Namaz Vakitleri

28 Cemâziye'l-Âhir 1446
29 Aralık 2024
İmsak
06:49
Güneş
08:22
Öğle
13:11
İkindi
15:30
Akşam
17:51
Yatsı
19:17
Detaylı Arama

Münafıkların Halleri

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

25 Ramazan 1419 / 12.01.1999
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.
Münafık Ne Demek?, Münafığın Alâmetleri, Münafıkların Ortaya Çıkışı, Münafıklar Yalancıdır, Kalblerinde | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Münafıkların Halleri

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

25 Ramazan 1419 / 12.01.1999
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.
Münafık Ne Demek?, Münafığın Alâmetleri, Münafıkların Ortaya Çıkışı, Münafıklar Yalancıdır, Kalblerinde | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh!.. es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh!..

Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi şu mübarek günlerde üzerinize olsun... Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi şu mübarek günlerde üzerinize olsun... Cenâb-ı Hak bol bol lütuflarla, ikramlarla atıyye ve bağışlarla sizleri sevindirsin, Cenâb-ı Hak bol bol lütuflarla, ikramlarla atıyye ve bağışlarla sizleri sevindirsin, dünya ve âhiretin hayırlarına erdirsin... dünya ve âhiretin hayırlarına erdirsin...

Kur'ân-ı Kerîm sohbetlerimizden birisine başlayacağız. Sırayla gidiyoruz biliyorsunuz.Kur'ân-ı Kerîm sohbetlerimizden birisine başlayacağız. Sırayla gidiyoruz biliyorsunuz. Bu sohbetimizde, Bakara Sûre-i Şerîfesi'nin 8, 9 ve 10. âyet-i kerîmelerinin açıklamasını yapmak Bu sohbetimizde, Bakara Sûre-i Şerîfesi'nin 8, 9 ve 10. âyet-i kerîmelerinin açıklamasını yapmak ve bu konuda sohbet etmek istiyorum. ve bu konuda sohbet etmek istiyorum.

Bakara sûresi biliyorsunuz, Fâtiha sûresinden sonra gelen Bakara sûresi biliyorsunuz, Fâtiha sûresinden sonra gelen Kur'ân-ı Kerîm'in ikinci ve en büyük sûresi. Kur'ân-ı Kerîm'in ikinci ve en büyük sûresi. Başında mü'minlerin ahvalini anlatan âyetler geldi, izah ettik.Başında mü'minlerin ahvalini anlatan âyetler geldi, izah ettik. Mü'minler iki kısım: Bir kısmı Arapların içinden Mü'minler iki kısım: Bir kısmı Arapların içinden Peygamber Efendimiz'e iman edip, onun ashâbı olanlar...Peygamber Efendimiz'e iman edip, onun ashâbı olanlar... Bir kısmı da eskiden Ehl-i Kitâb, yahudi veya nasrânî olup, sonra Bir kısmı da eskiden Ehl-i Kitâb, yahudi veya nasrânî olup, sonra Peygamber Efendimiz'in peygamberliğini anlayıp, tasdik edip ona tâbi olan, Peygamber Efendimiz'in peygamberliğini anlayıp, tasdik edip ona tâbi olan, böylece hem eskiye hem yeniye inanmak sûretiyle mü'min olan insanlar anlatılıyor. böylece hem eskiye hem yeniye inanmak sûretiyle mü'min olan insanlar anlatılıyor.

Ondan sonra, bir de bazı insanların gerçekleri sakladıklarındanOndan sonra, bir de bazı insanların gerçekleri sakladıklarından ve İslâm'ı bile bile inkâr ettiklerinden dolayı artık kalplerinin mühürlendiğive İslâm'ı bile bile inkâr ettiklerinden dolayı artık kalplerinin mühürlendiği ve onların hâlinin fena olduğu,ve onların hâlinin fena olduğu, gözlerinin mânevî bakımdan körleştiği,gözlerinin mânevî bakımdan körleştiği, gönüllerinin kapatılıp mühürlendiğini anlatan âyet-i kerîmelerini okuduk.gönüllerinin kapatılıp mühürlendiğini anlatan âyet-i kerîmelerini okuduk. Böylece mü'minlerin iki çeşidiyle, kâfirlerin bir çeşidini görmüş olduk. Böylece mü'minlerin iki çeşidiyle, kâfirlerin bir çeşidini görmüş olduk.

Şimdi bu 8, 9 ve 10. âyet-i kerîmeler bir başka çeşit insanları anlatmaya başlıyor. Şimdi bu 8, 9 ve 10. âyet-i kerîmeler bir başka çeşit insanları anlatmaya başlıyor. Allahu Teâlâ hazretleri bu 8. âyet-i kerîmede buyuruyor ki; Allahu Teâlâ hazretleri bu 8. âyet-i kerîmede buyuruyor ki;

Ve mine'n-nâsi men yekûlü âmennâ billâhi ve bi'l-yevmi'l-âhiri ve mâ hüm bimü'minîn..Ve mine'n-nâsi men yekûlü âmennâ billâhi ve bi'l-yevmi'l-âhiri ve mâ hüm bimü'minîn.. "İnsanlardan bazıları da vardır ki şöyle derler; 'Allah'a ve âhiret gününe inandık biz.' "İnsanlardan bazıları da vardır ki şöyle derler; 'Allah'a ve âhiret gününe inandık biz.' Ama aslında onlar inanmış değillerdir, inanmamışlardır." Ama aslında onlar inanmış değillerdir, inanmamışlardır."

Dokuzuncu âyet-i kerîme: Yuhâdi'ûnallâhe vellezîne âmenû. Dokuzuncu âyet-i kerîme:

Yuhâdi'ûnallâhe vellezîne âmenû.
"Allah'ı ve mü'minleri kandırmak istiyorlar.""Allah'ı ve mü'minleri kandırmak istiyorlar." Onlara hîle, hud'a yaparak böyle kandırmaca yolu denemek istiyorlar. Onlara hîle, hud'a yaparak böyle kandırmaca yolu denemek istiyorlar.

Ve mâ yahde'ûne illâ enfüsehüm ve mâ yeş'urûn. Ve mâ yahde'ûne illâ enfüsehüm ve mâ yeş'urûn. "Ama farkına varmadıkları halde, bir gerçek var ortada ki, ancak kendilerini kandırıyorlar,"Ama farkına varmadıkları halde, bir gerçek var ortada ki, ancak kendilerini kandırıyorlar, kendilerinden başkasını kandıramıyorlar." kendilerinden başkasını kandıramıyorlar." Allah'ı ve mü'minleri kandırmaları bahis konusu değil.Allah'ı ve mü'minleri kandırmaları bahis konusu değil. Kendileri kanıyorlar, kendileri aldanıyorlar. Onuncu âyet-i kerîme: Kendileri kanıyorlar, kendileri aldanıyorlar.

Onuncu âyet-i kerîme:

Fî kulûbihim meradun. "Onların gönüllerinde, kalblerinde hastalık var." Fî kulûbihim meradun. "Onların gönüllerinde, kalblerinde hastalık var."

Fe-zâdehümullâhu meradâ. "Allah ceza olarak." Fe-zâdehümullâhu meradâ. "Allah ceza olarak." Geçtiğimiz sohbetlerde izah ettiğimiz gibi onların hâline uygun ceza olarak,Geçtiğimiz sohbetlerde izah ettiğimiz gibi onların hâline uygun ceza olarak, "Onların hastalıklarını arttırmıştır, ziyadeleştirmiştir." "Onların hastalıklarını arttırmıştır, ziyadeleştirmiştir."

Ve lehüm azâbün elîm. "Ve onlara ahîrette elîm, elem verici, çok şiddetli, çok elem verici,Ve lehüm azâbün elîm. "Ve onlara ahîrette elîm, elem verici, çok şiddetli, çok elem verici, acı verici bir azab vardır." acı verici bir azab vardır."

Bi-mâ kânû yekzibûn.Bi-mâ kânû yekzibûn. "Yalan söyledikleri için, yalan davrandıkları, "Yalan söyledikleri için, yalan davrandıkları, özleri sözlerine uymayıp yalan yanlış olduğu için..." buyuruluyor. özleri sözlerine uymayıp yalan yanlış olduğu için..." buyuruluyor.

Sohbetimi bu üç âyet-i kerîme üzerinde yapacağım. Sohbetimi bu üç âyet-i kerîme üzerinde yapacağım.

Bunlar, "inandık" diyen ama aslında inanmamış olan insanlar. Bunlar, "inandık" diyen ama aslında inanmamış olan insanlar. Müslümanların arasında "inandık" diye dolaşıp, müslümanları kandırıyorum sananlar.Müslümanların arasında "inandık" diye dolaşıp, müslümanları kandırıyorum sananlar. Böyle dedikleri zaman, müslümanların kandığını sanan insanlar,Böyle dedikleri zaman, müslümanların kandığını sanan insanlar, kalplerinde hastalık olan bu insanlar...kalplerinde hastalık olan bu insanlar... Ama âhirette bu kötü hareketlerinden,Ama âhirette bu kötü hareketlerinden, bu yalancılıklarından dolayı elîm, feci bir azaba uğrayacaklar.bu yalancılıklarından dolayı elîm, feci bir azaba uğrayacaklar. Bunlara "münâfıklar" deniliyor. Arapça'da dağın içine kazılan tünele de "nafak" derler.Bunlara "münâfıklar" deniliyor.

Arapça'da dağın içine kazılan tünele de "nafak" derler.
Böyle içeriye kazılıp giden yola, tünele nafak derler.Böyle içeriye kazılıp giden yola, tünele nafak derler. Nâfaka-yünâfiku-münâfakaten-ve nifâkan bu kökten geliyor.Nâfaka-yünâfiku-münâfakaten-ve nifâkan bu kökten geliyor. Yani içi başka, dışı başka olmak. Dışında hayırlı, iyi gibi görünmek ama içinde kötülüğü gizlemek; Yani içi başka, dışı başka olmak. Dışında hayırlı, iyi gibi görünmek ama içinde kötülüğü gizlemek; saman altından su yürütmek, içten pazarlı olmak mânâsına bir kelime. saman altından su yürütmek, içten pazarlı olmak mânâsına bir kelime. Nifak ve münâfaka, mufâale bâbının masdarı; yani "münâfık olmak" demek. Nifak ve münâfaka, mufâale bâbının masdarı; yani "münâfık olmak" demek.

Bu münâfık olmak Bu münâfık olmak iki kademede...iki kademede... İkisi de fena ama birisi daha fena. Birisi itikâdî münâfıklık...İkisi de fena ama birisi daha fena. Birisi itikâdî münâfıklık... İşte burada, bunların âhirette elim bir azaba uğrayacakları belirtilmiş. İşte burada, bunların âhirette elim bir azaba uğrayacakları belirtilmiş. Sonra bu münâfıklar hakkında, sadece bu Bakara sûresinin başındaSonra bu münâfıklar hakkında, sadece bu Bakara sûresinin başında şimdi başlayan âyet-i kerîmeler değil, şimdi başlayan âyet-i kerîmeler değil, Kur'ân-ı Kerîm'in başka âyetlerinde de geniş bilgiler var.Kur'ân-ı Kerîm'in başka âyetlerinde de geniş bilgiler var. Mesela, Berâetün minellâh diye başlayan Tevbe sûresinde de bu münâfıklar,Mesela, Berâetün minellâh diye başlayan Tevbe sûresinde de bu münâfıklar, Medine'deki münâfıklar hakkında âyetler var. Medine'deki münâfıklar hakkında âyetler var. Sûre-i Nûr'da bunları anlatan âyetler var.Sûre-i Nûr'da bunları anlatan âyetler var. Bir de Kur'ân-ı Kerîm'in sonlarında Münâfıkûn sûresi var. Bir de Kur'ân-ı Kerîm'in sonlarında Münâfıkûn sûresi var.

Allahu Teâlâ hazretleri mü'minlere münâfıkları tanıtmak, onlardan gafil olmamalarını sağlamak için,Allahu Teâlâ hazretleri mü'minlere münâfıkları tanıtmak, onlardan gafil olmamalarını sağlamak için, böyle Kur'ân-ı Kerîm'in çeşitli bölümlerinde münâfıkları bize tarif buyurmuş, böyle Kur'ân-ı Kerîm'in çeşitli bölümlerinde münâfıkları bize tarif buyurmuş, anlatmış, ilan eylemiş, bildirmiş. anlatmış, ilan eylemiş, bildirmiş.

Bu münâfıklığın bir çeşidi îtikâdî. Yani inanç yönünden münâfıklık. Bu münâfıklığın bir çeşidi îtikâdî. Yani inanç yönünden münâfıklık. Bu artık iflah olmaz, islah olmaz, tam kâfirlik demek ve âhirette büyük azab görecekler. Bu artık iflah olmaz, islah olmaz, tam kâfirlik demek ve âhirette büyük azab görecekler. Hem bu okuduğum 8, 9 ve 10. âyetlerden anlaşılıyor, Hem bu okuduğum 8, 9 ve 10. âyetlerden anlaşılıyor, hem de; İnne'l-münâfikîne fî'd-derki'l-esfeli mine'n-nâr âyet-i kerîmesi var.hem de; İnne'l-münâfikîne fî'd-derki'l-esfeli mine'n-nâr âyet-i kerîmesi var. "Münâfıklar ateşte, cehennemde en aşağı kademede, en aşağı derekede, esfel, "Münâfıklar ateşte, cehennemde en aşağı kademede, en aşağı derekede, esfel, en aşağı yerde bulunacaklar." en aşağı yerde bulunacaklar." Demek ki cehennemde yanacaklar. Bu îtikâdî bakımdan münâfıklık, şiddetli, koyu, Demek ki cehennemde yanacaklar. Bu îtikâdî bakımdan münâfıklık, şiddetli, koyu, kıpkızıl, kapkara münâfıklık. kıpkızıl, kapkara münâfıklık.

Bir de amelî bakımdan münâfıklık var. Bir de amelî bakımdan münâfıklık var. Yani ameli imanına uygun olamayan insanların münâfıklığı var. Yani ameli imanına uygun olamayan insanların münâfıklığı var. Bunlar mü'min insan olduğu, gerçekten içinde bir iman olduğu halde,Bunlar mü'min insan olduğu, gerçekten içinde bir iman olduğu halde, bu hatalara düşmüş olabilirler. bu hatalara düşmüş olabilirler. Tevbe ederlerse, Allah tevbelerini kabul edebilir. Tevbe ederlerse, Allah tevbelerini kabul edebilir. Onlar hakkında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem EfendimizOnlar hakkında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz sahih bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki; sahih bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki;

"Münâfığın alâmeti üçtür: "Konuştuğu zaman yalan söyler." "Münâfığın alâmeti üçtür: "Konuştuğu zaman yalan söyler." Halbuki mü'minin yalan söylememesi lazım! Halbuki mü'minin yalan söylememesi lazım! Çünkü her söylenen sözü, her yapılan işi Allah'ın gördüğünü biliyor, Allah'tan korkması lazım!Çünkü her söylenen sözü, her yapılan işi Allah'ın gördüğünü biliyor, Allah'tan korkması lazım! Allah'ın huzurunda, Allah varken, Allah'ın varlığına,Allah'ın huzurunda, Allah varken, Allah'ın varlığına, birliğine inanıyorken yalan söylememesi lazım!.. birliğine inanıyorken yalan söylememesi lazım!..

"Vaad ettiği zaman [sözünde durmaz.] Vaad eder ama bol keseden atar tutar; yapmaz."Vaad ettiği zaman [sözünde durmaz.] Vaad eder ama bol keseden atar tutar; yapmaz. Vaadinden döner, vaadinden hulfeder, vaadine kulak asmaz, sözünde durmaz. Vaadinden döner, vaadinden hulfeder, vaadine kulak asmaz, sözünde durmaz.

Ve ize'tümine hâne. Ve ize'tümine hâne. "Bir işte kendisine herhangi bir şekilde güvenilse, 'Al, şu sende dursun!' vesaire [dense],"Bir işte kendisine herhangi bir şekilde güvenilse, 'Al, şu sende dursun!' vesaire [dense], güvenci boşa çıkartır."güvenci boşa çıkartır." [Kendisine] güvenen kimseye hıyanet eder, hainlik yapar. [Kendisine] güvenen kimseye hıyanet eder, hainlik yapar. Yani o güveni sarsar, güvene uygun olmayan bir durum ortaya koyar. Yani o güveni sarsar, güvene uygun olmayan bir durum ortaya koyar.

Bu nedir? Bu nedir?

İslâm'a, imana, dürüstlüğe, müslümanın hâlisliğine, muhlisliğine sığmayan davranışlar.İslâm'a, imana, dürüstlüğe, müslümanın hâlisliğine, muhlisliğine sığmayan davranışlar. Bu hadîs-i şerîfte söylenen kötü ameller, kötü işler.Bu hadîs-i şerîfte söylenen kötü ameller, kötü işler. Amelî yönden münâfıklar bunları yapan, böyle yaptığı için has müslümanlıktan düşmüş olan, Amelî yönden münâfıklar bunları yapan, böyle yaptığı için has müslümanlıktan düşmüş olan, tehlikeye, tehlikeli mıntıkaya düşmüş olan, âkıbetleri fena olabilecek olan müslümanlar.tehlikeye, tehlikeli mıntıkaya düşmüş olan, âkıbetleri fena olabilecek olan müslümanlar. Bu amelî yönden böyle tarif edilen münâfıkça hareketler çok büyük günahlardır. Bu amelî yönden böyle tarif edilen münâfıkça hareketler çok büyük günahlardır.

Allahu Teâlâ hazretleri o kötü amellerin hiçbirine bulaştırmasın... Allahu Teâlâ hazretleri o kötü amellerin hiçbirine bulaştırmasın...

"Bunların hepsi bir insanda bulunursa, o insan has, halis, katıksız münâfık olur. "Bunların hepsi bir insanda bulunursa, o insan has, halis, katıksız münâfık olur. Bir tanesi bulunursa, münâfıklıktan bir parça bulunmuş olur." diyor. Bir tanesi bulunursa, münâfıklıktan bir parça bulunmuş olur." diyor.

Demek ki bir insan müslüman olduğu halde atıyor, tutuyor, yalan söylüyor, Demek ki bir insan müslüman olduğu halde atıyor, tutuyor, yalan söylüyor, yalan yere yemin ediyorsa, haa işte bak, bir tarafı çürük...yalan yere yemin ediyorsa, haa işte bak, bir tarafı çürük... Demek ki tam müslüman değil, münâfıklık var. Demek ki tam müslüman değil, münâfıklık var. Onun için sahâbe-i kirâm, "Acaba bir yanlış iş yapar da Onun için sahâbe-i kirâm, "Acaba bir yanlış iş yapar da münâfıkların safına pat diye düşer miyiz?" diye korkarlardı. münâfıkların safına pat diye düşer miyiz?" diye korkarlardı. Hatta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yanına geldikleri zaman, Hatta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yanına geldikleri zaman, içleri iman dolardı, huzur dolardı.içleri iman dolardı, huzur dolardı. Sanki meleklerle mecliste oturuyor gibi çok hoş durumlar olurdu. Sanki meleklerle mecliste oturuyor gibi çok hoş durumlar olurdu. Eve gidince tabii, evde hanım var, çocuklar var, geçim var, tatlı acı olaylar var... Eve gidince tabii, evde hanım var, çocuklar var, geçim var, tatlı acı olaylar var... O zaman, Peygamber Efendimiz'in yanındaki haller olmayınca, gelip; O zaman, Peygamber Efendimiz'in yanındaki haller olmayınca, gelip;

"Yâ Resûlallah! Biz münâfık mıyız? Senin yanında durumumuz başka türlü,"Yâ Resûlallah! Biz münâfık mıyız? Senin yanında durumumuz başka türlü, eve gidince bu güzel hali, senin yanındaki tatlı,eve gidince bu güzel hali, senin yanındaki tatlı, zevkli mânevî, derûnî güzelliğimizi koruyamıyoruz." diye hallerini şikayet yoluyla, zevkli mânevî, derûnî güzelliğimizi koruyamıyoruz." diye hallerini şikayet yoluyla, korkuyla Peygamber Efendimiz'e söylerlerdi. korkuyla Peygamber Efendimiz'e söylerlerdi. "Acaba münâfıklaşıyor muyum yâ Resûlallah? Acaba bu münâfıklık mıdır?.." filan diye "Acaba münâfıklaşıyor muyum yâ Resûlallah? Acaba bu münâfıklık mıdır?.." filan diye bu münâfıklıktan çekinirlerdi. Amelî münâfıklık... bu münâfıklıktan çekinirlerdi. Amelî münâfıklık...

Tabii amelî münâfıklıkta adam, yani bu tarif ettiğim şekildeki insanTabii amelî münâfıklıkta adam, yani bu tarif ettiğim şekildeki insan bu günahı bırakırsa, tevbe ederse,bu günahı bırakırsa, tevbe ederse, Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfuna erebilir. Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfuna erebilir. Ama itikadı bozuk olursa, yani kalbinde iman yok ama mü'min gibi görünüyor.Ama itikadı bozuk olursa, yani kalbinde iman yok ama mü'min gibi görünüyor. Kendisi inanmış değil ama müslümanların arasında dolaşıyor, camiye giriyor çıkıyor. Kendisi inanmış değil ama müslümanların arasında dolaşıyor, camiye giriyor çıkıyor. Hatta küçükken, babam Fatih Müftülüğü'nde görevliyken, bir söz nakletmişti, ben hiç unutmam. Hatta küçükken, babam Fatih Müftülüğü'nde görevliyken, bir söz nakletmişti, ben hiç unutmam. O zaman İstanbul'daki camilerin birinde adamın birisi 25-30 yıl imamlık yapmış da,O zaman İstanbul'daki camilerin birinde adamın birisi 25-30 yıl imamlık yapmış da, sonra kalkmış kaybolmuş gitmiş. sonra kalkmış kaybolmuş gitmiş. Haber göndermiş veya söylemiş; Haber göndermiş veya söylemiş;

"Ben müslüman bile değildim, görevli olarak buraya gelmiştim."Ben müslüman bile değildim, görevli olarak buraya gelmiştim. Size müslüman değilken sahte bir görünüşle, kimlikle, Size müslüman değilken sahte bir görünüşle, kimlikle, içinize girip sizi tam tanımak için imamlık yaptım.içinize girip sizi tam tanımak için imamlık yaptım. Benim arkamda kıldığınız namazları ödeyin!" demiş cemaate.Benim arkamda kıldığınız namazları ödeyin!" demiş cemaate. Yani neler olabiliyor.Yani neler olabiliyor. İşte bu inanmadığı halde insanın İslâm ülkelerinde, müslümanların arasında mü'min görünmesiİşte bu inanmadığı halde insanın İslâm ülkelerinde, müslümanların arasında mü'min görünmesi olayı demek ki tarihin her devrinde, her ülkede görülebiliyor; dikkat etmek lazım! olayı demek ki tarihin her devrinde, her ülkede görülebiliyor; dikkat etmek lazım!

Mekke-i Mükerreme'de münâfıklık durumu yoktu. Mekke-i Mükerreme'de münâfıklık durumu yoktu. Çünkü kâfirler, müşrikler güçlüydü, Mekke'nin yönetimi ellerindeydi.Çünkü kâfirler, müşrikler güçlüydü, Mekke'nin yönetimi ellerindeydi. Hatta Peygamber Efendimiz'in hayatına kasdetmeye kadar işi ileriye vardırmışlardı.Hatta Peygamber Efendimiz'in hayatına kasdetmeye kadar işi ileriye vardırmışlardı. İktisadî bakımdan baskılar yapıyorlardı, müslüman olanlara işkence yapıyorlardı.İktisadî bakımdan baskılar yapıyorlardı, müslüman olanlara işkence yapıyorlardı. Her türlü şirretlik onların tarafındaydı.Her türlü şirretlik onların tarafındaydı. O zaman müslümanlar imanını bazen söyleyemiyorlardı, saklıyorlardı.O zaman müslümanlar imanını bazen söyleyemiyorlardı, saklıyorlardı. Bazıları da söylediği zaman, türlü türlü işkencelere mâruz kalıyorlardı. Bazıları da söylediği zaman, türlü türlü işkencelere mâruz kalıyorlardı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine-i Münevvere'ye gittiği sırada da,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine-i Münevvere'ye gittiği sırada da, o zaman müslümanlar yeni gelmiş bir misafir topluluk durumundaydı. o zaman müslümanlar yeni gelmiş bir misafir topluluk durumundaydı. Medine-i Münevvere'nin eski o zamanki adı peltek se ile Yesrib şehriydi.Medine-i Münevvere'nin eski o zamanki adı peltek se ile Yesrib şehriydi. Yesrib şehrinde iki büyük Arap kabilesi vardı: Evs ve Hazrec kabilesi. Yesrib şehrinde iki büyük Arap kabilesi vardı: Evs ve Hazrec kabilesi. Bu Evs ve Hazrec kabilesi yıllarca, yüzyıl kadar süren bir zaman hep birbirleriyle Bu Evs ve Hazrec kabilesi yıllarca, yüzyıl kadar süren bir zaman hep birbirleriyle mücadele etmişken sonradan bir anlaşmaya doğru yaklaşmışlar. mücadele etmişken sonradan bir anlaşmaya doğru yaklaşmışlar. Rakip iki kabileydi. Çevrede de bazı yahudi kaleleri, köyleri, toplulukları vardı.Rakip iki kabileydi.

Çevrede de bazı yahudi kaleleri, köyleri, toplulukları vardı.
Onların bir kısım Benî Kaynuka, Benî Kureyzâ ve Benü'n-Nadîr, dat ile,Onların bir kısım Benî Kaynuka, Benî Kureyzâ ve Benü'n-Nadîr, dat ile, isimleriyle anılan kabilelerdir, isimlerini duymuşsunuzdur. isimleriyle anılan kabilelerdir, isimlerini duymuşsunuzdur. Bunlardan Benî Kaynuka Hazrec'i tutmuştu. Bunlardan Benî Kaynuka Hazrec'i tutmuştu. Benü'n-Nadîr ve Benî Kurayza da, zı harfiyle, Evs ile antlaşma yapmış, müttefik olmuştu. Benü'n-Nadîr ve Benî Kurayza da, zı harfiyle, Evs ile antlaşma yapmış, müttefik olmuştu. Böylece Medine-i Münevvere ve çevresi iki kampa, iki cepheye ayrılmış durumdaydı. Böylece Medine-i Münevvere ve çevresi iki kampa, iki cepheye ayrılmış durumdaydı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine-i Münevvere'ye gelince, Evs Kabilesi'nden, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine-i Münevvere'ye gelince, Evs Kabilesi'nden, Hazrec Kabilesi'nden müslüman olanlar müslüman oldu.Hazrec Kabilesi'nden müslüman olanlar müslüman oldu. Yahudilerden mesela Abdullah b. Selâm radıyallahu anh gibiYahudilerden mesela Abdullah b. Selâm radıyallahu anh gibi yahudi alimlerinden bazıları müslüman oldular.yahudi alimlerinden bazıları müslüman oldular. Olan oldu, olmayan olmadı. Ve Abdullah b. Übey b. Selül diye bir kişi vardı.Olan oldu, olmayan olmadı. Ve Abdullah b. Übey b. Selül diye bir kişi vardı. Evs ve Hazrec kabilesi, "Aramızdaki ihtilafı bırakalım, artık bitsin bu çekişme..." diyeEvs ve Hazrec kabilesi, "Aramızdaki ihtilafı bırakalım, artık bitsin bu çekişme..." diye konuşmuşlar ve bu Abdullah b. Übey b. Selül'ü kendilerine reis seçmeye karar vermişlerdi.konuşmuşlar ve bu Abdullah b. Übey b. Selül'ü kendilerine reis seçmeye karar vermişlerdi. Ve o sırada Peygamber Efendimiz gelmiş bulundu. Ve o sırada Peygamber Efendimiz gelmiş bulundu.

Bu Abdullah b. Ubey b. Selül münâfıkların reisi diye tanınır. Bu Abdullah b. Ubey b. Selül münâfıkların reisi diye tanınır. Bu, Bedir harbine kadar müslüman olmadı, müslümanların dışında durumunu seyretti.Bu, Bedir harbine kadar müslüman olmadı, müslümanların dışında durumunu seyretti. Fakat Bedir Harbi'nden sonra baktı ki müslümanlar zafer kazandılar. Fakat Bedir Harbi'nden sonra baktı ki müslümanlar zafer kazandılar. Bu sefer kendisi de; "Tamam, ben de müslüman oluyorum." dedi,Bu sefer kendisi de; "Tamam, ben de müslüman oluyorum." dedi, o da İslâm'a zâhiren girdi. Müslümanlar kuvvetlendiği için,o da İslâm'a zâhiren girdi. Müslümanlar kuvvetlendiği için, iş savaşa dökülüp de savaştan müslümanlar zaferle çıktıktan sonraiş savaşa dökülüp de savaştan müslümanlar zaferle çıktıktan sonra bazıları da Medine-i Münevvere'de kendilerinin durumunu tehlikeli gördüğü için müslüman oldu. bazıları da Medine-i Münevvere'de kendilerinin durumunu tehlikeli gördüğü için müslüman oldu.

Ve ona tâbi olan, onun takımından olan insanlar da, civardaki Arap kabileleri de; Ve ona tâbi olan, onun takımından olan insanlar da, civardaki Arap kabileleri de; "Biz müslüman olduk!" dediler ama gerçekte müslüman olmuş, iman etmiş değillerdi. "Biz müslüman olduk!" dediler ama gerçekte müslüman olmuş, iman etmiş değillerdi. Bunlar böyle laf olsun diye, "Biz de inandık, âmennâ ve saddaknâ..." filan diyorlardı ama Bunlar böyle laf olsun diye, "Biz de inandık, âmennâ ve saddaknâ..." filan diyorlardı ama hareketleri müslümanca bir zihniyete uymuyordu ve zaman zaman da seferlerde,hareketleri müslümanca bir zihniyete uymuyordu ve zaman zaman da seferlerde, savaşlarda bozgunculukları ortaya çıkıyordu.savaşlarda bozgunculukları ortaya çıkıyordu. Bedir harbinde de bu görülmüştü, öteki harblerde de bu münâfıklıkları,Bedir harbinde de bu görülmüştü, öteki harblerde de bu münâfıklıkları, yalancılıkları ortaya çıkmıştı. yalancılıkları ortaya çıkmıştı.

İşte bunların durumu bilinsin de müslümanlar aldanmasın diye İşte bunların durumu bilinsin de müslümanlar aldanmasın diye Allahu Teâlâ hazretleri Bakara sûresinin başında,Allahu Teâlâ hazretleri Bakara sûresinin başında, ilk sayfalarda bunlar hakkında 13 kadar âyet-i kerîmede, böylece ilk sayfalarda bunlar hakkında 13 kadar âyet-i kerîmede, böylece münâfıkların durumunu bize bildirmiş oluyor. münâfıkların durumunu bize bildirmiş oluyor.

Bunlar "inandık" diyorlar ama Allah'a ve âhiret gününe inanmış değiller Bunlar "inandık" diyorlar ama Allah'a ve âhiret gününe inanmış değiller ve Allah'ı ve müslümanları kandırdıklarını sanıyorlar. ve Allah'ı ve müslümanları kandırdıklarını sanıyorlar.

Müslümanları kandırdık demeleri şöyle: Yani müslüman olmasalar, müslümanlar diyecekler ki; Müslümanları kandırdık demeleri şöyle: Yani müslüman olmasalar, müslümanlar diyecekler ki;

"[Ya] müslüman olun, ya da çıkın gidin!" ve sair bir şey diyecekler. "[Ya] müslüman olun, ya da çıkın gidin!" ve sair bir şey diyecekler.

Mallarını, canlarını, durumlarını, mevkilerini müslümanlara karşı korumak için zâhiren, şeklen, Mallarını, canlarını, durumlarını, mevkilerini müslümanlara karşı korumak için zâhiren, şeklen, "Âmennâ ve saddaknâ, biz müslüman olduk, tasdik ettik." filan diyorlardı ama "Âmennâ ve saddaknâ, biz müslüman olduk, tasdik ettik." filan diyorlardı ama kendi havalarındaydı.kendi havalarındaydı. Tavırlarından, konuşmalarından, inen vahiylere, müslümanların karşılaştığıTavırlarından, konuşmalarından, inen vahiylere, müslümanların karşılaştığı olaylardaki durumlarına bakılırsa, bu çok net, açık seçik bir şekilde görülüyordu.olaylardaki durumlarına bakılırsa, bu çok net, açık seçik bir şekilde görülüyordu. Müslümanları aldatmaları böyle. Müslümanları aldatmaları böyle.

Kafalarında demek ki Allah'ı da aldatmak [gibi] öyle bir yanlış bir durum da var. Kafalarında demek ki Allah'ı da aldatmak [gibi] öyle bir yanlış bir durum da var. Yuhâdi'ûnallâhe. "Allah'ı da aldatmaya çalışıyorlar."Yuhâdi'ûnallâhe. "Allah'ı da aldatmaya çalışıyorlar." Yani belki böyle işte zahiren "Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden abdühûYani belki böyle işte zahiren "Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühü" dersek, vaziyeti âhirette de kurtarır mıyız filan gibive rasûlühü" dersek, vaziyeti âhirette de kurtarır mıyız filan gibi belki ümitler de besliyorlardı. belki ümitler de besliyorlardı.

Münâfıkûn sûresinde âyet-i kerîmede bildiriliyor ki, Münâfıkûn sûresinde âyet-i kerîmede bildiriliyor ki, Peygamber Efendimiz'e geldikleri zaman; İzâ câekel-münâfikûne. Peygamber Efendimiz'e geldikleri zaman;

İzâ câekel-münâfikûne.
"Yâ Resûlüm! Sana münâfıklar geldikleri zaman." "Yâ Resûlüm! Sana münâfıklar geldikleri zaman."

Kâlû neşhedü inneke le-rasûlüllâh. "Şehadet ederiz ki,Kâlû neşhedü inneke le-rasûlüllâh. "Şehadet ederiz ki, 'Sen muhakkak Allah'ın Resûlüsün!'" [derler.] İnneke le-rasûlüllâh. 'Sen muhakkak Allah'ın Resûlüsün!'" [derler.]

İnneke le-rasûlüllâh.
İnne'yi kullanarak, lâm-ı te'kidle, kuvvetli bir ifadeyle, İnne'yi kullanarak, lâm-ı te'kidle, kuvvetli bir ifadeyle, kendilerinden şüphelenilmesin, kendilerinin sahtekârlığına, münâfıklığına kanaat getirilmesin diye,kendilerinden şüphelenilmesin, kendilerinin sahtekârlığına, münâfıklığına kanaat getirilmesin diye, bir de yeminli, te'kitli;bir de yeminli, te'kitli; "Bak biz muhakkak inandık sen Allah'ın Resûlüsün!" diye bir de böyle, inneke le-rasûlüllah diyorlardı. "Bak biz muhakkak inandık sen Allah'ın Resûlüsün!" diye bir de böyle, inneke le-rasûlüllah diyorlardı.

Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki onlar hakkında; Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki onlar hakkında;

Vallâhu ya'lemu inneke le-rasûlühû.Vallâhu ya'lemu inneke le-rasûlühû. "Evet, Allah biliyor ki sen Allah'ın elçisisin, Allah seni görevlendirdi, tamam, hak peygambersin!""Evet, Allah biliyor ki sen Allah'ın elçisisin, Allah seni görevlendirdi, tamam, hak peygambersin!" Allah da onların şehadetlerine karşı istihzâ yoluyla buyuruyor ki; Allah da onların şehadetlerine karşı istihzâ yoluyla buyuruyor ki;

Vallâhu yeşhedü inne'l-münâfikîne le-kâzibûn.Vallâhu yeşhedü inne'l-münâfikîne le-kâzibûn. "Allah da şehadet eder ki." "Allah da şehadet eder ki." Onlar şehadet ediyor ya, onların karşısında, "Allah da şehadet eder ki münâfıklar muhakkak yalancılardır." diye,Onlar şehadet ediyor ya, onların karşısında, "Allah da şehadet eder ki münâfıklar muhakkak yalancılardır." diye, tam onların te'kidli kullanma ifadesine nazîre olarak inneke le-rasûlüllâh dedikleri gibi tam onların te'kidli kullanma ifadesine nazîre olarak inneke le-rasûlüllâh dedikleri gibi Allah da şehadet eder ki, inne'l-münâfikîne le-kâzibûn [diye] te'kitle böyle bildiriyor kiAllah da şehadet eder ki, inne'l-münâfikîne le-kâzibûn [diye] te'kitle böyle bildiriyor ki Cenâb-ı Hak onların o münâfıklıklarına böylece istihza ile Cenâb-ı Hak onların o münâfıklıklarına böylece istihza ile müslümanlara onların durumlarını bildirmiş oluyor. müslümanlara onların durumlarını bildirmiş oluyor.

Münâfıklar böylece Allah'ı da kandıracaklarını, âhirette de vaziyeti belki kurtaracaklarını,Münâfıklar böylece Allah'ı da kandıracaklarını, âhirette de vaziyeti belki kurtaracaklarını, dünyada da müslümanlardan kendilerini kurtaracaklarını hesap ederekdünyada da müslümanlardan kendilerini kurtaracaklarını hesap ederek bu münâfıklıklarını yapıyorlar. bu münâfıklıklarını yapıyorlar.

Tabii bu gerçek imana, akla, mantığa sığmaz.Tabii bu gerçek imana, akla, mantığa sığmaz. Çünkü âlemlerin Rabbi ile böyle münâfıkça muamele olmaz.Çünkü âlemlerin Rabbi ile böyle münâfıkça muamele olmaz. Her şeyi bilen, allâmü'l-ğuyûb olan Allahu Teâlâ hazretleriHer şeyi bilen, allâmü'l-ğuyûb olan Allahu Teâlâ hazretleri böyle edepsiz kulların dünyada ve âhirette belâsını, cezâsını, azabını, ikâbını verir. böyle edepsiz kulların dünyada ve âhirette belâsını, cezâsını, azabını, ikâbını verir. Akıllıca bir durum değil. Ve mâ yahde'ûne illâ enfüsehüm ve mâ yeş'urûn. Akıllıca bir durum değil.

Ve mâ yahde'ûne illâ enfüsehüm ve mâ yeş'urûn.
"Bunlar ancak kendilerini aldatıyorlar. "Bunlar ancak kendilerini aldatıyorlar. Bu akıllıca bir iş değil, akıllı insanın yapacağı bir şey değil." Bu akıllıca bir iş değil, akıllı insanın yapacağı bir şey değil."

Bu âyet-i kerîmede; Bismillâhirrahmânirrahîm. Bu âyet-i kerîmede;

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Yuhâdi'ûnallâhe vellezîne âmenû ve mâ yahde'ûne illâ enfüsehüm ve mâ yeş'urûn. Yuhâdi'ûnallâhe vellezîne âmenû ve mâ yahde'ûne illâ enfüsehüm ve mâ yeş'urûn.

Bu ikinci ve mâ yahde'ûne kelimesi bazı kıraatlerde birincide yuhâdi'ûnallâhe diye başladığı gibi Bu ikinci ve mâ yahde'ûne kelimesi bazı kıraatlerde birincide yuhâdi'ûnallâhe diye başladığı gibi ve mâ yuhâdi'ûne illâ enfüsehüm ve mâ yeş'urûn diye [okunan] öyle bir rivayet de var. ve mâ yuhâdi'ûne illâ enfüsehüm ve mâ yeş'urûn diye [okunan] öyle bir rivayet de var. Kıraat bakımından belki birilerinin ilgisini çeker diye bunu da belirtelim. Kıraat bakımından belki birilerinin ilgisini çeker diye bunu da belirtelim.

Ve onuncu âyet-i kerîme; Fî kulûbihim marazun. "Bunların gönüllerinde maraz var." Ve onuncu âyet-i kerîme;

Fî kulûbihim marazun. "Bunların gönüllerinde maraz var."
Maraz Arapça'da "hastalık" demek. Çoğulu emrâz geliyor.Maraz Arapça'da "hastalık" demek. Çoğulu emrâz geliyor. Emrâz-ı zühreviyye, emrâz-ı batınıyye filan [diye] hastahanelerde eskiden bu tâbirler vardı. Emrâz-ı zühreviyye, emrâz-ı batınıyye filan [diye] hastahanelerde eskiden bu tâbirler vardı.

Kalblerinde maraz var. Kalb biliyorsunuz gönül demekti.Kalblerinde maraz var. Kalb biliyorsunuz gönül demekti. Yani şu insanın et parçası olan, kalbinde herhangi bir kalb hastalığı meselesi değil, Yani şu insanın et parçası olan, kalbinde herhangi bir kalb hastalığı meselesi değil, gönüllerinde bir hastalık var.gönüllerinde bir hastalık var. Yani kafalarında, şuurlarında; akıl, idrak ve iman aleti olan gönüllerinde hastalık var. Yani kafalarında, şuurlarında; akıl, idrak ve iman aleti olan gönüllerinde hastalık var.

Fe-zâdehümullâhu maradâ. "Ve Allah da onların marazlarını arttırmıştır."Fe-zâdehümullâhu maradâ. "Ve Allah da onların marazlarını arttırmıştır." Bu Cenâb-ı Hakk'ın ilâhî bir kanunu. el-Cezâu min cinsi'l-amel diye yazılıyor kitaplarda. Bu Cenâb-ı Hakk'ın ilâhî bir kanunu. el-Cezâu min cinsi'l-amel diye yazılıyor kitaplarda. Cenâb-ı Hak kullarına yaptıklarının, yaptıkları işlerin, amellerin, icraatın tavrına, şekline, Cenâb-ı Hak kullarına yaptıklarının, yaptıkları işlerin, amellerin, icraatın tavrına, şekline, vasfına uygun, münasip, ona nazîre olacak şekilde muamele buyuruyor. vasfına uygun, münasip, ona nazîre olacak şekilde muamele buyuruyor.

Şimdi bunların kalplerinde maraz var, fe-zâdehümullâhu maradâ. Hastalıklı bir kalbleri olduğu için,Şimdi bunların kalplerinde maraz var, fe-zâdehümullâhu maradâ. Hastalıklı bir kalbleri olduğu için, hastalıklı işler yaptıklarından, cezâ olarak dahastalıklı işler yaptıklarından, cezâ olarak da Cenâb-ı Hak bunların kalplerindeki hastalığı arttırıyor.Cenâb-ı Hak bunların kalplerindeki hastalığı arttırıyor. Ama suç kendilerinde... Ama suç kendilerinde...

Müslümanlarla ilgili âyet-i kerîmelerde de böyle buna benzer şeyler var: Müslümanlarla ilgili âyet-i kerîmelerde de böyle buna benzer şeyler var: el-Cezâu min cinsi'l-amel. el-Cezâu min cinsi'l-amel. Mesela şu âyet-i kerîme; Vellezînehtedev zâdehüm hüden ve âtâhüm takvâhüm.Mesela şu âyet-i kerîme;

Vellezînehtedev zâdehüm hüden ve âtâhüm takvâhüm.
Doğru yolda gidenlere de Allah hidayetlerini arttırıyor.Doğru yolda gidenlere de Allah hidayetlerini arttırıyor. Eğri yolda gidenin ona cezası olarak eğriliğini arttırıyor; doğru yolda giden,Eğri yolda gidenin ona cezası olarak eğriliğini arttırıyor; doğru yolda giden, hidayet üzere olanın da hidayetini arttırıyor.hidayet üzere olanın da hidayetini arttırıyor. Yani kullar kendi kendilerine ediyorlar. Yani kullar kendi kendilerine ediyorlar.

Ve mâ rabbüke bi-zallâmin li'l-abîd. "Ey Resûlüm! Senin Rabbin kullara zulmetmiyor." Ve mâ rabbüke bi-zallâmin li'l-abîd. "Ey Resûlüm! Senin Rabbin kullara zulmetmiyor."

Kullar kendi kendilerine yapıyorlar, ne ettilerse onu buluyorlar. Kullar kendi kendilerine yapıyorlar, ne ettilerse onu buluyorlar. Onların kalpleri böyle yamuk olduğundan, Allah da onlara yamukluk olarak ceza veriyor. Onların kalpleri böyle yamuk olduğundan, Allah da onlara yamukluk olarak ceza veriyor.

İş devam edip gidiyor, sonuç neye varıyor? İş devam edip gidiyor, sonuç neye varıyor?

Ve lehüm azâbun elîmün bi-mâ kânû yekzibûn. Ve lehüm azâbun elîmün bi-mâ kânû yekzibûn. "Sonunda çok acı veren, çok elim, tarifi mümkün olmayan cehennem azabına uğrayacaklar." "Sonunda çok acı veren, çok elim, tarifi mümkün olmayan cehennem azabına uğrayacaklar."

Başka bir âyet-i kerîmede de; İnne'l-münâfikîne fî'd-derki'l-esfeli mine'n-nârBaşka bir âyet-i kerîmede de;

İnne'l-münâfikîne fî'd-derki'l-esfeli mine'n-nâr
"Münâfıklar cehennemin en esfel, en aşağı yerinde azab görecekler.""Münâfıklar cehennemin en esfel, en aşağı yerinde azab görecekler." Yani daha berbat bir yerde... Yani daha berbat bir yerde...

Bakırköy'de Hz. Ali Efendimiz'le ilgili bir konferans vermiştim.Bakırköy'de Hz. Ali Efendimiz'le ilgili bir konferans vermiştim. Orada dinleyicilerden birisi geldi, korkuyor; Orada dinleyicilerden birisi geldi, korkuyor;

"Bu münâfıklık alâmeti bende de var mı, bu cehennemde yanacaksak halimiz ne olacak?" filan diye. "Bu münâfıklık alâmeti bende de var mı, bu cehennemde yanacaksak halimiz ne olacak?" filan diye.

Ben o zaman, o soran kardeşe demiştim ki; Ben o zaman, o soran kardeşe demiştim ki;

"Bak, bu münâfıklık iki ceşittir, kusurun varsa Allah affetsin... "Bak, bu münâfıklık iki ceşittir, kusurun varsa Allah affetsin... Tevbe edersen tevbeni kabul eder." demiştim. Tevbe edersen tevbeni kabul eder." demiştim.

Bunların elim bir azaba, feci bir azaba, çok acı bir azaba uğramaları neden? Bunların elim bir azaba, feci bir azaba, çok acı bir azaba uğramaları neden?

Bi-mâ kânû yekzibûn. Buradaki bi'ye bâ-ı mukabele derler. Bi-mâ kânû yekzibûn. Buradaki bi'ye bâ-ı mukabele derler. Yani mukabeleyi, karşılığı gösteren takı. Bi-mâ kânû yekzibûn. Yani mukabeleyi, karşılığı gösteren takı. Bi-mâ kânû yekzibûn. "Yalan söylemiş olduklarının mukabili, karşılığı olarak..." demek oluyor."Yalan söylemiş olduklarının mukabili, karşılığı olarak..." demek oluyor. Yani kendi yalanlarından dolayı elim bir azaba uğruyorlar. Yani kendi yalanlarından dolayı elim bir azaba uğruyorlar.

Başka bir misal verelim bu bi harf-i cerrinin, yani takısının anlaşılması için; Başka bir misal verelim bu bi harf-i cerrinin, yani takısının anlaşılması için;

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

İnnellâheş-terâ mine'l-mü'minîne enfüsehüm ve emvâlehüm bi-enne lehümü'l-cenneh.İnnellâheş-terâ mine'l-mü'minîne enfüsehüm ve emvâlehüm bi-enne lehümü'l-cenneh. "Allah müslümanlardan mallarını, canlarını müşteri olup satın almıştır.""Allah müslümanlardan mallarını, canlarını müşteri olup satın almıştır." Bi-enne lehümü'l-cenneh. "Mukabilinde onlara cenneti vermek suretiyle..."Bi-enne lehümü'l-cenneh. "Mukabilinde onlara cenneti vermek suretiyle..." Yani, "Cenneti vermek teklifiyle, onlardan canlarını, mallarını hak yolunda kullanmalarını, Yani, "Cenneti vermek teklifiyle, onlardan canlarını, mallarını hak yolunda kullanmalarını, Allah'ın dinine yardımcı olmalarını taleb ediyor." mânâsına. Bâ ı mukabele. Allah'ın dinine yardımcı olmalarını taleb ediyor." mânâsına. Bâ ı mukabele.

İşte bunların da yalan söylemelerinden dolayı, yalancı olmalarından,İşte bunların da yalan söylemelerinden dolayı, yalancı olmalarından, yalan tavırlar sergilemelerinden, mü'min olmadıkları halde mü'min gibi görünmelerinden dolayıyalan tavırlar sergilemelerinden, mü'min olmadıkları halde mü'min gibi görünmelerinden dolayı elîm, fecî, acı bir azaba uğrayacakları, ama bu azabın da kendi yalan tavırlarındanelîm, fecî, acı bir azaba uğrayacakları, ama bu azabın da kendi yalan tavırlarından kaynaklandığı belirtilmiş oluyor. kaynaklandığı belirtilmiş oluyor.

Âyet-i kerîmedeki yekzibûn kelimesi, şeddeli olarak Âyet-i kerîmedeki yekzibûn kelimesi, şeddeli olarak yükezzibûn diye kıraatlar arasında öyle kıraat de var.yükezzibûn diye kıraatlar arasında öyle kıraat de var. O da "tekzib etmek" manâsına geliyor. O da "tekzib etmek" manâsına geliyor. Yalanlamak, kendisine söylenen bir takım sözlere inanmayıp,Yalanlamak, kendisine söylenen bir takım sözlere inanmayıp, "Yalan, bunlar doğru değil, inanmıyorum! Yalan bunlar!" demek mânâsına. "Yalan, bunlar doğru değil, inanmıyorum! Yalan bunlar!" demek mânâsına.

Tabii münâfıklar bir de öyle yapmış oluyorlar. Tabii münâfıklar bir de öyle yapmış oluyorlar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz onlara bütün hakîkatleri,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz onlara bütün hakîkatleri, Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini okuduğu gibi, kendisi hadîs-i şerîfleriyle de dünyaKur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini okuduğu gibi, kendisi hadîs-i şerîfleriyle de dünya ve âhiretin bütün tehlikelerini, insanların ne yapması gerektiğini anlattığı halde;ve âhiretin bütün tehlikelerini, insanların ne yapması gerektiğini anlattığı halde; netice itibariyle onu hak peygamber olarak tanımayıp, onun sözlerini doğru saymayıp,netice itibariyle onu hak peygamber olarak tanımayıp, onun sözlerini doğru saymayıp, yalan sayıp, uydurma sayıp tekzib ettiklerinden, yalan saydıklarından dolayı da, yalan sayıp, uydurma sayıp tekzib ettiklerinden, yalan saydıklarından dolayı da, tabii cezalandırılacaklar.tabii cezalandırılacaklar. Münâfıkların bir durumu da o. Onun için yükezzibûn kıraati de var ama yekzibûn daha doğru;Münâfıkların bir durumu da o. Onun için yükezzibûn kıraati de var ama yekzibûn daha doğru; çünkü fiilî yalancılık yapıyorlar, tavır ve halleri yalan. çünkü fiilî yalancılık yapıyorlar, tavır ve halleri yalan.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi, mü'min iken ihlaslı mü'min olmaya muvaffak eylesin...Allahu Teâlâ hazretleri bizi, mü'min iken ihlaslı mü'min olmaya muvaffak eylesin... Mü'min iken, böyle bir takım kusurlarımızdan dolayı münâfık durumuna düşürmesin... Mü'min iken, böyle bir takım kusurlarımızdan dolayı münâfık durumuna düşürmesin... Münâfıklardan bazı sıfatları üstümüze sıçratmasın, bulaştırmasın... Münâfıklardan bazı sıfatları üstümüze sıçratmasın, bulaştırmasın...

Mesela, neydi bazı sıfatlar: Yalan söylemekti mesela, vaad ettiği zaman vaadinde durmamaktı. Mesela, neydi bazı sıfatlar: Yalan söylemekti mesela, vaad ettiği zaman vaadinde durmamaktı. Bir çok müslümanda bu var şimdi... Yalan söylemek; maalesef var... Bir çok müslümanda bu var şimdi... Yalan söylemek; maalesef var... Vaad ettiği zaman yerine getirmemek... Ooo!Vaad ettiği zaman yerine getirmemek... Ooo! Tonlarla, torbalarla, cepler dolusu, çuval dolusu vaad ama hepsi boş...Tonlarla, torbalarla, cepler dolusu, çuval dolusu vaad ama hepsi boş... Yalan söylüyor, yalandan vaad ediyor, vaadini tutmuyor. Yalan söylüyor, yalandan vaad ediyor, vaadini tutmuyor.

Güveniliyor kendisine, ortaklık ediliyor, bir şey emanet ediliyor. Güveniliyor kendisine, ortaklık ediliyor, bir şey emanet ediliyor. Ortağına hıyanet ediyor, kasadan para çalıyor. Ortağına hıyanet ediyor, kasadan para çalıyor. Emanet edilen şeyi sahibine geriye vermiyor; "Yok öyle bir şey, vermedin, ispat et!Emanet edilen şeyi sahibine geriye vermiyor; "Yok öyle bir şey, vermedin, ispat et! Mahkemeye müracaat et!.." vesaire... Malları alıyor, senet veriyor. Mahkemeye müracaat et!.." vesaire... Malları alıyor, senet veriyor. Sahte senet imzalıyor, sahte adres veriyor, kayboluyor. Sahte senet imzalıyor, sahte adres veriyor, kayboluyor. Yıllar sonra yakalanınca; "Ne olacak ya, öderiz, tamam!" diyor, takside bağlattırıyor.Yıllar sonra yakalanınca; "Ne olacak ya, öderiz, tamam!" diyor, takside bağlattırıyor. On sene sonra, Türkiye'deki enflasyondan zaten borcu kuşa dönmüş oluyor. On sene sonra, Türkiye'deki enflasyondan zaten borcu kuşa dönmüş oluyor.

Ankara'da bir tüccar kardeşimiz vardı, bir mal satmıştı. Ankara'da bir tüccar kardeşimiz vardı, bir mal satmıştı. Ondan sonra, dört senede o malın parasını ancak alabildi.Ondan sonra, dört senede o malın parasını ancak alabildi. Tabii faturada yazılı fiyatı alabildi. Dört senede de enflasyon olduğu için,Tabii faturada yazılı fiyatı alabildi. Dört senede de enflasyon olduğu için, aslında malın belki dörtte birini bile alamadı. Hem de o kadar geç olduğu halde, aslında malın belki dörtte birini bile alamadı. Hem de o kadar geç olduğu halde, asıl değerini alamadı. asıl değerini alamadı. Yani o parayla gitse, o sattığı maldan bir tane alamaz, yarım tane de alamaz,Yani o parayla gitse, o sattığı maldan bir tane alamaz, yarım tane de alamaz, dörtte bir tane de alamaz.dörtte bir tane de alamaz. "Keşke satmasaydım, dursaydı, eski model bile olsaydı, bundan daha pahalıya satardım." dedi. "Keşke satmasaydım, dursaydı, eski model bile olsaydı, bundan daha pahalıya satardım." dedi.

Bunlar tabii böyle toplumun yamuklukları.Bunlar tabii böyle toplumun yamuklukları. Tabii toplumun yamuklukları, toplumdaki yamuklardan teşekkül ediyor, meydana çıkıyor.Tabii toplumun yamuklukları, toplumdaki yamuklardan teşekkül ediyor, meydana çıkıyor. Toplumda İslâm olmayınca, iman olmayınca, ihlâs olmayınca nifak oluyor,Toplumda İslâm olmayınca, iman olmayınca, ihlâs olmayınca nifak oluyor, münâfıklık oluyor, yalancılık oluyor. münâfıklık oluyor, yalancılık oluyor. Adı müslüman, anası müslüman, babası müslüman, hatta kendisi müslüman, Adı müslüman, anası müslüman, babası müslüman, hatta kendisi müslüman, "Ne var ya, işte camiler açık! Ne olmuş yani, isteyen camiye gidiyor." diyor "Ne var ya, işte camiler açık! Ne olmuş yani, isteyen camiye gidiyor." diyor ama [gereğini yapmıyor...] ama [gereğini yapmıyor...]

Müslümanlık öyle sadece isteyenin camiye gitmesi değil; Müslümanlık yekpâre bir düzen,Müslümanlık öyle sadece isteyenin camiye gitmesi değil; Müslümanlık yekpâre bir düzen, yekpâre bir teşkilat, yekpâre bir hayat anlayışı,yekpâre bir teşkilat, yekpâre bir hayat anlayışı, yekpâre bir felsefe, yekpâre bir dünya ve âhiret görüşü... yekpâre bir felsefe, yekpâre bir dünya ve âhiret görüşü... Öyle parça parça bir şey değil ki; birazını yapıp birazını yapmamak;Öyle parça parça bir şey değil ki; birazını yapıp birazını yapmamak; akşamdan söz verip sabaha dönmek; haram yemeyip, hamama gidip bohça çalmak gibi; akşamdan söz verip sabaha dönmek; haram yemeyip, hamama gidip bohça çalmak gibi; Karagöz oyunlarında, orta oyunlarındaki tekerlemeler gibi, öyle Müslümanlık olmaz!.. Karagöz oyunlarında, orta oyunlarındaki tekerlemeler gibi, öyle Müslümanlık olmaz!..

Aziz ve sevgili kardeşlerim! Ramazan'ın son günlerine rastgeldi bu tefsir sohbetimiz.Aziz ve sevgili kardeşlerim!

Ramazan'ın son günlerine rastgeldi bu tefsir sohbetimiz.
İşte geldi Ramazan, işte gidiyor. Güzel günlerdeyiz, sevaplı günlerdeyiz.İşte geldi Ramazan, işte gidiyor. Güzel günlerdeyiz, sevaplı günlerdeyiz. Allah'ın kullarına çok büyük sevaplar verdiği günlerde bulunuyoruz. Allah'ın kullarına çok büyük sevaplar verdiği günlerde bulunuyoruz.

Kendimizi mutlaka bir incelemeliyiz. Kendimizi şöyle bir gözlemeliyiz; Kendimizi mutlaka bir incelemeliyiz. Kendimizi şöyle bir gözlemeliyiz;

"Nasıl bir müslümanım ben? Benim müslümanlığım acaba Allah'ın tarif ettği, istediği, "Nasıl bir müslümanım ben?

Benim müslümanlığım acaba Allah'ın tarif ettği, istediği,
taleb ettiği Müslümanlık mı? taleb ettiği Müslümanlık mı?

Kur'ân-ı Kerîm'de söylenilen Müslümanlık mı? Kur'ân-ı Kerîm'de söylenilen Müslümanlık mı?

Peygamber Efendimiz'in tavsiye buyurduğu şekilde mi hareket ediyorum yoksa Peygamber Efendimiz'in tavsiye buyurduğu şekilde mi hareket ediyorum yoksa yirminci yüzyılda zamâne müslümanlığı olarak,yirminci yüzyılda zamâne müslümanlığı olarak, kendim müslümanlık sanarak bir hayat tarzı mı düşünmüşüm? kendim müslümanlık sanarak bir hayat tarzı mı düşünmüşüm?

Kendi kendimi mi aldatıyorum?" diye dünya üzerindeki bütün müslümanlarKendi kendimi mi aldatıyorum?" diye dünya üzerindeki bütün müslümanlar ve özellikle Türkiye'deki müslümanlar kendilerini bir incelemeli!..ve özellikle Türkiye'deki müslümanlar kendilerini bir incelemeli!.. Yani, "Ben bir şey yapıyorum ama bu yaptığımın âyette,Yani, "Ben bir şey yapıyorum ama bu yaptığımın âyette, hadîs-i şerîfte yeri var mı?.." [diye düşünmeli!] hadîs-i şerîfte yeri var mı?.." [diye düşünmeli!]

Bakın, bizim büyüklerimiz, mürşid-i kâmillerimiz, Bakın, bizim büyüklerimiz, mürşid-i kâmillerimiz, büyük alimlerimiz bizi Kur'ân-ı Kerîm'e sımsıkı sarılmaya teşvik ediyor. büyük alimlerimiz bizi Kur'ân-ı Kerîm'e sımsıkı sarılmaya teşvik ediyor. Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerine sımsıkı sarılmaya, sünnet-i seniyye üzere gitmeye, Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerine sımsıkı sarılmaya, sünnet-i seniyye üzere gitmeye, yürümeye, hayatı öyle geçirmeye tavsiye ediyor, yönlendiriyor. yürümeye, hayatı öyle geçirmeye tavsiye ediyor, yönlendiriyor. Çünkü öyle yapmadığı zaman niyeti iyi bile olsa insan yanılır, bid'atlara,Çünkü öyle yapmadığı zaman niyeti iyi bile olsa insan yanılır, bid'atlara, sapıklıklara düşer; kendini aldatır, çevresini aldatır.sapıklıklara düşer; kendini aldatır, çevresini aldatır. Hatta kendisini iyi bir şey yapıyorum sanar, kendisini iyi bir makamda sanır. Hatta kendisini iyi bir şey yapıyorum sanar, kendisini iyi bir makamda sanır. Hayatının sonuna kadar kendisini aldatır ama âhirette Allah'ın huzuruna vardığı zaman; Hayatının sonuna kadar kendisini aldatır ama âhirette Allah'ın huzuruna vardığı zaman;

"Ey kulum, ben senden şunu istemiştim, yapmamışsın; bunu istemiştim, yapmamışsın! "Ey kulum, ben senden şunu istemiştim, yapmamışsın; bunu istemiştim, yapmamışsın! Şunları şunları yapma demiştim, hepsini işlemişsin!.. Şunları şunları yapma demiştim, hepsini işlemişsin!.. Şu hâline bak, şu defterinin berbatlığına bak, şu günahlarına bak!.. Haydi cehenneme..." Şu hâline bak, şu defterinin berbatlığına bak, şu günahlarına bak!.. Haydi cehenneme..."

Hiç ummuyordu ama hiç ummadığı halde [cehenneme gidiyor...] Hiç ummuyordu ama hiç ummadığı halde [cehenneme gidiyor...] Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri her halimizi görüyor, biliyor ve değerlendiriyor. Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri her halimizi görüyor, biliyor ve değerlendiriyor.

Biz de aklımız, irfanımız, ilmimiz nisbetinde kendimizi bir değerlendirelim; Biz de aklımız, irfanımız, ilmimiz nisbetinde kendimizi bir değerlendirelim;

Yani samimi bir müslüman mıyız? Kur'an'a uygun mu müslümanlığımız? Yani samimi bir müslüman mıyız? Kur'an'a uygun mu müslümanlığımız?

"Efendim böyle de yapsan olur, Allah affeder, Allah bağışlar..." vesaire... "Efendim böyle de yapsan olur, Allah affeder, Allah bağışlar..." vesaire...

"Dur bakalım! Allah bazılarını bağışlayacağını bildirirken, bazılarını azablandıracağını bildiriyor."Dur bakalım! Allah bazılarını bağışlayacağını bildirirken, bazılarını azablandıracağını bildiriyor. Kur'ân-ı Kerîm'in neresinde böyle söylenmiş de sen bu yaptğın kabahati, bağışlar diyorsun? Kur'ân-ı Kerîm'in neresinde böyle söylenmiş de sen bu yaptğın kabahati, bağışlar diyorsun? Allah'ın affedeceğini neye dayanarak ileri sürüyorsun?" diyeAllah'ın affedeceğini neye dayanarak ileri sürüyorsun?" diye insanın kendi kendisine mutlaka bazı yanlış düşüncelerini, kanaatlerini düzeltmek içininsanın kendi kendisine mutlaka bazı yanlış düşüncelerini, kanaatlerini düzeltmek için sorması ve yanlışını anladığı zaman yanlışından dönmesi lazım!.. sorması ve yanlışını anladığı zaman yanlışından dönmesi lazım!..

Müslüman doktora gidiyor, doktor diyor ki; "Kardeşim içki içeceksin!" Müslüman doktora gidiyor, doktor diyor ki;

"Kardeşim içki içeceksin!"

"Aaa! Ben müslümanım, içmem..." "Aaa! Ben müslümanım, içmem..."

"İçeceksin!" diyor, "İçince, senin günahın benim." diyor. "İçeceksin!" diyor, "İçince, senin günahın benim." diyor. "İç, aksi takdirde hastalığın şöyledir, böyledir..." diye bir bahane buluyor. "İç, aksi takdirde hastalığın şöyledir, böyledir..." diye bir bahane buluyor.

Müslüman doktora gidecek. Böyle yamuk doktora gittiği zaman o doktor Müslüman doktora gidecek. Böyle yamuk doktora gittiği zaman o doktor kendisi içki içmekten bir mahzur görmediği için, tabii tavsiye edecek.kendisi içki içmekten bir mahzur görmediği için, tabii tavsiye edecek. Şimdi burada mühim olan; "Acaba o doktor hakikaten bu adamın işlediği günahı,Şimdi burada mühim olan;

"Acaba o doktor hakikaten bu adamın işlediği günahı,
o kandırdığı için yüklenir mi?.." o kandırdığı için yüklenir mi?.."

Hayır, yüklenmez! Herkesin günahı kendisinedir. Hayır, yüklenmez! Herkesin günahı kendisinedir. Kötülüğü yapan, kanan kimse o kötülüğün cezasını çekecek. Kötülüğü yapan, kanan kimse o kötülüğün cezasını çekecek. Ama kandıran da tabii o kötülüğü o yaptırdığı için, o kötülüğün bir misli cezası da Ama kandıran da tabii o kötülüğü o yaptırdığı için, o kötülüğün bir misli cezası da "Sen bunu kandırdın!" diye o kandıranın omuzuna, tepesine yükletilecek. "Sen bunu kandırdın!" diye o kandıranın omuzuna, tepesine yükletilecek. Ötekisinden almak yok, onu affetmek yok...Ötekisinden almak yok, onu affetmek yok... Ama buna da ayrıca, "Sen onun cezasını yükleneceğim mi dedin?..Ama buna da ayrıca, "Sen onun cezasını yükleneceğim mi dedin?.. Al bakalım, yüklen!" diye, onun cezası kadar ceza yüklenecek ama ötekisinin cezası affedilmeden... Al bakalım, yüklen!" diye, onun cezası kadar ceza yüklenecek ama ötekisinin cezası affedilmeden...

Bunları bilmek lazım! Çok, çok yaygın yanlışlar var. Bunları bilmek lazım! Çok, çok yaygın yanlışlar var. Gazeteler şaşırtıyor, bazı yazarlar şaşırtıyor. Bazı insanlar yalan yanlış şeyler ortaya atıyor. Gazeteler şaşırtıyor, bazı yazarlar şaşırtıyor. Bazı insanlar yalan yanlış şeyler ortaya atıyor. Haramları helâl sayıyorlar, helâl gösteriyorlar, olabilir diye söylüyorlar. Haramları helâl sayıyorlar, helâl gösteriyorlar, olabilir diye söylüyorlar. Helâlleri veya vazifeleri de, emirleri, farzları da,Helâlleri veya vazifeleri de, emirleri, farzları da, "Yapılmasa da olur, Allah affeder!" filan diye, insanları onları yapmamakta mâzur gösterecek,"Yapılmasa da olur, Allah affeder!" filan diye, insanları onları yapmamakta mâzur gösterecek, tembelliğe sevkedecek ağızlar kullanıyorlar, laflar ortaya atıyorlar. tembelliğe sevkedecek ağızlar kullanıyorlar, laflar ortaya atıyorlar. Bunların hiç aslı esası yok!.. İşin doğrusunu nereden öğreneceğiz. Bunların hiç aslı esası yok!..

İşin doğrusunu nereden öğreneceğiz.

Kur'ân-ı Kerîm'den ve hadîs-i şerîflerden. Onun için Kur'ân-ı Kerîm'e sımsıkı yapışacağız.Kur'ân-ı Kerîm'den ve hadîs-i şerîflerden. Onun için Kur'ân-ı Kerîm'e sımsıkı yapışacağız. Hadîs-i şerîflere, Peygamber Efendimiz'in sünnetine sımsıkı yapışacağız.Hadîs-i şerîflere, Peygamber Efendimiz'in sünnetine sımsıkı yapışacağız. O zaman kimin doğru, kimin eğri yolda olduğu ortaya çıkacak. O zaman kimin doğru, kimin eğri yolda olduğu ortaya çıkacak.

Çünkü kimse ben yanlış yoldayım demiyor. Kimse kabahati üstüne almak istemiyor.Çünkü kimse ben yanlış yoldayım demiyor. Kimse kabahati üstüne almak istemiyor. Kimse benim ayranım ekşi demiyor; en doğru yolda benim diyor. Kimse benim ayranım ekşi demiyor; en doğru yolda benim diyor. Yani Türkiye'de kaç çeşit insan varsa, ne tipte, ne türde,Yani Türkiye'de kaç çeşit insan varsa, ne tipte, ne türde, nasıl yaşayan değişik insan; hepsinin bir felsefesi var,nasıl yaşayan değişik insan; hepsinin bir felsefesi var, hepsi kendine göre kendi yolunu haklı göstermeye çalışıyor ama hak o değil.hepsi kendine göre kendi yolunu haklı göstermeye çalışıyor ama hak o değil. Hak Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk'ın bildirdiğiHak Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk'ın bildirdiği ve Peygamber Efendimiz'in de hadîs-i şerîflerle açıkladığıdır. ve Peygamber Efendimiz'in de hadîs-i şerîflerle açıkladığıdır.

Gözünüzü açın, uyanın, intibaha gelin! Bak uyanalım diye Gözünüzü açın, uyanın, intibaha gelin! Bak uyanalım diye Allah bize kitabının başında hem kâfirleri hem münâfıkları anlatıyor.Allah bize kitabının başında hem kâfirleri hem münâfıkları anlatıyor. "Kâfirlere kanmayalım, münâfıklara kanmayalım ve münâfıklığa, kâfirliğe kendimiz kaymayalım!" diye"Kâfirlere kanmayalım, münâfıklara kanmayalım ve münâfıklığa, kâfirliğe kendimiz kaymayalım!" diye kitabın başında bu bilgiler yer alıyor. Allahu Teâlâ hazretleri, hakkı hak olarak görüpkitabın başında bu bilgiler yer alıyor.

Allahu Teâlâ hazretleri, hakkı hak olarak görüp
ona uymayı cümlemize nasip eylesin... ona uymayı cümlemize nasip eylesin... Bâtılı bâtıl olarak görüp, anlayıp, bâtıldan, yanlıştan, yalandan, boştan, anında, zamanında,Bâtılı bâtıl olarak görüp, anlayıp, bâtıldan, yanlıştan, yalandan, boştan, anında, zamanında, iş işten geçmeden dönmeyi nasip etsin... iş işten geçmeden dönmeyi nasip etsin...

Çünkü bir gün gelip bunların yanlışlığını herkes anlayacak hayatında Çünkü bir gün gelip bunların yanlışlığını herkes anlayacak hayatında ve hayatından sonra ama iş işten geçmiş olacak.ve hayatından sonra ama iş işten geçmiş olacak. Mühim olan iş işten geçmeden önce anlamaktır. Bize düşen tebliğ etmektir.Mühim olan iş işten geçmeden önce anlamaktır. Bize düşen tebliğ etmektir. Radyolarımız düşe kalka hizmet veriyor. Televizyonumuz düşe kalka hizmet veriyor.Radyolarımız düşe kalka hizmet veriyor. Televizyonumuz düşe kalka hizmet veriyor. Sıkıntılar, vesaire... Takip ediyorum, soruyorum, gazetemiz düşe kalka hizmet veriyor. Sıkıntılar, vesaire... Takip ediyorum, soruyorum, gazetemiz düşe kalka hizmet veriyor.

Niçin? Tebliğ edelim, İslâm'ı anlatalım, Allah'ın emirlerini duyuralım diye. Niçin?

Tebliğ edelim, İslâm'ı anlatalım, Allah'ın emirlerini duyuralım diye.
Çünkü duymuyor, duymayınca da kendi yanlış yolunu doğru sanıyor. Çünkü duymuyor, duymayınca da kendi yanlış yolunu doğru sanıyor.

bir ricam da; radyomuzu, gazetemizi, dergilerimizi ve televizyonumuzu her yönden desteklemek...bir ricam da; radyomuzu, gazetemizi, dergilerimizi ve televizyonumuzu her yönden desteklemek... Çok önemli!.. Ki hak tebliğ olsun, öğretilsin, bütün vatan sathı bir mektep,Çok önemli!.. Ki hak tebliğ olsun, öğretilsin, bütün vatan sathı bir mektep, bir irşad merkezi olsun, hak bilinsin...bir irşad merkezi olsun, hak bilinsin... Nice nice koca diplomalı, koca kafalı adamların yalan yanlış sözler söylediğiNice nice koca diplomalı, koca kafalı adamların yalan yanlış sözler söylediği anlaşılsın, insanlar kanmasın... anlaşılsın, insanlar kanmasın...

Allah hepinizden razı olsun... Ramazanlarınız mübarek olsun... Allah hepinizden razı olsun...

Ramazanlarınız mübarek olsun...

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2