Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Evvel 1446
22 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:52
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Rızık ve Zenginlik Arasındaki İlişki

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

21 Safer 1421 / 25.05.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah Bir Kulunun Şerrini İsterse Onu Fakirlikle Korkutur, Yahya Oğuz’un Mehmed Zahid Kotku (ra) Hocamızla Olan Bereket Anısı, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Rızık ve Zenginlik Arasındaki İlişki

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

21 Safer 1421 / 25.05.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah Bir Kulunun Şerrini İsterse Onu Fakirlikle Korkutur, Yahya Oğuz’un Mehmed Zahid Kotku (ra) Hocamızla Olan Bereket Anısı, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm

el-Hamdülillâhirrabilâlemîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn el-Hamdülillâhirrabilâlemîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn ve's-salâtü ve's-selâmu alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ Muhammedinve's-salâtü ve's-selâmu alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn ve mentebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd: ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn ve mentebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd:

Fe kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Fe kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

İzâ erâdallâhü bi-abdin hayran ceale ginâhü fî nefsihîİzâ erâdallâhü bi-abdin hayran ceale ginâhü fî nefsihî ve tükâhü fî kalbihî ve izâ erâdallâhü bi-abdin şerren ceale fekrahû beyne ayneyhi. ve tükâhü fî kalbihî ve izâ erâdallâhü bi-abdin şerren ceale fekrahû beyne ayneyhi.

Hadîs-i şerîf Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş.Hadîs-i şerîf Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş. Peygamber Efendimiz bize buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz bize buyuruyor ki;

İzâ erâdallâhü bi-abdin hayran ceale ginâhü fî nefsihî. "Allahu Teâlâ bir kulun hayrını murad etti miİzâ erâdallâhü bi-abdin hayran ceale ginâhü fî nefsihî. "Allahu Teâlâ bir kulun hayrını murad etti mi 'O kul hayra ersin, rahat etsin, mutlu olsun, bahtiyar olsun…' [diye] bir kulun iyiliğini istedi mi'O kul hayra ersin, rahat etsin, mutlu olsun, bahtiyar olsun…' [diye] bir kulun iyiliğini istedi mi kendi zatında bu adamı müstağni kılar."kendi zatında bu adamı müstağni kılar." Ve tükâhü fî kalbihî. "Gönlünü de takvâ ile doldurur." Ve tükâhü fî kalbihî. "Gönlünü de takvâ ile doldurur."

Kanaatkâr olur. Hırslı olmaz. Başkasının malına göz diken; para kazanacağım, Kanaatkâr olur. Hırslı olmaz. Başkasının malına göz diken; para kazanacağım, mal kazanacağım, menfaat elde edeceğim diye günaha atlayan insan olmaz. mal kazanacağım, menfaat elde edeceğim diye günaha atlayan insan olmaz. Onu ağırbaşlı, gönlü zengin, müttakî bir kul yapar.Onu ağırbaşlı, gönlü zengin, müttakî bir kul yapar. Hırslı, yılışık, yapışkan; başkasının malını almaktan korkmayan,Hırslı, yılışık, yapışkan; başkasının malını almaktan korkmayan, menfaat haramdan helalden nereden gelirse gelsin aldırmayan bir insan değil.menfaat haramdan helalden nereden gelirse gelsin aldırmayan bir insan değil. Allah'tan korkan; "Aman ben öylesini istemem, helalinden isterim, helal olmayacaksa olmasın!" Allah'tan korkan; "Aman ben öylesini istemem, helalinden isterim, helal olmayacaksa olmasın!" diyebilen bir kimse yapar. diyebilen bir kimse yapar.

Ve izâ erâdallâhü bi-abdin şerren ceale fekrahû beyne ayneyhi. Ve izâ erâdallâhü bi-abdin şerren ceale fekrahû beyne ayneyhi. "Allah, bir kulun da kötülüğünü dilerse şerrini murad ederse "Allah, bir kulun da kötülüğünü dilerse şerrini murad ederse 'Ne hâli varsa görsün, çünkü iyi bir kul değil, cezasını çeksin…' diye ona kötülük gelmesini dilerse 'Ne hâli varsa görsün, çünkü iyi bir kul değil, cezasını çeksin…' diye ona kötülük gelmesini dilerse o zaman iki gözünün önüne fakirliğini diker!" "Bak fakir olursun ha!o zaman iki gözünün önüne fakirliğini diker!"

"Bak fakir olursun ha!
Hiçbir şeyin yok, elindeki para da bitiverir. Aç kalırsın, açık kalırsın.Hiçbir şeyin yok, elindeki para da bitiverir. Aç kalırsın, açık kalırsın. Aman ne yaparsan yap cebini doldur, keseni doldur. Çal çırp, topla, aldat! Paran azalmaya başladı.Aman ne yaparsan yap cebini doldur, keseni doldur. Çal çırp, topla, aldat! Paran azalmaya başladı. Eyvah! Çoluk çocuk ne yiyecek ne içecek…" Eyvah! Çoluk çocuk ne yiyecek ne içecek…"

Fakirlik daima gözünün önünde, gözünün önünden gitmiyor. Fakirlik daima gözünün önünde, gözünün önünden gitmiyor. Fakirlikten korkusundan da her türlü haramı, kötülüğü yapıyor.Fakirlikten korkusundan da her türlü haramı, kötülüğü yapıyor. Fakirlik gözünün önünden gitmediği için öyle bir insan olur. Hâlbuki sevdiği kulu da müttakî eyler.Fakirlik gözünün önünden gitmediği için öyle bir insan olur. Hâlbuki sevdiği kulu da müttakî eyler. Haramlara günahlara yanaşmayan ve gözü gönlü tok insan eder. Gönül tokluğu! Haramlara günahlara yanaşmayan ve gözü gönlü tok insan eder.

Gönül tokluğu!

"Elhamdülillah, çok şükür karnımı doyurdum. Allah bugünkü rızkımı verdi." "Peki yarın?" "Elhamdülillah, çok şükür karnımı doyurdum. Allah bugünkü rızkımı verdi."

"Peki yarın?"

"Yarına Allah Kerîm! Bugün rızkımı veren Allah yarın da verir!" der, rahat olur. "Yarına Allah Kerîm! Bugün rızkımı veren Allah yarın da verir!" der, rahat olur.

Gözü tok, gönlü tok, kalbi rahat; harama asla meyletmeyen, Gözü tok, gönlü tok, kalbi rahat; harama asla meyletmeyen, el uzatmayan, haramdan geleni istemeyen bir insan. el uzatmayan, haramdan geleni istemeyen bir insan. O zaman hem rahat eder hem de sevapları kazanır. O zaman hem rahat eder hem de sevapları kazanır.

Bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

Ve izâ erâdallâhü bi-abdin hayran erdâhü bimâ kaseme lehû ve bâreke lehû fîhi. Ve izâ erâdallâhü bi-abdin hayran erdâhü bimâ kaseme lehû ve bâreke lehû fîhi.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten: Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten:

"Allah bir kulunu sevdi mi, hayrını murad etti mi onun için ne kısmet verdiyse o kısmetine onu razı eder."Allah bir kulunu sevdi mi, hayrını murad etti mi onun için ne kısmet verdiyse o kısmetine onu razı eder. Kısmetine razı bir insan hâline getirir. Verdiği kısmetini de onun için bereketlendirir." Kısmetine razı bir insan hâline getirir. Verdiği kısmetini de onun için bereketlendirir."

Cenâb-ı Hak dünyanın varlığını, menfaatini, zenginliğini,Cenâb-ı Hak dünyanın varlığını, menfaatini, zenginliğini, yiyecekleri içecekleri insana kısmet olarak veriyor. Kısmet ne demek? yiyecekleri içecekleri insana kısmet olarak veriyor.

Kısmet ne demek?

"Taksim edilmiş hisse, parça" demek. Herkes kısmeti kadar yiyor. "Taksim edilmiş hisse, parça" demek. Herkes kısmeti kadar yiyor. Herkes dükkân açıyor, dükkânlar sıralı; Allah bir tanesine çok veriyor, bir tanesine az veriyor.Herkes dükkân açıyor, dükkânlar sıralı; Allah bir tanesine çok veriyor, bir tanesine az veriyor. Zenginlikle de olmuyor: Zengine bir hastalık veriyor, bu sefer zengin yemek de yiyemiyor. Zenginlikle de olmuyor: Zengine bir hastalık veriyor, bu sefer zengin yemek de yiyemiyor.

Perhiz perhiz perhiz; tuzlu yeme, tatlı yeme, ekşi yeme, turşu yeme… Perhiz perhiz perhiz; tuzlu yeme, tatlı yeme, ekşi yeme, turşu yeme…

Doktorlar bir sürü yasak koyuyorlar. Bir sürü hap yutturuyorlar. Doktorlar bir sürü yasak koyuyorlar. Bir sürü hap yutturuyorlar. Eline bir liste veriyorlar, hiçbir şey yiyemiyor. Bakıyor bakıyor, yutkunuyor. Eline bir liste veriyorlar, hiçbir şey yiyemiyor. Bakıyor bakıyor, yutkunuyor.

[Mehmed Zahid Kotku] Hocamız rahmetullahi aleyh gülerek bana söylemişti. [Mehmed Zahid Kotku] Hocamız rahmetullahi aleyh gülerek bana söylemişti. Her zaman da söylerdi. Derdi ki; "Evladım. Rızık, insanın boğazından geçendir!" Her zaman da söylerdi. Derdi ki;

"Evladım. Rızık, insanın boğazından geçendir!"

Yoksa duran değil! Manavda duruyor, kasapta duruyor, cüzdanda duruyor, Yoksa duran değil! Manavda duruyor, kasapta duruyor, cüzdanda duruyor, dolapta duruyor, mutfakta duruyor; yiyemedikten sonra [ne önemi var]!dolapta duruyor, mutfakta duruyor; yiyemedikten sonra [ne önemi var]! Rızık boğazından geçendir, nasip olandır. Rızık boğazından geçendir, nasip olandır.

Nasip olmadıktan sonra, kısmet olmadıktan sonra adamın on beş tane Shopping Centerı varmış, Nasip olmadıktan sonra, kısmet olmadıktan sonra adamın on beş tane Shopping Centerı varmış, elli tane dükkânı varmış, yüz tane kaç dönüm yeri yurdu varmış;elli tane dükkânı varmış, yüz tane kaç dönüm yeri yurdu varmış; Allah bazen ötekisine, ondan daha çok şey yemeyi nasip ediyor. Allah bazen ötekisine, ondan daha çok şey yemeyi nasip ediyor. Çeşit çeşit, türlü türlü yemeği yiyebiliyoruz da o ötekisi hiçbir şey yiyemiyor. Çeşit çeşit, türlü türlü yemeği yiyebiliyoruz da o ötekisi hiçbir şey yiyemiyor.

Mü'min kul Allah'ın taksimine razı olur. Mü'min kul Allah'ın taksimine razı olur. Bilir ki kısmeti "Bu senin hissendir." diye Allah taksim edip veriyor;Bilir ki kısmeti "Bu senin hissendir." diye Allah taksim edip veriyor; "Bugünkü kısmetim, Allah bereket versin." der. Zaten verdiğine de bereket verir."Bugünkü kısmetim, Allah bereket versin." der.

Zaten verdiğine de bereket verir.
Ben hayret etmişimdir. Bana, Ankara da vaaz verirken söylediler, hâlâ hayretteyim: Ben hayret etmişimdir. Bana, Ankara da vaaz verirken söylediler, hâlâ hayretteyim:

Postanede çalışan sıra posta memuruymuş. Ne kadar maaş alır? Postanede çalışan sıra posta memuruymuş.

Ne kadar maaş alır?

Posta memuru! Müdür değil, muavin değil, yüksek bir mühendis değil bir şey değil; Posta memuru! Müdür değil, muavin değil, yüksek bir mühendis değil bir şey değil; postanede çalışırmış. Etlik tepelerindeki gecekonduların birinde oturuyormuş,postanede çalışırmış. Etlik tepelerindeki gecekonduların birinde oturuyormuş, kendisinin üç beş tane çocuğu varmış. Gecekondu kiraymış, kendisinin değil.kendisinin üç beş tane çocuğu varmış. Gecekondu kiraymış, kendisinin değil. Bir de bir arkadaşı ölmüş, Allah rızası için sevap kazanayım diye bakmak için onun iki üç çocuğunu da almış.Bir de bir arkadaşı ölmüş, Allah rızası için sevap kazanayım diye bakmak için onun iki üç çocuğunu da almış. Benim aklım başımdan gitti! "Yahu demek on-on bir kişi, bir düzine insan eder.Benim aklım başımdan gitti!

"Yahu demek on-on bir kişi, bir düzine insan eder.
Bir maaş, ev de kira! Bunlar ne yiyecekler ne içecekler…" "Yok, geçiniyorlar." dedi. Bir maaş, ev de kira! Bunlar ne yiyecekler ne içecekler…"

"Yok, geçiniyorlar." dedi.

Allah bereket veriyor! Başka birisi vardı, bir yerde müdürdü. Müdür, anlı şanlı müdür. Allah bereket veriyor!

Başka birisi vardı, bir yerde müdürdü. Müdür, anlı şanlı müdür.
Hanımı da bir başka fakültede memure idi. Eve çifte maaş geliyordu. Hanımı da bir başka fakültede memure idi. Eve çifte maaş geliyordu. Hanımı ele avuca sığmaz bir kadındı.Hanımı ele avuca sığmaz bir kadındı. Boyalı oyalı, süslü püslü, fingirdek kıkırdak, şıkırdak fıkırdak bir kimseydi.Boyalı oyalı, süslü püslü, fingirdek kıkırdak, şıkırdak fıkırdak bir kimseydi. Evinin ne tadı vardı ne tuzu vardı. Ne de kesesinin bereketi vardı.Evinin ne tadı vardı ne tuzu vardı. Ne de kesesinin bereketi vardı. İki maaş geliyor, ev de kendilerinin. Yine de "Hiç para etmiyor." diye en çok şikâyet ediyorlardı. İki maaş geliyor, ev de kendilerinin. Yine de "Hiç para etmiyor." diye en çok şikâyet ediyorlardı.

Allah'a çok şükür ben de aldığım maaşı harcayamıyordum.Allah'a çok şükür ben de aldığım maaşı harcayamıyordum. Herkes gelir; "Senin paran var, borç ver." diye benden borç isterdi. Ben de verirdim. Herkes gelir; "Senin paran var, borç ver." diye benden borç isterdi. Ben de verirdim. Ne verdiğimi de unuturdum, kime ne verdiğimi de unuturdum.Ne verdiğimi de unuturdum, kime ne verdiğimi de unuturdum. Getirirlerse getirirlerdi, getirmezlerse kalırdı. Getiren de; Getirirlerse getirirlerdi, getirmezlerse kalırdı. Getiren de;

"Hocam, bunu senden üç sene önce almıştım, bu senin. Sana olan şu kadar borcum…" "Hocam, bunu senden üç sene önce almıştım, bu senin. Sana olan şu kadar borcum…"

"Yahu ben unuttum, haberim yok. Hakikaten doğru mu, gerçekten iyi bak, düşün. Ben bilmiyorum." "Yahu ben unuttum, haberim yok. Hakikaten doğru mu, gerçekten iyi bak, düşün. Ben bilmiyorum."

"Yok hocam, biliyorum, kesin." "Tamam." Ben aldığımı verdiğimi bilmezdim."Yok hocam, biliyorum, kesin."

"Tamam."

Ben aldığımı verdiğimi bilmezdim.
Maaşımı da ne verirlerse cebime koyardım. Maaşımı da ne verirlerse cebime koyardım. El âlem emekli keseneği ne kadar kesilmiş, gelir vergisi ne kadar alınmış, burada bir rakam hatası vs. El âlem emekli keseneği ne kadar kesilmiş, gelir vergisi ne kadar alınmış, burada bir rakam hatası vs.

Ben cebime atardım. Maaşın ne kadar, diye sorsalar hiç bilmezdim. "Ne kadar maaş alıyorsun?" Ben cebime atardım. Maaşın ne kadar, diye sorsalar hiç bilmezdim.

"Ne kadar maaş alıyorsun?"

Yuvarlak rakamları söylerim de tam rakam bilmezdim. Yuvarlak rakamları söylerim de tam rakam bilmezdim.

Bitmezdi param! Elhamdülillah, çok şükür! Millet geçinemezdi, ayılırdı, bayılırdı… Bitmezdi param! Elhamdülillah, çok şükür! Millet geçinemezdi, ayılırdı, bayılırdı…

Şunu anlatmak istiyorum: Allah bazı kazançlara bereket veriyor, harcıyorsun harcıyorsun bitmiyor. Şunu anlatmak istiyorum:

Allah bazı kazançlara bereket veriyor, harcıyorsun harcıyorsun bitmiyor.
Bazı kazançlar da bereketsiz oluyor. Torbanın dibi delik gibi hiçbir şey yok. Bazı kazançlar da bereketsiz oluyor. Torbanın dibi delik gibi hiçbir şey yok. Maaş aldığı günde paraları hepsi o takside bu takside gitmiş.Maaş aldığı günde paraları hepsi o takside bu takside gitmiş. Yine koca herif, müdür; gelip borç ister. Hayret edilecek bir şey! Yine koca herif, müdür; gelip borç ister. Hayret edilecek bir şey!

Benim rahmetli anacığım anlatırdı, Allah cümle geçmişlerimizle beraber ona da rahmet eylesin: Benim rahmetli anacığım anlatırdı, Allah cümle geçmişlerimizle beraber ona da rahmet eylesin:

İki kardeş buğday ekmişler. Harman vakti gelmiş harman yapmışlar. Birisi küçük, birisi büyük. İki kardeş buğday ekmişler. Harman vakti gelmiş harman yapmışlar. Birisi küçük, birisi büyük. Birisi evli, çoluk çocuk sahibi; birisi de bekâr, daha delikanlı. İki kardeş buğdayı ekmişler.Birisi evli, çoluk çocuk sahibi; birisi de bekâr, daha delikanlı. İki kardeş buğdayı ekmişler. Olmuş, harman yapmışlar. Tepede samanı daneyi savurmuşlar, ayırmışlar. Olmuş, harman yapmışlar. Tepede samanı daneyi savurmuşlar, ayırmışlar.

Eskiden harman makinesi yoktu. Esintili yerde buğdaylar dövenle dövüldükten sonra öküz, Eskiden harman makinesi yoktu. Esintili yerde buğdaylar dövenle dövüldükten sonra öküz, harmanın etrafında döne döne kestirir. Döven denilen kızak gibi, altında keskin çakmak taşları;harmanın etrafında döne döne kestirir. Döven denilen kızak gibi, altında keskin çakmak taşları; onlar buğdayların üstünden geçtikçe [keser]. Adam üstüne oturmuş, öküz çekiyor; o dönüyor boyuna…onlar buğdayların üstünden geçtikçe [keser]. Adam üstüne oturmuş, öküz çekiyor; o dönüyor boyuna… Harmanı keserler keserler, saplarını kırarlar, buğdayı da başaktan ayrılır. Harmanı keserler keserler, saplarını kırarlar, buğdayı da başaktan ayrılır. Sonra rüzgârlı havada havaya attı mı buğday buraya düşer, saman o tarafa gider. Sonra rüzgârlı havada havaya attı mı buğday buraya düşer, saman o tarafa gider. Bir daha attı mı buğday buraya düşer, saman oraya… Samanı ne yaparlar? Bir daha attı mı buğday buraya düşer, saman oraya…

Samanı ne yaparlar?

Kara kışta hayvanlara yedirirler. Buğdayı ne yaparlar? Çuvalla eve götürürler. Kara kışta hayvanlara yedirirler.

Buğdayı ne yaparlar?

Çuvalla eve götürürler.
Öğütürler bulgur yaparlar. Keşkeklik ayırırlar. Ondan sonra un yaparlar, ekmek yaparlar…Öğütürler bulgur yaparlar. Keşkeklik ayırırlar. Ondan sonra un yaparlar, ekmek yaparlar… Geçim böyle! Yarısını ayırmışlar. Samanın yarısını bu tarafa, yarısını bu tarafa ayırmışlar.Geçim böyle!

Yarısını ayırmışlar. Samanın yarısını bu tarafa, yarısını bu tarafa ayırmışlar.
Buğdayın yarısını ayırmışlar. Yarı yarıya, eşit bölmüşler, fifty fifty.Buğdayın yarısını ayırmışlar. Yarı yarıya, eşit bölmüşler, fifty fifty. Ondan sonra bir tane arabaları varmış.Ondan sonra bir tane arabaları varmış. Öküz arabası, kağnı; iki tekerlek, tekerleğin üstüne tahta dingilin üzerine araba biner.Öküz arabası, kağnı; iki tekerlek, tekerleğin üstüne tahta dingilin üzerine araba biner. İki tane öküz önde bu iki tekerlekli arabayı çeker.İki tane öküz önde bu iki tekerlekli arabayı çeker. Ama çitle örülmüş büyük bir arkası olur, kamyonet gibi; saman oraya yüksek doldurulur.Ama çitle örülmüş büyük bir arkası olur, kamyonet gibi; saman oraya yüksek doldurulur. Öküzler onu çekerken tekerlekler gıcır gıcır öter. Öküzler onu çekerken tekerlekler gıcır gıcır öter.

Kağnı arabası. Hani İstiklâl Harbi'nde de kağnılarla bombaları taşımışlar deniliyor.Kağnı arabası. Hani İstiklâl Harbi'nde de kağnılarla bombaları taşımışlar deniliyor. O zaman arabalar buydu. Tahta tekerlek, demir çember, tahta dingil,O zaman arabalar buydu. Tahta tekerlek, demir çember, tahta dingil, tahta dingilin üzerine ne bilye var ne başka bir teşkilat var.tahta dingilin üzerine ne bilye var ne başka bir teşkilat var. Oturmuş bir ağırlık, tahta tahtaya sürtüyor.Oturmuş bir ağırlık, tahta tahtaya sürtüyor. Gıcır gıcır öterdi, öküzler de bir o tarafa bir o tarafa adım atarak getirirlerdi. Gıcır gıcır öterdi, öküzler de bir o tarafa bir o tarafa adım atarak getirirlerdi.

Samanı dolduruyorlarmış. Bir araba evli ağabeyinin evine gidiyormuş, Samanı dolduruyorlarmış. Bir araba evli ağabeyinin evine gidiyormuş, saman ambarına dökülüyormuş, ondan sonra geliyormuş. Bir araba daha dolduruyorlarmış, saman ambarına dökülüyormuş, ondan sonra geliyormuş. Bir araba daha dolduruyorlarmış, evlenecek olan gence, onun evine, onun ambarına dökülüyormuş.evlenecek olan gence, onun evine, onun ambarına dökülüyormuş. Ama büyük abi harmanda dururken küçük kardeş, arabayı bu ayırdıkları yığından götürdüğü zaman;Ama büyük abi harmanda dururken küçük kardeş, arabayı bu ayırdıkları yığından götürdüğü zaman; "Bu kardeşim evlenecek. Daha paraya pula ihtiyacı var bunun. Ben evlendim, işimi gördüm. "Bu kardeşim evlenecek. Daha paraya pula ihtiyacı var bunun. Ben evlendim, işimi gördüm. Buna biraz daha fazla vereyim…" diyormuş. Kendi hissesinden bu tarafa o görmeden atıyormuş. Buna biraz daha fazla vereyim…" diyormuş. Kendi hissesinden bu tarafa o görmeden atıyormuş.

Ondan sonra araba gelince kendi yükünü yükleyip evine götürdüğü sırada da Ondan sonra araba gelince kendi yükünü yükleyip evine götürdüğü sırada da bu sefer küçük kardeş diyormuş ki; "Yahu ben bekârım, bir kişiyim, bu şey bana çok. bu sefer küçük kardeş diyormuş ki;

"Yahu ben bekârım, bir kişiyim, bu şey bana çok.
Ağabeyimin çoluk çocuğu var, evli barklı…" Ağabeyimin çoluk çocuğu var, evli barklı…"

O da oradan, kendi hissesinden bu tarafa atıyormuş. O da oradan, kendi hissesinden bu tarafa atıyormuş.

Birbirlerine sevgisinden, muhabbetinden dolayı Allah bir bereket vermiş;Birbirlerine sevgisinden, muhabbetinden dolayı Allah bir bereket vermiş; samanı, buğdayı taşıya taşıya taşıya yorulmuşlar, bitirememişler.samanı, buğdayı taşıya taşıya taşıya yorulmuşlar, bitirememişler. Annem anlatırdı, eski kitaplardan okumuş. Bereket oldu mu böyle olur. Annem anlatırdı, eski kitaplardan okumuş. Bereket oldu mu böyle olur.

Olmuş bir hadise anlatayım: [Mehmed Zahid Kotku] Hocamız'ın evinde bir şekerlik vardı. Olmuş bir hadise anlatayım:

[Mehmed Zahid Kotku] Hocamız'ın evinde bir şekerlik vardı.
Camdan, basit bir şey, çok basit bir şekerlik. Süslü, alengirli vs. değil.Camdan, basit bir şey, çok basit bir şekerlik. Süslü, alengirli vs. değil. Bu şekerliğin de içinde birazcık şeker, kâğıtlı şeker vardı.Bu şekerliğin de içinde birazcık şeker, kâğıtlı şeker vardı. Çap [küçücük] olduğuna göre içinde on tane on iki tane şeker.Çap [küçücük] olduğuna göre içinde on tane on iki tane şeker. [Mehmed Zahid Kotku] Hocamız'ın da misafir kabul ettiği yer genişti, büyüktü.[Mehmed Zahid Kotku] Hocamız'ın da misafir kabul ettiği yer genişti, büyüktü. Cemaat tıklım tıklım, dolmuş. Hocamız camiden sonra hem zikir yapıyor hem de vaaz veriyor.Cemaat tıklım tıklım, dolmuş. Hocamız camiden sonra hem zikir yapıyor hem de vaaz veriyor. Cemaat tıklım tıklım dolu. Bunu Yahya Oğuz'un kendisi anlatıyor.Cemaat tıklım tıklım dolu.

Bunu Yahya Oğuz'un kendisi anlatıyor.
Yahya Oğuz; sanayi bakanlığı müsteşarlığı yapmış olan yüksek mühendis, elektrik yüksek mühendisi, Yahya Oğuz; sanayi bakanlığı müsteşarlığı yapmış olan yüksek mühendis, elektrik yüksek mühendisi, yüksek memurluklardan geçmiş ihvandan bir kimse. "Yahya, şeker dağıt misafirlere." demiş. yüksek memurluklardan geçmiş ihvandan bir kimse.

"Yahya, şeker dağıt misafirlere." demiş.

"Peki." demiş. Almış şekerliği, bakmış. İçinde ne kadar şeker var… "Peki." demiş. Almış şekerliği, bakmış. İçinde ne kadar şeker var… Kalabalık, içerisi dolu, tıklım tıklım. Bu şeker kime yetecek, demiş. Mümkün değil yetmez. Kalabalık, içerisi dolu, tıklım tıklım. Bu şeker kime yetecek, demiş. Mümkün değil yetmez. Başlamış tutmaya. Yetmediği yerde "Bitti." derim, demiş. Başlamış tutmaya. Yetmediği yerde "Bitti." derim, demiş. Ne yapalım artık. Alan alır, kısmeti olmayan alamaz. Ne yapalım artık. Alan alır, kısmeti olmayan alamaz.

Bu veriyormuş, alıyorlarmış. Şekeri herkese tutuyormuş, herkes alıyormuş, cebine koyuyormuş.Bu veriyormuş, alıyorlarmış. Şekeri herkese tutuyormuş, herkes alıyormuş, cebine koyuyormuş. Dolaşmış dolaşmış dolaşmış, bütün herkese şeker vermiş vermiş. [Sona] geldiği sırada; Dolaşmış dolaşmış dolaşmış, bütün herkese şeker vermiş vermiş. [Sona] geldiği sırada;

"Bu ne hâl! Bu kadarcık şeker, sekiz on tane şekerdi. "Bu ne hâl! Bu kadarcık şeker, sekiz on tane şekerdi. Burada en aşağı kırk beş elli kişi var! Çoktan bitmesi lazımdı!.." Burada en aşağı kırk beş elli kişi var! Çoktan bitmesi lazımdı!.."

Bakmış, içinde hâlâ şeker var, herkes de şeker almış! Bakmış, içinde hâlâ şeker var, herkes de şeker almış! Şaşırmış, bir şekerliğe bakmış bir de [başını] kaldırıp [Mehmed Zahid Kotku] Hocamız'ın yüzüne bakmış.Şaşırmış, bir şekerliğe bakmış bir de [başını] kaldırıp [Mehmed Zahid Kotku] Hocamız'ın yüzüne bakmış. Hocamız "Sus, sırrı söyleme!" gibilerden bakmış. Herkese dağıtmış, yerine koymuş. Hocamız "Sus, sırrı söyleme!" gibilerden bakmış. Herkese dağıtmış, yerine koymuş.

Neden oluyor? Bereket işte bu, bereketleniyor. Şeker bereketleniyor, bitiremiyorlar. Neden oluyor?

Bereket işte bu, bereketleniyor. Şeker bereketleniyor, bitiremiyorlar.
Bu, Hocamız'ın kerameti. Peygamber Efendimiz'in zamanındaBu, Hocamız'ın kerameti. Peygamber Efendimiz'in zamanında Peygamber Efendimiz'in ashabtan birisine verdiği birazcık bir hurma var. Peygamber Efendimiz'in ashabtan birisine verdiği birazcık bir hurma var.

"Al bu hurmayı, hurma torbana koy. Ama hiç içini boşaltma, hiç sayma." "Al bu hurmayı, hurma torbana koy. Ama hiç içini boşaltma, hiç sayma."

O torbadaki hurmayı yiye yiye yiye bitirememiş. Çok uzun zaman, yıllar yılı! O torbadaki hurmayı yiye yiye yiye bitirememiş. Çok uzun zaman, yıllar yılı! Ama "Saymayacaksın!" demiş. Ama "Saymayacaksın!" demiş.

Peygamber Efendimiz'in bereket mucizelerinden olarak on kişiye yetecek yemek üç yüz kusur kişiye dağıtılırdı, bitmezdi. Peygamber Efendimiz'in bereket mucizelerinden olarak on kişiye yetecek yemek üç yüz kusur kişiye dağıtılırdı, bitmezdi. Allah malına bereket verir, kısmetine razı eder, onu kısmetine razı bir kul eder. Allah malına bereket verir, kısmetine razı eder, onu kısmetine razı bir kul eder. Bir de malına da bereket verir. Bunu açıklamak için bu bildiğim olayları anlattım. Bir de malına da bereket verir. Bunu açıklamak için bu bildiğim olayları anlattım.

İzâ erâdallâhu bi-abdin şerren haddara lehû filli benî ve't-tîni hattâ yebniye. İzâ erâdallâhu bi-abdin şerren haddara lehû filli benî ve't-tîni hattâ yebniye.

"Allah bir kulun kötülüğünü murad etti mi şerrini murad etti mi "Allah bir kulun kötülüğünü murad etti mi şerrini murad etti mi ona tuğlayı, çamuru, kerpici hoş gösterir." Gözüne hoş gösterir ki bina ile meşgul olsun.ona tuğlayı, çamuru, kerpici hoş gösterir."

Gözüne hoş gösterir ki bina ile meşgul olsun.
Bina yapsın diye çamuru, tuğlayı kendisine sevimli, hoş gösterir, gözüne tatlı gösterir.Bina yapsın diye çamuru, tuğlayı kendisine sevimli, hoş gösterir, gözüne tatlı gösterir. Hâlbuki İslâm köşklerle, saraylarla uğraşmayı doğru görmüyor. Hâlbuki İslâm köşklerle, saraylarla uğraşmayı doğru görmüyor. İslâm, Allah yolunda çalışmayı doğru görüyor, cihadı doğru görüyor. İslâm, Allah yolunda çalışmayı doğru görüyor, cihadı doğru görüyor. Allah yolunda malı vermeyi doğru görüyor.Allah yolunda malı vermeyi doğru görüyor. Tevazuu doğru görüyor, gösterişsiz olmayı doğru görüyor. Evleri fazla yükseltmeyi doğru görmüyor. Tevazuu doğru görüyor, gösterişsiz olmayı doğru görüyor. Evleri fazla yükseltmeyi doğru görmüyor.

İlginçtir, Peygamber Efendimiz mescitte otururken baktı ki ileride bir evin İlginçtir, Peygamber Efendimiz mescitte otururken baktı ki ileride bir evin üst katı çıkmaya başlamış, ikinci katını gördü. üst katı çıkmaya başlamış, ikinci katını gördü.

"Burada bir ev iki kat yapılıyor, kimin evi bu?" dedi. "Burada bir ev iki kat yapılıyor, kimin evi bu?" dedi.

"Falancanın evi…" dediler, isim verdiler. "Falancanın evi…" dediler, isim verdiler.

O şahıs namaza geldiği zaman Peygamber Efendimiz onun selamını almadı. O şahıs namaza geldiği zaman Peygamber Efendimiz onun selamını almadı.

"Selamun aleyküm." dedi, Peygamber Efendimiz selamını almadı."Selamun aleyküm." dedi, Peygamber Efendimiz selamını almadı. Adam çok üzüldü, çok bozuldu. Sağa sola sordu: Adam çok üzüldü, çok bozuldu. Sağa sola sordu:

"Acaba Resûlullah'ı üzülecek, darıltacak bir iş mi yaptım ki Resûlullah benim selamımı almıyor?.." "Acaba Resûlullah'ı üzülecek, darıltacak bir iş mi yaptım ki Resûlullah benim selamımı almıyor?.."

Dediler ki; "Bilmiyoruz ama oturduğu yerden senin üste çıktığın katı gördü.Dediler ki;

"Bilmiyoruz ama oturduğu yerden senin üste çıktığın katı gördü.
'Bu kimin evi?' dedi. Biz de senin evin olduğunu söyledik. Belki ondandır." 'Bu kimin evi?' dedi. Biz de senin evin olduğunu söyledik. Belki ondandır."

Hemen gitti, evin üst katını yıktı. Evi bir kata indirdi, ikinci katı hemen yok etti.Hemen gitti, evin üst katını yıktı. Evi bir kata indirdi, ikinci katı hemen yok etti. Ondan sonra geldi: Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in gözünün içine bakarak merakla; Ondan sonra geldi: Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in gözünün içine bakarak merakla;

"es-Selâmu aleyküm." dedi, Peygamber Efendimiz selamını aldı. "es-Selâmu aleyküm." dedi, Peygamber Efendimiz selamını aldı.

Tavsiye etmiyor: Evi yedi ziradan fazla yükseltmeyin! Tavsiye etmiyor: Evi yedi ziradan fazla yükseltmeyin!

Abdullah b. Ömer; dallardan örülmüş bahçe duvarını çamurla sıvayınca içerisi görünmeyecek,Abdullah b. Ömer; dallardan örülmüş bahçe duvarını çamurla sıvayınca içerisi görünmeyecek, onunla meşgul oluyormuş. "Ne yapıyorsun?" diye ona sorunca; onunla meşgul oluyormuş.

"Ne yapıyorsun?" diye ona sorunca;

"Onarıyorum ki içerisi görünmesin yâ Resûlullah!" [diyor]. "Onarıyorum ki içerisi görünmesin yâ Resûlullah!" [diyor].

O işle meşgul olmasını uygun görmemiş. Efendimiz'in tavsiyesi, görüşü, sünneti böyle! O işle meşgul olmasını uygun görmemiş. Efendimiz'in tavsiyesi, görüşü, sünneti böyle!

Aziz kardeşlerim! Biz de yirminci yüzyılda rüzgâra kapılmış gidiyoruz.Aziz kardeşlerim!

Biz de yirminci yüzyılda rüzgâra kapılmış gidiyoruz.
Tabii insanın başını sokacağı bir ev olacak filan ama evden eve fark var, fark var, fark var! Tabii insanın başını sokacağı bir ev olacak filan ama evden eve fark var, fark var, fark var! Neler neler oluyor… Demek ki mütevazı, orta boy bir şey olacak; fazlasını yapmayacak.Neler neler oluyor… Demek ki mütevazı, orta boy bir şey olacak; fazlasını yapmayacak. Tabii ihtiyaç oluyor, ihtiyaca göre bir şeyler olacak. Tabii ihtiyaç oluyor, ihtiyaca göre bir şeyler olacak.

"Allah bir kulu sevmedi mi kerpici tuğlayı sevdirir, inşaatla meşgul eder." diyor."Allah bir kulu sevmedi mi kerpici tuğlayı sevdirir, inşaatla meşgul eder." diyor. Tabii inşaat bayağı da meşgul eder insanı. Tabii inşaat bayağı da meşgul eder insanı.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2