Namaz Vakitleri

28 Zilhicce 1445
04 Temmuz 2024
İmsak
03:31
Güneş
05:30
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

İslam'ı Öğrenme Kaynağı ve İmanı Korumak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Rebîü'l-Âhir 1408 / 06.12.1987
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîneel-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. Emmâ ba'd: Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ.

Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân ve inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâFa'lemû eyyühe'l-ihvân ve inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtühâMuhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sahibehâ fi'n-nâr. ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sahibehâ fi'n-nâr.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Rabbimiz Teâlâ ibadetlerinizi, taatlerinizi kabul eyleyip Rabbimiz Teâlâ ibadetlerinizi, taatlerinizi kabul eyleyip dünya ve âhirete müteallık dileklerinizi, taleplerinizi ihsan eylesin. dünya ve âhirete müteallık dileklerinizi, taleplerinizi ihsan eylesin.

Peygamberimiz, Efendimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerininPeygamberimiz, Efendimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin mübarek hadislerinden, bize olan öğütlerinden, emirlerinden, tavsiyelerinden bir demet okuyupmübarek hadislerinden, bize olan öğütlerinden, emirlerinden, tavsiyelerinden bir demet okuyup tefeyyüz etmek, teallüm etmek üzere toplanmış bulunuyoruz. tefeyyüz etmek, teallüm etmek üzere toplanmış bulunuyoruz.

Bu hadîs-i şerîflerin okunmasına ve izahına başlamazdan önce, Efendimiz'e olan sevgimizin,Bu hadîs-i şerîflerin okunmasına ve izahına başlamazdan önce, Efendimiz'e olan sevgimizin, bağlılığımızın, saygımızın bir nişanesi olsun, rûh-u pâkine hediye olsun diye;bağlılığımızın, saygımızın bir nişanesi olsun, rûh-u pâkine hediye olsun diye; ve onun cümle âl'inin ve ashâbının ve etbâının ve ahbâbının ruhlarına ayrı ayrı hediye olsun;ve onun cümle âl'inin ve ashâbının ve etbâının ve ahbâbının ruhlarına ayrı ayrı hediye olsun; sâir enbiyâ ve mürselîn ve cümle evliyâullah-ı mukarrebînin ruhlarınasâir enbiyâ ve mürselîn ve cümle evliyâullah-ı mukarrebînin ruhlarına ve bilhassa Ümmet-i Muhammed'in mürşitleri olan ve bilhassa Ümmet-i Muhammed'in mürşitleri olan ulemâ ve sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin ruhlarına hediye olsun diye;ulemâ ve sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin ruhlarına hediye olsun diye; okuduğumuz hadisleri nakil ve rivayet eden hadis alimlerinin, kitabı telif eyleyen zâtın,okuduğumuz hadisleri nakil ve rivayet eden hadis alimlerinin, kitabı telif eyleyen zâtın, üstatlarımızın, hocalarımızın ruhlarına hediye olsun diye; üstatlarımızın, hocalarımızın ruhlarına hediye olsun diye; içinde yaşadığımız beldeleri 'Allah Allah' diye çarpışarak, mallarıyla,içinde yaşadığımız beldeleri 'Allah Allah' diye çarpışarak, mallarıyla, canlarıyla cihat ederek fethetmiş olan ecdadımızın, fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, canlarıyla cihat ederek fethetmiş olan ecdadımızın, fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, cümle hayrât u hasenât sahiplerinin, şu içinde toplandığımız caminin yapılmasına,cümle hayrât u hasenât sahiplerinin, şu içinde toplandığımız caminin yapılmasına, yaşamasına sebep olanların ruhlarına ve geçmişlerine hediye olsun;yaşamasına sebep olanların ruhlarına ve geçmişlerine hediye olsun; biz yaşayan müslümanlar da Rabbimizin rızasına uygun yaşayalım, biz yaşayan müslümanlar da Rabbimizin rızasına uygun yaşayalım, Kur'ân-ı Kerîm'in yolunda yürüyelim, Peygamber Efendimiz'in sünnetini ihya eyleyipKur'ân-ı Kerîm'in yolunda yürüyelim, Peygamber Efendimiz'in sünnetini ihya eyleyip şehit sevapları kazanalım ve huzûr-u Rabbi'l-izzet'e sevdiği razı olduğu kullar olarak varalım diyeşehit sevapları kazanalım ve huzûr-u Rabbi'l-izzet'e sevdiği razı olduğu kullar olarak varalım diye bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyup öyle başlayalım. bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyup öyle başlayalım.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini okumaya devam ediyoruz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini okumaya devam ediyoruz. Birinci hadîs-i şerîf Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili. Birinci hadîs-i şerîf Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili.

Allahu Teâlâ hazretlerinin Peygamber Efendimiz'e göndermiş olduğu vahiylere,Allahu Teâlâ hazretlerinin Peygamber Efendimiz'e göndermiş olduğu vahiylere, onlardan ibaret olan kitaba "Kur'ân-ı Kerîm" diyoruz.onlardan ibaret olan kitaba "Kur'ân-ı Kerîm" diyoruz. Kur'an kelimesi aslında Arapça'da fu'lân vezninde mastardır, "okumak" demek.Kur'an kelimesi aslında Arapça'da fu'lân vezninde mastardır, "okumak" demek. Ama okunmuş olan şeye de isim oluyor.Ama okunmuş olan şeye de isim oluyor. Kur'ân-ı Kerîm, yani "Allah tarafından soylu, asil bir söz olarak Peygamber Efendimiz'e okunmuş, Kur'ân-ı Kerîm, yani "Allah tarafından soylu, asil bir söz olarak Peygamber Efendimiz'e okunmuş, bildirilmiş vahiyler" demek oluyor. Onun için, zeyyinü'l-Kur'âne bi-esvâtiküm hadîs-i şerîfi vardır.bildirilmiş vahiyler" demek oluyor. Onun için, zeyyinü'l-Kur'âne bi-esvâtiküm hadîs-i şerîfi vardır. "Kur'an'ı seslerinizle süsleyiniz.""Kur'an'ı seslerinizle süsleyiniz." Nağme ile, makam ile okuyarak -güzel bir eda diyelim,Nağme ile, makam ile okuyarak -güzel bir eda diyelim, makam demeyelim de musiki gibi anlaşılmasın- okunmasını ifade ediyor. makam demeyelim de musiki gibi anlaşılmasın- okunmasını ifade ediyor.

Alimler tereddüt etmişler, "Kur'ân-ı Kerîm'in süslenmeye ihtiyacı mı var?Alimler tereddüt etmişler, "Kur'ân-ı Kerîm'in süslenmeye ihtiyacı mı var? Bu söz ne demek?" diye merak etmişler, bu meselenin üzerinde durmuşlar.Bu söz ne demek?" diye merak etmişler, bu meselenin üzerinde durmuşlar. Hâcet-i meşşâta nîst rûyi dilârâmrâ diyor şair. Farsça bu.Hâcet-i meşşâta nîst rûyi dilârâmrâ diyor şair. Farsça bu. "Güzel yüzün süsleyiciye ihtiyacı yoktur." demek. Zaten güzel, ay parçası gibi pırıl pırıl."Güzel yüzün süsleyiciye ihtiyacı yoktur." demek. Zaten güzel, ay parçası gibi pırıl pırıl. Süslenmeye ne ihtiyacı var? "Kur'ân-ı Kerîm'in süslenmeye ne ihtiyacı var?" diye izah aramışlar. Süslenmeye ne ihtiyacı var? "Kur'ân-ı Kerîm'in süslenmeye ne ihtiyacı var?" diye izah aramışlar.

İzah nedir? Zeyyinü'l-Kur'âne bi-esvatiküm.İzah nedir?

Zeyyinü'l-Kur'âne bi-esvatiküm.
"Kur'ân-ı Kerîm'i seslerinizle süsleyin." demek değil; "Kıraatinizi sesinizle süsleyiniz." demek."Kur'ân-ı Kerîm'i seslerinizle süsleyin." demek değil; "Kıraatinizi sesinizle süsleyiniz." demek. Yani okuyuşunuzu, kendinizin okuyuşunu [süsleyin.] Düz okumayın. el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn.Yani okuyuşunuzu, kendinizin okuyuşunu [süsleyin.] Düz okumayın. el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Böyle değil, makam ile... el-Hamdü lillâhi Rabbi'l- âlemîn. er-Rahmâni'r-rahîm. Mâliki yevmi'd-dîn.Böyle değil, makam ile... el-Hamdü lillâhi Rabbi'l- âlemîn. er-Rahmâni'r-rahîm. Mâliki yevmi'd-dîn. Bu başka türlü bir okuyuş, ötekisi düz okuyuş.Bu başka türlü bir okuyuş, ötekisi düz okuyuş. "Sesinize bir huşûlu, vakarlı, ciddi bir makam, nağme, eda vererek okuyun." mânasına."Sesinize bir huşûlu, vakarlı, ciddi bir makam, nağme, eda vererek okuyun." mânasına. Onu da öylece izah etmiş olduk. Onu da öylece izah etmiş olduk.

Kur'ân-ı Kerîm, Allah'tan Cebrail vasıtasıyla Peygamber Efendimiz'e gönderilmiş vahiylerinKur'ân-ı Kerîm, Allah'tan Cebrail vasıtasıyla Peygamber Efendimiz'e gönderilmiş vahiylerin toplanmasından meydana gelmiş mukaddes kitabımız; başımızın tacı, rehberimiz,toplanmasından meydana gelmiş mukaddes kitabımız; başımızın tacı, rehberimiz, bizi kurtaracak olan, Allah'ın rızasına götürecek olan kitabımız;bizi kurtaracak olan, Allah'ın rızasına götürecek olan kitabımız; Allah'ın ipi, sarıldığı zaman insanın kurtulacağı, uçurumdan çıkacağı, kuyudan kurtulacağı ip. Allah'ın ipi, sarıldığı zaman insanın kurtulacağı, uçurumdan çıkacağı, kuyudan kurtulacağı ip.

İnne'l-Kur'ane ünzile alâ seb'ati ahrufin. "Kur'ân-ı Kerîm yedi harf üzere inmiştir." diyor Efendimiz. İnne'l-Kur'ane ünzile alâ seb'ati ahrufin. "Kur'ân-ı Kerîm yedi harf üzere inmiştir." diyor Efendimiz.

Tabii Arapça'da harf kelimesi bizdeki gibi "tek harf" mânasına gelmez.Tabii Arapça'da harf kelimesi bizdeki gibi "tek harf" mânasına gelmez. Hani A bir harf, B bir harf, C bir harf... O mânaya değil. Hani A bir harf, B bir harf, C bir harf... O mânaya değil. "Yedi harf üzere inmiş" demek; "Yedi eda, yedi usul, yedi vecih, yedi tür üzere inmiştir." demek. "Yedi harf üzere inmiş" demek; "Yedi eda, yedi usul, yedi vecih, yedi tür üzere inmiştir." demek.

Biz şimdi Kur'ân-ı Kerîm'in bir çeşit rivayetini okuyoruz, bizim okuduğumuz.Biz şimdi Kur'ân-ı Kerîm'in bir çeşit rivayetini okuyoruz, bizim okuduğumuz. Ama kıraat-i seb'a, "yedi kıraat" vardır, kıraat-i aşere vardır. Biz küm deriz, Rabbüküm deriz.Ama kıraat-i seb'a, "yedi kıraat" vardır, kıraat-i aşere vardır. Biz küm deriz, Rabbüküm deriz. Mesela bir yerde de Rabbükümû diyor bir rivayet. O biraz daha başka bir şekli. Bunu neye benzetebiliriz? Mesela bir yerde de Rabbükümû diyor bir rivayet. O biraz daha başka bir şekli.

Bunu neye benzetebiliriz?

Hani Türkçe'de de bazı kelimelerin bölgeden bölgeye değişmesi var, onun gibi.Hani Türkçe'de de bazı kelimelerin bölgeden bölgeye değişmesi var, onun gibi. Aynı kelime ama biraz [değişik telaffuz ediliyor.]Aynı kelime ama biraz [değişik telaffuz ediliyor.] Anlıyoruz; bu adam Kayserili, bu adam Konyalı, bu adam Laz, Karadenizli belli, bu adam Kürt,Anlıyoruz; bu adam Kayserili, bu adam Konyalı, bu adam Laz, Karadenizli belli, bu adam Kürt, Doğu Anadolu'dan gelmiş belli… Doğu Anadolu'dan gelmiş belli… Türkçe konuşuyor, aynı kelimeyi konuşuyor ama ağzından anlıyoruz.Türkçe konuşuyor, aynı kelimeyi konuşuyor ama ağzından anlıyoruz. Onun gibi Kur'ân-ı Kerîm yedi vecih üzere inmiştir. Neden? Birçok kabile var.Onun gibi Kur'ân-ı Kerîm yedi vecih üzere inmiştir.

Neden?

Birçok kabile var.
Adamlar zaten ümmî, zaten cahil. Ağzını birden değiştiremez ki.Adamlar zaten ümmî, zaten cahil. Ağzını birden değiştiremez ki. Radyo yok ki, mecmua yok ki, gazete yok ki...Radyo yok ki, mecmua yok ki, gazete yok ki... Mektep, medrese, tahsil imkânları, yaygın eğitim, örgün eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı vesaire;Mektep, medrese, tahsil imkânları, yaygın eğitim, örgün eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı vesaire; yok ki böyle şeyler! Adamlar işte bildiği gibi konuşacak. yok ki böyle şeyler! Adamlar işte bildiği gibi konuşacak. Eğer o küm dediğin şeyi kümû diyorsa öyle diyecek, öyle demeye devam edecek.Eğer o küm dediğin şeyi kümû diyorsa öyle diyecek, öyle demeye devam edecek. Rabbüküm demeyecek de Rabbükümû diye okuyacak. Tamam, okuyabilir. Rabbüküm demeyecek de Rabbükümû diye okuyacak. Tamam, okuyabilir. Çünkü mâna aynı, kelime aynı, değişmez. İşte Kur'ân-ı Kerîm böyle yedi vecih üzere inmiştir. Çünkü mâna aynı, kelime aynı, değişmez.

İşte Kur'ân-ı Kerîm böyle yedi vecih üzere inmiştir.

Fe-eyye zâlike kara'tüm fekad esabtüm. "Hangi vecih üzere okursanız isabet etmiş olursunuz." Fe-eyye zâlike kara'tüm fekad esabtüm. "Hangi vecih üzere okursanız isabet etmiş olursunuz."

Hata etmemişsiniz. "Ya hocam! İşte o öyle okuyor da ben böyle okuyorum..." Hata etmemişsiniz.

"Ya hocam! İşte o öyle okuyor da ben böyle okuyorum..."

Bazen burada çok büyük alim, hafız, kurra gelirse okur.Bazen burada çok büyük alim, hafız, kurra gelirse okur. Bir âyeti baştan alır, bir daha okur; baştan alır, bir daha okur; baştan alır, bir daha okur... Ne yapıyor? Bir âyeti baştan alır, bir daha okur; baştan alır, bir daha okur; baştan alır, bir daha okur...

Ne yapıyor?

Dikkatli dinle. Dikkatli dinlersen bazı kelimelerde okuyuşu değiştiriyor. Meddi, uzatmayı değiştiriyor.Dikkatli dinle. Dikkatli dinlersen bazı kelimelerde okuyuşu değiştiriyor. Meddi, uzatmayı değiştiriyor. Bazı kelimelerin bağlamasını, durmasını başka türlü yapıyor.Bazı kelimelerin bağlamasını, durmasını başka türlü yapıyor. "İşte ya böyle okunacak ya böyle okunacak ya böyle okunacak. Bu da olur, bu da olur, bu da olur." demek. "İşte ya böyle okunacak ya böyle okunacak ya böyle okunacak. Bu da olur, bu da olur, bu da olur." demek.

İnsan Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlerse ona "hafız" diyoruz. Kur'ân-ı Kerîm'in hafızı.İnsan Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlerse ona "hafız" diyoruz. Kur'ân-ı Kerîm'in hafızı. "Maşaallah! Ne güzel bir nimete mazhar olmuş! Hafız, mübarek!" Alnından öperiz."Maşaallah! Ne güzel bir nimete mazhar olmuş! Hafız, mübarek!" Alnından öperiz. Büyük bir rütbe, paye. Ama bazısı Kur'ân-ı Kerîm'in yedi kıraat üzere, kıraat-i aşere üzere okunmasını biliyor.Büyük bir rütbe, paye. Ama bazısı Kur'ân-ı Kerîm'in yedi kıraat üzere, kıraat-i aşere üzere okunmasını biliyor. Aldı mı, şu kıraat, bu kıraat, filanca alimin okuyuş tarzı, filanca râvinin okuyuş tarzı diye onları okuyor. Aldı mı, şu kıraat, bu kıraat, filanca alimin okuyuş tarzı, filanca râvinin okuyuş tarzı diye onları okuyor.

Hepsi olur, hepsi mümkün, hepsi isabetli. Hangisini okusanız isabet etmiş olursunuz. Hepsi olur, hepsi mümkün, hepsi isabetli. Hangisini okusanız isabet etmiş olursunuz.

Ve lâ tumârû fîhi. "Sakın Kur'an'da münakaşaya kalkışmayın." Ve lâ tumârû fîhi. "Sakın Kur'an'da münakaşaya kalkışmayın."

Kur'ân-ı Kerîm üzerinde, "Seninki yanlış oldu, benimki doğrudur." vesaire diyeKur'ân-ı Kerîm üzerinde, "Seninki yanlış oldu, benimki doğrudur." vesaire diye çekişmeye, münakaşaya kalkışmayın. Neden? çekişmeye, münakaşaya kalkışmayın.

Neden?

Fe-inne'l-mirâe fîhi küfrün. "Çünkü Kur'ân-ı Kerîm üzerinde münakaşa küfürdür. İnsanı küfre götürür." Fe-inne'l-mirâe fîhi küfrün. "Çünkü Kur'ân-ı Kerîm üzerinde münakaşa küfürdür. İnsanı küfre götürür."

Ya yanlış iddia ediyorsa? Oyuncak mı? Telin üstünde oyun oynanır mı?Ya yanlış iddia ediyorsa? Oyuncak mı? Telin üstünde oyun oynanır mı? Cambazın ipinin üzerinde oyun oynanır mı? 'Pat!' diye düşer, insanın kafası patlar aşağıda.Cambazın ipinin üzerinde oyun oynanır mı? 'Pat!' diye düşer, insanın kafası patlar aşağıda. Oyuncak yeri mi orası? Kur'ân-ı Kerîm oyuncak mı? Münakaşa yeri mi? Oyuncak yeri mi orası? Kur'ân-ı Kerîm oyuncak mı? Münakaşa yeri mi?

Aman ha! Orada oyun olmaz. Orada şaka olmaz. Orada iddia olmaz. Ya sen haklısın, ya haksızsın.Aman ha! Orada oyun olmaz. Orada şaka olmaz. Orada iddia olmaz. Ya sen haklısın, ya haksızsın. Haksızsan -o zaman olur mu- Kur'ân-ı Kerîm'de haksız bir şeyi iddia etmiş olacaksın.Haksızsan -o zaman olur mu- Kur'ân-ı Kerîm'de haksız bir şeyi iddia etmiş olacaksın. Münakaşa olmaz. Münakaşa etmeyin. Münakaşa olmaz. Münakaşa etmeyin.

Kur'ân-ı Kerîm yedi vecih üzere inmiştir. Sakın bundan dolayı birbirinizle münakaşa etmeyin.Kur'ân-ı Kerîm yedi vecih üzere inmiştir. Sakın bundan dolayı birbirinizle münakaşa etmeyin. "Senin okuyuşun yanlış oldu. Seninki fasih oldu, benimki bölge ağzı oldu, filanca kabilenin şekli oldu...""Senin okuyuşun yanlış oldu. Seninki fasih oldu, benimki bölge ağzı oldu, filanca kabilenin şekli oldu..." Öyle demeyin. O da olur, o da olur, o da olur. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de münakaşa küfürdür.Öyle demeyin. O da olur, o da olur, o da olur. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de münakaşa küfürdür. Küfür tehlikesi vardır. İnsanı küfre, inkâra götürebilir.Küfür tehlikesi vardır. İnsanı küfre, inkâra götürebilir. Kendisi yanlış yapabilir, doğru söylenen bir şeyi inkâr ettirebilir. Kendisi yanlış yapabilir, doğru söylenen bir şeyi inkâr ettirebilir.

Onun için büyüklerimiz diyorlar ki; "Yeni yetişme bir insan… Daha işte İslam'ı öğreniyor.Onun için büyüklerimiz diyorlar ki; "Yeni yetişme bir insan… Daha işte İslam'ı öğreniyor. Müslüman oldu, namaza başladı. Aferin, güzel. Halleri değişmeye başladı, güzel.Müslüman oldu, namaza başladı. Aferin, güzel. Halleri değişmeye başladı, güzel. Hemen Kur'ân-ı Kerîm mealini okumaya kalkmasın." Neden? Hemen Kur'ân-ı Kerîm mealini okumaya kalkmasın."

Neden?

Aklı almaz, anlamaz, tam kavramaz. "Benim aklıma burası yattı, burası yatmadı.Aklı almaz, anlamaz, tam kavramaz. "Benim aklıma burası yattı, burası yatmadı. Ben bunu şöyle izah ediyorum. Bana kalırsa bu böyle..." Sen daha dur bakalım. Ben bunu şöyle izah ediyorum. Bana kalırsa bu böyle..." Sen daha dur bakalım. Daha küçücük bir yavrucuksun sen, 'cik cik'sin sen daha, ne oluyorsun böyle?Daha küçücük bir yavrucuksun sen, 'cik cik'sin sen daha, ne oluyorsun böyle? Kur'an üzerinde konuşacak insan değilsin ki! Sus, alimlerin bir kitaplarını oku, bak. Kur'an üzerinde konuşacak insan değilsin ki! Sus, alimlerin bir kitaplarını oku, bak. Ömürlerini geçirmiş derya gibi alimler, onlar neler söylüyor, bir dinle. İlk önce büyükleri dinle. Ömürlerini geçirmiş derya gibi alimler, onlar neler söylüyor, bir dinle. İlk önce büyükleri dinle.

İlkokuldaki çocuk üniversitedeki profesörü tenkit edebilir mi? Edemez. Neden edemez? İlkokuldaki çocuk üniversitedeki profesörü tenkit edebilir mi?

Edemez.

Neden edemez?

Hocam artık bu soru da sorulur mu? İnsaf ya! O çocuk, bu profesör! Hocam artık bu soru da sorulur mu? İnsaf ya! O çocuk, bu profesör!

"Ama bu çok çalışkan bir çocuk, ilkokulun birinci sınıfında teşekkür almış." Ne alırsa alsın."Ama bu çok çalışkan bir çocuk, ilkokulun birinci sınıfında teşekkür almış."

Ne alırsa alsın.
Bin tane teşekkür alsa, daha çok fırın ekmek yemesi lazım.Bin tane teşekkür alsa, daha çok fırın ekmek yemesi lazım. Fırınlara çok ekmekler atılacak, o ekmeklerden çok satın alacak, o çocuk o ekmeklerden çok yiyecek,Fırınlara çok ekmekler atılacak, o ekmeklerden çok satın alacak, o çocuk o ekmeklerden çok yiyecek, uyuyacak da büyüyecek, ondan sonra adam olacak. Öyle kolay mı? İnsan birdenbire adam olmuyor ki! uyuyacak da büyüyecek, ondan sonra adam olacak. Öyle kolay mı? İnsan birdenbire adam olmuyor ki!

Ben bazen çocukların çenesini tutuyorum; "Nerede sakalın?" diyorum. Şaşırıyor tabii.Ben bazen çocukların çenesini tutuyorum; "Nerede sakalın?" diyorum. Şaşırıyor tabii. Büyüyünce çıkacak, hemen çıkmaz ki. Sakalı birden çıkmaz, yavaş yavaş [çıkacak.] Büyüyünce çıkacak, hemen çıkmaz ki. Sakalı birden çıkmaz, yavaş yavaş [çıkacak.]

Onun için Kur'ân-ı Kerîm'in mealini filan okuyup da müçtehitliğe kalkma! Haddini bil, kenarda dur!Onun için Kur'ân-ı Kerîm'in mealini filan okuyup da müçtehitliğe kalkma! Haddini bil, kenarda dur! Yüzme bilmeyen insan gidip de Karadeniz'in ortasına 'cump' diye atlamaz. Karadeniz bu, şakası yok!Yüzme bilmeyen insan gidip de Karadeniz'in ortasına 'cump' diye atlamaz. Karadeniz bu, şakası yok! Sahilde olanları bile alıyor, yutuyor. Oyuncak değil. Onun için, Kur'ân-ı Kerîm'de münakaşa etmeyin. Sahilde olanları bile alıyor, yutuyor. Oyuncak değil. Onun için, Kur'ân-ı Kerîm'de münakaşa etmeyin.

"Peki hocam, dinimizi nereden öğreneceğiz?" "Peki hocam, dinimizi nereden öğreneceğiz?"

Dini en iyi bilen, en takvâ sahibi, en selâhiyet sahibi alimlerin kitaplarını okuyacaksın,Dini en iyi bilen, en takvâ sahibi, en selâhiyet sahibi alimlerin kitaplarını okuyacaksın, oradan incelikleri anlayacaksın.oradan incelikleri anlayacaksın. Mesela, bir misalle [anlatayım.] Hani misal olursa insan "Hah! Şimdi daha iyi anladım!" der. Mesela, bir misalle [anlatayım.] Hani misal olursa insan "Hah! Şimdi daha iyi anladım!" der.

Va'büd rabbeke hattâ ye'tiyeke'l-yakîn. Sadaka'llâhu'l-azîm. Va'büd rabbeke hattâ ye'tiyeke'l-yakîn.

Sadaka'llâhu'l-azîm.

Böyle bir âyet var. Va'büd rabbeke. "Rabbine ibadet eyle."Böyle bir âyet var. Va'büd rabbeke. "Rabbine ibadet eyle." Hattâ ye'tiyeke'l-yakîn. "Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadet eyle." Hattâ ye'tiyeke'l-yakîn. "Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadet eyle."

Tam böyle Arapça bilen, yeni Arapça'ya başlamış bir insan,Tam böyle Arapça bilen, yeni Arapça'ya başlamış bir insan, "Tercüme et bakalım, kırık mâna ver bakalım." böyle tercüme eder işte bunu. Yakîn ne demek? "Tercüme et bakalım, kırık mâna ver bakalım." böyle tercüme eder işte bunu.

Yakîn ne demek?

Yakînin bir mânasını biliyoruz ki; tereddüt, şek şüphe olmayan inanca "yakîn" derler. Yakînin bir mânasını biliyoruz ki; tereddüt, şek şüphe olmayan inanca "yakîn" derler.

"Bunun böyle olduğunu yakînen biliyorum." Ne demek? "Bunun böyle olduğunu yakînen biliyorum." Ne demek?

"Şekkim, şüphem, tereddüdüm vesairem yok. Biliyorum ya işte! Artık bunu çok iyi biliyorum!" "Şekkim, şüphem, tereddüdüm vesairem yok. Biliyorum ya işte! Artık bunu çok iyi biliyorum!"

"Ya acaba dünyada Amerika diye bir kıta var mı, yok mu?" "Var." "Nereden biliyorsun?" "Ya acaba dünyada Amerika diye bir kıta var mı, yok mu?"

"Var."

"Nereden biliyorsun?"

"Ya kesin biliyorum." "Gördün mü Amerika'yı?" "Görmedim ama yine kesin biliyorum." Kesin bilgi."Ya kesin biliyorum."

"Gördün mü Amerika'yı?"

"Görmedim ama yine kesin biliyorum."

Kesin bilgi.
İşte böyle, Amerika'yı görmediği halde Amerika'nın olduğunu bilen bir insan gibi kesin. İşte böyle, Amerika'yı görmediği halde Amerika'nın olduğunu bilen bir insan gibi kesin. "Amerika var" diye biliyor ya, "yok" diyene kızacak ya, münakaşa edecek ya... "Amerika var" diye biliyor ya, "yok" diyene kızacak ya, münakaşa edecek ya... Öyle inanca "yakîn" deniliyor. İ'si uzun (î). "Yakın" değil.Öyle inanca "yakîn" deniliyor. İ'si uzun (î). "Yakın" değil. "Uzağın" zıttı olan "yakın" kelimesi benziyor ama o ayrı bir kelime, o Türkçe."Uzağın" zıttı olan "yakın" kelimesi benziyor ama o ayrı bir kelime, o Türkçe. Yakîn; "şeksiz inanç, tam iman, tam inanç" demek. "Sana tam inanç gelinceye kadar ibadet et." Yakîn; "şeksiz inanç, tam iman, tam inanç" demek.

"Sana tam inanç gelinceye kadar ibadet et."

[Peki] sonra? Tam inanç geldi mi git yatak odasına, sırt üstü yat. Niye namaz kılmıyorsun? [Peki] sonra?

Tam inanç geldi mi git yatak odasına, sırt üstü yat.

Niye namaz kılmıyorsun?

Bahane. Namaz kılmamaya bahane, ibadet yapmamaya bahane.Bahane. Namaz kılmamaya bahane, ibadet yapmamaya bahane. "Biz Allah'a erdik, artık ibadete lüzum yok." Şeytan da bazı insanları kandırıyor."Biz Allah'a erdik, artık ibadete lüzum yok." Şeytan da bazı insanları kandırıyor. "Sen olgunlaştın, armut gibi oldun. Tamam, artık sen namaz kılma." Armut gibi olmadın, kabak gibi oldun."Sen olgunlaştın, armut gibi oldun. Tamam, artık sen namaz kılma." Armut gibi olmadın, kabak gibi oldun. "Namaz kılma." Şeytan söylüyor."Namaz kılma." Şeytan söylüyor. Adam da namazın keyfine, zevkine varamamış, namazın mü'minin mirâcı olduğunu bilmiyor...Adam da namazın keyfine, zevkine varamamış, namazın mü'minin mirâcı olduğunu bilmiyor... Sekiz cennetin kapısı açılıyor, hurî kızları kenara diziliyor, perdeler kalkıyor, Sekiz cennetin kapısı açılıyor, hurî kızları kenara diziliyor, perdeler kalkıyor, kul namazda Mevlâsıyla konuşuyor. Bunun keyfine varamamış, namazdan kaçıyor. Münâfık, fasık... Neden? kul namazda Mevlâsıyla konuşuyor. Bunun keyfine varamamış, namazdan kaçıyor. Münâfık, fasık...

Neden?

Namazın zevkini alamamışsa öyle. "Evliyâ oldu mu ibadet yapmaz..." Namazın zevkini alamamışsa öyle.

"Evliyâ oldu mu ibadet yapmaz..."

Öyle şey olur mu?! Evliyaların şâhı Peygamber-i Zîşânımız hiç bırakmış mı? Öyle şey olur mu?! Evliyaların şâhı Peygamber-i Zîşânımız hiç bırakmış mı?

Bırakmamış. Demek ki öteki fikirler yanlış. Bırakmamış. Demek ki öteki fikirler yanlış.

Yakîn, lugata bakarsan böyle şeksiz iman; ama Araplar bir de ölüme "yakîn" diyor. Yakîn, lugata bakarsan böyle şeksiz iman; ama Araplar bir de ölüme "yakîn" diyor.

Neden? Şeksiz şüphesiz herkesin başına ölüm gelmeyecek mi? Gelecek. Neden?

Şeksiz şüphesiz herkesin başına ölüm gelmeyecek mi?

Gelecek.

"Yok ben ölmeyeceğim, ben anlaşma yaptım, canımı vermeyeceğim; ben kazık kalacağım." "Yok ben ölmeyeceğim, ben anlaşma yaptım, canımı vermeyeceğim; ben kazık kalacağım."

Öyle şey olur mu?! Sen de öleceksin. Herkes ölecek.Öyle şey olur mu?! Sen de öleceksin. Herkes ölecek. Bir zaman gelecek, şu camideki insanlardan kimse kalmayacak.Bir zaman gelecek, şu camideki insanlardan kimse kalmayacak. Bunların torunları dedelerine rahmet okuyacak belki. Hepimiz göçeceğiz, hepimiz fâniyiz. Bunların torunları dedelerine rahmet okuyacak belki. Hepimiz göçeceğiz, hepimiz fâniyiz.

Yakîn, kesin olarak geleceği için ölüme de isim olmuş.Yakîn, kesin olarak geleceği için ölüme de isim olmuş. Buradan, "Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et." Ölüm, imtihanın bittiği zaman.Buradan, "Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et." Ölüm, imtihanın bittiği zaman. "Hayat imtihanı bitinceye kadar ibadetine devam et." demek bu, bir. "Hayat imtihanı bitinceye kadar ibadetine devam et." demek bu, bir.

Kur'ân-ı Kerîm'den başka bir delil de var.Kur'ân-ı Kerîm'den başka bir delil de var. Çünkü bu böyle bazı insanların sapıttığı konu olduğu için hazır [konu] açılmışken bunu anlatıverelim.Çünkü bu böyle bazı insanların sapıttığı konu olduğu için hazır [konu] açılmışken bunu anlatıverelim. Başka bir yerde de Kur'ân-ı Kerîm'de kâfirler cehenneme atıldığı zaman onlara sorulacak:Başka bir yerde de Kur'ân-ı Kerîm'de kâfirler cehenneme atıldığı zaman onlara sorulacak: "Sizin hiç mi aklınız yoktu ya! Nasıl geldiniz bu cehenneme, niye düştünüz?"Sizin hiç mi aklınız yoktu ya! Nasıl geldiniz bu cehenneme, niye düştünüz? Hiç peygamber sözü duymadınız mı? Hiç Allah'ın vahyi kulağınıza gelmedi mi?Hiç peygamber sözü duymadınız mı? Hiç Allah'ın vahyi kulağınıza gelmedi mi? Hiç aklınızı kullanmadınız mı?" Onlar diyecekler ki; Künnâ nahûdu mea'l-hâidîn. "Hayır.Hiç aklınızı kullanmadınız mı?" Onlar diyecekler ki;

Künnâ nahûdu mea'l-hâidîn. "Hayır.
Peygamberler filan geldiler hep ama biz o peygamberlerle dalga geçtik.Peygamberler filan geldiler hep ama biz o peygamberlerle dalga geçtik. Dalga geçenlerle, inanmayanlarla, müşriklerle, kâfirlerle beraber biz de onlarla alay ettik." Dalga geçenlerle, inanmayanlarla, müşriklerle, kâfirlerle beraber biz de onlarla alay ettik."

Hattâ etâne'l-yakîn. "Nihayet bize yakîn geldi.Hattâ etâne'l-yakîn. "Nihayet bize yakîn geldi. Yakîn gelinceye kadar biz böyle gafilce, cahilce, kâfirce ömür geçirdik." diyecekler.Yakîn gelinceye kadar biz böyle gafilce, cahilce, kâfirce ömür geçirdik." diyecekler. Kâfir olduğu bilindiğinden, buradaki yakînin "iman" mânasına olmadığı da anlaşıldı.Kâfir olduğu bilindiğinden, buradaki yakînin "iman" mânasına olmadığı da anlaşıldı. İnsan Kur'ân-ı Kerîm'i tam bilirse -başıyla sonunu, her tarafını bilirse- o zaman şaşırmaz.İnsan Kur'ân-ı Kerîm'i tam bilirse -başıyla sonunu, her tarafını bilirse- o zaman şaşırmaz. Şimdi kalbi tam mutmain oldu ki "ölüm" mânasınaymış. Şimdi kalbi tam mutmain oldu ki "ölüm" mânasınaymış.

Demek ki onlar da kâfirliklerine devam ederken ederken ölüm gelmiş.Demek ki onlar da kâfirliklerine devam ederken ederken ölüm gelmiş. Cehennemlik olarak ölmüşler. Cehenneme atılırken pişmanlık duyuyorlar.Cehennemlik olarak ölmüşler. Cehenneme atılırken pişmanlık duyuyorlar. "Ah! Vah!" diyorlar, "Keşke dinleseydik, akletseydik!" diyorlar; ama fayda vermiyor. "Ah! Vah!" diyorlar, "Keşke dinleseydik, akletseydik!" diyorlar; ama fayda vermiyor.

Bu işte nedir? Demek ki Arapça bilen herkes Kur'an'ı bilmez. Arap Kur'an'ı bilir mi? Bu işte nedir?

Demek ki Arapça bilen herkes Kur'an'ı bilmez.

Arap Kur'an'ı bilir mi?

Vallâhi billâhi bilmeyeni çoktur. Bilmez. Neden? Vallâhi billâhi bilmeyeni çoktur. Bilmez.

Neden?

Arapça bilmekle Kur'an bilinmiş olmuyor da ondan. Nereden bilsin şu mânayı, bu mânayı? Arapça bilmekle Kur'an bilinmiş olmuyor da ondan. Nereden bilsin şu mânayı, bu mânayı?

Bu neye benzer? Ben sana Osmanlı şairlerinden birisinin bir beytini okuyacağım.Bu neye benzer?

Ben sana Osmanlı şairlerinden birisinin bir beytini okuyacağım.
Ver bakalım mânasını. Veremezsin. Fuzûlî'nin her beytini anlıyor musun? Ver bakalım mânasını. Veremezsin. Fuzûlî'nin her beytini anlıyor musun?

Dest-bûsi arzusuyla ger ölürsem dostlar Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su. Dest-bûsi arzusuyla ger ölürsem dostlar

Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su.

Hadi anla! Gel bakalım... Hadi anla! Gel bakalım...

Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng Tâ-key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng. Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng

Tâ-key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng.

An ol gün ki âhir olup nevbahâr-ı ömr Berg-i hazâne dönse gerek rûy-ı lâle reng. Ne dedi? An ol gün ki âhir olup nevbahâr-ı ömr

Berg-i hazâne dönse gerek rûy-ı lâle reng.

Ne dedi?

"Vallaha hocam Osmanlıca bu, eski. Ben nereden bileyim ne dediğini?" "Vallaha hocam Osmanlıca bu, eski. Ben nereden bileyim ne dediğini?"

Diyor ki; An ol günü ki. "O günü hatırla ki." Âhir olup nevbahâr-ı ömr.Diyor ki;

An ol günü ki. "O günü hatırla ki." Âhir olup nevbahâr-ı ömr.
"Ömrün ilkbaharı sona erip de lale gibi kıpkırmızı olan yüzün sonbahar yaprağı gibi sararacak." "Ömrün ilkbaharı sona erip de lale gibi kıpkırmızı olan yüzün sonbahar yaprağı gibi sararacak."

"O günü, öleceğin zamanı unutma." diyor. "O günü, öleceğin zamanı unutma." diyor.

İnsanın yüzü gençken kıpkırmızı oluyor, posbıyıkları oluyor, kırmızı yanakları oluyor.İnsanın yüzü gençken kıpkırmızı oluyor, posbıyıkları oluyor, kırmızı yanakları oluyor. Yanağını şöyle sıksan, "Nasılsın Ahmet?" Yanağını şöyle sıksan, "Nasılsın Ahmet?" Buradan kan fışkıracak. Ama sonra sapsarı oluyor.Buradan kan fışkıracak. Ama sonra sapsarı oluyor. Hazan yaprağı gibi oluyor, ayva gibi oluyor, sararıyor, ayvayı yiyor.Hazan yaprağı gibi oluyor, ayva gibi oluyor, sararıyor, ayvayı yiyor. İşte onu söylüyor şair. "O günü unutma. Yüzünün sonbahar yaprağı gibi olduğu gün..." İşte onu söylüyor şair. "O günü unutma. Yüzünün sonbahar yaprağı gibi olduğu gün..."

Şimdi anladım." Şimdi anladın da ötekisini anlamadın. Çünkü Osmanlıca. Şimdi anladım."

Şimdi anladın da ötekisini anlamadın. Çünkü Osmanlıca.

İşte Kur'ân-ı Kerîm de "Rabca".İşte Kur'ân-ı Kerîm de "Rabca". Sadece Arapça değil; "Rabca". Onun için herkes anlamadı, her Arap bilmez.Sadece Arapça değil; "Rabca". Onun için herkes anlamadı, her Arap bilmez. Hıristiyan Araplar inanmıyor. Normal Araplar Arapça biliyor ama anlamıyor. Arap'ın şairlerini de anlamaz.Hıristiyan Araplar inanmıyor. Normal Araplar Arapça biliyor ama anlamıyor. Arap'ın şairlerini de anlamaz. Her şairin her dediğini de anlamaz. Herkes edebiyatta ileri değil. Onun için ne yapacaksın? Her şairin her dediğini de anlamaz. Herkes edebiyatta ileri değil.

Onun için ne yapacaksın?

Yeni dine heveslendin, hemen meali okuyup da ahkâm kesmeye kalkma, müçtehitlik taslama.Yeni dine heveslendin, hemen meali okuyup da ahkâm kesmeye kalkma, müçtehitlik taslama. Tepetaklak gidersin. Bak, "Kur'ân-ı Kerîm'de münakaşa küfürdür." diyor Peygamber Efendimiz. Tehlike var. Tepetaklak gidersin. Bak, "Kur'ân-ı Kerîm'de münakaşa küfürdür." diyor Peygamber Efendimiz. Tehlike var.

[Peki] ne yapacaksın? Alim insanların kitaplarını oku, oku, oku...[Peki] ne yapacaksın?

Alim insanların kitaplarını oku, oku, oku...
Dağarcığın dolsun, bilgiler çoğalsın, ilmin, irfanın zenginleşsin; alim ol, ârif ol, kâmil ol, fâzıl ol.Dağarcığın dolsun, bilgiler çoğalsın, ilmin, irfanın zenginleşsin; alim ol, ârif ol, kâmil ol, fâzıl ol. Ondan sonra müçtehit ol. O zaman içtihat et.Ondan sonra müçtehit ol. O zaman içtihat et. Buyur arslanım, geç, kapı senin, yol senin, geçiş hakkı senin, söz hakkı senin, buyur! Buyur arslanım, geç, kapı senin, yol senin, geçiş hakkı senin, söz hakkı senin, buyur! Müçtehit ol da konuş. Ama cahilken konuşma. "Bana kalırsa dünya yuvarlak değil." Neden? Müçtehit ol da konuş. Ama cahilken konuşma.

"Bana kalırsa dünya yuvarlak değil."

Neden?

"Yuvarlak olsaydı, alt tarafındaki sular fezaya giderdi." Senin dediğin gibi değil iş. Dünya yuvarlak işte. "Yuvarlak olsaydı, alt tarafındaki sular fezaya giderdi."

Senin dediğin gibi değil iş. Dünya yuvarlak işte.

Ne zaman anlayacak insan bunu? Çok fırın ekmek yedikten sonra anlayacak. Ne zaman anlayacak insan bunu?

Çok fırın ekmek yedikten sonra anlayacak.

Biz dünyanın altına gidiyoruz. Ben, işte kardeşiniz, bakın boyum posum, yarısı gözüküyor.Biz dünyanın altına gidiyoruz. Ben, işte kardeşiniz, bakın boyum posum, yarısı gözüküyor. Ben dünyanın altına gitmiş bir adamım. Avustralya'ya gittik. Dünya yuvarlak.Ben dünyanın altına gitmiş bir adamım. Avustralya'ya gittik. Dünya yuvarlak. Buradan kalktık, al tarafına gittik. Orası da burası gibi. Neden oradaki sular fezaya akıp gitmiyor? Buradan kalktık, al tarafına gittik. Orası da burası gibi. Neden oradaki sular fezaya akıp gitmiyor?

Yerçekimi her şeyi tuttuğundan. O ne demek? Uzun iş...Yerçekimi her şeyi tuttuğundan.

O ne demek?

Uzun iş...
Ben şimdi vaazı bırakıp da fizik anlatmaya mı başlayayım? Uzun iş. Ama işte bu böyle.Ben şimdi vaazı bırakıp da fizik anlatmaya mı başlayayım? Uzun iş. Ama işte bu böyle. Çocuk anlamaz, küçük anlamaz; büyük anlar. Bunları niçin söylüyoruz?Çocuk anlamaz, küçük anlamaz; büyük anlar.

Bunları niçin söylüyoruz?
Yarı şaka yarı latife neden söylüyoruz? Yarı şaka yarı latife neden söylüyoruz?

Kur'ân-ı Kerîm'in şakası yoktur; dinin ahkâmının şakası yoktur, oyuna gelmez.Kur'ân-ı Kerîm'in şakası yoktur; dinin ahkâmının şakası yoktur, oyuna gelmez. Konuşurken insan küfre düşüverir. Allah sevmez, gazap eder.Konuşurken insan küfre düşüverir. Allah sevmez, gazap eder. Onun için Kur'ân-ı Kerîm'in ahkâmında, dinin ahkâmında kendi bildiğinle laf söyleme. Onun için Kur'ân-ı Kerîm'in ahkâmında, dinin ahkâmında kendi bildiğinle laf söyleme.

"Bana kalırsa bu böyle." Sen kimsin ya? Kimsin sen? Tahsilin ne? Müçtehit misin sen?"Bana kalırsa bu böyle."

Sen kimsin ya? Kimsin sen? Tahsilin ne? Müçtehit misin sen?
İmâm-ı Buhârî kadar hadis biliyor musun? Kurtûbî kadar tefsir biliyor musun? Bilmezsin. İmâm-ı Buhârî kadar hadis biliyor musun? Kurtûbî kadar tefsir biliyor musun?

Bilmezsin.

İmam Serahsî gibi fıkıh bilir misin? Bilmezsin. O zaman onlara tâbi ol. Onları dinle. İmam Serahsî gibi fıkıh bilir misin?

Bilmezsin.

O zaman onlara tâbi ol. Onları dinle.

Baban hastalandığı zaman doktora götürmeyip kendin tedaviye kalkıyor musun?Baban hastalandığı zaman doktora götürmeyip kendin tedaviye kalkıyor musun? Mutfakta bıçak var, annenin makinesinin yanında makas da var, iğne de var. Mutfakta bıçak var, annenin makinesinin yanında makas da var, iğne de var. Al babanı, yatır yatağa, kes karnını bıçakla. İşte makas, işte iğne; ondan sonra dik. Al babanı, yatır yatağa, kes karnını bıçakla. İşte makas, işte iğne; ondan sonra dik.

"Hocam olmaz!" Neden? "Tıp tahsili yapmak lazım." "Hocam olmaz!"

Neden?

"Tıp tahsili yapmak lazım."

Demek ki babanın tedavisi için tıp tahsili lazım da dinî ahkâm için din tahsili lazım değil, öyle mi?Demek ki babanın tedavisi için tıp tahsili lazım da dinî ahkâm için din tahsili lazım değil, öyle mi? Öyle şey mi olur?! Ömrü gidiyor insanın da yine alim olamıyor.Öyle şey mi olur?!

Ömrü gidiyor insanın da yine alim olamıyor.
Herkes alim olamaz, muhterem kardeşlerim! Herkes okusa da alim olmaz. Neden? Herkes alim olamaz, muhterem kardeşlerim! Herkes okusa da alim olmaz.

Neden?

Kafası yamuk oldu mu, yamuk kafada ilim doğru durmaz.Kafası yamuk oldu mu, yamuk kafada ilim doğru durmaz. Ayna eğri büğrü oldu mu ayna güzel göstermez. Aynanın dümdüz olması lazım.Ayna eğri büğrü oldu mu ayna güzel göstermez. Aynanın dümdüz olması lazım. Aynanın eğriliği görüntüyü bozar.Aynanın eğriliği görüntüyü bozar. İçbükey ayna olsa seni zayıf gösterir, dışbükey ayna olsa şişman gösterir,İçbükey ayna olsa seni zayıf gösterir, dışbükey ayna olsa şişman gösterir, eğri büğrü ayna olsa seni kıvrımlı gösterir; olmaz. Aynanın dümdüz olması lazım. Bazı insanlar alim olamaz. eğri büğrü ayna olsa seni kıvrımlı gösterir; olmaz. Aynanın dümdüz olması lazım. Bazı insanlar alim olamaz.

Neden? Kafası müsait değil, yetişmesi müsait değil, tahsili müsait değil, kapasitesiNeden?

Kafası müsait değil, yetişmesi müsait değil, tahsili müsait değil, kapasitesi
kapasite demeyeceğiz– istiabı, yani yeteneği müsait değil. Ondan olamaz. kapasite demeyeceğiz– istiabı, yani yeteneği müsait değil. Ondan olamaz.

Bazıları alim olur. Çok nadir.Bazıları alim olur. Çok nadir. Böyle müstakîm, sağlam bir muhakemeye sahip, hafızası kuvvetli, ilmi irfanı yerinde... Böyle müstakîm, sağlam bir muhakemeye sahip, hafızası kuvvetli, ilmi irfanı yerinde... Tamam, ondan alim olur. İkinci hadîs-i şerîfe geçelim: Tamam, ondan alim olur.

İkinci hadîs-i şerîfe geçelim:

İnne'l-kulûbe beyne isbeayni min asâbiillâhi yukallibühâ. İnne'l-kulûbe beyne isbeayni min asâbiillâhi yukallibühâ.

Enes radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîf... Enes radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîf...

"Gönüller Allah'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır, Allah çevirir." "Gönüller Allah'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır, Allah çevirir."

Tabii bu hadîs-i şerîf, müteşabih hadîs-i şerîflerdendir. Tabii bu hadîs-i şerîf, müteşabih hadîs-i şerîflerdendir. Allah'ın parmakları, Allah'ın yüzü, Allah'ın vechi, eli...Allah'ın parmakları, Allah'ın yüzü, Allah'ın vechi, eli... Mesela Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'le sahâbe-i kirâm musafaha yapmışlar.Mesela Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'le sahâbe-i kirâm musafaha yapmışlar. "Yâ Resûlallah! Tâbiyiz sana. Canımız feda olsun."Yâ Resûlallah! Tâbiyiz sana. Canımız feda olsun. Sevinçli günde de kederli günde de, hoşumuza gitse de gitmese de senin emrindeyiz.Sevinçli günde de kederli günde de, hoşumuza gitse de gitmese de senin emrindeyiz. Sana tâbi olacağız yâ Resûlallah!" demişler. Ne bu? Bey'at.Sana tâbi olacağız yâ Resûlallah!" demişler.

Ne bu?

Bey'at.
Sahâbe-i kirâm Peygamber Efendimiz'e bey'at etmiş.Sahâbe-i kirâm Peygamber Efendimiz'e bey'at etmiş. Mübarek, yumuşacık, ak elini tutmuş, musafaha etmişler, söz vermişler mübarekler… Mübarek, yumuşacık, ak elini tutmuş, musafaha etmişler, söz vermişler mübarekler…

Ne diyor Kur'ân-ı Kerîm? Yedullâhi fevka eydîhim.Ne diyor Kur'ân-ı Kerîm?

Yedullâhi fevka eydîhim.
"O ashabdan o zâtın, Resûlullah'ın o elini tuttuğu zaman, Allah'ın eli de onların eli üzerindeydi." "O ashabdan o zâtın, Resûlullah'ın o elini tuttuğu zaman, Allah'ın eli de onların eli üzerindeydi."

Allahu Ekber! Nasıl bir şey bu? Allah'ın işine karışılmaz, bilinmez. Allahu Ekber!

Nasıl bir şey bu?

Allah'ın işine karışılmaz, bilinmez.

Allah'ın eli ne demek? Allah'ın vechi ne demek? Allah'ın parmakları ne demek? Bilinmez. Allah'ın eli ne demek? Allah'ın vechi ne demek? Allah'ın parmakları ne demek?

Bilinmez.

Allah'ı bilemediği için insanlar, Allah'ın eli ne demek, yüzü ne demek, parmağı ne demek, onu bilemez.Allah'ı bilemediği için insanlar, Allah'ın eli ne demek, yüzü ne demek, parmağı ne demek, onu bilemez. Ama insanların gönülleri Allah'ın parmaklarından iki parmağı arasındaymış.Ama insanların gönülleri Allah'ın parmaklarından iki parmağı arasındaymış. Öyle veya böyle çevirir, çeviriverir. Öyle veya böyle çevirir, çeviriverir.

Hz. Ömer radıyallahu anh evinden kâfir olarakHz. Ömer radıyallahu anh evinden kâfir olarak -müşrik, henüz müslüman olmamış- Peygamber Efendimiz'i öldürmek maksadıyla çıktı, kılıcını kuşandı.-müşrik, henüz müslüman olmamış- Peygamber Efendimiz'i öldürmek maksadıyla çıktı, kılıcını kuşandı. Hızlı hızlı yürüyordu. Sinirli çünkü, içinde gerilim var. Birisini öldürmeye gidiyor, heyecanlı.Hızlı hızlı yürüyordu. Sinirli çünkü, içinde gerilim var. Birisini öldürmeye gidiyor, heyecanlı. Hızlı hızlı giderken, onu gören birisi: "Nereye gidiyorsun böyle telaşlı telaşlı?" dedi. O da niyetini söyledi.Hızlı hızlı giderken, onu gören birisi: "Nereye gidiyorsun böyle telaşlı telaşlı?" dedi. O da niyetini söyledi. "Bu müslümanlar Mekke'de zuhur ettiler. Bu Muhammed yeni bir din getirdi. İşte onları haklamaya gidiyorum.""Bu müslümanlar Mekke'de zuhur ettiler. Bu Muhammed yeni bir din getirdi. İşte onları haklamaya gidiyorum." Dedi ki; "Ashâbı seni onun yanına bile yanaştırmaz. Sen ona hiçbir şey yapamazsın.Dedi ki; "Ashâbı seni onun yanına bile yanaştırmaz. Sen ona hiçbir şey yapamazsın. Sen asıl kendi eniştene, kendi kız kardeşine bak. Onlar bile müslüman oldu!" dedi. "Ya! Öyle mi?"Sen asıl kendi eniştene, kendi kız kardeşine bak. Onlar bile müslüman oldu!" dedi. "Ya! Öyle mi?" Çevirdi yönünü onların -kızkardeşinin, eniştesinin- evine.Çevirdi yönünü onların -kızkardeşinin, eniştesinin- evine. Evin duvarının yanına gelince içeriden Kur'an okunduğunu da duydu. Tamam. Rivayet doğruymuş.Evin duvarının yanına gelince içeriden Kur'an okunduğunu da duydu. Tamam. Rivayet doğruymuş. Demek ki müslüman olmuşlar, içeride Kur'an okuyorlar.Demek ki müslüman olmuşlar, içeride Kur'an okuyorlar. Kapıyı açtı,Kapıyı açtı, içeri girdi. içeri girdi.

"Ne okuyorsunuz?!" Onlar Hz. Ömer geldi diye kaldırdılar, Kur'an sayfalarını sakladılar. Ama duymuştu."Ne okuyorsunuz?!" Onlar Hz. Ömer geldi diye kaldırdılar, Kur'an sayfalarını sakladılar. Ama duymuştu. "Ne okuyorsunuz? dedi."Ne okuyorsunuz? dedi. Kızgınlığından vurmaya başladı. Onlar da artık bir noktada dediler ki; "Tamam, müslümanız, ne yapalım.Kızgınlığından vurmaya başladı. Onlar da artık bir noktada dediler ki; "Tamam, müslümanız, ne yapalım. İstersen vur, istersen öldür; müslüman olduk biz!" dediler.İstersen vur, istersen öldür; müslüman olduk biz!" dediler. Kızkardeşi bile böyle o babayiğit Hz. Ömer'e karşı çıktı. O kocasına filan vurmaya başlayınca dayanamadı.Kızkardeşi bile böyle o babayiğit Hz. Ömer'e karşı çıktı. O kocasına filan vurmaya başlayınca dayanamadı. Haksız tabii ötekisi. "Eh!" dediler. O zaman bu itirazdanHaksız tabii ötekisi. "Eh!" dediler. O zaman bu itirazdan biraz afalladı, oturdu. "Getirin bakayım şu okuduğunuz şeyleri!" dedi.biraz afalladı, oturdu. "Getirin bakayım şu okuduğunuz şeyleri!" dedi. Âyetleri okudukça okudukça kalbi yumuşadı, yumuşadı, yumuşadı... "Beni Resûlullah'a götürün!" dedi. Âyetleri okudukça okudukça kalbi yumuşadı, yumuşadı, yumuşadı... "Beni Resûlullah'a götürün!" dedi.

Resûlullah'a götürdüler. Kapıyı çaldılar. Birisi geldi kapıya. Resûlullah Efendimiz'e gitti dedi ki;Resûlullah'a götürdüler. Kapıyı çaldılar. Birisi geldi kapıya. Resûlullah Efendimiz'e gitti dedi ki; Yâ ResûlallahYâ Resûlallah Ömer gelmiş. Kılıcı da belinde." "Gelsin." dedi Peygamber Efendimiz.Ömer gelmiş. Kılıcı da belinde." "Gelsin." dedi Peygamber Efendimiz. Peygamber Efendimiz'in her huyu güzeldi. Korkaklığı da yok, cesurdu Peygamber Efendimiz.Peygamber Efendimiz'in her huyu güzeldi. Korkaklığı da yok, cesurdu Peygamber Efendimiz. Savaşta en önde çarpışırdı. Öyle bir endişesi yok. "Gelsin." dedi. İçeri girdi, Hz. Ömer müslüman oldu. Savaşta en önde çarpışırdı. Öyle bir endişesi yok. "Gelsin." dedi. İçeri girdi, Hz. Ömer müslüman oldu.

Ne oldu bu Hz. Ömer'in gönlü ya?Ne oldu bu Hz. Ömer'in gönlü ya? Hz. Peygamber'i öldürmek için evden çıkan bu Hz. Ömer'in kalbine, gönlüne, aklına, fikrine, zihniyetine ne oldu?! Hz. Peygamber'i öldürmek için evden çıkan bu Hz. Ömer'in kalbine, gönlüne, aklına, fikrine, zihniyetine ne oldu?!

İşte kalpler Allah'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır.İşte kalpler Allah'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır. Allah kalbini döndürüverdi, gönlü değişti. Kâfir gönlüyken mü'min gönlü oldu.Allah kalbini döndürüverdi, gönlü değişti. Kâfir gönlüyken mü'min gönlü oldu. İmanı sevdi, İslâm'ı sevdi, müslüman oldu. Gönül nerede? Göster, nerede gönül? İmanı sevdi, İslâm'ı sevdi, müslüman oldu.

Gönül nerede? Göster, nerede gönül?

Vallaha bilmem. Bir yerlerde ama, içimizde bir yerde işte. Burada mıdır, burada mıdır?.. Vallaha bilmem. Bir yerlerde ama, içimizde bir yerde işte. Burada mıdır, burada mıdır?..

İnsanın gönlü, iç âlemi, zihniyeti, aklı, fikri, düşüncesi, duygularıİnsanın gönlü, iç âlemi, zihniyeti, aklı, fikri, düşüncesi, duyguları değişiverdi. Allah değiştiriyor. Demek ki Allah'ın rahmet parmağıyla gazap parmağı arasında… değişiverdi. Allah değiştiriyor. Demek ki Allah'ın rahmet parmağıyla gazap parmağı arasında…

Tabii başka parmakları var. Parmak ne demek, onu da hiç izah etmiyoruz.Tabii başka parmakları var. Parmak ne demek, onu da hiç izah etmiyoruz. Ne haddimize, nasıl izah edelim, ne diyelim? Bizim parmağımız gibi mi? Hayır. Ne haddimize, nasıl izah edelim, ne diyelim? Bizim parmağımız gibi mi?

Hayır.

Neden? Onu nereden biliyorsun bizim parmağımız gibi olmadığını? Neden? Onu nereden biliyorsun bizim parmağımız gibi olmadığını?

Leyse ke-mislihî şey'ün . "O'nun gibi bir şey yok" da ondan, oradan biliyorum. O kesin. Leyse ke-mislihî şey'ün . "O'nun gibi bir şey yok" da ondan, oradan biliyorum. O kesin.

Bizim gibi değil ama nasıl? Nasıl olduğunu bilemeyiz.Bizim gibi değil ama nasıl?

Nasıl olduğunu bilemeyiz.
Başka bir ikincisi olmayan şeyi nasıl bileceksin? Bilemezsin. "Şunun gibi" diyemezsin ki, ikincisi yok.Başka bir ikincisi olmayan şeyi nasıl bileceksin? Bilemezsin. "Şunun gibi" diyemezsin ki, ikincisi yok. Şerîki var mı? Şerîki olmadığı için bilemezsin. Ama Hz. Ömer'in gönlü döndü.Şerîki var mı? Şerîki olmadığı için bilemezsin.

Ama Hz. Ömer'in gönlü döndü.
Rüzgar buradan esiyordu, ok bu tarafı gösteriyordu; döndü, bu tarafı göstermeye başladı.Rüzgar buradan esiyordu, ok bu tarafı gösteriyordu; döndü, bu tarafı göstermeye başladı. Değişti işte, bir şey oldu. İşte gönüller Allah'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır. Değişti işte, bir şey oldu. İşte gönüller Allah'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır.

Adam katilken gözü yaşlı, eli tesbihli insan oluverir. Allah her şeye kâdirdir. Çıkmadık canda ümit vardır.Adam katilken gözü yaşlı, eli tesbihli insan oluverir. Allah her şeye kâdirdir. Çıkmadık canda ümit vardır. Değişebilir. Onun için, günahkârlara da ümitsizlikle bakmayın.Değişebilir. Onun için, günahkârlara da ümitsizlikle bakmayın. "Belki düzelir ya! Daha yaşıyor bu adam. Belki bir zaman gelir, düzelir." diye, öyle davranın. "Belki düzelir ya! Daha yaşıyor bu adam. Belki bir zaman gelir, düzelir." diye, öyle davranın. Düzelme ihtimalini düşünerek düzeltecek gibi davranın. Çünkü düzelebilir, belli olmaz. Düzelme ihtimalini düşünerek düzeltecek gibi davranın. Çünkü düzelebilir, belli olmaz.

Amerika'da Cleveland diye bir şehre Cuma namazı kılmak için uğradık.Amerika'da Cleveland diye bir şehre Cuma namazı kılmak için uğradık. Detroit şehrinden New York'a doğru geliyoruz, Cleveland'da öğle vakti oldu, uğradık.Detroit şehrinden New York'a doğru geliyoruz, Cleveland'da öğle vakti oldu, uğradık. Orada bir cami varmış köşede. Güzel bir köşkü cami yapmışlar, üç katlı. Orada Cuma namazı kıldık.Orada bir cami varmış köşede. Güzel bir köşkü cami yapmışlar, üç katlı. Orada Cuma namazı kıldık. Adamlar bize ziyafet çekti, Cuma namazını bize kıldırdılar, hutbeyi bize okutturdular.Adamlar bize ziyafet çekti, Cuma namazını bize kıldırdılar, hutbeyi bize okutturdular. Hiç unutmuyorum. Böyle belli, bir zamanlar dağ gibiymiş, uzun boylu,Hiç unutmuyorum. Böyle belli, bir zamanlar dağ gibiymiş, uzun boylu, geniş omuzlu bir zenci, ihtiyar, biraz kamburlaşmış; ama hâlâ canlı. O böyle hizmete koşturuyor.geniş omuzlu bir zenci, ihtiyar, biraz kamburlaşmış; ama hâlâ canlı. O böyle hizmete koşturuyor. Ekmek getiriyor, kaşık getiriyor, tabak getiriyor, mutfağa giriyor çıkıyor… Ekmek getiriyor, kaşık getiriyor, tabak getiriyor, mutfağa giriyor çıkıyor… Dışarı gittiği zaman dediler ki; "Hocam bunu tanıyor musun? Bu kim?" Dışarı gittiği zaman dediler ki;

"Hocam bunu tanıyor musun? Bu kim?"

"Ne bileyim ben. Cleveland'a ilk defa geldim. Ne bileyim adamı." "Ne bileyim ben. Cleveland'a ilk defa geldim. Ne bileyim adamı."

Dediler ki; "Bu zât, evvelce bu şehrin mafya çetesinin reisiydi. Sonra müslüman oldu.Dediler ki;

"Bu zât, evvelce bu şehrin mafya çetesinin reisiydi. Sonra müslüman oldu.
İşte böyle hizmet ehli bir insan oldu." New York'ta bir camide söylediler.İşte böyle hizmet ehli bir insan oldu."

New York'ta bir camide söylediler.
Yahudi müslüman olmuş. Teksas'ta petrol kuyuları varmış. Zengin adam. Kuyusundan petrol akıyor. Yahudi müslüman olmuş. Teksas'ta petrol kuyuları varmış. Zengin adam. Kuyusundan petrol akıyor. Zengin, yahudi. Öyle mütevâzıymış ki kapısından girince caminin eşiğinde boynu bükük otururmuş.Zengin, yahudi. Öyle mütevâzıymış ki kapısından girince caminin eşiğinde boynu bükük otururmuş. Camiyi süpürürmüş. Neden? Allah kalbini döndürdü.Camiyi süpürürmüş.

Neden?

Allah kalbini döndürdü.
Döndürebilir, ümidini kesme. Mü'min bir insanın kalbi de döner, kork.Döndürebilir, ümidini kesme.

Mü'min bir insanın kalbi de döner, kork.
Kendine mağrur olma. Allah'tan kork! Bir imanlı insanKendine mağrur olma. Allah'tan kork! Bir imanlı insan kâfir olur, kâfir gider. Neden? Vardır bir edepsizliği. Bir şamar yer, ilâhîkâfir olur, kâfir gider.

Neden?

Vardır bir edepsizliği. Bir şamar yer, ilâhî
tokada bir uğrar; tepetaklak cehenneme yuvarlanır gider. "Ya evvelce hacca gitmişti, namaz kılıyordu…"tokada bir uğrar; tepetaklak cehenneme yuvarlanır gider. "Ya evvelce hacca gitmişti, namaz kılıyordu…" Geçti. Sonunda bozuldu, böyle oldu. Onun için, nasıl yaşayacağız muhterem kardeşlerim? Geçti. Sonunda bozuldu, böyle oldu.

Onun için, nasıl yaşayacağız muhterem kardeşlerim?

İki duygunun arasında yaşayacağız: Ümit ve korku. Korku ile ümit arasında. Beyne'l-havfi ve'r-recâ.İki duygunun arasında yaşayacağız: Ümit ve korku. Korku ile ümit arasında. Beyne'l-havfi ve'r-recâ. Havf "korku" demek. Recâ "ümit" demek.Havf "korku" demek. Recâ "ümit" demek. Hem Allah'ın rahmetini umacağız hem de "Bu nimetler elden kaçar mı acaba?" diyeHem Allah'ın rahmetini umacağız hem de "Bu nimetler elden kaçar mı acaba?" diye titreyeceğiz, ağlayacağız, yalvaracağız. Secdeye varacağız, seccadenin önü ıslanacak.titreyeceğiz, ağlayacağız, yalvaracağız. Secdeye varacağız, seccadenin önü ıslanacak. "Aman yâ Rabbi! Bu imanı bana verdin, şimdi beni imansız bırakıp da göçürürsen âhirete hâlim nice olur?"Aman yâ Rabbi! Bu imanı bana verdin, şimdi beni imansız bırakıp da göçürürsen âhirete hâlim nice olur? Aman yâ Rabbi!" Aman yâ Rabbi!"

Ne diyor Süleyman Çelebi? Cennetlik, mübarek... Allah cennetlik etsin. Cennette makamını yüksek etsin. Ne diyor Süleyman Çelebi? Cennetlik, mübarek... Allah cennetlik etsin. Cennette makamını yüksek etsin.

Yâ İlâhî, saklagıl îmânımız Verelim îmân ile tâ canımız. Yâ İlâhî, saklagıl îmânımız

Verelim îmân ile tâ canımız.

"Yâ Rabbi! İmanımızı koru da şu canımızı imanlı iken verelim, imansız göçmeyelim âhirete." diyor. "Yâ Rabbi! İmanımızı koru da şu canımızı imanlı iken verelim, imansız göçmeyelim âhirete." diyor.

Çok mühim! Şu anda müslüman olmak birazcık mühim. Ama en sonu en mühim.Çok mühim! Şu anda müslüman olmak birazcık mühim. Ama en sonu en mühim. En son dakika, en son ruhunu teslim ettiği zaman en mühim! Neden? En son dakika, en son ruhunu teslim ettiği zaman en mühim!

Neden?

Şeytan gelir, insanın imanını o zaman almaya çalışır. "Sen Allah'a inanıyor musun?" Şeytan gelir, insanın imanını o zaman almaya çalışır.

"Sen Allah'a inanıyor musun?"

"E inanıyorum tabii!" "Ya öyle mi? Ama filanca Batılı filozof şöyle dememiş mi?" "E inanıyorum tabii!"

"Ya öyle mi? Ama filanca Batılı filozof şöyle dememiş mi?"

Bir bocalamaya başlar… "Descartes böyle demiş,Bir bocalamaya başlar…

"Descartes böyle demiş,
Nietzsche böyle demiş, [şu] böyle demiş..." Ne derse desin zıpırlar, zibidiler! Bana ne!Nietzsche böyle demiş, [şu] böyle demiş..."

Ne derse desin zıpırlar, zibidiler! Bana ne!
Benim Peygamber-i Zîşânım var. Benim Kur'ân-ı Kerîmim var!Benim Peygamber-i Zîşânım var. Benim Kur'ân-ı Kerîmim var! Ama işte o tahsili görüyorlar ya kolejlerde, Batılar'da [vesairelerde...] "Nietzsche böyle demiş,Ama işte o tahsili görüyorlar ya kolejlerde, Batılar'da [vesairelerde...] "Nietzsche böyle demiş, Kant böyle demiş..."Kant böyle demiş..." Descartes, Kant, Pascal... Bana ne onlardan! Çün bi hâni hikmet-i Yunâniyân Descartes, Kant, Pascal... Bana ne onlardan!

Çün bi hâni hikmet-i Yunâniyân

Hikmet-i imâniyân râ hem-bidân. Hikmet-i imâniyân râ hem-bidân.

Eğer onları okuduysan biraz da gel müslümanların alimlerini bir dinle bakalım.Eğer onları okuduysan biraz da gel müslümanların alimlerini bir dinle bakalım. Bir de o tarafını öğren işin. Kazın ayağı öyle değil. Onların dediği gibi değil. Onların gözü kör.Bir de o tarafını öğren işin. Kazın ayağı öyle değil. Onların dediği gibi değil. Onların gözü kör. Onlar âhireti görmüyorlar. Onların kalpleri kara. Onların gönüllerinden bir şey çıkmaz.Onlar âhireti görmüyorlar. Onların kalpleri kara. Onların gönüllerinden bir şey çıkmaz. Mü'min alimleri gel de gör bakalım. Mü'min alimleri gel de gör bakalım. Ne kadar ârif insanlar, ne kadar temiz insanlar, ne kadar güzel ahlâklı insanlar... Canımız feda olsun! Ne kadar ârif insanlar, ne kadar temiz insanlar, ne kadar güzel ahlâklı insanlar... Canımız feda olsun! Ne kadar Allah'ın evliyâsı, ne kadar güzel insanlar! Hepsinin menâkıbını okuyoruz, biliyoruz.Ne kadar Allah'ın evliyâsı, ne kadar güzel insanlar! Hepsinin menâkıbını okuyoruz, biliyoruz. Var mı bir bizim evliyâmız gibi, o mübarek Allah'ın sevgili kulları gibi bir tanesi? Yok! Var mı bir bizim evliyâmız gibi, o mübarek Allah'ın sevgili kulları gibi bir tanesi?

Yok!

Hem kötü insanlar tevbekâr olabilir, iyi olabilir diye ümit besleyeceğiz, çalışacağız;Hem kötü insanlar tevbekâr olabilir, iyi olabilir diye ümit besleyeceğiz, çalışacağız; hem de imanımızın son zamana kadar korunması lazım diye korumaya dikkat edeceğiz,hem de imanımızın son zamana kadar korunması lazım diye korumaya dikkat edeceğiz, iman ile can vermeye gayret edeceğiz. İşin esası bu. Dönüverir. Kalp döner, takallub ediverir, kalboluverir. iman ile can vermeye gayret edeceğiz. İşin esası bu. Dönüverir. Kalp döner, takallub ediverir, kalboluverir.

Kalbolmak ne demek? "Şu şey şu hâle kalboldu." "Döndü." demek. Kalp döner.Kalbolmak ne demek?

"Şu şey şu hâle kalboldu."

"Döndü." demek.

Kalp döner.
Dönüverir, bir anda aklına bir yanlış fikir geliverir. Hiç insanın kendisine güvenmesine lüzum yoktur. Dönüverir, bir anda aklına bir yanlış fikir geliverir. Hiç insanın kendisine güvenmesine lüzum yoktur.

Allah ne güzellikler yaratmış!Allah ne güzellikler yaratmış! Bu böcekler, bu hayat, bu faaliyet, bu cevvâliyet, bu renkler, bu manzaralar... Bu böcekler, bu hayat, bu faaliyet, bu cevvâliyet, bu renkler, bu manzaralar... İnsan hayran olur ya! Sarhoş gibi dolaşır ortalıkta… Niye böyle sen yalpalıyorsun kardeşim? İnsan hayran olur ya! Sarhoş gibi dolaşır ortalıkta…

Niye böyle sen yalpalıyorsun kardeşim?

"Allah'ın güzel işlerine baktım da mest oldum da ondan."Allah'ın güzel işlerine baktım da mest oldum da ondan. Bayılıyorum hocam da ondan." Ne güzellikler yaratmış Allah!Bayılıyorum hocam da ondan."

Ne güzellikler yaratmış Allah!
Kamyon yok, arazöz -su taşıma aracı- yok, tanker -su taşıma aracı- yok, şunu yok, bunu yok...Kamyon yok, arazöz -su taşıma aracı- yok, tanker -su taşıma aracı- yok, şunu yok, bunu yok... Allah denizlerden suları havalandırıyor. Tebareka'llâhu ahsenü'l-hâlikîn.Allah denizlerden suları havalandırıyor. Tebareka'llâhu ahsenü'l-hâlikîn. Resmen havalandırıyor, açıkça, alenen… İstersen sen de bak. Havada bulut oluyor.Resmen havalandırıyor, açıkça, alenen… İstersen sen de bak. Havada bulut oluyor. Yığın yığın,Yığın yığın, kat katkat kat bulut oluyor. Uçaklar kalktığı zaman buluta bir giriyor, gidiyor gidiyor,bulut oluyor. Uçaklar kalktığı zaman buluta bir giriyor, gidiyor gidiyor, öbür tarafından zor çıkıyor. Böyle yığın yığın havada sular…öbür tarafından zor çıkıyor. Böyle yığın yığın havada sular… Ondan sonra rüzgara diyor ki; "Al bu bulutları, falanca yere götür."Ondan sonra rüzgara diyor ki; "Al bu bulutları, falanca yere götür." Şakırda şakır şakırda şakır, şırıl şırıl şuralarından akıyor.Şakırda şakır şakırda şakır, şırıl şırıl şuralarından akıyor. "Yâ Rabbi çok şükür!" Sular... Ağaçlar,"Yâ Rabbi çok şükür!" Sular... Ağaçlar, yapraklar titriyor böyle, "Oh, su geldi!" diye. Titremesini görmüyor musun? Böyle tir tir titriyor…yapraklar titriyor böyle, "Oh, su geldi!" diye. Titremesini görmüyor musun? Böyle tir tir titriyor… Su geldi diye heyecanından, zevkinden dört köşe oluyor.Su geldi diye heyecanından, zevkinden dört köşe oluyor. Ondan sonra dipten köklerOndan sonra dipten kökler onları alıyor. Güneşten gelen ışınlar, yaprak laboratuvarında işlemden geçiyor.onları alıyor. Güneşten gelen ışınlar, yaprak laboratuvarında işlemden geçiyor. Buradan bir kabarcık çıkıyor, şöyle bir yumru oluyor, kıpkırmızı oluyor. İnsanoğlu onu alıyor,Buradan bir kabarcık çıkıyor, şöyle bir yumru oluyor, kıpkırmızı oluyor. İnsanoğlu onu alıyor, bir ısırıyor; elma. Aman Allahım! Ne güzellikler yaratmış Allah! bir ısırıyor; elma. Aman Allahım! Ne güzellikler yaratmış Allah!

Cahillerden etmesin, bir. Bir de bildikten sonra bildiğini uygulamak nasip etsin. Cahillerden etmesin, bir. Bir de bildikten sonra bildiğini uygulamak nasip etsin.

Âhirette, cehennemde bu dilin azabının nasıl olduğunu düşün.Âhirette, cehennemde bu dilin azabının nasıl olduğunu düşün. İki fersah boyunda dili yerde sürtünecek, insanlar üstüne basacak.İki fersah boyunda dili yerde sürtünecek, insanlar üstüne basacak. Dilinin üstüne basılmış bir insanın nasıl sıkıntı çekeceğini düşün. Dilinin üstüne basılmış bir insanın nasıl sıkıntı çekeceğini düşün. Vücudu kocaman büyütülmüş, cayır cayır her taraf yanıyor.Vücudu kocaman büyütülmüş, cayır cayır her taraf yanıyor. Koca, böyle 190 tane Uhud dağı boyunca bir yer, cehennem kütüğü insan, cayır cayırKoca, böyle 190 tane Uhud dağı boyunca bir yer, cehennem kütüğü insan, cayır cayır yanıyor! Bunu göz önüne getir, cehennemden kork, cenneti arzula, cennete yarar iş yap;yanıyor! Bunu göz önüne getir, cehennemden kork, cenneti arzula, cennete yarar iş yap; cehenneme yarar işten elini eteğini, gözünü kulağını çek! İşin aslı bu. İlmiyle âmil olmayana bir şey yok.cehenneme yarar işten elini eteğini, gözünü kulağını çek! İşin aslı bu. İlmiyle âmil olmayana bir şey yok. Bilmek yetmiyor, bildiğini ihlâsla uygulamak lazım. Bilmek yetmiyor, bildiğini ihlâsla uygulamak lazım.

Fâtiha-i Şerîfe mea'l-Besmele... Fâtiha-i Şerîfe mea'l-Besmele...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2