Namaz Vakitleri

23 Şevvâl 1445
02 Mayıs 2024
İmsak
04:14
Güneş
05:54
Öğle
13:06
İkindi
16:57
Akşam
20:09
Yatsı
21:41
Detaylı Arama

İyiliğin Kıymeti

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Cemâziye'l-Evvel 1421 / 18.08.2000
AKRA- Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Ak-Radyo’da cuma günleri düzenli olarak konuşmalar yapmıştır. 31 Mart 1993’te başlayıp, vefatından önceki son cuma günü olan, 2 Şubat 2001’e kadar devam eden bu sohbetlerde, hocamız genellikle Râmûzül-Ehâdis’ten, bazen de Muhtârü’l-Ehâdis’ten veya Riyâzu’s-Sâlihîn’den bir miktar hadis-i şerif okuyup, izah etmiştir.

İçinde bulunulan zamanın, ayın, günlerin ihyâ edilmesiyle ilgili bilgiler vermiş ve hatırlatmalarda bulunmuştur. Ayrıca ülkemizi ve insanımızı ilgilendiren güncel konulara temas ettiği de görülmüştür.

Genellikle yurtdışında seyahatte olduğu için çoğu zaman bulunduğu yerden de bahsetmiştir.

Sekiz yıl içerisinde toplam 313 adet sohbet yapmışlardır.

Konuşma Metni

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh! es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!

Cumanız mübarek olsun. Cenâb-ı Hak nice mübarek günlere, gecelere erdirsin.Cumanız mübarek olsun. Cenâb-ı Hak nice mübarek günlere, gecelere erdirsin. O günlerin, gecelerin mübarekliğinden, feyzinden, bereketindenO günlerin, gecelerin mübarekliğinden, feyzinden, bereketinden istifade edip rızasını kazanmayı nasip eylesin. Cennetiyle, cemaliyle cümlemizi müşerref eylesin. istifade edip rızasını kazanmayı nasip eylesin. Cennetiyle, cemaliyle cümlemizi müşerref eylesin.

Peygamber sallallalhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyorlar: Peygamber sallallalhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyorlar:

Lâ tahkıranne mine'l-ma'rûfi şey'en ve lev en tesubbe min delvike fî inâi'l-müsteskîLâ tahkıranne mine'l-ma'rûfi şey'en ve lev en tesubbe min delvike fî inâi'l-müsteskî ve en telkâ ehâke bi-bişrin hasen, fe-izâ edbera fe lâ tağtâbühû. ve en telkâ ehâke bi-bişrin hasen, fe-izâ edbera fe lâ tağtâbühû.

Sadaka resûllallâh fî mâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka resûllallâh fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfte mü'min kardeşe yapılan iyiliğinPeygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfte mü'min kardeşe yapılan iyiliğin iyi bir şey olduğunu ifade ediyor ve küçük bile olsa bunun az görülmemesini beyan buyuruyor. iyi bir şey olduğunu ifade ediyor ve küçük bile olsa bunun az görülmemesini beyan buyuruyor.

La tahkıranne mine'l-ma'rûfi şey'en. "Sakın ha, kesinlikle mâruf cinsinden hiçbir şeyi hakir görmeyesin!La tahkıranne mine'l-ma'rûfi şey'en. "Sakın ha, kesinlikle mâruf cinsinden hiçbir şeyi hakir görmeyesin! Sakın ha hor ve hakir görmeyesin!" Ma'ruf ne demek? Sakın ha hor ve hakir görmeyesin!"

Ma'ruf ne demek?

el-Emru bi'l-ma'rûf ve'n-nehyu ani'l-münker. Arapça'da münker'in karşıtı olan bir kelime. el-Emru bi'l-ma'rûf ve'n-nehyu ani'l-münker.

Arapça'da münker'in karşıtı olan bir kelime.
Türkçe'de mâruf; "bilinen" mânasına geliyor.Türkçe'de mâruf; "bilinen" mânasına geliyor. Arapça'da o mânadan daha ayrı bir kullanımı var; "örfe uygun" mânasına.Arapça'da o mânadan daha ayrı bir kullanımı var; "örfe uygun" mânasına. Aklın ve dinin, mantığın ve vicdanın hoş gördüğü şeye ma'ruf derler.Aklın ve dinin, mantığın ve vicdanın hoş gördüğü şeye ma'ruf derler. "Örfe, geleneğe, töreye, İslâm'a, umuma, umumun hiss-i selîmine,"Örfe, geleneğe, töreye, İslâm'a, umuma, umumun hiss-i selîmine, zevk-i selîmine uygun şey" mânasına kullanılıyor. zevk-i selîmine uygun şey" mânasına kullanılıyor.

Mü'minin mârufu, maâruf sıfatına sahip olan her şeyi, her cins hareketi, davranışı hem işlemesi,Mü'minin mârufu, maâruf sıfatına sahip olan her şeyi, her cins hareketi, davranışı hem işlemesi, yapması hem de teşvik etmesi, yaptırmaya gayretli olması lazım.yapması hem de teşvik etmesi, yaptırmaya gayretli olması lazım. Emretmesi lazım. Emr-i mâruf o mânaya geliyor. Emretmesi lazım. Emr-i mâruf o mânaya geliyor.

"Sakın ha! Mâruf çatısı altına girebilecek, mâruf bâbından, cinsinden olan hiçbir şeyi"Sakın ha! Mâruf çatısı altına girebilecek, mâruf bâbından, cinsinden olan hiçbir şeyi hor ve hakir görme! Küçük bir şey, önemsiz bir şey görme." hor ve hakir görme! Küçük bir şey, önemsiz bir şey görme."

Birisine bir şey yaptığımız zaman o kimse bize teşekkür edince diyoruz ki "Bir şey değil."Birisine bir şey yaptığımız zaman o kimse bize teşekkür edince diyoruz ki "Bir şey değil." Yani önemsemiyoruz; "Teşekküre değmez." mânasına "Bir şey değil." diyoruz. Yani önemsemiyoruz; "Teşekküre değmez." mânasına "Bir şey değil." diyoruz.

Peygamber Efendimiz; "İyiliğin hiçbir çeşidini; küçüğünü büyüğünü,Peygamber Efendimiz; "İyiliğin hiçbir çeşidini; küçüğünü büyüğünü, azını çoğunu hor hakir görme, önemsiz sayma." buyuruyor. Misal veriyor: azını çoğunu hor hakir görme, önemsiz sayma." buyuruyor. Misal veriyor:

Ve lev en tesubbe min delvike fî inâi'l-müsteskî.Ve lev en tesubbe min delvike fî inâi'l-müsteskî. "Su isteyen kimseye, kovandan su boşaltıvermeni bile basit bir şey görme; çünkü iyiliktir." "Su isteyen kimseye, kovandan su boşaltıvermeni bile basit bir şey görme; çünkü iyiliktir."

Çünkü belli olmaz, belki bir iyiliğinden dolayı cennete girersin.Çünkü belli olmaz, belki bir iyiliğinden dolayı cennete girersin. Yani hiçbir iyilik yapmayıp yapmayıp da tek bir iyilik yapmak değil deYani hiçbir iyilik yapmayıp yapmayıp da tek bir iyilik yapmak değil de bir iyilik senin cennete girmene yardımcı olur, sebep olabilir. bir iyilik senin cennete girmene yardımcı olur, sebep olabilir.

Atalarımız da söylemişler ya; Atalarımız da söylemişler ya;

"Bir mıh -nalın çivisi- bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır,"Bir mıh -nalın çivisi- bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır, bir at bir yiğit kurtarır, bir yiğit bir vatan kurtarır!" bir at bir yiğit kurtarır, bir yiğit bir vatan kurtarır!"

Küçükten büyüğe doğru sıralayarak küçük şeylerin birike birikeKüçükten büyüğe doğru sıralayarak küçük şeylerin birike birike önemli hâle gelebileceğini, onun için küçümsenmemesi gerektiğini anlatmışlar. önemli hâle gelebileceğini, onun için küçümsenmemesi gerektiğini anlatmışlar.

"Damlaya damlaya göl olur." demişler. Damla azdır ama göl çoktur. Ama göller nasıl oluşuyor?"Damlaya damlaya göl olur." demişler. Damla azdır ama göl çoktur. Ama göller nasıl oluşuyor? Damlalar, yağmurlar, seller çukur yerlere toplanıyor; göl oluşuyor. Yağmadığı zaman göller kuruyor. Damlalar, yağmurlar, seller çukur yerlere toplanıyor; göl oluşuyor. Yağmadığı zaman göller kuruyor.

"Mâruftan, aklın ve şeriatin uygun gördüğü, örfe uygun güzel bir davranıştan, fiilden, işlemden,"Mâruftan, aklın ve şeriatin uygun gördüğü, örfe uygun güzel bir davranıştan, fiilden, işlemden, eylemden hiç bir şeyi hor hakir görme; önemsiz, küçük görme, dudak bükme, yan bakma!eylemden hiç bir şeyi hor hakir görme; önemsiz, küçük görme, dudak bükme, yan bakma! Kendi kovandaki suyu kardeşinin kovasına, senden su isteyen kimseyeKendi kovandaki suyu kardeşinin kovasına, senden su isteyen kimseye boşaltıvermek kadar hafif, küçük bir şey bile olsa." boşaltıvermek kadar hafif, küçük bir şey bile olsa."

Müsteskî, sakî kökünden geliyor. Sakî, "sulamak" demek. Sulayana da sakkâ derler.Müsteskî, sakî kökünden geliyor. Sakî, "sulamak" demek. Sulayana da sakkâ derler. Biz "saka" diyoruz, kaf harfini şeddeli okumuyoruz. Biz "saka" diyoruz, kaf harfini şeddeli okumuyoruz.

İstif'al bâbına gelince de "sulanmayı istemek, kendisine su verilmesini istemek" mânasına geliyor.İstif'al bâbına gelince de "sulanmayı istemek, kendisine su verilmesini istemek" mânasına geliyor. Kelime o kalıba döküldüğü zaman bu mânaya gelir.Kelime o kalıba döküldüğü zaman bu mânaya gelir. Arapça'da ğafara; "günahları bağışlamak, örtmek" demek, istiğfar; "bağışlanmayı istemek." demek.Arapça'da ğafara; "günahları bağışlamak, örtmek" demek, istiğfar; "bağışlanmayı istemek." demek. Şifâ'; "Hastalıktan berî olmak" isteşfâ; "hastalıktan iyi olmayı istemek"Şifâ'; "Hastalıktan berî olmak" isteşfâ; "hastalıktan iyi olmayı istemek" müsteşfâ; "hastane" mânasına kullanılıyor. Müsteskî de "senden su isteyen kimse."müsteşfâ; "hastane" mânasına kullanılıyor.

Müsteskî de "senden su isteyen kimse."
"Su isteyenin kabına senin kovandan su boşaltman bile olsa, bu kadar küçük bir şey bile olsa "Su isteyenin kabına senin kovandan su boşaltman bile olsa, bu kadar küçük bir şey bile olsa iyilikten herhangi bir şeyi hor hakir görme, az görme. iyilikten herhangi bir şeyi hor hakir görme, az görme. Belki ondan çok büyük kazançlara çıkarsın, ulaşırsın." Belki ondan çok büyük kazançlara çıkarsın, ulaşırsın."

Bir başka misal, "Şu bile olsa bunu da hor hakir görme, tarzında:" Bir başka misal, "Şu bile olsa bunu da hor hakir görme, tarzında:"

Ve en telkâ ehâke bi-bişrin hasen. "Kardeşini güzel bir güleç yüzlülükle karşılaman bile." Ve en telkâ ehâke bi-bişrin hasen. "Kardeşini güzel bir güleç yüzlülükle karşılaman bile."

Bişir; "yüzün güzelliği" demek. "Çehrenin beşaşetli, tebessümlü olması" demek.Bişir; "yüzün güzelliği" demek. "Çehrenin beşaşetli, tebessümlü olması" demek. Bişr-i hasen de "güzel bir tebessümle karşılamak" demek. Bişr-i hasen de "güzel bir tebessümle karşılamak" demek.

"Kardeşini güzel bir tebessümle karşılamak bile olsa, bu da mâruf;"Kardeşini güzel bir tebessümle karşılamak bile olsa, bu da mâruf; bu da aklın ve şeriatin uygun gördüğü güzel işlerden, davranışlardan. Bunu bile hor görme!" bu da aklın ve şeriatin uygun gördüğü güzel işlerden, davranışlardan. Bunu bile hor görme!"

Fe-izâ edbere; "Döndüğü zaman, gittiği zaman." Arkadaşın sana arkasını dönüp gidiyor. Fe-izâ edbere; "Döndüğü zaman, gittiği zaman."

Arkadaşın sana arkasını dönüp gidiyor.

Fe-lâ teğtâbehû. "Onu da gıybet etme. Güleç yüzle karşılayıp yüzüne gülüp de arkasından gıybet etme." Fe-lâ teğtâbehû. "Onu da gıybet etme. Güleç yüzle karşılayıp yüzüne gülüp de arkasından gıybet etme."

Sana geldiği zaman güleç yüzle karşılıyorsun.Sana geldiği zaman güleç yüzle karşılıyorsun. Yüzüne gülüp de arkasından gıybet etmemen de bir iyiliktir. Yüzüne gülüp de arkasından gıybet etmemen de bir iyiliktir.

Çünkü bazı insanlar nezaket icabı veya alıştığı için güleç yüzle karşılıyorÇünkü bazı insanlar nezaket icabı veya alıştığı için güleç yüzle karşılıyor ama arkasından bu hadîs-i şerîfte bildirildiği şekilde gıybetini yapıyor,ama arkasından bu hadîs-i şerîfte bildirildiği şekilde gıybetini yapıyor, çekiştiriyor, aleyhinde konuşuyor günahlara giriyor. İşte bunu yapmamak da bir iyiliktir. çekiştiriyor, aleyhinde konuşuyor günahlara giriyor. İşte bunu yapmamak da bir iyiliktir.

Böyle küçük gibi görünse bile iyilikleri yapmak, hor görmemek lazım.Böyle küçük gibi görünse bile iyilikleri yapmak, hor görmemek lazım. Kötülükleri de küçük bile olsa önemsemek ve yapmamak için dikkatli olmak lazım. Kötülükleri de küçük bile olsa önemsemek ve yapmamak için dikkatli olmak lazım. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu hadîs-i şerîfinde bizlere bunu bildiriyor. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu hadîs-i şerîfinde bizlere bunu bildiriyor.

Allahu Teâlâ hazretleri bize her hâli mâruf olan; örfe, töreye, aklın, mantığın, dinin, imanın,Allahu Teâlâ hazretleri bize her hâli mâruf olan; örfe, töreye, aklın, mantığın, dinin, imanın, vicdanın emrettiği tarza uygun olarak yapılmasını, öyle olmasını nasip etsin. Sözümüze dikkat edelim;vicdanın emrettiği tarza uygun olarak yapılmasını, öyle olmasını nasip etsin. Sözümüze dikkat edelim; davranışımıza, ahlâkımıza, her muamelemize dikkat edelim.davranışımıza, ahlâkımıza, her muamelemize dikkat edelim. Hepsi güzel olsun, Allah'ın sevdiği cinsten olsun. İkinci hadîs-i şerîf: Hepsi güzel olsun, Allah'ın sevdiği cinsten olsun.

İkinci hadîs-i şerîf:

Ebû Musa el-Eş'arî radıyallahu anh'ten: Ebû Musa el-Eş'arî radıyallahu anh'ten:

Lâ tedhulü halâvetü'l-îmâni kalbemriin hattâ yetrüke ba''dal-hadîsi havfe'l-kezibiLâ tedhulü halâvetü'l-îmâni kalbemriin hattâ yetrüke ba''dal-hadîsi havfe'l-kezibi ve in kâne sâdıkâ ve yetruke ba'da'l-mirâi ve in kâne muhikkâ. ve in kâne sâdıkâ ve yetruke ba'da'l-mirâi ve in kâne muhikkâ.

Dikkatle dinleyelim: Bu hadîs-i şerîf de bir ahlâkî öğüttür. Dikkatle dinleyelim:

Bu hadîs-i şerîf de bir ahlâkî öğüttür.

Lâ tedhulü halâvetül-îmâni kalbe'mriin. "İmanın tadı, tatlılığı bir kişinin kalbine girmez." Lâ tedhulü halâvetül-îmâni kalbe'mriin. "İmanın tadı, tatlılığı bir kişinin kalbine girmez."

Yani adam; imanlı ve imanından da zevk ve lezzet alan,Yani adam; imanlı ve imanından da zevk ve lezzet alan, imanın tadını duyan, imanı yaşayan bir kimse haline gelemez. imanın tadını duyan, imanı yaşayan bir kimse haline gelemez.

"İmanın tadı, bir kişinin kalbine girmez." "İmanın tadı, bir kişinin kalbine girmez."

Hattâ yetruke ba'de'l-hadîsi havfe'l-kezibi ve in kâne sâdıkâ. "‘Belki yalan olur.' diye Hattâ yetruke ba'de'l-hadîsi havfe'l-kezibi ve in kâne sâdıkâ. "‘Belki yalan olur.' diye -aslında doğru bile olsa- ‘Acaba yalan mı?' diye tereddüdünden,-aslında doğru bile olsa- ‘Acaba yalan mı?' diye tereddüdünden, sözünü kesen, sözünü söylemekten korkan bir insan hâline gelmedikçe." sözünü kesen, sözünü söylemekten korkan bir insan hâline gelmedikçe."

Aslında yalan değil, doğru ama içine tereddüt düştü: Aslında yalan değil, doğru ama içine tereddüt düştü:

"Acaba yalan söylemiş, yanlış söylemiş olur muyum, hilâf-ı hakîkat mi olur?" diye "Acaba yalan söylemiş, yanlış söylemiş olur muyum, hilâf-ı hakîkat mi olur?" diye tereddüdünden, Allah korkusundan; "Acaba yalan mı olur?" diye, sözü söylemekten vazgeçiyor. tereddüdünden, Allah korkusundan; "Acaba yalan mı olur?" diye, sözü söylemekten vazgeçiyor.

"İşte bu duyguya sahip olmadıkça,"İşte bu duyguya sahip olmadıkça, kişi imanın lezzetini tatmış bir insan olamaz, imanın tadı kişinin gönlüne girmez." kişi imanın lezzetini tatmış bir insan olamaz, imanın tadı kişinin gönlüne girmez."

Aslında doğru olacak; ama o kadar titiz olacak ki bazı sözlerini terk edecek.Aslında doğru olacak; ama o kadar titiz olacak ki bazı sözlerini terk edecek. Demek ki "Acaba yalan olur mu, doğru değil mi? Neme lazım yalan söylemiş olmayayım." diye "Demek ki "Acaba yalan olur mu, doğru değil mi? Neme lazım yalan söylemiş olmayayım." diye " yalan olur" korkusundan bazı sözlerini terk edecek kadar titiz olmadıkçayalan olur" korkusundan bazı sözlerini terk edecek kadar titiz olmadıkça imanın tadını alamamış bir insan oluyor. Böyle yaparsa imanın tadı gelir. imanın tadını alamamış bir insan oluyor. Böyle yaparsa imanın tadı gelir. Bu hadîs-i şerîfte tavsiye edilen hususlardan birisi bu. Bu hadîs-i şerîfte tavsiye edilen hususlardan birisi bu.

İkicisi: Ve yetruke ba'da'l-mirâi ve in kâne muhikkâ.İkicisi:

Ve yetruke ba'da'l-mirâi ve in kâne muhikkâ.
"Haklı olmasına rağmen münakaşayı, bazı münakaşaları veyahut münakaşanın bir kısmını bırakmadıkça." "Haklı olmasına rağmen münakaşayı, bazı münakaşaları veyahut münakaşanın bir kısmını bırakmadıkça."

Çünkü münakaşa da, karşılıklı laf çekişmesi de sonunda tatsızlığa gider, ahbaplığı arkadaşlığı bozar.Çünkü münakaşa da, karşılıklı laf çekişmesi de sonunda tatsızlığa gider, ahbaplığı arkadaşlığı bozar. Evet, sen haklısın; ama susarsın, ahbaplık bozulmaz, tatsızlık olmaz. Evet, sen haklısın; ama susarsın, ahbaplık bozulmaz, tatsızlık olmaz.

Demek ki söze hâkim olmayı, bazı sözleri doğru da olsa söylememeyi;Demek ki söze hâkim olmayı, bazı sözleri doğru da olsa söylememeyi; haklı olduğu zaman bazı münakaşalarda da susabilmeyi Efendimiz tavsiye ediyor. haklı olduğu zaman bazı münakaşalarda da susabilmeyi Efendimiz tavsiye ediyor. Bunların hepsi "Ortada iyilik olsun." diye; "Kötülük üremesin, doğmasın, meydana gelmesin." diye. Bunların hepsi "Ortada iyilik olsun." diye; "Kötülük üremesin, doğmasın, meydana gelmesin." diye.

Böyle titiz, böyle fedakâr, böyle özveride bulunabilen bir insan, imanın tadını tadar.Böyle titiz, böyle fedakâr, böyle özveride bulunabilen bir insan, imanın tadını tadar. Böyle yaptıkça, imanı içinde tatlanır. İnsan o tadı da duyar. Böyle yaptıkça, imanı içinde tatlanır. İnsan o tadı da duyar.

Demek ki Cenâb-ı Hak bu davranışlardan o zevki, o lezzeti duyuruyor. Bunu böyle yapmayınca duyurmuyor. Demek ki Cenâb-ı Hak bu davranışlardan o zevki, o lezzeti duyuruyor. Bunu böyle yapmayınca duyurmuyor.

O halde biz de böyle olalım. Sözümüze çok dikkat edelim.O halde biz de böyle olalım. Sözümüze çok dikkat edelim. Hatta bazı sözlerimizi doğru da olsa söylemeyelim.Hatta bazı sözlerimizi doğru da olsa söylemeyelim. "Her doğruyu söylemek doğru değildir." demişler"Her doğruyu söylemek doğru değildir." demişler dedelerimiz de herhalde böyle hadîs-i şerîflerden aldıkları terbiyelere dayanarak.dedelerimiz de herhalde böyle hadîs-i şerîflerden aldıkları terbiyelere dayanarak. Münakaşalarda da, işi sonuna kadar dayatıp da cılkını çıkarmayalım, ahbaplıkları bozmayalım. Münakaşalarda da, işi sonuna kadar dayatıp da cılkını çıkarmayalım, ahbaplıkları bozmayalım.

Üçüncü hadîs-i şerîf: İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn HibbanÜçüncü hadîs-i şerîf:

İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn Hibban
-rıdvanullahi aleyhim ecmaîn, radıyallahu anhüm, rahimehumullahu ecmaîn--rıdvanullahi aleyhim ecmaîn, radıyallahu anhüm, rahimehumullahu ecmaîn- Enes radıyallahu anh'ten rivayet etmişler. Kimisi mezhep imamı, kimisi hadis alimi;Enes radıyallahu anh'ten rivayet etmişler. Kimisi mezhep imamı, kimisi hadis alimi; ama hepsi hadis önderleri, hadiste çok mükemmel eserler yazmış kişiler. ama hepsi hadis önderleri, hadiste çok mükemmel eserler yazmış kişiler.

İleride olacak bir şeyi bize anlatıyorlar, aktarıyorlar. İlerisi neresi? Âhiret. İleride olacak bir şeyi bize anlatıyorlar, aktarıyorlar.

İlerisi neresi?

Âhiret.

Peygamber Efendimiz'in sözünü, hadisini; âhirette olacak bir hususu naklediyorlar: Peygamber Efendimiz'in sözünü, hadisini; âhirette olacak bir hususu naklediyorlar:

Lâ tezâlü cehennemü yülkâ fîhâ fe-tekûlü: Hel min mezîd?Lâ tezâlü cehennemü yülkâ fîhâ fe-tekûlü: Hel min mezîd? Hattâ yedaa fîhâ rabbü'l-izzeti kademehû fe-yenzevî ba'duhâ ilâ ba'di ve tekûlü:Hattâ yedaa fîhâ rabbü'l-izzeti kademehû fe-yenzevî ba'duhâ ilâ ba'di ve tekûlü: Kattu kattu ve izzetike ve keremik. Kattu kattu ve izzetike ve keremik. Ve lâ yezâlü fi'l-cenneti fadlün hattâ yünşia'llâhu bihâ halkan âhara fe-yüskinühüm fî fudûli'l-cenneh. Ve lâ yezâlü fi'l-cenneti fadlün hattâ yünşia'llâhu bihâ halkan âhara fe-yüskinühüm fî fudûli'l-cenneh.

Sadaka resûlüllah fî mâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka resûlüllah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Lâ tezâlü cehennemü yülkâ fîhâ. "Cehennemin içine cehennemlikler atılır durur, atılmaya devam edilir."Lâ tezâlü cehennemü yülkâ fîhâ. "Cehennemin içine cehennemlikler atılır durur, atılmaya devam edilir." Ve tekûl. "Ve atıldıkça her atıldıktan sonra cehennem de der ki." Hel min mezîd? Ve tekûl. "Ve atıldıkça her atıldıktan sonra cehennem de der ki." Hel min mezîd? "Daha var mı, dahası var mı, daha atılacak var mı?" diye ister, bekler ve Rabbü'l-âlemînden; "Daha var mı, dahası var mı, daha atılacak var mı?" diye ister, bekler ve Rabbü'l-âlemînden;

"Daha var mı yâ Rabbi? Daha da gelsin." gibilerden sorar. "Daha var mı yâ Rabbi? Daha da gelsin." gibilerden sorar.

Bir canavar düşünün ki kocaman ağzı, vücudu var. Küçücük bir lokma atılıyor, lup diye yutuyor.Bir canavar düşünün ki kocaman ağzı, vücudu var. Küçücük bir lokma atılıyor, lup diye yutuyor. Yine bakıyor, daha istiyor, daha istiyor. Canavar filan ne kelime? Solda sıfır kalır.Yine bakıyor, daha istiyor, daha istiyor. Canavar filan ne kelime? Solda sıfır kalır. Cehennem muazzam bir azap âlemi.Cehennem muazzam bir azap âlemi. Oraya atılıyor ve dünyadaki günahlarına göre cehennemlikler orada cezalarını çekiyorlar.Oraya atılıyor ve dünyadaki günahlarına göre cehennemlikler orada cezalarını çekiyorlar. Korkunç, feci, elîm. Kelimelerin tarif edemeyeceği bir yer. Her seferinde de: Hel min mezîd? der. Korkunç, feci, elîm. Kelimelerin tarif edemeyeceği bir yer. Her seferinde de:

Hel min mezîd? der.

Kur'ân-ı Kerîm'de de bildiriliyor: Kur'ân-ı Kerîm'de de bildiriliyor:

Yevme nekûlü li-cehennem: Heli'mtele'ti. "O gün cehenneme deriz: ‘Doldun mu ey cehennem?'"Yevme nekûlü li-cehennem: Heli'mtele'ti. "O gün cehenneme deriz: ‘Doldun mu ey cehennem?'" Ve tekûlü hel min mezîd? "O da: ‘Daha var mı yâ Rabbi?' der."Ve tekûlü hel min mezîd? "O da: ‘Daha var mı yâ Rabbi?' der." "Daha gelecek varsa gelsin, bende yer var." mânasına. "Daha gelecek varsa gelsin, bende yer var." mânasına.

Demek ki cehennem çok geniş; dar değil. Çok azap yerleri, tabakaları var. "Bu böyle der durur." Demek ki cehennem çok geniş; dar değil. Çok azap yerleri, tabakaları var.

"Bu böyle der durur."

Hattâ yedaa fîhâ rabbü'l-izzeti kademehû.Hattâ yedaa fîhâ rabbü'l-izzeti kademehû. "İzzet sahibi Rabbülâlemîn Tebâreke ve Teâlâ hazretleri kadem-i şerîfini onun içine koyuncaya kadar." "İzzet sahibi Rabbülâlemîn Tebâreke ve Teâlâ hazretleri kadem-i şerîfini onun içine koyuncaya kadar."

Yani kudretiyle tecelli edinceye kadar böyle der durur. O tecelli üzerine; Yani kudretiyle tecelli edinceye kadar böyle der durur. O tecelli üzerine;

Fe-yenzevî ba'duhâ ilâ ba'd. "Kıvrılır, buruşur, cehennemin bir kısmı öbür tarafına katlanır,Fe-yenzevî ba'duhâ ilâ ba'd. "Kıvrılır, buruşur, cehennemin bir kısmı öbür tarafına katlanır, kat kat katlanır, küçülür, daralır." Ve tekûlü: Kattu kattu. "Tamam yâ Rabbi! Pes, pes." der. kat kat katlanır, küçülür, daralır." Ve tekûlü: Kattu kattu. "Tamam yâ Rabbi! Pes, pes." der.

Cenâb-ı Hakk'ın o celâl tecellisi üzerine, serkeşliği ve istekliliği kalmaz, buruşur kalır. Cenâb-ı Hakk'ın o celâl tecellisi üzerine, serkeşliği ve istekliliği kalmaz, buruşur kalır.

Ve izzetike ve keremike. "İzzetine ve keremine ant olsun ki pes pes, tamam yâ Rabbi!"Ve izzetike ve keremike. "İzzetine ve keremine ant olsun ki pes pes, tamam yâ Rabbi!" Ve lâ yezâlü fi'l-cenneti fadlün.Ve lâ yezâlü fi'l-cenneti fadlün. "Bütün cennetlikler girdiği halde cennette yine çok geniş yerler kalır.""Bütün cennetlikler girdiği halde cennette yine çok geniş yerler kalır." Hattâ yünşia'llâhu bihâ halkan âhar. Bir rivayette bihâ yerine, lehâ rivayeti de varmış. Hattâ yünşia'llâhu bihâ halkan âhar.

Bir rivayette bihâ yerine, lehâ rivayeti de varmış.

"Cenâb-ı Hak oraya yeni birtakım mahluklar yaratır, başka türlü yaratıklar yaratır." "Cenâb-ı Hak oraya yeni birtakım mahluklar yaratır, başka türlü yaratıklar yaratır."

Fe-yüskinühüm fî fudûli'l-cenneti. Fe-yüskinühüm fî fudûli'l-cenneti. "Cenâb-ı Hak cennetin artakalan yerlerine onları iskân eder, yerleştirir." "Cenâb-ı Hak cennetin artakalan yerlerine onları iskân eder, yerleştirir."

Allahu Teâlâ hazretleri bize cennetini görmeyi nasip eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri bize cennetini görmeyi nasip eylesin. Demek ki çok geniş yerler var, herkese yer var. Girenlerin hepsi memnun ve mesrur olacak.Demek ki çok geniş yerler var, herkese yer var. Girenlerin hepsi memnun ve mesrur olacak. Daha artacak da; Cenâb-ı Hak yeni varlıklar yaratacak,Daha artacak da; Cenâb-ı Hak yeni varlıklar yaratacak, oraları iskân edecek, süsleyecek, bezeyecek, şenlendirecek. oraları iskân edecek, süsleyecek, bezeyecek, şenlendirecek.

Peygamber Efendimiz başka hadîs-i şerîfinde cehennemde cezasını çekip cehennemden çıkıpPeygamber Efendimiz başka hadîs-i şerîfinde cehennemde cezasını çekip cehennemden çıkıp cennete en son giren insanın cennette sahip olacağı mekânların, arazilerincennete en son giren insanın cennette sahip olacağı mekânların, arazilerin bu yeryüzü ve bu yedi kat semâvât kadar büyük olduğunu bildiriyor. bu yeryüzü ve bu yedi kat semâvât kadar büyük olduğunu bildiriyor.

Cennete giren en sonuncu kişinin; yani rütbede, derecelendirmede,Cennete giren en sonuncu kişinin; yani rütbede, derecelendirmede, sıralamada en arkada kalan kişinin de cennette sıralamada en arkada kalan kişinin de cennette en yüksek makamın kendisine verildiğini sanacağını söylüyor.en yüksek makamın kendisine verildiğini sanacağını söylüyor. Çünkü cennette "mahzun olmak, mahcup olmak, azımsamak, yokluk hissetmek" diye Çünkü cennette "mahzun olmak, mahcup olmak, azımsamak, yokluk hissetmek" diye bir şey bahis konusu değil. Her türlü güzellik var. bir şey bahis konusu değil. Her türlü güzellik var. Hudutsuz güzellikler var; sınırsız, çok büyük imkânlar var.Hudutsuz güzellikler var; sınırsız, çok büyük imkânlar var. Fazlasıyla tatmin edici imkânlar var. Herkes şâd olacak, memnun olacak. Fazlasıyla tatmin edici imkânlar var. Herkes şâd olacak, memnun olacak.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi cennetine girip şâd u hürrem, mesrur ve memnun olanlardan eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri bizi cennetine girip şâd u hürrem, mesrur ve memnun olanlardan eylesin. Kahrına, gazabına uğrayanlardan eylemesin. Kahrına, gazabına uğrayanlardan eylemesin.

Cenneti kazanmak için çalışmak lazım. Cennete göre, cenneti kazanacak şekilde çalışmak lazım.Cenneti kazanmak için çalışmak lazım. Cennete göre, cenneti kazanacak şekilde çalışmak lazım. Cehenneme girmemek için de cehennemden kurtulacak şekilde haramlardan, günahlardan korunmak lazım. Cehenneme girmemek için de cehennemden kurtulacak şekilde haramlardan, günahlardan korunmak lazım.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemize tevfîkini refîk eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri cümlemize tevfîkini refîk eylesin. Cennetiyle cemaliyle cümlenizi, cümlemizi müşerref eylesin. Allah hepinizden razı olsun. Cennetiyle cemaliyle cümlenizi, cümlemizi müşerref eylesin.

Allah hepinizden razı olsun.

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh! es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2