Namaz Vakitleri

14 Zilka'de 1445
22 Mayıs 2024
İmsak
03:44
Güneş
05:34
Öğle
13:06
İkindi
17:03
Akşam
20:28
Yatsı
22:10
Detaylı Arama

Kalplerin Cilâsı İstiğfar

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

23 Şa'bân 1421 / 19.11.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

İnne li külli şeyin sadâen ve cilâen ve inne cilâe'l-kulûbi'l-istiğfârü. İnne li külli şeyin sadâen ve cilâen ve inne cilâe'l-kulûbi'l-istiğfârü.

Deylemî bu hadîs-i şerîfi Enes radıyallahu anh'ten rivayet eylemiş. Deylemî bu hadîs-i şerîfi Enes radıyallahu anh'ten rivayet eylemiş.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

"Her şeyin pası vardır. Kirlenmesi, paslanması vardır. "Her şeyin pası vardır. Kirlenmesi, paslanması vardır. Pasının da silinmesi, temizlenmesi vardır." Pasının da silinmesi, temizlenmesi vardır." İnne cilâe'l-kulûb. "Kalplerin pasının giderilmesi, kirinin temizlenmesi ve parlatılması da..."İnne cilâe'l-kulûb. "Kalplerin pasının giderilmesi, kirinin temizlenmesi ve parlatılması da..." el-İstiğfârü. "Tevbe istiğfar etmektir, estağfirullah demektir. el-İstiğfârü. "Tevbe istiğfar etmektir, estağfirullah demektir. Allahu Teâlâ hazretlerinden mağfiret talep etmektir.Allahu Teâlâ hazretlerinden mağfiret talep etmektir. Cenâb-ı Hakk'tan mağfiret talep etmek." Cenâb-ı Hakk'tan mağfiret talep etmek."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in de;Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in de; "Günde yüz defa veya yetmiş defa "Günde yüz defa veya yetmiş defa tevbe istiğfar ediniz." diye tavsiye buyurduğu hadîs-i şerîfler vardır. tevbe istiğfar ediniz." diye tavsiye buyurduğu hadîs-i şerîfler vardır.

Kendisi Allahu Teâlâ hazretlerinin habîbi ve günahlardan masun ve işleyeceğiişlediği hatalar ma'füv olduğu halde; Kendisi Allahu Teâlâ hazretlerinin habîbi ve günahlardan masun ve işleyeceğiişlediği hatalar ma'füv olduğu halde; "Ben dahi tevbe ve istiğfar eylerim; siz de edin." diye tavsiye buyurmuştur. "Ben dahi tevbe ve istiğfar eylerim; siz de edin." diye tavsiye buyurmuştur.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bir bu müjdesi vardır; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bir bu müjdesi vardır; tevbe edildiği zaman, istiğfar getirildiği zaman, afv u mağfiret istendiği zaman tevbe edildiği zaman, istiğfar getirildiği zaman, afv u mağfiret istendiği zaman Cenâb-ı Hak günahı afv u mağfiret ediyor. Cenâb-ı Hak günahı afv u mağfiret ediyor.

Hatta gecenin bazı zamanında, sahur vakti zamanında Hatta gecenin bazı zamanında, sahur vakti zamanında ve yılın bazı mübarek günlerinin gecelerindeve yılın bazı mübarek günlerinin gecelerinde Cenâb-ı Mevlâ kendisi semâ-i dünyaya nüzul eyleyip gökten kullarına nida edermiş ki; Cenâb-ı Mevlâ kendisi semâ-i dünyaya nüzul eyleyip gökten kullarına nida edermiş ki; "Yok mu benden istiğfar edip mağfiret dileyen, haydi dilesin, afv u mağfiret edeceğim." "Yok mu benden istiğfar edip mağfiret dileyen, haydi dilesin, afv u mağfiret edeceğim." Ve kulun tevbe etmesinden, günahından dönmesinden son derece hoşnut ve razı olupVe kulun tevbe etmesinden, günahından dönmesinden son derece hoşnut ve razı olup memnun olup sevinirmiş. memnun olup sevinirmiş.

Onun için bizlerin; Onun için bizlerin; Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinden edindiğimiz, aldığımız tavsiyeye göre günde en aşağı yüz defa estağfirullah dememiz lazım. Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinden edindiğimiz, aldığımız tavsiyeye göre günde en aşağı yüz defa estağfirullah dememiz lazım. "Affet beni Allahım!" dememiz lazım. Cenâb-ı Hakk'tan afv u mağfiret dilememiz gerekiyor. "Affet beni Allahım!" dememiz lazım. Cenâb-ı Hakk'tan afv u mağfiret dilememiz gerekiyor.

Bu, vazifeniz olsun.Bu, vazifeniz olsun. Eğer günde yüz defa estağfirullah demiyor iseniz hadîs-i şerîfi duyduğunuza göreEğer günde yüz defa estağfirullah demiyor iseniz hadîs-i şerîfi duyduğunuza göre bundan sonra artık yüz defa estağfirullah deyin.bundan sonra artık yüz defa estağfirullah deyin. Çünkü bu sayfa kura ile çıktı. Ben niyetlendim ki bakalım bu cemaate Çünkü bu sayfa kura ile çıktı. Ben niyetlendim ki bakalım bu cemaate Peygamber Efendimiz'in hangi hadisi nasip olacak. Peygamber Efendimiz'in hangi hadisi nasip olacak.

"Allahu Teâlâ hazretleri nelerin bu cemaate duyurulmasını murat ediyorsa orası çıksın." dedim. "Allahu Teâlâ hazretleri nelerin bu cemaate duyurulmasını murat ediyorsa orası çıksın." dedim. İki kitap verdim, bunu seçti. Hacı efendi bu kitabın da sayfasını açtı.İki kitap verdim, bunu seçti. Hacı efendi bu kitabın da sayfasını açtı. Buradan da bu çıktı. Demek ki Cenâb-ı Hak sizin günahlarınızı afv u mağfiret etmek istiyor kiBuradan da bu çıktı.

Demek ki Cenâb-ı Hak sizin günahlarınızı afv u mağfiret etmek istiyor ki
afv u mağfiret etmenin yolunu öğretiyor. afv u mağfiret etmenin yolunu öğretiyor.

Karadenizli birisi; "Yâ Rabbi!" diyormuş, "Madem vereceksin, beni ne diye yalvartıyorsun?" Karadenizli birisi; "Yâ Rabbi!" diyormuş, "Madem vereceksin, beni ne diye yalvartıyorsun?"

"Nereden biliyorsun Allah'ın vereceğini?" demiş, birisi. "Nereden biliyorsun Allah'ın vereceğini?" demiş, birisi.

"Sus, cahil! demiş, "Sen bilmiyorsun. Allah vermeyecek olsa dua ettirmez!" demiş. "Sus, cahil! demiş, "Sen bilmiyorsun. Allah vermeyecek olsa dua ettirmez!" demiş.

Üd'ûnî estecib leküm. "Bana dua edin, ben sizin duanızı kabul ederim." buyuruyor. Üd'ûnî estecib leküm. "Bana dua edin, ben sizin duanızı kabul ederim." buyuruyor.

Vaadi var; vermeyeceği kimseye dua ettirmez. Dua etmeyi aklına getirmez. Vaadi var; vermeyeceği kimseye dua ettirmez. Dua etmeyi aklına getirmez. Onun için öyle demiş. Bu Karadenizliler hoş insanlar oluyor, tatlı insanlar oluyor. Onun için öyle demiş. Bu Karadenizliler hoş insanlar oluyor, tatlı insanlar oluyor. Böyle latifeden veyahut içten, dobra dobra konuşuveriyorlar. Böyle latifeden veyahut içten, dobra dobra konuşuveriyorlar.

Demek ki Cenâb-ı Hakk sizin afv u mağfiret olunmanızı istiyor ki Demek ki Cenâb-ı Hakk sizin afv u mağfiret olunmanızı istiyor ki bana bunu okutturuyor, kulağınıza getiriyor. bana bunu okutturuyor, kulağınıza getiriyor. Demek ki affedecek. Elhamdülillah ne mutlu, Ramazan'ın yaklaştığı, Demek ki affedecek.

Elhamdülillah ne mutlu, Ramazan'ın yaklaştığı,
Ramazan'a bir hafta kaldığı Şaban ayı da mübarek bir ay. Ramazan'a bir hafta kaldığı Şaban ayı da mübarek bir ay. Demeyenler artık bu günden itibaren günde yüz defa estağfirullah demeye başlıyorsunuz. Demeyenler artık bu günden itibaren günde yüz defa estağfirullah demeye başlıyorsunuz. Diyenlere selam olsun. Demeyenler bundan sonra demeye başlasınlar. Diyenlere selam olsun.

Demeyenler bundan sonra demeye başlasınlar.
Bu akşamın ilk bereketi olsun, bir. Bu akşamın ilk bereketi olsun, bir.

Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin çok geniş olduğunu bize Peygamber Efendimiz bildiriyor.Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin çok geniş olduğunu bize Peygamber Efendimiz bildiriyor. Çok lütufkâr olduğundan, kullar ne kadar günahkâr olsa da günahından döndüğü zaman affediyor. Çok lütufkâr olduğundan, kullar ne kadar günahkâr olsa da günahından döndüğü zaman affediyor.

Hatta günahlardan bir günah var: "'Allah beni affetmez!' diye düşünmek,Hatta günahlardan bir günah var:

"'Allah beni affetmez!' diye düşünmek,
Allah'ın rahmetinden ümit kesmek." Allah'ın rahmetinden ümit kesmek."

Kul yâ ibâdiye'llezîne esrefû alâ enfüsihim lâ taknetû min rahmeti'llâh. Kul yâ ibâdiye'llezîne esrefû alâ enfüsihim lâ taknetû min rahmeti'llâh.

"Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin." diye emrediyor. "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin." diye emrediyor. Emri tutmak mü'minin kulluk borcu. Emrediyor; "Ümit kesmeyin!" Emri tutmak mü'minin kulluk borcu. Emrediyor; "Ümit kesmeyin!"

"Ben affolunmam!" Affeder. "Günahım çok büyük!" "Ben affolunmam!"

Affeder.

"Günahım çok büyük!"

Ne kadar çok büyükse de Allah'ın rahmeti daha büyüktür. Ne kadar çok büyükse de Allah'ın rahmeti daha büyüktür. Yeter ki sen günahı bırak; ondan sonra Cenâb-ı Hakk'ın yoluna dön.Yeter ki sen günahı bırak; ondan sonra Cenâb-ı Hakk'ın yoluna dön. Cenâb-ı Hakk affetsin. "Peki, hocam, ben tevbe etsem de Cenâb-ı Hakk affetsin.

"Peki, hocam, ben tevbe etsem de
yine içimden de düşünüyorum ki ben bu günahı da bırakmam, yaparım." yine içimden de düşünüyorum ki ben bu günahı da bırakmam, yaparım."

Günahta ısrar ederken, günahı işlemeye devam ederkenGünahta ısrar ederken, günahı işlemeye devam ederken ve etmeye niyetli iken istiğfar etmek Cenâb-ı Hakk ile istihzâ etmek gibidir, alay etmek gibidir.ve etmeye niyetli iken istiğfar etmek Cenâb-ı Hakk ile istihzâ etmek gibidir, alay etmek gibidir. Öyle olmayacak! Günahından pişmanlık duyacak, "Ben iyi yapmadım." diyecek. Öyle olmayacak! Günahından pişmanlık duyacak, "Ben iyi yapmadım." diyecek. Yapmamaya azmedecek. Eski dedelerimizin ifadesi ile azm ü cezm ü kast edecek. Yapmamaya azmedecek.

Eski dedelerimizin ifadesi ile azm ü cezm ü kast edecek.
Değil mi Hacı Osman kardeşim? Mübarek dedelerimiz öyle derlerdi.Değil mi Hacı Osman kardeşim? Mübarek dedelerimiz öyle derlerdi. "Azm ü cezm ü kast eyledim." derlerdi. Niyeti öyle olacak. "Azm ü cezm ü kast eyledim." derlerdi. Niyeti öyle olacak. "Ben bu işi yine işlerim." derse öyle olmaz. Lâ kebîrete mea'l-istiğfâr."Ben bu işi yine işlerim." derse öyle olmaz.

Lâ kebîrete mea'l-istiğfâr.
"Allahu Teâlâ hazretleri, büyük günahları da siler." "Allahu Teâlâ hazretleri, büyük günahları da siler."

Hepsini affeder, yeter ki dönsün ve iyi kul olsun. Amma... Hepsini affeder, yeter ki dönsün ve iyi kul olsun. Amma...

Ve lâ sağîrete mea'l-ısrâr tarafı da var. Ve lâ sağîrete mea'l-ısrâr tarafı da var. Israrlı, aynen yapmaya devam ettiği takdirde Israrlı, aynen yapmaya devam ettiği takdirde küçük günah bile büyük cezaya çarpılmaya sebep olur. küçük günah bile büyük cezaya çarpılmaya sebep olur.

"Canım küçücük günah, ne kadar önemi var?" Yok öyle değil."Canım küçücük günah, ne kadar önemi var?"

Yok öyle değil.
Küçük günah da ısrar edildiği zaman büyük cezaya çarpılmaya sebep olur. Küçük günah da ısrar edildiği zaman büyük cezaya çarpılmaya sebep olur.

Onun için günahtan vazgeçecek, yapmamaya niyetlenecek. Onun için günahtan vazgeçecek, yapmamaya niyetlenecek.

"Peki, niyetleniyor da hocam, yine insanın ayağı kayıyor, günah işliyor." "Peki, niyetleniyor da hocam, yine insanın ayağı kayıyor, günah işliyor."

O zaman, niyeti halis idi ise Allah affeder.O zaman, niyeti halis idi ise Allah affeder. Çünkü kul öyle işte, düşe kalka adam oluyor, yavaş yavaş toparlıyor, toparlıyor, sağlamlaşıyor,Çünkü kul öyle işte, düşe kalka adam oluyor, yavaş yavaş toparlıyor, toparlıyor, sağlamlaşıyor, Allah çabuk sağlamlaşmayı nasip etsin. Kimisinin betonu geç kuruyor, çok uzun zaman sürüyor,Allah çabuk sağlamlaşmayı nasip etsin. Kimisinin betonu geç kuruyor, çok uzun zaman sürüyor, cıvık kalıyor, tutmuyor, çatlıyor, patlıyor filan. cıvık kalıyor, tutmuyor, çatlıyor, patlıyor filan.

Kimisi de hemen çarçabuk tutuyor, sağlam. Bir tuttu mu bir daha da bırakmıyor.Kimisi de hemen çarçabuk tutuyor, sağlam. Bir tuttu mu bir daha da bırakmıyor. Çok iyi müslüman oluyor. Allah bize, hepimize öyle beton gibi, betonarme gibi, Çok iyi müslüman oluyor. Allah bize, hepimize öyle beton gibi, betonarme gibi, çelikle beraber yapılmış, taş gibi sağlam kale gibi, bünyân-ı mersûs gibi çelikle beraber yapılmış, taş gibi sağlam kale gibi, bünyân-ı mersûs gibi sağlam müslüman olmayı nasip etsin. sağlam müslüman olmayı nasip etsin. Bir de aramızda muhabbet ihsan etsin de böyle bir kenetlenelim. Bir de aramızda muhabbet ihsan etsin de böyle bir kenetlenelim.

İnna'llâhe yuhibbü'llezîne yukâtilûne fî sebîlihî saffen ke-ennehüm bünyânün mersûs. İnna'llâhe yuhibbü'llezîne yukâtilûne fî sebîlihî saffen ke-ennehüm bünyânün mersûs. "Kalenin sağlam örülmüş duvarları gibi birbiri ile kenetlenmiş,"Kalenin sağlam örülmüş duvarları gibi birbiri ile kenetlenmiş, Allah yolunda mücadele eden, cihad eden kulları Allah sever." Allah yolunda mücadele eden, cihad eden kulları Allah sever."

Birbirimizi seveceğiz, iş birliği yapacağız, hayırları beraber yapacağız. Birbirimizi seveceğiz, iş birliği yapacağız, hayırları beraber yapacağız. Bir kişinin yapamadığı şeyi beraber olunduğu zaman yapmak kolaylaşır hem de tesiri de fazla olur. Bir kişinin yapamadığı şeyi beraber olunduğu zaman yapmak kolaylaşır hem de tesiri de fazla olur.

Bir kişi tek şey yapamazsa topluca yapıldığı zaman karşı taraf yılar. Bir kişi tek şey yapamazsa topluca yapıldığı zaman karşı taraf yılar. "O kadar itiraz oldu. Halkın da bu kadar karşısında durmak doğru olmaz." diye ürker. "O kadar itiraz oldu. Halkın da bu kadar karşısında durmak doğru olmaz." diye ürker.

Ses çıkmayınca, bir tek kişi olunca, bir tek kişi feda olur. Ses çıkmayınca, bir tek kişi olunca, bir tek kişi feda olur.

"Haydi aslanlarım, arkadaşlarım, haydi düşmana hücum!" demiş "Haydi aslanlarım, arkadaşlarım, haydi düşmana hücum!" demiş bir Fransız veya Meksika'da herhalde hükümetin subaylarından birisi.bir Fransız veya Meksika'da herhalde hükümetin subaylarından birisi. Askerlere böyle heyecanlandırıcı bir laf söylemiş. Askerlere böyle heyecanlandırıcı bir laf söylemiş.

"Haydi, bakın baştan ben sizinle beraber hücum ediyorum." demiş, öne atlamış, "Haydi, bakın baştan ben sizinle beraber hücum ediyorum." demiş, öne atlamış, ötekilerin hiçbirisi arkadan gelmemişler.ötekilerin hiçbirisi arkadan gelmemişler. Bir kurşun atılmış; devrilmiş aşağıya. Bir kişi oldu mu o feda olur, gider.Bir kurşun atılmış; devrilmiş aşağıya. Bir kişi oldu mu o feda olur, gider. Topluca olduğu zaman daha iyi olur. Allah da öyle topluca hareket etmeyi seviyor. Topluca olduğu zaman daha iyi olur. Allah da öyle topluca hareket etmeyi seviyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

İnne li külli şey'in bâben ve babü'l-ibâdeti es-sıyâm. "Her binanın bir kapısı vardır. İnne li külli şey'in bâben ve babü'l-ibâdeti es-sıyâm.

"Her binanın bir kapısı vardır.
Yapının bir girecek yeri vardır." İçi boşsa da elbette bunun bir kapısı vardır. Yapının bir girecek yeri vardır." İçi boşsa da elbette bunun bir kapısı vardır.

"Her şeyin bir kapısı vardır." diyor, bina da demiyor. "Her şeyin bir kapısı vardır." diyor, bina da demiyor. Ben tabi "Kapı binada olur." diye "bina" mefhumunu kendim söylüyorum. Ben tabi "Kapı binada olur." diye "bina" mefhumunu kendim söylüyorum.

"İbadetin kapısı da oruç." "İyi kul olmanın yolu oruçtan geçer. Oruçla olur." demek. "İbadetin kapısı da oruç."

"İyi kul olmanın yolu oruçtan geçer. Oruçla olur." demek.
Bu da bize bir müjde. Sevinin, Ramazan geliyor. Bak, oruç ibadetin kapısıdır.Bu da bize bir müjde.

Sevinin, Ramazan geliyor. Bak, oruç ibadetin kapısıdır.
İyi kul olmanın aracıdır, vasıtasıdır. Bu Ramazan'a iyi hazırlanın, iyi değerlendirin. İyi kul olmanın aracıdır, vasıtasıdır. Bu Ramazan'a iyi hazırlanın, iyi değerlendirin. Şu ibadeti güzel yapmada bu sefer başarı sağlayın, bu sefer sınıfta kalmayın, bu sefer geçin. Şu ibadeti güzel yapmada bu sefer başarı sağlayın, bu sefer sınıfta kalmayın, bu sefer geçin.

Ve mâ halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li ya'büdûn. Ve mâ halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li ya'büdûn.

Mükellef olan cinleri, insanları... Mükellef olan cinleri, insanları... İnsanlar ve cinler; emanet yüklenmiş, sorumluluk verilmiş olan mahlûkât. İnsanlar ve cinler; emanet yüklenmiş, sorumluluk verilmiş olan mahlûkât. Allahu Teâlâ hazretleri bunları ibadet için yarattığını bildiriyor. İbadet için ne demek? Allahu Teâlâ hazretleri bunları ibadet için yarattığını bildiriyor.

İbadet için ne demek?

"Kendisini bilip kendisine kulluk etsinler." diye yarattığını bildiriyor. Asıl gaye o. "Kendisini bilip kendisine kulluk etsinler." diye yarattığını bildiriyor. Asıl gaye o.

Şimdi biz, hepimiz, hayatımızda küçük, önemsiz, geçici gayeler edinmişiz: Şimdi biz, hepimiz, hayatımızda küçük, önemsiz, geçici gayeler edinmişiz:

"Sınıf bitireceğim, okuldan mezun olacağım. "Sınıf bitireceğim, okuldan mezun olacağım. Diploma alacağım, iş başaracağım, para sahibi olacağım.Diploma alacağım, iş başaracağım, para sahibi olacağım. Ev bark sahibi olacağım, iyi bir araba alacağım, çocuğumu evlendireceğim..." filan. Ev bark sahibi olacağım, iyi bir araba alacağım, çocuğumu evlendireceğim..." filan.

Küçük küçük amaçlar, bu küçük amaçlarla oyalanıyoruz, oyalanıyoruz, oyalanıyoruz. Küçük küçük amaçlar, bu küçük amaçlarla oyalanıyoruz, oyalanıyoruz, oyalanıyoruz. Bu küçük amaçlar, asıl amacı engelliyor.Bu küçük amaçlar, asıl amacı engelliyor. Bir gün de Azrail aleyhisselam; "Hadi bakalım, imtihan bitti, ömür sona erdi, gel bakalım!" diyor. Bir gün de Azrail aleyhisselam; "Hadi bakalım, imtihan bitti, ömür sona erdi, gel bakalım!" diyor. "Senin ismin benim listemde var. Şimdi senin canını almam lazım." diyor, "Senin ismin benim listemde var. Şimdi senin canını almam lazım." diyor, geliyor karşısına, insanın canını alıveriyor. geliyor karşısına, insanın canını alıveriyor.

Çünkü eceli geldi mi tehiri yok, geri gitme yok,Çünkü eceli geldi mi tehiri yok, geri gitme yok, "Aman bana müsaade et, biraz tevbe edeyim, hazırlanayım. "Aman bana müsaade et, biraz tevbe edeyim, hazırlanayım. Namazlarımı ödeyeyim, oruçlarımı ödeyeyim." vesaire... Namazlarımı ödeyeyim, oruçlarımı ödeyeyim." vesaire...

Bitti. Ölüm geldi mi geri gitmek, tehir etmek olmadığı için gaflet çok büyük tehlike. Bitti. Ölüm geldi mi geri gitmek, tehir etmek olmadığı için gaflet çok büyük tehlike.

Accilû bi't-tevbeti kable'l-mevt. Ölüm gelivermeden evvel, insanın dönüşünü Accilû bi't-tevbeti kable'l-mevt.

Ölüm gelivermeden evvel, insanın dönüşünü
çarçabuk yapması lazım. Aldanıyor insan. çarçabuk yapması lazım. Aldanıyor insan.

Bu aldanma nasıl sağlanıyor. Kim aldatıyor? Şeytan aldatıyor, bir.Bu aldanma nasıl sağlanıyor. Kim aldatıyor?

Şeytan aldatıyor, bir.
Önüne küçük gayeler koyuyor; "Bak bu çok mühim." diyor.Önüne küçük gayeler koyuyor; "Bak bu çok mühim." diyor. "Bunu yapman lazım. Bunu yapmazsan olmaz. Hadi var gücünle buna çalış!" diyor. "Bunu yapman lazım. Bunu yapmazsan olmaz. Hadi var gücünle buna çalış!" diyor. Öyle bir sokuyor ki işin içine, kulun asıl yapması gereken işi yaptırtmıyor. Öyle bir sokuyor ki işin içine, kulun asıl yapması gereken işi yaptırtmıyor.

Bir kulun asıl yapması gereken iş ne? Bir kulun asıl yapması gereken iş ne?

İnsanların, bizlerin, sizlerin, hepimizin asıl işimiz ne?İnsanların, bizlerin, sizlerin, hepimizin asıl işimiz ne? Bu dünyaya geldiğimize ve yaşadığımıza göre, bu dünyada bizim asıl görevimiz ne? Bu dünyaya geldiğimize ve yaşadığımıza göre, bu dünyada bizim asıl görevimiz ne?

Cenâb-ı Hakk'a kulluk etmek. Ve ma halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li ya'büdûn. Cenâb-ı Hakk'a kulluk etmek.

Ve ma halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li ya'büdûn.

Kim asıl işi ile meşgul oluyor? Hangi insan asıl işini anlamış da Cenâb-ı Hakk'a kulluk ediyor? Kim asıl işi ile meşgul oluyor? Hangi insan asıl işini anlamış da Cenâb-ı Hakk'a kulluk ediyor? Hepimiz başka işlerle uğraşıyoruz. Uğraştığımız işler farz mı. Çok mu önemli, olmazsa olmaz mı? Hepimiz başka işlerle uğraşıyoruz. Uğraştığımız işler farz mı. Çok mu önemli, olmazsa olmaz mı? Hayır olabilir amma ona daldırmak ve onunla oyalamak şeytanın oyunu. Hayır olabilir amma ona daldırmak ve onunla oyalamak şeytanın oyunu.

Bir de dünya da insanı aldatıyor. Ama dünyanın doğrudan doğruya aldatması yok. Bir de dünya da insanı aldatıyor. Ama dünyanın doğrudan doğruya aldatması yok. Dolaylı yoldan "dünya da aldatıcı" deniliyor. "Fani dünya insanı aldatıyor." deniliyor.Dolaylı yoldan "dünya da aldatıcı" deniliyor. "Fani dünya insanı aldatıyor." deniliyor. İnsan ona aldandığı için aldatıcılık ona yükleniyor. İnsan ona aldandığı için aldatıcılık ona yükleniyor. Halbuki insan kendisi aldanıyor; asıl aldanan kendisi. Halbuki insan kendisi aldanıyor; asıl aldanan kendisi.

Eskiler dünyayı vefasız bir kadına benzetmişler. Vefasız bir kadın. Eskiler dünyayı vefasız bir kadına benzetmişler. Vefasız bir kadın. Çalmış yüzüne boyayı, allığı, pudrayı, rastığı, Çalmış yüzüne boyayı, allığı, pudrayı, rastığı, neyse kadınların süslenme malzemelerini kremi vesaireyi çalmış, dudakları boyamış, yanakları boyamış.neyse kadınların süslenme malzemelerini kremi vesaireyi çalmış, dudakları boyamış, yanakları boyamış. Uzaktan bakan taş bebek gibi görüyor. Çünkü boyama, sıvama ile kırışıklıklar görülmüyor. Uzaktan bakan taş bebek gibi görüyor. Çünkü boyama, sıvama ile kırışıklıklar görülmüyor. Cildi gül yaprağı gibi görünüyor, halbuki ihtiyar, çok ihtiyar. Ne kadar ihtiyar? Cildi gül yaprağı gibi görünüyor, halbuki ihtiyar, çok ihtiyar.

Ne kadar ihtiyar?

Dünyanın ömrü ne kadar kimse bilmiyor. Alimler bir şeyler söylüyorlar; Dünyanın ömrü ne kadar kimse bilmiyor. Alimler bir şeyler söylüyorlar; yüz bin sene, bilmem ne. yüz bin sene, bilmem ne. Çok ihtiyar ama öyle bir boyuyor ki kendisini, bu yeni zamanenin yetişen yetişkinleri,Çok ihtiyar ama öyle bir boyuyor ki kendisini, bu yeni zamanenin yetişen yetişkinleri, tazeler âşık oluyor. tazeler âşık oluyor. Hepsi âşık oluyor. Herkes dünyanın peşinde. Âhireti sevip de âhiretin peşinde koşan yok. Hepsi âşık oluyor. Herkes dünyanın peşinde. Âhireti sevip de âhiretin peşinde koşan yok.

Herkes dünyanın peşinde ama dünya kimseye vefa göstermiyor.Herkes dünyanın peşinde ama dünya kimseye vefa göstermiyor. Vefalı bir yar değil. Yar olmuyor, aldatıyor. Ondan sonra da yar olmuyor. Vefalı bir yar değil. Yar olmuyor, aldatıyor. Ondan sonra da yar olmuyor. Herkesi bırakıp gidiyor. Malı mülkü bırakıyor. Mal sahibi, mülk sahibi. Herkesi bırakıp gidiyor. Malı mülkü bırakıyor.

Mal sahibi, mülk sahibi.

Hani bunun ilk sahibi. Mal da yalan, mülk de yalan. Hani bunun ilk sahibi.

Mal da yalan, mülk de yalan.

Var biraz da sen oyalan diyor Yunus Emre. "Yapma" gibilerden ama kinâyeli söylüyor.Var biraz da sen oyalan diyor Yunus Emre.

"Yapma" gibilerden ama kinâyeli söylüyor.
"Hadi git biraz da sen oyalan. Yalan ama dinlemiyorsun sözümü, "Hadi git biraz da sen oyalan. Yalan ama dinlemiyorsun sözümü, hadi oyalan da sonunda anla, başını taştan taşa vur!" demek istiyor. hadi oyalan da sonunda anla, başını taştan taşa vur!" demek istiyor.

Malın ve mülkün, her şeyin yalan olduğunu, elde durmadığını,Malın ve mülkün, her şeyin yalan olduğunu, elde durmadığını, hatta mirasçının malı olduğunu insan anlayamıyor. hatta mirasçının malı olduğunu insan anlayamıyor. Adam harcamıyor, harcamıyor, harcamıyor; biriktiriyor, biriktiriyor, biriktiriyor, yemiyor. Adam harcamıyor, harcamıyor, harcamıyor; biriktiriyor, biriktiriyor, biriktiriyor, yemiyor.

Kim yiyor? Mirasçı. Bir de artık malı çoksa bir adamın;Kim yiyor?

Mirasçı.

Bir de artık malı çoksa bir adamın;
"Ölse de şunun mirasını yesek." diye ölümünü de istemiyorlar mı?"Ölse de şunun mirasını yesek." diye ölümünü de istemiyorlar mı? İşin en kötü tarafı o. Bu adam hala yaşıyor;İşin en kötü tarafı o. Bu adam hala yaşıyor; "Bir ölse de şunun malını mülkünü çatır çatır yiyiversek." diyorlar."Bir ölse de şunun malını mülkünü çatır çatır yiyiversek." diyorlar. Ve mirasçıların malını, başkasının malını korumak için adam tir tir titriyor, uykuları kaçıyor.Ve mirasçıların malını, başkasının malını korumak için adam tir tir titriyor, uykuları kaçıyor. Sabah akşam onunla uğraşıyor. Yahu, bunu mirasçıya bırakıyorsun. Sabah akşam onunla uğraşıyor. Yahu, bunu mirasçıya bırakıyorsun.

"Benim değil mi?" Yemedikten sonra, içmedikten sonra, onunla sevabı kazanmadıktan sonra "Benim değil mi?"

Yemedikten sonra, içmedikten sonra, onunla sevabı kazanmadıktan sonra
beklettikten sonra mirasçıya kalacak olduğu için onun, senin değil. beklettikten sonra mirasçıya kalacak olduğu için onun, senin değil. Bekçisisin sen; sana bekçiliğini yaptırıyor. Ondan sonra da o yiyecek. Bekçisisin sen; sana bekçiliğini yaptırıyor. Ondan sonra da o yiyecek.

"Peki, ben bunu nasıl kendi malım hâline getirebilirim?" "Peki, ben bunu nasıl kendi malım hâline getirebilirim?"

Sen bu parayı Allah yoluna, sevaplı işlere, sadaka-ı câriye yapmaya harcarsan o zaman senin olur.Sen bu parayı Allah yoluna, sevaplı işlere, sadaka-ı câriye yapmaya harcarsan o zaman senin olur. O zaman senin defterine yazılır. Şimdi senin defterine yazılmıyor, O zaman senin defterine yazılır. Şimdi senin defterine yazılmıyor, sana sorumluluğu var, hesap vereceksin. sana sorumluluğu var, hesap vereceksin. Nereden kazandın, nereye harcadın? Bu vazifeleri, malın yüklediği vazifeleri, zekâtı, sadakayı,Nereden kazandın, nereye harcadın? Bu vazifeleri, malın yüklediği vazifeleri, zekâtı, sadakayı, fıtrı vesaireyi yaptın mı, cihada para ayırdın mı? fıtrı vesaireyi yaptın mı, cihada para ayırdın mı? Sorgusu suali sana, zevki sefası mirasçılara. Ne yapacak insan? Sorgusu suali sana, zevki sefası mirasçılara.

Ne yapacak insan?

Kazanmasını bildiği gibi hak yola harcamasını da bilecek, hem de gençken, ihtiyarlamadan... Kazanmasını bildiği gibi hak yola harcamasını da bilecek, hem de gençken, ihtiyarlamadan... Saçı sakalı ağarmadan, geç kalmadan, hem de malı seviyorken, içinde de mal sevgisi varken... Saçı sakalı ağarmadan, geç kalmadan, hem de malı seviyorken, içinde de mal sevgisi varken...

Tasaddak ve ente sahîhun şehîhun. İçinde para sevgisi de var; vermek de istemiyorken verecek. Tasaddak ve ente sahîhun şehîhun.

İçinde para sevgisi de var; vermek de istemiyorken verecek.

Öyle yapmasa ne olur? "Tam ölüm döşeğine yattığı zaman" diyor, Öyle yapmasa ne olur?

"Tam ölüm döşeğine yattığı zaman" diyor,
Peygamber Efendimiz, "O kimse der ki; 'Falanca malım, falanca tarlam camiye verilsin.Peygamber Efendimiz, "O kimse der ki; 'Falanca malım, falanca tarlam camiye verilsin. Filanca yerdeki evim, Kur'an kursuna verilsin.Filanca yerdeki evim, Kur'an kursuna verilsin. Falancasını filanca alsın, falancasını filanca alsın, o onun olsun, o onun olsun.' Zaten onun!" Falancasını filanca alsın, falancasını filanca alsın, o onun olsun, o onun olsun.' Zaten onun!"

Öyle dese de onun, demese de onun.Öyle dese de onun, demese de onun. Öldü mü onun güzel taksimini giderler, dindarlarsa müftülere sorarlar.Öldü mü onun güzel taksimini giderler, dindarlarsa müftülere sorarlar. Kimisi de dini taksimi istemiyor. Çünkü; Kimisi de dini taksimi istemiyor.

Çünkü;

Yûsîkümu'llâhü fî evlâdiküm li'z-zekeri mislü hazzi'l-ünseyeyn. Yûsîkümu'llâhü fî evlâdiküm li'z-zekeri mislü hazzi'l-ünseyeyn.

Erkeğin hissesi kadının hissesinden bir kat fazla olduğundan, kadın kısmı hacı da olsa, Erkeğin hissesi kadının hissesinden bir kat fazla olduğundan, kadın kısmı hacı da olsa, hâcce de olsa diyor ki; hâcce de olsa diyor ki; "Ben medenî taksime göre, İsviçre medeni hukukuna göre paranın, malın mülkün taksimini isterim!" "Ben medenî taksime göre, İsviçre medeni hukukuna göre paranın, malın mülkün taksimini isterim!"

Çünkü o zaman kendisine bir hisse daha fazla gelecek.Çünkü o zaman kendisine bir hisse daha fazla gelecek. Biliyor; çünkü medenî kanunda kadın erkek eşitliğinden dolayı ötekisine iki misli vermek yok. Biliyor; çünkü medenî kanunda kadın erkek eşitliğinden dolayı ötekisine iki misli vermek yok.

İslâm'da kadının bakımı, erkeğin olduğundan taksim öyle. İslâm'da kadının bakımı, erkeğin olduğundan taksim öyle.

Yedirmek, içirmek, barındırmak, geçindirmek kimin vazifesi? Yedirmek, içirmek, barındırmak, geçindirmek kimin vazifesi?

Erkeğin vazifesi. Kadın mecbur değil. O kadar mecbur değil ki doğurduğu çocuğu emzirmese Erkeğin vazifesi. Kadın mecbur değil. O kadar mecbur değil ki doğurduğu çocuğu emzirmese koca o çocuğa emzirecek birisini bulmak zorunda. koca o çocuğa emzirecek birisini bulmak zorunda. Çocuğun da nafakası erkeğe ait. "Emzirmiyorum!" dedi, işi inada bindirdi.Çocuğun da nafakası erkeğe ait.

"Emzirmiyorum!" dedi, işi inada bindirdi.
"Emzirmiyorum." derse baba emzirmeye zorlayamaz, gidecek bir süt anne bulacak. "Emzirmiyorum." derse baba emzirmeye zorlayamaz, gidecek bir süt anne bulacak. Halime Hatun gibi, Beni Sa'd'dan mı bulur, nereden bulursa bulacak, emzirtecek. Halime Hatun gibi, Beni Sa'd'dan mı bulur, nereden bulursa bulacak, emzirtecek. Başka çaresi yok. Ondan dolayı "Hanımlar, hanım hanım olsun, geçim derdine düşmesin,Başka çaresi yok.

Ondan dolayı "Hanımlar, hanım hanım olsun, geçim derdine düşmesin,
erkekler ona bakmak zorunda olsun." diye fazlayı erkeklere veriyor;erkekler ona bakmak zorunda olsun." diye fazlayı erkeklere veriyor; "Sen buna bak." diyor. Kadın da çalışmak zorunda olmadığından "Sen buna bak." diyor. Kadın da çalışmak zorunda olmadığından ona erkeğin hissesisinin yarısı kadar veriyor. ona erkeğin hissesisinin yarısı kadar veriyor. İslâm böyle. Allah'ın emri böyle. Yûsîkümu'llâh.İslâm böyle. Allah'ın emri böyle.

Yûsîkümu'llâh.
"Allah böyle emrediyor, böyle tavsiye buyuruyor." diyor. "Allah böyle emrediyor, böyle tavsiye buyuruyor." diyor.

Şimdi hacı hanım, hacca da gitmiş, hacı. Kocası ölünce diyor ki; "Bn şeriat taksimini istemem. Şimdi hacı hanım, hacca da gitmiş, hacı. Kocası ölünce diyor ki; "Bn şeriat taksimini istemem. Ben medenî kanuna göre taksim isterim." Hapı yutuyor. Ne hacılık kalır ne dindarlık kalır.Ben medenî kanuna göre taksim isterim."

Hapı yutuyor. Ne hacılık kalır ne dindarlık kalır.
Allah'ın hükmüne razı olmamak çok kötü bir durum; razı olmuyor. Allah'ın hükmüne razı olmamak çok kötü bir durum; razı olmuyor. Ben öyle kadınlar da biliyorum ki erkek kardeşi diyor ki; Ben öyle kadınlar da biliyorum ki erkek kardeşi diyor ki;

Gel şu babamızdan kalan malı, eşit olarak bölüşelim." "Olmaz!" diyor. Gel şu babamızdan kalan malı, eşit olarak bölüşelim."

"Olmaz!" diyor.
"Allah bana size verilenin yarısı kadar vermiş. Onun için ben yarım alacağım."Allah bana size verilenin yarısı kadar vermiş. Onun için ben yarım alacağım. Siz iki misli alacaksınız." "Ablacığım, etme, yedi tane çocuğun var.Siz iki misli alacaksınız."

"Ablacığım, etme, yedi tane çocuğun var.
Fakirsin, bizim ihtiyacımız yok." "Olmaz!" diyor. "Ben Allah'ın taksimine razıyım." Fakirsin, bizim ihtiyacımız yok."

"Olmaz!" diyor. "Ben Allah'ın taksimine razıyım."

Öylelerini bilirim ben. Ama sonra onun çocukları ötekilerden daha zengin oldular, Öylelerini bilirim ben. Ama sonra onun çocukları ötekilerden daha zengin oldular, daha itibarlı oldular.daha itibarlı oldular. Cenâb-ı Hakk mahrum bırakmıyor. Kadının birisi bir çocuğu varken bir adamla evlenmiş.Cenâb-ı Hakk mahrum bırakmıyor.

Kadının birisi bir çocuğu varken bir adamla evlenmiş.
O adamın da üç tane kızı var. Bunun da kendi çocuğu sakat. O adamın da üç tane kızı var. Bunun da kendi çocuğu sakat. Bu üç kızın babası, bu kadını ikinci hanımı olarak almış. Bu üç kızın babası, bu kadını ikinci hanımı olarak almış. Ondan sonra da bu kadın entrika ile hile ile kocasının mallarını Ondan sonra da bu kadın entrika ile hile ile kocasının mallarını hepsini kızlar arasında eşit olarak, onların hakkını vererek değil de, hepsini kızlar arasında eşit olarak, onların hakkını vererek değil de, hep kendi çocuğunun üstüne yazdırmış. hep kendi çocuğunun üstüne yazdırmış.

"Ondan sonra çocuğu ölüvermiş. "Ondan sonra çocuğu ölüvermiş. Bütün malları üstüne yazdırdığı ölüverince bütün mallar bu sefer üç çocuğa gelivermiş. Bütün malları üstüne yazdırdığı ölüverince bütün mallar bu sefer üç çocuğa gelivermiş. Kendisi açıkta kalmış." diye böyle şeyler de anlattılar.Kendisi açıkta kalmış." diye böyle şeyler de anlattılar. O nasıl oluyor, bilmem. Miras taksimini anlamam ben ama böyle yanlışlıklar yapılıyor.O nasıl oluyor, bilmem. Miras taksimini anlamam ben ama böyle yanlışlıklar yapılıyor. Hep Allah'ın rızasına uygun hareket etmeye çalışmak lazım. Hep Allah'ın rızasına uygun hareket etmeye çalışmak lazım. Şeytanın aldatmalarına kanmamak lazım. Şeytanın aldatmalarına kanmamak lazım.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem -üçüncü hadîs-i şerîf- şöyle buyurmuş. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem -üçüncü hadîs-i şerîf- şöyle buyurmuş. Bu da Sehl İbn Sa'd es-Sâidî radıyallahu anh'ten. Bu da Sehl İbn Sa'd es-Sâidî radıyallahu anh'ten.

İnne likülli şey'in, senamen ve inne senâme'l'Kur'âni, sûretü'l-bakarati menİnne likülli şey'in, senamen ve inne senâme'l'Kur'âni, sûretü'l-bakarati men kareehâ fî beytihî leylen lem yedhulhü'ş-şeytânü selâse leyâlin kareehâ fî beytihî leylen lem yedhulhü'ş-şeytânü selâse leyâlin ve men kareehâ fî beytihî nehâren lem yedhülhü'ş-şeytânü selâsete eyyâm. ve men kareehâ fî beytihî nehâren lem yedhülhü'ş-şeytânü selâsete eyyâm.

Bakara suresinin fazileti ile ilgili bir sahih rivayet. Bakara suresinin fazileti ile ilgili bir sahih rivayet.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; "Her şeyin bir tepesi vardır, en yüksek noktası vardır." Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Her şeyin bir tepesi vardır, en yüksek noktası vardır."

Senâm, devenin hörgücüne derler, sırtındaki hörgücü vardır ya devenin en yüksek yeri. Senâm, devenin hörgücüne derler, sırtındaki hörgücü vardır ya devenin en yüksek yeri. "Tepe" demek, "yüksek yeri" demek. Her şeyin bir yüksek noktası vardır. "Tepe" demek, "yüksek yeri" demek. Her şeyin bir yüksek noktası vardır.

Kur'ân-ı Kerîm'in en yüksek yeri de Bakara sûresidir.Kur'ân-ı Kerîm'in en yüksek yeri de Bakara sûresidir. Bakara sûresi; Fâtiha'dan sonra elif lâm mîm ile başlayan, sonunda daBakara sûresi; Fâtiha'dan sonra elif lâm mîm ile başlayan, sonunda da Amene'r-resûlü ile biten 286 âyetlik, iki buçuk cüzlük sûre. Amene'r-resûlü ile biten 286 âyetlik, iki buçuk cüzlük sûre. Kur'ân-ı Kerîm'in en büyük sûresi. Kur'ân-ı Kerîm'in zirvesi. Kur'ân-ı Kerîm'in en büyük sûresi. Kur'ân-ı Kerîm'in zirvesi.

"Kim geceleyin evinde Bakara sûresini okursa..." İki buçuk cüz; okuyan okur."Kim geceleyin evinde Bakara sûresini okursa..."

İki buçuk cüz; okuyan okur.
Bizim Ömer Ziyâeddîn-i Dağıstânî hocamız rahmetullahi aleyh; Bizim Ömer Ziyâeddîn-i Dağıstânî hocamız rahmetullahi aleyh; altı küsur saatte, bir hatim indirirmiş. altı küsur saatte, bir hatim indirirmiş. Hem Kur'ân-ı Kerîm hafızı hem de Buhârî Şerîf hâfızı; kale gibi sağlam hıfzı varmış. Hem Kur'ân-ı Kerîm hafızı hem de Buhârî Şerîf hâfızı; kale gibi sağlam hıfzı varmış.

Oğlu da Yusuf Ziya Binatlı, Bursa İlahiyat'ta bir ara dekanlık da yaptı. Oğlu da Yusuf Ziya Binatlı, Bursa İlahiyat'ta bir ara dekanlık da yaptı. Hukukçu kendisi, televizyonlarda da açık öğretimde hocalık yaptı. Hukukçu kendisi, televizyonlarda da açık öğretimde hocalık yaptı. Ama o Ömer Ziyâeddîn Efendimiz'in oğlu.Ama o Ömer Ziyâeddîn Efendimiz'in oğlu. Ben âciz kardeşinizin vaazını dinlemeye gelirdi. Merdivenlerde bir kere karşılaştık. Ben âciz kardeşinizin vaazını dinlemeye gelirdi. Merdivenlerde bir kere karşılaştık.

Büyük şöhretli adam, mübarek yaşlı da; Büyük şöhretli adam, mübarek yaşlı da; "Hocam, biliyor musunuz? Ben sizin dervişinizim." diyor, iltifat ediyor. "Hocam, biliyor musunuz? Ben sizin dervişinizim." diyor, iltifat ediyor. "Sizin tarikatinizdenim, dervişinizim." diyor. Allah makamını yüksek etsin. "Sizin tarikatinizdenim, dervişinizim." diyor. Allah makamını yüksek etsin.

Öyle kuvvetli hafızmış ki, Öyle kuvvetli hafızmış ki, öyle kuvvetli hafızmış ki, -oğlu oğlu, babası altı buçuk saatte saatte hatim yapıyor-öyle kuvvetli hafızmış ki, -oğlu oğlu, babası altı buçuk saatte saatte hatim yapıyor- kendi ağzından duydum; kendi ağzından duydum;

"Kur'ân-ı Kerîm'i tersine, geriye doğru okurum." diyor. Geriye. "Kur'ân-ı Kerîm'i tersine, geriye doğru okurum." diyor.

Geriye.

Bu ne demek? Hadi bakalım Kul huvallahu ehad'ı geriye doğru oku. Bu ne demek?

Hadi bakalım Kul huvallahu ehad'ı geriye doğru oku.
Lem yelid velem yüled velem yekün lehû küfüven ehad.Lem yelid velem yüled velem yekün lehû küfüven ehad. Allahu's-samed, ondan sonra kul huvallahu ehad. Allahu's-samed, ondan sonra kul huvallahu ehad. Belki Kul huvellahu'yü geriye okuruz da o; "Kur'an'ı geriye doğru okuyabilirim." diyor.Belki Kul huvellahu'yü geriye okuruz da o; "Kur'an'ı geriye doğru okuyabilirim." diyor. "O kadar kuvvetliyim." diyor. Babamla oturdular. Babama "ağabey" diyor, "O kadar kuvvetliyim." diyor.

Babamla oturdular. Babama "ağabey" diyor,
"hacı ağabey" diyor."hacı ağabey" diyor. Babam da ona "üstad" diyor Profesör ya. Eski insanların muhabbetlerinin tadına doyum olmuyor. Babam da ona "üstad" diyor Profesör ya. Eski insanların muhabbetlerinin tadına doyum olmuyor. Öyle tatlı, öyle güzel ki babam ona soruyor; Öyle tatlı, öyle güzel ki babam ona soruyor;

"Üstad" diyor, "Nasıl yapıyorsun? Ben de hafızım. Geriye doğru nasıl okuyorsun?" "Üstad" diyor, "Nasıl yapıyorsun? Ben de hafızım. Geriye doğru nasıl okuyorsun?"

Diyor ki; "Hafız abi, sayfa gözümün önüne geliveriyor. Diyor ki;

"Hafız abi, sayfa gözümün önüne geliveriyor.
Gözümü yumdum mu sayfanın resmi gözümün önüne gelir." Gözümü yumdum mu sayfanın resmi gözümün önüne gelir."

Oradan okuyormuş demek. Vay kurnaz vay! Ama herkesin gözüne gelmiyor işte. Oradan okuyormuş demek. Vay kurnaz vay! Ama herkesin gözüne gelmiyor işte. Gözünün önüne geliveriyormuş da oradan bakarak okuyormuş ama hayalinden, maşaallah! Gözünün önüne geliveriyormuş da oradan bakarak okuyormuş ama hayalinden, maşaallah!

Hafızası çok kuvvetliymiş, çok. Küçük yaşta babasının yanında, tekkede hafız olmuş. Hafızası çok kuvvetliymiş, çok. Küçük yaşta babasının yanında, tekkede hafız olmuş. Çok zarif bir insan, çok ârif, çok tatlı bir insandı.Çok zarif bir insan, çok ârif, çok tatlı bir insandı. Bir sohbetini dinleseydiniz konuşsaydınız, bayılırdınız.Bir sohbetini dinleseydiniz konuşsaydınız, bayılırdınız. Derya gibi ilmi var, bilgisi var. Çok zarif. Hatıraları da çok. Derya gibi ilmi var, bilgisi var. Çok zarif. Hatıraları da çok.

Hocamız Mehmed Zahid Kotku'yu anlatıyor. Hocamız Mehmed Zahid Kotku'yu anlatıyor. Tekkeye geldiği zaman biz ona; "Molla Mehmed" derdik, diyor.Tekkeye geldiği zaman biz ona; "Molla Mehmed" derdik, diyor. "Küçükken, medrese talebesi iken çok zayıftı diyor. Hepimiz ona acırdık." diyor. "Küçükken, medrese talebesi iken çok zayıftı diyor. Hepimiz ona acırdık." diyor.

Halbuki Hocamız'ı son zamanlarda bilenler bilirler; onun böyle bir tatlı şişmanlığı vardı. Halbuki Hocamız'ı son zamanlarda bilenler bilirler; onun böyle bir tatlı şişmanlığı vardı. Derdi ki; "Evde anne olmadığından, öksüz büyüdüğümden, kümese giderdim, Derdi ki; "Evde anne olmadığından, öksüz büyüdüğümden, kümese giderdim, ağzıma yumurtayı kırardım.ağzıma yumurtayı kırardım. Öyle yaptığımdan sonra böyle şişmanladım." diye anlatırdı.Öyle yaptığımdan sonra böyle şişmanladım." diye anlatırdı. En kolay beslenme şekli ama öyle olmuş. Tekkenin aşçısı Hocamız'a acırmış. En kolay beslenme şekli ama öyle olmuş.

Tekkenin aşçısı Hocamız'a acırmış.
Pilav tepsisine pilavı koyarmış, güzel bir et parçasını da pilavların altına, Pilav tepsisine pilavı koyarmış, güzel bir et parçasını da pilavların altına, pirinçlerin altına saklarmış. pirinçlerin altına saklarmış. "Bu tepsiyi şöylece götür, şurasını Molla Mehmed'in, derviş Mehmed'in önüne koy." diye "Bu tepsiyi şöylece götür, şurasını Molla Mehmed'in, derviş Mehmed'in önüne koy." diye mutfaktan pilavı taşıyan kimseye tembihlermiş. mutfaktan pilavı taşıyan kimseye tembihlermiş.

Ondan sonra da mutfağın camından;Ondan sonra da mutfağın camından; "Vaziyet ne tarafa doğru gidiyor, ne oluyor?" diye, bakarlarmış diye."Vaziyet ne tarafa doğru gidiyor, ne oluyor?" diye, bakarlarmış diye. Kendisi anlatıyor. Tepsi Hocamız'ın önüne doğru konulurmuş. Şimdi merakla bakıyorlar. Kendisi anlatıyor. Tepsi Hocamız'ın önüne doğru konulurmuş. Şimdi merakla bakıyorlar.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Pilav yenmeye başlayınca ikinci üçüncü kaşıkta kaşık ete değiyor.Bismillâhirrahmânirrahîm.

Pilav yenmeye başlayınca ikinci üçüncü kaşıkta kaşık ete değiyor.
Ete değince Hocamız rahmetullahi aleyh eti şöyle yanındaki arkadaşının önüne itiverirmiş. Ete değince Hocamız rahmetullahi aleyh eti şöyle yanındaki arkadaşının önüne itiverirmiş. Aşçı burada; "Hay Allah!" dermiş, "Ben eti onun için gönderdim. Aşçı burada; "Hay Allah!" dermiş, "Ben eti onun için gönderdim. 'O yesin.' diye, gönderdim." Onu kayırmak istiyor. Çok edepli imiş. 'O yesin.' diye, gönderdim." Onu kayırmak istiyor.

Çok edepli imiş.
Şeyhinin önünde bir diz çökermiş, bir otururmuş,Şeyhinin önünde bir diz çökermiş, bir otururmuş, kalkıp gidinceye kadar edebinden hiç kıpırdanmazmış. kalkıp gidinceye kadar edebinden hiç kıpırdanmazmış. Çok iyi derviş. Demek ki çok iyi derviş, çok iyi şeyh oluyor; bunları anlatırdı. Çok iyi derviş. Demek ki çok iyi derviş, çok iyi şeyh oluyor; bunları anlatırdı.

"Ezan okumaya çıktım." diyor. O zaman Vilayet'in karşısında tekkemiz vardı. "Ezan okumaya çıktım." diyor. O zaman Vilayet'in karşısında tekkemiz vardı. İstanbul Valiliği'nin karşısında, insan şöyle kapısına arkasını döner deİstanbul Valiliği'nin karşısında, insan şöyle kapısına arkasını döner de Bâbıâli'ye baktığı zaman solda tekke vardır. Bâbıâli'ye baktığı zaman solda tekke vardır. Tekkemiz, Gümüşhanevî hazretlerinin tekkesi.Tekkemiz, Gümüşhanevî hazretlerinin tekkesi. Orada minareye çıkmış, ezan okumaya başlamış.Orada minareye çıkmış, ezan okumaya başlamış. Şeyh Efendi oturduğu yerden camı açmış; "Sen akil bâliğ misin?" demiş. Şeyh Efendi oturduğu yerden camı açmış; "Sen akil bâliğ misin?" demiş.

"Evet, efendim." demiş o da. "Oku öyle ise" demiş. "Evet, efendim." demiş o da. "Oku öyle ise" demiş. Böyle güzel, tatlı hatıraları vardı, anlatırdı.Böyle güzel, tatlı hatıraları vardı, anlatırdı. Çok başka şeyleri de var ama hadisleri mi anlatacağız, hatıraları mı anlatacağız,Çok başka şeyleri de var ama hadisleri mi anlatacağız, hatıraları mı anlatacağız, işte araya araya biraz serpiştiriyoruz. işte araya araya biraz serpiştiriyoruz.

Bakara suresinin iki buçuk cüz tuttuğunu söylemiştik. "Kim bir gecede onu okursa..." Bakara suresinin iki buçuk cüz tuttuğunu söylemiştik.

"Kim bir gecede onu okursa..."

Ne olurmuş? Lem yedhulhü'ş-şeytânü selâse leyâlin. Ne olurmuş?

Lem yedhulhü'ş-şeytânü selâse leyâlin.
"Üç gece, -o gece değil- üç gece o eve şeytan gelmez." Şeytan gelmeyince ne olur? "Üç gece, -o gece değil- üç gece o eve şeytan gelmez."

Şeytan gelmeyince ne olur?

Karı koca kavga etmez, çocuklar huysuzluk etmez, evde huzursuzluk olmaz. Karı koca kavga etmez, çocuklar huysuzluk etmez, evde huzursuzluk olmaz. Şeytanın olmadığı yerde şeytanlık olmaz. Güzel şeyler olur. Şeytanın olmadığı yerde şeytanlık olmaz. Güzel şeyler olur. Şeytanın olduğu yerde tabaklar kırılır, sandalyeler masalar kırılır, camlar, çerçeveler iner. Şeytanın olduğu yerde tabaklar kırılır, sandalyeler masalar kırılır, camlar, çerçeveler iner. Ahlar vahlar, tokatlar şamarlar; şeytanın geldiği yerde her şey olur. Ahlar vahlar, tokatlar şamarlar; şeytanın geldiği yerde her şey olur.

"Üç gece şeytan oraya giremez." Bakara suresinin kuvvetine bak! "Üç gece şeytan oraya giremez."

Bakara suresinin kuvvetine bak!

Ve men kareehâ fî beytihî nehâren. "Bakara suresini kim gündüz okursa..."Ve men kareehâ fî beytihî nehâren. "Bakara suresini kim gündüz okursa..." Lem yedhulhü'ş-şeytânü selâsete eyyâmin. "Üç gündüz o eve şeytan girmez." Lem yedhulhü'ş-şeytânü selâsete eyyâmin. "Üç gündüz o eve şeytan girmez."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hizmet için, çarpışmak için asker gönderiyormuş.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hizmet için, çarpışmak için asker gönderiyormuş. Seçilenleri bir bir huzuruna çağırmış, sormuş. Seçilenleri bir bir huzuruna çağırmış, sormuş.

"Sen kimsin, Kur'ân-ı Kerîm'den ne kadar biliyorsun, nereler ezberinde?" "Sen kimsin, Kur'ân-ı Kerîm'den ne kadar biliyorsun, nereler ezberinde?"

Hepsine sormuş. Nihayet bir delikanlı gelmiş, yiğit; o da cihada gidenlerden birisi, Hepsine sormuş. Nihayet bir delikanlı gelmiş, yiğit; o da cihada gidenlerden birisi, ona da aynı şekilde kim olduğunu ve Kur'ân-ı Kerîm'den ne kadar bildiğini sormuş.ona da aynı şekilde kim olduğunu ve Kur'ân-ı Kerîm'den ne kadar bildiğini sormuş. Bakın çok önemli bu, bu hadîs-i şerîf çok önemli. Bakın çok önemli bu, bu hadîs-i şerîf çok önemli.

Her hadîs-i şerîf önemli de bundan mühim dersler çıkıyor. Her hadîs-i şerîf önemli de bundan mühim dersler çıkıyor.

O zât da demiş ki; "yâ Resûlallah! Kur'ân-ı Kerîm'den şurayı, şurayı, şurayı biliyorum.O zât da demiş ki; "yâ Resûlallah! Kur'ân-ı Kerîm'den şurayı, şurayı, şurayı biliyorum. Bir de Bakara sûresini biliyorum." Bir de Bakara sûresini biliyorum."

Peygamber Efendimiz bir daha sormuş; "Bakara sûresini biliyor musun?" Peygamber Efendimiz bir daha sormuş; "Bakara sûresini biliyor musun?"

"Evet, ya Resûlallah, biliyorum." demiş. İzheb fe ente emîrühû. "Evet, ya Resûlallah, biliyorum." demiş.

İzheb fe ente emîrühû.
"Bu kafilenin, bu birliğin başkanı, komutanı sensin." demiş. "Bu kafilenin, bu birliğin başkanı, komutanı sensin." demiş.

Bakara sûre-i şerîfesi bu kadar önemli. Suudlular'ın hoşuma giden bir haberini aldım. Bakara sûre-i şerîfesi bu kadar önemli.

Suudlular'ın hoşuma giden bir haberini aldım.
Bizim arkadaşlardan birisi orada ihtisas yapıyor. Bizim arkadaşlardan birisi orada ihtisas yapıyor. Mekke Ümmü'l-Kurâ Üniversitesi'nde ihtisas yapıyor.Mekke Ümmü'l-Kurâ Üniversitesi'nde ihtisas yapıyor. Her şey tamam, yazmış çizmiş bitirmiş, imtihanlarına girmiş.Her şey tamam, yazmış çizmiş bitirmiş, imtihanlarına girmiş. Mütehassıs unvanını vermiyorlar, doktor unvanını vermiyorlar. Mütehassıs unvanını vermiyorlar, doktor unvanını vermiyorlar.

Üniversitenin şartı neymiş? Bir doktor Bakara sûresini ezberleyecekmiş.Üniversitenin şartı neymiş?

Bir doktor Bakara sûresini ezberleyecekmiş.
Bakara sûresini ezberlemezse doktor payesini, diplomasını vermiyorlar. Bakara sûresini ezberlemezse doktor payesini, diplomasını vermiyorlar.

Aşkolsun ya, aşkolsun! Onu düşünen, o kararı uygulayanlara aşk olsun, helal olsun, Aşkolsun ya, aşkolsun! Onu düşünen, o kararı uygulayanlara aşk olsun, helal olsun, Allah büyük sevap versin! Ne kadar güzel, ne güzel bir şart!Allah büyük sevap versin! Ne kadar güzel, ne güzel bir şart! Keşke bizim ilâhiyat fakültelerinde, hiç olmazsaKeşke bizim ilâhiyat fakültelerinde, hiç olmazsa Tefsir kürsüsünde bir şeyler olmak isteyenlere bu şartı koşsalar. Tefsir kürsüsünde bir şeyler olmak isteyenlere bu şartı koşsalar.

Hâsılı Bakara sûresi çok önemli. Hâsılı Bakara sûresi çok önemli. Amene'r-resülü'yü de biliyorsunuz, elif lam'ı da biliyorsunuz. Arasını tamamlayıver. O kadar kolay. Amene'r-resülü'yü de biliyorsunuz, elif lam'ı da biliyorsunuz. Arasını tamamlayıver. O kadar kolay. Ve üçüncü hadîs-i şerîf. Ve üçüncü hadîs-i şerîf. Ebû Ümâme el-Bahilî radıyallahu anh'ten Taberânî rivayet etmiş; defterine, kitabına kaydetmiş. Ebû Ümâme el-Bahilî radıyallahu anh'ten Taberânî rivayet etmiş; defterine, kitabına kaydetmiş.

İnne likülli ümmetin siyâhaten ve inne siyâhete ümmetî el-cihâdü fî sebîlillâh.İnne likülli ümmetin siyâhaten ve inne siyâhete ümmetî el-cihâdü fî sebîlillâh. Ve inne likülli ümmetin rehbâniyyeten ve rehbâniyyetü ümmetî, er-ribâtü fi nuhûri'l-adüv. Ve inne likülli ümmetin rehbâniyyeten ve rehbâniyyetü ümmetî, er-ribâtü fi nuhûri'l-adüv.

Her ümmetin kesb-i kemâlât etmek için, Allah rızasını kazanmak için bir seyahati vardır. Her ümmetin kesb-i kemâlât etmek için, Allah rızasını kazanmak için bir seyahati vardır. Allah rızasını kazanmak için gezmesi vardır. Demek ki eski ümmetlerde de varmış. Allah rızasını kazanmak için gezmesi vardır.

Demek ki eski ümmetlerde de varmış.
Burada diyor ki mesela minhü Mesîhü'bnü Meryem diyor. Burada diyor ki mesela minhü Mesîhü'bnü Meryem diyor. Onlarda da varmış böyle şey; gezmişler. Dervişler de bundan dolayı gezmişler. Onlarda da varmış böyle şey; gezmişler. Dervişler de bundan dolayı gezmişler. Gezme var. Dervişliğin şartlarından birisi de kemale ermek için seyahat etmek.Gezme var. Dervişliğin şartlarından birisi de kemale ermek için seyahat etmek. Gurbette hem Cenâb-ı Hak daha çok afv u mağfiret ediyor hem de gurbette insan daha çok pişiyor, Gurbette hem Cenâb-ı Hak daha çok afv u mağfiret ediyor hem de gurbette insan daha çok pişiyor, gezdikçe bir şeyler görüyor. gezdikçe bir şeyler görüyor.

Müslüman; tanıyor, cevr ü cefâ çekiyor, sıkıntı çekiyor, olgunlaşıyor. Müslüman; tanıyor, cevr ü cefâ çekiyor, sıkıntı çekiyor, olgunlaşıyor. Tarikatlerde de seyahat vardır. Nakşî tarikatinde sefer ve seyahat nasıldır? Tarikatlerde de seyahat vardır.

Nakşî tarikatinde sefer ve seyahat nasıldır?

Sefer der vatan. Halvet der encümen. Nakşîliğin kavâidi biraz incedir, farklıdır.Sefer der vatan. Halvet der encümen.

Nakşîliğin kavâidi biraz incedir, farklıdır.
Vatanında sefer hâlini yaşayacak. Vatanında sefer edecek. Nakşîlikte böyle.Vatanında sefer hâlini yaşayacak. Vatanında sefer edecek. Nakşîlikte böyle. Öteki tarikatlerde; "Hadi bakalım gez, hadi bakalım dolaş." diye şeyh efendi dervişi gönderiverir.Öteki tarikatlerde; "Hadi bakalım gez, hadi bakalım dolaş." diye şeyh efendi dervişi gönderiverir. Onlar da dolaşırmış. Mesela Yunus Emre bir dörtlüğünde diyor ki; Onlar da dolaşırmış.

Mesela Yunus Emre bir dörtlüğünde diyor ki;

Gezdim Urum ile Şam'ı. Urum; "Anadolu, Şam, Suriye, Irak, Ürdün." Gezdim Urum ile Şam'ı.

Urum; "Anadolu, Şam, Suriye, Irak, Ürdün."

Gezdim Urum ile Şam'ı. Yukarı illeri kamu. Yukarı iller de Kırım filan. Gezdim Urum ile Şam'ı.

Yukarı illeri kamu.

Yukarı iller de Kırım filan.
Kafkasya, Kırım, her tarafı gezmiş mübarek. Çok aradım bulamadım. Kafkasya, Kırım, her tarafı gezmiş mübarek.

Çok aradım bulamadım.

Şöyle garip bencileyin. "Çok insan gördüm, çok gezdim ama Şöyle garip bencileyin.

"Çok insan gördüm, çok gezdim ama
benim kadar garibanını bulamadım." diyor. benim kadar garibanını bulamadım." diyor.

Çok aradım bulamadım, şöyle garip bencileyin. Bencileyin, "benim gibi" demek. Çok aradım bulamadım, şöyle garip bencileyin.

Bencileyin, "benim gibi" demek.
"Benim kadar garibanını bulamadım." diyor. Ama oradan gezdiğini anlıyoruz."Benim kadar garibanını bulamadım." diyor. Ama oradan gezdiğini anlıyoruz. Yunus gezmiş. Gezmiş, pişmiş: Kuru idik yaş olduk. Ayak idik baş olduk. Yunus gezmiş. Gezmiş, pişmiş:

Kuru idik yaş olduk.

Ayak idik baş olduk.

Kanatlandık kuş olduk. Uçtuk elhamdülillah. Piştik elhamdülillah da Kanatlandık kuş olduk.

Uçtuk elhamdülillah.

Piştik elhamdülillah da
var orada ama bu dörtlük değilmiş demek ki başka dörtlüğü söylemiş olduk. var orada ama bu dörtlük değilmiş demek ki başka dörtlüğü söylemiş olduk.

Evet, olgunlaşmak için Allah rızasını kazanmak için hizmet için her ümmetin bir gezinti vazifesi vardır. Evet, olgunlaşmak için Allah rızasını kazanmak için hizmet için her ümmetin bir gezinti vazifesi vardır.

Ve inne siyâhate ümmetî el-cihâdü fî sebîlillâh. Ve inne siyâhate ümmetî el-cihâdü fî sebîlillâh. "Benim ümmetimin bu gezinti vazifesi Allah yolunda cihad etmektir." "Benim ümmetimin bu gezinti vazifesi Allah yolunda cihad etmektir."

Kalkarsın Çeçenistan'a gidersin, kalkarsın Bosna'ya gidersin, Kalkarsın Çeçenistan'a gidersin, kalkarsın Bosna'ya gidersin, kalkarsın Keşmir'e gidersin, kalkarsın filanca yere gidersin, cihattır. kalkarsın Keşmir'e gidersin, kalkarsın filanca yere gidersin, cihattır. "Bu ümmetin bu vazifesi cihattır." diyor "Bu ümmetin bu vazifesi cihattır." diyor Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem.

Sonra devam ediyor, devam buyuruyor: Ve inne li külli ümmetin rehbâniyyeten. Sonra devam ediyor, devam buyuruyor:

Ve inne li külli ümmetin rehbâniyyeten.
"Her ümmetin de ruhbanlığı vardır, rahipliği vardır. "Her ümmetin de ruhbanlığı vardır, rahipliği vardır. Allah korkusundan 'Haramlardan, günahlardan kaçınayım.' diye Allah korkusundan 'Haramlardan, günahlardan kaçınayım.' diye bir köşeye çekilmesi, uzlet ve inzivası vardır." bir köşeye çekilmesi, uzlet ve inzivası vardır."

Onun için manastırlara çıkarlarmış, mağaralarda yaşarlarmış, Onun için manastırlara çıkarlarmış, mağaralarda yaşarlarmış, eski kavimlerde buna benzer şeyleri duyuyoruz, orada ibadet ederlermiş, eski kavimlerde buna benzer şeyleri duyuyoruz, orada ibadet ederlermiş, dünyaya dalmazlarmış, şehre gitmezlermiş. dünyaya dalmazlarmış, şehre gitmezlermiş.

Ve rahbâniyyetü ümmetî. "Benim ümmetimin ruhbanlığı ise." er-Ribâtü fi nuhûri'l-adüv. Ve rahbâniyyetü ümmetî. "Benim ümmetimin ruhbanlığı ise." er-Ribâtü fi nuhûri'l-adüv. "Düşmanın ensesinde kalede beklemektir." Nahrühû, "boyun, ense" demek, Nuhûri'l-adüv. "Düşmanın ensesinde kalede beklemektir."

Nahrühû, "boyun, ense" demek, Nuhûri'l-adüv.
"Düşmanın enseleri, tam gözetlediği yer." Rıbat ne demek? Murâbata demek. "Düşmanın enseleri, tam gözetlediği yer."

Rıbat ne demek?

Murâbata demek.
"Hudut kalesinde kendisini rapt edip orada bekleyip durup, "Hudut kalesinde kendisini rapt edip orada bekleyip durup, 'Düşman gelirse çarpışacağım.' diye nöbetçilik yapmak." 'Düşman gelirse çarpışacağım.' diye nöbetçilik yapmak."

Daha savaş olmasa bile sırf orada beklemek bile sevap; düşman gelirse çarpışacak. Daha savaş olmasa bile sırf orada beklemek bile sevap; düşman gelirse çarpışacak. Düşman da onu gördüğü için oraya gelemez. Çünkü "Orada kale var, bekçiler var." diye gelemez. Düşman da onu gördüğü için oraya gelemez. Çünkü "Orada kale var, bekçiler var." diye gelemez. Cihat olmadan bu bekçilik bile sevap. İki göze cehennem ateşi değmeyecek:Cihat olmadan bu bekçilik bile sevap.

İki göze cehennem ateşi değmeyecek:
Bir, Allah korkusundan ağlayan kimsenin gözüne; bu kimse cehenneme girmeyecek.Bir, Allah korkusundan ağlayan kimsenin gözüne; bu kimse cehenneme girmeyecek. İki; "Rıbatlarda, hudutlarda, düşman gelmesin." diyeİki; "Rıbatlarda, hudutlarda, düşman gelmesin." diye bekleyen insanın gözüne cehennem değmeyecek. bekleyen insanın gözüne cehennem değmeyecek.

Hudutlarda beklemek, nöbetçilik çok sevap. Hudutlarda beklemek, nöbetçilik çok sevap. İslâm âlemi o sayede huzur içinde oluyor, o sayede orada kadınlar, çocuklar, emniyette oluyor.İslâm âlemi o sayede huzur içinde oluyor, o sayede orada kadınlar, çocuklar, emniyette oluyor. O sayede abidler ibadet ediyor. O sayede İslâm öğretiliyor, okutuluyor, yaşanıyor. O sayede abidler ibadet ediyor. O sayede İslâm öğretiliyor, okutuluyor, yaşanıyor. Düşman geliverse düşman istila etti mi bunların hiçbirisi olmuyor. Çünkü düşman var. Düşman geliverse düşman istila etti mi bunların hiçbirisi olmuyor. Çünkü düşman var.

Evet, demek ki bizim dinimiz, Allah'ın rızasını kazanmak için seyahatin yerine Evet, demek ki bizim dinimiz, Allah'ın rızasını kazanmak için seyahatin yerine cihadı koymuş. cihadı koymuş. Ruhbanlığın; dağlara, mağaralara çekilip ibadet etmenin yerine deRuhbanlığın; dağlara, mağaralara çekilip ibadet etmenin yerine de hudut kalelerinde bekçiliği ikâme etmiş,hudut kalelerinde bekçiliği ikâme etmiş, "Böyle yapın, öyle sevap alın." diye onu tavsiye buyurmuş. "Böyle yapın, öyle sevap alın." diye onu tavsiye buyurmuş.

Ve sonuncu hadîs-i şerîf: İnne li külli ümmetin fitneten ve inne fitnete ümmetî el-mâlü, Ve sonuncu hadîs-i şerîf:

İnne li külli ümmetin fitneten ve inne fitnete ümmetî el-mâlü,

Her ümmetin bir imtihanı vardır. Maruz kaldığı bir imtihanı bir şaşırtmacalı işi, fitnesi vardır.Her ümmetin bir imtihanı vardır. Maruz kaldığı bir imtihanı bir şaşırtmacalı işi, fitnesi vardır. Öyle imtihan olmuşlardır. O bela, o musibet gelmiş, o derdi çekmişlerdir de Öyle imtihan olmuşlardır. O bela, o musibet gelmiş, o derdi çekmişlerdir de oradan imtihan olmuşlardır. oradan imtihan olmuşlardır.

"Benim ümmetimin fitnesi de maldır." Allah mal verir, bakar. "Benim ümmetimin fitnesi de maldır."

Allah mal verir, bakar.
O malı aldıktan sonra Müslümanlığını nasıl yapıyor?O malı aldıktan sonra Müslümanlığını nasıl yapıyor? "Malla ilgili vazifelerini yapıyor mu, cihada mal ayırıyor mu,"Malla ilgili vazifelerini yapıyor mu, cihada mal ayırıyor mu, Allah yoluna sarf ediyor mu? diye şey bakar. Allah yoluna sarf ediyor mu? diye şey bakar.

Mal tatlıdır, mal canın yongasıdır. Yonga, "parça" demek, Mal tatlıdır, mal canın yongasıdır. Yonga, "parça" demek, "kenarından kopan parça" demek. Kimisi "Sanımı al, malımı alma!" der, malı o kadar sever. "kenarından kopan parça" demek. Kimisi "Sanımı al, malımı alma!" der, malı o kadar sever.

"Ya versene şuradan biraz." "Canımı al kardeşim, malımı alma!" der. "Ya versene şuradan biraz."

"Canımı al kardeşim, malımı alma!" der.

Malı o kadar sever. Mal canın yongası olmuyor o zaman, ta kendisi oluyor. Malı o kadar sever. Mal canın yongası olmuyor o zaman, ta kendisi oluyor. Canından kıymetli oluyor. Vermez. Vermeyince de sevapları kaçırır, veballeri yüklenir. Canından kıymetli oluyor. Vermez. Vermeyince de sevapları kaçırır, veballeri yüklenir.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Yâ eyyühe'llezîne âmenû. "Ey iman edenler!" Yâ eyyühe'llezîne âmenû. "Ey iman edenler!" Hel edüllüküm alâ ticâretin tüncîküm min azâbin elîm. Hel edüllüküm alâ ticâretin tüncîküm min azâbin elîm. "Size, sizi feci bir azaptan kurtaracak bir ticaret öğreteyim mi, tavsiye edeyim mi?" diye,"Size, sizi feci bir azaptan kurtaracak bir ticaret öğreteyim mi, tavsiye edeyim mi?" diye, Allahu Teâlâ hazretleri dikkatimizi çekmek için soruyor. Allahu Teâlâ hazretleri dikkatimizi çekmek için soruyor.

Sizi feci bir azaptan kurtaracak bir ticaret... Sizi feci bir azaptan kurtaracak bir ticaret... Hem ticaret yapacaksınız, kazanacaksınız hem de feci azaptan kurtulacaksınız.Hem ticaret yapacaksınız, kazanacaksınız hem de feci azaptan kurtulacaksınız. "Kazançlı bir iş ister misiniz? Böyle bir şey. "Kazançlı bir iş ister misiniz? Böyle bir şey.

"Cehennem azabından kurtulacaksınız ve ticaret yapıp kâr edeceksiniz."Cehennem azabından kurtulacaksınız ve ticaret yapıp kâr edeceksiniz. İster misiniz bunu?" diye soruyor. "Bunu öğreteyim mi?" İster misiniz bunu?" diye soruyor. "Bunu öğreteyim mi?"

Ondan sonra da "öğret veya öğretme" diye cevaba hacet olmadan, Ondan sonra da "öğret veya öğretme" diye cevaba hacet olmadan, o dikkat çekildiği içino dikkat çekildiği için tabi Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan bir mü'min; "Aman bu neymiş, dur bakayım, ben bu işi yapayım." diyecek. tabi Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan bir mü'min; "Aman bu neymiş, dur bakayım, ben bu işi yapayım." diyecek.

Arkasından buyuruyor ki; Tü'minûne billâh. "Allah'a inanırsınız." Arkasından buyuruyor ki;

Tü'minûne billâh. "Allah'a inanırsınız."
Ve resûlihî. "Resûlü'ne inanırsınız." Ve tücâhidûne fî sebîlihî.Ve resûlihî. "Resûlü'ne inanırsınız." Ve tücâhidûne fî sebîlihî. "Allah yolunda cihad edersiniz." Bi emvâliküm ve enfüsiküm. "Mallarınızla, canlarınızla." "Allah yolunda cihad edersiniz." Bi emvâliküm ve enfüsiküm. "Mallarınızla, canlarınızla."

İşte ticaret. Zâliküm hayrün leküm in küntüm ta'lemûn. İşte ticaret.

Zâliküm hayrün leküm in küntüm ta'lemûn.

Kâr bunun neresinde? Zâliküm hayrün leküm in küntüm ta'lemûn. Kâr bunun neresinde?

Zâliküm hayrün leküm in küntüm ta'lemûn.
"Bilirseniz bu sizin için çok daha hayırlıdır." "Bilirseniz bu sizin için çok daha hayırlıdır."

Sen bunun kıymetini ilk başta anlayamadın galiba ama bu çok daha hayırlıdır. Sen bunun kıymetini ilk başta anlayamadın galiba ama bu çok daha hayırlıdır.

Neden? Yağfir leküm zünûbeküm. "-Böyle yaparsanız- Allah günahlarınızı mağfiret eder." Neden?

Yağfir leküm zünûbeküm. "-Böyle yaparsanız- Allah günahlarınızı mağfiret eder."
Ve yüdhılküm cennâtin tecrî min tahtihe'l-enhâr. Ve yüdhılküm cennâtin tecrî min tahtihe'l-enhâr. "Aşağılarından cennet ırmaklarının -şırıl şırıl bal ırmakları, süt ırmakları, cennet ırmaklarının- "Aşağılarından cennet ırmaklarının -şırıl şırıl bal ırmakları, süt ırmakları, cennet ırmaklarının- aktığı, tertemiz suların aktığı, cennet şaraplarının aktığı, aktığı, tertemiz suların aktığı, cennet şaraplarının aktığı, şırıl şırıl akan cennetlere sizi Allah sokar. şırıl şırıl akan cennetlere sizi Allah sokar. 'Buyurun, cennete girin kullarım.' diye, sizi cennetlik yapar." 'Buyurun, cennete girin kullarım.' diye, sizi cennetlik yapar." Ve mesâkaine tayyibeten fî cennâti adn.Ve mesâkaine tayyibeten fî cennâti adn. "Adn cennetlerinde güzel köşkler ihsan eder." İşte kâr burada. İşte İslâm bu. "Adn cennetlerinde güzel köşkler ihsan eder."

İşte kâr burada. İşte İslâm bu.

"Ben şu anda gördüğümü isterim!" "Ben şu anda gördüğümü isterim!"

Sen şu anda gördüğünü istersen ehl-i dünya olarak al sana mal mülk, bağ bahçe;Sen şu anda gördüğünü istersen ehl-i dünya olarak al sana mal mülk, bağ bahçe; onu istersen iste. Ama asıl İslâm bu. onu istersen iste. Ama asıl İslâm bu. Âhireti istiyorsan, köşkler istiyorsan, Allah'ın mağfiret etmesini istiyorsan,Âhireti istiyorsan, köşkler istiyorsan, Allah'ın mağfiret etmesini istiyorsan, cennet ırmaklarına sahip olmak istiyorsan o zaman bu ticareti tercih edeceksin. cennet ırmaklarına sahip olmak istiyorsan o zaman bu ticareti tercih edeceksin.

Başka âyet-i kerîmede Tevbe sûresinde Rabbimiz buyuruyor ki; Başka âyet-i kerîmede Tevbe sûresinde Rabbimiz buyuruyor ki;

İnna'llahe'şterâ mine'l-mü'minîne enfüsehüm ve emvâlehüm bi enne lehümü'l-cenneh. İnna'llahe'şterâ mine'l-mü'minîne enfüsehüm ve emvâlehüm bi enne lehümü'l-cenneh.

İnna'llâhe'şterâ mine'l-mü'minîne. "Allahu Teâlâ hazretleri satın aldı, müşteri oldu. İnna'llâhe'şterâ mine'l-mü'minîne. "Allahu Teâlâ hazretleri satın aldı, müşteri oldu. Allah celle celâlüh mü'mine talip oldu. Mü'minin müşterisi oldu." Allah celle celâlüh mü'mine talip oldu. Mü'minin müşterisi oldu."

İşterâ. "Satın aldı." Mine'l-mü'minîn. "Mü'minlerden." Emvâlehüm. İşterâ. "Satın aldı." Mine'l-mü'minîn. "Mü'minlerden." Emvâlehüm. "Mallarını." Ve enfüsehüm. "Canlarını." Mukabili ne oluyor? Bi enne lehümü'l-cenneh."Mallarını." Ve enfüsehüm. "Canlarını."

Mukabili ne oluyor?

Bi enne lehümü'l-cenneh.
"Mukabilinde onlara cenneti vermek şartı ile mükâfâtı cennet olmak üzere..." "Mukabilinde onlara cenneti vermek şartı ile mükâfâtı cennet olmak üzere..."

"Malınıza müşteriyim, canınıza müşteriyim. Malınızı, canınızı verin, cenneti vereyim." "Malınıza müşteriyim, canınıza müşteriyim. Malınızı, canınızı verin, cenneti vereyim."

Tevbe sûresinde öyle anlatılıyor: Tevbe sûresinde öyle anlatılıyor:

İnna'llahe'şterâ mine'l-mü'minîne enfüsehüm ve emvâlehüm bi enne lehümü'l-cenneh. İnna'llahe'şterâ mine'l-mü'minîne enfüsehüm ve emvâlehüm bi enne lehümü'l-cenneh.

Cenâb-ı Hakk'ın böyle hikmetli ifadeleri var. Çünkü insanoğlu menfaatini bilir, ticaretini bilir. Cenâb-ı Hakk'ın böyle hikmetli ifadeleri var. Çünkü insanoğlu menfaatini bilir, ticaretini bilir. Onun anladığı dilden, ona kârını zararını anlatmak için bu ifadeleri kullanıyor: Onun anladığı dilden, ona kârını zararını anlatmak için bu ifadeleri kullanıyor:

"Ticaretçi misin, tüccar mısın, menfaatini düşünen bir insan mısın? Asıl menfaat bu." diyor. "Ticaretçi misin, tüccar mısın, menfaatini düşünen bir insan mısın? Asıl menfaat bu." diyor.

İnanırsan böyle. "İnanmıyorum!" İnanmazsan sen bilirsin. İnanırsan böyle.

"İnanmıyorum!"

İnanmazsan sen bilirsin.
Al sana dünya. İşte Firavunların dünyası, Nemrutların dünyası,Al sana dünya. İşte Firavunların dünyası, Nemrutların dünyası, kâfirlerin dünyası, işte mal sahipleri, mülk sahipleri, öyle yapanlar da var, kâfirlerin dünyası, işte mal sahipleri, mülk sahipleri, öyle yapanlar da var, inanmayanlar da var; onları da görüyoruz. inanmayanlar da var; onları da görüyoruz.

Herkes görüyor, herkes biliyor; tarih ortada.Herkes görüyor, herkes biliyor; tarih ortada. Tarih hiç olmasa günlük hayatımızda her gün görüyoruz.Tarih hiç olmasa günlük hayatımızda her gün görüyoruz. İşte git kabristana, bir dolaş bak, sen orada dolaşırken birkaç tane insanı getirirler, gömerler. İşte git kabristana, bir dolaş bak, sen orada dolaşırken birkaç tane insanı getirirler, gömerler. Mutlaka görürsün. Ağlarlar, sızlarlar ama "Evimizde üç gün daha dursun." demezler. Mutlaka görürsün. Ağlarlar, sızlarlar ama "Evimizde üç gün daha dursun." demezler.

"Babamızdan ayrılmak zor olacak; üç gün daha bizim evde dursun." demezler. "Babamızdan ayrılmak zor olacak; üç gün daha bizim evde dursun." demezler. Hemen, bir an evvel kabre koyarlar. İki gün ağlarlar.Hemen, bir an evvel kabre koyarlar. İki gün ağlarlar. Üçüncü gün unuturlar, dünyaya dalarlar. Üçüncü gün unuturlar, dünyaya dalarlar.

Ne evlattan, ne kadından, ne eş dosttan fayda olur. Ne evlattan, ne kadından, ne eş dosttan fayda olur.

el-Ehıllâü yevmeizin ba'duhüm li ba'din adüvvün ille'l-muttakîn. el-Ehıllâü yevmeizin ba'duhüm li ba'din adüvvün ille'l-muttakîn.

Samimi dostlar birbirlerine düşman olacak. Samimi dostlar birbirlerine düşman olacak.

Yevme yefirrü'l-mer'ü min ahîhi ve ümmihî ve ebîhi ve sâhibetihî Yevme yefirrü'l-mer'ü min ahîhi ve ümmihî ve ebîhi ve sâhibetihî ve benîhi li külli'mriin minhüm yevmeizin şe'nün yuğnîhi. ve benîhi li külli'mriin minhüm yevmeizin şe'nün yuğnîhi.

Herkes o gün kardeşinden kaçacak, ana babasından kaçacak, karısından evlatlarından kaçacak. Herkes o gün kardeşinden kaçacak, ana babasından kaçacak, karısından evlatlarından kaçacak.

Ne oldu bunun analık, evlatlık, kardeşlik bağları? Karılık, kocalık, babalık bağları ne oldu? Ne oldu bunun analık, evlatlık, kardeşlik bağları? Karılık, kocalık, babalık bağları ne oldu?

Fe izâ nüfiha fi's-sûri fe lâ ensâbe beynehüm. Fe izâ nüfiha fi's-sûri fe lâ ensâbe beynehüm. "Sûra üfürüldüğü zaman insanların arasında akrabalık bağları bitecek." "Sûra üfürüldüğü zaman insanların arasında akrabalık bağları bitecek."

Onlar dünyada idi. Herkes "nefsî, nefsî" diyecek. Onlar dünyada idi. Herkes "nefsî, nefsî" diyecek. Kendi nefsinin, canının telaşına düşecek. Onun için evlat babadan davacı olabilecek. Kendi nefsinin, canının telaşına düşecek.

Onun için evlat babadan davacı olabilecek.
Kardeş, kardeşten davacı olabilecek. Karı kocadan davacı olabilecek; ahbaplık bitti! Kardeş, kardeşten davacı olabilecek. Karı kocadan davacı olabilecek; ahbaplık bitti!

İlle'l-müttekîn. "Müttakî kulların ahbaplığı müstesna; onların ahbaplığı devam edecek." İlle'l-müttekîn. "Müttakî kulların ahbaplığı müstesna; onların ahbaplığı devam edecek."

Onlar kardeşlerini arayacaklar; kayıracaklar, kollayacaklar, şefaat edecekler. Onlar kardeşlerini arayacaklar; kayıracaklar, kollayacaklar, şefaat edecekler. İsteyecekler; "Yâ Rabbi! Benim kardeşim ne oldu?" diyecekler. Öyle İsteyecekler; "Yâ Rabbi! Benim kardeşim ne oldu?" diyecekler.

Öyle
insanların değil de Allah'tan korkan, müttakî kulların ahbaplığı, sevgisi devam edecek.insanların değil de Allah'tan korkan, müttakî kulların ahbaplığı, sevgisi devam edecek. Onların her şeyi hâlis olduğundan ahbaplığı ölümle bitmeyecek, devam edecek. Onların her şeyi hâlis olduğundan ahbaplığı ölümle bitmeyecek, devam edecek.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi müttakîler zümresine ilhak eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri bizi müttakîler zümresine ilhak eylesin. Müttakî kullarından eylesin. Mânevî hakikatleri ayan beyan görmeyi nasip etsin.Müttakî kullarından eylesin. Mânevî hakikatleri ayan beyan görmeyi nasip etsin. Aldanmamayı nasip etsin. Çünkü aldatıcıdır, dünya aldatıcıdır. Demin neyi söylüyorduk? Aldanmamayı nasip etsin. Çünkü aldatıcıdır, dünya aldatıcıdır.

Demin neyi söylüyorduk?

Dünya boyanır, allanır pullanır, delikanlıları aldatır. Delikanlı onu genç sanır, yanına gider,Dünya boyanır, allanır pullanır, delikanlıları aldatır. Delikanlı onu genç sanır, yanına gider, "Yahu, sen uzaktan çok güzel görünüyordun." der. "Yahu, sen uzaktan çok güzel görünüyordun." der. Bir de bakar ki beli kambur, acûze, dişleri dökülmüş,Bir de bakar ki beli kambur, acûze, dişleri dökülmüş, yüzündeki boyanın hepsi gösteriş; vefa da göstermez. yüzündeki boyanın hepsi gösteriş; vefa da göstermez. Zaten bin tane kocadan boşanmış bir karı. Zaten bin tane kocadan boşanmış bir karı.

Bu dünya kimlerle muhabbetleşti de kimlere vefasızlıklar gösterdi; sayıya sığar mı? Bu dünya kimlerle muhabbetleşti de kimlere vefasızlıklar gösterdi; sayıya sığar mı? Hepsini aldatmış; hiçbirine de yar olmamış. Boyanmış, aldatmış; hiçbirine yar olmamış. Hepsini aldatmış; hiçbirine de yar olmamış. Boyanmış, aldatmış; hiçbirine yar olmamış.

Bu fâni dünyaya aldanmamayı, onun acûze olduğunu bilmeyi Allah bize nasip etsin. Bu fâni dünyaya aldanmamayı, onun acûze olduğunu bilmeyi Allah bize nasip etsin.

"Bu cihandan bir vefa bekleme. Bu dünya, bin damatlı acûzedir." diyor şair. "Bu cihandan bir vefa bekleme. Bu dünya, bin damatlı acûzedir." diyor şair.

Bin damatlı, bir tane değil ki sana yar olmaz ki. Bin damatlı, bir tane değil ki sana yar olmaz ki. Bin de orada kesretten kinâye, milyon, milyar. Herkes dünya dünya diyor amaBin de orada kesretten kinâye, milyon, milyar. Herkes dünya dünya diyor ama hiçbirisine de yar olmuyor, fâni dünya, boş dünya, yalan dünya. hiçbirisine de yar olmuyor, fâni dünya, boş dünya, yalan dünya.

Yunus Emre; Bilirim seni, yalan dünyasın. diyor.Yunus Emre;

Bilirim seni, yalan dünyasın.

diyor.
Aşk olsun, ne güzel söylüyor, yalan olduğunu ne güzel anlamış. Aşk olsun, ne güzel söylüyor, yalan olduğunu ne güzel anlamış.

Allah bize de dünyanın yalan olduğunu anlayıp âhiretin hakikat olduğunu bilip Allah bize de dünyanın yalan olduğunu anlayıp âhiretin hakikat olduğunu bilip âhirete çalışmayı nasip eylesin. Rızasını kazanıp müttakîlerden olup huzuruna sevdiği, âhirete çalışmayı nasip eylesin. Rızasını kazanıp müttakîlerden olup huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varmayı nasip eylesin. razı olduğu kul olarak varmayı nasip eylesin.

Sevdiği kulları ile beraber cennetine dâhil eylesin. O köşkleri, o ırmakları versin. Sevdiği kulları ile beraber cennetine dâhil eylesin. O köşkleri, o ırmakları versin. Onlardan içirsin, o nimetlerle mütena'im eylesin. Cemalini göstersin, selamına erdirsin. Onlardan içirsin, o nimetlerle mütena'im eylesin. Cemalini göstersin, selamına erdirsin. Rıdvan-ı Ekber'ine vâsıl eylesin. el-Fâtiha... Rıdvan-ı Ekber'ine vâsıl eylesin.

el-Fâtiha...

Ekûlü kavli hâza ve estağfirullah el-azim ve etûbü ileyh.Ekûlü kavli hâza ve estağfirullah el-azim ve etûbü ileyh. "Hatam çoktur; Allah kusurlarımı affetsin." "Hatam çoktur; Allah kusurlarımı affetsin."

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2