Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Evvel 1446
22 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:52
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Ruhsatlar ve Azimetler

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Rebîü'l-Evvel 1421 / 22.06.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Ruhsatı Olan Görevlerden Azimetli Olanı Seçmek, Abdestte Tereddüt Olmamalı, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ruhsatlar ve Azimetler

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Rebîü'l-Evvel 1421 / 22.06.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Ruhsatı Olan Görevlerden Azimetli Olanı Seçmek, Abdestte Tereddüt Olmamalı, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdülillahi rabbi'l-âlemine hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Elhamdülillahi rabbi'l-âlemine hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Vassalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.Vassalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmiddîn.Ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmiddîn. Emmâ ba'dü fe-kâle Resûlullahi sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem; Emmâ ba'dü fe-kâle Resûlullahi sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem;

İze'btüliye ehadüküm bi'l-kadâi beyne'l-müslimîne fe-lâ yakdı ve hüve kadbânüİze'btüliye ehadüküm bi'l-kadâi beyne'l-müslimîne fe-lâ yakdı ve hüve kadbânü ve'l-yüsevvi beynehüm fi'n-nazari ve'l-meclisi ve'l-işârati. ve'l-yüsevvi beynehüm fi'n-nazari ve'l-meclisi ve'l-işârati.

Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'dan rivayet olunmuş ki Peygamber Efendimiz buyuruyor; Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'dan rivayet olunmuş ki Peygamber Efendimiz buyuruyor;

"Sizden biriniz müslümanlar arasında hâkimlik yapmak, hükmetmek, hakemlik yapmak durumunda kaldığı zaman.""Sizden biriniz müslümanlar arasında hâkimlik yapmak, hükmetmek, hakemlik yapmak durumunda kaldığı zaman." Fe-lâ yakdı ve hüve kadbânü. "Sinirliyken, kızgınken sakın hüküm vermesin." Fe-lâ yakdı ve hüve kadbânü. "Sinirliyken, kızgınken sakın hüküm vermesin." Hakimliğini kızgınken, asabi iken, sinirli iken vermesin. Hakimliğini kızgınken, asabi iken, sinirli iken vermesin. Ve'l-yüsevvi beynehüm fi'n-nazari ve'l-meclisi ve'l-işârati.Ve'l-yüsevvi beynehüm fi'n-nazari ve'l-meclisi ve'l-işârati. "Karşısına gelen müslümanların arasında, onlara bakışında,"Karşısına gelen müslümanların arasında, onlara bakışında, onları oturtuşunda ve onlara işaret edişinde eşit davransın." onları oturtuşunda ve onlara işaret edişinde eşit davransın."

Yani birisine güler yüz, ötekisine çatık kaş, birisine dik bakış, birisine yumuşak bakış,Yani birisine güler yüz, ötekisine çatık kaş, birisine dik bakış, birisine yumuşak bakış, birisini minderin üzerine oturtmak, ötekisini ayakta tutmak, birisine yandan çarklı işaretler yapıp birisini minderin üzerine oturtmak, ötekisini ayakta tutmak, birisine yandan çarklı işaretler yapıp ötekisine yapmamak filan, böyle şey yok.ötekisine yapmamak filan, böyle şey yok. Her konuda eşit davranacak, bakışı bile eşit olacak, karşısına eşit olarak oturtacak, dinleyecek.Her konuda eşit davranacak, bakışı bile eşit olacak, karşısına eşit olarak oturtacak, dinleyecek. Asabiyken, sinirliyken veya birisine kızmışken, onlardan birisine kızmışken hüküm vermeyecek.Asabiyken, sinirliyken veya birisine kızmışken, onlardan birisine kızmışken hüküm vermeyecek. Siniri şöyle bir geçsin, yatışsın, ondan sonra aklı başında iken, sinirli değilken,Siniri şöyle bir geçsin, yatışsın, ondan sonra aklı başında iken, sinirli değilken, o zaman hükmünü versin diyor Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem. o zaman hükmünü versin diyor Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem.

Ve diğer bir hadîs-i şerîfinde, İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet olunduğuna göre; Ve diğer bir hadîs-i şerîfinde, İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet olunduğuna göre;

Eddü'l va'kbelü'r-ruhasa ve da'u'n-nâse fe-kad kefeytümûhüm. Eddü'l va'kbelü'r-ruhasa ve da'u'n-nâse fe-kad kefeytümûhüm.

Bu hadîs-i şerîfin ilk emri, tavsiyesi, Peygamber Efendimiz tarafından bize yapılan tavsiye; Bu hadîs-i şerîfin ilk emri, tavsiyesi, Peygamber Efendimiz tarafından bize yapılan tavsiye;

Eddü'l-ğârâime. "Borçlarınızı ödeyiniz." Eddü'l-ğârâime. "Borçlarınızı ödeyiniz."

Ğarâm, ğarîme, ğarâim. Bunlar, hadîs-i şerîfe iyice şey yapmak için bir daha o kelimeye bakayım.Ğarâm, ğarîme, ğarâim. Bunlar, hadîs-i şerîfe iyice şey yapmak için bir daha o kelimeye bakayım. Garîm "borçlu" demek, garîme, garâim de "borç" mânasına geldiğini sanıyorum. Bakmam lazım lügata. Garîm "borçlu" demek, garîme, garâim de "borç" mânasına geldiğini sanıyorum. Bakmam lazım lügata.

"Borçları ödeyin." diyor peygamber Efendimiz. Eddû. "Eda edin, ödeyin." Ğarâim. "Borçları." "Borçları ödeyin." diyor peygamber Efendimiz. Eddû. "Eda edin, ödeyin." Ğarâim. "Borçları."

Veyahut burada, "Azîmetleri yerine getirin." diye tercüme etmiş.Veyahut burada, "Azîmetleri yerine getirin." diye tercüme etmiş. Burada ğarâim kelimesinde ğayın harfinin noktası yanlışlıkla o harfin üstüne gelmiş de,Burada ğarâim kelimesinde ğayın harfinin noktası yanlışlıkla o harfin üstüne gelmiş de, nokta ze'nin üstünde olacaksa, çünkü tercümede sanki [azâime] azîmetin çoğulu gibi,nokta ze'nin üstünde olacaksa, çünkü tercümede sanki [azâime] azîmetin çoğulu gibi, yani burada bir noktalama yanlışlığı olabilirse; eddü'l-azâim, o zaman "azîmetleri yerine getirin" demek. yani burada bir noktalama yanlışlığı olabilirse; eddü'l-azâim, o zaman "azîmetleri yerine getirin" demek.

Malum ruhsatlar var, azimetler var.Malum ruhsatlar var, azimetler var. Yani insan bir işi yapacağı zaman Allahu Teâlâ hazretleri müsaade vermişse, din kolaylıktır,Yani insan bir işi yapacağı zaman Allahu Teâlâ hazretleri müsaade vermişse, din kolaylıktır, müsaade vermişse o müsadeden, ruhsattan yani izinden istifade etmek lazım.müsaade vermişse o müsadeden, ruhsattan yani izinden istifade etmek lazım. Ama azîmetlerle hareket ettiği zaman insan, yani ruhsatlarla değil de azimli bir insanın en güzel,Ama azîmetlerle hareket ettiği zaman insan, yani ruhsatlarla değil de azimli bir insanın en güzel, en sevaplı olanı yapması, gerekeni tercih ederek yapması, yani ihtiyata uygun olanı,en sevaplı olanı yapması, gerekeni tercih ederek yapması, yani ihtiyata uygun olanı, sevabı çok olanı [yapması.] İki yol var, ikisi de olur, buna da müsaade edilmiş ama daha kesin,sevabı çok olanı [yapması.] İki yol var, ikisi de olur, buna da müsaade edilmiş ama daha kesin, daha kıymetli, daha sevaplı, daha garantili olanı tercih edin. daha kıymetli, daha sevaplı, daha garantili olanı tercih edin.

"Azîmetleri yapın, ruhsatlardan da istifade edin." Arkasından da ruhsat geliyor; "Azîmetleri yapın, ruhsatlardan da istifade edin." Arkasından da ruhsat geliyor;

Va'kbelü'r-ruhasa. "Ruhsatları da kabul edin." Mesela ruhsat nedir? Va'kbelü'r-ruhasa. "Ruhsatları da kabul edin."

Mesela ruhsat nedir?

Ramazan gününde insan seyahat ederse, oruç tutmayabilir. Bu bir ruhsattır. Neden? Ramazan gününde insan seyahat ederse, oruç tutmayabilir. Bu bir ruhsattır.

Neden?

Seyahatin zorlukları var; sahura kalkamaz, iftarı yapamaz, yiyecek bulamaz, içecek bulamaz,Seyahatin zorlukları var; sahura kalkamaz, iftarı yapamaz, yiyecek bulamaz, içecek bulamaz, denk gelmez, çeşitli müşkülat çıkar vesaire... denk gelmez, çeşitli müşkülat çıkar vesaire...

Ramazan olduğu halde, Ramazan orucu farz olduğu halde tutmayabilir. Ramazan olduğu halde, Ramazan orucu farz olduğu halde tutmayabilir.

Ve in küntüm merdâ ev alâ seferin.Ve in küntüm merdâ ev alâ seferin. "Hasta olduğunuz zaman yahut seyahatte olduğunuz zaman..." diye Cenâb-ı Hak müsade veriyor."Hasta olduğunuz zaman yahut seyahatte olduğunuz zaman..." diye Cenâb-ı Hak müsade veriyor. Evet, ramazan orucu farz ama tutmayabilir. Tutarsa ne olur? Tutarsa sevabı tam olur.Evet, ramazan orucu farz ama tutmayabilir.

Tutarsa ne olur?

Tutarsa sevabı tam olur.
Ramazanı da tutmuş olur, kaçırmamış olur yani iyi olur. Ramazanı da tutmuş olur, kaçırmamış olur yani iyi olur.

Demek ki din kolaylık olduğundan, Allahu Teala hazretleri zorluğu emretmemiş olduğundan,Demek ki din kolaylık olduğundan, Allahu Teala hazretleri zorluğu emretmemiş olduğundan, kolaylıklardan, onları da kabul edeceğiz, istifade edeceğiz ama sevaplıyı da gözlemek de iyidir.kolaylıklardan, onları da kabul edeceğiz, istifade edeceğiz ama sevaplıyı da gözlemek de iyidir. Daha ihtiyatlı, daha sevaplı olanı gözlemek iyidir.Daha ihtiyatlı, daha sevaplı olanı gözlemek iyidir. Onun için tasavvufta bizim şeyhlerimiz, mürşidlerimiz, bizi tarikate alırkenOnun için tasavvufta bizim şeyhlerimiz, mürşidlerimiz, bizi tarikate alırken bize tavsiyelerinde buyurmuşlardı ki, "Ruhsatlarla değil azîmetlerle amel edin." bize tavsiyelerinde buyurmuşlardı ki, "Ruhsatlarla değil azîmetlerle amel edin." Yani kaçamak tarafıyla değil sağlam, garantili tarafıyla, kesin tarafıyla amel edin.Yani kaçamak tarafıyla değil sağlam, garantili tarafıyla, kesin tarafıyla amel edin. Çünkü ruhsatlara kaya kaya, kaya kaya insan sonunda rahata, rehâvete alışıp da belki gevşer.Çünkü ruhsatlara kaya kaya, kaya kaya insan sonunda rahata, rehâvete alışıp da belki gevşer. Halbuki dervişin azminin kuvvetli olması lazım.Halbuki dervişin azminin kuvvetli olması lazım. Onun için azim tarafını, azîmet tarafını ihtiyar etmek büyüklerimizce tavsiye edilmiş. Böyle de olabilir.Onun için azim tarafını, azîmet tarafını ihtiyar etmek büyüklerimizce tavsiye edilmiş.

Böyle de olabilir.
Burada kesin olarak ğarâim yazılıyor ama azâim de olabilir.Burada kesin olarak ğarâim yazılıyor ama azâim de olabilir. Çünkü burada tercümede, "Azîmetleri yerine getirin." demiş. Arkasından da ruhsat geliyor.Çünkü burada tercümede, "Azîmetleri yerine getirin." demiş. Arkasından da ruhsat geliyor. Belki öyle belki değil.Belki öyle belki değil. Belki, Abdülaziz hocaefendi rahmetullahi aleyh bu azîmet sözünü,şerhine baktıBelki, Abdülaziz hocaefendi rahmetullahi aleyh bu azîmet sözünü,şerhine baktı şerhinden anlattığı için azîmet diye tercüme etti. şerhinden anlattığı için azîmet diye tercüme etti. Bizim Osman Çataklı da ordan notu alırken öyle onun için yazmış olabilir. Bizim Osman Çataklı da ordan notu alırken öyle onun için yazmış olabilir.

Tabii en iyisi Hatîb-i Bağdâdî'nin kitabına açıp bakmaktır.Tabii en iyisi Hatîb-i Bağdâdî'nin kitabına açıp bakmaktır. Noktaların yanlış yere konulması dolayısıyla olur bazen böyle. Noktaların yanlış yere konulması dolayısıyla olur bazen böyle.

Kır'ın ı harfi üzerine nokta koyulursa ne olur? "Kir" olur. Oo manâ değişti. Kır'ın ı harfi üzerine nokta koyulursa ne olur?

"Kir" olur. Oo manâ değişti.

Eski yazıda kef, vav, re, "kör" demek. Kör, öyle yazılır. Kef, vav, ze ile yazılırsa göz okunur. Eski yazıda kef, vav, re, "kör" demek. Kör, öyle yazılır. Kef, vav, ze ile yazılırsa göz okunur.

Şimdi göz kelimesinin geldiği yerde, benim iki gözüm, nûr-u aynım,Şimdi göz kelimesinin geldiği yerde, benim iki gözüm, nûr-u aynım, gözümün nuru bilmem ne filan, göz derken, yazıda mektup yazarken, noktayı unutursa ne olur? gözümün nuru bilmem ne filan, göz derken, yazıda mektup yazarken, noktayı unutursa ne olur?

Gözü kör etmiş olur. Noktayı unuttu, ze harfinin noktasını unuttu,Gözü kör etmiş olur. Noktayı unuttu, ze harfinin noktasını unuttu, "göz" okunacaktı, "kör" okunur bu sefer. Böyle şeyler vardır. Onun için Fuzûlî şiirinde diyor ki; "göz" okunacaktı, "kör" okunur bu sefer. Böyle şeyler vardır. Onun için Fuzûlî şiirinde diyor ki;

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin. "O yalan yanlış yazan katibin elleri kurusun inşaallah."Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin. "O yalan yanlış yazan katibin elleri kurusun inşaallah." Beddua ediyor. Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin. Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu şûr eyler. Beddua ediyor.

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin.

Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu şûr eyler.

"Sur" yazacakken haydi yanlışlık yapar; "sin" yapacakken "şin" yapıverir,"Sur" yazacakken haydi yanlışlık yapar; "sin" yapacakken "şin" yapıverir, üstüne üç nokta koyuverir, şöyle bir işaret koyuverir; "Sûrumuzu şûr eyler." üstüne üç nokta koyuverir, şöyle bir işaret koyuverir; "Sûrumuzu şûr eyler."

Sûr ne demek, şûr ne demek? Sûr "düğün" demek, şûr da "karışıklık" demek.Sûr ne demek, şûr ne demek?

Sûr "düğün" demek, şûr da "karışıklık" demek.
"Düğünümüzü karma karışık karıştırır." diyor. Ah o elleri kuruyasıca!"Düğünümüzü karma karışık karıştırır." diyor. Ah o elleri kuruyasıca! Yalan yanlış yazdığı için düğünümüzü karma karış eder demek istiyor, sanat yapıyor yani. Yalan yanlış yazdığı için düğünümüzü karma karış eder demek istiyor, sanat yapıyor yani.

Gâh bir harf sükutiyle kılur nâdiri nâr. "Bazen bir harfi yazmayı unutur, nâdir yazacakken,Gâh bir harf sükutiyle kılur nâdiri nâr. "Bazen bir harfi yazmayı unutur, nâdir yazacakken, nâdir'in de'sini unuttu mu, nâdir de'si düşünce nâr olur. Nâdir'i nâr yapar. nâdir'in de'sini unuttu mu, nâdir de'si düşünce nâr olur. Nâdir'i nâr yapar. Yani böyle bir harf düşürürse nâdiri, kıymetli bir şeyi, çok kıymetli bir eşyayı tutar ateşe atar. Yani böyle bir harf düşürürse nâdiri, kıymetli bir şeyi, çok kıymetli bir eşyayı tutar ateşe atar.

Gâh bir nukta kusûrıyle gözi kûr eyler. "Bazen de bir noktayı yanlış yere,Gâh bir nukta kusûrıyle gözi kûr eyler. "Bazen de bir noktayı yanlış yere, konulmayacak yere koymak sureti ile de gözü kör eyler. Konulacakken konmamak sureti ile. konulmayacak yere koymak sureti ile de gözü kör eyler. Konulacakken konmamak sureti ile.

Gâh bir nukta kusûrıyle gözi kûr eyler. Şiiri var böyle. Gâh bir nukta kusûrıyle gözi kûr eyler. Şiiri var böyle.

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin. Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu şûr eyler. Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin.

Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu şûr eyler.

Gâh bir harf sükutiyle kılur nâdiri nâr. Gâh bir nukta kusûrıyle gözi kûr eyler. Gâh bir harf sükutiyle kılur nâdiri nâr.

Gâh bir nukta kusûrıyle gözi kûr eyler.

Böyle şiir yazmış, sanatlı bir şiir yazmış. Böyle şiir yazmış, sanatlı bir şiir yazmış.

Şimdi burada da ğarâim ise "borçları ödeyin" olur; azâim ise "azîmet tarafını tutun" demek olur. Şimdi burada da ğarâim ise "borçları ödeyin" olur; azâim ise "azîmet tarafını tutun" demek olur.

Azîmetlerle ruhsatlar, insanın dinde karşısına bir mesele çıktığı zaman,Azîmetlerle ruhsatlar, insanın dinde karşısına bir mesele çıktığı zaman, "Şöyle de yapsa olur ama böylesi daha iyi, böyle yapması daha uygundur." dediği zaman"Şöyle de yapsa olur ama böylesi daha iyi, böyle yapması daha uygundur." dediği zaman daha uygun, daha sevaplısı azîmet olur.daha uygun, daha sevaplısı azîmet olur. "Böylede yapsan olur, eh ne yapalım, madem o kadar sıkıştın böyle de yapsan olur." Ona da ruhsat derler. "Böylede yapsan olur, eh ne yapalım, madem o kadar sıkıştın böyle de yapsan olur." Ona da ruhsat derler.

Ruhsatlar, azîmetler... Mesela yolculukta...Ruhsatlar, azîmetler...

Mesela yolculukta...
Yolculukta dört rekât olan namazları, yani yatsı namazını, ikindi namazını, öğlen namazını, kaç kılıyoruz? Yolculukta dört rekât olan namazları, yani yatsı namazını, ikindi namazını, öğlen namazını, kaç kılıyoruz?

İki kılıyoruz. Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'de iki kılınmasını buyurmuş.İki kılıyoruz. Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'de iki kılınmasını buyurmuş. Onun için bize göre buyruğu tutmak azîmettir, bizim imamımız öyle buyurmuş. Emretti, emiri tutucağız.Onun için bize göre buyruğu tutmak azîmettir, bizim imamımız öyle buyurmuş. Emretti, emiri tutucağız. el-Emrü fevka'l-edeb. "Emredilmişse emiri yapılır."el-Emrü fevka'l-edeb. "Emredilmişse emiri yapılır." Artık öyle itiraz yok, "Ben şöyle yaparım, böyle yaparım, bilmem ne." olmaz. Artık öyle itiraz yok, "Ben şöyle yaparım, böyle yaparım, bilmem ne." olmaz.

Bizde onu iki kılmak azîmettir, emir tutmak.Bizde onu iki kılmak azîmettir, emir tutmak. İmam Şafiî'ye göre ruhsattır, yani "İstersen iki kılabilirsin demek istiyor." diye anlıyor o.İmam Şafiî'ye göre ruhsattır, yani "İstersen iki kılabilirsin demek istiyor." diye anlıyor o. O zaman isterse dört kılıyor, bu daha sevaplı oluyor İmam Şafiî'ye göre.O zaman isterse dört kılıyor, bu daha sevaplı oluyor İmam Şafiî'ye göre. Seferde olduğu halde dört rekât kılıyor. Durumu müsait dört rekât kılıyor daha çok sevap alıyor.Seferde olduğu halde dört rekât kılıyor. Durumu müsait dört rekât kılıyor daha çok sevap alıyor. Ya da iki kılıyor, o da ruhsat, iki de kılabilir onların mezhebine göre. Ya da iki kılıyor, o da ruhsat, iki de kılabilir onların mezhebine göre. Bizim imamımız öyle dememiş, "Allah iki kılın diye emir etti. Bizim imamımız öyle dememiş, "Allah iki kılın diye emir etti. Binâenaleyh bunun iki kılınması edebe uygundur, iki kılınması lazım.Binâenaleyh bunun iki kılınması edebe uygundur, iki kılınması lazım. Dört kılınırsa Allah'ın ikramı reddedilmiş gibi olur." [diyor.] Dört kılınırsa Allah'ın ikramı reddedilmiş gibi olur." [diyor.]

Sabahleyin de, Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz ne diyordu? Sabahleyin de, Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz ne diyordu?

"İstemeden, gözünü dikmeden, heveslenmeden Allah sana bir mal verirse onu al." diyordu."İstemeden, gözünü dikmeden, heveslenmeden Allah sana bir mal verirse onu al." diyordu. İstemedi çünkü kendiliğinden geldi. "Yok istemem bilmem ne filan." [demek edebe uygun değil.] İstemedi çünkü kendiliğinden geldi. "Yok istemem bilmem ne filan." [demek edebe uygun değil.]

Abdullah b. Ömer öyle demiş; "Yâ Resûlullah! Benim param pulum var, daha fakire verseniz, istemem." Abdullah b. Ömer öyle demiş;

"Yâ Resûlullah! Benim param pulum var, daha fakire verseniz, istemem."

"Bak delikanlı! İstemeden sana bir şey verilirse al." demiş Peygamber Efendimiz. "Bak delikanlı! İstemeden sana bir şey verilirse al." demiş Peygamber Efendimiz.

Tabii onun babasını biliyor, kendisini biliyor, her halini biliyor. İşte ona vermeyi uygun görmüş.Tabii onun babasını biliyor, kendisini biliyor, her halini biliyor. İşte ona vermeyi uygun görmüş. Artık orada itiraz etmeye lüzum yok diye belirtmiş. Ama ğarâim kelimesine de ayrıca bakacağız mânasına. Artık orada itiraz etmeye lüzum yok diye belirtmiş.

Ama ğarâim kelimesine de ayrıca bakacağız mânasına.

Üçüncü hadîs-i şerîf. İdfe'û an vudûiküm bi'l-yakîni ve an salâtiküm bi'ş-şekki. Üçüncü hadîs-i şerîf.

İdfe'û an vudûiküm bi'l-yakîni ve an salâtiküm bi'ş-şekki.

Âişe-i Sıddîka validemiz ki, Hz. Âişe anamız iyi fakihti, bilgindi, o rivayet etmiş.Âişe-i Sıddîka validemiz ki, Hz. Âişe anamız iyi fakihti, bilgindi, o rivayet etmiş. Peygamber Efendimiz diyor ki; "Abdestinizde bir tereddüdünüz varsa, iyi bildiğiniz şeyi esas alın." Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Abdestinizde bir tereddüdünüz varsa, iyi bildiğiniz şeyi esas alın."
Ve an salâtiküm bi'ş-şekki. "Namazınızda da şüpheyi defedin." Ve an salâtiküm bi'ş-şekki. "Namazınızda da şüpheyi defedin."

Yani abdestinizde bir tereddüdünüz varsa,Yani abdestinizde bir tereddüdünüz varsa, iyi bildiğiniz şeye göre, çok iyi biliyorsanız abdestiniz varsa var. iyi bildiğiniz şeye göre, çok iyi biliyorsanız abdestiniz varsa var. "Var mı yok mu bilmiyorum, aldım mı almadım mı bilmiyorum." [diye tereddüdünüz varsa]"Var mı yok mu bilmiyorum, aldım mı almadım mı bilmiyorum." [diye tereddüdünüz varsa] o zaman yok. Yani kesin bilgiye göre abdestinizde hareket edin. o zaman yok. Yani kesin bilgiye göre abdestinizde hareket edin. Ama namazınızda tereddüt ettiğiniz zaman, zann-ı gâlibinize göre hangisi ise;Ama namazınızda tereddüt ettiğiniz zaman, zann-ı gâlibinize göre hangisi ise; "Üç mü kıldım dört mü kıldım? Galiba dört kıldım." Tamam, dört sayın selam verin. Yok üç kılmıştım."Üç mü kıldım dört mü kıldım? Galiba dört kıldım." Tamam, dört sayın selam verin. Yok üç kılmıştım. O zaman bir rekât daha ekleyin dört yapın. O zaman bir rekât daha ekleyin dört yapın. Ama abdestte kesin bilgiye önem verin çünkü abdest namazın temelidir. Ama abdestte kesin bilgiye önem verin çünkü abdest namazın temelidir. Aldım mıydı, almadım mıydı? Aldım, hatırlıyorum, tamam o zaman abdestin var.Aldım mıydı, almadım mıydı? Aldım, hatırlıyorum, tamam o zaman abdestin var. Acaba alıcam dedim kollarımı sıvadım ama o sırada telefon çaldı da,Acaba alıcam dedim kollarımı sıvadım ama o sırada telefon çaldı da, almış mıydım almamış mıydım, ya hay Allah… Aldığından şüphe ediyorsun, abdestin yok, git al. almış mıydım almamış mıydım, ya hay Allah… Aldığından şüphe ediyorsun, abdestin yok, git al.

"Abdestinizde kesin bilgiye şey yapın, namazın içinde ise hangi kanaatiniz daha kuvvetli ise"Abdestinizde kesin bilgiye şey yapın, namazın içinde ise hangi kanaatiniz daha kuvvetli ise ona göre hareket edin." buyurmuş Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem. ona göre hareket edin." buyurmuş Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.

Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye'de de bir kural var; "Yakîn şek ile zâil olmaz."Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye'de de bir kural var; "Yakîn şek ile zâil olmaz." Kesin bilgi varken tereddüde şey yapılmaz. Bunun mânası şu; Kesin bilgi varken tereddüde şey yapılmaz. Bunun mânası şu;

Mesela abdest aldığını biliyor.Mesela abdest aldığını biliyor. Tamam hocam ben abdestimi almıştım ama aldığımı biliyorum da acaba kaçırmış mıydım, kaçırmamış mıydım? Tamam hocam ben abdestimi almıştım ama aldığımı biliyorum da acaba kaçırmış mıydım, kaçırmamış mıydım?

Abdestin var. Neden? Abdestin var.

Neden?

Aldığını kesin biliyorsun, kaçırdığından tereddüdün var. Yani kesin bilgiye önem verilir. Aldığını kesin biliyorsun, kaçırdığından tereddüdün var. Yani kesin bilgiye önem verilir.

Yok hocam öyle değil de, abdest aldım mı almadım mı ona tereddüt ediyorum. Yok hocam öyle değil de, abdest aldım mı almadım mı ona tereddüt ediyorum.

O zaman abdestin yok, git abdest al. O zaman abdestin yok, git abdest al.

Abdestte kesin bilgiye önem verilecek çünkü namazın temeli.Abdestte kesin bilgiye önem verilecek çünkü namazın temeli. Namazın içinde de, kanaatinin hangisi kuvvetli ise ona göre hareket edecek. Namazın içinde de, kanaatinin hangisi kuvvetli ise ona göre hareket edecek.

Allah dinimizi güzel bilmeyi, öğrenmeyi nasip eylesin. Allah dinimizi güzel bilmeyi, öğrenmeyi nasip eylesin.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2