Namaz Vakitleri

24 Cemâziye'l-Evvel 1446
26 Kasım 2024
İmsak
06:26
Güneş
07:56
Öğle
12:56
İkindi
15:24
Akşam
17:46
Yatsı
19:10
Detaylı Arama

İmkân Varsa İlim Öğrenin!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

6 Zilka'de 1414 / 17.04.1994
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İçi Başka Dışı Başka Olan Kimse, İlminden Faydalanmayan Alim, Fırsat Varken İlim Öğrenin!, En Kuvvetliniz Kendini Tutabilendir, Abdest | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

İmkân Varsa İlim Öğrenin!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

6 Zilka'de 1414 / 17.04.1994
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İçi Başka Dışı Başka Olan Kimse, İlminden Faydalanmayan Alim, Fırsat Varken İlim Öğrenin!, En Kuvvetliniz Kendini Tutabilendir, Abdest | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l evveline ve'l âhirîn.Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l evveline ve'l âhirîn. Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd: Fa'lemû eyyuhe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitabullah Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyuhe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitabullah
ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtüha ve külle muhdesetin bid'ah ve külle bid'atin dalâlehve şerre'l-umûri muhdesâtüha ve külle muhdesetin bid'ah ve külle bid'atin dalâleh ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr.

Ve bi's-sennedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-sennedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Eşeddü'n-nâsi azâben yevme'l-kıyameti Eşeddü'n-nâsi azâben yevme'l-kıyameti fîhi hayran ve lâ hayra fîhi. fîhi hayran ve lâ hayra fîhi.

Revâhu'd-Deylemiyyü an İbn Ömer radı‎yallahu anhümâ. Revâhu'd-Deylemiyyü an İbn Ömer radı‎yallahu anhümâ.

Aziz, muhterem ve kıymetli Müslüman kardeşlerim! Aziz, muhterem ve kıymetli Müslüman kardeşlerim!

Allahu Teâlâ Hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ikramı üzerinize olsun.Allahu Teâlâ Hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ikramı üzerinize olsun. Allahu Teâlâ sizleri iki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin,Allahu Teâlâ sizleri iki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin, Firdevs-i âlâ'sına dahil eylesin, cemaliyle müşerref eylesin. Firdevs-i âlâ'sına dahil eylesin, cemaliyle müşerref eylesin.

Peygamber-i Zîşânımız Muhammed-i Mustafa aleyhi efdalü's-salavâti Peygamber-i Zîşânımız Muhammed-i Mustafa aleyhi efdalü's-salavâti ve ekmelü't-tahiyyât ve't-teslimât Efendimiz hazretlerinin hadîs-i şerîflerini okumak,ve ekmelü't-tahiyyât ve't-teslimât Efendimiz hazretlerinin hadîs-i şerîflerini okumak, izah etmek âdetimizi îfâ etmek üzere toplandık. izah etmek âdetimizi îfâ etmek üzere toplandık. Rabbimiz Peygamber Efendimiz'in şefaatine nâil eylesin. Rabbimiz Peygamber Efendimiz'in şefaatine nâil eylesin.

Bu dersi yapmadan, hadisleri okumak ve izahını yapmak vazifemize başlamadan önce Bu dersi yapmadan, hadisleri okumak ve izahını yapmak vazifemize başlamadan önce evvela ve hâssaten Peygamber Efendimiz'in ruh-ı pâkine biz âciz, nâçiz, evvela ve hâssaten Peygamber Efendimiz'in ruh-ı pâkine biz âciz, nâçiz, bîçare günahkâr ümmetlerinden bir hediyye-i Kur'âniye olsun diye bîçare günahkâr ümmetlerinden bir hediyye-i Kur'âniye olsun diye ve onun cümle âlinin, ashâbının, etbâının, ahbâbının ruhlarına, ve onun cümle âlinin, ashâbının, etbâının, ahbâbının ruhlarına, hassaten sâdât ve meşâyıh-ı turuk-ı âliyyemizin ervahına hediye olsun diye, hassaten sâdât ve meşâyıh-ı turuk-ı âliyyemizin ervahına hediye olsun diye, şu beldeleri fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye, şu beldeleri fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye, eserinin okuduğumuz Gümüşhaneli hocamızın, kendisinden feyz aldığımızeserinin okuduğumuz Gümüşhaneli hocamızın, kendisinden feyz aldığımız Muhammed Zahid-i Bursevî hocamızın hâssaten ruhuna hediye olsun diye,Muhammed Zahid-i Bursevî hocamızın hâssaten ruhuna hediye olsun diye, uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelen siz sevgili ve kıymetli uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelen siz sevgili ve kıymetli kardeşlerimin geçmişlerinin ruhlarına, bütün Müslüman ecdâd u ceddât,kardeşlerimin geçmişlerinin ruhlarına, bütün Müslüman ecdâd u ceddât, akraba u taallukâtının ruhlarına hediye olsun diye, akraba u taallukâtının ruhlarına hediye olsun diye, mevtamızın ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, dereceleri yücelsin,mevtamızın ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, dereceleri yücelsin, onlardan hoşnut ve razı olsunlar, biz de onların o hallerine sevinelim diye, onlardan hoşnut ve razı olsunlar, biz de onların o hallerine sevinelim diye, Rabbimiz Teâlâ Hazretleri bizi hem dünyada hem âhirette bahtiyar eylesin diye; Rabbimiz Teâlâ Hazretleri bizi hem dünyada hem âhirette bahtiyar eylesin diye; bir Fâtiha, üç İhlâs-ı şerîf okuyalım, büyüklerimizin ruhlarına hediye edelim, öyle başlayalım. bir Fâtiha, üç İhlâs-ı şerîf okuyalım, büyüklerimizin ruhlarına hediye edelim, öyle başlayalım.

Okuduğum hadîs-i şerîfler Râmûzu'l-ehâdîs isimli Gümüşhaneli hocamız, Okuduğum hadîs-i şerîfler Râmûzu'l-ehâdîs isimli Gümüşhaneli hocamız, Ahmed Ziyaeddin Hazretlerinin cem ve telif eylediği Ahmed Ziyaeddin Hazretlerinin cem ve telif eylediği tekkemizin hadis kitabının yetmiş birinci sayfasında on ikinci hadîs-i şerîf ve devamıdır.tekkemizin hadis kitabının yetmiş birinci sayfasında on ikinci hadîs-i şerîf ve devamıdır. Bu sayfadaki on ikinci hadîs-i şerîf, Abdullah b. Ömer rad‎ıyallahu anhüma'dan rivayet edilmiştir. Bu sayfadaki on ikinci hadîs-i şerîf, Abdullah b. Ömer rad‎ıyallahu anhüma'dan rivayet edilmiştir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hazretleri buyuruyorlar ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hazretleri buyuruyorlar ki:

Eşeddü'n-nâsi azâben yevme'l-kıyameh. Eşeddü'n-nâsi azâben yevme'l-kıyameh. "Kıyamet gününde insanların azapça en şiddetli azaba uğrayacak olanları." "Kıyamet gününde insanların azapça en şiddetli azaba uğrayacak olanları."

Men yera'n-nâsu fîhi hayran ve lâ hayra fîhi. Men yera'n-nâsu fîhi hayran ve lâ hayra fîhi. "İnsanların ona bakıp da onda bir hayır var sandıkları, hayırlı gördükleri, "İnsanların ona bakıp da onda bir hayır var sandıkları, hayırlı gördükleri, ama aslında hiç de hayrı olmayan insanlardır."ama aslında hiç de hayrı olmayan insanlardır." İnsanlar bakıyorlar; onu hayırlı gibi görüyorlar, hayırlı sanıyorlar.İnsanlar bakıyorlar; onu hayırlı gibi görüyorlar, hayırlı sanıyorlar. Ama hiçbir hayır yok adamlarda. En büyük azabı bunlar görecekler. Bu neden? Ama hiçbir hayır yok adamlarda. En büyük azabı bunlar görecekler.

Bu neden?

Adam iyi gibi görünüyor, halk masum görüyor. Adam iyi gibi görünüyor, halk masum görüyor.

"Mü'minin ferasetinden kork, baktığı zaman o Allah'ın nuruyla bakar." Tamam ama halkın hepsi evliyâ değil. "Mü'minin ferasetinden kork, baktığı zaman o Allah'ın nuruyla bakar."

Tamam ama halkın hepsi evliyâ değil.

Nâs diyor, yani "insanlar, herkes". İnsanlar, sade vatandaşlar, iyi niyetli insanlar. Nâs diyor, yani "insanlar, herkes". İnsanlar, sade vatandaşlar, iyi niyetli insanlar.

Zaten biz Müslümanlar neyiz? Zaten biz Müslümanlar neyiz?

Hüsnü zan etmekle vazifeliyiz. Birisine baktık mı, iyi taraflarını görürüz; Hüsnü zan etmekle vazifeliyiz. Birisine baktık mı, iyi taraflarını görürüz; kötü tarafını görmek istemeyiz. kötü tarafını görmek istemeyiz. Görsek, saklarız. Saklamak, ifşa etmemek, yaymamak icap ediyor. Görsek, saklarız. Saklamak, ifşa etmemek, yaymamak icap ediyor.

Bir kabahatini kendisine sessizce: "Ben sende şöyle bir kusur gördüm, düzelt kardeşim.Bir kabahatini kendisine sessizce:

"Ben sende şöyle bir kusur gördüm, düzelt kardeşim.
Bu kusur da kalmasın üzerinde.Bu kusur da kalmasın üzerinde. Allah seni azaplandırmasın, başına bir dert gelmesin âhirette. Allah seni azaplandırmasın, başına bir dert gelmesin âhirette. Ben senin iyiliğini istiyorum." deriz. Veya sabrederiz. Ben senin iyiliğini istiyorum." deriz. Veya sabrederiz. Veya geceleyin kalkarız, ağlarız, onun için dua ederiz: Veya geceleyin kalkarız, ağlarız, onun için dua ederiz:

"Yâ Rabbi bu kardeşimi kusurlarından kurtar, kalbine yumuşaklık ver, aklına bir ilham ver,"Yâ Rabbi bu kardeşimi kusurlarından kurtar, kalbine yumuşaklık ver, aklına bir ilham ver, hatasından vazgeçsin, doğru yola gelsin." diye.hatasından vazgeçsin, doğru yola gelsin." diye. Mü'minin mü'mine gıyabında dua etmesi çok sevaptır, çok güzel bir şeydir.Mü'minin mü'mine gıyabında dua etmesi çok sevaptır, çok güzel bir şeydir. Mü'minlerin böyle yapması lazım. Mü'minlerin böyle yapması lazım.

Ya gider, "Düzelt kardeşim bu kusurunu." diye [gizlice] kendisine söyler ya da söylemeye vakti, Ya gider, "Düzelt kardeşim bu kusurunu." diye [gizlice] kendisine söyler ya da söylemeye vakti, cesareti ve imkân yoksa geceleyin dua eder veyahut setreder. cesareti ve imkân yoksa geceleyin dua eder veyahut setreder.

Peygamber Efendimiz "Kim bir Müslüman'ın bir ayıbını setrederse, Allah da onun kıyamet gününde ayıplarını setreder." buyuruyor.Peygamber Efendimiz "Kim bir Müslüman'ın bir ayıbını setrederse, Allah da onun kıyamet gününde ayıplarını setreder." buyuruyor. Setretmeyi, örtmeyi, saklamayı, dedikodu yapmamayı tavsiye ediyor. Setretmeyi, örtmeyi, saklamayı, dedikodu yapmamayı tavsiye ediyor.

Biz böyleyiz. Kusur görmek de istemeyiz. Biz böyleyiz. Kusur görmek de istemeyiz. Kapatırız gözümüzü, görmezlikten, bilmezlikten, duymazlıktan geliriz. Kapatırız gözümüzü, görmezlikten, bilmezlikten, duymazlıktan geliriz. Başkasının işlerini karıştırmayız, kirli çamaşırlarını ortaya dökmek istemeyiz.Başkasının işlerini karıştırmayız, kirli çamaşırlarını ortaya dökmek istemeyiz. Mü'minin vasfı böyledir, böyle olması lazım. Mü'minin vasfı böyledir, böyle olması lazım.

Amma adam aktör, sahtekâr, adam Müslümanların bu halini biliyor;Amma adam aktör, sahtekâr, adam Müslümanların bu halini biliyor; tavırlar, edalar, pozlar, neler neler.tavırlar, edalar, pozlar, neler neler. Millet onu iyi bir şey, matah sanıyor; hürmet ediyor, hayırlı görüyor.Millet onu iyi bir şey, matah sanıyor; hürmet ediyor, hayırlı görüyor. Ama müraî, sahtekâr olduğundan aslında hayırlı değil.Ama müraî, sahtekâr olduğundan aslında hayırlı değil. İşte bunlar en büyük azabı görecek.İşte bunlar en büyük azabı görecek. Yani müraî, riyakâr olduğundan, içi başka dışı başka olduğundan, Yani müraî, riyakâr olduğundan, içi başka dışı başka olduğundan, hayırsız olduğu halde hayırlıymış gibi göründüğünden [dolayı]. hayırsız olduğu halde hayırlıymış gibi göründüğünden [dolayı]. Hiç olmazsa kusurunu bil, git bir köşeye ağla. Ne o yani, ne oluyorsun? Hiç olmazsa kusurunu bil, git bir köşeye ağla. Ne o yani, ne oluyorsun?

Ama insanoğlu maalesef böyle yapmıyor. Şeytan var ya, şeytan. Bir de nefis var.Ama insanoğlu maalesef böyle yapmıyor. Şeytan var ya, şeytan. Bir de nefis var. Şeytan da, nefis de düşman;Şeytan da, nefis de düşman; insanoğlu kendisinin methedilmesinden memnun oluyor, koltukları kabarıyor; insanoğlu kendisinin methedilmesinden memnun oluyor, koltukları kabarıyor;

"Söyle söyle, hoşuma gidiyor. Oh kemiklerim ısındı, rahat ettim." diye methedilmek hoşuna gider. "Söyle söyle, hoşuma gidiyor. Oh kemiklerim ısındı, rahat ettim." diye methedilmek hoşuna gider. Halbuki bir insanı yüzüne karşı methetmek doğru değil. Halbuki bir insanı yüzüne karşı methetmek doğru değil. Peygamber Efendimiz diyor ki: Peygamber Efendimiz diyor ki:

"Sizi yüzünüze karşı metheden insanın yüzüne toprak saçın." "Sizi yüzünüze karşı metheden insanın yüzüne toprak saçın." Alın toprak, yüzüne saçın. Yani yüz vermeyin demek. Böyle konuşturmayın; Alın toprak, yüzüne saçın. Yani yüz vermeyin demek. Böyle konuşturmayın;

"Estağfirullah, rica ederim, lütfen." Bir arkadaş vardı; "Acı bana." derdi. "Estağfirullah, rica ederim, lütfen."

Bir arkadaş vardı;

"Acı bana." derdi.

Yani birisi bir adamı methederse; "Mahvediyorsun beni, kerem eyle, acı." derdi. Yani birisi bir adamı methederse;

"Mahvediyorsun beni, kerem eyle, acı." derdi.

Halbuki methediyor ama, neden mahvediyor? Halbuki methediyor ama, neden mahvediyor?

Övüldüğü zaman insanın nefsi kabarır, hoşuna gider, Allah sevmez;Övüldüğü zaman insanın nefsi kabarır, hoşuna gider, Allah sevmez; Allah sevmeyince de mahvolur insan.Allah sevmeyince de mahvolur insan. Müslüman'ın ahlâkı böyledir. Müslüman'ın ahlâkı böyledir.

İnsanoğlunun methedilmek arzusu, kendisini başkasına beğendirme hevesi vardır içinde. İnsanoğlunun methedilmek arzusu, kendisini başkasına beğendirme hevesi vardır içinde.

Neden taranıyorsun aynanın karşısında? Neden süsleniyorsun? Neden taranıyorsun aynanın karşısında?

Neden süsleniyorsun?

Neden kız bağırıyor anasına, karşı geliyor? "Vallaha da billaha da bunu giymem." Neden kız bağırıyor anasına, karşı geliyor?

"Vallaha da billaha da bunu giymem."

"Niye giymiyorsun kız?" "Utanırım insanlardan." "Niye giymiyorsun kız?"

"Utanırım insanlardan."

Babası bir elbise alıyor, getiriyor çocuğa; "Giymem ben bunu." Niye? Babası bir elbise alıyor, getiriyor çocuğa;

"Giymem ben bunu."

Niye?

Modası geçmiş. Babası bilmiyor, gençlik modalarını ne bilsin babası. Modası geçmiş. Babası bilmiyor, gençlik modalarını ne bilsin babası. Babası gidiyor bir elbise alıyor; çocuk beğenmez. Babası gidiyor bir elbise alıyor; çocuk beğenmez.

"Böyle pijama mı olur? Böyle gömlek mi olur? Böyle pantolon mu olur?" diyor. "Böyle pijama mı olur? Böyle gömlek mi olur? Böyle pantolon mu olur?" diyor.

Neden? İnsanoğlu kendisini başkasına sevdirmek, beğendirmek istiyor.Neden?

İnsanoğlu kendisini başkasına sevdirmek, beğendirmek istiyor.
Başkasının kendisini beğenmesini istiyor.Başkasının kendisini beğenmesini istiyor. Herkes böyle ağzı açık ona baktı mı, o da hindi gibi, tavus kuşu gibi kabarıyor, Herkes böyle ağzı açık ona baktı mı, o da hindi gibi, tavus kuşu gibi kabarıyor, kuyruğunu da [dikecek], dolaşacak.kuyruğunu da [dikecek], dolaşacak. Böyle istiyor, insanın böyle tabiatı var. Ve onun için başkasına karşı süsleniyor. Böyle istiyor, insanın böyle tabiatı var. Ve onun için başkasına karşı süsleniyor.

Halbuki ne lüzum var buna? Halbuki ne lüzum var buna?

O sevgili büyüğümüz, mübarek İbrahim b. Ethem diyor ki: O sevgili büyüğümüz, mübarek İbrahim b. Ethem diyor ki:

İze'ştegale'n-nâsu bi-tezyîni'z-zâhiri fe'ştegil ente bi-tezyîni'l-bâtın. İze'ştegale'n-nâsu bi-tezyîni'z-zâhiri fe'ştegil ente bi-tezyîni'l-bâtın. "Başkaları dışını süslemeye bakar. "Başkaları dışını süslemeye bakar. Sen onla uğraşma; sen kendi içini süslemeye bak" Kalbini, Sen onla uğraşma; sen kendi içini süslemeye bak" Kalbini, gönlünü süslemeye bak, iç âlemin güzel olsun. gönlünü süslemeye bak, iç âlemin güzel olsun. Çünkü "Allah insanın dışına bakmaz.Çünkü "Allah insanın dışına bakmaz. Allah insanın omzuna bakmaz, yani omzundaki rütbeye aldırmaz, dışının güzelliğine bakmaz,Allah insanın omzuna bakmaz, yani omzundaki rütbeye aldırmaz, dışının güzelliğine bakmaz, kesesinin içinde para olup olmadığına bakmaz." demek.kesesinin içinde para olup olmadığına bakmaz." demek. Mevkiine, makamına, zâhirine, suretine bakmaz. Nesine bakar? Kalbine bakar.Mevkiine, makamına, zâhirine, suretine bakmaz.

Nesine bakar?

Kalbine bakar.
Allah kalbinin temizliğine, niyetinin güzelliğine ve iç âleminin paklığına bakar. Allah kalbinin temizliğine, niyetinin güzelliğine ve iç âleminin paklığına bakar. İnsanın içini düzeltmeye çalışması lazım. İnsanın içini düzeltmeye çalışması lazım. Ama millet içini düzeltmeye hiç çalışmaz da dışını düzeltmeye çok çalışıyor.Ama millet içini düzeltmeye hiç çalışmaz da dışını düzeltmeye çok çalışıyor. Çünkü dıştaki durumunu insanlar görüyor, ayıplar diye korkuyor.Çünkü dıştaki durumunu insanlar görüyor, ayıplar diye korkuyor. Halbuki içini Allah celle celâlühü görüyor, ondan utanmaz, korkmaz. Halbuki içini Allah celle celâlühü görüyor, ondan utanmaz, korkmaz. Bu insanoğlu olarak bizlerin çok yanlış bir düşünce tarzı. Bu insanoğlu olarak bizlerin çok yanlış bir düşünce tarzı.

Ama evliyâullah öyle yapmamışlar, dışa aldırmamışlar; Ama evliyâullah öyle yapmamışlar, dışa aldırmamışlar; Allah'ın nazargâhı olan gönlünü güzelleştirmeye çalışmışlar. Allah'ın nazargâhı olan gönlünü güzelleştirmeye çalışmışlar. Hatta Süfyân-ı Sevrî -hoşuma gidiyor, mezhep imamı; kendisi mezhep kurmuş, fakih adam;Hatta Süfyân-ı Sevrî -hoşuma gidiyor, mezhep imamı; kendisi mezhep kurmuş, fakih adam; mübarek, büyük zat, muhterem, büyük adam- giymiş hırkasını çıkmış dışarıya.mübarek, büyük zat, muhterem, büyük adam- giymiş hırkasını çıkmış dışarıya. Işıkta birisi görmüş; "Esselamu aleyküm efendim." "Aleyküm selam." Işıkta birisi görmüş;

"Esselamu aleyküm efendim."

"Aleyküm selam."

"Üstadım kusura bakmayın, hırkanızı ters giymişsiniz." demiş. "Üstadım kusura bakmayın, hırkanızı ters giymişsiniz." demiş.

Karanlıkta, ışık yok, hırkayı, ters geçirmiş sırtına. Karanlıkta, ışık yok, hırkayı, ters geçirmiş sırtına. Şöyle bir bakmış, hakikaten hırka ters, aldırmamış; Şöyle bir bakmış, hakikaten hırka ters, aldırmamış;

"Ben bu hırkayı Allah rızası için giydim, Allah rızası için giydim ama ters giydim, olsun,"Ben bu hırkayı Allah rızası için giydim, Allah rızası için giydim ama ters giydim, olsun, Allah rızası için giydiğim hırkayı kul rızası için çıkartmam." demiş. Allah rızası için giydiğim hırkayı kul rızası için çıkartmam." demiş.

Sözün güzelliğine bak.Sözün güzelliğine bak. Yani senin hoşuna gidecek diye bunu çevirmem; varsın eski olsun, varsın başka olsun. Yani senin hoşuna gidecek diye bunu çevirmem; varsın eski olsun, varsın başka olsun.

Ben öyle bir arkadaş hatırlıyorum; bir çorabı başka renk, diğer çorabı başka renk giydi.Ben öyle bir arkadaş hatırlıyorum; bir çorabı başka renk, diğer çorabı başka renk giydi. Aldırmıyor. Ne olacak. Çorap niçin giyiliyor? Fiyaka için mi, ayaklar üşümesin diye mi? Aldırmıyor. Ne olacak.

Çorap niçin giyiliyor? Fiyaka için mi, ayaklar üşümesin diye mi?

Üşümesin diye. Bir çorap pabucuna bir giyiyor oradan,Üşümesin diye. Bir çorap pabucuna bir giyiyor oradan, bir çorap ötekisinden bulmuş, onu giyiyor. bir çorap ötekisinden bulmuş, onu giyiyor. Ötekiler delik, delik giyeceğine farklı giyiyor. Ötekiler delik, delik giyeceğine farklı giyiyor.

İşte yani insan Allah'ın has kulu oldu mu; kulların iltifatına aldırmaz, Allah'ın rızasını düşünür.İşte yani insan Allah'ın has kulu oldu mu; kulların iltifatına aldırmaz, Allah'ın rızasını düşünür. Doğru olan budur. İnsan bunu böyle yapmayıp da eğri olan yolu tercih ederse,Doğru olan budur. İnsan bunu böyle yapmayıp da eğri olan yolu tercih ederse, Allah'ın nazargâhı olan kalbine aldırmaz.Allah'ın nazargâhı olan kalbine aldırmaz. İçi fitne fesad, kötü fikirler dolu, ahlâkı fena, kalbi kapkara, kaskatı; İçi fitne fesad, kötü fikirler dolu, ahlâkı fena, kalbi kapkara, kaskatı; içini dışını süslüyor, millete poz veriyor, edalar, sadalar, saltanatlar, tantanalar…içini dışını süslüyor, millete poz veriyor, edalar, sadalar, saltanatlar, tantanalar… Adamda hiçbir hayır yok. Seni müraî seni!Adamda hiçbir hayır yok. Seni müraî seni! Allah işte onu âhirette en büyük azapla azaplandıracak. Allah işte onu âhirette en büyük azapla azaplandıracak.

Bu hadisten çıkacak ders nedir? Bu hadisten çıkacak ders nedir?

Kalbimizi Allah'ın rızasına uygun bir kalp haline getirelim.Kalbimizi Allah'ın rızasına uygun bir kalp haline getirelim. İçimizdeki düşüncelere, fikirlere, niyetlere dikkat edelim. İçimizdeki düşüncelere, fikirlere, niyetlere dikkat edelim. Niyetimiz kötüyse, kendimizi ayıplayalım: Niyetimiz kötüyse, kendimizi ayıplayalım:

"Ya utanmıyor musun, bu ne biçim niyet?" diyelim. "Ya utanmıyor musun, bu ne biçim niyet?" diyelim.

İçimizde kötü bir fikir olunca diyelim ki: İçimizde kötü bir fikir olunca diyelim ki:

"Utanmıyor musun, bu ne biçim fikir, içine nasıl sokarsın bu fikri?" "Utanmıyor musun, bu ne biçim fikir, içine nasıl sokarsın bu fikri?"

İçinde bir kötü ahlâk varsa: "Bu ne kötü ahlâk, niye atmıyorsun bunu hâlâ içinden?" diye İçinde bir kötü ahlâk varsa:

"Bu ne kötü ahlâk, niye atmıyorsun bunu hâlâ içinden?" diye
kendi kendimize [telkin yapalım.] İç âlemimizi güzelleştirmeye, nurlandırmaya, zenginleştirmeye, kendi kendimize [telkin yapalım.] İç âlemimizi güzelleştirmeye, nurlandırmaya, zenginleştirmeye, Allah'ın sevdiği hâle getirmeye çalışalım. Bu bir. Allah'ın sevdiği hâle getirmeye çalışalım. Bu bir.

İkincisi; madem müraîlik, gösterişçilik Allah'ın sevmediği bir şey;İkincisi; madem müraîlik, gösterişçilik Allah'ın sevmediği bir şey; o zaman biz de müraîlik yapmayalım. İnsanlar ister beğensin, ister beğenmesin;o zaman biz de müraîlik yapmayalım. İnsanlar ister beğensin, ister beğenmesin; Allah yolunda yürüyelim. "Şöyle yap." "Utanırım, insanlar ayıplar." "Böyle yap." Allah yolunda yürüyelim.

"Şöyle yap."

"Utanırım, insanlar ayıplar."

"Böyle yap."

"Hayır, söyleyemem, utanırım." "Ezan oku." "Utanırım." "Kur'an oku." "Utanırım." "Hayır, söyleyemem, utanırım."

"Ezan oku."

"Utanırım."

"Kur'an oku."

"Utanırım."

"Kur'an okumaktan, ezan okumaktan utanır mı insan?" "Sesim güzel değil." "Kur'an okumaktan, ezan okumaktan utanır mı insan?"

"Sesim güzel değil."

Senin sesin önemli değil; söylediğin sözlerin mânası önemli.Senin sesin önemli değil; söylediğin sözlerin mânası önemli. Allahuekber diyor, Allah'ın en büyük olduğunu söylüyor.Allahuekber diyor, Allah'ın en büyük olduğunu söylüyor. Hayyâ ale's-salâh diyorsun, "Ey benim sözümü işiten mü'minler,Hayyâ ale's-salâh diyorsun, "Ey benim sözümü işiten mü'minler, Allah'ın ibadetine gelin, ibadetinin vakti geldi." insanları Allah'ın yoluna davet ediyorsun. Allah'ın ibadetine gelin, ibadetinin vakti geldi." insanları Allah'ın yoluna davet ediyorsun. Senin davetini duyup camiye gelenlerin kazandığı sevap gibi sevap kazanacaksın. Senin davetini duyup camiye gelenlerin kazandığı sevap gibi sevap kazanacaksın. Sen sesinin güzelliğini, çirkinliğini boşver; çık minareye, Allah rızası için ezan oku. Sen sesinin güzelliğini, çirkinliğini boşver; çık minareye, Allah rızası için ezan oku.

Ama insanın yaptığı bir şeyi güzel yapması lazım; usulünü öğrenmesi lazım,Ama insanın yaptığı bir şeyi güzel yapması lazım; usulünü öğrenmesi lazım, harfleri doğru çıkartması vs... harfleri doğru çıkartması vs... Yaptığı şeyi güzel yapmaya da itibar etmeli insan; ama mühim olan niyet. Yaptığı şeyi güzel yapmaya da itibar etmeli insan; ama mühim olan niyet. Ona gayret etmeli, riyakârlıktan, gösterişten uzak durmalı. Ona gayret etmeli, riyakârlıktan, gösterişten uzak durmalı.

Ve lâ yehâfûne levmete lâim. Mü'min kınayanın kınamasından korkmaz. Ve lâ yehâfûne levmete lâim.

Mü'min kınayanın kınamasından korkmaz.
Müslüman islâmiyetini yaşarken, Müslümanlığını icrâ ederken, birisi ayıplayacak diye ayıplanmaktan korkmaz.Müslüman islâmiyetini yaşarken, Müslümanlığını icrâ ederken, birisi ayıplayacak diye ayıplanmaktan korkmaz. Ötekiler utansın ayıplanmaktan. Çıplak geziyor, utanmıyor! Haram yiyor, utanmıyor! Ötekiler utansın ayıplanmaktan. Çıplak geziyor, utanmıyor! Haram yiyor, utanmıyor! Edepsizlik yapıyor, Allah'ı inkâr ediyor, münafıklık, fâsıklık yapıyor, günah işliyor, utanmıyor! Edepsizlik yapıyor, Allah'ı inkâr ediyor, münafıklık, fâsıklık yapıyor, günah işliyor, utanmıyor! Asıl onlar utansın. Sen Allah yolunda Allah'ın emrini tutuyorsun, niye utanacaksın? Asıl onlar utansın. Sen Allah yolunda Allah'ın emrini tutuyorsun, niye utanacaksın?

Farzlara onun için büyükler "Farzlar aşikâre yapılır." Demişlerdir. Farzlara onun için büyükler "Farzlar aşikâre yapılır." Demişlerdir. Namaz vakti geldi, namaza durursun. Nafile ibadetleri gizli yap, gösteriş yapma.Namaz vakti geldi, namaza durursun. Nafile ibadetleri gizli yap, gösteriş yapma. Örnek olsun, ibret olsun diye, kınayanın kınamasından korkmadığı için,Örnek olsun, ibret olsun diye, kınayanın kınamasından korkmadığı için, birisi ayıplayacaksa bile ayıplamasına aldırmadığı için, birisi ayıplayacaksa bile ayıplamasına aldırmadığı için, aldırmamak gerektiği için farzlar aşikâre yapılır; aldırmamak gerektiği için farzlar aşikâre yapılır;

Gelelim on üçüncü hadîs-i şerîfe: Gelelim on üçüncü hadîs-i şerîfe:

Eşeddü'n-nâse azâben yevme'l-kıyâmeti âlimün lem yenfa'hu ilmuhû. Eşeddü'n-nâse azâben yevme'l-kıyâmeti âlimün lem yenfa'hu ilmuhû.

"Âhirette, kıyamet gününde insanların yine en çok azap göreceklerinden birisi de."Âhirette, kıyamet gününde insanların yine en çok azap göreceklerinden birisi de. Âlimün. "Bir bilgin kişidir ki". Lem yenfa'hu ilmuhû. "İlmi ona fayda vermemiş." Âlimün. "Bir bilgin kişidir ki". Lem yenfa'hu ilmuhû. "İlmi ona fayda vermemiş." İlmi varmış, alimmiş ama; alimce yaşamamış, ilmi ona fayda vermemiş.İlmi varmış, alimmiş ama; alimce yaşamamış, ilmi ona fayda vermemiş. En büyük azabı bu görecek. Neden? En büyük azabı bu görecek.

Neden?

Allah'ın rızası nedir, haram nedir, sevap nedir, biliyordu ama yapmadı,Allah'ın rızası nedir, haram nedir, sevap nedir, biliyordu ama yapmadı, ilmi kendisine fayda vermedi. ilmi kendisine fayda vermedi. Bildiği halde, haramlardan kaçmadığı için; bildiği halde, sevapları,Bildiği halde, haramlardan kaçmadığı için; bildiği halde, sevapları, Allah'ın emirlerini tutmadığı, işlemediği için en büyük azabı görecek. Allah'ın emirlerini tutmadığı, işlemediği için en büyük azabı görecek.

"Vay sen misin o, bilip bilip de yine bile bile o günahları işleyen? "Vay sen misin o, bilip bilip de yine bile bile o günahları işleyen? Sen misin o, bile bile Allah'ın emirlerini yapmayıp âsi olan?Sen misin o, bile bile Allah'ın emirlerini yapmayıp âsi olan? Gel bakalım." Âhirette azap görecek. Gel bakalım." Âhirette azap görecek.

Onun için, İslâm'da âlimlik çok kıymetli bir sıfattır. Onun için, İslâm'da âlimlik çok kıymetli bir sıfattır. Âhiret mertebesi çok yüksektir. Alimin derecesi şehitlerden de yüksektir.Âhiret mertebesi çok yüksektir. Alimin derecesi şehitlerden de yüksektir. İlim öğrenmek, Allah yolunda cihat etmekten de üstündür. İlim öğrenmek, Allah yolunda cihat etmekten de üstündür. Onun için Osmanlı, Onun için Osmanlı, "bunlar ilim öğreniyor" diye, onun mertebesi daha yüksek diye medrese talebesini askere almamış. "bunlar ilim öğreniyor" diye, onun mertebesi daha yüksek diye medrese talebesini askere almamış.

Ama ilmin kıymeti, ilmiyle amel olunduğu zamandır.Ama ilmin kıymeti, ilmiyle amel olunduğu zamandır. Yoksa adamın devrilmiş kütüphane gibi aklında bir sürü bilgi var ama;Yoksa adamın devrilmiş kütüphane gibi aklında bir sürü bilgi var ama; hayatında bilgisinin eseri yok, hayatında bilgisinin eseri yok, İslâm'a göre yaşantısı yok, amel-i sâlihi yok, fısk u fücûru var, günah da tonla! İslâm'a göre yaşantısı yok, amel-i sâlihi yok, fısk u fücûru var, günah da tonla! Böyle bir alimin kıymeti yok. Böyle bir alimin kıymeti yok. Böyle alimlerin Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'indeBöyle alimlerin Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inde çok çirkin bir durumda olduğunu beyan için neye benzetiyor biliyor musunuz? çok çirkin bir durumda olduğunu beyan için neye benzetiyor biliyor musunuz? Merkebe benzetiyor. Merkebe benzetiyor.

Bismillahirrahmânirrahîm. Bismillahirrahmânirrahîm.

Meselüllezîne hummilu't-tevrâte sümme lem yahmilûhâ kemeseli'l-hımâri yahmilu esfârâ. Meselüllezîne hummilu't-tevrâte sümme lem yahmilûhâ kemeseli'l-hımâri yahmilu esfârâ.

Kendisine Tevrat indirildiği, Tevrat'ın ahkâmını bildiği halde, okumuş olduğu halde, Kendisine Tevrat indirildiği, Tevrat'ın ahkâmını bildiği halde, okumuş olduğu halde, o Tevrat'ın içindeki Allah'ın emirlerini tutmayan, günahlardan kaçınmayan o insanlar var ya; o Tevrat'ın içindeki Allah'ın emirlerini tutmayan, günahlardan kaçınmayan o insanlar var ya; biliyorlar ama, Allah'ın o indirdiği kitabı okumuşlar ama,biliyorlar ama, Allah'ın o indirdiği kitabı okumuşlar ama, içinde ne yazdığı hakkında mâlumat sahibiler ama,içinde ne yazdığı hakkında mâlumat sahibiler ama, yapmıyorlar, tutmuyorlar, Allah'ı dinlemiyorlar, Allah'ın emrini uygulamıyorlar. yapmıyorlar, tutmuyorlar, Allah'ı dinlemiyorlar, Allah'ın emrini uygulamıyorlar.

O neye benzer? Kemeseli'l-hımâr. "Eşeğe benzer bunlar." Nasıl eşek? O neye benzer?

Kemeseli'l-hımâr. "Eşeğe benzer bunlar."

Nasıl eşek?

Kemeseli'l-hımâri yahmilu esfârâ. Kemeseli'l-hımâri yahmilu esfârâ. "Kitap taşıyan, üstüne kitap yükletilmiş sırtında kitap taşıyan merkeplere benzer." "Kitap taşıyan, üstüne kitap yükletilmiş sırtında kitap taşıyan merkeplere benzer." Sırtına sandıkları koymuşlar, paketleri büyük, içinde kitaplar var ama, Sırtına sandıkları koymuşlar, paketleri büyük, içinde kitaplar var ama, onun sırtında taşıdığı şeyin kitap olması, içinde güzel ilim olması onun merkepliğini izale etmiyor.onun sırtında taşıdığı şeyin kitap olması, içinde güzel ilim olması onun merkepliğini izale etmiyor. Merkep olarak taşıyor, işte o kadar. Merkepliği geçmemiş. Ona benzetiyor. Merkep olarak taşıyor, işte o kadar. Merkepliği geçmemiş. Ona benzetiyor.

Bi'se meselü'l-kavmillezîne kezzebû bi-âyâtillah. Bi'se meselü'l-kavmillezîne kezzebû bi-âyâtillah.

"Allah'ın âyetlerini yalanlayan insanlar için bu ne kadar kötü bir misaldir." diyor Allah."Allah'ın âyetlerini yalanlayan insanlar için bu ne kadar kötü bir misaldir." diyor Allah. Hakikaten kötü. Amennâ ve saddaknâ. Elbet böyle bir durumda olmak kötü. Hakikaten kötü. Amennâ ve saddaknâ. Elbet böyle bir durumda olmak kötü.

Onun için, İslâm'da insan âlim olacak; ilim öğrenecek, talebe olacak,Onun için, İslâm'da insan âlim olacak; ilim öğrenecek, talebe olacak, okuyacak okuyacak, alim olacak.okuyacak okuyacak, alim olacak. Hem okurken, öğrendiği zamanda, hem de alim,Hem okurken, öğrendiği zamanda, hem de alim, bilgili olduğu zaman da bilgisine göre yaşayacak, bilgisini uygulayacak, tatbik edecek.bilgili olduğu zaman da bilgisine göre yaşayacak, bilgisini uygulayacak, tatbik edecek. Öğrendiğini, duyduğunu yapacak. Öğrendiğini, duyduğunu yapacak. Siz burada bir hadis duyuyorsanız, bir kitapta bir şey okumuşsanız,Siz burada bir hadis duyuyorsanız, bir kitapta bir şey okumuşsanız, takvimin yaprağında bir şey gördüyseniz uygulayacaksınız. takvimin yaprağında bir şey gördüyseniz uygulayacaksınız. Bilen, bildiğini uygulayacak. Uygulamazsa vebal altında kalır. Bilen, bildiğini uygulayacak. Uygulamazsa vebal altında kalır. Bildiğini tatbik edecek. Bir de, tatbik edecek de, niyeti iyi olacak.Bildiğini tatbik edecek. Bir de, tatbik edecek de, niyeti iyi olacak. İyi niyetli olacak, iyi niyetle tatbik edecek. İyi niyetli olacak, iyi niyetle tatbik edecek.

Bir de niyeti Peygamber Efendimiz'in sünnetine uygun olacak. Misalle anlatmak gerekirse: Bir de niyeti Peygamber Efendimiz'in sünnetine uygun olacak. Misalle anlatmak gerekirse:

Diyelim bir adam veya bir kadın zamanımızda, sevap işlemek istiyor. Diyelim bir adam veya bir kadın zamanımızda, sevap işlemek istiyor. Geçmişlerinin ruhu için, veya hastasının şifa bulması için …Geçmişlerinin ruhu için, veya hastasının şifa bulması için … Cömertliği cûşa gelmiş, geliyor bakkaldan, kırk-elli tane mum alıyor, Cömertliği cûşa gelmiş, geliyor bakkaldan, kırk-elli tane mum alıyor, götürüyor falanca babanın, filanca türbenin camına mumları yakıyor. İşte götürüyor falanca babanın, filanca türbenin camına mumları yakıyor. İşte

"Oh, tamam rahatladım." "Ne yaptın sen şimdi? "Oh, tamam rahatladım."

"Ne yaptın sen şimdi?

"İşte Allah'ın hoşuna gidecek, iyi niyetle bir şey yaptım." "İşte Allah'ın hoşuna gidecek, iyi niyetle bir şey yaptım."

Çok memnun, niyeti de iyi. Ama yaptığı şey sünnete uygun değil. İslâm'da böyle bir şey yok. Çok memnun, niyeti de iyi. Ama yaptığı şey sünnete uygun değil. İslâm'da böyle bir şey yok.

Götürüp de kabirde kandil yakmak, mum yakmak var mı? Yok. Nereden gelmiş bu? Götürüp de kabirde kandil yakmak, mum yakmak var mı?

Yok.

Nereden gelmiş bu?

Hıristiyanlardan gelmiş, yayılmış bir âdet. Hıristiyanlardan gelmiş, yayılmış bir âdet.

Ölünün nuru ibadetidir, kıldığı namazdır, hay ru hasenâtıdır,Ölünün nuru ibadetidir, kıldığı namazdır, hay ru hasenâtıdır, senin ona gönderdiğin Kur'ân-ı Kerîm'dir, Fâtiha'dır, vs... senin ona gönderdiğin Kur'ân-ı Kerîm'dir, Fâtiha'dır, vs...

Bir ölüye yapılabilecek en iyi yardım nedir? Bir ölüye yapılabilecek en iyi yardım nedir?

Onun için Fâtiha okumaktır; kazık gibi ayakta durmak değil. Onun için Fâtiha okumaktır; kazık gibi ayakta durmak değil.

"Mum yaktın, türbenin camının önünü aydınlattın, ne olacak? "Mum yaktın, türbenin camının önünü aydınlattın, ne olacak?

Hiçbir şey olmaz! Hem de sünnete aykırı olduğundan günaha bile girer insan. Hiçbir şey olmaz! Hem de sünnete aykırı olduğundan günaha bile girer insan. Demek ki insan bir şey yaptığında, iyi niyetli ama yaptığı şey de Allah'ın dinine,Demek ki insan bir şey yaptığında, iyi niyetli ama yaptığı şey de Allah'ın dinine, Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfine uygun olacak. Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfine uygun olacak.

İnsan âlim olacak, bir. Cahil olmak yok; alim olacak, ilim öğrenecek. İnsan âlim olacak, bir. Cahil olmak yok; alim olacak, ilim öğrenecek. İlmini uygulayacak. Kafasında kalıp da hayatına geçmemiş, dudağında, fakat kalbine inmemiş. İlmini uygulayacak. Kafasında kalıp da hayatına geçmemiş, dudağında, fakat kalbine inmemiş. Öyle şey olmaz! İlmini uygulayacak, yaşayacak. Müslüman âlim misin? Tamam, Müslüman. Öyle şey olmaz! İlmini uygulayacak, yaşayacak.

Müslüman âlim misin?

Tamam, Müslüman.

İyi bir Müslüman mısın? Tamam, o halde İslâm'ı yaşa. İslâm'ı yaşamıyor.İyi bir Müslüman mısın?

Tamam, o halde İslâm'ı yaşa.

İslâm'ı yaşamıyor.
Allah "baş ört" demiş, cadaloz seninle mücadele ediyor. Allah "baş ört" demiş, cadaloz seninle mücadele ediyor.

"Ben senden daha iyi Müslüman'ım." "Peki başını niye örtmüyorsun?" "Ben senden daha iyi Müslüman'ım."

"Peki başını niye örtmüyorsun?"

"Allah benim kalbime bakar, kalbim temiz." "Allah benim kalbime bakar, kalbim temiz."

Kalbine de bakar, saçına da. Kalbine de bakar, saçına da. Çünkü kadınların saçlarını, başlarını örtmesini emretmiş olduğundan, Çünkü kadınların saçlarını, başlarını örtmesini emretmiş olduğundan, sen başını açtığın zaman, senin saçını açmandan,sen başını açtığın zaman, senin saçını açmandan, başını açmandan dolayı hışımla, gazapla bakar. Bir de o tarafı var. başını açmandan dolayı hışımla, gazapla bakar. Bir de o tarafı var. "Bu kadın, cadaloz niye benim sözümü dinlemiyor?" diye gazapla bakar."Bu kadın, cadaloz niye benim sözümü dinlemiyor?" diye gazapla bakar. Gazaba uğrar insan. Onun için, ne yapacak? Gazaba uğrar insan. Onun için, ne yapacak? Yaptığı şeyin Allah'ın dinine uygun olmasına dikkat edecek insan. "Kalbim temiz." Yaptığı şeyin Allah'ın dinine uygun olmasına dikkat edecek insan.

"Kalbim temiz."

Tamam, kalbin de temiz olsun ama işin de Allah'ın rızasına, emrine uygun olsun. Tamam, kalbin de temiz olsun ama işin de Allah'ın rızasına, emrine uygun olsun.

Askerlik yapanlar bilirler; bir düğmesini açsın bakalım asker. Açamaz.Askerlik yapanlar bilirler; bir düğmesini açsın bakalım asker. Açamaz. Yağmur yağıyor, parka giyiyor, öyle keyfî değil. Yağmur yağıyor, parka giyiyor, öyle keyfî değil.

Komutan "Parka giyin" dediği zaman herkes parka giyer. Komutan "Parka giyin" dediği zaman herkes parka giyer.

"Bugün parka giyilmeyecek." dediği zaman iliklerine kadar ıslansa parka giymez. "Bugün parka giyilmeyecek." dediği zaman iliklerine kadar ıslansa parka giymez.

"Yat aşağı!" dediği zaman yatacak. "Yat aşağı!" dediği zaman yatacak.

"Yok ben şimdi buraya yatmayayım, önümde biraz çamur var. "Yok ben şimdi buraya yatmayayım, önümde biraz çamur var. Çamurlu yer geçsin, çimenli yer gelsin, orada yatayım." Çamurlu yer geçsin, çimenli yer gelsin, orada yatayım."

"Gel bakalım buraya." Bir güzel pataklarlar komutanlar onu. Niye? "Gel bakalım buraya." Bir güzel pataklarlar komutanlar onu.

Niye?

Yat dediği zaman yatacak. Çamurlu? Yat dediği zaman yatacak.

Çamurlu?

Çamurun içine yatacak. Söz dinleyecek. Çamurun içine yatacak. Söz dinleyecek.

Askerlikte söz dinlemek var da, bir üstündeki rütbelerin sözünü, Askerlikte söz dinlemek var da, bir üstündeki rütbelerin sözünü, bir yıldızı fazlanın, bir pırpırı fazlanın sözünü dinlemek var da,bir yıldızı fazlanın, bir pırpırı fazlanın sözünü dinlemek var da, koca Allah'ın Peygamberi'ni, kâinatın sahibi,koca Allah'ın Peygamberi'ni, kâinatın sahibi, hâlıkı Allahu Teâlâ Hazretleri dinlemek yok mu? hâlıkı Allahu Teâlâ Hazretleri dinlemek yok mu?

Ne biçim Müslümansın sen? "Müslümanım." Ne biçim Müslümansın sen?

"Müslümanım."

Tamam, o zaman Müslümanlığın hayatında görünsün, yaşayışında belli olsun.Tamam, o zaman Müslümanlığın hayatında görünsün, yaşayışında belli olsun. Baktığım zaman ben senin Müslüman olduğunu bileyim.Baktığım zaman ben senin Müslüman olduğunu bileyim. Ne bileyim; Müslüman mısın değil misin? Saçın açık, başın açık, dudağın boyalı. Ne bileyim; Müslüman mısın değil misin? Saçın açık, başın açık, dudağın boyalı. Veya adamsan; grand tuvalet giyinmişsin, kravatın var,Veya adamsan; grand tuvalet giyinmişsin, kravatın var, traşın tamam, Clark Gable gibi… artistler gibi. traşın tamam, Clark Gable gibi… artistler gibi.

Sen Amerikalı mısın? Biraz sarışınsan Avrupalı mısın?Sen Amerikalı mısın? Biraz sarışınsan Avrupalı mısın? Esmer değilsen, ben nereden bileceğim senin [yereli olduğunu]? Esmer değilsen, ben nereden bileceğim senin [yereli olduğunu]?

Dışından belli olacak. Müslüman olanın yüzünden aşağı;Dışından belli olacak. Müslüman olanın yüzünden aşağı; kılığından, kıyafetinden, davranışından, yemesinden, içmesinden her şeyinden Müslüman olduğu belli olacak.kılığından, kıyafetinden, davranışından, yemesinden, içmesinden her şeyinden Müslüman olduğu belli olacak. Müslüman haram yemez, kötü iş yapmaz, içki içmez.Müslüman haram yemez, kötü iş yapmaz, içki içmez. Her şeyi İslâm'a göre yaşayacak insan. Her şeyi İslâm'a göre yaşayacak insan.

Yani Müslümansa, Müslümanlığın bilgilerini uygulaması hayatında görünecek; bir. Yani Müslümansa, Müslümanlığın bilgilerini uygulaması hayatında görünecek; bir.

Ondan sonra, bunları iyi niyetle uygularken sünnet-i seniyyeye uygun olacak; Ondan sonra, bunları iyi niyetle uygularken sünnet-i seniyyeye uygun olacak; kendi kafasından bir Müslümanlık icat etmeyecek.kendi kafasından bir Müslümanlık icat etmeyecek. Müslümanlığın yeniden icat edilmesine, keşfedilmesine lüzum yok. Müslümanlığın yeniden icat edilmesine, keşfedilmesine lüzum yok. Peygamber Efendimiz her şeyi güzelce anlatmış. Peygamber Efendimiz her şeyi güzelce anlatmış. [Herkesin] kendine göre bir Müslümanlık istemiyor. [Herkesin] kendine göre bir Müslümanlık istemiyor.

Radyoda, televizyonda konuşan, ilerici(!) dediğimiz vatandaşlar, Radyoda, televizyonda konuşan, ilerici(!) dediğimiz vatandaşlar, çok samimi (!) Bir kısmı tilki, uzun kuyruklu, uzun kulaklı.çok samimi (!) Bir kısmı tilki, uzun kuyruklu, uzun kulaklı. Neleri var içlerinde ama çoğu samimi (!) Onlara şunları söylememiz lazım; Neleri var içlerinde ama çoğu samimi (!) Onlara şunları söylememiz lazım;

"Bak, İslâmiyet senin koyduğun bir şey değil. "Bak, İslâmiyet senin koyduğun bir şey değil. İslâmiyet, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in gelip bize öğrettiği bir şey. İslâmiyet, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in gelip bize öğrettiği bir şey. Bunu ben de değiştiremem, sen de değiştiremezsin.Bunu ben de değiştiremem, sen de değiştiremezsin. Ben eğer bir tavra, bir şekle girmişsem, ona uymak için girmişim; sen de uymak zorundasın. Ben eğer bir tavra, bir şekle girmişsem, ona uymak için girmişim; sen de uymak zorundasın. Allah'ın emrine; 'Ben Peygamberimizi kabul ediyorum,Allah'ın emrine; 'Ben Peygamberimizi kabul ediyorum, Allah'ı kabul ediyorum, Kur'an'ı kabul ediyorum.' deyip de uymamak olur mu? Allah'ı kabul ediyorum, Kur'an'ı kabul ediyorum.' deyip de uymamak olur mu? Tezat olur. İnancına zıt olur." Tezat olur. İnancına zıt olur."

Hem adam inancına zıt tavır içinde, Hem adam inancına zıt tavır içinde, hem de sen inancına uygun tavır içindesin diye sana kızıyor,hem de sen inancına uygun tavır içindesin diye sana kızıyor, hem de sana düşmanlık besliyor, hem de kendisini daha üstün görüp seninle mücadele ediyor. hem de sana düşmanlık besliyor, hem de kendisini daha üstün görüp seninle mücadele ediyor.

Tepeden tırnağa hatalısın kardeşim, ben senin nereni düzelteyim? Tepeden tırnağa hatalısın kardeşim, ben senin nereni düzelteyim?

İlim, irfan diye bir şey yok mu bu memlekette? İlim, irfan diye bir şey yok mu bu memlekette? Akıl, mantık diye bir şey yok mu? Kafanın terazisi yok mu? Akıl, mantık diye bir şey yok mu? Kafanın terazisi yok mu? Ne biçim akıl, ne biçim mantık? Yani bunu computer'e sorsan cevabı çıkar. Ne biçim akıl, ne biçim mantık?

Yani bunu computer'e sorsan cevabı çıkar.
İslâm'da şu şu varsa, yandın. İslâm'da şu şu varsa, yandın.

"Falanca adam da 'Ben Müslümanım.' diyorsa, şöyle yapması uygun olur mu? "Falanca adam da 'Ben Müslümanım.' diyorsa, şöyle yapması uygun olur mu?

Computer "Hayır, olmaz!" der Neden? Bu buna aykırı bir şey. Computer "Hayır, olmaz!" der

Neden?

Bu buna aykırı bir şey.
Bu kadar basit. Bu kadar basit.

Senin computer bozuk mu, virüs mü aldı? Senin computer bozuk mu, virüs mü aldı?

Hem Müslümanım diyor, hem de İslâm'a aykırı iş yapıyor, Hem Müslümanım diyor, hem de İslâm'a aykırı iş yapıyor, hem de İslâm'a uygun iş yapanın karşısına çıkıyor, hem de İslâm'a uygun iş yapanın karşısına çıkıyor, hem de "Ben Müslümanım." diyor, hem de "Ben senden daha iyi Müslümanım." diyor. hem de "Ben Müslümanım." diyor, hem de "Ben senden daha iyi Müslümanım." diyor.

Ben senin ne tarafını düzelteyim? Ben senin ne tarafını düzelteyim?

Deve gibi her tarafın eğri. Dizin eğri, sırtın eğri, boynun eğri, dudağın eğri, Deve gibi her tarafın eğri. Dizin eğri, sırtın eğri, boynun eğri, dudağın eğri, her tarafın eğrilmiş senin!her tarafın eğrilmiş senin! Yamuk olmuşsun. Zift, kapkara kesilmişsin. Akıl var, mantık var. Yamuk olmuşsun. Zift, kapkara kesilmişsin. Akıl var, mantık var.

Bir insan kafir olabilir, mümkün, kafirler var. Bir insan kafir olabilir, mümkün, kafirler var. Müşrik olabilir, ateist olabilir, gayrimüslim olabilir. Olabiliyor, var. Müşrik olabilir, ateist olabilir, gayrimüslim olabilir. Olabiliyor, var. Ama tutarlı olması lazım. Bunun karşısında Müslüman da var, olabilir.Ama tutarlı olması lazım. Bunun karşısında Müslüman da var, olabilir. Müslüman'ım dedikten sonra, ateistliği müdafaa etmek, ateistler gibi konuşmak,Müslüman'ım dedikten sonra, ateistliği müdafaa etmek, ateistler gibi konuşmak, müşrikler gibi konuşmak, gayrimüslimler gibi konuşmak olmaz.müşrikler gibi konuşmak, gayrimüslimler gibi konuşmak olmaz. Çünkü mantık dışıdır, saçmadır. Çünkü mantık dışıdır, saçmadır.

Bilecek ve bildiğini uygulayacak.Bilecek ve bildiğini uygulayacak. Uygulamazsa âhirette en çok azap gören onlardır. Uygulamazsa âhirette en çok azap gören onlardır. Bunu sadece "âlim" diyor diye âlimlere özel sanmayın. Bunu sadece "âlim" diyor diye âlimlere özel sanmayın. İlle kavuklu, sarıklı, cübbeli, müftü, şeyhülislâm, vaiz veya profesör sanmayın.İlle kavuklu, sarıklı, cübbeli, müftü, şeyhülislâm, vaiz veya profesör sanmayın. Hani alim diye de belli bir rütbe düşünürsünüz. Hani alim diye de belli bir rütbe düşünürsünüz.

"Tamam, benim ismimden geçti gitti, ben kurtuldum." demeyin. "Tamam, benim ismimden geçti gitti, ben kurtuldum." demeyin. Hepinize gelir bu laf. Çünkü sen bir şey biliyorsan, sen de âlimsin!Hepinize gelir bu laf. Çünkü sen bir şey biliyorsan, sen de âlimsin! Bildiğini tatbik etmiyorsan, sen de bilgisini uygulamayan bir âlimsin,Bildiğini tatbik etmiyorsan, sen de bilgisini uygulamayan bir âlimsin, sen de bu cezaya uğrayabilirsin. sen de bu cezaya uğrayabilirsin.

Anlatabildim mi? Anlatabildim mi?

"Tamam, alim dedi, bana gelmez bu laf, üstümden geçti, falanca profesöre çarptı.Üstümden geçti,"Tamam, alim dedi, bana gelmez bu laf, üstümden geçti, falanca profesöre çarptı.Üstümden geçti, filanca müftüye çarptı." Öyle şey yok. Sana da gelir. filanca müftüye çarptı."

Öyle şey yok. Sana da gelir.

Neden? Çünkü sen de bir şey biliyorsan, yapmıyorsan, bu hükmün altına giriverirsin.Neden? Çünkü sen de bir şey biliyorsan, yapmıyorsan, bu hükmün altına giriverirsin. Bildiğini tatbik edeceksin. Bildiğini tatbik edeceksin.

Bu zamanın Müslüman'ı ile Peygamber Efendimiz'in zamanının Müslümanları arasındaki Bu zamanın Müslüman'ı ile Peygamber Efendimiz'in zamanının Müslümanları arasındaki en mühim farklardan, sahâbe ile bu zamanın Müslümanları arasında önemli farklardan birisi nedir, biliyor musunuz? en mühim farklardan, sahâbe ile bu zamanın Müslümanları arasında önemli farklardan birisi nedir, biliyor musunuz?

Sahâbe-i kirâm, Peygamber Efendimiz'den ne duyarsa anında tatbik ederdi;Sahâbe-i kirâm, Peygamber Efendimiz'den ne duyarsa anında tatbik ederdi; bu zamanın Müslüman'ı, aynı şeyi kırk defa duyuyor, yine yapmıyor.bu zamanın Müslüman'ı, aynı şeyi kırk defa duyuyor, yine yapmıyor. Kulağının üstüne yatıyor, es geçiyor, vız geliyor. Kulağının üstüne yatıyor, es geçiyor, vız geliyor.

"Yahu sana Allah'ın emrini söylemedim mi?" "Söyledin." "İnanmıyor musun?" "Yahu sana Allah'ın emrini söylemedim mi?"

"Söyledin."

"İnanmıyor musun?"

"İnanıyorum." "Niye uygulamıyorsun?" Umursamıyor, uygulamıyor. Böyle şey olmaz."İnanıyorum."

"Niye uygulamıyorsun?"

Umursamıyor, uygulamıyor. Böyle şey olmaz.
Bildiğini uygulayacak. Sahabeden ikisi ortak, hurma bahçesinin sahipleri.Bildiğini uygulayacak.

Sahabeden ikisi ortak, hurma bahçesinin sahipleri.
Su çekmek, sulamak, budamak, toplamak, kurutmak lazım, bahçenin işleri var. Su çekmek, sulamak, budamak, toplamak, kurutmak lazım, bahçenin işleri var. Nöbetleşmişler. Diyorlar ki; Nöbetleşmişler. Diyorlar ki;

"Bir gün sen git Resûlullah'ın mescidine, bir gün ben gideyim." "Bir gün sen git Resûlullah'ın mescidine, bir gün ben gideyim."

Bir gün bir arkadaşını gönderiyor, kendisi bahçede çalışıyor. Bir gün bir arkadaşını gönderiyor, kendisi bahçede çalışıyor. Akşam oturuyorlar, soruyor: "Resûlullah ne söyledi?" Akşam oturuyorlar, soruyor:

"Resûlullah ne söyledi?"

Dinliyor o da. Ertesi gün o gidiyor, ötekisi çalışıyor. O ona soruyor: Dinliyor o da. Ertesi gün o gidiyor, ötekisi çalışıyor. O ona soruyor:

"Bugün Resûlullah'ın mescidinde neler oldu, neler söylendi?" "Bugün Resûlullah'ın mescidinde neler oldu, neler söylendi?"

Hemen uyguluyorlar. "İçki yasak! Bundan sonra içki içmek yok." Hemen uyguluyorlar.

"İçki yasak! Bundan sonra içki içmek yok."

Herkes küplerini sokağa boşaltıyor; Herkes küplerini sokağa boşaltıyor; Medine'nin sokaklarından sel gibi meşrubat, yani içki akıyor. Neden? Medine'nin sokaklarından sel gibi meşrubat, yani içki akıyor.

Neden?

Emir geldi, yasak oldu, bitti. "Resûlullah'tan haber geldi, şöyle olacak." Emir geldi, yasak oldu, bitti.

"Resûlullah'tan haber geldi, şöyle olacak."

"Baş üstüne." Yapıyorlar. "Baş üstüne." Yapıyorlar.

Bu zamanın Müslüman'ı, özellikle biz Türkiyeli Müslümanlar duyarız, duyarız…Bu zamanın Müslüman'ı, özellikle biz Türkiyeli Müslümanlar duyarız, duyarız… cebin biri delik, hiçbir şey olmaz. Uygulama yok. cebin biri delik, hiçbir şey olmaz. Uygulama yok.

Bu yalan mı söylüyor? Haksız mı? Hayır. Bu yalan mı söylüyor? Haksız mı?

Hayır.

Söyledikleri söz yanlış mı? Hayır. Niye tatbik etmiyorsun? Söyledikleri söz yanlış mı?

Hayır.

Niye tatbik etmiyorsun?

Öyle alıştırmış. Yani bilse, duyulup da tatbik etmemeye alıştırmış. Çok yanlış. Çok tehlikeli. Öyle alıştırmış. Yani bilse, duyulup da tatbik etmemeye alıştırmış. Çok yanlış. Çok tehlikeli.

İşte bu hadisin okuna muhatap, hedef olur insan. İşte bu hadisin okuna muhatap, hedef olur insan. O ok gelir, onun kalbine saplanır; cezasını, belasını bulur. O ok gelir, onun kalbine saplanır; cezasını, belasını bulur.

Yok! Bir söz kâfi gelecek. Bittik biz hocalar, sesimiz kesildi.Yok! Bir söz kâfi gelecek. Bittik biz hocalar, sesimiz kesildi. Anlatıyoruz, anlatıyoruz; millet dinlemiyor. Anlatıyoruz, anlatıyoruz; millet dinlemiyor. Söylüyoruz, söylüyoruz; uygulamıyor. Halbuki, bir defa dinlese, uygulasa, kurtulacak.Söylüyoruz, söylüyoruz; uygulamıyor. Halbuki, bir defa dinlese, uygulasa, kurtulacak. Ama uygulamıyor. "Zamanı var hocam. Tamam hocam. Haklısın hocam.Ama uygulamıyor.

"Zamanı var hocam. Tamam hocam. Haklısın hocam.
Yapacağım hocam." Cek-cak… "İstikbalde, ileride yapacağım." diyor. Yapacağım hocam."

Cek-cak…

"İstikbalde, ileride yapacağım." diyor.

On dördüncü hadîs-i şerîf: On dördüncü hadîs-i şerîf:

Eşeddü'n-nâsi hasreten yevme'l-kıyâmehEşeddü'n-nâsi hasreten yevme'l-kıyâmeh raculün emkenehû talebü'l-ilmi fi'd-dünyâ fe-lem yatlubhuraculün emkenehû talebü'l-ilmi fi'd-dünyâ fe-lem yatlubhu ve raculün alleme ilmen fe-ntefea bihî men semiahu minhu dûnehu. ve raculün alleme ilmen fe-ntefea bihî men semiahu minhu dûnehu.

Enes rad‎yallahu anh'ten İbn Asâkir rivayet eylemiş bu hadîs-i şerîfi. Enes rad‎yallahu anh'ten İbn Asâkir rivayet eylemiş bu hadîs-i şerîfi.

Eşeddü'n-nâse hasreten yevme'l-kıyâmeh.Eşeddü'n-nâse hasreten yevme'l-kıyâmeh. "Kıyamet gününde pişmanlığı en şiddetli olacak insan. ' "Kıyamet gününde pişmanlığı en şiddetli olacak insan. ' Hay Allah. Yazıklar olsun, niye yapmadım?' diye en çok pişmanlık çekecek insan kimdir?" Hay Allah. Yazıklar olsun, niye yapmadım?' diye en çok pişmanlık çekecek insan kimdir?"

Raculün. "Bir adamdır ki." Emkenehû talebü'l-ilmi. Raculün. "Bir adamdır ki."

Emkenehû talebü'l-ilmi.
"İlim öğrenmesi imkânı vardı." Fi'd-dünya. "Dünyadayken." "İlim öğrenmesi imkânı vardı."

Fi'd-dünya. "Dünyadayken."

Fe-lem yatlubhu. "İlim öğrenmedi." Bu insan kıyamet gününde çok dizini dövecek. Fe-lem yatlubhu. "İlim öğrenmedi." Bu insan kıyamet gününde çok dizini dövecek.

Efendimiz "adam" diyor ama burada adamdan maksat "kişi" demek.Efendimiz "adam" diyor ama burada adamdan maksat "kişi" demek. Kadın da öyle. Bir kadın; babası âlim, kendisinin ilim öğrenme imkânı var; öğrenmemiş.Kadın da öyle. Bir kadın; babası âlim, kendisinin ilim öğrenme imkânı var; öğrenmemiş. Çevresi ilim muhiti, mahallesinde ilim öğreneceği yer var; gitmemiş, öğrenmemiş. Çevresi ilim muhiti, mahallesinde ilim öğreneceği yer var; gitmemiş, öğrenmemiş. Kadın da, kız da, delikanlı da, çocuk da, herkes dahil. Kadın da, kız da, delikanlı da, çocuk da, herkes dahil. Yani adam dediği burada "insanoğlu, âdemoğlu" demek. Yani adam dediği burada "insanoğlu, âdemoğlu" demek.

İlim öğrenme imkânı vardı da ilim öğrenmedi. İşte kıyamet gününde çok "Ah vah." diyecek. İlim öğrenme imkânı vardı da ilim öğrenmedi. İşte kıyamet gününde çok "Ah vah." diyecek. Çünkü bu öğrenmemesinin çok zararını görecek.Çünkü bu öğrenmemesinin çok zararını görecek. İlim öğrenmeye gayret etmek lazım. Böyle cump diye atlamak lazım ilmi öğrenmeye. İlim öğrenmeye gayret etmek lazım. Böyle cump diye atlamak lazım ilmi öğrenmeye. Fırsatı buldu mu hiç kaçırmamak lazım. Ankara'dayken Antep'e gitmiştik.Fırsatı buldu mu hiç kaçırmamak lazım.

Ankara'dayken Antep'e gitmiştik.
Antep'te bir güzel alimle tanıştık, evliya gibi mübarek bir insan. Antep'te bir güzel alimle tanıştık, evliya gibi mübarek bir insan. Aldık, Ankara'ya getirdik. Rica ettik, "Ankara'ya gelseniz" dedik. Aldık, Ankara'ya getirdik. Rica ettik,

"Ankara'ya gelseniz" dedik.

"Büyük şehirdir, imkan var, okusak." "Büyük şehirdir, imkan var, okusak."

Ben vakit bulsam gideceğim, oturacağım, ilminden dinleyeceğim, istifade edeceğim. Ben vakit bulsam gideceğim, oturacağım, ilminden dinleyeceğim, istifade edeceğim. Çocuklar nazlı, çocuklar gitmez. Böyle bir alim buldu mu gitmez mi insan?Çocuklar nazlı, çocuklar gitmez. Böyle bir alim buldu mu gitmez mi insan? Git, öğren, fırsat bulmuşsun. Ele geçmez. Git, öğren, fırsat bulmuşsun. Ele geçmez.

Sonra, hadîs-i şerîfin devamı ne? Sonra, hadîs-i şerîfin devamı ne?

Ve raculün. "Yine kişi ki." Ve raculün. "Yine kişi ki."

Bir adam ki, âhirette çok dizini dövecek, pişman olacak. Adamlardan birisi de. Bir adam ki, âhirette çok dizini dövecek, pişman olacak. Adamlardan birisi de.

Alleme ilmen. "Kendisi bir şeyler biliyordu ve birilerine bir şeyler öğretti." Alleme ilmen. "Kendisi bir şeyler biliyordu ve birilerine bir şeyler öğretti."

Fe-ntefea bihî men semiahu minhu. Fe-ntefea bihî men semiahu minhu. "Bu ilmi kendisinden dinleyenler o ilmi uyguladılar." "Bu ilmi kendisinden dinleyenler o ilmi uyguladılar." İstifade ettiler, sevabı, cenneti, Allah'ın rızasını kazandılar. İstifade ettiler, sevabı, cenneti, Allah'ın rızasını kazandılar.

Dûnehû. "Ama o adam kendisi istifade etmedi o ilminden." Dûnehû. "Ama o adam kendisi istifade etmedi o ilminden."

Neden? Başkaları istifade ediyor da kendisi niye istifade etmiyor? Neden? Başkaları istifade ediyor da kendisi niye istifade etmiyor?

Deminki meseleden, kendisi söylediğini uygulamıyor. Deminki meseleden, kendisi söylediğini uygulamıyor.

Söylediğini uygulamayan alim kime, neye benzer? Söylediğini uygulamayan alim kime, neye benzer?

Söylediğini uygulamayan insan, muma benzer. Söylediğini uygulamayan insan, muma benzer. Kendisini yakar, etrafı aydınlatır. Kendisi biter, etraf aydınlanır. Kendisini yakar, etrafı aydınlatır. Kendisi biter, etraf aydınlanır.

Mum ne oluyor? Damla damla bitiyor, küçülüyor, kalmıyor.Mum ne oluyor?

Damla damla bitiyor, küçülüyor, kalmıyor.
Böyle kendi ilminden kendisi tatbik etmeyip de sevap kazanamayan, Böyle kendi ilminden kendisi tatbik etmeyip de sevap kazanamayan, istifade etmeyen alim, etrafı aydınlatan muma benzer; etrafı aydınlatıyor ama kendisi eriyip bitiyor.istifade etmeyen alim, etrafı aydınlatan muma benzer; etrafı aydınlatıyor ama kendisi eriyip bitiyor. Onun için, alimlerin hakikileri, gerçek alimler ilmiyle amil olan insanlardır. Onun için, alimlerin hakikileri, gerçek alimler ilmiyle amil olan insanlardır. Kendisi bildiği şeyi önce kendisi uygular, ondan sonra başkasına aktarır. Kendisi bildiği şeyi önce kendisi uygular, ondan sonra başkasına aktarır.

Bir fıkra vardır, güzeldir, meseleyi iyi açıklıyor diye onu anlatayım. Bir fıkra vardır, güzeldir, meseleyi iyi açıklıyor diye onu anlatayım. Çocuğun birisine bir acayip huy, hastalık gelmiş. Bal yiyor, başka bir şey yemiyor. Çocuğun birisine bir acayip huy, hastalık gelmiş. Bal yiyor, başka bir şey yemiyor.

"Evladım, biraz da ekmek ye." "Hayır." "Biraz sebze ye." "Hayır." "Evladım, biraz da ekmek ye."

"Hayır."

"Biraz sebze ye."

"Hayır."

"Biraz turşu ye, ekşi ye." "Hayır." Hiçbir şey yemiyor, sadece bal. "Biraz turşu ye, ekşi ye."

"Hayır."

Hiçbir şey yemiyor, sadece bal.
Sadece tek tip beslenmeyle zayıflamış, zayıflamış, bir deri bir kemik kalmış, ölecek. Sadece tek tip beslenmeyle zayıflamış, zayıflamış, bir deri bir kemik kalmış, ölecek. Bal yiyor, başka bir şey yemiyor. Acayip bir hastalık. Demişler; Bal yiyor, başka bir şey yemiyor. Acayip bir hastalık. Demişler;

"Bir hocaya götürelim."Bir hocaya götürelim. Falanca yerde bir alim, mübarek bir hocaefendi var, Falanca yerde bir alim, mübarek bir hocaefendi var, aksakallı, nuryüzlü; ona götürelim." aksakallı, nuryüzlü; ona götürelim." Götürmüşler. Demişler ki: Götürmüşler. Demişler ki:

"Hocaefendi, bu çocuğumuzda bir hastalık var. Sarardı soldu, ölecek iğne ipliğe döndü."Hocaefendi, bu çocuğumuzda bir hastalık var. Sarardı soldu, ölecek iğne ipliğe döndü. Bir deri bir kemik kaldı, iskelete benzedi. Ölecek bu çocuk. Ne yapsak fayda vermedi." Bir deri bir kemik kaldı, iskelete benzedi. Ölecek bu çocuk. Ne yapsak fayda vermedi."

"Neymiş kusuru?" "Sadece bal yiyor, başka bir şey yemiyor. Varsa yoksa bal." "Neymiş kusuru?"

"Sadece bal yiyor, başka bir şey yemiyor. Varsa yoksa bal."

Şöyle bakmış çocuğa, onlara. Dua edeceğim ama bu çocuğa, bir hafta sonra getirin." demiş. Şöyle bakmış çocuğa, onlara.

Dua edeceğim ama bu çocuğa, bir hafta sonra getirin." demiş.

"Hocam demişler, bu bir haftaya ya çıkar ya çıkmaz. "Hocam demişler, bu bir haftaya ya çıkar ya çıkmaz. Sallanıyor, ayakta duramıyor, ölecek." "Bir hafta sonra." demiş. Sallanıyor, ayakta duramıyor, ölecek."

"Bir hafta sonra." demiş.

"Etme hocam, şimdi ne olur dua et." "Bir hafta sonra." "Etme hocam, şimdi ne olur dua et."

"Bir hafta sonra."

Bir hafta sonra çocuğu sedyeyle getirmişler artık, canlı cenaze gibi. Bir hafta sonra çocuğu sedyeyle getirmişler artık, canlı cenaze gibi. Çocuğun gözüne bakmış. "Evladım bal yemeden de olur.Çocuğun gözüne bakmış.

"Evladım bal yemeden de olur.
Bundan sonra bal yeme, öteki yiyecekleri ye. Hadi alın götürün." demiş. Çocuk eve gitmiş; Bundan sonra bal yeme, öteki yiyecekleri ye. Hadi alın götürün." demiş. Çocuk eve gitmiş;

"Ekmek getirin, süt getirin, yağ getirin." Düzeltmiş, sıhhat bulmuş. "Ekmek getirin, süt getirin, yağ getirin." Düzeltmiş, sıhhat bulmuş. Anası babası sevinmişler, herkes memnun. Hocaya gitmişler teşekkür etmeye. Anası babası sevinmişler, herkes memnun. Hocaya gitmişler teşekkür etmeye. Hepsi minnettar, müteşekkir. Elini öpmüşler, Hepsi minnettar, müteşekkir. Elini öpmüşler,

"Hocam Allah senden razı olsun. "Hocam Allah senden razı olsun. Bir söyledin değişti, hastalığı geçti, iyi insan oldu, sıhhat kazandı.Bir söyledin değişti, hastalığı geçti, iyi insan oldu, sıhhat kazandı. Ama merak ettik, niye geçen hafta demedin bunu?" demişler. Bir hafta çocuk ya ölseydi yani. Ama merak ettik, niye geçen hafta demedin bunu?" demişler. Bir hafta çocuk ya ölseydi yani.

"Ben de bal yemeyi çok severim. "Ben de bal yemeyi çok severim. Mutfağa gelirim giderim, bir kaşık bal, bir kaşık bal.Mutfağa gelirim giderim, bir kaşık bal, bir kaşık bal. Ben de hoca olarak balı çok severim." demiş.Ben de hoca olarak balı çok severim." demiş. Müslüman tatlıdır, tatlıyı sever. O da balı çok severmiş, hem şifalı. Müslüman tatlıdır, tatlıyı sever. O da balı çok severmiş, hem şifalı.

Fîhi şifâun li'n-nâs. Balı çok severmiş. Fîhi şifâun li'n-nâs.

Balı çok severmiş.
"Ben de balı çok severim. Kendim balı çok severken, "Ben de balı çok severim. Kendim balı çok severken, mutfağa girip çıkıp kaşıklarken başkasına 'Bal yeme' demeye Allah'tan utandım." demiş.mutfağa girip çıkıp kaşıklarken başkasına 'Bal yeme' demeye Allah'tan utandım." demiş. Bir hafta sabretmiş. "Canım bal yemek istiyor. Bir hafta sabretmiş.

"Canım bal yemek istiyor.
Mutfağa gideyim, yiyeyim. Hayır, bir hafta sabrettim.Mutfağa gideyim, yiyeyim. Hayır, bir hafta sabrettim. Ondan sonra çocuk gelince, 'Evladım, bak bal yemeden de oluyor,Ondan sonra çocuk gelince, 'Evladım, bak bal yemeden de oluyor, sen de yeme' dedim, sözümün tesiri oldu." demiş. sen de yeme' dedim, sözümün tesiri oldu." demiş.

Belki bu bir fıkradır, belki gerçekten olmuştur ama hakiki âlimler böyledir. Belki bu bir fıkradır, belki gerçekten olmuştur ama hakiki âlimler böyledir. Önce kendisi tatbik eder, ondan sonra sözünün tesiri olur. Önce kendisi tatbik eder, ondan sonra sözünün tesiri olur. Kendisinin tatbikatı olan âlimin sözünün de tesiri olur,Kendisinin tatbikatı olan âlimin sözünün de tesiri olur, kalbe nüfuz eder, düzelmesine sebep olur insanın. kalbe nüfuz eder, düzelmesine sebep olur insanın.

On beşinci hadîs-i şerîf. On beşinci hadîs-i şerîf.

Eşeddüküm men galebe nefsehû inde'l-gadab ve ahlemüküm men afâ ba'del kudre. Eşeddüküm men galebe nefsehû inde'l-gadab ve ahlemüküm men afâ ba'del kudre.

Hazreti Ali Efendimiz rad‎yallahu anh'ten rivayet edilmiş bu hadîs-i şerîf. Hazreti Ali Efendimiz rad‎yallahu anh'ten rivayet edilmiş bu hadîs-i şerîf. Diyor ki Peygamber Efendimiz: Diyor ki Peygamber Efendimiz:

Eşeddüküm. "Sizin en güçlü kuvvetliniz." Şiddetliniz, pehlivanlığınız demek. Eşeddüküm. "Sizin en güçlü kuvvetliniz." Şiddetliniz, pehlivanlığınız demek. Sizin en güçlü kuvvetliniz kimdir? Eşeddüküm men galebe nefsehû inde'l-gadab. Sizin en güçlü kuvvetliniz kimdir?

Eşeddüküm men galebe nefsehû inde'l-gadab.
"Öfkelendiği zaman kendisine hakim olabilendir." "Öfkelendiği zaman kendisine hakim olabilendir."

Ve ahlemüküm. "En halim seliminiz." Yumuşakbaşlınız kimdir? Ve ahlemüküm. "En halim seliminiz." Yumuşakbaşlınız kimdir?

Men afâ ba'del kudre. "Cezalandırmaya, haklamaya gücü yettiği halde Men afâ ba'del kudre. "Cezalandırmaya, haklamaya gücü yettiği halde hak etmiş olan insanı affedendir." hak etmiş olan insanı affedendir."

İki şey söylüyor. Birisi, kızdığı zaman kendisine hakim olan, en güçlü kuvvetli insan. İki şey söylüyor. Birisi, kızdığı zaman kendisine hakim olan, en güçlü kuvvetli insan. Neden?Neden? Çelik gibi iradesi var. İsterse zayıf olsun, isterse dal gibi olsun,Çelik gibi iradesi var. İsterse zayıf olsun, isterse dal gibi olsun, isterse on beş kiloyu taşıyamasın, isterse ihtiyar olsun, isterse başka ne olsun. isterse on beş kiloyu taşıyamasın, isterse ihtiyar olsun, isterse başka ne olsun.

Neymiş asıl pehlivanlık, kuvvet? Neymiş asıl pehlivanlık, kuvvet?

Öfkesini yenen. Öfkelendiği zaman kendisini tutabilen sizin en kuvvetlinizdir. Öfkesini yenen. Öfkelendiği zaman kendisini tutabilen sizin en kuvvetlinizdir.

Tutulmuyor muhterem kardeşlerim! İnsan bazen ufacık bir şeye kızıyor. Tutulmuyor muhterem kardeşlerim! İnsan bazen ufacık bir şeye kızıyor. Şimdi biz araba kullanıyoruz, buraya gelirken giderken, biri yanlış iş yapıyor, basıyoruz kornaya. Şimdi biz araba kullanıyoruz, buraya gelirken giderken, biri yanlış iş yapıyor, basıyoruz kornaya.

Niye böyle yaptın? Yapmış işte canım. Öfkeleniyor insan. Öfkelenmemek lazım. Niye böyle yaptın?

Yapmış işte canım. Öfkeleniyor insan. Öfkelenmemek lazım.
Peygamber Efendimiz "öfkelenmeyin" diyor. Peygamber Efendimiz "öfkelenmeyin" diyor. Veyahut bir başkası bir şey söylüyor, bir şey yapıyor; sinirleniveriyoruz.Veyahut bir başkası bir şey söylüyor, bir şey yapıyor; sinirleniveriyoruz. "Kardeşim, rica ediyoruz, şöyle yapsana." Halbuki nasıl olmak lazım? "Kardeşim, rica ediyoruz, şöyle yapsana."

Halbuki nasıl olmak lazım?

Yumuşacık olmak, sinirlenmemek, kızmamak, halim selim olmak lazım. Yumuşacık olmak, sinirlenmemek, kızmamak, halim selim olmak lazım. Sertliği yumuşaklıkla, kötülüğü iyilikle karşılamak lazım. Sertliği yumuşaklıkla, kötülüğü iyilikle karşılamak lazım. Kavga o zaman söner, o zaman ara düzelir.Kavga o zaman söner, o zaman ara düzelir. Yoksa o bağırır, sen bağırırsan kavga çıkar. Kavga hınç olduğu zaman çıkıyor. Yoksa o bağırır, sen bağırırsan kavga çıkar. Kavga hınç olduğu zaman çıkıyor.

Gazap, öfke dediğimiz şey şeytandandır. Şeytan insanın basıyor damarına, körüklüyor. Gazap, öfke dediğimiz şey şeytandandır. Şeytan insanın basıyor damarına, körüklüyor. Artık, adam öfkelendi mi; evde tabaklar uçar, çocuklar bir yere saklansın, kadın gitsin komşuya.Artık, adam öfkelendi mi; evde tabaklar uçar, çocuklar bir yere saklansın, kadın gitsin komşuya. Yani bir öfkelendi mi neler oluyor. Ondan sonra pişman oluyor; Yani bir öfkelendi mi neler oluyor. Ondan sonra pişman oluyor;

"Hay Allah, öfkeyle, sinirlendim yaptım. Keşke yapmasaydım." "Hay Allah, öfkeyle, sinirlendim yaptım. Keşke yapmasaydım."

Ama yaptın işte. Demek ki öfkesine hakim olması lazım. Efendimiz ne diyor: Ama yaptın işte. Demek ki öfkesine hakim olması lazım. Efendimiz ne diyor:

"Sizin en kuvvetliniz, kızdığı zaman öfkesine hakim olandır." "Sizin en kuvvetliniz, kızdığı zaman öfkesine hakim olandır."

Ne demek yani? Öfkelenmeyin demek. Kızdığınız zaman öfkelenmemeyi öğrenin. Ne demek yani?

Öfkelenmeyin demek. Kızdığınız zaman öfkelenmemeyi öğrenin.
Ben öyle söylüyorum, öyle olmanızı istiyorum. En halim seliminiz kimdir? Ben öyle söylüyorum, öyle olmanızı istiyorum.

En halim seliminiz kimdir?

Size birisi bir haksızlık yapmış, sizin elinize fırsat geçmiş. Size birisi bir haksızlık yapmış, sizin elinize fırsat geçmiş. Tamam, onu haklayabileceksiniz, ceza verme imkânınız var; ama o zaman affediyorsunuz.Tamam, onu haklayabileceksiniz, ceza verme imkânınız var; ama o zaman affediyorsunuz. İnsanın kendisinin cezalandıramayacağı, kendisinden kuvvetli bir insanı affetmek olmaz ki. İnsanın kendisinin cezalandıramayacağı, kendisinden kuvvetli bir insanı affetmek olmaz ki. İster affet ister affetme, ne yapacaksın? Hiçbir şey yapamazsın. İster affet ister affetme, ne yapacaksın? Hiçbir şey yapamazsın. Ama gücün kuvvetin varken affediyorsan; işte halim selimlik bu.Ama gücün kuvvetin varken affediyorsan; işte halim selimlik bu. Çocuğu dövebilirsin veya falancayı, hizmetçiyi haklayabilirsin Çocuğu dövebilirsin veya falancayı, hizmetçiyi haklayabilirsin o da hakikaten kabahatli, ama affediyorsun. İşte halimlik bu. o da hakikaten kabahatli, ama affediyorsun. İşte halimlik bu.

Hilim sıfatı makbul bir sıfattır. Halim insanları Allah seviyor. Hilim sıfatı makbul bir sıfattır. Halim insanları Allah seviyor. Bizim halim selim olmamız, öfkelenmememiz lazım. Bu tasavvufî, güzel huylardan birisidir. Bizim halim selim olmamız, öfkelenmememiz lazım. Bu tasavvufî, güzel huylardan birisidir. Gazap, öfkelenmek kötü huylardan birisidir;Gazap, öfkelenmek kötü huylardan birisidir; halim selim olmak, öfkelenmemek, iyi huylardan birisidir. Bu nasıl olur? halim selim olmak, öfkelenmemek, iyi huylardan birisidir.

Bu nasıl olur?

Kolay olmaz, onu söyleyeyim, huylar kolay değişmez. Küçükten öyle yetiştirmek lazım. Kolay olmaz, onu söyleyeyim, huylar kolay değişmez. Küçükten öyle yetiştirmek lazım. Bacaksız, çocuğa bakıyorsun, çikolata ikram etti diye anasının, babasının burnundan getiriyor. Bacaksız, çocuğa bakıyorsun, çikolata ikram etti diye anasının, babasının burnundan getiriyor. Yerlere yatıyor, tepiniyor, kumlara, çamurlara bulanıyor. İlle dediği olacak.Yerlere yatıyor, tepiniyor, kumlara, çamurlara bulanıyor. İlle dediği olacak. Bacakları kısa ama anasını, babasını parmağında oynatıyor. Bacakları kısa ama anasını, babasını parmağında oynatıyor.

Ey baba, ey anne; bu çocuğu yanlış yetiştirmişsin. Öyle olmaz! Ey baba, ey anne; bu çocuğu yanlış yetiştirmişsin. Öyle olmaz! Çocukla mâkul konuş, istediği şey mâkul olduğu zaman ver,Çocukla mâkul konuş, istediği şey mâkul olduğu zaman ver, istediği şey mâkul olmadığı zaman "vermeyeceğim" de, verme.istediği şey mâkul olmadığı zaman "vermeyeceğim" de, verme. Çatlasa verme ki, o şımarmasın.Çatlasa verme ki, o şımarmasın. "Aman çocuğum küçüktür." şap şup yanaklardan, el bebek gül bebek... "Aman çocuğum küçüktür." şap şup yanaklardan, el bebek gül bebek... Çocuk ne isterse ver, çocuk ne isterse ver. Çocuk ondan sonra asabi oluyor.Çocuk ne isterse ver, çocuk ne isterse ver. Çocuk ondan sonra asabi oluyor. Hatta sinir krizleri geliyor, kasılıyor, mosmor kesiliyor.Hatta sinir krizleri geliyor, kasılıyor, mosmor kesiliyor. Çocuğun terbiyesi yanlış. Küçükten başlar bu. Bir kere öyle yapmayacaksın. Nasıl yapacaksın? Çocuğun terbiyesi yanlış. Küçükten başlar bu. Bir kere öyle yapmayacaksın.

Nasıl yapacaksın?

Mâkul konuşacaksın çocukla. Olacak şeye "olur", olmayacak şeye "olmaz" diyeceksin. Mâkul konuşacaksın çocukla. Olacak şeye "olur", olmayacak şeye "olmaz" diyeceksin. O da senin ciddiyetinden bilecek ve inat etmemeye alışacak. O da senin ciddiyetinden bilecek ve inat etmemeye alışacak.

İkincisi; "Artık böyle yetiştiren yetiştirmiş hocam, ben bu hadîs-i şerîfi şimdi duydum, İkincisi;

"Artık böyle yetiştiren yetiştirmiş hocam, ben bu hadîs-i şerîfi şimdi duydum,
şu anda duydum, yaşım da şu. Ben ne yapacağım?" şu anda duydum, yaşım da şu. Ben ne yapacağım?"

Sen de yavaş yavaş, küçük küçük şeylerde kızmamaya kendini alıştıracaksın. Sen de yavaş yavaş, küçük küçük şeylerde kızmamaya kendini alıştıracaksın. Küçük küçük affetmeye, cezalandırmaya gücün yettiği halde affetmeye alıştıracaksın kendini;Küçük küçük affetmeye, cezalandırmaya gücün yettiği halde affetmeye alıştıracaksın kendini; böyle böyle sonunda o sıfatı kazanacaksın. böyle böyle sonunda o sıfatı kazanacaksın. Çalışa çalışa oluyor. Sonuncu hadîs-i şerîfe geldik. Çalışa çalışa oluyor.

Sonuncu hadîs-i şerîfe geldik.

Eşribû a'yunekümü'l mâe inde'l-vudûi ve lâ tenfizû eydîküm mine'l-mâi. Fe-innehâ merâvihu'ş-şeytân. Eşribû a'yunekümü'l mâe inde'l-vudûi ve lâ tenfizû eydîküm mine'l-mâi. Fe-innehâ merâvihu'ş-şeytân.

Bu abdestle ilgili bir hadîs-i şerîf. Bu abdestle ilgili bir hadîs-i şerîf.

"Abdest alırken gözlerinize suyu iyice götürün." diyor. "Abdest alırken gözlerinize suyu iyice götürün." diyor.

İyice suyu yüzünüze [ulaştırdığınız] zaman gözlerinize suyu iyice götürün. İyice suyu yüzünüze [ulaştırdığınız] zaman gözlerinize suyu iyice götürün. Yani iyice içirin gözünüze suyu diyor. Eşribû, içirin demek. Yani iyice içirin gözünüze suyu diyor. Eşribû, içirin demek. Gözün kapağı, kirpiği, kenarı, çapağı vardır, biraz kaşın altındadır, içeridedir; Gözün kapağı, kirpiği, kenarı, çapağı vardır, biraz kaşın altındadır, içeridedir; alelacele abdest alırken [su ulaşmayabilir]. alelacele abdest alırken [su ulaşmayabilir].

Millet nasıl abdest alıyor? Millet nasıl abdest alıyor?

Ben bazen şadırvanın ucunda bakıyorum, şu kardeşimiz nasıl abdest alıyor. Ben bazen şadırvanın ucunda bakıyorum, şu kardeşimiz nasıl abdest alıyor. Musluğu açıyor. Yüzüne üç defa suyu savuruyor. Ondan sonra elini yıkamaya geçiyor. Musluğu açıyor. Yüzüne üç defa suyu savuruyor. Ondan sonra elini yıkamaya geçiyor. Öyle yüz yıkama olmaz. Avucuna suyu dolduracaksın, gözlerini iyice içireceksin, Öyle yüz yıkama olmaz. Avucuna suyu dolduracaksın, gözlerini iyice içireceksin, suyu bütün yüzüne dağıtacaksın. suyu bütün yüzüne dağıtacaksın. Suyu eline aldığın zaman dirseğinin altından götürüp,Suyu eline aldığın zaman dirseğinin altından götürüp, dirseğin iki parmak üst tarafından bütün kolunu yıkayacaksın.dirseğin iki parmak üst tarafından bütün kolunu yıkayacaksın. Ayaklarının yıkanmamış yeri kalmayacak. Ayaklarının yıkanmamış yeri kalmayacak. Topuğunun alt tarafı, elinin zor uzanan tarafı, beri tarafı… dikkat edeceksin.Topuğunun alt tarafı, elinin zor uzanan tarafı, beri tarafı… dikkat edeceksin. Su iyice varacak yani. Su varmadığı zaman olmaz. Su iyice varacak yani. Su varmadığı zaman olmaz.

Onun için burada buyuruyor ki: "Yüzünüzü yıkarken gözünüze suyu iyice içirin.Onun için burada buyuruyor ki: "Yüzünüzü yıkarken gözünüze suyu iyice içirin. O kirpik, kapak, açılan, kapanan yerlerde su gitmemiş yer kalmasın." Neden? O kirpik, kapak, açılan, kapanan yerlerde su gitmemiş yer kalmasın."

Neden?

İhtimam etmek lazım. Abdest tamam olmaz. Güzelce yapın bunları. İhtimam etmek lazım. Abdest tamam olmaz. Güzelce yapın bunları.

"Ve ellerinizi şöyle şöyle silkelemeyin." "Ve ellerinizi şöyle şöyle silkelemeyin." Millet bazen silkeler ya. Böyle yapmayın ellerinizi. "Çünkü bu şeytanın yelpazesidir."Millet bazen silkeler ya. Böyle yapmayın ellerinizi. "Çünkü bu şeytanın yelpazesidir." Doğru değil, sen yüzünü, elini yıkamışsın; etrafa saçıyorsun, benim üstüme geliyor.Doğru değil, sen yüzünü, elini yıkamışsın; etrafa saçıyorsun, benim üstüme geliyor. Yani böyle bir şekil doğru olmuyor. Yani böyle bir şekil doğru olmuyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz "Ellerinizi silkelemeyin, bu şeytanın yelpazesidir." buyuruyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz "Ellerinizi silkelemeyin, bu şeytanın yelpazesidir." buyuruyor.

Allahu Teâlâ hazretleri okuduklarımızı anlayıp amel etmeyi Allah nasib eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri okuduklarımızı anlayıp amel etmeyi Allah nasib eylesin.

Fâtiha-ı Şerîfe mea'l-Besmele. Fâtiha-ı Şerîfe mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2