Namaz Vakitleri

27 Cemâziye'l-Âhir 1446
28 Aralık 2024
İmsak
06:49
Güneş
08:21
Öğle
13:11
İkindi
15:29
Akşam
17:50
Yatsı
19:17
Detaylı Arama

Şeytanın Peşinden Gitmeyin!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

4 Rebîü'l-Evvel 1421 / 06.09.1992
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.
Helâl ve Temiz Şeylerden Yeyin!, Şeytanın Adımları, Şeytan Sadece Kötülüğü Emreder, Atalarının Yolunun | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Şeytanın Peşinden Gitmeyin!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

4 Rebîü'l-Evvel 1421 / 06.09.1992
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.
Helâl ve Temiz Şeylerden Yeyin!, Şeytanın Adımları, Şeytan Sadece Kötülüğü Emreder, Atalarının Yolunun | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.

Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.

[Daha önceki sohbetlerimde] Bakara sûre-i şerîfesinin 168. âyetine kadar anlatmışım.[Daha önceki sohbetlerimde] Bakara sûre-i şerîfesinin 168. âyetine kadar anlatmışım. Şimdi 168, 169, 170 ve 171. âyet-i kerîmeler üzerinde konuşmamı yapmak istiyorum. Şimdi 168, 169, 170 ve 171. âyet-i kerîmeler üzerinde konuşmamı yapmak istiyorum. Önce âyet-i kerîmelerin mübarek metinlerini, kelimelerini okuyalım, feyizyâb olalım, sevap kazanalım.

Önce âyet-i kerîmelerin mübarek metinlerini, kelimelerini okuyalım, feyizyâb olalım, sevap kazanalım.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Yâ eyyühe'n-nâsu külû mimmâ fi'l-ardı halâlen tayyiben Yâ eyyühe'n-nâsu külû mimmâ fi'l-ardı halâlen tayyiben ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân innehû leküm aduvvün mübîn.

ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân innehû leküm aduvvün mübîn.

İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi ve'l-fahşâi ve en tekûlû ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn.

İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi ve'l-fahşâi ve en tekûlû ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn.

Bunlar 169'a kadar iki âyet-i kerîme. Önce bunlar üzerinde konuşayım.

Bunlar 169'a kadar iki âyet-i kerîme. Önce bunlar üzerinde konuşayım.

Allahu Teâlâ hazretleri bütün insanlara hitap ediyor:

Allahu Teâlâ hazretleri bütün insanlara hitap ediyor:

Yâ eyyühe'n-nâs. "Ey insanlar, Benî Âdem'in evlâtları!"

Yâ eyyühe'n-nâs. "Ey insanlar, Benî Âdem'in evlâtları!"

Bütün dünyanın memleketlerindeki, bütün yeryüzündeki insanların hepsine hitap ediyor ve buyuruyor ki;

Bütün dünyanın memleketlerindeki, bütün yeryüzündeki insanların hepsine hitap ediyor ve buyuruyor ki;

Yâ eyyühe'n-nâsu. "Ey insanlar!"

Yâ eyyühe'n-nâsu. "Ey insanlar!"

Külû. Külû, kef ile yazılınca mânası "yiyiniz" demek; emir. Kül, kef ile yazılırsa "ye" demek.Külû. Külû, kef ile yazılınca mânası "yiyiniz" demek; emir. Kül, kef ile yazılırsa "ye" demek. Kaf ile olursa, kul "söyle" demek. Demek ki kaf ile kef arasında Türkçe'de bir ayırıcı işaret yok.Kaf ile olursa, kul "söyle" demek. Demek ki kaf ile kef arasında Türkçe'de bir ayırıcı işaret yok. Bu harf kef harfi midir, kaf harfi midir, [belli değil,] Türk alfabesinde bu yok.Bu harf kef harfi midir, kaf harfi midir, [belli değil,] Türk alfabesinde bu yok. Ama İngiliz alfabesinde kef için 'k' harfi var, kaf için 'q' harfi var, bu belli. Ama İngiliz alfabesinde kef için 'k' harfi var, kaf için 'q' harfi var, bu belli. Fakat bizde bu harflerin yeni alfabeye konulması uygun görülmemiş. Eski alfabede var.Fakat bizde bu harflerin yeni alfabeye konulması uygun görülmemiş. Eski alfabede var. Arapça'da da bunların ikisi iki ayrı harf.

Arapça'da da bunların ikisi iki ayrı harf.

Bizim 'k' olarak gördüğümüz harfin Arapça'da iki ihtimal var; ya kef'dir ya kaf'dır.Bizim 'k' olarak gördüğümüz harfin Arapça'da iki ihtimal var; ya kef'dir ya kaf'dır. Bizim bir kelimenin içinde 's' olarak gördüğümüz [harf] Arapça'da, o kelime Arapça'dan gelmişse,Bizim bir kelimenin içinde 's' olarak gördüğümüz [harf] Arapça'da, o kelime Arapça'dan gelmişse, ya sin olur, ya peltek se olur, ya sad olur.ya sin olur, ya peltek se olur, ya sad olur. Bizim 'z' olarak gördüğümüz harf Arapça'da ya zel olur, ya zâ olur -re'ye benzeyen- Bizim 'z' olarak gördüğümüz harf Arapça'da ya zel olur, ya zâ olur -re'ye benzeyen- ya zı olur -tı'ya benzeyen- ya da dad olur.ya zı olur -tı'ya benzeyen- ya da dad olur. O da bazen kazıyye dediğimiz gibi, "kaza" dediğimiz kelimedeki 'z' harfi gibi dad olduğu halde 'z' okunur.O da bazen kazıyye dediğimiz gibi, "kaza" dediğimiz kelimedeki 'z' harfi gibi dad olduğu halde 'z' okunur. 'H' harfi de bazen noktasız cim'e benzeyen ha olur,'H' harfi de bazen noktasız cim'e benzeyen ha olur, bazen noktalısı hı dediğimiz hırıltılı ha olur; bunlar ayrı harf.bazen noktalısı hı dediğimiz hırıltılı ha olur; bunlar ayrı harf. Mesela hallâk dersek, "berber" mânasına gelir.Mesela hallâk dersek, "berber" mânasına gelir. Ama hı ile Hallâk dersek; o da "Yerde gökte varlıkları yaratan Cenâb-ı Hak, yaratıcı" demek olur.Ama hı ile Hallâk dersek; o da "Yerde gökte varlıkları yaratan Cenâb-ı Hak, yaratıcı" demek olur. İnsan o hı harfini çıkartmayı beceremezse yanlış bir kelime telaffuz etmiş olur. İnsan o hı harfini çıkartmayı beceremezse yanlış bir kelime telaffuz etmiş olur. Sonra mesela Hâlık derse, "yaratan" demek; hâlik derse, ince he ile,Sonra mesela Hâlık derse, "yaratan" demek; hâlik derse, ince he ile, iki gözlü he ile, "helâk olan" demek olur. Böylece tamamen zıt mânalar çıkabilir.

iki gözlü he ile, "helâk olan" demek olur. Böylece tamamen zıt mânalar çıkabilir.

Onun için, kelimelerin Arapça'da hangi harflerle yazıldığını bilen Türk edebiyatını iyi biliyor demektir,Onun için, kelimelerin Arapça'da hangi harflerle yazıldığını bilen Türk edebiyatını iyi biliyor demektir, Türkçe'yi iyi kullanıyor demektir. Ötekiler hatalı konuşmalar yapar.Türkçe'yi iyi kullanıyor demektir. Ötekiler hatalı konuşmalar yapar. Sonunda bazen komik durumlar da ortaya çıkabilir.

Sonunda bazen komik durumlar da ortaya çıkabilir.

Şimdi burada Allahu Teâlâ hazretleri; Yâ eyyühe'n-nâsu. "Ey insanlar!" Külû. "Yiyiniz." buyuruyor.

Şimdi burada Allahu Teâlâ hazretleri; Yâ eyyühe'n-nâsu. "Ey insanlar!" Külû. "Yiyiniz." buyuruyor.

Mimmâ. "O şeylerden ki..."

Min 'den' takısıdır. Mâ, "şey" demek.

Mimmâ. "O şeylerden ki..."
Mimmâ. "O şeylerden ki..."

Min 'den' takısıdır. Mâ, "şey" demek.

Mimmâ. "O şeylerden ki..."
Fi'l-ardı. "Yeryüzündedir."

"Yeryüzündeki şeylerden yiyiniz!"

Fi'l-ardı. "Yeryüzündedir."

"Yeryüzündeki şeylerden yiyiniz!"

Cenâb-ı Hak yeryüzüne yağmur yağdırıyor, bitki bitiriyor; Cenâb-ı Hak yeryüzüne yağmur yağdırıyor, bitki bitiriyor; bu bitkilerin çoğu insanların ve canlıların yaşamında kullanılıyor, yeniliyor.

"Bunları yiyiniz."

bu bitkilerin çoğu insanların ve canlıların yaşamında kullanılıyor, yeniliyor.

"Bunları yiyiniz."

Halâlen. "Helal olarak." Tayyiben. "Temiz olarak."

Halâlen. "Helal olarak." Tayyiben. "Temiz olarak."

Yenilen şeylerin sıfatlarını Allahu Teâlâ hazretleri beyan ediyor.Yenilen şeylerin sıfatlarını Allahu Teâlâ hazretleri beyan ediyor. İnsanoğlu, insanlar Allah'ın yarattıklarını yesinler; ama helal olanları yesinler, haramı yemesinler.

İnsanoğlu, insanlar Allah'ın yarattıklarını yesinler; ama helal olanları yesinler, haramı yemesinler.

Cenâb-ı Hak niçin bazı şeyleri haram kılmıştır?Cenâb-ı Hak niçin bazı şeyleri haram kılmıştır? -Bu çok önemli tabii.- Neden Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri bazı şeyleri haram kılmıştır?

-Bu çok önemli tabii.- Neden Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri bazı şeyleri haram kılmıştır?

Mesela Allahu Teâlâ hazretleri içkiyi haram kılmış.Mesela Allahu Teâlâ hazretleri içkiyi haram kılmış. "Şiddetle yasak" demek; haram, "yapılmaması gerekiyor" demek. Niye haram kılmış?

Ortada...
"Şiddetle yasak" demek; haram, "yapılmaması gerekiyor" demek. Niye haram kılmış?

Ortada...
Doktorlar da biliyor, polisler de biliyor, askerler de biliyor, yetiştiren öğretmenler de biliyor,Doktorlar da biliyor, polisler de biliyor, askerler de biliyor, yetiştiren öğretmenler de biliyor, herkes biliyor ki içki vücuda zararlı. Zararlı olduğu için, tehlikeli olduğundan İslâm bunu yasaklamış.

herkes biliyor ki içki vücuda zararlı. Zararlı olduğu için, tehlikeli olduğundan İslâm bunu yasaklamış.

Daha başka neyi yasaklamış?

Hırsızlığı yasaklamış. Adam öldürmeyi yasaklamış.
Daha başka neyi yasaklamış?

Hırsızlığı yasaklamış. Adam öldürmeyi yasaklamış.
İyi ki yasaklamış! Bir de müsaade etseydi?..

İyi ki yasaklamış! Bir de müsaade etseydi?..

Mesela eski Yunanlılar'da, Atinalılar'da, Ispartalılar'daMesela eski Yunanlılar'da, Atinalılar'da, Ispartalılar'da -Isparta bizim Türkiye'deki Göller bölgesindeki Isparta değil,-Isparta bizim Türkiye'deki Göller bölgesindeki Isparta değil, herhalde Makedonya taraflarında bulunan Isparta- birisi hırsızlık yapar da çaktırmadan,herhalde Makedonya taraflarında bulunan Isparta- birisi hırsızlık yapar da çaktırmadan, anlaşılmadan bu işi becerirse, "Aferin!" denilirmiş. Yakalanırsa, "Tuh! Yakalandı!" diye ayıp sayılırmış.anlaşılmadan bu işi becerirse, "Aferin!" denilirmiş. Yakalanırsa, "Tuh! Yakalandı!" diye ayıp sayılırmış. Öteki türlü ayıp sayılmazmış.

Toplumların ahlâk görüşleri farklı oluyor.
Öteki türlü ayıp sayılmazmış.

Toplumların ahlâk görüşleri farklı oluyor.
İslâm [bunları] haram kılmış. Başkasının hakkını yemek haram; yetimin malını, dulun malını yemek haram...İslâm [bunları] haram kılmış. Başkasının hakkını yemek haram; yetimin malını, dulun malını yemek haram... Gayet güzel! Haksız yere, alın teri dökmeden, beleşten, bedavadan başkasının sırtından geçinmek haram.Gayet güzel! Haksız yere, alın teri dökmeden, beleşten, bedavadan başkasının sırtından geçinmek haram. Ondan dolayı faiz haram.Ondan dolayı faiz haram. Birisinin emeği var, ötekisinin sadece parasına kuvvet; o paradan dolayı [zahmetsiz, risksiz para kazanıyor.]Birisinin emeği var, ötekisinin sadece parasına kuvvet; o paradan dolayı [zahmetsiz, risksiz para kazanıyor.] Ticaret olsa, kâr zarar imkânı ve ihtimali olduğundan ortaklık olur.Ticaret olsa, kâr zarar imkânı ve ihtimali olduğundan ortaklık olur. İslâm'da emek ve sermaye ortaklığı câiz.İslâm'da emek ve sermaye ortaklığı câiz. Ama sermayenin olduğu yerden oturup da, işçiyi çalıştırıp da berikisinin doğrudan doğruya onu sömürmesini,Ama sermayenin olduğu yerden oturup da, işçiyi çalıştırıp da berikisinin doğrudan doğruya onu sömürmesini, bedavadan alın teri dökmeden almasını, herhangi bir tehlikeye, riske girmeden kazanmasını İslâm uygun görmemiş.bedavadan alın teri dökmeden almasını, herhangi bir tehlikeye, riske girmeden kazanmasını İslâm uygun görmemiş. Zinâ haram; nesli korumak için, aileyi korumak için, kadınları korumak için, ahlâkı korumak için...Zinâ haram; nesli korumak için, aileyi korumak için, kadınları korumak için, ahlâkı korumak için... Daha başka neleri haram kıldıysa hepsi güzel.Daha başka neleri haram kıldıysa hepsi güzel. Yenilecek şeyler de insana zararlı, vücuda zararlı, akla zararlı ise, o zaman haram oluyor.

Yenilecek şeyler de insana zararlı, vücuda zararlı, akla zararlı ise, o zaman haram oluyor.

Tayyiben. Bir helal olacak, bir de tayyip olacak. Yani iyi olacak, hoş olacak, pis kötü olmayacak.

Tayyiben. Bir helal olacak, bir de tayyip olacak. Yani iyi olacak, hoş olacak, pis kötü olmayacak.

Yenilecek şeylerin bir kısmı haddi zâtında, mahiyeti itibariyle pistir. Yani pis maddeden oluşmuştur.Yenilecek şeylerin bir kısmı haddi zâtında, mahiyeti itibariyle pistir. Yani pis maddeden oluşmuştur. Onun için, onun yenmesi sağlığa, vücuda zararlı olduğundan, pis olduğundan İslâm onu yasaklamıştır.Onun için, onun yenmesi sağlığa, vücuda zararlı olduğundan, pis olduğundan İslâm onu yasaklamıştır. Yenilmesi uygun olmaz. Bazen de haddi zâtında pis olmasa bile, şeriat nokta-i nazarından [necistir.]Yenilmesi uygun olmaz. Bazen de haddi zâtında pis olmasa bile, şeriat nokta-i nazarından [necistir.] Tertemiz usullerle hazırlansa bile İslâm yine pis saymıştır.Tertemiz usullerle hazırlansa bile İslâm yine pis saymıştır. Mesela alkol öyledir, içki öyledir; necistir, insanın üstüne damlasa yıkanması lazım.Mesela alkol öyledir, içki öyledir; necistir, insanın üstüne damlasa yıkanması lazım. Önde giden arabadan fıçı düşse, yola saçılsa, suları üstüne sıçrasa o elbiseyi yıkamak lazım.Önde giden arabadan fıçı düşse, yola saçılsa, suları üstüne sıçrasa o elbiseyi yıkamak lazım. Çünkü pistir, necistir, istediği kadar sıhhî usullere uygun yapılmış olsun, şeriat bakımından pis oluyor.

Çünkü pistir, necistir, istediği kadar sıhhî usullere uygun yapılmış olsun, şeriat bakımından pis oluyor.

Demek ki Allah insanlara yeryüzünde kendisine rızık olarak,Demek ki Allah insanlara yeryüzünde kendisine rızık olarak, nimet olarak yarattığı şeyleri yemesine müsaade ediyor;nimet olarak yarattığı şeyleri yemesine müsaade ediyor; ama helal [olsun,] haram olmasın, tayyip olsun, yani temiz olsun, pis olmasın. Ne kadar güzel...ama helal [olsun,] haram olmasın, tayyip olsun, yani temiz olsun, pis olmasın. Ne kadar güzel... Tabii helal olması çok önemli... Gidip de başkasının bahçesinden kıpkırmızı, güzel elmayı alırsan haram olur.Tabii helal olması çok önemli... Gidip de başkasının bahçesinden kıpkırmızı, güzel elmayı alırsan haram olur. Çünkü onun malıdır, onun emeğidir; senin onu koparman [doğru olmaz.]Çünkü onun malıdır, onun emeğidir; senin onu koparman [doğru olmaz.] Sonunda o gidecek, bakacak, tarlasında mahsul yok, çalınmış; üzülür.

Sonunda o gidecek, bakacak, tarlasında mahsul yok, çalınmış; üzülür.

Bizim köyde zavallı köylü akşama kadar elleri donarak çuvalı topluyor, kenara koyuyor.Bizim köyde zavallı köylü akşama kadar elleri donarak çuvalı topluyor, kenara koyuyor. Sabahleyin traktör geçerken buradan yedi çuval toplanmış zeytini alacak,Sabahleyin traktör geçerken buradan yedi çuval toplanmış zeytini alacak, fabrikaya götürecek, tartacak, parasını alacak. Bir senelik emeği zavallının...fabrikaya götürecek, tartacak, parasını alacak. Bir senelik emeği zavallının... Hırsız geliyor geceleyin, çuvalları [alıp gidiyor.] Bizim oralarda alışkın değil millet...Hırsız geliyor geceleyin, çuvalları [alıp gidiyor.] Bizim oralarda alışkın değil millet... Yani hırsızlık yok, kapılara kilit vurulmaz, çuvallar dışarıda durur.Yani hırsızlık yok, kapılara kilit vurulmaz, çuvallar dışarıda durur. Açıkgöz geliyor, çuvalları alıyor alıyor... Bir çuval artık ne kadar paraysa... Götürüyor, satıyor.Açıkgöz geliyor, çuvalları alıyor alıyor... Bir çuval artık ne kadar paraysa... Götürüyor, satıyor. Adamcağızın ciğeri parçalanıyor, yüreği parçalanıyor...Adamcağızın ciğeri parçalanıyor, yüreği parçalanıyor... Zaten fakir köylü, mahsulü de çalınmış oluyor. Hırsızlama olduğundan, çalma olduğundanZaten fakir köylü, mahsulü de çalınmış oluyor. Hırsızlama olduğundan, çalma olduğundan temiz de olsa,temiz de olsa, güzel de olsa haram olduğundan uygun olmuyor.

güzel de olsa haram olduğundan uygun olmuyor.

Bir de Cenâb-ı Hak; "Pis olan şeyleri yemeyin!Helalinden yiyin ve hoş olan şeylerden yiyin!" diyor.

Bir de Cenâb-ı Hak; "Pis olan şeyleri yemeyin!Helalinden yiyin ve hoş olan şeylerden yiyin!" diyor.

Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân.Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân. "Şeytanın hatvelerine, adımlarına ayak uydurup peşinden gitmeyin!" buyuruyor.

"Şeytanın hatvelerine, adımlarına ayak uydurup peşinden gitmeyin!" buyuruyor.

Bunun açıklamasını yapacağım ama bu arada bir hadîs-i şerîfi nakletmek istiyorum, Sahîh-i Müslim'den.Bunun açıklamasını yapacağım ama bu arada bir hadîs-i şerîfi nakletmek istiyorum, Sahîh-i Müslim'den. Allahu Teâlâ hazretleri buyurmuş ki;

Allahu Teâlâ hazretleri buyurmuş ki;

Yekûlu'llâhu teâlâ: İnne külle mâlin menahtuhû ibâdî fe-hüve halâlün lehüm.Yekûlu'llâhu teâlâ: İnne külle mâlin menahtuhû ibâdî fe-hüve halâlün lehüm. "Kullarıma verdiğim her mal, koyun, deve [vesaire] helaldir.""Kullarıma verdiğim her mal, koyun, deve [vesaire] helaldir." Ve innî halaktu ibâdî hunefâe.Ve innî halaktu ibâdî hunefâe. "Ben kullarımı Hakk'a itaatli, haram yemeyen, hayra meyilli, hanif kimseler olarak yarattım.""Ben kullarımı Hakk'a itaatli, haram yemeyen, hayra meyilli, hanif kimseler olarak yarattım." Fe-câethümü'ş-şeyâtînu. "Şeytanlar onlara geldiler."Fe-câethümü'ş-şeyâtînu. "Şeytanlar onlara geldiler." Fe'ctâlethüm an dinîhim. "Dinlerinden kandırıp çevirdiler." Fe'ctâlethüm an dinîhim. "Dinlerinden kandırıp çevirdiler." Ve harramet aleyhim mâ ahleltu lehüm. "Benim onlara helal kıldığım şeyleri onlar haramlaştırdılar."

Ve harramet aleyhim mâ ahleltu lehüm. "Benim onlara helal kıldığım şeyleri onlar haramlaştırdılar."

Bunun sebebini, bu hadîs-i şerîfte neleri haramlaştırdıkları kastediliyor, onu söyleyeceğim.

Bunun sebebini, bu hadîs-i şerîfte neleri haramlaştırdıkları kastediliyor, onu söyleyeceğim.

Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân. Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân. "Şeytanın peşine takılmayın, ona itaat etmeyin, onun izinden gitmeyin! "Şeytanın peşine takılmayın, ona itaat etmeyin, onun izinden gitmeyin! [Adımlarınızı] onun adımlarına uydurmayın, izine basa basa gitmeyin!" diye buyuruyor.

[Adımlarınızı] onun adımlarına uydurmayın, izine basa basa gitmeyin!" diye buyuruyor.

Şeytanlar demek ki insanları kandırmışlar. Onlara kanmamalarını Cenâb-ı Hak Teâlâ emrediyor.

Şeytanlar demek ki insanları kandırmışlar. Onlara kanmamalarını Cenâb-ı Hak Teâlâ emrediyor.

Şimdi okuyoruz, başka âyet-i kerîmelerde de ileride gelecek.Şimdi okuyoruz, başka âyet-i kerîmelerde de ileride gelecek. Araplar kendi kendilerine bazı helal hayvanları haramlaştırmışlar.Araplar kendi kendilerine bazı helal hayvanları haramlaştırmışlar. Mesela kendi aralarında Bahîra, Vasîle, Sâibe ismini verdikleri bazı hayvanları,Mesela kendi aralarında Bahîra, Vasîle, Sâibe ismini verdikleri bazı hayvanları, kendi aralarında "Bunları yemek haramdır." demişler, [haramlaştırmışlar.] Cahiliye devrinin âdeti...kendi aralarında "Bunları yemek haramdır." demişler, [haramlaştırmışlar.] Cahiliye devrinin âdeti... Bakıyoruz lügate; Bahîra ne demek?Bakıyoruz lügate; Bahîra ne demek? "Üç defa peş peşe veya şu kadar defa peş peşe dişi yavru doğuran deve" demekmiş."Üç defa peş peşe veya şu kadar defa peş peşe dişi yavru doğuran deve" demekmiş. Onlar her deveye, her nesline, her kuşağına ayrı isim veriyorlar.Onlar her deveye, her nesline, her kuşağına ayrı isim veriyorlar. Kendi dillerinin kuralı, dil mantıkları neyse...Kendi dillerinin kuralı, dil mantıkları neyse... Peş peşe hep dişi doğurmuşsa; "Aferin bu hayvana!" [deyip] salıveriyorlar, yük yüklemiyorlar,Peş peşe hep dişi doğurmuşsa; "Aferin bu hayvana!" [deyip] salıveriyorlar, yük yüklemiyorlar, sütünü sağmıyorlar,hayvan dokunulmazlık kazanıyor. "Bunun etini yemek haram!" diyorlar.sütünü sağmıyorlar,hayvan dokunulmazlık kazanıyor. "Bunun etini yemek haram!" diyorlar. Niye haram olsun? İnsanlar için Allahu Teâlâ hazretleri helal kılmış, deve eti helal.Niye haram olsun? İnsanlar için Allahu Teâlâ hazretleri helal kılmış, deve eti helal. Ama böyle bir âdeti kim çıkarmışsa, "haramdır" diye [etini yemiyorlar.]Ama böyle bir âdeti kim çıkarmışsa, "haramdır" diye [etini yemiyorlar.] Sonra, aynı şekilde Sâibe; "on defa peş peşe yavru veren deve". Sonra, aynı şekilde Sâibe; "on defa peş peşe yavru veren deve". "Aferin! Hadi bunu da salıverelim, dokunmayalım, bu da serbest olsun." gibi onun da etini yememişler."Aferin! Hadi bunu da salıverelim, dokunmayalım, bu da serbest olsun." gibi onun da etini yememişler. Vasîle; "peşpeşe yine şu kadar yavru doğuran, kendi yavrusunun yavrusunu gören hayvan".Vasîle; "peşpeşe yine şu kadar yavru doğuran, kendi yavrusunun yavrusunu gören hayvan". "Onun da eti yenmez." Onu yasaklamışlar, bunu yasaklamışlar..."Onun da eti yenmez." Onu yasaklamışlar, bunu yasaklamışlar... Sonra, "Erkekler şuraları yiyebilir, kadınlar şuraları yiyebilir.Sonra, "Erkekler şuraları yiyebilir, kadınlar şuraları yiyebilir. Erkeklerin yediği şu kısımları kadınlar yiyemez." gibi birtakım saçma sapan kurallar koymuşlar. Erkeklerin yediği şu kısımları kadınlar yiyemez." gibi birtakım saçma sapan kurallar koymuşlar. Onlar kastedilmiş olabilir.

Onlar kastedilmiş olabilir.

Bu âyet-i kerîmede de; Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân [buyuruluyor.]Bu âyet-i kerîmede de; Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân [buyuruluyor.] Hatve, "adım atmak" demek. Hatve, "adım atmak" demek. Hutve de, "atılan adım" demek. Hutuvât da, "hutveler" yani "adımlar" mânasına geliyor.Hutve de, "atılan adım" demek. Hutuvât da, "hutveler" yani "adımlar" mânasına geliyor. "Şeytanın adımlarına tâbi olmayınız"dan maksat da; "Şeytanın peşinden gitmeyin!" demek."Şeytanın adımlarına tâbi olmayınız"dan maksat da; "Şeytanın peşinden gitmeyin!" demek. Bir de bu şeytan insanları doğrudan doğruya çok büyük günah işletmeye kandıramazsa Bir de bu şeytan insanları doğrudan doğruya çok büyük günah işletmeye kandıramazsa kademe kademe kandırıyor. [Hutve] "kademeler" mânasına da gelebilir.kademe kademe kandırıyor. [Hutve] "kademeler" mânasına da gelebilir. Nitekim o hususta da bir hadîs-i şerîf okuyacağım:

Nitekim o hususta da bir hadîs-i şerîf okuyacağım:

Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh hazretlerine tuz ve deve memesi yağı getirilmiş.Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh hazretlerine tuz ve deve memesi yağı getirilmiş. Lügate baktım, kelime o mânaya geliyor. Ben tabii kasaplık hayvanların parçalarının isimlerini bilemem.Lügate baktım, kelime o mânaya geliyor. Ben tabii kasaplık hayvanların parçalarının isimlerini bilemem. Ama lügatte okudum. Tuz ile deve yağı getirtmişler. Buradaki arkadaşlarıma da sordum:Ama lügatte okudum. Tuz ile deve yağı getirtmişler. Buradaki arkadaşlarıma da sordum: "Bu meme yağı Türkiye'de yeniliyor mu?" "Yenilir, kuyruk yağından daha yumuşak olur."Bu meme yağı Türkiye'de yeniliyor mu?" "Yenilir, kuyruk yağından daha yumuşak olur. Eritirler, yemeklere katarlar." dediler. Eritirler, yemeklere katarlar." dediler. Tabii Arabistan mahrumiyet bölgesi, hayvanın hiçbir yerini ziyan etmemeye çalışırlar.Tabii Arabistan mahrumiyet bölgesi, hayvanın hiçbir yerini ziyan etmemeye çalışırlar. Abdullah b. Mes'ûd da fıkhı çok iyi bilen, Kur'ân-ı Kerîm'i çok iyi bilen bir sahabi, radıyallahu anh,Abdullah b. Mes'ûd da fıkhı çok iyi bilen, Kur'ân-ı Kerîm'i çok iyi bilen bir sahabi, radıyallahu anh, Allah şefaatine erdirsin. Ona ikrâm olarak getirilmiş. Yağ ama deve memesi yağı... Tuz getirilmiş.

Allah şefaatine erdirsin. Ona ikrâm olarak getirilmiş. Yağ ama deve memesi yağı... Tuz getirilmiş.

Fe-ceale ye'külü. Yemeye başlamış. Fe-ceale ye'külü. Yemeye başlamış. Karnı aç; yağı bulmuş, ekmeği bulmuş, tuzu bulmuş, yemeye başlamış. -Âfiyet olsun.Karnı aç; yağı bulmuş, ekmeği bulmuş, tuzu bulmuş, yemeye başlamış. -Âfiyet olsun. İkram edenden Allah razı olsun, yiyenden Allah razı olsun.-İkram edenden Allah razı olsun, yiyenden Allah razı olsun.- O zaman adamın birisi kalkmış oradan ve gitmeye girişmiş. Abdullah b. Mes'ûd da demiş ki;

O zaman adamın birisi kalkmış oradan ve gitmeye girişmiş. Abdullah b. Mes'ûd da demiş ki;

"Yetişin arkadaşınıza, durdurun şunu. Nereye gidiyor?"

"Yetişin arkadaşınıza, durdurun şunu. Nereye gidiyor?"

"O da yesin." diye istiyor, ikrâm etmek istiyor.

O adam da demiş ki;

"O da yesin." diye istiyor, ikrâm etmek istiyor.

O adam da demiş ki;

Lâ urîduhû. "Ben bu yiyeceği yemek istemiyorum."

O yağı, o tuzu yemek istemediğini söylemiş.

Lâ urîduhû. "Ben bu yiyeceği yemek istemiyorum."

O yağı, o tuzu yemek istemediğini söylemiş.

Onun üzerine Abdullah b. Mes'ûd sormuş:

Onun üzerine Abdullah b. Mes'ûd sormuş:

E sâimün ente? "Sen oruçlu musun bugün? Niye yemek istemiyorsun? İşte Allah'ın bir gıdası gelmiş, ye."

E sâimün ente? "Sen oruçlu musun bugün? Niye yemek istemiyorsun? İşte Allah'ın bir gıdası gelmiş, ye."

Kâle: Lâ! "Hayır, oruçlu değilim."

Kâle: Lâ! "Hayır, oruçlu değilim."

Kâle: Femâ şe'nüke? "O zaman derdin ne, ne sebeple yemiyorsun? İşin mahiyeti ne?" diye sormuş.

Kâle: Femâ şe'nüke? "O zaman derdin ne, ne sebeple yemiyorsun? İşin mahiyeti ne?" diye sormuş.

Kâle: Harramtu en âküle dır'an ebedâ.Kâle: Harramtu en âküle dır'an ebedâ. "Ben ömür boyu deve memesi yağı yememeyi kararlaştırdım, kendime bunu haram kıldım." demiş.

"Ben ömür boyu deve memesi yağı yememeyi kararlaştırdım, kendime bunu haram kıldım." demiş.

O zaman Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh: -tefsiri çok iyi bilen, bu bizim okuduğumuz,O zaman Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh: -tefsiri çok iyi bilen, bu bizim okuduğumuz, izah ettiğimiz âyetleri çok iyi bilen, tefsir bilgisiyle tanınmış bir sahabi- Hâzâ min hutuvâti'ş-şeytân.izah ettiğimiz âyetleri çok iyi bilen, tefsir bilgisiyle tanınmış bir sahabi- Hâzâ min hutuvâti'ş-şeytân. "Bu şeytanın kademe kademe insanı aldatmasıdır." demiş.

"Bu şeytanın kademe kademe insanı aldatmasıdır." demiş.

Şeytan böyle yasak olmayan şeye bir yasak koyar, ondan sonra bir yasak daha koyar,Şeytan böyle yasak olmayan şeye bir yasak koyar, ondan sonra bir yasak daha koyar, bir yasak daha koyar... "Onu yeme, bunu yeme..." En sonunda insan ne yapar?

bir yasak daha koyar... "Onu yeme, bunu yeme..." En sonunda insan ne yapar?

Çıldırır. Herkes sofraya oturur, önüne konan yemeği yerken bu onu yemez, bunu yemez...

Çıldırır. Herkes sofraya oturur, önüne konan yemeği yerken bu onu yemez, bunu yemez...

Ben Almanya'da arkadaşlardan duydum, birileri salamura zeytin yemiyor. Çok takvalı imişler...

Ben Almanya'da arkadaşlardan duydum, birileri salamura zeytin yemiyor. Çok takvalı imişler...

Niye yemiyorsun; zeytin mübarek bir ağaç, meyvesi de makbul. Salamura da tuzun içine konulan zeytin...

Niye yemiyorsun; zeytin mübarek bir ağaç, meyvesi de makbul. Salamura da tuzun içine konulan zeytin...

Niye yemiyorlarmış?

"Belki salamura suyunun içine ya bir böcek, ya bir hayvan düştüyse..."

Niye yemiyorlarmış?

"Belki salamura suyunun içine ya bir böcek, ya bir hayvan düştüyse..."

Be mübarek, Allah akıl versin!Be mübarek, Allah akıl versin! O zaman su da içme; suyun içine belki bir şey düşmüştür, havuzun içine bir şey düşmüştür.O zaman su da içme; suyun içine belki bir şey düşmüştür, havuzun içine bir şey düşmüştür. Musluğun içinde belki bir şey vardır. Böyle ihtimal üzerine yememek olur mu?

Bu da şeytanın bir hutvesi.

Musluğun içinde belki bir şey vardır. Böyle ihtimal üzerine yememek olur mu?

Bu da şeytanın bir hutvesi.

Birilerini duydum, beyaz peynir yemiyorlarmış. Neden yemiyorlarmış?

Birilerini duydum, beyaz peynir yemiyorlarmış. Neden yemiyorlarmış?

Çünkü beyaz peynirin mayasında şüpheler varmış.

Çünkü beyaz peynirin mayasında şüpheler varmış.

Olabilir, belki haram bir madde katıldıysa yenmez. Alim kimselere sorduk.Olabilir, belki haram bir madde katıldıysa yenmez. Alim kimselere sorduk. Onlar dediler ki; Peygamber Efendimiz'e Şam tarafından bir miktar beyaz peynir getirildi,Onlar dediler ki; Peygamber Efendimiz'e Şam tarafından bir miktar beyaz peynir getirildi, Peygamber Efendimiz yemeye başladı. Birileri de demiş ki;

Peygamber Efendimiz yemeye başladı. Birileri de demiş ki;

"Yâ Resûlallah, onun mayası şöyledir böyledir..."

Efendimiz yine yemeye devam etmiş.
"Yâ Resûlallah, onun mayası şöyledir böyledir..."

Efendimiz yine yemeye devam etmiş.
Çünkü o madde maya değil. Maya o maddeyi oluşturuyor.Çünkü o madde maya değil. Maya o maddeyi oluşturuyor. Maddenin tabiatı tagayyür ettiği zaman bir mahzur kalmaz.Maddenin tabiatı tagayyür ettiği zaman bir mahzur kalmaz. Onun için yemeye devam etmiş. Demek ki yenilebilir.

Onun için yemeye devam etmiş. Demek ki yenilebilir.

Anlaşılıyor ki salamura zeytin de yenilir; ama yemeyenler çıkıyor.Anlaşılıyor ki salamura zeytin de yenilir; ama yemeyenler çıkıyor. Beyaz peynir de yenebilir; ama yemeyenler çıkıyor. Beyaz peynir de yenebilir; ama yemeyenler çıkıyor. İnsanları salıverirsen sonunda "Allah'tan korkuyoruz, ibadet ediyoruz..." diye İnsanları salıverirsen sonunda "Allah'tan korkuyoruz, ibadet ediyoruz..." diye her şeyi haram ede haram ede...

Hatta sahabeden bazıları ne demiş?

her şeyi haram ede haram ede...

Hatta sahabeden bazıları ne demiş?

"Ben geceleri ebediyen uyku uyumayacağım, hep ibadet edeceğim."

"Ben geceleri ebediyen uyku uyumayacağım, hep ibadet edeceğim."

Allahu Teâlâ hazretleri; ve cealnâ nevmeküm sübâtâ buyuruyor.Allahu Teâlâ hazretleri; ve cealnâ nevmeküm sübâtâ buyuruyor. Cenâb-ı Hak geceyi insanlar istirahat etsinler diye halk etmiş.Cenâb-ı Hak geceyi insanlar istirahat etsinler diye halk etmiş. İnsanlar istirahat ediyor, sen niye uyumayacaksın?

"İbadet edeceğim, günahım çok."

İnsanlar istirahat ediyor, sen niye uyumayacaksın?

"İbadet edeceğim, günahım çok."

Geceleyin kalkarsın, teheccüd namazı kılarsın; ama Peygamber Efendimiz nasıl yapmışsaGeceleyin kalkarsın, teheccüd namazı kılarsın; ama Peygamber Efendimiz nasıl yapmışsa sen de öyle yap, gece uyumuşsa sen de uyu.

O hiç uyumamaya çalışmış; bu aşırılık.

Birisi demiş ki;

sen de öyle yap, gece uyumuşsa sen de uyu.

O hiç uyumamaya çalışmış; bu aşırılık.

Birisi demiş ki;

"Ben kadınlarla evlenmeyeceğim!"

Niye?

"Ben kadınlarla evlenmeyeceğim!"

Niye?

"Kadın olursa, çoluk çocuk olursa insan kulluğunu, ibadetini tam yapamaz."

"Kadın olursa, çoluk çocuk olursa insan kulluğunu, ibadetini tam yapamaz."

Peygamber Efendimiz hem evlenmiş hem çoluk çocuk sahibi olmuş hem peygamberliğini yapmış.Peygamber Efendimiz hem evlenmiş hem çoluk çocuk sahibi olmuş hem peygamberliğini yapmış. Sen niye sünnete aykırı yol çıkartıyorsun?

Nikâhlanmak Peygamber Efendimiz'in sünneti.
Sen niye sünnete aykırı yol çıkartıyorsun?

Nikâhlanmak Peygamber Efendimiz'in sünneti.
Hiç kimse evlenmezse insan nesli 50 yılda, 100 yılda yeryüzünden kesilir.Hiç kimse evlenmezse insan nesli 50 yılda, 100 yılda yeryüzünden kesilir. Hiç kimse evlenmezse, onların çocukları olmazsa en sonuncusu da öldükten sonra yeryüzünde insan kalmaz.Hiç kimse evlenmezse, onların çocukları olmazsa en sonuncusu da öldükten sonra yeryüzünde insan kalmaz. Mantık mı?

Yaptığı şey yanlış. Tabii Peygamber Efendimiz onu da yasaklamış, hem de şiddetle.
Mantık mı?

Yaptığı şey yanlış. Tabii Peygamber Efendimiz onu da yasaklamış, hem de şiddetle.
En çok kızdığı olaylardan birisi.

En çok kızdığı olaylardan birisi.

Birisi de;

"Ben kendimi hadım edeceğim, bütün belalardan buradan geliyor." demiş.

Birisi de;

"Ben kendimi hadım edeceğim, bütün belalardan buradan geliyor." demiş.

O da doğru değil. Cenâb ı Hak insanları eş eş olarak yaratmış.O da doğru değil. Cenâb ı Hak insanları eş eş olarak yaratmış. Hanımefendiler, beyefendiler var, damat beyler, gelin hanımlar var,Hanımefendiler, beyefendiler var, damat beyler, gelin hanımlar var, düğün var, dernek var; nesiller devam ediyor. Allah'ın kanunu böyle. düğün var, dernek var; nesiller devam ediyor. Allah'ın kanunu böyle. Kuzular böyle, kuşlar böyle, koyunlar böyle, bütün mahlukâtın nesillerinin gelişmesi böyle.

Kuzular böyle, kuşlar böyle, koyunlar böyle, bütün mahlukâtın nesillerinin gelişmesi böyle.

Bu misallerden şunu anlatmak istiyorum:Bu misallerden şunu anlatmak istiyorum: İnsanlar kendileri şeytana uyarak yeni kurallar koyuyorlar ise, İnsanlar kendileri şeytana uyarak yeni kurallar koyuyorlar ise, Allah'ın helal kıldığı şeyi haramlaştırmak, daireyi daraltmak istiyorlarsaAllah'ın helal kıldığı şeyi haramlaştırmak, daireyi daraltmak istiyorlarsa bu şeytanın kademe kademe insanı kandırmasıdır. bu şeytanın kademe kademe insanı kandırmasıdır. En sonunda da bazıları diyecek ki; "Eh be! Bu kadar sıkıntıya gelemeyiz!"En sonunda da bazıları diyecek ki; "Eh be! Bu kadar sıkıntıya gelemeyiz!" Bu sefer onlar da Allah'a bir başka türlü isyan edecekler, şeytanın kandırması tahakkuk etmiş olacak.

Bu sefer onlar da Allah'a bir başka türlü isyan edecekler, şeytanın kandırması tahakkuk etmiş olacak.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Onun için, her şeyimizi nasıl yapacağız?

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Onun için, her şeyimizi nasıl yapacağız?

Sünnet-i seniyyeye uygun şekilde yapacağız. Peygamber Efendimiz nasıl yapmış?Sünnet-i seniyyeye uygun şekilde yapacağız. Peygamber Efendimiz nasıl yapmış? Peygamber Efendimiz Kur'an'ı en iyi bilen, Allah'ı en iyi bilen, Peygamber Efendimiz Kur'an'ı en iyi bilen, Allah'ı en iyi bilen, doğru olarak yapılması gereken şeyi en iyi bilen insan.doğru olarak yapılması gereken şeyi en iyi bilen insan. Sünnet-i seniyyesine bakacağız, onun nasıl uygulama yaptığına bakacağız. Sünnet-i seniyyesine bakacağız, onun nasıl uygulama yaptığına bakacağız. Onun yolunda yürüyeceğiz. Uyuduysa geceleri belirli saatlerde uyuyacağız.Onun yolunda yürüyeceğiz. Uyuduysa geceleri belirli saatlerde uyuyacağız. Evlendiyse biz de çoluk çocuğumuzu evlendireceğiz.Evlendiyse biz de çoluk çocuğumuzu evlendireceğiz. Oruç tuttuysa "Oruç tut." dediği zamanlar oruç tutacağız. Oruç tuttuysa "Oruç tut." dediği zamanlar oruç tutacağız. En sağlam yol Peygamber Efendimiz'in sünnetine uygun olarak yürünen yoldur.

En sağlam yol Peygamber Efendimiz'in sünnetine uygun olarak yürünen yoldur.

O halde, Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân insanlar şeytanın kademe kademe aldatmalarına,O halde, Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân insanlar şeytanın kademe kademe aldatmalarına, adım adım peşinden gidip takılmayacaklar.adım adım peşinden gidip takılmayacaklar. Allahu Teâlâ hazretlerinin yeryüzünde yarattığı rızıkları helal olarak, tayyip olarak,Allahu Teâlâ hazretlerinin yeryüzünde yarattığı rızıkları helal olarak, tayyip olarak, temiz iyi olanlarını kemâl-i âfiyetle yiyecekler, Cenâb-ı Hakk'a şükredecekler.

temiz iyi olanlarını kemâl-i âfiyetle yiyecekler, Cenâb-ı Hakk'a şükredecekler.

Afrika'da görüyoruz; yağmur yağmıyor, bitki bitmiyor, hayvanlar ölüyor, insanlar ölüyor.Afrika'da görüyoruz; yağmur yağmıyor, bitki bitmiyor, hayvanlar ölüyor, insanlar ölüyor. Bir şeyin Cenâb-ı Hakk'ın ne kadar büyük bir nimeti olduğunu insan yokluğunda iyi anlar.Bir şeyin Cenâb-ı Hakk'ın ne kadar büyük bir nimeti olduğunu insan yokluğunda iyi anlar. Hiç bilmediği, tahmin etmediği bir şeyin ne kadar büyük bir nimet olduğunu elinden kaçıverince anlar.Hiç bilmediği, tahmin etmediği bir şeyin ne kadar büyük bir nimet olduğunu elinden kaçıverince anlar. Mesela yatıyorsun, uyuyorsun; yatar yatmaz uyuyorsun. Mesela yatıyorsun, uyuyorsun; yatar yatmaz uyuyorsun. Ondan sonra da sabah namazına kalkıyorsun. E ne oldu?

"İşte yattım, uyudum, kalktım."

Ondan sonra da sabah namazına kalkıyorsun. E ne oldu?

"İşte yattım, uyudum, kalktım."

Ama yatmak, uyumak bir nimet!Ama yatmak, uyumak bir nimet! Bazı insanlar var; yatıyor, saatlerce yatağın içinde o tarafa o tarafa dönüyor, uyuyamıyor.Bazı insanlar var; yatıyor, saatlerce yatağın içinde o tarafa o tarafa dönüyor, uyuyamıyor. Uyuyamamak bir gerilim meydana getiriyor, hasta oluyor, sabahleyin sinirli, başı ağrır vaziyette [kalkıyor.]Uyuyamamak bir gerilim meydana getiriyor, hasta oluyor, sabahleyin sinirli, başı ağrır vaziyette [kalkıyor.] Demek ki uyumak bir nimetmiş.

İnsanın burnu bir nezle oluyor.
Demek ki uyumak bir nimetmiş.

İnsanın burnu bir nezle oluyor.
Demek ki nezle olmayan hâli, burnunun akmaması hâli, dengeli durumu bir nimetmiş.Demek ki nezle olmayan hâli, burnunun akmaması hâli, dengeli durumu bir nimetmiş. Boğazı bir öksürük oluyor; öksüre öksüre ciğeri sökülecek gibi oluyor.Boğazı bir öksürük oluyor; öksüre öksüre ciğeri sökülecek gibi oluyor. Demek ki öksürüksüzlük bir nimetmiş. İnsan sağlığının kıymetini yokluğunda anlıyor.Demek ki öksürüksüzlük bir nimetmiş. İnsan sağlığının kıymetini yokluğunda anlıyor. Veyahut var olan bir şeyin kıymetini o gittiği zaman anlıyor.

Veyahut var olan bir şeyin kıymetini o gittiği zaman anlıyor.

Demek ki Cenâb-ı Hakk'ın verdiklerine şükredeceğiz.Demek ki Cenâb-ı Hakk'ın verdiklerine şükredeceğiz. Helalinden, hoşundan seçerek, Allah'ın helal kıldıklarını yiyerek, şer'an ve aklen,Helalinden, hoşundan seçerek, Allah'ın helal kıldıklarını yiyerek, şer'an ve aklen, tabiaten helal olan, temiz olan şeyleri yiyeceğiz; serbest...tabiaten helal olan, temiz olan şeyleri yiyeceğiz; serbest... Şeytanın aldatmalarına tâbi olup da helalleri haram sayarak,Şeytanın aldatmalarına tâbi olup da helalleri haram sayarak, yanlış usuller koyarak dini rayından çıkartmayacağız.

yanlış usuller koyarak dini rayından çıkartmayacağız.

İnnehû leküm aduvvün mübîn.

İnnehû "Hiç şüphesiz ki o, şeytan."
İnnehû leküm aduvvün mübîn.

İnnehû "Hiç şüphesiz ki o, şeytan."
Buradaki zamir daha önceki cümledeki "şeytan" kelimesine gidiyor.

Buradaki zamir daha önceki cümledeki "şeytan" kelimesine gidiyor.

Leküm. "Siz insanlar için." Aduvvün. "Bir düşmandır."

Ama nasıl bir düşman?

Leküm. "Siz insanlar için." Aduvvün. "Bir düşmandır."

Ama nasıl bir düşman?

Mübîn. "Kendisini gösteren, belli eden, apaçık bir düşmandır."

Mübîn. "Kendisini gösteren, belli eden, apaçık bir düşmandır."

Mübîn, ebâne-yübînü-ibâneten; "gösteren" demek.Mübîn, ebâne-yübînü-ibâneten; "gösteren" demek. Şeytan aslında görünmez bir mahluk. Şeytan aslında görünmez bir mahluk. İnsanın damarlarında dolaşıyor, kandırıyor, kalbine vesvese veriyor, aklını çeliyor; ama görünmüyor.İnsanın damarlarında dolaşıyor, kandırıyor, kalbine vesvese veriyor, aklını çeliyor; ama görünmüyor. Görünmediği halde Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede niye mübîn diyor,Görünmediği halde Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede niye mübîn diyor, şeytan'ın açık bir düşman olduğunu belirtiyor?

şeytan'ın açık bir düşman olduğunu belirtiyor?

Akıllı, dikkatli, basiretli insan şeytanın böyle kurnazcaAkıllı, dikkatli, basiretli insan şeytanın böyle kurnazca nasıl aleyhte çalıştığını, insanları nasıl kandırdığını anlar.nasıl aleyhte çalıştığını, insanları nasıl kandırdığını anlar. Onun için mübîn kelimesi ile belirtiyor. Onun için mübîn kelimesi ile belirtiyor. Yani "Aklı olan dikkat ederse, gün gibi âşikâr olarak onun düşman olduğunu görür,Yani "Aklı olan dikkat ederse, gün gibi âşikâr olarak onun düşman olduğunu görür, insanları yanlış yollara sürüklediğini anlar." demek. Burada mübîn kelimesinin kullanılması ilginç...

insanları yanlış yollara sürüklediğini anlar." demek. Burada mübîn kelimesinin kullanılması ilginç...

Demek ki şeytanın düşman olduğunu görebilmemiz lazım.Demek ki şeytanın düşman olduğunu görebilmemiz lazım. Göremiyorsak o zaman kusur bizde, bizim gözümüzde, basiretimizde...Göremiyorsak o zaman kusur bizde, bizim gözümüzde, basiretimizde... Adamın basireti bağlanmış ki şeytanın düşman olduğunu göremiyor, şeytana kul oluyor,Adamın basireti bağlanmış ki şeytanın düşman olduğunu göremiyor, şeytana kul oluyor, şeytanın emrini tutuyor, şeytanın kandırmalarına kanıyor. Demek ki kör, mânevî bakımdan kör...şeytanın emrini tutuyor, şeytanın kandırmalarına kanıyor. Demek ki kör, mânevî bakımdan kör... Evet, dünya gözü görüyor. Gözü dört bir tarafa fıldır fıldır dönüyor.Evet, dünya gözü görüyor. Gözü dört bir tarafa fıldır fıldır dönüyor. Hatta bazısına "açıkgöz" de diyoruz. Ama şeytanın düşman olduğunu göremiyorsa demek ki mânevî bakımdan kör.

Hatta bazısına "açıkgöz" de diyoruz. Ama şeytanın düşman olduğunu göremiyorsa demek ki mânevî bakımdan kör.

İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi ve'l-fahşâi ve en tekûlû ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn.

İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi ve'l-fahşâi ve en tekûlû ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn.

İnnemâ tahsis edatıdır, bir şeye hudut çizmek için gelir.İnnemâ tahsis edatıdır, bir şeye hudut çizmek için gelir. "Başka bir şey için değil, sadece şu için." mânasına bir kelime bu.

"Başka bir şey için değil, sadece şu için." mânasına bir kelime bu.

İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi. "Şeytan size sadece kötülüğü emreder."

İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi. "Şeytan size sadece kötülüğü emreder."

Yani başka bir şey yapmaz. İşi iyilik değildir, sadece kötülüktür.Yani başka bir şey yapmaz. İşi iyilik değildir, sadece kötülüktür. Emere-ye'müru fiili bi harf-i cer'iyle, bi edatıyla kullanılıyor.Emere-ye'müru fiili bi harf-i cer'iyle, bi edatıyla kullanılıyor. Yani ye'mürukümu's-sûe denmiyor, mef'ûlun bih almıyor, ye'müruküm bi's-sûi deniyor.Yani ye'mürukümu's-sûe denmiyor, mef'ûlun bih almıyor, ye'müruküm bi's-sûi deniyor. Tam tercüme edecek olursak; "Size kötülükle emreder.Tam tercüme edecek olursak; "Size kötülükle emreder. Yani kötülükle hareket etmenizi tavsiye eder." gibi [bir mâna.]Yani kötülükle hareket etmenizi tavsiye eder." gibi [bir mâna.] Bi, "ile" mânasına geliyor; ama burada fiilin bu edatla kullanıldığını bileceğiz,Bi, "ile" mânasına geliyor; ama burada fiilin bu edatla kullanıldığını bileceğiz, tercümeyi öyle dolaştırmayacağız.

tercümeyi öyle dolaştırmayacağız.

"Şeytan size sadece ve sadece kötülüğü emreder, iyi bir şey öğretmez."Şeytan size sadece ve sadece kötülüğü emreder, iyi bir şey öğretmez. Sizi Allah'ın rızasından ayırmaya çalışır."

Ve'l-fahşâi. Kötülüğü emreder. "Bir de fuhşiyâtı emreder."

Sizi Allah'ın rızasından ayırmaya çalışır."

Ve'l-fahşâi. Kötülüğü emreder. "Bir de fuhşiyâtı emreder."

Fahşâ kelimesi Arapça'da efhaş kelimesinin müennesidir.Fahşâ kelimesi Arapça'da efhaş kelimesinin müennesidir. Yani "kötü şey, habîse olan, pis olan şey" demek.Yani "kötü şey, habîse olan, pis olan şey" demek. Ama fahşâ kelimesi "kötünün de derece itibariyle daha şiddetlisi" mânasına gelir.Ama fahşâ kelimesi "kötünün de derece itibariyle daha şiddetlisi" mânasına gelir. Bunun çeşitli özel anlamlarda da kullanıldığı var. Bunun çeşitli özel anlamlarda da kullanıldığı var. Mesela fahşâ kelimesi "zina" mânasına da kullanılır; "isyanlar", "meâsî", "günahlar" mânasına;Mesela fahşâ kelimesi "zina" mânasına da kullanılır; "isyanlar", "meâsî", "günahlar" mânasına; söz olarak, icraat olarak kötü olan şeylere de kullanılır;söz olarak, icraat olarak kötü olan şeylere de kullanılır; "cimrilik" mânasına da gelir.

İbn Abbas radıyallahu anhümâ şöyle izah eylemiş:

"cimrilik" mânasına da gelir.

İbn Abbas radıyallahu anhümâ şöyle izah eylemiş:

es-Sûu -yani kötülük- mâ lâ hadde fîhi.es-Sûu -yani kötülük- mâ lâ hadde fîhi. -Veya mâ lâ haddu fîhi- İşlendiği zaman şeriatın ağır ceza vermediği kötülük.-Veya mâ lâ haddu fîhi- İşlendiği zaman şeriatın ağır ceza vermediği kötülük. Sû', "şeriatin ağır ceza ile cezalandırma vermediği şeyler" demek.Sû', "şeriatin ağır ceza ile cezalandırma vermediği şeyler" demek. Fahşâ da, "şeriatin bir şer'î had uyguladığı daha şiddetli suç"a derler. Fahşâ da, "şeriatin bir şer'î had uyguladığı daha şiddetli suç"a derler. Mesela adam sarhoşluk ediyorsa, o zaman meydanda kendisine şu kadar değnek vurulacak.Mesela adam sarhoşluk ediyorsa, o zaman meydanda kendisine şu kadar değnek vurulacak. Veyahut namuslu bir kadına iftirada bulunmuşsa şu kadar vurulacak... Demek ki o fahşâ.

Veyahut namuslu bir kadına iftirada bulunmuşsa şu kadar vurulacak... Demek ki o fahşâ.

"Şer'î had uygulanan şiddetli kötülüğe fahşâ denir."Şer'î had uygulanan şiddetli kötülüğe fahşâ denir. Şer'î had uygulanmayan kötülüğe sû' denir." diye, şiddet bakımından farklı olduğunu İbn Abbas böyle açıklamış.

Şer'î had uygulanmayan kötülüğe sû' denir." diye, şiddet bakımından farklı olduğunu İbn Abbas böyle açıklamış.

Şeytan işte insana hem böyle hafif kötülükleri emreder, hem de iyice Allah'ın sevmediği,Şeytan işte insana hem böyle hafif kötülükleri emreder, hem de iyice Allah'ın sevmediği, cezayı gerektiren, hadd-i şer'î uygulamayı gerektiren işleri yaptırtır.cezayı gerektiren, hadd-i şer'î uygulamayı gerektiren işleri yaptırtır. Böylece insanı günaha sokar. Sadece bu işi yapar.

Böylece insanı günaha sokar. Sadece bu işi yapar.

Ve en tekûlu ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn. "Ve şeytan Allah'a bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder."

Ve en tekûlu ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn. "Ve şeytan Allah'a bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder."

"Allah'a bilmediğiniz şeyleri söylemek" ne demek?

"Allah hakkında veya Allah'a isnat ederek" demek.
"Allah'a bilmediğiniz şeyleri söylemek" ne demek?

"Allah hakkında veya Allah'a isnat ederek" demek.
Onun mânasını şöyle biraz daha açıklayayım: "Allah şöyledir, böyledir..." gibiOnun mânasını şöyle biraz daha açıklayayım: "Allah şöyledir, böyledir..." gibi akîdenin kabul etmeyeceği [sözler söyler.] İslâm inancında Allah'ın sıfatları kelâm kitaplarında belirtilmiştir.akîdenin kabul etmeyeceği [sözler söyler.] İslâm inancında Allah'ın sıfatları kelâm kitaplarında belirtilmiştir. Ona uymayan abuk sabuk sıfatlar isnat ederek; Ona uymayan abuk sabuk sıfatlar isnat ederek; "Hâzâ ilâhun. İşte put yapar, sizin tanrınız budur, buna tapın!" der. Bu elle yapılmış bir şey, buna tapınılır mı?"Hâzâ ilâhun. İşte put yapar, sizin tanrınız budur, buna tapın!" der. Bu elle yapılmış bir şey, buna tapınılır mı? "İşte bu Allah'a şefaatçinizdir!" der. "Şöyledir, böyledir" der..."İşte bu Allah'a şefaatçinizdir!" der. "Şöyledir, böyledir" der... Terbiyesizin, edepsizin, şeytanın birisi çıkıp böyle kandıracak bir şey söyler. Bu mânaya [gelebilir...]Terbiyesizin, edepsizin, şeytanın birisi çıkıp böyle kandıracak bir şey söyler. Bu mânaya [gelebilir...] Veyahut Allah nâmına, Allah adına; "Allah bunu haram kılmıştır, bunu yapmak günahtır.Veyahut Allah nâmına, Allah adına; "Allah bunu haram kılmıştır, bunu yapmak günahtır. Bunu yapmayın! Şöyle olmayacak, böyle olmayacak!" diye dinî bakımdan ahkâm ortaya koyar.Bunu yapmayın! Şöyle olmayacak, böyle olmayacak!" diye dinî bakımdan ahkâm ortaya koyar. Bu da Allah'a yalan isnat etmektir.Bu da Allah'a yalan isnat etmektir. Allah hakkında, Allah'ın söylemediği şeyleri "Allah söyledi." diye ortaya koymaktır.

Allah hakkında, Allah'ın söylemediği şeyleri "Allah söyledi." diye ortaya koymaktır.

Bu ikisi de tabii son derece kötü şeylerdir. İkisi de insana çok zararlar verir.Bu ikisi de tabii son derece kötü şeylerdir. İkisi de insana çok zararlar verir. Şeytan insanları kandırır, kötü işleri yaptırır ve bazı yalan yanlış şeyleri de;Şeytan insanları kandırır, kötü işleri yaptırır ve bazı yalan yanlış şeyleri de; "İşte bunu yaparsanız Allah size çok mükâfat verir." diye, o [şekilde] kandırır.

"İşte bunu yaparsanız Allah size çok mükâfat verir." diye, o [şekilde] kandırır.

Bakıyorsunuz dünya üzerindeki insanlara, onların dinî inançlarına ve uygulamalarına;Bakıyorsunuz dünya üzerindeki insanlara, onların dinî inançlarına ve uygulamalarına; maalesef, hakikaten neler neler yapıyorlar... Televizyonda ben geçen gün de seyrettim.maalesef, hakikaten neler neler yapıyorlar... Televizyonda ben geçen gün de seyrettim. Burada eski bir adada, ilkel bir adada oranın ahâlisinin dinî merasimlerini çekmişler.Burada eski bir adada, ilkel bir adada oranın ahâlisinin dinî merasimlerini çekmişler. Ben de televizyonda seyrettim. Abuk sabuk şeyler...Ben de televizyonda seyrettim. Abuk sabuk şeyler... Tütsüler, otlar, hayvanın ayağını bağlayıp şöyle yapmak, böyle yapmak... Baktım, iğrendim...Tütsüler, otlar, hayvanın ayağını bağlayıp şöyle yapmak, böyle yapmak... Baktım, iğrendim... Şeytan böyle birtakım şeyleri "dinî merasim" diye ortaya çıkarttırır,Şeytan böyle birtakım şeyleri "dinî merasim" diye ortaya çıkarttırır, insanlara da onları icrâ ettirip kandırtır, Allah'ın kahrına gazabına uğratır.

insanlara da onları icrâ ettirip kandırtır, Allah'ın kahrına gazabına uğratır.

Allahu Teâlâ hazretleri şeytanın peşinden gitmemeyi bu âyet-i kerîmelerde bize emrediyor. Allahu Teâlâ hazretleri şeytanın peşinden gitmemeyi bu âyet-i kerîmelerde bize emrediyor. Şeytanın bizim için gerçek bir düşman olduğunu,Şeytanın bizim için gerçek bir düşman olduğunu, basiret gözüyle görülebilecek âşikâr bir düşman olduğunu belirtiyor.basiret gözüyle görülebilecek âşikâr bir düşman olduğunu belirtiyor. Ve onun daima kötü şeyler emrettiğini; Ve onun daima kötü şeyler emrettiğini; "Bilmediğiniz, aklınızın ermediği, hakkınız ve selâhiyetiniz olmayan konularda"Bilmediğiniz, aklınızın ermediği, hakkınız ve selâhiyetiniz olmayan konularda ileri geri konuşmaya sizi sevk ediyor.ileri geri konuşmaya sizi sevk ediyor. Sakın öyle şeyler yapmayın!" diye bildirmiş oluyor, bu âyet-i kerîmelerde...

Sakın öyle şeyler yapmayın!" diye bildirmiş oluyor, bu âyet-i kerîmelerde...

Ondan sonraki iki âyet-i kerîme de birbirleriyle ilgili:

Ondan sonraki iki âyet-i kerîme de birbirleriyle ilgili:

Ve izâ kîle lehümü't-tebiû mâ enzela'llâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâVe izâ kîle lehümü't-tebiû mâ enzela'llâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e velev kâne abâehüm lâ ya'kılûne şey'en ve lâ yehtedûn.

e velev kâne abâehüm lâ ya'kılûne şey'en ve lâ yehtedûn.

170. âyet-i kerîme bu. Bunu okuyalım.170. âyet-i kerîme bu. Bunu okuyalım. Ondan sonraki âyet-i kerîmeyi de okuruz, ondan sonra sohbetimizi tamamlarız.

Ondan sonraki âyet-i kerîmeyi de okuruz, ondan sonra sohbetimizi tamamlarız.

Ve izâ kîle lehüm. "Bu şeytana uyan müşriklere, kâfirlere denildiği zaman..."Ve izâ kîle lehüm. "Bu şeytana uyan müşriklere, kâfirlere denildiği zaman..." İttebiû mâ enzela'llâh. "'Allah'ın size indirdiği Kur'an âyetlerine, dinin ahkâmına ittibâ ediniz!' diyeİttebiû mâ enzela'llâh. "'Allah'ın size indirdiği Kur'an âyetlerine, dinin ahkâmına ittibâ ediniz!' diye tavsiye buyrulduğu zaman, onlar hak dine çağırıldığı zaman..."tavsiye buyrulduğu zaman, onlar hak dine çağırıldığı zaman..." Kâlû. "Derler ki;" Bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ.Kâlû. "Derler ki;" Bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ. "'Hayır, öyle yapmayız, senin dediğini yapmayız! Bilakis, biz babalarımız ne yapıyorsa onu yaparız!' derler."

"'Hayır, öyle yapmayız, senin dediğini yapmayız! Bilakis, biz babalarımız ne yapıyorsa onu yaparız!' derler."

Daha doğrusu "dediler" diyor. Müşriklere İslâm'a gelme teklif edildiği zaman onlar öyle demişler:Daha doğrusu "dediler" diyor. Müşriklere İslâm'a gelme teklif edildiği zaman onlar öyle demişler: "Hayır, biz babalarımızın, atalarımızın dinini senin sözün üzerine terk etmeyiz!" demişler."Hayır, biz babalarımızın, atalarımızın dinini senin sözün üzerine terk etmeyiz!" demişler. Bâtılda ısrar etmişler. "Bu âyet-i kerîme müşrikler hakkında inmiştir." deniliyor.Bâtılda ısrar etmişler. "Bu âyet-i kerîme müşrikler hakkında inmiştir." deniliyor. Bir de, "Yahudiler hakkında inmiştir." deniliyor. Onlara, "Bakın, müslüman olun!Bir de, "Yahudiler hakkında inmiştir." deniliyor. Onlara, "Bakın, müslüman olun! Musa'yı gönderen Allah, benî İsrail peygamberlerini gönderen AllahMusa'yı gönderen Allah, benî İsrail peygamberlerini gönderen Allah âhir zaman Peygamberi Muhammed-i Mustafâ'yı göndermiştir; ona tâbi olun!" dedikleri zaman;âhir zaman Peygamberi Muhammed-i Mustafâ'yı göndermiştir; ona tâbi olun!" dedikleri zaman; Peygamber Efendimiz dediği zaman ve Peygamber Efendimiz'in ashâbı söylediği zaman,Peygamber Efendimiz dediği zaman ve Peygamber Efendimiz'in ashâbı söylediği zaman, nasihat ettiği zaman, onları İslâm'a çağırdığı zaman onlar ne demişler?

Mâzide... Yani "dediler ki..."
nasihat ettiği zaman, onları İslâm'a çağırdığı zaman onlar ne demişler?

Mâzide... Yani "dediler ki..."
"Kendilerine böyle denildiği zaman onlar cevap olarak dediler ki..." diye mâzi siygasıyla..."Kendilerine böyle denildiği zaman onlar cevap olarak dediler ki..." diye mâzi siygasıyla... Kâlû "dediler ki" demek.

"Hayır, biz öyle yapmayız."

Kâlû "dediler ki" demek.

"Hayır, biz öyle yapmayız."

Burası saklı, ifade edilmemiş; ama devamı açıklanmış.

Burası saklı, ifade edilmemiş; ama devamı açıklanmış.

"Hayır, biz öyle yapmayız." tavrını takınmışlar ve demişler ki;

"Hayır, biz öyle yapmayız." tavrını takınmışlar ve demişler ki;

Bel. "Bilakis, aksine..." Nettebiu. "İttibâ ederiz." Mâ. "O şeye ki..."Bel. "Bilakis, aksine..." Nettebiu. "İttibâ ederiz." Mâ. "O şeye ki..." Elfeynâ aleyhi abâenâ. -Elfâ, vecede mânasına geliyor.- "Babalarımızı onun üzerinde bulduk."

Elfeynâ aleyhi abâenâ. -Elfâ, vecede mânasına geliyor.- "Babalarımızı onun üzerinde bulduk."

Yani "Biz dünyaya gözümüzü açtığımız, kendimizi bildiğimiz zaman, baktığımız zamanYani "Biz dünyaya gözümüzü açtığımız, kendimizi bildiğimiz zaman, baktığımız zaman babalarımızı hangi hal üzere bulmuşsak, ne yapıyor görmüşsek, babalarımızı hangi hal üzere bulmuşsak, ne yapıyor görmüşsek, hangi ibadeti yapıyor görmüşsek, işte biz ona tâbi oluruz.hangi ibadeti yapıyor görmüşsek, işte biz ona tâbi oluruz. Babalarımızın yolundan, örfünden, âdetinden, dininden ayrılmayız!" dediler.

Babalarımızın yolundan, örfünden, âdetinden, dininden ayrılmayız!" dediler.

Hem yahudiler demiş bunu, onlar hakkında olabilir, hem de müşrikler dediler.Hem yahudiler demiş bunu, onlar hakkında olabilir, hem de müşrikler dediler. Eski peygamberlere de dediler.Eski peygamberlere de dediler. Ne zaman bir kavme peygamber geldiyse o kavim eski bâtıl inancını uygulamakta ısrar etti.Ne zaman bir kavme peygamber geldiyse o kavim eski bâtıl inancını uygulamakta ısrar etti. "Senin yüzünden, senin sözüne kanarak, senin sözüne tâbi olarak biz dedelerimizin yolunu bırakmayız!" dediler."Senin yüzünden, senin sözüne kanarak, senin sözüne tâbi olarak biz dedelerimizin yolunu bırakmayız!" dediler. Taassup gösterdiler, eskiye bağlılık gösterdiler. Yani bir bakıma geriye saplandılar, gericilik yaptılar. Taassup gösterdiler, eskiye bağlılık gösterdiler. Yani bir bakıma geriye saplandılar, gericilik yaptılar. Ama iman ilericiliktir. Doğruyu tavsiye ediyor. Kendileri doğruya uyum sağlayamadılar.Ama iman ilericiliktir. Doğruyu tavsiye ediyor. Kendileri doğruya uyum sağlayamadılar. Bunlar hakkında Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

Bunlar hakkında Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

E velev kâne âbâuhum lâ ya'kılûne şey'en ve lâ yehtedûn.E velev kâne âbâuhum lâ ya'kılûne şey'en ve lâ yehtedûn. "Bunlar bunu [söylüyor] ama eğer babaları meseleleri akledemeyen,"Bunlar bunu [söylüyor] ama eğer babaları meseleleri akledemeyen, doğru düşünemeyen ve doğru yolda yürümeyip sapıtmış olan,doğru düşünemeyen ve doğru yolda yürümeyip sapıtmış olan, hidâyet üzerinde olmayan kimseler olsa da mı bu ısrarlarında devam edecekler?" diye,hidâyet üzerinde olmayan kimseler olsa da mı bu ısrarlarında devam edecekler?" diye, soru tarzında onların yaptığının yanlış olduğunu Allahu Teâlâ hazretleri beyan buyuruyor.

soru tarzında onların yaptığının yanlış olduğunu Allahu Teâlâ hazretleri beyan buyuruyor.

Yani denmiş oluyor ki; "Siz 'Babalarımıza tâbi oluyoruz.' diyorsunuz;Yani denmiş oluyor ki; "Siz 'Babalarımıza tâbi oluyoruz.' diyorsunuz; ama babalarınız doğruyu bulamamışlar, doğruyu yapamamışlar."ama babalarınız doğruyu bulamamışlar, doğruyu yapamamışlar." Taşları yontmuşlar, heykeller yapmışlar, karşısında tapınıyorlar. Taşları yontmuşlar, heykeller yapmışlar, karşısında tapınıyorlar. Yalan yanlış inançlar ortaya koymuşlar. Yalan yanlış inançlar ortaya koymuşlar. "Şu hayvanın eti yenmez, bu hayvanın eti yenmez!" gibi -geçmiş âyetlerden misaller alacak olursak- "Şu hayvanın eti yenmez, bu hayvanın eti yenmez!" gibi -geçmiş âyetlerden misaller alacak olursak- kendi kendilerine yasaklar çıkartmışlar. Halbuki yenilebilir. kendi kendilerine yasaklar çıkartmışlar. Halbuki yenilebilir. İnsanoğlu ihtiyacı oldu mu yenir, ne diye yenmesin? İnsanoğlu ihtiyacı oldu mu yenir, ne diye yenmesin? Şu deve yenilirken bu deve niye yenilmesin? Kendilerinin uydurdukları şeyler...Şu deve yenilirken bu deve niye yenilmesin? Kendilerinin uydurdukları şeyler... "Babaları doğruyu akledememiş olsalar, akledemeyecek kimseler olsalar,"Babaları doğruyu akledememiş olsalar, akledemeyecek kimseler olsalar, hidâyet yolunda yürüyemeyecek kimseler olsalar da mıhidâyet yolunda yürüyemeyecek kimseler olsalar da mı onlar yine bu inatlarında böyle devam edeceklerdi? Böyle olduğu halde mi ısrar ediyorlar?" diye buyuruluyor.

onlar yine bu inatlarında böyle devam edeceklerdi? Böyle olduğu halde mi ısrar ediyorlar?" diye buyuruluyor.

Demek ki insanoğluna yakışan Cenâb-ı Hakk'a itaat etmek, Cenâb-ı Hakk'ın hitabına kulak vermek;Demek ki insanoğluna yakışan Cenâb-ı Hakk'a itaat etmek, Cenâb-ı Hakk'ın hitabına kulak vermek; eskinin yanlışını, yanlışlığını anladığı zaman eskiyi, yanlışı bırakmaktır. eskinin yanlışını, yanlışlığını anladığı zaman eskiyi, yanlışı bırakmaktır. Geriye dönük kör taassup göstermemektir. Geriye dönük kör taassup göstermemektir. Gelen yeninin, doğrunun doğruluğunu anlayıp ona tâbi olması lazım.Gelen yeninin, doğrunun doğruluğunu anlayıp ona tâbi olması lazım. Babalarının yolunda inatla, keçi gibi inat edip yürümemek lazım.Babalarının yolunda inatla, keçi gibi inat edip yürümemek lazım. Yürürlerse tabii o zaman kâfir kalmış olurlar, müşrik kalmış olurlar.Yürürlerse tabii o zaman kâfir kalmış olurlar, müşrik kalmış olurlar. Yanlış yolda, dalâlette, karanlıkta kalmış olurlar. Yanlış yolda giderler.Yanlış yolda, dalâlette, karanlıkta kalmış olurlar. Yanlış yolda giderler. Yanlış yolun sonu da felakettir; hem dünyada hem âhirette insan hüsrana uğrar.

Yanlış yolun sonu da felakettir; hem dünyada hem âhirette insan hüsrana uğrar.

Ve meselü'llezîne keferû ke-meseli'llezî yen'iku bimâ lâ yesmeu illâ duâenVe meselü'llezîne keferû ke-meseli'llezî yen'iku bimâ lâ yesmeu illâ duâen ve nidâen summün bukmün umyün fehüm lâ ya'kılûn.

ve nidâen summün bukmün umyün fehüm lâ ya'kılûn.

Allahu Teâlâ hazretleri peygamber göndermiş;Allahu Teâlâ hazretleri peygamber göndermiş; Arap'ın, Acem'in efsahı, yani en fesâhatli konuşanı...Arap'ın, Acem'in efsahı, yani en fesâhatli konuşanı... Âyet-i kerîmeleri indirmiş ki her âyet-i kerîme bir mucize, bir mucize-i bâhire, bir gerçeği anlatıyor.Âyet-i kerîmeleri indirmiş ki her âyet-i kerîme bir mucize, bir mucize-i bâhire, bir gerçeği anlatıyor. En mantıklı şeyleri ileri sürüyor, en doğru sözleri ifade ediyor.En mantıklı şeyleri ileri sürüyor, en doğru sözleri ifade ediyor. Kâfirler yine inat ediyorlar, yanlışları bırakmıyorlar.

Kâfirler yine inat ediyorlar, yanlışları bırakmıyorlar.

Ve meselü'llezîne keferû. "Kâfir olanların, küfürde ısrar edenlerin, kâfir kalanların durumu" neye benzer?

Ve meselü'llezîne keferû. "Kâfir olanların, küfürde ısrar edenlerin, kâfir kalanların durumu" neye benzer?

Ke-meseli'llezî yen'iku bimâ lâ yesmeu illâ duâen ve nidâen. "O kimseye benzer ki..."Ke-meseli'llezî yen'iku bimâ lâ yesmeu illâ duâen ve nidâen. "O kimseye benzer ki..." -Ellezî "o kimse ki" demek.- Yen'iku bimâ lâ yesmeu. "İşitmeyen kimseye bağıran çobana benzer."-Ellezî "o kimse ki" demek.- Yen'iku bimâ lâ yesmeu. "İşitmeyen kimseye bağıran çobana benzer." İllâ duâen. "Ancak çağırma..." Ve nidâen. "Seslenme olarak duyan koyunların durumuna benzer."İllâ duâen. "Ancak çağırma..." Ve nidâen. "Seslenme olarak duyan koyunların durumuna benzer." Summün. -Esam kelimesinin çoğuludur.- "Sağırdırlar, sözleri duymazlar."Summün. -Esam kelimesinin çoğuludur.- "Sağırdırlar, sözleri duymazlar." Bukmün. "Dilsizdirler, hakkı söylemezler." Umyün. "Âmâdırlar, yani kördürler, görmezler."Bukmün. "Dilsizdirler, hakkı söylemezler." Umyün. "Âmâdırlar, yani kördürler, görmezler." Fehüm lâ ya'kılûn. "Ve gerçekleri doğruca düşünüp, akledip de hakikate teslim olmazlar."

Fehüm lâ ya'kılûn. "Ve gerçekleri doğruca düşünüp, akledip de hakikate teslim olmazlar."

Neaka râi bi'l-ğanemi. Naika-yenkau fiili, "çobanın sürüye seslenmesi, bağırıp çağırması" mânasına geliyor.Neaka râi bi'l-ğanemi. Naika-yenkau fiili, "çobanın sürüye seslenmesi, bağırıp çağırması" mânasına geliyor. "Kışalamak, kovalamak, bağırmak" mânasına geliyor."Kışalamak, kovalamak, bağırmak" mânasına geliyor. O zaman bu benzetmede bağıran çoban, seslenen çoban,O zaman bu benzetmede bağıran çoban, seslenen çoban, sürüye bir şeyler yaptırmaya çalışan çoban Peygamber Efendimiz. sürüye bir şeyler yaptırmaya çalışan çoban Peygamber Efendimiz. İnsanları bir yere sevk etmek istiyor, gerçeğe götürmek istiyor. Sesleniyor ama...

İnsanları bir yere sevk etmek istiyor, gerçeğe götürmek istiyor. Sesleniyor ama...

Bimâ lâ yesmeu. "Karşısındaki koyunlar işitmiyorlar, anlamıyorlar."Bimâ lâ yesmeu. "Karşısındaki koyunlar işitmiyorlar, anlamıyorlar." İllâ duâen ve nidâen. "Ancak bir bağırtı, çağırtı, bir seslenme duyuyorlar."

İllâ duâen ve nidâen. "Ancak bir bağırtı, çağırtı, bir seslenme duyuyorlar."

Söylenen sözlerin mâhiyetini anlamıyorlar; koyun çünkü, ancak bağırtı duyuyorlar.Söylenen sözlerin mâhiyetini anlamıyorlar; koyun çünkü, ancak bağırtı duyuyorlar. "Çobanın muradını, merâmını anlamayan sürüler gibidir, hayvanlar gibidir,"Çobanın muradını, merâmını anlamayan sürüler gibidir, hayvanlar gibidir, develer veya koyunlar gibidir." diye buna benzetilmiş oluyor.

develer veya koyunlar gibidir." diye buna benzetilmiş oluyor.

Bir rivayete göre de şöyle [izah] ediliyor:Bir rivayete göre de şöyle [izah] ediliyor: "Bu kâfirler kendilerinin seslerini duyamayan, dualarını duyamayan putlara sesleniyorlar;"Bu kâfirler kendilerinin seslerini duyamayan, dualarını duyamayan putlara sesleniyorlar; ama bir faydası yok!"

ama bir faydası yok!"

Ama "Birinci mâna daha kuvvetlidir." diye müfessirler ilk mânayı tercih ediyorlar.Ama "Birinci mâna daha kuvvetlidir." diye müfessirler ilk mânayı tercih ediyorlar. Yani bu laf anlamayan, davete icabet etmeyen, hakkı kabul etmeyen, İslâm'a girmeyen kişiler hayvanlara benzerler.Yani bu laf anlamayan, davete icabet etmeyen, hakkı kabul etmeyen, İslâm'a girmeyen kişiler hayvanlara benzerler. Çobanlarının muradını anlamayan, ancak bağırtısını çağırtısını duyup da muradını anlamayan,Çobanlarının muradını anlamayan, ancak bağırtısını çağırtısını duyup da muradını anlamayan, ona itaat etmeyen sürülere,ona itaat etmeyen sürülere, hayvanlara benzetilmiş oluyorlar. Arkasından da;

hayvanlara benzetilmiş oluyorlar. Arkasından da;

Summün buyuruluyor. Sum, esam kelimesinin çoğuludur, "sağır" demek.Summün buyuruluyor. Sum, esam kelimesinin çoğuludur, "sağır" demek. Bukmün, ebkem kelimesinin çoğuludur, "dilsiz" demek. Bukmün, ebkem kelimesinin çoğuludur, "dilsiz" demek. Umyun kelimesi de a'mâ kelimesinin çoğuludur, "körler" demek.

Umyun kelimesi de a'mâ kelimesinin çoğuludur, "körler" demek.

"Bu kâfirler sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler ve akletmezler."Bu kâfirler sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler ve akletmezler. Peygamberler gerçekleri söylediler ama dinlemediler. Peygamberler gerçekleri söylediler ama dinlemediler. Bunların durumu işte böyle." diye âyet-i kerîme onların hallerini laf anlamayan sürülere benzetiyor.

Bunların durumu işte böyle." diye âyet-i kerîme onların hallerini laf anlamayan sürülere benzetiyor.

Allahu Teâlâ hazretleri bütün insanlığa, bütün benî Âdem'eAllahu Teâlâ hazretleri bütün insanlığa, bütün benî Âdem'e -hepsi Âdem aleyhisselam'dan bizim kardeşlerimizdir- hepsine akıl versin.-hepsi Âdem aleyhisselam'dan bizim kardeşlerimizdir- hepsine akıl versin. Fe-hüm lâ ya'kılûn, kâfirler gibi akletmeyenlerden olmasınlar. Fe-hüm lâ ya'kılûn, kâfirler gibi akletmeyenlerden olmasınlar. Gerçekleri görsünler; mantıklı, bilimsel sözlerin doğruluğunu anlasınlar.Gerçekleri görsünler; mantıklı, bilimsel sözlerin doğruluğunu anlasınlar. Yanlışlığı gün gibi âşikâr olan hatalı işleri yapmayı bıraksınlar.Yanlışlığı gün gibi âşikâr olan hatalı işleri yapmayı bıraksınlar. Şeytanın aldatmacalarından yakalarını kurtarsınlar. Şeytanın aldatmacalarından yakalarını kurtarsınlar. Şeytana değil, kendilerini yaratan Rahman'a itaat etsinler.Şeytana değil, kendilerini yaratan Rahman'a itaat etsinler. Şeytanların sözlerine değil, kendilerini cennete çağıran peygamberlerin davetine icabet eylesinler.Şeytanların sözlerine değil, kendilerini cennete çağıran peygamberlerin davetine icabet eylesinler. Bizim isteğimiz bu.

Tabii bu da bize bir vazife yüklüyor, sevgili izleyiciler ve dinleyiciler
Bizim isteğimiz bu.

Tabii bu da bize bir vazife yüklüyor, sevgili izleyiciler ve dinleyiciler
Biz Kur'an'ı okuyan, bu âyetleri, bu gerçekleri bilen insanlar olarak bilmeyenlere anlatmalıyız.Biz Kur'an'ı okuyan, bu âyetleri, bu gerçekleri bilen insanlar olarak bilmeyenlere anlatmalıyız. Anlatmadığımız zaman bunları okumayanlar bu mânaları bilemezler.

Anlatmadığımız zaman bunları okumayanlar bu mânaları bilemezler.

Sohbetimin sonunda size bir olayı nakletmek isterim:

Sohbetimin sonunda size bir olayı nakletmek isterim:

Müslüman kardeşlerden bir grup, bir topluluk İngiltere'de Pakistanlı bir lokanta sahibine gitmişler:Müslüman kardeşlerden bir grup, bir topluluk İngiltere'de Pakistanlı bir lokanta sahibine gitmişler: "Bak sen müslümansın, Pakistanlısın, Allah'ın varlığını birliğini biliyorsun. Allah'a güzel kulluk eyle."Bak sen müslümansın, Pakistanlısın, Allah'ın varlığını birliğini biliyorsun. Allah'a güzel kulluk eyle. İyi işler yap..." diye söylemek için lokantasına gitmişler.İyi işler yap..." diye söylemek için lokantasına gitmişler. O da müşterilerle meşgul oluyor, tabakları getirip götürüyor.O da müşterilerle meşgul oluyor, tabakları getirip götürüyor. Bunlar da yanı sıra giderken gelirken beraber yürüyorlarmış ve söylüyorlarmış. Bir, üç, beş...Bunlar da yanı sıra giderken gelirken beraber yürüyorlarmış ve söylüyorlarmış. Bir, üç, beş... kaç sefer bunu yaptılarsa adam kulak asmıyor.kaç sefer bunu yaptılarsa adam kulak asmıyor. O kulak asmıyor ama orada çalışan bir İngiliz kız; "Bunlar ne söylüyor? Ne teklif ediyor?" diye dinlemiş.O kulak asmıyor ama orada çalışan bir İngiliz kız; "Bunlar ne söylüyor? Ne teklif ediyor?" diye dinlemiş. Gitmiş, İslâm'la ilgili kitapları almış, okumuş. Gitmiş, İslâm'la ilgili kitapları almış, okumuş. Sonunda İslâm'ın hak din olduğunu anlamış, müslüman olmuş.Sonunda İslâm'ın hak din olduğunu anlamış, müslüman olmuş. Lokantadan ayrılmış, patron da lokantadan ayrılınca "Niye gelmiyor bu?" diye evine gitmiş.Lokantadan ayrılmış, patron da lokantadan ayrılınca "Niye gelmiyor bu?" diye evine gitmiş. Kapıyı çalmış, bir de bakmış ki başörtülü kız karşısında...

"Ne bu hal?"

Kapıyı çalmış, bir de bakmış ki başörtülü kız karşısında...

"Ne bu hal?"

"Ben müslüman oldum. İslâm'ın hak din olduğunu anladım."

"Ben müslüman oldum. İslâm'ın hak din olduğunu anladım."

Onun üzerine lokanta sahibi de insafa gelmiş, Müslümanlığını hatırlamış daOnun üzerine lokanta sahibi de insafa gelmiş, Müslümanlığını hatırlamış da ondan sonra iyi müslüman olmaya gayret etmiş.

ondan sonra iyi müslüman olmaya gayret etmiş.

Sonra bu konuda daha başka çok misaller söyleyebiliriz.Sonra bu konuda daha başka çok misaller söyleyebiliriz. Mesela Amerikalı bir profesör vardı, müslüman olmuştu. Mesela Amerikalı bir profesör vardı, müslüman olmuştu. O Almanya'ya gittiği zaman, arkadaşlarıyla 15 günlük tatile gitmiş.O Almanya'ya gittiği zaman, arkadaşlarıyla 15 günlük tatile gitmiş. Döneceği sırada da bir kitapçıya girmiş, "Yolda okurum.Döneceği sırada da bir kitapçıya girmiş, "Yolda okurum. Gittiğim zaman okurum." diye bir yığın kitap almış.Gittiğim zaman okurum." diye bir yığın kitap almış. Kitapların arasında rafta bir de Kur'ân-ı Kerîm görmüş, onu da almış.Kitapların arasında rafta bir de Kur'ân-ı Kerîm görmüş, onu da almış. Sonra Amerika'ya dönmüş. Sonra Amerika'ya dönmüş. Aldığı kitaplara bakarken Kur'ân-ı Kerîm'i -tercümesi- görmüş, açmış, okumaya başlamış.Aldığı kitaplara bakarken Kur'ân-ı Kerîm'i -tercümesi- görmüş, açmış, okumaya başlamış. İlgisini çekmiş; okumuş, okumuş... Sonunda müslüman olmuş.

İlgisini çekmiş; okumuş, okumuş... Sonunda müslüman olmuş.

İnsanlara Kur'an'ı okutsak, okuma fırsatı sağlasak; okurlarsa,İnsanlara Kur'an'ı okutsak, okuma fırsatı sağlasak; okurlarsa, bu gerçekleri duyunca gerçeği belki kabul edecekler.bu gerçekleri duyunca gerçeği belki kabul edecekler. Duymadıkları için belki [İslâm'a] gelmiyorlar. Bizim onlara duyurma çalışmaları yapmamız lazım.

Duymadıkları için belki [İslâm'a] gelmiyorlar. Bizim onlara duyurma çalışmaları yapmamız lazım.

Burada, [Avustralya'da] çalışmalarımız, gezilerimiz sırasında yollardaBurada, [Avustralya'da] çalışmalarımız, gezilerimiz sırasında yollarda motorlu araç sahiplerinin gelip yattığı,içki[si], meyhanesi olmayan motellerde kalıyoruz.motorlu araç sahiplerinin gelip yattığı,içki[si], meyhanesi olmayan motellerde kalıyoruz. Arabasını odasının önüne çekiyor.Arabasını odasının önüne çekiyor. Odasının içinde gayet güzel yatakları var, yüznumarası var, teşkilatı var.Odasının içinde gayet güzel yatakları var, yüznumarası var, teşkilatı var. Orada geceleyin kalıyor, dinleniyor, gidiyor. Orada geceleyin kalıyor, dinleniyor, gidiyor. İyi bir usul. Oralarda bakıyorsunuz her şey var; İyi bir usul. Oralarda bakıyorsunuz her şey var; masa var, koltuklar var, lambalar var, banyo var, duş var, tuvalet var, lavabo -el yıkama yeri- var,masa var, koltuklar var, lambalar var, banyo var, duş var, tuvalet var, lavabo -el yıkama yeri- var, mutfak malzemesi var, ayrıca musluklar var, çay kahve malzemesi var, su ısıtma [makinesi] var vs. vs...mutfak malzemesi var, ayrıca musluklar var, çay kahve malzemesi var, su ısıtma [makinesi] var vs. vs... Bir de bakıyorsunuz, çekmeceyi çekiyorsunuz, Kitâb-ı Mukaddes var.Bir de bakıyorsunuz, çekmeceyi çekiyorsunuz, Kitâb-ı Mukaddes var. Nereye gittiysek mutlaka odanızda bir Kitâb-ı Mukaddes var.Nereye gittiysek mutlaka odanızda bir Kitâb-ı Mukaddes var. Ya hükümet mecbur etti, ya da din teşkilatları güzel çalışıyor, hepsine götürüp veriyorlar.Ya hükümet mecbur etti, ya da din teşkilatları güzel çalışıyor, hepsine götürüp veriyorlar. Bir de "Daha fazla bilgi almak isterseniz şu numaraya telefon edin." diye yazıyorlar. Bir de "Daha fazla bilgi almak isterseniz şu numaraya telefon edin." diye yazıyorlar. Ama sadece din teşklilatlarının çalışmasına kalmış olduğunu sanmıyorum, öyle olsa bazı motelciler;Ama sadece din teşklilatlarının çalışmasına kalmış olduğunu sanmıyorum, öyle olsa bazı motelciler; "Ben bunu kullanmıyorum, koymayacağım!" diyebilir."Ben bunu kullanmıyorum, koymayacağım!" diyebilir. Galiba mecburiyet ki şimdiye kadar kaç tane motelde kaldıysam, hepsinin odasında,Galiba mecburiyet ki şimdiye kadar kaç tane motelde kaldıysam, hepsinin odasında, hem Singapur'da, hem Malezya'da, hem Avustralya'da, hem Singapur'da, hem Malezya'da, hem Avustralya'da, hem kaldığım Avrupa ülkelerinde mutlaka bir İncil görüyorum.hem kaldığım Avrupa ülkelerinde mutlaka bir İncil görüyorum. "Bu nedir?" diye başına sonuna bakıyorsunuz, derken elinize bir okuma fırsatı geçmiş oluyor.

"Bu nedir?" diye başına sonuna bakıyorsunuz, derken elinize bir okuma fırsatı geçmiş oluyor.

Ama Suudi Arabistan'a gidiyoruz, hacca umreye gidiyoruz.Ama Suudi Arabistan'a gidiyoruz, hacca umreye gidiyoruz. Müslümanların mukaddes şehirlerinde kaldığınız otelde, bazen telefon açıyorsunuz, diyorsunuz ki; Müslümanların mukaddes şehirlerinde kaldığınız otelde, bazen telefon açıyorsunuz, diyorsunuz ki; "Bana Kur'ân-ı Kerîm getirin. Bir seccade getirin." Onu orada bile bulamıyorsunuz."Bana Kur'ân-ı Kerîm getirin. Bir seccade getirin." Onu orada bile bulamıyorsunuz. Başka İslâm ülkelerinde gittiğiniz yerlerde de bulamıyorsunuz. Bu bizim kusurumuzdur!

Demek ki
Başka İslâm ülkelerinde gittiğiniz yerlerde de bulamıyorsunuz. Bu bizim kusurumuzdur!

Demek ki
karşı taraf bizden daha iyi çalışıyorlar. karşı taraf bizden daha iyi çalışıyorlar. Bizim de onlara bakarak uyanmamız lazım, dikkat etmemiz lazım, çalışmamız lazım. Bizim de onlara bakarak uyanmamız lazım, dikkat etmemiz lazım, çalışmamız lazım. Sözle söylememiz lazım. İslâm'a çağırmamız lazım.

Sözle söylememiz lazım. İslâm'a çağırmamız lazım.

Bir şehirden bir şehire gidiyorduk, bir parkta durduk.Bir şehirden bir şehire gidiyorduk, bir parkta durduk. Çimenlerin üzerinde namazımızı kılarken geniş kenarlı şapkalı bir adam geldi, Çimenlerin üzerinde namazımızı kılarken geniş kenarlı şapkalı bir adam geldi, yanımıza oturdu, bizi Hıristiyanlığa çağırdı.yanımıza oturdu, bizi Hıristiyanlığa çağırdı. 15-20 kişiyiz, biz orada namaz kılıyoruz; geldi, bizi Hıristiyanlığa çağırdı!15-20 kişiyiz, biz orada namaz kılıyoruz; geldi, bizi Hıristiyanlığa çağırdı! "Hristiyan olduk." dediler."Hristiyan olduk." dediler. Tabii biz bu işin cevabını verebilecek insanlarız.Tabii biz bu işin cevabını verebilecek insanlarız. Ama çocukları çağırıyorlar, kadınları çağırıyorlar, evlere geliyorlar, okullarda bu dersler veriliyorAma çocukları çağırıyorlar, kadınları çağırıyorlar, evlere geliyorlar, okullarda bu dersler veriliyor derken kazanıyorlar, kendi taraflarına çekiyorlar.

derken kazanıyorlar, kendi taraflarına çekiyorlar.

O halde biz de 2000 yılı Tevhid yılında, 2000 yılıyla başlayan 21. Tevhid yüzyılındaO halde biz de 2000 yılı Tevhid yılında, 2000 yılıyla başlayan 21. Tevhid yüzyılında ve 2000 yılıyla başlayan üçüncü bin yılda Allah'ın varlığını birliğini, İslâm'ın güzelliğini,ve 2000 yılıyla başlayan üçüncü bin yılda Allah'ın varlığını birliğini, İslâm'ın güzelliğini, hak din olduğunu anlatacak çalışmalara hız verelim. hak din olduğunu anlatacak çalışmalara hız verelim. Siz de "Elimizden gelen neler olabilir?" diye düşünün.Siz de "Elimizden gelen neler olabilir?" diye düşünün. Bilginizle mi yardımcı olacaksınız, mesleğinizle mi yardımcı olacaksınız, Bilginizle mi yardımcı olacaksınız, mesleğinizle mi yardımcı olacaksınız, parasal destek mi sağlayacaksınız; sağlayın.

parasal destek mi sağlayacaksınız; sağlayın.

Bakın Afrika'ya, fakir ülkelere gidiyorlar; onlara yiyecek içecek, kullanılmış elbise götürüyorlar.Bakın Afrika'ya, fakir ülkelere gidiyorlar; onlara yiyecek içecek, kullanılmış elbise götürüyorlar. O çocukları alıyorlar. Aç, susuz, "Çocuğum ölmesin." diye annesi babası severek veriyor. O çocukları alıyorlar. Aç, susuz, "Çocuğum ölmesin." diye annesi babası severek veriyor. Onları kendi okullarında hıristiyan olarak yetiştirip hayata sevk ediyorlar.

Onları kendi okullarında hıristiyan olarak yetiştirip hayata sevk ediyorlar.

Başkaları böyle çalışıyor. Biz İslâm ülkelerine yardımı dahi götüremiyoruz!Başkaları böyle çalışıyor. Biz İslâm ülkelerine yardımı dahi götüremiyoruz! Kendi çocuklarımızı bile müslüman olarak, hak yol olan İslâm'a uygun olarak yetiştiremiyoruz.Kendi çocuklarımızı bile müslüman olarak, hak yol olan İslâm'a uygun olarak yetiştiremiyoruz. Çocuklar kayboluyor, zâyi oluyor, gafil cahil yetişiyor...

Çocuklar kayboluyor, zâyi oluyor, gafil cahil yetişiyor...

Onun için, olanca gayreti gösterelim.

Onun için, olanca gayreti gösterelim.

Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!

Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!

Allah hepinize gayret kuvvet versin. Allah hepinize gayret kuvvet versin. Sevdiği razı olduğu güzel çalışmaları yapmayı nasip etsin. Sevdiği razı olduğu güzel çalışmaları yapmayı nasip etsin. Cennetiyle cemâliyle cümlenizi müşerref eylesin.

Cennetiyle cemâliyle cümlenizi müşerref eylesin.

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2