Namaz Vakitleri

19 Cemâziye'l-Evvel 1446
21 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:51
Öğle
12:55
İkindi
15:26
Akşam
17:49
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

İmanın Olgunlaşması: Üç Önemli Davranış Şekli

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

27 Recep 1421 / 25.10.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Üç Kişiye Hürmet Edilmez, Nimetlerden Hesaba Çekilmeyen Üç Kişi, Meleklerin Dua Ettiği Üç İnsan, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

İmanın Olgunlaşması: Üç Önemli Davranış Şekli

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

27 Recep 1421 / 25.10.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Üç Kişiye Hürmet Edilmez, Nimetlerden Hesaba Çekilmeyen Üç Kişi, Meleklerin Dua Ettiği Üç İnsan, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh alâ külli hâlin ve fî küllihîn. el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh alâ külli hâlin ve fî küllihîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ MuhammedinVe's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emma ba'd. ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emma ba'd.

Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,

Selâsetün lâ hurmete lehüm fâsikun mu'linün bi fıskıhî ve sâhibu heven ve sultânun câir. Selâsetün lâ hurmete lehüm fâsikun mu'linün bi fıskıhî ve sâhibu heven ve sultânun câir.

Deylemî, Enes radıyallahu anh'ten rivayet eylemiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: Deylemî, Enes radıyallahu anh'ten rivayet eylemiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

"Üç kişiye hürmet edilmez." "Üç kişiye hürmet edilmez."

Bu üç kişi, hürmet edilme hakkını kaybetmiştir. Onlara saygı göstermeye lüzum yok. Bu üç kişi, hürmet edilme hakkını kaybetmiştir. Onlara saygı göstermeye lüzum yok.

Bir; Fâsikun mu'linün bi fıskıhî. "Günahkar; hem de günahını açıkça yapıyor, pervasız." Bir; Fâsikun mu'linün bi fıskıhî. "Günahkar; hem de günahını açıkça yapıyor, pervasız."

Kimseden çekinmiyor, korkmuyor; artık buna hürmet etmeye lüzum yok.Kimseden çekinmiyor, korkmuyor; artık buna hürmet etmeye lüzum yok. Saygı duyulacak bir tarafı kalmamış. Çünkü hem günahı işliyor hem de bu işi pervasızca yapıyor, bir. Saygı duyulacak bir tarafı kalmamış. Çünkü hem günahı işliyor hem de bu işi pervasızca yapıyor, bir.

İkincisi; Ve sâhibü heven. "Hevâ-i nefsine tâbi olan kimse." İkincisi; Ve sâhibü heven. "Hevâ-i nefsine tâbi olan kimse."

Kendi nefsinin esiri olan, arzularına kapılmış kimse. Halbuki; Kendi nefsinin esiri olan, arzularına kapılmış kimse. Halbuki;

İnne'n-nefse le emmâretün bi's-sûi illâ mâ rahime rabbî. "Nefis –insanlara- kötülüğü emreder." İnne'n-nefse le emmâretün bi's-sûi illâ mâ rahime rabbî. "Nefis –insanlara- kötülüğü emreder."

Bir insan nefsini ıslah etmezse mahvolur. Hem dünyada hem âhirette çok zararlara uğrar.Bir insan nefsini ıslah etmezse mahvolur. Hem dünyada hem âhirette çok zararlara uğrar. Bu nefsi terbiye etmek lazım. Bu nefsi terbiye etmek lazım.

Kad efleha men zekkâhâ. "Kim nefsini kötü huylardan, hallerden, düşüncelerden temizlerse o felah bulacak." Kad efleha men zekkâhâ. "Kim nefsini kötü huylardan, hallerden, düşüncelerden temizlerse o felah bulacak."

Yoksa ötekilerin işi zor. Nefsinin peşine takılıyor, keyfi ne derse keyfine göre hareket ediyor.Yoksa ötekilerin işi zor. Nefsinin peşine takılıyor, keyfi ne derse keyfine göre hareket ediyor. Adam arzularının esiri... Bunun da hürmet gösterilecek bir tarafı kalmamıştır.Adam arzularının esiri... Bunun da hürmet gösterilecek bir tarafı kalmamıştır. Çünkü kendi kendini o hâle düşürmüştür. Ve üçüncüsü; sultânün câir. Çünkü kendi kendini o hâle düşürmüştür.

Ve üçüncüsü; sultânün câir.
"Zalim, cevr ü cefâ yapan hükümdar." Bunun da saygı gösterilecek bir tarafı kalmamıştır."Zalim, cevr ü cefâ yapan hükümdar."

Bunun da saygı gösterilecek bir tarafı kalmamıştır.
Çünkü zalim; zalime yardım etmek olmaz. Zalime meyletmek olmaz, zalime sevgi göstermek olmaz.Çünkü zalim; zalime yardım etmek olmaz. Zalime meyletmek olmaz, zalime sevgi göstermek olmaz. Yardım ederse aynı günahı paylaşır, aynı günah ona da yazılır. Paylaşır, azalmaz.Yardım ederse aynı günahı paylaşır, aynı günah ona da yazılır. Paylaşır, azalmaz. Onun günahı ona aynen kalır ama bu da aynı günahı alır. Onun günahı ona aynen kalır ama bu da aynı günahı alır. Zalimin zulmüne razı olursa da aynı günaha girer. "İyi yapmış, yapabilir. Zalimin zulmüne razı olursa da aynı günaha girer.

"İyi yapmış, yapabilir.
Bence bir mahsuru yok." derse zalimin zulmü kadar günahı durduğu yerden üzerine alır.Bence bir mahsuru yok." derse zalimin zulmü kadar günahı durduğu yerden üzerine alır. Çünkü zulmüne rıza gösteriyor.Çünkü zulmüne rıza gösteriyor. Zulmüne rıza göstermemesi lazım, zulmüne yardımcı olmaması lazım. Zulmüne rıza göstermemesi lazım, zulmüne yardımcı olmaması lazım. Bir de zalimi sevmemesi, zulmünü engellemeye çalışması lazım. Bir de zalimi sevmemesi, zulmünü engellemeye çalışması lazım.

Dikkat edilirse bugün dünyada bütün kötülükler idarecilerin kötü olmasından;Dikkat edilirse bugün dünyada bütün kötülükler idarecilerin kötü olmasından; birilerinin kötüleri desteklemesi dolayısıyla onların hala insanların tepesinde kalmasından kaynaklanıyor.birilerinin kötüleri desteklemesi dolayısıyla onların hala insanların tepesinde kalmasından kaynaklanıyor. Bir Kaddâfî çıkmış misal, onu misal olarak verebiliyoruz rahat, rahat. Bir Kaddâfî çıkmış misal, onu misal olarak verebiliyoruz rahat, rahat. Çünkü hem dinde farzlara, şunlara bunlara dil uzatıyor, sataşıyorÇünkü hem dinde farzlara, şunlara bunlara dil uzatıyor, sataşıyor "Bu yok, bu olmaz!" vesaire diye abuk sabuk şeyler söylüyor hem halkını berbat etmiş "Bu yok, bu olmaz!" vesaire diye abuk sabuk şeyler söylüyor hem halkını berbat etmiş hem de kötü yönetmekle fakirleştirmiş, yoksullaştırmış durumda. hem de kötü yönetmekle fakirleştirmiş, yoksullaştırmış durumda. Hem de yaptığı her iş herkesin canını sıkıyor. Hem de yaptığı her iş herkesin canını sıkıyor.

Zalim, bu adam deli, tek başına tımarhaneye tıkılması lazım gelirken niye ayakta duruyor?Zalim, bu adam deli, tek başına tımarhaneye tıkılması lazım gelirken niye ayakta duruyor? Birileri bunu kullanarak, bunun yanında, bundan istifade ederek işleri götürüyorlar,sebepleniyorlar.Birileri bunu kullanarak, bunun yanında, bundan istifade ederek işleri götürüyorlar,sebepleniyorlar. "İslâm ülkesi kalkınmasın." diye bunu ayakta tutuyorlar. Ama onlar kimler, emperyalistler mi, vasıta mı? "İslâm ülkesi kalkınmasın." diye bunu ayakta tutuyorlar.

Ama onlar kimler, emperyalistler mi, vasıta mı?
Bir çete mi, mafya mı, bir grup insan mı, nasıl oluyorsa... Bir çete mi, mafya mı, bir grup insan mı, nasıl oluyorsa... Alalım Saddam'ı, alalım daha başka bir yönetimi. Söz hakkı vermiyor. Alalım Saddam'ı, alalım daha başka bir yönetimi. Söz hakkı vermiyor. Hakları sahiplerine vermiyor, haksızlık yapıyor, hazineyi çarçur ediyor,Hakları sahiplerine vermiyor, haksızlık yapıyor, hazineyi çarçur ediyor, cebine indiriyor, hortumluyor vesaire. cebine indiriyor, hortumluyor vesaire. Bunun da artık korunacak, sakınılacak, müdafaa edilecek, saygı gösterilecek bir tarafı kalmamıştır. Bunun da artık korunacak, sakınılacak, müdafaa edilecek, saygı gösterilecek bir tarafı kalmamıştır.

Aslında hükümdara, devletin yöneticilerine saygı göstermek mü'minlerin vazifeleri arasında...Aslında hükümdara, devletin yöneticilerine saygı göstermek mü'minlerin vazifeleri arasında... Ama devletin başındaki, Hz Ömer gibi olacak! Yönetici hakkaniyetli olursa...Ama devletin başındaki, Hz Ömer gibi olacak! Yönetici hakkaniyetli olursa... Çünkü kanunlara ve yöneticilere saygı gösterilmedi mi bir toplum çöker. Çünkü kanunlara ve yöneticilere saygı gösterilmedi mi bir toplum çöker.

Ama bütün mesele; yöneticiler nasıl, saygıya layık mı, sözünün dinlenmesine layık mı, değil mi?Ama bütün mesele; yöneticiler nasıl, saygıya layık mı, sözünün dinlenmesine layık mı, değil mi? Layık değilse millet daha fazla çekmesin; aşağı indirmek lazım.Layık değilse millet daha fazla çekmesin; aşağı indirmek lazım. Aşağı indirmek için eline fırsat geçtiği halde indirmeyen, oy vermesi mümkünken vermeyen,Aşağı indirmek için eline fırsat geçtiği halde indirmeyen, oy vermesi mümkünken vermeyen, aksine bir de destekleyen, orada durmasına yardımcı olan bütün o veballeri aynen yüklenir. aksine bir de destekleyen, orada durmasına yardımcı olan bütün o veballeri aynen yüklenir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in bir hadîs-i şerîfini görmüştüm.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in bir hadîs-i şerîfini görmüştüm. Metnini şu anda hatırlayamıyorum. "Bu Benî Asfar denilen, Araplara göreMetnini şu anda hatırlayamıyorum.

"Bu Benî Asfar denilen, Araplara göre
Avrupa tarafında olan hıristiyanların, Bizanslıların bazı güzel tarafları vardır." diyor Peygamber Efendimiz.Avrupa tarafında olan hıristiyanların, Bizanslıların bazı güzel tarafları vardır." diyor Peygamber Efendimiz. O "güzel" dediği tarafları sayıyor. O "güzel" dediği tarafları sayıyor.

O saydığı taraflardan bir tanesi de;O saydığı taraflardan bir tanesi de; "Hükümdarları haksızlık yaparsa razı olmazlar ve yola getirirler." diyor. Bu da bir işarettir."Hükümdarları haksızlık yaparsa razı olmazlar ve yola getirirler." diyor.

Bu da bir işarettir.
"Sizin de başınızdaki adam yanlış bir şey yaparsa düzeltin." demektir."Sizin de başınızdaki adam yanlış bir şey yaparsa düzeltin." demektir. Sahabe-i kirâm zaten Peygamber Efendimiz'den bu terbiyeyi almış kiSahabe-i kirâm zaten Peygamber Efendimiz'den bu terbiyeyi almış ki hutbe okurken kalkıp da Hz. Ömer'e; "Yâ Ömer, sus, seni dinlemeyiz, hutbe okurken kalkıp da Hz. Ömer'e; "Yâ Ömer, sus, seni dinlemeyiz, sen şu sırtındaki cübbenin hesabını ver bakalım!" diyebiliyor. "Dinlemeyiz seni!" diyor. sen şu sırtındaki cübbenin hesabını ver bakalım!" diyebiliyor. "Dinlemeyiz seni!" diyor.

Hz. Ömer de kızmıyor ve cübbesinin hesabını veriyor. Mesele neymiş? Hz. Ömer de kızmıyor ve cübbesinin hesabını veriyor.

Mesele neymiş?

Gaziler arasında eşit olarak kumaş bölüştürülmüşGaziler arasında eşit olarak kumaş bölüştürülmüş ama herkese bir elbise yapmaya yetecek kadar düşmemiş.ama herkese bir elbise yapmaya yetecek kadar düşmemiş. Eşit bölüştürülünce kimse ondan elbise yapamamış. Eşit bölüştürülünce kimse ondan elbise yapamamış. Ama Hz. Ömer'in üstünde ondan bir elbise var, hutbeye çıkmış, hutbe veriyor. Ama Hz. Ömer'in üstünde ondan bir elbise var, hutbeye çıkmış, hutbe veriyor. Bir bakıyorlar; "Aynı kumaştan bize de geldi ama şu kadar geldi.Bir bakıyorlar; "Aynı kumaştan bize de geldi ama şu kadar geldi. Bu kocaman adam; hem de boylu poslu, bir de kendisine elbise yapmış. Bu kocaman adam; hem de boylu poslu, bir de kendisine elbise yapmış. Demek ki yöneticiliğini kötüye kullanmış, haksızlık yapmış da kendisine çok ayırmış. Demek ki yöneticiliğini kötüye kullanmış, haksızlık yapmış da kendisine çok ayırmış. Olmaz böyle şey! Seni dinlemeyiz ya Ömer! Nedir bu giydiğin, ver bunun hesabını!" diyebiliyor. Olmaz böyle şey! Seni dinlemeyiz ya Ömer! Nedir bu giydiğin, ver bunun hesabını!" diyebiliyor.

Bu bir terbiye; bir bakıma hoş bir şeydir. Hz. Ömer de kızmıyor; halbuki sinirli bir insan.Bu bir terbiye; bir bakıma hoş bir şeydir.

Hz. Ömer de kızmıyor; halbuki sinirli bir insan.
Minberin dibinde duran oğluna; "Abdullah, kalk, meseleyi izah et." diyor. O da kalkıyor; Minberin dibinde duran oğluna; "Abdullah, kalk, meseleyi izah et." diyor.

O da kalkıyor;

"Ey cemaat, ben benim hakkımı babama verdim de bu elbiseyi öyle yaptı."Ey cemaat, ben benim hakkımı babama verdim de bu elbiseyi öyle yaptı. İkisi bir araya gelince oldu." diyor. O zaman o da "özür dilerim" demiyor yine. İkisi bir araya gelince oldu." diyor.

O zaman o da "özür dilerim" demiyor yine.
"Tamam yâ Ömer, konuş, şimdi dinleriz." diyor. "Tamam yâ Ömer, konuş, şimdi dinleriz." diyor.

Demek ki eğri olsa yamuk olsa dinlemeyecek; güzel. Uygun terbiye böyle.Demek ki eğri olsa yamuk olsa dinlemeyecek; güzel. Uygun terbiye böyle. Ama sonradan başlara hükümdarları getirmişler, hükümdarın oğlu gelmiş,Ama sonradan başlara hükümdarları getirmişler, hükümdarın oğlu gelmiş, ondan sonra onun oğlu gelmiş, bilmem Yezid gelmiş... ondan sonra onun oğlu gelmiş, bilmem Yezid gelmiş...

Liyakatli insanlar seçilmemiş, ama bu işi nasıl tutturmuşlar? Liyakatli insanlar seçilmemiş, ama bu işi nasıl tutturmuşlar?

Medine-i Münevvere'nin mescidinin kapılarına askerleri kılıçları çekip tutturmuşlar;Medine-i Münevvere'nin mescidinin kapılarına askerleri kılıçları çekip tutturmuşlar; "Beyat etmeyenin kafasını keseceğiz!" demişler. Öyle beyat almışlar. Zulüm başlamış. "Beyat etmeyenin kafasını keseceğiz!" demişler. Öyle beyat almışlar. Zulüm başlamış.

"Kesersen kes ya, senin hakkın yok!" diyememişler. Onlar da öyle yürümüş. "Kesersen kes ya, senin hakkın yok!" diyememişler. Onlar da öyle yürümüş.

Halbuki zalim bir sultanın takdir, saygı görecek,Halbuki zalim bir sultanın takdir, saygı görecek, itaat edilecek bir tarafının kalmadığını Peygamber Efendimiz bildiriyor.itaat edilecek bir tarafının kalmadığını Peygamber Efendimiz bildiriyor. İslâmî terbiyeyi müslümanlar ilk başta anlamışlar, Peygamber Efendimiz'in sahabesi anlamış.İslâmî terbiyeyi müslümanlar ilk başta anlamışlar, Peygamber Efendimiz'in sahabesi anlamış. Güzel anlamış ve uygulamış.Güzel anlamış ve uygulamış. Ondan sonrakiler işi adım adım, derece derece, yamulta yamulta, kıvıra kıvıra çığırından çıkarmışlar.Ondan sonrakiler işi adım adım, derece derece, yamulta yamulta, kıvıra kıvıra çığırından çıkarmışlar. Ondan sonra adam saray yaptırmış. Peygamber Efendimiz'in sarayı var mıydı? Yoktu. Ondan sonra adam saray yaptırmış.

Peygamber Efendimiz'in sarayı var mıydı?

Yoktu.
Hatem-i Esam hazretleri hacca gelmiş. Bir de bakmış ki her tarafta güzel güzel binalar. Demiş ki; Hatem-i Esam hazretleri hacca gelmiş. Bir de bakmış ki her tarafta güzel güzel binalar. Demiş ki;

"Yahu, ben burada gurbetten gelmiş bir insanım. "Yahu, ben burada gurbetten gelmiş bir insanım. Peygamber Efendimiz'in sarayı şu sarayların arasında hangisi, bana bir gösteriverin!" demiş. Peygamber Efendimiz'in sarayı şu sarayların arasında hangisi, bana bir gösteriverin!" demiş.

Demişler ki, "Be hey cahil! Peygamber Efendimiz'in sarayı yoktu, çok mütevazı bir evi vardı." Demişler ki,

"Be hey cahil! Peygamber Efendimiz'in sarayı yoktu, çok mütevazı bir evi vardı."

"O zaman Peygamberimiz'in şehrini cebbarlar kaplamış." demiş. "O zaman Peygamberimiz'in şehrini cebbarlar kaplamış." demiş.

Peygamber Efendimiz'in sarayı olmadığını bilmiyor mu? Biliyor ama bir şey anlatmak istiyor.Peygamber Efendimiz'in sarayı olmadığını bilmiyor mu?

Biliyor ama bir şey anlatmak istiyor.
Bozulmalar olmuş. Dobra dobra doğruyu söyleyebilen alimler, bu bozulmalara sözlerini söylemişler.Bozulmalar olmuş. Dobra dobra doğruyu söyleyebilen alimler, bu bozulmalara sözlerini söylemişler. Ama çoğu kere onlar da sindirilmiş; sonra da işte şimdiki İslâm ülkelerinde gördüğümüz garip duruma gelmiş.Ama çoğu kere onlar da sindirilmiş; sonra da işte şimdiki İslâm ülkelerinde gördüğümüz garip duruma gelmiş. Bunların sünneti seniyyeye uygun olarak düzeltilmesi lazım. Bunların sünneti seniyyeye uygun olarak düzeltilmesi lazım.

İkinci hadîs-i şerîf: İkinci hadîs-i şerîf:

Selâsetün lâ yüs'elûne an naîmin mut'ami ve'l-meşreb.Selâsetün lâ yüs'elûne an naîmin mut'ami ve'l-meşreb. el-Muftıru ve'l-mütesahhiru ve sâhibü'd-dayfi ve selâsetün lâ yülâmüne alâ sûi'l-hulk.el-Muftıru ve'l-mütesahhiru ve sâhibü'd-dayfi ve selâsetün lâ yülâmüne alâ sûi'l-hulk. el-Marîdü ve's-sâimü hatta yüftır ve imâmü'l-âdil. el-Marîdü ve's-sâimü hatta yüftır ve imâmü'l-âdil.

Selâsetün lâ yüs'elûne an nâîmin. "Üç kimse -yediğinin içtiğinin sefasından,Selâsetün lâ yüs'elûne an nâîmin. "Üç kimse -yediğinin içtiğinin sefasından, bolluğundan- nimetlerinin çokluğundan hesaba çekilmez. Sorgu suale mâruz olmaz."bolluğundan- nimetlerinin çokluğundan hesaba çekilmez. Sorgu suale mâruz olmaz." el-Mat'ami ve'l-meşreb."Yeme ve içmesindeki bolluktan dolayı sîgaya çekilmez, el-Mat'ami ve'l-meşreb."Yeme ve içmesindeki bolluktan dolayı sîgaya çekilmez, hesaba çekilmez, sorgu suale mâruz kalmaz." hesaba çekilmez, sorgu suale mâruz kalmaz."

Yediğinden içtiğinden sorgu sual olmayan bu üç kişi kimlerdir?Yediğinden içtiğinden sorgu sual olmayan bu üç kişi kimlerdir? Yesin, keyfine baksın; mahzuru olmayan kimlerdir? Bir el-Muftır, "Oruçluyken iftar eden kimse." Yesin, keyfine baksın; mahzuru olmayan kimlerdir?

Bir el-Muftır, "Oruçluyken iftar eden kimse."

Onun hakkı var; Cenâb-ı Hak ona o müsaadeyi veriyor.Onun hakkı var; Cenâb-ı Hak ona o müsaadeyi veriyor. "Sen çok yedin, çok tatlı yedin, çeşitli yedin." diye sorgu sual yok."Sen çok yedin, çok tatlı yedin, çeşitli yedin." diye sorgu sual yok. Sahabe-i Kiram, mesela Hz. Ömer, halife oldu; yine de bir çeşitten fazla yemek yemezdi. Sahabe-i Kiram, mesela Hz. Ömer, halife oldu; yine de bir çeşitten fazla yemek yemezdi. Hatta kızı Hafsa yanına giriyor da bakıyor önünde bir kap var, Hatta kızı Hafsa yanına giriyor da bakıyor önünde bir kap var, herkesin beğenmeyeceği cinsten yemekler... herkesin beğenmeyeceği cinsten yemekler...

"Elimizde artık daha çok güzel şeyleri yeme imkanın var babacığım,"Elimizde artık daha çok güzel şeyleri yeme imkanın var babacığım, niye sen kendini böyle yoruyorsun?" diyor. niye sen kendini böyle yoruyorsun?" diyor.

"Resûlullah Efendimiz zamanında biz böyle görmedik." diye bir kaptan fazla yemiyor."Resûlullah Efendimiz zamanında biz böyle görmedik." diye bir kaptan fazla yemiyor. Halife iken imkânı varken de Hz. Ömer, sade bir kapla yetiniyor. Anlamak bakımından bunu söyledim. Halife iken imkânı varken de Hz. Ömer, sade bir kapla yetiniyor. Anlamak bakımından bunu söyledim.

Üç kişiye yediğinin içtiğinin, nimetlerinin çokluğundan sorgu sual olmaz;Üç kişiye yediğinin içtiğinin, nimetlerinin çokluğundan sorgu sual olmaz; "Başkalarına olur." demek. Bir, el-muftır."Başkalarına olur." demek. Bir, el-muftır. "Oruçluyken iftar eden" iftar vaktinde buyursun, yesin."Oruçluyken iftar eden" iftar vaktinde buyursun, yesin. Al hurma, al arkasından çorba, bilmem ne, bilmem ne... Sorgu sual yok. Al hurma, al arkasından çorba, bilmem ne, bilmem ne... Sorgu sual yok.

İkincisi, Ve'l-mütesahhir. Mütesahhir, "seherde sahur yemeği yiyen" demek.İkincisi, Ve'l-mütesahhir. Mütesahhir, "seherde sahur yemeği yiyen" demek. Kalkıp ona da; "Çok yedin, çeşitli yedin." denmez. Kalkıp ona da; "Çok yedin, çeşitli yedin." denmez. Çünkü oruç tutacak; biraz atıştırsın da orucu tutabilsin. Çünkü oruç tutacak; biraz atıştırsın da orucu tutabilsin.

Üçüncüsü, sâhibu'd-dayf, "Evinde misafir olan." Üçüncüsü, sâhibu'd-dayf, "Evinde misafir olan."

Ve selâsetün lâ yünâmüne alâ sûi'l-hulk. "Üç kişi de huysuzluğundan dolayı ayıplanmaz." Ve selâsetün lâ yünâmüne alâ sûi'l-hulk. "Üç kişi de huysuzluğundan dolayı ayıplanmaz."

Mırın kırın etmesinden, biraz huysuzluğundan ayıplanmaz. Kim bunlar? Mırın kırın etmesinden, biraz huysuzluğundan ayıplanmaz.

Kim bunlar?

Bir, el-marîd, "hasta" kusuruna bakılmaz. Hasta, ne yapsın, biraz böyle yapar. Bir, el-marîd, "hasta" kusuruna bakılmaz.

Hasta, ne yapsın, biraz böyle yapar.

Ve's-sâim hattâ yüftıra. "Orucunu açıncaya kadar oruçlunun da kusuruna bakılmaz." Neden? Ve's-sâim hattâ yüftıra. "Orucunu açıncaya kadar oruçlunun da kusuruna bakılmaz."

Neden?

Kafası biraz dumanlıdır, karnı açtır. "Oruç kafasına vurdu." derler ya bazen; kusuruna bakılmaz. Kafası biraz dumanlıdır, karnı açtır. "Oruç kafasına vurdu." derler ya bazen; kusuruna bakılmaz.

Üçüncüsü ve'l-imâmü'l-âdil, "adaletli hükümdar." Üçüncüsü ve'l-imâmü'l-âdil, "adaletli hükümdar."

Onun da adaletine atfen her şeyi çok güzelse ufak tefek huysuzluklarına, asabiliklerine bakılmaz.Onun da adaletine atfen her şeyi çok güzelse ufak tefek huysuzluklarına, asabiliklerine bakılmaz. Çünkü adam iyi, dürüst. İkinci hadîs-i şerîf de bu. Çünkü adam iyi, dürüst.

İkinci hadîs-i şerîf de bu.

Gelelim üçüncü hadîs-i şerîfe:Gelelim üçüncü hadîs-i şerîfe: -Şöyle bakarak bu müjdeli hadîs-i şerîfleri seçtim.- -Şöyle bakarak bu müjdeli hadîs-i şerîfleri seçtim.-

Selâsetün testağfirü lehümü's-semâvâtü ve'l-ardü ve'l-leylü ve'n-nehârü ve'l-melâiketüSelâsetün testağfirü lehümü's-semâvâtü ve'l-ardü ve'l-leylü ve'n-nehârü ve'l-melâiketü el-ulemâü ve'l-muteallimûne ve'l-eshiyâu. İbni Abbas radıyallahu anhumâ'dan rivayet edilmiş: el-ulemâü ve'l-muteallimûne ve'l-eshiyâu.

İbni Abbas radıyallahu anhumâ'dan rivayet edilmiş:

"Üç kimse vardır ki, bunlara gökler ve yerler, gece ve gündüz ve melekler afv u mağfiret dilerler." "Üç kimse vardır ki, bunlara gökler ve yerler, gece ve gündüz ve melekler afv u mağfiret dilerler."

Kimdir bu üç bahtiyar kimse, üç sınıf kimse? el-Ulemâ. "Alimler." Kimdir bu üç bahtiyar kimse, üç sınıf kimse?

el-Ulemâ. "Alimler."

Alimlere gökler yer, gece gündüz, melekler bunların hepsi afv u mağfiret dilerler.Alimlere gökler yer, gece gündüz, melekler bunların hepsi afv u mağfiret dilerler. Allahu Ekber! Alimin kıymetine bak, derecesine bak, nimetine bak!Allahu Ekber! Alimin kıymetine bak, derecesine bak, nimetine bak! Bu biraz bize geliyor, eğer biz alim sayılırsak, Allah ulemâ zümresinden haşreylesin. Bu biraz bize geliyor, eğer biz alim sayılırsak, Allah ulemâ zümresinden haşreylesin.

İkincisi de size geliyor: Ve'l-müteallimûn. "Öğrenenler." İkincisi de size geliyor:

Ve'l-müteallimûn. "Öğrenenler."

Biz şimdi hadis okuyoruz, siz de hadis öğreniyorsunuz. Müteallimûn...Biz şimdi hadis okuyoruz, siz de hadis öğreniyorsunuz. Müteallimûn... "Bunlara da gökler ve yer, gece ve gündüz ve melekler, tevbe ve istiğfar eder." Çünkü öğreniyorlar."Bunlara da gökler ve yer, gece ve gündüz ve melekler, tevbe ve istiğfar eder."

Çünkü öğreniyorlar.
Ama siz de biraz daha ciddi öğreneceksiniz. Ama siz de biraz daha ciddi öğreneceksiniz. Kağıt kalem alsanız, yazsanız, hatırınızda tutsanız veya hemen çoğaltılıp elinize alsanız,Kağıt kalem alsanız, yazsanız, hatırınızda tutsanız veya hemen çoğaltılıp elinize alsanız, çoluk çocuğunuza aktarsanız daha iyi olur. Biraz gevşek talebesiniz.çoluk çocuğunuza aktarsanız daha iyi olur. Biraz gevşek talebesiniz. Yarın öbür gün bir imtihan yapsak bu kadar sayfadan kaç kişi geçer!Yarın öbür gün bir imtihan yapsak bu kadar sayfadan kaç kişi geçer! Bu trafik imtihanından daha mı yumuşak olur sanıyorsun? Bu trafik imtihanından daha mı yumuşak olur sanıyorsun?

Biraz çalışmak lazım, işi biraz sağlam tutmak lazım, ezberlemeye gayret etmek lazım.Biraz çalışmak lazım, işi biraz sağlam tutmak lazım, ezberlemeye gayret etmek lazım. İkincisi sizlere inşaallah, Allah'ın lütfuyla... İkincisi sizlere inşaallah, Allah'ın lütfuyla...

Üçüncüsü de ve'l-eshıyâü. Eshıya; sahî kelimesinin çoğulu, "cömertler." Üçüncüsü de ve'l-eshıyâü. Eshıya; sahî kelimesinin çoğulu, "cömertler."

Allah da cömertleri sever. Cömertlik insanı cennete götüren bir huydur.Allah da cömertleri sever. Cömertlik insanı cennete götüren bir huydur. İnsanın kendi kazandığından, kendi malından, imkânlarından, kesesinden olmayanlara tattırması,İnsanın kendi kazandığından, kendi malından, imkânlarından, kesesinden olmayanlara tattırması, vermesi Allah'ın hoşuna giden bir güzel durumdur. vermesi Allah'ın hoşuna giden bir güzel durumdur. Eline fırsat geçen, fırsatı bulan, hayrını hasenâtını yapsın. Eline fırsat geçen, fırsatı bulan, hayrını hasenâtını yapsın.

Burada mı olur, Türkiye'de mi olur, zelzele mıntıkasında mı olur,Burada mı olur, Türkiye'de mi olur, zelzele mıntıkasında mı olur, harp bölgesinde mi olur, Kafkasya'ya mı olur, Çeçenistan'a mı olur, Bosna'ya mı olur, Keşmir'e mi olur? harp bölgesinde mi olur, Kafkasya'ya mı olur, Çeçenistan'a mı olur, Bosna'ya mı olur, Keşmir'e mi olur?

Allah hayırlarımızın da yerine varmasını nasip eylesin.Allah hayırlarımızın da yerine varmasını nasip eylesin. Uygun olmayan yerlere isabetsiz yerlere vermek değil de uygun yerlere verilmesini Allah nasip etsin. Uygun olmayan yerlere isabetsiz yerlere vermek değil de uygun yerlere verilmesini Allah nasip etsin.

Çünkü bu hayrı hasenâtı da bazen sömürenler var. Dilenci çeteleri var: Çünkü bu hayrı hasenâtı da bazen sömürenler var. Dilenci çeteleri var:

Medine'de ezan okundu, camiye doğru gidiyoruz.Medine'de ezan okundu, camiye doğru gidiyoruz. Peygamber Efendimiz'in mescidinin avlusuna girdim. Peygamber Efendimiz'in mescidinin avlusuna girdim. Kalabalık, "Namaza yetişeceğiz." diye herkes yürüyor.Kalabalık, "Namaza yetişeceğiz." diye herkes yürüyor. Orada kucağında çocukları olan kadınlar var, el açıyorlar.Orada kucağında çocukları olan kadınlar var, el açıyorlar. Ben de birkaç tanesine sadaka olarak para verdim. Ben de birkaç tanesine sadaka olarak para verdim.

Yanımdan geçen orta yaşta genç ama tam küçük yaşta değil bir kimse, birkaç arkadaşıyla beraber;Yanımdan geçen orta yaşta genç ama tam küçük yaşta değil bir kimse, birkaç arkadaşıyla beraber; hâzâ harâm hâzâ haram dedi. "Bu haram; olmaz böyle şey'" diyor. hâzâ harâm hâzâ haram dedi. "Bu haram; olmaz böyle şey'" diyor.

Ben de biraz kızdım, kafam attı, canım sıkıldı,; Ben de biraz kızdım, kafam attı, canım sıkıldı,;

"Nesi haram? Sadaka veriyoruz. Haram ne demek?" dedim. Dedi ki; "Nesi haram? Sadaka veriyoruz. Haram ne demek?" dedim.

Dedi ki;

Yâ ehı, hâzihi'ş-şebeke. "Bunlar fakir olduğundan dilenmiyorlar. Bunlar bir şebeke!" Yâ ehı, hâzihi'ş-şebeke. "Bunlar fakir olduğundan dilenmiyorlar. Bunlar bir şebeke!"

Onu ben bilmem. Onu da Suud hükümeti düşünsün, bana ne?Onu ben bilmem. Onu da Suud hükümeti düşünsün, bana ne? Polisini görevlendirsin, şebekeleri çökertsin. Hakiki fakirleri kollasın.Polisini görevlendirsin, şebekeleri çökertsin. Hakiki fakirleri kollasın. Petrollerin bir kısmını hakiki fakirlerine versin. Petrollerin bir kısmını hakiki fakirlerine versin.

Ne yapayım? Çoluk çocuğu ile kadını görünce ben verdim. Hâzâ harâm, hâzâ harâm! Ne yapayım? Çoluk çocuğu ile kadını görünce ben verdim.

Hâzâ harâm, hâzâ harâm!

Değil! Çünkü veren iyi niyetle veriyor. Sorumluluk, alanda.Değil! Çünkü veren iyi niyetle veriyor. Sorumluluk, alanda. Layık olmadan dileniyorsa vebal onun. Verende bir şey yok. Layık olmadan dileniyorsa vebal onun. Verende bir şey yok. Çünkü vermesi lazım; Allah cömertleri seviyor. Cömert kelimesi nereden geliyor? Çünkü vermesi lazım; Allah cömertleri seviyor.

Cömert kelimesi nereden geliyor?

Cömert kelimesinin aslı "cevan mert"tir. "Cevan mert" kelimesi kısala kısala "cömert" olmuş. Cömert kelimesinin aslı "cevan mert"tir. "Cevan mert" kelimesi kısala kısala "cömert" olmuş.

Hani Nasrettin Hoca; "Çocuklarınızın ismini 'Eyüp' koymayın!" demiş. "Niye hocam?" demişler? Hani Nasrettin Hoca;

"Çocuklarınızın ismini 'Eyüp' koymayın!" demiş.

"Niye hocam?" demişler?

"Kısaltır, kısaltır Eyüb'ü "ip" yaparlar." demiş. "Kısaltır, kısaltır Eyüb'ü "ip" yaparlar." demiş.

Onun gibi "cevan mert" kelimesi de "cömert" olmuş. Cömert; "eli açık" demek.Onun gibi "cevan mert" kelimesi de "cömert" olmuş. Cömert; "eli açık" demek. "Kendi kazandığından sağa sola hayır, para, sadaka, zekât veren" demek. "Kendi kazandığından sağa sola hayır, para, sadaka, zekât veren" demek.

Cevan mert, iki kelimeden müteşekkil; cevan, "genç, delikanlı" demek, mert de; "erkek" demek.Cevan mert, iki kelimeden müteşekkil; cevan, "genç, delikanlı" demek, mert de; "erkek" demek. "Genç erkek adam." "Genç erkek adam."

Demek ki elinin açık olması erliğin şânından, asaletin şanından sayılmış; onun için öyle söylenmiş. Demek ki elinin açık olması erliğin şânından, asaletin şanından sayılmış; onun için öyle söylenmiş.

el-Fâtiha... el-Fâtiha...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2