Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Evvel 1446
22 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:52
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Şehidliğin Fazîletleri

Mehmed Zahid KOTKU

5 Şa'bân 1391 / 26.09.1971
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Gönül dostu, âlim Mehmed Zahid Kotku Hocamız İskenderpaşa Camii’nde 1958’den 1977 yılına kadar Ramûzü’l-Ehâdîs isimli hadis kitabından dersler yapmıştır. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî'nin derlediği Râmûzü’l-Ehâdis, alfabetik olarak sıralanmış hadislerden oluşmaktadır.

İlk zamanlar düzenli olarak Pazar günleri ikindiden sonra bir saat, Cuma günleri öğleden önce 45 dakika hadis dersleri yaparlarken, son yıllarında hadis derslerini Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocamız’a bırakmışlar, kendileri Cuma namazından sonra 10-15 dakikalık kısa konuşmalar yapmaya başlamışlardır. Bu konuşmalar irticalen yapılmış, bazen bir sahabeden bahsetmişler, bazen güncel bir olayı konu edinmişlerdir. Bu konuşmalar 1978 yılında başlamış, vefatına kadar devam etmiştir. Son konuşmaları vefatından bir hafta önce, 6 Kasım 1980’de Medine’de kaydedilmiştir.
Şifa Üç Şeydedir, Şiirin İyisi ve Kötüsü, Şefaatçiler Beş Tanedir, Şehidlik Yedi Kısımdır, Şehidlik | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Şehidliğin Fazîletleri

Mehmed Zahid KOTKU

5 Şa'bân 1391 / 26.09.1971
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Gönül dostu, âlim Mehmed Zahid Kotku Hocamız İskenderpaşa Camii’nde 1958’den 1977 yılına kadar Ramûzü’l-Ehâdîs isimli hadis kitabından dersler yapmıştır. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî'nin derlediği Râmûzü’l-Ehâdis, alfabetik olarak sıralanmış hadislerden oluşmaktadır.

İlk zamanlar düzenli olarak Pazar günleri ikindiden sonra bir saat, Cuma günleri öğleden önce 45 dakika hadis dersleri yaparlarken, son yıllarında hadis derslerini Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocamız’a bırakmışlar, kendileri Cuma namazından sonra 10-15 dakikalık kısa konuşmalar yapmaya başlamışlardır. Bu konuşmalar irticalen yapılmış, bazen bir sahabeden bahsetmişler, bazen güncel bir olayı konu edinmişlerdir. Bu konuşmalar 1978 yılında başlamış, vefatına kadar devam etmiştir. Son konuşmaları vefatından bir hafta önce, 6 Kasım 1980’de Medine’de kaydedilmiştir.
Şifa Üç Şeydedir, Şiirin İyisi ve Kötüsü, Şefaatçiler Beş Tanedir, Şehidlik Yedi Kısımdır, Şehidlik | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Elhamdülillahi rabbi'l-alemin ve'l-akibetü li'l-müttakîn.Elhamdülillahi rabbi'l-alemin ve'l-akibetü li'l-müttakîn. Vesselâtu ve's-selâmu alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Fa'lemü eyyühe'l-ihvân.Vesselâtu ve's-selâmu alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Fa'lemü eyyühe'l-ihvân. Enne efdalel kitabu kitabullah. Ve enne efdale'l-hedyi hedyü muhammedin sallallahu teala aleyhi vesellem.Enne efdalel kitabu kitabullah. Ve enne efdale'l-hedyi hedyü muhammedin sallallahu teala aleyhi vesellem. Ve şerra'l-umuri muhdesatuha ve külle bid'atin dalaleh ve külle dalaletin fi'n-nar. Ve şerra'l-umuri muhdesatuha ve külle bid'atin dalaleh ve külle dalaletin fi'n-nar. Ve bi's-senedil muttasili ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl. Ve bi's-senedil muttasili ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl.

Elhamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ künnâ li-nehtediye levlâ en hedânallâh.Elhamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ künnâ li-nehtediye levlâ en hedânallâh. Ve mâ tevfîkî illâ billah aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünîb. Ve mâ tevfîkî illâ billah aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünîb.

Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri; "Şifa üç şeydedir." buyurmuş. Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri;

"Şifa üç şeydedir." buyurmuş.

Şifa, hastalıklara deva. "Birisi bal şerbeti." Bal şerbeti birçok dertlere devadır. Şifa, hastalıklara deva.

"Birisi bal şerbeti."

Bal şerbeti birçok dertlere devadır.

"İkincisi hacâmat olmak." "İkincisi hacâmat olmak."

O da kanın bazı zamanlarda, bahusus sıcak devirlerde vücuttaki bir hücumu vardır,O da kanın bazı zamanlarda, bahusus sıcak devirlerde vücuttaki bir hücumu vardır, o hücumu esnasında kan aldırılırsa o da bir şifadır. o hücumu esnasında kan aldırılırsa o da bir şifadır.

"Üçüncüsü, bir ağrı sızılara da keyy denilen, demiri ateşte kızdırıp,"Üçüncüsü, bir ağrı sızılara da keyy denilen, demiri ateşte kızdırıp, o kızgın demiri o yaranın ağrının üzerine dokundurmak sureti ile tedavi usullerinden bir usulmüş. o kızgın demiri o yaranın ağrının üzerine dokundurmak sureti ile tedavi usullerinden bir usulmüş. Ama bu keyyi ben men ederim istemem. Nehiy ederim, bunu yapmayınız." demiş. Ama bu keyyi ben men ederim istemem. Nehiy ederim, bunu yapmayınız." demiş.

Bu Buharî ve İbn Mace'nin Hz. İbn Abbas'tan rivayetidir. Bu Buharî ve İbn Mace'nin Hz. İbn Abbas'tan rivayetidir.

Şimdi bugün tabii çeşitli ilaçlara hepimiz bunlara başvuruyoruzŞimdi bugün tabii çeşitli ilaçlara hepimiz bunlara başvuruyoruz ama nereden geldiği nasıl yapıldığı hepimizin meçhulü. Ama bu balın şerbeti hepimizin bildiği bir şey.ama nereden geldiği nasıl yapıldığı hepimizin meçhulü. Ama bu balın şerbeti hepimizin bildiği bir şey. Faydadan da hem besleyicidir hem de vücuda nâfidir hem de hastalıkları giderici bir şey olduğunuFaydadan da hem besleyicidir hem de vücuda nâfidir hem de hastalıkları giderici bir şey olduğunu Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur.Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur. Onun emirlerine ittibaen böyle sıkıntılı zamanlarda bu şerbetler yapılır içilirseOnun emirlerine ittibaen böyle sıkıntılı zamanlarda bu şerbetler yapılır içilirse herhalde şifa olacağını Allah'tan ümit ederiz. herhalde şifa olacağını Allah'tan ümit ederiz.

eş-Şüf'atü fî külli şirkin fî arzin ev rab'in ev hâitin lâ yeslahu lehû en yebî'aeş-Şüf'atü fî külli şirkin fî arzin ev rab'in ev hâitin lâ yeslahu lehû en yebî'a hattâ ye'riza alâ şerîkî fe-ye'huze ev yede'a. Fe-in ebâ fe-şerîkühû ehakku bihî hattâ yü'zinehû. hattâ ye'riza alâ şerîkî fe-ye'huze ev yede'a. Fe-in ebâ fe-şerîkühû ehakku bihî hattâ yü'zinehû.

Bu da Müslim, Nesaî ve Ebû Davud'un Cabir radıyallahu anh'ten rivayetidir. Bu da Müslim, Nesaî ve Ebû Davud'un Cabir radıyallahu anh'ten rivayetidir.

Şüf'a diyerekten gerek arazide, gerek emlakta, mallarda, evlerde, herhangi bir şeyde;Şüf'a diyerekten gerek arazide, gerek emlakta, mallarda, evlerde, herhangi bir şeyde; birisi malını satacak fakat yanı başında komşusu da var, birisi malını satacak fakat yanı başında komşusu da var, bitişik evler birbirine, evvela o komşusuna söyleyecek.bitişik evler birbirine, evvela o komşusuna söyleyecek. Komşu onu almak isterse komşusuna verecek. Komşu onu almak isterse komşusuna verecek. Ben istemiyorum bana lüzumu yok derse o zaman talibine verir.Ben istemiyorum bana lüzumu yok derse o zaman talibine verir. Ama bu yalnız komşu yanındaki komşu değil. O mahalle de komşudur. Ama bu yalnız komşu yanındaki komşu değil. O mahalle de komşudur. Mahalleden ben bu eve talibim diyecek bir insan çıkarsa onu başka mahalledekine vermektense Mahalleden ben bu eve talibim diyecek bir insan çıkarsa onu başka mahalledekine vermektense o mahallenin insanına vermesini daha evla görmüşler. Onun için de bu hadisin geniş bir tafsilâtı vardır. o mahallenin insanına vermesini daha evla görmüşler. Onun için de bu hadisin geniş bir tafsilâtı vardır. Gerek arazide olsun, gerek mülklerde olsun bu satılacak şeyler evvela komşuya arz olunur.Gerek arazide olsun, gerek mülklerde olsun bu satılacak şeyler evvela komşuya arz olunur. Komşu kabul ederse eder; etmezse ben etmiyorum derse o zaman isteyene verilir.Komşu kabul ederse eder; etmezse ben etmiyorum derse o zaman isteyene verilir. Ama işte dediğim gibi evvela komşusu, yanındaki 40 eve kadar komşusu sayıyorlar.Ama işte dediğim gibi evvela komşusu, yanındaki 40 eve kadar komşusu sayıyorlar. Ondan sonra mahallesini sayıyorlar. Ondan sonra memleketlisini de koymuş.Ondan sonra mahallesini sayıyorlar. Ondan sonra memleketlisini de koymuş. Bu memleketin yerli halkında buna talip varken bunu diğer memleketten gelecek halka vermek doğru olmaz demişler. Bu memleketin yerli halkında buna talip varken bunu diğer memleketten gelecek halka vermek doğru olmaz demişler. Daha layıkı bu memleketten yerli halktan isteyen varsa ona vermek daha evlâdır diye de izahat vermişler. Daha layıkı bu memleketten yerli halktan isteyen varsa ona vermek daha evlâdır diye de izahat vermişler.

eş-Şi'ru kelâmun bi-menzileti'l-kelami. Fe-hasenuhû hasenu'l-kelami ve kabîhuhû kabîhu'l-kelâmi. eş-Şi'ru kelâmun bi-menzileti'l-kelami. Fe-hasenuhû hasenu'l-kelami ve kabîhuhû kabîhu'l-kelâmi.

Bu şiir denilen bir şey var ya. Böyle kafiyeli sözler, şairane sözler söylemek.Bu şiir denilen bir şey var ya. Böyle kafiyeli sözler, şairane sözler söylemek. Bazı insanlar da tabiat iktizası tabî olarak, cahildir kendisi bilmez bir şey amaBazı insanlar da tabiat iktizası tabî olarak, cahildir kendisi bilmez bir şey ama tabiat-ı şiiriyeti vardır söyler. tabiat-ı şiiriyeti vardır söyler. Bazı kadınlar da bile çıkar böyle. Bazı kadınlar da bile çıkar böyle. Bazısı da okumanın, edebiyatın neticesinde böyle güzel konuşmalar olur, şairane sözler söylerler. Bazısı da okumanın, edebiyatın neticesinde böyle güzel konuşmalar olur, şairane sözler söylerler.

Bu şairane sözlerin içerisinde çok hikmet-âmiz sözler de vardır.Bu şairane sözlerin içerisinde çok hikmet-âmiz sözler de vardır. Eski cahillik dönemlerindeki şairler gayet güzel sözler söylemişler,Eski cahillik dönemlerindeki şairler gayet güzel sözler söylemişler, bu sözlerde ibret-âmiz ve hikmet-âmiz [ibret verici, ders verici] sözler vardır içerisinde. bu sözlerde ibret-âmiz ve hikmet-âmiz [ibret verici, ders verici] sözler vardır içerisinde.

"Bunların kimisi iyidir kimisi kötüdür. İyisi iyidir, kötüsü de kötüdür." "Bunların kimisi iyidir kimisi kötüdür. İyisi iyidir, kötüsü de kötüdür."

Bunlara şairlere güvenilmez adam diyorlar.Bunlara şairlere güvenilmez adam diyorlar. Bunlar istedikleri kimin arabasına binerlerse onun türküsünü söylemekten kaçırmayacak kadar zavallıdırlar.Bunlar istedikleri kimin arabasına binerlerse onun türküsünü söylemekten kaçırmayacak kadar zavallıdırlar. Şairlik yüksek bir mertebe ama bunu suistimal etmişler.Şairlik yüksek bir mertebe ama bunu suistimal etmişler. Methedeceği insanı metheder, göklere çıkarır; yermek istediği insanı da yerin dibine batırır.Methedeceği insanı metheder, göklere çıkarır; yermek istediği insanı da yerin dibine batırır. İsterse sever, isterse sevmez.İsterse sever, isterse sevmez. Onun için eski zamanın büyükleri bunlara çok paralar verirlermiş kiOnun için eski zamanın büyükleri bunlara çok paralar verirlermiş ki bizim arkamızdan böyle hiciv yapmasınlar diyerekten. Ki o da insanın şerefidir. bizim arkamızdan böyle hiciv yapmasınlar diyerekten. Ki o da insanın şerefidir. Şerefini insanın ayaklar altına aldırmak… Parayı veririm de şerefimi ayaklar altına aldırmam, diyenler olmuş. Şerefini insanın ayaklar altına aldırmak… Parayı veririm de şerefimi ayaklar altına aldırmam, diyenler olmuş.

eş-Şüfe'âü hamsetün. "Şefaatçiler beş tanedir." eş-Şüfe'âü hamsetün. "Şefaatçiler beş tanedir."

Birisi: el-Kur'ânu. Kur'ân-ı Azîmüşşân ilk şefaatçimizdir." Birisi:

el-Kur'ânu. Kur'ân-ı Azîmüşşân ilk şefaatçimizdir."

En büyük şefaatçimiz Kur'ân-ı Azîmüşşân'dır. Ama o Kur'an ki Allah için okunur.En büyük şefaatçimiz Kur'ân-ı Azîmüşşân'dır. Ama o Kur'an ki Allah için okunur. O Kur'an ki Allah için öğrenilmiş ve Allah için okunuyor ve içindeki ile amel etmeye çalışılıyor;O Kur'an ki Allah için öğrenilmiş ve Allah için okunuyor ve içindeki ile amel etmeye çalışılıyor; o Kur'an'ın onun şefaatçidir.o Kur'an'ın onun şefaatçidir. Gece uyumuyor okuyor, sabahleyin erken kalkıyor okuyor, Gece uyumuyor okuyor, sabahleyin erken kalkıyor okuyor, gündüzleri boş kaldıkça okuyor; bu onun şefaatçisidir.gündüzleri boş kaldıkça okuyor; bu onun şefaatçisidir. Ama dünya gayelerine, dünya menfaatlerine alet edilerekten din dünyaya alet olaraktan okunuyorsaAma dünya gayelerine, dünya menfaatlerine alet edilerekten din dünyaya alet olaraktan okunuyorsa o zaman da Kur'an şefaatçi değil şikâyetçidir.o zaman da Kur'an şefaatçi değil şikâyetçidir. Onun için tahsil devresinde olan çocuklarımızın kulaklarına küpe olması lazımdır ki okurken,Onun için tahsil devresinde olan çocuklarımızın kulaklarına küpe olması lazımdır ki okurken, Kur'ân-ı Azîmüşşân'ı öğrenirlerken biz bununlaKur'ân-ı Azîmüşşân'ı öğrenirlerken biz bununla Allahu Teâla'nın rızasını kazanmak için çalışıyoruz, öğreniyoruz.Allahu Teâla'nın rızasını kazanmak için çalışıyoruz, öğreniyoruz. Yoksa dünya menfaatlerini elde etmek için, bir gaye için olursa bu şefaatçilikten çıkar. Yoksa dünya menfaatlerini elde etmek için, bir gaye için olursa bu şefaatçilikten çıkar. Onu okumak için getirdim ki Marifetname sahibi İbrahim Hakkı hazretleri dünyayı çok güzel temsil ediyor.Onu okumak için getirdim ki Marifetname sahibi İbrahim Hakkı hazretleri dünyayı çok güzel temsil ediyor. Ve dünyadan bize o kadar soğutuyor ki tarif edilmez. Şimdi okuyacağım inşallah.Ve dünyadan bize o kadar soğutuyor ki tarif edilmez. Şimdi okuyacağım inşallah. Dünya nedir, âhiret nedir onu da izah edeyim. Dünya nedir, âhiret nedir onu da izah edeyim.

Dünya seni Allahü Teâlâ'ya kulluk etmekten, O'na ibadet taat etmekten alıkoyan her şey dünyadandır.Dünya seni Allahü Teâlâ'ya kulluk etmekten, O'na ibadet taat etmekten alıkoyan her şey dünyadandır. Ne ki seni Allah'tan alıkoyuyor onların hepsi dünyaya aittir.Ne ki seni Allah'tan alıkoyuyor onların hepsi dünyaya aittir. Seni Allahü Teâlâ'ya kulluk etmeye sevk eden her şey de âhirettendir. Mal, mülk, para, pul, tarla, bahçe…Seni Allahü Teâlâ'ya kulluk etmeye sevk eden her şey de âhirettendir. Mal, mülk, para, pul, tarla, bahçe… Hepsi senin âhirete amel etmene vesile oluyor, bu vesile dolayısıyla onlar bu sefer âhiretten oluyor.Hepsi senin âhirete amel etmene vesile oluyor, bu vesile dolayısıyla onlar bu sefer âhiretten oluyor. Gayelere göre değişiyor demek. Gayen dünya ise dünya oluyor; gayen âhiret ise âhiret oluyor. Gayelere göre değişiyor demek. Gayen dünya ise dünya oluyor; gayen âhiret ise âhiret oluyor. Onun için Kur'an da burada bunun gibidir. Eğer âhirete müteallik niyetiyle okuyorsan ne mutlu sana.Onun için Kur'an da burada bunun gibidir. Eğer âhirete müteallik niyetiyle okuyorsan ne mutlu sana. Yok, ölüleri sevindireyim de paralar alayım diye okuyorsan ne yazık sana. Yok, ölüleri sevindireyim de paralar alayım diye okuyorsan ne yazık sana.

İkincisi; Ve'r-rahimu. "Şefaatçinin ikincisi rahim." İkincisi;

Ve'r-rahimu. "Şefaatçinin ikincisi rahim."

Yani akraba-ı taallukat arasında sıla-i rahim dediğimiz:Yani akraba-ı taallukat arasında sıla-i rahim dediğimiz: Babalar, dedeler, nineler, amcalar, dayılar, teyzeler, halalar ve bunların ikinci kuşak çocukları… Babalar, dedeler, nineler, amcalar, dayılar, teyzeler, halalar ve bunların ikinci kuşak çocukları… Bunlarla irtibatı kesmemek.Bunlarla irtibatı kesmemek. İrtibatı kesmemek üzere bunların ziyaretlerine gitmek,İrtibatı kesmemek üzere bunların ziyaretlerine gitmek, ziyaret olunamıyorsa mektuplarla bunların hatırlarını sormak. ziyaret olunamıyorsa mektuplarla bunların hatırlarını sormak. Yardıma muhtaçlarsa yardımlarına koşmak. Bu sıla-i rahim tâbir olunur ki bu da bu rahim;Yardıma muhtaçlarsa yardımlarına koşmak. Bu sıla-i rahim tâbir olunur ki bu da bu rahim; "Bu adam bu vazifeleri yaptı." diyerek kendisine şefaatçi olacak. "Bu adam bu vazifeleri yaptı." diyerek kendisine şefaatçi olacak.

Üçüncüsü; Ve'l-emânetü. "Emanet." O da şefaatçi ama emanet mevhumu ortada bir şey. Üçüncüsü;

Ve'l-emânetü. "Emanet."

O da şefaatçi ama emanet mevhumu ortada bir şey.

Esteîzubillah. İnnâ arazna'l-emânete ale's-semavâti ve'l-arzi ve'l-cibâli fe-ebeyne en yahmilnehâEsteîzubillah.

İnnâ arazna'l-emânete ale's-semavâti ve'l-arzi ve'l-cibâli fe-ebeyne en yahmilnehâ
ve eşfakne minhâ ve hameleha'l-insânu innehû kâne zalûmen cehûlâ. ve eşfakne minhâ ve hameleha'l-insânu innehû kâne zalûmen cehûlâ.

Bu emanet öyle bir şey ki; din emanettir, Kur'an emanettir demişler, sıhhat emanettir demişler,Bu emanet öyle bir şey ki; din emanettir, Kur'an emanettir demişler, sıhhat emanettir demişler, camiler, memleket emanettir demişler. camiler, memleket emanettir demişler. Bize dedelerimizden nasıl geldiyse emaneten bizden de öylece gidecek. Çoluk çocuk, o da emanettir. Hepsi.Bize dedelerimizden nasıl geldiyse emaneten bizden de öylece gidecek. Çoluk çocuk, o da emanettir. Hepsi. Mal mülk, o da emanettir. Mal mülk, o da emanettir. Bunları hak yolunda, Allah yolunda kullanabildiğimiz takdirde bunlar bize şefaatçi olacaklar. Bunları hak yolunda, Allah yolunda kullanabildiğimiz takdirde bunlar bize şefaatçi olacaklar. Yok bunları Allah yolunda hak rızasında kullanamayıp da Yok bunları Allah yolunda hak rızasında kullanamayıp da bunlarla dünya menfaatlerine ömrümüzü çürütürsek o zaman bunlar da bizim hakkımızda şikayetçi olurlar. bunlarla dünya menfaatlerine ömrümüzü çürütürsek o zaman bunlar da bizim hakkımızda şikayetçi olurlar.

Emanet o kadar mühim bir şey ki Cenâb-ı Hak evvela bunu semâvâtlara vermiş. Demiş ki göklere; Emanet o kadar mühim bir şey ki Cenâb-ı Hak evvela bunu semâvâtlara vermiş. Demiş ki göklere;

"Böyle bir emanetim var alın." Hepsi "Aman!" demişler, "Yâ Rabbi, biz onu taşıyamayız." "Böyle bir emanetim var alın."

Hepsi "Aman!" demişler, "Yâ Rabbi, biz onu taşıyamayız."

Ve'l-arzi. Yere demiş, "Al bu emaneti." "Aman yâ Rabbi!" demiş, Ben yapamam." demiş. Ve'l-arzi. Yere demiş, "Al bu emaneti."

"Aman yâ Rabbi!" demiş, Ben yapamam." demiş.

Dağlara vermiş, "Alın bu emaneti!" "Yapamam, aman yâ Rabbi!" Dağlara vermiş, "Alın bu emaneti!"

"Yapamam, aman yâ Rabbi!"

Özür dilemişler hep, en nihayet insana gelmiş; "[Karşılık olarak] ne var?" demiş. Özür dilemişler hep, en nihayet insana gelmiş;

"[Karşılık olarak] ne var?" demiş.

"Yaparsan cennet yapamazsan cehennem." "Yaparım inşallah." demiş kabul etmiş. "Yaparsan cennet yapamazsan cehennem."

"Yaparım inşallah." demiş kabul etmiş.

Emaneti biz kabul etmişiz. Emanet ne? Emaneti biz kabul etmişiz.

Emanet ne?

İşte Kur'an, içindeki ahkam, hepsi bize emanet.İşte Kur'an, içindeki ahkam, hepsi bize emanet. Bunları hüsn ü idare edebilirsek; din, iman, namaz niyaz, hepsi bunların içerisinde, ne mutlu bize. Bunları hüsn ü idare edebilirsek; din, iman, namaz niyaz, hepsi bunların içerisinde, ne mutlu bize. Yapamazsak, o zaman da ne yazık bize. Yapamazsak, o zaman da ne yazık bize.

Dördüncüsü de; Ve nebiyyüküm. "Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisidir." Dördüncüsü de;

Ve nebiyyüküm. "Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisidir."

O da bizim şefaatçimiz. Ne zaman şefaatçimiz? O da bizim şefaatçimiz.

Ne zaman şefaatçimiz?

Onun ümmeti olduğumuz, ümmetliğimizi ona isabet ettirebildiğimiz takdirde.Onun ümmeti olduğumuz, ümmetliğimizi ona isabet ettirebildiğimiz takdirde. Peygamber şefaat eder ama ümmetine. Öyle ümmet ki: Peygamber şefaat eder ama ümmetine. Öyle ümmet ki:

İn küntüm tuhibbûnellâhe fe't-tebi'ûnî. "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e tam manası ile uyan." İn küntüm tuhibbûnellâhe fe't-tebi'ûnî.

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e tam manası ile uyan."

Ona uymadıkça ümmetlik davasında şeyimiz noksan. Ona uymadıkça ümmetlik davasında şeyimiz noksan.

Ve ehl-i milletiküm. "Bunlar da Allahuâlem sahâbe-i kirâm olsa [gerek]." Ve ehl-i milletiküm. "Bunlar da Allahuâlem sahâbe-i kirâm olsa [gerek]."

Burada şehadeti yani şehitliği yediye böldü. eş-Şehâdetü seb'un. "Şehitlik yedi tanedir."Burada şehadeti yani şehitliği yediye böldü.

eş-Şehâdetü seb'un. "Şehitlik yedi tanedir."
Sivâ'l-katli fî sebîlillâh. "Muharebelerde şehit olanlardan gayrı daha yedi tane şehit vardır." dedi. Sivâ'l-katli fî sebîlillâh. "Muharebelerde şehit olanlardan gayrı daha yedi tane şehit vardır." dedi.

Fakat biri yazmış onu da, ben başka bir yerde bu şehitleri 30'a kadar okudum.Fakat biri yazmış onu da, ben başka bir yerde bu şehitleri 30'a kadar okudum. Burada yedi tanesinden bahsediyor. Burada yedi tanesinden bahsediyor.

el-Maktûlu fî sebilillâhi şehîdün. "Allah yolunda vurulan insanlar şehittir." Belli. el-Maktûlu fî sebilillâhi şehîdün. "Allah yolunda vurulan insanlar şehittir." Belli.

İkincisi; Ve'l-med'ûne şehîdün. "Süngü ile vurulmuş, öldürülmüş, o da şehittir." İkincisi;

Ve'l-med'ûne şehîdün. "Süngü ile vurulmuş, öldürülmüş, o da şehittir."

Ve'l-ğarîku şehîdün. "Gemisi batmış ama harp esnasında. Harp esnasında batan kimse o da şehittir." Ve'l-ğarîku şehîdün. "Gemisi batmış ama harp esnasında. Harp esnasında batan kimse o da şehittir."

Diğerleri de çoğu hükmen şehittir. Gemisi batmış boğulmuşlar yahut başka şekilde boğulmuş.Diğerleri de çoğu hükmen şehittir. Gemisi batmış boğulmuşlar yahut başka şekilde boğulmuş. Bu da hükmen şehittir ama. Bu da hükmen şehittir ama.

Ve sâhibu zâti'l-cenbü şehîdün. "Bu "yan hastalıkları" diyorlar, veremin bir nev'i.Ve sâhibu zâti'l-cenbü şehîdün. "Bu "yan hastalıkları" diyorlar, veremin bir nev'i. Bu da şehitten sayılmış." Ve'l-mabtûnu şehîdün. "Karın ağrısı." Bu da şehitten sayılmış." Ve'l-mabtûnu şehîdün. "Karın ağrısı."

Bağırsak hastalıklarına yahut mide hastalıklarına iptila olmuş, nasılsa.Bağırsak hastalıklarına yahut mide hastalıklarına iptila olmuş, nasılsa. Karın şeyinin içerisinde, bedeni de belki buna dahil. Bu da şehit sayılmış. Karın şeyinin içerisinde, bedeni de belki buna dahil. Bu da şehit sayılmış.

Ve sâhibu'l-harîki şehîdün. "Ateş. Yangında yanmış, bu da şehit sayılmış." Ve sâhibu'l-harîki şehîdün. "Ateş. Yangında yanmış, bu da şehit sayılmış."

Bunlar korkunç ölüm çünkü. Bu korkunç ölümlerde insan tabiatıyla "Allah!" der.Bunlar korkunç ölüm çünkü. Bu korkunç ölümlerde insan tabiatıyla "Allah!" der. Bu Allah deyişi ile de Cenâb-ı Hak bunları Bu Allah deyişi ile de Cenâb-ı Hak bunları bu şehitler meyanına [arasına] koyaraktan mükafatlandıracak demek. bu şehitler meyanına [arasına] koyaraktan mükafatlandıracak demek.

Ve'l-lezi yemûtu tahte'l-hedmi şehîdün. Ve'l-lezi yemûtu tahte'l-hedmi şehîdün.

Bir binanın, bir duvarın altından geçerken duvar üzerine yıkılıyor, altında kalarak ölüyor.Bir binanın, bir duvarın altından geçerken duvar üzerine yıkılıyor, altında kalarak ölüyor. Fakat bu tehlikeli. Ve lâ tülkû bi-eydîküm ile't-tehlüketi. Fakat bu tehlikeli.

Ve lâ tülkû bi-eydîküm ile't-tehlüketi.

Yani yıkılması mümkün olan, muhtemel olan bir binanın içerisinde yatıp da yıkılınca ölürse Yani yıkılması mümkün olan, muhtemel olan bir binanın içerisinde yatıp da yıkılınca ölürse o zaman cezalandırılır. Şehitlikle değil ceza ile duçar olur. Tehlikeyi kendine ilkâ ettiği için.o zaman cezalandırılır. Şehitlikle değil ceza ile duçar olur. Tehlikeyi kendine ilkâ ettiği için. Yıkılmaya meyletmiş bir duvar. Ben bunun altında biraz istirahat edeyim oturayım, olmaz.Yıkılmaya meyletmiş bir duvar. Ben bunun altında biraz istirahat edeyim oturayım, olmaz. Yıkılacak bir duvar… Belki o anda yıkılır, onun altında ölürsün. Bu öyle değil.Yıkılacak bir duvar… Belki o anda yıkılır, onun altında ölürsün.

Bu öyle değil.
Güzel bir duvarın altında otururken bir hareket olmuş mesela, Allah esirgesin, yıkılıvermiş anzısın.Güzel bir duvarın altında otururken bir hareket olmuş mesela, Allah esirgesin, yıkılıvermiş anzısın. Sütun gibi. Köprü de öyledir.Sütun gibi. Köprü de öyledir. Köprüden gideceksin ama mesela eski köprüler tahtadan, ağaçtan yapılmış, çürümüş.Köprüden gideceksin ama mesela eski köprüler tahtadan, ağaçtan yapılmış, çürümüş. Geçerken muhakkak göçme ihtimali çok. O köprüden de geçerken eğer düşer de ölürsen o da cezalanır.Geçerken muhakkak göçme ihtimali çok. O köprüden de geçerken eğer düşer de ölürsen o da cezalanır. Tehlikeye kendini ilkâ etmeyeceksin. Tehlikeye kendini ilkâ etmeyeceksin.

Ve'l-mer'atü temûtu bi-cum'in şehîdün.Ve'l-mer'atü temûtu bi-cum'in şehîdün. "Lohusa hatun, kadın da lohusalık haliyle âhirete göçerse bunu da şehit saymışlar." "Lohusa hatun, kadın da lohusalık haliyle âhirete göçerse bunu da şehit saymışlar."

Ravileri pek çok. eş-Şehâdetü tükeffiru külle şey'in.Ravileri pek çok.

eş-Şehâdetü tükeffiru külle şey'in.
"Şehadet, ilk damla kanı ile [şehidin] bütün günahları silinir." "Şehadet, ilk damla kanı ile [şehidin] bütün günahları silinir."

Ne kadar günahı varsa üzerinde hiçbir günah kalmaz. Ne kadar günahı varsa üzerinde hiçbir günah kalmaz.

İlle'd-deyne. "Ancak kul hakkı olan borcu bakidir." İlle'd-deyne. "Ancak kul hakkı olan borcu bakidir."

Kul hakkı olan borcunu şehitlik ödemez.Kul hakkı olan borcunu şehitlik ödemez. Şehitlik hep günahları siliyor fakat kul hakkı olan borç üzerinde kalıyor. Şehitlik hep günahları siliyor fakat kul hakkı olan borç üzerinde kalıyor.

Ve'l-ğaraku yükeffiru zâlike küllehû.Ve'l-ğaraku yükeffiru zâlike küllehû. "Fakat muharebe esnasında gemisi batarak şehit olursa bunun kul borcu da ödeniyor." "Fakat muharebe esnasında gemisi batarak şehit olursa bunun kul borcu da ödeniyor."

Çünkü karadaki ölümle denizdeki ölüm bir değil.Çünkü karadaki ölümle denizdeki ölüm bir değil. Karadaki ölüm bir derece emniyet altındadır ama denizdeki ölümde emniyet yok kurtulma çareleri yoktur. Karadaki ölüm bir derece emniyet altındadır ama denizdeki ölümde emniyet yok kurtulma çareleri yoktur. Onun için oradaki ölümlerde, şehadetlerde, bütün günahlar da borçlar da siliniyor, küllü oluyor. Onun için oradaki ölümlerde, şehadetlerde, bütün günahlar da borçlar da siliniyor, küllü oluyor.

eş-Şühedâu ümenâullâhi. "Şehitler; emin, sadık, müstakim insanlardır." eş-Şühedâu ümenâullâhi. "Şehitler; emin, sadık, müstakim insanlardır."

Allah'ın emin kıldığı insanlardır onlar. Allah'ın emin kıldığı insanlardır onlar.

Kutilû. "İster bu şehitler harp yerinde katlolunsunlar."Kutilû. "İster bu şehitler harp yerinde katlolunsunlar." Ev mâtû alâ furuşihim. "İsterse yatağında ölerek şehit olsunlar." Ev mâtû alâ furuşihim. "İsterse yatağında ölerek şehit olsunlar."

Yatağında ölünce nasıl şehit olur insan? Yatağında ölünce nasıl şehit olur insan?

Şimdi bu şehidin şehadetinin sebebinden birisi:Şimdi bu şehidin şehadetinin sebebinden birisi: İnsanın en kıymetlisi canıdır, canını da Allah'a feda ediyor bu.İnsanın en kıymetlisi canıdır, canını da Allah'a feda ediyor bu. Muharebeye gidince canım da sana feda olsun diye atılıyor, sakınmıyor, korkmuyor.Muharebeye gidince canım da sana feda olsun diye atılıyor, sakınmıyor, korkmuyor. Bu, Allah'a canını da feda ettiğinden dolayı: Bu, Allah'a canını da feda ettiğinden dolayı:

İnnallâhe'ş-terâ mine'l-mü'minîne enfüsehüm ve emvâlehüm bi-enne lehümü'l-cennete. İnnallâhe'ş-terâ mine'l-mü'minîne enfüsehüm ve emvâlehüm bi-enne lehümü'l-cennete.

Kavli ile Cenâb-ı Hak bunların bu fedakârlıklarını cennet ile satın almış oluyor. Kavli ile Cenâb-ı Hak bunların bu fedakârlıklarını cennet ile satın almış oluyor.

Bir de var ki, "Yatakta ölen." diyor. Bir de var ki, "Yatakta ölen." diyor.

Yatakta ölen de öyle bir bahtiyardır ki bütün varlığını Allah'a bağlamıştır.Yatakta ölen de öyle bir bahtiyardır ki bütün varlığını Allah'a bağlamıştır. Bütün varlığını Allah'a bağlamıştır, gönlünde bir an Allah'ın ayrıldığı yoktur. Bütün varlığını Allah'a bağlamıştır, gönlünde bir an Allah'ın ayrıldığı yoktur. Gönlünde Allah'la o kadar bir ki, bir an yoktur ki o Allah'tan hâlî olsun. Bunlara ârif diyorlar. Gönlünde Allah'la o kadar bir ki, bir an yoktur ki o Allah'tan hâlî olsun. Bunlara ârif diyorlar.

Bu âriflerin marifet-i ilahî ile içleri dolmuş. Marifet-i ilahî ile içleri dolu olan bahtiyarlar.Bu âriflerin marifet-i ilahî ile içleri dolmuş. Marifet-i ilahî ile içleri dolu olan bahtiyarlar. Bunların bir tanesi bin şehîde bedeldir. Yatağında öldüğü halde bir tanesi bin şehide bedeldir.Bunların bir tanesi bin şehîde bedeldir. Yatağında öldüğü halde bir tanesi bin şehide bedeldir. Şehit, evet umumî bir dövüş mahallinde atılmıştır ileri, canını feda etmiştir.Şehit, evet umumî bir dövüş mahallinde atılmıştır ileri, canını feda etmiştir. Fakat bu ârif olan insan dünyayı biliyor, kendisini de iyi biliyor.Fakat bu ârif olan insan dünyayı biliyor, kendisini de iyi biliyor. Bu kendisinin yaratılışındaki hikmetleri şöyle araştırıyor bakıyor ki Bu kendisinin yaratılışındaki hikmetleri şöyle araştırıyor bakıyor ki bunları Allah'tan başka yapacak kimse yok. bunları Allah'tan başka yapacak kimse yok.

Bu öyle bir nizam, intizamdır şu vücudumuz yaratılmış ki buna ilm-i diyorlar. Bu öyle bir nizam, intizamdır şu vücudumuz yaratılmış ki buna ilm-i diyorlar. Doktorların en güzel bildiği bir ilimdir. Fakat bu nazariyat ile bilinmez.Doktorların en güzel bildiği bir ilimdir. Fakat bu nazariyat ile bilinmez. Binâenaleyh o irfan dediğimiz, âriflik hikmeti Allahu Teâla'nın verdiği bir nur-u basiret var. Binâenaleyh o irfan dediğimiz, âriflik hikmeti Allahu Teâla'nın verdiği bir nur-u basiret var. Bir nur, o nurda da bir basiret var.Bir nur, o nurda da bir basiret var. O nur-u basiretle, o basiret gözünün yani gönül gözünün keşfi ile olan bilgidir kiO nur-u basiretle, o basiret gözünün yani gönül gözünün keşfi ile olan bilgidir ki o bilgi kendisini Allah'a bağlar. Dünya bir tarafa, her şey bir tarafa, o Allah ile yalnız başına.o bilgi kendisini Allah'a bağlar. Dünya bir tarafa, her şey bir tarafa, o Allah ile yalnız başına. Hiçbir dünyanın bir şeysinden, ne zevkinde, ne sefasında, Hiçbir dünyanın bir şeysinden, ne zevkinde, ne sefasında, ne malında ne mülkünde katiyen zerre kadar gözü yoktur. Onun bütün işi Allah. ne malında ne mülkünde katiyen zerre kadar gözü yoktur. Onun bütün işi Allah. Dili Allah'ta, gönlü Allah'ta, kendisi taatte. Uykusu da taattir bunun, uyanıklığı da taattir. Dili Allah'ta, gönlü Allah'ta, kendisi taatte. Uykusu da taattir bunun, uyanıklığı da taattir. Onun için bu yatağında da ölse bin şehide bedeldir bir tanesi. Onun için bu yatağında da ölse bin şehide bedeldir bir tanesi.

Onun için Aziz kardeş! Allah şu kâinatı yaratmış. Bu kâinatı bizim için yaratmıştır.Onun için Aziz kardeş!

Allah şu kâinatı yaratmış. Bu kâinatı bizim için yaratmıştır.
Şu kâinat bizim için yaratılmıştır. Eğer biz yaratılmasaydık bu kâinatta hiçbir şey olmazdı. Şu kâinat bizim için yaratılmıştır. Eğer biz yaratılmasaydık bu kâinatta hiçbir şey olmazdı. Ne ay olurdu ne güneş olurdu ne sair ecrâmı olurdu hiçbir şey olmazdı. Ne ay olurdu ne güneş olurdu ne sair ecrâmı olurdu hiçbir şey olmazdı.

Cenâb-ı Hak bizim için şu kâinatı düzenlemiş ve bizi de burada yaratmıştır.Cenâb-ı Hak bizim için şu kâinatı düzenlemiş ve bizi de burada yaratmıştır. Onun için sen o kadar büyük mahlûksun ki kendini hiçe sayma ve boşu boşuna cehenneme atma kendini. Onun için sen o kadar büyük mahlûksun ki kendini hiçe sayma ve boşu boşuna cehenneme atma kendini.

Allahu Teâlâ bizi niçin cehenneme atıyor? Allahu Teâlâ bizi niçin cehenneme atıyor?

"Sana bu kadar nimet verirken ben, sen o kadar bedbaht insansın ki beni unuttun,"Sana bu kadar nimet verirken ben, sen o kadar bedbaht insansın ki beni unuttun, varlıkların sahibini unuttun, nefsinin şehvetine daldın. O sana verdiğim nuru zayi ettin, zulmete düştün.varlıkların sahibini unuttun, nefsinin şehvetine daldın. O sana verdiğim nuru zayi ettin, zulmete düştün. Öyleyse şimdi hakkında bu hüküm oldu." diyor. Onun için o bize verilen bu vücut hiç. Öyleyse şimdi hakkında bu hüküm oldu." diyor.

Onun için o bize verilen bu vücut hiç.
Evet bu vücut çok mükemmel yapılmış, çok muntazam yapılmış, kimsenin elinden gelmez,Evet bu vücut çok mükemmel yapılmış, çok muntazam yapılmış, kimsenin elinden gelmez, bütün birbirlerine bağlılık ne kadar muntazam.bütün birbirlerine bağlılık ne kadar muntazam. Yiyoruz pekalâ karnımıza gidiyor neler olduğunun farkında değiliz.Yiyoruz pekalâ karnımıza gidiyor neler olduğunun farkında değiliz. O orada hazmoluyor, çeşitli tabakalara ayrılıyor; kanı bir tarafa, yağı bir tarafa, suyu bir tarafa. O orada hazmoluyor, çeşitli tabakalara ayrılıyor; kanı bir tarafa, yağı bir tarafa, suyu bir tarafa. Bir de onu oradan çıkarma kudreti var. Bunlar hepsi nasıl muntazam böyle bir şey dahilinde gidiyor.Bir de onu oradan çıkarma kudreti var. Bunlar hepsi nasıl muntazam böyle bir şey dahilinde gidiyor. Bir fabrika kurmak lazım gelse bu intizamı yapabilmek için dünya belki almaz bu fabrikayı. Bir fabrika kurmak lazım gelse bu intizamı yapabilmek için dünya belki almaz bu fabrikayı. Ama Allah celle ve alâ şu ufacık bir vücudun içerisine hepsini sığdırmış. Ama Allah celle ve alâ şu ufacık bir vücudun içerisine hepsini sığdırmış.

Bunun için İmam Ali kerremallahu diyor ki: Bunun için İmam Ali kerremallahu diyor ki:

"Sen kendini küçücük bir şey zannetme. Sen de bütün âlemler dürülüp konmuştur."Sen kendini küçücük bir şey zannetme. Sen de bütün âlemler dürülüp konmuştur. Bütün âlemler senin içindedir." Bütün âlemler senin içindedir."

Senin için de şu kalp var ya bu kalbin içinde bir noktacık var, diyorlar.Senin için de şu kalp var ya bu kalbin içinde bir noktacık var, diyorlar. O ufacık noktanın içerisine kâinatı Allah sokuyor. Kâinat o noktanın içerisine giriyor. O ufacık noktanın içerisine kâinatı Allah sokuyor. Kâinat o noktanın içerisine giriyor. Cenâb-ı Hak, "Ben hiçbir yere sığmam, kulumun gönlüne sığarım." diyor. Cenâb-ı Hak, "Ben hiçbir yere sığmam, kulumun gönlüne sığarım." diyor.

Sen bunun ucunu bulabilir misin şimdi? Hiçbir yere sığmayan Allah kulunun gönlüne sığıyor.Sen bunun ucunu bulabilir misin şimdi?

Hiçbir yere sığmayan Allah kulunun gönlüne sığıyor.
Kul o kadar mübarek bir kul ki Allahu Teâlâ onun gönlüne misafir geliyor.Kul o kadar mübarek bir kul ki Allahu Teâlâ onun gönlüne misafir geliyor. Sen bunu bırak dünyanın cîfelerine dal. Sen bunu bırak dünyanın cîfelerine dal. Onunla beraber bu güzel nimetleri yok ederekten o nurun içinden çık zulmete gir, git bu dünyadan. Onunla beraber bu güzel nimetleri yok ederekten o nurun içinden çık zulmete gir, git bu dünyadan.

Allah âkıbetimizi hayretsin. Onun için: Allah âkıbetimizi hayretsin.

Onun için:

eş-Şühedâu ümenâullâhi. Kutilû ev mâtû alâ furuşihim. eş-Şühedâu ümenâullâhi. Kutilû ev mâtû alâ furuşihim.

İsterse bunlar muharebelerde katlolunsunlar. Bu muharebede katlolunan o şehit şehîd-i hakîkîdir.İsterse bunlar muharebelerde katlolunsunlar. Bu muharebede katlolunan o şehit şehîd-i hakîkîdir. Bir de kutilû denildiği vakitte kazâen oluyor veyahut da kasten birisi tarafından öldürülüyor.Bir de kutilû denildiği vakitte kazâen oluyor veyahut da kasten birisi tarafından öldürülüyor. Kasten birisi tarafından haksız yere öldürülen bu da şehîd-i hükmîdir.Kasten birisi tarafından haksız yere öldürülen bu da şehîd-i hükmîdir. Hükmen şehittir bu da. Çünkü gayet bi-gayri hak mazlum bir şekilde öldürülmüş.Hükmen şehittir bu da. Çünkü gayet bi-gayri hak mazlum bir şekilde öldürülmüş. Veyahut böyle yatakları içerisinde ölen ârifler ki onların Allahu Teâla şefaatlerine bizleri de nail etsin de Veyahut böyle yatakları içerisinde ölen ârifler ki onların Allahu Teâla şefaatlerine bizleri de nail etsin de bizleri de onların arasında ilhak eylesin inşallah. bizleri de onların arasında ilhak eylesin inşallah.

Onun için bu dünyada kazanılacak yegâne şey o marifet-i ilahiyyeyi kazanabilmektir. Onun için bu dünyada kazanılacak yegâne şey o marifet-i ilahiyyeyi kazanabilmektir. Altınlar, gümüşler, yakutlar, mercanlar kurban olsun o gönle.Altınlar, gümüşler, yakutlar, mercanlar kurban olsun o gönle. Onların hepsi bu dünyanın cîfesinden ibaret. Onu hiçbir götüren yok. Herkes onu burada bırakıp da gidiyor.Onların hepsi bu dünyanın cîfesinden ibaret. Onu hiçbir götüren yok. Herkes onu burada bırakıp da gidiyor. Hiç götüren yok. Bir kefene sarılıp gidiyor buradan. Hiç götüren yok. Bir kefene sarılıp gidiyor buradan. Ama o gönlün eğer Allah ile mâmur bir gönül ise o gönül seninle gidiyor. Ama o gönlün eğer Allah ile mâmur bir gönül ise o gönül seninle gidiyor. Ve yaptıklarının, amâl-i salihaların hepsi de gene seninle beraber gidiyor. Ve yaptıklarının, amâl-i salihaların hepsi de gene seninle beraber gidiyor.

Yine buyuruyor: eş-Şühedâü alâ bâriki neherin bi-bâbi'l-cenneti fî kubbetin hadrâe.Yine buyuruyor:

eş-Şühedâü alâ bâriki neherin bi-bâbi'l-cenneti fî kubbetin hadrâe.
Bu şehit bu mükâfatından dolayı ister yatağında ölmüş,Bu şehit bu mükâfatından dolayı ister yatağında ölmüş, ister düşman karşısında ölmüş, bundan dolayı bir mükafat veriliyor. ister düşman karşısında ölmüş, bundan dolayı bir mükafat veriliyor.

Bu cennetin dereleri var, nehirleri. Ama bu nehirler bizim bu nehirler gibi öyle gayri muntazam değil.Bu cennetin dereleri var, nehirleri. Ama bu nehirler bizim bu nehirler gibi öyle gayri muntazam değil. Çok muntazam, etrafı da çok süslü, çok zînetli. Çok muntazam, etrafı da çok süslü, çok zînetli. Öyle parıl parıl ediyor ki o parıltılarına hayran oluyor insan. Öyle parıl parıl ediyor ki o parıltılarına hayran oluyor insan.

"O şehitler bu cennetin kapısı önünden akan suları arasından.""O şehitler bu cennetin kapısı önünden akan suları arasından." Fî kubbetin hadrâe. "Yeşil kubbenin içerisinde bu şehitler." Fî kubbetin hadrâe. "Yeşil kubbenin içerisinde bu şehitler."

Parıl parıl akıyor; kimsinden süt, kimisinden bal, kimisinden su, kimisinden şarap;Parıl parıl akıyor; kimsinden süt, kimisinden bal, kimisinden su, kimisinden şarap; ama dünya şaraplarından değil.ama dünya şaraplarından değil. Akıyor ve etrafları da o kadar böyle şâşâlı ki bakmaya kıyamıyorsunuz. Akıyor ve etrafları da o kadar böyle şâşâlı ki bakmaya kıyamıyorsunuz. Bizim o 500.000 mumluk lambalar onun yanında hiç kalır. Bizim o 500.000 mumluk lambalar onun yanında hiç kalır.

Fî kubbetin hadrâe. "Sürülerle böyle yeşil kubbeler yapılmış.Fî kubbetin hadrâe. "Sürülerle böyle yeşil kubbeler yapılmış. Şehitleri oraya oturtuyorlar, orada artık bekliyor. Âlemi, sefa âlemi. Şehitleri oraya oturtuyorlar, orada artık bekliyor. Âlemi, sefa âlemi.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2