Namaz Vakitleri

26 Cemâziye'l-Âhir 1446
27 Aralık 2024
İmsak
06:49
Güneş
08:21
Öğle
13:10
İkindi
15:29
Akşam
17:49
Yatsı
19:16
Detaylı Arama

Hakkı Söylemek

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

7 Şa'bân 1408 / 25.03.1988
Sydney/ Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Kadılar Üç Çeşittir, Arkadaşını Kandırmak, İlmi Gizlemek, Dâvud AS’ın Allah’tan Korkması, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Hakkı Söylemek

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

7 Şa'bân 1408 / 25.03.1988
Sydney/ Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Kadılar Üç Çeşittir, Arkadaşını Kandırmak, İlmi Gizlemek, Dâvud AS’ın Allah’tan Korkması, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecma'în.el-Hamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecma'în. Ve mente bi'âhû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'dü fe kâle'n-Nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem: Ve mente bi'âhû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'dü fe kâle'n-Nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem:

el-Kudâtü selâsetün: İsnâni fi'n-nâri ve vâhidün fi'l-cenneti.el-Kudâtü selâsetün: İsnâni fi'n-nâri ve vâhidün fi'l-cenneti. Racülün alime'l-hakka fe kadâ bihi fe hüve fi'l-cenneti ve racülün kadâ li'n-nâsi alâ cehli fe hüve fi'n-nâriRacülün alime'l-hakka fe kadâ bihi fe hüve fi'l-cenneti ve racülün kadâ li'n-nâsi alâ cehli fe hüve fi'n-nâri ve racülün arafe'l-hakka fe câra fi'l-hukmi fe hüve fi'n-nâri. ve racülün arafe'l-hakka fe câra fi'l-hukmi fe hüve fi'n-nâri.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl. Aziz ve muhterem kardeşlerim! Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin mübarek hadîs-i şerîflerindenPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin mübarek hadîs-i şerîflerinden okumak üzere Yıldırım kardeşimiz Muhtârü'l-ehâdîs kitabından bir sayfa açtı. okumak üzere Yıldırım kardeşimiz Muhtârü'l-ehâdîs kitabından bir sayfa açtı. Açtığı sayfa 110. sayfa, sayfanın başındaki hadîs-i şerîf bu. Açtığı sayfa 110. sayfa, sayfanın başındaki hadîs-i şerîf bu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu hadîs-i şerîfinde hâkimler, kadılarla ilgili buyurmuş ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu hadîs-i şerîfinde hâkimler, kadılarla ilgili buyurmuş ki;

"Kadılar üç tanedir. Üç nevidir, üç cinstir. "Kadılar üç tanedir. Üç nevidir, üç cinstir. Hâkimler insanlar arasında hükmeden hâkimler üç çeşittir." Hâkimler insanlar arasında hükmeden hâkimler üç çeşittir."

Kadı; "ortaya kazıyye koyan, kadâ eden kişi" mânasına geliyor. Kâdî ism-i fâil siygası oluyor. Kadı; "ortaya kazıyye koyan, kadâ eden kişi" mânasına geliyor. Kâdî ism-i fâil siygası oluyor. Hüküm koyan, iki kimseyi dinleyip veya daha başka hasımları dinleyip aralarındaHüküm koyan, iki kimseyi dinleyip veya daha başka hasımları dinleyip aralarında "Gerçeği şudur." diye söyleyen, kararı veren kimse olmuş oluyor. "Gerçeği şudur." diye söyleyen, kararı veren kimse olmuş oluyor.

"Kadılar üç tanedir. Üç çeşittir." İsnâni fi'n-nâri. "İki tanesi cehennemdedir." "Kadılar üç tanedir. Üç çeşittir." İsnâni fi'n-nâri. "İki tanesi cehennemdedir."

Üç cins kadıdan iki tanesi cehennemdedir. Üç cins kadıdan iki tanesi cehennemdedir.

Ve vâhidün fi'l-cenneti. "Bir tanesi cennette olacak.Ve vâhidün fi'l-cenneti. "Bir tanesi cennette olacak. İki tanesi cehenneme gidecek bir tanesi cennette olacak."İki tanesi cehenneme gidecek bir tanesi cennette olacak." Racülün alime'l-hakka fe kadâ bihi fe hüve fi'l-cenneti. Racülün alime'l-hakka fe kadâ bihi fe hüve fi'l-cenneti. "Bir adam ki gerçeği biliyor ve onunla hükmediyor; işte o cennete gidecek." "Bir adam ki gerçeği biliyor ve onunla hükmediyor; işte o cennete gidecek."

Kadı; hükmü biliyor, Allah'ın emrini biliyor, Peygamber Efendimiz'in sünnetini biliyor,Kadı; hükmü biliyor, Allah'ın emrini biliyor, Peygamber Efendimiz'in sünnetini biliyor, dinin hükmünü biliyor, şeriatin ahkâmına âşinâ, bilgisi yerinde, fıkıh bilgisi kuvvetli. dinin hükmünü biliyor, şeriatin ahkâmına âşinâ, bilgisi yerinde, fıkıh bilgisi kuvvetli. Kendisinin karşısına mesele gelince; "Sen haksızsın, sen haklısın! Aranızda şöyle yapmanız lazım. Kendisinin karşısına mesele gelince; "Sen haksızsın, sen haklısın! Aranızda şöyle yapmanız lazım. Şu şöyle olacak!.." diyor. Hakkı söylüyor. Gerçek olan neyse o hükmü vermiş oluyor. Şu şöyle olacak!.." diyor. Hakkı söylüyor. Gerçek olan neyse o hükmü vermiş oluyor. İşte bu, cennete gidecek. Kıymetli, böyle bir kimsenin kıymeti çok fazla! İşte bu, cennete gidecek. Kıymetli, böyle bir kimsenin kıymeti çok fazla!

Ve racülün kadâ li'n-nâsi alâ cehli fe hüve fi'n-nâri. Ve racülün kadâ li'n-nâsi alâ cehli fe hüve fi'n-nâri. "Ama bir adam ki insanlar kendisine gelip mesele sorduğu zaman insanlar arasında cahilce hükmediyor." "Ama bir adam ki insanlar kendisine gelip mesele sorduğu zaman insanlar arasında cahilce hükmediyor."

Cahillik üzere hükmediyor. Bilgisi yok. Tamam, ben sizin aranızda hakem olayım, diyor. Cahillik üzere hükmediyor. Bilgisi yok. Tamam, ben sizin aranızda hakem olayım, diyor. Veyahut kendisini hakem seçiyorlar. Kadı oluyor. Söylüyor ama söylediği şey bilgiye dayanmıyor.Veyahut kendisini hakem seçiyorlar. Kadı oluyor. Söylüyor ama söylediği şey bilgiye dayanmıyor. Sen haksızsın, dediği adam aslında şeriate haksız değil. Sen haksızsın, dediği adam aslında şeriate haksız değil. Haklısın dediği adam, aslında şeriate göre haklı değil. Bu adam cahilliğinden böyle şey yapıyor. Haklısın dediği adam, aslında şeriate göre haklı değil. Bu adam cahilliğinden böyle şey yapıyor. O da zaten çok bilgili insan değil. Böylece tabii bir haksızlık yapılmış oluyor. O da zaten çok bilgili insan değil. Böylece tabii bir haksızlık yapılmış oluyor.

"Bu cahilce hükmeden, cahilliğine rağmen kadılığa kalkışan,"Bu cahilce hükmeden, cahilliğine rağmen kadılığa kalkışan, hüküm vermeye kalkışan kimse cehennemdedir." hüküm vermeye kalkışan kimse cehennemdedir."

Çünkü İslâm dini adalete çok önem vermiştir. Çünkü İslâm dini adalete çok önem vermiştir. Adaletin yerine gelmesi, hakkın çiğnenmemesi, haksızlığın yapılmamasıAdaletin yerine gelmesi, hakkın çiğnenmemesi, haksızlığın yapılmaması İslâm'da en önemli işlerden birisidir.İslâm'da en önemli işlerden birisidir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bize emrediyor ki;Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bize emrediyor ki; "Hak neredeyse orada olunuz." "Hakikat, gerçek ne tarafta o tarafı tutunuz." demektir."Hak neredeyse orada olunuz." "Hakikat, gerçek ne tarafta o tarafı tutunuz." demektir. Kur'an'ı Kerîm bize buyuruyor ki: "Kendimizin aleyhine de olsa, ana babanızın aleyhine de olsa,Kur'an'ı Kerîm bize buyuruyor ki: "Kendimizin aleyhine de olsa, ana babanızın aleyhine de olsa, akrabanızın, yakınlarınızın, sevdiklerinizin aleyhine de olsa hakikati söylemekten, adaletten,akrabanızın, yakınlarınızın, sevdiklerinizin aleyhine de olsa hakikati söylemekten, adaletten, doğruluktan ayrılmayın ve sizin sevgileriniz, sempatileriniz veya antipatileriniz,doğruluktan ayrılmayın ve sizin sevgileriniz, sempatileriniz veya antipatileriniz, kızgınlıklarınız hükmünüzü yanlış vermenize yol açmasın!" diye hadîs-i şeriflerde tavsiye var. kızgınlıklarınız hükmünüzü yanlış vermenize yol açmasın!" diye hadîs-i şeriflerde tavsiye var.

"Ben falanca adama kızıyorum. O karşıma geliyor. Kızdığım için haklı olduğu halde haksız çıkartıyorum." "Ben falanca adama kızıyorum. O karşıma geliyor. Kızdığım için haklı olduğu halde haksız çıkartıyorum."

İslâm'da bu da yok. Kızgınlıklarla, sevgilerle, antipatilerle hüküm vermek yok. İslâm'da bu da yok. Kızgınlıklarla, sevgilerle, antipatilerle hüküm vermek yok.

"Filanca kardeş benim iyi ahbabımdır. Akrabam var, bana akrabam olur. "Filanca kardeş benim iyi ahbabımdır. Akrabam var, bana akrabam olur. Bana da çok iyiliği dokunmuştur. Şimdi ben onun hakkını nasıl çiğnerim? Bana da çok iyiliği dokunmuştur. Şimdi ben onun hakkını nasıl çiğnerim? Evet, haksız ama tabii desteklemek zorundayız…" Öyle şey yok. İslâm'da bu yok.Evet, haksız ama tabii desteklemek zorundayız…"

Öyle şey yok. İslâm'da bu yok.
Desteklemek zorundayız, yok. Hak neredeyse insan o tarafta olacak.Desteklemek zorundayız, yok. Hak neredeyse insan o tarafta olacak. Gerçek nerdeyse o yolda olacak. İslâm'ın terbiyesi bu. Acı bir şey, zor bir şey, güç bir şey.Gerçek nerdeyse o yolda olacak. İslâm'ın terbiyesi bu. Acı bir şey, zor bir şey, güç bir şey. Hele hele karşısındaki adam insanın yüzüne bakar da;Hele hele karşısındaki adam insanın yüzüne bakar da; "Ya bunca yıldır sana iyiliğim dokunmuştu. "Ya bunca yıldır sana iyiliğim dokunmuştu. Bu kadar arkadaşız; tuttun şimdi karşı tarafa geçtin, o tarafı destekliyorsun…" filan gibi Bu kadar arkadaşız; tuttun şimdi karşı tarafa geçtin, o tarafı destekliyorsun…" filan gibi bir söz söylerse bizim mertliğimize yakışmaz gibi bir duygu içinde oluruz.bir söz söylerse bizim mertliğimize yakışmaz gibi bir duygu içinde oluruz. Bizim aldığımız Türkiye'deki terbiye dolayısıyla böyle olur. Ama böyle olmayacak.Bizim aldığımız Türkiye'deki terbiye dolayısıyla böyle olur. Ama böyle olmayacak. Bu tarzda olmaması lazım. Gerçeği hükmetmeliyiz. Bu tarzda olmaması lazım. Gerçeği hükmetmeliyiz.

Hârun Reşîd ile bir hıristiyan, kadı efendinin huzuruna gelmişler de kadı kapıdan ikisi girdiği zaman Hârun Reşîd ile bir hıristiyan, kadı efendinin huzuruna gelmişler de kadı kapıdan ikisi girdiği zaman bakmış birisi müslüman, ötekisine bakmış kıyafetinden gayrimüslim.bakmış birisi müslüman, ötekisine bakmış kıyafetinden gayrimüslim. Demiş ki; "Ah şu müslüman haklı olsa…" İçinden ona meyletmiş.Demiş ki; "Ah şu müslüman haklı olsa…" İçinden ona meyletmiş. Sonra dinlemiş, bakmış ki müslüman haksız, ötekisi haklı. "Sen haksızsın, bu böyle olacak. Sonra dinlemiş, bakmış ki müslüman haksız, ötekisi haklı. "Sen haksızsın, bu böyle olacak. Ona hakkını ver." demiş. Ömrünün sonuna kadar; "Yâ Rabbi! Sen beni affet!Ona hakkını ver." demiş. Ömrünün sonuna kadar; "Yâ Rabbi! Sen beni affet! Onlar kapıdan geldikleri zaman ben ikisine eşit gözle bakmadım.Onlar kapıdan geldikleri zaman ben ikisine eşit gözle bakmadım. Kalbim 'Müslüman kazanmış olsa…' diye ona meyletti." diye tevbe istiğfar edermiş. Kalbim 'Müslüman kazanmış olsa…' diye ona meyletti." diye tevbe istiğfar edermiş. Ömrünün sonuna kadar! Adalet duygusu İslâm'da o kadar önemli bir duygudur.Ömrünün sonuna kadar!

Adalet duygusu İslâm'da o kadar önemli bir duygudur.
Onun için bu işi cahillerin yapmaması lazım. Bilmeyen insanın kenarda durması lazım.Onun için bu işi cahillerin yapmaması lazım. Bilmeyen insanın kenarda durması lazım. Bilmediğini söylemesi, bilenin konuşması lazım. Bilmediğini söylemesi, bilenin konuşması lazım. Bilgisi olmadığı halde böyle bir hüküm vermeye kalkışan kimse cehenneme gidecek, diye Bilgisi olmadığı halde böyle bir hüküm vermeye kalkışan kimse cehenneme gidecek, diye Peygamber Efendimiz buyuruyor. Çünkü cemiyet mahvolur. Adalet olmazsa cemiyet mahvolur.Peygamber Efendimiz buyuruyor. Çünkü cemiyet mahvolur. Adalet olmazsa cemiyet mahvolur. Cemiyet mahvoluyor. Geçtiğimiz devrelerde bunun çok acısını gördük.Cemiyet mahvoluyor.

Geçtiğimiz devrelerde bunun çok acısını gördük.
Doktorlar kendi taraftarlarını tedavi ettiler, kendi hasımlarını tedavi etmediler, ölümüne yol açtılar.Doktorlar kendi taraftarlarını tedavi ettiler, kendi hasımlarını tedavi etmediler, ölümüne yol açtılar. Hacettepe'ye düşen bir insan Hacettepe'de çok zulümler oldu. Kan verilmesi lazım, vermediler.Hacettepe'ye düşen bir insan Hacettepe'de çok zulümler oldu. Kan verilmesi lazım, vermediler. Bilmem daha başka şeyler olması lazım, yapmadılar. Ters tedavi yaptılar… Bilmem daha başka şeyler olması lazım, yapmadılar. Ters tedavi yaptılar…

Karakollar aynı şeyi yaptı. Gelen adamların ayrımını yaptılar.Karakollar aynı şeyi yaptı. Gelen adamların ayrımını yaptılar. Karakoldaki adamın [anlayışına] göre kendi taraftarı arka kapıdan çıkartıldı. Ötekisi cezalandırıldı. Karakoldaki adamın [anlayışına] göre kendi taraftarı arka kapıdan çıkartıldı. Ötekisi cezalandırıldı. Tabii böyle bir sosyal nizam gelişmez.Tabii böyle bir sosyal nizam gelişmez. İslâmî idarelerde geçtiğimiz tarih boyunca gördüğümüz çeşitli İslâm devletlerinde ve İslâmî idarelerde geçtiğimiz tarih boyunca gördüğümüz çeşitli İslâm devletlerinde ve müslümanların mutlu zamanlar yaşadığı çağlarda herkese adaletle hükmedilmiştir. müslümanların mutlu zamanlar yaşadığı çağlarda herkese adaletle hükmedilmiştir.

Bizim Osmanlılar'ın Avrupa'ya savaşa gittiği zaman geçtikleri yerlerdeBizim Osmanlılar'ın Avrupa'ya savaşa gittiği zaman geçtikleri yerlerde ordunun ihtiyacı olan üzümleri kopardıklarında sahipleri kaçmış olduğu için oralardan,ordunun ihtiyacı olan üzümleri kopardıklarında sahipleri kaçmış olduğu için oralardan, parayı verecek kimse bulamıyorlar, paraları üzüm kütüklerine bağlıyorlar. parayı verecek kimse bulamıyorlar, paraları üzüm kütüklerine bağlıyorlar. Kütüklere bağlayıp -mahallî tabir olarak üzüm çubuğu deniliyor- üzümün dallarına,Kütüklere bağlayıp -mahallî tabir olarak üzüm çubuğu deniliyor- üzümün dallarına, kütüklerine bağlayıp gelsin buradan parayı alsın filan diye geçip gidiyorlar.kütüklerine bağlayıp gelsin buradan parayı alsın filan diye geçip gidiyorlar. Adamlar ordu geçtikten sonra tekrar bağlarına, evlerine geldikleri zaman bakıyorlar ki Adamlar ordu geçtikten sonra tekrar bağlarına, evlerine geldikleri zaman bakıyorlar ki üzümleri kopartmış ama paraları oraya bağlanmış. üzümleri kopartmış ama paraları oraya bağlanmış.

İşte bu adalet duygusu dolayısıyla Bizans muhasara edildiği zaman Bizans'ın içindekiler demişler ki; İşte bu adalet duygusu dolayısıyla Bizans muhasara edildiği zaman Bizans'ın içindekiler demişler ki; "Burada Avrupalılar'ın, papalığın, kardinallerin külahlarını görmektense müslümanları,"Burada Avrupalılar'ın, papalığın, kardinallerin külahlarını görmektense müslümanları, sarığını görmeyi tercih ederiz!" Müslümanlara sempati duymuşlar.sarığını görmeyi tercih ederiz!" Müslümanlara sempati duymuşlar. Bağlılık yakınlık hissetmişler. Adaletlerinden, dürüstlüklerinden, temizliklerinden,Bağlılık yakınlık hissetmişler. Adaletlerinden, dürüstlüklerinden, temizliklerinden, pâk insanlar olmalarından, kimseye cevr ü cefâ ezâ etmemiş olmalarından,pâk insanlar olmalarından, kimseye cevr ü cefâ ezâ etmemiş olmalarından, mazluma yardımcı olmalarından dolayı. Hama veya Humus taraflarında mazluma yardımcı olmalarından dolayı.

Hama veya Humus taraflarında
İslâm ordusu oraları fethettiği zaman araziden ve hıristiyanlardan vergi almış. İslâm ordusu oraları fethettiği zaman araziden ve hıristiyanlardan vergi almış. Haraç ve cizye vergisi almış. Fakat Bizans bir ordu hazırlayıp o tarafa doğru sefer yapıncaHaraç ve cizye vergisi almış. Fakat Bizans bir ordu hazırlayıp o tarafa doğru sefer yapınca askerî bir sebeple şehri bırakıp geriye çekilmeye karar vermişler.askerî bir sebeple şehri bırakıp geriye çekilmeye karar vermişler. Şehri bırakırken şehirdeki bütün şahıslara aldıkları vergileri defterdeki rakamlara göre geri veriyorlar.Şehri bırakırken şehirdeki bütün şahıslara aldıkları vergileri defterdeki rakamlara göre geri veriyorlar. Bunları geri alın diye veriyorlar. Diyorlar ki; "Niye veriyorsunuz?" Bunları geri alın diye veriyorlar. Diyorlar ki;

"Niye veriyorsunuz?"

"Biz sizden vergi aldığımız zaman sizin canınızı, malınızı korumak mükellefiyetini de"Biz sizden vergi aldığımız zaman sizin canınızı, malınızı korumak mükellefiyetini de yüklenmiş oluyorduk, o şeyle almıştık. Devletiz biz. Siz bizim tebaamız oluyordunuz.yüklenmiş oluyorduk, o şeyle almıştık. Devletiz biz. Siz bizim tebaamız oluyordunuz. Bize vergi veren kimseler oluyordunuz. Sizin can emniyetini sağlamak vazifemiz oluyordu.Bize vergi veren kimseler oluyordunuz. Sizin can emniyetini sağlamak vazifemiz oluyordu. Onu şimdi yapamıyoruz. Düşman geldiği için kalsak kendimiz onlara direnecek durumda değiliz.Onu şimdi yapamıyoruz. Düşman geldiği için kalsak kendimiz onlara direnecek durumda değiliz. Daha geri cepheye çekilmemiz lazım. Daha geri cepheye çekilmemiz lazım. Çekildiğimiz için bu parayı almak bize helal olmadığından geri veriyoruz." diyorlar. Çekildiğimiz için bu parayı almak bize helal olmadığından geri veriyoruz." diyorlar.

Hani ordu vermese ne olacak? Ahali onlarla çarpışamaz ki!Hani ordu vermese ne olacak? Ahali onlarla çarpışamaz ki! "Ne yapalım, verdiğini aldılar gittiler…" diye düşünür. "Ne yapalım, verdiğini aldılar gittiler…" diye düşünür.

İşte böyle düşünmüşler eskiler. İslâm'ı insanların gönüllerine hâkim olupİşte böyle düşünmüşler eskiler. İslâm'ı insanların gönüllerine hâkim olup hayatlarına yön verdiği zamanlarda adalet bu kadar kıymetli olmuş.hayatlarına yön verdiği zamanlarda adalet bu kadar kıymetli olmuş. Kadı efendi eğer cahillikle hükmederse adalet mahvolacağından, haksızlık cârî olacağından,Kadı efendi eğer cahillikle hükmederse adalet mahvolacağından, haksızlık cârî olacağından, insanlar mağdur duruma düşeceğinden o cehennemlik oluyor. Mühim bir şey! insanlar mağdur duruma düşeceğinden o cehennemlik oluyor. Mühim bir şey!

Sosyal yapıda adaletsizlik çok büyük bir kusurdur. Onun için o kişi cehennemlik oluyor. Sosyal yapıda adaletsizlik çok büyük bir kusurdur. Onun için o kişi cehennemlik oluyor.

"Kadılar, hâkimler üç tanedir. İki tanesi cehennemdedir. Bir tanesi cennettedir."Kadılar, hâkimler üç tanedir. İki tanesi cehennemdedir. Bir tanesi cennettedir. İki tanesi cehennemdedir. Bir tanesi cennete girecek." buyuruyor Peygamber Efendimiz. İki tanesi cehennemdedir. Bir tanesi cennete girecek." buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Bir tanesi hak nedir, gerçek nedir, doğru nedir görüp bilip bilgisi üzerine Bir tanesi hak nedir, gerçek nedir, doğru nedir görüp bilip bilgisi üzerine kadılık hâkimlik yapan ve doğruyu hükmeden kimsedir. Bu cennete girecek. kadılık hâkimlik yapan ve doğruyu hükmeden kimsedir. Bu cennete girecek.

Cehenneme gireceklerden bir tanesi cahil olduğu halde kadılığa hâkimliğe cüret edip deCehenneme gireceklerden bir tanesi cahil olduğu halde kadılığa hâkimliğe cüret edip de cahillikle hüküm verendir. O cehenneme gidecektir.cahillikle hüküm verendir. O cehenneme gidecektir. Üçüncü üçüncü tip de; Ve racülün arafe'l-hakka fe câre fi'l-hukmi.Üçüncü üçüncü tip de;

Ve racülün arafe'l-hakka fe câre fi'l-hukmi.
"Gerçeği biliyor, Allah'ın hükmü nedir, doğru nedir biliyor ama "Gerçeği biliyor, Allah'ın hükmü nedir, doğru nedir biliyor ama hükmünde verdiği hükümde mahkeme hükmünde cevr ü cefâ yapıyor. Zalimlik yapıyor."hükmünde verdiği hükümde mahkeme hükmünde cevr ü cefâ yapıyor. Zalimlik yapıyor." "O da cehennemdedir." Hakkı biliyor, cevren tersini yapıyor, cehennemde!"O da cehennemdedir."

Hakkı biliyor, cevren tersini yapıyor, cehennemde!
Cahil iyi niyetle de olsa yanlış şey yaptığı için o cehennemde oluyor.Cahil iyi niyetle de olsa yanlış şey yaptığı için o cehennemde oluyor. Onun için kadılık mesleğini eskiler pek istememişler.Onun için kadılık mesleğini eskiler pek istememişler. Hatta tazyik edildikleri zaman kadılık yapmaktansa hapse girmeyi tercih etmişler.Hatta tazyik edildikleri zaman kadılık yapmaktansa hapse girmeyi tercih etmişler. Büyüklerimiz kadılık yapmaktansa hapse girmeyi tercih etmişler. Büyüklerimiz kadılık yapmaktansa hapse girmeyi tercih etmişler.

Bu münasebetle bir fıkra anlatayım, olmuş bir hadise:Bu münasebetle bir fıkra anlatayım, olmuş bir hadise: Bizim kardeşlerimizden, tanıdıklarımızdan birisi bir yere müftü olmuş. Bizim kardeşlerimizden, tanıdıklarımızdan birisi bir yere müftü olmuş. Hasan Basri Çantay sağ imiş o sırada. Ona gitmiş. "Bizi filanca yere müftü tayin ettiler.Hasan Basri Çantay sağ imiş o sırada. Ona gitmiş. "Bizi filanca yere müftü tayin ettiler. O şehre gideceğim…" filan diye konuştuğu zaman; "Bak sana bir fıkra anlatayım." demiş. O şehre gideceğim…" filan diye konuştuğu zaman; "Bak sana bir fıkra anlatayım." demiş. Hasan Basri Çantay. Bu fıkra Hasan Basri Çantay'dan, şu Kur'ân-ı Kerîm mealini hazırlamış olanHasan Basri Çantay. Bu fıkra Hasan Basri Çantay'dan, şu Kur'ân-ı Kerîm mealini hazırlamış olan Hasan Basri Efendi'den ki Mehmet Akif'in arkadaşıdır. Mecliste zabıt kâtipliği yapmış bir kimse.Hasan Basri Efendi'den ki Mehmet Akif'in arkadaşıdır. Mecliste zabıt kâtipliği yapmış bir kimse. Anlattığı fıkra şöyle: İki kimse arkadaş olmuşlar. Birisi müftü. Anlattığı fıkra şöyle:

İki kimse arkadaş olmuşlar. Birisi müftü.

Bu arkadaş müftü olduğu için o müftüye anlatıyormuş. Bu arkadaş müftü olduğu için o müftüye anlatıyormuş.

Birisi müftü. Müftü efendi cemaatten birisiyle arkadaş olmuş. İyi ahbaplık ediyorlarmış. Birisi müftü. Müftü efendi cemaatten birisiyle arkadaş olmuş. İyi ahbaplık ediyorlarmış. Birbirlerine gelip gidiyorlarmış. Demişler ki;Birbirlerine gelip gidiyorlarmış. Demişler ki; "Yahu dünyada birbirimize gerçekten samimi muhabbetli bir kardeşlik tesis ettik."Yahu dünyada birbirimize gerçekten samimi muhabbetli bir kardeşlik tesis ettik. Âhirette de birbirimizi arayalım." demişler. "Pekâlâ." "Müftü efendi vefat etmiş.Âhirette de birbirimizi arayalım." demişler.

"Pekâlâ."

"Müftü efendi vefat etmiş.
Öteki kardeş de vefat etmiş. Âhirette aramaya başlamışlar.Öteki kardeş de vefat etmiş. Âhirette aramaya başlamışlar. Tabii onlar birbirlerini arasalar buraya haberi kim getirecek? Bu fıkra olduğu anlaşılıyor amaTabii onlar birbirlerini arasalar buraya haberi kim getirecek? Bu fıkra olduğu anlaşılıyor ama sembolik bir fıkra. Ardından bir mâna çıkacak. O cemaatten olan şahıs cennete gitmiş.sembolik bir fıkra. Ardından bir mâna çıkacak. O cemaatten olan şahıs cennete gitmiş. Cennetlik olmuş. Cennete gitmiş. Fıkra bu ya; cennete gitmiş.Cennetlik olmuş. Cennete gitmiş. Fıkra bu ya; cennete gitmiş. Allah hepimize cennetini nasip etsin. Cemâlini göstersin. Cennete gidince sekiz cenneti dolaşmış.Allah hepimize cennetini nasip etsin. Cemâlini göstersin. Cennete gidince sekiz cenneti dolaşmış. Firdevs-i Âlâ'dan başlamış. Cennetlerin tabakalarını aramış.Firdevs-i Âlâ'dan başlamış. Cennetlerin tabakalarını aramış. Müftü efendiyi en yukardan başlamış aramaya, yok. Aşağı doğru inmiş, yok.Müftü efendiyi en yukardan başlamış aramaya, yok. Aşağı doğru inmiş, yok. Daha aşağı doğru inmiş, yok. Daha aşağı inmiş, yok. Daha aşağı… Yok. Daha aşağı doğru inmiş, yok. Daha aşağı inmiş, yok. Daha aşağı… Yok. Acaba göremediğim kıyıda köşede mi kaldı, diye yukardan aşağıya bir kere soruşturarak aramış.Acaba göremediğim kıyıda köşede mi kaldı, diye yukardan aşağıya bir kere soruşturarak aramış. Yok müftü efendi. "Yahu iyi insandı bu, niye böyle buralarda yok.Yok müftü efendi. "Yahu iyi insandı bu, niye böyle buralarda yok. Yoksa cennete giremedi mi bizim müftü kardeşimiz filan diye…" filan diye yüreği yanarak acı ihtimali düşünmeye başlamış.Yoksa cennete giremedi mi bizim müftü kardeşimiz filan diye…" filan diye yüreği yanarak acı ihtimali düşünmeye başlamış. Onun üzerine ilgililerden müsaade istemiş. Onun üzerine ilgililerden müsaade istemiş.

Cehennemi aramaya başlamış. Oradan tabaka tabaka yedi kat cehennemi aramış aramış.Cehennemi aramaya başlamış. Oradan tabaka tabaka yedi kat cehennemi aramış aramış. Cehennemde de bulamamış. Cehennemde de bulamamış. Biraz daha dikkatli bir şekilde yeniden tepeden tırnağa aramış cehennemi.Biraz daha dikkatli bir şekilde yeniden tepeden tırnağa aramış cehennemi. Nihayet Gayyâ kuyusunun, Gayyâ kuyusu ki cehennemin en aşağısında, en derinlerinde,Nihayet Gayyâ kuyusunun, Gayyâ kuyusu ki cehennemin en aşağısında, en derinlerinde, en şiddetli azap olan yermiş. Orada bakmış.en şiddetli azap olan yermiş. Orada bakmış. Azapların, katranların, işkencelerin, dumanların arasında müftü efendinin kellesini görmüş.Azapların, katranların, işkencelerin, dumanların arasında müftü efendinin kellesini görmüş. Başı şu kadar -göstermek gibi olmasın- şeyin üstünde çıkıyor. Böyle bir görmüş.Başı şu kadar -göstermek gibi olmasın- şeyin üstünde çıkıyor. Böyle bir görmüş. En aşağı tabakada Gayyâ kuyusunda, başını görmüş. Yanına varmış. En aşağı tabakada Gayyâ kuyusunda, başını görmüş. Yanına varmış.

"Yahu müftü efendi! Bu ne hâldir böyle, nasıl düştün buraya?" "Yahu müftü efendi! Bu ne hâldir böyle, nasıl düştün buraya?"

"Çok şükür, çok şükür. Çok şükür hâlime…" diyormuş. "Çok şükür, çok şükür. Çok şükür hâlime…" diyormuş.

Fıkra bu, olacak şey değil fakat çıkacak ders önemli.Fıkra bu, olacak şey değil fakat çıkacak ders önemli. Bunu Hasan Basri Hoca da anlattığı için Bunu Hasan Basri Hoca da anlattığı için onun da rahmetle anılmasına vesile olur diye hatırıma gelmişti. Allah kusurumuzu affetsin. onun da rahmetle anılmasına vesile olur diye hatırıma gelmişti. Allah kusurumuzu affetsin.

"Yahu bunun çok şükür denilecek tarafı mı var?"Yahu bunun çok şükür denilecek tarafı mı var? Cehenneme düşmüşsün, cehennemin en aşağı tabakasına gitmişsin. Gayyâ kuyusuna yuvarlanmışsın.Cehenneme düşmüşsün, cehennemin en aşağı tabakasına gitmişsin. Gayyâ kuyusuna yuvarlanmışsın. Katranların içinde arasında kaynıyorsun. Bir başın çıkmış, vücudun şeyin içine batmış. Katranların içinde arasında kaynıyorsun. Bir başın çıkmış, vücudun şeyin içine batmış. Hâlâ 'Çok şükür…' diyorsun!.." "Sen sus!" demiş. "Çok şükür. Altımda hâkim bey var.Hâlâ 'Çok şükür…' diyorsun!.."

"Sen sus!" demiş. "Çok şükür. Altımda hâkim bey var.
Ben onun omuzlarına basıyorum.Ben onun omuzlarına basıyorum. Altımda hâkim bey var, ben onun omuzlarına basıyorum da başımı çıkartabildim.Altımda hâkim bey var, ben onun omuzlarına basıyorum da başımı çıkartabildim. Onun için çok şükür." demiş. Hasan Basri Hoca bunu anlatmış da arkasından da nasihat etmiş: Onun için çok şükür." demiş.

Hasan Basri Hoca bunu anlatmış da arkasından da nasihat etmiş:

"Bu müftülük çok tehlikeli meslektir. Allah'ın dinini dosdoğru öğretmek lazım. "Bu müftülük çok tehlikeli meslektir. Allah'ın dinini dosdoğru öğretmek lazım. Hâkimlik daha da tehlikelidir…" diye nasihat etmiş ki "Takvâdan ayrılma, Allah'ın emirlerini iyi tatbik et;Hâkimlik daha da tehlikelidir…" diye nasihat etmiş ki "Takvâdan ayrılma, Allah'ın emirlerini iyi tatbik et; sonra cezası büyük olur." diye ifade etmiş.sonra cezası büyük olur." diye ifade etmiş. Onun için bu hadîs-i şerîfe uygun düştü bu fıkra da anlattım. Onun için bu hadîs-i şerîfe uygun düştü bu fıkra da anlattım.

"Âhirette bir insan kadılık ve hâkimlik yapmanın ne kadar tehlikeli olduğunu göreceği için "Âhirette bir insan kadılık ve hâkimlik yapmanın ne kadar tehlikeli olduğunu göreceği için insanlar o tehlikeleri bilselerdi hiçbir kimse iki hasım arasında, iki muhalif arasında insanlar o tehlikeleri bilselerdi hiçbir kimse iki hasım arasında, iki muhalif arasında hükmetmeye yanaşmazdı dünyada…" diye hadîs-i şerîfler var.hükmetmeye yanaşmazdı dünyada…" diye hadîs-i şerîfler var. Onun için bizim din büyüklerimizi; "Hadi gel bu devletin baş kadısı ol." filan diye zorladıkları zaman Onun için bizim din büyüklerimizi; "Hadi gel bu devletin baş kadısı ol." filan diye zorladıkları zaman hapse girmeyi tercih etmişler, kadı olmak istememişler. O kadar.hapse girmeyi tercih etmişler, kadı olmak istememişler. O kadar. Kendilerine bir şey sorulduğu zamanda karşısındaki halife olsa, Abbasî halifesi olsa,Kendilerine bir şey sorulduğu zamanda karşısındaki halife olsa, Abbasî halifesi olsa, Emevî halifesi olsa hakkı söylemişler. Emevî halifesi olsa hakkı söylemişler.

Mesela bir mübarek alim pek teferruatını iyi hatırlayamayacağım ama Emevî halifelerinden Mesela bir mübarek alim pek teferruatını iyi hatırlayamayacağım ama Emevî halifelerinden birisinin huzuruna giriyor. Alim, bayağı takvâ ehli alim. Meşhur bir kimse. birisinin huzuruna giriyor. Alim, bayağı takvâ ehli alim. Meşhur bir kimse. İsmini şu anda hatırlayamayacağım, kayıtlarımda var. İçeri giriyor: İsmini şu anda hatırlayamayacağım, kayıtlarımda var. İçeri giriyor:

"es-Selâmu aleyke yâ filanca!" diye ismini söylüyor. "es-Selâmu aleyke yâ filanca!" diye ismini söylüyor.

Ondan sonra geçiyor, oraya oturuyor. Halife kıpkırmızı kesiliyor. Ondan sonra geçiyor, oraya oturuyor. Halife kıpkırmızı kesiliyor. Görülmüş şey değil, bir kere kendisine herkes Yâ Emire'l-mü'minîn, Görülmüş şey değil, bir kere kendisine herkes Yâ Emire'l-mü'minîn, "Ey mü'minlerin başkanı, lideri" diye hitap ederken bu, ismiyle hitap etmiş. "Ey mü'minlerin başkanı, lideri" diye hitap ederken bu, ismiyle hitap etmiş. Hani bu ne samimiyet, deriz ya biz bazen; o öyle bir durum.Hani bu ne samimiyet, deriz ya biz bazen; o öyle bir durum. Ondan sonra ayakta durmadı, el pençe durmadı.Ondan sonra ayakta durmadı, el pençe durmadı. Ondan sonra da geçti karşı tarafa oturdu. Daha başka şeyleri de dikkatini çekmiş. Pürhiddet; Ondan sonra da geçti karşı tarafa oturdu. Daha başka şeyleri de dikkatini çekmiş. Pürhiddet;

"Bre sen bunu nasıl böyle yaparsın!"Bre sen bunu nasıl böyle yaparsın! Niye beni başkalarının selamladığın gibi selamlamadın?.." diye azarlamaya kalkınca diyor ki; Niye beni başkalarının selamladığın gibi selamlamadın?.." diye azarlamaya kalkınca diyor ki;

"Sana Emirü'l-mü'minîn demedim ey halife, çünkü mü'minlerin senin idarenden memnun olmadığını gördüm."Sana Emirü'l-mü'minîn demedim ey halife, çünkü mü'minlerin senin idarenden memnun olmadığını gördüm. Onların başına layık olmadığın için sana o sıfatı kullanmadım." Onların başına layık olmadığın için sana o sıfatı kullanmadım."

Belki kafası gidecek adamın ama doğruyu söylemekten çekinmiyor.Belki kafası gidecek adamın ama doğruyu söylemekten çekinmiyor. Sonra; "Peki ben sana müsaade edinceye kadar niye ayakta beklemedin?" Sonra;

"Peki ben sana müsaade edinceye kadar niye ayakta beklemedin?"

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den bir hadîs-i şerîfte duydum ki;"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den bir hadîs-i şerîfte duydum ki; 'Cehennemlik bir kimse görmek isteyen kendisi oturduğu halde 'Cehennemlik bir kimse görmek isteyen kendisi oturduğu halde karşısındakini ayakta bekletene baksın!' dedi. karşısındakini ayakta bekletene baksın!' dedi. Seni o duruma düşürmemek için oturdum." diyor. Bir iki şey daha var böyle.Seni o duruma düşürmemek için oturdum." diyor.

Bir iki şey daha var böyle.
Gayet öyle ciddi ciddi cevaplarla; nihayet halife ağlıyor. İnsafa geliyor da ağlıyor. Gayet öyle ciddi ciddi cevaplarla; nihayet halife ağlıyor. İnsafa geliyor da ağlıyor.

Süfyân-ı Sevrî diye bir büyük fıkıh alimi vardır. Süfyân-ı Sevrî diye bir büyük fıkıh alimi vardır. Kendisi ayrıca özel bir fıkıh mezhebi tesis etmişti de taraftarları çok olmadığı içinKendisi ayrıca özel bir fıkıh mezhebi tesis etmişti de taraftarları çok olmadığı için artık bu devirde de kalmadı Sevriyye mezhebi. artık bu devirde de kalmadı Sevriyye mezhebi. O mübarek Hârun-ı Reşid ile şehzadeyken tanışır görüşürmüş. O mübarek Hârun-ı Reşid ile şehzadeyken tanışır görüşürmüş. Fakat Hârun-ı Reşid halife olunca şehrini bırakmış Basra'ya kaçmış. Şehir değiştirmiş.Fakat Hârun-ı Reşid halife olunca şehrini bırakmış Basra'ya kaçmış. Şehir değiştirmiş. Hiç gitmemiş, tebrike de gitmemiş. Şehir değiştirmiş.Hiç gitmemiş, tebrike de gitmemiş. Şehir değiştirmiş. Orada başlamış hadis ve fıkıh derslerini camide öğretmeye devam etmeye.Orada başlamış hadis ve fıkıh derslerini camide öğretmeye devam etmeye. O zaman camilerde demek ki yasaklama da yokmuş. O zaman camilerde demek ki yasaklama da yokmuş.

Bir gün Hârun-ı Reşid saray çavuşlarından birisini, çavuş dediğimiz rütbeli bir asker, Bir gün Hârun-ı Reşid saray çavuşlarından birisini, çavuş dediğimiz rütbeli bir asker, sırmalı bir askeri "Nerde bizim şu Süfyân-ı Sevrî isimli alim dostumuz?" diye soruşturuyor. sırmalı bir askeri "Nerde bizim şu Süfyân-ı Sevrî isimli alim dostumuz?" diye soruşturuyor. Diyorlar ki; "Şehri terk etti." "Beni tebrike gelmedi. Aylar geçti. Gidin bulun…" Diyorlar ki;

"Şehri terk etti."

"Beni tebrike gelmedi. Aylar geçti. Gidin bulun…"

Bir mektup yazmış göndermiş. O mektup geliyor. Çavuş soruyor.Bir mektup yazmış göndermiş. O mektup geliyor. Çavuş soruyor. Tam mescitte ders yapıyorlarken Süfyân-ı Sevrî İçeri giriyor, öpüp nâmeyi,Tam mescitte ders yapıyorlarken Süfyân-ı Sevrî İçeri giriyor, öpüp nâmeyi, fermanı başına koyduktan sonra onu; "Halife emirü'l-mü'min'in hazretleri size benim tarafımdan fermanı başına koyduktan sonra onu; "Halife emirü'l-mü'min'in hazretleri size benim tarafımdan gönderdi yâ Süfyân!" diye veriyor. Süfyân-ı Sevrî almıyor.gönderdi yâ Süfyân!" diye veriyor. Süfyân-ı Sevrî almıyor. Diyor ki; "Zalimin elinin değdiği kâğıdı ben almam." "Al, sen mazursun." diyor.Diyor ki;

"Zalimin elinin değdiği kâğıdı ben almam."

"Al, sen mazursun." diyor.
Talebelerinden birisine aldırtıyor. Kendisi tutmuyor. Fermanı eline almıyor. Talebelerinden birisine aldırtıyor. Kendisi tutmuyor. Fermanı eline almıyor. "Aç, ne yazmış bakalım." diyor. Açıyor. "Aç, ne yazmış bakalım." diyor. Açıyor.

"es-Selâmu aleyküm yâ Süfyân-ı Sevrî! "es-Selâmu aleyküm yâ Süfyân-ı Sevrî! Seninle eskiden ne güzel arkadaşlığımız ahbaplığımız vardı ama ben halife seçildiğim zaman Seninle eskiden ne güzel arkadaşlığımız ahbaplığımız vardı ama ben halife seçildiğim zaman sen beni tebrike gelmedin. Ben her gelene nice nice hediyeler bahşeyledim.sen beni tebrike gelmedin. Ben her gelene nice nice hediyeler bahşeyledim. Nice nice ihsanlarda, ikramlarda bulundum. Sen de gel, seni de ihsanlarıma gark ederim.Nice nice ihsanlarda, ikramlarda bulundum. Sen de gel, seni de ihsanlarıma gark ederim. Seni sarayıma alırım, yakınlarımdan ederim." diye böyle şeyler yazılı. Seni sarayıma alırım, yakınlarımdan ederim." diye böyle şeyler yazılı. Diyor ki; "Çevir şu adamın mektubunun arka tarafını, boş tarafını;Diyor ki;

"Çevir şu adamın mektubunun arka tarafını, boş tarafını;
mektubu benim yanımda da kalmasın.mektubu benim yanımda da kalmasın. Yaz: 'Yâ Hârun! Sen kimin buyruğuyla müslümanların başına geçtin?Yaz: 'Yâ Hârun! Sen kimin buyruğuyla müslümanların başına geçtin? Sonra sen beytülmâl-i müslimîni müslümanların hazinesinin devlet hazinesinin Sonra sen beytülmâl-i müslimîni müslümanların hazinesinin devlet hazinesinin varlığının imkânlarını kendi keyfine göre şer'î bir mesele olmadan önüne gelenevarlığının imkânlarını kendi keyfine göre şer'î bir mesele olmadan önüne gelene nasıl har vurup harman savurursun? Allah'tan korkmaz mısın?nasıl har vurup harman savurursun? Allah'tan korkmaz mısın? Hesap gününü düşünmez misin? Bir gün gelip de bu yaptıklarının bir bir sana sorulacağını Hesap gününü düşünmez misin? Bir gün gelip de bu yaptıklarının bir bir sana sorulacağını hiç akla getirmez misin?'" diye bir mektup yazdırtıyor. hiç akla getirmez misin?'" diye bir mektup yazdırtıyor. "Al bunu götür." diyor. Saray çavuşu kıpkırmızı oluyor. "Al bunu götür." diyor. Saray çavuşu kıpkırmızı oluyor.

Alışmamış. Saray çevresinde böyle şeyler olur mu hiç? Neyse alıyor Hârun-ı Reşîd'e götürüyor. Alışmamış. Saray çevresinde böyle şeyler olur mu hiç? Neyse alıyor Hârun-ı Reşîd'e götürüyor.

"Efendim, sizin mektubunuzun arkasına böyle yazdı. Onun için ben de getirdim mecburen." "Efendim, sizin mektubunuzun arkasına böyle yazdı. Onun için ben de getirdim mecburen."

Hârun-ı Reşîd okuyor. Ağlıyor.Hârun-ı Reşîd okuyor. Ağlıyor. "Gerçeği söylemiş ve bana hakkıyla samimi nasihat etmiş." filan diye de itiraf ediyor. "Gerçeği söylemiş ve bana hakkıyla samimi nasihat etmiş." filan diye de itiraf ediyor.

Eski insanlar böyle itibariyle böyle kimselermiş. Eski insanlar böyle itibariyle böyle kimselermiş.

Allah bizi haktan, adaletten zerre kadar ayrılmayan kimselerden eylesin. Allah bizi haktan, adaletten zerre kadar ayrılmayan kimselerden eylesin.

İkinci hadîs-i şerîf: İkinci hadîs-i şerîf:

Kebürat hıyâneten en tühaddise ehâke hadîsen hüve leke bihî musaddikun. Kebürat hıyâneten en tühaddise ehâke hadîsen hüve leke bihî musaddikun.

Mânası şöyle oluyor: "Hainlik olarak büyüklüğü yeter insana kiMânası şöyle oluyor:

"Hainlik olarak büyüklüğü yeter insana ki
sana büyük bir hıyanet olarak yeter ki sen kardeşine bir söz söylüyorsun,sana büyük bir hıyanet olarak yeter ki sen kardeşine bir söz söylüyorsun, o sana inanıyor, kabul ediyor, tasdik ediyor ama sen ona yalan söylüyorsun!" o sana inanıyor, kabul ediyor, tasdik ediyor ama sen ona yalan söylüyorsun!"

Bu büyük hainliktir. Arkadaşını suiistimal etmektir. Onun güzel niyetini suiistimal etmektir. Bu büyük hainliktir. Arkadaşını suiistimal etmektir. Onun güzel niyetini suiistimal etmektir. O seni iyi kimse sanıyor, sana güveniyor, senin sözüne itibar ediyor, seni tasdik ediyor.O seni iyi kimse sanıyor, sana güveniyor, senin sözüne itibar ediyor, seni tasdik ediyor. Hâlbuki sen içinden yalan söylüyorsun. Hainliktir bu.Hâlbuki sen içinden yalan söylüyorsun. Hainliktir bu. Onun iyi niyetini sana bağlılığını iyi niyetini suiistimal etmek Onun iyi niyetini sana bağlılığını iyi niyetini suiistimal etmek hainlik olarak büyük bir hainlik olarak kâfi gelir, yeter, artar demiş oluyor. hainlik olarak büyük bir hainlik olarak kâfi gelir, yeter, artar demiş oluyor.

Müslüman her işinde doğru sözlü, doğru özlü olacak. Asla yalan söylemeyecek. Müslüman her işinde doğru sözlü, doğru özlü olacak. Asla yalan söylemeyecek. Hiç olmazsa kardeşine gerçeği söylesin. Hiç olmazsa kardeşine gerçeği söylesin. "Maalesef şey yapamadım, şu hatayı işledim…" filan desin. "Maalesef şey yapamadım, şu hatayı işledim…" filan desin. Samimi kardeşini bari öyle o adam inanırken saf saf, saflığından istifade edip kandırmasın.Samimi kardeşini bari öyle o adam inanırken saf saf, saflığından istifade edip kandırmasın. O katmerli bir kusur ve günah oluyor. Üçüncü hadîs-i şerîf. O katmerli bir kusur ve günah oluyor.

Üçüncü hadîs-i şerîf.

Kâtimü'l-ilmi yel'anühu küllü şey'in hatte'l-hûtü fi'l-bahri ve't-tayru fi's-semâi. Kâtimü'l-ilmi yel'anühu küllü şey'in hatte'l-hûtü fi'l-bahri ve't-tayru fi's-semâi.

"İlmi gizleyen, kendisinin bilmiş olduğu bir bilgiyi bir şer'î malumatı,"İlmi gizleyen, kendisinin bilmiş olduğu bir bilgiyi bir şer'î malumatı, hadisten, tefsirden, fıkıhtan, kelâmdan veyahut daha başka bir konudan bir malûmatı söylemeyen, hadisten, tefsirden, fıkıhtan, kelâmdan veyahut daha başka bir konudan bir malûmatı söylemeyen, gizleyen, kendisine saklayan, sakınan, kıskanan, talebesine öğretmeyen kimseye her şey, gizleyen, kendisine saklayan, sakınan, kıskanan, talebesine öğretmeyen kimseye her şey, her varlık lânet eder. Hatta denizdeki balık bile lanet eder ve havadaki kuş bile lanet eder." her varlık lânet eder. Hatta denizdeki balık bile lanet eder ve havadaki kuş bile lanet eder."

İslâm'da en önemli noktalardan birisi bilenin bildiğini öğretmesidir. İslâm'da en önemli noktalardan birisi bilenin bildiğini öğretmesidir. Mesela Peygamber Efendimiz'in sahabesi, Peygamber Efendimiz'in yanında bulunmuş.Mesela Peygamber Efendimiz'in sahabesi, Peygamber Efendimiz'in yanında bulunmuş. Ondan çok şeyler duymuş görmüş. Söyleyecek, öğretecek.Ondan çok şeyler duymuş görmüş. Söyleyecek, öğretecek. Mesela bir şahıs dinî bilgi sahibi. Alim, fâzıl bir kimse. Talebeler var. Okutmuyor.Mesela bir şahıs dinî bilgi sahibi. Alim, fâzıl bir kimse. Talebeler var. Okutmuyor. Okutacak, öğretecek. İlmin talebesi varken talibi varken talib Arapça'da "istekli" demek.Okutacak, öğretecek. İlmin talebesi varken talibi varken talib Arapça'da "istekli" demek. Talebe "istemek, talep etmek" mânasına geliyor. Talib de "isteklisi, talep edicisi" demek. Talebe "istemek, talep etmek" mânasına geliyor. Talib de "isteklisi, talep edicisi" demek. İlmin heveslisi, isteklisi varken öğreneyim diye şeyi varkenİlmin heveslisi, isteklisi varken öğreneyim diye şeyi varken keyfi dolayısıyla veyahut sırf ben bileyim başka kimse yetişmesin diyenler vardır. keyfi dolayısıyla veyahut sırf ben bileyim başka kimse yetişmesin diyenler vardır.

Mesela bizim fakülteden profesörler vardır. Mesela bizim fakülteden profesörler vardır. Bir tek asistan yetiştirmeden emekli oldu gitti adam, kıskanç.Bir tek asistan yetiştirmeden emekli oldu gitti adam, kıskanç. Bilgisini vermiyor, başkasına bir bilgi vermeyi istemiyor. Öyle tipler vardır. Veya tembeldir.Bilgisini vermiyor, başkasına bir bilgi vermeyi istemiyor. Öyle tipler vardır. Veya tembeldir. Veya öğretmesini bilmiyor. Sırf kendisi etrafa bilgiçlik taslıyor… Veya öğretmesini bilmiyor. Sırf kendisi etrafa bilgiçlik taslıyor…

İlmi saklamak doğru bir şey değil. İlmi saklamak doğru bir şey değil. Peygamber Efendimiz'in bir hadîs-i şerîfinde gayet güzel bir şey vardır. Peygamber Efendimiz'in bir hadîs-i şerîfinde gayet güzel bir şey vardır. Tezatlı durumu ifade eden çok güzel bir ifade vardır: Tezatlı durumu ifade eden çok güzel bir ifade vardır:

"İlmi isteklilerinden ve ehlinden esirgemeyiniz. Onlara zulmetmiş olursunuz." "İlmi isteklilerinden ve ehlinden esirgemeyiniz. Onlara zulmetmiş olursunuz."

Talebesi var, sen biliyorsun. Arapça biliyorsun, fıkıh biliyorsun, Kur'an biliyorsun, tefsir biliyorsun;Talebesi var, sen biliyorsun. Arapça biliyorsun, fıkıh biliyorsun, Kur'an biliyorsun, tefsir biliyorsun; onlara öğretmiyorsun. İsteklisi var, öğretmiyorsun. Konuşsan dinleyecekler var.onlara öğretmiyorsun. İsteklisi var, öğretmiyorsun. Konuşsan dinleyecekler var. Kürsüyü açsan talebe olacaklar var, öğretmiyorsun. Hah, onlara zulmediyorsun. Kürsüyü açsan talebe olacaklar var, öğretmiyorsun. Hah, onlara zulmediyorsun. Öğretmemekle onlara zulmetmiş oluyorsun. "İlmi isteklilerinden men etmeyiniz.Öğretmemekle onlara zulmetmiş oluyorsun.

"İlmi isteklilerinden men etmeyiniz.
Gizlemeyiniz, sakınmayınız. İsteklilere zulmetmiş olursunuz." Bu bir cümle.Gizlemeyiniz, sakınmayınız. İsteklilere zulmetmiş olursunuz."

Bu bir cümle.
Arkasından gelen bir cümle daha var. Orada da Peygamber Efendimiz diyor ki; Arkasından gelen bir cümle daha var. Orada da Peygamber Efendimiz diyor ki;

"İlmi, ehli olmayana da vermeyiniz. "İlmi, ehli olmayana da vermeyiniz. İlmi, ehil olmayana da vermeyiniz. Bu sefer ilme zulmetmiş olursunuz." İlmi, ehil olmayana da vermeyiniz. Bu sefer ilme zulmetmiş olursunuz."

Nazlı nazik bir hanım kızı götürüp de katil, ayyaş, sarhoş bir kimseye eş olarak vermek gibi olur.Nazlı nazik bir hanım kızı götürüp de katil, ayyaş, sarhoş bir kimseye eş olarak vermek gibi olur. "O ona verilir mi yahu! "O ona verilir mi yahu! Kıza yazık ettin, o mübarek kızcağız öyle bir kimseye gidecek bir kimse miydi?.." Kıza yazık ettin, o mübarek kızcağız öyle bir kimseye gidecek bir kimse miydi?.."

Eskilerden evliyâullahtan bir kimsenin yanına tâ Horasan'dan Mısır'a birisi gelmiş. Eskilerden evliyâullahtan bir kimsenin yanına tâ Horasan'dan Mısır'a birisi gelmiş. Horasan'dan Mısır'a gelmiş, çok büyük bir velî diye duymuş. Büyük mutasavvıf diye duymuş. Horasan'dan Mısır'a gelmiş, çok büyük bir velî diye duymuş. Büyük mutasavvıf diye duymuş. Bir sene hizmet ettikten sonra demiş ki; "Efendim, ben size bir sene hizmet ettim. Bir sene hizmet ettikten sonra demiş ki;

"Efendim, ben size bir sene hizmet ettim.
Bana ne olur İsm-i Âzam'ı öğretin. Tarikatın esrarını İsm-i Azam'ı vs. öğretin!" demiş. Bana ne olur İsm-i Âzam'ı öğretin. Tarikatın esrarını İsm-i Azam'ı vs. öğretin!" demiş.

"Peki." demiş. Kendisi Kahire'de oturuyormuş: "Şu paketi."Peki." demiş. Kendisi Kahire'de oturuyormuş: "Şu paketi. İskenderiye'deki filanca şahsa götür." demiş. Paketi eline almış.İskenderiye'deki filanca şahsa götür." demiş.

Paketi eline almış.
Acaba içinde ne var, filan, Dinlemiş, tıkırtı duymuş, bir şeyler yapmış filan.Acaba içinde ne var, filan, Dinlemiş, tıkırtı duymuş, bir şeyler yapmış filan. Ne var bunun içinde, diye merak etmiş açmış. Ne var bunun içinde, diye merak etmiş açmış.

"Ben ondan İsm-i Âzam'ı bana öğretmesini istedim. "Ben ondan İsm-i Âzam'ı bana öğretmesini istedim. O oraya niye gönderiyor, içinde bir yazı mı var acaba?.." Nasıl düşündüyse. Kurcalattırmış.O oraya niye gönderiyor, içinde bir yazı mı var acaba?.." Nasıl düşündüyse. Kurcalattırmış. Açmış. Kutuyu açar açmaz da içinde bir fare varmış. Fare zıplamış kaçmış gitmiş.Açmış. Kutuyu açar açmaz da içinde bir fare varmış. Fare zıplamış kaçmış gitmiş. Zaten kutunun içinde hayvanın canı burnuna gelmiş. Kapağı açılır açılmaz atlamış gitmiş.Zaten kutunun içinde hayvanın canı burnuna gelmiş. Kapağı açılır açılmaz atlamış gitmiş. Tabii yakalamak da mümkün değil. Fakat bu da gitmiş hocasına; Tabii yakalamak da mümkün değil. Fakat bu da gitmiş hocasına;

"Kahire'den İskenderiye'ye beni gönderiyorsunuz. Zahmetli bir şey. "Kahire'den İskenderiye'ye beni gönderiyorsunuz. Zahmetli bir şey. Fare nakli yapılır mı? Fare için mi beni oraya gönderiyorsunuz?" demiş. Fare nakli yapılır mı? Fare için mi beni oraya gönderiyorsunuz?" demiş.

"Sen o kutuyu açtın mı?" "Açtım." demiş. "Sen o kutuyu açtın mı?"

"Açtım." demiş.

"Evladım, sen benden İsm-i Âzam'ı öğretmemi istiyorsun."Evladım, sen benden İsm-i Âzam'ı öğretmemi istiyorsun. Sen daha bir kutunun sırrını saklayamamışsın. İsm-i Âzam'ın sırrını saklayabilecek misin?Sen daha bir kutunun sırrını saklayamamışsın. İsm-i Âzam'ın sırrını saklayabilecek misin? O mükellefiyeti taşıyabilecek misin? Daha bunda verdiğin söze uyamamışsın." demiş.O mükellefiyeti taşıyabilecek misin? Daha bunda verdiğin söze uyamamışsın." demiş. "Ben sana ne dedim? Al bunu götür filanca yerdeki şeye ver."Ben sana ne dedim? Al bunu götür filanca yerdeki şeye ver. Kim bilir ne sebebi vardı? Sen onu daha kollayamamışsın!.."Kim bilir ne sebebi vardı? Sen onu daha kollayamamışsın!.." diye kendisinin bu işe layık olmadığını davranışının bu ters tezahürüyle beyan etmiş oluyor. diye kendisinin bu işe layık olmadığını davranışının bu ters tezahürüyle beyan etmiş oluyor.

Demek ki ilmi bilen kimse ilmini saklamayacak. Demek ki ilmi bilen kimse ilmini saklamayacak. Bu konu açıldığı Bizim Süleymaniye Camii'ni hatırlarım zaman: Bu konu açıldığı Bizim Süleymaniye Camii'ni hatırlarım zaman: Süleymaniye Camisi'nin mihrabının çevresinden ve arka taraftaki türbelerde Süleymaniye Camisi'nin mihrabının çevresinden ve arka taraftaki türbelerde Hürrem Sultan'ın türbesinde ve yine o devirde yapılmış Sadrazam Rüstem Paşa'nın aşağısındakiHürrem Sultan'ın türbesinde ve yine o devirde yapılmış Sadrazam Rüstem Paşa'nın aşağısındaki camisinde bir çeşit sırlı çiniler var. Bu çinilerin renkleri ondan sonraki devirlerde bile bulunamamış.camisinde bir çeşit sırlı çiniler var. Bu çinilerin renkleri ondan sonraki devirlerde bile bulunamamış. O devirde yapılmış. Ondan sonraki devrelerde yapılamamış. Şu anda da yapılamıyor.O devirde yapılmış. Ondan sonraki devrelerde yapılamamış. Şu anda da yapılamıyor. İlim ilerlediği halde o renkler bulunamıyor.İlim ilerlediği halde o renkler bulunamıyor. Hele hele bir domates kırmızısı rengi var, mercan kırmızısı rengi var.Hele hele bir domates kırmızısı rengi var, mercan kırmızısı rengi var. O mercan kırmızısını tutturamıyorlar. Çünkü çini boyandıktan sonra fırına giriyor. O mercan kırmızısını tutturamıyorlar. Çünkü çini boyandıktan sonra fırına giriyor. Fırında sıcaklıkta pişiyor. Pişince renk tuğla rengine dönüyor. Kırmızı kalamıyor.Fırında sıcaklıkta pişiyor. Pişince renk tuğla rengine dönüyor. Kırmızı kalamıyor. Onu nasıl yaptıysa o usta yapmış. Fakat kendisiyle beraber öğretmeden ilmi de götürmüş.Onu nasıl yaptıysa o usta yapmış. Fakat kendisiyle beraber öğretmeden ilmi de götürmüş. Kabre götürmüş, öğretmemiş. Tabii bu nihayet beşer ilmidir. Dünya ilmidir.Kabre götürmüş, öğretmemiş.

Tabii bu nihayet beşer ilmidir. Dünya ilmidir.
Süsleme ilmidir, tuğla çini ilmidir ama bunun gibi daha önemli olarak şer'î ilimler var.Süsleme ilmidir, tuğla çini ilmidir ama bunun gibi daha önemli olarak şer'î ilimler var. Bu da önemlidir ötekiler de önemli. Bilhassa şer'î bilgileri gizlenmemesi fevkalâde önemli oluyor. Bu da önemlidir ötekiler de önemli. Bilhassa şer'î bilgileri gizlenmemesi fevkalâde önemli oluyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadîs-i şerîfinde: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadîs-i şerîfinde:

"Benim söylemediğim bir sözü söylemişim gibi söyleyen, nakledenler "Benim söylemediğim bir sözü söylemişim gibi söyleyen, nakledenler cehennemdeki oturacağı yeri şimdiden hazırlamış olur, hazırlasınlar." buyurmuş.cehennemdeki oturacağı yeri şimdiden hazırlamış olur, hazırlasınlar." buyurmuş. Peygamber Efendimiz'e yalan yere hadis isnâd etmenin büyük günah olduğunu belirtmiş oluyor.Peygamber Efendimiz'e yalan yere hadis isnâd etmenin büyük günah olduğunu belirtmiş oluyor. Bu hadîs-i şerîfin tehdidinden korktukları için mübarek takvâ ehli insanlar Bu hadîs-i şerîfin tehdidinden korktukları için mübarek takvâ ehli insanlar Peygamber Efendimiz'den duydukları hadislerde "Belki cümlede bir kelime atlarım,Peygamber Efendimiz'den duydukları hadislerde "Belki cümlede bir kelime atlarım, bir hata yaparız…" diye uzun zaman saklamışlar.bir hata yaparız…" diye uzun zaman saklamışlar. Kendi bilgilerini başkalarına nakletmekten çekinmiş, sakınmışlar.Kendi bilgilerini başkalarına nakletmekten çekinmiş, sakınmışlar. Fakat ömürlerinin sonlarına doğru da "Biz bu bilgileri söylemeden ölürsek acabaFakat ömürlerinin sonlarına doğru da "Biz bu bilgileri söylemeden ölürsek acaba ilmi gizlemişler zümresine gireriz de ondan dolayı lanete uğrar mıyız?" diye deilmi gizlemişler zümresine gireriz de ondan dolayı lanete uğrar mıyız?" diye de en sonunda zar zor söylemişler. Korka korka uzun müddet ömürleri boyunca söylememişler.en sonunda zar zor söylemişler. Korka korka uzun müddet ömürleri boyunca söylememişler. Ömürlerinin âhirinde söylemişler. İlim öğrenen insana her şey dua eder. Ömürlerinin âhirinde söylemişler.

İlim öğrenen insana her şey dua eder.
"Hatta gökteki kuşlar hatta denizdeki balıklar…" diye hadîs-i şerîf var."Hatta gökteki kuşlar hatta denizdeki balıklar…" diye hadîs-i şerîf var. Bu da zıddı, ilim öğretmeyen kimseye her şey lanet eder.Bu da zıddı, ilim öğretmeyen kimseye her şey lanet eder. "Hatta gökteki kuşlar ve denizdeki balıklar…" diye geçiyor. İlim talebesine mükâfat çok."Hatta gökteki kuşlar ve denizdeki balıklar…" diye geçiyor.

İlim talebesine mükâfat çok.
İlim talebesine Allahu Teâlâ hazretleri çok şeyler veriyor. İlmi gizleyene de çok cezalar geliyor.İlim talebesine Allahu Teâlâ hazretleri çok şeyler veriyor. İlmi gizleyene de çok cezalar geliyor. Allahu Teâlâ hazretleri hepimizi ilim öğrenme konusunda gayretli eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri hepimizi ilim öğrenme konusunda gayretli eylesin. Çünkü bizde yanlış bir kanaat vardır. İlim öğrenmek bilgi öğrenmek sadece okula mahsus sanırız. Çünkü bizde yanlış bir kanaat vardır. İlim öğrenmek bilgi öğrenmek sadece okula mahsus sanırız. Kendimizde okul devresini bitirdiğimiz için bize bilgi gerekmiyor gibi bir yanlış kanaate girebiliriz.Kendimizde okul devresini bitirdiğimiz için bize bilgi gerekmiyor gibi bir yanlış kanaate girebiliriz. "Meslek sahibi oldum, evlendim, çoluk çocuğa karıştım artık bize de mi?.." filan gibi bir düşünce, "Meslek sahibi oldum, evlendim, çoluk çocuğa karıştım artık bize de mi?.." filan gibi bir düşünce, yanlış bir düşüncedir. İlmin yaşı yoktur, çağı yoktur, yeri, yurdu, zamanı yoktur. yanlış bir düşüncedir. İlmin yaşı yoktur, çağı yoktur, yeri, yurdu, zamanı yoktur. Geçmesi yoktur. Onun için her zaman insan şer'î bilgileri bilhassa,Geçmesi yoktur.

Onun için her zaman insan şer'î bilgileri bilhassa,
Kur'an ilimlerini, hadis ilimlerini, din ilimlerini öğrenmekte gayretli olmalı;Kur'an ilimlerini, hadis ilimlerini, din ilimlerini öğrenmekte gayretli olmalı; öğrendiklerini mümkün olduğu kadar sistemli öğrenmeye çalışmalı. Kitapları takip etmeli. öğrendiklerini mümkün olduğu kadar sistemli öğrenmeye çalışmalı. Kitapları takip etmeli. Ayrıca da filan kimselerin bildiği konularda hadisten, tefsirden, fıkıhtan, Ayrıca da filan kimselerin bildiği konularda hadisten, tefsirden, fıkıhtan, kelâmdan, akaidden, ferâizden ne biliyorsa onu öğretmeye de gayret etmesi lazım. kelâmdan, akaidden, ferâizden ne biliyorsa onu öğretmeye de gayret etmesi lazım.

Bugün Cuma namazında Pakistanlılar'ın camiine gittik. Bugün Cuma namazında Pakistanlılar'ın camiine gittik. Çok pırıl pırıl, genç, dinamik bir hoca efendi. Gayet güzel İngilizce bir hutbe irad etti. Çok pırıl pırıl, genç, dinamik bir hoca efendi. Gayet güzel İngilizce bir hutbe irad etti. Arapça'sı da güzel. Kendisi Bangladeş'te yetişmiş.Arapça'sı da güzel. Kendisi Bangladeş'te yetişmiş. Ondan sonra Arap ülkelerinde Arapça'sını geliştirmiş. Çok kıymetli bir kardeş.Ondan sonra Arap ülkelerinde Arapça'sını geliştirmiş. Çok kıymetli bir kardeş. Tanıştığımıza memnun olduk. O diyor ki; "Burada oturalım.Tanıştığımıza memnun olduk. O diyor ki;

"Burada oturalım.
Fıkıh dersi açalım. Hoca arkadaşlarla meclis kuralım. Haftanın belli günlerinde okuyalım…"Fıkıh dersi açalım. Hoca arkadaşlarla meclis kuralım. Haftanın belli günlerinde okuyalım…" Hoca kardeşimize onunla tanışınca çok memnun oldu Arapça'sı da iyi olduğu için. Hoca kardeşimize onunla tanışınca çok memnun oldu Arapça'sı da iyi olduğu için. Aman bunları okuyalım, filan diye şey yaptı. İlim meclisleri kurmak lazım.Aman bunları okuyalım, filan diye şey yaptı. İlim meclisleri kurmak lazım. Onların müzâkere etmesi lazım. Bilmeyenlere öğretilmesine gayret göstermek lazım.Onların müzâkere etmesi lazım. Bilmeyenlere öğretilmesine gayret göstermek lazım. Hele çocukların eğitilmesini ben son derece önemli gördüm. Allah razı olsun.Hele çocukların eğitilmesini ben son derece önemli gördüm.

Allah razı olsun.
Kardeşlerimiz çocukların eğitilmesi için birtakım gayretler göstermişler. Kardeşlerimiz çocukların eğitilmesi için birtakım gayretler göstermişler. Bunların mutlaka sistematize edilmesi lazım.Bunların mutlaka sistematize edilmesi lazım. Bütün arkadaşlarımızın bu hususta iştirak etmesi mümkündür. Bütün arkadaşlarımızın bu hususta iştirak etmesi mümkündür. Çocukları pedagoji ilminin gereğine göre çağlara ve yaşlara göre ayırıp Çocukları pedagoji ilminin gereğine göre çağlara ve yaşlara göre ayırıp öğretecek şeyleri de müfredat olarak sıralamak lazım. "5 yaşındaki çocuğun zihni neyi kaldırır?öğretecek şeyleri de müfredat olarak sıralamak lazım.

"5 yaşındaki çocuğun zihni neyi kaldırır?
6 yaşındaki 7 yaşındaki 10 yaşındaki 12 yaşındaki çocuğun neler öğrenmesi uygun olur?.." diye 6 yaşındaki 7 yaşındaki 10 yaşındaki 12 yaşındaki çocuğun neler öğrenmesi uygun olur?.." diye bir sıralama yapmak lazım. Bunları sınıflara ayırmak lazım. bir sıralama yapmak lazım. Bunları sınıflara ayırmak lazım. Bir kardeşimiz bir konuyu 6 yaşındaki 7 yaşındaki çocuklara anlatmalı.Bir kardeşimiz bir konuyu 6 yaşındaki 7 yaşındaki çocuklara anlatmalı. Bir kardeşimiz bir konuyu 11 yaşındaki 12 yaşındaki çocuklara anlatmalı.Bir kardeşimiz bir konuyu 11 yaşındaki 12 yaşındaki çocuklara anlatmalı. Ama onların anlayacağı benzetmelerle, tatlı şeylerle… Böyle bir müfredat yaparak,Ama onların anlayacağı benzetmelerle, tatlı şeylerle… Böyle bir müfredat yaparak, haftalık bir müfredat yaparak onları devamlı çalıştırmalıyız. Kur'an öğretmeliyiz.haftalık bir müfredat yaparak onları devamlı çalıştırmalıyız. Kur'an öğretmeliyiz. Bir hocamız başka şeyleri öğretmeli. Ötekisi başka şeyler öğretmeli. Bir hocamız başka şeyleri öğretmeli. Ötekisi başka şeyler öğretmeli. Eğitim faaliyetlerimiz devam etmeli. Öğretim ve eğitim faaliyetlerinin sevabının çokluğunuEğitim faaliyetlerimiz devam etmeli.

Öğretim ve eğitim faaliyetlerinin sevabının çokluğunu
duyan kimselerin gayretine güzel bir misal olmak üzere bir şeyi her zaman anlatırım, şimdi de anlatıyım: duyan kimselerin gayretine güzel bir misal olmak üzere bir şeyi her zaman anlatırım, şimdi de anlatıyım:

Çok yaşlı bir kimse beli iki kat olmuş bir kimse geliyor. O aksakalıyla caminin imanına diyor ki; Çok yaşlı bir kimse beli iki kat olmuş bir kimse geliyor. O aksakalıyla caminin imanına diyor ki; "Hocam sizin kıraatiniz ileri. İyi bir hocadan ders görmüşsünüz."Hocam sizin kıraatiniz ileri. İyi bir hocadan ders görmüşsünüz. Sizinle tashih-i hurûf ve mahâric-i hurûf talimi yapmak istiyorum.Sizinle tashih-i hurûf ve mahâric-i hurûf talimi yapmak istiyorum. Kur'ân-ı Kerîm öğrenmek istiyorum" Oradan cemaatten birisi de takılıyor: Kur'ân-ı Kerîm öğrenmek istiyorum" Oradan cemaatten birisi de takılıyor:

"Yahu amca, sen zaten ihtiyarlamışsın. Bir ayağın mezar çukuruna kaymış bile zaten."Yahu amca, sen zaten ihtiyarlamışsın. Bir ayağın mezar çukuruna kaymış bile zaten. Sen bundan sonra yarın tashih-i hurûf eyleyip de mahâric-i hurûf çalışıp da ne olacak,Sen bundan sonra yarın tashih-i hurûf eyleyip de mahâric-i hurûf çalışıp da ne olacak, kıraatini düzeltsen ne olacak düzeltmesen ne olacak? Zaten ihtiyarlamışsın…" diyor. kıraatini düzeltsen ne olacak düzeltmesen ne olacak? Zaten ihtiyarlamışsın…" diyor.

O acı bir tebessümle o sözleri söyleyen kimseye diyor ki; "Biliyorum, haklısın, dediğin doğru. O acı bir tebessümle o sözleri söyleyen kimseye diyor ki;

"Biliyorum, haklısın, dediğin doğru.
Fakat ben ölümümün yakın olduğunu bildiğim için bu işi yapıyorum.Fakat ben ölümümün yakın olduğunu bildiğim için bu işi yapıyorum. İstiyorum ki Rabbim benim canımı ilimle meşgul olurken ilme gayret ederek İstiyorum ki Rabbim benim canımı ilimle meşgul olurken ilme gayret ederek camiye giderken gelirken o arada canımı alsın da ilim talebesi olarak öleyim,camiye giderken gelirken o arada canımı alsın da ilim talebesi olarak öleyim, diye istediğimden bu işi yapıyorum." diyor. Duygulandırıcı bir şeydir. Güzel bir şeydir.diye istediğimden bu işi yapıyorum." diyor.

Duygulandırıcı bir şeydir. Güzel bir şeydir.
Onun için hepimizin ya öğretme ya öğrenme konusunda bir gayretin içinde ve hızlı, Onun için hepimizin ya öğretme ya öğrenme konusunda bir gayretin içinde ve hızlı, sistemli bir çalışma içinde olmamız lazım. Ben Almanya'da bulunduğum sırada sistemli bir çalışma içinde olmamız lazım.

Ben Almanya'da bulunduğum sırada
bana Alman okullarında Türkçe ve diğer derslerin müfredatlarını gösterdiler.bana Alman okullarında Türkçe ve diğer derslerin müfredatlarını gösterdiler. Adamlar o kadar detaylı hazırlıyorlar ki elimde listeler var numuneler var.Adamlar o kadar detaylı hazırlıyorlar ki elimde listeler var numuneler var. Mesela ilkokula ilk geldiği gün çocuğa hangi fikir verilecek, hangi oyun oynatılacak, neler söyletilecek?Mesela ilkokula ilk geldiği gün çocuğa hangi fikir verilecek, hangi oyun oynatılacak, neler söyletilecek? İki kişi karşı karşıya getirilecek. O ona şunu diyecek. O ona şunu diyecek filan.İki kişi karşı karşıya getirilecek. O ona şunu diyecek. O ona şunu diyecek filan. Haftanın Perşembe günü nereye gidecekler? Ne iş yapacaklar? O kadar detaylı olarak yazılmış.Haftanın Perşembe günü nereye gidecekler? Ne iş yapacaklar? O kadar detaylı olarak yazılmış. "Filanca kitabın 3. sayfasından 1-2-3-4-5. satırlar üzerinde çalışılacak…" filan diye detayı yazmışlar. "Filanca kitabın 3. sayfasından 1-2-3-4-5. satırlar üzerinde çalışılacak…" filan diye detayı yazmışlar.

Bizim de çocukları eğitirken sınıflara ayırmamız lazım.Bizim de çocukları eğitirken sınıflara ayırmamız lazım. Ama tek bir hoca olduğu için 13-15 yaşındaki çocuklardan 6-7 yaşındaki çocuklara kadarAma tek bir hoca olduğu için 13-15 yaşındaki çocuklardan 6-7 yaşındaki çocuklara kadar hepsi bir harman içinde olmuyor. Pedagojik sıralama yapılacak. hepsi bir harman içinde olmuyor. Pedagojik sıralama yapılacak. Akıl yaşları farklı onların, çocukların her birisinin durumu farklı. Kardeşlerimiz meşgul olacak. Akıl yaşları farklı onların, çocukların her birisinin durumu farklı. Kardeşlerimiz meşgul olacak. 6 yaşındaki 7 yaşındaki bir çocukla meşgul olmak için müfredat da belliyse,6 yaşındaki 7 yaşındaki bir çocukla meşgul olmak için müfredat da belliyse, o çocuklara şunu öğreteceğiz diyeo çocuklara şunu öğreteceğiz diye bir kardeşimiz Allah rızası için sevap kazanmak maksadıyla diyelim ki bir saat verecek.bir kardeşimiz Allah rızası için sevap kazanmak maksadıyla diyelim ki bir saat verecek. "Haftada bir gün 6'dan 7'ye kadar veya 3'ten 4'e kadar veya 4'den 5'e kadar "Haftada bir gün 6'dan 7'ye kadar veya 3'ten 4'e kadar veya 4'den 5'e kadar veya 4,5'tan 5'e kadar çocuklarla şöyle bir şeyim olacak. veya 4,5'tan 5'e kadar çocuklarla şöyle bir şeyim olacak. O çocuklara o şevki verecek, şu konuyu öğretecek bir çalışma yaptıracağım…" diyeO çocuklara o şevki verecek, şu konuyu öğretecek bir çalışma yaptıracağım…" diye yaptıracağız ki kendimiz ilim öğretici sıfatını alalım. Çocuklar ilim öğrenicisi sıfatını alsınlar.yaptıracağız ki kendimiz ilim öğretici sıfatını alalım. Çocuklar ilim öğrenicisi sıfatını alsınlar. Hepimiz sevap kazanalım. Çünkü Peygamber Efendimiz diyor ki; Hepimiz sevap kazanalım. Çünkü Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Ya ilim öğrenici ol. Ya ilim öğretici ol. Üçüncü olma; helâk olursun!" "Ya ilim öğrenici ol. Ya ilim öğretici ol. Üçüncü olma; helâk olursun!"

Başka rivayetler de var: Dinlemek de sevap! Bazı kimse gelir, dinler. O da sevap. Başka rivayetler de var: Dinlemek de sevap! Bazı kimse gelir, dinler. O da sevap.

"Ya dinleyici ol." Bir rivayette de; "Onları sevici ol." diye de var. "Ya dinleyici ol." Bir rivayette de; "Onları sevici ol." diye de var.

Ama öğrenmek, öğretmek esas ana şey. Çünkü dinleyen de öğretiyor.Ama öğrenmek, öğretmek esas ana şey. Çünkü dinleyen de öğretiyor. Seven de aslında o işe heves etmiş oluyor.Seven de aslında o işe heves etmiş oluyor. O bakımdan ilme ciddi ve metotlu bir gayret içinde bulunalım.O bakımdan ilme ciddi ve metotlu bir gayret içinde bulunalım. Tabii kendi mesleklerinde yetişmiş kardeşlerimiz kendi mesleklerinin tecrübesini de Tabii kendi mesleklerinde yetişmiş kardeşlerimiz kendi mesleklerinin tecrübesini de getirdikleri için bu sefer çalışmalarımız kaliteli olur. getirdikleri için bu sefer çalışmalarımız kaliteli olur. Bir kişiye kaldığı zaman tek yönlü olur çünkü herkesin tek tek mesleği vardır. Bir kişiye kaldığı zaman tek yönlü olur çünkü herkesin tek tek mesleği vardır. Ama başka mesleklerden kardeşlerimizde, çocuklarımızda o sahada da yetiştirdiği içinAma başka mesleklerden kardeşlerimizde, çocuklarımızda o sahada da yetiştirdiği için çok yönlü yetiştirme mümkün olur. çok yönlü yetiştirme mümkün olur.

Kâne'n-nâsü yeûdûne dâvûde yezunnûne enne bihi meradanKâne'n-nâsü yeûdûne dâvûde yezunnûne enne bihi meradan ve mâ bihi illâ şiddetü'l-havfi minallâhi ve'l-hayâü. ve mâ bihi illâ şiddetü'l-havfi minallâhi ve'l-hayâü.

Bu üçüncü hadîs-i şerîf de İbn Ömer radıyallâhu anhümâ'dan rivayet olunmuş.Bu üçüncü hadîs-i şerîf de İbn Ömer radıyallâhu anhümâ'dan rivayet olunmuş. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlar: Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlar:

"İnsanlar Davud Peygamber'i aleyhisselam hasta sanıp ziyaretine gelirlerdi. "İnsanlar Davud Peygamber'i aleyhisselam hasta sanıp ziyaretine gelirlerdi. Sanırlardı ki kendisinde bir hastalık var. Çünkü benzi sapsarı olmuş. Sanırlardı ki kendisinde bir hastalık var. Çünkü benzi sapsarı olmuş. Geçmiş olsun diye ziyaretine kalkıp gelirlerdi. Hâlbuki onda hastalık yoktu.Geçmiş olsun diye ziyaretine kalkıp gelirlerdi. Hâlbuki onda hastalık yoktu. Ancak Allah'tan korkmaktan hâsıl olan havfullahtan,Ancak Allah'tan korkmaktan hâsıl olan havfullahtan, haşyetullahtan olan şiddetten dolayı öyle beti benzi atıyordu." haşyetullahtan olan şiddetten dolayı öyle beti benzi atıyordu."

Muhterem kardeşlerim! Düşünün ki bu hadîs-i şerîf üzerinde şöyle düşünelim ki Muhterem kardeşlerim!

Düşünün ki bu hadîs-i şerîf üzerinde şöyle düşünelim ki
kadınlar ve erkekler olarak, biz bir peygamber olsaydık, kadınlar ve erkekler olarak, biz bir peygamber olsaydık, bu kafayla peygamber olunmaz ama biz peygamber olsaydık, ne derdik? bu kafayla peygamber olunmaz ama biz peygamber olsaydık, ne derdik?

"Yahu nasıl olsa sıratı geçmişim, oh. Benden rahatı mı var? "Yahu nasıl olsa sıratı geçmişim, oh. Benden rahatı mı var? Nasıl olsa Allah beni peygamber seçmiş." derdik. İnsanoğlu o tarzda düşünür. Nasıl olsa Allah beni peygamber seçmiş." derdik. İnsanoğlu o tarzda düşünür. Ama peygamberlerin, dikkat ettiyseniz, öyle düşünmedikleri anlaşılıyor. Ama peygamberlerin, dikkat ettiyseniz, öyle düşünmedikleri anlaşılıyor. Mesela burada Davud aleyhisselam'ın Allah korkusundan benzinin attığı da sapsarı kesildiğini,Mesela burada Davud aleyhisselam'ın Allah korkusundan benzinin attığı da sapsarı kesildiğini, bembeyaz kesildiğini hadîs-i şerîfte görüyoruz. bembeyaz kesildiğini hadîs-i şerîfte görüyoruz.

Geçtiğimiz bir akşam da Peygamber Efendimiz'in geceleri ibadet edeyim derken Geçtiğimiz bir akşam da Peygamber Efendimiz'in geceleri ibadet edeyim derken ayaklarının yarıldığını, gece ibadetinde ayakta durmaktan yarıldığını okumuştuk.ayaklarının yarıldığını, gece ibadetinde ayakta durmaktan yarıldığını okumuştuk. Demek ki büyük insanlar büyük duyguların sahibi kimseler oluyorlar.Demek ki büyük insanlar büyük duyguların sahibi kimseler oluyorlar. Aldıkları makamlara mağrur olup da gevşek durmuyorlar.Aldıkları makamlara mağrur olup da gevşek durmuyorlar. O makamlara erdikçe daha çok havfullah, daha çok haşyetullah, daha çokO makamlara erdikçe daha çok havfullah, daha çok haşyetullah, daha çok dinî bakımdan himmetleri artıyor, devletleri artıyor. Kullukları daha çok, daha güzel,dinî bakımdan himmetleri artıyor, devletleri artıyor. Kullukları daha çok, daha güzel, daha zarif, daha ince, daha ileri tarzda yapmaya yatkınlık içinde oluyorlar.daha zarif, daha ince, daha ileri tarzda yapmaya yatkınlık içinde oluyorlar. Bizim bunlardan ibret almamız lazım. Buna benzer bir hadîs-i şerîf daha hatırlarım.Bizim bunlardan ibret almamız lazım.

Buna benzer bir hadîs-i şerîf daha hatırlarım.
Peygamber Efendimiz diyor ki; "Ben Mirac'a çıkarken baktım ki Cebrail aleyhisselam Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Ben Mirac'a çıkarken baktım ki Cebrail aleyhisselam
Allah korkusundan Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında eskimiş kenara atılmış bir kilim gibi buruşuk bir vaziyette duruyordu." Allah korkusundan Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında eskimiş kenara atılmış bir kilim gibi buruşuk bir vaziyette duruyordu."

Cebrail aleyhisselam Allah'ın yakın meleklerinden, melâike-i mukarrabînden olan Cebrail aleyhisselam. Cebrail aleyhisselam Allah'ın yakın meleklerinden, melâike-i mukarrabînden olan Cebrail aleyhisselam.

Meleklerin günahlardan berî olduklarını Allah'a hiç âsi olmadan vakitlerini geçirdikleri biliyoruz.Meleklerin günahlardan berî olduklarını Allah'a hiç âsi olmadan vakitlerini geçirdikleri biliyoruz. Öyle yaratıklar olduğunu biliyoruz. O Allah'tan o kadar havf u haşyet içinde oluyor.Öyle yaratıklar olduğunu biliyoruz. O Allah'tan o kadar havf u haşyet içinde oluyor. Süklüm püklüm eskimiş bir kilim gibi, tarif böyle; eski bir kilim parçası gibi kenarda duruyor. Süklüm püklüm eskimiş bir kilim gibi, tarif böyle; eski bir kilim parçası gibi kenarda duruyor.

Davud aleyhi's-selâm'ın benzi sararıyor.Davud aleyhi's-selâm'ın benzi sararıyor. Peygamber Efendimiz'in topukları, ayakları yarılıp çatlıyor, patlıyor.Peygamber Efendimiz'in topukları, ayakları yarılıp çatlıyor, patlıyor. Câfer-i Sâdık hazretlerinin benzi sapsarı oluyor. Câfer-i Sâdık hazretlerinin benzi sapsarı oluyor. Hz. Ali Efendimiz'in namaza durduğu zaman zırh kıymığı batmış olanHz. Ali Efendimiz'in namaza durduğu zaman zırh kıymığı batmış olan şişmiş, zonklayan ayağını ameliyat ediyorlar, haberi olmuyor. şişmiş, zonklayan ayağını ameliyat ediyorlar, haberi olmuyor.

Evliyâullah namaza çıkacakları zaman benizleri sapsarı oluyor. Evliyâullah namaza çıkacakları zaman benizleri sapsarı oluyor.

"Niye böyle? Hasta mısın?" diyorlar. "Niye böyle? Hasta mısın?" diyorlar.

"Kimin huzuruna çıkıyorum?!.." diyor. Namaza çıkmanın heyecanından benzi sararıyor. "Kimin huzuruna çıkıyorum?!.." diyor. Namaza çıkmanın heyecanından benzi sararıyor.

Bir mübarek gecede galiba Berat gecesinde -Hasan-ı Basrî hazretleri olabilirBir mübarek gecede galiba Berat gecesinde -Hasan-ı Basrî hazretleri olabilir hatırımda yanlış kalmadıysa- evinden çıkıyor, sapsarı benizli. Diyorlar ki; hatırımda yanlış kalmadıysa- evinden çıkıyor, sapsarı benizli. Diyorlar ki;

"Hayrola, ne oldu, bir rahatsızlığın mı var?" Diyor ki; "Hayrola, ne oldu, bir rahatsızlığın mı var?" Diyor ki;

"Bilmiyorum ki! Günahlarımı biliyorum. İşledim. Affolunduğunu bilmiyorum."Bilmiyorum ki! Günahlarımı biliyorum. İşledim. Affolunduğunu bilmiyorum. Evet bazı sevaplı işler yaptık ama onların da kabul edildiğini bilmiyorum." Evet bazı sevaplı işler yaptık ama onların da kabul edildiğini bilmiyorum."

Benim hâlim ne olacak, diye o evliyâullah, o mübarekler korku içinde yaşamışlar. Benim hâlim ne olacak, diye o evliyâullah, o mübarekler korku içinde yaşamışlar.

Hâlbuki bizler hiç bu duygulara sahip değiliz. Kötü olduğumuz için sahip değiliz. Hâlbuki bizler hiç bu duygulara sahip değiliz. Kötü olduğumuz için sahip değiliz. İyi olsak bu duygular bize de gelecek. Bu gayret bize de gelecek. Bu himmet bize de gelecek. İyi olsak bu duygular bize de gelecek. Bu gayret bize de gelecek. Bu himmet bize de gelecek. Bu çalışma bize de gelecek. Biz o zaman Allah'ın iyi kulu olmak hususunda daha çok çalışacağız. Bu çalışma bize de gelecek. Biz o zaman Allah'ın iyi kulu olmak hususunda daha çok çalışacağız. Dinimizin hizmetine daha çok koşacağız. Kınayanın kınamasına aldırmayacağız. Dinimizin hizmetine daha çok koşacağız. Kınayanın kınamasına aldırmayacağız. Kimseden korkmayacağız. Allah'ın emrini tutacağız. Allah'ın dinini yaymaya çalışacağız. Kimseden korkmayacağız. Allah'ın emrini tutacağız. Allah'ın dinini yaymaya çalışacağız. Dinimizin neferi, askeri olacağız. Dinimizin neferi, askeri olacağız.

Allahu Teâlâ hazretleri hepimize kadınlar ve erkekler olarak gayret versin. Kuvvet versin. Allahu Teâlâ hazretleri hepimize kadınlar ve erkekler olarak gayret versin. Kuvvet versin. İz'an versin. Uyanıklık nasip etsin. Gafletten uyarsın. Marifetini muhabbetini gönlümüze yerleştirsin. İz'an versin. Uyanıklık nasip etsin. Gafletten uyarsın. Marifetini muhabbetini gönlümüze yerleştirsin. Kendisinin rızasını kazanmak için sonsuz derecede yardımını ihsan eylesin. Kendisinin rızasını kazanmak için sonsuz derecede yardımını ihsan eylesin. Gayretli olalım. Güzel işler yapalım. Gayretli olalım. Güzel işler yapalım. Sevdiği, razı olduğu kul olarak huzuruna varmayı Rabbimiz cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Sevdiği, razı olduğu kul olarak huzuruna varmayı Rabbimiz cümlemize nasip ve müyesser eylesin.

Sübhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente'l-alîmü'l-hakîm.Sübhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente'l-alîmü'l-hakîm. Sübhâne rabbinâ rabbi'l-izzeti ammâ yesıfûn. Ve selâmün ale'l-mürselîn.Sübhâne rabbinâ rabbi'l-izzeti ammâ yesıfûn. Ve selâmün ale'l-mürselîn. Velhamdü lillahi rabbi'l âlemin. Rabbenâ tekabbel minnâ bi hürmet-i esrârı sureti'l fâtiha. Velhamdü lillahi rabbi'l âlemin. Rabbenâ tekabbel minnâ bi hürmet-i esrârı sureti'l fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2