şöyle yapacaksın, şöyle yapacaksın, şöyle yapacaksın..." diye öğretilir. O zikirleri çekmeye başlar.O zikirleri çekmeye başlar. Sonra o orada gelişir, birtakım mânevî derecelere ulaşır ve insanın her tarafı zikretmeye başlar.Sonra o orada gelişir, birtakım mânevî derecelere ulaşır ve insanın her tarafı zikretmeye başlar. Yani saçı, parmağı, eli, ayağı, dizi, her şeyi zikretmeye başlar.Yani saçı, parmağı, eli, ayağı, dizi, her şeyi zikretmeye başlar. Sonra öyle bir hâle gelir ki etrafındaki her şey zikretmeye başlar.Sonra öyle bir hâle gelir ki etrafındaki her şey zikretmeye başlar. Hani Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılıyor;

Hani Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılıyor;

Ve in min şey'in illâ yüsebbihu bi-hamdihî velâkin lâ tefkahûne tesbîhahüm.Ve in min şey'in illâ yüsebbihu bi-hamdihî velâkin lâ tefkahûne tesbîhahüm. "Allah'ı zikretmeyen, tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; ama siz anlayamıyorsunuz." deniliyor.

"Allah'ı zikretmeyen, tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; ama siz anlayamıyorsunuz." deniliyor.

İşte her şeyin zikrini tesbihini anlayacak hâle gelir.

İşte her şeyin zikrini tesbihini anlayacak hâle gelir.

Eyüp'te kabri olan bir mübarek mürşid-i kâmil var, Osmanlılar zamanında yaşamış,Eyüp'te kabri olan bir mübarek mürşid-i kâmil var, Osmanlılar zamanında yaşamış, Abdulehad-i Nûrî hazretleri. Padişahın huzurunda öteki alimlerle konuşuyorlar da;

Abdulehad-i Nûrî hazretleri. Padişahın huzurunda öteki alimlerle konuşuyorlar da;

"Eşyadaki bu zikir nasıldır?"Eşyadaki bu zikir nasıldır? Her şey zikrediyor; yastık zikrediyor, duvar zikrediyor, ağaç zikrediyor...Her şey zikrediyor; yastık zikrediyor, duvar zikrediyor, ağaç zikrediyor... Bu nasıldır? Lisân-ı hâl ile bir zikir midir, yani hâliyle zikrediyor gibi midir;Bu nasıldır? Lisân-ı hâl ile bir zikir midir, yani hâliyle zikrediyor gibi midir; yoksa bir dille söylenmiş gibi mi zikrediyor?" diye sorulmuş.

yoksa bir dille söylenmiş gibi mi zikrediyor?" diye sorulmuş.

Diyor ki;

"Evet, dille söylenmiş gibi zikreder."

Diyor ki;

"Evet, dille söylenmiş gibi zikreder."

Anlayan anlar, duyan duyar, duyamayan duyamıyor.

Anlayan anlar, duyan duyar, duyamayan duyamıyor.

Nitekim Peygamber Efendimiz peygamber olmadan önce,Nitekim Peygamber Efendimiz peygamber olmadan önce, yolda yürürken kendisine ağaçlardan, taşlardanyolda yürürken kendisine ağaçlardan, taşlardan es-selâmu aleyke yâ Resûlallah diye ses gelirdi, o duyardı.es-selâmu aleyke yâ Resûlallah diye ses gelirdi, o duyardı. Mesela eline çakıl taşı aldığında çakılın tesbihini duyuyordu. Allah duyurursa [duyar].Mesela eline çakıl taşı aldığında çakılın tesbihini duyuyordu. Allah duyurursa [duyar]. Hani -dün akşamki- hadîs-i şerîfte "Evliyâullahın, mü'minin güzel bir kokusu olur;Hani -dün akşamki- hadîs-i şerîfte "Evliyâullahın, mü'minin güzel bir kokusu olur; âfaktan duyulur, kokusu koklanabilir." denildiği gibi, eşyanın zikrini de duyan duyabiliyor.âfaktan duyulur, kokusu koklanabilir." denildiği gibi, eşyanın zikrini de duyan duyabiliyor. Mü'minin kokusunu da koklayan koklayabiliyor, duyan duyuyor.

Mü'minin kokusunu da koklayan koklayabiliyor, duyan duyuyor.

"Evet padişahım, dille söylenir gibi bayağı zikreder, tesbih eder."Evet padişahım, dille söylenir gibi bayağı zikreder, tesbih eder. Duyan duyar." demiş Abdulehad-i Nûrî hazretleri.

Duyan duyar." demiş Abdulehad-i Nûrî hazretleri.

Hayatını okurken dikkatimi çekmişti. Çok büyük bir zât.Hayatını okurken dikkatimi çekmişti. Çok büyük bir zât. Ayasofya'ya bir gecede 17 defa çağırılmış,Ayasofya'ya bir gecede 17 defa çağırılmış, Resûlullah Efendimiz tarafından mâna âleminde kendisine 17 tarikatten hilafet verilmiş. Mâşaallah...

Resûlullah Efendimiz tarafından mâna âleminde kendisine 17 tarikatten hilafet verilmiş. Mâşaallah...

Ben fakir kardeşinize evvelki senelerde Mekke-i Mükerreme'de,Ben fakir kardeşinize evvelki senelerde Mekke-i Mükerreme'de, rüyamda bir zât Mevlevîlik dersini verdi. Ben diyorum ki;

rüyamda bir zât Mevlevîlik dersini verdi. Ben diyorum ki;

"Ben Nakşîyim, Nakşî tarikatindenim."

"Olsun." diyor.

"Ben Nakşîyim, Nakşî tarikatindenim."

"Olsun." diyor.

Bana Mekke'de Mevlevîlik dersi verdi. "Herhalde Mevlevî de olduk." dedim.Bana Mekke'de Mevlevîlik dersi verdi. "Herhalde Mevlevî de olduk." dedim. Mesnevî'den okumamız lazım, biraz Mevlânâ'dan vaaz vermemiz lazım...

Mesnevî'den okumamız lazım, biraz Mevlânâ'dan vaaz vermemiz lazım...

Sonra bir sene burada -yazmayınca insan unutuyor-Sonra bir sene burada -yazmayınca insan unutuyor- rüyada "Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretlerinin makamı verildi." dediler.

rüyada "Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretlerinin makamı verildi." dediler.

Aziz Mahmud-ı Hüdâyî hazretleri, Celvetiye tarikatinden;Aziz Mahmud-ı Hüdâyî hazretleri, Celvetiye tarikatinden; Süleymaniye gibi bir camide onun makamına bizi seçtiler.Süleymaniye gibi bir camide onun makamına bizi seçtiler. Tekkesi Ankara'daymış, bizi onun yerine seçtiler.

Tekkesi Ankara'daymış, bizi onun yerine seçtiler.

Rüyada bazen böyle şeyler oluyor. Bunlar bir işaret oluyor.

Rüyada bazen böyle şeyler oluyor. Bunlar bir işaret oluyor.

Ayasofya camiine 17 defa aynı gecede çağırılıyor,Ayasofya camiine 17 defa aynı gecede çağırılıyor, Peygamber Efendimiz tarafından kendisine [tarikat hilafeti] veriliyor.Peygamber Efendimiz tarafından kendisine [tarikat hilafeti] veriliyor. Yani büyük bir zât, evliyâullahın büyüklerinden bir mübarek kimse.Yani büyük bir zât, evliyâullahın büyüklerinden bir mübarek kimse. Ben şahsen kendisini çok seviyorum. O "duyulur" demiş.

Ben şahsen kendisini çok seviyorum. O "duyulur" demiş.

Kendi vücudunun bütün zerresi zikreder hâle geliyor, etrafın zikrini tesbihini duyacak hâle geliyor;Kendi vücudunun bütün zerresi zikreder hâle geliyor, etrafın zikrini tesbihini duyacak hâle geliyor; o zaman bir başka türlü insan oluyor. o zaman bir başka türlü insan oluyor. [Mehmed Zahid] Hocamız'la ilgili bir hatırayı anlatayım.[Mehmed Zahid] Hocamız'la ilgili bir hatırayı anlatayım. Ankara'da Ahmet Poyraz'ın [bir kardeşimizin] evine davet olunduk.Ankara'da Ahmet Poyraz'ın [bir kardeşimizin] evine davet olunduk. O kardeşimizin Çankaya'da çok manzaralı bir dairesi var.O kardeşimizin Çankaya'da çok manzaralı bir dairesi var. Bunun on misli büyüklükte bir salonu var, manzaraya hâkim, bütün Ankara ayağının altında,Bunun on misli büyüklükte bir salonu var, manzaraya hâkim, bütün Ankara ayağının altında, çok güzel, tam Çankaya'dan aşağıyı seyrediyor. Orada toplandık.çok güzel, tam Çankaya'dan aşağıyı seyrediyor. Orada toplandık. Çok muazzam bir kalabalık birikti; dost, ahbap çok, Hocamız'ı seven çok, toplandılar.

Çok muazzam bir kalabalık birikti; dost, ahbap çok, Hocamız'ı seven çok, toplandılar.

Ankara'nın vaizlerinden Osman Şevket Yardımedici Hoca, o da geldi.Ankara'nın vaizlerinden Osman Şevket Yardımedici Hoca, o da geldi. Osman Şevket Yardımedici, Sami Efendi dergâhındandır.Osman Şevket Yardımedici, Sami Efendi dergâhındandır. Ama Hocamız'a geldi. Tabii büyüklüğünü görünce [saygı gösteriyorlar].

Ama Hocamız'a geldi. Tabii büyüklüğünü görünce [saygı gösteriyorlar].

Geldi bir soru sordu.

Geldi bir soru sordu.

Kendisi Bağdat'ta okumuş, Arapçası güzel, hafız, kıraatı güzel, doyurucu da kıraatı var.Kendisi Bağdat'ta okumuş, Arapçası güzel, hafız, kıraatı güzel, doyurucu da kıraatı var. Bağdat'ta kendisine; "Sen burada imam olarak kal, Türkiye'ye gitme." demişler. Bağdat'ta kendisine; "Sen burada imam olarak kal, Türkiye'ye gitme." demişler. Bağdatlılar'ın beğendiği bir [hoca]. Kendisi Maraşlı'dır.

Kalabalıkta o böyle bir soru sordu:

Bağdatlılar'ın beğendiği bir [hoca]. Kendisi Maraşlı'dır.

Kalabalıkta o böyle bir soru sordu:

"Hocam, insan mesela Medine-i Münevvere'de Mescid-i Nebevî'de namaz kılarsa"Hocam, insan mesela Medine-i Münevvere'de Mescid-i Nebevî'de namaz kılarsa başka yerde kılınan namazdan bin misli daha fazla oluyor.başka yerde kılınan namazdan bin misli daha fazla oluyor. Kâbe'nin yanında Mescid-i Haram'da namaz kılarsa yüz bin misli sevap alıyor.Kâbe'nin yanında Mescid-i Haram'da namaz kılarsa yüz bin misli sevap alıyor. Bunun gibi kârlı ibadetler var mıdır?" dedi.

Bunun gibi kârlı ibadetler var mıdır?" dedi.

Canlı bir insan canlı bir soru sordu... Pehlivan gibi bir insan Osman Şevket Hoca...

Canlı bir insan canlı bir soru sordu... Pehlivan gibi bir insan Osman Şevket Hoca...

Hocamız sanki o soruyu sormasını bekliyormuş gibi, soru biter bitmezHocamız sanki o soruyu sormasını bekliyormuş gibi, soru biter bitmez -biraz düşün, bekle, ondan sonra söyle tarzında değil de, "var mıdır?" derken- hemen;

-biraz düşün, bekle, ondan sonra söyle tarzında değil de, "var mıdır?" derken- hemen;

"Evet, vardır!" dedi.

"Nedir hocam o?" dedi.

Merak ediyor, kurnaz, çok sevap kazanacak...

"Evet, vardır!" dedi.

"Nedir hocam o?" dedi.

Merak ediyor, kurnaz, çok sevap kazanacak...

"Evet, vardır. Bir insan tarikatte zikre devam edince kendisinde bir hâl hâsıl olur."Evet, vardır. Bir insan tarikatte zikre devam edince kendisinde bir hâl hâsıl olur. 'Zikr-i sultânî sultânî zikir' derler. O zaman her zerresi zikreder.'Zikr-i sultânî sultânî zikir' derler. O zaman her zerresi zikreder. Her zerresinin zikrettiğini kendisi hisseder. Her zerresiyle zikreder.Her zerresinin zikrettiğini kendisi hisseder. Her zerresiyle zikreder. O zaman bir kere Allah dedi mi, vücudunun bütün zerreleri hepsi birden Allah dediğindenO zaman bir kere Allah dedi mi, vücudunun bütün zerreleri hepsi birden Allah dediğinden çok büyük bir rakamla, tarif edilmeyecek kadar çok fazla miktarda Allah demiş olur.çok büyük bir rakamla, tarif edilmeyecek kadar çok fazla miktarda Allah demiş olur. İşte bunun sevabı çok fazladır." dedi.

İşte bunun sevabı çok fazladır." dedi.

Bayıldık... Soruya da bayıldık, cevap da çok hoşumuza gitti...

Bayıldık... Soruya da bayıldık, cevap da çok hoşumuza gitti...

Allah zikrinden gafil etmesin, zikrine devam etmeyi nasip eylesin.

Allah zikrinden gafil etmesin, zikrine devam etmeyi nasip eylesin.

Cennete girince insan;

Cennete girince insan;

Lâ havfun aleyhim ve lâ hüm yahzenûn. Cennette korku yok; mahzun olmak, üzülmek de yok.

Lâ havfun aleyhim ve lâ hüm yahzenûn. Cennette korku yok; mahzun olmak, üzülmek de yok.

Ama bir şeye hayret edecekler, -yetehasserû diyor- hasretlik duyacaklar.Ama bir şeye hayret edecekler, -yetehasserû diyor- hasretlik duyacaklar. İçleri hafif 'cız' edecek, yanacak; "tüh!" diyecekler, "hay Allah!" diyecekler, "keşke..." diyecekler.

İçleri hafif 'cız' edecek, yanacak; "tüh!" diyecekler, "hay Allah!" diyecekler, "keşke..." diyecekler.

Nedir o?

Dünyada Allah'ı zikretmeden geçirdikleri saat.

Nedir o?

Dünyada Allah'ı zikretmeden geçirdikleri saat.

İşimiz var, gücümüz var, uykumuz var, çalışmamız var;İşimiz var, gücümüz var, uykumuz var, çalışmamız var; tarlada, bahçede, dükkânda, gecede gündüzde... Nasıl olacak bu iş?

tarlada, bahçede, dükkânda, gecede gündüzde... Nasıl olacak bu iş?

İşte tasavvufta o zikre çalışınca zikr-i sultânî,İşte tasavvufta o zikre çalışınca zikr-i sultânî, zikr-i dâimî hâsıl oldu mu, o zaman bu mahzur ortadan kalkmış oluyor.

zikr-i dâimî hâsıl oldu mu, o zaman bu mahzur ortadan kalkmış oluyor.

Büyüklerimiz hadisleri âyetleri tam okumuşlar, tam uygulamaya çalışmışlar;Büyüklerimiz hadisleri âyetleri tam okumuşlar, tam uygulamaya çalışmışlar; öyle kaval dinler gibi dinlememişler, bir âyeti dinleyinceöyle kaval dinler gibi dinlememişler, bir âyeti dinleyince "Ben bunu nasıl yaparım? Nasıl uygularım?" diye kafa yormuşlar, üzerinde çalışmışlar.

"Ben bunu nasıl yaparım? Nasıl uygularım?" diye kafa yormuşlar, üzerinde çalışmışlar.

Nur sûresinde bir âyet-i kerîme var, buyuruluyor ki;Nur sûresinde bir âyet-i kerîme var, buyuruluyor ki; Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ricâlün. "O adamlar ki." Lâ tülhîhim ticâretün ve lâ bey'un an zikrillâhi.Ricâlün. "O adamlar ki." Lâ tülhîhim ticâretün ve lâ bey'un an zikrillâhi. "Ticaret ve alış veriş Allah'ın zikrinden onları engelleyemez, alıkoyamaz."

"Ticaret ve alış veriş Allah'ın zikrinden onları engelleyemez, alıkoyamaz."

Ticaretin, alış verişin Allah'ın zikrinden engelleyemediği insanlar...

Ticaretin, alış verişin Allah'ın zikrinden engelleyemediği insanlar...

"Böyle insan nasıl olunur?" diye onu düşünmüşler.

"Böyle insan nasıl olunur?" diye onu düşünmüşler.

Bizim Nakşî tarikatinde -tarikatimizin prensipleri var, büyüklerimiz koymuş- prensiplerden birisi nedir?

Bizim Nakşî tarikatinde -tarikatimizin prensipleri var, büyüklerimiz koymuş- prensiplerden birisi nedir?

Halvet der encümen. "Halkın arasında, kalabalığın içinde, toplantıda Halvet der encümen. "Halkın arasında, kalabalığın içinde, toplantıda Allah için halvete çekilmiş de tesbih çekiyormuş gibi halvet hâlinde olmak."

Allah için halvete çekilmiş de tesbih çekiyormuş gibi halvet hâlinde olmak."

Buna; "Halk içinde Hak'la olmak." diyorlar.

Buna; "Halk içinde Hak'la olmak." diyorlar.

Veyahut; "Eli kârda, gönlü yârda." diyorlar. Eliyle iş yapıyor, gönlü Allah'ta.

Veyahut; "Eli kârda, gönlü yârda." diyorlar. Eliyle iş yapıyor, gönlü Allah'ta.

Veya; "Eli işte, gönlü bilişte." Biliş, "tanıdığı, Mevlâsı" demek.

Veya; "Eli işte, gönlü bilişte." Biliş, "tanıdığı, Mevlâsı" demek.

Bunu tahakkuk ettirmek için çalışmışlar.Bunu tahakkuk ettirmek için çalışmışlar. Derviş böyle olacak diye tarikatin prensipi olarak koymuşlar.

Derviş böyle olacak diye tarikatin prensipi olarak koymuşlar.

Hiçbir zaman Allah'ı , daima vakitlerini hatırlayarak geçirecek.

Hiçbir zaman Allah'ı , daima vakitlerini hatırlayarak geçirecek.

Hûş der dem prensibi var, ne demek?

"Her nefes alış verişte şuurlu olmak, gafil olmamak."

Hûş der dem prensibi var, ne demek?

"Her nefes alış verişte şuurlu olmak, gafil olmamak."

Nakşibendî tarikati öyle laf değil...

Nakşibendî tarikati öyle laf değil...

Külâhı başına geçir, cübbeyi sırtına geçir, eline tarikatin âletlerini al, asâsını al,Külâhı başına geçir, cübbeyi sırtına geçir, eline tarikatin âletlerini al, asâsını al, her tarikatin kendine göre sembolleri var, onları al; böyle değil.her tarikatin kendine göre sembolleri var, onları al; böyle değil. İşin aslı, özü olan şeyleri prensip olarak koymuşlar.

İşin aslı, özü olan şeyleri prensip olarak koymuşlar.

Onun için şairin birisi diyor ki;

[Dervişlik] olaydı tâc ile hırka...

Onun için şairin birisi diyor ki;

[Dervişlik] olaydı tâc ile hırka...

Tâc, başa giyilen külâh çeşidi; her tarikatte değişik oluyor.

Tâc, başa giyilen külâh çeşidi; her tarikatte değişik oluyor.

[Dervişlik] olaydı tâc ile hırka

Biz dahi alırdık otuza kırka

[Dervişlik] olaydı tâc ile hırka

Biz dahi alırdık otuza kırka

Pazarlık ederdik, biz de alırdık otuza kırka...Pazarlık ederdik, biz de alırdık otuza kırka... "Şu külâhtan bir tane de bana ver, şu hırkadan bir tane de bana ver..." "Şu külâhtan bir tane de bana ver, şu hırkadan bir tane de bana ver..." Alırdım, sırtıma hırkayı giydim mi, başıma külâhı geçirdim mi; oldum derviş!

Hayır!

Alırdım, sırtıma hırkayı giydim mi, başıma külâhı geçirdim mi; oldum derviş!

Hayır!

Dervişliğin prensibi ne?

Nakşî tarikatinin birinci prensibi: Hûş der dem.
Dervişliğin prensibi ne?

Nakşî tarikatinin birinci prensibi: Hûş der dem.
Her nefes alışta şuurlu olacak. Allah'ın kendisini gördüğünü,Her nefes alışta şuurlu olacak. Allah'ın kendisini gördüğünü, kendisinin Allah'ın huzurunda olduğunu, imtihanda olduğunu bilecek.

Ondan sonra ne olacak?

kendisinin Allah'ın huzurunda olduğunu, imtihanda olduğunu bilecek.

Ondan sonra ne olacak?

Eli iş yapıyor bile olsa kalbi Allah'a bağlı olacak, aklı Allah'ta olacak.

Eli iş yapıyor bile olsa kalbi Allah'a bağlı olacak, aklı Allah'ta olacak.

Bunlar büyük prensipler.

Nazar ber kadem.
Bunlar büyük prensipler.

Nazar ber kadem.
"Gözleri ayağının ucunda olacak, etrafa bakmayacak, edepli olacak."

"Gözleri ayağının ucunda olacak, etrafa bakmayacak, edepli olacak."

Ya edepli olacak, ya da "ayağında olacak" demek; "tarikattaki kademelerine, Ya edepli olacak, ya da "ayağında olacak" demek; "tarikattaki kademelerine, yürüyüşüne dikkat edecek, onu aşmaya çalışacak" demek. İki mânası olabilir.

yürüyüşüne dikkat edecek, onu aşmaya çalışacak" demek. İki mânası olabilir.

Bunlar büyük prensipler.

Allah tasavvufu tam anlayıp tam uygulamayı nasip etsin.

Bunlar büyük prensipler.

Allah tasavvufu tam anlayıp tam uygulamayı nasip etsin.

Dervişlik olaydı tâc ile hırka

Biz dahi alırdık otuza kırka

Dervişlik olaydı tâc ile hırka

Biz dahi alırdık otuza kırka

Ama hoş da oluyor, benim hoşuma da gidiyor.

Ama hoş da oluyor, benim hoşuma da gidiyor.

İyi güzel de... Hepsi güzel... Mevlevîlik... İşte bizi de Mevlevîliğe kaydettiler.İyi güzel de... Hepsi güzel... Mevlevîlik... İşte bizi de Mevlevîliğe kaydettiler. Mevlevîlik, Halvetîlik vesaire, hepsi güzel de; Mevlevîlik, Halvetîlik vesaire, hepsi güzel de; "Dervişlik olaydı tâc ile hırka, alırdık biz dahi otuza kırka..." Bu iş tâcla hırkayla olmuyor."Dervişlik olaydı tâc ile hırka, alırdık biz dahi otuza kırka..." Bu iş tâcla hırkayla olmuyor. Huyların ve şuurun kuvvetli olması lazım. İnsan bir ânını boş geçirmemeli; asıl dervişlik o.

Huyların ve şuurun kuvvetli olması lazım. İnsan bir ânını boş geçirmemeli; asıl dervişlik o.

Evet, hadislerden çok okumayacağım, bugün üç tane okuyacağım. Evet, hadislerden çok okumayacağım, bugün üç tane okuyacağım. Bu birincisi çok denk düştü. Bundan sonra ders tarif edeceğiz galiba...

Bu birincisi çok denk düştü. Bundan sonra ders tarif edeceğiz galiba...

Leyse bi-mü'minin müstekmili'l-îmâni men lem yeudde'l-belâ'e ni'meten ve'r-rahâ'e musîbeten.Leyse bi-mü'minin müstekmili'l-îmâni men lem yeudde'l-belâ'e ni'meten ve'r-rahâ'e musîbeten. Kâlû: Keyfe yâ Resûlallah? Kâle: Li-enne'l-belâ'e lâ yetbeuhû ille'r-rahâ'u Kâlû: Keyfe yâ Resûlallah? Kâle: Li-enne'l-belâ'e lâ yetbeuhû ille'r-rahâ'u ve kezâlike'r-rahâ'u lâ yetbeuhû ille'l-belâ'u ve'l-musîbetuve kezâlike'r-rahâ'u lâ yetbeuhû ille'l-belâ'u ve'l-musîbetu ve leyse bi-mü'minin müstekmeli'l-îmâni men lem yekün fî ğammin mâ lem yekün fî salâtin. ve leyse bi-mü'minin müstekmeli'l-îmâni men lem yekün fî ğammin mâ lem yekün fî salâtin. Kâlû: Ve lime yâ Resûlallah? Kâlû: Ve lime yâ Resûlallah? Kâle: Li-enne'l-musallî yünâcî rabbehû ve izâ kâne fî ğayri salâtin innemâ yünâci'bne Âdeme.

Kâle: Li-enne'l-musallî yünâcî rabbehû ve izâ kâne fî ğayri salâtin innemâ yünâci'bne Âdeme.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Belki böyle bir hadisi ilk defa duyuyorsunuz, şaşıracaksınız.

Belki böyle bir hadisi ilk defa duyuyorsunuz, şaşıracaksınız.

Peygamber Efendimiz diyor ki;

Leyse bi-mü'minin müstekmili'l-îmâni.
Peygamber Efendimiz diyor ki;

Leyse bi-mü'minin müstekmili'l-îmâni.
"İmanı tam kemâle ermiş bir müslüman değildir şu kimse ki..." "İmanı tam kemâle ermiş bir müslüman değildir şu kimse ki..." Men lem yeudde'l-belâ'e ni'meten ve'r-rahâ'e musîbeten. Men lem yeudde'l-belâ'e ni'meten ve'r-rahâ'e musîbeten. "Belayı nimet olarak bilmeyen, rahatlığı rehaveti de musibet..."

"Belayı nimet olarak bilmeyen, rahatlığı rehaveti de musibet..."

Helal yoldan kazanmaya dikkat etmeli. Evine gündüzki iş hayatının sıkıntılarını taşımamalı.Helal yoldan kazanmaya dikkat etmeli. Evine gündüzki iş hayatının sıkıntılarını taşımamalı. Evindeki insanlara hayatı zindan etmemeli.

Evindeki insanlara hayatı zindan etmemeli.

Leyse'l-Kur'ânu bi't-tilâveti velev ilmi bi'r-rivâyeti.Leyse'l-Kur'ânu bi't-tilâveti velev ilmi bi'r-rivâyeti. Velâkinne'l-Kur'âne bi'l-hidâyeti ve'l-ilme bi'd-dirâyeti.

Velâkinne'l-Kur'âne bi'l-hidâyeti ve'l-ilme bi'd-dirâyeti.

Enes radıyallahu anh'ten.

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

Enes radıyallahu anh'ten.

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

"Kur'an, okumakla değildir; ilim de rivayet etmekle değildir."Kur'an, okumakla değildir; ilim de rivayet etmekle değildir. Kur'an hidayet iledir, ilim de dirayet iledir."

Şimdi bunun mânasını açıklayalım.

Kur'an hidayet iledir, ilim de dirayet iledir."

Şimdi bunun mânasını açıklayalım.

İnsan karşısına Kur'ân-ı Kerîm'i alıyor; çat pat, yavaş veya hızlı okuyor.

İnsan karşısına Kur'ân-ı Kerîm'i alıyor; çat pat, yavaş veya hızlı okuyor.

Elif lâm mîm. Zâlike'l-kitâbu lâ raybe fîh. Bir sayfa okudum, bir cüz okudum, iki cüz okudum...

Elif lâm mîm. Zâlike'l-kitâbu lâ raybe fîh. Bir sayfa okudum, bir cüz okudum, iki cüz okudum...

Kur'an okumakla iş bitmiyor, sadece okumaktan ibaret değildir; nedir?

Kur'an okumakla iş bitmiyor, sadece okumaktan ibaret değildir; nedir?

Hidayettir. Kur'an seni doğru yola sevk edecek.Hidayettir. Kur'an seni doğru yola sevk edecek. Sevk ediyorsa, sana tesir ediyorsa, hareketlerini yönlendiriyorsaSevk ediyorsa, sana tesir ediyorsa, hareketlerini yönlendiriyorsa o zaman sen Kur'an'ı okuyorsun demektir.

o zaman sen Kur'an'ı okuyorsun demektir.

Yönlendirmiyor; "yalan söylemeyin" diyor Kur'ân-ı Kerîm'de, "gıybet etmeyin" diyor.

Yönlendirmiyor; "yalan söylemeyin" diyor Kur'ân-ı Kerîm'de, "gıybet etmeyin" diyor.

Ve lâ yağteb ba'dukum ba'dan. "Biriniz ötekisini gıybet etmesin." diyor, gıybete devam ediyor.Ve lâ yağteb ba'dukum ba'dan. "Biriniz ötekisini gıybet etmesin." diyor, gıybete devam ediyor. Demek Kur'an okumuyor. Okudu demin. Demek Kur'an okumuyor. Okudu demin. Okudu ama hidayete yönlenmedi, o okuduğuna göre doğru yolu bulmadı, okuduğunun gereğini yapmadı.

Okudu ama hidayete yönlenmedi, o okuduğuna göre doğru yolu bulmadı, okuduğunun gereğini yapmadı.

Kur'an hidayetledir, mânası bu; okuduğunu uygulayacak.

Kur'an hidayetledir, mânası bu; okuduğunu uygulayacak.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'i okurkenPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'i okurken müjde âyetleri geldi mi elini açardı;müjde âyetleri geldi mi elini açardı; "Yâ Rabbi! Bu müjdeleri ben de isterim, beni cennetine dâhil et." derdi."Yâ Rabbi! Bu müjdeleri ben de isterim, beni cennetine dâhil et." derdi. Azap âyetleri geldiği zaman elini açardı; "Yâ Rabbi!Azap âyetleri geldiği zaman elini açardı; "Yâ Rabbi! Beni azabına uğratma, kavmimi azabına uğratma, ümmetime merhamet eyle." diye dua ederdi.Beni azabına uğratma, kavmimi azabına uğratma, ümmetime merhamet eyle." diye dua ederdi. Okunan âyetlere göre [davranırdı].

Okunan âyetlere göre [davranırdı].

Hz. Ali Efendimiz;

Sebbihisme rabbike'l-a'lâ. Ellezî halâka fesevvâ demiş,
Hz. Ali Efendimiz;

Sebbihisme rabbike'l-a'lâ. Ellezî halâka fesevvâ demiş,
bu âyeti okurken; Sebbih isme rabbike'l-a'lâ. "En yüce olan Rabbinin ismiyle O'nu tesbih eyle."bu âyeti okurken; Sebbih isme rabbike'l-a'lâ. "En yüce olan Rabbinin ismiyle O'nu tesbih eyle." Bunu okuyunca hemen demiş ki; Sübhâne rabbiye'l-a'lâ, sübhâne rabbiye'l-a'lâ...Bunu okuyunca hemen demiş ki; Sübhâne rabbiye'l-a'lâ, sübhâne rabbiye'l-a'lâ... Orada sebbih diyor, "tesbih et" diyor, hemen sübhâne rabbiye'l-a'lâ demiş.

Orada sebbih diyor, "tesbih et" diyor, hemen sübhâne rabbiye'l-a'lâ demiş.

Birisi de gelmiş, demiş ki;

"Yâ Ali, Allah âyetini arttırdı mı, ziyade mi etti?
Birisi de gelmiş, demiş ki;

"Yâ Ali, Allah âyetini arttırdı mı, ziyade mi etti?
Burada bir âyet vardı da yazılmamış mı Kur'an'a, sen bir şey ekliyorsun?"

Burada bir âyet vardı da yazılmamış mı Kur'an'a, sen bir şey ekliyorsun?"

Eklemiyor; Kur'an'ın emrini hemen uyguluyor.

Eklemiyor; Kur'an'ın emrini hemen uyguluyor.

Kur'an hidayettir. Tesir edecek, sevk edecek, doğru yola götürecek. O zaman Kur'an'ı okumuş oluyor.

Kur'an hidayettir. Tesir edecek, sevk edecek, doğru yola götürecek. O zaman Kur'an'ı okumuş oluyor.

"Birisi baştan sonra Kur'ân-ı Kerîm'i hatmetmiştir, hatmi indirmiştir "Birisi baştan sonra Kur'ân-ı Kerîm'i hatmetmiştir, hatmi indirmiştir ama aslında Kur'an'ı okumamıştır." diyor Peygamber Efendimiz bir başka hadîs-i şerîfte.

ama aslında Kur'an'ı okumamıştır." diyor Peygamber Efendimiz bir başka hadîs-i şerîfte.

Neden?

Laflarını okumak bir şey değil ki... Avrupalılar da okuyor.
Neden?

Laflarını okumak bir şey değil ki... Avrupalılar da okuyor.
Adamlar tilki gibi her şeyi araştırıyorlar, İslâmî ilimlerde mütehassıs yetiştiriyorlar.Adamlar tilki gibi her şeyi araştırıyorlar, İslâmî ilimlerde mütehassıs yetiştiriyorlar. Domuz adam, pis gâvur ama Arapça'yı öğreniyor, hadis ilmini öğreniyor, tefsir ilmini öğreniyor;Domuz adam, pis gâvur ama Arapça'yı öğreniyor, hadis ilmini öğreniyor, tefsir ilmini öğreniyor; "Bakalım müslümanları buradan nasıl zarara uğratabilirim?" diye. Domuz gibi... "Bakalım müslümanları buradan nasıl zarara uğratabilirim?" diye. Domuz gibi... Her şeyi biliyorlar; kıymeti yok. Öğrendiğini uygulayacak.

Her şeyi biliyorlar; kıymeti yok. Öğrendiğini uygulayacak.

Ve'l-ilmu bi'd-dirâyeti.Ve'l-ilmu bi'd-dirâyeti. "Bilgi de 'şu şöyle dedi, bu böyle dedi...' diye sözü nakletmek değildir; dirayettir."

"Bilgi de 'şu şöyle dedi, bu böyle dedi...' diye sözü nakletmek değildir; dirayettir."

İnsanın kendisinin o ilmi kullanmasıdır. Aklını kullanarak, o ilmi hazmetmiş olarak yapmasıdır.

İnsanın kendisinin o ilmi kullanmasıdır. Aklını kullanarak, o ilmi hazmetmiş olarak yapmasıdır.

Bundan sonra lâ ilâhe illallah demekle ilgili iki müjdeli hadis var.

Bundan sonra lâ ilâhe illallah demekle ilgili iki müjdeli hadis var.

Leyse alâ ehli lâ ilâhe illallah vahşetun fî kubûrihim ve lâ fî mahşerihim ve lâ fî menşerihim.Leyse alâ ehli lâ ilâhe illallah vahşetun fî kubûrihim ve lâ fî mahşerihim ve lâ fî menşerihim. Ve ke-ennî enzuru bi-ehli lâ ilâhe illallah ve kad harecû min kubûrihimVe ke-ennî enzuru bi-ehli lâ ilâhe illallah ve kad harecû min kubûrihim yenfudûne't-turâbe an ruûsihim yekulûne: el-Hamdü lillâhi'llezî ezhebe anne'l-hazene.

yenfudûne't-turâbe an ruûsihim yekulûne: el-Hamdü lillâhi'llezî ezhebe anne'l-hazene.

Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ rivayet etmiş.

Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ rivayet etmiş.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki;

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki;

"Lâ ilâhe illallah diyenlere kabirlerinde yalnızlık ve sıkıntı çekmek olmayacak.""Lâ ilâhe illallah diyenlere kabirlerinde yalnızlık ve sıkıntı çekmek olmayacak." Ve lâ fî mahşerihim. "Mahşer günü haşroldukları yerde de sıkıntı olmayacak."

Ve lâ fî mahşerihim. "Mahşer günü haşroldukları yerde de sıkıntı olmayacak."

İnsanlar sıkışacaklar, muazzam izdiham, ter kiminin ağızlarına kadar yükselecek.İnsanlar sıkışacaklar, muazzam izdiham, ter kiminin ağızlarına kadar yükselecek. Ama ehli lâ ilâhe illallah'a bu sıkıntısı olmayacak.

Ama ehli lâ ilâhe illallah'a bu sıkıntısı olmayacak.

Ve lâ fî menşerihim. "Dağılım yerlerinde de bir sıkıntı olmayacak."

Ve lâ fî menşerihim. "Dağılım yerlerinde de bir sıkıntı olmayacak."

"Sanki ben gözümün önünde o ehli lâ ilâhe illallah'ı görüyor gibiyim:"Sanki ben gözümün önünde o ehli lâ ilâhe illallah'ı görüyor gibiyim: Kabirlerinden kalkmışlar, başlarından toprakları silkeliyorlarKabirlerinden kalkmışlar, başlarından toprakları silkeliyorlar -toprağın altındaydılar ya- ve diyorlar ki; el-hamdü lillâhi'llezî ezhebe anhe'l-hazen.-toprağın altındaydılar ya- ve diyorlar ki; el-hamdü lillâhi'llezî ezhebe anhe'l-hazen. 'Bizim üzerimizden mahzunluğu, sıkıntıyı gideren Allah'a hamd olsun.'"

'Bizim üzerimizden mahzunluğu, sıkıntıyı gideren Allah'a hamd olsun.'"

Kabirden kalktıkları zaman öyle diyecekler:Kabirden kalktıkları zaman öyle diyecekler: el-Hamdü lillâhi'llezî ezhebe anhe'l-hazen inne rabbenâ le-ğafûrun şekûr diyecekler. el-Hamdü lillâhi'llezî ezhebe anhe'l-hazen inne rabbenâ le-ğafûrun şekûr diyecekler. Kabirlerinden neşeyle, Allah'a hamd ederek kalkacaklar.Kabirlerinden neşeyle, Allah'a hamd ederek kalkacaklar. Çünkü mahzunluk yok, içlerine Allah ferahlık verecek.

Çünkü mahzunluk yok, içlerine Allah ferahlık verecek.

Bu konuda ikinci hadîs-i şerîf:

Leyse alâ ehli lâ ilâhe illallahu vahşetun fî kubûrihim.
Bu konuda ikinci hadîs-i şerîf:

Leyse alâ ehli lâ ilâhe illallahu vahşetun fî kubûrihim.
Sadece "Kabirlerinde yalnızlık çekmeyecekler." diyor;Sadece "Kabirlerinde yalnızlık çekmeyecekler." diyor; ötekisinde "Mahşer yerinde de, dağılım yerlerinde de sıkıntı çekmeyecekler." diyor.ötekisinde "Mahşer yerinde de, dağılım yerlerinde de sıkıntı çekmeyecekler." diyor. Nereye gideceklerse mahşer yerinden... Nereye gideceklerse mahşer yerinden... Orada üç yer söylüyor, burada sadece "kabirlerinde sıkıntı çekmeyecekler" cümlesi var.

Orada üç yer söylüyor, burada sadece "kabirlerinde sıkıntı çekmeyecekler" cümlesi var.

Ke-ennî enzuru ileyhim ize'n-felakati'l-ardu anhüm.Ke-ennî enzuru ileyhim ize'n-felakati'l-ardu anhüm. "Toprak açılıp da topraktan çıktıkları zaman sanki ben onları görüyor gibiyim." "Toprak açılıp da topraktan çıktıkları zaman sanki ben onları görüyor gibiyim." Yekulûne lâ ilâhe illallah. "Lâ ilâhe illallah diyerek topraktan çıkıyorlar."

Yekulûne lâ ilâhe illallah. "Lâ ilâhe illallah diyerek topraktan çıkıyorlar."

Lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah diyerek...

Lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah diyerek...

Ve'n-nâsu buhmün.Ve'n-nâsu buhmün. "İnsanlar feci şekilde kapkara iken onlar lâ ilâhe illallah diyerek kabirden çıkıyor gibi görüyorum."

"İnsanlar feci şekilde kapkara iken onlar lâ ilâhe illallah diyerek kabirden çıkıyor gibi görüyorum."

Bühmüm, faul vezni, ef'alin cem'idir. Summün, bukmün, umyün.Bühmüm, faul vezni, ef'alin cem'idir. Summün, bukmün, umyün. Sum, esam'ın çoğuludur. Büküm, ebkem'in çoğuludur. Umyün, âmâ'nın çoğuludur.Sum, esam'ın çoğuludur. Büküm, ebkem'in çoğuludur. Umyün, âmâ'nın çoğuludur. Yani kusur bildiren ef'al veznindeki sıfatlarınYani kusur bildiren ef'al veznindeki sıfatların hem müzekkerleri hem müennesleri cemî olduğu zaman faul vezninde gelir.

hem müzekkerleri hem müennesleri cemî olduğu zaman faul vezninde gelir.

Esam ne demek?

"Sağır."

Sağırın müennesi sammâ'u gelir.

Esam ne demek?

"Sağır."

Sağırın müennesi sammâ'u gelir.

Fa'lâu geliyor, sıfat-ı müşebbehelerin müennesi. Ebkem'in bekmâ'u gelir.Fa'lâu geliyor, sıfat-ı müşebbehelerin müennesi. Ebkem'in bekmâ'u gelir. Âmâ'nın amyâ'u gelir. Çoğulların ikisi birleşir, faul vezninde umyün, bukmün, summün şeklinde gelir.

Âmâ'nın amyâ'u gelir. Çoğulların ikisi birleşir, faul vezninde umyün, bukmün, summün şeklinde gelir.

Ahmer, müzekkeri; hamra, müennesi. Çoğulu hımr gelir. Hımrun, "kırmızılar" demek.

Ahmer, müzekkeri; hamra, müennesi. Çoğulu hımr gelir. Hımrun, "kırmızılar" demek.

Ebhem de, "siyahı çok şiddetli olan" demek.

Ebhem de, "siyahı çok şiddetli olan" demek.

"İnsanlar kapkara durumda iken, kapkara halde iken"İnsanlar kapkara durumda iken, kapkara halde iken onların topraktan lâ ilâhe illallah diyerek kalktıklarını görüyor gibiyim."onların topraktan lâ ilâhe illallah diyerek kalktıklarını görüyor gibiyim." diyor Peygamber Efendimiz ikinci hadîs-i şerîfte.

diyor Peygamber Efendimiz ikinci hadîs-i şerîfte.

Onun için, Allah'a hamd ü senâlar olsun, Allah bizi derviş eyledi,Onun için, Allah'a hamd ü senâlar olsun, Allah bizi derviş eyledi, lâ ilâhe illallah diyen insanlar eyledi. Vazifemiz bu, mesleğimiz bu; lâ ilâhe illallah diyen insanlar eyledi. Vazifemiz bu, mesleğimiz bu; başka insanlardan bizi ayıran özelliğimiz bu.başka insanlardan bizi ayıran özelliğimiz bu. Elhamdülillah! Allah diyoruz, lâ ilâhe illallah diyoruz. Çok şükür, elhamdülillah!

Elhamdülillah! Allah diyoruz, lâ ilâhe illallah diyoruz. Çok şükür, elhamdülillah!

Bu hadîs-i şerîfleri kaynaklarıyla münkirlere göstermek lazım.

Bu hadîs-i şerîfleri kaynaklarıyla münkirlere göstermek lazım.

Sondan bir önceki hadis:

Leyse'l-ğına an kesreti'l-aradi velâkinne'l-ğına ğıne'n-nefsi.

Sondan bir önceki hadis:

Leyse'l-ğına an kesreti'l-aradi velâkinne'l-ğına ğıne'n-nefsi.

Bu da Enes ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ'dan muteber kaynaklarda geçen bir hadîs-i şerîf.

Bu da Enes ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ'dan muteber kaynaklarda geçen bir hadîs-i şerîf.

Leyse'l-ğına. "Zenginlik." An kesreti'l-aradi. "Malın, mülkün, varlığın çokluğu demek değildir."Leyse'l-ğına. "Zenginlik." An kesreti'l-aradi. "Malın, mülkün, varlığın çokluğu demek değildir." Velâkinne'l-ğına ğıne'n-nefsi. "Zenginlik, gönül zenginliğidir."

Velâkinne'l-ğına ğıne'n-nefsi. "Zenginlik, gönül zenginliğidir."

Mal zenginliği değildir. Malının, mülkünün, eşyasının, varlığının çok olması değildir;Mal zenginliği değildir. Malının, mülkünün, eşyasının, varlığının çok olması değildir; gönlünün zengin olmasıdır.

gönlünün zengin olmasıdır.

Bazı insanlar vardır, nadir ama var, çok ganî gönüllüdür;Bazı insanlar vardır, nadir ama var, çok ganî gönüllüdür; bir şeyi yoktur, yine de ikram edecek şeyler bulur.bir şeyi yoktur, yine de ikram edecek şeyler bulur. Bazı insanlar da vardır, bunların adedi çok; malı vardır, mülkü vardır, vermez, eli titrer.Bazı insanlar da vardır, bunların adedi çok; malı vardır, mülkü vardır, vermez, eli titrer. Ver be mübarek, ölmeden evvel ver de sevap kazan! Vermez.Ver be mübarek, ölmeden evvel ver de sevap kazan! Vermez. Zengin, eli titreyerek... Maydanozu alırken pazarlık yapar.Zengin, eli titreyerek... Maydanozu alırken pazarlık yapar. Ya ver, adam biraz fazla kazansın, ne olacak, alt tarafı işte maydanoz satıyor, zavallı...Ya ver, adam biraz fazla kazansın, ne olacak, alt tarafı işte maydanoz satıyor, zavallı... Hamalla pazarlık yapar. Ya adamın burnundan ter akıyor, damlıyor; bırak, biraz fazla ver.

Hamalla pazarlık yapar. Ya adamın burnundan ter akıyor, damlıyor; bırak, biraz fazla ver.

Bizim bir arkadaş vardı, ağabey, bizden büyüklerden; çarşıya gittik, alış veriş yaptık. Soruyor:

Bizim bir arkadaş vardı, ağabey, bizden büyüklerden; çarşıya gittik, alış veriş yaptık. Soruyor:

"Bu kaça?"

"490."

"Öyle şey olur mu, 500 olmaz mı?" diyor.

"Bu kaça?"

"490."

"Öyle şey olur mu, 500 olmaz mı?" diyor.

Adam şaşırıyor, "Benle alay mı ediyor?" diye. 500 veriyor; "Al, 500." diyor.

Adam şaşırıyor, "Benle alay mı ediyor?" diye. 500 veriyor; "Al, 500." diyor.

Tatlı insan. On kuruşun, beş kuruşun [hesabında] değil.Tatlı insan. On kuruşun, beş kuruşun [hesabında] değil. "Ne demek 490; işte 500, üstü sende kalsın." deyiveriyorlar, bahşiş oluyor.

"Ne demek 490; işte 500, üstü sende kalsın." deyiveriyorlar, bahşiş oluyor.

Tabii insanın zengin olduğu zaman cömertlik yapması normal.Tabii insanın zengin olduğu zaman cömertlik yapması normal. Fakat yoklukta cömertlik yapması çok güzel bir şey.Fakat yoklukta cömertlik yapması çok güzel bir şey. Zenginin cömertlik yapması olağan bir şey.Zenginin cömertlik yapması olağan bir şey. Adam burada sofra kuruyormuş, şu kadar insanı doyuruyormuş... Allah vermiş.Adam burada sofra kuruyormuş, şu kadar insanı doyuruyormuş... Allah vermiş. Ama ötekisi hiçbir şeyi yokken veriyor.

Ama ötekisi hiçbir şeyi yokken veriyor.

Tıp öğrencisi bana geldi, ben vaaz verdim böyle bir camide, mikroskopunu getirmiş.

Tıp öğrencisi bana geldi, ben vaaz verdim böyle bir camide, mikroskopunu getirmiş.

"Hocam, şunu kabul buyurun." dedi.

"Hocam, şunu kabul buyurun." dedi.

"Ne olacak?" dedim.

"Bunu satın, hayrâta hasenâta harcayın."

"Ne olacak?" dedim.

"Bunu satın, hayrâta hasenâta harcayın."

"Evlâdım, sen doktorsun. Bu şey sende kalsın. Sen bununla çalış, tıp ilmini güzel öğren."Evlâdım, sen doktorsun. Bu şey sende kalsın. Sen bununla çalış, tıp ilmini güzel öğren. Sen mezun olduğun zaman hayrını hasenâtını yaparsın.Sen mezun olduğun zaman hayrını hasenâtını yaparsın. Allah kabul etsin, al." dedim, iade ettim.

Allah kabul etsin, al." dedim, iade ettim.

Çocuğun bir mikroskopu var, para yerine getirmiş onu veriyor.

Çocuğun bir mikroskopu var, para yerine getirmiş onu veriyor.

Yüzüğünü çıkartıyor kız; "Hocam alın bunu, vakıfta harcayın." diye bileziğini gönderiyor.

Yüzüğünü çıkartıyor kız; "Hocam alın bunu, vakıfta harcayın." diye bileziğini gönderiyor.

Gönlü güzel!

Gönlü güzel!

Kimisi de var; yanında konuşuyorsun, anlatıyorsun;Kimisi de var; yanında konuşuyorsun, anlatıyorsun; "Şöyle ihtiyaç var, bu kadar fakir talebe var, şu iş olacak, bu iş olacak..." "Şöyle ihtiyaç var, bu kadar fakir talebe var, şu iş olacak, bu iş olacak..." hiç anlar gibi görünmüyor. Anlıyor, anlar gibi görünmüyor, yanaşmıyor.

hiç anlar gibi görünmüyor. Anlıyor, anlar gibi görünmüyor, yanaşmıyor.

Bizim İskenderpaşa camiinin kıbleye döndüğünüz zaman sağ tarafında sekiz-dokuz tane ev vardı.Bizim İskenderpaşa camiinin kıbleye döndüğünüz zaman sağ tarafında sekiz-dokuz tane ev vardı. Arka tarafı arsaydı, çöplüktü; biz cemaat olarak binayı yaptık, evler kaldı.Arka tarafı arsaydı, çöplüktü; biz cemaat olarak binayı yaptık, evler kaldı. Bu evleri satın alacağız, camiyi büyüteceğiz. Ben vaazda söylüyorum:

Bu evleri satın alacağız, camiyi büyüteceğiz. Ben vaazda söylüyorum:

"Ey cemaat-i müslimîn! Bakın camimiz dolu, terliyorsunuz, sığmıyorsunuz."Ey cemaat-i müslimîn! Bakın camimiz dolu, terliyorsunuz, sığmıyorsunuz. Hayır hasenât yapın, şu evleri satın alın, camiye katın.Hayır hasenât yapın, şu evleri satın alın, camiye katın. Ben sizden para istemiyorum, ben de yardım yapacağım..."

Ben sizden para istemiyorum, ben de yardım yapacağım..."

Hocalıktan istifa edeceğim geldiği zamanlar olmuştur...

Hocalıktan istifa edeceğim geldiği zamanlar olmuştur...

Hiç hareket yok gibi...Hiç hareket yok gibi... Geliyor zavallı fukarâ öğrenci, bursunun yarısını veriyor.Geliyor zavallı fukarâ öğrenci, bursunun yarısını veriyor. Öbür tarafta çok zenginler var, hepsini bir seferde alır; almıyor!

Öbür tarafta çok zenginler var, hepsini bir seferde alır; almıyor!

İnsanlardan da arsızca, ısrarla bir şey istemiyor.

İnsanlardan da arsızca, ısrarla bir şey istemiyor.

Genellikle fukarâyı biliriz; Harem'de görüyoruz, çevrede görüyoruz, yanaşıyor;Genellikle fukarâyı biliriz; Harem'de görüyoruz, çevrede görüyoruz, yanaşıyor; "Ben hastayım, miskinim, bana biraz para ver. Açım..." diyor."Ben hastayım, miskinim, bana biraz para ver. Açım..." diyor. Sen de bir doyumluk bir şey veriyorsun veya bir-iki riyal veriyorsun, beş riyal veriyorsun.Sen de bir doyumluk bir şey veriyorsun veya bir-iki riyal veriyorsun, beş riyal veriyorsun. Bazısı da ısrar ediyor. Birisi gidiyor, birisi geliyor.Bazısı da ısrar ediyor. Birisi gidiyor, birisi geliyor. Veya verinceye kadar yanından ayrılmıyor, tekrar tekrar söylüyor...Veya verinceye kadar yanından ayrılmıyor, tekrar tekrar söylüyor... Buna ilhaf derler, "arsızlıkta ısrar etmek" demek.

Buna ilhaf derler, "arsızlıkta ısrar etmek" demek.

Hakiki miskin, öyle insan insan dolaşıp da herkesten birer ikişer, birer ikişer para toplayan değildir;Hakiki miskin, öyle insan insan dolaşıp da herkesten birer ikişer, birer ikişer para toplayan değildir; parası pulu, malı, yiyeceği içeceği yok ama utanıyorparası pulu, malı, yiyeceği içeceği yok ama utanıyor ve insanlardan hayasızlık yapıp da bir şey istemiyor. Hakiki miskin odur. Asıl onu bulmak lazım.

ve insanlardan hayasızlık yapıp da bir şey istemiyor. Hakiki miskin odur. Asıl onu bulmak lazım.

İkinci hadîs-i şerîfte bunu biraz daha başka türlü rivayet olarak [almış].İkinci hadîs-i şerîfte bunu biraz daha başka türlü rivayet olarak [almış]. Yine Ebû Hüreyre'den. Birincide de Ebû Hüreyre'den. Yine Ebû Hüreyre'den. Birincide de Ebû Hüreyre'den. İkincide Ebû Hüreyre'den ve İbn Mes'ûd'dan.

İkincide Ebû Hüreyre'den ve İbn Mes'ûd'dan.

Leyse'l-miskînü ellezî yetûfu ale'n-nâsi.Leyse'l-miskînü ellezî yetûfu ale'n-nâsi. "İnsanları dolaşıp onlardan bir şey isteyen miskin, fakir değildir.""İnsanları dolaşıp onlardan bir şey isteyen miskin, fakir değildir." Fe-tereddühü'l-lukmatu ve'l-lukmatâni. "Ona bir lokma veya iki lokma veriliyor."

Fe-tereddühü'l-lukmatu ve'l-lukmatâni. "Ona bir lokma veya iki lokma veriliyor."

Burada lokma kelimesi kullanıldı, orada ekle kelimesi kullanıldı.

Burada lokma kelimesi kullanıldı, orada ekle kelimesi kullanıldı.

Lakama vel-takama, "ağzıyla 'hap' diye ısırmak" demek.Lakama vel-takama, "ağzıyla 'hap' diye ısırmak" demek. Mesela kaplan avını iltikam eder, yani lokma eder, ağzını açıp 'hap' diye ısırıp alır. Mesela kaplan avını iltikam eder, yani lokma eder, ağzını açıp 'hap' diye ısırıp alır. Buna lokma denir, "bir ısırımlık" demek. Ekle de "bir yiyimlik" demek.Buna lokma denir, "bir ısırımlık" demek. Ekle de "bir yiyimlik" demek. Birisi "ısırımlık", birisi "yiyimlik" demek oluyor.

Birisi "ısırımlık", birisi "yiyimlik" demek oluyor.

Miskin, insanları dolaşıp da kendisine bir lokma veya iki lokma verilen,Miskin, insanları dolaşıp da kendisine bir lokma veya iki lokma verilen, bir hurma veya iki hurma verilen kimse değildir. Hakiki miskin o değildir.bir hurma veya iki hurma verilen kimse değildir. Hakiki miskin o değildir. Gerçek miskinlikten de kurtuluyor.Gerçek miskinlikten de kurtuluyor. Bir lokma, bir lokma, bir lokma, bir temre, bir temre, bir temre; ondan sonra herkesten fazla oluyor.Bir lokma, bir lokma, bir lokma, bir temre, bir temre, bir temre; ondan sonra herkesten fazla oluyor. Bir tekerleme vardır Türkçe'de, ne derler:Bir tekerleme vardır Türkçe'de, ne derler: "Ananız taş yesin, yarım yarım beş yesin." derler galiba..."Ananız taş yesin, yarım yarım beş yesin." derler galiba... Yani az az yiyince, hepsinden biraz biraz alınca çok oluyor.Yani az az yiyince, hepsinden biraz biraz alınca çok oluyor. Aslında o [fakirlikten] kurtuluyor. İstemeyi meslek edinmiş olduğu için,Aslında o [fakirlikten] kurtuluyor. İstemeyi meslek edinmiş olduğu için, on kişiyi kandırsa, birer riyal alsa on riyal ediyor, beşer riyal alsa yüz riyal ediyor; on kişiyi kandırsa, birer riyal alsa on riyal ediyor, beşer riyal alsa yüz riyal ediyor; yevmiyeyi doğrultuyor. Aslında fakir bile değil; çok istemekle fakirlikten de çıkıyor.

yevmiyeyi doğrultuyor. Aslında fakir bile değil; çok istemekle fakirlikten de çıkıyor.

Velâkini'l-miskînü. "Fakat asıl miskin şu kimsedir ki;"

Velâkini'l-miskînü. "Fakat asıl miskin şu kimsedir ki;"

Ellezî lâ yecidü ğınen yuğnîhi.Ellezî lâ yecidü ğınen yuğnîhi. "Kendisini insanlardan bir şey dilenmekten kurtaracak bir varlığa sahip değil.""Kendisini insanlardan bir şey dilenmekten kurtaracak bir varlığa sahip değil." Ve lâ yuftenu lehû. "Durumundan da fakir olduğu anlaşılmıyor, sezilemiyor.Ve lâ yuftenu lehû. "Durumundan da fakir olduğu anlaşılmıyor, sezilemiyor. "Fe-yütesaddeku. "Anlaşılsa tasadduk edilecek..."

"Fe-yütesaddeku. "Anlaşılsa tasadduk edilecek..."

Birisi acıyacak veya "bu hakiki fakir" diyecek, çıkartacak verecek.Birisi acıyacak veya "bu hakiki fakir" diyecek, çıkartacak verecek. Farkına varılmıyor ki kendisine tasadduk edilsin.

Farkına varılmıyor ki kendisine tasadduk edilsin.

Ve lâ yekûmu. "Kalkmıyor."Ve lâ yekûmu. "Kalkmıyor." Fe-yes'elü'n-nâsi. "İnsanlardan bir şey istemek için kalkıp da dolaşmıyor."

Fe-yes'elü'n-nâsi. "İnsanlardan bir şey istemek için kalkıp da dolaşmıyor."

"İşte asıl acınacak fakir budur, bunu bulmak lazım." demiş oluyor Peygamber Efendimiz.

"İşte asıl acınacak fakir budur, bunu bulmak lazım." demiş oluyor Peygamber Efendimiz.

İkinci rivayetin meşhur hadis kitaplarının çoğunda olduğu görülüyor.İkinci rivayetin meşhur hadis kitaplarının çoğunda olduğu görülüyor. Buharî'de, Müslim'de, Ahmed b. Hanbel'de, Ebû Dâvud'da, Neseî'de.Buharî'de, Müslim'de, Ahmed b. Hanbel'de, Ebû Dâvud'da, Neseî'de. Sıhah-ı Sitte'nin dördünde var, bir de Ahmed b. Hanbel'de var.

Sıhah-ı Sitte'nin dördünde var, bir de Ahmed b. Hanbel'de var.

Tabii gelen insana bir şey verilir; madem istiyor, verilir. Belki hakikaten haklıdır.

Tabii gelen insana bir şey verilir; madem istiyor, verilir. Belki hakikaten haklıdır.

Seni aldatıyor?

Aldatıyorsa Allah onun hakkından gelsin.

Seni aldatıyor?

Aldatıyorsa Allah onun hakkından gelsin.

Ama asıl, farkına varılamayan insanları arayıp bulmak esas olmalı.Ama asıl, farkına varılamayan insanları arayıp bulmak esas olmalı. İslâm cemiyetinin, İslâm milletinin işi bu olmalı ve insan bunu başarmalı.İslâm cemiyetinin, İslâm milletinin işi bu olmalı ve insan bunu başarmalı. İmamlar, bir caminin cemaatini bilen kimseler bilmeli ki; bu camiye gelenlerdenİmamlar, bir caminin cemaatini bilen kimseler bilmeli ki; bu camiye gelenlerden şunlar şunlar fakir veyahut mahallemizden şu şu evlerdeki insanlar gerçekten yoksul...

şunlar şunlar fakir veyahut mahallemizden şu şu evlerdeki insanlar gerçekten yoksul...

Bir kere hatırlıyorum, babam Ramazan Bayramı'nda kendisine tebrike gelen bir kimseyeBir kere hatırlıyorum, babam Ramazan Bayramı'nda kendisine tebrike gelen bir kimseye çıkartmış biraz para vermiş. Adamın gözleri yaşarmış.çıkartmış biraz para vermiş. Adamın gözleri yaşarmış. Babam diyor ki; "Yahu ben onun o kadar muhtaç olduğunu tahmin etmemiştim..."

Babam diyor ki; "Yahu ben onun o kadar muhtaç olduğunu tahmin etmemiştim..."

Bu kadıncağız bizim camimize gelirmiş, ihvânımızdanmış, Hocamız'a bağlıymış; hastalanmış.Bu kadıncağız bizim camimize gelirmiş, ihvânımızdanmış, Hocamız'a bağlıymış; hastalanmış. Edirnekapı'da surların bir gediğinde yaşıyormuş.Edirnekapı'da surların bir gediğinde yaşıyormuş. Yani zavallının evi barkı yok; mağara gibi surun bir gediğinde, bir girintisinde,Yani zavallının evi barkı yok; mağara gibi surun bir gediğinde, bir girintisinde, bir kapı eşiği bir yer ayarlamış kendisine, belki tenekelerle kapattı, orada yaşıyormuş.bir kapı eşiği bir yer ayarlamış kendisine, belki tenekelerle kapattı, orada yaşıyormuş. Bir de aklen özürlü çocuğu varmış.Bir de aklen özürlü çocuğu varmış. Erkek çocuk ama çalışıp da anasına bakacak bir çocuk değil;Erkek çocuk ama çalışıp da anasına bakacak bir çocuk değil; özürlü, mazeretli, sakat bir çocuk varmış, o da zavallının çocuğuymuş.

özürlü, mazeretli, sakat bir çocuk varmış, o da zavallının çocuğuymuş.

Bunları bizim Hale Hanımlar Derneği yaptıkları zekât çalışmalarında, hayır çalışmalarında duymuşlar,Bunları bizim Hale Hanımlar Derneği yaptıkları zekât çalışmalarında, hayır çalışmalarında duymuşlar, gitmişler. Bu fukarâcıklara on beş gündür kimse [yardım etmemiş.] gitmişler. Bu fukarâcıklara on beş gündür kimse [yardım etmemiş.] O mahalleli de, hepsi mi fakirdi, farkına mı varmadılar?O mahalleli de, hepsi mi fakirdi, farkına mı varmadılar? Hani "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." diyor Peygamber Efendimiz, "mü'min değildir" diyor.Hani "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." diyor Peygamber Efendimiz, "mü'min değildir" diyor. Anlayamamışlar; on beş gündür açmış zavallılar...Anlayamamışlar; on beş gündür açmış zavallılar... Kadın yatalak hasta, oğlan deli, zavallı... On beş gün orada aç...

Kadın yatalak hasta, oğlan deli, zavallı... On beş gün orada aç...

Onu arkadaşlar evlerine almışlar. Çok acımışlar, çok üzülmüşler. Almışlar, yıkamışlar...Onu arkadaşlar evlerine almışlar. Çok acımışlar, çok üzülmüşler. Almışlar, yıkamışlar... Kirlenmiş, çünkü hasta. Yeni elbiseler giydirmişler... Gül gibi sıcacık...Kirlenmiş, çünkü hasta. Yeni elbiseler giydirmişler... Gül gibi sıcacık... Kış günü de, yakacak da yok... Yıkamışlar, yedirmişler, giydirmişler...Kış günü de, yakacak da yok... Yıkamışlar, yedirmişler, giydirmişler... Bir tehlikesi vardır uzun zaman aç kalan insanların; birden iyi bakmaya da gelmez. Bir tehlikesi vardır uzun zaman aç kalan insanların; birden iyi bakmaya da gelmez. Bunu, içeride doktor hanım da var, bilir.Bunu, içeride doktor hanım da var, bilir. Birden bakınca, vücut alışkın olmadığından, fazla gıdalar filan...Birden bakınca, vücut alışkın olmadığından, fazla gıdalar filan... Birkaç gün sonra kadıncağız ölmüş, vefat etmiş.

Birkaç gün sonra kadıncağız ölmüş, vefat etmiş.

Fakat çok üzüldüm, dedim ki;

"Allah razı olsun ki bulmuşsunuz.
Fakat çok üzüldüm, dedim ki;

"Allah razı olsun ki bulmuşsunuz.
Ama temenni ederdik ki o kadıncağız hiç o duruma düşmeseydi."

Ama temenni ederdik ki o kadıncağız hiç o duruma düşmeseydi."

İşte İslâm cemiyetinin, cemaatinin görevi bu: İstemeyen,İşte İslâm cemiyetinin, cemaatinin görevi bu: İstemeyen, kalkmayan, dolaşmayan fakiri bulmak ve o fakire yardımı götürmek. Asıl o, esas o.

kalkmayan, dolaşmayan fakiri bulmak ve o fakire yardımı götürmek. Asıl o, esas o.

Ne insanlar var; çocukları verem oluyor, kan kusuyorlar,Ne insanlar var; çocukları verem oluyor, kan kusuyorlar, mahalle aralarında izbe bodrumlarda yaşıyor, romatizma oluyorlar, bilmediğimiz hastalıklara tutuluyor.

mahalle aralarında izbe bodrumlarda yaşıyor, romatizma oluyorlar, bilmediğimiz hastalıklara tutuluyor.

Bizim camide bir oda açtık, bir doktor nöbetçi bırakıyoruz. "Bedava muayene yapılır." diyeBizim camide bir oda açtık, bir doktor nöbetçi bırakıyoruz. "Bedava muayene yapılır." diye de pankartlar astık, oraya gelsinler, muayene olsunlar diye.

de pankartlar astık, oraya gelsinler, muayene olsunlar diye.

Romatizma oluyor, romatizması kalbine vuruyor, ölüm derecesine geliyor; bilmiyor.Romatizma oluyor, romatizması kalbine vuruyor, ölüm derecesine geliyor; bilmiyor. Ödem oluyor, ödemi şişiyor, vefatı ondan oluyor.Ödem oluyor, ödemi şişiyor, vefatı ondan oluyor. Bunları vaktinde bilmek lazım, yardım elini uzatmak lazım.

Bunları vaktinde bilmek lazım, yardım elini uzatmak lazım.

Bu sabah şu bizim evin ev sahibi doktor geldi. Sudan'a gitmiş, Afganistan'a gitmiş...Bu sabah şu bizim evin ev sahibi doktor geldi. Sudan'a gitmiş, Afganistan'a gitmiş... Öyle şeyler anlattı ki Bilal, ben Müslümanlığımızın nasıl Müslümanlık olduğunuÖyle şeyler anlattı ki Bilal, ben Müslümanlığımızın nasıl Müslümanlık olduğunu kendi kendime sormak zorunda kaldım. O kadar derbederiz ki,kendi kendime sormak zorunda kaldım. O kadar derbederiz ki, İslâm milletleri birbirlerinden o kadar habersiz ki, o kadar yardımsız ki, o kadar başı bozuk ki...İslâm milletleri birbirlerinden o kadar habersiz ki, o kadar yardımsız ki, o kadar başı bozuk ki... Yürekler acısı...

Allah bize gayret kuvvet versin.
Yürekler acısı...

Allah bize gayret kuvvet versin.
İnşaallah biz düşündüğümüz organizasyonları yapalım da güzel çalışmalar ortaya koyabilelim.

İnşaallah biz düşündüğümüz organizasyonları yapalım da güzel çalışmalar ortaya koyabilelim.

Üçüncü hadîs-i şerîf:

Üçüncü hadîs-i şerîf:

Leyse'ş-şedîdü ellezî yağlibu'n-nâse velâkinne'ş-şedîde ellezî yağlibu nefsehû inde'l-ğadabi.

Leyse'ş-şedîdü ellezî yağlibu'n-nâse velâkinne'ş-şedîde ellezî yağlibu nefsehû inde'l-ğadabi.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten.

Bu hadîs-i şerîfi duymuşsunuzdur:

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten.

Bu hadîs-i şerîfi duymuşsunuzdur:

"Kuvvetli, pehlivan, güçlü insan, insanlarla tutuştuğu zaman onları yenen değildir."Kuvvetli, pehlivan, güçlü insan, insanlarla tutuştuğu zaman onları yenen değildir. Fakat asıl güçlü insan, kızdığı zaman kendisine hâkim olan, nefsini yenen insandır."

Fakat asıl güçlü insan, kızdığı zaman kendisine hâkim olan, nefsini yenen insandır."

Peygamber Efendimiz'e birisi geldi, sordu:

Peygamber Efendimiz'e birisi geldi, sordu:

"Bana bir şey tavsiye et, ne tavsiye edersin yâ Resûlallah?" dedi.

"Bana bir şey tavsiye et, ne tavsiye edersin yâ Resûlallah?" dedi.

Peygamber Efendimiz:

Lâ tağdab dedi.

Peygamber Efendimiz:

Lâ tağdab dedi.

"Bir daha tavsiye et." dedi.

Lâ tağdab dedi.

"Bir daha tavsiye et."

Lâ tağdab dedi.

"Bir daha tavsiye et." dedi.

Lâ tağdab dedi.

"Bir daha tavsiye et."

Lâ tağdab dedi.

Gazap etmemek, kızmamak çok önemli, güzel bir huy.Gazap etmemek, kızmamak çok önemli, güzel bir huy. Sinirlenmeyip sakin olmak, sükûnetle karşılamak güzel bir şey.

Sinirlenmeyip sakin olmak, sükûnetle karşılamak güzel bir şey.

Herkeste olmuyor; bazıları parlayıveriyor, sinirleniveriyor. Başta ben...Herkeste olmuyor; bazıları parlayıveriyor, sinirleniveriyor. Başta ben... Ben çok sinirliyim. Kendime bakıyorum; çok üzülüyorum, çok seviniyorum, çok sinirleniyorum...Ben çok sinirliyim. Kendime bakıyorum; çok üzülüyorum, çok seviniyorum, çok sinirleniyorum... Tabii yaradılış da değişmez. Bazı insanlar aceleci olur, bazı insanlar yavaş olur,Tabii yaradılış da değişmez. Bazı insanlar aceleci olur, bazı insanlar yavaş olur, bazı insanlar sinirli olur, bazıları sakin olur.bazı insanlar sinirli olur, bazıları sakin olur. Ama sinirlendiği zaman [kendini] tutmak; asıl kavî, asıl pehlivan, asıl güçlü insan o.

Ama sinirlendiği zaman [kendini] tutmak; asıl kavî, asıl pehlivan, asıl güçlü insan o.

Dördüncü hadîs-i şerîf:

Dördüncü hadîs-i şerîf:

Leyse ehadün efdale inda'llâhi [azze ve celle] min mü'mininLeyse ehadün efdale inda'llâhi [azze ve celle] min mü'minin yuammeru fi'l-İslâmî li-tekbîrihî ve tahmîdihî ve tesbîhihî ve tahlîlihî.

yuammeru fi'l-İslâmî li-tekbîrihî ve tahmîdihî ve tesbîhihî ve tahlîlihî.

Bu da Ahmed b. Hanbel'de ve Abd b. Humeyd'de Talha radıyallahu anh'tenBu da Ahmed b. Hanbel'de ve Abd b. Humeyd'de Talha radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş bir hadîs-i şerîf.

rivayet edilmiş bir hadîs-i şerîf.

"Aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretlerine, İslâm içinde ömür geçirip de"Aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretlerine, İslâm içinde ömür geçirip de uzun yıllar muammer olmuş bir mü'minden daha faziletli kimse yoktur."

uzun yıllar muammer olmuş bir mü'minden daha faziletli kimse yoktur."

Neden dolayıdır bu? Uzun ömürlü mü'minin Allah indinde çok faziletli olmasının sebebi nedir?

Neden dolayıdır bu? Uzun ömürlü mü'minin Allah indinde çok faziletli olmasının sebebi nedir?

Li-tekbîrihî. "Bu mü'minin Allahu ekber demesindendir."Li-tekbîrihî. "Bu mü'minin Allahu ekber demesindendir." Ve tahmîdihî. "Elhamdülillah demesindendir." Ve tesbîhihî. "Sübhanallah demesindendir."Ve tahmîdihî. "Elhamdülillah demesindendir." Ve tesbîhihî. "Sübhanallah demesindendir." Ve tehlîlihî. "Lâ ilâhe illallah demesindendir."

Ve tehlîlihî. "Lâ ilâhe illallah demesindendir."

Zikirlerinden, ibadetlerinden dolayıdır.

Zikirlerinden, ibadetlerinden dolayıdır.

Allah'ın indinde en faziletli insan, uzun yıl yaşayan müslüman.Allah'ın indinde en faziletli insan, uzun yıl yaşayan müslüman. Onun için, uzun yaşamayı hedef almak lazım. Uzun yaşamaya gayret etmek lazım. Onun için, uzun yaşamayı hedef almak lazım. Uzun yaşamaya gayret etmek lazım. Vücudu uzun yaşayacağım diye kullanmak lazım, hor kullanmamak lazım.Vücudu uzun yaşayacağım diye kullanmak lazım, hor kullanmamak lazım. Vücudun hakkını vermek lazım.

Vücudun hakkını vermek lazım.

Ve inne li-cesedike aleyke hakkan buyuruyor Peygamber Efendimiz;Ve inne li-cesedike aleyke hakkan buyuruyor Peygamber Efendimiz; "Vücudunun da senin üzerinde bir hakkı vardır." Onun da hakkı var."Vücudunun da senin üzerinde bir hakkı vardır." Onun da hakkı var. "Bana hakkımı vermedin, beni dinlendirmedin, beni uyutmadın, benim gıdamı vermedin!" diye"Bana hakkımı vermedin, beni dinlendirmedin, beni uyutmadın, benim gıdamı vermedin!" diye hakkını isteyebilir, davacı olabilir.

hakkını isteyebilir, davacı olabilir.

Öyle insanlar var ki kumar oynayacağım diye masanın başından kalkmıyor.Öyle insanlar var ki kumar oynayacağım diye masanın başından kalkmıyor. Öyle insanlar var ki sigara dumanları içinde saatlerini heder ediyor.Öyle insanlar var ki sigara dumanları içinde saatlerini heder ediyor. Öyle insanlar var ki meyhanelerde içkilerle karaciğerini, midesini, bütçesini mahvediyor.Öyle insanlar var ki meyhanelerde içkilerle karaciğerini, midesini, bütçesini mahvediyor. Öyle insanlar var ki daha başka yollarla, yerlerde sıhhatini [kaybediyor]. Bunların hepsi vebaldir.

Öyle insanlar var ki daha başka yollarla, yerlerde sıhhatini [kaybediyor]. Bunların hepsi vebaldir.

Vücudun da davacılığı vardır. Her şeyin âhirette hesabı olacak. Her hak sahibi hakkını isteyecek.Vücudun da davacılığı vardır. Her şeyin âhirette hesabı olacak. Her hak sahibi hakkını isteyecek. "Boynuzlu koyundan boynuzsuz koyun hakkını alacak." diye hadîs-i şerîf var. "Boynuzlu koyundan boynuzsuz koyun hakkını alacak." diye hadîs-i şerîf var. Dedelerimiz bunu atasözü hâline getirmişler, aslı hadîs-i şerîftir.Dedelerimiz bunu atasözü hâline getirmişler, aslı hadîs-i şerîftir. Boynuzlu ötekisini süsünce hak yerde kalmıyor; o boynuzsuzu ötekisinden hakkını alacak.

Boynuzlu ötekisini süsünce hak yerde kalmıyor; o boynuzsuzu ötekisinden hakkını alacak.

Onun için, haklara riâyet etmek lazım. Hakkını çiğnememek lazım.Onun için, haklara riâyet etmek lazım. Hakkını çiğnememek lazım. Hakkını vermezlik yapmamak lazım. Hak sahibine hakkını vermeli.

Hakkını vermezlik yapmamak lazım. Hak sahibine hakkını vermeli.

Çocuğun anne baba üzerinde hakkı var. Kadının kocası üzerinde hakkı var.Çocuğun anne baba üzerinde hakkı var. Kadının kocası üzerinde hakkı var. Herkes ana babanın çocuk üzerinde hakkı olduğunu biliyor amaHerkes ana babanın çocuk üzerinde hakkı olduğunu biliyor ama çocuğun anne baba üzerinde hakkı olduğunu bilmiyor.çocuğun anne baba üzerinde hakkı olduğunu bilmiyor. "Hadi oradan ya, çocuğun da hakkı mı olurmuş!" Olur işte."Hadi oradan ya, çocuğun da hakkı mı olurmuş!" Olur işte. Hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz bildiriyor.Hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz bildiriyor. Zayıfın da hakkı var, kadının da hakkı var, çocuğun da hakkı var, bebeğin de hakkı var.Zayıfın da hakkı var, kadının da hakkı var, çocuğun da hakkı var, bebeğin de hakkı var. Onun için, her hak sahibinin hakkının ne olduğunu bilip bizim ödememiz gerekiyorsaOnun için, her hak sahibinin hakkının ne olduğunu bilip bizim ödememiz gerekiyorsa o hakkı ödememiz lazım. Ödemezsek, o hak sahibi yarın gelip hakkını isteyecek.

o hakkı ödememiz lazım. Ödemezsek, o hak sahibi yarın gelip hakkını isteyecek.

Ne zaman isteyecek?

Öyle bir gün de isteyecek ki;

Ne zaman isteyecek?

Öyle bir gün de isteyecek ki;

Yevme yefirru'l-mer'u min ahîhi. "Kişinin kardeşinden kaçtığı..."Yevme yefirru'l-mer'u min ahîhi. "Kişinin kardeşinden kaçtığı..." Ve ümmihî ve ebîhi. "Anasından babasından kaçtığı..."Ve ümmihî ve ebîhi. "Anasından babasından kaçtığı..." Ve sâhibetihî ve benîhi. "Karısından, çocuğundan kaçtığı günde..." isteyecek.

Ve sâhibetihî ve benîhi. "Karısından, çocuğundan kaçtığı günde..." isteyecek.

Niye bunlar birbirlerinden kaçıyor?

Niye bunlar birbirlerinden kaçıyor?

Bunlar beraber yaşadılar, birbirlerine hakları geçti, onun için.Bunlar beraber yaşadılar, birbirlerine hakları geçti, onun için. Birisi ötekisinin hakkını çiğnedi, vermedi.Birisi ötekisinin hakkını çiğnedi, vermedi. Kardeş ama bastırdı; "Ver onu!" dedi, bilmem ne dedi... Böyle çeşitli şeyler oluyor. Kardeş ama bastırdı; "Ver onu!" dedi, bilmem ne dedi... Böyle çeşitli şeyler oluyor. O hak sahibi yarın rûz-i mahşerde o hakkı alacak.

O hak sahibi yarın rûz-i mahşerde o hakkı alacak.

Gıybet edilenin gıybet edenin üzerinde hakkı var.Gıybet edilenin gıybet edenin üzerinde hakkı var. İftiraya uğrayanın iftira edenin üzerinde hakkı var. İftiraya uğrayanın iftira edenin üzerinde hakkı var. Bunların hepsi haktır, çok önemlidir. İsteyecek.

Bu dünyada bilmiyor.

Bunların hepsi haktır, çok önemlidir. İsteyecek.

Bu dünyada bilmiyor.

Bana birisi yanaşıyor, geliyor, diyor ki;

"Selâmun aleyküm hocam. Hakkını helal et hocam."

Bana birisi yanaşıyor, geliyor, diyor ki;

"Selâmun aleyküm hocam. Hakkını helal et hocam."

Niye? Niye helallik istiyorsun benden?

Ne bileyim, öyle beleşten, bedavadan...
Niye? Niye helallik istiyorsun benden?

Ne bileyim, öyle beleşten, bedavadan...
"Aç şu kağıdın altına imza hocam.""Aç şu kağıdın altına imza hocam." Ne olacak? Üstünde ne yazıyorsun, belli değil. Öyle kolay imza olur mu?

Ne olacak? Üstünde ne yazıyorsun, belli değil. Öyle kolay imza olur mu?

"Hocam, senin çok aleyhinde konuştuk da, işte maalesef... Bağışla..."

"Hocam, senin çok aleyhinde konuştuk da, işte maalesef... Bağışla..."

Tamam, peki. Ama ben sana hakkımı helal edeyim ama senin aldattığın, kandırdığın,Tamam, peki. Ama ben sana hakkımı helal edeyim ama senin aldattığın, kandırdığın, şaşırttığın insanlar o şaşkınlıkta devam ederse senin tevben seni kurtarmaz;şaşırttığın insanlar o şaşkınlıkta devam ederse senin tevben seni kurtarmaz; onların vebali sana boyuna gelecek. İnsan yanlış bir iş yapmasın; devam eder durur.onların vebali sana boyuna gelecek. İnsan yanlış bir iş yapmasın; devam eder durur. Tevbe eder, hatasını anlar;

Tevbe eder, hatasını anlar;

"Ya hocam, ben seni böyle bilmiyordum, bana seni yanlış anlattılar. Hakkını helal et."

"Ya hocam, ben seni böyle bilmiyordum, bana seni yanlış anlattılar. Hakkını helal et."

Peki, edeyim ama senin şaşırttıkların ne olacak?

Peki, edeyim ama senin şaşırttıkların ne olacak?

Ordudaki namaz niyazla ilgili hususta bir yazı yazdım;Ordudaki namaz niyazla ilgili hususta bir yazı yazdım; o yasakları koyanların aleyhinde ve Refah partisi sözcüleriyle paralel, aynı istikamette...o yasakları koyanların aleyhinde ve Refah partisi sözcüleriyle paralel, aynı istikamette... Akşam gazetesi bunu çarpıtmış, ters bir şekilde yorumlamış;Akşam gazetesi bunu çarpıtmış, ters bir şekilde yorumlamış; "Esad Hoca Refah partisine çattı." demiş. Öyle bir şey yok! Ne niyetimde var, ne yazıda var."Esad Hoca Refah partisine çattı." demiş. Öyle bir şey yok! Ne niyetimde var, ne yazıda var. Yazı doğru düzgün okunursa orada kimin kastedildiği yazının bütünlüğünden görülür.Yazı doğru düzgün okunursa orada kimin kastedildiği yazının bütünlüğünden görülür. Yani bir çarpıtma var, o çarpıtmaya dayalı birisi de kalkmış, bir şeyler konuşmuş.Yani bir çarpıtma var, o çarpıtmaya dayalı birisi de kalkmış, bir şeyler konuşmuş. Be adam, bir yazının aslını okusana!

Be adam, bir yazının aslını okusana!

Âyet-i kerîme var:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

İn câeküm fâsıkun bi-nebein fe-tebeyyenû.
Âyet-i kerîme var:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

İn câeküm fâsıkun bi-nebein fe-tebeyyenû.
"Fasıkın birisi size bir haber getirirse enini, boyunu, kökünü, aslını, astarını araştırın;"Fasıkın birisi size bir haber getirirse enini, boyunu, kökünü, aslını, astarını araştırın; bakalım doğru mu, yanlış mı?"

bakalım doğru mu, yanlış mı?"

Çünkü ara bozmak için fitne fesat veya yalan yanlış bir şeyler olabilir.

Çünkü ara bozmak için fitne fesat veya yalan yanlış bir şeyler olabilir.

Bazen birisine gidiyorsun:

Bazen birisine gidiyorsun:

"Ya sen böyle dedin mi?"

"Tevbe tevbe, demedim hocam! Yok öyle bir şey!" diyor.

"Ya sen böyle dedin mi?"

"Tevbe tevbe, demedim hocam! Yok öyle bir şey!" diyor.

"Sen böyle dedin diyorlar."

Onun adına [söz söyleniyor].

"Sen böyle dedin diyorlar."

Onun adına [söz söyleniyor].

İşin aslını esasını tahkik etmek lazım.

İşin aslını esasını tahkik etmek lazım.

Leyse îmânu men reânî bi-acebin velâkinne'l-acebe külle'l-acebi li-kavminLeyse îmânu men reânî bi-acebin velâkinne'l-acebe külle'l-acebi li-kavmin raev evrâken fîhâ sevâdun fe-âmenû bihî evvelehû ve âhirehû.

raev evrâken fîhâ sevâdun fe-âmenû bihî evvelehû ve âhirehû.

Enes radıyallahu anh'ten.

"Beni gören kimsenin iman etmesi şaşılacak bir şey değildir."

Enes radıyallahu anh'ten.

"Beni gören kimsenin iman etmesi şaşılacak bir şey değildir."

Tabii iman edecek; Peygamber Efendimiz'i görmüş, onun zamanında yaşamış, elbet iman edecek.Tabii iman edecek; Peygamber Efendimiz'i görmüş, onun zamanında yaşamış, elbet iman edecek. Muhammed-i Mustafâ bu; Allah'ın Resûlü, mucizelerle, apâşikâr mucizelerle müeyyed,Muhammed-i Mustafâ bu; Allah'ın Resûlü, mucizelerle, apâşikâr mucizelerle müeyyed, Seyyidü'l-evvelîne ve'l-âhirîn.

Seyyidü'l-evvelîne ve'l-âhirîn.

"Beni gören insanın imanı şaşılacak bir şey değildir."Beni gören insanın imanı şaşılacak bir şey değildir. Fakat asıl şaşılacak, tam mânasıyla şaşılacak şudur ki, li-kavmin şu insanlara şaşılır ki;"Fakat asıl şaşılacak, tam mânasıyla şaşılacak şudur ki, li-kavmin şu insanlara şaşılır ki;" Raev evrâken. "Kağıtları gördüler." Fîhâ sevâdun. "Üzerindeki yazıları okudular."

Raev evrâken. "Kağıtları gördüler." Fîhâ sevâdun. "Üzerindeki yazıları okudular."

Üstüne harfler yazılmış. Sevad, "siyahlık" demek.Üstüne harfler yazılmış. Sevad, "siyahlık" demek. Kağıtların üzerinde karalamalar gördüler, yazılar gördüler.

Kağıtların üzerinde karalamalar gördüler, yazılar gördüler.

Fe-âmenû bihî evvelehû ve âhirehû. "Başından sonuna hepsine iman ettiler."

Fe-âmenû bihî evvelehû ve âhirehû. "Başından sonuna hepsine iman ettiler."

Asıl bunların imanı önemli, kıymetli.

Asıl bunların imanı önemli, kıymetli.

Peygamber Efendimiz zamanında yaşamadılar ama âyetleri gördüler,Peygamber Efendimiz zamanında yaşamadılar ama âyetleri gördüler, hadîs-i şerîfleri gördüler, bilgileri gördüler; okudular, öğrendiler, iman ettiler.hadîs-i şerîfleri gördüler, bilgileri gördüler; okudular, öğrendiler, iman ettiler. İşte asıl kıymetli, şaşılacak iman bu.

İşte asıl kıymetli, şaşılacak iman bu.

Arapça'da aceb, "şaşmak" mânasına geliyor, bir; bir de "hayran olmak" mânasına geliyor.

Arapça'da aceb, "şaşmak" mânasına geliyor, bir; bir de "hayran olmak" mânasına geliyor.

Hel acibte fî hâzâ? "Bu şeyden acebe düştün mü?"

Aceb ne demek burada?

Hel acibte fî hâzâ? "Bu şeyden acebe düştün mü?"

Aceb ne demek burada?

"Buna hayran oldun mu? Hakikaten çok güzel..." mânasına şeylere de aceb deniliyor.

"Buna hayran oldun mu? Hakikaten çok güzel..." mânasına şeylere de aceb deniliyor.

Bunu "hayran olunacak" diye tercüme etsek daha güzel olur.

Bunu "hayran olunacak" diye tercüme etsek daha güzel olur.

"Beni görüp bana iman eden kimseye, onun imanına hayran olmak, hayran olunacak bir şey değil."Beni görüp bana iman eden kimseye, onun imanına hayran olmak, hayran olunacak bir şey değil. Fakat asıl tam mânasıyla hayran olunacak şu insanlardır ki; Fakat asıl tam mânasıyla hayran olunacak şu insanlardır ki; birtakım kağıtları gördüler, üzerinde karalamalar, yazılar, bilgiler var;birtakım kağıtları gördüler, üzerinde karalamalar, yazılar, bilgiler var; onlara başından sonuna kadar inandılar. İşte asıl onların imanlarına hayran olunur."

onlara başından sonuna kadar inandılar. İşte asıl onların imanlarına hayran olunur."

Çünkü gayba inanmış oluyorlar.

Tabii biz gayba inanıyoruz ama
Çünkü gayba inanmış oluyorlar.

Tabii biz gayba inanıyoruz ama
başından sonuna kadar elhamdülillah imanımız mantık, akıl, ilim, irfan ile kale gibi sağlam.başından sonuna kadar elhamdülillah imanımız mantık, akıl, ilim, irfan ile kale gibi sağlam. Etraftaki insanları, dünya üzerindeki çeşitli toplulukları görüyoruz, duyuyoruz; nelere inanıyorlar...

Etraftaki insanları, dünya üzerindeki çeşitli toplulukları görüyoruz, duyuyoruz; nelere inanıyorlar...

Hindistan'da kobra yılanına tapınan var. Türkiye'de şeytana tapınan var.

Hindistan'da kobra yılanına tapınan var. Türkiye'de şeytana tapınan var.

Şeytana tapınanları duydun mu?

Şeytana tapınanları duydun mu?

Şeytana tapınan var!

Şeytana tapınan var!

Hani şeytana uyup da günah işlediği için "Bu şeytana tapınıyor." demek ayrı...Hani şeytana uyup da günah işlediği için "Bu şeytana tapınıyor." demek ayrı... Mesela parayı çok seviyor da "paraya tapınıyor" diyoruz. Öyle değil. Şeytana tapınanlar var!

Mesela parayı çok seviyor da "paraya tapınıyor" diyoruz. Öyle değil. Şeytana tapınanlar var!

Niye tapınıyorsun?

Niye tapınıyorsun?

"Korkunç bir mahluk, şerrinden korunmak için tapınıyoruz." diyorlar.

"Korkunç bir mahluk, şerrinden korunmak için tapınıyoruz." diyorlar.

Türkiye'de bu inançta olanlar var.

Horoza tapınanlar var. Ta Etililer'den kalmış inançlar...

Türkiye'de bu inançta olanlar var.

Horoza tapınanlar var. Ta Etililer'den kalmış inançlar...

Daha daha nelere tapınanlar var;Daha daha nelere tapınanlar var; taşlara, ağaçlara, söylemekten haya edeceğim şeylere tapınanlar var.

taşlara, ağaçlara, söylemekten haya edeceğim şeylere tapınanlar var.

İlâhî dinler var, peygamberler gelmiş, bilgiler getirmiş;İlâhî dinler var, peygamberler gelmiş, bilgiler getirmiş; o peygamberlerin kavimlerinin bugünkü inançlarına bakıyoruz;o peygamberlerin kavimlerinin bugünkü inançlarına bakıyoruz; al hıristiyanları, al yahudileri, al şunları, al bunları; onlarda da bir şey yok!

al hıristiyanları, al yahudileri, al şunları, al bunları; onlarda da bir şey yok!

Acaba İslâm'ın güzelliği, ben müslüman doğdum da kendim müslüman olduğum için mi bana güzel geliyor?

Acaba İslâm'ın güzelliği, ben müslüman doğdum da kendim müslüman olduğum için mi bana güzel geliyor?

Hayır! Adam hıristiyan doğup, hıristiyan kültürüyle yetişip dinleri inceleyip müslüman oluyor.Hayır! Adam hıristiyan doğup, hıristiyan kültürüyle yetişip dinleri inceleyip müslüman oluyor. Demek ki İslâm'ın kendisi güzel! Yahudi olarak doğuyor, sonra üniversiteye gidiyor, Demek ki İslâm'ın kendisi güzel! Yahudi olarak doğuyor, sonra üniversiteye gidiyor, inançsızlığa düşüyor, felsefe okuyor, çeşitli inançları inceliyor, sonra müslüman oluyor.inançsızlığa düşüyor, felsefe okuyor, çeşitli inançları inceliyor, sonra müslüman oluyor. Adam diplomat, çeşitli ülkelerde geziyor, çeşitli kavimlerin inançlarını görüyor, bakıyor;Adam diplomat, çeşitli ülkelerde geziyor, çeşitli kavimlerin inançlarını görüyor, bakıyor; "Allah Allah, Budistler böyle ibadet ediyor. "Allah Allah, Budistler böyle ibadet ediyor. Brahmanlar Ganj nehrinin pis çamurlu sularına giriyor, öyle ibadet ediyor..."Brahmanlar Ganj nehrinin pis çamurlu sularına giriyor, öyle ibadet ediyor..." İşte şöyle böyle müslüman oluyor.İşte şöyle böyle müslüman oluyor. Adam modern tahsil görmüş, filozof sıfatını kazanmış, sosyalist filozof olmuş, mütefekkir adam;Adam modern tahsil görmüş, filozof sıfatını kazanmış, sosyalist filozof olmuş, mütefekkir adam; müslüman oluyor. Önemli bu. Papaz; inceliyor, araştırıyor, müslüman oluyor.müslüman oluyor. Önemli bu. Papaz; inceliyor, araştırıyor, müslüman oluyor. Çok önemli! Çünkü bu tarafgir bir adamdı, taraf tutan bir adamdı, onun müslüman olması çok önemli!

Çok önemli! Çünkü bu tarafgir bir adamdı, taraf tutan bir adamdı, onun müslüman olması çok önemli!

Leyse şey'ün eşeddü alâ meredeti'l-cinni min hâulâi'l-âyâti fî sûreti'l-bakarati:Leyse şey'ün eşeddü alâ meredeti'l-cinni min hâulâi'l-âyâti fî sûreti'l-bakarati: ve ilâhukum ilâhun vâhid.

ve ilâhukum ilâhun vâhid.

Enes radıyallahu anh'ten.

"Cinlerin azgınlarına Bakara sûresindeki
Enes radıyallahu anh'ten.

"Cinlerin azgınlarına Bakara sûresindeki
şu âyetlerinden daha şiddetli tesir eden başka bir şey olamaz;

şu âyetlerinden daha şiddetli tesir eden başka bir şey olamaz;

Ve ilâhuküm ilâhun vâhidun lâ ilâhe illâ hüve'r-rahmânu'r-rahîm...

Ve ilâhuküm ilâhun vâhidun lâ ilâhe illâ hüve'r-rahmânu'r-rahîm...

Leyse şey'ün atyabu min rîhi'l-mü'mini ve inne rîhahûLeyse şey'ün atyabu min rîhi'l-mü'mini ve inne rîhahû le-yûcedü bi'l-âfâki ve rîhuhû amelühû ve's-senâu aleyhi.

le-yûcedü bi'l-âfâki ve rîhuhû amelühû ve's-senâu aleyhi.

Bu hadîs-i şerîf Enes radıyallahu anh'ten.

Bu hadîs-i şerîf Enes radıyallahu anh'ten.

"Mü'minin hoş kokusundan daha güzel, daha latif bir koku yoktur."Mü'minin hoş kokusundan daha güzel, daha latif bir koku yoktur. Ve mü'minin kokusu âfaktan, ta uzak yerlerden, ufuklardan duyulur."

Ve mü'minin kokusu âfaktan, ta uzak yerlerden, ufuklardan duyulur."

Ve rîhuhu amelühû. "Mü'minin kokusu icraatıdır, yaptıkları ibadetleridir, taatleridir."

Ve rîhuhu amelühû. "Mü'minin kokusu icraatıdır, yaptıkları ibadetleridir, taatleridir."

Ve's-senâu aleyhi. Aleyhi, "onun üzerine" demek. Ve's-senâ' da "övmek" demek.

Ve's-senâu aleyhi. Aleyhi, "onun üzerine" demek. Ve's-senâ' da "övmek" demek.

Ve's-senâu aleyhi. "Onun üzerine övmesi."

Neyin üzerine övmesi?

Ve's-senâu aleyhi. "Onun üzerine övmesi."

Neyin üzerine övmesi?

Allahu âlem, Allahu Teâlâ hazretlerine olan, deminki hadîs-i şerîfte geçtiği gibi;Allahu âlem, Allahu Teâlâ hazretlerine olan, deminki hadîs-i şerîfte geçtiği gibi; tesbih, tahmid, tekbir, tehlil vesaire ile, o güzel şeylerle kulluğunu ifade etmesi. İşte kokusu onlar.

tesbih, tahmid, tekbir, tehlil vesaire ile, o güzel şeylerle kulluğunu ifade etmesi. İşte kokusu onlar.

Burada, hadîs-i şerîfte mü'minin kokusu olduğu bildiriliyorBurada, hadîs-i şerîfte mü'minin kokusu olduğu bildiriliyor ve bu kokunun ufuklardan duyulduğu, gözün görebildiği en uzak noktalardanve bu kokunun ufuklardan duyulduğu, gözün görebildiği en uzak noktalardan bile duyulabildiği bildiriliyor.bile duyulabildiği bildiriliyor. Bazı büyüklerimizin hayatlarındaki kendilerinin karşılaştıkları olaylardan biliyoruz;Bazı büyüklerimizin hayatlarındaki kendilerinin karşılaştıkları olaylardan biliyoruz; bu kokuyu bazı insanlar bazı kereler duyuyorlar. Mesela bir koku duyuyor, yanındakine diyor ki;

bu kokuyu bazı insanlar bazı kereler duyuyorlar. Mesela bir koku duyuyor, yanındakine diyor ki;

"Ya ben bir koku duydum, sen duyuyor musun?"

"Yoo..."

"Ya çok güzel bir koku..."

"Ya ben bir koku duydum, sen duyuyor musun?"

"Yoo..."

"Ya çok güzel bir koku..."

Mübarek bir meclise mesela evliyâullahtan birisi geliyor, onun ruhâniyeti bir koku yapıyor;Mübarek bir meclise mesela evliyâullahtan birisi geliyor, onun ruhâniyeti bir koku yapıyor; ama kabiliyeti ve o andaki durumu müsait olan bazı insanlar duyuyor.

ama kabiliyeti ve o andaki durumu müsait olan bazı insanlar duyuyor.

Birisi böyle bir hadis okunduğu zaman,Birisi böyle bir hadis okunduğu zaman, "Mü'minin kokusu duyulur, evliyâullahın kokusu daha güzel duyulur..." diye, "Mü'minin kokusu duyulur, evliyâullahın kokusu daha güzel duyulur..." diye, Hocamız için demiş ki; "Yahu bu şeyleri okuyorsun, o zaman senin de kokunun duyulması lazım."Hocamız için demiş ki; "Yahu bu şeyleri okuyorsun, o zaman senin de kokunun duyulması lazım." O anda mı, ondan sonra bir sabah camiye girerken mi, muazzam bir koku duymuş. O anda mı, ondan sonra bir sabah camiye girerken mi, muazzam bir koku duymuş. Hatta Hocamız dönmüş ona, şöyle bir bakmış yürümüş.Hatta Hocamız dönmüş ona, şöyle bir bakmış yürümüş. "Sen koku mu istiyordun, işte kokla..." gibilerden..."Sen koku mu istiyordun, işte kokla..." gibilerden... Kendisi böyle anlatıyor; kendisinin hâlet-i rûhiyesi ile beraber böyle anlatıyor.

Kendisi böyle anlatıyor; kendisinin hâlet-i rûhiyesi ile beraber böyle anlatıyor.

Mesela bir türbeyi ziyaret ediyorsun. Türbeyi on kişi ziyaret ediyor. Bir tanesi diyor ki;

Mesela bir türbeyi ziyaret ediyorsun. Türbeyi on kişi ziyaret ediyor. Bir tanesi diyor ki;

"Ya içeride çok muhteşem, çok muazzam, çok latif, çok güzel bir koku duydum. Siz duydunuz mu?"

"Ya içeride çok muhteşem, çok muazzam, çok latif, çok güzel bir koku duydum. Siz duydunuz mu?"

Ötekiler diyorlar ki;

"Biz öyle bir şey fark etmedik."

Ötekiler diyorlar ki;

"Biz öyle bir şey fark etmedik."

Kimisine o ruhâniyetle irtibat nasip olduğu için o şeyi hissediyor.

Kimisine o ruhâniyetle irtibat nasip olduğu için o şeyi hissediyor.

Leyse şey'ün mine'l-cevârihi yuazzebü eşedde mine'l-lisâni.Leyse şey'ün mine'l-cevârihi yuazzebü eşedde mine'l-lisâni. Yekûlu'l-lisânu: Yâ Rabbi azzebtenî bi-azâbin lâ yuazzebü bihi'l-cesedü.Yekûlu'l-lisânu: Yâ Rabbi azzebtenî bi-azâbin lâ yuazzebü bihi'l-cesedü. Kâle: Harecet minke kelimetün belağati'l-meşrıka ve'l-mağribe fe-sufike bihe'd-dimâ'u. Kâle: Harecet minke kelimetün belağati'l-meşrıka ve'l-mağribe fe-sufike bihe'd-dimâ'u. Ve izzetî le-uazzibenneke azâben lâ uazzibuhû şey'en mine'l-cevârihi.

Ve izzetî le-uazzibenneke azâben lâ uazzibuhû şey'en mine'l-cevârihi.

"İnsanın organlarından, uzuvlarından, [âzâlarından,] dilden daha şiddetli bir şekilde azaplanan "İnsanın organlarından, uzuvlarından, [âzâlarından,] dilden daha şiddetli bir şekilde azaplanan hiçbir âzâ yoktur. En şiddetli azabı dil görecek. Ve bunun üzerine dil, lisan, diyecek ki;

hiçbir âzâ yoktur. En şiddetli azabı dil görecek. Ve bunun üzerine dil, lisan, diyecek ki;

'Yâ Rabbi! Beni öyle bir azapla azaplandırıyorsun ki cesedin başka bir âzâsını'Yâ Rabbi! Beni öyle bir azapla azaplandırıyorsun ki cesedin başka bir âzâsını hiç azaplandırmadığın özel ve şiddetli bir azapla azaplandırıyorsun.'

hiç azaplandırmadığın özel ve şiddetli bir azapla azaplandırıyorsun.'

Allahu Teâlâ hazretleri ona buyuracak ki;

Allahu Teâlâ hazretleri ona buyuracak ki;

'Senden öyle bir söz çıktı ki maşrıkı mağribi tuttu, doğuya batıya yayıldı'Senden öyle bir söz çıktı ki maşrıkı mağribi tuttu, doğuya batıya yayıldı ve o sözden dolayı kanlar döküldü, insanlar birbirleriyle çatışmaya girdi.ve o sözden dolayı kanlar döküldü, insanlar birbirleriyle çatışmaya girdi. Onun için, seni âzâlardan hiçbirini azaplandırmadığım bir şekilde azaplandıracağım.' diyecek."

Onun için, seni âzâlardan hiçbirini azaplandırmadığım bir şekilde azaplandıracağım.' diyecek."

diyor Peygamber Efendimiz, Enes radıyallahu anh'ın rivayet ettiğine göre.

diyor Peygamber Efendimiz, Enes radıyallahu anh'ın rivayet ettiğine göre.

Buradan anladığımız; dilin vebali çok büyükBuradan anladığımız; dilin vebali çok büyük ve dilden çıkan yalan yanlış sözlerden dolayı fitne fesat, musibet çok yayılıyor, çok zararlar oluyor.ve dilden çıkan yalan yanlış sözlerden dolayı fitne fesat, musibet çok yayılıyor, çok zararlar oluyor. Bir komutanın yanlış bir emri değil midir, "Atın şu atom bombasını!" demesi, o binlerce insanın ölmesi?Bir komutanın yanlış bir emri değil midir, "Atın şu atom bombasını!" demesi, o binlerce insanın ölmesi? Bir ağızdan çıkan bir söz değil midir, bir harbi başlatan?

Bir ağızdan çıkan bir söz değil midir, bir harbi başlatan?

Yunus Emre'nin sözü çok güzel, Allah rahmet eylesin:

Yunus Emre'nin sözü çok güzel, Allah rahmet eylesin:

Söz ola, kese savaşı,

Söz ola, kestire başı.

Söz ola, ağulu aşı,

Yağ ile bal ede bir söz.

Söz ola, kese savaşı,

Söz ola, kestire başı.

Söz ola, ağulu aşı,

Yağ ile bal ede bir söz.

Söz olur, savaşı keser; söz olur, başı kestirir;Söz olur, savaşı keser; söz olur, başı kestirir; söz olur, zehir zemberek, tatsız tuzsuz bir aşı yağ ile bal eder.

söz olur, zehir zemberek, tatsız tuzsuz bir aşı yağ ile bal eder.

Karı koca mutludur, fakirdir, kuru ekmekleri vardır, ortada tatsız tuzsuz bir yemekleri vardırKarı koca mutludur, fakirdir, kuru ekmekleri vardır, ortada tatsız tuzsuz bir yemekleri vardır ama mü'minlerdir, birbirlerine bağlılıkları tamamdır, Allah'a tevekkülleri tamamdır, ama mü'minlerdir, birbirlerine bağlılıkları tamamdır, Allah'a tevekkülleri tamamdır, "Hanım aldırma, ziyanı yok." der veya hanım beyine der ki; "Efendi üzülme, helal lokma yiyoruz ya,"Hanım aldırma, ziyanı yok." der veya hanım beyine der ki; "Efendi üzülme, helal lokma yiyoruz ya, haram yesek daha fena, cehennemde azabı olacak...haram yesek daha fena, cehennemde azabı olacak... Eh, hadi yiyelim, mühim olan şu vücudun ihtiyacının karşılanmasıdır..."Eh, hadi yiyelim, mühim olan şu vücudun ihtiyacının karşılanmasıdır..." Yağ ile bal ediyor işte; sofrada huzur içinde yemeği yiyorlar, bitiyor.

Yağ ile bal ediyor işte; sofrada huzur içinde yemeği yiyorlar, bitiyor.

Veyahut insan bir laf söylüyor, savaşı kesiyor. "Teslim!" diyorsun, savaş bitiyor.Veyahut insan bir laf söylüyor, savaşı kesiyor. "Teslim!" diyorsun, savaş bitiyor. "Teslim!" deyince tamam. "Time out!" diyorsun, oyun duruyor. Bir söz işte.

"Teslim!" deyince tamam. "Time out!" diyorsun, oyun duruyor. Bir söz işte.

Söz ola, kese savaşı. Söz ola, kestire başı.Söz ola, kese savaşı. Söz ola, kestire başı. Tabii olmadık bir söz söyleyince de insanın kafası gider.

Tabii olmadık bir söz söyleyince de insanın kafası gider.

Ama Yunus Emre öyle dememiş, sonradan halk onu öyle çevirmiş. Yunus'un sözü şöyle:

Ama Yunus Emre öyle dememiş, sonradan halk onu öyle çevirmiş. Yunus'un sözü şöyle:

Söz ola, kese savaşı.

Söz ola, bitire başı.

Söz ola, kese savaşı.

Söz ola, bitire başı.

Başı bitirmek demek: Baş, eski Türkçe'de "yara" demek. Bitirmek de "yarayı iyi etmek" demek.Başı bitirmek demek: Baş, eski Türkçe'de "yara" demek. Bitirmek de "yarayı iyi etmek" demek. Yani "Söz olur, savaşı keser. Söz olur, yarayı iyi eder, gönül yarasını tedavi eder." demek.Yani "Söz olur, savaşı keser. Söz olur, yarayı iyi eder, gönül yarasını tedavi eder." demek. Ama bitire başıyı, Türkçe'nin o eski kelimelerini bilmediği için birisi; "Ya bu 'baş bitmek' ne demek,Ama bitire başıyı, Türkçe'nin o eski kelimelerini bilmediği için birisi; "Ya bu 'baş bitmek' ne demek, olsa olsa baş kesilir..." diye uydurmuş. Doğrusu: Söz ola, bitire başı.

olsa olsa baş kesilir..." diye uydurmuş. Doğrusu: Söz ola, bitire başı.

Peki ne yapmak lazım, dille çok günaha giriliyor?

Peki ne yapmak lazım, dille çok günaha giriliyor?

Dili dikkatli kullanmak lazım. En iyi çare sükuttur.Dili dikkatli kullanmak lazım. En iyi çare sükuttur. Çünkü sen konuşmadığın zaman emniyette oluyorsun, konuştuğun zaman tehlike beliriyor.Çünkü sen konuşmadığın zaman emniyette oluyorsun, konuştuğun zaman tehlike beliriyor. Onun için, "Sükut ibadettir." buyurmuş Peygamber Efendimiz.

Onun için, "Sükut ibadettir." buyurmuş Peygamber Efendimiz.

Birçok kimse sükutun ibadet olduğunu bilmez.Birçok kimse sükutun ibadet olduğunu bilmez. Bir yerde biraz otursa, herkes sussa birisi ille ortaya bir laf atar.

Bir yerde biraz otursa, herkes sussa birisi ille ortaya bir laf atar.

Neden?

Konuşulmuyor diye sıkılır.

Neden?

Konuşulmuyor diye sıkılır.

Halbuki sükut ibadettir. Onun için, evliyâullahın, eski büyüklerimizin, meşâyihin huzurundaHalbuki sükut ibadettir. Onun için, evliyâullahın, eski büyüklerimizin, meşâyihin huzurunda gelirlermiş, otururlarmış, herkes başını eğermiş.gelirlermiş, otururlarmış, herkes başını eğermiş. İbadet de ondan. Hoca efendi istese kendisi konuşur. Otururlarmış, öyle feyz alırlarmış.

İbadet de ondan. Hoca efendi istese kendisi konuşur. Otururlarmış, öyle feyz alırlarmış.

Şimdi millet sükuta o kadar yabancı ki biraz sükut oldu mu sıkılıyor,Şimdi millet sükuta o kadar yabancı ki biraz sükut oldu mu sıkılıyor, hemen havadan sudan bir konu açıyor; "Yahu bugün hava biraz yağmurlu..."hemen havadan sudan bir konu açıyor; "Yahu bugün hava biraz yağmurlu..." E ne olacak, yağmurlu olsun, güneşli olsun... Şimdi konuşulacak şey mi?E ne olacak, yağmurlu olsun, güneşli olsun... Şimdi konuşulacak şey mi? Meteoroloji mi burası, meteoroloji dairesi mi? Veyahut olmadık başka bir konu...Meteoroloji mi burası, meteoroloji dairesi mi? Veyahut olmadık başka bir konu... Sükut bozulsun diye. Sanıyor ki sükut kusurlu. Halbuki sükut ibadettir.

Sükut bozulsun diye. Sanıyor ki sükut kusurlu. Halbuki sükut ibadettir.

Dilini tutmak önemli. Bu bir.

İkincisi; dili zikrullahla meşgul etmek lazım.
Dilini tutmak önemli. Bu bir.

İkincisi; dili zikrullahla meşgul etmek lazım.
Eline tesbih alırsın; bin tane çekersin, beş bin tane çekersin, Allah dersin, Eline tesbih alırsın; bin tane çekersin, beş bin tane çekersin, Allah dersin, Lâ ilâhe illallah dersin, Sübhanallah dersin, Allahu ekber dersin, Lâ ilâhe illallah dersin, Sübhanallah dersin, Allahu ekber dersin, Peygamber Efendimiz'in tavsiye ettiği nice zikirler var. Dolu bardağın içine bir şey konulmaz.Peygamber Efendimiz'in tavsiye ettiği nice zikirler var. Dolu bardağın içine bir şey konulmaz. Dil bir şeyle meşgulken başka bir meşguliyet gelmediğindenDil bir şeyle meşgulken başka bir meşguliyet gelmediğinden sen onu hayırla meşgul ettiğin için şerli bir duruma düşmekten kurtarmış olursun.

sen onu hayırla meşgul ettiğin için şerli bir duruma düşmekten kurtarmış olursun.

Başka bir çare; ilim öğretmektir, hadis okumaktır, Kur'an okumaktır, âyet okumaktır...

Başka bir çare; ilim öğretmektir, hadis okumaktır, Kur'an okumaktır, âyet okumaktır...

Bazıları susmayı öğrenmek için, hoca efendiler baklaya okuyup üflerlermiş, ağzına baklayı alırmış.Bazıları susmayı öğrenmek için, hoca efendiler baklaya okuyup üflerlermiş, ağzına baklayı alırmış. Sebebi; baklanın dış kabuğu kalındır, kolay kolay ıslanmaz, uzun zaman ağızda durur.Sebebi; baklanın dış kabuğu kalındır, kolay kolay ıslanmaz, uzun zaman ağızda durur. Onun için, biraz bir şey konuşacakken bakla ağzında olduğu için hatırına geliyor,Onun için, biraz bir şey konuşacakken bakla ağzında olduğu için hatırına geliyor, tam konuşacak, takur tukur bakla var; "Ha, ben konuşmayacaktım..."tam konuşacak, takur tukur bakla var; "Ha, ben konuşmayacaktım..." Konuşmalarını süzüyor. Neyi konuşacağını, neyi konuşmayacağını düşünüyor.Konuşmalarını süzüyor. Neyi konuşacağını, neyi konuşmayacağını düşünüyor. Onun için, "Çıkar ağzından baklayı." sözü vardır. Çıkart da konuş...

Onun için, "Çıkar ağzından baklayı." sözü vardır. Çıkart da konuş...

Çare bunlar. Ya hayır söyleyecek, ya susacak.

Dokuzuncu hadîs-i şerîf:

Çare bunlar. Ya hayır söyleyecek, ya susacak.

Dokuzuncu hadîs-i şerîf:

Leyse min yevmin ye'tî ale'bni Âdeme illâ yunâdâ fîhi:Leyse min yevmin ye'tî ale'bni Âdeme illâ yunâdâ fîhi: Yebne Âdeme ene halkun cedîdün ve ene aleyke ğaden şehîdün fa'mel hayran fîyye eşhed lekeYebne Âdeme ene halkun cedîdün ve ene aleyke ğaden şehîdün fa'mel hayran fîyye eşhed leke ğaden ve innî lev kad madaytu len terânî ebeden. Ve yekûlu'l-leylu misle zâlike.

ğaden ve innî lev kad madaytu len terânî ebeden. Ve yekûlu'l-leylu misle zâlike.

Ma'kıl b. Yesar radıyallahu anh'ten.

Ma'kıl b. Yesar radıyallahu anh'ten.

"Âdemoğlunun üzerine gelen hiçbir yeni gün yoktur ki o, insana şöyle seslenmiş olmasın..."

"Âdemoğlunun üzerine gelen hiçbir yeni gün yoktur ki o, insana şöyle seslenmiş olmasın..."

Her gün güneş doğup da gün başladığı zaman şu şeyleri seslenir, bağırır, nida eder, söyler.

Her gün güneş doğup da gün başladığı zaman şu şeyleri seslenir, bağırır, nida eder, söyler.

Kime söyler?

Âdemoğullarına, yani sizlere, bizlere ve bütün insanlara her gün güneş doğduğu zaman,
Kime söyler?

Âdemoğullarına, yani sizlere, bizlere ve bütün insanlara her gün güneş doğduğu zaman,
yeni bir gün, yeni bir gündüz başladığı zaman şu sözlerle hepsi nida eder.

Bize her gün ne der?

yeni bir gün, yeni bir gündüz başladığı zaman şu sözlerle hepsi nida eder.

Bize her gün ne der?

Yebne Âdem. "Ey Âdem aleyhisselam'ın oğlu..."

Yebne Âdem. "Ey Âdem aleyhisselam'ın oğlu..."

Biz Hz. Âdem'den türediğimiz için Âdemoğluyuz, benî Âdemiz.

Biz Hz. Âdem'den türediğimiz için Âdemoğluyuz, benî Âdemiz.

"Ey Âdemoğlu!"

Ene halkun cedîdün. "Ben yeni bir mahlukum, Allah beni yeni yaratıyor."

"Ey Âdemoğlu!"

Ene halkun cedîdün. "Ben yeni bir mahlukum, Allah beni yeni yaratıyor."

"Ben yeni bir yaratığım. Zaman olarak ben yeni bir yaratığım."

"Ben yeni bir yaratığım. Zaman olarak ben yeni bir yaratığım."

Ve ene aleyke ğaden şehîdün. "Yarın ben senin aleyhine şahit olacağım."

Ve ene aleyke ğaden şehîdün. "Yarın ben senin aleyhine şahit olacağım."

İçinde yaşadığımız gün, zaman ve mekân bizim aleyhimize yarın mahkeme-i kübrâda şahitlik yapacak.

İçinde yaşadığımız gün, zaman ve mekân bizim aleyhimize yarın mahkeme-i kübrâda şahitlik yapacak.

Fa'mel hayren fîyye. "Benim zamanım içinde, zamanım zarfında, bugün zarfında sen hayır işle."Fa'mel hayren fîyye. "Benim zamanım içinde, zamanım zarfında, bugün zarfında sen hayır işle." Eşhed leke ğaden. "Ben de yarın senin hayır işlediğine şahitlik edeyim.Eşhed leke ğaden. "Ben de yarın senin hayır işlediğine şahitlik edeyim. Günah işleme de aleyhinde şahit olmayayım."Günah işleme de aleyhinde şahit olmayayım." Ve innî lev kad madaytu len terânî ebeden. "Ben geçip gittikten sonra beni bir daha göremeyeceksin."

Ve innî lev kad madaytu len terânî ebeden. "Ben geçip gittikten sonra beni bir daha göremeyeceksin."

Bir geldim, gidiyorum, bir daha beni göremeyeceksin. Ama âhirette şahit.Bir geldim, gidiyorum, bir daha beni göremeyeceksin. Ama âhirette şahit. Kaç gün yaşamışsa insan, her gün insan için âhirette şahit.

Kaç gün yaşamışsa insan, her gün insan için âhirette şahit.

Ve yekûlu'l-leylü misle zâlike. "Gece de böyle seslenir."

Ve yekûlu'l-leylü misle zâlike. "Gece de böyle seslenir."

Güneş battığı zaman, gece geldiği zaman, o da; "Ey Âdemoğlu! Ben yeni bir yaratığım.Güneş battığı zaman, gece geldiği zaman, o da; "Ey Âdemoğlu! Ben yeni bir yaratığım. Yarın mahkeme-i kübrâda senin hakkında şahitlik yapacağım.Yarın mahkeme-i kübrâda senin hakkında şahitlik yapacağım. Benim içimde hayır işle de ben de sana hayır işlediğine dair şahitlik yapayım.Benim içimde hayır işle de ben de sana hayır işlediğine dair şahitlik yapayım. Ben geçip gittikten sonra bir daha beni asla görmeyeceksin." der.

Gece de der, gündüz de der.

Ben geçip gittikten sonra bir daha beni asla görmeyeceksin." der.

Gece de der, gündüz de der.

O halde yirmi dört saatte zaman olarak bizim iki tane şahidimiz var; birisi gündüz, birisi gece.O halde yirmi dört saatte zaman olarak bizim iki tane şahidimiz var; birisi gündüz, birisi gece. Yaptıklarımıza bunlar şahitlik edecek. Diyecek ki; "İşte benim içimde şu saatte namaz kıldı.Yaptıklarımıza bunlar şahitlik edecek. Diyecek ki; "İşte benim içimde şu saatte namaz kıldı. Peygamber Efendimiz'in mescidine gitti, cemaatle namaz kıldı. Üçüncü rekâta yetişti."Peygamber Efendimiz'in mescidine gitti, cemaatle namaz kıldı. Üçüncü rekâta yetişti." Veya; "Yürüdü, namaz kıldı." diyecek. Veyahut; "Uyudu, sabah namazına kalkmadı." diyecek.Veya; "Yürüdü, namaz kıldı." diyecek. Veyahut; "Uyudu, sabah namazına kalkmadı." diyecek. Veyahut; "Yalan yere yemin etti.Veyahut; "Yalan yere yemin etti. Ticaret yaparken 'Vallahi idare etmez!' dedi, halbuki idare ederdi.Ticaret yaparken 'Vallahi idare etmez!' dedi, halbuki idare ederdi. "Veyahut; "Birisine kötülük yaptı, onu üzdü, ağlattı..." filan diyecek, böyle şahitlik edecek.

"Veyahut; "Birisine kötülük yaptı, onu üzdü, ağlattı..." filan diyecek, böyle şahitlik edecek.

Yarın insana kimler şahitlik edecek?

Yarın insana kimler şahitlik edecek?

Bir; bu hadîs-i şerîfteki zaman gece, gündüz şahitlik edecek.

Bir; bu hadîs-i şerîfteki zaman gece, gündüz şahitlik edecek.

İki; omuzlarındaki iki melek şahitlik edecek. Melakâni âdilâni şâhidân.İki; omuzlarındaki iki melek şahitlik edecek. Melakâni âdilâni şâhidân. "Bunlar adaletli iki şahit. Hem de yazıyorlar, bunların tespitleri yazılı;"Bunlar adaletli iki şahit. Hem de yazıyorlar, bunların tespitleri yazılı; defter-i a'mâlimize cızır cızır yazıyorlar. Melekler şahitlik edecek.

defter-i a'mâlimize cızır cızır yazıyorlar. Melekler şahitlik edecek.

Başka?

Âzâlarımız bizim aleyhimize şahitlik edecek.
Başka?

Âzâlarımız bizim aleyhimize şahitlik edecek.
Derilerimiz, gözlerimiz, kulaklarımız, dillerimiz, ellerimiz, ayaklarımızDerilerimiz, gözlerimiz, kulaklarımız, dillerimiz, ellerimiz, ayaklarımız kendi aleyhimize, kendi varlığımız aleyhine şahitlik edecek.

kendi aleyhimize, kendi varlığımız aleyhine şahitlik edecek.

Kur'ân-ı Kerîm'de âyetler var. Kendi varlığımız onlara;

Lime şehidtüm aleynâ.
Kur'ân-ı Kerîm'de âyetler var. Kendi varlığımız onlara;

Lime şehidtüm aleynâ.
"Niye bizim aleyhimize şahitlik ettiniz? "Niye bizim aleyhimize şahitlik ettiniz? Ya sen bizim bir parçamız değil misin, beraber değil miydik?" diyecek.

Ya sen bizim bir parçamız değil misin, beraber değil miydik?" diyecek.

Kâlû: Antakana'llâhu'llezî antaka külle şey'.Kâlû: Antakana'llâhu'llezî antaka külle şey'. "Her şeyi konuşturmaya kâdir olan Allah bizi konuşturdu; konuşmamak elimizde değil."

"Her şeyi konuşturmaya kâdir olan Allah bizi konuşturdu; konuşmamak elimizde değil."

"Konuş!" deyince tıkır tıkır konuşacağız. Teybe basınca sesin çıktığı gibi... Çare yok.

"Konuş!" deyince tıkır tıkır konuşacağız. Teybe basınca sesin çıktığı gibi... Çare yok.

Âzâlar.

Sonra?

Bikâu'l-arz.
Âzâlar.

Sonra?

Bikâu'l-arz.
O işin işlendiği mekân, o da şahitlik edecek.O işin işlendiği mekân, o da şahitlik edecek. Ağaç diyecek ki; "Yâ Rabbi! Evet, benim altımda, gölgemde bu herif çaldığı koyunu kesti, Ağaç diyecek ki; "Yâ Rabbi! Evet, benim altımda, gölgemde bu herif çaldığı koyunu kesti, etini torbaya doldurdu, götürdü." Ağaç şahitlik edecek. Toprak şahitlik edecek.etini torbaya doldurdu, götürdü." Ağaç şahitlik edecek. Toprak şahitlik edecek. Mağara şahitlik edecek... Neyse, neresiyse... Gazino şahitlik edecek.Mağara şahitlik edecek... Neyse, neresiyse... Gazino şahitlik edecek. Sahil şahitlik edecek. "Evet, buraya benim üstüme masayı kurdular yâ Rabbi,Sahil şahitlik edecek. "Evet, buraya benim üstüme masayı kurdular yâ Rabbi, sofrayı hazırladılar, içki şişelerini dizdiler, lıkır lıkır içtiler." diyecek.

sofrayı hazırladılar, içki şişelerini dizdiler, lıkır lıkır içtiler." diyecek.

Mekânlar, zamanlar, âzâlar, melekler şahitlik edecek...

Mekânlar, zamanlar, âzâlar, melekler şahitlik edecek...

Âzâlara unutturur, bikâu'l-arz'a, mekânlara, arzın o işin işlediğini bölgelerine unutturur.Âzâlara unutturur, bikâu'l-arz'a, mekânlara, arzın o işin işlediğini bölgelerine unutturur. Allah aşk ile, sıdk ile tevbe etti mi bütün delilleri yok ediyor, hepsini siliyor. O da müjde tabii...

Allah aşk ile, sıdk ile tevbe etti mi bütün delilleri yok ediyor, hepsini siliyor. O da müjde tabii...

Allah bizi hakiki tevbe edenlerden eylesin.Allah bizi hakiki tevbe edenlerden eylesin. Şimdiye kadar ne ettiysek ettik, bundan sonra cümlemizi güzel kulluk yapmaya muvaffak eylesin.

Şimdiye kadar ne ettiysek ettik, bundan sonra cümlemizi güzel kulluk yapmaya muvaffak eylesin.

Onuncu hadîs-i şerîf:

Onuncu hadîs-i şerîf:

Leyse bi-hayriküm men tereke dünyâhu li-âhiretihî ve lâ âhiretehû li-dünyâhuLeyse bi-hayriküm men tereke dünyâhu li-âhiretihî ve lâ âhiretehû li-dünyâhu hattâ yusîbe minhümâ cemîan fe-inne'd-dünyâ belâğun ile'l-âhireti ve lâ tekûnû kellen ale'n-nâsi.

hattâ yusîbe minhümâ cemîan fe-inne'd-dünyâ belâğun ile'l-âhireti ve lâ tekûnû kellen ale'n-nâsi.

Enes radıyallahu anh'ten meşhur bir hadîs-i şerîf.

Enes radıyallahu anh'ten meşhur bir hadîs-i şerîf.

"Sizin hayırlınız, âhireti kazanacağım diye dünyasını terk eden veyahut "Sizin hayırlınız, âhireti kazanacağım diye dünyasını terk eden veyahut dünyalık kazanacağım diye âhiretini terk eden değildir." dünyalık kazanacağım diye âhiretini terk eden değildir." Hattâ yusîbe minhümâ cemîan. "İkisinin de hayrını elde etmeye çalışandır."

Hattâ yusîbe minhümâ cemîan. "İkisinin de hayrını elde etmeye çalışandır."

Onu yapmadıkça hayırlı değildir. Birisini yapan hayırlı değildir.

Onu yapmadıkça hayırlı değildir. Birisini yapan hayırlı değildir.

Adam mesela diyor ki;

"Bana çalışmak gerekmez.
Adam mesela diyor ki;

"Bana çalışmak gerekmez.
Gelirim, Peygamber Efendimiz'in mescidinde gece gündüz ibadet ederim..."

Gelirim, Peygamber Efendimiz'in mescidinde gece gündüz ibadet ederim..."

E ne olacak? "Paraya ihtiyaç olduğu zaman biraz saflar arasında dolanırım, dilenirim,E ne olacak? "Paraya ihtiyaç olduğu zaman biraz saflar arasında dolanırım, dilenirim, yiyecek bir şeyler alırım. Hırpânî giyinirim. Bana âhiret lazım."

yiyecek bir şeyler alırım. Hırpânî giyinirim. Bana âhiret lazım."

Bu makbul değil. Dünyasını tamamen terk ediyor, çoluk çocuğunu, evini, işini gücünü,Bu makbul değil. Dünyasını tamamen terk ediyor, çoluk çocuğunu, evini, işini gücünü, dünya hayatının gerektirdiği çalışmaları ihmal ediyor. Veyahut diyor ki;

dünya hayatının gerektirdiği çalışmaları ihmal ediyor. Veyahut diyor ki;

"Bana evlilik gerekmez. Evlenmeyeceğim."

"Bana evlilik gerekmez. Evlenmeyeceğim."

Bizim bir doktor kardeşimiz var, bacak kadar çocuğu var.Bizim bir doktor kardeşimiz var, bacak kadar çocuğu var. Boğaz köprüsünden geçiyorlarmış, daha yeni konuşmaya başlamış çocuk;Boğaz köprüsünden geçiyorlarmış, daha yeni konuşmaya başlamış çocuk; "Anne ben evlenmeyeceğim." demiş.

"Anne ben evlenmeyeceğim." demiş.

"Niye oğlum?" demiş. "Evlendim mi çoluk çocuk olur, onlarla kim uğraşacak?" demiş."Niye oğlum?" demiş. "Evlendim mi çoluk çocuk olur, onlarla kim uğraşacak?" demiş. Küçük, üç veya dört yaşında... Güle güle bir hâl olduk...

Küçük, üç veya dört yaşında... Güle güle bir hâl olduk...

Eskiden böyle düşünenler var; "Ne yapayım evlenip de?Eskiden böyle düşünenler var; "Ne yapayım evlenip de? Evlendin mi hanım olacak, kira olacak, ev derdi olacak, geçim derdi olacak, çocuklar olacak,Evlendin mi hanım olacak, kira olacak, ev derdi olacak, geçim derdi olacak, çocuklar olacak, çocukları büyütmek gerekecek, hastalanacaklar, okul isteyecek, giyim isteyecek...çocukları büyütmek gerekecek, hastalanacaklar, okul isteyecek, giyim isteyecek... Aman, istemez; ben âhiretimi [kurtaracağım]!" Böyle fikirler var.Aman, istemez; ben âhiretimi [kurtaracağım]!" Böyle fikirler var. Dervişlerden de mücerret dervişler var; diyar diyar gezen, evlenmeyenler...

Dervişlerden de mücerret dervişler var; diyar diyar gezen, evlenmeyenler...

Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Âhiret için dünyasını terk eden en hayırlınız değildir."

Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Âhiret için dünyasını terk eden en hayırlınız değildir."

Dünyası için âhireti terk eden?

Tabii o da hayırlı değil, onu zaten biliyoruz.
Dünyası için âhireti terk eden?

Tabii o da hayırlı değil, onu zaten biliyoruz.
Âhireti terk etmek felaket. Dünya ne ki; âhiret ebedî, sonsuz, her türlü hazinelerin olduğu yer.Âhireti terk etmek felaket. Dünya ne ki; âhiret ebedî, sonsuz, her türlü hazinelerin olduğu yer. Onu terk ediyor, dünyanın iki paralık muvakkat ömrüne koşturuyor. Tabii o zaten doğru değil.

Onu terk ediyor, dünyanın iki paralık muvakkat ömrüne koşturuyor. Tabii o zaten doğru değil.

Ne yapacak?

İkisini birden usturuplu ve ustalıklı kullanacak.

Ne yapacak?

İkisini birden usturuplu ve ustalıklı kullanacak.

Fe-inne'd-dünya belâğun ile'l-âhireti. "Çünkü dünya, insanı âhirete götüren bir vasıtadır."

Fe-inne'd-dünya belâğun ile'l-âhireti. "Çünkü dünya, insanı âhirete götüren bir vasıtadır."

Dünya hayatında yaşıyorsun, âhireti kazanıyorsun.Dünya hayatında yaşıyorsun, âhireti kazanıyorsun. Dünya hayatında a'mâl-i sâliha işlersen cenneti kazanıyorsun.Dünya hayatında a'mâl-i sâliha işlersen cenneti kazanıyorsun. [Dünya]; âhirete götüren, âhireti sağlayan bir araç.

[Dünya]; âhirete götüren, âhireti sağlayan bir araç.

Ve lâ tekûnu kellen ale'n-nâsi. "Sakın insanlara yük olmayın."

Ve lâ tekûnu kellen ale'n-nâsi. "Sakın insanlara yük olmayın."

Geçiminizi başka insanların sırtına yükleyip beleşten yaşamaya kalkışmayın.Geçiminizi başka insanların sırtına yükleyip beleşten yaşamaya kalkışmayın. Kendiniz çalışın, kendi ihtiyaçlarınızı kendiniz karşılayın. Böylece insanlara yük olmadan yaşayın.

Kendiniz çalışın, kendi ihtiyaçlarınızı kendiniz karşılayın. Böylece insanlara yük olmadan yaşayın.

Tabii kendi ihtiyacını kendisi karşılaması için insanın ne yapması lazım?

Tabii kendi ihtiyacını kendisi karşılaması için insanın ne yapması lazım?

Para kazanması lazım.

Para kazanmak için ne yapmak lazım?

Para kazanması lazım.

Para kazanmak için ne yapmak lazım?

Bir iş tutması lazım; ya ticaret, ya ziraat, ya sanat, ya memuriyet, ya cihat.Bir iş tutması lazım; ya ticaret, ya ziraat, ya sanat, ya memuriyet, ya cihat. Bir şey yapacak, bir meşguliyet olacak.

Bir şey yapacak, bir meşguliyet olacak.

Bu meşguliyet meşrudur. Ticaret sevaptır, Peygamber Efendimiz'in mesleğidir.Bu meşguliyet meşrudur. Ticaret sevaptır, Peygamber Efendimiz'in mesleğidir. Peygamber Efendimiz ticaret yaptı ve çok güzel yaptı. Ticareti tavsiye buyuruyor.Peygamber Efendimiz ticaret yaptı ve çok güzel yaptı. Ticareti tavsiye buyuruyor. Namuslu tüccarın peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle Arş'ın gölgesinde gölgeleneceğini bildiriyor.Namuslu tüccarın peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle Arş'ın gölgesinde gölgeleneceğini bildiriyor. Binâenaleyh, usûlüne uygun olarak, haram yemeden, yalan söylemeden, aldatmadan,Binâenaleyh, usûlüne uygun olarak, haram yemeden, yalan söylemeden, aldatmadan, eksik tartmadan, borcunu ödeyerek, haklara riâyet ederek ticaret yapıldı mı sevabı var.eksik tartmadan, borcunu ödeyerek, haklara riâyet ederek ticaret yapıldı mı sevabı var. Hatta sevabı var!

Hatta sevabı var!

Mesela, bugün burada yediğimiz yiyeceklerin büyük bir kısmı Medine'de yetişmez.Mesela, bugün burada yediğimiz yiyeceklerin büyük bir kısmı Medine'de yetişmez. Eskiden burada, Medine'de ticaret gelişmediği zaman;Eskiden burada, Medine'de ticaret gelişmediği zaman; "Yediğimiz bütün ekmekler kurtluydu." diyorlar."Yediğimiz bütün ekmekler kurtluydu." diyorlar. Daha yaşayan insanlar, burada Medine'nin kırk yıl, elli yıl öncesini bilen insanlar;Daha yaşayan insanlar, burada Medine'nin kırk yıl, elli yıl öncesini bilen insanlar; "Bütün ekmeklerimiz kurtluydu, böcekliydi; artık biz böceği filan ayırmazdık, aldırmazdık."Bütün ekmeklerimiz kurtluydu, böcekliydi; artık biz böceği filan ayırmazdık, aldırmazdık. Çünkü kurtsuzunu bulmak mümkün değil."Çünkü kurtsuzunu bulmak mümkün değil." Hurmalar kurtlu, sular sıcak...

Hurmalar kurtlu, sular sıcak...

Şimdi ne var?

Air conditioner var. Çarşı pazar ithal malı meyvelerle dolu.
Şimdi ne var?

Air conditioner var. Çarşı pazar ithal malı meyvelerle dolu.
Tavuklar var, etler var, kebaplar var, hazır yemekler var, balıklar var, sebzeler var, meyveler var.Tavuklar var, etler var, kebaplar var, hazır yemekler var, balıklar var, sebzeler var, meyveler var. Bunların birçoğu ithal ediliyor, buraya getiriliyor.

Bunların birçoğu ithal ediliyor, buraya getiriliyor.

Halkın ihtiyacı olan şeyleri getiren tüccar bir hizmet görmüş oluyor.Halkın ihtiyacı olan şeyleri getiren tüccar bir hizmet görmüş oluyor. Bundan dolayı sevap alıyor. Üstüne kâr koyup hem para kazanıyorBundan dolayı sevap alıyor. Üstüne kâr koyup hem para kazanıyor hem de bir ihtiyacı karşıladığı için sevap kazanıyor.

hem de bir ihtiyacı karşıladığı için sevap kazanıyor.

Hiç burada tüccar olmadığını düşünün,Hiç burada tüccar olmadığını düşünün, Peygamber Efendimiz'in mescidi çölün ortasında; hadi bakalım, ne yapacaktık?

Peygamber Efendimiz'in mescidi çölün ortasında; hadi bakalım, ne yapacaktık?

Her şeyimizi kendimiz yanımızda getirecektik.Her şeyimizi kendimiz yanımızda getirecektik. Tarhanaları alacaktık, ocakları yüklenecektik tangur tungur... Ondan sonra unları alacaktık...Tarhanaları alacaktık, ocakları yüklenecektik tangur tungur... Ondan sonra unları alacaktık... Her şeyimizi buraya getirecektik, mahrumiyetlerle kendimiz yapacaktık,Her şeyimizi buraya getirecektik, mahrumiyetlerle kendimiz yapacaktık, kendimiz yiyecektik, hayatımızı idare ettirmeye çalışacaktık.kendimiz yiyecektik, hayatımızı idare ettirmeye çalışacaktık. Suyu almaya koşturacaktık, nereden buluruz diye...Suyu almaya koşturacaktık, nereden buluruz diye... Abdest alırken suyu dirhem dirhem, damla damla harcayacaktık...

Abdest alırken suyu dirhem dirhem, damla damla harcayacaktık...

Her şey yerli yerinde. Bunların hepsinin tabii bir [sevabı] var, bir hizmet bunlar;Her şey yerli yerinde. Bunların hepsinin tabii bir [sevabı] var, bir hizmet bunlar; iyi niyetle yapıldığı zaman hepsi sevap.

iyi niyetle yapıldığı zaman hepsi sevap.

Bu konuda beş-altı tane hadîs-i şerîf var.

Bu konuda beş-altı tane hadîs-i şerîf var.

İnsan sırf âhiret için çalışmayacak. Sanır ki sırf âhireti için çalışırsa çok sevap kazanır.İnsan sırf âhiret için çalışmayacak. Sanır ki sırf âhireti için çalışırsa çok sevap kazanır. Yanlış bir fikir. Dünyalık için de vakit ayıracak ki kimseye yük olmasın.Yanlış bir fikir. Dünyalık için de vakit ayıracak ki kimseye yük olmasın. Hatta yük olmak ne demek; para kazansın da başkalarına hayır hasenât yapsın, sevap kazansın! Hatta yük olmak ne demek; para kazansın da başkalarına hayır hasenât yapsın, sevap kazansın! Yetimler, dullar, sur kovuklarında yaşayanlar, yakacak yiyecek bulamayanlar var;Yetimler, dullar, sur kovuklarında yaşayanlar, yakacak yiyecek bulamayanlar var; harp var, darp var, açlık kıtlık olan dünyanın bir sürü bölgesi var,harp var, darp var, açlık kıtlık olan dünyanın bir sürü bölgesi var, fakir müslümanların olduğu yerler var. Çalış, çabala, kazan; hayır yap, sevap kazan.fakir müslümanların olduğu yerler var. Çalış, çabala, kazan; hayır yap, sevap kazan. Sırf kendi ihtiyacını karşılamaktan öte, hayır kazan.

Sırf kendi ihtiyacını karşılamaktan öte, hayır kazan.

Çocukları ben küçükken bir bayramda Fatih Sultan Mehmed Han cennetmekân'ın kabrine götürdüm.

Çocukları ben küçükken bir bayramda Fatih Sultan Mehmed Han cennetmekân'ın kabrine götürdüm.

"Çocuklar, İstanbul'u seviyor musunuz?" dedim.

"Seviyoruz."

"Çocuklar, İstanbul'u seviyor musunuz?" dedim.

"Seviyoruz."

"Güzel mi?"

"Güzel."

"Neresini seviyorsunuz?"

"Güzel mi?"

"Güzel."

"Neresini seviyorsunuz?"

"Boğazı güzel, yalılar var, manzarası güzel, Çamlıcası güzel…"

"Boğazı güzel, yalılar var, manzarası güzel, Çamlıcası güzel…"

"İstanbul'u bize Fatih Sultan Mehmed aldı; ordusuyla çarpıştı, cihat etti, aldı."İstanbul'u bize Fatih Sultan Mehmed aldı; ordusuyla çarpıştı, cihat etti, aldı. Gelin, şunu bu bayramda ziyaret edelim." dedim.

Gelin, şunu bu bayramda ziyaret edelim." dedim.

Gittik. Türbe kapalı. Fatih Sultan Mehmed'in türbesi Fatih camiinin önünde.Gittik. Türbe kapalı. Fatih Sultan Mehmed'in türbesi Fatih camiinin önünde. Türbe kapalı, camlar örtülü, tozlu... Camlara elimizi dayadık, içerisi görünmüyor. Dışarısı perişan.Türbe kapalı, camlar örtülü, tozlu... Camlara elimizi dayadık, içerisi görünmüyor. Dışarısı perişan. Yerlere padişahlar çakıldan desenli döşeme yapmışlar, onlar bozulmuş.Yerlere padişahlar çakıldan desenli döşeme yapmışlar, onlar bozulmuş. Her taraf toz toprak, pislik içinde... Dışarıdan Fâtihalarımızı okuduk, dualarımızı ettik.

Her taraf toz toprak, pislik içinde... Dışarıdan Fâtihalarımızı okuduk, dualarımızı ettik.

Bizim küçük çocuk dedi ki;

Bizim küçük çocuk dedi ki;

"Baba ben zengin olursam ilk işim bu türbeyi tertemiz güzel yapacağım!"

"Baba ben zengin olursam ilk işim bu türbeyi tertemiz güzel yapacağım!"

Ayıp ya! Adam bize İstanbul'u almış vermiş; biz türbesine bakamıyoruz ya!Ayıp ya! Adam bize İstanbul'u almış vermiş; biz türbesine bakamıyoruz ya! Bu kadar edepsizlik olmaz ya!

Bu kadar edepsizlik olmaz ya!

Eskiden bir eve görücü gelirmiş,Eskiden bir eve görücü gelirmiş, gidermiş dolabın üstünde üst tarafa parmağını sürermiş, toz var mı diye...gidermiş dolabın üstünde üst tarafa parmağını sürermiş, toz var mı diye... Görünen yerleri tabii temizlerler ama üst tarafa, perdenin üstüne toz var mı diye bakarlarmış.

Görünen yerleri tabii temizlerler ama üst tarafa, perdenin üstüne toz var mı diye bakarlarmış.

İnsan oraya bir tane müstahdem tutar, "Parasını ben vereceğim, burayı gıcır gıcır istiyorum.İnsan oraya bir tane müstahdem tutar, "Parasını ben vereceğim, burayı gıcır gıcır istiyorum. Camları pırıl pırıl olacak, etrafı tertemiz olacak, çöp olmayacak. Parasını ben vereceğim." der,Camları pırıl pırıl olacak, etrafı tertemiz olacak, çöp olmayacak. Parasını ben vereceğim." der, o da camını çerçevesini güzelce temizler. Evet, bir bekçisi oluyor, para almak için oraya oturuyor.o da camını çerçevesini güzelce temizler. Evet, bir bekçisi oluyor, para almak için oraya oturuyor. Kapıya kasasını koymuş, sandalyesini koymuş; girenden çıkandan para alıyor.Kapıya kasasını koymuş, sandalyesini koymuş; girenden çıkandan para alıyor. O değil. Bakacak, bahçeyi tanzim edecek.

O değil. Bakacak, bahçeyi tanzim edecek.

Bizim Hocamız Süleymaniye hazîresine defnolundu.Bizim Hocamız Süleymaniye hazîresine defnolundu. İhvan seviyor; gül ağaçları diktiler, etrafı düzelttiler.İhvan seviyor; gül ağaçları diktiler, etrafı düzelttiler. Çamur oluyordu, oraya iri taşlarla çamurların üstünü örttüler. Çamur oluyordu, oraya iri taşlarla çamurların üstünü örttüler. Kabrini yaptırdılar, parmaklıkları yaptırdılar.Kabrini yaptırdılar, parmaklıkları yaptırdılar. Bak, sevilen insanın bakılıyor, kabrinde güller açıyor.

Bak, sevilen insanın bakılıyor, kabrinde güller açıyor.

Fatih Sultan Mehmed Han da Peygamber Efendimiz'in methine mazhar olmuş bir sultan.Fatih Sultan Mehmed Han da Peygamber Efendimiz'in methine mazhar olmuş bir sultan. "Ne iyi komutandır o İstanbul'u fetheden komutan!" diyor. "Ne iyi komutandır o İstanbul'u fetheden komutan!" diyor. İşte o fethetti. Ne iyi komutan! Ni'mel emîru emîruhâ! Niye ona bakmıyoruz?

İşte o fethetti. Ne iyi komutan! Ni'mel emîru emîruhâ! Niye ona bakmıyoruz?

Bir şey daha hoşuma gidiyor. Sultanlardan birisi, Sultan Abdülmecid galiba;Bir şey daha hoşuma gidiyor. Sultanlardan birisi, Sultan Abdülmecid galiba; "Her perşembe akşamı -perşembeyi cumaya bağlayan akşam- benim kabrimde"Her perşembe akşamı -perşembeyi cumaya bağlayan akşam- benim kabrimde Hâlidî dervişleri -yani bizler- Hatm-i Hâcegan yapsın." diye vasiyet etmiş.Hâlidî dervişleri -yani bizler- Hatm-i Hâcegan yapsın." diye vasiyet etmiş. Padişah! Hoşuma gitti. Sultan Abdulmecid.

Nerede türbesi?

Bâb-ı Âli'de.

Padişah! Hoşuma gitti. Sultan Abdulmecid.

Nerede türbesi?

Bâb-ı Âli'de.

Adamcağız "Hatm-i Hâcegan yapın orada." demiş.Adamcağız "Hatm-i Hâcegan yapın orada." demiş. Koca padişah, zamanında herkes karşısında el pençe divan duruyordu, sözünü dinliyordu,Koca padişah, zamanında herkes karşısında el pençe divan duruyordu, sözünü dinliyordu, padişahtı; şimdi öldü gitti, kimse lafını dinlemiyor. Olur mu ya, ayıp! Acıyorum, üzülüyorum.

padişahtı; şimdi öldü gitti, kimse lafını dinlemiyor. Olur mu ya, ayıp! Acıyorum, üzülüyorum.

Nakşî, Hâlidî dervişi, bizim dergâh... Bizim dergâhın vazifesi; orada Hatm-i Hâcegan yapmamız lazım.Nakşî, Hâlidî dervişi, bizim dergâh... Bizim dergâhın vazifesi; orada Hatm-i Hâcegan yapmamız lazım. Bunu arkadaşlara bildirelim. Ben de gitmedim ya... Bunu arkadaşlara bildirelim. Ben de gitmedim ya... Perşembeyi cumaya bağlayan bir akşam ben de gideyim de bu işi yapalım.

Perşembeyi cumaya bağlayan bir akşam ben de gideyim de bu işi yapalım.

Leyse ehadün mine'l-Âdemiyyîne illâ kad amile hatîeten Leyse ehadün mine'l-Âdemiyyîne illâ kad amile hatîeten ev hemme bihâ illâ mâ kâne min Yahy'ebni Zekeriyyâ.

ev hemme bihâ illâ mâ kâne min Yahy'ebni Zekeriyyâ.

"Hiçbir Âdemoğlu yoktur ki, Âdemîlerden hiçbir insan yoktur ki bir hatîe, bir günah, "Hiçbir Âdemoğlu yoktur ki, Âdemîlerden hiçbir insan yoktur ki bir hatîe, bir günah, bir hatalı iş işlememiş olsun." Ev hemme bihâ. "Veyahut ona niyetlenmemiş olsun."

bir hatalı iş işlememiş olsun." Ev hemme bihâ. "Veyahut ona niyetlenmemiş olsun."

"Yalnız Zekeriyya aleyhisselam'ın oğlu Yahya hiç günah işlemedi. Ondan hiç günah sâdır olmadı."

"Yalnız Zekeriyya aleyhisselam'ın oğlu Yahya hiç günah işlemedi. Ondan hiç günah sâdır olmadı."

Yahya aleyhisselam çok mübarek bir zatmış. Zekeriyya aleyhisselam'ın oğlu.Yahya aleyhisselam çok mübarek bir zatmış. Zekeriyya aleyhisselam'ın oğlu. İsa aleyhisselam'la teyze çocukları. Hiç işlememiş mübarek...

İsa aleyhisselam'la teyze çocukları. Hiç işlememiş mübarek...

Tabii günah işlememek çok güzel şey de, insanın aklı başına çok sonra geliyor.Tabii günah işlememek çok güzel şey de, insanın aklı başına çok sonra geliyor. Gençlik gidiyor... Çocukluk devrinde hoş görüyorlar;

"Çocuktur, yapsın."

Gençlik gidiyor... Çocukluk devrinde hoş görüyorlar;

"Çocuktur, yapsın."

Olur mu ya?

Çocuktan kötü alışınca büyüyünce frenleri tutmuyor.
Olur mu ya?

Çocuktan kötü alışınca büyüyünce frenleri tutmuyor.
Küçükten frenli alışacak ki büyüyence [iyi] olsun.Küçükten frenli alışacak ki büyüyence [iyi] olsun. Çocuklukta cam kırar, erik çalar, ağaçları taşlar, şöyle yapar, böyle yapar... E ne olacak?

Çocuklukta cam kırar, erik çalar, ağaçları taşlar, şöyle yapar, böyle yapar... E ne olacak?

Delikanlı olduğu zaman da başka kusurlar işliyor. Ondan sonra daha başka kusurlar işliyor.Delikanlı olduğu zaman da başka kusurlar işliyor. Ondan sonra daha başka kusurlar işliyor. Ondan sonra daha başka kusurlar işliyor.

Çocukları küçükten yetiştirmek lazım.

Ondan sonra daha başka kusurlar işliyor.

Çocukları küçükten yetiştirmek lazım.

Ne yapacağız bilmiyorum... Çok zor... Çocuk yetiştirmek fevkalâde zor bir şey!Ne yapacağız bilmiyorum... Çok zor... Çocuk yetiştirmek fevkalâde zor bir şey! İyi yetiştirenlere ne mutlu! Yetiştirme işini bitirip de selâmete çıkaranlara ne mutlu! Çok zor...

İyi yetiştirenlere ne mutlu! Yetiştirme işini bitirip de selâmete çıkaranlara ne mutlu! Çok zor...

Küçükken hoş görülüyor.

Küçükken hoş görülüyor.

Ben burada bakıyorum Araplar'ın kızlarına; kol, baş, bacak, her tarafı açık! Ben burada bakıyorum Araplar'ın kızlarına; kol, baş, bacak, her tarafı açık! Anası tepeden tırnağa örtünüyor, peçe de örtüyor,Anası tepeden tırnağa örtünüyor, peçe de örtüyor, elleri eldivenli, ayakları çoraplı, hiçbir yeri görünmüyor. Aferin, mâşaallah.elleri eldivenli, ayakları çoraplı, hiçbir yeri görünmüyor. Aferin, mâşaallah. E bu kızın hali ne? Kazık kadar olmuş...

"Küçük, ziyanı yok."

E bu kızın hali ne? Kazık kadar olmuş...

"Küçük, ziyanı yok."

Hiçbir dükkânda hem uzun etekli olsun hem uzun kollu olsun hem yakası kapalı olsun,Hiçbir dükkânda hem uzun etekli olsun hem uzun kollu olsun hem yakası kapalı olsun, bir kız gömleği bulamazsınız; isterseniz arayın! Torunlarımıza hediye götürelim diye biz aradık.bir kız gömleği bulamazsınız; isterseniz arayın! Torunlarımıza hediye götürelim diye biz aradık. Eteği uzun, kolu kısa; kolu uzun, eteği kısa... Ya bunun her tarafı tam olanı yok mu?

Eteği uzun, kolu kısa; kolu uzun, eteği kısa... Ya bunun her tarafı tam olanı yok mu?

Yok.

Neden?

"Olsun"muş.

Yok.

Neden?

"Olsun"muş.

"Olsun" diye çocukları yetiştiriyoruz. "Çocuktur, ziyanı yoktur." diyoruz."Olsun" diye çocukları yetiştiriyoruz. "Çocuktur, ziyanı yoktur." diyoruz. Halbuki Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Çocuğun avreti büyüğün avreti gibidir."

Halbuki Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Çocuğun avreti büyüğün avreti gibidir."

Büyük nasıl örtünecekse küçük de öyle örtünecek.

Büyük nasıl örtünecekse küçük de öyle örtünecek.

Avustralya'da Mehmed diye bir arkadaş vardı,Avustralya'da Mehmed diye bir arkadaş vardı, küçücük çocuklarını ne güzel çarşaflı marşaflı örttürüyordu. Ne kadar hoşuma gidiyordu...küçücük çocuklarını ne güzel çarşaflı marşaflı örttürüyordu. Ne kadar hoşuma gidiyordu... Minicik kızlar; tepeden tırnağa örtülü.

Minicik kızlar; tepeden tırnağa örtülü.

Öyle alıştıracaksın, öyle sevdireceksin, öyle para vereceksin, öyle hediye vereceksin;Öyle alıştıracaksın, öyle sevdireceksin, öyle para vereceksin, öyle hediye vereceksin; "Aferin evlâdım..." diyeceksin.

Ben bizim torunları zorluyorum.
"Aferin evlâdım..." diyeceksin.

Ben bizim torunları zorluyorum.
Ben başörtüsünü seviyorum diye örtüyor. "Dede" diyor, geliyor, beni öpüyor.Ben başörtüsünü seviyorum diye örtüyor. "Dede" diyor, geliyor, beni öpüyor. Biraz sonra bakıyorum, atmış, orada koşturuyor.

Neden?

Alışmamış. Tabii okula gidiyor...

Biraz sonra bakıyorum, atmış, orada koşturuyor.

Neden?

Alışmamış. Tabii okula gidiyor...

Çocuktan alıştıramazsan büyüdüğü zaman olmaz. Ağaç yaşken eğilir.

Çocuktan alıştıramazsan büyüdüğü zaman olmaz. Ağaç yaşken eğilir.

Ben ne zaman bir yerde bir çalgı, dımbırtı sesi duysam üzülürüm, hoşlanmam.Ben ne zaman bir yerde bir çalgı, dımbırtı sesi duysam üzülürüm, hoşlanmam. Saz, söz, çalgı sesi duydum mu gam kasâvet çöker, üzülürüm.

Neden?

Saz, söz, çalgı sesi duydum mu gam kasâvet çöker, üzülürüm.

Neden?

Küçükken rahmetli anamın telkini, öğretmesi ona karşı bir nefret aşılamış bana;Küçükken rahmetli anamın telkini, öğretmesi ona karşı bir nefret aşılamış bana; ne gazinoyu severim, ne çalgıyı severim... Oralardan bir şey bulaşacakmış gibi korkarak geçerim.ne gazinoyu severim, ne çalgıyı severim... Oralardan bir şey bulaşacakmış gibi korkarak geçerim. Duyduğum zaman da memnun olmam.

Bu ne?

Annenin babanın yetiştirmesi.

Duyduğum zaman da memnun olmam.

Bu ne?

Annenin babanın yetiştirmesi.

Küçükken, "Hadi evladım, oyna evladım, çal evladım... Hadi bakalım, bak bu ne güzel şarkı söyler... Küçükken, "Hadi evladım, oyna evladım, çal evladım... Hadi bakalım, bak bu ne güzel şarkı söyler... Bak ne güzel dans ediyor..."

Küçücük çocuğu baleye götürüyor, gönderiyor.
Bak ne güzel dans ediyor..."

Küçücük çocuğu baleye götürüyor, gönderiyor.
Bale sanki ilericilik sembolü gibi! [Kısacık] etek veya vücuda yapışık giyim kuşam...

Bale sanki ilericilik sembolü gibi! [Kısacık] etek veya vücuda yapışık giyim kuşam...

Allahu Teâlâ hazretleri bizi günahların büyüğünden küçüğünden korusun.Allahu Teâlâ hazretleri bizi günahların büyüğünden küçüğünden korusun. Evlatlarımızı da günahlara hiç bulaşmadan yaşayacak gibi yetiştirmek nasip etsin.Evlatlarımızı da günahlara hiç bulaşmadan yaşayacak gibi yetiştirmek nasip etsin. Küçükten iyi müslüman olarak yetiştirmek nasip etsin. Allah hepinizden razı olsun.

Küçükten iyi müslüman olarak yetiştirmek nasip etsin. Allah hepinizden razı olsun.

Sübhâne rabbinâ rabbi'l-izzeti ammâ yasifûn. Ve selâmün âle'l-mürselîn. Sübhâne rabbinâ rabbi'l-izzeti ammâ yasifûn. Ve selâmün âle'l-mürselîn. Ve'l-hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. el-Fâtiha.

Ve'l-hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. el-Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2