Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

İslam'da Rızk Kavramı; İnsanı Mutlu Eden Sıfat ve Davranışlar

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

11 Zilka'de 1417 / 20.03.1997

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Dinin Kaynağı Olarak Hadis-İ Şerif Ve Ashabın Gösterdiği Önem Ve Hürmet, Kişinin Rızkı, Kişiyi Bulmaya Çalışır, Zulüm Kavramı Ve | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

İslam'da Rızk Kavramı; İnsanı Mutlu Eden Sıfat ve Davranışlar

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

11 Zilka'de 1417 / 20.03.1997

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Dinin Kaynağı Olarak Hadis-İ Şerif Ve Ashabın Gösterdiği Önem Ve Hürmet, Kişinin Rızkı, Kişiyi Bulmaya Çalışır, Zulüm Kavramı Ve | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi hakka hamdihî nahmedühû bi-cemî'i mehâmidih. el-Hamdü lillâhi hakka hamdihî nahmedühû bi-cemî'i mehâmidih. Lehü'l-hamdü kemâ yenbeğî li celâli vechihî ve lî azîmi sultânih. Lehü'l-hamdü kemâ yenbeğî li celâli vechihî ve lî azîmi sultânih. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ hayra halkıhî seyyidinâVe's-salâtü ve's-selâmü alâ hayra halkıhî seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn. Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'den bazı hadîs-i şerîfler okuyarakPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'den bazı hadîs-i şerîfler okuyarak bu mübarek cuma günümüzde sevaplı vakit geçirmeye gayret edeceğiz. bu mübarek cuma günümüzde sevaplı vakit geçirmeye gayret edeceğiz.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri, Hz. Ali Efendimiz'in oğlu Hz. Hasan radıyallahu anhümâ'dan Hz. Ali Efendimiz'in oğlu Hz. Hasan radıyallahu anhümâ'dan Taberânî'nin rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuş: Taberânî'nin rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuş:

Eyyühe'n-nâs! İnnî vallâhi mâ âmereküm mâ emerakümu'llâhu bihî Eyyühe'n-nâs! İnnî vallâhi mâ âmereküm mâ emerakümu'llâhu bihî ve lâ enhâküm illâ ammâ nehâkümu'llâhu anh,ve lâ enhâküm illâ ammâ nehâkümu'llâhu anh, fe-ecmilû fi't-taleb fe-ve'llezî nefsü Ebi'l-Kâsımi bi-yedihî inne ehadeküm fe-ecmilû fi't-taleb fe-ve'llezî nefsü Ebi'l-Kâsımi bi-yedihî inne ehadeküm le-yatlübühû rızkuhû kemâ yatlubühû ecelühû, le-yatlübühû rızkuhû kemâ yatlubühû ecelühû, fe-in teassara aleyküm şey'ün minhü fe'tlubûhü bi-tâati'llâhi azze ve celle. fe-in teassara aleyküm şey'ün minhü fe'tlubûhü bi-tâati'llâhi azze ve celle.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Bunun mânası şöyle: Eyyühe'n-nâs! "Ey insanlar!" Nâs "insanlar" demek. Bunun mânası şöyle:

Eyyühe'n-nâs! "Ey insanlar!"

Nâs "insanlar" demek.

Efendimiz, muhatabı kalabalık ise böyle hitap ediyor: Efendimiz, muhatabı kalabalık ise böyle hitap ediyor:

İnnî vallâhu mâ âmereküm mâ emerekümu'llâhu bihî. İnnî vallâhu mâ âmereküm mâ emerekümu'llâhu bihî. "Vallahi ben Allah'ın emrettiğinden başka bir şeyi size emretmiyorum.""Vallahi ben Allah'ın emrettiğinden başka bir şeyi size emretmiyorum." Ve lâ enhâküm illâ ammâ nehâkümu'llâhu anhü.Ve lâ enhâküm illâ ammâ nehâkümu'llâhu anhü. "Allah'ın size yasakladığı şeylerden başka bir şeyi size yasaklamıyorum!" "Allah'ın size yasakladığı şeylerden başka bir şeyi size yasaklamıyorum!"

"Ben size kendi başıma, kendim bir şey demiyorum; "Ben size kendi başıma, kendim bir şey demiyorum; Allah'ın bana verdiği bilgileri size naklediyorum. Allah neyi emretmişse size onu söylüyorum,Allah'ın bana verdiği bilgileri size naklediyorum. Allah neyi emretmişse size onu söylüyorum, Allah neyi yasaklamışsa size onu anlatıyorum.Allah neyi yasaklamışsa size onu anlatıyorum. Peygamberlik vazifemi yapıyorum, benim vazifem bu;Peygamberlik vazifemi yapıyorum, benim vazifem bu; Allah'ın emirlerini, yasaklarını size öğretmek, duyurmak. Kendimden bir şey söylüyor değilim." Allah'ın emirlerini, yasaklarını size öğretmek, duyurmak. Kendimden bir şey söylüyor değilim."

Zaten Kur'ân-ı Kerîm'de de bu hususta âyet-i kerîme var: Ve mâ yentıku ani'l-hevâ.Zaten Kur'ân-ı Kerîm'de de bu hususta âyet-i kerîme var:

Ve mâ yentıku ani'l-hevâ.
"Kendi hevâ-ı nefsinden, arzusundan, keyfinden konuşma.""Kendi hevâ-ı nefsinden, arzusundan, keyfinden konuşma." İn hüve illâ vahyün yûhâ. "Söylediği vahiydir." İn hüve illâ vahyün yûhâ. "Söylediği vahiydir."

Peygamber Efendimiz'in söylediği bilgilerin bir kısmı Kur'ân-ı Kerîm'dir. Peygamber Efendimiz'in söylediği bilgilerin bir kısmı Kur'ân-ı Kerîm'dir.

"Allah Kur'ân-ı Kerîm'den şu âyetleri buyurdu." diye bildirirdi. "Allah Kur'ân-ı Kerîm'den şu âyetleri buyurdu." diye bildirirdi.

Etrafındaki vahiy kâtipleri hemen kağıdı kalemi alırlar, Etrafındaki vahiy kâtipleri hemen kağıdı kalemi alırlar, Peygamber Efendimiz ne derse onları "Kur'an âyeti indi." diye yazarlardı.Peygamber Efendimiz ne derse onları "Kur'an âyeti indi." diye yazarlardı. Bir kısmı da vahy-i gayr-i metlüv'dür; "Allah'ın gönlüne ilham ettiği, Bir kısmı da vahy-i gayr-i metlüv'dür; "Allah'ın gönlüne ilham ettiği, yine Allah'ın emrettiği, yasakladığı şeylerdir." yine Allah'ın emrettiği, yasakladığı şeylerdir."

Peygamber Efendimiz onları da hadis olarak söylerdi. Peygamber Efendimiz onları da hadis olarak söylerdi.

Demek ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîfleri, Demek ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîfleri, yine Allah'ın emrettiği, Allah'ın yasaklamış olduğu şeyler.yine Allah'ın emrettiği, Allah'ın yasaklamış olduğu şeyler. Resûlullah Efendimiz'e o bilgileri veren, öyle söyleten Allah. Resûlullah Efendimiz'e o bilgileri veren, öyle söyleten Allah.

Bu neyi gösteriyor? Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerine çok önem vermemiz, Bu neyi gösteriyor?

Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerine çok önem vermemiz,
çok dikkat etmemiz, onu başımızın tâcı edinmemiz gerektiğini gösteriyor. çok dikkat etmemiz, onu başımızın tâcı edinmemiz gerektiğini gösteriyor.

Gerçekten de öyledir. Dinimizin iki esaslı kaynağından birisi Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri, Gerçekten de öyledir. Dinimizin iki esaslı kaynağından birisi Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri, diğeri Peygamber Efendimiz'in sünnetleridir. Fıkıh ahkâmının en büyük kaynağı bunlardır. diğeri Peygamber Efendimiz'in sünnetleridir. Fıkıh ahkâmının en büyük kaynağı bunlardır.

Ondan sonra icmâ-ı ümmet, kıyâs-ı fukahâ ve diğer fıkhî kaynaklar gelir ama Ondan sonra icmâ-ı ümmet, kıyâs-ı fukahâ ve diğer fıkhî kaynaklar gelir ama bunların hepsi yine bu iki asla, bu iki köke dayanır. bunların hepsi yine bu iki asla, bu iki köke dayanır.

O bakımdan ashab-ı kirâm, Peygamber Efendimiz'in sözlerini can kulağıyla dinlemişlerdir.O bakımdan ashab-ı kirâm, Peygamber Efendimiz'in sözlerini can kulağıyla dinlemişlerdir. Hatta öyle dinlerlermiş ki sanki başının üstüne ürkek bir serçe kuş konmuş gibi;Hatta öyle dinlerlermiş ki sanki başının üstüne ürkek bir serçe kuş konmuş gibi; Böyle dinlerlermiş. Yani başını kıpırdatmazmış. İnsan nasıl kıpırdarsa kuş uçucakmış gibi durur,Böyle dinlerlermiş. Yani başını kıpırdatmazmış. İnsan nasıl kıpırdarsa kuş uçucakmış gibi durur, Başının üstüne kuş konmuş gibi dururlarmış, hiç çıt çıkartmadan dinlerlermiş.Başının üstüne kuş konmuş gibi dururlarmış, hiç çıt çıkartmadan dinlerlermiş. Resûlullah'a olan sevgilerinden, saygılarından,Resûlullah'a olan sevgilerinden, saygılarından, Resûlullah Efendimiz'in göz kamaştırıcı güzelliğinden, Resûlullah Efendimiz'in göz kamaştırıcı güzelliğinden, heybetinden yüzüne de bakamazlarmış. Sahabe-i kirâmdan öyle kimseler var ki; heybetinden yüzüne de bakamazlarmış. Sahabe-i kirâmdan öyle kimseler var ki;

"Resûlullah'a iclâlimden, saygımdan dolayı, yüzüne doyasıya bakamadım." diyorlar. "Resûlullah'a iclâlimden, saygımdan dolayı, yüzüne doyasıya bakamadım." diyorlar.

"Resûlullah'a saygımdan yüzüne bakamadım!" "Resûlullah'a saygımdan yüzüne bakamadım!"

Lâ teşbih ve lâ temsil; mesela insan oğlunu evlendirecek, Lâ teşbih ve lâ temsil; mesela insan oğlunu evlendirecek, alınacak kızı oğlana göstermek icap ediyor.alınacak kızı oğlana göstermek icap ediyor. Bir durum ayarlanıyor, kızı görecek. Tamam olayı ayarlıyorlar, sonra geliyorlar: Bir durum ayarlanıyor, kızı görecek. Tamam olayı ayarlıyorlar, sonra geliyorlar:

"Ne oldu, kızı gördün mü?" Tabi bizde delikanlılar utangaç: "Ne oldu, kızı gördün mü?"

Tabi bizde delikanlılar utangaç:

"Göremedim, bakamadım, utandım." diyor. Utanma da olur; "Göremedim, bakamadım, utandım." diyor.

Utanma da olur;
Resûlullah'a karşı iclâl, ona karşı hürmetten, onun büyüklüğü karşısında bakamamak da olabilir. Resûlullah'a karşı iclâl, ona karşı hürmetten, onun büyüklüğü karşısında bakamamak da olabilir.

Hadislerini öyle dinlemişlerdir, öyle nakletmişlerdir,Hadislerini öyle dinlemişlerdir, öyle nakletmişlerdir, kelime kelime, "Şöyle buyurdu." diye nakletmişlerdir.kelime kelime, "Şöyle buyurdu." diye nakletmişlerdir. Her kelimesinden gereken dersi çıkarmışlardır.Her kelimesinden gereken dersi çıkarmışlardır. Yaptıkları ibadetleri, işleri, amelleri Resûlullah'ın sünnetine uygun yapmaya gayret etmişlerdir. Yaptıkları ibadetleri, işleri, amelleri Resûlullah'ın sünnetine uygun yapmaya gayret etmişlerdir.

Abdullah b. Ömer radıyallahu anh, hac esnasında devesiyleAbdullah b. Ömer radıyallahu anh, hac esnasında devesiyle Müzdelife'den geçerken devesinden aşağıya bir indi, sonra devesine tekrar bindi. Müzdelife'den geçerken devesinden aşağıya bir indi, sonra devesine tekrar bindi.

O alim bir sahabi olduğu için herkes merak etti: O alim bir sahabi olduğu için herkes merak etti:

"Yâ Abdullah! Burada niye devenden indin, bir şey de yapmadın, sonra tekrar niye bindin?" "Yâ Abdullah! Burada niye devenden indin, bir şey de yapmadın, sonra tekrar niye bindin?"

"Bilmiyorum, Resûlullah Efendimiz tam buraya geldiği zaman böyle bir inmiş, böyle bir binmişti; "Bilmiyorum, Resûlullah Efendimiz tam buraya geldiği zaman böyle bir inmiş, böyle bir binmişti; ben de onun için aynen yaptım." dedi. ben de onun için aynen yaptım." dedi.

Mânasını bilmese bile, Resûlullah Efendimiz'in hareketinin hikmetini anlayamamış olsa bile,Mânasını bilmese bile, Resûlullah Efendimiz'in hareketinin hikmetini anlayamamış olsa bile, ona uymaya bu kadar dikkat ederlerdi. ona uymaya bu kadar dikkat ederlerdi. Resûlullah'ın yaptığı gibi yapmaya, emrini tutmaya, yolundan gitmeye,Resûlullah'ın yaptığı gibi yapmaya, emrini tutmaya, yolundan gitmeye, onu izlemeye çok dikkat etmek lazım. Efendimiz de burada öyle söylüyor: onu izlemeye çok dikkat etmek lazım.

Efendimiz de burada öyle söylüyor:

"Allah'a yemin olsun ki ben size Allah'ın emrettiğinden başka bir şey emretmiyorum, "Allah'a yemin olsun ki ben size Allah'ın emrettiğinden başka bir şey emretmiyorum, yasakladığından başka bir şey yasaklamıyorum; hepsi Allah'ın buyruğu,yasakladığından başka bir şey yasaklamıyorum; hepsi Allah'ın buyruğu, hepsi Allah'ın isteği. hepsi Allah'ın isteği.

Fe'cmilû fi't-taleb. Bu sözümde yine Allah'ın size bildirmemi istediği bir şeydir.Fe'cmilû fi't-taleb. Bu sözümde yine Allah'ın size bildirmemi istediği bir şeydir. Rızkı talep ederken, güzel yollarla arayın. Rızkı talep ederken, güzel yollarla arayın.

"Rızkı arayacağım." derken, harama sapmayın, günaha sapmayın,"Rızkı arayacağım." derken, harama sapmayın, günaha sapmayın, gayr-ı meşrû kazanç yollarını kullanmaya kalkmayın! gayr-ı meşrû kazanç yollarını kullanmaya kalkmayın!

Fecmilû. "Güzel yapın, cemîl yapın." demek. "Rızkı aramakta, istemekteFecmilû. "Güzel yapın, cemîl yapın." demek. "Rızkı aramakta, istemekte kullandığınız yol güzel olsun, güzel yoldan rızkınızı elde etmeye çalışın!"kullandığınız yol güzel olsun, güzel yoldan rızkınızı elde etmeye çalışın!" Fe ve'llezî nefsü Ebi'l-Kâsımi bi-yedihî. Fe ve'llezî nefsü Ebi'l-Kâsımi bi-yedihî. "Şu Ebül-Kâsım'ın canı, hayatı elinde olan Allah'a yemin olsun ki." "Şu Ebül-Kâsım'ın canı, hayatı elinde olan Allah'a yemin olsun ki."

Araplar'da asaletli kimselerin ismini söylemek ayıp idi.Araplar'da asaletli kimselerin ismini söylemek ayıp idi. Asâletli kimselerin ismi söylenmezdi, künyeleri söylenirdi. Künye nedir? Asâletli kimselerin ismi söylenmezdi, künyeleri söylenirdi.

Künye nedir?

Ebû kelimesiyle, ümmü kelimesiyle yapılan tamlamalardır. Ebû kelimesiyle, ümmü kelimesiyle yapılan tamlamalardır. Bir insanı, bir babayı en büyük çocuğunun adıyla künyelendirirlerdi. Bir insanı, bir babayı en büyük çocuğunun adıyla künyelendirirlerdi. Peygamber Efendimiz'in de ilk çocuğunun adı Kâsım olduğu için, Peygamber Efendimiz'in de ilk çocuğunun adı Kâsım olduğu için, Peygamber Efendimiz'in künyesi Ebü'l-Kâsım idi. Ne demek? Peygamber Efendimiz'in künyesi Ebü'l-Kâsım idi.

Ne demek?

"Kâsım'ın babası" demek... Kadın ise, ümmü diye geçer. "Kâsım'ın babası" demek...

Kadın ise, ümmü diye geçer.

Mesela kadının "Hasan" diye bir oğlu var; "Ümmü Hasen, Hasan'ın annesi" denir. Mesela kadının "Hasan" diye bir oğlu var; "Ümmü Hasen, Hasan'ın annesi" denir.

Ümmü Hâni, Ümmü Gülsûm, Ümmül-mü'minîn, mü'minlerin annesi filan diyoruz ya Ümmü Hâni, Ümmü Gülsûm, Ümmül-mü'minîn, mü'minlerin annesi filan diyoruz ya üm "anne" demek, künye böyle...üm "anne" demek, künye böyle... Erkekse ebû, veya ebî veya ebâ; dil bilgisindeki durumuna göre üç şekilde bulunabilir.Erkekse ebû, veya ebî veya ebâ; dil bilgisindeki durumuna göre üç şekilde bulunabilir. Kadınsa üm kelimesi ile yapılan tamlamalara "künye" denir. Kadınsa üm kelimesi ile yapılan tamlamalara "künye" denir.

Birisi geldi mi, Resûlullah'a hitap etmek istediği zaman; Birisi geldi mi, Resûlullah'a hitap etmek istediği zaman;

"Yâ Ebe'l-Kâsım!" derlerdi. Bu hürmetkâr bir ifadedir."Yâ Ebe'l-Kâsım!" derlerdi.

Bu hürmetkâr bir ifadedir.
Mesela yahudi geldi, Peygamber Efendimiz'le bir konuyu görüşecek: Mesela yahudi geldi, Peygamber Efendimiz'le bir konuyu görüşecek:

"Yâ Resûlallah!" diyemiyor, çünkü imana gelmemiş; "Yâ Ebe'l-Kâsım!" derlerdi, "Yâ Resûlallah!" diyemiyor, çünkü imana gelmemiş; "Yâ Ebe'l-Kâsım!" derlerdi, "Yâ Muhammed!" demezlerdi. Allahu Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de böyle hitap ediyor; o ayrı. "Yâ Muhammed!" demezlerdi.

Allahu Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de böyle hitap ediyor; o ayrı.
Ama insanlar; "Yâ Ebe'l-Kâsım!" derlerdi.Ama insanlar; "Yâ Ebe'l-Kâsım!" derlerdi. Burada da Peygamber Efendimiz kendisini Ebü'l-Kâsım künyesiyle zikrediyor. Burada da Peygamber Efendimiz kendisini Ebü'l-Kâsım künyesiyle zikrediyor.

Fe ve'llezî nefsü Ebi'l-Kâsımi bi-yedihî.Fe ve'llezî nefsü Ebi'l-Kâsımi bi-yedihî. "Ebi'l-Kâsım'ın nefsi, canı, hayatı elinde olan Allah'a yemin olsun ki." "Ebi'l-Kâsım'ın nefsi, canı, hayatı elinde olan Allah'a yemin olsun ki."

"Rabbime yemin olsun ki." demek. Peygamber Efendimiz böyle ifadeyle yemin ederdi. "Rabbime yemin olsun ki." demek.

Peygamber Efendimiz böyle ifadeyle yemin ederdi.
Ve'llezî nefsî bi-yedihî de derdi. Burada sanki bir başka kişiymiş gibiVe'llezî nefsî bi-yedihî de derdi. Burada sanki bir başka kişiymiş gibi kendisini adını söyleyerek yemin ediyor: kendisini adını söyleyerek yemin ediyor:

"Şu Ebü'l-Kâsım'ın -yani kendisinin- canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki." "Şu Ebü'l-Kâsım'ın -yani kendisinin- canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki."

Ve'llezî nefsî bi-yedihîVe'llezî nefsî bi-yedihî İnne ehadeküm. "Sizden biriniz." Leyatlübühû rızkuhû. "Rızkı araştırır, bulmaya çalışır."İnne ehadeküm. "Sizden biriniz." Leyatlübühû rızkuhû. "Rızkı araştırır, bulmaya çalışır." Kemâ yetlubühû ecelühû. "Ecelinin bulmaya çalıştığı gibi." Kemâ yetlubühû ecelühû. "Ecelinin bulmaya çalıştığı gibi."

İnsan ecelinden kaçabilir mi? İnsan ecelinden kaçabilir mi?

Kaçamaz; nerede olsa ölüm onu yakalar. Kırk tane kapının arkasına saklansa,Kaçamaz; nerede olsa ölüm onu yakalar. Kırk tane kapının arkasına saklansa, kırk tane kalenin içine girse, eceli nerede olsa onu bulur. Rızkı da bulur. kırk tane kalenin içine girse, eceli nerede olsa onu bulur. Rızkı da bulur. Ecelinin insanı arayıp bulduğu gibi, insanın nasibi olan rızkı da, kısmeti de onu bulur.Ecelinin insanı arayıp bulduğu gibi, insanın nasibi olan rızkı da, kısmeti de onu bulur. Peygamber Efendimiz bunu yeminle söylüyor: Peygamber Efendimiz bunu yeminle söylüyor:

"Şu Ebü'l-Kâsım'ın canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki "Şu Ebü'l-Kâsım'ın canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki rızkınız sizi ecelinizin aradığı, bulduğu gibi arar, bulur." Bu önemli bir husus: rızkınız sizi ecelinizin aradığı, bulduğu gibi arar, bulur."

Bu önemli bir husus:

"Korkma, rızık gelecek, sen onu aramasan o seni arayıp bulacak!" "Korkma, rızık gelecek, sen onu aramasan o seni arayıp bulacak!"

Şimdi biz burayı arıyorduk, dokuz numaralı otobandan girdik.Şimdi biz burayı arıyorduk, dokuz numaralı otobandan girdik. "Şuraya mı sapacağız, buraya mı sapacağız?" filan diye konuşurken, biz onları ararken, "Şuraya mı sapacağız, buraya mı sapacağız?" filan diye konuşurken, biz onları ararken, onlar bizi yolda buldular, karşılaştık. onlar bizi yolda buldular, karşılaştık. Çünkü onlar da bizi arıyordu, köşede buluştuk.Çünkü onlar da bizi arıyordu, köşede buluştuk. Biz buraya geliyoruz, bunlar otobana çıkmak üzerelermiş. Biz buraya geliyoruz, bunlar otobana çıkmak üzerelermiş. Dediler ki; "Ne tesadüf böyle, doğru yola gelmişsiniz!" Dediler ki;

"Ne tesadüf böyle, doğru yola gelmişsiniz!"

Asıl tesadüf, birbirimizi görmek! Siz bizi bulmasaydınız, biz sizi bulmasaydık, Asıl tesadüf, birbirimizi görmek! Siz bizi bulmasaydınız, biz sizi bulmasaydık, siz otobana çıkacaktınız, bizi arayacaktınız; biz de içeri girecektik, sokak sokak evi arayacaktık.siz otobana çıkacaktınız, bizi arayacaktınız; biz de içeri girecektik, sokak sokak evi arayacaktık. Bak Allah bulduruyor, karşı karşıya geçiriyor. Bak Allah bulduruyor, karşı karşıya geçiriyor. Hemen biz soldan saptık, bunlarla karşılaştık. Rızık da böyle.Hemen biz soldan saptık, bunlarla karşılaştık. Rızık da böyle. Korkma, çekinme, gelecek, seni bulacak. Korkma, çekinme, gelecek, seni bulacak.

Fe-in teassera aleyküm şey'ün minhü. "Eğer rızkınızdan bir darlık olursa." Fe-in teassera aleyküm şey'ün minhü. "Eğer rızkınızdan bir darlık olursa."

"Yahu maaş gelmedi, bugün dükkâna müşteri gelmedi,"Yahu maaş gelmedi, bugün dükkâna müşteri gelmedi, kazancımız ne olacak, eve ne götüreceğiz?kazancımız ne olacak, eve ne götüreceğiz? Ay, eyvah, kazanamayacak mıyım, açıkta mı kalacağım?" Ay, eyvah, kazanamayacak mıyım, açıkta mı kalacağım?"

Böyle biraz zorlanma gibi bir şey sezinlerseniz sakın ha yanlış iş yapmayın gibi bir ifadeyle söylüyor. Böyle biraz zorlanma gibi bir şey sezinlerseniz sakın ha yanlış iş yapmayın gibi bir ifadeyle söylüyor.

Fe'tlubûhü bi-tâati'llâhi azze ve celle. "Günah olmayan yoldan,Fe'tlubûhü bi-tâati'llâhi azze ve celle. "Günah olmayan yoldan, Allah'a itaat yolundan rızkınızı isteyin." Allah'a itaat yolundan rızkınızı isteyin."

Bir insan niye rüşvet alır, niye hırsızlık yapar, niye çalar çırpar? Bir insan niye rüşvet alır, niye hırsızlık yapar, niye çalar çırpar?

"Fakir kalacağım, aç açık kalacağım." diye korkar. "Fakir kalacağım, aç açık kalacağım." diye korkar.

Yoksa onurlu bir insan, parası pulu olan bir insan, tenezzül edip almaz, çalmaz. Yoksa onurlu bir insan, parası pulu olan bir insan, tenezzül edip almaz, çalmaz.

Diyor ki; "Allah'a taat yolundan rızkınızı arayın; Diyor ki;

"Allah'a taat yolundan rızkınızı arayın;
Allah'a isyan yolundan, Allah'ın yasakladığı yoldan rızk elde etmeye çalışmayın!" Allah'a isyan yolundan, Allah'ın yasakladığı yoldan rızk elde etmeye çalışmayın!"

Biliyorsunuz rızkın kazanç yolları çeşitlidir. İnsanın en temiz kazancı, elinin emeğidir. Biliyorsunuz rızkın kazanç yolları çeşitlidir. İnsanın en temiz kazancı, elinin emeğidir. Bu güzel bir kazançtır; başkasının hakkı geçmeden kendi elinin emeğiyle, Bu güzel bir kazançtır; başkasının hakkı geçmeden kendi elinin emeğiyle, alnının teriyle geçinmektir. alnının teriyle geçinmektir.

Ticaret, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bizzat kendisininTicaret, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bizzat kendisinin yaptığı kazanç yoludur, bereketli bir yoldur. yaptığı kazanç yoludur, bereketli bir yoldur.

"Eğer ticareti yapan insan, doğru sözlüyse, güvenilir bir kimseyse, "Eğer ticareti yapan insan, doğru sözlüyse, güvenilir bir kimseyse, rûz-i mahşerde, Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde nurdan minberlerde oturacak;rûz-i mahşerde, Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde nurdan minberlerde oturacak; peygamberlerle, sıddîklarla, şehitlerle eşit muamele görecek." peygamberlerle, sıddîklarla, şehitlerle eşit muamele görecek."

Onlar arşın gölgesinde gölgelenecek eğer dürüst bir tüccar iseOnlar arşın gölgesinde gölgelenecek eğer dürüst bir tüccar ise yani sadûk, sözü doğru, emîn, emniyetli iseyani sadûk, sözü doğru, emîn, emniyetli ise Ticaret güzel bir yoldur. Cihad etmek de bir kazanç yoludur.Ticaret güzel bir yoldur.

Cihad etmek de bir kazanç yoludur.
Cihad ettikten sonra, ganimetin beşte dördü gaziler arasında taksim edilir,Cihad ettikten sonra, ganimetin beşte dördü gaziler arasında taksim edilir, beşte biri devlete ayrılır. beşte biri devlete ayrılır.

Va'lemû ennemâ ğanimtüm min şey'in fe enne lillâhi humusehû.Va'lemû ennemâ ğanimtüm min şey'in fe enne lillâhi humusehû. "Beşte biri devlet payı olarak ayrılır, beşte dördü gaziler arasında taksim edilir." "Beşte biri devlet payı olarak ayrılır, beşte dördü gaziler arasında taksim edilir."

Cihad faziletli, sevaplı bir faaliyet olduğundan, bizim ümmetimize cihattan hâsıl olan, Cihad faziletli, sevaplı bir faaliyet olduğundan, bizim ümmetimize cihattan hâsıl olan, düşmandan alınan ganimetler helal kılınmıştır. düşmandan alınan ganimetler helal kılınmıştır.

Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor: Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor:

"Allah'ın bana beş özel ikramı oldu. Onlardan birisi de, bana ganimetler helal kılındı." "Allah'ın bana beş özel ikramı oldu. Onlardan birisi de, bana ganimetler helal kılındı."

Eski ümmetlerde öyle değilmiş; ama Peygamber Efendimiz'e ganimetler helal kılınmıştır. Eski ümmetlerde öyle değilmiş; ama Peygamber Efendimiz'e ganimetler helal kılınmıştır. O da bir helal kazanç yoludur. O da bir helal kazanç yoludur.

Ticaret bereketli bir yoldur, elinin emeğiyle sanatıyla, hüneriyle, ustalığıyla,Ticaret bereketli bir yoldur, elinin emeğiyle sanatıyla, hüneriyle, ustalığıyla, alnının teriyle kazanmak sevaplı bir yoldur. alnının teriyle kazanmak sevaplı bir yoldur.

Başka? Ziraat olabilir. Toprağı ekersin, biçersin, satarsın, kazanırsın. Başka?

Ziraat olabilir. Toprağı ekersin, biçersin, satarsın, kazanırsın.

Ama bunun dışında başka yollarla; mesela haram malzeme satarak, içki satarak,Ama bunun dışında başka yollarla; mesela haram malzeme satarak, içki satarak, habis, pis malzeme satarak kazanç günah olur, haram olur.habis, pis malzeme satarak kazanç günah olur, haram olur. Mesela, içki sattığı zaman elde ettiği kazanç günah olur. Mesela, içki sattığı zaman elde ettiği kazanç günah olur.

Sonra? Birisini aldatarak, yanıltarak kazandıkları haram olur, günah olur.Sonra?

Birisini aldatarak, yanıltarak kazandıkları haram olur, günah olur.
Hilâf-ı hakikat beyanlarla kazandıkları haram olur. Hilâf-ı hakikat beyanlarla kazandıkları haram olur. Şeriatin kendine verdiği haktan fazlasını kendisine ayırmak haram olur. Şeriatin kendine verdiği haktan fazlasını kendisine ayırmak haram olur. Fakirin yoksulun hakkı olan zekâtı vermemek, onu yemek haram olur, doğru olmaz.Fakirin yoksulun hakkı olan zekâtı vermemek, onu yemek haram olur, doğru olmaz. Rüşvet almak haram olur, bir işi yapmak için iş sahibinden,Rüşvet almak haram olur, bir işi yapmak için iş sahibinden, erbâb-ı mesâlihten para olmak doğru olmaz.erbâb-ı mesâlihten para olmak doğru olmaz. Sahibinin haberi olmadan, rızası olmadan birisinin bir şeyini almak haram olur. Sahibinin haberi olmadan, rızası olmadan birisinin bir şeyini almak haram olur.

Mirasta şeriatın ölçüsünden fazla almak doğru olmaz. Mirasta şeriatın ölçüsünden fazla almak doğru olmaz. Özellikle bu devirde, Türkiye'de tehlikeli bir husustur. Özellikle bu devirde, Türkiye'de tehlikeli bir husustur. Çünkü medenî kanunun miras taksimi nisbetleri başkadır, Çünkü medenî kanunun miras taksimi nisbetleri başkadır, şeriatin miras taksimi nisbetleri başkadır. şeriatin miras taksimi nisbetleri başkadır.

Misal medenî kanunda kadın-erkek farkı yoktur, kız çocuk-erkek çocuk farkı yoktur; İslâm'da vardır.Misal medenî kanunda kadın-erkek farkı yoktur, kız çocuk-erkek çocuk farkı yoktur; İslâm'da vardır. İslâm'da erkek çocuğa, kız çocuğa verilenin iki misli hak verilir, İslâm'da erkek çocuğa, kız çocuğa verilenin iki misli hak verilir, çünkü erkeğe evin yönetimi vazifesi yüklenmiştir. çünkü erkeğe evin yönetimi vazifesi yüklenmiştir. Evdekilerin yemesi, içmesi, barınması, evin kirası vesaire erkeğin borcudur, Evdekilerin yemesi, içmesi, barınması, evin kirası vesaire erkeğin borcudur, kadının borcu değildir. kadının borcu değildir. Kadın mecbur değildir, o bakımdan serbesttir, kadınlara yük yüklenmemiştir.Kadın mecbur değildir, o bakımdan serbesttir, kadınlara yük yüklenmemiştir. Kadınların çocuklarını doğurması, bakması, emzirmesi, büyütmesi sevap olarak yazılmıştır,Kadınların çocuklarını doğurması, bakması, emzirmesi, büyütmesi sevap olarak yazılmıştır, mükellefiyet olarak verilmiştir.mükellefiyet olarak verilmiştir. Kadına da, çocuğa da bakmak babanın vazifesidir.Kadına da, çocuğa da bakmak babanın vazifesidir. Bu sebeplerle, şeriat erkeğe fazla yük yüklediği için kadının hissesinin iki misli hak vermiştir. Bu sebeplerle, şeriat erkeğe fazla yük yüklediği için kadının hissesinin iki misli hak vermiştir.

Yûsîkümu'llâhu fî evlâdiküm li'z-zekeri mislü hazzi'l-ünseyeyn. Yûsîkümu'llâhu fî evlâdiküm li'z-zekeri mislü hazzi'l-ünseyeyn.

Bu, Allah'ın emridir, tavsiyesidir. Medenî kanun bunu ayırmamıştır: Bu, Allah'ın emridir, tavsiyesidir. Medenî kanun bunu ayırmamıştır:

"Erkek ve kadın eşit hisse alacak." demiştir. Şimdi bu devirde birisi kalkar, derse ki; "Erkek ve kadın eşit hisse alacak." demiştir.

Şimdi bu devirde birisi kalkar, derse ki;

"Ben mirası, medenî kanundaki nisbetlere göre alacağım." "Ben mirası, medenî kanundaki nisbetlere göre alacağım."

Fazla aldığı zaman, ötekisinin hakkını yemiş oluyor.Fazla aldığı zaman, ötekisinin hakkını yemiş oluyor. Mesela bir adam öldü, karısına miras kalacak, çocuklarına miras kalacak.Mesela bir adam öldü, karısına miras kalacak, çocuklarına miras kalacak. Medenî kanunda kadına ne kadar olduğunu bilmiyorum. Medenî kanunda kadına ne kadar olduğunu bilmiyorum.

İslâmî taksimatta, çocuklu bir kadına sekizde bir miras gelir; İslâmî taksimatta, çocuklu bir kadına sekizde bir miras gelir; geriye kalan da erkek çocuklara iki hisse, kız çocuklara bir hisse olarak taksim edilir.geriye kalan da erkek çocuklara iki hisse, kız çocuklara bir hisse olarak taksim edilir. Ama medenî kanunda böyle olmuyor, olmayınca hakkından fazla almış olan kız, Ama medenî kanunda böyle olmuyor, olmayınca hakkından fazla almış olan kız, bu sefer haram almış olur, Allah'ın razı olmadığı şeyi almış olur.bu sefer haram almış olur, Allah'ın razı olmadığı şeyi almış olur. Bunlara dikkat etmek lazım. Ekseriyetle düşülen bir haramdır, yanlışlıktır. Bunlara dikkat etmek lazım. Ekseriyetle düşülen bir haramdır, yanlışlıktır.

Sonra? Helal ticaret yapan bir insan, Sonra?

Helal ticaret yapan bir insan,
Allah'ın haram kıldığı bir zamanda ticaret yaparsa oradan haram olur. Allah'ın haram kıldığı bir zamanda ticaret yaparsa oradan haram olur.

İzâ nûdiye li's-salâti min yevmi'l-cümuati fe's'av ilâ zikri'llâh. "Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, İzâ nûdiye li's-salâti min yevmi'l-cümuati fe's'av ilâ zikri'llâh. "Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, hutbeyi dinlemeye, namaz kılmaya, Kur'an dinlemeye camiye koşun, hutbeyi dinlemeye, namaz kılmaya, Kur'an dinlemeye camiye koşun, alışverişi bırakın!" buyuruluyor. alışverişi bırakın!" buyuruluyor.

Cuma vaktinde alışverişi bırakmazsa o zaman yasak vakitte ticaret yapmış olur. Cuma vaktinde alışverişi bırakmazsa o zaman yasak vakitte ticaret yapmış olur. Bunlara hep dikkat etmek lazım.Bunlara hep dikkat etmek lazım. Telaşa düşüp de günah yolundan kazanç sağlamaya kalkışmamak lazım, helali istemek lazım. Telaşa düşüp de günah yolundan kazanç sağlamaya kalkışmamak lazım, helali istemek lazım.

Bugün okuyacağımız bir hadîs-i şerîf bu. İkinci bir hadîs-i şerîf: Bugün okuyacağımız bir hadîs-i şerîf bu.

İkinci bir hadîs-i şerîf:

Eyyühe'n-nâs! "Ey insanlar!" Eyyühe'n-nâs! "Ey insanlar!"

Bazen Eyyüha'nın başına yâ da gelir, ama burada sadece Eyyühe'n-nâs denmiş. Bazen Eyyüha'nın başına yâ da gelir, ama burada sadece Eyyühe'n-nâs denmiş.

Eyyühe'n-nâs itteku'llâh, fe-vallâhi lâ yazlimü mü'minün mü'minenEyyühe'n-nâs itteku'llâh, fe-vallâhi lâ yazlimü mü'minün mü'minen ille'ntekama'llâhu minhü yevme'l-kıyâmeh.ille'ntekama'llâhu minhü yevme'l-kıyâmeh. "Ey insanlar! Allah'tan korkun. Allah'a yemin olsun ki bir mü'min bir mü'mine zulmederse "Ey insanlar! Allah'tan korkun. Allah'a yemin olsun ki bir mü'min bir mü'mine zulmederse Allah kıyamet gününde zalimden intikam alır." Allah kıyamet gününde zalimden intikam alır."

Onun için Allah'tan korkun, zulüm yapmayın. Onun için Allah'tan korkun, zulüm yapmayın. Mü'min, mü'mine zulmetmesin, haksızlık etmesin. Zulüm nedir? Mü'min, mü'mine zulmetmesin, haksızlık etmesin.

Zulüm nedir?

Adaletsiz davranmaktır, birisinin hakkını yemektir. Adaletsiz davranmaktır, birisinin hakkını yemektir.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Fukarayı, zekât vereceğiniz adamı kapıda bekletmek bile zulümdür. "Fukarayı, zekât vereceğiniz adamı kapıda bekletmek bile zulümdür. Zenginin fakiri kapıda bekletmesi bile zulümdür." Zenginin fakiri kapıda bekletmesi bile zulümdür."

Her şeyde incelikler var, dikkat etmek lazım, güzel yapmak lazım. Her şeyde incelikler var, dikkat etmek lazım, güzel yapmak lazım.

Çeşitli zulümler oluyor. Çeşitli zulümler oluyor. Demin aşağıda baktık; "Türkiye haberlerini seyredelim." derken gördük: Demin aşağıda baktık; "Türkiye haberlerini seyredelim." derken gördük:

Bir doktor bir doktoru öyle dövmüş ki kendisinin eli kırılmış. Bir doktor bir doktoru öyle dövmüş ki kendisinin eli kırılmış. Vurmaktan eli kırılmış, kendisi hastanelik olmuş, elini böyle tutuyor.Vurmaktan eli kırılmış, kendisi hastanelik olmuş, elini böyle tutuyor. Ötekisi de kan revan içinde, kan kaybından yere yığılmış. O da öyle perişan olmuş. Ötekisi de kan revan içinde, kan kaybından yere yığılmış. O da öyle perişan olmuş. Böyle kendi başına kalkıp karşı tarafı cezalandırmak, bir zulüm. Böyle kendi başına kalkıp karşı tarafı cezalandırmak, bir zulüm.

Dövmek zulüm olur, haksızlık yapmak zulüm olur, malını almak zulüm olur, eza cefa etmek zulüm olur,Dövmek zulüm olur, haksızlık yapmak zulüm olur, malını almak zulüm olur, eza cefa etmek zulüm olur, ağır sözler söylemek zulüm olur vesaire.ağır sözler söylemek zulüm olur vesaire. Çeşit çeşit haksızlıklar olabilir ama "Allah yarın kıyamette, Çeşit çeşit haksızlıklar olabilir ama "Allah yarın kıyamette, rûz-i mahşerde zalimden intikam alır, mazlumun hakkını alır." demiyor;rûz-i mahşerde zalimden intikam alır, mazlumun hakkını alır." demiyor; "Allah intikam alır!" diyor. İntikam çok korkunç bir şey, zalimin titremesi lazım."Allah intikam alır!" diyor.

İntikam çok korkunç bir şey, zalimin titremesi lazım.
Allah intikam alır. Vallâhu azîzün zü'ntikâm.Allah intikam alır.

Vallâhu azîzün zü'ntikâm.
"Allah azîzdir, intikam alıcıdır, intikam sahibidir." buyuruluyor. "Allah azîzdir, intikam alıcıdır, intikam sahibidir." buyuruluyor.

İnnâ mine'l-mücrimîne müntekımûn. "Biz mücrimlerden intikam alacağız!" diye bildiriyor. İnnâ mine'l-mücrimîne müntekımûn. "Biz mücrimlerden intikam alacağız!" diye bildiriyor.

Onun için mücrim olmamaya, zalim olmamaya, adaletsiz olmamaya çok dikkat etmek lazım. Onun için mücrim olmamaya, zalim olmamaya, adaletsiz olmamaya çok dikkat etmek lazım.

Üçüncü hadîs-i şerîfe geliyoruz. Üçüncü hadîs-i şerîfe geliyoruz.

Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Uzun olduğu için cümle cümle tercümesini yapalım, bitirelim inşallah. Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Uzun olduğu için cümle cümle tercümesini yapalım, bitirelim inşallah.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyurmuş: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyurmuş:

Eyyühe'n-nâs! "Ey insanlar!" Ke enne'l-mevte fîhâ alâ gayrinâ kütibe.Eyyühe'n-nâs! "Ey insanlar!" Ke enne'l-mevte fîhâ alâ gayrinâ kütibe. "Sanki şu dünya hayatında, ölüm bizden başkası için yazılmış; "Sanki şu dünya hayatında, ölüm bizden başkası için yazılmış; sanki ölüm bizim başımıza gelmeyecek de, başkasına yazılmış." sanki ölüm bizim başımıza gelmeyecek de, başkasına yazılmış." Ve ke enne'l-hakka fîhâ alâ gayrinâ vecebe.Ve ke enne'l-hakka fîhâ alâ gayrinâ vecebe. "Sanki hakkı işlemek bize değil, bizden gayrisine vazife kılınmış." "Sanki hakkı işlemek bize değil, bizden gayrisine vazife kılınmış." Bize değil. Sanki ölüm bize gelmeyecek, sanki hakkı işlemek bize vazife değil.Bize değil. Sanki ölüm bize gelmeyecek, sanki hakkı işlemek bize vazife değil. Ke ennemâ nüşeyyiü mine'l-mevtâ an kalîlin ileynâ râciûn.Ke ennemâ nüşeyyiü mine'l-mevtâ an kalîlin ileynâ râciûn. "Ölülerimizi gömerken, sanki biraz sonra geri gelecekmiş gibi gömüyoruz." "Ölülerimizi gömerken, sanki biraz sonra geri gelecekmiş gibi gömüyoruz."

Hiç ürpermiyoruz, titremiyoruz. Sanki gömdüğümüz biraz sonra gelecekmiş gibi. Hiç ürpermiyoruz, titremiyoruz. Sanki gömdüğümüz biraz sonra gelecekmiş gibi. Halbuki bir daha hiç gelmeyecekler. Ayrılık, elfirâk. Halbuki bir daha hiç gelmeyecekler. Ayrılık, elfirâk.

Sanki geri geleceklermiş gibi ibret almıyoruz, ürpermiyoruz, bu hadiseden dehşete düşmüyoruz. Sanki geri geleceklermiş gibi ibret almıyoruz, ürpermiyoruz, bu hadiseden dehşete düşmüyoruz.

Büyûtehüm ecdâsehüm. "Onların evleri artık bizim aramızdaki evler değil,Büyûtehüm ecdâsehüm. "Onların evleri artık bizim aramızdaki evler değil, artık onların evleri kabirleri."artık onların evleri kabirleri." Ve ne'külü terâsehüm ke ennemâ muhallidûne ba'dehüm. Ve ne'külü terâsehüm ke ennemâ muhallidûne ba'dehüm. "Onların geride bıraktıkları mirasları yiyoruz." "Onların geride bıraktıkları mirasları yiyoruz."

Sanki biz ölmeyecekmişiz, gitmeyecekmişiz gibi,Sanki biz ölmeyecekmişiz, gitmeyecekmişiz gibi, onlardan sonra dünyada ebedî kalacakmışız gibi düşünüyoruz. onlardan sonra dünyada ebedî kalacakmışız gibi düşünüyoruz.

Fe-tûbâ li-men şeğalehû aybühû an aybi ğayrihî. Fe-tûbâ li-men şeğalehû aybühû an aybi ğayrihî. "Ne mutlu kendi ayıbıyla meşgul olana, onu düzeltmeye çalışana,"Ne mutlu kendi ayıbıyla meşgul olana, onu düzeltmeye çalışana, onun üzerinde düşünene, başkasının ayıbına bakmaktan kendisini alıkoyan insana ne mutlu!" onun üzerinde düşünene, başkasının ayıbına bakmaktan kendisini alıkoyan insana ne mutlu!"

Bundan neyi anlıyoruz, ne yapacağız? Bundan neyi anlıyoruz, ne yapacağız?

Kendi ayıbımıza bakacağız, kendimizi düzeltmeye çalışacağız. Kendi ayıbımıza bakacağız, kendimizi düzeltmeye çalışacağız.

Başkasının ayıbıyla meşgul olmak gıybettir, doğru değildir. Başkasının ayıbıyla meşgul olmak gıybettir, doğru değildir. Kendi ayıbıyla meşgul olmak iyi bir harekettir.Kendi ayıbıyla meşgul olmak iyi bir harekettir. Çünkü insan kendi ayıbını bilirse düzeltmeye çalışır. Çünkü insan kendi ayıbını bilirse düzeltmeye çalışır.

Başkasının ayıpları nasıl düzelecek? Başkasının ayıpları nasıl düzelecek?

Başkasının ayıbını düzeltecek insanlar da vardır. Başkasının ayıbını düzeltecek insanlar da vardır. Onun hocası vardır, şeyhi vardır, mürşidi vardır, alimler vardır, yaşlılar, büyükler vardır.Onun hocası vardır, şeyhi vardır, mürşidi vardır, alimler vardır, yaşlılar, büyükler vardır. Bazıları vazifelidir. Onlar da ayıplı olan insanların ayıplarını düzeltmek için Bazıları vazifelidir. Onlar da ayıplı olan insanların ayıplarını düzeltmek için üzerlerine düşen gayreti gösterirler.üzerlerine düşen gayreti gösterirler. Ama birçok insan, vazifesi olmadığı halde, onun bunun ayıbını konuşuyor,Ama birçok insan, vazifesi olmadığı halde, onun bunun ayıbını konuşuyor, gıybet ediyor, dedikodu ediyor. gıybet ediyor, dedikodu ediyor. Halbuki kendisinin daha çok ayıbı var, kendisinin ayıbına bakmıyor. Halbuki kendisinin daha çok ayıbı var, kendisinin ayıbına bakmıyor.

Sen kendine bak be adam, kendini düzelt!Sen kendine bak be adam, kendini düzelt! Başkasının ayıbını konuştuğun zaman gıybet ediyorsun; kendi ayıbını düşünürsen Başkasının ayıbını konuştuğun zaman gıybet ediyorsun; kendi ayıbını düşünürsen kendini düzeltirsen sevap kazanırsın. Bırak günahı, kârlı işe bak! kendini düzeltirsen sevap kazanırsın. Bırak günahı, kârlı işe bak!

Tûbâ li-men zelle nefsehû min ğayri menkasatin ve tevâdaa li'llâhi min ğayri meskenetin. Tûbâ li-men zelle nefsehû min ğayri menkasatin ve tevâdaa li'llâhi min ğayri meskenetin. "Nefsini böyle bir noksanlığa düşürmemek şartıyla zabt u rabt altına alana ne mutlu! "Nefsini böyle bir noksanlığa düşürmemek şartıyla zabt u rabt altına alana ne mutlu! Nefsine hâkim olan, nefsini emrinde tutan, âsi, baş kaldırıcı nefis yapmayana ne mutlu!" Nefsine hâkim olan, nefsini emrinde tutan, âsi, baş kaldırıcı nefis yapmayana ne mutlu!"

Hepimizin nefsi vardır.Hepimizin nefsi vardır. Biz nefsimizin sözünü dinliyoruz.Biz nefsimizin sözünü dinliyoruz. Nefsimiz ne emrettiyse; "Emret, tamam, senin istediğini yapayım." diyoruz. Nefsimiz ne emrettiyse; "Emret, tamam, senin istediğini yapayım." diyoruz.

Öyle şey olur mu? Ne yapacak? Nefsine hâkim olacak. Öyle şey olur mu?

Ne yapacak?

Nefsine hâkim olacak.

İnsanın; "Sus, haddini bil bakalım, Hakk'ın yoluna gel bakalım, İnsanın; "Sus, haddini bil bakalım, Hakk'ın yoluna gel bakalım, bırak böyle hevâ-ı nefsi, şehevât-ı nefsâniyyeyi bakalım, Allah'ın ahkâmına uy!" filan diye, bırak böyle hevâ-ı nefsi, şehevât-ı nefsâniyyeyi bakalım, Allah'ın ahkâmına uy!" filan diye, nefsini emrinde tutması lazım! nefsini emrinde tutması lazım!

Ama noksanlığa düşmeden, kendisini alçaltmadan bu işi yapması lazım Ama noksanlığa düşmeden, kendisini alçaltmadan bu işi yapması lazım ve meskenete düşmeden Allah için tevazu göstermesi lazım. ve meskenete düşmeden Allah için tevazu göstermesi lazım.

Tevazu da çok önemli bir güzel vasıftır. Tevazu da çok önemli bir güzel vasıftır. İnsanın mütevazı olması gerekiyor ve mütekebbir olmaması şart. İnsanın mütevazı olması gerekiyor ve mütekebbir olmaması şart. Allah mütekebbiri sevmez, mütevazı olanı sever. Allah mütekebbiri sevmez, mütevazı olanı sever.

Demek ki buradan aşağı doğru bir iki satır daha devam edecek olan Demek ki buradan aşağı doğru bir iki satır daha devam edecek olan noktalarda güzel şeyleri öğrenmiş olacağız. noktalarda güzel şeyleri öğrenmiş olacağız.

Bir; kendi ayıbımızla meşgul olmayı öğrendik. Bir; kendi ayıbımızla meşgul olmayı öğrendik. İki; nefsimize hâkim olmamız lazım, onu emrimizde tutmamız lazım; onu öğrendik. İki; nefsimize hâkim olmamız lazım, onu emrimizde tutmamız lazım; onu öğrendik. Üç; kendimizin izzetini ayaklar altına almadan tevazu sahibi olmamız, Üç; kendimizin izzetini ayaklar altına almadan tevazu sahibi olmamız, mütevazı olmamız lazım; onu öğrendik. mütevazı olmamız lazım; onu öğrendik.

Sonra; Ve enfaka mâlen cemeahû min ğayri ma'sıyetin.Sonra;

Ve enfaka mâlen cemeahû min ğayri ma'sıyetin.
"Kazandığı malı, mülkü, ihsanı, parayı, pulu günah olmayan yolda harcayana ne mutlu!" "Kazandığı malı, mülkü, ihsanı, parayı, pulu günah olmayan yolda harcayana ne mutlu!"

Demek ki ne yapmamız lazım? Kazancımızı hak yolda harcamasını, infak etmesini bilmemiz lazım. Demek ki ne yapmamız lazım?

Kazancımızı hak yolda harcamasını, infak etmesini bilmemiz lazım.
İnsan kazandı mı kazancını çeşitli şekillerde değerlendiriyor, kullanıyor.İnsan kazandı mı kazancını çeşitli şekillerde değerlendiriyor, kullanıyor. Kimisi yılbaşı geldiği zaman hindi alıyor, çam ağacı alıyor, üstünü parlak bir şeylerle süslüyor. Kimisi yılbaşı geldiği zaman hindi alıyor, çam ağacı alıyor, üstünü parlak bir şeylerle süslüyor. Pastalar, çerezler, leblebiler vesaire. Pastalar, çerezler, leblebiler vesaire. Türkiye'de de evlerde yılbaşı kutlama âdeti bayağı yaygınlaştı. Türkiye'de de evlerde yılbaşı kutlama âdeti bayağı yaygınlaştı. Böyle şeyler oluyor. Bu ne? Masraf. Eve gâvur âdetini, gayrimüslim âdetini getiriyor. Böyle şeyler oluyor.

Bu ne?

Masraf.

Eve gâvur âdetini, gayrimüslim âdetini getiriyor.
Al işte, yanlış bir yola para sarf etti. Al işte, yanlış bir yola para sarf etti.

Veyahut "Hilton'da, Efes Oteli'nde çocuğuma sünnet düğünü yapacağım." diyor; Veyahut "Hilton'da, Efes Oteli'nde çocuğuma sünnet düğünü yapacağım." diyor; hokkabazlar, dansözler, çalgıcılar, bilmem neler, bir sürü günah işliyor. hokkabazlar, dansözler, çalgıcılar, bilmem neler, bir sürü günah işliyor.

Sünnet ne demek? Sünnet ne demek?

"Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi, hayatı, sözleri, fiilleri" demek."Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi, hayatı, sözleri, fiilleri" demek. Sen "sünnet" diye günah işliyorsun. Çok ayıp! Sen "sünnet" diye günah işliyorsun. Çok ayıp! Bak ne kadar boş yere paralar harcıyorsun. Bak ne kadar boş yere paralar harcıyorsun.

Veyahut "Filanca spor galip olsun." diye bilmem kaç milyar para veriyorsun. Veyahut "Filanca spor galip olsun." diye bilmem kaç milyar para veriyorsun.

Adam zengin ama ne diye veriyor? Adam zengin ama ne diye veriyor?

Biraz camiye, Kur'an kursuna verse de Müslümanlık ilerlese ya! Biraz camiye, Kur'an kursuna verse de Müslümanlık ilerlese ya!

Boş yerlere parayı veriyorsun da ne olacak? Boş yerlere parayı veriyorsun da ne olacak?

Efendimiz; "Kazandığı parayı günah olmayan yere harcayana ne mutlu!" diyor. Efendimiz;

"Kazandığı parayı günah olmayan yere harcayana ne mutlu!" diyor.

Ve rahime ehle'z-zülli ve'l-meskeneh.Ve rahime ehle'z-zülli ve'l-meskeneh. "Bir de düşkün, fakir, yoksul insanlara acıyana ne mutlu!" "Bir de düşkün, fakir, yoksul insanlara acıyana ne mutlu!"

Demek ki fukarayı arayacağız, bulacağız, kollayacağız, yardım edeceğiz, onlara acıyacağız. Demek ki fukarayı arayacağız, bulacağız, kollayacağız, yardım edeceğiz, onlara acıyacağız. Türkiye'de çok var. Şimdi burada herkes kayda geçmiş. Türkiye'de çok var.

Şimdi burada herkes kayda geçmiş.
Herkesin devlette kaydı var, herkesin hakları var.Herkesin devlette kaydı var, herkesin hakları var. Adam çalışmasa, işsiz bile olsa işsizlik parası alıyor. Adam çalışmasa, işsiz bile olsa işsizlik parası alıyor. Kiralık bir yer bulsa yarısını devlet veriyor. Kira ucuza geliyor. Kiralık bir yer bulsa yarısını devlet veriyor. Kira ucuza geliyor. Çoluk çocuğu olsa çocuklarına çocuk parası veriyor. Burada güzel.Çoluk çocuğu olsa çocuklarına çocuk parası veriyor. Burada güzel. Burada insan aç kalmak istese aç kalamaz çünkü bir yerlerden para geliyor. Burada insan aç kalmak istese aç kalamaz çünkü bir yerlerden para geliyor. Hayatını devam ettirecek kadar, başını sokacak bir evi oluyor, biraz da parası oluyor. Hayatını devam ettirecek kadar, başını sokacak bir evi oluyor, biraz da parası oluyor.

Ama Türkiye'de... Gel bakalım İstanbul'a, İzmir'e, Ankara'ya; Ama Türkiye'de...

Gel bakalım İstanbul'a, İzmir'e, Ankara'ya;
şöyle gecekondu mahallelilerine buyur, gezelim!şöyle gecekondu mahallelilerine buyur, gezelim! Çankaya'nın botanik bahçesini, gençlik bahçesini değil de;Çankaya'nın botanik bahçesini, gençlik bahçesini değil de; İstanbul'un Gülhane Parkı'nı, Çırağan Sarayı'nı vesaireyi değil de, İstanbul'un Gülhane Parkı'nı, Çırağan Sarayı'nı vesaireyi değil de, gel biraz da şöyle fukaranın hâlini bir görelim bakalım! gel biraz da şöyle fukaranın hâlini bir görelim bakalım!

Fakir semtteki bir camiye git, caminin hâline bak, imama, müezzine bir yanaş; Fakir semtteki bir camiye git, caminin hâline bak, imama, müezzine bir yanaş; "Buralarda camiye gelen tanıdığın fakir kimseler var mı?" diye bir sor. "Buralarda camiye gelen tanıdığın fakir kimseler var mı?" diye bir sor. Tanı, onlara acı, yardım et bakalım. Tanı, onlara acı, yardım et bakalım.

Biz Avustralya'dan geliyorduk, uçağımız Filipinler'e, Manila'ya uğradı. Biz Avustralya'dan geliyorduk, uçağımız Filipinler'e, Manila'ya uğradı. Orada öteki uçağı bekliyoruz. Orada öteki uçağı bekliyoruz. Bizi havaalanının yakınında bir otele aldılar.Bizi havaalanının yakınında bir otele aldılar. Biz bekledik; bineceğimiz öteki uçağın vakti gelince bindik, gittik. Biz bekledik; bineceğimiz öteki uçağın vakti gelince bindik, gittik.

Ama oraları bilen başka Avustralyalı arkadaşlar vardı. Ama oraları bilen başka Avustralyalı arkadaşlar vardı. Onlar otelde kalmadılar, bir taksi tuttular, Manila'ya indiler. Havaalanının orada kalmadılar. Onlar otelde kalmadılar, bir taksi tuttular, Manila'ya indiler. Havaalanının orada kalmadılar. Otel havaalanına yakın, yaya gidilecek kadar yerde, şehirden uzak,Otel havaalanına yakın, yaya gidilecek kadar yerde, şehirden uzak, ağaçların arasında güzel bir yer. ağaçların arasında güzel bir yer.

Hatta biz "Biraz bahçede yürüyelim." dedik, hemen yanımıza birkaç sahtekâr herif geldi; Hatta biz "Biraz bahçede yürüyelim." dedik, hemen yanımıza birkaç sahtekâr herif geldi; "Eğlence ister misiniz, keyif ister misiniz?" diye bize kötü teklifler için "Eğlence ister misiniz, keyif ister misiniz?" diye bize kötü teklifler için yardımcı olabileceklerini söylediler.yardımcı olabileceklerini söylediler. Orası yolcuların gelip geçtiği, parası olanların kaldığı lüks bir yer. Orası yolcuların gelip geçtiği, parası olanların kaldığı lüks bir yer.

Maalesef bu sefer Malezya'da da karşılaştım. Bizi Kuala Lumpur'da bir otele götürdüler.Maalesef bu sefer Malezya'da da karşılaştım. Bizi Kuala Lumpur'da bir otele götürdüler. Yani Avustralya'ya gideceğiz, arada mola veriyoruz. Otele girdik, telefon çaldı, telefonu açtım,Yani Avustralya'ya gideceğiz, arada mola veriyoruz. Otele girdik, telefon çaldı, telefonu açtım, bana İngilizce olarak; bana İngilizce olarak;

"Arkadaşınız var mı, arkadaş ister misiniz?" diyor. "Arkadaşınız var mı, arkadaş ister misiniz?" diyor.

Nereden bildin oda numarasını, nereden bildin yeni geldiğimi?Nereden bildin oda numarasını, nereden bildin yeni geldiğimi? Burası Kuala Lumpur, Malezya, müslüman bir ülke.Burası Kuala Lumpur, Malezya, müslüman bir ülke. Be mendebur, nereden bildin yeni geldiğimi? Hemen odaya girdim, zırt telefon çaldı.Be mendebur, nereden bildin yeni geldiğimi? Hemen odaya girdim, zırt telefon çaldı. Demek ki alçakların resepsiyonla ilgisi var: Demek ki alçakların resepsiyonla ilgisi var:

"Eşimle beraber istirahat ediyoruz." dedim, çat telefonu kapattım. "Eşimle beraber istirahat ediyoruz." dedim, çat telefonu kapattım.

Manila'da biz dışarısı yeşillik diye çiçeklerin arasındaManila'da biz dışarısı yeşillik diye çiçeklerin arasında dolaşalım dedik, eğlence ister misiniz filan teklif... dolaşalım dedik, eğlence ister misiniz filan teklif...

Para insanı azdırıyor, paralı insanların etrafında da böyle mendeburlar, çalgı, eğlence. Para insanı azdırıyor, paralı insanların etrafında da böyle mendeburlar, çalgı, eğlence.

Dur bakalım, sen bir de gel fukarayı gör. Dur bakalım, sen bir de gel fukarayı gör. Biz tabi dosdoğru uçakla gittiğimiz için işin farkında değiliz, her yer öyledir. Biz tabi dosdoğru uçakla gittiğimiz için işin farkında değiliz, her yer öyledir.

Arkadaş otelden taksiyi tutmuş, Manila'ya, müslümanların camisine gitmiş. Arkadaş otelden taksiyi tutmuş, Manila'ya, müslümanların camisine gitmiş. Cebine koyduğu bütün zekâtı oradaki fukaraya dağıtmış, ağlayarak geldi, Cebine koyduğu bütün zekâtı oradaki fukaraya dağıtmış, ağlayarak geldi, gözlerinden yaşlar dökülüyordu: gözlerinden yaşlar dökülüyordu:

"Hocam öyle fakirler var ki ben daha önceden gelmiştim, bu Manila'yı biliyorum, burada müslümanlar çok mağdur." dedi. "Hocam öyle fakirler var ki ben daha önceden gelmiştim, bu Manila'yı biliyorum, burada müslümanlar çok mağdur." dedi.

Havaalanının yanındaki, o mendebur günahkârların yaşadığı otelleri bırak,Havaalanının yanındaki, o mendebur günahkârların yaşadığı otelleri bırak, sen bir Manila'ya in bakalım, müslümancıkların ne kadar sıkıntı çektiğini bir gör. sen bir Manila'ya in bakalım, müslümancıkların ne kadar sıkıntı çektiğini bir gör.

Filipinler, şu Markos'un ülkesi; hani ülkesini soyup da milyarları, Filipinler, şu Markos'un ülkesi; hani ülkesini soyup da milyarları, trilyonları Amerikan bankalarına yatıran alçak, geberdi gitti, karısı kaldı. trilyonları Amerikan bankalarına yatıran alçak, geberdi gitti, karısı kaldı.

Müslüman var, camiler var; müslümanlar eza, cefa altında. Müslüman var, camiler var; müslümanlar eza, cefa altında. Oraya dağıttı paraları. Oraya dağıttı paraları.

Peygamber Efendimiz burada ne diyor? Peygamber Efendimiz burada ne diyor?

"Miskinlere, yoksullara, düşkün insanlara acıyana ne mutlu!" diyor. "Miskinlere, yoksullara, düşkün insanlara acıyana ne mutlu!" diyor.

Gözümüz hep rahatı, keyfi görmemeli; insan biraz da fukarânın, zuafânın olduğu, Gözümüz hep rahatı, keyfi görmemeli; insan biraz da fukarânın, zuafânın olduğu, garibanların yaşadığı yerlere gitmeli, ayağına biraz çizme giymeli,garibanların yaşadığı yerlere gitmeli, ayağına biraz çizme giymeli, çamurlu yerlerde şak şuk yürümeli de, o fukaracıkların evlerine bir girmeli.çamurlu yerlerde şak şuk yürümeli de, o fukaracıkların evlerine bir girmeli. Nasıl akıyor, nasıl kokuyor, nasıl üşüyor, nasıl titriyor bir görmeli. Nasıl akıyor, nasıl kokuyor, nasıl üşüyor, nasıl titriyor bir görmeli.

Çanakkale'ye gittik, zamanımız müsaitti; Çanakkale'ye gittik, zamanımız müsaitti;

"Buranın salih mübarek insanlarından, "Buranın salih mübarek insanlarından, evliyâsından, ulemâsından kimler var? Bir ziyaret edelim." dedik. evliyâsından, ulemâsından kimler var? Bir ziyaret edelim." dedik.

Bilemediler, dediler ki; "Birisi var, çok iyi bir insan var." Bilemediler, dediler ki;

"Birisi var, çok iyi bir insan var."

"Olur, onu ziyaret edelim." dedik. "Olur, onu ziyaret edelim." dedik.

Arabaya atladık, gittik. Köpek kulübesi gibi alçak tavanlı,Arabaya atladık, gittik. Köpek kulübesi gibi alçak tavanlı, tenekeden filan yapılmış bir yer, başımızı eğerek girdik.tenekeden filan yapılmış bir yer, başımızı eğerek girdik. Ondan sonra içeride bir hasta adamcağız, bir de ona bakan karısı var. Ondan sonra içeride bir hasta adamcağız, bir de ona bakan karısı var. Küçücük bir yer. Bir somya koymuşlar, o kadarcık küçük bir yer. Zavallılar. Küçücük bir yer. Bir somya koymuşlar, o kadarcık küçük bir yer. Zavallılar.

"Nasılsınız?" dedik. "Elhamdülillah, çok şükür Rabbimize!"Nasılsınız?" dedik.

"Elhamdülillah, çok şükür Rabbimize!
Verdiği nimetlere hamd u senâlar olsun, ne mutlu bize!" dedi. Verdiği nimetlere hamd u senâlar olsun, ne mutlu bize!" dedi.

Onun orada hamd u senâ etmesi bana dokundu. Onun orada hamd u senâ etmesi bana dokundu. "Ne mutlu bize, ne mutlu bize" diyor."Ne mutlu bize, ne mutlu bize" diyor. Adamın evliyâ olduğu belli; o fakirlik içinde, o tenekelerin arasında, Adamın evliyâ olduğu belli; o fakirlik içinde, o tenekelerin arasında, insan ayakta durduğu zaman başının tavana değdiği küçücük yerde, insan ayakta durduğu zaman başının tavana değdiği küçücük yerde, bir somya kadar odada karı-koca kalıyorlar. bir somya kadar odada karı-koca kalıyorlar.

"Çok şükür, Allah'ın nimetine bak, ne mutlu bize, bak bizi ziyarete geliyorlar." diyor. "Çok şükür, Allah'ın nimetine bak, ne mutlu bize, bak bizi ziyarete geliyorlar." diyor.

Yüreğim parçalandı. Memnun, müteşekkir, hamd ediyor, şükrediyor. Yüreğim parçalandı. Memnun, müteşekkir, hamd ediyor, şükrediyor. İşte onlara acımak lazım, yardımcı olmak lazım! Garibanlar işte orada. İşte onlara acımak lazım, yardımcı olmak lazım! Garibanlar işte orada. Doktora götürülse kim bilir kaç türlü hastalığı çıkar.Doktora götürülse kim bilir kaç türlü hastalığı çıkar. Orada 'Elhamdülillah' deyip duruyor. Allah razı olsun. Orada 'Elhamdülillah' deyip duruyor. Allah razı olsun.

Demek ki onlara acımamız lazım. Ve hâleta ehle'l-fıkhı ve'l-hikmeh. Demek ki onlara acımamız lazım.

Ve hâleta ehle'l-fıkhı ve'l-hikmeh.
"Ne mutlu dinî bilgisi olan, hikmet sahibi insanlarla beraber olan, "Ne mutlu dinî bilgisi olan, hikmet sahibi insanlarla beraber olan, onların meclisine giden, onlarla düşüp kalkanlara!" onların meclisine giden, onlarla düşüp kalkanlara!"

Allah razı olsun, belki arkadaşlar davet etti, belki kendiniz duydunuz, geldiniz. Allah razı olsun, belki arkadaşlar davet etti, belki kendiniz duydunuz, geldiniz.

Neden geldiniz? Neden olduğunu düşünelim. Nezir kardeşimiz duydu geldi, sizler duydunuz, geldiniz.Neden geldiniz?

Neden olduğunu düşünelim. Nezir kardeşimiz duydu geldi, sizler duydunuz, geldiniz.
"Hocamız geldi, dinî bir sohbet olacak." diye geldiniz."Hocamız geldi, dinî bir sohbet olacak." diye geldiniz. Netice itibariyle ondan geldiniz. Netice itibariyle ondan geldiniz.

Bak Peygamber Efendimiz'in burada müjdesi var: Bak Peygamber Efendimiz'in burada müjdesi var:

"Ne mutlu dinî bilgisi, fıkıh bilgisi, hikmet bilgisi olan "Ne mutlu dinî bilgisi, fıkıh bilgisi, hikmet bilgisi olan insanlarla beraber olan, sohbet edenlere!" insanlarla beraber olan, sohbet edenlere!"

Hikmet nedir? Hikmet, "bir şeyi yerli yerince yapabilme meziyeti" demek. Hikmet nedir?

Hikmet, "bir şeyi yerli yerince yapabilme meziyeti" demek.

"Hangi işi yaparsa yerli yerince yapabilmek meziyeti." Söz söylüyor, hikmetli söz söylüyor. "Hangi işi yaparsa yerli yerince yapabilmek meziyeti."

Söz söylüyor, hikmetli söz söylüyor.

Ne demek? Yerli yerinde konuşuyor. Ne demek?

Yerli yerinde konuşuyor.
Bir iş yapıyor, hikmetli bir iş yaptı, yerli yerinde yaptı;Bir iş yapıyor, hikmetli bir iş yaptı, yerli yerinde yaptı; hem "sağlam" hem "doğru" hem "güzel" demek. hem "sağlam" hem "doğru" hem "güzel" demek.

"Yaptığı iş, söylediği söz sağlam, doğru, güzel" demek. "Yaptığı iş, söylediği söz sağlam, doğru, güzel" demek.

Allahu Teâlâ hazretlerinin sıfatı nedir? Allahu Teâlâ hazretlerinin sıfatı nedir?

Allahu Teâlâ hazretleri hakîmdir, her şeyi hikmetli yapar, her şeyi yerli yerindedir. Allahu Teâlâ hazretleri hakîmdir, her şeyi hikmetli yapar, her şeyi yerli yerindedir.

Peygamberlerin sıfatlarından bir tanesi nedir? Peygamberlerin sıfatlarından bir tanesi nedir?

Hakîm olması. Peygamberler de lüzumsuz, yersiz, abuk sabuk iş yapmazlar. Hakîm olması.

Peygamberler de lüzumsuz, yersiz, abuk sabuk iş yapmazlar.
Hepsi yerli yerincedir; sözü doğrudur, işi doğrudur, güzeldir, örnek alınabilir. Hepsi yerli yerincedir; sözü doğrudur, işi doğrudur, güzeldir, örnek alınabilir. Efendimiz'in sözleri nasihattir, hikmettir. Hareketleri ibretlidir, Efendimiz'in sözleri nasihattir, hikmettir. Hareketleri ibretlidir, hikmetlidir, doğrudur, örnek alınabilir. Hikmet bu. hikmetlidir, doğrudur, örnek alınabilir. Hikmet bu.

Bir insan hikmet sahibi oldu mu, ne mutlu o kimseye! Bir insan hikmet sahibi oldu mu, ne mutlu o kimseye!

Ve men yü'te'l-hikmete fe-men ûtiye hayran kesîrâ. Ve men yü'te'l-hikmete fe-men ûtiye hayran kesîrâ. "Allah kime böyle hareket etme meziyeti ihsan etmişse ona çok hayır vermiş demektir." "Allah kime böyle hareket etme meziyeti ihsan etmişse ona çok hayır vermiş demektir."

Oturması yerli yerinde, kalkması yerli yerinde, konuşması yerli yerinde;Oturması yerli yerinde, kalkması yerli yerinde, konuşması yerli yerinde; hepsi güzel, hepsi doğru.hepsi güzel, hepsi doğru. Peygamberler hikmet sahibi insanlardır, evliyâullah hikmet sahibi insanlardır. Peygamberler hikmet sahibi insanlardır, evliyâullah hikmet sahibi insanlardır.

Hikmet kelimesi "bir işi muhkem yapmak" mânasına da geliyor, "sapasağlam yapmak."Hikmet kelimesi "bir işi muhkem yapmak" mânasına da geliyor, "sapasağlam yapmak." İşin hiç çürük tarafı yok. İşin hiç çürük tarafı yok.

Bir de "hâkîmâne yapmak; düşünceye, akla, mantığa dayalı yapmak" mânasına geliyor. Bir de "hâkîmâne yapmak; düşünceye, akla, mantığa dayalı yapmak" mânasına geliyor.

"İşte böyle fıkıh ve hikmet sahibi insanlarla beraber olan, "İşte böyle fıkıh ve hikmet sahibi insanlarla beraber olan, onların sohbetine katılan, onlarla düşüp kalkan insanlara da ne mutlu!" diyor. onların sohbetine katılan, onlarla düşüp kalkan insanlara da ne mutlu!" diyor.

Burada da bize bir işaret ve nasihat var: Burada da bize bir işaret ve nasihat var:

"Böyle kimselerin yanına gidin, bunlarla konuşun, görüşün." demiş oluyor. "Böyle kimselerin yanına gidin, bunlarla konuşun, görüşün." demiş oluyor.

Tûbâ li-men zelle nefsehû ve tâbe kesbühû ve salehat serîretühû Tûbâ li-men zelle nefsehû ve tâbe kesbühû ve salehat serîretühû ve kerimet alânîyyetühû ve azele ani'n-nâsi şerrehû. ve kerimet alânîyyetühû ve azele ani'n-nâsi şerrehû.

Yine bazı güzel sıfatları sayıyor: Yine bazı güzel sıfatları sayıyor:

"Ne mutlu nefsini emri altına alıp bastıran, kazancı güzel olan, içi tertemiz olan, "Ne mutlu nefsini emri altına alıp bastıran, kazancı güzel olan, içi tertemiz olan, zâhiri de soylu ve asâletli olana ve insanlara bir zararı dokunmayan insana!" diyor. zâhiri de soylu ve asâletli olana ve insanlara bir zararı dokunmayan insana!" diyor. Peygamber Efendimiz. Peygamber Efendimiz.

Tûbâ li-men amile bi-ilmihî. "Ne mutlu bildiği ile amel edene!" Tûbâ li-men amile bi-ilmihî. "Ne mutlu bildiği ile amel edene!" Ve enfaka'l-fadle min mâlihî.Ve enfaka'l-fadle min mâlihî. "Kazancının fazlalığından infakta, hayırda, sadakada bulunana, hayrât hasenât yapana ne mutlu!""Kazancının fazlalığından infakta, hayırda, sadakada bulunana, hayrât hasenât yapana ne mutlu!" Ve emseke'l-fadla min kavlihî. "Sözlerin de fazlasını tutana ne mutlu!" Ve emseke'l-fadla min kavlihî. "Sözlerin de fazlasını tutana ne mutlu!"

Malının fazlasını veriyor, sözünün de fazlasını tutuyor. Sözünün fazlasını tutmak nedir? Malının fazlasını veriyor, sözünün de fazlasını tutuyor.

Sözünün fazlasını tutmak nedir?

Sükûttur. Sükût nedir? Sükût da önemli, sevaplı bir ibadettir. Sükûttur.

Sükût nedir?

Sükût da önemli, sevaplı bir ibadettir.

Onun için insan ya hayır söylemeli ya susmalı.Onun için insan ya hayır söylemeli ya susmalı. Sükut da önemli, sevaplı bir ibadettir. Susmasını bilmek önemli. Sükut da önemli, sevaplı bir ibadettir. Susmasını bilmek önemli.

Peygamber Efendimiz son cümlesinde edebî bir sanat yapıyor: Peygamber Efendimiz son cümlesinde edebî bir sanat yapıyor:

Ve enfaka'l-fadle min mâlihî ve emseke'l-fadla min kavlihî.Ve enfaka'l-fadle min mâlihî ve emseke'l-fadla min kavlihî. "Malının fazlasını infak edene ne mutlu, sözünün fazlasını tutana ne mutlu!" "Malının fazlasını infak edene ne mutlu, sözünün fazlasını tutana ne mutlu!"

Burada tezat sanatıyla bir edebî sanat yapıyor. Burada tezat sanatıyla bir edebî sanat yapıyor.

Demek ki malımızın fazlasını hayra vereceğiz, sözün fazlasını da söylemeyeceğiz. Demek ki malımızın fazlasını hayra vereceğiz, sözün fazlasını da söylemeyeceğiz. Fazla gevezelik, lüzumsuz söz, uzun söz söylemeyeceğiz. Fazla gevezelik, lüzumsuz söz, uzun söz söylemeyeceğiz.

Peygamber Efendimiz kısa söylerdi, az ve öz söylerdi, anlaşılacak kadar söylerdi.Peygamber Efendimiz kısa söylerdi, az ve öz söylerdi, anlaşılacak kadar söylerdi. Daha konuşmaya istek varken, dinlemeye istek varken, keserdi. Daha konuşmaya istek varken, dinlemeye istek varken, keserdi. Biz de bu hadîs-i şerîf burada bittiği için, epeyce de konuştuğumuz için, burada keselim. Biz de bu hadîs-i şerîf burada bittiği için, epeyce de konuştuğumuz için, burada keselim.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi ilmimizle âmil olan;Allahu Teâlâ hazretleri bizi ilmimizle âmil olan; duyduğunu, öğrendiğini uygulayan kullarından eylesin.duyduğunu, öğrendiğini uygulayan kullarından eylesin. Rızasını kazanan kullarından eylesin. Ömrünü sevdiği yolda geçirmeyi hepimize nasip eylesin. Rızasını kazanan kullarından eylesin. Ömrünü sevdiği yolda geçirmeyi hepimize nasip eylesin. Günahlardan, haramlardan uzak durmayı nasip eylesin. Günahlardan, haramlardan uzak durmayı nasip eylesin. Sıhhatli, âfiyetli, uzun ömür nasip eylesin.Sıhhatli, âfiyetli, uzun ömür nasip eylesin. Hüsn-ü hâtime ile az ağrı, âsân ölüm, kâmil iman ile âhirete göçmeyi nasip eylesin. Hüsn-ü hâtime ile az ağrı, âsân ölüm, kâmil iman ile âhirete göçmeyi nasip eylesin. Son devirde bunaklık, elden ayaktan düşkünlük, âza noksanlığı vesaire gibiSon devirde bunaklık, elden ayaktan düşkünlük, âza noksanlığı vesaire gibi ihtiyarlık perişanlıkları vermesin. ihtiyarlık perişanlıkları vermesin. Sıhhat âfiyet üzere yaşayıp mü'min-i kâmil olarak, Sıhhat âfiyet üzere yaşayıp mü'min-i kâmil olarak, sevdiği, razı olduğu kul olarak âhirete göçmeyi cümlemize nasip eylesin. sevdiği, razı olduğu kul olarak âhirete göçmeyi cümlemize nasip eylesin.

Esmâ-i hüsnâsı hürmetine, Esmâ-i hüsnâsı hürmetine, Muhammed-i Mustafâ'sı hürmetineMuhammed-i Mustafâ'sı hürmetine ve şu mübarek cuma gecesi hürmetine ve şu mübarek cuma gecesi hürmetine ve bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha! ve bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2