Namaz Vakitleri

24 Cemâziye'l-Evvel 1446
26 Kasım 2024
İmsak
06:26
Güneş
07:56
Öğle
12:56
İkindi
15:24
Akşam
17:46
Yatsı
19:10
Detaylı Arama

Şeytanın Çalgıları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Safer 1414 / 08.08.1993
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Şeytanın Çalgılarından Korunmak, Allah-u Teàlâ’nın Mahşer Halkına Kur’an Okuması, Yarısı Gölgede | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Şeytanın Çalgıları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Safer 1414 / 08.08.1993
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Şeytanın Çalgılarından Korunmak, Allah-u Teàlâ’nın Mahşer Halkına Kur’an Okuması, Yarısı Gölgede | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Euzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillahirrahmânirrahîm. Euzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillahirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillahi rabbi'l-âlemîn.el-Hamdülillahi rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirînVe's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecma'în ve men tebi'ahû bi ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecma'în ve men tebi'ahû bi ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'dü Fa'lemû eyyuhe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullahEmmâ ba'dü

Fa'lemû eyyuhe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullah
ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtuha ve külle muhdesetin bid'ah ve külle bid'atin dalâlehve şerre'l-umûri muhdesâtuha ve külle muhdesetin bid'ah ve külle bid'atin dalâleh ve külle dalâletin ve sâhibeha fi'n-nâr.ve külle dalâletin ve sâhibeha fi'n-nâr. Ve bi's-sennedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-sennedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

İzâ kâne yevmü'l-kıyâmeti kâlellâhu azze ve celle eynellezîne kânû yünezzihûne esmâ'ahüm İzâ kâne yevmü'l-kıyâmeti kâlellâhu azze ve celle eynellezîne kânû yünezzihûne esmâ'ahüm ve ebsârahüm an mezâmîri'ş-şeytân meyyizûhum fe-yümeyyezûne fî-kesbi'l-miskive ebsârahüm an mezâmîri'ş-şeytân meyyizûhum fe-yümeyyezûne fî-kesbi'l-miski ve'l-'amberi sümme yekûlü li'l-melâiketi esmi'ûhum tesbîhî ve temcîdîve'l-'amberi sümme yekûlü li'l-melâiketi esmi'ûhum tesbîhî ve temcîdî fe-yesma'ûne bi-asvâtin lem yesme'i's-sâmi'ûne bi-mislihâ. fe-yesma'ûne bi-asvâtin lem yesme'i's-sâmi'ûne bi-mislihâ.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Allahu Teâlâ hazretleri iki cihan saadetine cümlenizi nâil eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri iki cihan saadetine cümlenizi nâil eylesin.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini okumak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini okumak ve bu sûretle dinimizi güzelce, asıl kaynağından öğrenmek,ve bu sûretle dinimizi güzelce, asıl kaynağından öğrenmek, taallüm ve tefeyyüz etmek üzere toplanmış bulunuyoruz. taallüm ve tefeyyüz etmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Allahu Teâlâ hazretleri sevdiği kul olmayı cümlemize nasip eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri sevdiği kul olmayı cümlemize nasip eylesin.

Peygamber Efendimiz'in bu hadîs-i şerîflerini okumaya başlamadan önce, Peygamber Efendimiz'in bu hadîs-i şerîflerini okumaya başlamadan önce, başta Peygamber Efendimiz'in ruh-u pâkine bizlerden acizâne bir bağlılık,başta Peygamber Efendimiz'in ruh-u pâkine bizlerden acizâne bir bağlılık, sevgi, saygı nişanesi olsun, bir hediye-i Kur'anîye olsun diye,sevgi, saygı nişanesi olsun, bir hediye-i Kur'anîye olsun diye, sonra cümle âlinin, ashabının, etbaının ruhlarına ve hâsseten Ümmet-i Muhammed'in mürşitleri,sonra cümle âlinin, ashabının, etbaının ruhlarına ve hâsseten Ümmet-i Muhammed'in mürşitleri, makâm-ı irşâda oturmuş olan evliyâullah büyüklerimizin, sâdât ve meşayih-i turuk-u aliyyemizinmakâm-ı irşâda oturmuş olan evliyâullah büyüklerimizin, sâdât ve meşayih-i turuk-u aliyyemizin ruhlarına hediye olsun diye, bu diyarları şereflendiren enbiyâullah, evliyâullah, sahâbe-i kirâmruhlarına hediye olsun diye, bu diyarları şereflendiren enbiyâullah, evliyâullah, sahâbe-i kirâm ve salihlerin ruhlarına ve hâsseten bu beldeleri Allah yolunda cihad ederek fethetmiş olanve salihlerin ruhlarına ve hâsseten bu beldeleri Allah yolunda cihad ederek fethetmiş olan Fatih Sultan Muhammed Han'ın ve diğer fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahidlerin Fatih Sultan Muhammed Han'ın ve diğer fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahidlerin ruhlarına hediye olsun diye, okuduğumuz hadis kitabını yazan Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Hocamızın,ruhlarına hediye olsun diye, okuduğumuz hadis kitabını yazan Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Hocamızın, kendisinden feyz aldığımız Muhammed Zahid-i Bursevî Hocamızın hâsseten ruhlarına hediye olsun diye, kendisinden feyz aldığımız Muhammed Zahid-i Bursevî Hocamızın hâsseten ruhlarına hediye olsun diye, bu ilimleri, hadîs-i şerîfleri bizlere nakil ve rivayet etmiş olan alimlerin, ravilerin, fazıllarınbu ilimleri, hadîs-i şerîfleri bizlere nakil ve rivayet etmiş olan alimlerin, ravilerin, fazılların ruhlarına hediye olsun diye, ve uzaktan yakından bu derse dinlemeye gelen siz değerli kardeşlerimizin de ruhlarına hediye olsun diye, ve uzaktan yakından bu derse dinlemeye gelen siz değerli kardeşlerimizin de âhirete göçmüş olan bütün geçmişlerinin, sevdiklerinin, yakınlarının, dostlarının, kardeşlerinin,âhirete göçmüş olan bütün geçmişlerinin, sevdiklerinin, yakınlarının, dostlarının, kardeşlerinin, ahbablarının ruhlarına hediye olsun, cümlesinin ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, ahbablarının ruhlarına hediye olsun, cümlesinin ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, makamları yücelsin, Allah ruhlarını mesrur eylesin, nurlarını, sürurlarını ziyade eylesin, makamları yücelsin, Allah ruhlarını mesrur eylesin, nurlarını, sürurlarını ziyade eylesin, kabirleri her birisinin cennet bahçesi olsun diye, biz yaşayan mü'minler de kabirleri her birisinin cennet bahçesi olsun diye, biz yaşayan mü'minler de Allah'ın sevgili kulları olalım, sevdiği işleri yapalım, ömrümüzü hayırlı, verimli, Allah'ın sevgili kulları olalım, sevdiği işleri yapalım, ömrümüzü hayırlı, verimli, imana, İslâm'a, müslümanlara faydalı geçirelim, Rabbimiz'in huzuruna yüzü ak,imana, İslâm'a, müslümanlara faydalı geçirelim, Rabbimiz'in huzuruna yüzü ak, alnımız açık olarak varalım diye bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyup öyle gönderelim. Buyurun… alnımız açık olarak varalım diye bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyup öyle gönderelim. Buyurun…

Okuduğumuz hadîs-i şerîfler Râmûzü'l-ehâdîs kitabımızın 59. sayfasının 11. hadîs-i şerîfi ve devamıdır. Okuduğumuz hadîs-i şerîfler Râmûzü'l-ehâdîs kitabımızın 59. sayfasının 11. hadîs-i şerîfi ve devamıdır. Arapçasını merak edenler, kaynaklarını görmek, anlamak, öğrenmek isteyenler bunu hatırında tutsunlar. Arapçasını merak edenler, kaynaklarını görmek, anlamak, öğrenmek isteyenler bunu hatırında tutsunlar.

Câbir radıyallahu anh'ten, Deylemî ve Dârakutnî rivayet etmişler.Câbir radıyallahu anh'ten, Deylemî ve Dârakutnî rivayet etmişler. Ondan sonraki hadisler de devam edecek. Efendimiz bu hadîs-i şerîfte çalgı sevgisi,Ondan sonraki hadisler de devam edecek. Efendimiz bu hadîs-i şerîfte çalgı sevgisi, çalgı dinlemek üzerine bir ifadesi var. Dinleyelim [Okuyalım] bakalım ne buyurmuş; çalgı dinlemek üzerine bir ifadesi var. Dinleyelim [Okuyalım] bakalım ne buyurmuş;

İzâ kâne yevmü'l-kıyâmeh. "Kıyamet günü olduğu zaman." İzâ kâne yevmü'l-kıyâmeh. "Kıyamet günü olduğu zaman." Kâlellâhu azze ve celle. "Aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretleri buyurur ki."Kâlellâhu azze ve celle. "Aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretleri buyurur ki." Eynellezîne kânû yünezzihûne esmâ'ahüm ve ebsârahüm an mezâmîri'ş-şeytân. Eynellezîne kânû yünezzihûne esmâ'ahüm ve ebsârahüm an mezâmîri'ş-şeytân. "Nerede gözlerini, kulaklarını şeytanın çalgılarından koruyabilenler? Meyyizûhüm. "Ayırın onları.""Nerede gözlerini, kulaklarını şeytanın çalgılarından koruyabilenler? Meyyizûhüm. "Ayırın onları." Fe-yümeyyezûne fî-kesbi'l-miski. Fe-yümeyyezûne fî-kesbi'l-miski. "Bir misk dağının tepesinin üzerine bunlar toplanır, ayrılırlar, mahşer günü cemaati arasından.""Bir misk dağının tepesinin üzerine bunlar toplanır, ayrılırlar, mahşer günü cemaati arasından." Fî-kesbi'l-miski ve'l-'amberi. "Misk ve amber, yani fevkalâde hoş kokulu, Fî-kesbi'l-miski ve'l-'amberi. "Misk ve amber, yani fevkalâde hoş kokulu, çok kıymetli bir tepenin üzerinde toplanırlar."çok kıymetli bir tepenin üzerinde toplanırlar." Sümme yekûlü lil-melâiketi. "Sonra meleklere buyurur ki Allahu Teâlâ hazretleri."Sümme yekûlü lil-melâiketi. "Sonra meleklere buyurur ki Allahu Teâlâ hazretleri." Esmi'ûhüm tesbîhî ve temcîdî. "Benim tesbihimi ve temcidimi işittirin buraya toplanmış bu mübareklere."Esmi'ûhüm tesbîhî ve temcîdî. "Benim tesbihimi ve temcidimi işittirin buraya toplanmış bu mübareklere." Fe-yesma'ûne bi-asvâtin ev yüsme'ûne bi-asvâtin lem yesme'i's-sâmi'ûne bi-mislihâ.Fe-yesma'ûne bi-asvâtin ev yüsme'ûne bi-asvâtin lem yesme'i's-sâmi'ûne bi-mislihâ. "Öyle güzel sesler duyarlar ki orada, yani emsalini hiç kulaklar duymamış,"Öyle güzel sesler duyarlar ki orada, yani emsalini hiç kulaklar duymamış, o kadar güzel, öyle ilahî nağmeler duyarlar orada." Muhterem kardeşlerim! o kadar güzel, öyle ilahî nağmeler duyarlar orada."

Muhterem kardeşlerim!

Demek ki şeytanın çalgıları var ve bunları dinlememek lazım. Şeytanın çalgıları nedir? Demek ki şeytanın çalgıları var ve bunları dinlememek lazım.

Şeytanın çalgıları nedir?

Keyif yerlerinde, eğlence yerlerinde, içki meclislerinde, zevk ü sefa yerlerinde çalınan,Keyif yerlerinde, eğlence yerlerinde, içki meclislerinde, zevk ü sefa yerlerinde çalınan, insanların dünyevî, şehevî, nefsânî, keyifler sürdüğü, zevkler duyduğu yerdeki çalgılardır. insanların dünyevî, şehevî, nefsânî, keyifler sürdüğü, zevkler duyduğu yerdeki çalgılardır.

Tarih boyunca bu böyle olmuş. Güzel sesi seviyor insanoğlu, Tarih boyunca bu böyle olmuş. Güzel sesi seviyor insanoğlu, güzel ses çıkartan âletler, teller yapmışlar. Bunları dımbırdatmışlar.güzel ses çıkartan âletler, teller yapmışlar. Bunları dımbırdatmışlar. Bunların ölçülerini, notalarını bulmuşlar. Notaların bir araya getirilmesini bulmuşlar Bunların ölçülerini, notalarını bulmuşlar. Notaların bir araya getirilmesini bulmuşlar ve düz konuşmaktan daha yüksek nağmeli, musîkîli, ahenkli, hoş sadâlı bir şeyler bulmuşlar. ve düz konuşmaktan daha yüksek nağmeli, musîkîli, ahenkli, hoş sadâlı bir şeyler bulmuşlar. Buna musîkî diyoruz. Özel bir buluş tabii bu, insanlık tarihinde özel bir şey. Buna musîkî diyoruz. Özel bir buluş tabii bu, insanlık tarihinde özel bir şey. Ve yazdıkları şiirleri, gazelleri, şarkıları, türküleri bunlarla çalmışlar. Ve yazdıkları şiirleri, gazelleri, şarkıları, türküleri bunlarla çalmışlar.

Bir kere musîkînin bir kendine göre çekiciliği var; cezbediyor insanı, hoşuna gidiyor.Bir kere musîkînin bir kendine göre çekiciliği var; cezbediyor insanı, hoşuna gidiyor. Çocuk bile, eline ilk verilen oyuncaklar cıngır cıngır ses yapan bir şeydir, çocuk ondan zevk alır,Çocuk bile, eline ilk verilen oyuncaklar cıngır cıngır ses yapan bir şeydir, çocuk ondan zevk alır, sallar, oynar, ağzına sokar filan. Yani, küçüklükten bile ilgi duyar.sallar, oynar, ağzına sokar filan. Yani, küçüklükten bile ilgi duyar. Bir yerden böyle bir çın çın ses olsa, dönüp bakar filan. Ondan sonra bir de şiirin çekiciliği var. Bir yerden böyle bir çın çın ses olsa, dönüp bakar filan.

Ondan sonra bir de şiirin çekiciliği var.
İşte ses güzel, kelimeler de düzenlenmiş, sanatkârâne bir metin ortaya çıkmış, İşte ses güzel, kelimeler de düzenlenmiş, sanatkârâne bir metin ortaya çıkmış, kafiyesi var, vezni var filan. Bu da güzel. Bu ikisini birleştirip bir dekafiyesi var, vezni var filan. Bu da güzel. Bu ikisini birleştirip bir de türküleri, şarkıları, gazelleri nağme ile okumuşlar, artık keyiflerine diyecek yok.türküleri, şarkıları, gazelleri nağme ile okumuşlar, artık keyiflerine diyecek yok. Dımbır dımbır dımbırtı.. Ondan sonra da ses ve birtakım şeyler, keyif duymuşlar bunlardan. Dımbır dımbır dımbırtı.. Ondan sonra da ses ve birtakım şeyler, keyif duymuşlar bunlardan.

Tabii bu keyifleriyle de kimisi içki içmiş. "Aman ver kadehi, bir kadeh daha doldur, şunu içelim. Tabii bu keyifleriyle de kimisi içki içmiş. "Aman ver kadehi, bir kadeh daha doldur, şunu içelim. Aman mest oldum. Hayran oldum.." filan. Yaka yırtmışlar, ah demişler, vah demişler. Aman mest oldum. Hayran oldum.." filan. Yaka yırtmışlar, ah demişler, vah demişler.

İyi ama, bunların dinî bakımdan hükmü ne? Yani, insanın nefsine güzel geliyor, İyi ama, bunların dinî bakımdan hükmü ne? Yani, insanın nefsine güzel geliyor, şeytan teşvik ediyor ama bunların dinî bakımdan hükmü ne? şeytan teşvik ediyor ama bunların dinî bakımdan hükmü ne?

Tabii dinî bakımdan, zevke, sefaya, keyfe, nefsi kuvvetlendirmeye yönelik olan Tabii dinî bakımdan, zevke, sefaya, keyfe, nefsi kuvvetlendirmeye yönelik olan ve bunların insanı günaha, harama çeken kısmı haram, yasak. ve bunların insanı günaha, harama çeken kısmı haram, yasak.

Ve böyle hadîs-i şerîflerden Peygamber Efendimiz'in sazı, çalgıyı sevmediğiniVe böyle hadîs-i şerîflerden Peygamber Efendimiz'in sazı, çalgıyı sevmediğini ve bunlarla meşgul olmanın iyi olmadığını ve musîkînin insanın gönlündeve bunlarla meşgul olmanın iyi olmadığını ve musîkînin insanın gönlünde nifak tohumları atıp yeşerttiğini, yani münafıklık hali meydana getirmeye başladığını söylüyor. nifak tohumları atıp yeşerttiğini, yani münafıklık hali meydana getirmeye başladığını söylüyor.

Buna mukabil, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in zamanında daBuna mukabil, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in zamanında da hem Kur'ân-ı Kerîm makam ile okunmuş, ahenk ile, ama ciddi bir ahenk ile okunmuş,hem Kur'ân-ı Kerîm makam ile okunmuş, ahenk ile, ama ciddi bir ahenk ile okunmuş, hem Peygamber Efendimiz kendisinin de, ashâbı içinde, sahabeden bazı kimseler varmış, şiir yazmışlar.hem Peygamber Efendimiz kendisinin de, ashâbı içinde, sahabeden bazı kimseler varmış, şiir yazmışlar. Hem de Arap, şiiri hakikaten nağme ile okur. Hem de Arap, şiiri hakikaten nağme ile okur. Elini kulağına atar, devenin üstünde mehtabın altında çölde giderken Arap'ın yâ leyli meşhurdur.Elini kulağına atar, devenin üstünde mehtabın altında çölde giderken Arap'ın yâ leyli meşhurdur. Ya lellisi diyorlar bilmeden insanlar, Arap'ın yâ lellisi derler, böyle bir şey de eskiden beri var. Ya lellisi diyorlar bilmeden insanlar, Arap'ın yâ lellisi derler, böyle bir şey de eskiden beri var.

Tabii Kur'an okumuş müslümanlar. Tabii Kur'an okumuş müslümanlar. Kur'an'ı ahenk ile, musîkî ile, ciddi bir dinî musîkî havası içinde okumuşlar.Kur'an'ı ahenk ile, musîkî ile, ciddi bir dinî musîkî havası içinde okumuşlar. Ezan okumuşlar. Ve Peygamber Efendimiz Kur'ân-ı Kerîm'in böyle düz okunmamasını istemiş.Ezan okumuşlar. Ve Peygamber Efendimiz Kur'ân-ı Kerîm'in böyle düz okunmamasını istemiş. Nutuk gibi, kuru tarzda okunmamasını, dokunaklı bir şekilde okunmasını istemiş. Nutuk gibi, kuru tarzda okunmamasını, dokunaklı bir şekilde okunmasını istemiş.

Medine'ye gönderdiği Musab b. Umeyr radıyallahu anh'ın hayatında çeşitli menkıbeler var.Medine'ye gönderdiği Musab b. Umeyr radıyallahu anh'ın hayatında çeşitli menkıbeler var. Bir yeni şehre temsilci olarak gitmiş, herkes merak ediyor; "Nedir İslâm? Nedir Kur'ân-ı Kerîm?" Bir yeni şehre temsilci olarak gitmiş, herkes merak ediyor;

"Nedir İslâm? Nedir Kur'ân-ı Kerîm?"
"Haydi oku bakalım." O mübarek de şöyle elini kulağına koyup, yanık yanık, "Haydi oku bakalım."

O mübarek de şöyle elini kulağına koyup, yanık yanık,
duya duya, hissede hissede bir Kur'ân-ı Kerîm aşırı okurmuş, mest olurlarmış.duya duya, hissede hissede bir Kur'ân-ı Kerîm aşırı okurmuş, mest olurlarmış. Dinledikleri âyet-i kerîmelerden imana gelirlermiş. Dinledikleri âyet-i kerîmelerden imana gelirlermiş.

Bilâl-i Habeşî radıyallahu anhüm ecmaîn, bir ezan okurmuş, yer yerinden oynarmış.Bilâl-i Habeşî radıyallahu anhüm ecmaîn, bir ezan okurmuş, yer yerinden oynarmış. Peygamber Efendimiz'in irtihal-i dâr-ı bekâ eylemesinden sonra terk etmiş Medîne-i Münevvere'yi. Peygamber Efendimiz'in irtihal-i dâr-ı bekâ eylemesinden sonra terk etmiş Medîne-i Münevvere'yi. Çok dokunuyor bana. Duramamış yani. Resûlullah şurada oturmuştu, buradan geçmişti,Çok dokunuyor bana. Duramamış yani. Resûlullah şurada oturmuştu, buradan geçmişti, şurada şöyle konuşmuştu, burada böyle hutbe okumuştu.." Dayanamıyor Resûlullah'ın ayrılığına.şurada şöyle konuşmuştu, burada böyle hutbe okumuştu.." Dayanamıyor Resûlullah'ın ayrılığına. O vefat etmiş, kalkmış gitmiş başka yerlere. Gene dayanamamış. Medine'den ayrılığa da dayanamamış. O vefat etmiş, kalkmış gitmiş başka yerlere.

Gene dayanamamış. Medine'den ayrılığa da dayanamamış.
Bir zaman sonra yine gelmiş Medine'ye. Kaç sene geçdiyse aradan..Bir zaman sonra yine gelmiş Medine'ye. Kaç sene geçdiyse aradan.. Tabii kolundan tutmuşlar, sen Peygamber Efendimiz'in zamanında ezan okurdun, buyur oku. Tabii kolundan tutmuşlar, sen Peygamber Efendimiz'in zamanında ezan okurdun, buyur oku. Çıkartmışlar ezan okumaya. Bir ezan okumuş, Medine'de herkes "ah vah" etmiş, feryat etmiş,Çıkartmışlar ezan okumaya. Bir ezan okumuş, Medine'de herkes "ah vah" etmiş, feryat etmiş, Resûlullah'ın devri geri mi geldi diye. Çünkü onun sesiyle... Resûlullah'ın devri geri mi geldi diye. Çünkü onun sesiyle...

Hani bazen Medine ezanı okuyorlar ya buralarda da, Medine havasında ezan okuyorlar, Hani bazen Medine ezanı okuyorlar ya buralarda da, Medine havasında ezan okuyorlar, oranın müezzinleri gibi. Millet şöyle bir şey yapıyor, hacca gitmiş olanlar,oranın müezzinleri gibi. Millet şöyle bir şey yapıyor, hacca gitmiş olanlar, umreye gitmiş olanlar şöyle bir dönüp bakıyorlar; Allah Allah Medine ezanı gibi kim okuyor diye. umreye gitmiş olanlar şöyle bir dönüp bakıyorlar; Allah Allah Medine ezanı gibi kim okuyor diye.

Tabii güzel sesin demek ki dinî yönden Kur'ân-ı Kerîm okunmasında, ezanın okunmasında kullanılması var. Tabii güzel sesin demek ki dinî yönden Kur'ân-ı Kerîm okunmasında, ezanın okunmasında kullanılması var.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bazı şâirlere şiir yazmayı tavsiye etmiş. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bazı şâirlere şiir yazmayı tavsiye etmiş. Müşriklerin aleyhinde, onların söylediklerine cevap vermelerini emretmiş.Müşriklerin aleyhinde, onların söylediklerine cevap vermelerini emretmiş. Onlar Peygamber Efendimiz'i karalamaya, gözden düşürmeye, kötülemeye çalışacak şiirler yazmışlar,Onlar Peygamber Efendimiz'i karalamaya, gözden düşürmeye, kötülemeye çalışacak şiirler yazmışlar, edepsizler... Peygamber Efendimiz de edepsizler... Peygamber Efendimiz de "Siz de onlara İslâm'ın güzelliğini anlatan şiirlerle cevap verin." buyurmuş. Tabii bunlar da okunmuş. "Siz de onlara İslâm'ın güzelliğini anlatan şiirlerle cevap verin." buyurmuş. Tabii bunlar da okunmuş.

Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur ki, şiir söz gibidir; güzeli güzeldir, sevaptır;Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur ki, şiir söz gibidir; güzeli güzeldir, sevaptır; kötüsü kötüdür, günahtır. Farkı yok. İyi yolda kullanılırsa şâir makbuldür.kötüsü kötüdür, günahtır. Farkı yok. İyi yolda kullanılırsa şâir makbuldür. Sahabeden bile şâirler var. Kötü yolda kullanırsa şiirini, sanatını merduttur,Sahabeden bile şâirler var. Kötü yolda kullanırsa şiirini, sanatını merduttur, gayrimakbuldür, günahkârdır, onun da zararı var. Musîkî de böyledir.gayrimakbuldür, günahkârdır, onun da zararı var.

Musîkî de böyledir.
Musîkî de Kur'an yolunda, ezan için, dinî duyguları kuvvetlendirecek, insanı Allah'a bağlayacakMusîkî de Kur'an yolunda, ezan için, dinî duyguları kuvvetlendirecek, insanı Allah'a bağlayacak yolda kullanılınca câiz görülmüştür, tekkelerde kullanılmıştır.yolda kullanılınca câiz görülmüştür, tekkelerde kullanılmıştır. Gayri dinî yolda, insanın fısk-ı fücura sapmasına sebep olacak yolda kullanıldığı zaman câiz olmamıştır.Gayri dinî yolda, insanın fısk-ı fücura sapmasına sebep olacak yolda kullanıldığı zaman câiz olmamıştır. Ama, câiz olan tarafının da ölçüsü vardır, böyle çok aşırı değildir. Ama, câiz olan tarafının da ölçüsü vardır, böyle çok aşırı değildir.

Beni yine böyle düşündüren, duygulandıran bir söz nakletmişti arkadaşlarım,Beni yine böyle düşündüren, duygulandıran bir söz nakletmişti arkadaşlarım, Ankara'da, üniversitedeyken ben. Adını söylemeyelim, meşhur bir bestekâr varmış.Ankara'da, üniversitedeyken ben. Adını söylemeyelim, meşhur bir bestekâr varmış. Hem hafızmış, hem bir caminin imam ve hatibiymiş,Hem hafızmış, hem bir caminin imam ve hatibiymiş, hem sesi çok güzelmiş, hem de çok besteleri de varmış. Tamam, bak, hepsi güzel.hem sesi çok güzelmiş, hem de çok besteleri de varmış. Tamam, bak, hepsi güzel. Hafız, imam, hatip. Ama bu meslek, bu kabiliyet onu yavaş yavaş, yavaş yavaş almış,Hafız, imam, hatip. Ama bu meslek, bu kabiliyet onu yavaş yavaş, yavaş yavaş almış, kendisine çekmiş ve gayri dinî lâdinî şarkılar, türküler bestelemeye de götürmüş. kendisine çekmiş ve gayri dinî lâdinî şarkılar, türküler bestelemeye de götürmüş.

Yakışır mı hafıza lâdinî, dinî olmayan şarkılar bestelemek? Yakışır mı hafıza lâdinî, dinî olmayan şarkılar bestelemek?

Şarkı söyler miyiz biz mesela? Söylemeyiz. Müslüman söylemez. Şarkı söyler miyiz biz mesela?

Söylemeyiz. Müslüman söylemez.
İlahi söyleriz vesaire ama şarkı söylemeyiz. Niye şarkı söyledi? İlahi söyleriz vesaire ama şarkı söylemeyiz.

Niye şarkı söyledi?
Niye gayri dinî olan şeyleri yaptı? Bu musîkînin tabiatında bu vardır. Niye gayri dinî olan şeyleri yaptı? Bu musîkînin tabiatında bu vardır.

Hafızlıktan başlıyor diyorlar. Tamam, insan hafız oluyor.Hafızlıktan başlıyor diyorlar. Tamam, insan hafız oluyor. "Hafız gel." "Hafız git." "Hafız oku." "Hafız otur." "Hafız kalk, bizim meclisimize gel.""Hafız gel." "Hafız git." "Hafız oku." "Hafız otur." "Hafız kalk, bizim meclisimize gel." Hafız oluyor, gazelhan, mevlidhan....Hafız oluyor, gazelhan, mevlidhan.... Mevlüt de tabii Peygamber Efendimiz'in doğumunu anlatıyor,Mevlüt de tabii Peygamber Efendimiz'in doğumunu anlatıyor, Peygamber Efendimiz'e sevgiyi anlatıyor. "Allah adın zikredelim evvela" diye başlıyor. Peygamber Efendimiz'e sevgiyi anlatıyor. "Allah adın zikredelim evvela" diye başlıyor. Tamam, bu da güzel. Mevlüt okumaktan, gazel okumaya geçmişler. Tamam, bu da güzel. Mevlüt okumaktan, gazel okumaya geçmişler.

Efendim, eski plağı getiriyorlar ortaya, bilmem kaç devirli eski zaman plağı,Efendim, eski plağı getiriyorlar ortaya, bilmem kaç devirli eski zaman plağı, gramofonu koyuyorlar, eski usül, yandan çarklı, çevirmeli,gramofonu koyuyorlar, eski usül, yandan çarklı, çevirmeli, aman efendim hafız bilmem kimin bir gazeli var ki, sesi su gibi çağlıyor,aman efendim hafız bilmem kimin bir gazeli var ki, sesi su gibi çağlıyor, yerleri gökleri inletiyor, herkese dinletiyor filan. Ne oldu? yerleri gökleri inletiyor, herkese dinletiyor filan.

Ne oldu?

Hafız oldu gazelhan, gazelci oldu.Hafız oldu gazelhan, gazelci oldu. Ondan sonra şarkı okumaya, ondan sonra gazinolara transfer olmaya…Ondan sonra şarkı okumaya, ondan sonra gazinolara transfer olmaya… Yaa, gazinolara transfer olmaya, ondan sonra da ayyaşın, sarhoşun masadaYaa, gazinolara transfer olmaya, ondan sonra da ayyaşın, sarhoşun masada keyfi yerine gelsin diye şarkı söylemeye filan gidiyor iş. Böyle olmuş da... keyfi yerine gelsin diye şarkı söylemeye filan gidiyor iş. Böyle olmuş da...

Bir hafızı ziyarete gitmişler, böyle meşhur bir kimseyi, bizim doçent arkadaşlar.Bir hafızı ziyarete gitmişler, böyle meşhur bir kimseyi, bizim doçent arkadaşlar. O zaman demiş ki onlara; "Allah izin verirse, şu sıhhatimi, âfiyetimi bir kazanayım,O zaman demiş ki onlara;

"Allah izin verirse, şu sıhhatimi, âfiyetimi bir kazanayım,
şu yataktan bir kurtulayım, bak, bundan sonra hiç gayri dinî beste yapmayacağım,şu yataktan bir kurtulayım, bak, bundan sonra hiç gayri dinî beste yapmayacağım, hep dinî şeyleri besteleyeceğim." Ama, kalkamadı. Ama o yataktan kalkamadı. Öldü.hep dinî şeyleri besteleyeceğim." Ama, kalkamadı. Ama o yataktan kalkamadı. Öldü. Allah kusurlarını affetsin, taksiratını affetsin. Allah kusurlarını affetsin, taksiratını affetsin.

İşte büyüklerimizin sözünün doğruluğu buradan çıkıyor ortaya.İşte büyüklerimizin sözünün doğruluğu buradan çıkıyor ortaya. Yani musîkî insana zevk ve keyif veriyor. Yani musîkî insana zevk ve keyif veriyor. Zevk ve keyif de insanın gönlünde münafıklık alâmeti olan duygular uyandırıyor. Zevk ve keyif de insanın gönlünde münafıklık alâmeti olan duygular uyandırıyor. Sonunda ayakları kaydırıyor. Bataklık tarafına saplandırıyor.Sonunda ayakları kaydırıyor. Bataklık tarafına saplandırıyor. İşte, para idi, puldu, zevkti, keyifti, mehtaptı, boğazdı, gülbahçesiydi, İşte, para idi, puldu, zevkti, keyifti, mehtaptı, boğazdı, gülbahçesiydi, sümbül tarlasıydı filan derken, bakıyorsun bazı şeyler yapabiliyor. sümbül tarlasıydı filan derken, bakıyorsun bazı şeyler yapabiliyor.

Tabii bizim dinimiz böyle gayri ciddi şeylerle meşgul olmaz. Tabii bizim dinimiz böyle gayri ciddi şeylerle meşgul olmaz. Bizim dinimiz aklı başında, her ahkâmı ciddi olan bir dindir.Bizim dinimiz aklı başında, her ahkâmı ciddi olan bir dindir. İnsanları da, din adamları da böyledir. Evet camide kullanılabilir, tekkede kullanılabilir, İnsanları da, din adamları da böyledir. Evet camide kullanılabilir, tekkede kullanılabilir, ezanda kullanılabilir, Kur'ân-ı Kerîm'de kullanılabilir. O kadar. ezanda kullanılabilir, Kur'ân-ı Kerîm'de kullanılabilir. O kadar. Öyle sazlı sözlü, damburtulu zımbırtılı, tuşlu, borulu, şeyli... Bunu câiz görmemişler büyüklerimiz. Öyle sazlı sözlü, damburtulu zımbırtılı, tuşlu, borulu, şeyli... Bunu câiz görmemişler büyüklerimiz.

İşte bu hadîs-i şerîf. Şimdi bu kadar izahtan bir daha okuyalım ki iyice anlaşılsın. İşte bu hadîs-i şerîf. Şimdi bu kadar izahtan bir daha okuyalım ki iyice anlaşılsın.

Allahu Teâlâ hazretlerinin şeytanın çalgılarını dinleyenleri sevmediğini anlıyoruz bu hadîs-i şerîften.Allahu Teâlâ hazretlerinin şeytanın çalgılarını dinleyenleri sevmediğini anlıyoruz bu hadîs-i şerîften. Yani, gazinoda, pavyonda, boğazda, içki masasında, keyif âleminde bu makbul değil.Yani, gazinoda, pavyonda, boğazda, içki masasında, keyif âleminde bu makbul değil. "Kulaklarını böyle şeylerden koruyanları ayırın." diyor mahşer gününde."Kulaklarını böyle şeylerden koruyanları ayırın." diyor mahşer gününde. Şu kadarcık misk sürülse elinize, amber sürülse, aman ne güzel koku diye bayılırsınız.Şu kadarcık misk sürülse elinize, amber sürülse, aman ne güzel koku diye bayılırsınız. Bir de bu cennetin miski amberi olunca ne kadar güzel olduğu anlaşılır.Bir de bu cennetin miski amberi olunca ne kadar güzel olduğu anlaşılır. Bir de ondan yapılma, ondan meydana gelmiş bir tepenin üstüne kurulursa, miskten,Bir de ondan yapılma, ondan meydana gelmiş bir tepenin üstüne kurulursa, miskten, amberden bir tepenin üstünde... Ne kadar güzel, hoş cennet kokularının olduğunu düşünün… amberden bir tepenin üstünde... Ne kadar güzel, hoş cennet kokularının olduğunu düşünün… Onlar tepe de olduğu için manzaralıdır, cennetin her tarafı, ırmakları görünür, orada oturuyorlar.Onlar tepe de olduğu için manzaralıdır, cennetin her tarafı, ırmakları görünür, orada oturuyorlar. Sonra Allah onlara kendi hamdini, methini, senasını dinlettiriyor,Sonra Allah onlara kendi hamdini, methini, senasını dinlettiriyor, emsalsiz güzellikte nağmeler, mükâfat olarak. Tariflere sığmayan güzellikte. emsalsiz güzellikte nağmeler, mükâfat olarak. Tariflere sığmayan güzellikte.

Aynı şekilde Kur'an'ı da dinleyecekler cennette. Kim okuyacak? Aynı şekilde Kur'an'ı da dinleyecekler cennette.

Kim okuyacak?

Allahu Azîmu'ş-şân. Allahu Teâlâ hazretlerinin ağzından, ondan,Allahu Azîmu'ş-şân. Allahu Teâlâ hazretlerinin ağzından, ondan, her türlü şeyden münezzeh olan Rabbü'l-âlemîn'den dinleyecekler Kur'ân-ı Kerîm'i müslümanlar.her türlü şeyden münezzeh olan Rabbü'l-âlemîn'den dinleyecekler Kur'ân-ı Kerîm'i müslümanlar. Tabii, oradaki o dinleyişin lâhutî, ilâhî zevkine son olmayacak.Tabii, oradaki o dinleyişin lâhutî, ilâhî zevkine son olmayacak. Sonsuz bir güzellikte, sonsuz şahane bir şey içinde olacak. Sonsuz bir güzellikte, sonsuz şahane bir şey içinde olacak. Allahu Teâlâ hazretlerinin Kur'ân-ı Kerîm'ini, o kendisinin kullarına okumasını bize de duyursun. Allahu Teâlâ hazretlerinin Kur'ân-ı Kerîm'ini, o kendisinin kullarına okumasını bize de duyursun.

Selâmün kavlen min rabbi'r-rahîm. diye kullarına selam vereceği bildiriliyor.Selâmün kavlen min rabbi'r-rahîm. diye kullarına selam vereceği bildiriliyor. O selama bizi de muhatap eylesin.O selama bizi de muhatap eylesin. Bu temcidinin, tahmidinin melekler tarafından kullara duyurulduğu zaman,Bu temcidinin, tahmidinin melekler tarafından kullara duyurulduğu zaman, o misk-i amber tepeleri üzerinde onları dinlemeyi,o misk-i amber tepeleri üzerinde onları dinlemeyi, o zevkleri tatmayı da Allah cümlemize ihsan eylesin. Nasıl olacak bu? o zevkleri tatmayı da Allah cümlemize ihsan eylesin.

Nasıl olacak bu?

Dünyadaki keyif ve zevk ve eğlence çalgılarını dinlememekle olacak.Dünyadaki keyif ve zevk ve eğlence çalgılarını dinlememekle olacak. Oralardan uzak olmakla olacak. Ona göre kendimize dikkat etmemiz lazım. Oralardan uzak olmakla olacak. Ona göre kendimize dikkat etmemiz lazım.

İzâ kâne yevmü'l-kıyâmeti yakraullâhu'l-kur'âne fe-keennehüm lem yesme'ûhuİzâ kâne yevmü'l-kıyâmeti yakraullâhu'l-kur'âne fe-keennehüm lem yesme'ûhu fe-yahfezuhû'l-mu'minûne ve yensâhu'l-munâfikûn. fe-yahfezuhû'l-mu'minûne ve yensâhu'l-munâfikûn.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten yine Deylemî'nin rivayet ettiği hadîs-i şerîf. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten yine Deylemî'nin rivayet ettiği hadîs-i şerîf.

Demin söylediğim noktaya getirdi sözü.Demin söylediğim noktaya getirdi sözü. "Kıyamet günü olduğu zaman Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'i okuyacak. "Kıyamet günü olduğu zaman Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'i okuyacak. Yakraullâhu'l-kur'ân "Kur'ân-ı Kerîm'i Allah okuyacak."Yakraullâhu'l-kur'ân "Kur'ân-ı Kerîm'i Allah okuyacak." Fe-keennehüm lem yesme'ûhü. "Dinleyenler de, mahşer halkı da dinleyecekler, Fe-keennehüm lem yesme'ûhü. "Dinleyenler de, mahşer halkı da dinleyecekler, sanki hiç duymamışlar gibi hayran dinleyecekler." sanki hiç duymamışlar gibi hayran dinleyecekler."

Evet, biz dünyada hatim takip ettik, mukabele okuduk, kendimiz okuduk, dinledik vesaire filan ama,Evet, biz dünyada hatim takip ettik, mukabele okuduk, kendimiz okuduk, dinledik vesaire filan ama, oradaki o manzara, oradaki o halet, oradaki o şartlar içinde hiç duymamış gibi oradaki o manzara, oradaki o halet, oradaki o şartlar içinde hiç duymamış gibi öyle bir mest ü hayran dinleyecekler. Ve, Fe-yahfezuhû'l-mü'minûn. öyle bir mest ü hayran dinleyecekler. Ve, Fe-yahfezuhû'l-mü'minûn. "Mü'minlerin dimağlarına nakşolacak Kur'ân-ı Kerîm, ezberleyecekler.""Mü'minlerin dimağlarına nakşolacak Kur'ân-ı Kerîm, ezberleyecekler." Allah'ın o okuyuşunu kulakları duyacak, gönüllerine nakşolacak, Allah'ın o okuyuşunu kulakları duyacak, gönüllerine nakşolacak, kitabe gibi kazınacak, ezberleyecekler mü'minler. Amma Ve yensâhu'l-münâfikûn.kitabe gibi kazınacak, ezberleyecekler mü'minler. Amma Ve yensâhu'l-münâfikûn. "Münafıklar unutacaklar." Münafıklara o ezberleme şeyi olmayacak. Münafıkların cezası nedir? "Münafıklar unutacaklar." Münafıklara o ezberleme şeyi olmayacak.

Münafıkların cezası nedir?

Münafıklık ettiği için cennetin yakınına kadar getirilip ondan sonra sokulmadan götürülecek,Münafıklık ettiği için cennetin yakınına kadar getirilip ondan sonra sokulmadan götürülecek, cehenneme atılacaklar. Allah bizi halis muhlis müslümanlardan eylesin.cehenneme atılacaklar.

Allah bizi halis muhlis müslümanlardan eylesin.
İçimizde nifak alâmeti olan hiçbir şeyi bırakmasın. İçimizde nifak alâmeti olan hiçbir şeyi bırakmasın.

Peygamber Efendimiz'in mâlum, hepimizin duymuş olduğu bir hadîs-i şerîfi var; Peygamber Efendimiz'in mâlum, hepimizin duymuş olduğu bir hadîs-i şerîfi var; "Münafığın alameti üç tanedir. İzâ haddese kezebe. "Konuştuğu zaman münafık yalan söyler.""Münafığın alameti üç tanedir. İzâ haddese kezebe. "Konuştuğu zaman münafık yalan söyler." Kıvırtır, atar tutar, bir ayağının üstünde bin tane yalan kıvırttırır. Kıvırtır, atar tutar, bir ayağının üstünde bin tane yalan kıvırttırır. İzâ haddese kezebe. "Konuştuğu zaman yalan söyler." İzâ haddese kezebe. "Konuştuğu zaman yalan söyler."

Ve izâ ve'ade ahlefe. "Vaad ettiği zaman vaadinde durmaz, döner." Ve izâ ve'ade ahlefe. "Vaad ettiği zaman vaadinde durmaz, döner."

Hani pazartesi günü ne demişti, şöyle olacak, böyle olacak. Ne oldu? Yok. Hani pazartesi günü ne demişti, şöyle olacak, böyle olacak.

Ne oldu?

Yok.

Hani şunu verecektin, ne oldu? Yok. Hani şöyle yapacaktın, ne oldu? Yok. Yok. Yok..Hani şunu verecektin, ne oldu?

Yok.

Hani şöyle yapacaktın, ne oldu?

Yok. Yok. Yok..
Yani, vaadinden dönüyor, dönek. Yalancı, dönek. Ve ize'tümine hâne.Yani, vaadinden dönüyor, dönek. Yalancı, dönek.

Ve ize'tümine hâne.
"Kendisine birisi bir güvense, bir şey emanet etse, itimat etse hiyanet eder.""Kendisine birisi bir güvense, bir şey emanet etse, itimat etse hiyanet eder." İtimatı suistimal eder. Kasayı teslim edersin, parayı çalar. İtimatı suistimal eder. Kasayı teslim edersin, parayı çalar. İş verirsin, arabayı verirsin, duvara çarptırır. Yani, ne yaparsan seni pişman eder. İş verirsin, arabayı verirsin, duvara çarptırır. Yani, ne yaparsan seni pişman eder.

Neden? Münafıktır. Mü'min öyle olmayacak. Mü'min nasıl olacak? Neden?

Münafıktır.

Mü'min öyle olmayacak.

Mü'min nasıl olacak?

Aksi olacak. Konuştuğu zaman doğru konuşacak, vaad ettiği zaman vaadini yerine getirecek. Aksi olacak. Konuştuğu zaman doğru konuşacak, vaad ettiği zaman vaadini yerine getirecek.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; el-va'du ke'd-deyni. "Vaad borç gibidir."Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; el-va'du ke'd-deyni. "Vaad borç gibidir." Borcu nasıl ödemesi boynuna borçsa insanın, nasıl ödemesi lazımsa, vaadini de yerine getirecek. Borcu nasıl ödemesi boynuna borçsa insanın, nasıl ödemesi lazımsa, vaadini de yerine getirecek. Ya vaad etme, ihtiyatlı konuş ya da vaad ettin mi, vaadini yerine getir. Ya vaad etme, ihtiyatlı konuş ya da vaad ettin mi, vaadini yerine getir.

Mü'min doğru sözlüdür, vaad etti mi yapar.Mü'min doğru sözlüdür, vaad etti mi yapar. "Ben sana alt sokaktan beş katlı apartmanı vakfa vereceğim." Hani, nerede? Bekle ki gele! "Ben sana alt sokaktan beş katlı apartmanı vakfa vereceğim."

Hani, nerede?

Bekle ki gele!

Niye söyledin? Ben senden bina mı istedim? Niye vermiyorsun? Niye vaad ettin, niye vermiyorsun? Niye söyledin? Ben senden bina mı istedim? Niye vermiyorsun? Niye vaad ettin, niye vermiyorsun?

Bir de itimat olunduğu, emanet olunduğu zaman kendisine, sözünde duracak,Bir de itimat olunduğu, emanet olunduğu zaman kendisine, sözünde duracak, emanete hıyanet etmeyecek. İtimatlı, itimat edilişi pişman ettirtmeyecek. emanete hıyanet etmeyecek. İtimatlı, itimat edilişi pişman ettirtmeyecek.

Allah bizi doğru sözlü, doğru özlü müslümanlardan eylesin. Allah bizi doğru sözlü, doğru özlü müslümanlardan eylesin.

İzâ kâne ehadüküm fi'ş-şemsi fe-kalesa 'anhu'z-zilluİzâ kâne ehadüküm fi'ş-şemsi fe-kalesa 'anhu'z-zillu ve sâra ba'duhû fî'z-zılli ve ba'duhû fî'ş-şemsi fe'l-yekum. ve sâra ba'duhû fî'z-zılli ve ba'duhû fî'ş-şemsi fe'l-yekum.

Ebû Davud, Tirmizî, Beyhakî'de, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Ebû Davud, Tirmizî, Beyhakî'de, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Efendimiz'in bir tavsiyesi. Diyor ki sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri; Efendimiz'in bir tavsiyesi. Diyor ki sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri;

İzâ kâne ehadüküm fi'ş-şems. "Sizden biriniz güneşteyse."İzâ kâne ehadüküm fi'ş-şems. "Sizden biriniz güneşteyse." Fe-kalesa 'anhu'z-zillu. "Güneş onun üstünden biraz kayar, giderse." Fe-kalesa 'anhu'z-zillu. "Güneş onun üstünden biraz kayar, giderse." Ve sâra ba'duhû fî'z-zılli ve ba'duhû fî'ş-şems. "Bir kısmı güneşte kalır, bir kısmı gölgede kalırsa." Ve sâra ba'duhû fî'z-zılli ve ba'duhû fî'ş-şems. "Bir kısmı güneşte kalır, bir kısmı gölgede kalırsa." Fe'l-yekum. Kalksın." Bu durumda kalmasın, yarısı güneşte, yarısı gölgede olmasın. Fe'l-yekum. Kalksın." Bu durumda kalmasın, yarısı güneşte, yarısı gölgede olmasın. Yani, güneşteyse güneşte gölgedeyse gölgede [olsun], yarısı öyle yarısı öyle olmasın. Yani, güneşteyse güneşte gölgedeyse gölgede [olsun], yarısı öyle yarısı öyle olmasın.

Bu sıhhî bir tavsiye. Yani sıhhî bakımdan bu doğru olmaz diye Efendimiz'in tavsiyesi böyle olmuş.Bu sıhhî bir tavsiye. Yani sıhhî bakımdan bu doğru olmaz diye Efendimiz'in tavsiyesi böyle olmuş. Tabii neden yarısı güneşte olursa, yarısı gölgede olursa, nasıl bir şey olur? Tabii neden yarısı güneşte olursa, yarısı gölgede olursa, nasıl bir şey olur? Onu doktor arkadaşlarımız da biraz düşünsünler, incelesinler,Onu doktor arkadaşlarımız da biraz düşünsünler, incelesinler, neler meydana geldiğini anlamaya çalışsınlar. neler meydana geldiğini anlamaya çalışsınlar.

İzâ kâne ehadüküm 'alâ vudûin fe-ekele ta'âmen fe-lâ yetevaddau illâ enyekûne lebene'l-ibiliİzâ kâne ehadüküm 'alâ vudûin fe-ekele ta'âmen fe-lâ yetevaddau illâ enyekûne lebene'l-ibili izâ şeribtümûhü fe-temadmadû bi'l-mâ'i. izâ şeribtümûhü fe-temadmadû bi'l-mâ'i.

Ebû Ümâme el-Bahilî radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Taberânî ve başka kaynaklarda var. Ebû Ümâme el-Bahilî radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Taberânî ve başka kaynaklarda var.

"Sizden biriniz abdestliyse ve bir yemek yemişse, kalkıp tekrar abdest almasın."Sizden biriniz abdestliyse ve bir yemek yemişse, kalkıp tekrar abdest almasın. Ancak, deve sütü müstesna; deve sütü içtiyseniz kalkın ağzınızı su ile çalkalayın." diye buyurmuş. Ancak, deve sütü müstesna; deve sütü içtiyseniz kalkın ağzınızı su ile çalkalayın." diye buyurmuş.

Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinde bazı yemekler yenildiği zaman, Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinde bazı yemekler yenildiği zaman, "kalkılsın, abdest alınsın" diye tavsiyesi vardır. Çünkü eliyle yiyorlar. "kalkılsın, abdest alınsın" diye tavsiyesi vardır. Çünkü eliyle yiyorlar. Yağlı, etli pilavı avucuyla yiyor vesaire. Bu durumda yıkamadığınızı düşünün,Yağlı, etli pilavı avucuyla yiyor vesaire. Bu durumda yıkamadığınızı düşünün, bu yemekten sonra elinizi, sakalınızı, ağzınızı vesaireyi, durumun ne olacağını düşünün.bu yemekten sonra elinizi, sakalınızı, ağzınızı vesaireyi, durumun ne olacağını düşünün. Efendimiz'in böyle tavsiyeleri vardır, yani "kalksınlar, yıkasınlar" diye.Efendimiz'in böyle tavsiyeleri vardır, yani "kalksınlar, yıkasınlar" diye. Bu hadîs-i şerîf de buna bir açıklık getiriyor. "Sizden biriniz abdestli iken.." Bu hadîs-i şerîf de buna bir açıklık getiriyor.

"Sizden biriniz abdestli iken.."
Yani o "yıkayın" demek abdestiniz kaçtı mânasına değil.Yani o "yıkayın" demek abdestiniz kaçtı mânasına değil. Yani etli yemek yediğiniz zaman abdestiniz kaçtı gibi bir şey anlaşılmasın.Yani etli yemek yediğiniz zaman abdestiniz kaçtı gibi bir şey anlaşılmasın. "Sizden biriniz abdestli iken yemek yemişse, Fe-lâ yetevaddau,"Sizden biriniz abdestli iken yemek yemişse, Fe-lâ yetevaddau, yani tekrar abdest almasına lüzum yok, abdesti varsa vardır, yok sanılmasın." yani tekrar abdest almasına lüzum yok, abdesti varsa vardır, yok sanılmasın." Ama temizlik bakımından yıkanma oluyor. Ama temizlik bakımından yıkanma oluyor.

Mesela, deve sütü içmişse içinizden birisi, tabii, o yağı vesairesi insanın ağzının içine,Mesela, deve sütü içmişse içinizden birisi, tabii, o yağı vesairesi insanın ağzının içine, dudaklarına, bıyıklarına tesir eder, yapışır. O zaman çalkalayacak, temizleyecek.dudaklarına, bıyıklarına tesir eder, yapışır. O zaman çalkalayacak, temizleyecek. Yani, nezahet ve nezaket bakımından taharet olsun diyeYani, nezahet ve nezaket bakımından taharet olsun diye böyle bir çalkalamayı tavsiye ediyor Efendimiz. böyle bir çalkalamayı tavsiye ediyor Efendimiz.

Tabii bizim de yemekten evvel bir el yıkamamız vardır; sünnettir, güzeldir.Tabii bizim de yemekten evvel bir el yıkamamız vardır; sünnettir, güzeldir. Çünkü ellerimiz ne kadar kollasak, birçok yerle tutma, temas dolayısıylaÇünkü ellerimiz ne kadar kollasak, birçok yerle tutma, temas dolayısıyla üzerine pek çok kirler veyahut mikroplar almış olabilir;üzerine pek çok kirler veyahut mikroplar almış olabilir; yıkanacak ve yemekten evvelki yıkama da mümkünse havlu ile kurulanmayacak, yıkanacak ve yemekten evvelki yıkama da mümkünse havlu ile kurulanmayacak, kendi kendine tebahhur edecek, yıkamanın suyu.kendi kendine tebahhur edecek, yıkamanın suyu. O kendi kendine tebahhur edince mikroplar daha kesin ölüyor. Öyle olacak. O kendi kendine tebahhur edince mikroplar daha kesin ölüyor. Öyle olacak. Kendi kendine kuruyacak. O tebahhur etme üzerine bir şey kalmayacak inşaallah.Kendi kendine kuruyacak. O tebahhur etme üzerine bir şey kalmayacak inşaallah. Ondan sonra sofraya oturacak. Sofradan sonra da elini ağzını yıkayacak. Ondan sonra sofraya oturacak. Sofradan sonra da elini ağzını yıkayacak.

Hele namaza gelirken dişlerini misvaklarsa, ağzını çalkaladıktan sonra…Hele namaza gelirken dişlerini misvaklarsa, ağzını çalkaladıktan sonra… Ağzı çalkalamak vardır, kürdan kullanmak da vardır. Efendimiz kürdan kullanmıştır.Ağzı çalkalamak vardır, kürdan kullanmak da vardır. Efendimiz kürdan kullanmıştır. Yani bazı gıda parçaları dişlerinin arasında kalıyor. Onu da kullanması vardır. O da yapılacak.Yani bazı gıda parçaları dişlerinin arasında kalıyor. Onu da kullanması vardır. O da yapılacak. Ondan sonra misvaklanacak. Eğer misvağı yoksa parmağı ile dişlerini yine şöyle temizleyecek. Ondan sonra misvaklanacak. Eğer misvağı yoksa parmağı ile dişlerini yine şöyle temizleyecek. Tertemiz gelecek. Ağzı kokmayacak, dişleri sarı olmayacak,Tertemiz gelecek. Ağzı kokmayacak, dişleri sarı olmayacak, aralarında yemek parçaları kalmamış olacak. Ağız temiz olacak. Neden? aralarında yemek parçaları kalmamış olacak. Ağız temiz olacak.

Neden?

Ağız, Kur'ân-ı Kerîm'in telaffuz edilme yoludur. Meleklere yakın olan yerdir.Ağız, Kur'ân-ı Kerîm'in telaffuz edilme yoludur. Meleklere yakın olan yerdir. Hafaza melekleri insanın amellerini yazıyorlar, ağzın pisliğinden rahatsız olurlar.Hafaza melekleri insanın amellerini yazıyorlar, ağzın pisliğinden rahatsız olurlar. Pis kokulardan, fena kokulardan rahatsız olurlar. Pis kokulardan, fena kokulardan rahatsız olurlar. "Onları ezalandırmayın." diye de tavsiyesi var Peygamber Efendimiz'in."Onları ezalandırmayın." diye de tavsiyesi var Peygamber Efendimiz'in. Bu şeylerden dolayı onlar ezalanırlar. Bu şeylerden dolayı onlar ezalanırlar.

İzâ kâne fî-âhiri'z-zamân İzâ kâne fî-âhiri'z-zamân lâ budde li'n-nâsi fî-hâ mine'd-derâhimi ve'd-denânîri yukîmu'r-raculü bi-hâ dînehû ve dünyâhû. lâ budde li'n-nâsi fî-hâ mine'd-derâhimi ve'd-denânîri yukîmu'r-raculü bi-hâ dînehû ve dünyâhû.

el-Mikdam b. Ma'dîkerb radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş, Taberanî'nin bu hadîs-i şerîfi.8el-Mikdam b. Ma'dîkerb radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş, Taberanî'nin bu hadîs-i şerîfi.8 Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; İzâ kâne fî-âhiri'z-zamân. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

İzâ kâne fî-âhiri'z-zamân.
"Âhir zamandaki devreler olduğu zaman, dünyanın sonuna yakın zamanlar geldiği zaman,." "Âhir zamandaki devreler olduğu zaman, dünyanın sonuna yakın zamanlar geldiği zaman,." Lâ budde li'n-nâsi fî-hâ mine'd-derâhimi ve'd-denânîri. Lâ budde li'n-nâsi fî-hâ mine'd-derâhimi ve'd-denânîri. "O zaman müslümanların dinarlarının, dirhemlerinin olması biraz mecburidir." Olmalı. "O zaman müslümanların dinarlarının, dirhemlerinin olması biraz mecburidir." Olmalı. Biraz paraları, pulları olmalı diyor Peygamber Efendimiz. Neden diyor? Biraz paraları, pulları olmalı diyor Peygamber Efendimiz.

Neden diyor?

İzah edeceğim. Yukîmu'r-raculü bi-hâ dînehû. "Bu paralarla kişi dinini doğrultur."İzah edeceğim.

Yukîmu'r-raculü bi-hâ dînehû. "Bu paralarla kişi dinini doğrultur."
Ve dünyâhû. "Dünyasını doğrultur."Ve dünyâhû. "Dünyasını doğrultur." Yani hem dinî bakımdan sağlam kalır hem de dünyalık bakımından ihtiyaçlarını giderir. Yani hem dinî bakımdan sağlam kalır hem de dünyalık bakımından ihtiyaçlarını giderir.

Peki, niye âhir zamanda böyle? İlk zamanda, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin Peki, niye âhir zamanda böyle?

İlk zamanda, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin
zamanında sahâbe-i kirâmın tavrı dünyaya hiç iltifat etmemek tarzındaydı.zamanında sahâbe-i kirâmın tavrı dünyaya hiç iltifat etmemek tarzındaydı. Hiç para yanlarında bulundurmamak tarzındaydı.Hiç para yanlarında bulundurmamak tarzındaydı. Ellerine ne gelirse, hayra harcamak, sarf etmek tarzındaydı. Ellerine ne gelirse, hayra harcamak, sarf etmek tarzındaydı. Mesela binlerce altın lira veriyor halife, hoop akşam hepsini dağıtıyor.Mesela binlerce altın lira veriyor halife, hoop akşam hepsini dağıtıyor. Ertesi güne yanına para biriktirmeyi haram görürlerdi, haram. Ertesi güne yanına para biriktirmeyi haram görürlerdi, haram. Doğru görmezlerdi, yanlış görürlerdi. O zaman öyleydi. Doğru görmezlerdi, yanlış görürlerdi. O zaman öyleydi.

Ama âhir zamanda şartlar, dünya, insanlar değişecek, İslâm'a bağlılık azalacak.Ama âhir zamanda şartlar, dünya, insanlar değişecek, İslâm'a bağlılık azalacak. O zaman öyle olunca müslümanın biraz dinarı dirhemi, altın gümüş parası olması gerekecek. O zaman öyle olunca müslümanın biraz dinarı dirhemi, altın gümüş parası olması gerekecek.

Neden? Dinini koruması için. Çünkü para olmadığı zaman durum feci. Neden?

Dinini koruması için. Çünkü para olmadığı zaman durum feci.
Aç kalma, yoksul kalma tehlikesi var.Aç kalma, yoksul kalma tehlikesi var. Çünkü öteki insanlarda merhamet yok, olmayana verme yok vesaire.Çünkü öteki insanlarda merhamet yok, olmayana verme yok vesaire. O zaman kendisini korumak, dünyalığını da idare etmek bakımından biraz parasının olması lazım gelecek. O zaman kendisini korumak, dünyalığını da idare etmek bakımından biraz parasının olması lazım gelecek.

Fakat tabii parayı helalden kazanacak, helal bir şekilde kullanacak,Fakat tabii parayı helalden kazanacak, helal bir şekilde kullanacak, helal bir şekilde meşru yollara harcayacak. Haramdan kazanamaz.helal bir şekilde meşru yollara harcayacak. Haramdan kazanamaz. Vazifelerini ihmal edemez; zekâtı, öşrü, sadaka-i fıtrı, cihada vermeyi vesaireyi ihmal edemez. Vazifelerini ihmal edemez; zekâtı, öşrü, sadaka-i fıtrı, cihada vermeyi vesaireyi ihmal edemez. Sarf ettiği yerler de günah olamaz, israf olamaz. Hayra sarf edecek. Sarf ettiği yerler de günah olamaz, israf olamaz. Hayra sarf edecek.

Eskilerden, geçen gün okudum takvim yaprağında, geçen pazartesi günü okudum, Eskilerden, geçen gün okudum takvim yaprağında, geçen pazartesi günü okudum, üç gün aç kalmış dervişler. Başlarında şeyhi üç gün aç kalmışlar.üç gün aç kalmış dervişler. Başlarında şeyhi üç gün aç kalmışlar. Üçüncü gün dervişlerden bir tanesi orada bulunan bir karpuz kabuğuna elini uzatmış.Üçüncü gün dervişlerden bir tanesi orada bulunan bir karpuz kabuğuna elini uzatmış. Üçüncü gün. Karpuzun kendisi değil, kabuğu. Karpuz kabuğuna elini uzatmış.Üçüncü gün. Karpuzun kendisi değil, kabuğu. Karpuz kabuğuna elini uzatmış. Şeyhi azarlamış onu; "Sen ne sabırsız adamsın yahu. Ne tahammülsüz adamsın.Şeyhi azarlamış onu;

"Sen ne sabırsız adamsın yahu. Ne tahammülsüz adamsın.
Sen git, senin tekkede işin yok, senin dervişlik filan yapacak tahammülün yok.Sen git, senin tekkede işin yok, senin dervişlik filan yapacak tahammülün yok. Sabrın yok senin. Sen git çarşıya pazara, sen alış veriş yap!" demiş.Sabrın yok senin. Sen git çarşıya pazara, sen alış veriş yap!" demiş. Güleceğim de geldi, korktum da yani... Üç gün aç durmuş adam, karpuz kabuğuna biraz heves ediyor. Güleceğim de geldi, korktum da yani...

Üç gün aç durmuş adam, karpuz kabuğuna biraz heves ediyor.
Onu bile, "ne sabırsız adamsın sen, tahammül edemiyorsun!" diyor. Onu bile, "ne sabırsız adamsın sen, tahammül edemiyorsun!" diyor. Demek ki günlerce aç durabiliyorlar, harama el uzatmıyorlar Demek ki günlerce aç durabiliyorlar, harama el uzatmıyorlar ve bilerek kendilerini kasıyorlar, tutuyorlar. Tahammülü yoksa, "haydi sen çarşıya pazara git, ve bilerek kendilerini kasıyorlar, tutuyorlar. Tahammülü yoksa, "haydi sen çarşıya pazara git, dayanıklı bir insan değilsin sen, git para kazan da bari ye, iç.dayanıklı bir insan değilsin sen, git para kazan da bari ye, iç. Dervişlik biraz sabır işidir." diye böyle düşünmüşler.Dervişlik biraz sabır işidir." diye böyle düşünmüşler. Ne insanlar, nasıl iradelerini terbiye etmişler. Ne insanlar, nasıl iradelerini terbiye etmişler.

İzâ kâne li'r-raculü 'alâ raculin hakkun fe-ahharahû ilâ ecelihî kâne le-hû sadakatünİzâ kâne li'r-raculü 'alâ raculin hakkun fe-ahharahû ilâ ecelihî kâne le-hû sadakatün fe-in ahharahû ba'de ecelihî kâne le-hû bi-külli yevmin sadakatün. fe-in ahharahû ba'de ecelihî kâne le-hû bi-külli yevmin sadakatün.

İmran b. Husayn –sad ile- radıyallahu anh'ten Taberanî rivayet etmiş. İmran b. Husayn –sad ile- radıyallahu anh'ten Taberanî rivayet etmiş.

İzâ kâne li'r-raculü 'alâ raculin hakkun. "Bir adamın öteki adam üzerinde hakkı varsa..." İzâ kâne li'r-raculü 'alâ raculin hakkun. "Bir adamın öteki adam üzerinde hakkı varsa..." Alacağı varsa yani; bir yardım yapmış, borç vermiş, hakkı var bu adamın öteki üzerinde.Alacağı varsa yani; bir yardım yapmış, borç vermiş, hakkı var bu adamın öteki üzerinde. Fe-ahharahû ilâ ecelihî. "Hakkını çabuk almak istemez de vaad edilen müddete kadar uzatırsa..."Fe-ahharahû ilâ ecelihî. "Hakkını çabuk almak istemez de vaad edilen müddete kadar uzatırsa..." Sıkboğaz etmezse, "ver benim alacağımı, çabucak ver!" filan diye, "İşte eline para geçti ya, versene!"Sıkboğaz etmezse, "ver benim alacağımı, çabucak ver!" filan diye, "İşte eline para geçti ya, versene!" filan diye sıkıştırmazsa, müddetine kadar tehir ederse. filan diye sıkıştırmazsa, müddetine kadar tehir ederse. Kâne le-hû sadakatün. "Bu tehiri ona sadaka sevabı kazandırır."Kâne le-hû sadakatün. "Bu tehiri ona sadaka sevabı kazandırır." O müddete kadar tehir etmesi sadaka olur.O müddete kadar tehir etmesi sadaka olur. Öyle konuşmuşlar, borcu verdi, bir ay sonra o da iade edecek. Bu bir ay sadaka yazılır o verene. Öyle konuşmuşlar, borcu verdi, bir ay sonra o da iade edecek. Bu bir ay sadaka yazılır o verene. Sadaka vermiş olarak yazılır. Sadaka vermiş olarak yazılır.

Fe-in ahharahû ba'de ecelihî. "Müddeti tamam olduktan sonra da, daha tehir ederse..." Fe-in ahharahû ba'de ecelihî. "Müddeti tamam olduktan sonra da, daha tehir ederse..." Baktı adamın durumu perişan, çoluk çocuğu aç, açık, para da kazanamamış,Baktı adamın durumu perişan, çoluk çocuğu aç, açık, para da kazanamamış, kendisinin borcunu da verecek hali yok; "Eh, haydi bir ay sonra ver, sıkıştırma kendini, kendisinin borcunu da verecek hali yok; "Eh, haydi bir ay sonra ver, sıkıştırma kendini, eline imkân geçtiği zaman ver." filan diye biraz daha tehir ettiği zaman her gün için bir sadaka olur. eline imkân geçtiği zaman ver." filan diye biraz daha tehir ettiği zaman her gün için bir sadaka olur.

Burada ikincisi ile birinci cümlenin arasındaki kelimeleri kullanış tarzına bakarsak,Burada ikincisi ile birinci cümlenin arasındaki kelimeleri kullanış tarzına bakarsak, müddetine kadar ki zaman bir sadaka olur diyor, müddetinden sonra her gün için bir sadaka olur diyor.müddetine kadar ki zaman bir sadaka olur diyor, müddetinden sonra her gün için bir sadaka olur diyor. O zaman sevap daha da artıyor. Yani, her gün için o müddetine kadar ki sevabın mislini alma durumuO zaman sevap daha da artıyor. Yani, her gün için o müddetine kadar ki sevabın mislini alma durumu olacağı anlaşılıyor. Zengin insanın imtihanı, geniş insanın böyle bir şey yapması,olacağı anlaşılıyor.

Zengin insanın imtihanı, geniş insanın böyle bir şey yapması,
borçlusuna kolaylık göstermesi, hakikaten muhtaçsa doğrudur, iyi olur, sevaptır diye gösteriyor. borçlusuna kolaylık göstermesi, hakikaten muhtaçsa doğrudur, iyi olur, sevaptır diye gösteriyor.

Fakat Mecelle'de bir kâide vardır:Fakat Mecelle'de bir kâide vardır: "Ezmanın tağayyuru ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz." der Mecelle'de."Ezmanın tağayyuru ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz." der Mecelle'de. Yani zaman değişince fıkhî hükümlerde değişmeler olabilir diye bildiriyor. Yani zaman değişince fıkhî hükümlerde değişmeler olabilir diye bildiriyor.

Bu devirde borç vermenin, borç almanın şekli şemaili biraz değişmiştir. Bu devirde borç vermenin, borç almanın şekli şemaili biraz değişmiştir. Bir kere adamın elindeki borç ve alacağın ölçüsü bir kağıttır.Bir kere adamın elindeki borç ve alacağın ölçüsü bir kağıttır. Şöyle bir kağıt; üstünde bir resim var, yazılar var, bilmem ne var, rakam var. Böyle bir kağıt. Şöyle bir kağıt; üstünde bir resim var, yazılar var, bilmem ne var, rakam var. Böyle bir kağıt.

Ne bunun adı? Banknot. Ne işe yarar bu? Ne bunun adı?

Banknot.

Ne işe yarar bu?

Üstünde 1000 yazarsa 1000 oluyor, bir yazarsa bir oluyor. Üstünde 1000 yazarsa 1000 oluyor, bir yazarsa bir oluyor. İsterse resmi daha güzel olsun, 500 yazarsa 500 oluyor.İsterse resmi daha güzel olsun, 500 yazarsa 500 oluyor. İsterse rengi daha güzel olsun 100 yazarsa 100 oluyor. İsterse rengi daha güzel olsun 100 yazarsa 100 oluyor. Boyasına göre, üstüne konulan rakama göre, kağıt aynı kağıt, bir kıymet.Boyasına göre, üstüne konulan rakama göre, kağıt aynı kağıt, bir kıymet. Bu kıymet olmaz ki. Bu laf. Bu kağıt bu. Şimdi böyle olunca bu ne demek? Bu kıymet olmaz ki. Bu laf. Bu kağıt bu.

Şimdi böyle olunca bu ne demek?

Bin demek yani, ben sana bunun karşılığında şu kadar altın vereceğim demek. Bin demek yani, ben sana bunun karşılığında şu kadar altın vereceğim demek. Yüz ise onun onda biri kadar vereceğim demek. On ise onun yüzde biri kadar vereceğim demek.Yüz ise onun onda biri kadar vereceğim demek. On ise onun yüzde biri kadar vereceğim demek. Yani, mânası o. Kağıt bu, sadece söz. Devletin, yani parayı basan devletin para sahibine sözü; Yani, mânası o. Kağıt bu, sadece söz. Devletin, yani parayı basan devletin para sahibine sözü; tamam, merak etme, şu kağıdı sen bana getirdiğin zaman ben sana istediğintamam, merak etme, şu kağıdı sen bana getirdiğin zaman ben sana istediğin şu kadar parayı vereceğim demek. Yoksa bu kağıdın kendisinin bir işe yaraması yok. şu kadar parayı vereceğim demek. Yoksa bu kağıdın kendisinin bir işe yaraması yok. Kağıt kağıttır. Ama devlet buna destek verdiği için kıymet kazanıyor. Kağıt kağıttır. Ama devlet buna destek verdiği için kıymet kazanıyor.

Diyor ki devlet, hani anneler yapardı eskiden, "Evladım tamam, senin paran, şuraya sandığa koyalım,Diyor ki devlet, hani anneler yapardı eskiden, "Evladım tamam, senin paran, şuraya sandığa koyalım, dursun, yanında gezdirme, düşürürsün." filan derlerdi. dursun, yanında gezdirme, düşürürsün." filan derlerdi. Para sandıkta dururdu. Onun gibi devlet de diyor ki; "Sen o parayı ver bana." Para sandıkta dururdu. Onun gibi devlet de diyor ki;

"Sen o parayı ver bana."

Ne olacak? "Merkez bankasına koyacağım ben, duracak orada." Ne olacak?

"Merkez bankasına koyacağım ben, duracak orada."
Altınlar böyle alt katta, depoda dizilecek, pırıl pırıl göz kamaştırıcı, orada duracak. Altınlar böyle alt katta, depoda dizilecek, pırıl pırıl göz kamaştırıcı, orada duracak. Orada senin altınların da olacak. Ne olacak? "Ben sana şöyle bir kağıt vereyim.Orada senin altınların da olacak.

Ne olacak?

"Ben sana şöyle bir kağıt vereyim.
Tamam işte. Binse bin, on binse on bin, 100 binse 100 bin..." filan. Kağıt. Tamam işte. Binse bin, on binse on bin, 100 binse 100 bin..." filan. Kağıt. Mekanizma bu. Tabii bu kağıdın kuvveti kaçıyor. Ben neye benzetiyorum bunu? Mekanizma bu. Tabii bu kağıdın kuvveti kaçıyor.

Ben neye benzetiyorum bunu?

Bir teneke benzin aldınız, gittiniz yalvardınız istasyonda; "Bana bir teneke benzin ver." Bir teneke benzin aldınız, gittiniz yalvardınız istasyonda;

"Bana bir teneke benzin ver."

"Yahu ben böyle ağzı açık tenekeye benzin koymam, tehlikelidir,"Yahu ben böyle ağzı açık tenekeye benzin koymam, tehlikelidir, bir sigara içersin, patlar, etrafı yakarsın." "Yok işte ben kısa yerde hemen boşaltacağım.bir sigara içersin, patlar, etrafı yakarsın."

"Yok işte ben kısa yerde hemen boşaltacağım.
Ne olur koy..." filan. Bir teneke benzin aldı. Ne olur bu akşama? Ne olur koy..." filan.

Bir teneke benzin aldı. Ne olur bu akşama?

Ağzı açık oldu mu uçar gider bu... Ağzı açık oldu mu uçar gider bu... Tenekenin ağzı kesilmiş, kova mı bu, su mu bu; taşıdığın benzin, uçar. Tenekenin ağzı kesilmiş, kova mı bu, su mu bu; taşıdığın benzin, uçar.

Paranın da kuvveti uçuyor. Paranın da kuvveti uçup gidiyor. Bunu bilin. Paranın da kuvveti uçuyor. Paranın da kuvveti uçup gidiyor. Bunu bilin. Halkımız bilsin bunu. Paranın Ocak ayındaki kuvveti ile Aralık ayındaki kuvveti arasında ohoo... Halkımız bilsin bunu. Paranın Ocak ayındaki kuvveti ile Aralık ayındaki kuvveti arasında ohoo... ört ki ölem, öyle fark var ki, yüzde elliden fazla fark var. Değişiyor. Kim aldanıyor burada? ört ki ölem, öyle fark var ki, yüzde elliden fazla fark var. Değişiyor.

Kim aldanıyor burada?

Elinde kağıt olan aldanıyor. Elinde bu banknot olan aldanıyor. Elinde kağıt olan aldanıyor. Elinde bu banknot olan aldanıyor. İster mark olsun, ister dolar olsun, ister T.C. lirası olsun, ister ruble olsun. İster mark olsun, ister dolar olsun, ister T.C. lirası olsun, ister ruble olsun.

Bizim Orta Asya'ya gittiğimiz zaman bir dolar 35 ruble idi. Bizim Orta Asya'ya gittiğimiz zaman bir dolar 35 ruble idi. Şimdi bir dolar 1000 ruble falan ediyormuş. Ne oldu ruble? Şimdi bir dolar 1000 ruble falan ediyormuş.

Ne oldu ruble?

Tepetaklak balıklama, füze gibi var gücüyle aşağı gidiyor. Peki elinde ruble olanlar ne oldu? Tepetaklak balıklama, füze gibi var gücüyle aşağı gidiyor.

Peki elinde ruble olanlar ne oldu?

Yandı. Bunların paraları nereye gitti? Rusların merkez bankasına gitti. Yandı.

Bunların paraları nereye gitti?

Rusların merkez bankasına gitti.

Para... Komünistler bazen boşuna söylemiyorlar,Para... Komünistler bazen boşuna söylemiyorlar, "Para" diyorlar, "kapitalist sistemin sömürü aracıdır." Kim sömürülüyor? "Para" diyorlar, "kapitalist sistemin sömürü aracıdır."

Kim sömürülüyor?

Bu işi bilmeyenler sömürülüyor. Kim sömürüyor? Bu işi bilmeyenler sömürülüyor.

Kim sömürüyor?

Bu işi bilenler, dümenleri çevirenler, bankalar vesaireler sömürüyor. Bu belli bir şey. Bu işi bilenler, dümenleri çevirenler, bankalar vesaireler sömürüyor. Bu belli bir şey.

Çünkü ben bu parayla senenin başında bir buzdolabı alıyordum,Çünkü ben bu parayla senenin başında bir buzdolabı alıyordum, senenin sonunda teselli mükâfatı bir gazoz içebiliyorsun. Öyle şey olur mu? senenin sonunda teselli mükâfatı bir gazoz içebiliyorsun.

Öyle şey olur mu?

Burada bir haksızlık var, bunun telafi edilmesi veya bunun çaresini müslümanın bilmesi, bulması lazım. Burada bir haksızlık var, bunun telafi edilmesi veya bunun çaresini müslümanın bilmesi, bulması lazım.

Onun için, "Hocam" diyorlar, "Sen dolar mark alınmasına karşı mısın?" Onun için, "Hocam" diyorlar, "Sen dolar mark alınmasına karşı mısın?"

Tabii karşıyım. Niye karşı olmayayım? Çünkü sen onun enflasyonu kadar Alman hükümetine, Tabii karşıyım. Niye karşı olmayayım? Çünkü sen onun enflasyonu kadar Alman hükümetine, Amerikan hükümetine, İsviçre hükümetine yardım etmiş oluyorsun. Amerikan hükümetine, İsviçre hükümetine yardım etmiş oluyorsun.

Bir doların, bir senedeki enflasyonu yüzde kaçtır? Yüzde on birdir. Bir doların, bir senedeki enflasyonu yüzde kaçtır?

Yüzde on birdir.
Sen o zaman sen 100 dolarda 11 dolar senede Amerikan hükümetine yardım ediyorsun. Sen o zaman sen 100 dolarda 11 dolar senede Amerikan hükümetine yardım ediyorsun. Aptallığına doyma... Affedersin ama ben söylemek zorundayım bunu. Aptallığına doyma... Affedersin ama ben söylemek zorundayım bunu.

Eğer mark bulunduruyorsan, markın bir senelik enflasyonu nedir? Yüzde altı. Eğer mark bulunduruyorsan, markın bir senelik enflasyonu nedir?

Yüzde altı.

Alman hükümetine bir senede 100 markın varsa yanında, altı markını veriyorsun. Alman hükümetine bir senede 100 markın varsa yanında, altı markını veriyorsun.

Çok mu dostsun? Çok mu sana iyilik yapıyor? Ne diye kullanasın onu? Çok mu dostsun? Çok mu sana iyilik yapıyor? Ne diye kullanasın onu?

"Ben altın isterim arkadaş, başka bir şey anlamam, ben bu kağıtlardan bir şey anlamam." "Ben altın isterim arkadaş, başka bir şey anlamam, ben bu kağıtlardan bir şey anlamam." dese millet, altına dönse, bütün bu oyunlar bozulacak.dese millet, altına dönse, bütün bu oyunlar bozulacak. Çünkü altının az çok bir değer hükmü var veyahut insanın parasını böyle eskimez, Çünkü altının az çok bir değer hükmü var veyahut insanın parasını böyle eskimez, bozulmaz başka şeylerle muhafaza etmesi lazım. bozulmaz başka şeylerle muhafaza etmesi lazım.

Ben bizim dergilerimizde, bizim uzmanlarımıza, profesörlerimize yalvardım, dedim ki; Ben bizim dergilerimizde, bizim uzmanlarımıza, profesörlerimize yalvardım, dedim ki; "Şu halkımıza, şu enflasyondan canları yanmasın diye tedbir neyse söyleyin şunlara, "Şu halkımıza, şu enflasyondan canları yanmasın diye tedbir neyse söyleyin şunlara, öğretin, yazık bunlar aldatılıyor her sene…" Hacı teyzeler, hacı babalar, hacı dedeler,öğretin, yazık bunlar aldatılıyor her sene…" Hacı teyzeler, hacı babalar, hacı dedeler, sandıkta tomar tomar paralarını biriktirenler, zavallılar mahvoluyor.sandıkta tomar tomar paralarını biriktirenler, zavallılar mahvoluyor. Bankaya verse orada da mahvoluyor. Bankanın verdiği faiz enflasyon kadar, daha aşağı. Bankaya verse orada da mahvoluyor. Bankanın verdiği faiz enflasyon kadar, daha aşağı. O da bir kurtuluş değil. O da bir ayrı aldatmaca. Bunları dobra dobra konuşmak lazım.O da bir kurtuluş değil. O da bir ayrı aldatmaca. Bunları dobra dobra konuşmak lazım. Millet bilsin. Aldanmasın, hem parası var, hem aldatılıyor, hem de günaha giriyor. Millet bilsin. Aldanmasın, hem parası var, hem aldatılıyor, hem de günaha giriyor. Faiz aldığı için günaha da giriyor. Ne yapacak? Çaresini bulacak. Çare nedir? Faiz aldığı için günaha da giriyor.

Ne yapacak?

Çaresini bulacak.

Çare nedir?

Eskimeyen emtiaya parayı bağlamak. Altın gibi, bir çuval mercimek gibi, un gibi, buğday gibi; Eskimeyen emtiaya parayı bağlamak. Altın gibi, bir çuval mercimek gibi, un gibi, buğday gibi; bunlar devamlı ihtiyaç olan şeyler. Ya onlara bağlayacak ya da parasını işletecek. bunlar devamlı ihtiyaç olan şeyler. Ya onlara bağlayacak ya da parasını işletecek.

Onun için ben mesela şu anda şöyle bir hazırlık içindeyim ki, Onun için ben mesela şu anda şöyle bir hazırlık içindeyim ki, yani paraları işletecek bir kurum teşkil edelim, bir müessese kuralım;yani paraları işletecek bir kurum teşkil edelim, bir müessese kuralım; kardeşlerimiz paralarını versinler, paralar burada çalışsın,kardeşlerimiz paralarını versinler, paralar burada çalışsın, çalışmanın sonunda kâr ne ise o bölüşülsün, paralar ziyan etmesin diye düşünüyoruz. çalışmanın sonunda kâr ne ise o bölüşülsün, paralar ziyan etmesin diye düşünüyoruz.

Nereden açıldı bu kadar konu? Borç, alacak, sadaka meselesinden açıldı. Nereden açıldı bu kadar konu?

Borç, alacak, sadaka meselesinden açıldı.

Bu devirde borç isteyenler oluyor. Ama o kadar az ki iyi niyetli borç isteyenler. Bu devirde borç isteyenler oluyor. Ama o kadar az ki iyi niyetli borç isteyenler. Borç verene "illallah!" dedirtiyorlar. Borç verdi mi, verdi. Kapana kısıldı mı, kısıldı.Borç verene "illallah!" dedirtiyorlar. Borç verdi mi, verdi. Kapana kısıldı mı, kısıldı. Tamam, sen görürsün, belanı bulursun şimdi. Artık o oradan alacağını alacak diyeTamam, sen görürsün, belanı bulursun şimdi. Artık o oradan alacağını alacak diye uğraşsın, yalvarsın, yakarsın bakalım. Ne zaman alacak parasını?uğraşsın, yalvarsın, yakarsın bakalım. Ne zaman alacak parasını? Borçlu parayı ne kadar geç verirse o kadar kâr sayıyor. Borçlu parayı ne kadar geç verirse o kadar kâr sayıyor.

Ankara'da bizim komşudan, biri geldi, misafir odası takımı, yatak odası takımı, bilmem ne takımı aldı. Ankara'da bizim komşudan, biri geldi, misafir odası takımı, yatak odası takımı, bilmem ne takımı aldı. Hooop Erzincan'a, Elazığ'a, falanca yere kamyona yükledi, götürdü.Hooop Erzincan'a, Elazığ'a, falanca yere kamyona yükledi, götürdü. Senetleri imzaladı, cart cart imza... Ödemedi senetleri.Senetleri imzaladı, cart cart imza... Ödemedi senetleri. Şimdi bizim komşumuz, her zaman "selamün aleyküm" diyoruz, namazdan çıkıyoruz, Şimdi bizim komşumuz, her zaman "selamün aleyküm" diyoruz, namazdan çıkıyoruz, "nasılsın, işler nasıl?" diye soruyoruz… "nasılsın, işler nasıl?" diye soruyoruz…

Hani, "Bir dokun, bin ah işit kâse-i fağfûrdan." demiş şâir. Fağfûr "Çin" demektir. Hani, "Bir dokun, bin ah işit kâse-i fağfûrdan." demiş şâir. Fağfûr "Çin" demektir. Çin kaseleri çok meşhurmuş eskiden, bir dokunduğun zaman kaseye, tık diye çiiinnn yapıyormuş.Çin kaseleri çok meşhurmuş eskiden, bir dokunduğun zaman kaseye, tık diye çiiinnn yapıyormuş. Yani, ne diyor, memleketini, "Çinnn" diyor. Bir dokunduğun zaman çiiinnn diyormuş. Yani, ne diyor, memleketini, "Çinnn" diyor. Bir dokunduğun zaman çiiinnn diyormuş. Ama kaç defa çin çin çin…Bir dokunuyorsun bin tane ah dinliyorsun, diyor şâir. Ama kaç defa çin çin çin…Bir dokunuyorsun bin tane ah dinliyorsun, diyor şâir.

Şimdi soruyoruz komşuya; "Nasılsın hacı efendi? İşler nasıl?" Şimdi soruyoruz komşuya;

"Nasılsın hacı efendi? İşler nasıl?"

Bir ah çıkıyor ağzından, bir ateş; neredeyse ağaçları yakacak, bulutları tutuşturacak. Bir ah çıkıyor ağzından, bir ateş; neredeyse ağaçları yakacak, bulutları tutuşturacak.

Ne oldu? Malı vermiş, bir sene geçmiş, almamış. Savcılığa müracaat.Ne oldu?

Malı vermiş, bir sene geçmiş, almamış. Savcılığa müracaat.
Tamam, adam geliyor mahkemeye. Hakim diyor ki; "Bunun parasını niye vermedin?" Tamam, adam geliyor mahkemeye. Hakim diyor ki;

"Bunun parasını niye vermedin?"

"Hakim bey verecektim, niyetim iyiydi…" Yalan. Başından niyeti kötüydü. Yalan."Hakim bey verecektim, niyetim iyiydi…"

Yalan. Başından niyeti kötüydü. Yalan.
Vallahi yalan! Biliyorum. "Ödeyecektim ama ödeyemedim. Elimde de para yok. Vallahi yalan! Biliyorum.

"Ödeyecektim ama ödeyemedim. Elimde de para yok.
Canımı mı alacak? Gırtlağımı sıksın, alsın canımı isterse." Biliyor can almayacağını.Canımı mı alacak? Gırtlağımı sıksın, alsın canımı isterse."

Biliyor can almayacağını.
Azrail'e mahsus olduğunu biliyor can almanın.Azrail'e mahsus olduğunu biliyor can almanın. Bizim hacı babanın hiç can almayacağını daha da iyi biliyor. "Ödeyeceğim, taksitlere bağlansın." Bizim hacı babanın hiç can almayacağını daha da iyi biliyor.

"Ödeyeceğim, taksitlere bağlansın."

Oldu. Otuz altı ay taksit. Yani üç seneye. Ayda şu kadar, şu kadar verecek…Oldu. Otuz altı ay taksit. Yani üç seneye. Ayda şu kadar, şu kadar verecek… Dört sene sonra bizim hacı efendi sattığı oda takımlarının parasını alacak. Dört sene sonra bizim hacı efendi sattığı oda takımlarının parasını alacak. Halbuki herif onu daha ilk ayda sattı. Herif alçak. Halbuki herif onu daha ilk ayda sattı. Herif alçak. Çünkü kalleş, sahtekâr, hırsız; bilerek yapıyor bunu. Çünkü kalleş, sahtekâr, hırsız; bilerek yapıyor bunu.

Götürdü, ilk ayda sattı, parayı aldı mı? Aldı. İşletiyor mu? İşletiyor. Götürdü, ilk ayda sattı, parayı aldı mı?

Aldı.

İşletiyor mu?

İşletiyor.
İşletmese, bankaya verse bile faiz alıyor. Zaten onu kullanıyor o. E dört senede ne oluyor? İşletmese, bankaya verse bile faiz alıyor. Zaten onu kullanıyor o.

E dört senede ne oluyor?

Dört senede 100 milyon lira desek, bir sene sonunda bu 100 milyon lira 50 milyona iniyor değeri.Dört senede 100 milyon lira desek, bir sene sonunda bu 100 milyon lira 50 milyona iniyor değeri. İkinci sene sonunda 25 milyona iniyor, üçüncü sene sonunda on iki buçuk milyona iniyor, İkinci sene sonunda 25 milyona iniyor, üçüncü sene sonunda on iki buçuk milyona iniyor, dördüncü senenin sonunda altı milyona, beş milyona iniyor değeri.dördüncü senenin sonunda altı milyona, beş milyona iniyor değeri. Belki daha da tepetaklak, daha fazladır. Ben yüzde 50 enflasyonla söyledim bunu. Belki daha da tepetaklak, daha fazladır. Ben yüzde 50 enflasyonla söyledim bunu.

Yani dört senede taksitle beş milyon liraya ödeyecek.Yani dört senede taksitle beş milyon liraya ödeyecek. Yüz milyon liralık malı aldı, 100 milyon lirayı da dört sene kullanacak.Yüz milyon liralık malı aldı, 100 milyon lirayı da dört sene kullanacak. Yüz milyon lirayı bir insan dört sene yüzde 50 faize kullanırsa ne olur.Yüz milyon lirayı bir insan dört sene yüzde 50 faize kullanırsa ne olur. Bir sene sonunda 150 milyon lira olur. İki sene sonra 275 milyon lira olur.Bir sene sonunda 150 milyon lira olur. İki sene sonra 275 milyon lira olur. Üçüncü sene sonra bilmem ne olur, dördüncü sene sonra bilmem ne olur… Üçüncü sene sonra bilmem ne olur, dördüncü sene sonra bilmem ne olur…

O orada ihyâ oluyor, göbeği böyle Süleymaniye'nin kubbesi kadar kocamanlaşıyor,O orada ihyâ oluyor, göbeği böyle Süleymaniye'nin kubbesi kadar kocamanlaşıyor, berikisinin de karnı içine, gözü çukura kaçıyor, gözünden damlayacak yaş kalmıyor, berikisinin de karnı içine, gözü çukura kaçıyor, gözünden damlayacak yaş kalmıyor, evinde yiyecek aşı kalmıyor, borca batıyor. Adalet mi şimdi bu? evinde yiyecek aşı kalmıyor, borca batıyor.

Adalet mi şimdi bu?

Bu böyle oluyor. Yani piyasada durum böyle. Peki başkaları nasıl ticaret yapıyorlar? Bu böyle oluyor. Yani piyasada durum böyle.

Peki başkaları nasıl ticaret yapıyorlar?

Başkaları, Sabancı, Koç kurnaz. Sabancı, Koç ne yapıyor veya ıvır zıvır a, b, c... ne yapıor? Başkaları, Sabancı, Koç kurnaz.

Sabancı, Koç ne yapıyor veya ıvır zıvır a, b, c... ne yapıor?

Bayilerine yıl başında kağıt gönderiyor, diyor ki; Bayilerine yıl başında kağıt gönderiyor, diyor ki; "Bu sene yapacağınız siparişleri bildirin,"Bu sene yapacağınız siparişleri bildirin, ne mal istiyorsanız bizden ve yüzde yirmi beşini de yatırın." diyor. ne mal istiyorsanız bizden ve yüzde yirmi beşini de yatırın." diyor. Adam yılbaşında hesaplıyor, geçen sene on tane buzdolabı satmıştım,Adam yılbaşında hesaplıyor, geçen sene on tane buzdolabı satmıştım, bu sene daha da fazla satarım, 20 tane buzdolabı. Yüzde yirmi beşi ne kadar eder; bu sene daha da fazla satarım, 20 tane buzdolabı. Yüzde yirmi beşi ne kadar eder; beş tane buzdolabı eder. Beş tane buzdolabının parasını Ocak ayında yatırıyor. beş tane buzdolabı eder. Beş tane buzdolabının parasını Ocak ayında yatırıyor.

Buzdolapları ne zaman gelecek? Üç ay sonra gelmeye başlayacak. Buzdolapları ne zaman gelecek?

Üç ay sonra gelmeye başlayacak.
Zaten üç ayda Sabancı, Koç, o yüzde yirmi beşi üç ayda zaten çalıştırır, katlar.Zaten üç ayda Sabancı, Koç, o yüzde yirmi beşi üç ayda zaten çalıştırır, katlar. Üç ay sonra göndermeye başladığı mal zaten adamın kendi parasıyla…Üç ay sonra göndermeye başladığı mal zaten adamın kendi parasıyla… Yapılan imalat onun parasıyla… Hepsini de vermiyor, ötekisi kendi yanına kâr kalıyor. Yapılan imalat onun parasıyla… Hepsini de vermiyor, ötekisi kendi yanına kâr kalıyor.

Ondan sonra o sattıklarını da şu kadar zaman içinde parasını ödemezse,Ondan sonra o sattıklarını da şu kadar zaman içinde parasını ödemezse, kendisinde teminat parası da var, şıp kesiyor bayiliğini, teminatından da alıyor.kendisinde teminat parası da var, şıp kesiyor bayiliğini, teminatından da alıyor. Ne savcı ile uğraşıyor, ne mahkeme ile uğraşıyor, ne protesto ile uğraşıyor,Ne savcı ile uğraşıyor, ne mahkeme ile uğraşıyor, ne protesto ile uğraşıyor, tıkır tıkır paraları geliyor. Koç ve Sabancı o zaman devlete çok vergi veriyor,tıkır tıkır paraları geliyor. Koç ve Sabancı o zaman devlete çok vergi veriyor, makbul insan oluyor, vesaire oluyor. Ama öbür tarafta benim zavallı tüccar, makbul insan oluyor, vesaire oluyor. Ama öbür tarafta benim zavallı tüccar, esnaf kardeşim, parasıyla, malıyla rezil oluyor; elinin, alnının terinin emeğini alamıyor. esnaf kardeşim, parasıyla, malıyla rezil oluyor; elinin, alnının terinin emeğini alamıyor.

Türkiye'nin hali budur. Bugün Türkiye'nin ekonomik düzeni, karma ekonomik düzeniTürkiye'nin hali budur. Bugün Türkiye'nin ekonomik düzeni, karma ekonomik düzeni böyle karmakarışık bir ekonomik düzendir. Bunu söylemek zorundayız.böyle karmakarışık bir ekonomik düzendir. Bunu söylemek zorundayız. Çünkü, müslüman zulmün karşısında olacak. Zulüm var ortada.Çünkü, müslüman zulmün karşısında olacak. Zulüm var ortada. Haksızlık var, aldatmaca var. Bazısı bilmiyor, bu aldatmacanın ne olduğunu anlayamıyor.Haksızlık var, aldatmaca var. Bazısı bilmiyor, bu aldatmacanın ne olduğunu anlayamıyor. Mark alınca sanıyor ki, markı ben 100 liradan aldım, şimdi 105 lira oldu,Mark alınca sanıyor ki, markı ben 100 liradan aldım, şimdi 105 lira oldu, beş lira kâr ettim sanıyor. Hay şaşkın hay! Vay saf vay! Vay Allah'ın safı vay!beş lira kâr ettim sanıyor. Hay şaşkın hay! Vay saf vay! Vay Allah'ın safı vay! Vay Allah'ın sâfi kulu vay!.. Ondan bile zararın var ama haberin yok.Vay Allah'ın sâfi kulu vay!.. Ondan bile zararın var ama haberin yok. Onun için ne borç alan oluyor ne borç veren oluyor. Onun için ne borç alan oluyor ne borç veren oluyor.

Bir dahaki sefere de, tabii bu hacı efendinin ağzı yandı mı,Bir dahaki sefere de, tabii bu hacı efendinin ağzı yandı mı, öbür taraftaki adam verem olup kan kussa, hakikaten ihtiyacı olsa,öbür taraftaki adam verem olup kan kussa, hakikaten ihtiyacı olsa, Allah rızası için bana 1000 lira borç ver dese, yalan söylüyor; Allah rızası için bana 1000 lira borç ver dese, yalan söylüyor; valla kusura bakma, benim de ihtiyacım var da, param yok da, şuraya şöyle yapacağım da…valla kusura bakma, benim de ihtiyacım var da, param yok da, şuraya şöyle yapacağım da… Yalan. Hacının sözü yalan. Vallahi yalan, onu da biliyorum. Parası var.Yalan. Hacının sözü yalan. Vallahi yalan, onu da biliyorum. Parası var. Parası var ama ağzı yandığından veremiyor, yalan söylüyor. Parası var ama ağzı yandığından veremiyor, yalan söylüyor. Buyur; hacı efendinin de ahlâkı bozuldu, efendim borç verenin de ahlâkı bozuldu, alanın da ahlâkı bozuk. Buyur; hacı efendinin de ahlâkı bozuldu, efendim borç verenin de ahlâkı bozuldu, alanın da ahlâkı bozuk.

Sistemi görüyor musunuz? Ekonomik sistemi? Nasıl hain bir şey, yani adet hâline gelmiş. Sistemi görüyor musunuz? Ekonomik sistemi?

Nasıl hain bir şey, yani adet hâline gelmiş.

Halbuki eskiden nasıldı her şey? Fiyatlar sabitti, üretime, hakkaniyete dayalıydı, Halbuki eskiden nasıldı her şey?

Fiyatlar sabitti, üretime, hakkaniyete dayalıydı,
borç borçtu, alacak alacaktı, bitiyordu iş. borç borçtu, alacak alacaktı, bitiyordu iş.

Ben peşin parayla bir bilet almışım, Kurban bayramından 20-25 gün önce.Ben peşin parayla bir bilet almışım, Kurban bayramından 20-25 gün önce. Sonra olmamış iş. Hava şirketi hâlâ benim bilet paralarını verecek bana,Sonra olmamış iş. Hava şirketi hâlâ benim bilet paralarını verecek bana, ben de hayr u hasenâtımı yapacağım. ben de hayr u hasenâtımı yapacağım. Yani hacıları hacca götürdüğüm zaman hâsıl olan gelirden talebe okutacağım,Yani hacıları hacca götürdüğüm zaman hâsıl olan gelirden talebe okutacağım, cami tamir ettireceğim, şunu yapacağım, bunu yapacağım da hâlâ olacak.cami tamir ettireceğim, şunu yapacağım, bunu yapacağım da hâlâ olacak. Bak, Kurban bayramından sonra kaç ay geçti, hâlâ paramı alacağım. Bak, Kurban bayramından sonra kaç ay geçti, hâlâ paramı alacağım.

Böyle düzen olur mu ya? Böyle hakkaniyet olur mu? Olmaz işte. Ondan batıyor. Böyle düzen olur mu ya? Böyle hakkaniyet olur mu?

Olmaz işte. Ondan batıyor.
Bütün paralar lanetli para, haram para oluyor. Kazanç haram oluyor.Bütün paralar lanetli para, haram para oluyor. Kazanç haram oluyor. Ondan sonra ne kendisi hayrını görüyor, ne memleket hayır görüyor. Ondan sonra ne kendisi hayrını görüyor, ne memleket hayır görüyor.

Adam zengin, adam parasını Bulgaristan'da fahişelerle yiyor. Adam zengin, adam parasını Bulgaristan'da fahişelerle yiyor. Oraya götürüyor parasını, moda olmuş; Romanya'ya gidiyor, Bulgaristan'a gidiyor, içki alemlerinde,Oraya götürüyor parasını, moda olmuş; Romanya'ya gidiyor, Bulgaristan'a gidiyor, içki alemlerinde, Türkiye'de de tüketmiyor, orada harcıyor. Serbest oldu ya şimdi, dövizin girdisi çıktısı, ıvırı zıvırı. Türkiye'de de tüketmiyor, orada harcıyor. Serbest oldu ya şimdi, dövizin girdisi çıktısı, ıvırı zıvırı. Neler neler oluyor… Allah müslümanları, dürüst insanları söz sahibi eylesin. Neler neler oluyor…

Allah müslümanları, dürüst insanları söz sahibi eylesin.
Direksiyonun başına geçirsin, hakim eylesin ki bu edepsizlikler, haksızlıklar, hırsızlıklar,Direksiyonun başına geçirsin, hakim eylesin ki bu edepsizlikler, haksızlıklar, hırsızlıklar, yolsuzluklar dursun, her şey usulüne göre olsun. Fâtiha-ı şerîfe mea'l-Besmele. yolsuzluklar dursun, her şey usulüne göre olsun.

Fâtiha-ı şerîfe mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2