Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Lokman As’ın Nasihatleri (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Recep 1402 / 09.05.1982
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Tevbeyi Tehir Etme!, Allah’tan Korktuğunu İnsanlara Belli Etme!, Kötülüğü Birbirinden Ayır!, Zikir Meclislerinde Otur! | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Lokman As’ın Nasihatleri (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Recep 1402 / 09.05.1982
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Tevbeyi Tehir Etme!, Allah’tan Korktuğunu İnsanlara Belli Etme!, Kötülüğü Birbirinden Ayır!, Zikir Meclislerinde Otur! | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm Bismillâhirrahmânirrahîm

Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ hayra halkıhî Muhammedin ve âlihî ve sahbihîElhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ hayra halkıhî Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd: ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd:

Fa'lemu eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitabullahFa'lemu eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitabullah ve efdale'l-hedyi hedyu seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellemve efdale'l-hedyi hedyu seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerra'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdestin bid'atün ve külle bid'atin dalâletünve şerra'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdestin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibihâ fi'n-nâr.ve külle dalâletin ve sâhibihâ fi'n-nâr. Ve bi's-senedil muttasıl ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem ennehû kâl: Ve bi's-senedil muttasıl ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem ennehû kâl:

Men şerrâlehû zikrî an mes'eletî a'taytuhû kable en yes'elenî. Men şerrâlehû zikrî an mes'eletî a'taytuhû kable en yes'elenî.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev ke mâ kâl. Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev ke mâ kâl.

Aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim! Aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti, bereketi, selameti üzerinize olsun. Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti, bereketi, selameti üzerinize olsun.

Dersimizin izahına geçmeden önce evvelen ve hassetenDersimizin izahına geçmeden önce evvelen ve hasseten Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerininPeygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin mübarek rûh-u saadeti için, sonra sâir enbiyâ ve mürselînin, cümle evliyâullahın,mübarek rûh-u saadeti için, sonra sâir enbiyâ ve mürselînin, cümle evliyâullahın, sülehânın ruhları için, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerindensülehânın ruhları için, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinden günümüze kadar güzerân eylemiş olan cümle sâdât-ı meşâyıh-ı turuk-ı aliyyemizin ruhları için,günümüze kadar güzerân eylemiş olan cümle sâdât-ı meşâyıh-ı turuk-ı aliyyemizin ruhları için, okuduğumuz eserin müellifi Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddin rahmetullahi aleyh hazretlerininokuduğumuz eserin müellifi Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddin rahmetullahi aleyh hazretlerinin mübarek ruhu için, bu okuduğumuz kitabın içindeki hadîs-i şerîflerin ve bilgilerinmübarek ruhu için, bu okuduğumuz kitabın içindeki hadîs-i şerîflerin ve bilgilerin bize kadar gelmesinde emeği olan tüm ulemânın, râvilerin ruhları için ve uzaktan yakından bize kadar gelmesinde emeği olan tüm ulemânın, râvilerin ruhları için ve uzaktan yakından şu mübarek meclise cem olmuş olan siz kardeşlerimizin âhirete intikal eylemiş olan şu mübarek meclise cem olmuş olan siz kardeşlerimizin âhirete intikal eylemiş olan bütün yakınlarının sevdiklerinin; babalarının, analarının, ninelerinin, dedelerinin yakınları içinbütün yakınlarının sevdiklerinin; babalarının, analarının, ninelerinin, dedelerinin yakınları için ve hayatta olan bizlerin de sıhhat ve afiyet üzere yaşayıp, hüsn-i hatimelere nâil olarakve hayatta olan bizlerin de sıhhat ve afiyet üzere yaşayıp, hüsn-i hatimelere nâil olarak Allahu Teâlâ hazretlerinin sevdiği, razı olduğu bir kul olarak huzuruna çıkmamız içinAllahu Teâlâ hazretlerinin sevdiği, razı olduğu bir kul olarak huzuruna çıkmamız için bir Fâtihâ üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım. bir Fâtihâ üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım.

Hocamızın hocası Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddin rahmetullahi aleyh EfendiHocamızın hocası Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddin rahmetullahi aleyh Efendi hadîs-i şerîflerin izahında uzun bir bahis açmış.hadîs-i şerîflerin izahında uzun bir bahis açmış. Lokman Hekim'in oğluna vasiyetlerini oraya kaydedivermiş. Onlardan üç tanesini okumuştuk,Lokman Hekim'in oğluna vasiyetlerini oraya kaydedivermiş. Onlardan üç tanesini okumuştuk, demişti ki; "Ey oğulcuğum! Allah'a şirk koşma çünkü şirk koşmak kadar büyük zulüm olmaz.demişti ki;

"Ey oğulcuğum! Allah'a şirk koşma çünkü şirk koşmak kadar büyük zulüm olmaz.
Zulümlerin en büyüğü insanoğlunun Mevlâ'sını bilmeyip de O'na şirk koşmasıdır." Zulümlerin en büyüğü insanoğlunun Mevlâ'sını bilmeyip de O'na şirk koşmasıdır."

Takvâ: Allah'tan korkmak, günahlardan sakınmak, öyle yaşamak. Takvâ: Allah'tan korkmak, günahlardan sakınmak, öyle yaşamak.

"Horozdan daha aciz olma ki o seher vaktinde insanlara "Kalkın!" diye seslenir."Horozdan daha aciz olma ki o seher vaktinde insanlara "Kalkın!" diye seslenir. Sen insanım diye yeryüzünde gezinirsin ama uyursun." Sen insanım diye yeryüzünde gezinirsin ama uyursun."

Hâlbuki o vakit çok mübarek, kıymetli bir vakittir.Hâlbuki o vakit çok mübarek, kıymetli bir vakittir. İnsan seher vaktinde kalksa, sahur zamanında ibadet etse çok kârlı olur, mânasında söylemiştir. İnsan seher vaktinde kalksa, sahur zamanında ibadet etse çok kârlı olur, mânasında söylemiştir.

Lokman Hekim'in nasihatlerini madem Hocamız uygun görmüş, açıklama kısmına yazmış;Lokman Hekim'in nasihatlerini madem Hocamız uygun görmüş, açıklama kısmına yazmış; biz de okumaya devam edelim.biz de okumaya devam edelim. O da Allah'ın salih kullarından, velî kullarından hatta belki de peygamberdir denilmiş,O da Allah'ın salih kullarından, velî kullarından hatta belki de peygamberdir denilmiş, peygamberlerinden bir peygamber! Allah şefaatine nâil etsin. peygamberlerinden bir peygamber! Allah şefaatine nâil etsin. Kur'ân-ı Kerîm'de methedilmiş, hakkında Lokman sûresi var, sûre onun adıyla zikredilmiş. Kur'ân-ı Kerîm'de methedilmiş, hakkında Lokman sûresi var, sûre onun adıyla zikredilmiş.

Başka hangi nasihatleri var? Başka hangi nasihatleri var?

Oğlu müşrik iken -hanımı ve oğlu müşrikmiş-, nasihat ede ede onları hak yola çekmiş,Oğlu müşrik iken -hanımı ve oğlu müşrikmiş-, nasihat ede ede onları hak yola çekmiş, bize ders olsun biz de kendi evlatlarımızı yakınlarımızı öyle doğru yola çekmek içinbize ders olsun biz de kendi evlatlarımızı yakınlarımızı öyle doğru yola çekmek için çalışalım hatırımıza gelmişte söylemiş. çalışalım hatırımıza gelmişte söylemiş.

Yâ buneyye lâ tuahhiri't-tevvbete fe-inne mevte ye'tî bağdeten. Yâ buneyye lâ tuahhiri't-tevvbete fe-inne mevte ye'tî bağdeten.

"Ey oğulcuğum!.." Müşrik olduğu halde "Oğulcuğum!" diyor. Neden? "Ey oğulcuğum!.."

Müşrik olduğu halde "Oğulcuğum!" diyor.

Neden?

Şefkat tarafından yakalayıp da hakka getirmek için.Şefkat tarafından yakalayıp da hakka getirmek için. Baba oğul arasında bir muhabbet bağı var ya, muhabbet bağından bilistifade maksadıylaBaba oğul arasında bir muhabbet bağı var ya, muhabbet bağından bilistifade maksadıyla oradan yakalayıp da hakka çekecek. "Oğulcuğum!" deyişinin sebebi o. oradan yakalayıp da hakka çekecek. "Oğulcuğum!" deyişinin sebebi o.

Biz de bundan ibret alabiliriz; akrabalarımıza, babamıza, çocuğumuza,Biz de bundan ibret alabiliriz; akrabalarımıza, babamıza, çocuğumuza, kardeşimize, yakınımıza öyle davranabiliriz. kardeşimize, yakınımıza öyle davranabiliriz. "Seninle aramızda meveddet, muhabbet bağı var." diye"Seninle aramızda meveddet, muhabbet bağı var." diye oradan girersek muhatabımız ile konuşmamız daha tatlı olur. Onun da kabulü kolay olur.oradan girersek muhatabımız ile konuşmamız daha tatlı olur. Onun da kabulü kolay olur. Sert girersek; insan bir yere sert girdi mi devrilir, arabayla giderken hızla girdi mi devrilir.Sert girersek; insan bir yere sert girdi mi devrilir, arabayla giderken hızla girdi mi devrilir. İnsan yavaş yavaş, girerse aradaki o dostluk bağlarını hatırlatmanın şöyle bir faydası vardır ki; İnsan yavaş yavaş, girerse aradaki o dostluk bağlarını hatırlatmanın şöyle bir faydası vardır ki; "Aramızda şöyle bir bağ var, ben senin kötülüğünü istemem,"Aramızda şöyle bir bağ var, ben senin kötülüğünü istemem, benim çağırdığım yol hak yoldur, iyiliğinedir…" demiş oluyoruz. Burada da oğluna öyle demiş. benim çağırdığım yol hak yoldur, iyiliğinedir…" demiş oluyoruz. Burada da oğluna öyle demiş.

Yâ buneyye. "Ey oğulcuğum!" Lâ tuahhiri't-tevvbete fe-inne mevte ye'tî bağdeten.Yâ buneyye. "Ey oğulcuğum!" Lâ tuahhiri't-tevvbete fe-inne mevte ye'tî bağdeten. "Tevbeyi geciktirme çünkü ölüm birdenbire geliverir, insana haber vermez, geleceğim demez. "Tevbeyi geciktirme çünkü ölüm birdenbire geliverir, insana haber vermez, geleceğim demez.

Alır yiğidin âlâsın Divane eyler anasın Gelinlik kızların saçın Alır yiğidin âlâsın

Divane eyler anasın

Gelinlik kızların saçın

Teneşir de yıkar ölüm. Ölüm bir acayip haldir ki ne zaman geleceği belli olmaz, tevbeyi geciktirme! Teneşir de yıkar ölüm.

Ölüm bir acayip haldir ki ne zaman geleceği belli olmaz, tevbeyi geciktirme!

"Ben her gün tevbe ediyorum…" Tevbe nedir? "Ben her gün tevbe ediyorum…"

Tevbe nedir?

Bir lafla olan tevbe var: Estağfirulullah el-azîm ve etûbü ileyh, tevbe yâ Rabbi, demek! Bir lafla olan tevbe var: Estağfirulullah el-azîm ve etûbü ileyh, tevbe yâ Rabbi, demek!

Gönlün iştirak etmesi lazım, insanın içinin de bu söze iştirak etmesi lazım. "Yâ Rabbi Tevbe…" Gönlün iştirak etmesi lazım, insanın içinin de bu söze iştirak etmesi lazım.

"Yâ Rabbi Tevbe…"

Sözde söylüyorsun, kendi yolunda devam ediyorsun. Olmaz! Sözde söylüyorsun, kendi yolunda devam ediyorsun.

Olmaz!

Tevbede pişmanlık şartı olacak, günahı bir daha işlememe kastı ve niyeti olacak. Tevbede pişmanlık şartı olacak, günahı bir daha işlememe kastı ve niyeti olacak.

"Şimdiye kadar şeytan beni kandırdı."Şimdiye kadar şeytan beni kandırdı. İnşaallah bundan sonra kanmayacağım, inşaallah nefse uymayacağım. İnşaallah bundan sonra kanmayacağım, inşaallah nefse uymayacağım. Dünyanın âlâyişine takılmayacağım, aldanmayacağım.Dünyanın âlâyişine takılmayacağım, aldanmayacağım. Hak yolda yürüyeceğim, batıla sapmayacağım, batılı bıraktım, batıldan döndüm.Hak yolda yürüyeceğim, batıla sapmayacağım, batılı bıraktım, batıldan döndüm. Hakka dosdoğru yürüyeceğim!.." diye samimi bir niyeti olacak,Hakka dosdoğru yürüyeceğim!.." diye samimi bir niyeti olacak, yaptığı günaha samimi bir pişmanlığı olacak ki o zaman tevbe olacak. Yoksa dille söylemek olmaz! yaptığı günaha samimi bir pişmanlığı olacak ki o zaman tevbe olacak. Yoksa dille söylemek olmaz!

İmanı bile insan dil ile söyler de kalbi ile tasdik etmezse ona ne derler? İmanı bile insan dil ile söyler de kalbi ile tasdik etmezse ona ne derler?

Münafık derler. Dili söylüyor ama kalbi inanmıyor. Münafık derler. Dili söylüyor ama kalbi inanmıyor.

İnne'l-münâfıkîne fi'd-derki'l-esfeli mine'n-nâr.İnne'l-münâfıkîne fi'd-derki'l-esfeli mine'n-nâr. "Onlar cehennemde en aşağıda, cehennemin en aşağı derekesinde olacaklar" "Onlar cehennemde en aşağıda, cehennemin en aşağı derekesinde olacaklar"

Allahu Teâlâ hazretleri münafıklara, mürâîlere; onların yaptıkları amel cinsinden ceza verecek. Allahu Teâlâ hazretleri münafıklara, mürâîlere; onların yaptıkları amel cinsinden ceza verecek.

Demek ki tevbeyi çarçabuk yapmamız lazım. Demek ki tevbeyi çarçabuk yapmamız lazım.

Lokman Hekim; esmer bir zenci vatandaşmış biliyor musunuz? Lokman Hekim; esmer bir zenci vatandaşmış biliyor musunuz?

Hatta köleymiş. Hatta köleymiş.

Köleliğe bakmıyor, derinin rengine bakmıyor.Köleliğe bakmıyor, derinin rengine bakmıyor. İnsanın içinde hikmet oldu mu, içinde akıl, duygu, şuur,İnsanın içinde hikmet oldu mu, içinde akıl, duygu, şuur, kalp, göz, gönül çalıştı mı içi pırıl pırıl oluyor; varsın dışı, derisi kara olsun, yanık olsun. kalp, göz, gönül çalıştı mı içi pırıl pırıl oluyor; varsın dışı, derisi kara olsun, yanık olsun.

Hem sonra Lokman Hekim bizim memleketimizde yetişmiş:Hem sonra Lokman Hekim bizim memleketimizde yetişmiş: Adana'da Misis diye bir yer var, Ceyhan Nehri'nin üzerinde bir kasaba, oralıymış. Adana'da Misis diye bir yer var, Ceyhan Nehri'nin üzerinde bir kasaba, oralıymış.

Biz büyüklerimizi biraz unuttuğumuz için hiç bilmeyiz,Biz büyüklerimizi biraz unuttuğumuz için hiç bilmeyiz, memleketimizin nasıl mübarek bir memleket olduğunu bilmeyiz.memleketimizin nasıl mübarek bir memleket olduğunu bilmeyiz. Geriye doğru çekilmiş gidiyoruz, "Burasını da bırakın." deseler bırakıp gideceğiz;Geriye doğru çekilmiş gidiyoruz, "Burasını da bırakın." deseler bırakıp gideceğiz; artık nereye gideceğiz bilmiyorum.artık nereye gideceğiz bilmiyorum. Burası mübarek toprak, toprağın her karışında enbiyâullah yatıyor, evliyâullah yatıyor, şehitler yatıyor;Burası mübarek toprak, toprağın her karışında enbiyâullah yatıyor, evliyâullah yatıyor, şehitler yatıyor; buralar mübarek yerler, Allah kadrini kıymetini bilmek nasip eylesin. buralar mübarek yerler, Allah kadrini kıymetini bilmek nasip eylesin.

Lâ tergab fi büddi'l-câhili. Fe-yerâ enneke terda amelehû. Şu sözün güzelliğine bakın, diyor ki: Lâ tergab fi büddi'l-câhili. Fe-yerâ enneke terda amelehû.

Şu sözün güzelliğine bakın, diyor ki:

"Sakın cahile muhabbete kalkışma, cahili sevmeye rağbet etme." "Sakın cahile muhabbete kalkışma, cahili sevmeye rağbet etme."

Fe-yerâ inneke terda amelehû. "Yaptığı işi beğeniyorsun sanır, şımarır." Fe-yerâ inneke terda amelehû. "Yaptığı işi beğeniyorsun sanır, şımarır."

Cahil kimseye pek iltifat etme, ona pek sevgi bağlama ve seviyormuş gibi de davranmaCahil kimseye pek iltifat etme, ona pek sevgi bağlama ve seviyormuş gibi de davranma çünkü senin kibarlığında olduğunu senin insanların hepsini sevdiğinden olduğunu bilmez,çünkü senin kibarlığında olduğunu senin insanların hepsini sevdiğinden olduğunu bilmez, herkese Allah'ın kulu diye baktığını, dikenlerin arasında gül var diyeherkese Allah'ın kulu diye baktığını, dikenlerin arasında gül var diye dikeni gülü gören bir insan olduğunu düşünmez de "Bu benim yaptığım işi uygun görüyor demek ki…" der. dikeni gülü gören bir insan olduğunu düşünmez de "Bu benim yaptığım işi uygun görüyor demek ki…" der.

Yaptığı cahilliklerde yanlışlıklarda cesaret alır: Yaptığı cahilliklerde yanlışlıklarda cesaret alır:

"Ben filanca kimseyle ahbabım, çalışıyorum; bana çok iltifat ediyor, yüzüme gülüyor,"Ben filanca kimseyle ahbabım, çalışıyorum; bana çok iltifat ediyor, yüzüme gülüyor, 'Nasılsın, iyi misin?..' filan diyor. Demek ki yaptıklarımda bir kusur yok…" 'Nasılsın, iyi misin?..' filan diyor. Demek ki yaptıklarımda bir kusur yok…"

Ne münasebet, onu nerden çıkardın?Ne münasebet, onu nerden çıkardın? Allahu Teâlâ hazretleri insanı ince ince, inceden inceye hesaba çekecek.Allahu Teâlâ hazretleri insanı ince ince, inceden inceye hesaba çekecek. Hiçbir hâli bedavadan geçirmek mümkün olmayacak: Hiçbir hâli bedavadan geçirmek mümkün olmayacak:

Yevme lâ yenfe'u mâlun ve lâ benûn illâ men etallahe bi-kalbin selîm.Yevme lâ yenfe'u mâlun ve lâ benûn illâ men etallahe bi-kalbin selîm. "Allahu Teâlâ hazretlerine; tertemiz, pırıl pırıl kalp ile gelenler müstesna,"Allahu Teâlâ hazretlerine; tertemiz, pırıl pırıl kalp ile gelenler müstesna, mal evlat para fayda etmeyecek." O zaman fayda etmeyecek: mal evlat para fayda etmeyecek."

O zaman fayda etmeyecek:
"Ben kabile reisiydim, falanca yerin ağasıydım, filanca yerin paşasıydım vs.""Ben kabile reisiydim, falanca yerin ağasıydım, filanca yerin paşasıydım vs." orada bir hükmü olamayacak. "Kalbin nasıl, amelin nasıl?" diye onları soracaklar. orada bir hükmü olamayacak.

"Kalbin nasıl, amelin nasıl?" diye onları soracaklar.

Pek çok kimse yanlış şeyler çıkartır.Pek çok kimse yanlış şeyler çıkartır. Onun için bizim tasavvuf kitaplarında okudum ki; "Mürşidin iltifatı semm-i katildir!" demişler. Onun için bizim tasavvuf kitaplarında okudum ki; "Mürşidin iltifatı semm-i katildir!" demişler.

Ne demek? Ne demek?

Mürşidin, şeyh efendinin, büyük mürşid olan, terbiye eden zâtın; dervişe güzel söz söylemesi, iltifat etmesi… Mürşidin, şeyh efendinin, büyük mürşid olan, terbiye eden zâtın; dervişe güzel söz söylemesi, iltifat etmesi…

Nedir? Semm-i katil: Öldürücü zehir. Nedir?

Semm-i katil: Öldürücü zehir.

"Neden bana iltifat etti?" der, havalarda uçar. Bir bu mânası var."Neden bana iltifat etti?" der, havalarda uçar. Bir bu mânası var. Şımarır diye buradaki mânaya geliyor, Lokman Hekim'in sözüyle aynı noktaya çıkıyor. Şımarır diye buradaki mânaya geliyor, Lokman Hekim'in sözüyle aynı noktaya çıkıyor.

Bir de başka mânası var: Mürşid onu o kadar kötü durumda görüyor ki iltifat etmese kaçıp gidecek.Bir de başka mânası var: Mürşid onu o kadar kötü durumda görüyor ki iltifat etmese kaçıp gidecek. Demek durumu o kadar kötü ki iltifat etmese bağını koparıp gidecek, kapatıp gidecek. Demek durumu o kadar kötü ki iltifat etmese bağını koparıp gidecek, kapatıp gidecek. Onun için iltifat ediyor; işte o fena! Onun için iltifat ediyor; işte o fena!

Hani Farsça'da bir atasözü var, diyorlar ki; Cevr-i üstâz bîh ki mihr-i peder. Hani Farsça'da bir atasözü var, diyorlar ki;

Cevr-i üstâz bîh ki mihr-i peder.

"Hocanın cevr ü cefâsı, sopası babanın okşamasından hoştur." Neden? "Hocanın cevr ü cefâsı, sopası babanın okşamasından hoştur."

Neden?

O, terbiye etmek için, öğrensin diye yapıyor. O, terbiye etmek için, öğrensin diye yapıyor.

Burada arkadaşımız oğlunu hafız yetiştiriyordu,Burada arkadaşımız oğlunu hafız yetiştiriyordu, hocası geldiği zaman bir dersi yapmadı mı dünyayı başlarına yıkarmış. hocası geldiği zaman bir dersi yapmadı mı dünyayı başlarına yıkarmış. O günün dersini sayfasını çalışmadı mı, artık öyle sözler söylermiş kiO günün dersini sayfasını çalışmadı mı, artık öyle sözler söylermiş ki korkularından dersi muhakkak yaparlarmış. İyi mi oluyor kötü mü oluyor? korkularından dersi muhakkak yaparlarmış.

İyi mi oluyor kötü mü oluyor?

İyi oluyor. Çünkü yüz bulsa yapmayacak. İyi oluyor. Çünkü yüz bulsa yapmayacak.

"Hocam bugün de yapamadım, şöyle oldu da böyle oldu; çarşıya gönderdiler, pazara gittim, geç kaldım." "Hocam bugün de yapamadım, şöyle oldu da böyle oldu; çarşıya gönderdiler, pazara gittim, geç kaldım."

Ama korkusundan yapıyor. Onun için Lokman Hekim; "Cahile fazla iltifat etme!" diye tavsiye etmiş. Ama korkusundan yapıyor. Onun için Lokman Hekim; "Cahile fazla iltifat etme!" diye tavsiye etmiş.

Yâ buneyye! İttekıllâhe ve lâ turî en-nâse enneke tahşâ li-yükrimûke bi-zâlike ve kalbüke fâcir.Yâ buneyye! İttekıllâhe ve lâ turî en-nâse enneke tahşâ li-yükrimûke bi-zâlike ve kalbüke fâcir. "Ey oğulcuğum! Allah'tan kork ve senin Allah'tan korktuğunu insanlara belli etme." "Ey oğulcuğum! Allah'tan kork ve senin Allah'tan korktuğunu insanlara belli etme."

Li-yükrimûke bi-zâlike ve kalbüke fâcir.Li-yükrimûke bi-zâlike ve kalbüke fâcir. "Ben Allah'tan korkan bir kimseyim, gözüm kapalı, benzim sarı, gözüm yaşlı,"Ben Allah'tan korkan bir kimseyim, gözüm kapalı, benzim sarı, gözüm yaşlı, şöyle hareket ediyorum boynumu hiç yukarıya kaldırmıyorum…" şöyle hareket ediyorum boynumu hiç yukarıya kaldırmıyorum…"

Sana ne kadar muttaki bir insan diye iltifat ederlerSana ne kadar muttaki bir insan diye iltifat ederler ama kalbin fâcir, hak yolda değil, için başka dışın başka. Onun için bir hadîs-i şerîfte: ama kalbin fâcir, hak yolda değil, için başka dışın başka. Onun için bir hadîs-i şerîfte:

"Derileri koyun postu kurt gibi…" diye geçmişti. Kıyamet gününde öyle olacakmış."Derileri koyun postu kurt gibi…" diye geçmişti. Kıyamet gününde öyle olacakmış. Bazı insanlar dış görünüş itibariyle koyun gibi, sözleri, görünüşü yumuşak ama kalbi kurt gibi!Bazı insanlar dış görünüş itibariyle koyun gibi, sözleri, görünüşü yumuşak ama kalbi kurt gibi! Demek ki parçalayıcı, kötülük peşinde. Demek ki parçalayıcı, kötülük peşinde.

"Allah'tan kork ama Allah'tan korkuyormuş gibi insanlara göstermelik yapma, kendini öyle gösterme."Allah'tan kork ama Allah'tan korkuyormuş gibi insanlara göstermelik yapma, kendini öyle gösterme. Sonra çok büyük bir felakete uğrarsın." Sonra çok büyük bir felakete uğrarsın."

Yâ buneyye. "Ey oğulcuğum!"Yâ buneyye. "Ey oğulcuğum!" Mâ nedimte ale's-samti kadtu ve inne'l-kelâme izâ kâne muttesılu kâne's-sukûti min zeheb. Mâ nedimte ale's-samti kadtu ve inne'l-kelâme izâ kâne muttesılu kâne's-sukûti min zeheb. "Ey oğulcuğum! Susmaktan hiç nedamet duymazsın, susmaktan hiç zarar gelmez, hiç pişmanlık duymazsın."Ey oğulcuğum! Susmaktan hiç nedamet duymazsın, susmaktan hiç zarar gelmez, hiç pişmanlık duymazsın. Çünkü konuşmak gümüşse sükût altındır." Çünkü konuşmak gümüşse sükût altındır."

"Söz gümüşse sükût altındır." diye o söylemiş."Söz gümüşse sükût altındır." diye o söylemiş. O söz bizim halkımızın arasında atasözü olarak yaygındır.O söz bizim halkımızın arasında atasözü olarak yaygındır. Demek ki ta Lokman Hekim'e kadar giden bir söz. Demek ki ta Lokman Hekim'e kadar giden bir söz.

Susmanın faydaları hakkında, Peygamber Efendimiz'in de çok hadîs-i şerîfleri var,Susmanın faydaları hakkında, Peygamber Efendimiz'in de çok hadîs-i şerîfleri var, fakat burada işin hududunu söylemek, ölçüsünü ortaya koymak lazım:fakat burada işin hududunu söylemek, ölçüsünü ortaya koymak lazım: Konuşman hayırlı olduğu zaman susmak günah. Susmak hayırlı olduğu zaman konuşmak günah!Konuşman hayırlı olduğu zaman susmak günah. Susmak hayırlı olduğu zaman konuşmak günah! Veyahut zarar, pişmanlık, sıkıntı veyahut başına dert. Veyahut zarar, pişmanlık, sıkıntı veyahut başına dert.

Diyelim ki bir yerde birisinin bir kimseye kötülük yaptığını gördün, şahit oldun.Diyelim ki bir yerde birisinin bir kimseye kötülük yaptığını gördün, şahit oldun. "Nemelazım, konuşmayayım." demek olmaz. "Nemelazım, konuşmayayım." demek olmaz. Şahitlik, adalet ortaya çıksın diye vazifen; orada sustun mu günah. Şahitlik, adalet ortaya çıksın diye vazifen; orada sustun mu günah.

Birisi yalan yanlış konuşuyor: Ya birisini kötülüyor ya dinî gerçekleri tersine çevirip konuşuyor.Birisi yalan yanlış konuşuyor: Ya birisini kötülüyor ya dinî gerçekleri tersine çevirip konuşuyor. Sen de kenarda susuyorsun. Olmaz! O zaman onu susturacaksın, sen konuşacaksın. Sen de kenarda susuyorsun.

Olmaz! O zaman onu susturacaksın, sen konuşacaksın.

"Sen bunu nasıl söylersin, utanmaz mısın?.." diye sıralayacaksın;"Sen bunu nasıl söylersin, utanmaz mısın?.." diye sıralayacaksın; konuşamayacak, korkusundan konuşmaya mecali kalmayacak. konuşamayacak, korkusundan konuşmaya mecali kalmayacak.

Bizim üniversitenin profesörlerinden birisi hocalardan bir zâta demiş ki; Bizim üniversitenin profesörlerinden birisi hocalardan bir zâta demiş ki;

"Şeriat insanın boğazını sıkıyordu da tasavvuf geldi, bir rahat nefes aldı!" "Şeriat insanın boğazını sıkıyordu da tasavvuf geldi, bir rahat nefes aldı!"

Yahu şeraitle tasavvuf birbirleriyle dövüş halinde mi ki o öyle geldi de bu böyle gitti de,Yahu şeraitle tasavvuf birbirleriyle dövüş halinde mi ki o öyle geldi de bu böyle gitti de, diyerek birbirlerine hasım gibi, terazide iki ayrı kefede gibi gösteriyorsun! Cahil, bir çeşit cahil.diyerek birbirlerine hasım gibi, terazide iki ayrı kefede gibi gösteriyorsun! Cahil, bir çeşit cahil. Profesör ama öbür tarafta yaya. Bizim hocaefendi de; "Nasıl yani, anlayamadım?" demiş. Profesör ama öbür tarafta yaya. Bizim hocaefendi de;

"Nasıl yani, anlayamadım?" demiş.

"İşte bir rahatlık falan getirdi, müsamaha getirdi…" "İşte bir rahatlık falan getirdi, müsamaha getirdi…"

"Yahu sen tasavvufu bilmiyorsun galiba."Yahu sen tasavvufu bilmiyorsun galiba. Bir insan şeriatte beş vakit kılar, olur ama tarikat girdi mi beş vakte beş vakit daha katar.Bir insan şeriatte beş vakit kılar, olur ama tarikat girdi mi beş vakte beş vakit daha katar. Yapmazsa olmaz; gece kalkıp tesbihini çekmezse olmaz, ibadetini yapmazsa olmaz!..Yapmazsa olmaz; gece kalkıp tesbihini çekmezse olmaz, ibadetini yapmazsa olmaz!.. İşin tasavvufu gevşettiğini sen nereden çıkardın…" İşin tasavvufu gevşettiğini sen nereden çıkardın…"

Tabi delilleriyle böyle bak mutasavvıflar şöyle yapar böyle yapar diye birkaç söz söyleyince… Tabi delilleriyle böyle bak mutasavvıflar şöyle yapar böyle yapar diye birkaç söz söyleyince…

Yunus Emre; Dağlar ile taşlar ile Çağırayım Mevlâ'm seni Yunus Emre;

Dağlar ile taşlar ile

Çağırayım Mevlâ'm seni

Seherlerde kuşlar ile Çağırayım Mevlâ'm seni Deryalarda mâhî ile, Sahralarda âhû ile Seherlerde kuşlar ile

Çağırayım Mevlâ'm seni

Deryalarda mâhî ile,

Sahralarda âhû ile

Derviş olup yâ hû ile Çağırayım Mevlâ'm seni demiyor mu?Derviş olup yâ hû ile

Çağırayım Mevlâ'm seni

demiyor mu?
Sonra; Derviş gönlü baş gerek, Sonra;

Derviş gönlü baş gerek,

Derviş gönlü baş gerek: Eski Türkçe'de baş, "yara" demek. Derviş gönlü baş gerek: Eski Türkçe'de baş, "yara" demek.

Gözü dolu yaş gerek, Koyundan yavaş gerek, Sen derviş olamazsın diyor. Gözü dolu yaş gerek,

Koyundan yavaş gerek,

Sen derviş olamazsın


diyor.

Dervişlik zor olduğundan Yunus Emre karşısındakine diyor ki; Sen derviş olamazsın! Dervişlik zor olduğundan Yunus Emre karşısındakine diyor ki;

Sen derviş olamazsın!

Neden? Dervişin bağrı yaralı olacak, gönlü kırık, gözü yaşlı, hassas bir kimse olacak;Neden?

Dervişin bağrı yaralı olacak, gönlü kırık, gözü yaşlı, hassas bir kimse olacak;
etrafına ibretle bakacak, âhiretini, Allah'ın azabını, cennetini düşünecek.etrafına ibretle bakacak, âhiretini, Allah'ın azabını, cennetini düşünecek. Cennetini düşününce iştiyaktan ağlayacak, cehennemi düşününce korkudan ağlayacak! Cennetini düşününce iştiyaktan ağlayacak, cehennemi düşününce korkudan ağlayacak!

Hz. Ömer'in ağlamaları yanağına iz yapmış! Hz. Ömer'in ağlamaları yanağına iz yapmış!

Sen derviş olamazsın diye sıralıyor. Bu konuda tasavvuf yumuşatmış; ortaya bir laf işte. Sen derviş olamazsın diye sıralıyor.

Bu konuda tasavvuf yumuşatmış; ortaya bir laf işte.

Dervişlik ince eleklidir. Şeriatin müsamahası çoktur.. Dervişlik ince eleklidir. Şeriatin müsamahası çoktur..

Peygamber Efendimiz halkın hepsine kolaylaştırmakla emretmiş: Peygamber Efendimiz halkın hepsine kolaylaştırmakla emretmiş:

Yessirû ve lâ tuassirû. "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın." Yessirû ve lâ tuassirû. "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın."

Beşşirû ve lâ tuneffirû. "Müjdeleyin, sevdirin; nefret ettirmeyin, kaçırtmayın." buyurmuş. Beşşirû ve lâ tuneffirû. "Müjdeleyin, sevdirin; nefret ettirmeyin, kaçırtmayın." buyurmuş.

Onun için şeriatte müsamaha var, kolaylık tarafı var. Onun için şeriatte müsamaha var, kolaylık tarafı var.

Müftüye gitsen sana en kolay tarafını söyler, vazifesi o.Müftüye gitsen sana en kolay tarafını söyler, vazifesi o. Müftünün vazifesi sana dinin en kolay, en rahat tarafını göstermesi; ama tarikatte öyle değil!Müftünün vazifesi sana dinin en kolay, en rahat tarafını göstermesi; ama tarikatte öyle değil! Tarikatte hocalarımız kitaplarda yazmışlar, demişler ki; Tarikatte hocalarımız kitaplarda yazmışlar, demişler ki;

"Şüpheliden dahi kaçacaksın! Ruhsatları bile bırakacaksın, azimetleriyle idare edeceksin!" "Şüpheliden dahi kaçacaksın! Ruhsatları bile bırakacaksın, azimetleriyle idare edeceksin!"

Hâsılı: Cahilin birisi ortaya bir söz söylediği zaman sen de doğrusunu biliyorsanHâsılı:

Cahilin birisi ortaya bir söz söylediği zaman sen de doğrusunu biliyorsan
o zaman susarsan yanlış olur, o zaman konuşacaksın.o zaman susarsan yanlış olur, o zaman konuşacaksın. İşin en güzeli ne zaman konuşacağını ne zaman susacağını insanın bilmesi. İşin en güzeli ne zaman konuşacağını ne zaman susacağını insanın bilmesi.

Birisini gıybet ediyorlar, yanında çekiştiriyorlar; "Şöyle kötüdür, böyle kötüdür filan…" diyorlar.Birisini gıybet ediyorlar, yanında çekiştiriyorlar; "Şöyle kötüdür, böyle kötüdür filan…" diyorlar. Onu da tanıyorsun, değil: "Sus, yanlış söylüyorsun!" Onu da tanıyorsun, değil:

"Sus, yanlış söylüyorsun!"

Bir kere gıybet, doğru olsa bile başkasının arkasından onun kusurunu söylemek gıybet.Bir kere gıybet, doğru olsa bile başkasının arkasından onun kusurunu söylemek gıybet. Dinimizde gıybet denilen bir günah var. Dinimizde gıybet denilen bir günah var.

"Yâ Resûlallah! Ya o kusur onda varsa söylemek yine günah mı olur?" demişler Buyurmuş ki; "Yâ Resûlallah! Ya o kusur onda varsa söylemek yine günah mı olur?" demişler

Buyurmuş ki;

"Zaten kusur onda varken söylediğin zaman gıybet olur,"Zaten kusur onda varken söylediğin zaman gıybet olur, kusur onda yoksa senin sözün zaten iftira olacak.kusur onda yoksa senin sözün zaten iftira olacak. İftira atıyorsun, ona olmayan bir kusuru söylüyorsun!" İftira atıyorsun, ona olmayan bir kusuru söylüyorsun!"

Dinimiz çok ince, tasavvuf daha da incedir.Dinimiz çok ince, tasavvuf daha da incedir. Şeriatin eleği kalındır, elediğin zaman çok şey altına geçerŞeriatin eleği kalındır, elediğin zaman çok şey altına geçer ama tasavvufun eleği incedir, geçmez, kolay değildir. Onun için, "Demirden leblebidir." demişler. ama tasavvufun eleği incedir, geçmez, kolay değildir.

Onun için, "Demirden leblebidir." demişler.

Eskiden birisi; "Beni terbiye eyleyin, ben size teslim olayım…" dediği zaman; Eskiden birisi; "Beni terbiye eyleyin, ben size teslim olayım…" dediği zaman;

"Evladım, namazını kıl, orucunu tut, bu iş zordur."Evladım, namazını kıl, orucunu tut, bu iş zordur. Demirden leblebi çiğnenir mi, ağzına demirden leblebiyi atsan çiğnenir mi, bu zordur!" derlermiş. Demirden leblebi çiğnenir mi, ağzına demirden leblebiyi atsan çiğnenir mi, bu zordur!" derlermiş.

Demek ki susulacak yerde susacağız, konuşulacak yerde konuşacağız.Demek ki susulacak yerde susacağız, konuşulacak yerde konuşacağız. Konuşacağımız yerde susarsak hata olur, susulacak yerde konuşursak yine hata olur.Konuşacağımız yerde susarsak hata olur, susulacak yerde konuşursak yine hata olur. Allah insana yerini bilmek, zevk-i selim versin. Zevk-i selim… Allah insana yerini bilmek, zevk-i selim versin.

Zevk-i selim…

Herkesin bir zevki var ama güzelini bulmak lazım.Herkesin bir zevki var ama güzelini bulmak lazım. Herkes bir evi boyuyor badana yapıyor, herkes resim yapıyor, sanat eseri ortaya koyuyor,Herkes bir evi boyuyor badana yapıyor, herkes resim yapıyor, sanat eseri ortaya koyuyor, herkes kaşık yapar ama sapını ortaya getiremez.herkes kaşık yapar ama sapını ortaya getiremez. Sapını ortaya getirip güzel denk düşürmek, her şeyin güzelini yapmak! Çok dikkat edin! Sapını ortaya getirip güzel denk düşürmek, her şeyin güzelini yapmak!

Çok dikkat edin!

Yâ buneyye! İtteziri'ş-şerre key mâ ya'tezuluke inneşşerre li-şerri hulikâ. Yâ buneyye! İtteziri'ş-şerre key mâ ya'tezuluke inneşşerre li-şerri hulikâ.

Yâ buneyye! "Ey oğulcuğum!" İtteziri'ş-şerre. "Şerri birbirinden ayır, kötülüğü parçala!Yâ buneyye! "Ey oğulcuğum!" İtteziri'ş-şerre. "Şerri birbirinden ayır, kötülüğü parçala! Kötülük karşında bütün durmasın, parçala. Bölük bölük parça parça parçala." Kötülük karşında bütün durmasın, parçala. Bölük bölük parça parça parçala."

Key mâ ya'teziluke. "O seni parçalamasın!" Key mâ ya'teziluke. "O seni parçalamasın!"

Şerrin her çeşidi için bu böyledir. Düşman için de öyledir.Şerrin her çeşidi için bu böyledir. Düşman için de öyledir. Düşman yekpare karşında durdu mu olmaz.Düşman yekpare karşında durdu mu olmaz. Parçalayacaksın; birbirine düşüreceksin, dağıtacaksın, döndüreceksin.Parçalayacaksın; birbirine düşüreceksin, dağıtacaksın, döndüreceksin. Nasıl yapacaksan parçalayacaksın! Onun için siyasette bir kaide söylerler: "Parçala, hükmet!" Nasıl yapacaksan parçalayacaksın! Onun için siyasette bir kaide söylerler:

"Parçala, hükmet!"

Emperyalizm için bir yere girip de hükmetme bâbında söylerler ama şer için doğru! Emperyalizm için bir yere girip de hükmetme bâbında söylerler ama şer için doğru!

Arkasından ne güzel söylüyor ki; Fe inne'ş-şerre li'ş-şerri hulika.Arkasından ne güzel söylüyor ki;

Fe inne'ş-şerre li'ş-şerri hulika.
"Çünkü kötülük, kötülük için yaratılmıştır. Bir kötülük bir kötülükle def edilir." "Çünkü kötülük, kötülük için yaratılmıştır. Bir kötülük bir kötülükle def edilir."

Hani halk tabiri olarak; "Dinsizin hakkından imansız gelir." dendiği gibiHani halk tabiri olarak; "Dinsizin hakkından imansız gelir." dendiği gibi bir kötülük öteki kötülüğü def etmeye yarar. bir kötülük öteki kötülüğü def etmeye yarar. Onları birbirlerinden ayırdı mı birbirlerine düşerler, rahat eder. Onları birbirlerinden ayırdı mı birbirlerine düşerler, rahat eder.

Ne kadar güzel sözler! Ne kadar güzel sözler!

Yâ buneyye! İtteziri'ş-şerre key mâ ya'tezuluke. "Şerri parçala çünkü şer, şer için yaratılmıştır!" Yâ buneyye! İtteziri'ş-şerre key mâ ya'tezuluke. "Şerri parçala çünkü şer, şer için yaratılmıştır!"

Yâ buneyye! Aleyke bi-mücâleseti'l-ulemâ. "Ey oğulcuğum sana alimlerle meclis kurmanı,Yâ buneyye! Aleyke bi-mücâleseti'l-ulemâ. "Ey oğulcuğum sana alimlerle meclis kurmanı, alimlerle devam etmeni, onlarla oturmanı tavsiye ederim." alimlerle devam etmeni, onlarla oturmanı tavsiye ederim."

Vestemi' kelâme'l-hukemâ.Vestemi' kelâme'l-hukemâ. "Hakîm; hikmetli, ölçülü söz, yerli yerinde söz söyleyen kimselerin sözlerini dinle! "Hakîm; hikmetli, ölçülü söz, yerli yerinde söz söyleyen kimselerin sözlerini dinle!

Bu sözler ne kadar hikmetli, çünkü hakîmin, Lokman Hekim'in sözleri! Bu sözler ne kadar hikmetli, çünkü hakîmin, Lokman Hekim'in sözleri!

Fe-innellâhe Teâlâ yuhyi'l-kalbe meyyite bi-nûri'l-hikmeti. "Çünkü Allahu TeâlâFe-innellâhe Teâlâ yuhyi'l-kalbe meyyite bi-nûri'l-hikmeti. "Çünkü Allahu Teâlâ hikmet nuruyla ölü kalbi diriltir."hikmet nuruyla ölü kalbi diriltir." Ke mâ yuhyi'l-arda bi-vadii'l-masar. "Bol yağmurla otsuz toprağı dirilttiği, otları yeşerttiği gibi." Ke mâ yuhyi'l-arda bi-vadii'l-masar. "Bol yağmurla otsuz toprağı dirilttiği, otları yeşerttiği gibi."

Hikmeti ile kalpler yeşerir, tazelenir, canlanır. Hikmeti ile kalpler yeşerir, tazelenir, canlanır.

Nasıl çorak, bitkisiz bir toprağa yağmur yağdığı zamanNasıl çorak, bitkisiz bir toprağa yağmur yağdığı zaman bol yağmurdan kuraklıktan bitemeyen otlar yeşillenirsebol yağmurdan kuraklıktan bitemeyen otlar yeşillenirse Allahu Teâlâ hikmetin nuruyla ölü kalpleri diriltir. Allahu Teâlâ hikmetin nuruyla ölü kalpleri diriltir.

Onun için alimlerin yanına gitmek, hakîmlerin sözünü dinlemek lazım. Onun için alimlerin yanına gitmek, hakîmlerin sözünü dinlemek lazım.

"Alimlerle otur, hakîmin sözünü dinle!" diyor."Alimlerle otur, hakîmin sözünü dinle!" diyor. Onun için insan kimin yanına gittiğini, kiminle konuştuğunu,Onun için insan kimin yanına gittiğini, kiminle konuştuğunu, kimin toplantısına katıldığını iyice ölçmeli biçmeli, aramalı, taramalı öyle yerlere gitmeli. kimin toplantısına katıldığını iyice ölçmeli biçmeli, aramalı, taramalı öyle yerlere gitmeli.

Radyolarda söylerler: Bugün falanca yerde toplantı var, filanca yerde konferans var…Radyolarda söylerler: Bugün falanca yerde toplantı var, filanca yerde konferans var… O günün programını söylerler.O günün programını söylerler. Müslümanlar da arasınlar, kendilerine yarayan yer neresiyse iman bilgisini,Müslümanlar da arasınlar, kendilerine yarayan yer neresiyse iman bilgisini, âhirete rağbetini arttıracak, Allah'a has kul olmayı öğretecek yer neresiyse oraya gitsinler. âhirete rağbetini arttıracak, Allah'a has kul olmayı öğretecek yer neresiyse oraya gitsinler.

Men kezebe dehebellâhu vechihî ve men sâe hulukuhû kesure zammuhû.Men kezebe dehebellâhu vechihî ve men sâe hulukuhû kesure zammuhû. "Kim yalan söylerse yüzünün şerefi, parıltısı, suyu gider." "Kim yalan söylerse yüzünün şerefi, parıltısı, suyu gider."

İzzeti, şerefi gider, diyor. Şakacık da olsa insanın yalan söylememesi lazım.İzzeti, şerefi gider, diyor. Şakacık da olsa insanın yalan söylememesi lazım. Şakadan dahi yalan söylememek daha uygun. Şakadan dahi yalan söylememek daha uygun.

Ve men sâe hulukuhû kesure zammuhû. "Kimin huyu kötü olursa derdi çok olur.Ve men sâe hulukuhû kesure zammuhû. "Kimin huyu kötü olursa derdi çok olur. Başı dertten kurtulmaz. Serkeş, hırçın, geçimsiz, kötü huylu bir kimsenin başı dertten kurtulmaz." Başı dertten kurtulmaz. Serkeş, hırçın, geçimsiz, kötü huylu bir kimsenin başı dertten kurtulmaz."

İyi huy dünyada da âhirette de rahatlık getirir.İyi huy dünyada da âhirette de rahatlık getirir. Dünyada rahatlık getirir çünkü herkes memnun olur, sever.Dünyada rahatlık getirir çünkü herkes memnun olur, sever. Âhirette rahatlık getirir çünküÂhirette rahatlık getirir çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri hadîs-i şerîflerde buyurmuşlar ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri hadîs-i şerîflerde buyurmuşlar ki;

"Allahu Teâlâ hazretleri bir kimseye iyi huylu ise iyi huyu sayesinde, geceleri hiç uyumayıp"Allahu Teâlâ hazretleri bir kimseye iyi huylu ise iyi huyu sayesinde, geceleri hiç uyumayıp sabahlara kadar ibadet eden, çok sıcak günlerde herkesin çekindiği zamanlarda,sabahlara kadar ibadet eden, çok sıcak günlerde herkesin çekindiği zamanlarda, Allah korkusu için dudakları çatlaya çatlaya oruç tutan kimsenin sevabını verir." Allah korkusu için dudakları çatlaya çatlaya oruç tutan kimsenin sevabını verir."

Güzel huyluya geceden sabaha kadar ibadet eden,Güzel huyluya geceden sabaha kadar ibadet eden, gündüzden akşama kadar sıcaktan oruç tutan insanın kazandığı sevapları verir. Kestirme bir yoldur.gündüzden akşama kadar sıcaktan oruç tutan insanın kazandığı sevapları verir. Kestirme bir yoldur. O kadar kestire ve o kadar faydalı bir yoldur ki güzel huylu oldu muO kadar kestire ve o kadar faydalı bir yoldur ki güzel huylu oldu mu dünyada rahat eder, kendisi mesut olur.dünyada rahat eder, kendisi mesut olur. Çünkü kötüden kötülük olur çünkü karşı taraftan da insana hırçın muameleyi çeker,Çünkü kötüden kötülük olur çünkü karşı taraftan da insana hırçın muameleyi çeker, insanın başı daima sıkıntılı olur. insanın başı daima sıkıntılı olur.

İsterseniz denemek için sabahleyin kalkıp komşunuza bağırın, o da size bağırır.İsterseniz denemek için sabahleyin kalkıp komşunuza bağırın, o da size bağırır. Birisine biraz sertlik gösterin kusur görün, o da biraz sonra "Sen de şöyle yapıyorsun…" der.Birisine biraz sertlik gösterin kusur görün, o da biraz sonra "Sen de şöyle yapıyorsun…" der. O zaman başın dertten derde girer. Ne ekersen onu biçersin!O zaman başın dertten derde girer.

Ne ekersen onu biçersin!
Güzel huylu olmak kendisinin rahatlığı için, mesutluğu için, başının şenliği, dinçliği, dünyada huzuru,Güzel huylu olmak kendisinin rahatlığı için, mesutluğu için, başının şenliği, dinçliği, dünyada huzuru, saadeti, âhirette de sevabının çok olması için çok kestirme, kolay bir yoldur.saadeti, âhirette de sevabının çok olması için çok kestirme, kolay bir yoldur. Sabahlara kadar ibadet etmek kolay değildir. Hiçbir gece sabahladın mı? Sabahlara kadar ibadet etmek kolay değildir.

Hiçbir gece sabahladın mı?

Kolay değil zordur, sahurlarda, kandillerde filan duruyorsunuz; sabahlara kadar ibadet kolay değildir.Kolay değil zordur, sahurlarda, kandillerde filan duruyorsunuz; sabahlara kadar ibadet kolay değildir. Büyüklerimiz 40 yıl yatsı abdestiyle sabah namazı kılabilir, kılanlar kılmış ama kolay bir şey değildir.Büyüklerimiz 40 yıl yatsı abdestiyle sabah namazı kılabilir, kılanlar kılmış ama kolay bir şey değildir. İnsan güzel huylu olursa kolayca kazanılıyor. İnsanlarla geçimli, tatlı dilli, iyi huylu olmak lazım. İnsan güzel huylu olursa kolayca kazanılıyor. İnsanlarla geçimli, tatlı dilli, iyi huylu olmak lazım.

Naklu's-suhûru min mevâdiıhâ eyseru min ıhvâni men lâ yefhem.Naklu's-suhûru min mevâdiıhâ eyseru min ıhvâni men lâ yefhem. "Anlayışsız insana söz anlatmaya çalışmak koca kayaları yerinden oynatmaktan daha zordur."Anlayışsız insana söz anlatmaya çalışmak koca kayaları yerinden oynatmaktan daha zordur. Koca kayaları yerinden oynatmak daha kolaydır da onlara laf anlatmak daha zordur." Koca kayaları yerinden oynatmak daha kolaydır da onlara laf anlatmak daha zordur."

Onun için Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî kaddesallahu sırrahu Mesnevî'sinde buyurmuş ki; Onun için Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî kaddesallahu sırrahu Mesnevî'sinde buyurmuş ki;

Mürdemen der hasret-i fehm-i durûs Mürdemen der hasret-i fehm-i durûs

"Anlayışlı bir kimsenin hasretinden öldüm."Anlayışlı bir kimsenin hasretinden öldüm. Sözümü söylediğim zaman ince duygularımı, sözümdeki ince duyguları kavrayacak muhatap,Sözümü söylediğim zaman ince duygularımı, sözümdeki ince duyguları kavrayacak muhatap, sözümü kavrayabilecek liyakatli, anlayışlı bir dinleyici yok mu!" sözümü kavrayabilecek liyakatli, anlayışlı bir dinleyici yok mu!"

An çe bi gûyem ve kadri fehmitûs An çe bi gûyem ve kadri fehmitûs

"Ne söylüyorsam senin anlayışına göre söylüyorum."Ne söylüyorsam senin anlayışına göre söylüyorum. Ah bir anlayışlı insan bulsam da içimdekini olduğu gibi döksem. Öldüm onun hasretinden!" Ah bir anlayışlı insan bulsam da içimdekini olduğu gibi döksem. Öldüm onun hasretinden!"

Mevlânâ bile… Anlayışlı insan bulmak öyle kolay değil, buldu mu yapışmalı! Mevlânâ bile… Anlayışlı insan bulmak öyle kolay değil, buldu mu yapışmalı!

Yâ buneyye! Lâ türsil rasûleke câhilen fe-illentecib hâkime kün rasûlü nefsike. Yâ buneyye! Lâ türsil rasûleke câhilen fe-illentecib hâkime kün rasûlü nefsike.

"Ey oğulcuğum! Sakın cahil bir kimseyi senin nâmına vekil olarak, elçi olarak bir başkasına gönderme." "Ey oğulcuğum! Sakın cahil bir kimseyi senin nâmına vekil olarak, elçi olarak bir başkasına gönderme."

Kaş yapayım derken göz çıkartır. Cahili gönderirsin: "Şöyle dedim böyle dedim…" Kaş yapayım derken göz çıkartır. Cahili gönderirsin:

"Şöyle dedim böyle dedim…"

"Ya ben sana öyle mi demiştim… Berbat ettin işi!" dersin pişman olursun."Ya ben sana öyle mi demiştim… Berbat ettin işi!" dersin pişman olursun. Cahili vekil ve elçi olarak gönderme! Cahili vekil ve elçi olarak gönderme!

Fe illem tecid hâkimen fe-kün rasûlü nefsike. "Hikmetli, akıllı uslu Fe illem tecid hâkimen fe-kün rasûlü nefsike.

"Hikmetli, akıllı uslu
elçi bulamazsan kendinin elçisi kendin ol!" elçi bulamazsan kendinin elçisi kendin ol!"

Kendi işini kendin yap, başkasına bırakma! Cahili araya katma, demiş oluyor. Kendi işini kendin yap, başkasına bırakma! Cahili araya katma, demiş oluyor.

Yâ buneyye! Ye'tî ale'n-nâsi zamânun lâ tukirru fîhî aynu halîmi. Yâ buneyye! Ye'tî ale'n-nâsi zamânun lâ tukirru fîhî aynu halîmi.

"Ey oğulcuğum! Bir zaman gelecek; o zaman halim selim, ilim irfan sahibinin gözü şenlenmeyecek."Ey oğulcuğum! Bir zaman gelecek; o zaman halim selim, ilim irfan sahibinin gözü şenlenmeyecek. Başı dertte olacak. İnsan ilim irfan sahibi oldu mu rahat etmeyecek." Başı dertte olacak. İnsan ilim irfan sahibi oldu mu rahat etmeyecek."

İnsan ilim irfan sahibi olduğu halde neden rahat etmez? İnsan ilim irfan sahibi olduğu halde neden rahat etmez?

Âhir zamanda rahat etmez! İlmin kadr ü kıymetini bilmezler, ona itibar etmezler.Âhir zamanda rahat etmez! İlmin kadr ü kıymetini bilmezler, ona itibar etmezler. Cahilce muamele ederler. Tam bizim zamanımız: Ayaklar baş olmuştur, çocuklar reis olmuştur!Cahilce muamele ederler. Tam bizim zamanımız: Ayaklar baş olmuştur, çocuklar reis olmuştur! Baba-ana çocuğuna söz dinletemez, evden çıkar gider. Baba-ana çocuğuna söz dinletemez, evden çıkar gider.

Cemiyetin aşağı tabakaları yukarı çıkmıştır, yukarıdakiler aşağı inmiştir;Cemiyetin aşağı tabakaları yukarı çıkmıştır, yukarıdakiler aşağı inmiştir; iyilikler kötülük olmuştur, kötülükler alkışlanan iş olmuştur. iyilikler kötülük olmuştur, kötülükler alkışlanan iş olmuştur. En eskiden ayıplanan meslekler şimdi makbul meslek olmuştur.En eskiden ayıplanan meslekler şimdi makbul meslek olmuştur. O mesleklere girenler ceplerini bir gecede 100 bin, 200 bin, 500 bin lirayla doldurur.O mesleklere girenler ceplerini bir gecede 100 bin, 200 bin, 500 bin lirayla doldurur. Öbür tarafta ilim irfan sahibi adam yiyecek ekmeye muhtaç kalır. Öbür tarafta ilim irfan sahibi adam yiyecek ekmeye muhtaç kalır.

Yâ buneyye! İcteri'l-mecâlise alâ aynike fe-izâ raeyte'l-mecâliseYâ buneyye! İcteri'l-mecâlise alâ aynike fe-izâ raeyte'l-mecâlise yüzkeru fî hillâh azze ve celle fe'clismeahüm. "Ey oğulcuğum!yüzkeru fî hillâh azze ve celle fe'clismeahüm. "Ey oğulcuğum! Gözünü aç, oturacağın meclisleri, gideceğin toplantıları kendin seç.Gözünü aç, oturacağın meclisleri, gideceğin toplantıları kendin seç. Bir mecliste Allah'ın adı anılıyorsa, Allah zikrolunuyorsa onlarla otur." Bir mecliste Allah'ın adı anılıyorsa, Allah zikrolunuyorsa onlarla otur."

Fe-inneke intekü âlimen yenfauke ilmüke.Fe-inneke intekü âlimen yenfauke ilmüke. "Allah'ı anılan yere gittiğinde Allah'tan korktuklarını gördüğünde onların yanına otur; "Allah'ı anılan yere gittiğinde Allah'tan korktuklarını gördüğünde onların yanına otur; eğer sen alimsen onlar alimin kadrini bildikleri için itibar ederler,eğer sen alimsen onlar alimin kadrini bildikleri için itibar ederler, böylece sen ilminin faydasını görürsün, otur." böylece sen ilminin faydasını görürsün, otur."

Ve intekû gabiyyen yuallimûke. "Eğer cahilsen, kaba saba bir insansan, görgün anlayışın kıtsaVe intekû gabiyyen yuallimûke. "Eğer cahilsen, kaba saba bir insansan, görgün anlayışın kıtsa onlar Allah'tan korkan kimseler olduğu için sana bir şeyler öğretirler.onlar Allah'tan korkan kimseler olduğu için sana bir şeyler öğretirler. İlim irfan, edep, nezaket öğrenirsin. Onların arasına oturunca incelirsin." İlim irfan, edep, nezaket öğrenirsin. Onların arasına oturunca incelirsin."

Ve in yutliullâhu azze ve celle aleyhim bi-rahmetin tusibkemahüm. Ve in yutliullâhu azze ve celle aleyhim bi-rahmetin tusibkemahüm.

"Onlar Allah'ı zikrettiklerinden Allah onlara bir rahmet gönderirse,"Onlar Allah'ı zikrettiklerinden Allah onlara bir rahmet gönderirse, rahmetini saçarsa sana da pay gelir; onların arasına, Allah'ın anıldığı meclislere otur. rahmetini saçarsa sana da pay gelir; onların arasına, Allah'ın anıldığı meclislere otur.

Allah'ın anıldığı meclisler nasıl olur? Mesela burası Allah'ın anıldığı mescittir.Allah'ın anıldığı meclisler nasıl olur?

Mesela burası Allah'ın anıldığı mescittir.
Allah yanıltmasın, şaşırtmasın; siyaset yapmıyoruz, dünya işi konuşmuyoruz,Allah yanıltmasın, şaşırtmasın; siyaset yapmıyoruz, dünya işi konuşmuyoruz, gıybet etmiyoruz, dedikodu yapmıyoruz.gıybet etmiyoruz, dedikodu yapmıyoruz. Allah'ın adını anıyoruz, Resûlullah'ın sözünü söylüyoruz,Allah'ın adını anıyoruz, Resûlullah'ın sözünü söylüyoruz, eski peygamberlerden Lokman Hekim'in hikmetini anlatıyoruz,eski peygamberlerden Lokman Hekim'in hikmetini anlatıyoruz, insanlara âhiretin, dünyanın inceliklerini söylemeye çalışıyoruz...insanlara âhiretin, dünyanın inceliklerini söylemeye çalışıyoruz... Burası bir ilim meclisi, Allah'ın anıldığı bir meclis. Burası bir ilim meclisi, Allah'ın anıldığı bir meclis.

Allah'ın zikredildiği bir meclisi, her zaman ille bir halka olup da Allah… veya lâ ilâhe illallah… demekAllah'ın zikredildiği bir meclisi, her zaman ille bir halka olup da Allah… veya lâ ilâhe illallah… demek mânalarına almak mecburiyeti yoktur.mânalarına almak mecburiyeti yoktur. İçinde Allah'a rağbet, âhirete rağbet, dine imana ait bir hakikatin anlatılması,İçinde Allah'a rağbet, âhirete rağbet, dine imana ait bir hakikatin anlatılması, imanın coşması, bilenmesi kuvvetlenmesi gibi bir tesir olan her yer zikir meclisidir. imanın coşması, bilenmesi kuvvetlenmesi gibi bir tesir olan her yer zikir meclisidir.

Zikir sözünün mânası geniştir.Zikir sözünün mânası geniştir. Çünkü böyle meclislerde insanın kalbi Allah'ı anıyor, Allah'a kul olduğunu hatırlıyor,Çünkü böyle meclislerde insanın kalbi Allah'ı anıyor, Allah'a kul olduğunu hatırlıyor, Allah'a iyi kulluk etmek için içinde arzular, hevesler yeşilleniyor; filizleniyor.Allah'a iyi kulluk etmek için içinde arzular, hevesler yeşilleniyor; filizleniyor. Ondan dolayı da burası da bir zikir meclisidir. Ondan dolayı da burası da bir zikir meclisidir.

Böyle bir meclis buldun mu otur, orada alimsen ilmin sana fayda verir.Böyle bir meclis buldun mu otur, orada alimsen ilmin sana fayda verir. Cahilsen bir şeyler öğrenirsin. Allah o meclise bir rahmet indirirse sana da pay gelir.Cahilsen bir şeyler öğrenirsin. Allah o meclise bir rahmet indirirse sana da pay gelir. İnşaallah Allah cümlemize rahmetine hissemend ü hissedâr eylesin. İnşaallah Allah cümlemize rahmetine hissemend ü hissedâr eylesin.

Yâ buneyye! Lâ teclis fi'l-meclisillezî lâ yüzkeru fîhi azze ve celle.Yâ buneyye! Lâ teclis fi'l-meclisillezî lâ yüzkeru fîhi azze ve celle. "İçinde Allah'ın anılmadığı bir meclise sakın oturma, bir toplantıya sakın katılma!" "İçinde Allah'ın anılmadığı bir meclise sakın oturma, bir toplantıya sakın katılma!"

Neden? Neden?

Fe-inneke intekün âlimen yanfa'ke ilmüke. "Çünkü sen alim olsan orada ilminden bir fayda görmezsin!" Fe-inneke intekün âlimen yanfa'ke ilmüke. "Çünkü sen alim olsan orada ilminden bir fayda görmezsin!"

Adamlar ilmin kıymetini bilse Allah'ı anarlardı! O toplantıda senin ne işin var? Adamlar ilmin kıymetini bilse Allah'ı anarlardı! O toplantıda senin ne işin var?

Masayı kurmuşlar; içki içiyorlar, eğleniyorlar, kah kah kih kih gülüyorlar.Masayı kurmuşlar; içki içiyorlar, eğleniyorlar, kah kah kih kih gülüyorlar. Gıybet, dedikodu, boş şeyler… Orada senin ne işin var! Gıybet, dedikodu, boş şeyler… Orada senin ne işin var!

Sen müslümanmışsın, hocaymışsın! Adam orada hocayla alay ediyor! Öyle yerlere oturma. Sen müslümanmışsın, hocaymışsın! Adam orada hocayla alay ediyor! Öyle yerlere oturma.

İlminin faydasını görmezsin. İlminin faydasını görmezsin.

Ve intekün gabiyyen yezîduke gabâen.Ve intekün gabiyyen yezîduke gabâen. "Eğer sen cahil, kaba saba, gabi bir kimseysen gabavetini artırır. "Eğer sen cahil, kaba saba, gabi bir kimseysen gabavetini artırır. Oradaki o edepsizlikler yüzsüzlükler arsızlıklar senin o hâlini daha da çoğaltır." Oradaki o edepsizlikler yüzsüzlükler arsızlıklar senin o hâlini daha da çoğaltır."

Ve in yutliullâhu aleyhim, ba'de zâlike bi-sahatin yusibke meahum.Ve in yutliullâhu aleyhim, ba'de zâlike bi-sahatin yusibke meahum. "Eğer onlara Allah bir azap indirirse parçası sana da gelir, sana da isabet eder." "Eğer onlara Allah bir azap indirirse parçası sana da gelir, sana da isabet eder."

"İndirecekse" diyor ama kibarlığından söylüyor. Allah'ın edepli kulu olduğu için;"İndirecekse" diyor ama kibarlığından söylüyor. Allah'ın edepli kulu olduğu için; Allah Teâlâ hazretleri nasıl yaparsa, nasıl bilirse öyle yapar, diye yumuşak söylüyorAllah Teâlâ hazretleri nasıl yaparsa, nasıl bilirse öyle yapar, diye yumuşak söylüyor ama Allah'ın adının anıldığı meclise rahmet iner. ama Allah'ın adının anıldığı meclise rahmet iner. Allah'ın anılmadığı, gabavetin işlendiği, iyiliklerin yapılmadığı meclise deAllah'ın anılmadığı, gabavetin işlendiği, iyiliklerin yapılmadığı meclise de Allah'ın azabı gelir, orası da garanti gibi bir şeydir. Allah'ın azabı gelir, orası da garanti gibi bir şeydir.

Yâ buneyye! Lâ ye'kû'l taâmüke taâmeke ille'l-etkıyâu. "Ey oğulcuğum!Yâ buneyye! Lâ ye'kû'l taâmüke taâmeke ille'l-etkıyâu. "Ey oğulcuğum! Yemeğini ancak Allah'tan korkan kullar yesin!" Bu demektir ki; Yemeğini ancak Allah'tan korkan kullar yesin!"

Bu demektir ki;

Dostların muttakî kullar olsun, onlara ikide bir de ziyafet çek, varsın onlar yesinler.Dostların muttakî kullar olsun, onlara ikide bir de ziyafet çek, varsın onlar yesinler. Dostlarla, o gibi kimselerle beraber helal olsun, ecir kazanırsın. Dostlarla, o gibi kimselerle beraber helal olsun, ecir kazanırsın.

Mesela insan bir oruçluyu iftar ettirse Allah,Mesela insan bir oruçluyu iftar ettirse Allah, oruçluyu iftar ettirdin diye oruçluyu iftar ettirdin diye o oruçlunun sevabından aynen verir. oruçluyu iftar ettirdin diye oruçluyu iftar ettirdin diye o oruçlunun sevabından aynen verir. İyi kimselerle onlara ziyafet çekmeyi teşvik ediyor! İyi kimselerle onlara ziyafet çekmeyi teşvik ediyor!

İyi, muttakî bir insan senin yemeğini yedi mi o yemekle ibadet eder, namaz kılar;İyi, muttakî bir insan senin yemeğini yedi mi o yemekle ibadet eder, namaz kılar; kötü bir insan yemeği yedi mi tamam, karnı doydu, şimdi kafası kötülüğe çalışacak! kötü bir insan yemeği yedi mi tamam, karnı doydu, şimdi kafası kötülüğe çalışacak! Dışarı çıkar çıkmaz hangi eğlencenin peşinde koşayım, gönlümü nerede hoş edeyim, diye düşünecek.Dışarı çıkar çıkmaz hangi eğlencenin peşinde koşayım, gönlümü nerede hoş edeyim, diye düşünecek. Oradaki o taamdan kendisine hâsıl olan imkânı şerre kullanır. Sen de böylece şerri desteklemiş olursun. Oradaki o taamdan kendisine hâsıl olan imkânı şerre kullanır. Sen de böylece şerri desteklemiş olursun.

Veşâvir fi emrike'l-ulemâe. "İşini alimlere danışarak yap." Veşâvir fi emrike'l-ulemâe. "İşini alimlere danışarak yap."

İnsan danıştığı zaman vebalden kurtulur.İnsan danıştığı zaman vebalden kurtulur. Alim kimselere bir iki üç beş sorarsın;Alim kimselere bir iki üç beş sorarsın; müşavereyle, meşveretle, danışmayla yaptığın zaman Allah indinde mesul olmazsın! müşavereyle, meşveretle, danışmayla yaptığın zaman Allah indinde mesul olmazsın!

"Yâ Rabbi, sordum; onlar benden daha bilgiliydi, onu tavsiye ettiler,"Yâ Rabbi, sordum; onlar benden daha bilgiliydi, onu tavsiye ettiler, onun için yaptım." der kurtulursun.onun için yaptım." der kurtulursun. Tek başına yaparsan isabet edersen ecir alırsın, hata ettiğin zaman vebal gelir.Tek başına yaparsan isabet edersen ecir alırsın, hata ettiğin zaman vebal gelir. Onun için müşavere etmek Kur'ân-ı Kerîm'de bize emredilmiştir.Onun için müşavere etmek Kur'ân-ı Kerîm'de bize emredilmiştir. Allahu Teâlâ hazretleri Peygamber Efendimiz'e emretmiş; peygamberken vahiy ile desteklenmişken,Allahu Teâlâ hazretleri Peygamber Efendimiz'e emretmiş; peygamberken vahiy ile desteklenmişken, nûr-u nübüvvete sahipken, basar-ı basireti açıkken, gönlü pırıl pırıl iken Peygamber Efendimiz'e nûr-u nübüvvete sahipken, basar-ı basireti açıkken, gönlü pırıl pırıl iken Peygamber Efendimiz'e ve şâvirhu fi'l-emri bizlerle meşveret yapmasını tavsiye etmiş, ashabıyla meşveret yapmasını emretmiş. ve şâvirhu fi'l-emri bizlerle meşveret yapmasını tavsiye etmiş, ashabıyla meşveret yapmasını emretmiş.

Neden? Kendisi vahiy ile bildirmiyor mu? Bildiriyor ama edep, İslamî edep!Neden?

Kendisi vahiy ile bildirmiyor mu?

Bildiriyor ama edep, İslamî edep!
Yapacağın bir işi önce düşüneceksin, sonra müşavere edeceksin,Yapacağın bir işi önce düşüneceksin, sonra müşavere edeceksin, müşavereden sonra azmedeceksin. Bismillahirrahmanirrahim deyip işe girişeceksin.müşavereden sonra azmedeceksin. Bismillahirrahmanirrahim deyip işe girişeceksin. Bir insan meşveretsiz yaparsa pişmanlık duyabilir,Bir insan meşveretsiz yaparsa pişmanlık duyabilir, meşveretle yaptı mı sonu hayır da olsa şer de olsa hepsinden ecir alır. meşveretle yaptı mı sonu hayır da olsa şer de olsa hepsinden ecir alır.

Yâ buneyye! İnne'd-dünyâ bahrün amîküm ve ka'd-ğaraka fî hâ nâsün kesîrün.Yâ buneyye! İnne'd-dünyâ bahrün amîküm ve ka'd-ğaraka fî hâ nâsün kesîrün. "Ey oğulcuğum! Dünya bir derin denizdir."Ey oğulcuğum! Dünya bir derin denizdir. Dünya bir ummandır, pek çok insan onun içine batıp boğulup gitmiştir." Dünya bir ummandır, pek çok insan onun içine batıp boğulup gitmiştir."

Dünyaya batmayacaksın!Dünyaya batmayacaksın! İnsan denizde gider ama batarsa yandı, aşağı suyun altına gitti mi boğulur. İnsan denizde gider ama batarsa yandı, aşağı suyun altına gitti mi boğulur. Batmamaya dikkat edeceksin. Bununla ilgili bir zât-ı muhterem dedi ki; Batmamaya dikkat edeceksin. Bununla ilgili bir zât-ı muhterem dedi ki;

İnsanın gönlü bir denizin üstündeki tekne gibidir. Teknenin içine su girdi mi batar.İnsanın gönlü bir denizin üstündeki tekne gibidir. Teknenin içine su girdi mi batar. Dünyayı gönlüne sokmayacaksın.Dünyayı gönlüne sokmayacaksın. Gaye etmeyeceksin, sevmeyeceksin, dünyaya muhabbet etmeyeceksin!Gaye etmeyeceksin, sevmeyeceksin, dünyaya muhabbet etmeyeceksin! Dünya senin gayen olmayacak, dünya âhireti kazanmak için vasıtadır.Dünya senin gayen olmayacak, dünya âhireti kazanmak için vasıtadır. Para kazanabilirsin, mal mülk sahibi olabilirsin, ticaret yapabilirsin;Para kazanabilirsin, mal mülk sahibi olabilirsin, ticaret yapabilirsin; hepsi helal, hepsi hoş hatta insanın kendi elinin kazancıyla beslenmesi kadar tatlı şey yok! hepsi helal, hepsi hoş hatta insanın kendi elinin kazancıyla beslenmesi kadar tatlı şey yok!

Onun için büyük velîler kendi kazançlarını yerlermiş. Onun için büyük velîler kendi kazançlarını yerlermiş.

Mesela Ahmed-i Yesevî hazretleri kendi emeğiyle kaşık yontarmış.Mesela Ahmed-i Yesevî hazretleri kendi emeğiyle kaşık yontarmış. Hacı Bayrâm-ı Velî buğday ekip biçermiş, rençberlik yaparmış.Hacı Bayrâm-ı Velî buğday ekip biçermiş, rençberlik yaparmış. Hamîduddîn-i Aksarayî somuncuymuş, fırın yakar somun pişirirmiş, ekmek pişirir satarmış.Hamîduddîn-i Aksarayî somuncuymuş, fırın yakar somun pişirirmiş, ekmek pişirir satarmış. Duymuşsunuzdur; kimisi eskiciymiş, kimisi pabuç tamir edermiş... Duymuşsunuzdur; kimisi eskiciymiş, kimisi pabuç tamir edermiş...

Neden? Elinin emeğini yiyor, başkasına yük olmuyor.Neden?

Elinin emeğini yiyor, başkasına yük olmuyor.
Kazanıyor, kazancıyla da başkasına hayır hasenât yapıyor, öyle ecir kazanıyor. Kazanıyor, kazancıyla da başkasına hayır hasenât yapıyor, öyle ecir kazanıyor.

İbrahim b. Edhem rahmetullahi aleyh -Belh şehrinde padişahken sonra hak yoluna dönen kişi-İbrahim b. Edhem rahmetullahi aleyh -Belh şehrinde padişahken sonra hak yoluna dönen kişi- gündüz çalışırmış, akşamleyin de ne alırsa çalıştığını alır, arkadaşlarına ziyafet çekermiş.gündüz çalışırmış, akşamleyin de ne alırsa çalıştığını alır, arkadaşlarına ziyafet çekermiş. Çalışıp gelinceye kadar vakit geçermiş, geç kalırmış. Çalışıp gelinceye kadar vakit geçermiş, geç kalırmış.

"Bu hep geç kalıyor. Nedir böyle? Karnımız açıktı, yiyelim."Bu hep geç kalıyor. Nedir böyle? Karnımız açıktı, yiyelim. Beklemeyelim şunu, yemeği yiyelim…" demişler, onu beklemeden yemeği yemişler, yatmışlar.Beklemeyelim şunu, yemeği yiyelim…" demişler, onu beklemeden yemeği yemişler, yatmışlar. O gelmiş, bakmış ki bütün arkadaşları uyuyor. O gelmiş, bakmış ki bütün arkadaşları uyuyor.

"Eyvah, hepsi uyumuş! Bunlar açlıktan uyumuşlardır, yiyecek bir şey bulamadılar."Eyvah, hepsi uyumuş! Bunlar açlıktan uyumuşlardır, yiyecek bir şey bulamadılar. Açlık canlarına tak dedi. Hepsi bir köşeye sızdı, uyudular.Açlık canlarına tak dedi. Hepsi bir köşeye sızdı, uyudular. Şunları şunlara pişireyim, yedireyim…" diye ocağa odunları sessizce, yavaş yavaş dizmiş.Şunları şunlara pişireyim, yedireyim…" diye ocağa odunları sessizce, yavaş yavaş dizmiş. Eğilmiş, üfleye üfleye ocağı tutuşturacak. Ocağı yakacak pişirecek, onlara yedirecek.Eğilmiş, üfleye üfleye ocağı tutuşturacak. Ocağı yakacak pişirecek, onlara yedirecek. Bir tanesi uyanmış: "Ne yapıyorsun?" Bir tanesi uyanmış:

"Ne yapıyorsun?"

"Uyandın mı? Geç kaldım kusura bakmayın, ocağa yakıyorum, pişireceğim. Hemen hazır olur." "Uyandın mı? Geç kaldım kusura bakmayın, ocağa yakıyorum, pişireceğim. Hemen hazır olur."

Adam ağlamaya başlamış: "Biz ne düşüncelerdeyiz, şu adam ne düşüncelerde!.." Adam ağlamaya başlamış:

"Biz ne düşüncelerdeyiz, şu adam ne düşüncelerde!.."

Onlar; "Geç kaldı, bu adamı her gün beklemeyelim." diye düşünüyorlar, bu ne düşünüyor? Onlar; "Geç kaldı, bu adamı her gün beklemeyelim." diye düşünüyorlar, bu ne düşünüyor?

Halis insanlar, derece alanlar öyle derece alıyor, öyle derece alınıyor.Halis insanlar, derece alanlar öyle derece alıyor, öyle derece alınıyor. Çok kimse elinin emeğiyle geçinirmiş.Çok kimse elinin emeğiyle geçinirmiş. Dünyaya eyvallah etmemişler, dünyaya kul köle olmamışlar; dünya peşlerinden gelmiş.Dünyaya eyvallah etmemişler, dünyaya kul köle olmamışlar; dünya peşlerinden gelmiş. Ona da aldırmamışlar. Ona da aldırmamışlar.

Hasan-ı Basrî hazretlerine birisi on tane kıymetli elbise getirmiş. Bilmem kaç dirhem altın getirmiş. Hasan-ı Basrî hazretlerine birisi on tane kıymetli elbise getirmiş. Bilmem kaç dirhem altın getirmiş.

"Al, onlar sana daha çok lazım olur."Al, onlar sana daha çok lazım olur. Biz böyle hediyeleri alırsak helak oluruz!" demiş, iade etmiş. Gözü yok! Biz böyle hediyeleri alırsak helak oluruz!" demiş, iade etmiş. Gözü yok!

Bir başka zâta da birisi külliyetli bir para getirmiş. Veren kimseye demiş ki; Bir başka zâta da birisi külliyetli bir para getirmiş. Veren kimseye demiş ki;

"Sen bu parayı gönül hoşluğuyla mı veriyorsun?" "Gönül hoşluğuyla veriyorum." "Sen bu parayı gönül hoşluğuyla mı veriyorsun?"

"Gönül hoşluğuyla veriyorum."

"Peki, sen de böyle çok para olmasını ister misin?" "İsterim." "Peki, sen de böyle çok para olmasını ister misin?"

"İsterim."

"Al öyleyse! Bu para sende dursun!" "Niye?" "Al öyleyse! Bu para sende dursun!"

"Niye?"

"Bak ben bu parayı hiç istemiyorum, sen istiyorsun. Veriyorsun ama istiyorsun."Bak ben bu parayı hiç istemiyorum, sen istiyorsun. Veriyorsun ama istiyorsun. İçinde sevgi ve istek var, sen ona daha muhtaçsın! Benim canım hiç istemiyor!" demiş. İçinde sevgi ve istek var, sen ona daha muhtaçsın! Benim canım hiç istemiyor!" demiş.

İnce mânalar nakletmişlerdir: Almışlardır, fukarâya dağıtmışlardır. Geceleyin sabahlatmamışlar. İnce mânalar nakletmişlerdir: Almışlardır, fukarâya dağıtmışlardır. Geceleyin sabahlatmamışlar.

Kimisi geceleyin rüyalarında dağıtamadığı birkaç dirhem kaldıysa onu görmüş:Kimisi geceleyin rüyalarında dağıtamadığı birkaç dirhem kaldıysa onu görmüş: Ateşten kızdırılmış, derisi dağlanıyor filan. Hemen uyanıp dağıtmışlar.Ateşten kızdırılmış, derisi dağlanıyor filan. Hemen uyanıp dağıtmışlar. Dünyaya o kadar kıymet vermemişler. Dünyaya o kadar kıymet vermemişler.

Fec'al sefîneteke takvâ haşruha'l-îmâni billah ve şirâuhâ ve tevekkel alallâh le-alleke en tencüve. Fec'al sefîneteke takvâ haşruha'l-îmâni billah ve şirâuhâ ve tevekkel alallâh le-alleke en tencüve.

Dünya bir deniz gibi, demişti: "Gemin takvâ olsun!" Denize batmamak için insan ne yapacak? Dünya bir deniz gibi, demişti:

"Gemin takvâ olsun!"

Denize batmamak için insan ne yapacak?

Gemiye binecek. Dünyaya batmamak, gark olmamak, boğulmamak için ne yapmak lazım? Gemiye binecek. Dünyaya batmamak, gark olmamak, boğulmamak için ne yapmak lazım?

Takvâ gemisine binsin, kendisine takvâyı gemi edinsin. Takvâ gemisine binsin, kendisine takvâyı gemi edinsin.

"Ey oğulcuğum! "Gemini takvâ eyle, takvâyı kendine gemi yap." Haşruha'l-îmâni billâh. "Ey oğulcuğum! "Gemini takvâ eyle, takvâyı kendine gemi yap."

Haşruha'l-îmâni billâh.

Onun içindeki yiyecek içecek? Onun içindeki yiyecek içecek?

"İnsan gemiye bindiği zaman doldurulan malzemeyi de Allah'a iman etmek yap." "İnsan gemiye bindiği zaman doldurulan malzemeyi de Allah'a iman etmek yap."

Ve şirâehâ et-tevekküle't-alallâh. "Yelkenini de Allah'a tevekkül etmek yap!" Ve şirâehâ et-tevekküle't-alallâh. "Yelkenini de Allah'a tevekkül etmek yap!"

Takvâ gemisi, içi Allah'a iman dolu, yelkeni de Allah'a tevekkül.Takvâ gemisi, içi Allah'a iman dolu, yelkeni de Allah'a tevekkül. Tevekkül eyle, öyle yaşa; demiş oluyor. Tevekkül eyle, öyle yaşa; demiş oluyor.

Le alleke en tencüve. "Belki böyle yaparsan kurtulursun!" diyor. Le alleke en tencüve. "Belki böyle yaparsan kurtulursun!" diyor.

Bizim halimiz ne olacak? Bizim halimiz ne olacak?

"Belki kurtulursun!" diyor."Belki kurtulursun!" diyor. Takvâ ehli olacak, Allah'a kâmil iman sahibi olacak, tam tevekkülle tevekkül edecek!.. Takvâ ehli olacak, Allah'a kâmil iman sahibi olacak, tam tevekkülle tevekkül edecek!..

"Umulur ki kurtulursun!" diyor. "Katiyen kurtulursun." diye kim söyleyebilir? "Umulur ki kurtulursun!" diyor.

"Katiyen kurtulursun." diye kim söyleyebilir?

Bilmiyoruz ki; önümüzde ince hesap, inceden inceye hesap var.Bilmiyoruz ki; önümüzde ince hesap, inceden inceye hesap var. Allah bizleri kendisini emniyette hissettirip de gaflete daldırmasın. Allah bizleri kendisini emniyette hissettirip de gaflete daldırmasın.

Yâ buneyye! İnnî hameltü'l-cendele ve'l-hadîde fe-lem ahmi'l-şey'en ezkale bi-cârisû.Yâ buneyye! İnnî hameltü'l-cendele ve'l-hadîde fe-lem ahmi'l-şey'en ezkale bi-cârisû. "Ey oğulcuğum! Ben çok yük taşıdım; demir taşıdım"Ey oğulcuğum! Ben çok yük taşıdım; demir taşıdım -köleymiş ya,mübarek ne hizmetler görmüş- taş taşıdım. Çok sık, çok ağır yükler taşıdım. -köleymiş ya,mübarek ne hizmetler görmüş- taş taşıdım. Çok sık, çok ağır yükler taşıdım. Kötü komşudan ağır yük taşımadım!" Kötü komşudan ağır yük taşımadım!"

Kötü komşuyla uğraşmak, insanın sırtında taş, demir taşımasından daha zordur, demek istiyor.Kötü komşuyla uğraşmak, insanın sırtında taş, demir taşımasından daha zordur, demek istiyor. Buradan şöyle bir şey çıkar ki; Aman biz başkasına kötü komşu olmayalım. Buradan şöyle bir şey çıkar ki;

Aman biz başkasına kötü komşu olmayalım.
Bize "kötü komşu" demesinler.Bize "kötü komşu" demesinler. Etraftakini kötü görmeyin, kusuru kendinizde bulun; garantili tarafı odur. Etraftakini kötü görmeyin, kusuru kendinizde bulun; garantili tarafı odur.

Ve zuktü'l-mirârete küllehâ fe-lem ezud eşedde mine'l-fakri.Ve zuktü'l-mirârete küllehâ fe-lem ezud eşedde mine'l-fakri. "Çok acılıklar tattım, fakirlikten acı bir şey tatmadım!" "Çok acılıklar tattım, fakirlikten acı bir şey tatmadım!"

Fakirliği de tatmış, "En acısı o!" diyor. Zenginlik kolaydır, insan zengin olur; elhamdülillah.Fakirliği de tatmış, "En acısı o!" diyor. Zenginlik kolaydır, insan zengin olur; elhamdülillah. Parasının bir miktarını fakire verir, verirken de o fakire hayır yaptım diye gönlü hoş olur.Parasının bir miktarını fakire verir, verirken de o fakire hayır yaptım diye gönlü hoş olur. Kendisi de yer içer, rahat eder.Kendisi de yer içer, rahat eder. Ama fakirlik zor, zavallılar, boynu büküktür; onun için fakirler cennete daha önce dâhil olacaklarmış. Ama fakirlik zor, zavallılar, boynu büküktür; onun için fakirler cennete daha önce dâhil olacaklarmış.

Yâ buneyye! Kün kemellâ yebteğî mahmedete'n-nâsi ve lâ yeksib mezembetehum Yâ buneyye! Kün kemellâ yebteğî mahmedete'n-nâsi ve lâ yeksib mezembetehum ve nefsuhû minhum fi-ğinâin ve'n-nâsu fi-râhatin.ve nefsuhû minhum fi-ğinâin ve'n-nâsu fi-râhatin. "Ey oğulcuğum! "İnsanların övmesini istemeyen, sövmesine,"Ey oğulcuğum! "İnsanların övmesini istemeyen, sövmesine, kınamasına da uğramayan bir kimse olmaya çalış. İnsanların övmesine aldırma, öyle bir şey bekleme.kınamasına da uğramayan bir kimse olmaya çalış. İnsanların övmesine aldırma, öyle bir şey bekleme. Kendini; onların seni ayıplaması, kınaması, zemmetmesi durumuna da düşürme.Kendini; onların seni ayıplaması, kınaması, zemmetmesi durumuna da düşürme. Böylece nefsi onlardan müstağni olan, insanların da kendisinden rahat olduğu bir kimse ol.Böylece nefsi onlardan müstağni olan, insanların da kendisinden rahat olduğu bir kimse ol. İnsanlara senden zarar gelmesin sen de onlardan müstağni olarak yaşa!" İnsanlara senden zarar gelmesin sen de onlardan müstağni olarak yaşa!"

Yâ buneyye! İnne'l-hikmete meclise fi'l-mesâkine mecâlise'l-mülûk.Yâ buneyye! İnne'l-hikmete meclise fi'l-mesâkine mecâlise'l-mülûk. "Ey oğulcuğum! Hikmet, miskinleri hükümdarlar meclisine oturtur." "Ey oğulcuğum! Hikmet, miskinleri hükümdarlar meclisine oturtur."

İnsan hikmet sahibi oldu mu, hakîm, aklı başında, şuuru yerinde,İnsan hikmet sahibi oldu mu, hakîm, aklı başında, şuuru yerinde, doğru düzgün konuşan oldu mu hükümdarların meclisine oturur.doğru düzgün konuşan oldu mu hükümdarların meclisine oturur. Fakir de olsa el üstünde tutulur. Hatta hükümdar olur. Fakir de olsa el üstünde tutulur. Hatta hükümdar olur.

Yâ buneyye! Cârisi'l-ulemâ rızâhimhüm min rıfteteyke.Yâ buneyye! Cârisi'l-ulemâ rızâhimhüm min rıfteteyke. "Ey oğulcuğum! Alimlerle otur ve dizlerin ile onlara zahmet ver." "Ey oğulcuğum! Alimlerle otur ve dizlerin ile onlara zahmet ver."

Diz dize yakınına sokul, izdihama kalabalığa gir. Diz dize yakınına sokul, izdihama kalabalığa gir.

Fe-innellâhe yuhyi'l-kulûbe bi-nûri'l-hikmeti kemâ yuhyi'l-arda meytete bi-vâbidil matâl.Fe-innellâhe yuhyi'l-kulûbe bi-nûri'l-hikmeti kemâ yuhyi'l-arda meytete bi-vâbidil matâl. "Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri hikmet nuruyla ölü kalpleri, çorak,"Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri hikmet nuruyla ölü kalpleri, çorak, kuru otsuz toprağı bol yağmurla dirilttiği yeşerttiği gibi canlandırır." kuru otsuz toprağı bol yağmurla dirilttiği yeşerttiği gibi canlandırır."

Yâ buneyye! Lâ tetealleme mâ ta'lemû hattâ ta'mele mâ lâ bi mâ ta'lemûn. Yâ buneyye! Lâ tetealleme mâ ta'lemû hattâ ta'mele mâ lâ bi mâ ta'lemûn.

Yâ buneyye! "Ey oğulcuğum!" Lâ tetealleme mâ ta'lemû hattâ ta'mele mâ lâ bi mâ ta'lemu.Yâ buneyye! "Ey oğulcuğum!" Lâ tetealleme mâ ta'lemû hattâ ta'mele mâ lâ bi mâ ta'lemu. "Bilmediğini öğrenme, bildiğinle amel etmedikçe!" "Bilmediğini öğrenme, bildiğinle amel etmedikçe!"

Bildiğini tatbik etmedikçe yeni şeyler öğrenmeye kalkma!Bildiğini tatbik etmedikçe yeni şeyler öğrenmeye kalkma! Bu "Cahil kal." mânasında değil de "Bildiğini tatbik et." mânasında. Eskiler buna dikkat ederlermiş. Bu "Cahil kal." mânasında değil de "Bildiğini tatbik et." mânasında. Eskiler buna dikkat ederlermiş.

el-İlmu bi-lâ amelin vebâlün. el-İlmu bi-lâ amelin vebâlün.

Bilip de yapmamak vebal olduğundan eskiler,Bilip de yapmamak vebal olduğundan eskiler, bildiğini tatbik etmeye, ilmiyle âmil olmaya dikkat ederlermiş.bildiğini tatbik etmeye, ilmiyle âmil olmaya dikkat ederlermiş. Onun için de yeni bir bilgiyi öğrenmeye korkarlarmış.Onun için de yeni bir bilgiyi öğrenmeye korkarlarmış. Bildiğini tatbik edip ondan sonra öğrenmeye giderlermiş. Bildiğini tatbik edip ondan sonra öğrenmeye giderlermiş.

Bir şehre büyük bir alim gelmiş, ondan hadis yazmaya koşmuşlar. Bir şehre büyük bir alim gelmiş, ondan hadis yazmaya koşmuşlar.

"Sen gelmiyor musun?" demişler. Boynunu bükmüş: "Sen gelmiyor musun?" demişler. Boynunu bükmüş:

"Ben daha geçen gün öğrendiklerimi henüz tatbik edemedim." demiş. "Ben daha geçen gün öğrendiklerimi henüz tatbik edemedim." demiş.

Buradan bize çıkan ders bildiklerimizi tatbik etmek olsun, öğrendiklerimizi inşaallah tatbik edelim. Buradan bize çıkan ders bildiklerimizi tatbik etmek olsun, öğrendiklerimizi inşaallah tatbik edelim.

Yâ buneyye! İzâ eredde ente vâhiden raculen fe-ağdibhu kable zâlikeYâ buneyye! İzâ eredde ente vâhiden raculen fe-ağdibhu kable zâlike fe in ensafake inde gazâbihî ve illâ fahzerhû. fe in ensafake inde gazâbihî ve illâ fahzerhû.

Bu da Lokman Hekim'in bize -oğluna tavsiye ediyorBu da Lokman Hekim'in bize -oğluna tavsiye ediyor ama biz de hissesini alabiliriz- enteresan bir tavsiyesi: ama biz de hissesini alabiliriz- enteresan bir tavsiyesi:

"Ey oğulcuğum! Bir kimseyle, bir adamla kardeşlik kurmak, arkadaş,"Ey oğulcuğum! Bir kimseyle, bir adamla kardeşlik kurmak, arkadaş, dost olmak istediğin zaman arkadaş olmazdan, dost olmazdan önce onu kızdır, gazaplandır.dost olmak istediğin zaman arkadaş olmazdan, dost olmazdan önce onu kızdır, gazaplandır. Ahbaplık etmek istediğin bir kimseyi gazaplandır, kızdır." Ahbaplık etmek istediğin bir kimseyi gazaplandır, kızdır."

Kable zâlike. "Dost olmadan önce."Kable zâlike. "Dost olmadan önce." Fe-in ensafake inde gazabihî. "Kızdığı zaman o sana adaletle muamele edebiliyorsa, Fe-in ensafake inde gazabihî. "Kızdığı zaman o sana adaletle muamele edebiliyorsa, ölçü içinde hareket edebiliyorsa, taşkınlık göstermiyorsa, arkadaşlık et."ölçü içinde hareket edebiliyorsa, taşkınlık göstermiyorsa, arkadaşlık et." Ve illâ fahzerhu. "Yoksa ondan kork, çekin, uzak dur." Ve illâ fahzerhu. "Yoksa ondan kork, çekin, uzak dur."

Denemek için;Denemek için; bazen sen yorgun olursun, bazen hizmetini iyi yapamazsın, sözünü iyi anlayamazsın… bazen sen yorgun olursun, bazen hizmetini iyi yapamazsın, sözünü iyi anlayamazsın… Bir kusurun olur. Bir kusurun olur. Kızdır, kızdığı zaman nasıl oluyor bak bakalım! Kızdır, kızdığı zaman nasıl oluyor bak bakalım!

Yâ buneyye! İnnezü mezelte ile'd-dünyâ iste'd-bertehâ ve istekbelteha'l-âhirate.Yâ buneyye! İnnezü mezelte ile'd-dünyâ iste'd-bertehâ ve istekbelteha'l-âhirate. "Ey oğulcuğum! Sen dünyaya geldiğin zaman âhirete yöneldin, dünyaya sırtını döndün demektir." "Ey oğulcuğum! Sen dünyaya geldiğin zaman âhirete yöneldin, dünyaya sırtını döndün demektir."

Şu an da yaşıyoruz ya, sırtımız dünyaya dönük, yönümüz âhirete, âhirete doğru gidiyoruz. Şu an da yaşıyoruz ya, sırtımız dünyaya dönük, yönümüz âhirete, âhirete doğru gidiyoruz.

Fe dâru'l-ente ileyhâ tesîrü'l-akrabu min dârin ente anhâ.Fe dâru'l-ente ileyhâ tesîrü'l-akrabu min dârin ente anhâ. "Kıyas edildiği zaman varmakta olduğun yer, ayrılmak üzere olduğun yerden sana daha yakındır." "Kıyas edildiği zaman varmakta olduğun yer, ayrılmak üzere olduğun yerden sana daha yakındır."

Çünkü bundan ayrılıyorsun öbür tarafa gidiyorsun.Çünkü bundan ayrılıyorsun öbür tarafa gidiyorsun. Biz de dünyanın içindeyiz ama sırtımızı dünyaya döndük, âhirete doğru gidiyoruz. Biz de dünyanın içindeyiz ama sırtımızı dünyaya döndük, âhirete doğru gidiyoruz. Âhiret bize daha yakın. Dünya gidiyor, yavaş yavaş azalıyor azalıyor; âhiret yaklaşıyor.Âhiret bize daha yakın. Dünya gidiyor, yavaş yavaş azalıyor azalıyor; âhiret yaklaşıyor. Âhiret bize her daim daha yakın. Senin göçtüğün yer sana daha yakın. Bundan ne çıkıyor? Âhiret bize her daim daha yakın. Senin göçtüğün yer sana daha yakın.

Bundan ne çıkıyor?

Madem sen dünyaya geldin o halde dünyadan uzaklaşman başladı.Madem sen dünyaya geldin o halde dünyadan uzaklaşman başladı. Daha dünyaya geldin, ömürden bir şeyler eksilmeye başladı.Daha dünyaya geldin, ömürden bir şeyler eksilmeye başladı. Ömür gittikçe eksiliyor, bir yerde bitiverecek. Kandilin yağı azalmaya başladı, kullanmaya başladın.Ömür gittikçe eksiliyor, bir yerde bitiverecek. Kandilin yağı azalmaya başladı, kullanmaya başladın. Kronometreye basıldı, saniyeler azalıyor. Ömründen bir şeyler eksiliyor. Bu ne demek? Kronometreye basıldı, saniyeler azalıyor. Ömründen bir şeyler eksiliyor.

Bu ne demek?

Gideceğin yere hazırlan, demek.Gideceğin yere hazırlan, demek. Buradan ayrılıyorsun; burayı imar etmeyi bırak,Buradan ayrılıyorsun; burayı imar etmeyi bırak, âhireti imar etmeye bak, âhirete hazırlık yap, âhirete azık hazırla.âhireti imar etmeye bak, âhirete hazırlık yap, âhirete azık hazırla. Âhiretin hazırlığını, gayretini, kuvvetini düşün; ona göre hareket et. Âhiretin hazırlığını, gayretini, kuvvetini düşün; ona göre hareket et.

Yâ buneyye! Avvid lisâneke en yekûle Allahummeğfirli! "Ey oğulcuğum!Yâ buneyye! Avvid lisâneke en yekûle Allahummeğfirli! "Ey oğulcuğum! Dilini; 'Yâ Rabbi, sen beni afv u mağfiret eyle!' demeye çok alıştır. Allah'tan, çok mağfiret dile." Dilini; 'Yâ Rabbi, sen beni afv u mağfiret eyle!' demeye çok alıştır. Allah'tan, çok mağfiret dile."

Estağfirullah, estağfirullâh el-azîm çok deyin! Estağfirullah, estağfirullâh el-azîm çok deyin!

Fe-innâ lillâhi sâatin lâ tureddu.Fe-innâ lillâhi sâatin lâ tureddu. "Çünkü Allah'ın bazı mübarek vakitleri vardır, o zaman dua reddolunmaz." "Çünkü Allah'ın bazı mübarek vakitleri vardır, o zaman dua reddolunmaz."

Allahummeğfirli, estağfirullah dediğin zamanlar o zamana, o saate rastlarsa mağfiret olursun.Allahummeğfirli, estağfirullah dediğin zamanlar o zamana, o saate rastlarsa mağfiret olursun. Çokça istiğfar et! Yâ buneyye! İlla reddeyn. "Ey oğulcuğum!Çokça istiğfar et!

Yâ buneyye! İlla reddeyn. "Ey oğulcuğum!
Borç almaktan, borçlanmaktan sakın!" Fe-innehû zulmü'n-nehâri ve hemmü'l-leyli. Borç almaktan, borçlanmaktan sakın!" Fe-innehû zulmü'n-nehâri ve hemmü'l-leyli. "Çünkü gündüz insana zillettir, geceleyin de derttir." "Çünkü gündüz insana zillettir, geceleyin de derttir."

Borçlusun, karşı taraftaki adama boynun bükük. Gündüz zillettir, Geceleyin de uykun kaçar; Borçlusun, karşı taraftaki adama boynun bükük. Gündüz zillettir, Geceleyin de uykun kaçar;

"Falancaya borcum var, hâlâ ödeyemedim…" Borcun altına girme, diyor. "Falancaya borcum var, hâlâ ödeyemedim…"

Borcun altına girme, diyor.

Yâ buneyye! Urcullâhe recâen lâ yücrîku alâ mâsiyetihî ve hafillâhe halfen lâ yüeyyisüke min rahmetihî. Yâ buneyye! Urcullâhe recâen lâ yücrîku alâ mâsiyetihî ve hafillâhe halfen lâ yüeyyisüke min rahmetihî.

Bu da son hikmet: Bu da son hikmet:

"Ey oğulcuğum! Allah'tan ümit üzere ol, rahmetini um, cennetine sokacak diye temenni et"Ey oğulcuğum! Allah'tan ümit üzere ol, rahmetini um, cennetine sokacak diye temenni et ama bu ümidin seni günaha sürüklemesin, cüretlendirmesin!" ama bu ümidin seni günaha sürüklemesin, cüretlendirmesin!"

"Nasıl olsa Allah beni cennetine sokar." diye seni günaha daldırmasın."Nasıl olsa Allah beni cennetine sokar." diye seni günaha daldırmasın. Ümit sahibi ol ama günaha kaymadan ol.Ümit sahibi ol ama günaha kaymadan ol. Allah'tan kork ama bu korku sana Allah'ın rahmetinden ümit kestirmesin. Allah'tan kork ama bu korku sana Allah'ın rahmetinden ümit kestirmesin.

"Eyvah azâb-ı cehenneme düşersem…" diye korkmak iyi ama"Eyvah azâb-ı cehenneme düşersem…" diye korkmak iyi ama bu korku "Hiç cennetine giremeyeceğim, muhakkak cehennemliğim…" diyebu korku "Hiç cennetine giremeyeceğim, muhakkak cehennemliğim…" diye bir düşünce içinde Allah'ın rahmetinden ümit kesilme durumuna da getirmesin. bir düşünce içinde Allah'ın rahmetinden ümit kesilme durumuna da getirmesin.

O halde insan nasıl olacak? O halde insan nasıl olacak?

Hem ümit besleyecek hem korkacak.Hem ümit besleyecek hem korkacak. Orta yerde yürüse kâr eder, bir tarafa meylederse öbür zararlar ortaya çıkar. Orta yerde yürüse kâr eder, bir tarafa meylederse öbür zararlar ortaya çıkar.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi gaflet uykusundan uyarsın.Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi gaflet uykusundan uyarsın. Öğrendiklerimizle amel etmeyi nasip etsin. Öğrendiklerimizle amel etmeyi nasip etsin.

Lokman Hekim bir köleymiş, Allahu Teâlâ hazretlerinin sevgili kulu olmuş, peygamberi olmuş.Lokman Hekim bir köleymiş, Allahu Teâlâ hazretlerinin sevgili kulu olmuş, peygamberi olmuş. Kölelik yapmış, sırtında taş taşımış, açlığı, fakirliği tatmış bir zât-ı muhterem;Kölelik yapmış, sırtında taş taşımış, açlığı, fakirliği tatmış bir zât-ı muhterem; ne kadar hikmetli sözler söylemiş. ne kadar hikmetli sözler söylemiş.

Allah bizlere hikmeti ihsan eylesin.Allah bizlere hikmeti ihsan eylesin. Güzel düşünmek, güzel söylemek, güzel konuşmak, ölçülü hareket etmek nimetine erdirsin. Güzel düşünmek, güzel söylemek, güzel konuşmak, ölçülü hareket etmek nimetine erdirsin.

Fâtihâ-yı şerîfe mea'l-Besmele. Fâtihâ-yı şerîfe mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2