Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Evvel 1446
22 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:52
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

İslam'ın 5 Temel Gayesi ve İnsana Etkileri

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

4 Rebîü'l-Evvel 1421 / 07.06.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İmanımızı Korumalıyız, İcazetnamenin Önemi, İlim En Samimi Arkadaştır, Hilm İlmin Veziridir, İşlerimizi Yumuşaklıkla Yapacağız, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

İslam'ın 5 Temel Gayesi ve İnsana Etkileri

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

4 Rebîü'l-Evvel 1421 / 07.06.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İmanımızı Korumalıyız, İcazetnamenin Önemi, İlim En Samimi Arkadaştır, Hilm İlmin Veziridir, İşlerimizi Yumuşaklıkla Yapacağız, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bunlara sahip ol da Allah seni bunlarla menfaatlendirsin.Bunlara sahip ol da Allah seni bunlarla menfaatlendirsin. Hem dünyevî menfaatlere nâil ol hem sevaplara nâil ol; Hem dünyevî menfaatlere nâil ol hem sevaplara nâil ol; hem dünyada rahat et hem âhirette ecre, sevaba mükâfata nâil ol, demek. hem dünyada rahat et hem âhirette ecre, sevaba mükâfata nâil ol, demek. Menfaat; dinî menfaat, uhrevî menfaat...Menfaat; dinî menfaat, uhrevî menfaat... Ama Allahu Teâlâ hazretlerinin emrettiği her şeyde, her işte uhrevî menfaat,Ama Allahu Teâlâ hazretlerinin emrettiği her şeyde, her işte uhrevî menfaat, âhirete ait menfaat olduğu gibi aynı zamanda insanların dünyasına da faydası vardır. âhirete ait menfaat olduğu gibi aynı zamanda insanların dünyasına da faydası vardır.

Neyi emretmişse hem dünya için faydalıdır hem insanın âhireti için faydalıdır.Neyi emretmişse hem dünya için faydalıdır hem insanın âhireti için faydalıdır. İnsan dinin emirlerini, Allah'ın emirlerini tutarsa hem dünyada aziz ve bahtiyar olurİnsan dinin emirlerini, Allah'ın emirlerini tutarsa hem dünyada aziz ve bahtiyar olur hem âhirette aziz ve bahtiyar olur. hem âhirette aziz ve bahtiyar olur. İki cihanda saadete erer, iki cihanda nimete mazhar olur.İki cihanda saadete erer, iki cihanda nimete mazhar olur. Onun için, Mehmed Zihni Efendi ilmihâl kitabı yazmış, ismine Nîmet-i İslâm demiş.Onun için, Mehmed Zihni Efendi ilmihâl kitabı yazmış, ismine Nîmet-i İslâm demiş. En büyük nimet olan İslâm, ondan büyük nimet olmaz. Çünkü hem dünyada bahtiyar ediyor hem âhirette. En büyük nimet olan İslâm, ondan büyük nimet olmaz. Çünkü hem dünyada bahtiyar ediyor hem âhirette.

İnsan iyi bir müslüman olduğu zaman,İnsan iyi bir müslüman olduğu zaman, tam iyi bir müslüman olarak yaşadığı zaman dünyası da bütün öteki insanların dünyasından daha iyi olur.tam iyi bir müslüman olarak yaşadığı zaman dünyası da bütün öteki insanların dünyasından daha iyi olur. İyi bir müslüman olamadığı zaman, olamadığı nispette dünyası da karışık olur.İyi bir müslüman olamadığı zaman, olamadığı nispette dünyası da karışık olur. Pişmanlıklar olur, üzüntüler olur. İleride anlar. "Keşke öyle yapmasaydım…Pişmanlıklar olur, üzüntüler olur. İleride anlar. "Keşke öyle yapmasaydım… Allah'ın emrini tutmadım; günah işledim, Resûlullah'ın sünnetine uymadım, bid'at işledim,Allah'ın emrini tutmadım; günah işledim, Resûlullah'ın sünnetine uymadım, bid'at işledim, ondan böyle oldu…" diye sonunda mutlaka pişman olur. ondan böyle oldu…" diye sonunda mutlaka pişman olur.

Cenâb-ı Hak insanlara bir şeyi emretmişse mutlaka faydası vardır.Cenâb-ı Hak insanlara bir şeyi emretmişse mutlaka faydası vardır. Bir şeyi yasak eylemişse mutlaka insanlara zarar vardır da ondan yasak etmiştir.Bir şeyi yasak eylemişse mutlaka insanlara zarar vardır da ondan yasak etmiştir. Misal: İçkiyi yasak etmiş, zararı var; domuz etini yasak etmiş, zararı var.Misal: İçkiyi yasak etmiş, zararı var; domuz etini yasak etmiş, zararı var. Zararlı olan şeyleri yasak etmiştir; faydalı olan şeyleri emretmiştir. Zararlı olan şeyleri yasak etmiştir; faydalı olan şeyleri emretmiştir.

İslâm'ın beş ana amacı vardır: 1.İnsanın imanını korumak, düzeltmek.İslâm'ın beş ana amacı vardır:

1.İnsanın imanını korumak, düzeltmek.
Kafasını, kalbini Allah'ın sevdiği, razı olduğu imana sahip etmek. İmanı korumak. Kafasını, kalbini Allah'ın sevdiği, razı olduğu imana sahip etmek. İmanı korumak.

2.Bedeni korumak. İslâm'ın bütün emirlerinde bedeni koruma vardır. Ona zarar vermeme vardır.2.Bedeni korumak. İslâm'ın bütün emirlerinde bedeni koruma vardır. Ona zarar vermeme vardır. Sağlık kazandırma vardır. İslâm'ın emirlerinin sağlığına, bedenine faydası vardır.Sağlık kazandırma vardır. İslâm'ın emirlerinin sağlığına, bedenine faydası vardır. Oruç tutar, sağlık bulur; gece teheccüd namazına kalkar, sağlık bulur; abdest alır, sağlık bulur.Oruç tutar, sağlık bulur; gece teheccüd namazına kalkar, sağlık bulur; abdest alır, sağlık bulur. Her şeyinde bedenine de faydası vardır. Her şeyinde bedenine de faydası vardır.

3. İslâm malı da korumayı esas almıştır. Mala zarar verilmez.3. İslâm malı da korumayı esas almıştır. Mala zarar verilmez. İslâm'da insan kendi malını bile tahrip edemez. Zarar vermek yoktur.İslâm'da insan kendi malını bile tahrip edemez. Zarar vermek yoktur. Birisi zarar verdiyse, zarara, onun malını yok ederek karşılık vermek de yoktur.Birisi zarar verdiyse, zarara, onun malını yok ederek karşılık vermek de yoktur. Mesela bir köylüye öteki, düşmanlık etti. Gitti, onun harmanını yaktı.Mesela bir köylüye öteki, düşmanlık etti. Gitti, onun harmanını yaktı. O da kaçarken onu uzaktan gördü ama ispat edemiyor. O da kaçarken onu uzaktan gördü ama ispat edemiyor. "Tamam o yaptı. Ben de giderim onun harmanını yakarım!" diyemez. "Tamam o yaptı. Ben de giderim onun harmanını yakarım!" diyemez. Çünkü harmanın bir kabahati yok, buğdayın bir kabahati yok, samanın bir kabahati yok; adamın kabahati var. Çünkü harmanın bir kabahati yok, buğdayın bir kabahati yok, samanın bir kabahati yok; adamın kabahati var.

"O benim evimi yıktı, ben de onun evini yıkarım!" Olmaz. "O benim evimi yıktı, ben de onun evini yıkarım!"

Olmaz.

"O benim camımı kırdı, ben de onun camını kırarım!" Olmaz. İslâm'da yasaktır."O benim camımı kırdı, ben de onun camını kırarım!"

Olmaz. İslâm'da yasaktır.
İslâm, yapılmış mala da değer verir, onu da korur. 4.İslâm aklı da korur.İslâm, yapılmış mala da değer verir, onu da korur.

4.İslâm aklı da korur.
Akla zarar veren her şeyi yasaklamıştır. Esrar, afyon, hap, aspirin, gripin, panalgine...Akla zarar veren her şeyi yasaklamıştır. Esrar, afyon, hap, aspirin, gripin, panalgine... Bazen böyle hapları da yutunca insanın aklı uyuşuyormuş. İçki, şarap, rakı, votka…Bazen böyle hapları da yutunca insanın aklı uyuşuyormuş. İçki, şarap, rakı, votka… cinsi, adı ne olursa olsun, aklı engelleyen, aklı gideren her şeyi yasaklamıştır. cinsi, adı ne olursa olsun, aklı engelleyen, aklı gideren her şeyi yasaklamıştır.

5.Nesli de korumayı esas almıştır. Evlatları, nesilleri korumayı esas almıştır.5.Nesli de korumayı esas almıştır. Evlatları, nesilleri korumayı esas almıştır. Evliliği helal kılmıştır; neslin bozulmasını haram kılmıştır. Evliliği helal kılmıştır; neslin bozulmasını haram kılmıştır. Anası babası belli olmayan çocuk ortaya çıkmasın diye de düğünle, nikâhla evlenme usulünü koymuştur.Anası babası belli olmayan çocuk ortaya çıkmasın diye de düğünle, nikâhla evlenme usulünü koymuştur. Neslin üremesi de öyle gelişigüzel ormandaki hayvanlar gibi değildir. Neslin üremesi de öyle gelişigüzel ormandaki hayvanlar gibi değildir.

İslâm'ın amaçları çok yücedir, çok güzeldir. Menfaatleri hem dünyaya aittir hem de âhirete aittir.İslâm'ın amaçları çok yücedir, çok güzeldir. Menfaatleri hem dünyaya aittir hem de âhirete aittir. İbn Abbas, Abdullah b. Abbas radıyallahu anhümâ râvisi olduğuna göre Peygamber Efendimiz; İbn Abbas, Abdullah b. Abbas radıyallahu anhümâ râvisi olduğuna göre Peygamber Efendimiz;

"İşte ben sana bazı şeyler öğreteyim, birkaç haslet öğreteyim. Onları yap."İşte ben sana bazı şeyler öğreteyim, birkaç haslet öğreteyim. Onları yap. Onlara sahip ol da Allah seni menfaatlendirsin." diyor. Menfaatli bir kul ol.Onlara sahip ol da Allah seni menfaatlendirsin." diyor.

Menfaatli bir kul ol.
Hem dünyada hem âhirette rahat et, dünyan âhiretin mâmur olsun demek istiyor.Hem dünyada hem âhirette rahat et, dünyan âhiretin mâmur olsun demek istiyor. O halde biz de kulaklarımızı açalım. Can kulağıyla dinleyelim. Bunları aklımızda tutalım. O halde biz de kulaklarımızı açalım. Can kulağıyla dinleyelim. Bunları aklımızda tutalım. Bu tavsiye ettiği şeylere sahip olalım. Biz de menfaatlenelim. Bizim de dünyamız âhiretimiz iyi olsun. Bu tavsiye ettiği şeylere sahip olalım. Biz de menfaatlenelim. Bizim de dünyamız âhiretimiz iyi olsun.

Ondan sonra buyuruyor ki; Ondan sonra buyuruyor ki;

Aleyke bi'l-ilm. "Sana ilim öğrenmeyi vasiyet ederim, tavsiye ederim.Aleyke bi'l-ilm. "Sana ilim öğrenmeyi vasiyet ederim, tavsiye ederim. İlim öğrenmek, senin vazifen olsun, boynunun borcu olsun, önemli işin olsun." İlim öğrenmek, senin vazifen olsun, boynunun borcu olsun, önemli işin olsun."

İlim öğrenmek en güzel, mektepte olur. Çünkü üstat öğretir. İlmi en iyi, bilen insan öğretir.İlim öğrenmek en güzel, mektepte olur. Çünkü üstat öğretir. İlmi en iyi, bilen insan öğretir. Ama ilmi öğrenmenin yolları çoktur. İnsan kendi kendine kitap okuyarak da ilim öğrenir.Ama ilmi öğrenmenin yolları çoktur. İnsan kendi kendine kitap okuyarak da ilim öğrenir. Etrafına dikkatli bakarsa oradan da ilim öğrenir.Etrafına dikkatli bakarsa oradan da ilim öğrenir. Kuşlara bakar, kedilere bakar, her baktığı şeyden ibret çıkartır, oradan kendisini düzeltebilir. Kuşlara bakar, kedilere bakar, her baktığı şeyden ibret çıkartır, oradan kendisini düzeltebilir.

Evliyâullahtan birisi kediye bakmış.Evliyâullahtan birisi kediye bakmış. Farenin tıkırtısını duyup deliğin karşısında pürdikkat kıpırdamadan saatlerce duruyor:Farenin tıkırtısını duyup deliğin karşısında pürdikkat kıpırdamadan saatlerce duruyor: "Şuna bak yahu! Ne sabır! İşi başarmak için ne kadar bekliyor! Nasıl pürdikkat bakıyor deliğe!"Şuna bak yahu! Ne sabır! İşi başarmak için ne kadar bekliyor! Nasıl pürdikkat bakıyor deliğe! Nasıl gözlerini kapatmıyor, uyumuyor!.." diye ondan ibret almış. Nasıl gözlerini kapatmıyor, uyumuyor!.." diye ondan ibret almış. Horoza bakarsın; "Aferin yahu! Şu hayvanın hayvan olmasına rağmen cömertliğine bak!Horoza bakarsın; "Aferin yahu! Şu hayvanın hayvan olmasına rağmen cömertliğine bak! Yemi görüyor, gagasıyla onu yer gibi yapıyor. Gık gık toprağa vuruyor, tavukları çağırıyor.Yemi görüyor, gagasıyla onu yer gibi yapıyor. Gık gık toprağa vuruyor, tavukları çağırıyor. Horoz hemen gık gık dedi mi tavuklar pıtı pıtı pıtı kanatlarını çırparak oraya koşarlar.Horoz hemen gık gık dedi mi tavuklar pıtı pıtı pıtı kanatlarını çırparak oraya koşarlar. Bakarlar, onun gaga vurduğu yerde yem var, onu yerler. Yemez, yedirir. Ne cömert mahlûk yahu! Bakarlar, onun gaga vurduğu yerde yem var, onu yerler. Yemez, yedirir. Ne cömert mahlûk yahu! Nasıl bakıyor bak ailesine, tavuklarına! Nasıl kolluyor!" Nasıl bakıyor bak ailesine, tavuklarına! Nasıl kolluyor!"

İnsan ibret alır. Her mahlûktan ibret alabilir. Dikkat ederse çevrisindeki her olaydan bir şey öğrenebilir.İnsan ibret alır. Her mahlûktan ibret alabilir. Dikkat ederse çevrisindeki her olaydan bir şey öğrenebilir. Ama en iyisi, mütehassıs, uzman üstattan öğrenmektir. Çünkü kestirmeden götürür üstat.Ama en iyisi, mütehassıs, uzman üstattan öğrenmektir. Çünkü kestirmeden götürür üstat. Saatlerce, günlerce kafa yorup anlamadığı şeyi hemen anlatıverir. Saatlerce, günlerce kafa yorup anlamadığı şeyi hemen anlatıverir.

"Bak orada sen yanlış yapıyorsun. Onu öyle tutma, bunu böyle yap…" "Bak orada sen yanlış yapıyorsun. Onu öyle tutma, bunu böyle yap…"

Onun için çırakları usta yetiştiriyor. İlimde de öyledir.Onun için çırakları usta yetiştiriyor. İlimde de öyledir. Büyük üstat oturdu mu konuyu bir anlatır, herkes anlar.Büyük üstat oturdu mu konuyu bir anlatır, herkes anlar. Meseleyi iyi bilen çok güzel anlatır; bilmeyen eveler geveler, karşısındaki de bir şey anlamaz. Meseleyi iyi bilen çok güzel anlatır; bilmeyen eveler geveler, karşısındaki de bir şey anlamaz.

"Yahu bu adam bu konferansı verdi ama ne demek istedi? Kafam almadı, anlamadım. Kardeşim sen anladın mı?" "Yahu bu adam bu konferansı verdi ama ne demek istedi? Kafam almadı, anlamadım. Kardeşim sen anladın mı?"

"Vallahi ben de anlamadım…" Neden? Adamın, söyleyenin zaten kafası karışık."Vallahi ben de anlamadım…"

Neden?

Adamın, söyleyenin zaten kafası karışık.
Bir laf anlaşılmamışsa söyleyen onu tam düşünememiş de ondan.Bir laf anlaşılmamışsa söyleyen onu tam düşünememiş de ondan. Bazen bir kitabı okursunuz okursunuz okursunuz, -benim başıma çok geldi- hiçbir şey anlaşılmıyor. Bazen bir kitabı okursunuz okursunuz okursunuz, -benim başıma çok geldi- hiçbir şey anlaşılmıyor.

Allah Allah! Neden? Yazar üstat bir yazar değil, acemi.Allah Allah!

Neden?

Yazar üstat bir yazar değil, acemi.
Konusunu anlatamamış. Evelemiş gevelemiş. Üstat, geçer tahtaya. İki kelimeyle şıp anlatır. Konusunu anlatamamış. Evelemiş gevelemiş. Üstat, geçer tahtaya. İki kelimeyle şıp anlatır.

"Bu böyle miydi yahu! Anladım, tamam…" Neden? Üstat. İyi öğretir."Bu böyle miydi yahu! Anladım, tamam…"

Neden?

Üstat. İyi öğretir.
En iyisi iyi bir üstada yanaşıp ondan öğrenmektir. En iyisi iyi bir üstada yanaşıp ondan öğrenmektir. İlim erbabı insanları da aramalı, bulmalı, yanlarına seyahat etmeli, yanlarında kalmalı. O kadar önemlidir. İlim erbabı insanları da aramalı, bulmalı, yanlarına seyahat etmeli, yanlarında kalmalı. O kadar önemlidir.

Çünkü; "Kitaplarla uğraşsam bulacağım." Bu ne demektir? Çünkü;

"Kitaplarla uğraşsam bulacağım."

Bu ne demektir?

"Tarlayı ekeceğim. Buğdayı alacağım." demektir. "Tarlayı ekeceğim, buğdayı istihsal edeceğim."Tarlayı ekeceğim. Buğdayı alacağım." demektir.

"Tarlayı ekeceğim, buğdayı istihsal edeceğim.
Ondan sonra öğüteceğim, ondan sonra su katacağım, ondan sonra pişireceğim, ondan sonra yiyeceğim." Ondan sonra öğüteceğim, ondan sonra su katacağım, ondan sonra pişireceğim, ondan sonra yiyeceğim."

Yahu şurada fırın var. Al işte fırın! Hazır ekmek, tatlı, çörekli. Gayet güzel, iyi, pişkin...Yahu şurada fırın var. Al işte fırın! Hazır ekmek, tatlı, çörekli. Gayet güzel, iyi, pişkin... Çünkü o üstat. İşte hazır hâle getirmiş. Üstat, ilmi hazır hâle getirir.Çünkü o üstat. İşte hazır hâle getirmiş.

Üstat, ilmi hazır hâle getirir.
Pişirilmiş tabak gibi talebenin önüne koyar, hâlleder. Öyle olmazsa insan kendi kendine yanlış öğrenir.Pişirilmiş tabak gibi talebenin önüne koyar, hâlleder. Öyle olmazsa insan kendi kendine yanlış öğrenir. Yemeği yakar, ziyan eder, pişiremez, hamur bırakır.Yemeği yakar, ziyan eder, pişiremez, hamur bırakır. Bunun gibi; en iyisi, iyi bir üstat buldu mu kıymetini bilip ondan bildiği ilim öğrenmektir. Bunun gibi; en iyisi, iyi bir üstat buldu mu kıymetini bilip ondan bildiği ilim öğrenmektir.

Bizim eski usulde alim, öğrettiğine icazetnâme verir, diploma verir. Yazar: Bizim eski usulde alim, öğrettiğine icazetnâme verir, diploma verir. Yazar:

"Ben falancadan filancadan öğrendiğim şu ilmi şu talebeme öğrettim. O da tam öğrendi. Tasdik ediyorum." "Ben falancadan filancadan öğrendiğim şu ilmi şu talebeme öğrettim. O da tam öğrendi. Tasdik ediyorum."

"Evet, o bu ilmi biliyor ve başkasına da öğretebilir." diye icazetnâme verir. "Evet, o bu ilmi biliyor ve başkasına da öğretebilir." diye icazetnâme verir.

Ankara'da bir iyi imam bizim mahalleye tayin oldu. Adam gönül erbabı, iyi bir insan, iyi bir imam.Ankara'da bir iyi imam bizim mahalleye tayin oldu. Adam gönül erbabı, iyi bir insan, iyi bir imam. Ama konuşurken ağzı yamuluyor. Biraz ağzı yamuluyor.Ama konuşurken ağzı yamuluyor. Biraz ağzı yamuluyor. Cemaat, ağzı yamuk diye beğenmedi. Ama ilmi güzel.Cemaat, ağzı yamuk diye beğenmedi. Ama ilmi güzel. Konuşurken öyle, yüzü öyle.Konuşurken öyle, yüzü öyle. Herhangi bir şey değil de öyle yamultarak konuşuyor. Ne yapalım?Herhangi bir şey değil de öyle yamultarak konuşuyor. Ne yapalım? Onun da yaradılışı öyle, yüzünün hâli öyle. Ama güzel anlatıyor, tane tane anlatıyor, bilerek anlatıyor.Onun da yaradılışı öyle, yüzünün hâli öyle. Ama güzel anlatıyor, tane tane anlatıyor, bilerek anlatıyor. Önüne kitabı koyuyor. Kelime kelime iyi anlatıyor. Baktım, mâşaallah, hoşuma gitti. Önüne kitabı koyuyor. Kelime kelime iyi anlatıyor. Baktım, mâşaallah, hoşuma gitti.

"Konuşmaların bu cemaate faydalı oluyor. Bir de şu kitabı okutsan olmaz mı?" dedim. Boynunu büktü: "Konuşmaların bu cemaate faydalı oluyor. Bir de şu kitabı okutsan olmaz mı?" dedim. Boynunu büktü:

"Hocam, özür dilerim, okutamam." dedi. "Hocam, özür dilerim, okutamam." dedi.

Hâlbuki okutabilecek bilgiye sahip, ben biliyorum. Önüne kitabı alacak, onu okutacak. "Okutamam." dedi. Hâlbuki okutabilecek bilgiye sahip, ben biliyorum. Önüne kitabı alacak, onu okutacak.

"Okutamam." dedi.

"Niye? Yaparsın yahu bu işi, niye okutamazsın?" dedim. "Niye? Yaparsın yahu bu işi, niye okutamazsın?" dedim.

"O kitabı okutmaya icazetnâmem yok." Dedi "O kitabı okutmaya icazetnâmem yok." Dedi

İcazetnâmesiz laf konuşmuyor. Bizde bu asırda icazetnâme duygusu kalmamış, ölmüş artık.İcazetnâmesiz laf konuşmuyor. Bizde bu asırda icazetnâme duygusu kalmamış, ölmüş artık. Hâlbuki eskiden hep bu böyleydi. İcazetnâme almadan bir kimse bir kitabı okuyup okutamazdı.Hâlbuki eskiden hep bu böyleydi. İcazetnâme almadan bir kimse bir kitabı okuyup okutamazdı. Müellifinden, yazarından imzalı müsaade, icazetnâme, diploma almadan o kitabı okutamazdı.Müellifinden, yazarından imzalı müsaade, icazetnâme, diploma almadan o kitabı okutamazdı. Şimdi herkes önüne gelen kitabı açıyor, okuyor. Yanlış! Kitap da yanlış.Şimdi herkes önüne gelen kitabı açıyor, okuyor. Yanlış!

Kitap da yanlış.
Her kitap da okutulmaz. Veyahut kitap doğru da yanlış basılmış. Bazı kısımlar çıkartılmış. Her kitap da okutulmaz. Veyahut kitap doğru da yanlış basılmış. Bazı kısımlar çıkartılmış.

Diyanet'in dergisi. Üstteki sayfaları ben kıvırdım. 6'sından 14'üne atlıyor.Diyanet'in dergisi. Üstteki sayfaları ben kıvırdım. 6'sından 14'üne atlıyor. "Öteki sayfalar ne olmuş, ciltlenmemiş mi?" dedim. Baktım, tersine gidiyor."Öteki sayfalar ne olmuş, ciltlenmemiş mi?" dedim. Baktım, tersine gidiyor. 14'ten bir sayfa daha kaldırıyorsun, 13. Bir daha kaldırıyorsun 12, 11. 7'ye kadar geri gidiyor.14'ten bir sayfa daha kaldırıyorsun, 13. Bir daha kaldırıyorsun 12, 11. 7'ye kadar geri gidiyor. Ondan sonraki sayfayı çeviriyorsun, yine bir atlamış ileriye. Ondan sonra yine geri geliyor. Ondan sonraki sayfayı çeviriyorsun, yine bir atlamış ileriye. Ondan sonra yine geri geliyor. Yanlış yapılmış. Okutulan kitap tamam, falancanın kitabı ama tam mı, atlamalı mı?Yanlış yapılmış.

Okutulan kitap tamam, falancanın kitabı ama tam mı, atlamalı mı?
Satır satır, kelime kelime düzeltirlerdi hocasının önünde.Satır satır, kelime kelime düzeltirlerdi hocasının önünde. Ondan sonra hocası da o kitaba "Bu kitap tamam, benim kitabımdır.Ondan sonra hocası da o kitaba "Bu kitap tamam, benim kitabımdır. Eksiği fazlası yoktur." diye imza atardı. O kadar önemliydi icazetnâme. Eksiği fazlası yoktur." diye imza atardı. O kadar önemliydi icazetnâme. "Ben bu kitabı yazan insana okudum, mukabele ettik."Ben bu kitabı yazan insana okudum, mukabele ettik. O da bana müsaade etti." diye kitaplarda, eski yazma kitaplarda icazet kaydı, mukabele kaydı olurdu. O da bana müsaade etti." diye kitaplarda, eski yazma kitaplarda icazet kaydı, mukabele kaydı olurdu.

Medine-i Münevvere'den İstanbul'a bir Türkistanlı geldi.Medine-i Münevvere'den İstanbul'a bir Türkistanlı geldi. "Benim Buhârî-i Şerîf'e kadar, İmam Buhârî'ye kadar üç yoldan senedim, icazetnâmem var. "Benim Buhârî-i Şerîf'e kadar, İmam Buhârî'ye kadar üç yoldan senedim, icazetnâmem var. Delâilü'l Hayrât'a şu kadar icazetnâmem var. Falanca kitaba şu kadar..." Hepsi icazetnâmeli.Delâilü'l Hayrât'a şu kadar icazetnâmem var. Falanca kitaba şu kadar..." Hepsi icazetnâmeli. [Türkistan'da da] öyle, Türkistan'da da ilim böyle ciddi öğretilmiş. Son zamana kadar da devam etmiş. [Türkistan'da da] öyle, Türkistan'da da ilim böyle ciddi öğretilmiş. Son zamana kadar da devam etmiş.

Şimdi millet bunu unutmuş bile! Kitabı alıyor, okutuyor. Okutamazsın! Müellifin izni var mı?Şimdi millet bunu unutmuş bile! Kitabı alıyor, okutuyor. Okutamazsın! Müellifin izni var mı? Basılan, tam müellifinki mi? Benim kitaplarım basılıyor. Basılan, tam müellifinki mi? Benim kitaplarım basılıyor. Bazı âyetler, hadisler, sayfalar, kelimeler yanlış yazılmış. Tashih iyi yapılmamış. Bazı âyetler, hadisler, sayfalar, kelimeler yanlış yazılmış. Tashih iyi yapılmamış. Basan kimse yapmamış. Ben bazen benim kitabıma bakıyorum, Konya'ya gidiyorum.Basan kimse yapmamış. Ben bazen benim kitabıma bakıyorum, Konya'ya gidiyorum. Karşıma bir kitap koyuyorlar, kitabım basılmış. Benim haberim yok, ben basmadım. Birisi basıvermiş… Karşıma bir kitap koyuyorlar, kitabım basılmış. Benim haberim yok, ben basmadım. Birisi basıvermiş…

Eskiden icazetnâme çok önemliydi. Eskiden icazetnâme çok önemliydi.

Sonuç itibariyle bu hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz bizi ilim öğrenmeye teşvik ediyor.Sonuç itibariyle bu hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz bizi ilim öğrenmeye teşvik ediyor. Herkes ilim öğrenecek. Nasıl öğrenecek? Alsın bir kitabı, okusun.Herkes ilim öğrenecek.

Nasıl öğrenecek?

Alsın bir kitabı, okusun.
Kütüphanesinde bir sürü kitap var. Ama en iyisi hocadan okusun. Hoca yoksa hoca çağırsın. Kütüphanesinde bir sürü kitap var. Ama en iyisi hocadan okusun. Hoca yoksa hoca çağırsın. İyi hoca, insana havadan, sudan, güneşten, gıdadan, sağlıktan daha önemlidir. İyi hoca, insana havadan, sudan, güneşten, gıdadan, sağlıktan daha önemlidir. Hayattan daha önemlidir. Hayattan daha önemlidir. Çünkü hoca, insana İslâm'ı öğretir, doğruyu öğretir, imanı öğretir, akideyi doğru öğretir; sapık bir insan olmaz.Çünkü hoca, insana İslâm'ı öğretir, doğruyu öğretir, imanı öğretir, akideyi doğru öğretir; sapık bir insan olmaz. Çok önemli. İyi, salih bir hoca çok iyi. Çok önemli. İyi, salih bir hoca çok iyi.

Galiba İbn Abbas radıyallahu anhümâ'ya "Sana ilmi tavsiye ederim." diyor.Galiba İbn Abbas radıyallahu anhümâ'ya "Sana ilmi tavsiye ederim." diyor. Tavsiye ettiği kişi o olmalı. Râvi o çünkü. "Sana ilmi tavsiye ederim, ilim öğren!" Biz de öğreneceğiz.Tavsiye ettiği kişi o olmalı. Râvi o çünkü.

"Sana ilmi tavsiye ederim, ilim öğren!"

Biz de öğreneceğiz.
Yaşımız ne olursa olsun her gün biraz bu kitaplardan okuyacağız. Elimize kâğıdı kalemi alacağız.Yaşımız ne olursa olsun her gün biraz bu kitaplardan okuyacağız. Elimize kâğıdı kalemi alacağız. Anlamadığımız yeri de soracağız. Geçen gün bir kardeşimiz cebinden kâğıt, katlanmış kâğıt çıkartı.Anlamadığımız yeri de soracağız.

Geçen gün bir kardeşimiz cebinden kâğıt, katlanmış kâğıt çıkartı.
Ben de ne oluyor, dedim. Oraya iki tane hadîs-i şerîf yazmış. "Hocam ben bunları hiç anlamadım.Ben de ne oluyor, dedim. Oraya iki tane hadîs-i şerîf yazmış. "Hocam ben bunları hiç anlamadım. İzah eder misiniz?" dedi. İyi bir soru sordu. Oturaklı, iyi soru. Herkes iyi soru soramaz. İzah eder misiniz?" dedi. İyi bir soru sordu. Oturaklı, iyi soru. Herkes iyi soru soramaz. Soruyu iyi sormak da çok akıl işidir. İyi bir soru sordu. Biz de cevabını bildiğimiz kadar söyledik.Soruyu iyi sormak da çok akıl işidir. İyi bir soru sordu. Biz de cevabını bildiğimiz kadar söyledik. Demek ki hepimiz ilim öğreneceğiz. Bilmediğini sorarsın, okuduğunu anlamazsan bilene sorarsın. Demek ki hepimiz ilim öğreneceğiz. Bilmediğini sorarsın, okuduğunu anlamazsan bilene sorarsın.

Bir de bazıları bildiğini söylemiyor. Anlattılar. Bir hocaya gidiyorlarmış, cemaat soru soruyormuş.Bir de bazıları bildiğini söylemiyor. Anlattılar. Bir hocaya gidiyorlarmış, cemaat soru soruyormuş. Hoca cevap vermiyormuş. Niye cevap vermiyorsun yahu?!..Hoca cevap vermiyormuş. Niye cevap vermiyorsun yahu?!.. O da günah! Bildiğini söylememek de günah. Adam çekiniyor, cevap vermiyor. Olmaz. O da günah! Bildiğini söylememek de günah. Adam çekiniyor, cevap vermiyor. Olmaz. Allah böyle emretmiş.Allah böyle emretmiş. Soru soruluyormuş: "Benim anam öldü. Üç kardeş, bir de babam kaldık.Soru soruluyormuş:

"Benim anam öldü. Üç kardeş, bir de babam kaldık.
Anamın malları çok. Nasıl bölüşeceğiz?" "Medenî kanuna göre gidin avukata sorun!" Olmaz, olmaz! Anamın malları çok. Nasıl bölüşeceğiz?"

"Medenî kanuna göre gidin avukata sorun!"

Olmaz, olmaz!

"İslâm hukukunda bunun bölünmesi böyledir…" diyecek. Korkusundan diyemiyor. Öyle şey olur mu?"İslâm hukukunda bunun bölünmesi böyledir…" diyecek. Korkusundan diyemiyor. Öyle şey olur mu? Allah'ın kitabının bilgisi soruluyor, cevap veremiyor. Allah'ın kitabının bilgisi soruluyor, cevap veremiyor.

Ceza yemekten korkuyorsa; "Evet, İslâm hukukuna göre böyleydi. Ama şimdi bu uygulanmıyor.Ceza yemekten korkuyorsa; "Evet, İslâm hukukuna göre böyleydi. Ama şimdi bu uygulanmıyor. Medenî kanun geldi, o uygulanıyor. Medenî kanunun hükümleri bundan biraz daha farklıdır.Medenî kanun geldi, o uygulanıyor. Medenî kanunun hükümleri bundan biraz daha farklıdır. Onu avukata sorun." desin, ama doğruyu söylesin. Doğruyu söylememek de bilen için vebaldir. Onu avukata sorun." desin, ama doğruyu söylesin. Doğruyu söylememek de bilen için vebaldir.

Fe-inne'l-ilme halîlü'l-mü'min. "Çünkü ilim, mü'minin samimi dostu, sırdaşı, samimi arkadaşıdır." Fe-inne'l-ilme halîlü'l-mü'min. "Çünkü ilim, mü'minin samimi dostu, sırdaşı, samimi arkadaşıdır."

Halîl ne demek? "Çok samimi arkadaş. İçtikleri su ayrı gidiyor sadece, her şeyleri beraber.Halîl ne demek?

"Çok samimi arkadaş. İçtikleri su ayrı gidiyor sadece, her şeyleri beraber.
Yan yana, kafa kafaya, kol kola, omuz omuza. Onlar birbirlerini çok sever, birbirlerinden hiç ayrılmazlar.Yan yana, kafa kafaya, kol kola, omuz omuza. Onlar birbirlerini çok sever, birbirlerinden hiç ayrılmazlar. Birbirlerinin sırlarını bilirler, birbirlerine yardım da ederler.Birbirlerinin sırlarını bilirler, birbirlerine yardım da ederler. Yapışık kardeşler gibidir…" filan deriz ya, halîl o demek. Yapışık kardeşler gibidir…" filan deriz ya, halîl o demek.

Hullet, hilâl, "aralıklara girmek" demek.Hullet, hilâl, "aralıklara girmek" demek. Girdisini çıktısını, arkadaşının bütün sorunlarını, meselelerini, düşüncelerini biliyorsaGirdisini çıktısını, arkadaşının bütün sorunlarını, meselelerini, düşüncelerini biliyorsa o kadar samimiyse ona halîl derler. o kadar samimiyse ona halîl derler. En samimi arkadaş, her şeyini bilen, bütün sırlarını söyleyebildiği candan arkadaş demek. En samimi arkadaş, her şeyini bilen, bütün sırlarını söyleyebildiği candan arkadaş demek.

Peygamber Efendimiz, "İlim, mü'minin sırdaşı, candan arkadaşıdır." diyor. Bizim öyle mi? Peygamber Efendimiz, "İlim, mü'minin sırdaşı, candan arkadaşıdır." diyor.

Bizim öyle mi?

Değil. Bu asırda, şimdi, öyle değil. Neden? İlmi sevmiyoruz, ilmi öğrenmeye çalışmıyoruz.Değil. Bu asırda, şimdi, öyle değil.

Neden?

İlmi sevmiyoruz, ilmi öğrenmeye çalışmıyoruz.
Kitapları okumuyoruz. Hocaların yanında kimse yok...Kitapları okumuyoruz. Hocaların yanında kimse yok... Bir beldeye -elinde sazı- türkücü gelse, şarkıcı gelse yer yerinden oynuyor, salonda yer bulunmuyor.Bir beldeye -elinde sazı- türkücü gelse, şarkıcı gelse yer yerinden oynuyor, salonda yer bulunmuyor. Biletler 15 günden tamamen satılıyor. Allâme-i cihân gelse hiç kimsenin haberi yok. Biletler 15 günden tamamen satılıyor. Allâme-i cihân gelse hiç kimsenin haberi yok.

Bakıyorsun Koçhisar'ın falanca köyünde bir insan. Almanya'da Mustafa Hoca anlatıyor.Bakıyorsun Koçhisar'ın falanca köyünde bir insan. Almanya'da Mustafa Hoca anlatıyor. O da çok meraklı, Konyalı, kütüphanesi zengin, Arapçası iyi.O da çok meraklı, Konyalı, kütüphanesi zengin, Arapçası iyi. Talebe yetiştirir, kendisi iyi hocalardan okumuş. Alim, ilim erbabı, çok sevdiğim bir hoca. Talebe yetiştirir, kendisi iyi hocalardan okumuş. Alim, ilim erbabı, çok sevdiğim bir hoca.

"Hocam Koçhisar'ın bir köyüne gittim. Allah! Köylünün arasından birisi çıktı, bir konuştu."Hocam Koçhisar'ın bir köyüne gittim. Allah! Köylünün arasından birisi çıktı, bir konuştu. Baktım, cevher! Hazine! Her şeyi biliyor." diyor. Oturaklı, kıymetli bir şey. Baktım, cevher! Hazine! Her şeyi biliyor." diyor.

Oturaklı, kıymetli bir şey.

"Aman! Bunu alalım, İstanbul'a, Ankara'ya getirelim, ev verelim; adam bilgisini öğretsin." dedim. "Aman! Bunu alalım, İstanbul'a, Ankara'ya getirelim, ev verelim; adam bilgisini öğretsin." dedim.

Ben Mehmet Emin Er Hoca'yı da Antep'te tanıdım. İstanbul'a davet ettik, Ankara'ya davet ettik.Ben Mehmet Emin Er Hoca'yı da Antep'te tanıdım. İstanbul'a davet ettik, Ankara'ya davet ettik. "Ankara'da Özelif Sitesi'ne gel, otur, ilim öğret. Bizim ilâhiyatçılar sana talebe olsun." dedik."Ankara'da Özelif Sitesi'ne gel, otur, ilim öğret. Bizim ilâhiyatçılar sana talebe olsun." dedik. O da, Allah razı olsun, kabul etti. Çünkü Antep'ten şikâyet etti. "Burada talebe yok. O da, Allah razı olsun, kabul etti. Çünkü Antep'ten şikâyet etti. "Burada talebe yok. İlim öğrenmeye gelen yok." dedi. "Aman! Ankara'ya gel, orada öğret." dedim. İlim öğrenmeye gelen yok." dedi. "Aman! Ankara'ya gel, orada öğret." dedim. İşte bizim Özelif Sitesi'nde; fıkıh enstitüsü, müessese filan kurduk. Orada talebe okuttu.İşte bizim Özelif Sitesi'nde; fıkıh enstitüsü, müessese filan kurduk. Orada talebe okuttu. Onu da elimizden alıyorlar. Orayı da kapattırıyorlar. Talebeleri de dağıttırıyorlar.Onu da elimizden alıyorlar. Orayı da kapattırıyorlar. Talebeleri de dağıttırıyorlar. İlim düşmanları çok büyük zararlar veriyor. İlim düşmanları çok büyük zararlar veriyor.

İlim, mü'minin samimi, candan, sırdaş, en yakın arkadaşıdır, dostudur. İlim öğreneceğiz. İlim, mü'minin samimi, candan, sırdaş, en yakın arkadaşıdır, dostudur. İlim öğreneceğiz.

Ve'l-hilme vezîruhû. "Hilm de veziridir." Ve'l-hilme vezîruhû. "Hilm de veziridir."

Padişahın veziri oluyor da işlerinde yardımcı oluyor ya... Padişah işleri vezirine havale ediyor. Padişahın veziri oluyor da işlerinde yardımcı oluyor ya... Padişah işleri vezirine havale ediyor.

Vezir ne demek? Vizr ü vebalde ortak demek, sorumlulukta ortak demek. Vezir ne demek?

Vizr ü vebalde ortak demek, sorumlulukta ortak demek.

Padişahın veziri ne demek? Padişahın veziri ne demek?

Vezir; padişahın sorumluluğunu paylaşan ve padişaha belirli konularda yardımcı olan kimse demek.Vezir; padişahın sorumluluğunu paylaşan ve padişaha belirli konularda yardımcı olan kimse demek. Şimdi "bakan" diyoruz. Herkes bakan; ne var, herkes bakıyor.Şimdi "bakan" diyoruz. Herkes bakan; ne var, herkes bakıyor. Sadece gözü kör olan bakamıyor. Herkes bakan! "Bakan" denir mi?!.. Sadece gözü kör olan bakamıyor. Herkes bakan! "Bakan" denir mi?!..

Vezir: Sorumluluğu paylaşan! Bakan ne demek; herkes bakıyor, çok saçma bir isimlendirme.Vezir: Sorumluluğu paylaşan! Bakan ne demek; herkes bakıyor, çok saçma bir isimlendirme. Ama "vezir" güzel, sorumluluğu paylaşan; hilm de onun sorumluluğunu paylaşan kimsedir. Ama "vezir" güzel, sorumluluğu paylaşan; hilm de onun sorumluluğunu paylaşan kimsedir.

"Onun" dediği burada "kişinin" mi demek istiyor yoksa buradaki "onun" sözü ilme mi gidiyor. "Onun" dediği burada "kişinin" mi demek istiyor yoksa buradaki "onun" sözü ilme mi gidiyor.

"Hilm de ilmin veziridir." mi demek istiyor yoksa "Kişinin veziridir." mi demek istiyor? "Hilm de ilmin veziridir." mi demek istiyor yoksa "Kişinin veziridir." mi demek istiyor?

Bana kalırsa bu hû zamiri galiba ilme gidiyor.Bana kalırsa bu hû zamiri galiba ilme gidiyor. İnsan alim olacak, ilim öğrenecek, İlmi sevecek, ilimle arkadaş olacak ama ilmin yanında hilmi de olacak. İnsan alim olacak, ilim öğrenecek, İlmi sevecek, ilimle arkadaş olacak ama ilmin yanında hilmi de olacak.

Hilm ne demek? Hilm ne demek?

Kızılacak yerde bile kızmayıp sükûnetini, vakarını koruyabilen,Kızılacak yerde bile kızmayıp sükûnetini, vakarını koruyabilen, kendisini tutabilen insana halim, hilm sahibi derler. Hilm, "kızmamak, sakin olmak" demek. kendisini tutabilen insana halim, hilm sahibi derler. Hilm, "kızmamak, sakin olmak" demek.

"Ama çok kızılacak bir şey?.." Olsun. O adam ağırbaşlı adam. Kendisini tutar."Ama çok kızılacak bir şey?.."

Olsun. O adam ağırbaşlı adam. Kendisini tutar.
Sinirlenecek yerde sinirlenmez. İlmin yanında insanın hilmi de olursa çok iyi olur.Sinirlenecek yerde sinirlenmez.

İlmin yanında insanın hilmi de olursa çok iyi olur.
Ekmek kadayıfının üstüne halis kaymak konulmuş gibi olur. İkisi birbirine çok yakışır.Ekmek kadayıfının üstüne halis kaymak konulmuş gibi olur. İkisi birbirine çok yakışır. Gayet tatlı olur, son derece güzel olur. Halim selim de olacağız. Kızmayacağız. Gayet tatlı olur, son derece güzel olur. Halim selim de olacağız. Kızmayacağız.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e birisi geldi. Dedi ki; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e birisi geldi. Dedi ki;

"Bana nasihat eyle ya Resûlallah!" Peygamber Efendimiz ona dedi ki; "Bana nasihat eyle ya Resûlallah!" Peygamber Efendimiz ona dedi ki;

Lâ tağdab. "Gazaplanma, öfkelenme! Olayların karşısında kızıverme!" Sakin ol, halim ol, demek. Lâ tağdab. "Gazaplanma, öfkelenme! Olayların karşısında kızıverme!"

Sakin ol, halim ol, demek.

"Bir daha nasihat et ya Resûlallah!" dedi. Başka istiyor. Yine; "Bir daha nasihat et ya Resûlallah!" dedi. Başka istiyor. Yine;

Lâ tağdab. "Kızma!" dedi. Bir daha nasihat istedi. Yine; Lâ tağdab. "Öfkelenme, kızma!" dedi. Lâ tağdab. "Kızma!" dedi. Bir daha nasihat istedi. Yine;

Lâ tağdab. "Öfkelenme, kızma!" dedi.

Bu çok önemli. Çoğumuz tutamıyoruz. Ben dâhil, ben kardeşiniz dâhil. Bu çok önemli. Çoğumuz tutamıyoruz. Ben dâhil, ben kardeşiniz dâhil.

"Ben çok sinirli bir insanmışım meğerse yahu! Hiç bilmiyordum."Ben çok sinirli bir insanmışım meğerse yahu! Hiç bilmiyordum. Sinirleniveriyorum, elim ayağım [titriyor]. Elimde kırbaç olsa şaklatacağım karşımdakine.Sinirleniveriyorum, elim ayağım [titriyor]. Elimde kırbaç olsa şaklatacağım karşımdakine. Sopa olsa kafasına patlatacağım…" "Dur yahu! Alim adam biraz da halim selim olur, kızmaz, sakin olur." Sopa olsa kafasına patlatacağım…"

"Dur yahu! Alim adam biraz da halim selim olur, kızmaz, sakin olur."

"Hemen tepemin tası atıveriyor. Sigortam pat diye patlıyor…" "Hemen tepemin tası atıveriyor. Sigortam pat diye patlıyor…"

Yerini bul, sigortayı çıkar, yeniden tak, düzelt; çok zor. Halim selim olacak. Yerini bul, sigortayı çıkar, yeniden tak, düzelt; çok zor. Halim selim olacak.

Hilm de ilmin veziridir. Onun yanında yakışır. Beraberce insanı güzel idare ederler. Hilm de ilmin veziridir. Onun yanında yakışır. Beraberce insanı güzel idare ederler.

Ve'l-akle delîluhu. "Akıl da kılavuzudur." Ve'l-akle delîluhu. "Akıl da kılavuzudur."

İlme akıl yol gösterir, kılavuzluk eder. "Şuradan gideceksin, şöyle yapacaksın,İlme akıl yol gösterir, kılavuzluk eder. "Şuradan gideceksin, şöyle yapacaksın, selamete şöyle çıkacaksın, bu badireden şöyle kurtulacaksın…" diye. selamete şöyle çıkacaksın, bu badireden şöyle kurtulacaksın…" diye. Akıl da çok önemli. İnsanoğluna Allahu Teâlâ hazretlerinin verdiği en kıymetli alet akıldır. Akıl da çok önemli. İnsanoğluna Allahu Teâlâ hazretlerinin verdiği en kıymetli alet akıldır. İnsan akıl sayesinde doğru yolu bulur, doğru işi yapar. Aklını kullandığı zaman alet yapar. İnsan akıl sayesinde doğru yolu bulur, doğru işi yapar. Aklını kullandığı zaman alet yapar. Aklını kullandığı zaman işi kestirmeden, çabuk tarafından yapar.Aklını kullandığı zaman işi kestirmeden, çabuk tarafından yapar. Aklını kullanmadığı zaman da çok yorulur, çok zahmet eder. Onun için dedelerimiz çok güzel söylemişler:Aklını kullanmadığı zaman da çok yorulur, çok zahmet eder. Onun için dedelerimiz çok güzel söylemişler: "Akılsız başın cezasını ellerle ayaklar çeker." "Tüh be! Hay Allah! Aklıma gelmedi."Akılsız başın cezasını ellerle ayaklar çeker."

"Tüh be! Hay Allah! Aklıma gelmedi.
Hadi, dön geriye, yeniden…" Çünkü düşünmedi, akletmedi. Hadi, dön geriye, yeniden…"

Çünkü düşünmedi, akletmedi.

Tarlaya kadar gitmişken öküzün büyüğünü ahırda unutmuş. Hadi, tekrar gider. Onu alır, tekrar gelir.Tarlaya kadar gitmişken öküzün büyüğünü ahırda unutmuş. Hadi, tekrar gider. Onu alır, tekrar gelir. Ayaklarıyla yoruldu. Veyahut kadın bir şeyi yapar yapar: "Ben burada şey unutmuşum…" Hadi, sök. Söker.Ayaklarıyla yoruldu. Veyahut kadın bir şeyi yapar yapar: "Ben burada şey unutmuşum…" Hadi, sök. Söker. O yanlış yaptığı yerde yorulur. Eli yorulur, ayağı yorulur. O yanlış yaptığı yerde yorulur. Eli yorulur, ayağı yorulur. Aklını kullandı mı kestirmeden yolu bilir, zarara uğramadan öbür tarafa gider. Bu da güzel.Aklını kullandı mı kestirmeden yolu bilir, zarara uğramadan öbür tarafa gider. Bu da güzel. Aklımızı kullanacağız. Akıl kullanmak da neyle olur? Düşünmekle olur. Aklımızı kullanacağız.

Akıl kullanmak da neyle olur?

Düşünmekle olur.

Aklı kullanmanın adına ne diyoruz? Düşünmek diyoruz, tefekkür etmek diyoruz.Aklı kullanmanın adına ne diyoruz?

Düşünmek diyoruz, tefekkür etmek diyoruz.
Bir işi yaparken tefekkür edeceğiz. "Ben bu işi nasıl yapabilirim? En kestirme nasıl yaparım?Bir işi yaparken tefekkür edeceğiz. "Ben bu işi nasıl yapabilirim? En kestirme nasıl yaparım? En güzel nasıl yaparım?" Kestirmeden yapmanın çarelerini düşüneceğiz, en kestirmeden yapacağız. En güzel nasıl yaparım?" Kestirmeden yapmanın çarelerini düşüneceğiz, en kestirmeden yapacağız.

Ve'l-amele kayyimuhû.Ve'l-amele kayyimuhû. "İcraat; ilmine göre, hilmine göre, aklına göre icraat yapmak, işlerini başarıya götürür." "İcraat; ilmine göre, hilmine göre, aklına göre icraat yapmak, işlerini başarıya götürür."

Her işin başına tayin edilen, onu dosdoğru götüren kimseye "kayyum" derler.Her işin başına tayin edilen, onu dosdoğru götüren kimseye "kayyum" derler. Veriyorsun binanın anahtarını, veriyorsun çiftliği adama; işleri, her şeyi çiftliğin kâhyası yürütüyor.Veriyorsun binanın anahtarını, veriyorsun çiftliği adama; işleri, her şeyi çiftliğin kâhyası yürütüyor. Sen rahat ediyorsun. "Benim kahyam çok iyidir. İşleri çevirir." diyorsun. O yapıveriyor.Sen rahat ediyorsun. "Benim kahyam çok iyidir. İşleri çevirir." diyorsun. O yapıveriyor. Amel-i sâlih de çok önemli. İcraat, iyi bildiği şeyi yapacak. Amel-i sâlih de çok önemli. İcraat, iyi bildiği şeyi yapacak.

Ve'r-rıfka ebûhu. Rıfk, "yumuşaklık" demek. "Rıfk da bunun babasıdır." Ve'r-rıfka ebûhu.

Rıfk, "yumuşaklık" demek.

"Rıfk da bunun babasıdır."

Rıfk oldu mu bir insan yaptığı işi yumuşak yumuşak yapar. Rıfk oldu mu bir insan yaptığı işi yumuşak yumuşak yapar.

"Gel kardeşim, tut şunun şurasından. Hadi bakalım…" Tatlı, yumuşak bir şekilde yapar. "Gel kardeşim, tut şunun şurasından. Hadi bakalım…" Tatlı, yumuşak bir şekilde yapar.

Rıfkın zıttı nedir? Sertliktir. Haşin, sert, ite kaka, vura kıra yapar. Yumuşak yumuşak değil, sert. Rıfkın zıttı nedir?

Sertliktir. Haşin, sert, ite kaka, vura kıra yapar. Yumuşak yumuşak değil, sert.

"Rıfk da bu işin babasıdır." "Rıfk da bu işin babasıdır."

Peygamber Efendimiz benzetme yapıyor. İyice anlasınlar diye benzeterek anlatıyor. Peygamber Efendimiz benzetme yapıyor. İyice anlasınlar diye benzeterek anlatıyor.

Velliyne de bir çeşit "yumuşaklık" demek. Rıfk, "mülayimlik"; lîyn de "yumuşaklık" demek. Velliyne de bir çeşit "yumuşaklık" demek.

Rıfk, "mülayimlik"; lîyn de "yumuşaklık" demek.

Mesela safa durduğunuz zaman omuzlarınız yumuşak olsun. Adam kasılıyor...Mesela safa durduğunuz zaman omuzlarınız yumuşak olsun. Adam kasılıyor... Kasılır, kimseyi sokmak istemez... İnsana dirseği batıyor. O kadar kasılıyor. Kasılır, kimseyi sokmak istemez... İnsana dirseği batıyor. O kadar kasılıyor.

Liynü'l- menkıbeyn. "İki omuzu yumuşak." Liynü'l- menkıbeyn. "İki omuzu yumuşak."

Uyar, onu da alacak şekilde durur. İşte buna rıfk deniliyor.Uyar, onu da alacak şekilde durur. İşte buna rıfk deniliyor. Rıfk ile hareket eden kimseye de refik deniliyor. "Rıfk sahibi" demek. Rıfk ile hareket eden kimseye de refik deniliyor. "Rıfk sahibi" demek.

Bir ailenin fertleri arasında rıfk varsa işleri yumuşak yumuşak yapmak varsa o aileye en büyük hayırlar verilmiştir.Bir ailenin fertleri arasında rıfk varsa işleri yumuşak yumuşak yapmak varsa o aileye en büyük hayırlar verilmiştir. O aile mutlu olur. el- Fâtiha! O aile mutlu olur.

el- Fâtiha!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2