Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Nebevî Uygulamaların Günümüzdeki Yansımaları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Şevvâl 1420 / 22.01.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Nereye Secde Etmeliyiz, Rahatlık İbadete Engel Olabilir, Namazda Küçük İşaretler Yapmak, Gelin ve Damatlığın Değişimi, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Nebevî Uygulamaların Günümüzdeki Yansımaları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Şevvâl 1420 / 22.01.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Nereye Secde Etmeliyiz, Rahatlık İbadete Engel Olabilir, Namazda Küçük İşaretler Yapmak, Gelin ve Damatlığın Değişimi, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrâhim, Bismillâhirrahmânirrâhim,

el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemin.el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemin. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedini'l-Mustafa ve alâ âlihî ve sahbihi. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedini'l-Mustafa ve alâ âlihî ve sahbihi. Femen sebihul ihsane ilâ yevmi'd-dîn. Emma ba'd: Femen sebihul ihsane ilâ yevmi'd-dîn.

Emma ba'd:

Aziz ve sevgili kardeşlerim! Aziz ve sevgili kardeşlerim!

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in hayatı, sıfatları, sözleri, emirleri,Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in hayatı, sıfatları, sözleri, emirleri, davranışları bizim için son derece önemlidir.davranışları bizim için son derece önemlidir. Çünkü biz onlar sayesinde neyin doğru olduğunu, neyi nasıl yapmamız gerektiğini ölçeriz. Çünkü biz onlar sayesinde neyin doğru olduğunu, neyi nasıl yapmamız gerektiğini ölçeriz.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'e her hususta uymak bizim ana amacımızdır.Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'e her hususta uymak bizim ana amacımızdır. Onun için âlimlerimiz sünnet-i seniyyesini çok iyi toplamışlar, çok mükemmel çalışmalar yapmışlardır. Onun için âlimlerimiz sünnet-i seniyyesini çok iyi toplamışlar, çok mükemmel çalışmalar yapmışlardır.

Ve bu asırda her şeyin, bütün değerlerin münakaşa edildiği, akılların, kafaların karıştırıldığı,Ve bu asırda her şeyin, bütün değerlerin münakaşa edildiği, akılların, kafaların karıştırıldığı, insanların şaşırtıldığı, doğrunun yanlış gösterildiği, yanlışın doğru diye benimsetilmeye çalışıldığı,insanların şaşırtıldığı, doğrunun yanlış gösterildiği, yanlışın doğru diye benimsetilmeye çalışıldığı, yutturulmaya çalışıldığı bu asırda yanılmaktan koruyacak en önemli hususyutturulmaya çalışıldığı bu asırda yanılmaktan koruyacak en önemli husus Peygamber Efendimiz'in sünnetine aşina olmak, sünnetini bilmek, sünnetine göre hareket etmektir. Peygamber Efendimiz'in sünnetine aşina olmak, sünnetini bilmek, sünnetine göre hareket etmektir.

Çünkü bizim cevabını aradığımız sorularımızın hepsinin cevabıÇünkü bizim cevabını aradığımız sorularımızın hepsinin cevabı Peygamber Efendimiz'in sallallahu aleyhi vesellem sünnet-i seniyyesinde ve hâdis-i şeriflerinde vardır.Peygamber Efendimiz'in sallallahu aleyhi vesellem sünnet-i seniyyesinde ve hâdis-i şeriflerinde vardır. Sebep ve şemaliyle mevcuttur.Sebep ve şemaliyle mevcuttur. Onun için büyüklerimiz, biz tam Peygamber Efendimiz'in yolunda yürüyen kâmil müslümanlar olalım diyeOnun için büyüklerimiz, biz tam Peygamber Efendimiz'in yolunda yürüyen kâmil müslümanlar olalım diye bizim dergâhımızda en önemli kitap olarak hadis kitabı okutulmasını,bizim dergâhımızda en önemli kitap olarak hadis kitabı okutulmasını, Kur'ân-ı Kerîm'in çok güzel okunulmasını, öğrenilmesini tavsiye etmişlerdir. Kur'ân-ı Kerîm'in çok güzel okunulmasını, öğrenilmesini tavsiye etmişlerdir. Bu gelenek bizim dergâhımızın köklü, asırlardır devam eden geleneğidir. Bu gelenek bizim dergâhımızın köklü, asırlardır devam eden geleneğidir.

Şimdi yine bu yolda Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in adetlerini,Şimdi yine bu yolda Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in adetlerini, davranışlarını, sözlerini, tavsiyelerini ihtiva eden rivayetleri toplayıp kitabın arkasına eklemiş olandavranışlarını, sözlerini, tavsiyelerini ihtiva eden rivayetleri toplayıp kitabın arkasına eklemiş olan Gümüşhanevi Ahmed Ziyaüddin Efendimiz kaddesallahu sirruhu hazretlerininGümüşhanevi Ahmed Ziyaüddin Efendimiz kaddesallahu sirruhu hazretlerinin bu kıymetli çalışmasını okumaya devam ediyoruz. bu kıymetli çalışmasını okumaya devam ediyoruz.

Abdullah ibni Abbas radiyallahu anhümâ: Abdullah ibni Abbas radiyallahu anhümâ:

Kâne yescüdü alâ meshın. Kâne yescüdü alâ meshın.

Çok okuyamıyorum, gözüm iyi şey yapamıyor. Çok okuyamıyorum, gözüm iyi şey yapamıyor.

"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hasırdan dokunmuş olan örtü üzerine secde ederdi.""Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hasırdan dokunmuş olan örtü üzerine secde ederdi." Yani hasıra secde ederdi. Tabi acaba secde nereye yapılmalı? Toprağa mı yapılmalı? Yani hasıra secde ederdi.

Tabi acaba secde nereye yapılmalı?

Toprağa mı yapılmalı?

Halı üstüne secde yapılırsa olur mu, olmaz mı? Halı üstüne secde yapılırsa olur mu, olmaz mı?

Mesela İranlılar, şia mezhebi; "Toprak veya topraktan çıkarılmış bir ürüne secde edilebilir." diyeMesela İranlılar, şia mezhebi; "Toprak veya topraktan çıkarılmış bir ürüne secde edilebilir." diye düşündüklerinden halı üzerine secde etmezler.düşündüklerinden halı üzerine secde etmezler. Çünkü halı yündendir, yünde hayvanın üzerinden kırpılmıştır.Çünkü halı yündendir, yünde hayvanın üzerinden kırpılmıştır. Ya da heterojen mamuldür diye yanlarında ya taş gezdirirler.Ya da heterojen mamuldür diye yanlarında ya taş gezdirirler. "Kerbela toprağından yapılmış taş." diye…"Kerbela toprağından yapılmış taş." diye… Ya da öyle bir şey bulamazlarsa bir kağıt parçası yırtarlar. Ya da öyle bir şey bulamazlarsa bir kağıt parçası yırtarlar. Secde ettikleri yere onu koyarlar ki; Secde ettikleri yere onu koyarlar ki; "Kâğıt ağaçtan, ağaçta topraktan yapıldığı için secdemiz doğru olur." gibi bir düşünceyle. "Kâğıt ağaçtan, ağaçta topraktan yapıldığı için secdemiz doğru olur." gibi bir düşünceyle.

Hâlbuki böyle bir şeyi, bizim büyüklerimiz uygun görmemişlerdir.Hâlbuki böyle bir şeyi, bizim büyüklerimiz uygun görmemişlerdir. Halı üzerine de secde edilebilir, tahta üzerine secde edilebilir. Halı üzerine de secde edilebilir, tahta üzerine secde edilebilir.

Burada da Peygamber sallallahu aleyhi veselem Efendimiz'in hasır üzerine secde ettiğini İmam Taberânı rivayet ediyor.Burada da Peygamber sallallahu aleyhi veselem Efendimiz'in hasır üzerine secde ettiğini İmam Taberânı rivayet ediyor. Demek ki hasırda bir beis yok, toprakta bir beis yok. Ama toprak insanın kendi alnına yapışabilir.Demek ki hasırda bir beis yok, toprakta bir beis yok. Ama toprak insanın kendi alnına yapışabilir. Ülkelerin iklimlerine göre de şartlar değişebilir. Ülkelerin iklimlerine göre de şartlar değişebilir.

Sonra göreceğiz mesela, Peygamber Efendimiz kuzu postu üzerinde namaz kılmayı severdi.Sonra göreceğiz mesela, Peygamber Efendimiz kuzu postu üzerinde namaz kılmayı severdi. İranlıların uygulamasının doğru olmadığını gösteriyor.İranlıların uygulamasının doğru olmadığını gösteriyor. Kuzu postu üstünde, yün olan, yapağı olan bir malzeme… Demek ki olabilir. Kuzu postu üstünde, yün olan, yapağı olan bir malzeme… Demek ki olabilir.

Peygamber Efendimiz dünyada hayatı, davranışları en iyi,Peygamber Efendimiz dünyada hayatı, davranışları en iyi, en ince teferruatına kadar tespit edilmiş bir insandır.en ince teferruatına kadar tespit edilmiş bir insandır. Onun kadar hayatının bütün teferruatı incelenmiş, tespit edilmiş ikinci bir şahıs yoktur.Onun kadar hayatının bütün teferruatı incelenmiş, tespit edilmiş ikinci bir şahıs yoktur. En meşhur insanların bile hayatlarının en aşağı yarısı meçhuldür.En meşhur insanların bile hayatlarının en aşağı yarısı meçhuldür. Özel hayatında ne yaptığını çok kimse bilmez, bazen de onu anlarsaÖzel hayatında ne yaptığını çok kimse bilmez, bazen de onu anlarsa o adamın ne kadar berbat bir adam olduğu anlaşılır. Peygamber Efendimiz öyle değil. o adamın ne kadar berbat bir adam olduğu anlaşılır. Peygamber Efendimiz öyle değil.

Peygamber Efendimiz'in uykusu, uyanıklığı, ev hali, çarşıdaki, pazardaki davranışları,Peygamber Efendimiz'in uykusu, uyanıklığı, ev hali, çarşıdaki, pazardaki davranışları, suyu nasıl içtiği, yemeği nasıl yediği, nasıl yattığı, ne yanına yattığı, geceleyin ne yaptığı,suyu nasıl içtiği, yemeği nasıl yediği, nasıl yattığı, ne yanına yattığı, geceleyin ne yaptığı, gündüz ne yaptığı, en ince teferruatına kadar tespit edilmiştir.gündüz ne yaptığı, en ince teferruatına kadar tespit edilmiştir. Bu secdeyle ilgili geçen haftalar okunmuş, yukarda yer almış olan bir rivayeti de okumak istiyorum. Bu secdeyle ilgili geçen haftalar okunmuş, yukarda yer almış olan bir rivayeti de okumak istiyorum.

Kâne yestahibbu en yekûne lehû fervetün medbûgatün yusallî aleyhâ. Kâne yestahibbu en yekûne lehû fervetün medbûgatün yusallî aleyhâ.

"Efendimiz terbiye edilmiş, hazırlanmış post üzerinde namaz kılmayı beğenirdi, hoş görürdü, severdi.""Efendimiz terbiye edilmiş, hazırlanmış post üzerinde namaz kılmayı beğenirdi, hoş görürdü, severdi." Demek ki bizim âlimlerimizin bize öğrettiği sünnet-i seniyye, Efendimiz'in davranışına uygun.Demek ki bizim âlimlerimizin bize öğrettiği sünnet-i seniyye, Efendimiz'in davranışına uygun. Öyle halı üzerine kâğıt koymaya, taş koymaya gerek yok. Öyle bir külfete lüzum yok. Öyle halı üzerine kâğıt koymaya, taş koymaya gerek yok. Öyle bir külfete lüzum yok.

Ebû Hureyre radiyallahu anh'tan Ebû Davut ve Hâkim rivayet etmiş. Ebû Hureyre radiyallahu anh'tan Ebû Davut ve Hâkim rivayet etmiş.

Kâne yüsemmî'l-ünsâ mine'l-hayli feresen. Kâne yüsemmî'l-ünsâ mine'l-hayli feresen.

"Peygamber Efendimiz binek hayvanlarından, kısrak dişi atı heres diye adlandırırdı. Heres adı verirdi." "Peygamber Efendimiz binek hayvanlarından, kısrak dişi atı heres diye adlandırırdı. Heres adı verirdi."

Biliyorsunuz Arapça'da "haris" süvari demektir. Herese üstüne binen manasına geliyor.Biliyorsunuz Arapça'da "haris" süvari demektir. Herese üstüne binen manasına geliyor. Bu kelimenin ilgili olduğu köken heres kelimesini de Bu kelimenin ilgili olduğu köken heres kelimesini de Peygamber Efendimiz'in kısrak kelimesi için kullandığını öğrenmiş oluyoruz.Peygamber Efendimiz'in kısrak kelimesi için kullandığını öğrenmiş oluyoruz. Efendimiz Kısrağa heres diyormuş. Efendimiz Kısrağa heres diyormuş.

Ayşe-i Sıddıka validemizden rivayet edildiğine göre; Ayşe-i Sıddıka validemizden rivayet edildiğine göre;

Kâne yüsemmî't-temra ve'l-lebene'l-atyabâni. "Efendimiz hurma ile süte iki en güzel gıda ismini verirmiş." Kâne yüsemmî't-temra ve'l-lebene'l-atyabâni.

"Efendimiz hurma ile süte iki en güzel gıda ismini verirmiş."

Atyeb en güzel demek, tayyip iyi demek, güzel demek, hoş demek.Atyeb en güzel demek, tayyip iyi demek, güzel demek, hoş demek. Atyeb onun ism-i tafdîli, en güzel demek.Atyeb onun ism-i tafdîli, en güzel demek. Atyeban sondaki an takısı iki tane olduğunu gösteriyor, tesniye takısı derler buna, tesniye vesikası. Atyeban sondaki an takısı iki tane olduğunu gösteriyor, tesniye takısı derler buna, tesniye vesikası.

Bu hurmayla sütü, ikisini birden en güzel gıda, en hoş gıda diye isimlendirir ve severdi.Bu hurmayla sütü, ikisini birden en güzel gıda, en hoş gıda diye isimlendirir ve severdi. Demek ki seviyordu, en hoş buluyordu, en faydalı buluyordu, en lezzetli buluyordu,Demek ki seviyordu, en hoş buluyordu, en faydalı buluyordu, en lezzetli buluyordu, onun için öyle isimlendiriyordu, gerçektende öyledir.onun için öyle isimlendiriyordu, gerçektende öyledir. Hurma son derece besleyici, kuvvetli bir meyvedir.Hurma son derece besleyici, kuvvetli bir meyvedir. Çok kuvvetli bir meyvedir ve Arabistan'da, Medine-i Münevvere'deÇok kuvvetli bir meyvedir ve Arabistan'da, Medine-i Münevvere'de en çok istiksal edilen yani üretilen meyve odur. Başka meyveler kolay kolay yetişmez.en çok istiksal edilen yani üretilen meyve odur. Başka meyveler kolay kolay yetişmez. Ama o bölgenin yetiştirdiği asıl, bölgesel, yöresel mahsulü hurmadır. Ama o bölgenin yetiştirdiği asıl, bölgesel, yöresel mahsulü hurmadır.

Aynı burada Avusturalya'ya mahsus meyveler vardır.Aynı burada Avusturalya'ya mahsus meyveler vardır. Türkiye'de olmayan sırf bu ülkede yetişen meyveler vardır.Türkiye'de olmayan sırf bu ülkede yetişen meyveler vardır. Türkiye'de, dünyanın başka yerlerinde görülmeyen bazı ağaçlar vardır.Türkiye'de, dünyanın başka yerlerinde görülmeyen bazı ağaçlar vardır. Sırf buraya mahsus mahlûklar vardır, kanguru gibi mesela.Sırf buraya mahsus mahlûklar vardır, kanguru gibi mesela. Oranında da en çok iklime uyum sağlayıp yetişen ve insanların işine yarayan meyvesi hurmadır.Oranında da en çok iklime uyum sağlayıp yetişen ve insanların işine yarayan meyvesi hurmadır. İşte o mübarekler, çok çeşitli gıdalar yetişmediğinden ülkede bu hurmayla idare ederler.İşte o mübarekler, çok çeşitli gıdalar yetişmediğinden ülkede bu hurmayla idare ederler. Aylarca günlerce hurmayla su içerlerdi, öyle geçirirlerdi.Aylarca günlerce hurmayla su içerlerdi, öyle geçirirlerdi. Bir hurmayla, bir gün idare ederlerdi. Bir hurmayla, bir gün idare ederlerdi. Bazen kıtlık zamanlarında bir hurmayı biraz birisi emip, ondan sonra biraz birisi emip, Bazen kıtlık zamanlarında bir hurmayı biraz birisi emip, ondan sonra biraz birisi emip, öylece açlıklarını teskin etmeye çalıştıkları olurdu. öylece açlıklarını teskin etmeye çalıştıkları olurdu.

Bir keresinde sanıyorumBir keresinde sanıyorum Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz 300 kişi kadar bir müfreze hazırladı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz 300 kişi kadar bir müfreze hazırladı. Onlara sadece bir torba hurma verdi. "Buyurun, vazifelisiniz.Onlara sadece bir torba hurma verdi. "Buyurun, vazifelisiniz. Falanca yolu tutun, düşmanı oradan geçirmeyin ve düşmanla çarpışın." diye 300 kişiyi gönderdi. Falanca yolu tutun, düşmanı oradan geçirmeyin ve düşmanla çarpışın." diye 300 kişiyi gönderdi.

Sadece bir miktar kuru hurma ile çok değil.Sadece bir miktar kuru hurma ile çok değil. Onun için o müfrezenin komutanı olan mübarek sahabe rıdvânullahi aleyhim ecmaîn, herkese günde 1 tane hurma veriyor,Onun için o müfrezenin komutanı olan mübarek sahabe rıdvânullahi aleyhim ecmaîn, herkese günde 1 tane hurma veriyor, bir hurmayla idare ediyorlar.bir hurmayla idare ediyorlar. imam Nebevinin Riyazü's-Salihin'ninde geniş olarak onların macerası anlatılmıştır. imam Nebevinin Riyazü's-Salihin'ninde geniş olarak onların macerası anlatılmıştır.

Günde bir hurmayla idare ediyorlar, başka bir şey yok, ne ekmek, ne buğday,Günde bir hurmayla idare ediyorlar, başka bir şey yok, ne ekmek, ne buğday, ne un, ne çörek, ne peksimet, ne börek, ne başka bir şey... Sadece bir tek hurma.ne un, ne çörek, ne peksimet, ne börek, ne başka bir şey... Sadece bir tek hurma. Hurmalarda herhalde buranın bazı hurmaları var, etli, şişman,Hurmalarda herhalde buranın bazı hurmaları var, etli, şişman, başparmak boyunda, herhalde öylede değildir.başparmak boyunda, herhalde öylede değildir. Tahmin ediyorum ki hurmalarda onun yarısı kadar. Eti daha az.Tahmin ediyorum ki hurmalarda onun yarısı kadar. Eti daha az. İşte Acve hurmasını biliyoruz. Etinin kalınlığı da yarısından da az. İşte Acve hurmasını biliyoruz. Etinin kalınlığı da yarısından da az. Efendimiz Acve hurmasını Çok severdi. Bir hurmayla idare ederlerdi mübarekler. Efendimiz Acve hurmasını Çok severdi. Bir hurmayla idare ederlerdi mübarekler.

Tabi bu geleneksel yiyeceklerin yanında, birde süt olursa o da geleneksel.Tabi bu geleneksel yiyeceklerin yanında, birde süt olursa o da geleneksel. Çünkü deve beslerlerdi. Devenin sütünden istifa ederlerdi. Süt de en kıymetli gıdadır. Çünkü deve beslerlerdi. Devenin sütünden istifa ederlerdi. Süt de en kıymetli gıdadır. Dünya üzerinde en kıymetli gıdalardan biride süttür. Dünya üzerinde en kıymetli gıdalardan biride süttür.

Çünkü bir yavrunun büyümesi için gerekli bütün malzeme, madde sütün içinde mevcuttur.Çünkü bir yavrunun büyümesi için gerekli bütün malzeme, madde sütün içinde mevcuttur. Yağ, protein, karbonhidrat, vitaminler mevcuttur. Yağ, protein, karbonhidrat, vitaminler mevcuttur. Bebek olur olmaz tek gıdayla beslendiği halde büyür, gelişir, sevimli, tombul bir yavru olur. Süt kâfidir. Bebek olur olmaz tek gıdayla beslendiği halde büyür, gelişir, sevimli, tombul bir yavru olur. Süt kâfidir.

Çok kıymetli bir gıdadır. Sütü emdiği zaman mide de peynirleşir.Çok kıymetli bir gıdadır. Sütü emdiği zaman mide de peynirleşir. Zaten peyniri yapan kişiler de kuzu midesinden alınmış malzemeyi maya olarak kullanıyorlar.Zaten peyniri yapan kişiler de kuzu midesinden alınmış malzemeyi maya olarak kullanıyorlar. Ya da domuz yavrusundan alınan malzemeyi peynir mayası olarak kullanıyorlar. Ya da domuz yavrusundan alınan malzemeyi peynir mayası olarak kullanıyorlar. Bunun içine katıyorlar peynir oluyor. Bunun içine katıyorlar peynir oluyor. Bu hurma ile süt çok güzel gider, çok tatlı olur, bal ile kaymak gibi olur. Bu hurma ile süt çok güzel gider, çok tatlı olur, bal ile kaymak gibi olur. Hurma bal gibi olur süt de kaymak gibi olur. Hurma bal gibi olur süt de kaymak gibi olur.

Onun için Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bu iki gıdaya atyeban demiş.Onun için Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bu iki gıdaya atyeban demiş. İki tayyip, iki hoş, iki en hoş, sadece hoş demiyor, iki en hoş gıda. İki tayyip, iki hoş, iki en hoş, sadece hoş demiyor, iki en hoş gıda.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz eve gelirdi. Kendisi; "Yiyecek var mı?" derdi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz eve gelirdi. Kendisi; "Yiyecek var mı?" derdi.

"Ya Rasulallah! Evde bugün yiyecek hiçbir şey mevcut değil." deyince validelerimiz… "Ya Rasulallah! Evde bugün yiyecek hiçbir şey mevcut değil." deyince validelerimiz…

Öyle bir şey yok, mutfak yok.Öyle bir şey yok, mutfak yok. Bizde mutfak vardır, çamaşırhane vardır, yatak odası vardır, çalışma odası vardır, Bizde mutfak vardır, çamaşırhane vardır, yatak odası vardır, çalışma odası vardır, oturma odası vardır, yatak odası vardır, misafir odası vardır. oturma odası vardır, yatak odası vardır, misafir odası vardır.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in hanımlarının odalarıPeygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in hanımlarının odaları bir arşın eninde, üç arşın boyundaydı. Bu rakam bir somya kadar demektir.bir arşın eninde, üç arşın boyundaydı. Bu rakam bir somya kadar demektir. Bir somya kadar olduğunu, odaların tek kişilik somya kadar olduğunu gösteriyor.Bir somya kadar olduğunu, odaların tek kişilik somya kadar olduğunu gösteriyor. Mübarek annelerimizin odaları bir somya boyundaydı. Mübarek annelerimizin odaları bir somya boyundaydı.

Yani bizim en küçük evlerden bir tanesine kaç tane somya sığar? Oradan ölçün. Yani bizim en küçük evlerden bir tanesine kaç tane somya sığar? Oradan ölçün.

Gelip sorardı. Oda var, odada belki bir örtü vardı.Gelip sorardı. Oda var, odada belki bir örtü vardı. Peygamber Efendimiz'in içi hurma yünleriyle doldurulmuş meşinden, deri bir yatağı vardı.Peygamber Efendimiz'in içi hurma yünleriyle doldurulmuş meşinden, deri bir yatağı vardı. Çünkü deri bulunuyordu da dokuma kumaş bulunmuyordu.Çünkü deri bulunuyordu da dokuma kumaş bulunmuyordu. Pamuk yok, başka bir şey yok.Pamuk yok, başka bir şey yok. Ancak Yemen'den gelirse o da çok pahalıydı.Ancak Yemen'den gelirse o da çok pahalıydı. Deriyi tüylerini yolup, terbiye edip birbirlerine bitiştirebilirlerse oluyordu. Deriyi tüylerini yolup, terbiye edip birbirlerine bitiştirebilirlerse oluyordu.

Deriden, içi de hurmanın lifleriyle dolu bir yatağı vardı.Deriden, içi de hurmanın lifleriyle dolu bir yatağı vardı. Hurmanın böyle saç gibi, kahverengi ipleri vardır. Onlarla dolu bir şeyi vardı. Hurmanın böyle saç gibi, kahverengi ipleri vardır. Onlarla dolu bir şeyi vardı.

Bir keresinde zengin bir hanımefendi Peygamber Efendimiz'e bir güzel yatak hazırladı, gönderdi.Bir keresinde zengin bir hanımefendi Peygamber Efendimiz'e bir güzel yatak hazırladı, gönderdi. Yatsın, bende sevap kazanayım diye Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'e bir yatak gönderdi. Yatsın, bende sevap kazanayım diye Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'e bir yatak gönderdi.

Peygamber Efendimiz o gece o yatakta yattı. Çok rahat, tatlı tatlı uyudu.Peygamber Efendimiz o gece o yatakta yattı. Çok rahat, tatlı tatlı uyudu. Ama o tatlı uykudan teheccüd namazına kalkamadı.Ama o tatlı uykudan teheccüd namazına kalkamadı. Çok tatlı olduğu için uyku, teheccüd namazına kalkamadı.Çok tatlı olduğu için uyku, teheccüd namazına kalkamadı. Ertesi gün bu yatağı alıp sahibine iade etti.Ertesi gün bu yatağı alıp sahibine iade etti. Rahatı kendisi istemiyor, bulamadığından değil, parası olmadığından değil. Rahatı kendisi istemiyor, bulamadığından değil, parası olmadığından değil.

Çünkü bazen sofra örtüsüne yayıp da üstüne yığılacak kadar gelirdi para, avuç avuç dağıtırdı.Çünkü bazen sofra örtüsüne yayıp da üstüne yığılacak kadar gelirdi para, avuç avuç dağıtırdı. Sabaha geleni akşama bırakmazdı, akşama geleni sabaha bırakmazdı, herkese dağıtırdı, biterdi.Sabaha geleni akşama bırakmazdı, akşama geleni sabaha bırakmazdı, herkese dağıtırdı, biterdi. İsteseydi; "Bu lazım olur." diye ayırabilirdi, ayırmazdı. İsteseydi; "Bu lazım olur." diye ayırabilirdi, ayırmazdı.

Onun için büyüklerimizin bize nakledilmiş olan sözleri vardır. Onun için büyüklerimizin bize nakledilmiş olan sözleri vardır.

Yevmi cedit, rızkı cedit. "Yeni bir gün, yeni bir rızk." Yani biriktirmeye lüzum yok demektir.Yevmi cedit, rızkı cedit. "Yeni bir gün, yeni bir rızk." Yani biriktirmeye lüzum yok demektir. "Yeni bir gün, güneş doğarken Cenabı Hakk'ın rızkı da o gün gelir." diye düşünürlerdi. "Yeni bir gün, güneş doğarken Cenabı Hakk'ın rızkı da o gün gelir." diye düşünürlerdi.

Eski hanımlardan bir tanesi, salih bir kimseye hüsnü zan edip;Eski hanımlardan bir tanesi, salih bir kimseye hüsnü zan edip; "Bu iyi müslüman, mütedeyyin iyi bir insan…" diye onunla evlenmiş, hanım."Bu iyi müslüman, mütedeyyin iyi bir insan…" diye onunla evlenmiş, hanım. İyi derviş, iyi sofu, iyi muttaki insan diye evlenmiş.İyi derviş, iyi sofu, iyi muttaki insan diye evlenmiş. Eve gelince birde bakmış ki birazcık dolapta yiyecekler var. Eve gelince birde bakmış ki birazcık dolapta yiyecekler var.

Demiş; "Sen benim umduğum gibi çıkmadın, dolapta yiyecek biriktiriyorsun.Demiş; "Sen benim umduğum gibi çıkmadın, dolapta yiyecek biriktiriyorsun. Dışardan göründüğün gibi değilsin." Dışardan göründüğün gibi değilsin."

Sonra ne oldu bilmiyorum, evliliği devam ettirmedi sanırım. Böyleymiş yani bizler çok farklı insanlarız. Sonra ne oldu bilmiyorum, evliliği devam ettirmedi sanırım. Böyleymiş yani bizler çok farklı insanlarız.

Bunların bilinmesinde bizim için ne fayda vardır? Bunların bilinmesinde bizim için ne fayda vardır?

Biz içinde yaşadığımız şartların ne kadar mükemmel olduğunu bilip Allah'a çok şükretmeliyiz. Biz içinde yaşadığımız şartların ne kadar mükemmel olduğunu bilip Allah'a çok şükretmeliyiz.

Biz o mübareklerin zamanındaki ki hükümdarlar gibi yaşıyoruz her birimiz.Biz o mübareklerin zamanındaki ki hükümdarlar gibi yaşıyoruz her birimiz. İşçiyiz, işçi emeklisiyiz, bilmem malulen emekliyiz, bilmem işte kiradayız.İşçiyiz, işçi emeklisiyiz, bilmem malulen emekliyiz, bilmem işte kiradayız. Ne olursa olsun, o devirdeki nerede hükümdar varsa;Ne olursa olsun, o devirdeki nerede hükümdar varsa; Gassani hükümdarı vardır Suriye'de, Ürdün'de, Irak tarafında, Bahreyn'de, Acez'de, Yemen'de. Gassani hükümdarı vardır Suriye'de, Ürdün'de, Irak tarafında, Bahreyn'de, Acez'de, Yemen'de.

O hükümdarların rahatı bizden fazla değildir. Biz onlardan daha rahatız.O hükümdarların rahatı bizden fazla değildir. Biz onlardan daha rahatız. Onların beğendikleri binekleri, bizim en eski model arabamızın yanında solda sıfır kalır. Onların beğendikleri binekleri, bizim en eski model arabamızın yanında solda sıfır kalır.

Çünkü deveye binerken doğru düzgün tutunmazsan tepe taklak düşersin.Çünkü deveye binerken doğru düzgün tutunmazsan tepe taklak düşersin. Yürürken çalkalana çalkalana miden, bağırsakların, karaciğerin mahvolur. Yürürken çalkalana çalkalana miden, bağırsakların, karaciğerin mahvolur. Çünkü deve lap lap yürür, üstündeki de zangır zangır sallanır.Çünkü deve lap lap yürür, üstündeki de zangır zangır sallanır. Ama onlara göre iyi bir binektir. Çünkü o da olmayıp kumların üstünde bata çıka yürümekte vardır. Ama onlara göre iyi bir binektir. Çünkü o da olmayıp kumların üstünde bata çıka yürümekte vardır.

Yattıkları yerlerin sıcaklığı, serinliği bakımından, gölgelikler bakımından,Yattıkları yerlerin sıcaklığı, serinliği bakımından, gölgelikler bakımından, giydiğimiz elbiselerin yüzde yüz pamuk olması bakımından, vesaire bakımından bilin kigiydiğimiz elbiselerin yüzde yüz pamuk olması bakımından, vesaire bakımından bilin ki biz asrısaadetteki, civardaki hükümdarlar kadar rahat içindeyizdir. biz asrısaadetteki, civardaki hükümdarlar kadar rahat içindeyizdir.

Bundan ne çıkar? Şükür çıkar. "Yâ Rabbi! Çok şükür.Bundan ne çıkar?

Şükür çıkar. "Yâ Rabbi! Çok şükür.
Ben yüzü kara kul, bir sürü hatası olan bir kimse olmama rağmen, sen bana ne nimetler veriyorsun. Ben yüzü kara kul, bir sürü hatası olan bir kimse olmama rağmen, sen bana ne nimetler veriyorsun.

O Habibullah, senin en sevgili kulun olan o Peygamberim deO Habibullah, senin en sevgili kulun olan o Peygamberim de nasıl zor şartlar altında yaşamış?" diye ağlamamız lazım bizim. Halimize şükretmemiz lazım. nasıl zor şartlar altında yaşamış?" diye ağlamamız lazım bizim. Halimize şükretmemiz lazım.

Hanımların beylerini sıkıştırmaması lazım;Hanımların beylerini sıkıştırmaması lazım; "Yüzük isterim, bilezik isterim, küpe isterim, bilmem bir daha isterim,"Yüzük isterim, bilezik isterim, küpe isterim, bilmem bir daha isterim, bu ev küçük geliyor, bu araba eski, bu böyle, şu şöyle…"bu ev küçük geliyor, bu araba eski, bu böyle, şu şöyle…" Hiç böyle bir şey demeye aslında yanaşmamamız lazım, korkmamız lazım bir de. Hiç böyle bir şey demeye aslında yanaşmamamız lazım, korkmamız lazım bir de.

Yani: "Allah bu kadar nimet veriyor, verdiği nimetleri beğenmiyoruz." diye korkmamız lazım.Yani: "Allah bu kadar nimet veriyor, verdiği nimetleri beğenmiyoruz." diye korkmamız lazım. İşin doğrusu budur. O kadar eski ile de mukayese etmeye de lüzum yok.İşin doğrusu budur.

O kadar eski ile de mukayese etmeye de lüzum yok.
Çünkü Türkiye'deki bizim gariban hemşerilerimizi düşünelim; köyümüzü, kentimiz, kasabamızı… Çünkü Türkiye'deki bizim gariban hemşerilerimizi düşünelim; köyümüzü, kentimiz, kasabamızı…

Bursa'nın köylerinden biriyle dün telefonda görüştüm. 110 santim kar varmış.Bursa'nın köylerinden biriyle dün telefonda görüştüm. 110 santim kar varmış. "Biz burada, Sidney çok sıcaktı, serin yerler aradık." dedim. "Biz burada, Sidney çok sıcaktı, serin yerler aradık." dedim.

"Vaay! Öyle mi?" dedi. Baya bir imrendi. Çünkü 110 santim kar varmış."Vaay! Öyle mi?" dedi. Baya bir imrendi. Çünkü 110 santim kar varmış. Daha söyleseydim önümde karpuz vardı. Daha söyleseydim önümde karpuz vardı. Ben ona üzümler salkım salkım falan deseydim zavallı artık onları duyunca nasıl yutkunurdu bilmem. Ben ona üzümler salkım salkım falan deseydim zavallı artık onları duyunca nasıl yutkunurdu bilmem. Ya Rabbi! Çok şükür. Lein şekertum le-ezîdennekum ve lein kefartum inne azâbî le-şedîdün. Ya Rabbi! Çok şükür.

Lein şekertum le-ezîdennekum ve lein kefartum inne azâbî le-şedîdün.

"Şükrü bilirse insan, durumu bilirse, Cenabı Hakk'ın ikramını,"Şükrü bilirse insan, durumu bilirse, Cenabı Hakk'ın ikramını, büyüklüğünü bilirse Allah sever, şükreden kulun nimetini arttırır." büyüklüğünü bilirse Allah sever, şükreden kulun nimetini arttırır."

Şükrü bilmeyen, nankörlük eden, kıymetini bilmeyenŞükrü bilmeyen, nankörlük eden, kıymetini bilmeyen içinde bulunduğu nimetin güzelliğini anlayamayandan da nimetleri alır.içinde bulunduğu nimetin güzelliğini anlayamayandan da nimetleri alır. Allah bizi nimetlerin kadrini bilenlerden eylesin, cahillerden eylemesin. Allah bizi nimetlerin kadrini bilenlerden eylesin, cahillerden eylemesin.

Kâne yeşteddü aleyhi en yücede minhü'r-rîhu. Ayşe-i Sıddıka validemizden, diğer bir rivayet.Kâne yeşteddü aleyhi en yücede minhü'r-rîhu.

Ayşe-i Sıddıka validemizden, diğer bir rivayet.
"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in,"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in, kendisinden hoşlanılmayan bir koku duyulmasından çok üzülürdü." Böyle bir şeyi hiç istemezdi. kendisinden hoşlanılmayan bir koku duyulmasından çok üzülürdü." Böyle bir şeyi hiç istemezdi.

Yani diyelim ki bir insanın teri kokar, koltukaltı kokar, çok terlemiştir,Yani diyelim ki bir insanın teri kokar, koltukaltı kokar, çok terlemiştir, o gün banyo yapmamıştır, muazzam kokar. Bazen tekeden beter kokar. Ayağı kokar. o gün banyo yapmamıştır, muazzam kokar. Bazen tekeden beter kokar. Ayağı kokar.

Bizim Türkiye de adettir, yün çorap giyer köylüler.Bizim Türkiye de adettir, yün çorap giyer köylüler. Ondan sonrada o çorabı uzun zaman yıkamazlar.Ondan sonrada o çorabı uzun zaman yıkamazlar. Kaç gün giyerler, ayağını şöyle bir çıkarttığı zaman,Kaç gün giyerler, ayağını şöyle bir çıkarttığı zaman, otobüste çıkartırsa otobüstekilerin hepsi arkaya döner. otobüste çıkartırsa otobüstekilerin hepsi arkaya döner.

"Bu koku nereden geliyor?" diye şöyle bakarlar."Bu koku nereden geliyor?" diye şöyle bakarlar. Ayakkabısı sıkıştırdı diye çıkartıyor ama ondan gelen koku korkunç. Ayakkabısı sıkıştırdı diye çıkartıyor ama ondan gelen koku korkunç.

Bir insan size bir şey sormaya gelir.Bir insan size bir şey sormaya gelir. "Aman Ya Rabbi! Koltuğunun altından bir koku geliyor, mahvoldun. "Aman Ya Rabbi! Koltuğunun altından bir koku geliyor, mahvoldun. Peygamber Efendimiz işte böyle kokuların olmasını hiç istemezdi. Peygamber Efendimiz işte böyle kokuların olmasını hiç istemezdi. Onun için son derece temizliğe dikkat ederdi. Onun için son derece temizliğe dikkat ederdi. Ve temizliğin her çeşidini, dünyanın en zor şartları altında,Ve temizliğin her çeşidini, dünyanın en zor şartları altında, dünyanın en mahrumiyetli bölgesinde yaşayan ilk müslümanlara öğretmiştir. dünyanın en mahrumiyetli bölgesinde yaşayan ilk müslümanlara öğretmiştir.

Hatta dişlerini tertemiz, pırıl pırıl temizlenmesi dâhildir. Bu temizlemeyi neyle yapıyorlardı? Hatta dişlerini tertemiz, pırıl pırıl temizlenmesi dâhildir.

Bu temizlemeyi neyle yapıyorlardı?

Ağaç dalıyla. Misvak denilen ağaç dalıyla yapıyorlardı.Ağaç dalıyla. Misvak denilen ağaç dalıyla yapıyorlardı. Dalı kesiyorlardı, dişlerini onunla fırçalıyorlardı.Dalı kesiyorlardı, dişlerini onunla fırçalıyorlardı. Misvak; son derece sıhhi bakımdan önemli bir madde ihtiva ediyor.Misvak; son derece sıhhi bakımdan önemli bir madde ihtiva ediyor. Yani bu dişleri fırçalamakta kullandıkları çöl bitkisidir. Tabi ki bu misvağın otuz, kırk çeşidi varmış. Yani bu dişleri fırçalamakta kullandıkları çöl bitkisidir. Tabi ki bu misvağın otuz, kırk çeşidi varmış.

Hatta bizim bildiğimiz ağaçlardan bile sizde yapabilirsiniz.Hatta bizim bildiğimiz ağaçlardan bile sizde yapabilirsiniz. Elinize bir dal alıp biraz kesin ucunu, hart hart, dişinizle tazyik yapa yapa gevşetirseniz, o da bir fırça olur.Elinize bir dal alıp biraz kesin ucunu, hart hart, dişinizle tazyik yapa yapa gevşetirseniz, o da bir fırça olur. Ama misvak denilen ağacın içindeki madde, bir kere antiseptik denilenAma misvak denilen ağacın içindeki madde, bir kere antiseptik denilen yani mikrop öldürücü bir madde, ağızdaki mikropları öldürüyor. yani mikrop öldürücü bir madde, ağızdaki mikropları öldürüyor.

İkincisi, asit söndürücü özelliği olan, yani baz özelliği olan bir madde.İkincisi, asit söndürücü özelliği olan, yani baz özelliği olan bir madde. Diğer tür yemek artıklarının diş arasında kalmasından mikroplar, Diğer tür yemek artıklarının diş arasında kalmasından mikroplar, bakteriler, onları bozduğu zaman ağızda da koku oluyor ve asit meydana geliyor.bakteriler, onları bozduğu zaman ağızda da koku oluyor ve asit meydana geliyor. Asit meydana gelince de dişlerin malzemesini asit kemiriyor. Sonra dişler, onlar çürüyor asit olduğundan. Asit meydana gelince de dişlerin malzemesini asit kemiriyor. Sonra dişler, onlar çürüyor asit olduğundan.

Bu misvak, asidi söndüren bir maddeye sahip olduğundanBu misvak, asidi söndüren bir maddeye sahip olduğundan dişlerinizi fırçaladığınız zaman asiti yok etmiş oluyor. dişlerinizi fırçaladığınız zaman asiti yok etmiş oluyor.

Rahmetli bir diş doktoru vardı. Ankara'da bizim tanıdığımız, kendisine gittiğimiz Fikret Bey diye.Rahmetli bir diş doktoru vardı. Ankara'da bizim tanıdığımız, kendisine gittiğimiz Fikret Bey diye. O biraz inceleme yapmış, bazı icatları da vardır.O biraz inceleme yapmış, bazı icatları da vardır. Yani misvağı dişin en arkasına kadar götürmek için âlet yapmış, Yani misvağı dişin en arkasına kadar götürmek için âlet yapmış, böyle oraları da temizleyecek diye göstermişti bana rahmetli. böyle oraları da temizleyecek diye göstermişti bana rahmetli.

"Hocam! Ülkemizdeki insanların yüzde doksanının dişlerinin kökünde, dişin kökünde iltihap vardır."Hocam! Ülkemizdeki insanların yüzde doksanının dişlerinin kökünde, dişin kökünde iltihap vardır. Buna biz tıpta piyore hastalığı deriz. Dişin kökü siniri iltihaplanır, iltihaplanınca kökü sallanır, çıkar.Buna biz tıpta piyore hastalığı deriz. Dişin kökü siniri iltihaplanır, iltihaplanınca kökü sallanır, çıkar. Yani dişin önemli bir hastalığı, yaygın bir hastalığı, yüzde doksandır.Yani dişin önemli bir hastalığı, yaygın bir hastalığı, yüzde doksandır. Bu hastalık misvak kullananlarda görülmüyor." dedi.Bu hastalık misvak kullananlarda görülmüyor." dedi. Çünkü mikrop öldürücü özelliği olduğundan o mikropları öldürdüğünden diş hep sağlam kalıyor. Çünkü mikrop öldürücü özelliği olduğundan o mikropları öldürdüğünden diş hep sağlam kalıyor.

Benimle diş tedavisine gelmiş ihvanımızdan birisi vardı.Benimle diş tedavisine gelmiş ihvanımızdan birisi vardı. "Evet, bende misvak kullandım, dişim çok sağlıklı oldu. Dişim hep kanıyordu." dedi."Evet, bende misvak kullandım, dişim çok sağlıklı oldu. Dişim hep kanıyordu." dedi. Yani abdest alırken bile saatlerce kanı durmuyormuş.Yani abdest alırken bile saatlerce kanı durmuyormuş. Şöyle biraz elma yiyecek olsa bile kanıyormuş. Şöyle biraz dudağını, dişini sıksa kanıyormuş.Şöyle biraz elma yiyecek olsa bile kanıyormuş. Şöyle biraz dudağını, dişini sıksa kanıyormuş. Diş etleri hep yaraymış, misvak kullanmış bunların hepsi geçmiş. Diş etleri hep yaraymış, misvak kullanmış bunların hepsi geçmiş.

Doktor dedi ki; "Otur bakayım şu koltuğa, dişçi koltuğuna." Oturdu. "Yaslan bakayım arkaya." Yaslandı.Doktor dedi ki; "Otur bakayım şu koltuğa, dişçi koltuğuna." Oturdu. "Yaslan bakayım arkaya." Yaslandı. "Aç bakayım ağzını." Açtı. Hayretler içinde kaldı. "Aman! Gerçekten çok güzel."Aç bakayım ağzını." Açtı. Hayretler içinde kaldı. "Aman! Gerçekten çok güzel. Gelin." dedi bize de gösterdi. Bizde baktık.Gelin." dedi bize de gösterdi. Bizde baktık. Benim dünyada gördüğüm en güzel dişler ve dişetleri, en sağlıklı dişetleri.Benim dünyada gördüğüm en güzel dişler ve dişetleri, en sağlıklı dişetleri. İnci gibi dişler, gayet güzel, açık pembe son derece sıhhatli dişetleri. Sebep? İnci gibi dişler, gayet güzel, açık pembe son derece sıhhatli dişetleri.

Sebep?

Misvak kullanımı. Hem de yara içindeyken, diş etleri hasta iken, hastalığı da geçiriyor.Misvak kullanımı. Hem de yara içindeyken, diş etleri hasta iken, hastalığı da geçiriyor. O güzel hâle getiriyor. Peygamber Efendimiz derdi ki; "Benim yanıma, ağzınız kokuyorken gelmeyin."O güzel hâle getiriyor.

Peygamber Efendimiz derdi ki; "Benim yanıma, ağzınız kokuyorken gelmeyin."
Çünkü ağzı yıkamazsanız yağlar, yemek artıkları arada kalır, onlarda kokar. Ağzı kokar konuşurken.Çünkü ağzı yıkamazsanız yağlar, yemek artıkları arada kalır, onlarda kokar. Ağzı kokar konuşurken. "Bana öyle gelmeyin, dişlerinizi misvaklayın." derdi."Bana öyle gelmeyin, dişlerinizi misvaklayın." derdi. Misvak kullanmak o kadar önemli ki bir misvak tarihi olayıyla bunu anlatayım. İlginç bir olay… Misvak kullanmak o kadar önemli ki bir misvak tarihi olayıyla bunu anlatayım. İlginç bir olay…

İslâm orduları etrafı fethetme, İslâm'ı yaymak için gittikleri zaman Mısır'da duraksamışlar.İslâm orduları etrafı fethetme, İslâm'ı yaymak için gittikleri zaman Mısır'da duraksamışlar. Muhasara uzun sürmüş, Hz. Ömer de üzülmüş; "Niye bu kadar uzadı, bu Mısır'ın fethi." diye. Muhasara uzun sürmüş, Hz. Ömer de üzülmüş; "Niye bu kadar uzadı, bu Mısır'ın fethi." diye.

Komutana; "Sizin bir hatanız var herhalde, bir kusurunuz var. Allah fetih nasip etmiyor.Komutana; "Sizin bir hatanız var herhalde, bir kusurunuz var. Allah fetih nasip etmiyor. Söyle bakalım günlük hayatınızı nasıl geçirdiğinizi bana bir yazın, ben kusurunuzu bir anlayayım.Söyle bakalım günlük hayatınızı nasıl geçirdiğinizi bana bir yazın, ben kusurunuzu bir anlayayım. Yazın bakayım, bana bildirin." demiş. Bunlarda anlatmışlar, göndermişler mektupla. Yazın bakayım, bana bildirin." demiş. Bunlarda anlatmışlar, göndermişler mektupla.

Tamam, bir kusur yok. Hz. Ömer'in göreceği bir kusur yok.Tamam, bir kusur yok. Hz. Ömer'in göreceği bir kusur yok. Her şey güzel, sabah namazına vaktinde kalkıyorlar. Her şey güzel, sabah namazına vaktinde kalkıyorlar. İşrak namazını kılıyorlar, tüm riayet ediyorlar. Cemaatle namaz kılıyorlar, her şey sünnete uygun.İşrak namazını kılıyorlar, tüm riayet ediyorlar. Cemaatle namaz kılıyorlar, her şey sünnete uygun. Mektubun altında: "Yalnız; Ya Emire'l-Mü'minin!Mektubun altında: "Yalnız; Ya Emire'l-Mü'minin! Bugünlerde misvağımız bittiğinden, dişlerimizi fırçalayamıyoruz." demişler. Bugünlerde misvağımız bittiğinden, dişlerimizi fırçalayamıyoruz." demişler.

Hz. Ömer Efendimiz, hemen Medine-i Münevvere'den deve yükleriyle misvak göndermiş.Hz. Ömer Efendimiz, hemen Medine-i Münevvere'den deve yükleriyle misvak göndermiş. Mısır'daki ordusuna cephane değil, silah değil, mızrak değil, ok değil, misvak göndermiş.Mısır'daki ordusuna cephane değil, silah değil, mızrak değil, ok değil, misvak göndermiş. O misvakların gelmesinden bir iki gün sonra, karşı taraf;O misvakların gelmesinden bir iki gün sonra, karşı taraf; "Teslim olacağız, şartları bildirin." Diye kendileri müracaat etmiş. Fütuhat nasip olmuş. "Teslim olacağız, şartları bildirin." Diye kendileri müracaat etmiş. Fütuhat nasip olmuş.

Sahabeyi kirâm, Efendimiz'in sünnetine bu kadar önem verirlerdi. Biz; Sahabeyi kirâm, Efendimiz'in sünnetine bu kadar önem verirlerdi. Biz;

"Ne ilgisi var? diyebiliriz. Ama, Hz. Ömer'den daha mı iyi bileceğiz? "Ne ilgisi var? diyebiliriz. Ama, Hz. Ömer'den daha mı iyi bileceğiz?

Onlar evliyaullah. Evliyaullahın da en yüksek rütbelileri.Onlar evliyaullah. Evliyaullahın da en yüksek rütbelileri. Hem de cennetle müjdelenmiş, Aşere-i Mübeşşere'den. Hem de cennetle müjdelenmiş, Aşere-i Mübeşşere'den.

Peygamber Efendimiz'in türbesinde kalıcı olmak kaç kula nasip oldu?Peygamber Efendimiz'in türbesinde kalıcı olmak kaç kula nasip oldu? Birisi Ebu Bekir Sıddık'tı, diğeri Ömer-ül Faruk, o kadar. Birisi Ebu Bekir Sıddık'tı, diğeri Ömer-ül Faruk, o kadar.

Efendimiz kendisinden bir çirkin koku sadır olmasını sevmezdi.Efendimiz kendisinden bir çirkin koku sadır olmasını sevmezdi. Onun için temizliğin her çeşidine riayet ederdi. Onun için temizliğin her çeşidine riayet ederdi. Dişler tertemiz, koltukaltı tertemiz, kasıklar tertemiz, tırnak, parmak uçları tertemiz,Dişler tertemiz, koltukaltı tertemiz, kasıklar tertemiz, tırnak, parmak uçları tertemiz, sünnet mahalli tertemiz, her şey tertemiz. sünnet mahalli tertemiz, her şey tertemiz.

Adamlar mahrumiyet içinde yaşıyorlar, kıvranıyorlardı.Adamlar mahrumiyet içinde yaşıyorlar, kıvranıyorlardı. Ama her şey tertemizdi. Her şey tertemizdi. Bu çok önemlidir. Çünkü: Ama her şey tertemizdi. Her şey tertemizdi. Bu çok önemlidir. Çünkü:

Et-tuhûru şatru'l-îmâni. "Temiz olmak imanın yarısıdır." Et-tuhûru şatru'l-îmâni.

"Temiz olmak imanın yarısıdır."

Her yönden temiz olacak müslüman.Her yönden temiz olacak müslüman. Bedeni, elbisesi, vücudu, ağzı, mânevî bakımdan kalbi, aklı, fikri, niyeti her şeyi temiz olacak. Bedeni, elbisesi, vücudu, ağzı, mânevî bakımdan kalbi, aklı, fikri, niyeti her şeyi temiz olacak.

Hem maddî bakımdan, hem de mânevî bakımdan müslümanın tertemiz olması lazım.Hem maddî bakımdan, hem de mânevî bakımdan müslümanın tertemiz olması lazım. Pis kokmakta olan çorapla namaz kılacağına onu dışarıda bırak çıplak ayaklarınıPis kokmakta olan çorapla namaz kılacağına onu dışarıda bırak çıplak ayaklarını güzelce şadırvanda yıka tertemiz, öyle gel namazını kıl da ben arkanda namaz kılarken,güzelce şadırvanda yıka tertemiz, öyle gel namazını kıl da ben arkanda namaz kılarken, ayak kokundan ölecek duruma gelmeyeyim. ayak kokundan ölecek duruma gelmeyeyim.

Kâne yeşüddü sulbehû bi'l-haceri mine'l-garasi. Kâne yeşüddü sulbehû bi'l-haceri mine'l-garasi.

"Efendimiz yemek olmadığından, karnına, beline -böğrüne diyelim- taş bağlardı.""Efendimiz yemek olmadığından, karnına, beline -böğrüne diyelim- taş bağlardı." Yassı sıcak taş bağlardı. Biraz açlığın ıstırabını geçirsin, acıyı duyurmasın diye. Bu nedendir? Yassı sıcak taş bağlardı. Biraz açlığın ıstırabını geçirsin, acıyı duyurmasın diye.

Bu nedendir?

Eline geçeni fukaraya dağıttığındandı.Eline geçeni fukaraya dağıttığındandı. Evde depo etmediğinden, biriktirmediğinden ve bazen de çevrede yiyecek, içecek bir şey bulunmadığındandı.Evde depo etmediğinden, biriktirmediğinden ve bazen de çevrede yiyecek, içecek bir şey bulunmadığındandı. Aylarca evinde duman tütmezdi. Yani ocak yanmazdı, aş pişmezdi. Ne yaparlardı? Aylarca evinde duman tütmezdi. Yani ocak yanmazdı, aş pişmezdi.

Ne yaparlardı?

Günlerce hurmayla, suyla idare ederlerdi. Hurma yerlerdi, su içerlerdi.Günlerce hurmayla, suyla idare ederlerdi. Hurma yerlerdi, su içerlerdi. Süt bulurlarsa süt de içerlerdi, oh bugün daha iyi. Süt bulurlarsa süt de içerlerdi, oh bugün daha iyi.

Kâne yüşîru fi's-salâti. Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş ki; Ahmed ibni Hanbel rivayet etmiş;Kâne yüşîru fi's-salâti.

Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş ki; Ahmed ibni Hanbel rivayet etmiş;
"Namazda işaret ederdi." "Namazda işaret ederdi." Yani namaz kılarken bazen parmağıyla, bazen başıyla işaret ederdi. Ne için? Yani namaz kılarken bazen parmağıyla, bazen başıyla işaret ederdi.

Ne için?

"Öyle yapma, böyle yap." mânasına gelen, böyle küçük işaretler"Öyle yapma, böyle yap." mânasına gelen, böyle küçük işaretler namazı bozmadığından çok olsa işaret, namaz bozulur. Ameli kesir olur.namazı bozmadığından çok olsa işaret, namaz bozulur. Ameli kesir olur. Yani çok işler bozmuş olur, o zaman namaz bozulur.Yani çok işler bozmuş olur, o zaman namaz bozulur. Ama küçükten bozulmadığından olsa gerek, namazda bazen işaret ederdi.Ama küçükten bozulmadığından olsa gerek, namazda bazen işaret ederdi. Diyelim ki; önünden birisi geçmek istiyor.Diyelim ki; önünden birisi geçmek istiyor. Aynı bu, "geçme" demek, "namaz kılıyorum, geçme" demek veyahut daha başka şey olabilir.Aynı bu, "geçme" demek, "namaz kılıyorum, geçme" demek veyahut daha başka şey olabilir. "Yap veya yapma" mânasına, "arkada dur namaza" demek olur. Böyle sade, kısa işaretler yaptığı olurdu."Yap veya yapma" mânasına, "arkada dur namaza" demek olur. Böyle sade, kısa işaretler yaptığı olurdu. Demek ki olabilirmiş, öyle çünkü. Demek ki olabilirmiş, öyle çünkü.

Kâne yeşrebü selâsete enfâsin yüsemmi'llâhe fî evvelihi ve yahmedu'llâhe fî âhirihî. Kâne yeşrebü selâsete enfâsin yüsemmi'llâhe fî evvelihi ve yahmedu'llâhe fî âhirihî.

Nevfel ibni Muaviye raddiyallahu anh'ten rivayet edilmiş ki; "Üç nefeste, üç bölük halinde su içerdi." Nevfel ibni Muaviye raddiyallahu anh'ten rivayet edilmiş ki; "Üç nefeste, üç bölük halinde su içerdi."

Birincide, yüsemmi'llah demek, besmele çekerdi, Allah'ın adını anardı. "Bismillâhirrahmânirrahîm."Birincide, yüsemmi'llah demek, besmele çekerdi, Allah'ın adını anardı. "Bismillâhirrahmânirrahîm." Ondan sonrada, sonunda "elhamdülillah" derdi. Onu şimdi bilmece şeklinde, şaka şeklinde çocuklara soruyoruz: Ondan sonrada, sonunda "elhamdülillah" derdi. Onu şimdi bilmece şeklinde, şaka şeklinde çocuklara soruyoruz:

"Bir bardak suyun üstünde ne var, altında ne var? "Bir bardak suyun üstünde ne var, altında ne var?

Tabi çocuklar şaşırıyorlar; "Su var." diyorlar. "Değil." diyoruz. "Ne var?" diye bu sefer onlar soruyor.Tabi çocuklar şaşırıyorlar; "Su var." diyorlar. "Değil." diyoruz. "Ne var?" diye bu sefer onlar soruyor. "Üstünde besmele var, altında hamd var, elhamdülillah deriz."Üstünde besmele var, altında hamd var, elhamdülillah deriz. Yani önce besmele çekecek, sonra elhamdülillah diyecek." diye cevap veriyoruz.Yani önce besmele çekecek, sonra elhamdülillah diyecek." diye cevap veriyoruz. Çocuklar da gülüyor, iyi öğrenmiş oluyorlar.Çocuklar da gülüyor, iyi öğrenmiş oluyorlar. yani "Bismillâhirrahmânirrahîm" deyip içmesini, sonunda elhamdülillah demesini öğrenmiş oluyorlar. yani "Bismillâhirrahmânirrahîm" deyip içmesini, sonunda elhamdülillah demesini öğrenmiş oluyorlar.

Ve bu sohbetimizin, sayfanın sonundaki son rivayetini okuyoruz. Ve bu sohbetimizin, sayfanın sonundaki son rivayetini okuyoruz.

Kâne yusâfihu'n-nisâe min tahti's-sevbi. "Peygamber Efendimiz hanımlarla el tutuşmazdı."Kâne yusâfihu'n-nisâe min tahti's-sevbi.

"Peygamber Efendimiz hanımlarla el tutuşmazdı."
Yani el tutmak, böyle tokalaşmak yok, İslâm'da tokalaşmak da böyle değil zaten.Yani el tutmak, böyle tokalaşmak yok, İslâm'da tokalaşmak da böyle değil zaten. Şöyle yani el yukarıya doğru, bu İslamî tokalaşma. Bu batılı tokalaşma, bu yok İslâm'da. Şöyle yani el yukarıya doğru, bu İslamî tokalaşma. Bu batılı tokalaşma, bu yok İslâm'da.

Erkeklerle bu musafaha olur. Böyle elinden tutup: "Esselamu aleyküm.Erkeklerle bu musafaha olur. Böyle elinden tutup: "Esselamu aleyküm. Keyfe haluke?" diyerek musafaha var. Ama kadınlarla musafaha yok. Keyfe haluke?" diyerek musafaha var. Ama kadınlarla musafaha yok.

Peygamber Efendimiz kadınlarla musafaha etmezdi.Peygamber Efendimiz kadınlarla musafaha etmezdi. Beyat denilen, yani söz almak, antlaşma yapmak vardır. Beyat denilen, yani söz almak, antlaşma yapmak vardır.

"Ya Rasulallah! Biz sana, senin emrinde olmaya beyat ediyoruz."Ya Rasulallah! Biz sana, senin emrinde olmaya beyat ediyoruz. Ya Rasulallah! Buyruğunu tutacağız, sana tabiiyiz, Ya Rasulallah! Buyruğunu tutacağız, sana tabiiyiz, sana inandık sana bağlandık emrine giriyoruz." diyerek sana inandık sana bağlandık emrine giriyoruz." diyerek o zaman sözle, böyle el hareketini beraberce yaparlardı. Beyat, musafaha etmek böyle, yani elini tutmak. o zaman sözle, böyle el hareketini beraberce yaparlardı. Beyat, musafaha etmek böyle, yani elini tutmak.

Söz mü? Söz mânasına geliyor bu. Musafaha ederlerdi. Kadınlar? Söz mü? Söz mânasına geliyor bu. Musafaha ederlerdi.

Kadınlar?

Kadınlarla da beyat ederdi.Kadınlarla da beyat ederdi. Kadınlarda gelirlerdi; "Ya Rasulallah! Biz sana beyat edeceğiz, yani sana tabi olmak istiyoruz.Kadınlarda gelirlerdi; "Ya Rasulallah! Biz sana beyat edeceğiz, yani sana tabi olmak istiyoruz. Bunun merasimi neyse onu yapmaya geldik." derlerdi. Kur'ân-ı Kerîm'de de var bu. Bunun merasimi neyse onu yapmaya geldik." derlerdi. Kur'ân-ı Kerîm'de de var bu.

İzâ câeke'l-mü'minâtü yübâyi'neke alâ en lâ yüşrikne billâhi şey'en. İzâ câeke'l-mü'minâtü yübâyi'neke alâ en lâ yüşrikne billâhi şey'en.

"Mü'min kadınlar sana geldiği zaman, yübayi'neke, seninle beyatlaşmak için""Mü'min kadınlar sana geldiği zaman, yübayi'neke, seninle beyatlaşmak için" sen onların bağlılığını kabul et, merasimi tamamla ama şu günahları, şu günahları, sen onların bağlılığını kabul et, merasimi tamamla ama şu günahları, şu günahları, şu günahları, şu günahları yapmayacaksınız diye şartları sırala." diye âyet-i kerîmede de var. şu günahları, şu günahları yapmayacaksınız diye şartları sırala." diye âyet-i kerîmede de var.

Hanımlarla da beyat var. Ama peygamber Efendimiz hanımlarla beyatı el değmesin diyeHanımlarla da beyat var. Ama peygamber Efendimiz hanımlarla beyatı el değmesin diye şeyle yapardı, bazen elbisenin altından, eli şey yapmasın diye.şeyle yapardı, bazen elbisenin altından, eli şey yapmasın diye. Bu tabii önemli çok gerekli şeylerdir. Hiç yapmazdı, el tutma, musafaha olayı olmadı. Bu tabii önemli çok gerekli şeylerdir. Hiç yapmazdı, el tutma, musafaha olayı olmadı.

"Umre yapacağız." diye Mekke'ye gidildiği zamanda, Kureyşliler mâni oldular."Umre yapacağız." diye Mekke'ye gidildiği zamanda, Kureyşliler mâni oldular. Peygamber Efendimiz de Kureyş'in en soylu, en beğenilen, en itimat edilen, en sevilen,Peygamber Efendimiz de Kureyş'in en soylu, en beğenilen, en itimat edilen, en sevilen, sayılan, en itibarlı kimsesi olarak Hz. Osman'ı onlara elçi gönderdi. sayılan, en itibarlı kimsesi olarak Hz. Osman'ı onlara elçi gönderdi.

Hz. Osman'ı geri göndermediler, bir de rivayetler çıktı. Hz. Osman'ı geri göndermediler, bir de rivayetler çıktı.

"Bunlar Hz. Osman"ı öldürdü mü yoksa?" diye."Bunlar Hz. Osman"ı öldürdü mü yoksa?" diye. "Öldürdüyseler o zaman bunlarla savaşırız." diye hepsi Peygamber Efendimiz'e geldiler, Hudeybiye'de."Öldürdüyseler o zaman bunlarla savaşırız." diye hepsi Peygamber Efendimiz'e geldiler, Hudeybiye'de. Ağacın altında: "Ya Rasulallah! Ne emredersen onu yapacağız,Ağacın altında: "Ya Rasulallah! Ne emredersen onu yapacağız, savaş dersen savaşacağız, sana tabiiyiz." diye herkes musafaha etti. savaş dersen savaşacağız, sana tabiiyiz." diye herkes musafaha etti. O zaman hanımlardan da seferde olanlar öyle musafaha etmiş. O çok mühim bir şeydi, çok mühim bir karardı.O zaman hanımlardan da seferde olanlar öyle musafaha etmiş. O çok mühim bir şeydi, çok mühim bir karardı. Eğer Hz. Osman'a bir şey yapmış olsalardı, harp olacaktı. Ama bir şey yapmadıkları anlaşıldı. Eğer Hz. Osman'a bir şey yapmış olsalardı, harp olacaktı. Ama bir şey yapmadıkları anlaşıldı.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Biz bu hadîs-i şerifleri neden okuyoruz? Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Biz bu hadîs-i şerifleri neden okuyoruz?

Cenabı hakkın rızası neyse onu öğrenelim, onu yapalım diye.Cenabı hakkın rızası neyse onu öğrenelim, onu yapalım diye. Peygamber Efendimiz hanımlarla musafaha etmiyordu. Biz niye ediyoruz? Peygamber Efendimiz hanımlarla musafaha etmiyordu.

Biz niye ediyoruz?

Bizimde etmememiz lazım.Bizimde etmememiz lazım. Hatta erkeklerin bile birbiriyle musafahası İslamî olması lazım, şöyle olması lazım. Çünkü bu batı usulüdür. Hatta erkeklerin bile birbiriyle musafahası İslamî olması lazım, şöyle olması lazım. Çünkü bu batı usulüdür.

Niye ben batınınkini takip edeyim? Niye ben başkasını taklit edeyim? Niye ben batınınkini takip edeyim?

Niye ben başkasını taklit edeyim?

Benim kendime özgü son derece şerefli örfüm adetim var. Benim kendime özgü son derece şerefli örfüm adetim var.

Niye ben başkasının örfünü, adetini taklit edeyim? Niye uyayım? Niye ben başkasının örfünü, adetini taklit edeyim? Niye uyayım?

Bugün bizi bu olimpiyat karşılaşmaları için hazırlık yapılan yere götürdüler.Bugün bizi bu olimpiyat karşılaşmaları için hazırlık yapılan yere götürdüler. Onda da Çinli bir kalabalık var, bir sürü Çinli vardı. Otobüslerle gelmişler. Gelin, güvey gelmiş.Onda da Çinli bir kalabalık var, bir sürü Çinli vardı. Otobüslerle gelmişler. Gelin, güvey gelmiş. İşte kalabalık orada, ağaçların altında oturmuşlar. Şöyle ibretle baktım.İşte kalabalık orada, ağaçların altında oturmuşlar. Şöyle ibretle baktım. Bunların hiçbirisinde Çinlilik kalmamış. Ne olmuş? Bunların hiçbirisinde Çinlilik kalmamış.

Ne olmuş?

Hepsi Avusturalyalılaşmış. Ne Çin kıyafeti, ne Çin görünümü, ne Çin adeti? Hepsi Avusturalyalılaşmış.

Ne Çin kıyafeti, ne Çin görünümü, ne Çin adeti?

Bazı milletler sessiz sedasız zenginliğine güvenerek, ilimde, fendeki ileriliğine güvenerek,Bazı milletler sessiz sedasız zenginliğine güvenerek, ilimde, fendeki ileriliğine güvenerek, onu kullanarak birde karşı taraf bu işin farkında değil diye başkalarını kendisine benzetiyor.onu kullanarak birde karşı taraf bu işin farkında değil diye başkalarını kendisine benzetiyor. Giyimde, kuşamda, örf de, adet de, davranış da, düğünde, dernek de, giyimde, kuşamda öyle. Giyimde, kuşamda, örf de, adet de, davranış da, düğünde, dernek de, giyimde, kuşamda öyle.

Türkiye'de gelin ne renk giyer? Evlenenler söylesin, evlenmeyenlerden bekârlardan da söylesinler bakalım. Türkiye'de gelin ne renk giyer?

Evlenenler söylesin, evlenmeyenlerden bekârlardan da söylesinler bakalım.

Gelinin kıyafeti ne renktir? Beyaz, değil mi? Güvey nasıl giyer? Siyah, lacivert, kravat. Gelinin kıyafeti ne renktir? Beyaz, değil mi?

Güvey nasıl giyer? Siyah, lacivert, kravat.

Gelinin nesi vardır? Başında tülden bir şeyler falan, bilmem gelinliğinin nesi vardır? Gelinin nesi vardır? Başında tülden bir şeyler falan, bilmem gelinliğinin nesi vardır?

Arkadan eteği vardır, kuyruğu vardır, arkadan biri tutar.Arkadan eteği vardır, kuyruğu vardır, arkadan biri tutar. Veyahut yeni moda cesur gelinler dize kadar, mini gelinlikler, göğüsten yukarısı çıplak, dizden aşağısı çıplak.Veyahut yeni moda cesur gelinler dize kadar, mini gelinlikler, göğüsten yukarısı çıplak, dizden aşağısı çıplak. Öyle gelinlikler kullananlarda var. Bunların hepsi bizim âdetimiz değil ki! Öyle gelinlikler kullananlarda var. Bunların hepsi bizim âdetimiz değil ki!

Peki, bizim örfümüzde, tarihimizde, mazimizde düğünler nasıl olurdu? Peki, bizim örfümüzde, tarihimizde, mazimizde düğünler nasıl olurdu?

Gelinler nasıl olurdu? Gelinler nasıl olurdu?

Yaşlılardan bilenler söylesin. Bir kere gelinler allı pullu olurdu. "Allı pullu gelin" denir. Yaşlılardan bilenler söylesin. Bir kere gelinler allı pullu olurdu. "Allı pullu gelin" denir.

Nasıl allı pullu olurdu? Başında bir şey olurdu, onun üstünde al renkli bir örtü olurdu,Nasıl allı pullu olurdu?

Başında bir şey olurdu, onun üstünde al renkli bir örtü olurdu,
o örtünün üstünde pullar olurdu, gelinin yüzünü kimse görmezdi. Giyimi kapalı olurdu, uzun olurdu. o örtünün üstünde pullar olurdu, gelinin yüzünü kimse görmezdi. Giyimi kapalı olurdu, uzun olurdu.

Bizim kıyafetimiz nedir? Etek midir? Hayır. Bizim hanımların kıyafeti şalvardır.Bizim kıyafetimiz nedir? Etek midir?

Hayır. Bizim hanımların kıyafeti şalvardır.
Ne kadar da güzel bir kıyafettir.Ne kadar da güzel bir kıyafettir. Tarlada da çalışır, atada biner, eğilir de, kalkar da, yürür de, koşar da, her şeyi rahatlıkla yapar. Tarlada da çalışır, atada biner, eğilir de, kalkar da, yürür de, koşar da, her şeyi rahatlıkla yapar.

Nereden çıktı bu mini etekler? Daracık, tık tık tık yürüyemez adımını atamaz. Nereden çıktı bu mini etekler? Daracık, tık tık tık yürüyemez adımını atamaz.

Nerden çıktı bu sivri topuklu ayakkabılar? Nerden çıktı bu açıklık saçıklık? Nerden çıktı bu sivri topuklu ayakkabılar?

Nerden çıktı bu açıklık saçıklık?

Birileri bunları aşılıyor, yayıyor her tarafa. Ama: Birileri bunları aşılıyor, yayıyor her tarafa. Ama:

"Bıraktığımız mı güzel, taklit ettiğimiz mi güzel?" diye düşünmeliyiz."Bıraktığımız mı güzel, taklit ettiğimiz mi güzel?" diye düşünmeliyiz. İyileri bırakıp da, kıymetlileri bırakıp da pespaye kötüleri almamalıyız. İyileri bırakıp da, kıymetlileri bırakıp da pespaye kötüleri almamalıyız.

Biz böyle giyiniriz.Biz böyle giyiniriz. Biz böyle yemek yeriz, biz böyle arkadaşlık yaparız, biz böyle konuşuruz, biz böyle ibadet ederiz.Biz böyle yemek yeriz, biz böyle arkadaşlık yaparız, biz böyle konuşuruz, biz böyle ibadet ederiz. Biz ayrı bir varlık isek, benliğimiz varsa, kişiliğimiz varsa, kimliğimiz varsa, Biz ayrı bir varlık isek, benliğimiz varsa, kişiliğimiz varsa, kimliğimiz varsa, haysiyetimiz varsa o zaman ben kimseyi taklit etmem. Başkası beni taklit etsin. haysiyetimiz varsa o zaman ben kimseyi taklit etmem. Başkası beni taklit etsin.

Kadın geliyor bana elini uzatıyor. "Bizde kadınla el öpmek, el sıkışmak adeti yoktur." diyorum.Kadın geliyor bana elini uzatıyor. "Bizde kadınla el öpmek, el sıkışmak adeti yoktur." diyorum. "Ben Müslümanım." diyorum. Benim böyle bir adetim yok! Öğrensin. "Ben Müslümanım." diyorum. Benim böyle bir adetim yok! Öğrensin.

Onlar bize İngilizce'yi konuşmayı öğretirken İngilizceyi mi öğretiyorlar? Hayır.Onlar bize İngilizce'yi konuşmayı öğretirken İngilizceyi mi öğretiyorlar?

Hayır.
Selamlaşmayı öğretiyor, örfünü öğretiyor, adetini öğretiyor.Selamlaşmayı öğretiyor, örfünü öğretiyor, adetini öğretiyor. "Hello!", "Good morning", "good evening", "hi", "çüüz" diyeceksin, bilmem ne…Bunları öğretiyor. "Hello!", "Good morning", "good evening", "hi", "çüüz" diyeceksin, bilmem ne…Bunları öğretiyor.

Telefonda da nasıl olacak? Öyle olacak, böyle olacak, onu öğretiyor. Yani seni kendisine benzetiyor.Telefonda da nasıl olacak? Öyle olacak, böyle olacak, onu öğretiyor. Yani seni kendisine benzetiyor. Hayır, ben öyle yapmam. Arkadaşı açıyor; hello, hello. Hello, merhaba demek onlarda. Hayır, ben öyle yapmam.

Arkadaşı açıyor; hello, hello. Hello, merhaba demek onlarda.
Ben açarım; "Buyurun." derim, benim telefonumda böyle.Ben açarım; "Buyurun." derim, benim telefonumda böyle. Ve yahut isminizi söylersiniz, ben falanca. O da; "Oo sory! I am sorry!" der kapatır. Ve yahut isminizi söylersiniz, ben falanca. O da; "Oo sory! I am sorry!" der kapatır.

Yani sessiz sedasız selamını, sessiz sedasız örfünü, adetini, sessiz sedasız kötülüklerini aşılıyor.Yani sessiz sedasız selamını, sessiz sedasız örfünü, adetini, sessiz sedasız kötülüklerini aşılıyor. Herkes de onu yapıyor. Hâlbuki kendisininki daha güzel, onu bırakıyor.Herkes de onu yapıyor. Hâlbuki kendisininki daha güzel, onu bırakıyor. Bunu ikaz ediyorum, sizi uyarıyorum. Kişiliğinizi muhafaza edin, benliğinizi koruyun.Bunu ikaz ediyorum, sizi uyarıyorum. Kişiliğinizi muhafaza edin, benliğinizi koruyun. Siz neyseniz herkes onu bilsin. "Ben buyum." diye beğensin ve hayran kalsın. Siz neyseniz herkes onu bilsin. "Ben buyum." diye beğensin ve hayran kalsın.

Müslüman olmuş Avusturalyalı kardeş diyor ki; "Ben çok din inceledim. Müslüman Türkler iyi güzel."Müslüman olmuş Avusturalyalı kardeş diyor ki; "Ben çok din inceledim. Müslüman Türkler iyi güzel." Dedesi Çanakkale, Gelibolu da bizimkilerle, bizimle çarpışmış.Dedesi Çanakkale, Gelibolu da bizimkilerle, bizimle çarpışmış. "Dedem; 'Çok kibar, çok efendi insanlardı. Ben, yaralandım. Beni esir aldılar, yaralarımı sardılar."Dedem; 'Çok kibar, çok efendi insanlardı. Ben, yaralandım. Beni esir aldılar, yaralarımı sardılar. Bana baktılar.' dedi." diyor. Dedesi hayran kalmış. "İşte o benim dedemdi." dedi.Bana baktılar.' dedi." diyor. Dedesi hayran kalmış. "İşte o benim dedemdi." dedi. O benim dedemdi deyince ben de şaka olsun diye; "O yaralarını saran da benim dedemdi." dedim. O benim dedemdi deyince ben de şaka olsun diye; "O yaralarını saran da benim dedemdi." dedim.

Biz öyleyiz savaş alanında çarpışırız. Ama ondan sonra acırız, sırtımızda taşırız, hastaneye götürürüz.Biz öyleyiz savaş alanında çarpışırız. Ama ondan sonra acırız, sırtımızda taşırız, hastaneye götürürüz. "Yazık canı var." diye, Allah'tan sevap beklediğimiz için yaparız."Yazık canı var." diye, Allah'tan sevap beklediğimiz için yaparız. Biz böyleyiz, başkası başka türlü yapabilir. Biz böyleyiz, başkası başka türlü yapabilir. Onun için İslâm'ın güzelliğini bilin, örfümüzün, âdetimizin güzelliğini bilin,Onun için İslâm'ın güzelliğini bilin, örfümüzün, âdetimizin güzelliğini bilin, kişiliğinizi koruyun, erimeyin, kaybolmayın. Taklide düşmeyin.kişiliğinizi koruyun, erimeyin, kaybolmayın. Taklide düşmeyin. Şaşırmayın. Benliğinizi kaybetmeyin. Allah hepinizden razı olsun. Şaşırmayın. Benliğinizi kaybetmeyin. Allah hepinizden razı olsun.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2