Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Peygamberimizin Öğütleriyle İyi İnsan Olmanın Yolları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

7 Cemâziye'l-Âhir 1402 / 01.04.1982

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Bir Hizmetçi veya Köleye İyi Davranmak, Sadaka Ve Zekatın Önemi, Hakimin Normal Huyundan Değişik Halde Hükmetmesi Mekruhtur, Doğru | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Peygamberimizin Öğütleriyle İyi İnsan Olmanın Yolları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

7 Cemâziye'l-Âhir 1402 / 01.04.1982

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Bir Hizmetçi veya Köleye İyi Davranmak, Sadaka Ve Zekatın Önemi, Hakimin Normal Huyundan Değişik Halde Hükmetmesi Mekruhtur, Doğru | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

es-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihîes-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ve mentebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd: ve mentebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi hedyu seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellemeve efdale'l-hedyi hedyu seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve âlihî ve selleme Ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'ah ve külle bid'atin dalâlehVe şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'ah ve külle bid'atin dalâleh ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr.ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallâhu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallâhu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

İze'b-tâa ehadükümü'l-hâdime fe'l-yekün evvelü şey'in İze'b-tâa ehadükümü'l-hâdime fe'l-yekün evvelü şey'in yut'imühû'l-halvi fe innehû atyebu li-nefsihî. yut'imühû'l-halvi fe innehû atyebu li-nefsihî.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim! Aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim!

Allah'ın selamı, rahmet, bereketi üzerinize olsun. Allah'ın selamı, rahmet, bereketi üzerinize olsun.

Hadîs-i şerîflerin izahına geçmeden önce her zaman yaptığımız gibi evvelen ve hasseten Efendimiz;Hadîs-i şerîflerin izahına geçmeden önce her zaman yaptığımız gibi evvelen ve hasseten Efendimiz; rehberimiz, gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru rehberimiz, gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin mübarek ruhu için; sâir enbiyâ ve evliyânın ruhları için;mübarek ruhu için; sâir enbiyâ ve evliyânın ruhları için; Peygamber Efendimiz'in ashâbının, etbâının, cümle sâdât-ı meşayih-i turuk-u aliyyemizin Peygamber Efendimiz'in ashâbının, etbâının, cümle sâdât-ı meşayih-i turuk-u aliyyemizin ruhları için; eserin müellifi Gümüşhaneli [Ahmed Ziyâüddin] hazretlerinin ruhu için;ruhları için; eserin müellifi Gümüşhaneli [Ahmed Ziyâüddin] hazretlerinin ruhu için; bu eserin içindeki bilgilerin, hadîs-i şerîflerin bize kadar gelmesine emek sarf etmiş olanbu eserin içindeki bilgilerin, hadîs-i şerîflerin bize kadar gelmesine emek sarf etmiş olan bütün ulemanın, râvilerin ruhları için; bütün ulemanın, râvilerin ruhları için; uzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere şu mescîd-i şerîfe cem olmuş olan uzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere şu mescîd-i şerîfe cem olmuş olan siz kardeşlerimizin; cümlemizin âhirete intikal ve irtihal eylemiş olansiz kardeşlerimizin; cümlemizin âhirete intikal ve irtihal eylemiş olan cümle yakınlarımızın ve sevdiklerimizin ruhları için bir Fâtiha, üç İhlâs-i Şerîf hediye eyleyelip öyle başlayalım. cümle yakınlarımızın ve sevdiklerimizin ruhları için bir Fâtiha, üç İhlâs-i Şerîf hediye eyleyelip öyle başlayalım.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleriPeygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri Muaz b. Cebel radıyallahu anh'ten rivayet olunduğuna göre Muaz b. Cebel radıyallahu anh'ten rivayet olunduğuna göre hadîs-i şerîfte buyurmuşlar ki; hadîs-i şerîfte buyurmuşlar ki;

"Sizden biriniz hizmetçiyi satın aldığı zaman"Sizden biriniz hizmetçiyi satın aldığı zaman İze'b-tâa ehadükümü'l-hâdime fe'l-yekün evvelü şey'in yut'imühû'l-halviİze'b-tâa ehadükümü'l-hâdime fe'l-yekün evvelü şey'in yut'imühû'l-halvi ona ikram ettiği, yedirdiği şeyin ilki tatlı bir şey olsun, ona tatlı yedirsin." ona ikram ettiği, yedirdiği şeyin ilki tatlı bir şey olsun, ona tatlı yedirsin." Fe innehû atyebu li-nefsihî. "Çünkü o onun gönlünü hoş etmek için daha uygun, Fe innehû atyebu li-nefsihî. "Çünkü o onun gönlünü hoş etmek için daha uygun, daha hoş bir şeydir, münasip bir gıdadır." daha hoş bir şeydir, münasip bir gıdadır."

Eskiden harplerde darplarda kişiler çeşitli sebeplerle esir olabiliyordu ama Eskiden harplerde darplarda kişiler çeşitli sebeplerle esir olabiliyordu ama müslüman esir olmaz idi. Müslüman esir edilmez, esir olmaz. müslüman esir olmaz idi. Müslüman esir edilmez, esir olmaz. Köle âzat etmenin, esiri, köleyi âzat etmenin çok sevabı zikredilmiştir. Köle âzat etmenin, esiri, köleyi âzat etmenin çok sevabı zikredilmiştir.

"Bir esir, müslüman olursa müslüman olduktan sonra "Bir esir, müslüman olursa müslüman olduktan sonra hemen ille kölelikten âzat olur." diye bir şey yok, çünkü imtihan! hemen ille kölelikten âzat olur." diye bir şey yok, çünkü imtihan! Çünkü Müslümanlığı Allah'ın rızası için imanından dolayı mı yaptı Çünkü Müslümanlığı Allah'ın rızası için imanından dolayı mı yaptı yoksa hürriyeti elde etmek için mi yaptı, o anlaşılmaz. yoksa hürriyeti elde etmek için mi yaptı, o anlaşılmaz. Onun için sonradan müslüman olursa olur ama kölelik devam eder. Onun için sonradan müslüman olursa olur ama kölelik devam eder. Yalnız; "Bir müslümanın köle âzat etmesinin çok büyük sevabı var!" diyeYalnız; "Bir müslümanın köle âzat etmesinin çok büyük sevabı var!" diye pek çok hadîs-i şerîfler [vardır]. Hatta bazı suçların,pek çok hadîs-i şerîfler [vardır]. Hatta bazı suçların, kusurların kefareti olarak köle âzat etmede onların hürriyete kavuşturulmasında kusurların kefareti olarak köle âzat etmede onların hürriyete kavuşturulmasında İslâm dini emirlerde bulunmuş, tavsiyelerde bulunmuş ama o zaman kölelik diye bir şey vardı. İslâm dini emirlerde bulunmuş, tavsiyelerde bulunmuş ama o zaman kölelik diye bir şey vardı.

"Bir kimse eğer köleyken müslüman olmuşsa hem sahibinin hizmetini iyi yaparsa"Bir kimse eğer köleyken müslüman olmuşsa hem sahibinin hizmetini iyi yaparsa hem de Müslümanlığını iyi yaparsa hem de Müslümanlığını iyi yaparsa o zaman Allahu Teâlâ hazretleri ona çok büyük ecirler verir!" diye hadîs-i şerîfler var. o zaman Allahu Teâlâ hazretleri ona çok büyük ecirler verir!" diye hadîs-i şerîfler var.

Bir insan efendisiyle bir anlaşma içinde olmuş oluyor. Bir insan efendisiyle bir anlaşma içinde olmuş oluyor. O zaman mevcut şartlara göre bir kimse bir köleyi satın alındığı zamanO zaman mevcut şartlara göre bir kimse bir köleyi satın alındığı zaman sahibi onun gücünden kuvvetinden istifade hakkına sahip oluyor. sahibi onun gücünden kuvvetinden istifade hakkına sahip oluyor.

[Köle] erkekse abd diyorlar, kadınsa emet, eme diyorlar, sonradan cariye de denilmiş. [Köle] erkekse abd diyorlar, kadınsa emet, eme diyorlar, sonradan cariye de denilmiş.

"[Köleyi] satın aldın mı ilk önce ona tatlı yedir!" "[Köleyi] satın aldın mı ilk önce ona tatlı yedir!" Türkçe'de; "Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım." diye bir söz vardır.Türkçe'de; "Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım." diye bir söz vardır. Tabii tatlı, o zamanın en kıymetli gıdası. Artık; "Şişmanlıyoruz, fazla kilo alıyoruz…" filan diyeTabii tatlı, o zamanın en kıymetli gıdası. Artık; "Şişmanlıyoruz, fazla kilo alıyoruz…" filan diye kimisi tatlıyı hiç sevmez, yanına yanaşmaz.kimisi tatlıyı hiç sevmez, yanına yanaşmaz. İçinde olduğumuz için farkında değiliz ama elhamdülillah bolluk var; bizim zamanımız,İçinde olduğumuz için farkında değiliz ama elhamdülillah bolluk var; bizim zamanımız, bilhassa bizim memleketimiz fevkalade bolluk [içinde] bir memleket! bilhassa bizim memleketimiz fevkalade bolluk [içinde] bir memleket!

Bugün Hindistan'da, Çin'de, Kore'de, Afrika'da, dünyanın birçok yerinde açlıktan, Bugün Hindistan'da, Çin'de, Kore'de, Afrika'da, dünyanın birçok yerinde açlıktan, yiyecek bir şey bulamamaktan hayvanlar, insanlar kırım kırım kırılıyorlar.yiyecek bir şey bulamamaktan hayvanlar, insanlar kırım kırım kırılıyorlar. Elhamdülillah bizim memleketimiz bol; en fakir insanın evine bir misafir geldiği zaman,Elhamdülillah bizim memleketimiz bol; en fakir insanın evine bir misafir geldiği zaman, "Yemek yok." dediği zaman, yine dolabında bir reçel oluyor, bir tatlı oluyor, "Yemek yok." dediği zaman, yine dolabında bir reçel oluyor, bir tatlı oluyor, yine bir şeyler olabiliyor. yine bir şeyler olabiliyor.

Eskiden kişi artan ekmeği varsa; "Biraz bir yanına katık alsın." derlermiş;Eskiden kişi artan ekmeği varsa; "Biraz bir yanına katık alsın." derlermiş; ama buğday ekmeği varsa; "O güzel undan yapılmış,ama buğday ekmeği varsa; "O güzel undan yapılmış, güzel bir gıda olduğu için o katık istemez!" demişler, kitaplar böyle yazmış.güzel bir gıda olduğu için o katık istemez!" demişler, kitaplar böyle yazmış. Onun için bizim ekmeğimiz pandispanya gibidir.Onun için bizim ekmeğimiz pandispanya gibidir. İnsan başka yerlere gittiği zaman kıymetini anlıyor. İnsan başka yerlere gittiği zaman kıymetini anlıyor. Bizim Türkiye'nin ekmeği başka hiçbir yerde yok! Bizim Türkiye'nin ekmeği başka hiçbir yerde yok! O yumuşaklığı, o tadı, o lezzeti, o besleyiciliği, o içine konulmuş olan maddeler… O yumuşaklığı, o tadı, o lezzeti, o besleyiciliği, o içine konulmuş olan maddeler…

Fukaranın işi görülsün diye devlet de unun içine;Fukaranın işi görülsün diye devlet de unun içine; "Şu maddeyi koyacaksın, bu maddeyi koyacaksın…" diye fırınları mecbur ediyor."Şu maddeyi koyacaksın, bu maddeyi koyacaksın…" diye fırınları mecbur ediyor. Fevkalade güzel, besleyici, pamuk gibi kabarık, güzel tatlı bir şey oluyor ki Fevkalade güzel, besleyici, pamuk gibi kabarık, güzel tatlı bir şey oluyor ki kızardığı zaman insan sadece onu yese bile o da başlı başına [doyurucu oluyor]. kızardığı zaman insan sadece onu yese bile o da başlı başına [doyurucu oluyor]. Tabi içinde kaç tane gıda var. O zamanın kıymetli gıdası tatlı. "Tatlı ikram etsin!" diyor,Tabi içinde kaç tane gıda var.

O zamanın kıymetli gıdası tatlı. "Tatlı ikram etsin!" diyor,
en kıymetli bir şekilde [karşılasın]! en kıymetli bir şekilde [karşılasın]!

"Bizim zamanımızda köle yok?.." Evet, yok ama zaten burada hâdim, "hizmetçi" diyor: "Bizim zamanımızda köle yok?.."

Evet, yok ama zaten burada hâdim, "hizmetçi" diyor:

"Hizmetçi satın aldığı zaman…" "Hizmetçi satın aldığı zaman…"

O zaman bu ya köle mânasına gelir veyahut da ücretli; bahçeni belleteceksin O zaman bu ya köle mânasına gelir veyahut da ücretli; bahçeni belleteceksin veyahut evinde şu işi yapacaksın, bu işi yapacaksın, inşaatında sıva, badana, boya… veyahut evinde şu işi yapacaksın, bu işi yapacaksın, inşaatında sıva, badana, boya… İşçi, amele diyoruz ya, o mânaya da hâdim diyoruz. İşçi, amele diyoruz ya, o mânaya da hâdim diyoruz.

Demek ki Peygamber Efendimiz, "Ara tatlı başlasın da tatlı devam etsin!" diye Demek ki Peygamber Efendimiz, "Ara tatlı başlasın da tatlı devam etsin!" diye gönlünü hoş edecek öyle bir tatlıyla başlamayı tavsiye eylemiş. gönlünü hoş edecek öyle bir tatlıyla başlamayı tavsiye eylemiş.

İze'b-teğaytümü'l-ma'rûfe fet-lübûhü inde hisâni'l-vücûhi. İze'b-teğaytümü'l-ma'rûfe fet-lübûhü inde hisâni'l-vücûhi.

"Siz iyiliği, mârufu, hayrı, bereketi arıyorsanız talep ediyorsanız istiyorsanız "Siz iyiliği, mârufu, hayrı, bereketi arıyorsanız talep ediyorsanız istiyorsanız onu güzel yüzlülerin yanında arayın, güzel yüzlülerden arayın!" onu güzel yüzlülerin yanında arayın, güzel yüzlülerden arayın!"

Ma'rûf sözü, Arapça'da çok geniş bir tabirdir. Ma'rûf sözü, Arapça'da çok geniş bir tabirdir.

Mâruf: Adalet, hayır, yumuşaklık, iyilikseverlik, bağış, ihsan… mânalarına gelen bir kelime. Mâruf: Adalet, hayır, yumuşaklık, iyilikseverlik, bağış, ihsan… mânalarına gelen bir kelime.

Onun için emr-i mâruf yapmak müslümanın üstüne farz, boynuna borç. Onun için emr-i mâruf yapmak müslümanın üstüne farz, boynuna borç. Müslüman emr-i mâruf edecek; hayır olan, iyi, güzel olan, Müslüman emr-i mâruf edecek; hayır olan, iyi, güzel olan, adalete uygun düşen şeyi başkasına emredecek ve yaptırmaya çalışacak. adalete uygun düşen şeyi başkasına emredecek ve yaptırmaya çalışacak. Elinden geldiği kadar hayrın yapılmasına yardımcı olacak; Elinden geldiği kadar hayrın yapılmasına yardımcı olacak; başkasına da emredecek, yardım edecek.başkasına da emredecek, yardım edecek. Konu komşu, akraba ve çevresindeki insanlara hayrı emredecek. Konu komşu, akraba ve çevresindeki insanlara hayrı emredecek.

Ve'n-nehyü ani'l-münker. Münker de mârufun zıttı. Ve'n-nehyü ani'l-münker.

Münker de mârufun zıttı.

Şer'an ve aklen, dince ve akılca hoş olan şeylere mâruf derler. Şer'an ve aklen, dince ve akılca hoş olan şeylere mâruf derler. Dince ve akılca nahoş olan, güzel olmayan şeylere de münker derler. Dince ve akılca nahoş olan, güzel olmayan şeylere de münker derler.

Münkeri de nehyedecek, men edecek, yaptırtmayacak! Münkeri de nehyedecek, men edecek, yaptırtmayacak! Mesela gücü yetiyorsa kendi yanında içki içirttirmeyecek, içkiyi sattırmayacak, aldırmayacak!Mesela gücü yetiyorsa kendi yanında içki içirttirmeyecek, içkiyi sattırmayacak, aldırmayacak! Birisine zulüm yaptırtmayacak! Yanında kötü söz söylettirmeyecek, gıybet ettirtmeyecek!.. Birisine zulüm yaptırtmayacak! Yanında kötü söz söylettirmeyecek, gıybet ettirtmeyecek!.. Hayrı yaptırmaya çalışacak, şerri de mümkün olduğu kadar,Hayrı yaptırmaya çalışacak, şerri de mümkün olduğu kadar, gücü yettiği kadar engellemeye gayret edecek! gücü yettiği kadar engellemeye gayret edecek!

Eğer insanlar emr-i mâruf nehy-i münker farzını terk ederlerse yapmazlarsa Eğer insanlar emr-i mâruf nehy-i münker farzını terk ederlerse yapmazlarsa o zaman tehditler çok fazla: o zaman tehditler çok fazla:

"Allah sizin başınıza öyle bir azap gönderir ki...""Allah sizin başınıza öyle bir azap gönderir ki..." "Öyle zalim bir idareci gönderir ki..." diye de bir rivayet var. Yeb'asu aleyküm ikâben "ceza gönderir. "Öyle zalim bir idareci gönderir ki..." diye de bir rivayet var. Yeb'asu aleyküm ikâben "ceza gönderir.

Sultânen zâlimen. "Allah sizin başınıza öyle bir zalim idareci gönderir" Sultânen zâlimen. "Allah sizin başınıza öyle bir zalim idareci gönderir"

Küçüklerinize acımaz, büyüklerinize hürmet etmez, çok çeşitli zulümler yapar. Küçüklerinize acımaz, büyüklerinize hürmet etmez, çok çeşitli zulümler yapar. İçinizden salih kimseler dua eder, duası kabul olmaz! Allah'tan yardım ister, yardım göremez; İçinizden salih kimseler dua eder, duası kabul olmaz! Allah'tan yardım ister, yardım göremez; mağfiret edinmesini talep eder, mağfiret olunmaz!" mağfiret edinmesini talep eder, mağfiret olunmaz!"

Emr-i mâruf nehy-i münkerle ilgili pek çok hadîs-i şerîf var. Emr-i mâruf nehy-i münkerle ilgili pek çok hadîs-i şerîf var. Müslümanın aslî, önemli vazifelerinden birisi emr-i mâruf nehy-i münker! Müslümanın aslî, önemli vazifelerinden birisi emr-i mâruf nehy-i münker!

Bu hadîs-i şerîfte de sadece mâruf sözü geçmiş; akılca, dince iyi, hoş olan şeyler. Bu hadîs-i şerîfte de sadece mâruf sözü geçmiş; akılca, dince iyi, hoş olan şeyler.

"Böyle bir şeyi arıyorsanız güzel yüzlülerin yanında arayın, güzel yüzlülerden umun, bekleyin!" "Böyle bir şeyi arıyorsanız güzel yüzlülerin yanında arayın, güzel yüzlülerden umun, bekleyin!"

Buradaki güzel yüz iki mânaya alınabilir: Buradaki güzel yüz iki mânaya alınabilir:

Yüzü, gözü, kaşı yerinde; cildi temiz, hoş… bu mânaya olabilir. Yüzü, gözü, kaşı yerinde; cildi temiz, hoş… bu mânaya olabilir.

Bir de yüz güzelliği; ahlâk güzelliğinden, yumuşak huyluluktan, tatlı bakışlılıktan, Bir de yüz güzelliği; ahlâk güzelliğinden, yumuşak huyluluktan, tatlı bakışlılıktan, insanı iyi karşılamaktan… o mânaya, ondan kinaye olabilir. insanı iyi karşılamaktan… o mânaya, ondan kinaye olabilir.

"Abus çehreli insanların yanına gidip de ondan yardım talep etmeyin; "Abus çehreli insanların yanına gidip de ondan yardım talep etmeyin; o hayrı, bereketi sizi yumuşak, iyi, hoş, güler yüzle karşılayacak kimselerden umun!"o hayrı, bereketi sizi yumuşak, iyi, hoş, güler yüzle karşılayacak kimselerden umun!" mânasına gelebilir. mânasına gelebilir.

Bir başka kitapta bu hadîs-i şerîfin devamı şöyleymiş. Bir başka kitapta bu hadîs-i şerîfin devamı şöyleymiş. Müellifimiz, [Ahmed Ziyâüddin] Hocamız rahmetullâhi aleyh oradan almış, diyor ki; Müellifimiz, [Ahmed Ziyâüddin] Hocamız rahmetullâhi aleyh oradan almış, diyor ki;

Fevallâhi lâ yelicü'n-nâre illâ bahîlün. "Allah'a yemin olsun ki cehenneme ancak cimriler girecek!"Fevallâhi lâ yelicü'n-nâre illâ bahîlün. "Allah'a yemin olsun ki cehenneme ancak cimriler girecek!" Ve lâ yelicü'l-cennete şehîhün. "Cennete de cimri, pinti kimseler asla giremeyecek!" Ve lâ yelicü'l-cennete şehîhün. "Cennete de cimri, pinti kimseler asla giremeyecek!"

Cehenneme cimriler çok girecek; cennete giremeyecekler. Cehenneme cimriler çok girecek; cennete giremeyecekler.

"Sahavet, cennette bir ağaçtır kim ona tutunursa cennete gider;"Sahavet, cennette bir ağaçtır kim ona tutunursa cennete gider; cimrilik, pintilik cehennemde bir ağaçtır, kim ona tutunursa cehenneme gider!" cimrilik, pintilik cehennemde bir ağaçtır, kim ona tutunursa cehenneme gider!"

Devamı böyle geldiğine göre buradaki mâruftan muradın daha ziyade Devamı böyle geldiğine göre buradaki mâruftan muradın daha ziyade "hayır, lütuf, bağış, ihsanda bulunmak" olduğunu anlıyoruz. "hayır, lütuf, bağış, ihsanda bulunmak" olduğunu anlıyoruz.

"Böyle bir şeyi talep ederseniz yüzü yumuşak, güler yüzle sizi karşılayacak kimselerden isteyin!""Böyle bir şeyi talep ederseniz yüzü yumuşak, güler yüzle sizi karşılayacak kimselerden isteyin!" demiş oluyor Peygamber Efendimiz demiş oluyor Peygamber Efendimiz ve arkasından da cömertliği teşvik etmiş oluyor,ve arkasından da cömertliği teşvik etmiş oluyor, cimriliğin kötülüğünü ikaz yoluyla bildirmiş oluyor. cimriliğin kötülüğünü ikaz yoluyla bildirmiş oluyor.

Hakikaten cömert kimse cennete yakındır, cimri kimse cehenneme yakındır.Hakikaten cömert kimse cennete yakındır, cimri kimse cehenneme yakındır. Eğer o huyunu terk etmezse cimriliği onu cehenneme götürebilir.Eğer o huyunu terk etmezse cimriliği onu cehenneme götürebilir. Çünkü cimrilik eder, sadakasını eksik verir; cimrilik eder zekâtını vermez;Çünkü cimrilik eder, sadakasını eksik verir; cimrilik eder zekâtını vermez; cimrilik eder, önüne gelen kazanç fırsatlarını kaybeder; cimrilik eder, önüne gelen kazanç fırsatlarını kaybeder; bir fakire tam yeri gelmişken kesesinde de parası var, verse verecek, hayır kazanacak; bir fakire tam yeri gelmişken kesesinde de parası var, verse verecek, hayır kazanacak; vermezse âhiretin hayırlarını kazanmaktan mahrum kalır… vermezse âhiretin hayırlarını kazanmaktan mahrum kalır… Hâlbuki bu dünya âhiretin tarlasıydı, böylece cennet için gerekli malzemeyi,Hâlbuki bu dünya âhiretin tarlasıydı, böylece cennet için gerekli malzemeyi, sevapları kendisine toplayamamış olur. sevapları kendisine toplayamamış olur. Cömert de cömertlik yaptıkça ecirler kazanır ve böylece Allah'ın [lütfuna] erer. Cömert de cömertlik yaptıkça ecirler kazanır ve böylece Allah'ın [lütfuna] erer.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz fevkalade cömert bir kimseydi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz fevkalade cömert bir kimseydi. Öyle bir verişle verirdi ki hiç gözü görmezdi! "Arkada bana bir şey kalmıyor." demezdi.Öyle bir verişle verirdi ki hiç gözü görmezdi! "Arkada bana bir şey kalmıyor." demezdi. Gündüz eline geçeni akşama varmadan dağıtırdı. Neden? Gündüz eline geçeni akşama varmadan dağıtırdı.

Neden?

Cömertlik çok güzel bir vasıftır. Dürüş kazan ye yedir Bir gönül ele getir Cömertlik çok güzel bir vasıftır.

Dürüş kazan ye yedir

Bir gönül ele getir

demiş Yunus. Ezberimizde o olduğundan her zaman da söylüyoruz, çok başka şiirleri de var. demiş Yunus. Ezberimizde o olduğundan her zaman da söylüyoruz, çok başka şiirleri de var.

İnsan bu dünyada neden yaşıyor? Çalışsın, alnının akıyla kazansın; kendisi de yesin,İnsan bu dünyada neden yaşıyor?

Çalışsın, alnının akıyla kazansın; kendisi de yesin,
fukaraya, eşe dosta, ahbaba da yedirsin; ne olacak?!.. fukaraya, eşe dosta, ahbaba da yedirsin; ne olacak?!.. Namı yürüsün, arkasından hayırla anılsın; hayrı, bereketi, sevabı çok olsun! Namı yürüsün, arkasından hayırla anılsın; hayrı, bereketi, sevabı çok olsun!

Peygamber Efendimiz'in sözü ne kadar mânalı: Peygamber Efendimiz'in sözü ne kadar mânalı:

"Sizden hanginiz, başkasının malını kendi malından daha çok sever?" "Sizden hanginiz, başkasının malını kendi malından daha çok sever?"

Diyorlar ki; "Anlayamadık yâ Resûlallah; insan başkasının malını sevmez,Diyorlar ki; "Anlayamadık yâ Resûlallah; insan başkasının malını sevmez, kendi malını daha çok sever. Bu nasıl söz, anlayamadık…" kendi malını daha çok sever. Bu nasıl söz, anlayamadık…"

"Hayır, siz umumiyetle başkasının malını kendi malınızdan daha çok seversiniz!" "Hayır, siz umumiyetle başkasının malını kendi malınızdan daha çok seversiniz!"

"Nasıl yâ Resûlallah?" diyorlar. "Sen malı harcamazsın, hayra berekete vermezsin, "Nasıl yâ Resûlallah?" diyorlar.

"Sen malı harcamazsın, hayra berekete vermezsin,
sadaka vermezsin, zekât vermezsin, malı biriktirirsin, kullanmazsın; sadaka vermezsin, zekât vermezsin, malı biriktirirsin, kullanmazsın; ne yersin ne yedirirsin, ne hayır yaparsın…ne yersin ne yedirirsin, ne hayır yaparsın… Kendin de sıkıntı içinde yaşarsın.Kendin de sıkıntı içinde yaşarsın. Sonra ölüm gelir, o harcamadığın paralar mirasçılara kalır.Sonra ölüm gelir, o harcamadığın paralar mirasçılara kalır. Varislerin malı [olur]!" Demek ki sen ona dokunamamışsın, onların bekçiliğini yapmışsın!Varislerin malı [olur]!"

Demek ki sen ona dokunamamışsın, onların bekçiliğini yapmışsın!
İyi, güzel; sen bekçiliğini yaptın, ötekiler sefasını sürecek, sen onun hesabını vereceksin: İyi, güzel; sen bekçiliğini yaptın, ötekiler sefasını sürecek, sen onun hesabını vereceksin:

"Söyle bakalım bu paraları nerede kazandın? Bu malları hayırda mı kazandın şerde mi kazandın? "Söyle bakalım bu paraları nerede kazandın? Bu malları hayırda mı kazandın şerde mi kazandın? Niye harcamadın, niye zekât [vakti] geldiği zaman vermedin, Niye harcamadın, niye zekât [vakti] geldiği zaman vermedin, niye sadaka geldiği zaman vermedin?.." niye sadaka geldiği zaman vermedin?.."

Hesabı sana, sefası ötekilere! O zaman başkasının malını daha çok sevdin, demek. Hesabı sana, sefası ötekilere! O zaman başkasının malını daha çok sevdin, demek. İnsan infak etti mi, bu dünyada hayr u hasenât yaptı mı o âhirete geçer,İnsan infak etti mi, bu dünyada hayr u hasenât yaptı mı o âhirete geçer, işte o kendisinin malı olur! işte o kendisinin malı olur!

Bir cami yaptırdı, bir köprü, bir çeşme yaptırdı; bir fakir talebenin elinden tuttu, Bir cami yaptırdı, bir köprü, bir çeşme yaptırdı; bir fakir talebenin elinden tuttu, sıfırdan aldı, en yüksek mertebeye çıkarttı, yetiştirdi; bir yetimi küçükten aldı, besledi, sıfırdan aldı, en yüksek mertebeye çıkarttı, yetiştirdi; bir yetimi küçükten aldı, besledi, [o yetim] evlendi, yuvasını kurdu, uçurdu…[o yetim] evlendi, yuvasını kurdu, uçurdu… Çeşit çeşit hayırlar var, işte onlar senin malın! Çeşit çeşit hayırlar var, işte onlar senin malın!

Peygamber Efendimiz bir gün evine geldi, dedi ki; "Sabahki koyundan ne kaldı?" Peygamber Efendimiz bir gün evine geldi, dedi ki;

"Sabahki koyundan ne kaldı?"

Evdekiler dediler ki; "Yâ Resûlallah hepsini verdik, bir budu bize kaldı." Evdekiler dediler ki;

"Yâ Resûlallah hepsini verdik, bir budu bize kaldı."

"Demek ki bir budu hariç hepsi bizim olmuş." dedi. Sevap olarak! "Demek ki bir budu hariç hepsi bizim olmuş." dedi.

Sevap olarak!

"Bir budu hariç hepsi bizim olmuş demek ki!" dedi. "Bir budu hariç hepsi bizim olmuş demek ki!" dedi. Yediğinden bir şey yok ama dağıttığından sevap var, diye öyle söyledi. Yediğinden bir şey yok ama dağıttığından sevap var, diye öyle söyledi.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi cömert eylesin, cömertlik güzel huydur. Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi cömert eylesin, cömertlik güzel huydur.

İnsan cömertlik yapınca fakirleşmez çünkü Allahu Teâlâ hazretleri de cömerttir, İnsan cömertlik yapınca fakirleşmez çünkü Allahu Teâlâ hazretleri de cömerttir, cömerde daha çok verir! Paranın nereden geldiğini de anlamaz, cömerde daha çok verir! Paranın nereden geldiğini de anlamaz, sebebini bilmez ama o cömertliğindendir! sebebini bilmez ama o cömertliğindendir!

Diyelim ki kardeşini imam-hatipte okutur, dinî mektepte okutur, Diyelim ki kardeşini imam-hatipte okutur, dinî mektepte okutur, dinî tahsil yaptırtır, din adamı olsun diye parayı ona verir; kazancı tıkır tıkır işler. dinî tahsil yaptırtır, din adamı olsun diye parayı ona verir; kazancı tıkır tıkır işler. Öteki dükkânlar alışveriş yapmazken onun dükkânı çalışıp durur. Öteki dükkânlar alışveriş yapmazken onun dükkânı çalışıp durur.

Neden? Onu bilmez. "Allah bereket versin.Neden?

Onu bilmez.

"Allah bereket versin.
Çok şükür; mal gönderdi, müşteri gönderdi, sattım, kazandım…" der. Çok şükür; mal gönderdi, müşteri gönderdi, sattım, kazandım…" der.

Allah okuttuğu kardeşinin bereketini ona veriyor. Ona bakıyor, diye veriyor.Allah okuttuğu kardeşinin bereketini ona veriyor. Ona bakıyor, diye veriyor. Onun farkına varmaz. Allah bir yerden karşılar. Onun farkına varmaz. Allah bir yerden karşılar.

Allahu Teâlâ hazretleri iyiliğin altında kalır mı? Allahu Teâlâ hazretleri iyiliğin altında kalır mı?

Bir insan bile birisinden bir iyilik görürse onun altında kalmamak için mukabele ediyor. Bir insan bile birisinden bir iyilik görürse onun altında kalmamak için mukabele ediyor. O ona bir hediye vermişse bir daha ki sefer ona giderken bir hediye veriyor. O ona bir hediye vermişse bir daha ki sefer ona giderken bir hediye veriyor. Allahu Teâlâ hazretleri kuluna çok daha fazla verir. Allahu Teâlâ hazretleri kuluna çok daha fazla verir. Bire on verir, bire yedi yüz verir, bigayri hisâb, hadde hesaba girmeyecek şekilde verir. Bire on verir, bire yedi yüz verir, bigayri hisâb, hadde hesaba girmeyecek şekilde verir.

Onun için cimriliği elden atmak lazım, cömert olmak lazım. Cömertlik güzel şeydir. Onun için cimriliği elden atmak lazım, cömert olmak lazım. Cömertlik güzel şeydir. Cömertliğin bir kısmı malda olur, kimisi malını verir; [bir kısmı] canda olur, Cömertliğin bir kısmı malda olur, kimisi malını verir; [bir kısmı] canda olur, kimisi canını verir, canını esirgemez; kimisi hizmet olur… kimisi canını verir, canını esirgemez; kimisi hizmet olur… İlle para olması şartı yok! İlle para olması şartı yok!

İze'b-tüliye ehadüküm bi'l-kadâi beyne'l-müslimîne fe lâ yekdî ve hüve gadbânüİze'b-tüliye ehadüküm bi'l-kadâi beyne'l-müslimîne fe lâ yekdî ve hüve gadbânü ve'l-yusevvi beynehüm fi'n-nazari ve'l-meclisi ve'l-işâreti. ve'l-yusevvi beynehüm fi'n-nazari ve'l-meclisi ve'l-işâreti.

Mü'minlerin anası Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'dan rivayet edilmiş, Mü'minlerin anası Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'dan rivayet edilmiş, Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:

"Sizden biriniz müslümanlar arasında hâkimlik yapmak, hükmetmek mecburiyetinde kalır, "Sizden biriniz müslümanlar arasında hâkimlik yapmak, hükmetmek mecburiyetinde kalır, hâkimlik yapmak vazifesine müptela olur, başına böyle bir vazife gelir çatarsahâkimlik yapmak vazifesine müptela olur, başına böyle bir vazife gelir çatarsa sakın ha kızgınken sinirliyken aralarında hükmetmesin! sakın ha kızgınken sinirliyken aralarında hükmetmesin! Davalıyla davacı, şikâyetçi ile şikâyet edilen arasını eşit tutsun!" Davalıyla davacı, şikâyetçi ile şikâyet edilen arasını eşit tutsun!"

Muameleyi her ikisine eşit tutsun. İkisine de aynı bakışla baksın, ikisini de aynı yere oturtsun, Muameleyi her ikisine eşit tutsun. İkisine de aynı bakışla baksın, ikisini de aynı yere oturtsun, ikisine de aynı işareti yapsın. Birisine yumuşak bakıp ötekisine kaş çatmasın. ikisine de aynı işareti yapsın. Birisine yumuşak bakıp ötekisine kaş çatmasın. Birisini âlâ yere oturtup ötekisini aşağıda bırakmasın, birisine işaretler yapıp selamlayıp Birisini âlâ yere oturtup ötekisini aşağıda bırakmasın, birisine işaretler yapıp selamlayıp ötekisini dışlamasın. ötekisini dışlamasın. Her şeyine dikkat etsin, adaletli hareket etsin! Her şeyine dikkat etsin, adaletli hareket etsin!

Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfte adaletin çok mühim bir esasına işaret ediyor. Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfte adaletin çok mühim bir esasına işaret ediyor. Çünkü bazen hâkimden ters yüz gören sözünü de şaşırabilir. Hakkı da tam güzel söylemeyebilirler. Çünkü bazen hâkimden ters yüz gören sözünü de şaşırabilir. Hakkı da tam güzel söylemeyebilirler.

Kaşlar çatık: "Otur, kalk…" Eli ayağı dolaşır, söyleyeceğini söyleyemez, kekeler… Kaşlar çatık: "Otur, kalk…"

Eli ayağı dolaşır, söyleyeceğini söyleyemez, kekeler…

"Eşit muamele yapsın!" İkisini birden karşısına oturtacak! "Eşit muamele yapsın!"

İkisini birden karşısına oturtacak!

Mimarbaşı Fatih Sultan Mehmed'i dava etti, kendisi Rum'du. Mimarbaşı Fatih Sultan Mehmed'i dava etti, kendisi Rum'du. Rum olduğu hâlde dava etti. İstanbul kadısının mekânına geldiler. Rum olduğu hâlde dava etti. İstanbul kadısının mekânına geldiler. Birisi Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed Muhammed Han, dava edilmiş; Birisi Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed Muhammed Han, dava edilmiş; ötekisi de Rum mimar, gayrimüslim! ötekisi de Rum mimar, gayrimüslim! Kadı efendinin odasına gelince padişah geçti sedirin şilteli tarafına oturmak istedi. Kadı efendinin odasına gelince padişah geçti sedirin şilteli tarafına oturmak istedi.

"Dur padişahım, burası adalet yeridir. Oraya oturamazsın, şu karşıya geç bakalım…" dedi. "Dur padişahım, burası adalet yeridir. Oraya oturamazsın, şu karşıya geç bakalım…" dedi. Fatih Sultan Mehmed'i diz çöktürdü, karşı tarafa oturtturdu. Fatih Sultan Mehmed'i diz çöktürdü, karşı tarafa oturtturdu. Ondan sonra davacıyı oturtturdu. Bir onu dinledi, bir onu dinledi… Ondan sonra davacıyı oturtturdu. Bir onu dinledi, bir onu dinledi…

Kadı, Rum'u haklı çıkardı; çünkü haklıydı. Kadı, Rum'u haklı çıkardı; çünkü haklıydı.

"Bu haklı, binaenaleyh senin buna yaptığının da sana yapılması kısas yoluyla lazımdır!" dedi."Bu haklı, binaenaleyh senin buna yaptığının da sana yapılması kısas yoluyla lazımdır!" dedi. Sonunda araya girmeler, razı etmeler yoluyla, para, bedel ödemek suretiyle [anlaştılar].Sonunda araya girmeler, razı etmeler yoluyla, para, bedel ödemek suretiyle [anlaştılar]. Davacı tarafından da kabul edildiği için suçlu çıktı da cezasını para olarak ödedi. Davacı tarafından da kabul edildiği için suçlu çıktı da cezasını para olarak ödedi.

Padişaha bile "Gel yanıma otur!" demedi. "Karşıma otur, burası saraya benzemez. Padişaha bile "Gel yanıma otur!" demedi. "Karşıma otur, burası saraya benzemez. Burası mahkeme, burada şer'-î şerîfin hükmü icrâ edilecek, şuraya otur bakalım!" dedi. Burası mahkeme, burada şer'-î şerîfin hükmü icrâ edilecek, şuraya otur bakalım!" dedi.

Çok hoşuma gidiyor, hakikaten olmuş bir hadise. O padişah da gık demedi: Çok hoşuma gidiyor, hakikaten olmuş bir hadise. O padişah da gık demedi:

"Seni Ağrı'ya süreyim, Bitlis'e süreyim, oradan oraya süründüreyim de sen kış gününde gör… "Seni Ağrı'ya süreyim, Bitlis'e süreyim, oradan oraya süründüreyim de sen kış gününde gör… Bir sene içinde üç defa yerini tayin edip değiştireyim, ocağını söndürürüm!.." demedi. Bir sene içinde üç defa yerini tayin edip değiştireyim, ocağını söndürürüm!.." demedi. Veyahut; "Asarım, keserim, hapsederim…" demedi. Hatta aksine, rivayete göre yanına gitmiş: Veyahut; "Asarım, keserim, hapsederim…" demedi. Hatta aksine, rivayete göre yanına gitmiş:

"Kadı efendi, eğer bana padişah diye biraz daha meyletseydin"Kadı efendi, eğer bana padişah diye biraz daha meyletseydin başka türlü bir muamele yapsaydın seni kılıcımla şöyle yapacaktım, böyle yapacaktım…" deyince;başka türlü bir muamele yapsaydın seni kılıcımla şöyle yapacaktım, böyle yapacaktım…" deyince; o da; "Padişahım gel!" demiş. Oturduğu şiltenin altını kaldırmış, göstermiş.o da; "Padişahım gel!" demiş. Oturduğu şiltenin altını kaldırmış, göstermiş. Orada bir eğri hançer yatıyor. Bu ne demiş? Orada bir eğri hançer yatıyor.

Bu ne demiş?

"Padişahım! Eğer sen de bana 'Ben padişahım, bana böyle muamele mi yapılır?!' deseydin "Padişahım! Eğer sen de bana 'Ben padişahım, bana böyle muamele mi yapılır?!' deseydin bu hançerle seni hançerleyecektim!" demiş. bu hançerle seni hançerleyecektim!" demiş.

Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'dan rivayet edilmiş Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'dan rivayet edilmiş manası aynı kapıya çıkacak bir iki kelime değişmiş:manası aynı kapıya çıkacak bir iki kelime değişmiş: İze'b-tüliye ehadüküm bi'l-kadâi beyne'l-müslimîne "Sizden biriniz İze'b-tüliye ehadüküm bi'l-kadâi beyne'l-müslimîne "Sizden biriniz müslümanlar arasında hükmetmek vazifesine müptela olursa" fe lâ yerfa' savtehûmüslümanlar arasında hükmetmek vazifesine müptela olursa" fe lâ yerfa' savtehû "sakın sesini yükseltmesin!""sakın sesini yükseltmesin!" Alâ ehadi'l-hasmeyni. "İki taraftan, hasımlardan bir tanesine sesini fazlaca yükseltmesin! Alâ ehadi'l-hasmeyni. "İki taraftan, hasımlardan bir tanesine sesini fazlaca yükseltmesin! " Eksera mine'l-âhari. "Ötekinden daha yüksek olarak berikine biraz daha fazla bağırmasın," Eksera mine'l-âhari. "Ötekinden daha yüksek olarak berikine biraz daha fazla bağırmasın, konuşma tarzı dahi aynı olsun, eşit olsun!" konuşma tarzı dahi aynı olsun, eşit olsun!"

Bu iki hadîs-i şerîfte üzerine basarak tekrar tekrar okudum ki; Bu iki hadîs-i şerîfte üzerine basarak tekrar tekrar okudum ki;

İze'b-tüliye ehadüküm. "Müptela olursa...İze'b-tüliye ehadüküm. "Müptela olursa... Hâkimlik yapmak mesleğine müptela olursa!.." diyor. Hâkimlik yapmak mesleğine müptela olursa!.." diyor.

Hâkimlik çok zordur. Fevkalade zor bir meslektir, fevkalade takvâ ister, dikkat ister, Hâkimlik çok zordur. Fevkalade zor bir meslektir, fevkalade takvâ ister, dikkat ister, fevkalade de tehlikelidir. Meylederse Allah korusun! Gülmesini, sesini bile ona göre ayarlayacak.fevkalade de tehlikelidir. Meylederse Allah korusun! Gülmesini, sesini bile ona göre ayarlayacak. Bir tarafa meylederse adaletle hükmetmezse çok dikkat etmezse çok büyük cezalara uğrar! Bir tarafa meylederse adaletle hükmetmezse çok dikkat etmezse çok büyük cezalara uğrar!

Hatta Kur'ân-ı Kerîm'in mealini yazanHatta Kur'ân-ı Kerîm'in mealini yazan -Allah rahmet eylesin- Hasan Basri [Çantay] Hoca'ya birisi gelmiş; -Allah rahmet eylesin- Hasan Basri [Çantay] Hoca'ya birisi gelmiş;

"Efendim, beni falanca yere müftü tayin ettiler." "Efendim, beni falanca yere müftü tayin ettiler."

O da çok zarif bir adamdı; nüktedan, sözü, sohbeti yerinde, şakacı bir kimseydi. O da çok zarif bir adamdı; nüktedan, sözü, sohbeti yerinde, şakacı bir kimseydi. "Otur, sana bir fıkra anlatayım." demiş, isterseniz aynı fıkrayı bende size anlatayım. "Otur, sana bir fıkra anlatayım." demiş, isterseniz aynı fıkrayı bende size anlatayım. Birisi, bir müftüyle arkadaşlık ediyormuş.Birisi, bir müftüyle arkadaşlık ediyormuş. Halktan bir vatandaş, müftü efendinin ahbabıymış, müftü de kadının ahbabıymış. Halktan bir vatandaş, müftü efendinin ahbabıymış, müftü de kadının ahbabıymış. Demişler ki; "Âhirette birbirimizi unutmayalım, arayalım." Demişler ki;

"Âhirette birbirimizi unutmayalım, arayalım."

Üçü de ölmüş. Halktan olan şahıs cennete gitmiş. Üçü de ölmüş. Halktan olan şahıs cennete gitmiş. Müftü efendiyi arayacaktı ya, başlamış aramaya.Müftü efendiyi arayacaktı ya, başlamış aramaya. Sekizinci cennetten başlamış, gezmiş dolaşmış, yok.Sekizinci cennetten başlamış, gezmiş dolaşmış, yok. Cennet sekiz tane ya: Cennetü'l-me'vâ, Cennetü'l-firdevs, Cennetü'l-adn…Cennet sekiz tane ya: Cennetü'l-me'vâ, Cennetü'l-firdevs, Cennetü'l-adn… Çeşit çeşit cennetlerin hepsini baştan sona dikkatli aramış, yok!Çeşit çeşit cennetlerin hepsini baştan sona dikkatli aramış, yok! Bir daha aramış, yok; bir daha aramış, yok!.. "Allah Allah müftü efendi nerede acaba?.." Bir daha aramış, yok; bir daha aramış, yok!..

"Allah Allah müftü efendi nerede acaba?.."

Bu sefer "Arada mı kaldı?.." diye arafı aramış, orada da yok. Bu sefer "Arada mı kaldı?.." diye arafı aramış, orada da yok.

Fıkra bu, olacak bir şey değil ama ders çıkacak diye anlatıyoruz. Fıkra bu, olacak bir şey değil ama ders çıkacak diye anlatıyoruz.

Bu sefer müsaade istemiş: "Cehenneme de bir bakayım." demiş. Bu sefer müsaade istemiş: "Cehenneme de bir bakayım." demiş. Cehennemi bir kere aramış, yedi kat cehennemi dolaşmış, yok!Cehennemi bir kere aramış, yedi kat cehennemi dolaşmış, yok! Bir kere daha aramış, yok! Üçüncüde çok dikkatli bir şekilde ararken Bir kere daha aramış, yok! Üçüncüde çok dikkatli bir şekilde ararken ta cehennemin esfel-i sâfilîninde, aşağısında, gayyâ kuyusunda bir baş görmüş. ta cehennemin esfel-i sâfilîninde, aşağısında, gayyâ kuyusunda bir baş görmüş. Yanına yaklaşmış, gitmiş bir de bakmış ki müftü!.. Yanına yaklaşmış, gitmiş bir de bakmış ki müftü!..

Çok üzülmüş, cehennemin en aşağı tabakasında bir de Çok üzülmüş, cehennemin en aşağı tabakasında bir de gayyâ kuyusunda! Boyuna kadar da azaba, katranlara batmış. gayyâ kuyusunda! Boyuna kadar da azaba, katranlara batmış.

"Müftü efendi ne bu hâl?" "Oh, çok şükür hâlime!" diyormuş müftü. "Müftü efendi ne bu hâl?"

"Oh, çok şükür hâlime!" diyormuş müftü.

"Bu işin şükredecek hâli mi kaldı? Cehenneme girmişsin, en aşağıya gitmişsin, "Bu işin şükredecek hâli mi kaldı? Cehenneme girmişsin, en aşağıya gitmişsin, boğazına kadar katranlara batmışsın, bu nasıl şey?!.." boğazına kadar katranlara batmışsın, bu nasıl şey?!.."

"Çok şükür, çok şükür! Kadı efendi benim ayağımın altında, "Çok şükür, çok şükür! Kadı efendi benim ayağımın altında, ben onun omuzlarına basıyorum da öyle duruyorum burada!" demiş. ben onun omuzlarına basıyorum da öyle duruyorum burada!" demiş.

Fıkranın burası hoşuma gidiyor. Fıkranın burası hoşuma gidiyor. Zaten merhum Hasan Basri [Çantay] Hoca da müftü efendiye bundan anlatmış: Zaten merhum Hasan Basri [Çantay] Hoca da müftü efendiye bundan anlatmış:

"Sen müftü oldun diye sevindin, geldin ama müftülük böyle tehlikelidir. "Sen müftü oldun diye sevindin, geldin ama müftülük böyle tehlikelidir. Ona göre ayağını denk al!" demiş oluyor. Nasihat etmiş oluyor. Ona göre ayağını denk al!" demiş oluyor. Nasihat etmiş oluyor.

Müftülük, çok tehlikeli bir meslektir, aman dikkat et!Müftülük, çok tehlikeli bir meslektir, aman dikkat et! Çünkü insan umar, kendisini garantili sanır. Çünkü insan umar, kendisini garantili sanır. "Ben din adamıyım, nasıl olsa cennete giderim; namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum…" diye "Ben din adamıyım, nasıl olsa cennete giderim; namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum…" diye düşünür ama [bu işler] çok incedir, çok dikkat etmek lazım. düşünür ama [bu işler] çok incedir, çok dikkat etmek lazım.

Kadılık da ondan daha tehlikeli, hele bir de rüşvet vs. alırsaKadılık da ondan daha tehlikeli, hele bir de rüşvet vs. alırsa kızgınlıkla bir tarafı tutarak karar verirse daha da kötü olur! kızgınlıkla bir tarafı tutarak karar verirse daha da kötü olur!

Allahu Teâlâ hazretleri her hâlimizle, herkese karşı adaletle hareket etmeyi bize nasip eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri her hâlimizle, herkese karşı adaletle hareket etmeyi bize nasip eylesin. Kızgınlık hâlimizde de hoşnutluk halimizle de, sevdiğimiz kimseye de Kızgınlık hâlimizde de hoşnutluk halimizle de, sevdiğimiz kimseye de kızdığımız kimseye karşı da adaletten ayırmasın! kızdığımız kimseye karşı da adaletten ayırmasın! Çünkü; el-Adlü esâsü'l-mülk. "Adalet her şeyin temelidir!" Çünkü;

el-Adlü esâsü'l-mülk. "Adalet her şeyin temelidir!"

Hükümranlığın da temelidir, hâkimiyetin de cemiyetin de temelidir. Hükümranlığın da temelidir, hâkimiyetin de cemiyetin de temelidir.

Adalet gitti mi her şey gider, hiçbir şey kalmaz; adalet oldu mu her şey düzelir! Adalet gitti mi her şey gider, hiçbir şey kalmaz; adalet oldu mu her şey düzelir! Çünkü mimarbaşı gider, padişahı dava edebilir: "Bu ne biçim haksızlık?!.." derÇünkü mimarbaşı gider, padişahı dava edebilir: "Bu ne biçim haksızlık?!.." der ve hâkim de padişahı haksız çıkartabiliyorsa o cemiyet sağlam cemiyettir. ve hâkim de padişahı haksız çıkartabiliyorsa o cemiyet sağlam cemiyettir.

Sen ne diye; "Berlin'de hâkimler var…" fıkrasını öğrenirsin? Bu fıkrayı öğrensene! Sen ne diye; "Berlin'de hâkimler var…" fıkrasını öğrenirsin?

Bu fıkrayı öğrensene!

Almanya'da şöyle olmuş böyle olmuş da Kayser Wilhelm ile birisi çatışmışlar. Almanya'da şöyle olmuş böyle olmuş da Kayser Wilhelm ile birisi çatışmışlar. Kayser'e; "Berlin'de hâkimler var!" demiş, Kayser'e; "Berlin'de hâkimler var!" demiş, "İcabında hâkimlere müracaat ederim, sen haksızsın, seni yendiririm…" [mânasına]. "İcabında hâkimlere müracaat ederim, sen haksızsın, seni yendiririm…" [mânasına].

Adamlar bu fıkrayı propaganda ediyorlar, herkese öğretiyorlar.Adamlar bu fıkrayı propaganda ediyorlar, herkese öğretiyorlar. Bizim, padişahları mahkûm etmiş hâkimlerimiz var. Bizim, padişahları mahkûm etmiş hâkimlerimiz var.

Kadı Şureyh -olsa gerek- eski kadılardan birisi bir meseleden dolayı ömrünün sonuna kadar hep ağlar,Kadı Şureyh -olsa gerek- eski kadılardan birisi bir meseleden dolayı ömrünün sonuna kadar hep ağlar, istiğfar edermiş. istiğfar edermiş.

Neden? "Bir keresinde bir müslümanla bir mecusî karşıma geldi. Neden?

"Bir keresinde bir müslümanla bir mecusî karşıma geldi.
Kapıdan girerken kıyafetinden baktım; birisi müslüman, ötekisi mecusî.Kapıdan girerken kıyafetinden baktım; birisi müslüman, ötekisi mecusî. Ah keşke şu müslüman haklı olsa, diye içimden geçirdim." demiş. Ah keşke şu müslüman haklı olsa, diye içimden geçirdim." demiş.

Kadı, kızgınken hükmetmeyecek! Sinirli olduğu zaman da asar, bağırır, çağırır… Kadı, kızgınken hükmetmeyecek! Sinirli olduğu zaman da asar, bağırır, çağırır…

Evde hanıma kızmıştı; geldi, mahkemeye oturdu, onu dinledi bunu dinledi, bağırdı çağırdı; Evde hanıma kızmıştı; geldi, mahkemeye oturdu, onu dinledi bunu dinledi, bağırdı çağırdı; mahkemeyi üç ay öteye attı… Peki, iyi güzel!mahkemeyi üç ay öteye attı…

Peki, iyi güzel!
Sen üç ay öteye attın ama bu hapiste bekliyor, bir an evvel hükmetse bu adam hapisten çıkacak. Sen üç ay öteye attın ama bu hapiste bekliyor, bir an evvel hükmetse bu adam hapisten çıkacak. Daha suçlu mu değil mi belli değil, nezarette duruyor. Daha suçlu mu değil mi belli değil, nezarette duruyor.

Kadı birisine demiş ki; "Şuna şu kadar sopa vurun!" O da; Kadı birisine demiş ki; "Şuna şu kadar sopa vurun!" O da;

"Ya sen sopa yemedin, ya da sayı saymayı bilmiyorsun!" demiş."Ya sen sopa yemedin, ya da sayı saymayı bilmiyorsun!" demiş. O kadar sopaya dayanılır mı?!.. Arkadaşlardan bazıları ile konuşuyorduk: O kadar sopaya dayanılır mı?!..

Arkadaşlardan bazıları ile konuşuyorduk:
"Şu hâkimleri hukuk fakültesinden çıktıktan sonra birkaç ay hapishanelerde vazifelendirmeli. "Şu hâkimleri hukuk fakültesinden çıktıktan sonra birkaç ay hapishanelerde vazifelendirmeli. O hapishanelerin hâlini görsün de orada beklemek, oradaki sıkıntı, o hâller, ne kadar zor şeylerdir.O hapishanelerin hâlini görsün de orada beklemek, oradaki sıkıntı, o hâller, ne kadar zor şeylerdir. Suçsuz insanların mahkemeleri çabuk yapılsın da, suçluysa suçlu girsin; Suçsuz insanların mahkemeleri çabuk yapılsın da, suçluysa suçlu girsin; suçsuzsa çarçabuk çıksın!.." suçsuzsa çarçabuk çıksın!.."

Hâsılı zordur, insan kızgınken bağırıp çağırıverir. Hâsılı zordur, insan kızgınken bağırıp çağırıverir.

Bunun dışında şerhte [Ahmed Ziyâüddin] Hocamız demiş ki; Bunun dışında şerhte [Ahmed Ziyâüddin] Hocamız demiş ki;

"Kızgınken olduğu gibi başka sebeplerden dolayı da dikkat etmesi lazım! "Kızgınken olduğu gibi başka sebeplerden dolayı da dikkat etmesi lazım! Sadece kızgınlık meselesi değil, bu işin çok çeşitli incelikleri vardır." Sadece kızgınlık meselesi değil, bu işin çok çeşitli incelikleri vardır."

Şöyle sıralamış: Şöyle sıralamış:

"Şu gibi hallerde hâkimin hükmetmesi mekruhtur çünkü sinirinden tam adaletli hareket edemez!" "Şu gibi hallerde hâkimin hükmetmesi mekruhtur çünkü sinirinden tam adaletli hareket edemez!"

Mekruh olan hâlleri sayıyor: Alâ kerâheti fî külli hâli bi-gayri hulukihî.Mekruh olan hâlleri sayıyor:

Alâ kerâheti fî külli hâli bi-gayri hulukihî.
"Asli huyundan gayri olan her değişik, ârızî durumda mekruh oluyor." "Asli huyundan gayri olan her değişik, ârızî durumda mekruh oluyor." Ve şiddeti'l-cû. "Karnı Şiddetli açken hükmetmeyecek!" Neden? Ve şiddeti'l-cû. "Karnı Şiddetli açken hükmetmeyecek!"

Neden?

Karnı açtır, canı sıkılır. Derler ki; "Erkeklerin kalbine giden yol midesinden geçer!" Karnı açtır, canı sıkılır. Derler ki;

"Erkeklerin kalbine giden yol midesinden geçer!"

"Yok yahu, kalbin yolu başka, midenin yolu başka; nasıl midesinden geçiyor?.." "Yok yahu, kalbin yolu başka, midenin yolu başka; nasıl midesinden geçiyor?.."

Demek ki karnı aç oldu mu kendini sevdiremezsin. Onun için kadınlar, Demek ki karnı aç oldu mu kendini sevdiremezsin. Onun için kadınlar, hemen gelir gelmez kocalarına yemeği koysunlar, karınlarını doyursunlar;hemen gelir gelmez kocalarına yemeği koysunlar, karınlarını doyursunlar; ondan sonra gündüz olanları, bitenleri söylesinler:ondan sonra gündüz olanları, bitenleri söylesinler: "Tahsildar geldi, bin beş yüz lira su parası istedi" diye ondan sonra söylesinler, "Tahsildar geldi, bin beş yüz lira su parası istedi" diye ondan sonra söylesinler, çünkü karnı açken oturur kalkar, bağırır çağırır. çünkü karnı açken oturur kalkar, bağırır çağırır.

Bir: Karnı açken hükmetmeyecek! Ve şiddeti'l-cûi ve'l-ataş ve ferahin ve huzün. Bir: Karnı açken hükmetmeyecek!

Ve şiddeti'l-cûi ve'l-ataş ve ferahin ve huzün.
"Açken ve çok susamışken, fazla neşeliyken ve fazla hüzünlüyken!" "Açken ve çok susamışken, fazla neşeliyken ve fazla hüzünlüyken!"

Çok sevinçli, çocuğunu evlendirmiş: "Haydi seni beraat ettireyim!" Çok sevinçli, çocuğunu evlendirmiş:

"Haydi seni beraat ettireyim!"

Neyi beraat ettiriyorsun?! Adam hain, öbür tarafta kaç kişinin canına kıydıNeyi beraat ettiriyorsun?!

Adam hain, öbür tarafta kaç kişinin canına kıydı
veyahut şöyle yaptı böyle yaptı…veyahut şöyle yaptı böyle yaptı… Tabi sen sevincinden, cezalandırman gerekeni salıveriyorsun; öyle de olmayacak. Tabi sen sevincinden, cezalandırman gerekeni salıveriyorsun; öyle de olmayacak. Adalet olacak, lüzumsuz merhamet de olmayacak gazap da olmayacak. Adalet olacak, lüzumsuz merhamet de olmayacak gazap da olmayacak.

Fazla hüzünlü, Karadeniz'de gemisi batmış. Gelmiş oturmuş, ahlıyor, ufluyor. Fazla hüzünlü, Karadeniz'de gemisi batmış. Gelmiş oturmuş, ahlıyor, ufluyor. O zaman da hüküm vermeyecek! Ve'n-nuâs ve mü'lim maraz. O zaman da hüküm vermeyecek!

Ve'n-nuâs ve mü'lim maraz.
"Kendisine elem verici bir hastalık geldiğinde…" Bazı elem hastalıkları sayıyor;"Kendisine elem verici bir hastalık geldiğinde…"

Bazı elem hastalıkları sayıyor;
midesi sancıyıp duruyor, kaşları kırışmış… O zaman hükmetmeyecek, mekruh!midesi sancıyıp duruyor, kaşları kırışmış… O zaman hükmetmeyecek, mekruh! Çünkü farkında olmadan tesir eder.Çünkü farkında olmadan tesir eder. Küçük delili büyültür, büyük delili küçültür, aleyhinde hükmedebilir. Küçük delili büyültür, büyük delili küçültür, aleyhinde hükmedebilir.

"Fazla hararette ve fazla soğukta [hükmetmeyecek]!" "Fazla hararette ve fazla soğukta [hükmetmeyecek]!"

Tir tir titriyor, soba yanmamış. Veyahut fazla sıcak var, yaka bağır açamıyor, Tir tir titriyor, soba yanmamış. Veyahut fazla sıcak var, yaka bağır açamıyor, hâkim olduğu için hâkim cübbesini giymiş, terliyor, yaz gününde her tarafından sıcak…hâkim olduğu için hâkim cübbesini giymiş, terliyor, yaz gününde her tarafından sıcak… Bu gibi şartlar onu sübjektif olarak hareket etmeye zorlayabilir. Bu gibi şartlar onu sübjektif olarak hareket etmeye zorlayabilir. Ne kadar önemli! Ve zünne havfun.Ne kadar önemli!

Ve zünne havfun.
"Korkmak ve kendisine izaç edici bazı hâllerin gelmesi gibi"Korkmak ve kendisine izaç edici bazı hâllerin gelmesi gibi durumlarda hükmetmesi doğru değildir!" Velev kadâdurumlarda hükmetmesi doğru değildir!" Velev kadâ "Hükmetse yine de hükmü yerine gelir, hükmü hükümdür ama mekruh olur!" diye zikrediyor. "Hükmetse yine de hükmü yerine gelir, hükmü hükümdür ama mekruh olur!" diye zikrediyor.

"Bu hadîs-i şerîfler, hâkimlerle ilgili, o hâlde ben kurtuldum." "Bu hadîs-i şerîfler, hâkimlerle ilgili, o hâlde ben kurtuldum."

Yok! Hepimizin küçük küçük hâkimlikleri olur. Yok! Hepimizin küçük küçük hâkimlikleri olur. Hepimiz evimizde çocuklarımıza karşı, hanımımıza karşı; işyerimizde işçilerimize karşı; Hepimiz evimizde çocuklarımıza karşı, hanımımıza karşı; işyerimizde işçilerimize karşı; komşularımıza karşı, hayatta, günün muhtelif saatlerinde küçük küçük hâkimlikler yaparız. komşularımıza karşı, hayatta, günün muhtelif saatlerinde küçük küçük hâkimlikler yaparız. Kadrolu, maaşlı, cübbeli hâkimlik değildir ama hükmetmek durumunda olur, Kadrolu, maaşlı, cübbeli hâkimlik değildir ama hükmetmek durumunda olur, onun için adaletle hareket etmek gerekir! onun için adaletle hareket etmek gerekir!

İze'b-telellâhü abde'l-müslime bi-belâin fî cesedihî kâlallâhu azze ve celle İze'b-telellâhü abde'l-müslime bi-belâin fî cesedihî kâlallâhu azze ve celle üktüb lehû salâha amelihillezî kâne ya'melü fe inşefâhü ğaselehûüktüb lehû salâha amelihillezî kâne ya'melü fe inşefâhü ğaselehû ve tahherahû ve in kabadahû ve ğafera lehû ve rahimehû. ve tahherahû ve in kabadahû ve ğafera lehû ve rahimehû.

Sadaka Resûlullah. Sadaka Resûlullah.

Bu hadîs-i şerîf bir müslümana hastalandığı zaman ne olacağına dair. Bu hadîs-i şerîf bir müslümana hastalandığı zaman ne olacağına dair.

"Allah bir müslüman kulu bir hastalığa dûçar ederse"Allah bir müslüman kulu bir hastalığa dûçar ederse bi-belâin fî cesedihîbi-belâin fî cesedihî vücudunda bir bela ile onu imtihan ederse müptela ederse…" vücudunda bir bela ile onu imtihan ederse müptela ederse…"

Bu ne demek? "Vücudunda bir hastalık çıkarsa" demek. Bu ne demek?

"Vücudunda bir hastalık çıkarsa" demek.
Kaşında, gözünde, kolunda, bacağında, midesinde, kalbinde, Kaşında, gözünde, kolunda, bacağında, midesinde, kalbinde, sırtında, başında böyle bir şey olursa… sırtında, başında böyle bir şey olursa…

Kâlallâhu azze ve celle üktüb lehû. "Allahu Teâlâ hazretleri buyurur ki; onun için yaz!" Kâlallâhu azze ve celle üktüb lehû. "Allahu Teâlâ hazretleri buyurur ki; onun için yaz!"

Kime söylüyor? Meleklere! Meleklere diyor ki; "Onun için yaz!" Kime söylüyor?

Meleklere! Meleklere diyor ki; "Onun için yaz!"

Salâha amelihillezî kâne ya'melü. Salâha amelihillezî kâne ya'melü. "Sıhhatli halindeyken işlemiş olduğu amelleri işliyormuş gibi sevap yaz!" "Sıhhatli halindeyken işlemiş olduğu amelleri işliyormuş gibi sevap yaz!"

"Şimdi hastalandı yapamıyor. Sıhhatliyken geceleyin kalkardı, teheccüd namazı kılardı…" "Şimdi hastalandı yapamıyor. Sıhhatliyken geceleyin kalkardı, teheccüd namazı kılardı…"

Kılıyormuş gibi yaz. "Ey meleğim! Şimdi inliyor, kalkamıyor, o işi yapamıyor ama yapıyormuş gibi yaz. Kılıyormuş gibi yaz.

"Ey meleğim! Şimdi inliyor, kalkamıyor, o işi yapamıyor ama yapıyormuş gibi yaz.
Tespih çekerdi yaz, sıhhatli olduğu zaman pervane gibi başka insanların hizmetine koşardı,Tespih çekerdi yaz, sıhhatli olduğu zaman pervane gibi başka insanların hizmetine koşardı, hayır hasenât sahibiydi; hiçbir şeye hayır demezdi, herkese yardımcı olurdu, hayır hasenât sahibiydi; hiçbir şeye hayır demezdi, herkese yardımcı olurdu, herkesin hayır duasını alırdı, onu yapıyormuş gibi yaz!" diye söylüyor. herkesin hayır duasını alırdı, onu yapıyormuş gibi yaz!" diye söylüyor.

Tabii onları bir bir saymaya imkân yok, öyle sevap yazılır. Neden? Tabii onları bir bir saymaya imkân yok, öyle sevap yazılır.

Neden?

Sıhhatli olsaydı yapmaya devam edecekti de ondan! Sıhhatli olsaydı yapmaya devam edecekti de ondan!

Fe inşefâhü ğaselehû ve tahherahû. "Eğer Allah ona bu hastalıktan şifa verirse Fe inşefâhü ğaselehû ve tahherahû. "Eğer Allah ona bu hastalıktan şifa verirse onu günahlardan temizler ve paklar." Ne demek? onu günahlardan temizler ve paklar."

Ne demek?

Bir insan böyle şiddetli bir hastalığa düşse duçar olsa da kalksa Bir insan böyle şiddetli bir hastalığa düşse duçar olsa da kalksa o zaman Allah onun eski günahlarını affediyor. o zaman Allah onun eski günahlarını affediyor.

Hatta pek çok hadîs-i şerîf var ki bunları bir kâğıda yazmak lazım, Hatta pek çok hadîs-i şerîf var ki bunları bir kâğıda yazmak lazım, kardeşlerimize dağıtmak lazım ki hasta ziyaretine gittikleri zaman onlara söylesinler, kardeşlerimize dağıtmak lazım ki hasta ziyaretine gittikleri zaman onlara söylesinler, o hastalar müteselli olsun. o hastalar müteselli olsun.

"Hastanın iniltisi tespihtir, uykusu ibadettir!" diye bir hadîs-i şerîf var "Hastanın iniltisi tespihtir, uykusu ibadettir!" diye bir hadîs-i şerîf var ve hastalıktan kalktığı zaman; "Hadi, defter-i âmâlini tertemiz sildik,ve hastalıktan kalktığı zaman; "Hadi, defter-i âmâlini tertemiz sildik, hiç günah kalmadı, günah haneleri bembeyaz oldu." hiç günah kalmadı, günah haneleri bembeyaz oldu."

Feste'mihi'l-amel. "İşine baştan başla! Bundan sonra artık defterini kirletme!" gibilerden denilir. Feste'mihi'l-amel. "İşine baştan başla! Bundan sonra artık defterini kirletme!" gibilerden denilir.

Burada da ne diyor? Fe inşefâhü ğaselehû ve tahherahû. Burada da ne diyor?

Fe inşefâhü ğaselehû ve tahherahû.
"Eğer Allah o kula o hastalıktan şifa verirse onu temizler ve pak eder." "Eğer Allah o kula o hastalıktan şifa verirse onu temizler ve pak eder."

Neden temizliyor? Günahlardan temizliyor, günahı kalmıyor. Neden temizliyor?

Günahlardan temizliyor, günahı kalmıyor.
Onun için hastalık geldiği zaman, ağlayıp sızlayıp şikâyet etmeyin.Onun için hastalık geldiği zaman, ağlayıp sızlayıp şikâyet etmeyin. Bir başka hadîs-i şerîfte gördüm ki, insan üç gün olmadan bir kere kimseye şikâyet etmeyecek.Bir başka hadîs-i şerîfte gördüm ki, insan üç gün olmadan bir kere kimseye şikâyet etmeyecek. Öyle diyor, bize ölçü vermiş: "Dişim ağrıyor, başım ağrıyor…" Öyle diyor, bize ölçü vermiş:

"Dişim ağrıyor, başım ağrıyor…"

Ne oldu? Dün sapasağlamdın. Yarım saat sonra yine bir şeyin kalmayacak,Ne oldu?

Dün sapasağlamdın. Yarım saat sonra yine bir şeyin kalmayacak,
şimdi feryâd u figân ediyorsun… Bu şikâyet bâbına giriyor, şikâyeti de Allah sevmiyor! şimdi feryâd u figân ediyorsun… Bu şikâyet bâbına giriyor, şikâyeti de Allah sevmiyor!

"Üç gün sabredecek, sonra ağrı varsa; 'Şuram da şöyle, buram da böyle…' diye söyleyecek!" diye "Üç gün sabredecek, sonra ağrı varsa; 'Şuram da şöyle, buram da böyle…' diye söyleyecek!" diye bir hadîs-i şerîf okudum.bir hadîs-i şerîf okudum. Böyle bir hastalığa düşünce insan şikâyet etmeyecek.Böyle bir hastalığa düşünce insan şikâyet etmeyecek. Bak ecri var, sabredecek, Allah'tan geldiğini bilecek. Bir kere günahları af oluyor. Bak ecri var, sabredecek, Allah'tan geldiğini bilecek. Bir kere günahları af oluyor.

Ve in kabdahû ve ğafera lehû ve rahimehû. Ve in kabdahû ve ğafera lehû ve rahimehû. "Eğer o hastalıktan dolayı ruhunu kabzederse o kişi yatağından kalkamaz ve ölürse"Eğer o hastalıktan dolayı ruhunu kabzederse o kişi yatağından kalkamaz ve ölürse ğafera lehû ve rahimehû ğafera lehû ve rahimehû onun günahlarını mağfiret eyler ve ona rahmetiyle muamele eder." onun günahlarını mağfiret eyler ve ona rahmetiyle muamele eder."

Onun için hastalanınca sakın ha yakınmayın, onda da ecir var, Onun için hastalanınca sakın ha yakınmayın, onda da ecir var, o da bir çeşit imtihan! İnsan sabredince şikâyet etmeyinceo da bir çeşit imtihan! İnsan sabredince şikâyet etmeyince edebini muhafaza edince Allah büyük ecirler veriyor. edebini muhafaza edince Allah büyük ecirler veriyor.

İzâ ebğadallâhü abden nezea minhü'l-hayâe. "Allahu Teâlâ hazretleri bir kulunu sevmezse, bir kuluna buğz ederseİzâ ebğadallâhü abden nezea minhü'l-hayâe. "Allahu Teâlâ hazretleri bir kulunu sevmezse, bir kuluna buğz ederse o kuldan hayâ duygusunu çeker, alır." Hayâsız kul olur, ar damarı çatlak bir kul olur. o kuldan hayâ duygusunu çeker, alır."

Hayâsız kul olur, ar damarı çatlak bir kul olur.
O, Allah'ın kızdığının alametidir. Çünkü hayâ büyük güzel huylardan,O, Allah'ın kızdığının alametidir. Çünkü hayâ büyük güzel huylardan, güzel huyların analarından, esaslarından, temellilerinden bir tanesidir. güzel huyların analarından, esaslarından, temellilerinden bir tanesidir. Bir kul hayâ sahibi oldu mu o kulluğunu güzel yapar; çünkü Allah'ın lütfundan, Bir kul hayâ sahibi oldu mu o kulluğunu güzel yapar; çünkü Allah'ın lütfundan, kereminden, ona yapmış olduğu iyiliklerden utanır da kereminden, ona yapmış olduğu iyiliklerden utanır da ona göre yine kendisini döndürebilir.ona göre yine kendisini döndürebilir. Ama utanmaz oldu mu, ar damarı çatladı mı artık insan utanmadıktan sonra ne isterse yapar! Ama utanmaz oldu mu, ar damarı çatladı mı artık insan utanmadıktan sonra ne isterse yapar! Onun için Allah bir kula kızarsa ilk önce ondan hayâ duygusunu alırmış. Onun için Allah bir kula kızarsa ilk önce ondan hayâ duygusunu alırmış.

Fe izâ nezea minhü'l-hayâe lem telkahû illâ bağîden mübğidan.Fe izâ nezea minhü'l-hayâe lem telkahû illâ bağîden mübğidan. "Ondan hayâyı alınca sen o kimseyi halka kızan, halkı da ona kızar görürsün!" "Ondan hayâyı alınca sen o kimseyi halka kızan, halkı da ona kızar görürsün!"

Çünkü hayâsız, ar damarı çatlamış kimseyi kim sever? Çünkü hayâsız, ar damarı çatlamış kimseyi kim sever?

O, kimseyi sevmez, insanları sevmez; insanlar da onu sevmez. O, kimseyi sevmez, insanları sevmez; insanlar da onu sevmez. Cemiyetin içinde çıban gibi, karşılıklı diken gibi öyle bir kimse hâline gelir. Cemiyetin içinde çıban gibi, karşılıklı diken gibi öyle bir kimse hâline gelir.

Ve nezae minhü'l-emânete. "Ondan emniyetlilik duygusunu alır." Ve nezae minhü'l-emânete. "Ondan emniyetlilik duygusunu alır."

Emniyetliliğin zıttı hainliktir, hain olur! Ve izâ nezae minhü'l-emânete nezea minhü'r-rahmete. Emniyetliliğin zıttı hainliktir, hain olur!

Ve izâ nezae minhü'l-emânete nezea minhü'r-rahmete.
"Allah emniyet hasletini ondan alınca hainlik gelince de o zaman şefkati, merhameti de alır." "Allah emniyet hasletini ondan alınca hainlik gelince de o zaman şefkati, merhameti de alır."

Kimseye merhameti kalmaz, o kimse gaddar bir kimse olur.Kimseye merhameti kalmaz, o kimse gaddar bir kimse olur. Hain, gaddar, ar damarı çatlamış bir kimse hâline gelir. Hain, gaddar, ar damarı çatlamış bir kimse hâline gelir.

Fe izâ nezea minhü'r-rahmete nezea minhü'r-ribkate'l-İslâmi. "Ondan o acıma, merhamet duygusu da alınınca Fe izâ nezea minhü'r-rahmete nezea minhü'r-ribkate'l-İslâmi. "Ondan o acıma, merhamet duygusu da alınınca o İslâm'ın bağından çekilip koparılmış olur. İslâm'ın bağı kopar!" o İslâm'ın bağından çekilip koparılmış olur. İslâm'ın bağı kopar!" Fe izâ nezea minhü ribkate'l-İslâmi lem telkahu illâ şeytânen merîdan.Fe izâ nezea minhü ribkate'l-İslâmi lem telkahu illâ şeytânen merîdan. "Artık sen onu mütevellit bir şeytan olarak görürsün, şeytanlaşır!" "Artık sen onu mütevellit bir şeytan olarak görürsün, şeytanlaşır!"

Allah demek ki bir insana kızdı mı önce hayâ duygusunu alıyor. Allah demek ki bir insana kızdı mı önce hayâ duygusunu alıyor. Allah cümlemizi hayâ sahibi bir kul eylesin.Allah cümlemizi hayâ sahibi bir kul eylesin. Peygamber Efendimiz; "Hayâ erkeklerde iyidir ama kadınlarda daha iyidir!" diyor. Peygamber Efendimiz; "Hayâ erkeklerde iyidir ama kadınlarda daha iyidir!" diyor.

el-Hayâu hasenün velâkinne fi'n-nisâi ahsenün. "Kadınlarda daha âlâdır!" el-Hayâu hasenün velâkinne fi'n-nisâi ahsenün. "Kadınlarda daha âlâdır!"

Kadınların daha çok hayâ, utanç sahibi olması lazım. Bu en şerefli huydur. Kadınların daha çok hayâ, utanç sahibi olması lazım. Bu en şerefli huydur.

Hayânın mezmum olanı da vardır; gayri makbul olanı, fena olanı da vardır. Hayânın mezmum olanı da vardır; gayri makbul olanı, fena olanı da vardır.

Hayânın fena olanı nedir? [Ahmed Ziyâüddin] Hocamız diyor ki; Hayânın fena olanı nedir?

[Ahmed Ziyâüddin] Hocamız diyor ki;

Ke hayâin min emr-i ma'rûfin ev nehyin an münkerin. Ke hayâin min emr-i ma'rûfin ev nehyin an münkerin. "Emri mâruf nehy-i münker yapmakta utanmak!" "Kalk halka şunu söyle vaaz et…" vs. "Emri mâruf nehy-i münker yapmakta utanmak!"

"Kalk halka şunu söyle vaaz et…" vs.

"Utanırım." Neden utanıyorsun, Allah'ın farzını yapmakta utanılır mı? "Utanırım."

Neden utanıyorsun, Allah'ın farzını yapmakta utanılır mı?

"Kalk şurada namaz kıl." "Bu kadar kalabalığın içinde şimdi utanırım, ben evde kılarım…" "Kalk şurada namaz kıl."

"Bu kadar kalabalığın içinde şimdi utanırım, ben evde kılarım…"

Bu çeşit hayâlar yanlış! Namaz vakti geçecek; istasyondasın, eve gidinceye kadar vakti geçecek. Bu çeşit hayâlar yanlış!

Namaz vakti geçecek; istasyondasın, eve gidinceye kadar vakti geçecek.

"Burada kalabalıkta kılamam, herkes beni görür." "Burada kalabalıkta kılamam, herkes beni görür."

Görsün, görsün de ne dersler çıkaracaksa çıkarsın. Görsün, görsün de ne dersler çıkaracaksa çıkarsın. Bak Allah'ın ne kulları var ki yersiz de kalsa yurtsuz da kalsaBak Allah'ın ne kulları var ki yersiz de kalsa yurtsuz da kalsa Allah'a bağlılığını yine burada yapıyor, der. Allah'a bağlılığını yine burada yapıyor, der.

Farzlar aleni yapılacak, Allah'ın emrettiği farzı yapıyorsun!Farzlar aleni yapılacak, Allah'ın emrettiği farzı yapıyorsun! Belki birisi de; "Ben de namazı kılmamıştım…" der, senden görerek o da namazı hatırlar, o da kılar. Belki birisi de; "Ben de namazı kılmamıştım…" der, senden görerek o da namazı hatırlar, o da kılar.

Otobüste filan çok oluyor. "Şoför efendi, namaz vakti geçiyor. Kenarda duruver, namazı kılalım…" Otobüste filan çok oluyor.

"Şoför efendi, namaz vakti geçiyor. Kenarda duruver, namazı kılalım…"

Sen aşağıya namaz kılmaya iniyorsun, bakıyorsun sekiz kişi daha inmiş.Sen aşağıya namaz kılmaya iniyorsun, bakıyorsun sekiz kişi daha inmiş. Cemaatle namaz kılıyorsun. "Mübarekler, neredeydiniz?" Cemaatle namaz kılıyorsun.

"Mübarekler, neredeydiniz?"

Ben söylemesem onlar da kılamayacaklar, namaz kazaya kalacak.Ben söylemesem onlar da kılamayacaklar, namaz kazaya kalacak. Ama söyleyince onlar da gelip kıldılar. Demek ki farzı yapmakta, Ama söyleyince onlar da gelip kıldılar. Demek ki farzı yapmakta, emr-i mârufta utanmak yok! "Kur'ân-ı Kerîm oku." "Utanırım." emr-i mârufta utanmak yok!

"Kur'ân-ı Kerîm oku."

"Utanırım."

Yâ Kur'ân-ı Kerîm okumaktan utanılır mı? İnsanın Kur'ân-ı Kerîm okumamaktan utanması lazım. Yâ Kur'ân-ı Kerîm okumaktan utanılır mı? İnsanın Kur'ân-ı Kerîm okumamaktan utanması lazım.

"Ezan oku." "Utanırım." Ezan okumaktan utanılır mı? Minareden Allah'ın mahlûkatını,"Ezan oku."

"Utanırım."

Ezan okumaktan utanılır mı? Minareden Allah'ın mahlûkatını,
Allah'ın ibadetine çağırıyorsun. "Ama utanırım." Allah'ın ibadetine çağırıyorsun.

"Ama utanırım."

Utanırsın ama ne kaçırıyorsun biliyor musun? Senin sesinin uzandığı yere kadar bütün taşlar, Utanırsın ama ne kaçırıyorsun biliyor musun?

Senin sesinin uzandığı yere kadar bütün taşlar,
ağaçlar, mahlûkat, melekler hepsi sana şahadet edecekler: ağaçlar, mahlûkat, melekler hepsi sana şahadet edecekler:

"Yâ Rabbi! Bu, dünyada kulları senin ibadetine çağırdı, şahidiz!" diyecekler. "Yâ Rabbi! Bu, dünyada kulları senin ibadetine çağırdı, şahidiz!" diyecekler. Kıymetli bir şey! Onun için Kur'an okumaktan, ezan okumaktan, Kıymetli bir şey!

Onun için Kur'an okumaktan, ezan okumaktan,
halka emr-i mâruf nehy-i münker yapmaktan, ilim öğrenmekten, halka emr-i mâruf nehy-i münker yapmaktan, ilim öğrenmekten, ilimde sual sormaktan [utanmayacaksınız.] ilimde sual sormaktan [utanmayacaksınız.]

"Bir şey soracağım ama utanırım…" "Bir şey soracağım ama utanırım…"

Utanma, sor, öğren; bunlar utanmanın yerleri değil! Utanma, sor, öğren; bunlar utanmanın yerleri değil!

Utanma günahta olur. Günah yapmaktan utan!Utanma günahta olur. Günah yapmaktan utan! Allah'ın bunca nimeti varken Allah'a âsi gelmekten utan! Allah sana kaloriferli bir ev vermiş,Allah'ın bunca nimeti varken Allah'a âsi gelmekten utan! Allah sana kaloriferli bir ev vermiş, sıcak bir yuva vermiş, çoluk çocuk vermiş, sıhhat vermiş; namaza kalkmazsın, sıcak bir yuva vermiş, çoluk çocuk vermiş, sıhhat vermiş; namaza kalkmazsın, teheccüd kılmazsın, tesbih çekmezsin… teheccüd kılmazsın, tesbih çekmezsin… Bundan utanabildiğin kadar utan! Yüzün kızarsın! Buna benzer hayırlardan geri kaldığına utan!Bundan utanabildiğin kadar utan! Yüzün kızarsın! Buna benzer hayırlardan geri kaldığına utan! Allah'ın ihsanına karşı yaptığın isyanları düşün, gözyaşı dök, utan; onlardan utanabilirsin!Allah'ın ihsanına karşı yaptığın isyanları düşün, gözyaşı dök, utan; onlardan utanabilirsin! Ama iyiliklerde utanılmaz, iyiliği yapmaya çalışmak lazım, inşaallah. Ama iyiliklerde utanılmaz, iyiliği yapmaya çalışmak lazım, inşaallah.

Demek ki bu hadîs-i şerîften hayânın çok önemli bir huy olduğu ve hayâsızlığın da Demek ki bu hadîs-i şerîften hayânın çok önemli bir huy olduğu ve hayâsızlığın da Allah'ın büyük bir cezası olduğu anlaşılıyor. "Falanca kimse hayâsız!" Allah'ın büyük bir cezası olduğu anlaşılıyor.

"Falanca kimse hayâsız!"

Demek ki Allah ona çok kızıyor, hiç sevmiyor da onun için ilk önce ondan hayâ duygusunu almış, Demek ki Allah ona çok kızıyor, hiç sevmiyor da onun için ilk önce ondan hayâ duygusunu almış, utanmaz bir kimse olmuş. utanmaz bir kimse olmuş.

İzâ ebğada'l-müslimûne 'ulemâehüm "Müslümanlar alimlerine buğz etmeye başladıkları zaman"İzâ ebğada'l-müslimûne 'ulemâehüm "Müslümanlar alimlerine buğz etmeye başladıkları zaman" ve ezherû imârate esvâkihim "çarşı pazarlarını mâmur hâle getirmeye başladıkları zaman "ve ezherû imârate esvâkihim "çarşı pazarlarını mâmur hâle getirmeye başladıkları zaman " ve tenâkehû 'alâ cem'i'd-derâhim.ve tenâkehû 'alâ cem'i'd-derâhim. "mal toplamak, dirhemleri bir araya cem eylemek maksadıyla evlenmelere başladıkları zaman""mal toplamak, dirhemleri bir araya cem eylemek maksadıyla evlenmelere başladıkları zaman" ramâhümullahü bi-erba'i hisâlinramâhümullahü bi-erba'i hisâlin "dört kötü husus ile Allah onları cezalandırır, Allah onları dört kötü şeye mâruz bırakır!" "dört kötü husus ile Allah onları cezalandırır, Allah onları dört kötü şeye mâruz bırakır!"

Bu yapılan şeyler neymiş? Bu yapılan şeyler neymiş?

"Müslümanların; alimlerine kızmaları, buğz etmeleri." Alimleri sevmiyor. "Müslümanların; alimlerine kızmaları, buğz etmeleri."

Alimleri sevmiyor.

Ve ezherû imârate esvâkihim ve tenâkehû 'alâ cem'i'd-derâhim.Ve ezherû imârate esvâkihim ve tenâkehû 'alâ cem'i'd-derâhim. "Çarşı pazarlarını imar, mâmur etmeleri ve para sahibi olmak maksadıyla evlenmeleri." "Çarşı pazarlarını imar, mâmur etmeleri ve para sahibi olmak maksadıyla evlenmeleri."

Ulema, insana anasından babasından da daha yakındır. Ulema, insana anasından babasından da daha yakındır. Hakikaten din alimiyse daha yakındır. Çünkü adam o insanı, dünya hayatında korur kollar;Hakikaten din alimiyse daha yakındır. Çünkü adam o insanı, dünya hayatında korur kollar; ulema âhireti kolluyor, insanın ebedî saadetini sağlıyor.ulema âhireti kolluyor, insanın ebedî saadetini sağlıyor. Onun için ulemayı sevmemiz, "Ulemaya canımız feda!.." dememiz lazım.Onun için ulemayı sevmemiz, "Ulemaya canımız feda!.." dememiz lazım. Ulemanın etrafında toplanmamız lazım. İnsanlar kime tabii olacak? Ulemanın etrafında toplanmamız lazım.

İnsanlar kime tabii olacak?

Kim âşıksa ona tabii olacak! En alimine tabii olacak! Üç kişi yolda gittiği zaman bile, Kim âşıksa ona tabii olacak! En alimine tabii olacak!

Üç kişi yolda gittiği zaman bile,
bir tanesini imam seçmesi gerekmiyor mu? bir tanesini imam seçmesi gerekmiyor mu?

Gerekiyor. En alimine tabii olacak; onu kendisine imam seçecek, onun kıyamında duracak, Gerekiyor. En alimine tabii olacak; onu kendisine imam seçecek, onun kıyamında duracak, ona meselelerini soracak, ondan dininin, dünyasının inceliklerini öğrenecek,ona meselelerini soracak, ondan dininin, dünyasının inceliklerini öğrenecek, tatbik edecek ve Allah'ın rızasını kazanacak! tatbik edecek ve Allah'ın rızasını kazanacak!

Yanlış şey söyleyen, yanlış fetva veren, yanlış yollara sevk eden; dünyanın zevkine, sefasına, Yanlış şey söyleyen, yanlış fetva veren, yanlış yollara sevk eden; dünyanın zevkine, sefasına, eğlencesine, fâni lezzetlerine yönelten kimseye uyulur mu? eğlencesine, fâni lezzetlerine yönelten kimseye uyulur mu?

İzâ kâne'l-gurâbu delîle kavmin le-ye'tîhim ile'l-ardı'l-ciyâfi. İzâ kâne'l-gurâbu delîle kavmin le-ye'tîhim ile'l-ardı'l-ciyâfi.

Karga bir insanın rehberi olursa karga insanı nereye götürür? Karga bir insanın rehberi olursa karga insanı nereye götürür?

Leşinin başına götürür! Çünkü kendisi leş yemeye gidecek, Leşinin başına götürür! Çünkü kendisi leş yemeye gidecek, sen de onun peşine takılırsan oraya gidersin. sen de onun peşine takılırsan oraya gidersin. Olmaz, karga imam seçilmez. Alim imam olacak! Olmaz, karga imam seçilmez. Alim imam olacak!

Onun için bir millet ulemaya kızarsa yandı. En kötü şeyi yapıyor; âhireti, cenneti istemiyor, Onun için bir millet ulemaya kızarsa yandı. En kötü şeyi yapıyor; âhireti, cenneti istemiyor, cennet yolunu gösteren kimselere kızıyor! cennet yolunu gösteren kimselere kızıyor!

Sonra? "Çarşı, pazarlarını imar ederlerse!" Sonra?

"Çarşı, pazarlarını imar ederlerse!"

Çarşı pazar mâlum eğlencenin, zevkin, sefanın çokça olduğu; Çarşı pazar mâlum eğlencenin, zevkin, sefanın çokça olduğu; para kazanmak hırsının çok olduğu, para kazanmak hırsı dolayısıyla milletin birbirine yalan yere para kazanmak hırsının çok olduğu, para kazanmak hırsı dolayısıyla milletin birbirine yalan yere yemin ettiği, aldattığı, kandırdığı [yerler]. yemin ettiği, aldattığı, kandırdığı [yerler].

"Vallahi bundan aşağı olmaz, sermayesi bundan yukarı…" "Vallahi bundan aşağı olmaz, sermayesi bundan yukarı…"

Yalan! Yalanın diki ama para kazanacağım diye böyle der. Yalan! Yalanın diki ama para kazanacağım diye böyle der.

Tabii bu sözler mecaz da olabilir, kinaye yollu böyle söylenmiş de olabilir. Tabii bu sözler mecaz da olabilir, kinaye yollu böyle söylenmiş de olabilir.

"Müslümanlar alimlerden korkuyor, çarşı pazarı imar ediyor!" Ne demek? "Müslümanlar alimlerden korkuyor, çarşı pazarı imar ediyor!"

Ne demek?

"Âhiret ilimlerini öğrenmeyi bırakıyorlar, dünya parasını kazanmaya o tarafa gidiyorlar!" "Âhiret ilimlerini öğrenmeyi bırakıyorlar, dünya parasını kazanmaya o tarafa gidiyorlar!" Çarşı pazarı imar etmek, o mânaya da gelebilir. Çarşı pazarı imar etmek, o mânaya da gelebilir.

"Camiye gel, Cuma namazı kıl, filanca gün camide çok mühim vaazlar oluyor, oraya gel…" "Camiye gel, Cuma namazı kıl, filanca gün camide çok mühim vaazlar oluyor, oraya gel…"

"Yok, ticaretim var!" Dünya parasını tercih ediyor. "Yok, ticaretim var!"

Dünya parasını tercih ediyor.
Âhireti için gerekli bilgileri öğrenmekten bucak bucak kaçıyor. Âhireti için gerekli bilgileri öğrenmekten bucak bucak kaçıyor. Ulemaya kızıp da çarşı pazarı imar etmek bu mânaya da gelebilir. Ulemaya kızıp da çarşı pazarı imar etmek bu mânaya da gelebilir. Bu da insanı aynı tehlikeye götürür. Onun için insanın biraz şu dünya hırsından kendisini çekipBu da insanı aynı tehlikeye götürür. Onun için insanın biraz şu dünya hırsından kendisini çekip "Ben âhirette nasıl olur da cennete girerim, nasıl olur da cehennemden paçayı kurtarırım?.." diye "Ben âhirette nasıl olur da cennete girerim, nasıl olur da cehennemden paçayı kurtarırım?.." diye ciddi ciddi düşünmesi lazım. ciddi ciddi düşünmesi lazım.

Ne zaman düşüneceksin? Allahu Teâlâ hazretleri senin hakkında hükmedip de Ne zaman düşüneceksin?

Allahu Teâlâ hazretleri senin hakkında hükmedip de
iş bittikten sonra düşünmenin faydası var mı? Burada düşüneceksin:iş bittikten sonra düşünmenin faydası var mı?

Burada düşüneceksin:
"Ben nasıl olur da cehennemden kurtulurum, nasıl olur da cennete dâhil olabilirim?.." diye "Ben nasıl olur da cehennemden kurtulurum, nasıl olur da cennete dâhil olabilirim?.." diye burada kara kara düşünmezsen, tedbirini almazsan âhirette faydası yok, burada kara kara düşünmezsen, tedbirini almazsan âhirette faydası yok, orada pişmanlığın faydası yok. orada pişmanlığın faydası yok. Burası onun düşünme yeri! Düşüneceğin zaman da alime muhtaçsın, ilme, öğrenmeye muhtaçsın. Burası onun düşünme yeri!

Düşüneceğin zaman da alime muhtaçsın, ilme, öğrenmeye muhtaçsın.
Onun için alimi seveceksin ve çarşı pazar, dünya kazancı, hırsını, Onun için alimi seveceksin ve çarşı pazar, dünya kazancı, hırsını, ticaretini belli bir ölçüde frenleyeceksin. Her şeyin hakkını o kadar vereceksin. ticaretini belli bir ölçüde frenleyeceksin. Her şeyin hakkını o kadar vereceksin.

Ondan sonra ne diyor? Ve tenâkehû 'alâ cem'i'd-derâhim.Ondan sonra ne diyor?

Ve tenâkehû 'alâ cem'i'd-derâhim.
"Para toplamak için evlenmelere kalkarlarsa!" "Para toplamak için evlenmelere kalkarlarsa!"

"Filancanın kızını alayım; çirkin, açık saçık ama babasının parası çok; beş tane apartmanı var, "Filancanın kızını alayım; çirkin, açık saçık ama babasının parası çok; beş tane apartmanı var, iki tane de kızı var. iki tane de kızı var. Eh netice itibariyle iki apartman bize düşer, onun için o kızı alalım…" Eh netice itibariyle iki apartman bize düşer, onun için o kızı alalım…"

Yahu kız açık saçık, namaz da kılmıyor. Beri tarafta başı örtülü, hafızlığı yapmış Yahu kız açık saçık, namaz da kılmıyor. Beri tarafta başı örtülü, hafızlığı yapmış veya dinini öğrenmiş, pırıl pırıl pırlanta gibi kız var, onu al. veya dinini öğrenmiş, pırıl pırıl pırlanta gibi kız var, onu al.

"Onun parası yok, fakir!" Demek ki sen kızla evlenmiyorsun, parayla evleniyorsun! "Onun parası yok, fakir!"

Demek ki sen kızla evlenmiyorsun, parayla evleniyorsun!

Peygamber Efendimiz bir kimseye dedi ki; "Bir kız soyu sopu için alınabilir,Peygamber Efendimiz bir kimseye dedi ki; "Bir kız soyu sopu için alınabilir, güzelliği için alınabilir, parası için alınabilir; sen kızı dini, diyaneti, ahlâkı için al, güzelliği için alınabilir, parası için alınabilir; sen kızı dini, diyaneti, ahlâkı için al, o maksatla seç!" Kendisine soru soran sahabeden bir gence öyle dedi. o maksatla seç!" Kendisine soru soran sahabeden bir gence öyle dedi.

Bir kızı ararken; "Sarışın olsun, boyu şu kadar olsun, gözlerinin yeşil olmasını istiyorum…" vs. Bir kızı ararken; "Sarışın olsun, boyu şu kadar olsun, gözlerinin yeşil olmasını istiyorum…" vs.

Yahu onları bırak da ilk önce; "Namaz kılsın, dini diyaneti iyi bilsin, Yahu onları bırak da ilk önce; "Namaz kılsın, dini diyaneti iyi bilsin, Allah'tan korksun, ben sabahleyin evden işe gittikten sonra arkamda benim namusumu, Allah'tan korksun, ben sabahleyin evden işe gittikten sonra arkamda benim namusumu, haysiyetimi, malımı, mülkümü, evimi, şerefimi korusun,haysiyetimi, malımı, mülkümü, evimi, şerefimi korusun, evladım olursa evladımı İslâmî terbiyeyle yetiştirsin…" [düşüncesinde olmaya] baksana sen! evladım olursa evladımı İslâmî terbiyeyle yetiştirsin…" [düşüncesinde olmaya] baksana sen! Onlara bakmaz, para için veya başka şeyler için evlenir! Onlara bakmaz, para için veya başka şeyler için evlenir!

Bunlar kıyamet alameti oluyor: Ulemaya düşmanlık, çarşı pazarı imarBunlar kıyamet alameti oluyor: Ulemaya düşmanlık, çarşı pazarı imar ve ondan sonra para için evlenmek. Böyle olduğu zamanve ondan sonra para için evlenmek. Böyle olduğu zaman Allah, onlara dört tane bela ile mukabele eder, öyle kavimlere dört bela verir. Allah, onlara dört tane bela ile mukabele eder, öyle kavimlere dört bela verir.

Bi'l-kahtı mine'z-zemân. "Zamanlarından bereketi alır, zamanın bereketi kalmaz." Bi'l-kahtı mine'z-zemân. "Zamanlarından bereketi alır, zamanın bereketi kalmaz." Ve'l-cevri mine's-sultâni. "Hükümdarlarından onlara cevr ve zulüm gelir, Ve'l-cevri mine's-sultâni. "Hükümdarlarından onlara cevr ve zulüm gelir, merhametsiz idareciler musallat olur." ve'l-hıyânetü min vülâti'l-hükkâm. merhametsiz idareciler musallat olur." ve'l-hıyânetü min vülâti'l-hükkâm. "Valilerden, hâkimlerden hainlik rüşvet gibi yollarla onlara cevr ü cefa olur." "Valilerden, hâkimlerden hainlik rüşvet gibi yollarla onlara cevr ü cefa olur." Ve's-savletü mine'l-adüvv. "Düşmandan hücum, o beldeye düşman hücum eder." Ve's-savletü mine'l-adüvv. "Düşmandan hücum, o beldeye düşman hücum eder."

Her işi yapan Allahu Teâlâ hazretleri değil mi, korumaya da saldırtmaya da kâdir değil mi? Her işi yapan Allahu Teâlâ hazretleri değil mi, korumaya da saldırtmaya da kâdir değil mi?

Bunlar neden oluyormuş? Alimlere kızıp dünyaya meyledip para toplamaya heves ettiği zaman!.. Bunlar neden oluyormuş?

Alimlere kızıp dünyaya meyledip para toplamaya heves ettiği zaman!..

Demek ki Allah yolunda giderse Allah yardımcı olacak. Dünyaya meylederse; Demek ki Allah yolunda giderse Allah yardımcı olacak. Dünyaya meylederse; "Çok para kazanayım, malım çok olsun!" diye o tarafa meylederse"Çok para kazanayım, malım çok olsun!" diye o tarafa meylederse Allah o zaman öbür taraftan başka belalar verecek, yine dünya başına zindan olacak. Allah o zaman öbür taraftan başka belalar verecek, yine dünya başına zindan olacak.

Akıllı insan, Allah'a kul olmaya bakar, Allah'ın sevgisini kazanmaya bakar! Akıllı insan, Allah'a kul olmaya bakar, Allah'ın sevgisini kazanmaya bakar!

Çok kimse vardır ki kendisini "Akıllıyım!" sanıyor ama âhiretini berbat edecek bir yolda yürüyor.Çok kimse vardır ki kendisini "Akıllıyım!" sanıyor ama âhiretini berbat edecek bir yolda yürüyor. Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi hakiki akılla akıllı eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi hakiki akılla akıllı eylesin. Akıllı değil; aklı olsaydı âhiretini kurtarmaya çalışırdı. Akıllı değil; aklı olsaydı âhiretini kurtarmaya çalışırdı.

Fâtiha-yı şerîfe mea'l-Besmele… Fâtiha-yı şerîfe mea'l-Besmele…

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2