Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Sabır, Rıza ve Dua

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

24 Recep 1408 / 13.03.1988
Portakal Renkli Çadır Melbourne / Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Fekâle nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem: Fekâle nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem:

Selâsün yüdrikü bihinne'l-abdü ragâibe'd-dünyâ ve'l-âhireti:Selâsün yüdrikü bihinne'l-abdü ragâibe'd-dünyâ ve'l-âhireti: es-Sabru inde'l-belâi ve'r-ridâ bi'l-kadâi ve'd-duâü fi'r-rehâi. es-Sabru inde'l-belâi ve'r-ridâ bi'l-kadâi ve'd-duâü fi'r-rehâi.

İmrân b. Husayn radıyallahu anh'ten rivayet olunduğuna göreİmrân b. Husayn radıyallahu anh'ten rivayet olunduğuna göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuşlar ki; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuşlar ki;

"Üç şey vardır ki kul bununla dünyanın ve âhiretin mükâfatlarına nâil olur,"Üç şey vardır ki kul bununla dünyanın ve âhiretin mükâfatlarına nâil olur, rağbet edilecek, heves edilecek, arzu, temenni edilecek güzel sonuçlara vâsıl olur." rağbet edilecek, heves edilecek, arzu, temenni edilecek güzel sonuçlara vâsıl olur."

Bu üç şey: 1.es-Sabru inde'l-belâi. "Belâya sabretmektir." Bu üç şey:

1.es-Sabru inde'l-belâi. "Belâya sabretmektir."

Belâ, Arapça'da "imtihan" mânasına geliyor.Belâ, Arapça'da "imtihan" mânasına geliyor. Kulun imtihan edilmesi için sınanması, denenmesi için Allahu Teâlâ hazretlerininKulun imtihan edilmesi için sınanması, denenmesi için Allahu Teâlâ hazretlerinin ona musallat etmiş olduğu bir olay, başına getirmiş olduğu bir hadise, bir sıkıntı, bir üzüntü vs. ona musallat etmiş olduğu bir olay, başına getirmiş olduğu bir hadise, bir sıkıntı, bir üzüntü vs.

"Bakalım kul; bu olayın karşısında nasıl tavır takınacak, nasıl hareket edecek?"Bakalım kul; bu olayın karşısında nasıl tavır takınacak, nasıl hareket edecek? İmtihanı başaracak mı başaramayacak mı?.." diye biraz keyfine aykırı, canına biraz sıkıntı verecek bir iş. İmtihanı başaracak mı başaramayacak mı?.." diye biraz keyfine aykırı, canına biraz sıkıntı verecek bir iş.

İnsanın başına her zaman kendisinin temenni ettiği hâller gelmez.İnsanın başına her zaman kendisinin temenni ettiği hâller gelmez. Bazı kere de hiç istemediği, hiç arzu etmediği, temenni etmediği bir şeyler gelebilir. Kim getiriyor? Bazı kere de hiç istemediği, hiç arzu etmediği, temenni etmediği bir şeyler gelebilir.

Kim getiriyor?

Allah celle celâlüh! Allah nasip ediyor, Allah yazmış, Allah'ın kaderi, Allah'ın takdiri geliyor. Allah celle celâlüh! Allah nasip ediyor, Allah yazmış, Allah'ın kaderi, Allah'ın takdiri geliyor.

Allahu Teâlâ hazretlerinin her hareketinde, her yaratışında, her fiilinde hayırlı ve faydalı sonuç olacaktır!Allahu Teâlâ hazretlerinin her hareketinde, her yaratışında, her fiilinde hayırlı ve faydalı sonuç olacaktır! O, kâinatın hâlıkıdır, her şeyi bilir, yaptığı da güzeldir. O, kâinatın hâlıkıdır, her şeyi bilir, yaptığı da güzeldir.

Ârifler yaptıklarını inceledikleri zaman hepsini sevmişler: Ârifler yaptıklarını inceledikleri zaman hepsini sevmişler:

Hoştur bana senden gelen Ya gonca gül yahut diken Ya hil'at ü yahut kefen [Lütfun da hoş kahrın da hoş] Hoştur bana senden gelen Ya gonca gül yahut diken Ya hil'at ü yahut kefen [Lütfun da hoş kahrın da hoş]

diye hepsini sevmişler. Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler diye ifade etmişler. diye hepsini sevmişler.

Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

diye ifade etmişler.

Allah bize, başımıza üzüleceğimiz bir şey geldiği zaman sabretmeyi nasip etsin.Allah bize, başımıza üzüleceğimiz bir şey geldiği zaman sabretmeyi nasip etsin. Çünkü insan sabrettiği zaman büyük sevap kazanır.Çünkü insan sabrettiği zaman büyük sevap kazanır. Diyelim ki bir hastalık geldi, çocuk bir kazaya uğradı veyahut ticarette bir olmadık gelişme oldu;Diyelim ki bir hastalık geldi, çocuk bir kazaya uğradı veyahut ticarette bir olmadık gelişme oldu; Karadeniz'de gemileri battı, şu oldu bu oldu… Ne yapacak? Sabredecek! Karadeniz'de gemileri battı, şu oldu bu oldu…

Ne yapacak?

Sabredecek!

Sabretmenin aksi ne, sabretmemek ne? Sabretmenin aksi ne, sabretmemek ne?

Sabretmez; bağırır, çağırır, kızar, söver sayar, isyan eder. Allah'a karşı gelir, ileri, geri laflar söyler: Sabretmez; bağırır, çağırır, kızar, söver sayar, isyan eder. Allah'a karşı gelir, ileri, geri laflar söyler:

"Bu da mı benim başıma gelecekti?.." Sen bu edepsizlikle gidersen daha neler gelir başına!.. "Bu da mı benim başıma gelecekti?.."

Sen bu edepsizlikle gidersen daha neler gelir başına!..

Onun için sabretmeyi öğrenmeli!Onun için sabretmeyi öğrenmeli! Eğer kişi sabrederse Allah sabreden kullarla beraberdir, büyük mükâfat vaad etmiştir.Eğer kişi sabrederse Allah sabreden kullarla beraberdir, büyük mükâfat vaad etmiştir. Kul sabrettiği takdirde çok büyük mükâfata erer, kazanır. Kul sabrettiği takdirde çok büyük mükâfata erer, kazanır.

"Acaba Allah, bir insana kızdığı için mi o belâları veriyor?" "Acaba Allah, bir insana kızdığı için mi o belâları veriyor?"

Bilemeyiz ama sevdiği kullarına daha çok vermiş. Hatta Peygamber Efendimiz diyor ki; Bilemeyiz ama sevdiği kullarına daha çok vermiş. Hatta Peygamber Efendimiz diyor ki;

Eşeddü'l-belâyâ ale'l-enbiyâi. "En şiddetli imtihanlar, belalar, musibetler peygamberlere gelir." Eşeddü'l-belâyâ ale'l-enbiyâi. "En şiddetli imtihanlar, belalar, musibetler peygamberlere gelir."

Onlar onları başarırlar, atlarlar, geçerler; onlara vız gelir. Onlar onları başarırlar, atlarlar, geçerler; onlara vız gelir.

"Ondan sonra evliyâullaha gelir, çeşit çeşit sıkıntılara uğrarlar."Ondan sonra evliyâullaha gelir, çeşit çeşit sıkıntılara uğrarlar. Ondan sonra salih kullara gelir, ondan sonra sıradan mü'minlere gelir." Ondan sonra salih kullara gelir, ondan sonra sıradan mü'minlere gelir."

Firavun'un başı bile ağrımamış. Uzun bir ömür yaşamış da bir baş ağrısı bile çekmemiş.Firavun'un başı bile ağrımamış. Uzun bir ömür yaşamış da bir baş ağrısı bile çekmemiş. Demek ki hasta olmak, sıkıntıya uğramak, üzülmek, dertlenmek vs. bunlar normal şeyler, olabilir.Demek ki hasta olmak, sıkıntıya uğramak, üzülmek, dertlenmek vs. bunlar normal şeyler, olabilir. Hatta "Allah Allah, ne oluyor?!.." filan diye; biraz olmamasından işkillenmek, tedirgin olmak lazım. Hatta "Allah Allah, ne oluyor?!.." filan diye; biraz olmamasından işkillenmek, tedirgin olmak lazım.

Eskilerden bir tanesi bakmış:Eskilerden bir tanesi bakmış: Evi bereketli, vücudu sıhhatli, işleri tıkırında, her şeyi güzel! İşkillenmiş: Evi bereketli, vücudu sıhhatli, işleri tıkırında, her şeyi güzel! İşkillenmiş:

"Yahu, benim hâlim ne oluyor?"Yahu, benim hâlim ne oluyor? Yoksa Allah beni dünyaya daldırdı da Firavun gibi başıma hiçbir sıkıntı gelmeden yaşayacağım daYoksa Allah beni dünyaya daldırdı da Firavun gibi başıma hiçbir sıkıntı gelmeden yaşayacağım da sonra âhirette mi vaziyet fena olacak?!.." filan diye gitmiş bir hocaefendiye, alime sormuş. Demiş ki; sonra âhirette mi vaziyet fena olacak?!.." filan diye gitmiş bir hocaefendiye, alime sormuş. Demiş ki;

"Hocam, benim her şeyim yerli yerinde…" "Hocam, benim her şeyim yerli yerinde…"

Biz sıkıntıdan şikâyete gideriz, o da rahatlıktan şikâyet gitmiş: Biz sıkıntıdan şikâyete gideriz, o da rahatlıktan şikâyet gitmiş:

"Benim her şeyim rahat, her şeyim yerli yerinde, hiçbir sıkıntım yok. Acaba ben istidraca mı uğruyorum?" "Benim her şeyim rahat, her şeyim yerli yerinde, hiçbir sıkıntım yok. Acaba ben istidraca mı uğruyorum?"

Vellezîne kezzebû bi-âyâtinâ senestedricühüm min haysü lâ ya'lemûne ve emlî lehüm inne keydî metînün. Vellezîne kezzebû bi-âyâtinâ senestedricühüm min haysü lâ ya'lemûne ve emlî lehüm inne keydî metînün.

Allah kâfirlere bir mühlet verir, bir fırsat, bir imkân verir.Allah kâfirlere bir mühlet verir, bir fırsat, bir imkân verir. Kâfir küfrünü yapar, bağırır, çağırır. Şişeyi kırar, nârâ atar, söver sayar. Her şeyi yapabilirim, sanır.Kâfir küfrünü yapar, bağırır, çağırır. Şişeyi kırar, nârâ atar, söver sayar. Her şeyi yapabilirim, sanır. Ama Allah ona bir belâ verir, sonra kıpırdayamaz hâle gelir! Ama Allah ona bir belâ verir, sonra kıpırdayamaz hâle gelir!

"Bakalım ne yapacak?" diye müddet veriyor."Bakalım ne yapacak?" diye müddet veriyor. İpini biraz salıveriyor ama ipi yine Allah'ın elinde! İpini biraz salıveriyor ama ipi yine Allah'ın elinde! Sadece biraz salıveriyor, o kendisini serbest sanıyor.Sadece biraz salıveriyor, o kendisini serbest sanıyor. Allah'ın kaderi ipiyle bağlı olduğunun farkında değil; ortalıkta biraz dolaşıncaAllah'ın kaderi ipiyle bağlı olduğunun farkında değil; ortalıkta biraz dolaşınca bağırıyor çağırıyor, küstahlaşıyor. Yumruğunu havaya sallıyor: bağırıyor çağırıyor, küstahlaşıyor. Yumruğunu havaya sallıyor:

"İn aşağı, göreyim!.." filan gibilerden ama ne yapacak? Hiç bir şey yapamaz! "İn aşağı, göreyim!.." filan gibilerden ama ne yapacak?

Hiç bir şey yapamaz!

Karınca gelse size hakaret etse Süleyman aleyhisselam gibi sen de onun sesini duysan; Karınca gelse size hakaret etse Süleyman aleyhisselam gibi sen de onun sesini duysan;

"Vay be! Şu küçücük karıncaya bak, bana çatıyor. 'Gel de yanıma, göstereyim sana!' diyor." "Vay be! Şu küçücük karıncaya bak, bana çatıyor. 'Gel de yanıma, göstereyim sana!' diyor."

"Üstüne bassam yamyassı olacak, toprağa resmi çıkacak. Gelmiş bana bağırıyor!.." diye güler geçersin. "Üstüne bassam yamyassı olacak, toprağa resmi çıkacak. Gelmiş bana bağırıyor!.." diye güler geçersin.

Peki, bir de Allah'a karşı gelenler?!.. Peki, bir de Allah'a karşı gelenler?!..

Ne kadar cahil, ne kadar zavallı, bîçare, ne kadar kafasız; ne kadar tehlikeli bir iş yapıyorlar! Ne kadar cahil, ne kadar zavallı, bîçare, ne kadar kafasız; ne kadar tehlikeli bir iş yapıyorlar!

O adamcağız da "Acaba ben Allah'ın sevmediği bir kul mu oluyorum?" filan diye gitmiş, hocaya sormuş: O adamcağız da "Acaba ben Allah'ın sevmediği bir kul mu oluyorum?" filan diye gitmiş, hocaya sormuş:

"Benim her şeyim tıkırında, her şeyim rahat; acaba ben Allah'ın iyi bir kulu değil miyim?"Benim her şeyim tıkırında, her şeyim rahat; acaba ben Allah'ın iyi bir kulu değil miyim? En şiddetli belalar peygamberlere gelirmiş, evliyâya gelirmiş;En şiddetli belalar peygamberlere gelirmiş, evliyâya gelirmiş; benim hiçbir derdim, sıkıntım yok." filan deyince hoca demiş ki; benim hiçbir derdim, sıkıntım yok." filan deyince hoca demiş ki;

"Olabilir, senin dediğin mümkün."Olabilir, senin dediğin mümkün. Onun için sen biraz ekmek ve bir miktar peynir al; sokakta ye, öyle dolaş.Onun için sen biraz ekmek ve bir miktar peynir al; sokakta ye, öyle dolaş. Ama sokakta yiyeceksin, gezerken yiyeceksin. Bir hafta dolaş, ondan sonra gel." Ama sokakta yiyeceksin, gezerken yiyeceksin. Bir hafta dolaş, ondan sonra gel."

Bir hafta sonra gelmiş. Hoca merakla sormuş: "Ne oldu durumun?" Bir hafta sonra gelmiş.

Hoca merakla sormuş:

"Ne oldu durumun?"

"Vallahi hocam, evimizden bereket akıyor, ambarlar taşıyor, mutfağımız dolu."Vallahi hocam, evimizden bereket akıyor, ambarlar taşıyor, mutfağımız dolu. Sıhhatim daha iyi, her şeyim yerli yerinde…" demiş. Sıhhatim daha iyi, her şeyim yerli yerinde…" demiş.

Hoca; "Ben sana 'Sokakta yemek ye, ekmek ye!' demedim mi?" "Dedin." demiş. "Ne yaptın?" Hoca;

"Ben sana 'Sokakta yemek ye, ekmek ye!' demedim mi?"

"Dedin." demiş.

"Ne yaptın?"

"Ekmeği elime aldım ama kırıklar yere düşer belki diye önüme bir örtü aldım."Ekmeği elime aldım ama kırıklar yere düşer belki diye önüme bir örtü aldım. Ondan sonra sakına sakına, kimseye göstermeden yedim. Çünkü görürse göz hakkı olur.Ondan sonra sakına sakına, kimseye göstermeden yedim. Çünkü görürse göz hakkı olur. Ondan sonra tanelerin düşmemesine çok dikkat ettim. Bir keresinde ısırırken bir parça sıçradı.Ondan sonra tanelerin düşmemesine çok dikkat ettim. Bir keresinde ısırırken bir parça sıçradı. Eğildim, aradım aradım toprağın üstünde,Eğildim, aradım aradım toprağın üstünde, o kırıntıyı bulamadım, sıçrayan ekmek kırığını bulamadım. o kırıntıyı bulamadım, sıçrayan ekmek kırığını bulamadım. Birisi gelir de ayağı ile basar filan diye onun etrafına taşlar dizdim ki kimse gelip de üstüne basmasın.Birisi gelir de ayağı ile basar filan diye onun etrafına taşlar dizdim ki kimse gelip de üstüne basmasın. Ben göremedim ama buralarda kimse üstüne basmasın diye…" Ben göremedim ama buralarda kimse üstüne basmasın diye…"

Hoca gülmüş: "Git evladım, git! Hadi evine selametle git!Hoca gülmüş:

"Git evladım, git! Hadi evine selametle git!
Allah sana daha çok mükâfat versin.Allah sana daha çok mükâfat versin. Sen, bu terbiye ile bu edepten dolayı o bolluğa, berekete eriyorsun.Sen, bu terbiye ile bu edepten dolayı o bolluğa, berekete eriyorsun. Seninki kâfirin başına gelen istidrac, kâfire verilen aldatıcı bolluk değil.Seninki kâfirin başına gelen istidrac, kâfire verilen aldatıcı bolluk değil. Hadi, senin durumun iyi!.." diye göndermiş. Hadi, senin durumun iyi!.." diye göndermiş.

Demek ki eski insanlar, kendileri çok rahat oldukları zaman rahatsız olmuşlar.Demek ki eski insanlar, kendileri çok rahat oldukları zaman rahatsız olmuşlar. Doğrusu bizim kardeşlerimiz arasında da hakikaten rahatı çok iyi olduğu hâldeDoğrusu bizim kardeşlerimiz arasında da hakikaten rahatı çok iyi olduğu hâlde rahatsız olan kimseler biliyorum. "Hocam, her şeyim var. rahatsız olan kimseler biliyorum.

"Hocam, her şeyim var.
Emekliyim, evim var barkım var, arabam var, malım var, param pulum var…Emekliyim, evim var barkım var, arabam var, malım var, param pulum var… Afganistan'da kardeşlerim sıkıntı çekiyorlar; dağlarda Ruslar'la uğraşacağız diye aç, açık… Afganistan'da kardeşlerim sıkıntı çekiyorlar; dağlarda Ruslar'la uğraşacağız diye aç, açık… Ben ise buralarda rahatım yerimde. Olur mu hocam, bırak Afganistan'a gideyim!.." diyor. Ben ise buralarda rahatım yerimde. Olur mu hocam, bırak Afganistan'a gideyim!.." diyor.

"Gidersen mâşaallah, cihat sevabı kazanırsın." "Gidersen mâşaallah, cihat sevabı kazanırsın."

Dikkat ediyorum, rahatından rahatsız oluyor. Bu, imandan dolayıdır.Dikkat ediyorum, rahatından rahatsız oluyor.

Bu, imandan dolayıdır.
Çünkü mü'min, öteki kardeşinin derdiyle dertlenir. Çünkü mü'min, öteki kardeşinin derdiyle dertlenir. Peygamber Efendimiz; "Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir!" buyurduğu içinPeygamber Efendimiz; "Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir!" buyurduğu için müslüman kardeşlerine elinden geldiğince hizmet etmek, yardım etmek ister. müslüman kardeşlerine elinden geldiğince hizmet etmek, yardım etmek ister.

Bizim zenginlerimiz biraz para kazandı mı cami yapmış, medrese yapmış,Bizim zenginlerimiz biraz para kazandı mı cami yapmış, medrese yapmış, çeşme yaptırmış, hayır yapmış, sıbyan mektebi yapmış; iki adımda bir cami, mescit, hayrat, hasenât… çeşme yaptırmış, hayır yapmış, sıbyan mektebi yapmış; iki adımda bir cami, mescit, hayrat, hasenât…

Neden? Bizim kavmimiz mü'min kavim, imanlı kavim olduğu için;Neden?

Bizim kavmimiz mü'min kavim, imanlı kavim olduğu için;
"Ben öldükten sonra da sevap bana gelsin!" diye parasını hayra sarf etmiş. "Ben öldükten sonra da sevap bana gelsin!" diye parasını hayra sarf etmiş.

Bakıyorsun Mahmud Paşa, cami yapmış. Sinan Paşa, cami yapmış. Rüstem Paşa, cami yapmış… Neden? Bakıyorsun Mahmud Paşa, cami yapmış. Sinan Paşa, cami yapmış. Rüstem Paşa, cami yapmış…

Neden?

Paşa olmuş, parası var, harp etmiş, ganimet kazanmış, geliri iyi. Parayı ne yapsın? Paşa olmuş, parası var, harp etmiş, ganimet kazanmış, geliri iyi.

Parayı ne yapsın?

Hemen hayra sarf etmiş! Allah bizi de âfiyet üzere yaşatsın.Hemen hayra sarf etmiş!

Allah bizi de âfiyet üzere yaşatsın.
Ama sabredilecek bir durum geldiği zaman; ağrı, sızı, hastalık, üzüntü, sıkıntı, dert, gam,Ama sabredilecek bir durum geldiği zaman; ağrı, sızı, hastalık, üzüntü, sıkıntı, dert, gam, keder, elem geldiği zaman, sabredip de sevap kazananlardan eylesin.keder, elem geldiği zaman, sabredip de sevap kazananlardan eylesin. Onları bize göndermesin, rahat edelim, rahat yaşayalım diye temenni ediyoruzOnları bize göndermesin, rahat edelim, rahat yaşayalım diye temenni ediyoruz ama gelirse de sabretmek edebini bize nasip eylesin. ama gelirse de sabretmek edebini bize nasip eylesin.

Neden onların gelmesini istemiyoruz? Neden onların gelmesini istemiyoruz?

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hastanın ziyaretine sahabesiyle beraberPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hastanın ziyaretine sahabesiyle beraber rıdvanullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn gitti. Beraberce gittiler. Hadîs-i şerîfte deniliyor ki; rıdvanullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn gitti. Beraberce gittiler. Hadîs-i şerîfte deniliyor ki;

"Adama bir de baktılar ki kuş yavrusu gibi kalmış." "Adama bir de baktılar ki kuş yavrusu gibi kalmış."

Demek ki hastalıktan erimiş, küçülmüş, büzülmüş, kamburlaşmış; kuş yavrusu gibi bir şey kalmış. Demek ki hastalıktan erimiş, küçülmüş, büzülmüş, kamburlaşmış; kuş yavrusu gibi bir şey kalmış.

Peygamber Efendimiz hayret ederek ona diyor ki; Peygamber Efendimiz hayret ederek ona diyor ki;

"Ey filanca, sen Allah'a dua etmesini bilmez misin, Allah'a dua etmedin mi?" "Ey filanca, sen Allah'a dua etmesini bilmez misin, Allah'a dua etmedin mi?"

Dua edilince Allah duaya icabet eder.Dua edilince Allah duaya icabet eder. Dua edenin duasını kabul eder, hastalığa şifa verir, hayırlar ihsan eder.Dua edenin duasını kabul eder, hastalığa şifa verir, hayırlar ihsan eder. Allah -hâşâ sümme hâşâ- boş durmuyor ki! Kul istediği zaman, ihsan ediyor.Allah -hâşâ sümme hâşâ- boş durmuyor ki! Kul istediği zaman, ihsan ediyor. Hep görüyoruz, hep biliyoruz, istediğimizi verip duruyor. Hep görüyoruz, hep biliyoruz, istediğimizi verip duruyor.

"Sen dua etmesini bilmez miydin yâ filanca?" diye ona ismiyle hitap edince o da demiş ki; "Sen dua etmesini bilmez miydin yâ filanca?" diye ona ismiyle hitap edince o da demiş ki;

"Yâ Resûlallah! Dua etmesini bilmez olur muyum, bilirim ama;"Yâ Resûlallah! Dua etmesini bilmez olur muyum, bilirim ama; 'Yâ Rabbi! Bana dertleri âhirette vereceğine dünyada ver!'Yâ Rabbi! Bana dertleri âhirette vereceğine dünyada ver! Tek âhirette rahat edeyim de dünyada ne derde uğrarsam uğrayayım.' diyeTek âhirette rahat edeyim de dünyada ne derde uğrarsam uğrayayım.' diye dua ediyordum." deyince Peygamber Efendimiz demiş ki; dua ediyordum." deyince Peygamber Efendimiz demiş ki;

"Hayır! Öyle yapmayın, Allah'tan âfiyet isteyin. Çünkü Allah'ın hazinesi sonsuz." "Hayır! Öyle yapmayın, Allah'tan âfiyet isteyin. Çünkü Allah'ın hazinesi sonsuz."

İlle; "Bir yerde vereceğim, öbür tarafta vermeyeceğim." diye bir şart koşmamış ki!İlle; "Bir yerde vereceğim, öbür tarafta vermeyeceğim." diye bir şart koşmamış ki! "Ya dünyada ya âhirette, tercih et bakalım!.." dememiş ki!.. "Ya dünyada ya âhirette, tercih et bakalım!.." dememiş ki!..

Bize Kur'ân-ı Kerîm'de öğretmiş ki şöyle dua edelim: Bize Kur'ân-ı Kerîm'de öğretmiş ki şöyle dua edelim:

Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr. Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr.

"Yâ Rabbi! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver!"Yâ Rabbi! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver! Ve bizi cehenneme düşmekten, cehennem ateşinde yanmaktan koru, kurtar!" Ve bizi cehenneme düşmekten, cehennem ateşinde yanmaktan koru, kurtar!"

Çünkü biz kuluz, isteriz; O da Rabbimiz, verir. Hazineleri sonsuz.Çünkü biz kuluz, isteriz; O da Rabbimiz, verir. Hazineleri sonsuz. Cümle cihan halkı, bütün kâinattaki varlıklar, bütün gökteki, fezadaki yaratıklar,Cümle cihan halkı, bütün kâinattaki varlıklar, bütün gökteki, fezadaki yaratıklar, hepsi Allah'tan bir şey istese hepsinin istediğini vermeye kâdir! hepsi Allah'tan bir şey istese hepsinin istediğini vermeye kâdir! Hepsi Allah'a itaat etse hazinesine bir şey eklenmez.Hepsi Allah'a itaat etse hazinesine bir şey eklenmez. Hepsi Allah'a âsî olsa; hiçbir kimse Allah'ı tanımıyor, hepsi münkir,Hepsi Allah'a âsî olsa; hiçbir kimse Allah'ı tanımıyor, hepsi münkir, kıpkızıl, kapkara [olsa] Allah'ın hazinesinden bir şey eksilmez! Ne olacak? kıpkızıl, kapkara [olsa] Allah'ın hazinesinden bir şey eksilmez!

Ne olacak?

"Ol!" dedi bir kerre var oldu cihân "Olma!" derse mahvolur ol dem hemân "Ol!" dedi bir kerre var oldu cihân "Olma!" derse mahvolur ol dem hemân

Kün fe yekûn. "Ol der, olur." Kâinata "Ol." dedi, oldu. O yarattı.Kün fe yekûn. "Ol der, olur."

Kâinata "Ol." dedi, oldu. O yarattı.
Yarattığını isterse yok eder; onlar isterse kulluk etsinler, isterse etmesinler! Yarattığını isterse yok eder; onlar isterse kulluk etsinler, isterse etmesinler!

Biz muhtacız, O muhtaç değil!Biz muhtacız, O muhtaç değil! Biz kulluğuna muhtacız; O bizim ibadetimize, taatimize muhtaç değil! İstersek etmeyelim.Biz kulluğuna muhtacız; O bizim ibadetimize, taatimize muhtaç değil! İstersek etmeyelim. Biz ibadeti, taati, kendimize fayda sağlasın diye yapıyoruz.Biz ibadeti, taati, kendimize fayda sağlasın diye yapıyoruz. Veyahut O'nun bize nimetlerine şükür olsun diye yapıyoruz. Yoksa Allah'ın ihtiyacı yok ki!.. Veyahut O'nun bize nimetlerine şükür olsun diye yapıyoruz. Yoksa Allah'ın ihtiyacı yok ki!..

Bizim emekli ilkokul öğretmenlerinden bir dervişimiz vardı.Bizim emekli ilkokul öğretmenlerinden bir dervişimiz vardı. İlkokulda çok güzel, ballandıra ballandıra din dersi anlatırmış. İlkokulda çok güzel, ballandıra ballandıra din dersi anlatırmış. Sınıftaki çocuklar -tabii hocaları güzel anlatınca- onun tesiri altında kalıyor. Bir gün demiş ki; Sınıftaki çocuklar -tabii hocaları güzel anlatınca- onun tesiri altında kalıyor. Bir gün demiş ki;

"Çocuklar! Allah bize emrediyor, günde beş vakit namaz kılmamız lazım!"Çocuklar! Allah bize emrediyor, günde beş vakit namaz kılmamız lazım! Farzdır, yapmamız gerekiyor. Yapmazsak olmaz!" Farzdır, yapmamız gerekiyor. Yapmazsak olmaz!"

Bunun üzerine sınıfın en çalışkan çocuğu elini kaldırmış: Bunun üzerine sınıfın en çalışkan çocuğu elini kaldırmış:

"Öğretmenim, biz şimdi yapmıyoruz; bunu yapmamız mı lazımdı?" "Öğretmenim, biz şimdi yapmıyoruz; bunu yapmamız mı lazımdı?"

"Evet, farzdır, mecburî ödevdir. Ev ödevi gibi mutlaka yapman gereken bir şeydir." "Evet, farzdır, mecburî ödevdir. Ev ödevi gibi mutlaka yapman gereken bir şeydir."

"Ben bunu bilmiyordum öğretmenim. Bundan sonra söz veriyorum, bu görevimi de muntazaman yapacağım!" demiş. "Ben bunu bilmiyordum öğretmenim. Bundan sonra söz veriyorum, bu görevimi de muntazaman yapacağım!" demiş.

Kız öğrenci; çünkü çalışkan, dördüncü veya beşinci sınıfta. Kız öğrenci; çünkü çalışkan, dördüncü veya beşinci sınıfta.

Öğrenciye; "İyi yaparsın evladım!Öğrenciye;

"İyi yaparsın evladım!
Sen ibadetini yaparsan Allah da seni mükâfatlandırır, sevaba girersin,Sen ibadetini yaparsan Allah da seni mükâfatlandırır, sevaba girersin, uygun olur, böyle olmanız gerekir." demiş. [Öğretmen anlatıyor:] uygun olur, böyle olmanız gerekir." demiş.

[Öğretmen anlatıyor:]

"Çocuğun böyle duygulanmasına ve söz vermesine sevindim."Çocuğun böyle duygulanmasına ve söz vermesine sevindim. Fakat birkaç gün geçti; kravatlı, lacivert elbiseli, jilet gibi ütülü, yakışıklı, boylu poslu,Fakat birkaç gün geçti; kravatlı, lacivert elbiseli, jilet gibi ütülü, yakışıklı, boylu poslu, beyaz, çember yüzlü, ay parçası gibi kırk beş yaşlarında filan bir adam geldi…" beyaz, çember yüzlü, ay parçası gibi kırk beş yaşlarında filan bir adam geldi…"

"Siz filanca hoca hanım mısınız?" diye sordu. "Evet, benim." dedim. "Siz filanca hoca hanım mısınız?" diye sordu.

"Evet, benim." dedim.

"Ben sizin öğrencilerinizden filancanın babasıyım." dedi. "Ben sizin öğrencilerinizden filancanın babasıyım." dedi.

"Sizin çocuğunuz çok çalışkan, ondan çok memnunum."Sizin çocuğunuz çok çalışkan, ondan çok memnunum. Böyle bir çocuğa sahip olduğunuz için sizi tebrik ederim." dedim… Böyle bir çocuğa sahip olduğunuz için sizi tebrik ederim." dedim…

Ama babası demiş ki; "Hoca hanım, ben Teknik Üniversite'de profesörüm!" Ama babası demiş ki;

"Hoca hanım, ben Teknik Üniversite'de profesörüm!"

"Mâşaallah, iyi pek âlâ." "Mâşaallah, iyi pek âlâ."

"Siz bizim kıza; 'Namaz kılmak mecburî!' demişsiniz." Hoca; "Siz bizim kıza; 'Namaz kılmak mecburî!' demişsiniz."

Hoca;

"Ben demedim! Ben demedim, Allah diyor!" demiş. "Ben demedim! Ben demedim, Allah diyor!" demiş.

"Neyse, Allah'ın dediğini siz naklediyorsunuz. 'Namaz kılmak mecburî!' demişsiniz."Neyse, Allah'ın dediğini siz naklediyorsunuz. 'Namaz kılmak mecburî!' demişsiniz. Şimdi bizim kız günde beş vakit namaz kılıyor…" demiş. "Normal, güzel." Şimdi bizim kız günde beş vakit namaz kılıyor…" demiş.

"Normal, güzel."

"Yok, normal olur mu?"Yok, normal olur mu? Sabahleyin erken kalkıyor, uykusu yarım kalıyor. Soğuklarda abdest alıyor, üşütecek!.." demiş. Sabahleyin erken kalkıyor, uykusu yarım kalıyor. Soğuklarda abdest alıyor, üşütecek!.." demiş.

Allah insanın üşüyeceğini, ısınacağını, uykusuz kalacağını bilmiyor mu?!.. Allah emretmiş! Allah insanın üşüyeceğini, ısınacağını, uykusuz kalacağını bilmiyor mu?!.. Allah emretmiş!

"Beyefendi, bunlar vazife!" "Yok! Ben de dini bilirim."Beyefendi, bunlar vazife!"

"Yok! Ben de dini bilirim.
Ben de küçükken Amme cüzünü okumuştum, dinden imandan anlarım.Ben de küçükken Amme cüzünü okumuştum, dinden imandan anlarım. Allah'ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur.Allah'ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur. Hele hele bizim kızın ibadetine, küçük çocuğun ibadetine hiç ihtiyacı yoktur!.." demiş. Hele hele bizim kızın ibadetine, küçük çocuğun ibadetine hiç ihtiyacı yoktur!.." demiş.

Öğretmen hanım demiş ki; Öğretmen hanım demiş ki;

"Beyefendi! Hem siz 'Dini biliyorum.' diyorsunuz"Beyefendi! Hem siz 'Dini biliyorum.' diyorsunuz hem Teknik Üniversite'de profesörüm diyorsunuz hem de cahilce konuşuyorsunuz!hem Teknik Üniversite'de profesörüm diyorsunuz hem de cahilce konuşuyorsunuz! Hangimiz 'Allah muhtaç!..' diye ona ibadet ediyoruz?Hangimiz 'Allah muhtaç!..' diye ona ibadet ediyoruz? İçinizde 'Allah muhtaç!' diye ibadet eden var mı?İçinizde 'Allah muhtaç!' diye ibadet eden var mı? Biz bu namazları; 'Allah'ın biraz bizim ibadetimize ihtiyacı var, Biz bu namazları; 'Allah'ın biraz bizim ibadetimize ihtiyacı var, aman onu biraz destekleyelim…' diye mi kılıyoruz?aman onu biraz destekleyelim…' diye mi kılıyoruz? Muhtaç olan biziz, bizim ihtiyacımız var, o emrettiği için bunu yapıyoruz!.." demiş. Muhtaç olan biziz, bizim ihtiyacımız var, o emrettiği için bunu yapıyoruz!.." demiş.

Ne söylediyse; ağzından girmiş, burnundan çıkmış. Profesörü pes ettirmiş.Ne söylediyse; ağzından girmiş, burnundan çıkmış. Profesörü pes ettirmiş. Sırtını mindere yatırmış, tuşa getirmiş, tuşla galip gelmiş. Profesör kıpkırmızı gitmiş.Sırtını mindere yatırmış, tuşa getirmiş, tuşla galip gelmiş. Profesör kıpkırmızı gitmiş. Teknik Üniversite'de profesör ama bu sahada cahil!Teknik Üniversite'de profesör ama bu sahada cahil! Bu sahada kızından daha cahil! Kızı daha bilgili, profesör daha cahil! Bu sahada kızından daha cahil! Kızı daha bilgili, profesör daha cahil!

Hoca hanım; "Aradan bir zaman daha geçti.Hoca hanım;

"Aradan bir zaman daha geçti.
Bu sefer kürklü, süslü püslü, boyalı bir hanım geldi. Bu sefer kürklü, süslü püslü, boyalı bir hanım geldi. Filanca hoca hanım siz misiniz, diye bana sordu." diyor. "Evet, benim!" dedim. Filanca hoca hanım siz misiniz, diye bana sordu." diyor.

"Evet, benim!" dedim.

"Hoca hanım, sizinle burada mı konuşalım müdür beyin odasında mı konuşalım?" dedi. "Hoca hanım, sizinle burada mı konuşalım müdür beyin odasında mı konuşalım?" dedi.

Tehdit ediyor, abanın altından sopa gösteriyor.Tehdit ediyor, abanın altından sopa gösteriyor. "Bak burada sopa var, görürsün!" filan gibilerden diyor. "Bak burada sopa var, görürsün!" filan gibilerden diyor.

Hoca hanım: "Müdürü rahatsız etmeye lüzum yok, burada söyleyeceğinizi söyleyebilirsiniz." Hoca hanım:

"Müdürü rahatsız etmeye lüzum yok, burada söyleyeceğinizi söyleyebilirsiniz."

"Ben filanca öğrencinizin annesiyim." demiş, "Memnun oldum." demiş. "Ben filanca öğrencinizin annesiyim." demiş,

"Memnun oldum." demiş.

"Siz bizim kıza; 'Namaz kılın!' demişsiniz, o zamandan beri boyuna namaz kılıyor."Siz bizim kıza; 'Namaz kılın!' demişsiniz, o zamandan beri boyuna namaz kılıyor. Babası geldi, size söylemiş. Bizi yine dinlemiyor, namaz kılmaya devam ediyor.Babası geldi, size söylemiş. Bizi yine dinlemiyor, namaz kılmaya devam ediyor. 'Öğretmenime söz verdim.' diyor. Siz lütfen söyleyin de namaz kılmasın!" demiş. 'Öğretmenime söz verdim.' diyor. Siz lütfen söyleyin de namaz kılmasın!" demiş.

"Hanımefendi, siz şaşırdınız mı? Ben öğrencilerime doğru bildiğim şeyi söylerim."Hanımefendi, siz şaşırdınız mı? Ben öğrencilerime doğru bildiğim şeyi söylerim. Ben ona bir kere namazı doğru bildiğim için kılın diye söylemişken sonra şimdi kılmayın der miyim?Ben ona bir kere namazı doğru bildiğim için kılın diye söylemişken sonra şimdi kılmayın der miyim? Öyle şeyi yapmam!" demiş. Öyle şeyi yapmam!" demiş.

Kadın: "Ama sıhhati bozulacak da bilmem ne olacak da…" Kadın:

"Ama sıhhati bozulacak da bilmem ne olacak da…"

Yine bir sürü şeyler söylemiş. O da; "Olmaz!Yine bir sürü şeyler söylemiş.

O da;

"Olmaz!
Sizin sözünüz, fikriniz yanlış, siz de kılın! Çocuğunuz haklı, siz yanlışsınız!" demiş. Sizin sözünüz, fikriniz yanlış, siz de kılın! Çocuğunuz haklı, siz yanlışsınız!" demiş.

"Kadın kızdı, kalktı gitti. Sonra ne yaptılar biliyor musunuz?" diyor. Belki de tahmin edemezsiniz: "Kadın kızdı, kalktı gitti. Sonra ne yaptılar biliyor musunuz?" diyor. Belki de tahmin edemezsiniz:

Çocuklarını okuldan almışlar; kızlarını okuldan almışlar, başka bir okula kaydetmişler! Çocuklarını okuldan almışlar; kızlarını okuldan almışlar, başka bir okula kaydetmişler!

"Ah bir hoca bulsak da çocuğumuzu doğru düzgün terbiye etse çocuğumuzu güzel eğitse!" diye biz yana yakıla dindar hoca ararız."Ah bir hoca bulsak da çocuğumuzu doğru düzgün terbiye etse çocuğumuzu güzel eğitse!" diye biz yana yakıla dindar hoca ararız. O, çocuğunu dindar hocadan kaçırmış. Hoca hanım; "Ama aradan bir zaman geçti.O, çocuğunu dindar hocadan kaçırmış.

Hoca hanım;

"Ama aradan bir zaman geçti.
O çalışkan kızdan bir mektup aldım:O çalışkan kızdan bir mektup aldım: 'Öğretmenim, benim namaz kılmam dolayısıyla beni sizden ayırdılar,'Öğretmenim, benim namaz kılmam dolayısıyla beni sizden ayırdılar, çok üzgünüm ama elimde bir çare yok. Fakat size verdiğim söze aynen devam ediyorum. çok üzgünüm ama elimde bir çare yok. Fakat size verdiğim söze aynen devam ediyorum. Size verdiğim söze aynen devam ediyorum.' [yazmış]." diyor. Size verdiğim söze aynen devam ediyorum.' [yazmış]." diyor.

İşte ne mutlu böyle olanlara! İnşaallah hâlâ devam ediyordur.İşte ne mutlu böyle olanlara! İnşaallah hâlâ devam ediyordur. Ben bunu dinleyeli on beş sene oldu; inşaallah büyüyünce şaşırmamıştır. Ben bunu dinleyeli on beş sene oldu; inşaallah büyüyünce şaşırmamıştır.

Demek ki üç şey insanı dünyanın ve âhiretin en yüksek mükâfatlarına erdiriyor.Demek ki üç şey insanı dünyanın ve âhiretin en yüksek mükâfatlarına erdiriyor. Bir tanesi: Belaya sabretmek! Bir tanesi: Belaya sabretmek!

2.Ve'r-ridâ bi'l-kadâi. "Allahu Teâlâ hazretlerinin kazâsına, kaderine, hükmüne razı gelmek." 2.Ve'r-ridâ bi'l-kadâi. "Allahu Teâlâ hazretlerinin kazâsına, kaderine, hükmüne razı gelmek."

Kazâ, "arabaların birbirine çarpışması" mânasına gelmiyor. Kazâ, "arabaların birbirine çarpışması" mânasına gelmiyor.

Aslında "Allah'ın hükmü, fermanı, hükmetmesi" demek. Aslında "Allah'ın hükmü, fermanı, hükmetmesi" demek.

Otomobillerin çarpışmasına, accident neden kaza ismini vermişiz? Otomobillerin çarpışmasına, accident neden kaza ismini vermişiz?

"Allah yazmış, Allah'ın hükmü gereği böyle oldu." mânasına. Onun için ona kaza demiş oluyoruz. "Allah yazmış, Allah'ın hükmü gereği böyle oldu." mânasına. Onun için ona kaza demiş oluyoruz.

Allah'ın hükmüne, ne takdir eylemişse ne yazmışsa ona razı gelmek! Allah'ın hükmüne, ne takdir eylemişse ne yazmışsa ona razı gelmek!

"Eh, ne yapalım, Allah bize nasip etmiş. Avustralya'da yaşıyoruz. Pekâlâ, hükmüne itirazımız yok." "Eh, ne yapalım, Allah bize nasip etmiş. Avustralya'da yaşıyoruz. Pekâlâ, hükmüne itirazımız yok."

"Biz de Türkiye'de yaşıyoruz, bizim de itirazımız yok…" "Biz de Türkiye'de yaşıyoruz, bizim de itirazımız yok…"

"Allah bana şu mesleği nasip etmiş, bir itirazımız yok. Şu şöyle olmuş, bir itirazımız yok…" "Allah bana şu mesleği nasip etmiş, bir itirazımız yok. Şu şöyle olmuş, bir itirazımız yok…"

Allah'ın hükmüne, fermanına [razıyız]! Allah'ın hükmüne, fermanına [razıyız]!

Hükm-i kazâya zerre kadar yok inâdımız Allah'adır tevekkülümüz i'timâdımız Hükm-i kazâya zerre kadar yok inâdımız Allah'adır tevekkülümüz i'timâdımız

Yok iştikâ-yı cevr-i felekten nisâbımız Serlevhasında hamd ile başlar kitâbımız Yok iştikâ-yı cevr-i felekten nisâbımız

Serlevhasında hamd ile başlar kitâbımız

"Bizim feleğin cevr ü cefasından itiraz huyumuz yoktur."Bizim feleğin cevr ü cefasından itiraz huyumuz yoktur. Çünkü bizim Kur'an'ımız Elhamdülillâh ile başlıyor. Biz öyle şikâyetlenmeyiz." diyor. Çünkü bizim Kur'an'ımız Elhamdülillâh ile başlıyor. Biz öyle şikâyetlenmeyiz." diyor.

Bu Osmanlı kafası tabii! Bu Osmanlı kafası tabii!

Yok iştikâ-yı cevr-i felekten nisâbımız Yok iştikâ-yı cevr-i felekten nisâbımız

"Feleğin cevr-i cefasından şikâyetlenmek gibi bir huyumuz yok, öyle bir payımız yok;"Feleğin cevr-i cefasından şikâyetlenmek gibi bir huyumuz yok, öyle bir payımız yok; biz öyle bir şey yapmayız.biz öyle bir şey yapmayız. Çünkü bizim kitabımız Elhamdülillâhirabbi'l-âlemîn diye başlıyor, Allah'a hamd ile başlıyor." diyor. Çünkü bizim kitabımız Elhamdülillâhirabbi'l-âlemîn diye başlıyor, Allah'a hamd ile başlıyor." diyor.

Demek ki Allah'ın takdirine rıza göstermek önemli! Demek ki Allah'ın takdirine rıza göstermek önemli!

"Ne yapalım, takdir-i ilâhî böyleymiş." demek gerekiyor. "Ne yapalım, takdir-i ilâhî böyleymiş." demek gerekiyor.

Bizim köyde bir imam varmış; çocuğu olurmuş, birkaç gün yaşar ölürmüş.Bizim köyde bir imam varmış; çocuğu olurmuş, birkaç gün yaşar ölürmüş. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi… Boyuna çocukları ölüyor.Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi… Boyuna çocukları ölüyor. İmam efendi de her ölümünde iki gözü iki çeşme, gözlerinden seller akıtır gibi ağlarmış.İmam efendi de her ölümünde iki gözü iki çeşme, gözlerinden seller akıtır gibi ağlarmış. "Yahu bir çocuğum olmayacak mı? Oldu, yaşamadı…" diye ağlarmış. "Yahu bir çocuğum olmayacak mı? Oldu, yaşamadı…" diye ağlarmış.

Bir seferinde bir çocuğu olduğu zaman köye bir ârif kimse gelmiş.Bir seferinde bir çocuğu olduğu zaman köye bir ârif kimse gelmiş. Ona, o zamana rastlamış. İmamın yine doğmuş olan çocuğu ölüvermiş. Ona, o zamana rastlamış. İmamın yine doğmuş olan çocuğu ölüvermiş. Yine imam iki gözü iki çeşme ağlıyor. Bayağı ağlıyor, dertleniyor. Yine imam iki gözü iki çeşme ağlıyor. Bayağı ağlıyor, dertleniyor.

O ârif kimse, biraz sert bir şekilde; O ârif kimse, biraz sert bir şekilde;

"Bana bak, bu çocukları sana kim veriyor?" demiş. "Bana bak, bu çocukları sana kim veriyor?" demiş.

Soru biraz sert sorulunca kendini toparlamış: "Allah veriyor!" demiş. Soru biraz sert sorulunca kendini toparlamış:

"Allah veriyor!" demiş.

"Peki, kim alıyor?" demiş. Kim alacak; yaşatan Allah, öldüren Allah! "Allah alıyor." demiş. "Peki, kim alıyor?" demiş.

Kim alacak; yaşatan Allah, öldüren Allah!

"Allah alıyor." demiş.

"Öyleyse sana ne oluyor? Veren Allah, alan Allah!"Öyleyse sana ne oluyor? Veren Allah, alan Allah! Mal mülk onun, hüküm onun, kaza onun kader onun; sana ne oluyor!" demiş. Mal mülk onun, hüküm onun, kaza onun kader onun; sana ne oluyor!" demiş.

"Doğru söylüyorsunuz efendim! Bir daha üzülmemeye çalışayım." demiş, boynunu bükmüş, sabretmiş. "Doğru söylüyorsunuz efendim! Bir daha üzülmemeye çalışayım." demiş, boynunu bükmüş, sabretmiş.

Ondan sonraki çocuğu ölmemiş.Ondan sonraki çocuğu ölmemiş. Sabredince hükm-i kazâya, kadere razı gelince ondan sonra ölmemiş.Sabredince hükm-i kazâya, kadere razı gelince ondan sonra ölmemiş. Demek ki o imam öyle imtihan ediliyormuş. Bizim bir arkadaşımız vardı.Demek ki o imam öyle imtihan ediliyormuş.

Bizim bir arkadaşımız vardı.
Arkadaş değil, yaşça büyük bir kimse. Hasib Efendi'ye derviş olmuş, intisap etmiş. O anlatıyor: Arkadaş değil, yaşça büyük bir kimse. Hasib Efendi'ye derviş olmuş, intisap etmiş. O anlatıyor:

"[Hasib] Hocaefendi filanca camide imamlık yapıyor."[Hasib] Hocaefendi filanca camide imamlık yapıyor. Evi de Mahmud Paşa'nın filanca mahallesinde. Yaya gidiyor, geliyor.Evi de Mahmud Paşa'nın filanca mahallesinde. Yaya gidiyor, geliyor. Arada öğleyin patlıcan, biber, domates, pırasa, ıspanak vs. alıyor, zembillere koyuyor.Arada öğleyin patlıcan, biber, domates, pırasa, ıspanak vs. alıyor, zembillere koyuyor. Evi uzak olduğu için sabahtan yatsıya kadar oralarda oyalanıyor, yatsı namazından sonra evine gidiyor. Evi uzak olduğu için sabahtan yatsıya kadar oralarda oyalanıyor, yatsı namazından sonra evine gidiyor. Ben ona derviş olduğum için hocaya zembil mi taşıttırılır; Ben ona derviş olduğum için hocaya zembil mi taşıttırılır; zembilleri ben alıyorum ama pırasanın ucu çıkıyor, ıspanak kenarından sarkıyor. zembilleri ben alıyorum ama pırasanın ucu çıkıyor, ıspanak kenarından sarkıyor. Ben de grand tuvalet giyinen, giyimine çok düşkün bir insanım…" diyor. Ben de grand tuvalet giyinen, giyimine çok düşkün bir insanım…" diyor.

Kendisi diş tabibinin oğlu. Münevver bir aileden, çok şık giyinen bir kimse.Kendisi diş tabibinin oğlu. Münevver bir aileden, çok şık giyinen bir kimse. Ayakkabısının üstüne baktığın zaman saçını tara, ayna gibi!Ayakkabısının üstüne baktığın zaman saçını tara, ayna gibi! Ütülü pantolonlu, kravatlı, tertemiz, bembeyaz gömlekli bir kimse. Ütülü pantolonlu, kravatlı, tertemiz, bembeyaz gömlekli bir kimse.

"Zembilleri elime alıyorum, gidiyorum ama iki tarafa korkuyla bakıyorum."Zembilleri elime alıyorum, gidiyorum ama iki tarafa korkuyla bakıyorum. Şu sokaktan bir tanıdığım çıkar daŞu sokaktan bir tanıdığım çıkar da beni bir ihtiyar adamın arkasından zembil taşırken görürse nasıl ayıp olur,beni bir ihtiyar adamın arkasından zembil taşırken görürse nasıl ayıp olur, filan diye utancımdan korka korka taşıyorum. filan diye utancımdan korka korka taşıyorum. Her seferinde kabahat yapıyormuş gibi, hırsızlık yapıyormuş gibi korkuyorum.Her seferinde kabahat yapıyormuş gibi, hırsızlık yapıyormuş gibi korkuyorum. Nihayet epeyce [Hasib] Hocamız'ın arkasından filesini, zembilini taşıdık." diyor. Nihayet epeyce [Hasib] Hocamız'ın arkasından filesini, zembilini taşıdık." diyor.

Bir zaman sonra artık kendi kendine demiş ki; Bir zaman sonra artık kendi kendine demiş ki;

"Yahu görürlerse görsünler be, ne olacak? Beğenen beğensin, beğenmeyen beğenmesin!" "Yahu görürlerse görsünler be, ne olacak? Beğenen beğensin, beğenmeyen beğenmesin!"

"İçimden böyle bir rahatlık geldi, isterlerse görsünler diye bir rahatlık geldi."İçimden böyle bir rahatlık geldi, isterlerse görsünler diye bir rahatlık geldi. Ertesi gün baktım, hocanın zembili, filesi yok! O zamandan sonra hiç zembil file taşımadım!" diyor. Ertesi gün baktım, hocanın zembili, filesi yok! O zamandan sonra hiç zembil file taşımadım!" diyor.

Demek ki hocası onun nefsini terbiye temek için taşıttırıyormuş. Demek ki hocası onun nefsini terbiye temek için taşıttırıyormuş.

"Ben o duyguya ulaşınca oradaki imtihan bitti." diyor. "Ben o duyguya ulaşınca oradaki imtihan bitti." diyor.

Hoca efendi çocuklarına ağlamayı bırakınca çocuklar yaşamaya başladı.Hoca efendi çocuklarına ağlamayı bırakınca çocuklar yaşamaya başladı. Onun için Allah insanları imtihan ediyor. Allah'ın hükmüne razı gelmek lazım. Onun için Allah insanları imtihan ediyor. Allah'ın hükmüne razı gelmek lazım.

Nihayet hadîs-i şerîfin üçüncü bölümü: Nihayet hadîs-i şerîfin üçüncü bölümü:

"Üç şey vardır ki kul onunla dünya ve âhiretin en yüksek mükâfatlarına erişir:"Üç şey vardır ki kul onunla dünya ve âhiretin en yüksek mükâfatlarına erişir: Belâ geldiği zaman sabretmek; hükm-ü kazaya, Allah'ın takdirine razı gelmek…" Belâ geldiği zaman sabretmek; hükm-ü kazaya, Allah'ın takdirine razı gelmek…"

3.Ve'd-duâü fi'r-rehâi. "Bolluk, ferahlık, genişlik zamanında dua!" Millet ne zaman dua eder? 3.Ve'd-duâü fi'r-rehâi. "Bolluk, ferahlık, genişlik zamanında dua!"

Millet ne zaman dua eder?

Kur'ân-ı Kerîm'de âyet-i kerîmede bildiriliyor ki; Fe izâ rakibû fi'l-fulki deavûllâhe muhlisîne lehü'd-dîn.Kur'ân-ı Kerîm'de âyet-i kerîmede bildiriliyor ki;

Fe izâ rakibû fi'l-fulki deavûllâhe muhlisîne lehü'd-dîn.
"Gemiye bindikleri zaman fırtına çıkınca gemi batma tehlikesine uğrayınca"Gemiye bindikleri zaman fırtına çıkınca gemi batma tehlikesine uğrayınca fındıkkabuğu gibi deryada sallanmaya başlayınca;fındıkkabuğu gibi deryada sallanmaya başlayınca; 'Aman yâ Rabbi, etme yâ Rabbi, söz yâ Rabbi!'Aman yâ Rabbi, etme yâ Rabbi, söz yâ Rabbi! Namaz kılacağım yâ Rabbi, iyi kul olacağım yâ Rabbi!Namaz kılacağım yâ Rabbi, iyi kul olacağım yâ Rabbi! Hele bir karaya beni selametle çıkar, on tane kurban keseceğim ya rabbi!Hele bir karaya beni selametle çıkar, on tane kurban keseceğim ya rabbi! Adak adayacağım yâ Rabbi!.." derler. Neden? Adak adayacağım yâ Rabbi!.." derler.

Neden?

Sıkıştı, canı tehlikeye girdi, denizde hayatî tehlike başladı; başladı dua etmeye!Sıkıştı, canı tehlikeye girdi, denizde hayatî tehlike başladı; başladı dua etmeye! Ekseriya insanlar böyle sıkışınca dua eder. Ekseriya insanlar böyle sıkışınca dua eder.

Hastalık gelir; "Aman yâ Rabbi, etme yâ Rabbi, geçir yâ Rabbi!.." der.Hastalık gelir; "Aman yâ Rabbi, etme yâ Rabbi, geçir yâ Rabbi!.." der. Çocuğu olmaz, hoca hoca dolaşır… Daha önce neredeydin, aklın neredeydi?Çocuğu olmaz, hoca hoca dolaşır…

Daha önce neredeydin, aklın neredeydi?
Camiye gelmezdin, hocayı sevmezdin, bu tarafa bakmazdın; kızardın, bağırırdın, çağırırdın! Şimdi?.. Camiye gelmezdin, hocayı sevmezdin, bu tarafa bakmazdın; kızardın, bağırırdın, çağırırdın! Şimdi?..

"Şimdi çocuğum olmuyor." Bizim bir felsefe profesörü vardı, şaşırdım."Şimdi çocuğum olmuyor."

Bizim bir felsefe profesörü vardı, şaşırdım.
Benden de yaşça büyük, ağabey pozisyonunda. Ben de o zaman gencim. Baktım, diyor ki; Benden de yaşça büyük, ağabey pozisyonunda. Ben de o zaman gencim. Baktım, diyor ki;

"Es'ad, bizim hanımın çocuğu olmuyor. Hangi hocaları biliyorsun, götürelim dua ettirelim!" diyor. "Es'ad, bizim hanımın çocuğu olmuyor. Hangi hocaları biliyorsun, götürelim dua ettirelim!" diyor.

Şaşırdım, felsefe profesörü; böylesi taraklarda bezi olan bir insan değil.Şaşırdım, felsefe profesörü; böylesi taraklarda bezi olan bir insan değil. Çocuğu olmayınca sıkışınca çare arıyor. Amansız bir hastalığa düşer, çare arar.Çocuğu olmayınca sıkışınca çare arıyor.

Amansız bir hastalığa düşer, çare arar.
Başı sıkışır, çare arar… Bu kıymetli değil! Başı sıkışır, çare arar… Bu kıymetli değil!

Kıymetli olan rahat zamanında, ihtiyacı yok gibi göründüğü zamanda Allah'ı unutmamak, vefalı olmak! Kıymetli olan rahat zamanında, ihtiyacı yok gibi göründüğü zamanda Allah'ı unutmamak, vefalı olmak!

Bizim şu anda sıhhatimiz yerinde mi? Yerinde!Bizim şu anda sıhhatimiz yerinde mi?

Yerinde!
Karnımız ağrımıyor, sırtımız ağrımıyor.Karnımız ağrımıyor, sırtımız ağrımıyor. Sıkıntımız yok, bir endişemiz yok, yüreğimiz küt küt atmıyor, çevremiz rahat.Sıkıntımız yok, bir endişemiz yok, yüreğimiz küt küt atmıyor, çevremiz rahat. Barbeküde Adana kebapları pişmekte, etler görünmeye başladı. Her şeyimiz tıkırında… Barbeküde Adana kebapları pişmekte, etler görünmeye başladı. Her şeyimiz tıkırında…

Tamam, insan genişlik zamanında şükrederse o kıymetli oluyor. Tamam, insan genişlik zamanında şükrederse o kıymetli oluyor.

Darlık zamanında, başı sıkıştığı zaman ne diyorlar? "Yumurta kapıya geldiği zaman!" Darlık zamanında, başı sıkıştığı zaman ne diyorlar?

"Yumurta kapıya geldiği zaman!"

Yumurta kapıya geldiği zaman tavuk başlıyor bağırmaya, onun kıymeti yok!Yumurta kapıya geldiği zaman tavuk başlıyor bağırmaya, onun kıymeti yok! İlk başta, genişlik zamanında insanın dua etmesi lazım! İlk başta, genişlik zamanında insanın dua etmesi lazım!

Onun için ne zaman rahatsanız ne zaman geniş, ne zaman ferah,Onun için ne zaman rahatsanız ne zaman geniş, ne zaman ferah, ne zaman hoş hâlliyseniz, ne zaman neşeliyseniz Allah'ı unutmayın,ne zaman hoş hâlliyseniz, ne zaman neşeliyseniz Allah'ı unutmayın, Allah'a güzel kulluk edin, Allah'a dua edin! Allah'a güzel kulluk edin, Allah'a dua edin!

Ama millet umumiyetle genişlik, ferahlık, bolluk, neşe, zevk, sefa zamanlarında Allah'ı unutur. Ama millet umumiyetle genişlik, ferahlık, bolluk, neşe, zevk, sefa zamanlarında Allah'ı unutur.

"Hava güzel mi?" "Güzel." "Hava güzel mi?"

"Güzel."

"Hadi bakalım, Çamlıca Tepesi'ne çıkalım, içki şişeleri hazır olsun, kebaplar gelsin, masalar kurulsun…" "Hadi bakalım, Çamlıca Tepesi'ne çıkalım, içki şişeleri hazır olsun, kebaplar gelsin, masalar kurulsun…"

Ne oluyor, hayrola? Ne oluyor, hayrola?

Manzara güzel, hava güzel, zevk var, sefa var; Allah'a âsi geliyor!Manzara güzel, hava güzel, zevk var, sefa var; Allah'a âsi geliyor! Fırsatı buldu ya, her şey güzel ya! Deniz kenarı, manzara güzel, zevk iyi!Fırsatı buldu ya, her şey güzel ya! Deniz kenarı, manzara güzel, zevk iyi! Yaz mevsimi, meyveler tepsinin içine dolmuş, buzdolabından çıkmış,Yaz mevsimi, meyveler tepsinin içine dolmuş, buzdolabından çıkmış, üstünde buzlu buzlu damlacıklar meydana gelmiş… üstünde buzlu buzlu damlacıklar meydana gelmiş…

"Getir içkileri içelim, keyif yapalım, zevk yapalım!"Getir içkileri içelim, keyif yapalım, zevk yapalım! Akşam da kalkalım filanca bara gidelim, filanca pavyonda güzel program varmış…" Neden? Akşam da kalkalım filanca bara gidelim, filanca pavyonda güzel program varmış…"

Neden?

Keyfi tıkırında, Allah'ı düşünmek hiç hatırına gelmiyor; bu kötü! Keyfi tıkırında, Allah'ı düşünmek hiç hatırına gelmiyor; bu kötü!

İyi olan; imkân zamanında, fırsat zamanında, ferahlık, zevk zamanında, sefa,İyi olan; imkân zamanında, fırsat zamanında, ferahlık, zevk zamanında, sefa, güzellik zamanında, ihtiyaçsız göründüğü zamanda Allah'a dua etmek, unutmamak! güzellik zamanında, ihtiyaçsız göründüğü zamanda Allah'a dua etmek, unutmamak!

"Yâ Rabbi! Bu nimetleri bana veren sensin, kâinatın sahibi sensin!"Yâ Rabbi! Bu nimetleri bana veren sensin, kâinatın sahibi sensin! Bunları bana verdin ama ben senin en sevgili kulun olmadığım hâlde, lütfundan verdin.Bunları bana verdin ama ben senin en sevgili kulun olmadığım hâlde, lütfundan verdin. Benim nice günahlarım olduğu hâlde verdin. Ne kadar büyüksün yâ Rabbi!Benim nice günahlarım olduğu hâlde verdin. Ne kadar büyüksün yâ Rabbi! Ne kadar kerem sahibisin yâ Rabbi, ne kadar cömertsin yâ Rabbi!Ne kadar kerem sahibisin yâ Rabbi, ne kadar cömertsin yâ Rabbi! Ben olsam kızdığım bir kimseye hiçbir şey vermem;Ben olsam kızdığım bir kimseye hiçbir şey vermem; kâfirlere bile rızık veriyorsun, nimet veriyorsun, fırsat veriyorsun yâ Rabbi!.." diyekâfirlere bile rızık veriyorsun, nimet veriyorsun, fırsat veriyorsun yâ Rabbi!.." diye insan genişlik zamanında Allah'ı daha çok anmalı, daha çok hatırlamalı, duayı daha çok etmeli! insan genişlik zamanında Allah'ı daha çok anmalı, daha çok hatırlamalı, duayı daha çok etmeli!

Demek ki insan genişlik zamanında dua ederse dünyanın ve âhiretinDemek ki insan genişlik zamanında dua ederse dünyanın ve âhiretin en büyük mükâfatlarına erermiş, siz de öyle yapın! en büyük mükâfatlarına erermiş, siz de öyle yapın! Bolluk ve genişlik zamanlarınızda Allahu Teâlâ hazretlerine dua etmekten gafil olmayın, onu unutmayın! Bolluk ve genişlik zamanlarınızda Allahu Teâlâ hazretlerine dua etmekten gafil olmayın, onu unutmayın!

Bizi de duanızdan esirgemeyin! Bizi de duanızdan esirgemeyin!

Allahu Teâlâ hazretleri size ve bize, dünya ve âhiretin hayırlarını ihsan eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri size ve bize, dünya ve âhiretin hayırlarını ihsan eylesin. Hepimizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin. Hepimizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin.

Bi-hürmeti esmâihi'l-hüsnâ ve bi-hürmeti habîbihi'l-müctebâ Muhammedini'l-MustafâBi-hürmeti esmâihi'l-hüsnâ ve bi-hürmeti habîbihi'l-müctebâ Muhammedini'l-Mustafâ ve bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha! ve bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2