Namaz Vakitleri
İstanbul
27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Namazda Saf Düzeni, Davete İcabet, Bereket Mucizesi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

26 Muharrem 1421 / 01.05.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Hamden kesiran tayyiben mübareken fîhi âlâ külli hâlin vefî külli hîn.Hamden kesiran tayyiben mübareken fîhi âlâ külli hâlin vefî külli hîn. Vessalâtu vesselamu âlâ seyyidinâ ve senedinâ ve şefiî zünûbinâVessalâtu vesselamu âlâ seyyidinâ ve senedinâ ve şefiî zünûbinâ ve tâci ruûsinâ muhammedini'l-mustafâ ve âlâ âlihi ve sahbihî ve tâci ruûsinâ muhammedini'l-mustafâ ve âlâ âlihi ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ.ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. Emmâ ba'dü fe-kâle Resûlullahi sallallahu aleyhi ve sellem; Emmâ ba'dü fe-kâle Resûlullahi sallallahu aleyhi ve sellem;

Etimmu's-saffe'l-mukaddeme sümmellezî yelîhi fe-mâ kâne min naksın Etimmu's-saffe'l-mukaddeme sümmellezî yelîhi fe-mâ kâne min naksın fe'l-yekün fi's-saffi'l-muahhari. fe'l-yekün fi's-saffi'l-muahhari.

Ahmed b. Hanbel, Neseî, Ebû Dâvud, İbn Abdilberr ve diğer kaynaklarda olan Ahmed b. Hanbel, Neseî, Ebû Dâvud, İbn Abdilberr ve diğer kaynaklarda olan bir hadîs-i şerîf. bir hadîs-i şerîf.

Efendimiz namaz düzeni hakkında bilgi veriyor, talimat veriyor bizlere. Efendimiz namaz düzeni hakkında bilgi veriyor, talimat veriyor bizlere.

Etimmu's-saffe'l-mukaddeme. "Öndeki safı tamamlayın, ön safta boşluk bırakmayın." Etimmu's-saffe'l-mukaddeme. "Öndeki safı tamamlayın, ön safta boşluk bırakmayın." Sümmellezî yelîhi. "Ondan sonra onun arkasındaki safı tamamlayın o dolduktan sonra."Sümmellezî yelîhi. "Ondan sonra onun arkasındaki safı tamamlayın o dolduktan sonra." Fe-mâ kâne min naksın. "Eğer safta bir eksiklik varsa o en arkadaki safta kalsın." Fe-mâ kâne min naksın. "Eğer safta bir eksiklik varsa o en arkadaki safta kalsın."

Öndeki saflar tamam olsun, dolsun ikinciye geçin, Öndeki saflar tamam olsun, dolsun ikinciye geçin, dolsun üçüncüye geçin, dolsun dördüncüye geçin." dolsun üçüncüye geçin, dolsun dördüncüye geçin."

Peki birinci saf da doldu, ikinci safta biz hangi noktada duracağız? Peki birinci saf da doldu, ikinci safta biz hangi noktada duracağız?

Tam imamın arkasına. Ondan sonra gelen nerede duracak? Tam imamın arkasına.

Ondan sonra gelen nerede duracak?

Onun sağında, ondan sonra gelen solunda, sağında solunda, sağında solunda, Onun sağında, ondan sonra gelen solunda, sağında solunda, sağında solunda, o da dolacak, üçüncü safta yine imamın arkasında.o da dolacak, üçüncü safta yine imamın arkasında. Yani safa doldurmaya ortadan başlanacak, şeyden [kenarlardan] başlanmayacak. Yani safa doldurmaya ortadan başlanacak, şeyden [kenarlardan] başlanmayacak.

İkinci hadîs-i şerîf. Efendimiz buyuruyor ki; İkinci hadîs-i şerîf. Efendimiz buyuruyor ki;

Ecib ehâke fe-inneke minhü ale's-neteyni immâ hayrun fe-hakkun mâ şehidtehû Ecib ehâke fe-inneke minhü ale's-neteyni immâ hayrun fe-hakkun mâ şehidtehû ve immâ ğayruhû fe-tenhâhu anhu fete'muruhû bi'l-hayri. ve immâ ğayruhû fe-tenhâhu anhu fete'muruhû bi'l-hayri.

Ecib ehâke. "Kardeşin seni bir ziyafete, düğüne, derneğe, nişana, merasime çağırdı mı Ecib ehâke. "Kardeşin seni bir ziyafete, düğüne, derneğe, nişana, merasime çağırdı mı davetine git, davetine icabet eyle."davetine git, davetine icabet eyle." Fe-inneke minhü ale's-neteyni. "Çünkü onun karşısında iki türlü durumda olabilirsinFe-inneke minhü ale's-neteyni. "Çünkü onun karşısında iki türlü durumda olabilirsin o davete gittiğin zaman."o davete gittiğin zaman." İmmâ hayrun. "Ya hayırlı bir durumla karşılaşırsın orada." İmmâ hayrun. "Ya hayırlı bir durumla karşılaşırsın orada."

Sünnet-i seniyyeye uygun, Kur'an'a uygun, Sünnet-i seniyyeye uygun, Kur'an'a uygun, Allah'ın rızasına uygun güzel bir durumla karşılaşırsın. Allah'ın rızasına uygun güzel bir durumla karşılaşırsın.

Fe-hakkun mâ şehidtehû. Gidip de katıldığın yerler içinde senin hakkın olan,Fe-hakkun mâ şehidtehû. Gidip de katıldığın yerler içinde senin hakkın olan, sana uygun olan yerdir, güzel, iyi bir yere gitmiş oluyorsun işte." sana uygun olan yerdir, güzel, iyi bir yere gitmiş oluyorsun işte."

Yani orada bulunmak sana layıktır, iyi, tamam. Ve immâ ğayruhû. Yani orada bulunmak sana layıktır, iyi, tamam.

Ve immâ ğayruhû.
"Ya da karşılaştığın durum hak değildir, hayır değildir, doğru değildir, yanlış durumdur.""Ya da karşılaştığın durum hak değildir, hayır değildir, doğru değildir, yanlış durumdur." Gittiğin zaman baktın ki orada uygun olmayan şeyler var.Gittiğin zaman baktın ki orada uygun olmayan şeyler var. Fe-tenhâhu anhu. "O zaman da engellersin." Fe-tenhâhu anhu. "O zaman da engellersin."

Aa böyle olur mu kardeşim, sen müslümansın ya, nedir bu yaptığın, ayıptır günahtır,Aa böyle olur mu kardeşim, sen müslümansın ya, nedir bu yaptığın, ayıptır günahtır, yapma böyle!yapma böyle! Bak Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuş, sakın ha! filan engellersin. Bak Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuş, sakın ha! filan engellersin.

Fe-te'muruhû bi'l-hayri. "Ona da hayrı da öğretirsin." Fe-te'muruhû bi'l-hayri. "Ona da hayrı da öğretirsin." Bak böyle yapacağına şöyle yap, şöyle yapmak daha hayırlıdır, sevaplıdır dersin. Bak böyle yapacağına şöyle yap, şöyle yapmak daha hayırlıdır, sevaplıdır dersin.

Demek ki esas itibariyle Peygamber Efendimiz ashabının davete icabet etmesini istiyor. Demek ki esas itibariyle Peygamber Efendimiz ashabının davete icabet etmesini istiyor.

Evet, Peygamber Efendimiz kendisi de davete icap ederdi. Evet, Peygamber Efendimiz kendisi de davete icap ederdi. Davete icabet etmek önemli bir edeptir. Bir mazeret uydurup gitmemek uygun değildir. Davete icabet etmek önemli bir edeptir. Bir mazeret uydurup gitmemek uygun değildir. Yani uydurup gitmemek uygun değildir, hakikaten mazereti varsa ayrı.Yani uydurup gitmemek uygun değildir, hakikaten mazereti varsa ayrı. Davete gitmeli ama davette görev vardır; iyi bir durumla karşılaşırsa tamam,Davete gitmeli ama davette görev vardır; iyi bir durumla karşılaşırsa tamam, iyi bir davete gitmişsin, ne mutlu sana, hakkındır. iyi bir davete gitmişsin, ne mutlu sana, hakkındır. Kötü bir durumla karşılaşırsan yanlışlığı düzeltmeye gayret etmelisin, doğruyu emretmelisin,Kötü bir durumla karşılaşırsan yanlışlığı düzeltmeye gayret etmelisin, doğruyu emretmelisin, emr-i mâruf nehy-i münker yapmalısın. emr-i mâruf nehy-i münker yapmalısın.

İctemi'û âlâ ta'âmiküm ve'z-kürusmellâhi aleyhi yübârekü leküm fîhi. İctemi'û âlâ ta'âmiküm ve'z-kürusmellâhi aleyhi yübârekü leküm fîhi.

Bu da Ahmed b. Hanbel, Ebû Davud, İbn Mâce ve diğer kaynaklarda var. Bu da Ahmed b. Hanbel, Ebû Davud, İbn Mâce ve diğer kaynaklarda var. Efendimiz buyuruyor ki; İctemi'û âlâ ta'âmiküm.Efendimiz buyuruyor ki;

İctemi'û âlâ ta'âmiküm.
"Yemek yemeye toplanın, ziyafete toplanın, yemeğinize toplaşın.""Yemek yemeye toplanın, ziyafete toplanın, yemeğinize toplaşın." Yani ayrı ayrı yemeyin, beraberce yeyin, bir arada yeyin. Ve'z-kürusmellâhi aleyhi. Yani ayrı ayrı yemeyin, beraberce yeyin, bir arada yeyin. Ve'z-kürusmellâhi aleyhi. "Yediğiniz yemeğe besmele çekerek başlayın. Allah'ın ismini zikrederseniz.""Yediğiniz yemeğe besmele çekerek başlayın. Allah'ın ismini zikrederseniz." Yübârekü leküm fîhi. "Taamın içine Allah tarafından bereket konulur." Yübârekü leküm fîhi. "Taamın içine Allah tarafından bereket konulur."

Yani diyelim ki on kişi var, bunlar ayrı ayrı yiyecekler,Yani diyelim ki on kişi var, bunlar ayrı ayrı yiyecekler, ona böldüğün zaman bir şeyi yiyecekler işte, onda birini alacaklar yiyecekler.ona böldüğün zaman bir şeyi yiyecekler işte, onda birini alacaklar yiyecekler. Ama toplanıp beraber yerlerse besmele çekince bereket olur. Ama toplanıp beraber yerlerse besmele çekince bereket olur.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in mucizelerindendir, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in mucizelerindendir, on kişilik yemekten bazen 300 kişi doyar. on kişilik yemekten bazen 300 kişi doyar. Yani öyle 20 kişi filan değil, 15 kişi filan değil, yüzlerce kişi doyar. Yani öyle 20 kişi filan değil, 15 kişi filan değil, yüzlerce kişi doyar.

Hendek harbinde böyle bir durum olmuştu. Hendek harbinde böyle bir durum olmuştu. [Sahabilerden birisi] Peygamber Efendimiz'i çağırmıştı, baktı ki çok yoruldu.[Sahabilerden birisi] Peygamber Efendimiz'i çağırmıştı, baktı ki çok yoruldu. Kendisi çalışıyor Peygamber Efendimiz, kazma sallıyor, taş kırıyor filan...Kendisi çalışıyor Peygamber Efendimiz, kazma sallıyor, taş kırıyor filan... Ashaptan bir zât evde bir hazırlık yaptı, yemek hazırlığı, Ashaptan bir zât evde bir hazırlık yaptı, yemek hazırlığı, Peygamber Efendimiz'e geldi dedi ki; Peygamber Efendimiz'e geldi dedi ki;

"Yâ Resûlallah buyur yemek yiyelim." dedi. "Yâ Resûlallah buyur yemek yiyelim." dedi. Peygamber Efendimiz elini silkeledi, herkese dedi ki; Peygamber Efendimiz elini silkeledi, herkese dedi ki;

"Kardeşiniz yemek hazırlamış, kalk gidelim." dedi. Herkese.."Kardeşiniz yemek hazırlamış, kalk gidelim." dedi.

Herkese..
Yani hendek kazan herkese birden dedi. Halbuki ev sahibinin maksadı Resûlullah'ı aradan,Yani hendek kazan herkese birden dedi. Halbuki ev sahibinin maksadı Resûlullah'ı aradan, kalabalıktan çekip almak, onu biraz doyurmaktı çünkü biraz yorgun görmüştü, kalabalıktan çekip almak, onu biraz doyurmaktı çünkü biraz yorgun görmüştü, herkese de yemek verecek hali yoktu.herkese de yemek verecek hali yoktu. Eve geldi hanımına geldi dedi ki; "Hapı yuttuk hanım! Dedi. Eve geldi hanımına geldi dedi ki;

"Hapı yuttuk hanım! Dedi.

Ne oldu? Ben Peygamber Efendimiz'e yavaşçacık,Ne oldu?

Ben Peygamber Efendimiz'e yavaşçacık,
"Yemek hazırladık, buyurun yiyelim." dedim, "Yemek hazırladık, buyurun yiyelim." dedim, o da bütün topluluğa, herkese,o da bütün topluluğa, herkese, "Haydi buyurun, kardeşiniz bizim için yemek yapmış!" dedi çağırdı. Hanım düşündü dedi ki; "Haydi buyurun, kardeşiniz bizim için yemek yapmış!" dedi çağırdı. Hanım düşündü dedi ki;

"Sen kaç kişilik yemek yaptığımızı Peygamber Efendimiz'e söyledin mi? "Sen kaç kişilik yemek yaptığımızı Peygamber Efendimiz'e söyledin mi?

Dedi söyledim, "İşte aşağı yukarı şöyle bir yemek hazırladık, şu kadar kişiye yeter."Dedi söyledim, "İşte aşağı yukarı şöyle bir yemek hazırladık, şu kadar kişiye yeter." Sekiz on kişiye, neyse yani ben rakamları şu anda söyleyemeyeceğim. Sekiz on kişiye, neyse yani ben rakamları şu anda söyleyemeyeceğim.

Ondan sonra Peygamber Efendimiz eve geldi, dedi ki; "Tencereyi kaldırmayın kapağını. Ondan sonra Peygamber Efendimiz eve geldi, dedi ki; "Tencereyi kaldırmayın kapağını. Herkes gelsin, getirsin çanağını." Herkese verdi verdi verdi verdi verdi... Herkes gelsin, getirsin çanağını."

Herkese verdi verdi verdi verdi verdi...
hatta tencerede arttı bile ev sahibine. O zaman bilmem kaç yüz kişi saydım diyor ev sahibi. hatta tencerede arttı bile ev sahibine. O zaman bilmem kaç yüz kişi saydım diyor ev sahibi.

Allah bunu Peygamber Efendimiz'in hayatında gösterdi, sahabe-i kirâm bunu biliyor, Allah bunu Peygamber Efendimiz'in hayatında gösterdi, sahabe-i kirâm bunu biliyor, kitaplara geçmiş, rivayet edilmiş. kitaplara geçmiş, rivayet edilmiş. Topluca yenildiği, Allah'ın ismi anıldığı zaman yemek bereketleniyor, Topluca yenildiği, Allah'ın ismi anıldığı zaman yemek bereketleniyor, ayrı yenildiği zaman bereketi kaçıyor. ayrı yenildiği zaman bereketi kaçıyor.

Bereket de böyle psikolojik, kaypak bir şey değil. Yani Allah bereketi verdi mi Bereket de böyle psikolojik, kaypak bir şey değil. Yani Allah bereketi verdi mi işte on kişilik taâmla 300 kişi doyuyor.işte on kişilik taâmla 300 kişi doyuyor. Yani bitmez... E bu Peygamber Efendimiz'in zamanında olmuş da Yani bitmez...

E bu Peygamber Efendimiz'in zamanında olmuş da
bizim zamanımızda da olur mu? bizim zamanımızda da olur mu?

Bizim Yahya Oğuz diye bir mühendis, eskilerden, ihvandan bir şahıs var. Bizim Yahya Oğuz diye bir mühendis, eskilerden, ihvandan bir şahıs var. Hocamızın salonu, misafirleri aldığı yer, şöyle büyük, bu kadar büyük bir yer, dolu. Hocamızın salonu, misafirleri aldığı yer, şöyle büyük, bu kadar büyük bir yer, dolu. Yahya, şu şekerden dağıt bakalım misafirlere demiş.Yahya, şu şekerden dağıt bakalım misafirlere demiş. Şöyle bir sütlaç kasesi gibi kasenin içinde birazcık şeker var.Şöyle bir sütlaç kasesi gibi kasenin içinde birazcık şeker var. Şu kadar kase şekerlik, biliyorum ben orada. Kalabalık cemaat. Şu kadar kase şekerlik, biliyorum ben orada. Kalabalık cemaat.

Yahya Oğuz bir kaseye bakmış, içinde şeker yarım, dolu bile değil ağzına kadar, Yahya Oğuz bir kaseye bakmış, içinde şeker yarım, dolu bile değil ağzına kadar, tepeleme bile değil, ondan sonra bir de cemaate bakmış, tepeleme bile değil, ondan sonra bir de cemaate bakmış, bu cemaatin hangisine yetecek bu şeker!bu cemaatin hangisine yetecek bu şeker! En iyisi, ben söz dinlerim, tutmaya başlarım, nerede biterse ötekilere bitti derim, demiş. En iyisi, ben söz dinlerim, tutmaya başlarım, nerede biterse ötekilere bitti derim, demiş.

Başlamış tutmaya, bütün kalabalığa şeker yetmiş. Başlamış tutmaya, bütün kalabalığa şeker yetmiş. Tam sonuna geldiği sırada aklına gelmiş bu, ya demiş bunun içinde beş on tane şeker vardı,Tam sonuna geldiği sırada aklına gelmiş bu, ya demiş bunun içinde beş on tane şeker vardı, misafir şekeri vardı, burada da 80-90 kişi vardı, hâlâ da tabağın içinde şeker var.misafir şekeri vardı, burada da 80-90 kişi vardı, hâlâ da tabağın içinde şeker var. Ya bu nasıl iş! filan diye bir tabağın içine bakmış bir de bir taraftan, Ya bu nasıl iş! filan diye bir tabağın içine bakmış bir de bir taraftan, haa bu hocamızın kerameti diye şöyle hocamıza doğru kaldırmış başını bakmış. haa bu hocamızın kerameti diye şöyle hocamıza doğru kaldırmış başını bakmış.

Bir bakmış hâlâ tabakta misafir şekeri duruyor, tabak küçük, sütlaç kasesi gibi şu kadar, Bir bakmış hâlâ tabakta misafir şekeri duruyor, tabak küçük, sütlaç kasesi gibi şu kadar, yani on kişiye ancak yeter, hâlâ duruyor içinde bir sürü şeker.yani on kişiye ancak yeter, hâlâ duruyor içinde bir sürü şeker. Bir onun içine bakmış bir hocamıza bakmış, hocamız da sus, sırrı kimseye fâşetme,Bir onun içine bakmış bir hocamıza bakmış, hocamız da sus, sırrı kimseye fâşetme, sesini çıkartma gibilerinden kaşlarını çatmış.sesini çıkartma gibilerinden kaşlarını çatmış. "Valla böyle oldu!" diyor. Bir keresinde de Niğde'ye gidiyorduk. "Valla böyle oldu!" diyor.

Bir keresinde de Niğde'ye gidiyorduk.
Bor, Niğde. Hasan Dağı'nın yanından böyle yol döner, bilmem Karapınar kasabasından geçer Bor, Niğde. Hasan Dağı'nın yanından böyle yol döner, bilmem Karapınar kasabasından geçer filan böyle hoop oradan Niğde'ye gidilecek. filan böyle hoop oradan Niğde'ye gidilecek.

Üç dört kişi arabalar halinde gidiyoruz. Üç dört kişi arabalar halinde gidiyoruz. Hocamız Orhan Batı'nın Taunus Steyşın'ında [Taunusstein], Hocamız Orhan Batı'nın Taunus Steyşın'ında [Taunusstein], Yahya Oğuz da Opel Record 1700 bir arabası vardı, onda.Yahya Oğuz da Opel Record 1700 bir arabası vardı, onda. Nerede Opel Record 1700 nerede Taunus Steyşın?.. İşte daha kuvvetli araba filan. Nerede Opel Record 1700 nerede Taunus Steyşın?.. İşte daha kuvvetli araba filan.

Peşpeşe giderlerken esmiş bunun kafasına nereden estiyse, bastırmış hocamızı geçmeye, Peşpeşe giderlerken esmiş bunun kafasına nereden estiyse, bastırmış hocamızı geçmeye, hocamızın arabasını geçmeye.hocamızın arabasını geçmeye. Halbuki yani hiç de yapmaz, hiç de öyle bir şey yapılmaz yani. Halbuki yani hiç de yapmaz, hiç de öyle bir şey yapılmaz yani. Hocamızdan önce kimse gitmez, önce hocamızın arabası gider,Hocamızdan önce kimse gitmez, önce hocamızın arabası gider, arkadan herkesin arabası gider. Tısss... Bir arıza… Kalıyor, geçemiyor.arkadan herkesin arabası gider.

Tısss... Bir arıza… Kalıyor, geçemiyor.
Ondan sonra tabii işte bin bir zahmetle arabayı Bor'a getiriyorlar misafirler geldikten sonra. Ondan sonra tabii işte bin bir zahmetle arabayı Bor'a getiriyorlar misafirler geldikten sonra. Bakıyorlar arıza nedir diye, motor sağlam, her taraf sağlam, Bakıyorlar arıza nedir diye, motor sağlam, her taraf sağlam, egzoz borusu böyle yoğrulmuş, kapatılmış. egzoz borusu böyle yoğrulmuş, kapatılmış.

Egzoz borusu kapatılınca ne olur? Dışarıya gaz çıkmazsa motor durur. Egzoz borusu kapatılınca ne olur?

Dışarıya gaz çıkmazsa motor durur.
Yahya Oğuz diyor ki, hocamız şey yapıp şöyle, şey yaptı, sıktırıverdi diyor.Yahya Oğuz diyor ki, hocamız şey yapıp şöyle, şey yaptı, sıktırıverdi diyor. Ama nasıl olduysa tabii yani oradan olduğunu anlamış.Ama nasıl olduysa tabii yani oradan olduğunu anlamış. Edebe aykırı olarak geçmek isteyince.. Çok şeyler gördük böyle, her gün,Edebe aykırı olarak geçmek isteyince..

Çok şeyler gördük böyle, her gün,
her gün böyle bir ayrı efsane gibi şeyler gördük Ali. her gün böyle bir ayrı efsane gibi şeyler gördük Ali.

İnanmaz, millet evliyâullahın kerametini inkâr ediyor. Allah ıslah etsin. İnanmaz, millet evliyâullahın kerametini inkâr ediyor.

Allah ıslah etsin.

Kerâmâtü'l-evliyâi hakkun. "Evliyâullahın kerametleri haktır." el-Fâtiha. Kerâmâtü'l-evliyâi hakkun. "Evliyâullahın kerametleri haktır."

el-Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2