Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Konuşma Metni

Rabbimizin üzerimize saçtığı sonsuz nimetlerine, beşer takati içinde, sonsuz hamd ü senâlar olsun.Rabbimizin üzerimize saçtığı sonsuz nimetlerine, beşer takati içinde, sonsuz hamd ü senâlar olsun. Âlemlere rahmet olarak gönderdiği Habîb-i Edîbi, numûne-i imtisâlimiz, rehberimiz,Âlemlere rahmet olarak gönderdiği Habîb-i Edîbi, numûne-i imtisâlimiz, rehberimiz, başımızın tâcı, Muhammed-i Mustafâ'sına gönül dolusu salât ü selâmlar... başımızın tâcı, Muhammed-i Mustafâ'sına gönül dolusu salât ü selâmlar...

Çok tatlı, çalışmayla dolu bir tatilin, eğitimle dolu bir eğitim arası tatilin sonuna geldik. Çok tatlı, çalışmayla dolu bir tatilin, eğitimle dolu bir eğitim arası tatilin sonuna geldik. Tatile çıkan çocuklar gibi sevinçliyiz, ayrıldığımız için üzüntülüyüz.Tatile çıkan çocuklar gibi sevinçliyiz, ayrıldığımız için üzüntülüyüz. Haccı bitirenler gibi sevinçliyiz, mukaddes yerlerden ayrılanlar gibi bir burukluk içindeyiz.Haccı bitirenler gibi sevinçliyiz, mukaddes yerlerden ayrılanlar gibi bir burukluk içindeyiz. Yunus Emre merhum, "Tez geçer sağıçlı gün." buyurmuş. Sağıçlı, yani sayılı.Yunus Emre merhum, "Tez geçer sağıçlı gün." buyurmuş. Sağıçlı, yani sayılı. Tez geçer sağıçlı gün. Hakikaten, galiba göz yumup açıncaya kadar geçiverdi. Tez geçer sağıçlı gün. Hakikaten, galiba göz yumup açıncaya kadar geçiverdi.

Bizler biribirimizin Allah tarafından biribirlerine bağlanmış kardeşleriyiz. Bizler biribirimizin Allah tarafından biribirlerine bağlanmış kardeşleriyiz.

İnneme'l-mü'minûne ihvetün. ifadesinde "innemâ" edât-ı tahsîsi,İnneme'l-mü'minûne ihvetün. ifadesinde "innemâ" edât-ı tahsîsi, "Müslümanlar ancak ve ancak, sadece ve sadece kardeştir. "Müslümanlar ancak ve ancak, sadece ve sadece kardeştir. Başka hiçbir vasıf onlara uygun düşmez, ancak kardeşlik vasfı uygun düşer.Başka hiçbir vasıf onlara uygun düşmez, ancak kardeşlik vasfı uygun düşer. Kardeşliğin dışında başka bir sıfat onlara yakışmaz. Kardeşliğin dışında başka bir sıfat onlara yakışmaz. Münasebetlerini isimlendiren, tavsif eden kelime ancak kardeşlik olabilir." manasını taşıyor.Münasebetlerini isimlendiren, tavsif eden kelime ancak kardeşlik olabilir." manasını taşıyor. Ayrıca biribirimizle yol kardeşliğimiz, uhuvvet-i fillah; Ayrıca biribirimizle yol kardeşliğimiz, uhuvvet-i fillah; Allah rızası için daha özel, daha yakın bir kardeşliğimiz de var; Allah rızası için daha özel, daha yakın bir kardeşliğimiz de var; akrabalık gibi içiçe olan kardeşlikler... akrabalık gibi içiçe olan kardeşlikler...

Çok zevkli, hareketli günler geçirdik. Çok zevkli, hareketli günler geçirdik. Çok değerli bir başkanın, çok dirayetli bir yönetiminde ki, Çok değerli bir başkanın, çok dirayetli bir yönetiminde ki, konuşmalar arasında onun konuşmaları da hepimiz için bir eğitim idi.konuşmalar arasında onun konuşmaları da hepimiz için bir eğitim idi. Çok zevkli günler geçirdik ve gerçekten, kendi adıma söylüyorum, Çok zevkli günler geçirdik ve gerçekten, kendi adıma söylüyorum, başkaları için de kuvvetle tahmin ediyorum, hakikaten bilgilendik. başkaları için de kuvvetle tahmin ediyorum, hakikaten bilgilendik. Hakikaten bu topluluk bilgi ve görgümüzde yükselme, ilerleme ve gelişme sağladı. Hakikaten bu topluluk bilgi ve görgümüzde yükselme, ilerleme ve gelişme sağladı. Bu da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'inBu da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîfi ile müjdelediği bir husustur. hadîs-i şerîfi ile müjdelediği bir husustur.

Ve me'l-tekâ mü'minâni kattu illâ efâdellâhu Ve me'l-tekâ mü'minâni kattu illâ efâdellâhu ehadihimâ min sahibihî hayran.ehadihimâ min sahibihî hayran. "İki müslüman bir araya gelir karşılaşırsa; manevî mükâfat olarak "İki müslüman bir araya gelir karşılaşırsa; manevî mükâfat olarak Allah birinden ötekisini, ötekisinden berikisini mutlaka faydalandırır."Allah birinden ötekisini, ötekisinden berikisini mutlaka faydalandırır." Demek ki müslümanların bir araya gelmesi,Demek ki müslümanların bir araya gelmesi, bu mükâfatları daima almak için mülâkatları çok olması lazım. bu mükâfatları daima almak için mülâkatları çok olması lazım.

Vâdedilen konuşmaların hepsi yapıldı. Ayvalık'taki ve Gemlik'teki gibi oldu. Vâdedilen konuşmaların hepsi yapıldı. Ayvalık'taki ve Gemlik'teki gibi oldu. Herkes memnun; hanımlar, beyler ve çocuklar... Herkes memnun; hanımlar, beyler ve çocuklar... Çocukların yine sergileri, sanat eserleri yüreğimizi heyecanlandırdı, sevgi ve takdir doldurdu. Çocukların yine sergileri, sanat eserleri yüreğimizi heyecanlandırdı, sevgi ve takdir doldurdu.

Öğretmenlerinden Allah razı olsun. Öğretmenlerinden Allah razı olsun.

Biraz hafif program yapalım da kardeşlerimiz hakikaten dinlensin, biribirleriyle tanışsınlar, Biraz hafif program yapalım da kardeşlerimiz hakikaten dinlensin, biribirleriyle tanışsınlar, sohbet etsinler diye düşünmüştük ama, ben ne zaman çay istesem çok açık olsun diye, sohbet etsinler diye düşünmüştük ama, ben ne zaman çay istesem çok açık olsun diye, yine koyu çay gelir. yine koyu çay gelir. Çünkü çay deyince galiba ev sahipleri illa koyu renkli olmasını düşünüyor. Çünkü çay deyince galiba ev sahipleri illa koyu renkli olmasını düşünüyor. Nihayet beyaz olsun deyinceye kadar illa koyu çay gelir.Nihayet beyaz olsun deyinceye kadar illa koyu çay gelir. Biz de hafif program olsun derken yine epeyce yoğun, tenkit alan,Biz de hafif program olsun derken yine epeyce yoğun, tenkit alan, yoğun [bir] program yaptık galiba ama memnunuz, yani tatlı bir yoğunluk oldu.yoğun [bir] program yaptık galiba ama memnunuz, yani tatlı bir yoğunluk oldu. Hatta daha başka bir şeyler de belki yapılabilirdi. Hatta daha başka bir şeyler de belki yapılabilirdi.

Hepsi güzel, konuşmaların hepsi hakikaten biribirinden güzel, Hepsi güzel, konuşmaların hepsi hakikaten biribirinden güzel, toplantıların hepsi biribirinden faydalı oldu.toplantıların hepsi biribirinden faydalı oldu. Hele finiş-final, böyle rahat rahat koşan koşucuların sonunda ipe, Hele finiş-final, böyle rahat rahat koşan koşucuların sonunda ipe, finişe yaklaştıkları zaman birden hızlanmaları gibifinişe yaklaştıkları zaman birden hızlanmaları gibi bugünün programı bende çok büyük takdir uyandırdı. bugünün programı bende çok büyük takdir uyandırdı.

Katılan kardeşlerimizden Katılan kardeşlerimizden Allah razı olsun. Zahmet edip buraya geldikleri için hakikaten teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun. Zahmet edip buraya geldikleri için hakikaten teşekkür ediyoruz.

Gerçekten çok kaliteli. Derler ki, "Efendim teşrif ettiniz!" yani şeref verdiniz demek. Gerçekten çok kaliteli. Derler ki, "Efendim teşrif ettiniz!" yani şeref verdiniz demek. "Huzurlarınızla şeref verdiniz." filan derler, klasik sözler ama "Huzurlarınızla şeref verdiniz." filan derler, klasik sözler ama biz hakikaten hem siz misafirlerimizden şeref bulduk;biz hakikaten hem siz misafirlerimizden şeref bulduk; hem de konuşmacı ilim erbabı alim kardeşlerimizin katılmalarından, hem de konuşmacı ilim erbabı alim kardeşlerimizin katılmalarından, gerçekten toplantımız şeref kazandı. Elbette denilecek ki; gerçekten toplantımız şeref kazandı. Elbette denilecek ki;

"Filanca alim, filanca alim katıldı, çok kaliteli bir toplantı oldu." diyecekler."Filanca alim, filanca alim katıldı, çok kaliteli bir toplantı oldu." diyecekler. Bu da bizim için bir sevinç, bir övünç ve bir hamd ü senâ vesilesi... Bu da bizim için bir sevinç, bir övünç ve bir hamd ü senâ vesilesi...

Allah hepsinden razı olsun. Bizim dua işimiz ve elimizden gelen dua.Allah hepsinden razı olsun. Bizim dua işimiz ve elimizden gelen dua. Onların güzel jestlerini karşılayacak daha başkaca bir şeyimiz olamıyor. Onların güzel jestlerini karşılayacak daha başkaca bir şeyimiz olamıyor.

Yalnız bir husus aksadı. Benim akşamları konuşmamı istemişlerdi, programa öyle konmuştu. Yalnız bir husus aksadı. Benim akşamları konuşmamı istemişlerdi, programa öyle konmuştu. Ben istemiyordum, Allah gönlümün muradını verdi, beni konuşturtmadı;Ben istemiyordum, Allah gönlümün muradını verdi, beni konuşturtmadı; çünkü ben istemiyordum.çünkü ben istemiyordum. Ama benim yerime kardeşlerim benden çok daha güzel konuştu. Allah razı olsun. Ama benim yerime kardeşlerim benden çok daha güzel konuştu.

Allah razı olsun.

Halil Gönenç Hoca konuşmasaydı da ben konuşsaydım, Halil Gönenç Hoca konuşmasaydı da ben konuşsaydım, sanki tasavvufun önemini ben daha mı güzel anlatacaktım? sanki tasavvufun önemini ben daha mı güzel anlatacaktım?

"Tasavvufu inkâr küfür olur." desem beni mi dinlerlerdi; yoksa bir alim ve fakih olarak "Tasavvufu inkâr küfür olur." desem beni mi dinlerlerdi; yoksa bir alim ve fakih olarak Halil Gönenç Hoca'yı mı daha saygıyla, ceketlerini ilikleyerek dinlerlerdi? Halil Gönenç Hoca'yı mı daha saygıyla, ceketlerini ilikleyerek dinlerlerdi?

Elbette onun konuşması çok daha güzel, çok daha faydalı oldu;Elbette onun konuşması çok daha güzel, çok daha faydalı oldu; çok daha bize zevk, şevk ve güç verdi. çok daha bize zevk, şevk ve güç verdi.

Allah razı olsun. Allah razı olsun.

İsmail Kara kardeşimizin çok güzel ifadeleri var, diyor ki; İsmail Kara kardeşimizin çok güzel ifadeleri var, diyor ki;

"Öyle İslâmcı mütefekkir kardeşlerimiz var ki ilmihalden imtihan olsa sınıfta kalırlar." "Öyle İslâmcı mütefekkir kardeşlerimiz var ki ilmihalden imtihan olsa sınıfta kalırlar."

Hakikaten bazı kültürel kuvvetli tarafları var ama dinî bilgileri zayıf... Hakikaten bazı kültürel kuvvetli tarafları var ama dinî bilgileri zayıf...

Bazı kimseler öyle şeyleri inkâr ediyorlar ki âyetle sabit, ehl-i sünnet itikadının ana umdelerinden... Bazı kimseler öyle şeyleri inkâr ediyorlar ki âyetle sabit, ehl-i sünnet itikadının ana umdelerinden... Alimlerimizin aşağı yukarı ittifak ettiği, tabii her konuda herkesin ittifak etmesi mümkün değil amaAlimlerimizin aşağı yukarı ittifak ettiği, tabii her konuda herkesin ittifak etmesi mümkün değil ama büyük çoğunluğun kabul ettiği şeylerde dahî selâhiyetleri olmadığı halde,büyük çoğunluğun kabul ettiği şeylerde dahî selâhiyetleri olmadığı halde, ileri geri çeşitli konuşmalar yapanlar oluyordu. ileri geri çeşitli konuşmalar yapanlar oluyordu. Biz de fıkıh bilgisiyle ve sağlam mantığıyla tanınmış olan kimselerden bir kimse olarak,Biz de fıkıh bilgisiyle ve sağlam mantığıyla tanınmış olan kimselerden bir kimse olarak, kulakları çınlasın, Allah âfiyet versin, ömrünü uzun eylesin,kulakları çınlasın, Allah âfiyet versin, ömrünü uzun eylesin, Mehmet Emin Er Hocamıza bazı meseleleri sordurduk; gayet sakin, gayet telaşsız, Mehmet Emin Er Hocamıza bazı meseleleri sordurduk; gayet sakin, gayet telaşsız, gayet vakur cevaplarını dergimizde neşrettik. gayet vakur cevaplarını dergimizde neşrettik.

Ayrıca Hocamız'ın vefatı sene-i devriyesinde de kardeşlerimiz; Ayrıca Hocamız'ın vefatı sene-i devriyesinde de kardeşlerimiz; "Sadece bir anma olmasın, aynı zamanda bir ilmî çalışma olsun, daha da güzel olur."Sadece bir anma olmasın, aynı zamanda bir ilmî çalışma olsun, daha da güzel olur. Çünkü çalışmaların en sevaplısı ilim çalışmalarıdır. Tasavvuf sempozyumu olsun." demişlerdi.Çünkü çalışmaların en sevaplısı ilim çalışmalarıdır. Tasavvuf sempozyumu olsun." demişlerdi. Tasavvuf üzerine üç gün gayet güzel konuşmalar oldu; gayet salâhiyetli,Tasavvuf üzerine üç gün gayet güzel konuşmalar oldu; gayet salâhiyetli, o konunun tam ehli, erbabı kimseler tarafından konuşmalar yapıldı o konunun tam ehli, erbabı kimseler tarafından konuşmalar yapıldı ve bu konuşmalar Seha Neşriyat'ımız tarafından neşir de edildi.ve bu konuşmalar Seha Neşriyat'ımız tarafından neşir de edildi. Onlar da bu konuda gerçekleri ortaya koydu. Onlar da bu konuda gerçekleri ortaya koydu. Yani biz söylesek, nihayet biz bir tarafız. Taraf olduğumuz için tenkit edilebilirdi Yani biz söylesek, nihayet biz bir tarafız. Taraf olduğumuz için tenkit edilebilirdi veya kuvvetli görülmeyebilirdi. veya kuvvetli görülmeyebilirdi. Onların sözleri, elleri vicdanına konulmuş, objektif sözler olduğu için daha da uygun oldu.Onların sözleri, elleri vicdanına konulmuş, objektif sözler olduğu için daha da uygun oldu. Gerçeklerin anlaşılmasına yardımcı oldu. Gerçeklerin anlaşılmasına yardımcı oldu.

İkinci gün, yine aramızda ilâhiyat fakültesinden tefsir doçenti kardeşimiz vardı. İkinci gün, yine aramızda ilâhiyat fakültesinden tefsir doçenti kardeşimiz vardı. Biz evsahibi durumundaydık, biz konuşsak olmazdı. Onu konuşmaya teşvik ettik, rica ettik. Biz evsahibi durumundaydık, biz konuşsak olmazdı. Onu konuşmaya teşvik ettik, rica ettik. O da Kur'ân-ı Kerîm üzerinde çok beğenilen bir ses tonuyla, gayet güzel bir üslûb ileO da Kur'ân-ı Kerîm üzerinde çok beğenilen bir ses tonuyla, gayet güzel bir üslûb ile Kur'ân-ı Kerîm'i sevdirici, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamaya, okumaya teşvik edici, Kur'ân-ı Kerîm'i sevdirici, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamaya, okumaya teşvik edici, manâsını tedebbür ettikten sonra ahkâmını uygulamaya sevkedici çok güzel konuşmalar yaptı. manâsını tedebbür ettikten sonra ahkâmını uygulamaya sevkedici çok güzel konuşmalar yaptı.

Zaten tasavvufun en yüksek mertebesi nedir? Zaten tasavvufun en yüksek mertebesi nedir?

En yüksek mutasavvıfın en yüksek meşgalesi ve zevki nedir? En yüksek mutasavvıfın en yüksek meşgalesi ve zevki nedir?

En yüksek şahsiyetlerin [en yüksek meşgalesi] Kur'ân-ı Kerîm ve namazdır. En yüksek şahsiyetlerin [en yüksek meşgalesi] Kur'ân-ı Kerîm ve namazdır. O da o bakımdan gayet güzel oldu. O da o bakımdan gayet güzel oldu.

Tasavvuf konusu bahis konusu edildiği zaman, tabii tasavvufla şeriat,Tasavvuf konusu bahis konusu edildiği zaman, tabii tasavvufla şeriat, tarikatla şeriat arasındaki münasebetler, çatışmalar, aynılıklar, ayrılıklar tarikatla şeriat arasındaki münasebetler, çatışmalar, aynılıklar, ayrılıklar kitaplarda daima bahis konusu edilmiştir. kitaplarda daima bahis konusu edilmiştir. Bazı konuşmacılar, bazı tenkid edenler haklıdır. Bazı konuşmacılar, bazı tenkid edenler haklıdır. Çünkü tasavvuf, çok uzun bir tarihte, çok geniş bir sahada asırlar boyu uygulanmış,Çünkü tasavvuf, çok uzun bir tarihte, çok geniş bir sahada asırlar boyu uygulanmış, farklı kültür çevrelerinin insanları tarafından uygulanmış bir dinî yaşama tarzı.farklı kültür çevrelerinin insanları tarafından uygulanmış bir dinî yaşama tarzı. Muhakkak ki İslâm'dan önceki yaşam tarzlarının, örflerinin, âdetlerinin,Muhakkak ki İslâm'dan önceki yaşam tarzlarının, örflerinin, âdetlerinin, kültürlerinin, çevrelerindeki insanların tesiri var;kültürlerinin, çevrelerindeki insanların tesiri var; İran-Hind tesiri, hristiyanların daha önceki zâhidlerinin, rahiblerinin tesirleri var. İran-Hind tesiri, hristiyanların daha önceki zâhidlerinin, rahiblerinin tesirleri var. Bu kadar uzun asırlar, Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a,Bu kadar uzun asırlar, Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a, Sibirya'dan Afrika'nın güney ucuna kadar geniş sahalarda yayılmış olan Sibirya'dan Afrika'nın güney ucuna kadar geniş sahalarda yayılmış olan bir dinî yaşam tarzının arasında farklılıklar da olabilir, bunun güzel temsil edilmesi de olabilir, bir dinî yaşam tarzının arasında farklılıklar da olabilir, bunun güzel temsil edilmesi de olabilir, cahillik olabilir, yozlaşma olabilir.cahillik olabilir, yozlaşma olabilir. Bunu her sahada müşahede etmek veya her sahadan buna misal göstermek mümkündür.Bunu her sahada müşahede etmek veya her sahadan buna misal göstermek mümkündür. Teknolojiden bile mümkündür. Teknolojiden bile mümkündür.

Onun için tasavvufun çeşitleri çok olunca, tabii birisi tasavvufu,Onun için tasavvufun çeşitleri çok olunca, tabii birisi tasavvufu, tarikati tenkid ediyorsa; onunla terminolojimizi eşitlememiz, tarikati tenkid ediyorsa; onunla terminolojimizi eşitlememiz, neyi kasdettiğini beraber düşünmemiz lazım. neyi kasdettiğini beraber düşünmemiz lazım. "Sen hangisini kasdediyorsun? Neye düşmansın, neye dostsun?" diye kavramdan, "Sen hangisini kasdediyorsun? Neye düşmansın, neye dostsun?" diye kavramdan, kelimeden anladığımız manâ üzerine bir ortak zemin bulmak lazım ki ondan sonra haklısınkelimeden anladığımız manâ üzerine bir ortak zemin bulmak lazım ki ondan sonra haklısın veya haksızsın denilebilsin.veya haksızsın denilebilsin. Çünkü belki aynı şeyi söylüyoruzdur; belki onların tenkit ettiği hususuÇünkü belki aynı şeyi söylüyoruzdur; belki onların tenkit ettiği hususu biz daha çok tenkit ediyor ve düzeltmeye çalışıyoruzdur. biz daha çok tenkit ediyor ve düzeltmeye çalışıyoruzdur.

Biz hiçbir zaman şeriatin dışında, Kur'ân-ı Kerîm'e, Sünnet-i Seniyye'ye aykırı Biz hiçbir zaman şeriatin dışında, Kur'ân-ı Kerîm'e, Sünnet-i Seniyye'ye aykırı bir davranışı, küçük bir jesti bile tasvip etme zevkinde ve zihniyetinde değiliz. bir davranışı, küçük bir jesti bile tasvip etme zevkinde ve zihniyetinde değiliz. İnsanın kendisinden bahsetmesi herhalda çok ayıp olur ama tabii burada icab ediyor. İnsanın kendisinden bahsetmesi herhalda çok ayıp olur ama tabii burada icab ediyor. Ben de müsaadenizle itiraf ediyorum, ben de çok koyu bir şeriatçiyim.Ben de müsaadenizle itiraf ediyorum, ben de çok koyu bir şeriatçiyim. Hem de bu böyle sonradan olma bir hastalık da değil; çocukluğumdan beri olan bir şeydir.Hem de bu böyle sonradan olma bir hastalık da değil; çocukluğumdan beri olan bir şeydir. İlkokul, ortaokul çağlarından beri böyle, bu vasfım hiç değişmedi. İlkokul, ortaokul çağlarından beri böyle, bu vasfım hiç değişmedi. Herkes de beni bu bakımdan tenkit ettiler.Herkes de beni bu bakımdan tenkit ettiler. Üniversitede de elhamdülillah hep bu yüzden tenkit edildim; Üniversitede de elhamdülillah hep bu yüzden tenkit edildim; sakalımdan dolayı, kravat niye takmıyorum diye... filan. sakalımdan dolayı, kravat niye takmıyorum diye... filan. "Çok koyu" olduğum gibi tenkitler; tavizsiz olduğumuz, tutucu olduğumuza dair sözler söylendi."Çok koyu" olduğum gibi tenkitler; tavizsiz olduğumuz, tutucu olduğumuza dair sözler söylendi. Ben, onları yazsalar da kabrime koysam diye de düşünüyorum.Ben, onları yazsalar da kabrime koysam diye de düşünüyorum. Onlardan hiç şikayetçi değilim. Lisede edebiyat derslerinde hatırlarım; meyden, Onlardan hiç şikayetçi değilim.

Lisede edebiyat derslerinde hatırlarım; meyden,
kadehten bahseden divan edebiyatı şairlerini hiç sevemedim.kadehten bahseden divan edebiyatı şairlerini hiç sevemedim. Camiye, vâize, zâhide tân eden halk ozanlarını hiç sevemedim.Camiye, vâize, zâhide tân eden halk ozanlarını hiç sevemedim. Sazı medhetmeye kalkıp da, "İçinde mi, dışında mı, püskülünün ucunda mı?Sazı medhetmeye kalkıp da, "İçinde mi, dışında mı, püskülünün ucunda mı? Şeytan bunun neresinde?" diye lâubâli konuşan bir ozanı sevemedim.Şeytan bunun neresinde?" diye lâubâli konuşan bir ozanı sevemedim. Vâiz ve zâhidler hakkındaki sözler, daima sanki bana söylenmiş gibi çok dokunurdu bana. Vâiz ve zâhidler hakkındaki sözler, daima sanki bana söylenmiş gibi çok dokunurdu bana. Ve İslâm'ı hiç bilmeyen insanların çok kaba bir şekilde vahdet-i vücûd'u anlatış tarzlarına da Ve İslâm'ı hiç bilmeyen insanların çok kaba bir şekilde vahdet-i vücûd'u anlatış tarzlarına da içimden şiddetle bir infial ve itiraz vardı. içimden şiddetle bir infial ve itiraz vardı. Panteizm, yani nereye baksan her şey...Panteizm, yani nereye baksan her şey... Onların anlayışıyla söylemeyi bile istemiyorum, ama bana zor gelirdi. Onların anlayışıyla söylemeyi bile istemiyorum, ama bana zor gelirdi.

Onun için tabii bazı tarikatlara, mesela içki içen, içkiyi medheden; Onun için tabii bazı tarikatlara, mesela içki içen, içkiyi medheden; "Işkını açmaya mey nûş edeler." diye bir de bunu aşkullahı, muhabbetullahı açmak için "Işkını açmaya mey nûş edeler." diye bir de bunu aşkullahı, muhabbetullahı açmak için bir vasıta filan sayıp da, bir de meşrulaştırmaya çalışan bazı tarikatları sevemedik,bir vasıta filan sayıp da, bir de meşrulaştırmaya çalışan bazı tarikatları sevemedik, sevemedim, sevemeyiz, sevemezsiniz!..sevemedim, sevemeyiz, sevemezsiniz!.. Bu işin laf olmadığını, kâl olmadığını, hâl olduğunu düşündüğümüz için namazsız, lafazan tasavvuf erbabını sevemedik.Bu işin laf olmadığını, kâl olmadığını, hâl olduğunu düşündüğümüz için namazsız, lafazan tasavvuf erbabını sevemedik. Herhalde biraz da aşırılığımdan, içinizde sigara içenler varsa bağışlayın, sigara içenlere, Herhalde biraz da aşırılığımdan, içinizde sigara içenler varsa bağışlayın, sigara içenlere, sigarayı savunanlara, tekkeye gelenlere sigara ikram edenleresigarayı savunanlara, tekkeye gelenlere sigara ikram edenlere bile bir müsamaha oluşamadı içimde, hâlâ oluşabilmiş değil... bile bir müsamaha oluşamadı içimde, hâlâ oluşabilmiş değil...

Bilmiyorum, tabii Hocamızın çok çok olgun talebeleri vardı. Bilmiyorum, tabii Hocamızın çok çok olgun talebeleri vardı. Benim de eksiğim, kusurum kendisine muhakkak ki mâlumdu.Benim de eksiğim, kusurum kendisine muhakkak ki mâlumdu. Ama bizi sizlere hizmetçi olarak tayin buyurması nedendir bilmiyorum. Ama bizi sizlere hizmetçi olarak tayin buyurması nedendir bilmiyorum. Sanki bana biraz da bu şeriatçilik tarafımdandır gibi geliyor bana, içimde öyle bir his var. Sanki bana biraz da bu şeriatçilik tarafımdandır gibi geliyor bana, içimde öyle bir his var.

Şeriatçi olduğumdan da, yani Kur'ân-ı Kerîm'e ve hadîs-i şerîflere bağlı bir terbiye içindeŞeriatçi olduğumdan da, yani Kur'ân-ı Kerîm'e ve hadîs-i şerîflere bağlı bir terbiye içinde yetiştik ve tekkemizin müridleri terbiye kitabı Râmûzü'l-ehâdis,yetiştik ve tekkemizin müridleri terbiye kitabı Râmûzü'l-ehâdis, yani İmam Suyûtî rahmetullahi aleyh'in el-Câmiu's-sağîr'i gibi bir alfabetik hadis kitabı. yani İmam Suyûtî rahmetullahi aleyh'in el-Câmiu's-sağîr'i gibi bir alfabetik hadis kitabı. Bunu okutan bir yerde yetişmiş olduğumuz için hadisleri uygulamak,Bunu okutan bir yerde yetişmiş olduğumuz için hadisleri uygulamak, Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini uygulamak bize göreKur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini uygulamak bize göre tasavvuf olduğundan; şeriatçi olduğumuzdan tarikatçı olduk, tasavvufçu olduk mecburen... tasavvuf olduğundan; şeriatçi olduğumuzdan tarikatçı olduk, tasavvufçu olduk mecburen...

Şeriatçiliğimiz bizi tasavvufa götürdü.Şeriatçiliğimiz bizi tasavvufa götürdü. Galiba bu da İslâm tarihindeki bazı büyük sîmaların çizgisine de benziyor. Galiba bu da İslâm tarihindeki bazı büyük sîmaların çizgisine de benziyor. Çünkü ilk önce sıbyan mektebine gitmişler, elif-bâyı öğrenmişler.Çünkü ilk önce sıbyan mektebine gitmişler, elif-bâyı öğrenmişler. Sonra dârü'l-Kur'anlarda Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmişler. Sonra dârü'l-Kur'anlarda Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmişler. Ondan sonra âlet ilimlerini, ulûm-u êliyyeyi; Arapça, sarf, nahiv, mantık vesaire öğrenmişler. Ondan sonra âlet ilimlerini, ulûm-u êliyyeyi; Arapça, sarf, nahiv, mantık vesaire öğrenmişler. Ondan sonra yüksek ilimleri, ulûm-ü şer'iyyeyi öğrenmişler. Ondan sonra yüksek ilimleri, ulûm-ü şer'iyyeyi öğrenmişler.

Ondan sonra, "İlimden maksad, onun uygulaması, ilmiyle âmil olmak,Ondan sonra, "İlimden maksad, onun uygulaması, ilmiyle âmil olmak, bildiklerini hayatına uygulamak, tatbik etmek." diye,bildiklerini hayatına uygulamak, tatbik etmek." diye, Halil Gönenç hocamızın çok güzel taksim edip ifade ettiği gibi, Halil Gönenç hocamızın çok güzel taksim edip ifade ettiği gibi, bir bakıma ilm-i ahlâk demek olan tasavvufa geçmişler bir bakıma ilm-i ahlâk demek olan tasavvufa geçmişler ve tasavvufun uygulama biçimleri ve insanların terbiye edilmesinde düşünülen ve tasavvufun uygulama biçimleri ve insanların terbiye edilmesinde düşünülen metodlar dolayısıyla yollar, yani tarikatlar meydana gelmiş; metodlar dolayısıyla yollar, yani tarikatlar meydana gelmiş; o uygulamalarla mârifetullaha ve dinin hakâyıkına, hakikate erişilmiş... o uygulamalarla mârifetullaha ve dinin hakâyıkına, hakikate erişilmiş...

Bu çizgi, mesela İmâm-ı Gazzâlî'de hepimizin bildiği bir olay. Bu çizgi, mesela İmâm-ı Gazzâlî'de hepimizin bildiği bir olay. İmâm-ı Gazzâlî, Bağdad Medresesi'nde, sırmalı kocaman kavuğuyla İmâm-ı Gazzâlî, Bağdad Medresesi'nde, sırmalı kocaman kavuğuyla ve altın yaldızla dokunmuş cübbesi ile ders veren, muhteşem bir zekâ âbidesi;ve altın yaldızla dokunmuş cübbesi ile ders veren, muhteşem bir zekâ âbidesi; cedelci, bilgili, konuşkan ve mantık dolu bir insan iken sonra kendi hayatı içinde, cedelci, bilgili, konuşkan ve mantık dolu bir insan iken sonra kendi hayatı içinde, uzun mücadelelerin verdiği tecrübeyle; zındıklarla, rafizîlerle,uzun mücadelelerin verdiği tecrübeyle; zındıklarla, rafizîlerle, batınîlerle mücadelesinin sonunda; etrafındaki ilm-i kelâm ehlini vesaireyi de inceledikten sonra,batınîlerle mücadelesinin sonunda; etrafındaki ilm-i kelâm ehlini vesaireyi de inceledikten sonra, "Benim bugün kendi çağımda, incelediğim insanlar içinde dini "Benim bugün kendi çağımda, incelediğim insanlar içinde dini en doğru anlayan ve uygulayan sufilerdir!" diye sufiyye mesleğine sülûk etmişen doğru anlayan ve uygulayan sufilerdir!" diye sufiyye mesleğine sülûk etmiş ve Tûs'ta, medresesinin karşısına bir de tekke yapıp, ve Tûs'ta, medresesinin karşısına bir de tekke yapıp, tabii kendi ruhi gelişmesi Dımeşk'ta Mescid-i Emevi'de, tabii kendi ruhi gelişmesi Dımeşk'ta Mescid-i Emevi'de, caminin altındaki hücrede erbaînler çıkartma halleri ayrı, caminin altındaki hücrede erbaînler çıkartma halleri ayrı, ondan sonra meşhur eseri İhyâı ulûm'u yazmış ve asırlardır bizi terbiye ediyor.ondan sonra meşhur eseri İhyâı ulûm'u yazmış ve asırlardır bizi terbiye ediyor. Yani Osmanlı alimi olup da Gazzâlî'yi okumayan; şimdi münevver olup da,Yani Osmanlı alimi olup da Gazzâlî'yi okumayan; şimdi münevver olup da, Gazzâlî'nin İhyâ'sı kütüphanesinde olmayan bir kimse veya Kimyâ-ı Saadet'i olmayanGazzâlî'nin İhyâ'sı kütüphanesinde olmayan bir kimse veya Kimyâ-ı Saadet'i olmayan veya Âbidler Yolu kitabı olmayan bir kimse;veya Âbidler Yolu kitabı olmayan bir kimse; yani Gazzâlî'den bir şey öğrenmemiş bir kimse şu salonda tahmin etmiyorum. yani Gazzâlî'den bir şey öğrenmemiş bir kimse şu salonda tahmin etmiyorum.

Hacı Bayrâm-ı Velî de öyle... Bir müderris iken, ondan sonra intisab edip mutasavvıf olmuş. Hacı Bayrâm-ı Velî de öyle... Bir müderris iken, ondan sonra intisab edip mutasavvıf olmuş. Akşemseddin hazretleri hâkezâ, onun zamanının insanlardan. Akşemseddin hazretleri hâkezâ, onun zamanının insanlardan. Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin Efendi, Gümüşhane'den ilim tahsiline geldiği İstanbul'da,Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin Efendi, Gümüşhane'den ilim tahsiline geldiği İstanbul'da, sırf kendisi için gönderilen özel bir mürşidle kendisine tarikat terbiyesi verilmiş kimse. sırf kendisi için gönderilen özel bir mürşidle kendisine tarikat terbiyesi verilmiş kimse. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî herkesin bildiği bir misal. Medresede ders verirkenMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî herkesin bildiği bir misal. Medresede ders verirken Şems-i Tebrîzî'nin [irşadıyla tarikate intisâb etmiş.] Kaddesallâhü ervâhahümü'l-aliyye. Şems-i Tebrîzî'nin [irşadıyla tarikate intisâb etmiş.] Kaddesallâhü ervâhahümü'l-aliyye.

Demek ki, insan ulûm-u şer'iyyede rüsuh peydâ edince sonunda varacağı zirve, Demek ki, insan ulûm-u şer'iyyede rüsuh peydâ edince sonunda varacağı zirve, son durak tasavvuf oluyor. son durak tasavvuf oluyor.

İslâmî tasavvufun, tabii İslâmî tasavvuf diyoruz; mistisizm denilen Hint mistisizmi, İslâmî tasavvufun, tabii İslâmî tasavvuf diyoruz; mistisizm denilen Hint mistisizmi, bilmem Yunan mistisizmi... onlar bizi ilgilendirmiyor. bilmem Yunan mistisizmi... onlar bizi ilgilendirmiyor. Biz müslümanız, onlar bizi doğrudan doğruya da dolaylı yoldan da ilgilendirmiyor. Biz müslümanız, onlar bizi doğrudan doğruya da dolaylı yoldan da ilgilendirmiyor. Akif [İnan] Bey'le bir röportajımız olmuştu. Kendi özel durumumu söyledim,Akif [İnan] Bey'le bir röportajımız olmuştu. Kendi özel durumumu söyledim, "Ben onları özellikle okumuyorum." dedim. "Ben onları özellikle okumuyorum." dedim. "Belki bir şeylerinden etkilenirim de şeriatçi tasavvufuma bir şey karışır." diye korkarım. "Belki bir şeylerinden etkilenirim de şeriatçi tasavvufuma bir şey karışır." diye korkarım. Yani bir şeyi öğrenirim; hani, bir şeyin duyulduğu zaman hatırdan çıkartılması zor olur. Yani bir şeyi öğrenirim; hani, bir şeyin duyulduğu zaman hatırdan çıkartılması zor olur. Onun için ben ne Hint felsefesini, Hint mistisizmini, Onun için ben ne Hint felsefesini, Hint mistisizmini, ne Yunan mistisizmini, ne [de] hristiyan mistisizmini okumak istedim. ne Yunan mistisizmini, ne [de] hristiyan mistisizmini okumak istedim. Sadece istediğim Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak, hadîs-i şerîfi anlamak oldu. Sadece istediğim Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak, hadîs-i şerîfi anlamak oldu.

Büyüklerimizin bize gösterdiği istikamette şöyle düşünüyorum:Büyüklerimizin bize gösterdiği istikamette şöyle düşünüyorum: Hepimiz şu dünyaya gönderilmiş yaratıklarız.Hepimiz şu dünyaya gönderilmiş yaratıklarız. Hayat sürüyoruz, yaşıyoruz, aramızdan bazıları aramızdan ayrılıyor... Hayat sürüyoruz, yaşıyoruz, aramızdan bazıları aramızdan ayrılıyor... Gelenler oluyor, gidenler oluyor, biz de hissediyoruz ki gideceğiz.Gelenler oluyor, gidenler oluyor, biz de hissediyoruz ki gideceğiz. Bunun ne olduğu üzerine düşünüyoruz ve inanmışız ki; Bunun ne olduğu üzerine düşünüyoruz ve inanmışız ki;

Ellezî halaka'l-mevte ve'l-hayâte li-yeblüveküm eyyüküm ahsenü amelâ. Ellezî halaka'l-mevte ve'l-hayâte li-yeblüveküm eyyüküm ahsenü amelâ. "Biz buraya hangimiz daha güzel işler yapacak, daha güzel âmâl-i sâliha ortaya koyacak; "Biz buraya hangimiz daha güzel işler yapacak, daha güzel âmâl-i sâliha ortaya koyacak; bu denensin ve biz imtihan olalım diye gönderilmişiz." bu denensin ve biz imtihan olalım diye gönderilmişiz."

Bu imtihanı kabul etmişiz, imtihan olduğumuzu biliyoruz.Bu imtihanı kabul etmişiz, imtihan olduğumuzu biliyoruz. Belki çok çalışkan talebe değiliz ama imtihanda olduğumuzuBelki çok çalışkan talebe değiliz ama imtihanda olduğumuzu ve güzel bir şeyler yapmamız gerektiğini biliyoruz.ve güzel bir şeyler yapmamız gerektiğini biliyoruz. Bizden ne istendiğini de biliyoruz. Kur'ân-ı Kerîm'de; Bizden ne istendiğini de biliyoruz. Kur'ân-ı Kerîm'de;

Ve mâ halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li-ya'budûn. buyuruluyor. Ve mâ halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li-ya'budûn. buyuruluyor.

Etî'ullahe ve etî'u'r-rasüle. [buyuruluyor.] Bu mealde pek çok âyet-i kerîmeler var.Etî'ullahe ve etî'u'r-rasüle. [buyuruluyor.] Bu mealde pek çok âyet-i kerîmeler var. Bizden ibadet isteniyor, Allah'ın emirlerine itaat isteniyor. Bizden ibadet isteniyor, Allah'ın emirlerine itaat isteniyor. Madem bir imtihandır, madem burada imtihanı kazanmak ibadet ve itaattir;Madem bir imtihandır, madem burada imtihanı kazanmak ibadet ve itaattir; biz de itaat etmeyi uygun görüyoruz. biz de itaat etmeyi uygun görüyoruz.

Ataullâh-i İskenderânî hazretleri'nin çok beğendiğimiz bir vecizesi var, buyuruyor ki; Ataullâh-i İskenderânî hazretleri'nin çok beğendiğimiz bir vecizesi var, buyuruyor ki;

İctihâdüke fîmâ dumine leke ve taksîrukeİctihâdüke fîmâ dumine leke ve taksîruke tulibe minke delîlün ale'n-timâsi'l-basîrati anke.tulibe minke delîlün ale'n-timâsi'l-basîrati anke. "Sana garanti edilmiş konuda sa'y ü gayret edip, terleyip koşuşturup durman; yani vereceğim, "Sana garanti edilmiş konuda sa'y ü gayret edip, terleyip koşuşturup durman; yani vereceğim, korkma, telaşlanma denilen şeyde uğraşıp durman, senden istenen görevlerkorkma, telaşlanma denilen şeyde uğraşıp durman, senden istenen görevler ve vazifeler konusunda geri kalman, kusur işlemen senin basiretinin kapanmış olduğuna alâmettir."ve vazifeler konusunda geri kalman, kusur işlemen senin basiretinin kapanmış olduğuna alâmettir." manasına geliyor bu söz.manasına geliyor bu söz. [Sözün] muhterem kâilinin maksudu şu; Bize Allah rızkı tekeffül eylemiş. [Sözün] muhterem kâilinin maksudu şu; Bize Allah rızkı tekeffül eylemiş.

Mâ ürîdü minhüm min rizkın vemâ ürîdü en yut'imûni.Mâ ürîdü minhüm min rizkın vemâ ürîdü en yut'imûni. İnnellâhe hüve'r-rezzâku zü'l-kuvveti'l-metînü. İnnellâhe hüve'r-rezzâku zü'l-kuvveti'l-metînü. Yani biz buraya doktor, mühendis, işletmeci olmaya, para kazanmaya gelmedik. Yani biz buraya doktor, mühendis, işletmeci olmaya, para kazanmaya gelmedik. Biz buraya imtihan olmaya geldik, bizden asıl istenen kulluk. Biz buraya imtihan olmaya geldik, bizden asıl istenen kulluk.

Biz asıl kulluğu, mesela kulluğun emirlerinden bir tanesi olan namazı ticaretimiz için bırakırsak; Biz asıl kulluğu, mesela kulluğun emirlerinden bir tanesi olan namazı ticaretimiz için bırakırsak; "Dükkanda müşteri var dükkanı kapatamıyorum; "Dükkanda müşteri var dükkanı kapatamıyorum; cumaya gelemiyorum, namazı kılamıyorum." [diye düşünürsek] o zaman, bizden istenen namaz, cumaya gelemiyorum, namazı kılamıyorum." [diye düşünürsek] o zaman, bizden istenen namaz, bize garanti edilmiş olan rızık... bize garanti edilmiş olan rızık... Biz isteneni yapmıyoruz, garanti edilmiş olan şeyin peşinde boşuna koşuyoruz; bu körlük...Biz isteneni yapmıyoruz, garanti edilmiş olan şeyin peşinde boşuna koşuyoruz; bu körlük... Biz asıl isteneni yapmalıyız. Rezzâk-ı âlem [Allah.] Biz asıl isteneni yapmalıyız. Rezzâk-ı âlem [Allah.]

Örümcek bile bodrumda rızıksız kalmıyor. Rızkı gönderen Allah, rızka kanat bile takıyor;Örümcek bile bodrumda rızıksız kalmıyor. Rızkı gönderen Allah, rızka kanat bile takıyor; pır pır pır gidiyor [sahibini buluyor.] pır pır pır gidiyor [sahibini buluyor.] Biz Allah yolunda çalışırsak [bize de gönderir.] Biz Allah yolunda çalışırsak [bize de gönderir.] Allah yolunda çalışanların hiç aç ve açık kaldığını görmedik. Allah yolunda çalışanların hiç aç ve açık kaldığını görmedik. Hatta bu beldeleri, bu diyarları, bu zenginlikleri Allah yolunda çalışanlara verilmiş ikramlarHatta bu beldeleri, bu diyarları, bu zenginlikleri Allah yolunda çalışanlara verilmiş ikramlar ve onlardan bize kalmış hatıralar ve yâdigârlar olarak görüyoruz. ve onlardan bize kalmış hatıralar ve yâdigârlar olarak görüyoruz. Onlar Allah için çalışmışlar, Allah onlara ihsan etmiş. Onlar Allah için çalışmışlar, Allah onlara ihsan etmiş. Biz dünya için çalışıyoruz, Allah bizden alıyor. Biz dünya için çalışıyoruz, Allah bizden alıyor. Yani emanet, elde bulunanları bile alıyor. Yani emanet, elde bulunanları bile alıyor. Bu bir gizli sır veya kolay anlaşılmayan, materyalist insanın kolay kavrayamayacağı bir şey.Bu bir gizli sır veya kolay anlaşılmayan, materyalist insanın kolay kavrayamayacağı bir şey. Ama dinî literatür iyi incelenirse, Kur'ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîf iyi incelenirse durum böyle. Ama dinî literatür iyi incelenirse, Kur'ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîf iyi incelenirse durum böyle. Bizden istenen ibadet ve itaattir. Biz onu yaparız, ötekilerin hepsi [ikram edilir],Bizden istenen ibadet ve itaattir. Biz onu yaparız, ötekilerin hepsi [ikram edilir], yani biz kulluğumuzu yaparız Allahu Teâlâ hazretleri rubûbiyetini zaten izhar ediyor. yani biz kulluğumuzu yaparız Allahu Teâlâ hazretleri rubûbiyetini zaten izhar ediyor.

İbrahim b. Edhem hazretlerinin çok hoşuma giden bir [sözü] var. İbrahim b. Edhem hazretlerinin çok hoşuma giden bir [sözü] var. Demişler ki, "Yâ İbrahim! Kıtlık var, yağmur yağmadı, topraklar çatladı, hayvanlar ölüyor. Demişler ki, "Yâ İbrahim! Kıtlık var, yağmur yağmadı, topraklar çatladı, hayvanlar ölüyor. Yağmur duasına çıkıyoruz, gel de sen de katıl, sen de dua et!.."Yağmur duasına çıkıyoruz, gel de sen de katıl, sen de dua et!.." O da şöyle onlara bakmış, demiş ki; O da şöyle onlara bakmış, demiş ki;

Ekîmû bi-ubudiyyetiküm fe-innehû a'lemü bi-rubûbiyyetihî.Ekîmû bi-ubudiyyetiküm fe-innehû a'lemü bi-rubûbiyyetihî. "Siz kulluğunuzu güzel yapın, O rabliğini bilir. "Siz kulluğunuzu güzel yapın, O rabliğini bilir. Siz Allah'a güzel kul olun, O size yağmuru da yağdırır, Siz Allah'a güzel kul olun, O size yağmuru da yağdırır, ekini de bitirir, rızkı da gönderir." buyurmuş.ekini de bitirir, rızkı da gönderir." buyurmuş. İbrahim b. Ethem hazretlerinin nice nice güzel sözlerinden birisi. İbrahim b. Ethem hazretlerinin nice nice güzel sözlerinden birisi.

O halde bizim hayatta gayemiz Allah'a ibadet ederek, itaat ederek O halde bizim hayatta gayemiz Allah'a ibadet ederek, itaat ederek ve itaatin gösterdiği bir istikâmet olarak resûlüne ittiba ederek [Allah'ın rızasını kazanmak.] ve itaatin gösterdiği bir istikâmet olarak resûlüne ittiba ederek [Allah'ın rızasını kazanmak.] Yani, Allah "Namaz kılın!" diyor ama ondan da önce; Yani, Allah "Namaz kılın!" diyor ama ondan da önce;

Kul in küntüm tuhibbûnellahe fe't-tebiûnî yuhbibkümullûhü Kul in küntüm tuhibbûnellahe fe't-tebiûnî yuhbibkümullûhü ve yağfir leküm zünûbeküm.ve yağfir leküm zünûbeküm. Resûlüne ittibâyı emrediyor. Namazı da resûlünden öğreniyoruz. Resûlüne ittibâyı emrediyor. Namazı da resûlünden öğreniyoruz. Yani ekîmü's-salâh emrinden başka Kur'ân-ı Kerîm'de namazın bugünkü Yani ekîmü's-salâh emrinden başka Kur'ân-ı Kerîm'de namazın bugünkü icrâ şekline dair teferruat yok ki! icrâ şekline dair teferruat yok ki! Onu resülüne ittibâ ile biliyoruz. Demek ki itaatin zaruri bir sonucu, Onu resülüne ittibâ ile biliyoruz. Demek ki itaatin zaruri bir sonucu, "Allah'a itaat ediyorum." diyen bir insan [resûlünü de itaat edecek.] "Allah'a itaat ediyorum." diyen bir insan [resûlünü de itaat edecek.]

Şimdi bazı modern müslümanlar var, diyorlar ki; "Ben Kur'an'ı tanırım, başka bir şey tanımam!.."Şimdi bazı modern müslümanlar var, diyorlar ki; "Ben Kur'an'ı tanırım, başka bir şey tanımam!.." Ağzına sağlık, çok güzel söylüyor. Kur'an'ı tanıyorsa, nasıl olsa resûlünü de tanıyacak...Ağzına sağlık, çok güzel söylüyor. Kur'an'ı tanıyorsa, nasıl olsa resûlünü de tanıyacak... Kur'an'ı tanıyorsa nasıl olsa sünneti seniyesine gelecek... [Gelmemesi] mümkün değil Kur'an'ı tanıyorsa nasıl olsa sünneti seniyesine gelecek... [Gelmemesi] mümkün değil çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerinde karşısına gelecek;çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerinde karşısına gelecek; "Benim resûlüme itaat et, ittibâ eyle!" diye. "Benim resûlüme itaat et, ittibâ eyle!" diye.

Onun için büyüklerimiz bize gayemizi; "İbadet etmek, itaat etmek, Onun için büyüklerimiz bize gayemizi; "İbadet etmek, itaat etmek, resûlüne ittibâ ederek rızâ-yı Bârî'yi kazanmak." olarak öğretmişler... resûlüne ittibâ ederek rızâ-yı Bârî'yi kazanmak." olarak öğretmişler... Biz de cân u gönülden; ilâhî ente maksûdî ve ridâke matlûbî. Biz de cân u gönülden; ilâhî ente maksûdî ve ridâke matlûbî. "Yâ Rabbi! Muradım, maksudum sensin."Yâ Rabbi! Muradım, maksudum sensin. Ben bütün faaliyetlerimde, hayat faaliyetlerimde senin rızanı istiyorum.Ben bütün faaliyetlerimde, hayat faaliyetlerimde senin rızanı istiyorum. Sen razı ol, başka bir şey peşinde değilim." diyoruz. Sen razı ol, başka bir şey peşinde değilim." diyoruz. Hatta, hatta uhrevî mükâfat peşinde bile olmadıklarını ifade etmişler. Hatta, hatta uhrevî mükâfat peşinde bile olmadıklarını ifade etmişler.

Biliyorsunuz eskiden her tarikatın kendine göre bir şekli şemâili, kalıbı, kavuğu, sikkesi, Biliyorsunuz eskiden her tarikatın kendine göre bir şekli şemâili, kalıbı, kavuğu, sikkesi, cübbesi, asası oluyor idi. Nakşilerin de dört parçalı bir takke giydikleri söylenilir. cübbesi, asası oluyor idi. Nakşilerin de dört parçalı bir takke giydikleri söylenilir. Mesela, Ahmet Kâmil Tekkesi'nde o böyle tavana da resmedilmiştir. Mesela, Ahmet Kâmil Tekkesi'nde o böyle tavana da resmedilmiştir. Müzelerde de vardır; dört parça dikilerek meydana getirilmiş bir takke. Müzelerde de vardır; dört parça dikilerek meydana getirilmiş bir takke. Bu parçalara, -dört, altı, sekiz olabilir. Bektaşilerde 12'dir;Bu parçalara, -dört, altı, sekiz olabilir. Bektaşilerde 12'dir; 12 imamı sembolize ediyor diye- "terk" adı veriliyor.12 imamı sembolize ediyor diye- "terk" adı veriliyor. Yani sarığın, kavuğun dilimine terk diyorlar. O halde terk iki manâya geliyor.Yani sarığın, kavuğun dilimine terk diyorlar. O halde terk iki manâya geliyor. Bir, kavuğun dilimi demek, bir de bildiğimiz manâ, birşeyi bırakmak, terketmek mânasına... Bir, kavuğun dilimi demek, bir de bildiğimiz manâ, birşeyi bırakmak, terketmek mânasına... Bu iki manâyı bir arada kullanmış şair diyor ki; Bu iki manâyı bir arada kullanmış şair diyor ki;

"Nakşîlikte onun için kavuklar, takkeler dört parçalıdır, dört terklidir ki; "Nakşîlikte onun için kavuklar, takkeler dört parçalıdır, dört terklidir ki; Nakşîlerde dört terk vardır: Terk-i dünyâ, terki-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk." Nakşîlerde dört terk vardır: Terk-i dünyâ, terki-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk."

Terk-i dünyâ; dünya menfaati için iş yapmamak; dinini dünyayı toplamakta, Terk-i dünyâ; dünya menfaati için iş yapmamak; dinini dünyayı toplamakta, kazanç sağlamakta kullanmamak... kazanç sağlamakta kullanmamak...

Terk-i ukbâ; âhiret sevabı hesabıyla da, bir bezirgan zihniyeti ile hareket etmemek... Terk-i ukbâ; âhiret sevabı hesabıyla da, bir bezirgan zihniyeti ile hareket etmemek...

Terk-i hestî; hestî varlık, vücut, mevcudiyet, insanın varlığı demek. Terk-i hestî; hestî varlık, vücut, mevcudiyet, insanın varlığı demek. Varlığını terk etmek... Terk-i terk; bu terkettiklerini de zihnine yerleştirip de, Varlığını terk etmek...

Terk-i terk; bu terkettiklerini de zihnine yerleştirip de,
"Ben ne fedakâr insanım!" diye bir duygu içine de düşmemek, onu da unutmak... "Ben ne fedakâr insanım!" diye bir duygu içine de düşmemek, onu da unutmak... Çünkü mü'minin şânı, seyyiâtını hatırlamaktır, hayrâtını da unutmaktır. Çünkü mü'minin şânı, seyyiâtını hatırlamaktır, hayrâtını da unutmaktır. Hayrâtını unutur, söylemez, saklar, kendisi de unutur.Hayrâtını unutur, söylemez, saklar, kendisi de unutur. Seyyiâtını unutmaz, gözyaşı döker, tevbe eder, ağlar, yalvarır, yakarır... Seyyiâtını unutmaz, gözyaşı döker, tevbe eder, ağlar, yalvarır, yakarır...

İşte bunun için de metodumuz; emirleri tutmak, yasaklardan kaçmak. İşte bunun için de metodumuz; emirleri tutmak, yasaklardan kaçmak. Haramlardan, günahlardan ve sünnet-i seniyeye aykırı şeyler mânasına gelen Haramlardan, günahlardan ve sünnet-i seniyeye aykırı şeyler mânasına gelen bid'atlardan kaçmak, kaçınmak, sakınmak esastır. bid'atlardan kaçmak, kaçınmak, sakınmak esastır. Bu da takvâ kelimesi ile ifade ediliyor. Yine Kur'ân-ı Kerîm'den gelme,Bu da takvâ kelimesi ile ifade ediliyor. Yine Kur'ân-ı Kerîm'den gelme, Kur'anî bir tasavvufî tabirdir.Kur'anî bir tasavvufî tabirdir. Tasavvufun Kur'an'dan çıktığının delilidir. Takvâ şiârımızdır. Tasavvufun Kur'an'dan çıktığının delilidir. Takvâ şiârımızdır. Tabii takvâ ehli olan, itaat eden, resûlüne ittibâ eden insanların da sonuçlarının Tabii takvâ ehli olan, itaat eden, resûlüne ittibâ eden insanların da sonuçlarının ne olacağını Kur'ân-ı Kerîm bildiriyor. ne olacağını Kur'ân-ı Kerîm bildiriyor.

Allah bizi bunları güzel yapıp da o sonuçlara erenlerden eylesin. Allah bizi bunları güzel yapıp da o sonuçlara erenlerden eylesin. Dünyada kerâmet, hüsn-i âkibet; âhirette de saadet-i ebediyye... Dünyada kerâmet, hüsn-i âkibet; âhirette de saadet-i ebediyye...

Ve't-tekullâh ve yü'allimükümullâh. İn tettekullâhe yec'alleküm furkânâ. Ve't-tekullâh ve yü'allimükümullâh.

İn tettekullâhe yec'alleküm furkânâ.

Çok takvâ ehli insanlara vaad edilmiş. U'iddet li'l-müttakîn. Çok takvâ ehli insanlara vaad edilmiş.

U'iddet li'l-müttakîn.

Ve'l-âkıbetü li'l-müttakîn. Takvâ ehline çeşitli ikramlar... Ve'l-âkıbetü li'l-müttakîn. Takvâ ehline çeşitli ikramlar...

Demek ki ana çerçevesi içinde biz, tamamen Kur'anî,Demek ki ana çerçevesi içinde biz, tamamen Kur'anî, tamamen sünnet-i seniyyeye uygun kurulmuş bir yolda yürüyoruz. tamamen sünnet-i seniyyeye uygun kurulmuş bir yolda yürüyoruz.

Bizden öncekilerden Allah razı olsun, Allah makamlarını daha yüksek eylesin, Bizden öncekilerden Allah razı olsun, Allah makamlarını daha yüksek eylesin, Nurlarını ve sürurlarını kabirlerinde daha ziyade eylesin ki; Nurlarını ve sürurlarını kabirlerinde daha ziyade eylesin ki; dini daha yakından tanıdıkça, Kur'an'ı daha iyi öğrendikçe, sünnet-i seniyyeye dahadini daha yakından tanıdıkça, Kur'an'ı daha iyi öğrendikçe, sünnet-i seniyyeye daha derinden nüfuz ettikçe, her şeyin sünnet-i seniyyeye tam uygun olarakderinden nüfuz ettikçe, her şeyin sünnet-i seniyyeye tam uygun olarak yapılmak istendiğini ve bize öyle öğretildiğini anlıyoruz. yapılmak istendiğini ve bize öyle öğretildiğini anlıyoruz.

Peki, bütün bunlar böyle ise niye şeriat-tarikat farkı ve çatışması var?Peki, bütün bunlar böyle ise niye şeriat-tarikat farkı ve çatışması var? Niye ortada böyle bir problem var? Niye ortada böyle bir problem var?

Var, doğru. Bu bir cehalet eseridir.Var, doğru. Bu bir cehalet eseridir. Bazı insanlar sözleri ne manâya geldiğini bilerek söylerler. Bazı insanlar sözleri ne manâya geldiğini bilerek söylerler. Bazı kimseler de onların söylediği sözlerin ne manâya geldiğini anlamadan takliden söylerler. Bazı kimseler de onların söylediği sözlerin ne manâya geldiğini anlamadan takliden söylerler. Bilmedikleri makamlardan, bilmedikleri duygulardan; iç âlemleri fakir olduğu için, Bilmedikleri makamlardan, bilmedikleri duygulardan; iç âlemleri fakir olduğu için, anlamadıkları şeylerden biliyormuş gibi takliden konuşurlar.anlamadıkları şeylerden biliyormuş gibi takliden konuşurlar. Onun için de işte böyle yanlışlıklar çıkar.Onun için de işte böyle yanlışlıklar çıkar. Sanki şeriat bir bağmış da insanların boynunu sıkıyormuş, müslümanlar çok daralmış; Sanki şeriat bir bağmış da insanların boynunu sıkıyormuş, müslümanlar çok daralmış; tasavvuf gelmiş kurtarmış, gevşetmiş bu bağı... tasavvuf gelmiş kurtarmış, gevşetmiş bu bağı... Böyle anlatıyorlar, yani Avrupalıların bu tasavvufu anlatma [tarzına] bakacak olursanızBöyle anlatıyorlar, yani Avrupalıların bu tasavvufu anlatma [tarzına] bakacak olursanız böyle anlatıyorlar.böyle anlatıyorlar. Veyahut da rafızî veyahut bâtıl, batınî mezhep ve meşrep ehli olan insanlarVeyahut da rafızî veyahut bâtıl, batınî mezhep ve meşrep ehli olan insanlar şu bizim mantığımızdan uzak kendileri bir yol tutturmuşlar; şu bizim mantığımızdan uzak kendileri bir yol tutturmuşlar; Kur'an'a göre yaşamak, her şeyi Kur'ân-ı Kerîm'e, sünnet-i seniyyeye uygun Kur'an'a göre yaşamak, her şeyi Kur'ân-ı Kerîm'e, sünnet-i seniyyeye uygun tarzda yapmak gibi bir mantıkları yok. tarzda yapmak gibi bir mantıkları yok. Bir yol tutturmuşlar, ondan sonra da kendi yollarını takviye edecek manâsız sözlerle, Bir yol tutturmuşlar, ondan sonra da kendi yollarını takviye edecek manâsız sözlerle, söz cambazlıkları ile kendilerini takviye etmek istiyorlar. söz cambazlıkları ile kendilerini takviye etmek istiyorlar. Mesela; "Güzele bakmak sevap!" gibi sözlerle... Mesela;

"Güzele bakmak sevap!" gibi sözlerle...

"Allah'ın aşkından, muhabbetinden, o makamın yüksekliğinden; "Allah'ın aşkından, muhabbetinden, o makamın yüksekliğinden; O'nunla meşgul olan insanların daha başka,O'nunla meşgul olan insanların daha başka, aşağıdaki ibadet ve taatlerle meşgul olmasına gerek yok... aşağıdaki ibadet ve taatlerle meşgul olmasına gerek yok... Tekâlif-i şer'iyye; yani mükellefiyetler, emirler, namazlar, niyazlar,Tekâlif-i şer'iyye; yani mükellefiyetler, emirler, namazlar, niyazlar, aşağı tabakadaki insanlara aitmiş... Yukarı çıkınca onlardan ref olunurmuş..." gibi şeyler... aşağı tabakadaki insanlara aitmiş... Yukarı çıkınca onlardan ref olunurmuş..." gibi şeyler... Adam zındık, hatta adam kâfir; böyle diyor. Adam zındık, hatta adam kâfir; böyle diyor.

Tarihten misallerini biliyoruz, eskiden de böyle diyenler olmuş.Tarihten misallerini biliyoruz, eskiden de böyle diyenler olmuş. Mesela, İbrahim Hakkı Erzurumî hazretlerinin Marifetname'sinde,Mesela, İbrahim Hakkı Erzurumî hazretlerinin Marifetname'sinde, bunlar 12 tane, gulûl içinde olan şunlardır şunlardır diye isimlerini sayıyor.bunlar 12 tane, gulûl içinde olan şunlardır şunlardır diye isimlerini sayıyor. Biraz çok teorik olmasın, bazı tablolar zihinlerde kalsın diye zamanımızdan bir misal vereceğim. Biraz çok teorik olmasın, bazı tablolar zihinlerde kalsın diye zamanımızdan bir misal vereceğim.

Bizim Kayseri'li bir tüccar kardeşimizin bulunduğu handa tezgâhtar bir şahıs sarıklı, Bizim Kayseri'li bir tüccar kardeşimizin bulunduğu handa tezgâhtar bir şahıs sarıklı, cübbeli geziyor, beş vakit namazı camide kılıyor.cübbeli geziyor, beş vakit namazı camide kılıyor. Sakalı da var. Başka tezgâhtar işçi çocuklar filan da yakalarsa, onları da İslâm'a çekmeye, Sakalı da var. Başka tezgâhtar işçi çocuklar filan da yakalarsa, onları da İslâm'a çekmeye, onları da namaza alıştırmağa çalışıyor. onları da namaza alıştırmağa çalışıyor. Demek ki bir İslâmî hizmet yapmak durumunda...Demek ki bir İslâmî hizmet yapmak durumunda... Sonra bakıyorlar ki birden bu şahıs, cübbeyi, sarığı bırakmış, sakalı kesmiş, camiyi de terketmiş. Sonra bakıyorlar ki birden bu şahıs, cübbeyi, sarığı bırakmış, sakalı kesmiş, camiyi de terketmiş.

"Ne oldu?" diyorlar. İşte bir şahsa bağlanmış onun için [terketmiş, bırakmış.] "Ne oldu?" diyorlar.

İşte bir şahsa bağlanmış onun için [terketmiş, bırakmış.]

Aradan bir zaman geçiyor. Tabii bu o şahsa bağlı olduğu için, Aradan bir zaman geçiyor. Tabii bu o şahsa bağlı olduğu için, bizim tüccar arkadaşımıza da geliyor diyor ki; bizim tüccar arkadaşımıza da geliyor diyor ki; "Bu akşam bizim -kelimeyi kullanmak istemiyorum; babamız, üstadımız, büyüğümüz diyor diyelim- "Bu akşam bizim -kelimeyi kullanmak istemiyorum; babamız, üstadımız, büyüğümüz diyor diyelim- falanca yerde konuşacak, siz de buyurun!" falanca yerde konuşacak, siz de buyurun!"

"Olur hemen gelirim." diyor. O daveti yapan gittikten sonra, bunun dükkanında çalışan"Olur hemen gelirim." diyor.

O daveti yapan gittikten sonra, bunun dükkanında çalışan
tezgâhtarı patronuna diyor ki; tezgâhtarı patronuna diyor ki;

"Abi, sen olur giderim dedin ama bu çocuk namaz kılıyordu namazı bıraktı, "Abi, sen olur giderim dedin ama bu çocuk namaz kılıyordu namazı bıraktı, sakallıydı sakalı kesti, yolunu sapıttı, şaşırttı.sakallıydı sakalı kesti, yolunu sapıttı, şaşırttı. Bunun bağlandığı şahıs da sapık bir kimsedir. Ne diye gideceksin onun meclisine?" deyince;Bunun bağlandığı şahıs da sapık bir kimsedir. Ne diye gideceksin onun meclisine?" deyince; yani, her çeşmeden su içilir mi! Kimisi çamurludur, kimisi mikropludur filan. Diyor ki; yani, her çeşmeden su içilir mi! Kimisi çamurludur, kimisi mikropludur filan. Diyor ki;

"Ben onun öyle olduğu için gideceğim, merak ediyorum bu adamı,"Ben onun öyle olduğu için gideceğim, merak ediyorum bu adamı, bunu raydan çıkartan şahıs kimdir diye merak ediyorum gideceğim." bunu raydan çıkartan şahıs kimdir diye merak ediyorum gideceğim."

"Kalktım gittim." diyor. Tam bizim o eve yaklaştığımız sırada akşam ezanı okundu. "Kalktım gittim." diyor. Tam bizim o eve yaklaştığımız sırada akşam ezanı okundu. Biz de "Camiye mi gidelim, eve mi girelim?" [diye] tereddüt ettik. Biz de "Camiye mi gidelim, eve mi girelim?" [diye] tereddüt ettik.

"Evde belki cemaat daha kalabalıktır, mahalle camisinde birkaç kişi olabilir,"Evde belki cemaat daha kalabalıktır, mahalle camisinde birkaç kişi olabilir, çok cemaatle namaz kılalız!" demişler, eve girmişler, ev tıklım tıklım dolu. çok cemaatle namaz kılalız!" demişler, eve girmişler, ev tıklım tıklım dolu.

Bir köşeye ilişmişler. Baş köşede bir adam birşeyler konuşuyor.Bir köşeye ilişmişler. Baş köşede bir adam birşeyler konuşuyor. Dinlemişler, dinlemişler, dinlemişler... Saate bakmaya başlamışlar kiDinlemişler, dinlemişler, dinlemişler... Saate bakmaya başlamışlar ki akşamın vakti daralmaya başladı. Demişler ki; akşamın vakti daralmaya başladı. Demişler ki;

"Namaz kılmadık, namazın vakti geçiyor!.." Konuşan adam şöyle istihfaf edici bir nazarla;"Namaz kılmadık, namazın vakti geçiyor!.." Konuşan adam şöyle istihfaf edici bir nazarla; "Ya nerden getirdiniz bu bîganeleri?" gibilerden bakmış. "Ya nerden getirdiniz bu bîganeleri?" gibilerden bakmış. Ev sahibine; "Peki, meşgul ol şununla da..." demiş. Ev sahibine; "Peki, meşgul ol şununla da..." demiş.

Artık o çağıran şahıs bunları almış, lavaboya götürmüş; abdest almışlar.Artık o çağıran şahıs bunları almış, lavaboya götürmüş; abdest almışlar. Utandığı için o da abdest almış. Utandığı için o da abdest almış. Gelmişler, o sapıtan çocuğa; "Ne yaptın evlat?" demiş, Gelmişler, o sapıtan çocuğa;

"Ne yaptın evlat?" demiş,

"Islandım baba!" demiş. Tabir baba, "Islandım baba!" Onun da cevabı şu; "Islandım baba!" demiş. Tabir baba, "Islandım baba!" Onun da cevabı şu;

"Evladım, insanoğlu çamurdan yaratılmıştır, "Evladım, insanoğlu çamurdan yaratılmıştır, suyla pek oynamaya gelmez, demedim mi ben sana?"suyla pek oynamaya gelmez, demedim mi ben sana?" Yani abdest almak, suyla oynamak çamurdan yaratılmış insanı biraz bozar filan diye. Yani abdest almak, suyla oynamak çamurdan yaratılmış insanı biraz bozar filan diye.

Sonra namaz kılmışlar, yine [gelip] oturmuşlar. "Ne yaptınız?" demiş. Sonra namaz kılmışlar, yine [gelip] oturmuşlar.

"Ne yaptınız?" demiş.

"Namaz kıldık." demişler. "Yahu, biz burada aşkullahtan, "Namaz kıldık." demişler.

"Yahu, biz burada aşkullahtan,
muhabbetullahtan bahsediyoruz; siz namaz kılmaya kalkıyorsunuz.muhabbetullahtan bahsediyoruz; siz namaz kılmaya kalkıyorsunuz. Namazın kazası var ama sohbetin kazası yok!" demiş. Namazın kazası var ama sohbetin kazası yok!" demiş.

Yani, Biz aşkullahtan, muhabbetten, o kadar yüksek şeylerden bahsediyoruz;Yani, Biz aşkullahtan, muhabbetten, o kadar yüksek şeylerden bahsediyoruz; siz basit şeylerle uğraşıyorsunuz.siz basit şeylerle uğraşıyorsunuz. Ben de bidâyet-i halimde, 25 sene kadar önce, bir namaz kılmıştım;Ben de bidâyet-i halimde, 25 sene kadar önce, bir namaz kılmıştım; siz de zamanla belki düzelirsiniz." demiş. siz de zamanla belki düzelirsiniz." demiş.

Şimdi böyle insanlar varken elbette tasavvufa karşı çıkacak insanlar da vardır;Şimdi böyle insanlar varken elbette tasavvufa karşı çıkacak insanlar da vardır; ben de başlarındayım! Ben de başlarında olmak üzere... ben de başlarındayım! Ben de başlarında olmak üzere... Çünkü biz Allah'ın kullarıyız; Allah'ın emrine itaatle,Çünkü biz Allah'ın kullarıyız; Allah'ın emrine itaatle, Allah'ın kelâmı olan Kur'an'a uymakla, resûlü olan Habîbine ittibâ etmekle görevliyiz.Allah'ın kelâmı olan Kur'an'a uymakla, resûlü olan Habîbine ittibâ etmekle görevliyiz. Böyle maskaralık olmaz ki! Haramların mübah görüldüğü, Böyle maskaralık olmaz ki! Haramların mübah görüldüğü, menhiyâtın icrâ edildiği bir yol, İslâmî bir yol olamaz ki! menhiyâtın icrâ edildiği bir yol, İslâmî bir yol olamaz ki!

Onun için tenkidler olacak. Onlarla anlaşabiliriz; "Neyi tenkid ediyor?" diye sorup, Onun için tenkidler olacak. Onlarla anlaşabiliriz; "Neyi tenkid ediyor?" diye sorup, belki aynı noktaya gelebiliriz. belki aynı noktaya gelebiliriz.

Bu mesele tarihte de olmuş. Doktor Ali Kemal Belviranlı bey kardeşimiz Niyâzî Mısrî'den Bu mesele tarihte de olmuş. Doktor Ali Kemal Belviranlı bey kardeşimiz Niyâzî Mısrî'den bir fotokopi takdim etmişti.bir fotokopi takdim etmişti. Baştan sona şeriat redifli, şeriati medh ü senâ eyleyen bir şiir... Baştan sona şeriat redifli, şeriati medh ü senâ eyleyen bir şiir... Tabii burada tarikat, hakîkat tabirleri geçiyor. Tabii burada tarikat, hakîkat tabirleri geçiyor. Bir kaç beyti söylüyorum: Tarîkat kârbânının önünce, Delîl ü müktedâsıdır şerîat. Bir kaç beyti söylüyorum:

Tarîkat kârbânının önünce,

Delîl ü müktedâsıdır şerîat.

Şeriatten velî yad olmaz aslâ; Şeriatten velî yad olmaz aslâ;

Velînin aşinâsıdır şerîat. Yad, yabancı demek. Daha aşağıda; Velînin aşinâsıdır şerîat.

Yad, yabancı demek. Daha aşağıda;

Şerîatsız hakîkat oldu ilhâd, Hakîkat nûr u ziyâsıdır şeriat. Şerîatsız hakîkat oldu ilhâd,

Hakîkat nûr u ziyâsıdır şeriat.

Cihana bir velî hiç gelmez illâ, Elinde ânın asâsıdır şeriat. Cihana bir velî hiç gelmez illâ,

Elinde ânın asâsıdır şeriat.

gibi tabirlerle bu tarikat, şeriat, mârifet, hakîkat terminolojisinin çatışması o zaman da var ki; gibi tabirlerle bu tarikat, şeriat, mârifet, hakîkat terminolojisinin çatışması o zaman da var ki; yani, hakîkat ehliyiz biz deyip şeriati inkâr eden insanlar var ki yani, hakîkat ehliyiz biz deyip şeriati inkâr eden insanlar var ki tabii haklı olarak bu şiirle şeriati medh ü senâ eylemiş ve ötekilerin mülhid olduğunu, tabii haklı olarak bu şiirle şeriati medh ü senâ eylemiş ve ötekilerin mülhid olduğunu, ehl-i ilhâd olduğunu ifade eylemiş. ehl-i ilhâd olduğunu ifade eylemiş.

Halil Gönenç Hocamız çok güzel ifade etti; İslâm'da "ulûm-u şer'iyye" isimlendirmesi sonradandır.Halil Gönenç Hocamız çok güzel ifade etti; İslâm'da "ulûm-u şer'iyye" isimlendirmesi sonradandır. Peygamber Efendimiz'in zamanında o terim o tâbir yoktur ama o ilim vardır,Peygamber Efendimiz'in zamanında o terim o tâbir yoktur ama o ilim vardır, terminoloji sonradan gelmiştir.terminoloji sonradan gelmiştir. Tasavvuf kelimesi yoktur ama tasavvuf vardır;Tasavvuf kelimesi yoktur ama tasavvuf vardır; akaid kelimesi yoktur ama sahâbe-i kirâmın akaidi sapasağlamdır. akaid kelimesi yoktur ama sahâbe-i kirâmın akaidi sapasağlamdır. Fıkıh kelimesi yoktur, ilm-i fıkıh diye geçmez ama fıkıh ahkâmı olarak namaz nasıl kılınacak,Fıkıh kelimesi yoktur, ilm-i fıkıh diye geçmez ama fıkıh ahkâmı olarak namaz nasıl kılınacak, abdest nasıl alınacak, zekât... vesaire hepsi vardır. abdest nasıl alınacak, zekât... vesaire hepsi vardır. Yani kelimenin üzerinde durmamak lazım; özü var mı yok mu diye bakmak lazım. Yani kelimenin üzerinde durmamak lazım; özü var mı yok mu diye bakmak lazım.

Bu bakımdan başka hangi isimlerle isimlendirilmiş? Bu bakımdan başka hangi isimlerle isimlendirilmiş?

Fıkıh ikiye ayrılır. Birisi, mâ lehû ve aleyhi; kulun lehine ve aleyhine olan ahvali,Fıkıh ikiye ayrılır. Birisi, mâ lehû ve aleyhi; kulun lehine ve aleyhine olan ahvali, ahkamı bilmek, kadrosu malûm fıkıh kitapları... ahkamı bilmek, kadrosu malûm fıkıh kitapları... Buna "fıkh-ı zâhir" dersek, bir de "fıkh-ı bâtın" var. Buna "fıkh-ı zâhir" dersek, bir de "fıkh-ı bâtın" var. Bu da gönlün ahvalini ve ahkamını incelemek...Bu da gönlün ahvalini ve ahkamını incelemek... Çünkü bazı fiiller yapıldığı halde gönül uygun şartlara sahip değilse, o fiiller kabul olmuyor. Çünkü bazı fiiller yapıldığı halde gönül uygun şartlara sahip değilse, o fiiller kabul olmuyor.

Mesela Allah ihlassız ameli kabul etmeyeceğini bildiriyor.Mesela Allah ihlassız ameli kabul etmeyeceğini bildiriyor. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hadîs-i şerîflerinde bildiriyor.Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hadîs-i şerîflerinde bildiriyor. Amel zâhiren var ama ihlas olmayınca amel makbul değil.Amel zâhiren var ama ihlas olmayınca amel makbul değil. Riya ile yapılan bir amelin kabul olmayacağını biliyoruz.Riya ile yapılan bir amelin kabul olmayacağını biliyoruz. Ortalıkta şeklen bir amel-i salih görünüyor ama riya ile yapıldığı için sevabı yok.Ortalıkta şeklen bir amel-i salih görünüyor ama riya ile yapıldığı için sevabı yok. Hadîs-i şerîfler var; "Nice oruç tutan insan vardır ki Hadîs-i şerîfler var;

"Nice oruç tutan insan vardır ki
akşama kârı aç ve susuz kalmaktan ibarettir!.." akşama kârı aç ve susuz kalmaktan ibarettir!.."

"Nice Kur'an okuyan insan vardır ki Kur'ân-ı Kerîm onun hançeresinden"Nice Kur'an okuyan insan vardır ki Kur'ân-ı Kerîm onun hançeresinden aşağıya gönlüne inmez, nüfuz etmez!.." aşağıya gönlüne inmez, nüfuz etmez!.."

"Nice namaz kılan insan vardır ki kıldığı namaz onu Allah'a yaklaştırmaz,"Nice namaz kılan insan vardır ki kıldığı namaz onu Allah'a yaklaştırmaz, aksine uzaklaştırmağa yarar!.." hadîs-i şerîfleri var. aksine uzaklaştırmağa yarar!.." hadîs-i şerîfleri var.

Demek ki kalb dediğimiz –Türkçesi tam gönül- et parçası olan şey değil.Demek ki kalb dediğimiz –Türkçesi tam gönül- et parçası olan şey değil. Terminoloji, çıktığı fiilin manâsı bakımından da aynı. Arapça'da kalb, tekallüb etmekten,Terminoloji, çıktığı fiilin manâsı bakımından da aynı. Arapça'da kalb, tekallüb etmekten, dönüp durmaktan, bir halden bir hâle geçmekten dolayı o [isimle] isimlendirilmiş. dönüp durmaktan, bir halden bir hâle geçmekten dolayı o [isimle] isimlendirilmiş. Türkçe'de de köngül, gönül aynı kökten, aynı manâdan çıkmış.Türkçe'de de köngül, gönül aynı kökten, aynı manâdan çıkmış. Kalb kelimesini tam gönül diye [söylemek] lazım ki et parçası olan yürekle karıştırılmasın. Kalb kelimesini tam gönül diye [söylemek] lazım ki et parçası olan yürekle karıştırılmasın.

Gönül, gönüldeki duygularla ilgili ilim... Gönül, gönüldeki duygularla ilgili ilim... İlm-i ahvâl-i kulûb denilebilir. Halil Gönenç Hocamızın ifade ettiği gibi ilm-i ahlâk ve terbiye, İlm-i ahvâl-i kulûb denilebilir. Halil Gönenç Hocamızın ifade ettiği gibi ilm-i ahlâk ve terbiye, yani kulların güzel bir ahlâka sahip olmasını,yani kulların güzel bir ahlâka sahip olmasını, Allah'ın istediği şekilde terbiye olmasını anlatan ilim... Allah'ın istediği şekilde terbiye olmasını anlatan ilim... İlm-i irşâd; fetvâ karşılığında takvâ yolu, yani azîmet yolu kelimeleri ile de ifade edilebilir.İlm-i irşâd; fetvâ karşılığında takvâ yolu, yani azîmet yolu kelimeleri ile de ifade edilebilir. İrfan yolu, "şeriatın batınî şartlarını inceleyen ilim" gibi isimler düşünülebilir. İrfan yolu, "şeriatın batınî şartlarını inceleyen ilim" gibi isimler düşünülebilir. Hatta Ebu'l-Hasen en-Nedvî diyor ki; "Tasavvuf, tarikat deyince Hatta Ebu'l-Hasen en-Nedvî diyor ki; "Tasavvuf, tarikat deyince şimdi o kadar çeşitler karşısında itiraz edenler de çıktı ki şimdi o kadar çeşitler karşısında itiraz edenler de çıktı ki bunu yeni bir terminolojiyle isimlendirelim; işi doğrudan doğruya hadîs-i şerîflere,bunu yeni bir terminolojiyle isimlendirelim; işi doğrudan doğruya hadîs-i şerîflere, Kur'ân-ı Kerîm'e dayalı olarak yeniden tarif edelim.Kur'ân-ı Kerîm'e dayalı olarak yeniden tarif edelim. Eski münakaşaları da kapatmış olalım!" diye teklifi de varEski münakaşaları da kapatmış olalım!" diye teklifi de var Ebu'l-Hasen en-Nedvî'nin; Allah razı olsun. Ebu'l-Hasen en-Nedvî'nin; Allah razı olsun.

Tasavvufta mertebeler sıralanmış... Mesela Yunus'ta görüyoruz. Tasavvufta mertebeler sıralanmış... Mesela Yunus'ta görüyoruz. Yunus, Orta Asya tasavvufunun yetiştirdiği, Anadolu'ya gelmiş,Yunus, Orta Asya tasavvufunun yetiştirdiği, Anadolu'ya gelmiş, onu en güzel temsil eden kimselerden birisi.onu en güzel temsil eden kimselerden birisi. Yunus'ta diyorum, daha başka kimseler de var; Mevlânâ'da da var. Yunus'ta diyorum, daha başka kimseler de var; Mevlânâ'da da var. Yunus ile Mevlânâ; ikisinin terminolojisi çok benziyor. Yunus ile Mevlânâ; ikisinin terminolojisi çok benziyor. Birisi Farsçaya birisi Türkçe'ye dayalı ama incelenirse çok biribirine benziyor. Birisi Farsçaya birisi Türkçe'ye dayalı ama incelenirse çok biribirine benziyor.

O tasavvufî zevk ve anlayış müminleri dört tabakada mütalâ ediyor. O tasavvufî zevk ve anlayış müminleri dört tabakada mütalâ ediyor. Şerîat kavmi, tabakası, tarîkat tabakası, mârifet tabakası, hakîkat tabakası.Şerîat kavmi, tabakası, tarîkat tabakası, mârifet tabakası, hakîkat tabakası. Buna dört kapı diyor. Dört kapı: Şerîat kapısı, tarîkat kapısı, mârifet kapısı, hakîkat kapısı.Buna dört kapı diyor. Dört kapı: Şerîat kapısı, tarîkat kapısı, mârifet kapısı, hakîkat kapısı. Şeriat ehline âbidler, tarikat ehline zâhidler,Şeriat ehline âbidler, tarikat ehline zâhidler, mârifet ehline arifler, hakîkat ehline de âşıklar diyor.mârifet ehline arifler, hakîkat ehline de âşıklar diyor. Onun için kendisine de Âşık Yunus diyor. Onun için kendisine de Âşık Yunus diyor. Yani makamların en yükseği aşkullah, muhabbetullah makamı olduğu zevkinde Yani makamların en yükseği aşkullah, muhabbetullah makamı olduğu zevkinde ve şevkinde oldukları için öyle diyorlar. ve şevkinde oldukları için öyle diyorlar.

Tabii burada şeriati küçümseme yok Tabii burada şeriati küçümseme yok ama şeriatın esrarına nüfuz mertebeleri olarak [bunları söylemişler.]ama şeriatın esrarına nüfuz mertebeleri olarak [bunları söylemişler.] Şeriat erbabı âbidler namaz kılarlar vesaire ama, o kadar. Şeriat erbabı âbidler namaz kılarlar vesaire ama, o kadar. Ondan öte işin derinliğini pek kurcalayıp o derinliğine dalmazlar.Ondan öte işin derinliğini pek kurcalayıp o derinliğine dalmazlar. Zahidler, onlar de gece gündüz ibadet ederler, dünyayı terk etmişlerdir,Zahidler, onlar de gece gündüz ibadet ederler, dünyayı terk etmişlerdir, ellerinde asâ gezerler ama, o da tam istenilen merhale değil.ellerinde asâ gezerler ama, o da tam istenilen merhale değil. Bunlar geçilebilen merhaleler tabii, kapı diyor.Bunlar geçilebilen merhaleler tabii, kapı diyor. Kapıda, eşikte oturmaz ki insan, geçecek öbür tarafa... Kapıda, eşikte oturmaz ki insan, geçecek öbür tarafa... Üçüncüsü mârifetullah yani Allah'ı bilme. Zaten tasavvufun çok güzel tarifleri var. Üçüncüsü mârifetullah yani Allah'ı bilme.

Zaten tasavvufun çok güzel tarifleri var.
Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi'nin ve Dede Ömer-i Rûşenî hazretlerinin çok güzel tarifleri var.Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi'nin ve Dede Ömer-i Rûşenî hazretlerinin çok güzel tarifleri var. Oradaki tariflerin medlülleri, neye delâlet ettikleri incelenirse iki husus görülüyor; Oradaki tariflerin medlülleri, neye delâlet ettikleri incelenirse iki husus görülüyor;

1. Tasavvufun ahlâkî bir davranış tarzı ile yaşamak olduğunu, 1. Tasavvufun ahlâkî bir davranış tarzı ile yaşamak olduğunu, yani mutasavvıfın belli güzel ahlâka hakîkaten sahip olmuş, onu hazmetmiş insan olarak yani mutasavvıfın belli güzel ahlâka hakîkaten sahip olmuş, onu hazmetmiş insan olarak o yönüyle tanıtıldığı [tarifler.] o yönüyle tanıtıldığı [tarifler.]

2. Allah'ı bilme, mârifetullah; Allah'ı bilme, tanıma seviyesinde olması,2. Allah'ı bilme, mârifetullah; Allah'ı bilme, tanıma seviyesinde olması, irfan seviyesi yönünden tarif ediliyor. Mesela; Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır. irfan seviyesi yönünden tarif ediliyor.

Mesela;

Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır.

Gül-i gülzâr olup, hâr olmamaktır. Gül-i gülzâr olup, hâr olmamaktır.

Bir tarif; o şiirin içinde çok güzel tarifler arasından bir tarif... Bir tarif; o şiirin içinde çok güzel tarifler arasından bir tarif... "Tasavvuf yâr olup, bâr olmamaktır." Yani herkesle dostluk edecek,"Tasavvuf yâr olup, bâr olmamaktır." Yani herkesle dostluk edecek, sevecek herkesi; ama kimseye yük olmayacak, kimsenin sırtından geçinmiyecek, sevecek herkesi; ama kimseye yük olmayacak, kimsenin sırtından geçinmiyecek, kimseye ağırlık vermeyecek, bâr olmayacak, ağır olmayacak, onun için yük olmayacak.kimseye ağırlık vermeyecek, bâr olmayacak, ağır olmayacak, onun için yük olmayacak. Gül-i gülzâr, [gül bahçesinin gülü] olacak ama hâr olmayacak, diken olmayacak. Gül-i gülzâr, [gül bahçesinin gülü] olacak ama hâr olmayacak, diken olmayacak. Bu tarif bir ahlâkî duruma işaret ediyor. Bu tarif bir ahlâkî duruma işaret ediyor.

Nedür dense tasavvuf, de tezellül Nedür dense tasavvuf, de tezellül

Huşû-u meskenet sabr u tahammül. [Tezelzül,] yani mütevâzılık. Huşû-u meskenet sabr u tahammül.

[Tezelzül,] yani mütevâzılık.
Haşyetullah, huşûlu, boynu bükük, mütevazı, meskenet ehli olmak, sabretmek,Haşyetullah, huşûlu, boynu bükük, mütevazı, meskenet ehli olmak, sabretmek, tahammül göstermek. Bunlar hep [ahlakî davranışlardır.] tahammül göstermek. Bunlar hep [ahlakî davranışlardır.]

Tasavvuf külli geçmekdür özünden; Dahî incinmemekdür el sözünden. Tasavvuf külli geçmekdür özünden;

Dahî incinmemekdür el sözünden.

Birisi bir şey söylerse ondan da incinmeyecek, yani tahammüllü olacak, sabredecek. Birisi bir şey söylerse ondan da incinmeyecek, yani tahammüllü olacak, sabredecek. Bunlar hep güzel ahlâkı, [tasavvufun] o yönünü anlatan şeyler. Bunlar hep güzel ahlâkı, [tasavvufun] o yönünü anlatan şeyler.

Tasavvuf kalbi hakka bağlamaktır; Yüreğin aşk oduyla dağlamaktır. Tasavvuf kalbi hakka bağlamaktır;

Yüreğin aşk oduyla dağlamaktır.

Bu Allah ile ilgili. Tasavvuf bilmedir edbâr-ı kalbi, Bu Allah ile ilgili.

Tasavvuf bilmedir edbâr-ı kalbi,

Eridüb koymaya kalbinde kalpı. Düşüben aşk oduna bî tekellüf, Eridüb koymaya kalbinde kalpı.

Düşüben aşk oduna bî tekellüf,

Yanıp küllü kül olmaktır tasavvuf. Yanıp küllü kül olmaktır tasavvuf.

Demek ki muhabbetullah bahis konusu, yani insan Allah'ı seven, Demek ki muhabbetullah bahis konusu, yani insan Allah'ı seven, Allah'a âşık olan bir kimse hâline gelecek; o en yüksek seviye olarak ifade edilmiş. Allah'a âşık olan bir kimse hâline gelecek; o en yüksek seviye olarak ifade edilmiş.

Kur'anî bir hakîkat mi? Evet, Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor ki; Kur'anî bir hakîkat mi?

Evet, Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor ki;

Bismillâhirrahmânirrahîm. Yâ eyyühellezîne âmenû men yertedde minküm an dînihîBismillâhirrahmânirrahîm.

Yâ eyyühellezîne âmenû men yertedde minküm an dînihî
fe-sevfe ye'tillâhü bi-kavmin yuhibbühüm ve yuhibbûnehû. fe-sevfe ye'tillâhü bi-kavmin yuhibbühüm ve yuhibbûnehû. "Ey iman edenler! Siz İslâm'ın kadr ü kıymetini bilmeyip de İslâm'dan irtidat etseniz, "Ey iman edenler! Siz İslâm'ın kadr ü kıymetini bilmeyip de İslâm'dan irtidat etseniz, dönseniz, dönün; bundan Allah'a bir zarar gelmez.dönseniz, dönün; bundan Allah'a bir zarar gelmez. Allah öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar Allah'ı sever[ler]." Allah öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar Allah'ı sever[ler]." Muhabbet... Yuhibbûnehû. "Allah'ı severler." Sonra, Kehf sûresi'nde; Muhabbet... Yuhibbûnehû. "Allah'ı severler."

Sonra, Kehf sûresi'nde;

Bismillâhirrahmânirrahîm. Va's-bir nefseke me'allezîne yed'ûne rabbekümBismillâhirrahmânirrahîm.

Va's-bir nefseke me'allezîne yed'ûne rabbeküm
bi-ğadâti ve'l-'aşiyyi yürîdûne vechehû ve lâ ta'dü aynâke anhüm türîdü zînete'l-hayâti'd-dünyâ. bi-ğadâti ve'l-'aşiyyi yürîdûne vechehû ve lâ ta'dü aynâke anhüm türîdü zînete'l-hayâti'd-dünyâ.

Zenginler veya münafıklar, imanı zayıf kimseler demişler ki; Zenginler veya münafıklar, imanı zayıf kimseler demişler ki; "Yâ Resûlallah! Bu sefil, fakir kimselerle oturmaktan rahatsız oluyoruz." "Yâ Resûlallah! Bu sefil, fakir kimselerle oturmaktan rahatsız oluyoruz."

Çünkü giyimleri bile tam değil. Giyim bulamıyorlar,Çünkü giyimleri bile tam değil. Giyim bulamıyorlar, bazıları kestikleri kurbanın postunu terbiye edip, yıkayıp onu bürünüyorlar. bazıları kestikleri kurbanın postunu terbiye edip, yıkayıp onu bürünüyorlar. Öyle ki yağmur yağdığı zaman mescid ağıl gibi kokarmış. Öyle ki yağmur yağdığı zaman mescid ağıl gibi kokarmış. Pislikten değil, yün post giymiş olmaktan, posta bürünmüş olmaktan. Pislikten değil, yün post giymiş olmaktan, posta bürünmüş olmaktan.

Beyzadelerin bundan, bu kokudan vesaireden canı sıkılıyormuş, Beyzadelerin bundan, bu kokudan vesaireden canı sıkılıyormuş, veyahut onlar zengin değil veya onların dengi, küfüvvü değil gibi düşünerek demişler ki; veyahut onlar zengin değil veya onların dengi, küfüvvü değil gibi düşünerek demişler ki;

"Bize ayrı meclis tertib eyle. Seninle ayrı bir mecliste oturalım,"Bize ayrı meclis tertib eyle. Seninle ayrı bir mecliste oturalım, senin sohbetinden istifade edelim yâ Resûlallah!" Âyet-i kerîme onun üzerine nâzil oluyor. senin sohbetinden istifade edelim yâ Resûlallah!" Âyet-i kerîme onun üzerine nâzil oluyor.

"Ey Resûlüm! Sen Rablerini gece gündüz dua edip anıp, "Ey Resûlüm! Sen Rablerini gece gündüz dua edip anıp, O'nun vech-i pâkini isteyen, O'nun zâtına talip olan kimselerle beraber oturmaya devam et.O'nun vech-i pâkini isteyen, O'nun zâtına talip olan kimselerle beraber oturmaya devam et. Onların yanında kulluğa sabreyle. Onların yanında kulluğa sabreyle. Dünya hayatının zinetini dileyerek onlardan gözünü başka taraflara çevirme." Dünya hayatının zinetini dileyerek onlardan gözünü başka taraflara çevirme."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in, Abese sûresinde de olduğu gibiPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in, Abese sûresinde de olduğu gibi gönül kazanma çalışması var.gönül kazanma çalışması var. Yani, insanları İslâm'a ısındırmak için onlara hediyeler vermiş, iltifat eylemiş; Yani, insanları İslâm'a ısındırmak için onlara hediyeler vermiş, iltifat eylemiş;

İza etâküm kavmin fe-ekrimûhü. İza etâküm kavmin fe-ekrimûhü. "Bir kavmin muteber bir şahsı gelince ona güzel muamele edin, "Bir kavmin muteber bir şahsı gelince ona güzel muamele edin, hürmet edin, izzet edin." buyurmuş. hürmet edin, izzet edin." buyurmuş. O da oradaki insanları itibarlıdır, eşraftandır,O da oradaki insanları itibarlıdır, eşraftandır, İslâm'a gelirlerse belki faydalı olurlar diye onların davetine belki razı olabilirdi, İslâm'a gelirlerse belki faydalı olurlar diye onların davetine belki razı olabilirdi, bir de onların hatırına bir meclis kurabilirdi ama Allahu Teâlâ hazretleri yasaklıyor. bir de onların hatırına bir meclis kurabilirdi ama Allahu Teâlâ hazretleri yasaklıyor. "Şu beni gece gündüz anıp, sadece benim zât-ı pâkimi isteyenlerle beraber ol!"Şu beni gece gündüz anıp, sadece benim zât-ı pâkimi isteyenlerle beraber ol! Onlara yüz verme!" diye ilâhî talimat geliyor. Onlara yüz verme!" diye ilâhî talimat geliyor.

Bu yûrîdûne vechehû. Vecih malûm insanın cephesi, Bu yûrîdûne vechehû. Vecih malûm insanın cephesi, yüzü demek ama âyet-i kerîmelerde vecih zât mânasına da kullanılıyor. yüzü demek ama âyet-i kerîmelerde vecih zât mânasına da kullanılıyor.

Ve yebkâ vechü rabbike zü'l-celâli ve'l-ikrâmi.Ve yebkâ vechü rabbike zü'l-celâli ve'l-ikrâmi. "Rabbinin zâtı kalacak; herşey fâni, her şey yok olacak ama sadece Allah'ın zâtı kalacak.""Rabbinin zâtı kalacak; herşey fâni, her şey yok olacak ama sadece Allah'ın zâtı kalacak." Demek ki tağlib sûretiyle, yani insanın çok görülen uzvu cebhesi olduğundan,Demek ki tağlib sûretiyle, yani insanın çok görülen uzvu cebhesi olduğundan, [vech] sadece yüz demekken insanın zâtına da denilmeye, [vech] sadece yüz demekken insanın zâtına da denilmeye, Arap dilinde böyle kullanılmaya başlanmış. Arap dilinde böyle kullanılmaya başlanmış.

Tabii vech, vechullah; Fe-eynemâ tüvellû fe-semme vechullâhi. Tabii vech, vechullah;

Fe-eynemâ tüvellû fe-semme vechullâhi.
"Nereye yönünüzü dönseniz, Allahu Teâlâ hazretlerinin vechi oradadır.""Nereye yönünüzü dönseniz, Allahu Teâlâ hazretlerinin vechi oradadır." İlm-i kelâmda vech, yed, kadem ve istivâ kelimeleriyle ilgili kelâm ehlinin sözleri var... İlm-i kelâmda vech, yed, kadem ve istivâ kelimeleriyle ilgili kelâm ehlinin sözleri var...

Yani insana çok güzel ince manâlar hatırlatıyor.Yani insana çok güzel ince manâlar hatırlatıyor. Peygamber Efendimiz'in zamanında Allah'ın vech-i pâkini isteyip, gece gündüz ona dua eden kimseler var.Peygamber Efendimiz'in zamanında Allah'ın vech-i pâkini isteyip, gece gündüz ona dua eden kimseler var. Âşıklar, belli... Yani muhabbetullahta erimiş kimseler. Âşıklar, belli... Yani muhabbetullahta erimiş kimseler. Âyet-i kerîme onların yanında olmayı tavsiye ediyor. Âyet-i kerîme onların yanında olmayı tavsiye ediyor.

Demek ki bu aşkullahın, muhabbetullahın Demek ki bu aşkullahın, muhabbetullahın Peygamber Efendimiz zamanındaki sahâbe-i kirâmdan misalleri... Peygamber Efendimiz zamanındaki sahâbe-i kirâmdan misalleri...

E, sahâbe-i kîramın yolundan yürüyen, Resûlüllah'ın yolundan yürüyen insanlar bunu kaçırırlar mı, E, sahâbe-i kîramın yolundan yürüyen, Resûlüllah'ın yolundan yürüyen insanlar bunu kaçırırlar mı, bu işareti kaçırırlar mı? bu işareti kaçırırlar mı?

Onlar da aşkullah ve muhabbetullaha ermek için Onlar da aşkullah ve muhabbetullaha ermek için mutlaka onların yolundan gitmişler ve öyle yapmışlardır. mutlaka onların yolundan gitmişler ve öyle yapmışlardır.

Bu nasıl hâsıl olur? Tabii bunların hâsıl olması için metodlar var. Bu nasıl hâsıl olur?

Tabii bunların hâsıl olması için metodlar var.

Yani insanda mârifetullahın hâsıl olması nasıl olur? Mârifetullahı Allah herkese vermez. Yani insanda mârifetullahın hâsıl olması nasıl olur?

Mârifetullahı Allah herkese vermez.

Niye vermez? Çok kıymetli bir şeydir de onun için vermez. Sevdiği kullarına verir.Niye vermez?

Çok kıymetli bir şeydir de onun için vermez. Sevdiği kullarına verir.
O halde mârifetullaha ermek için sevdiği işler yapmak,O halde mârifetullaha ermek için sevdiği işler yapmak, sevgisini tahsil etmeye mâtuf çalışmalar yapmak lazım. sevgisini tahsil etmeye mâtuf çalışmalar yapmak lazım.

Onun için zikir vardır, zikrullah vardır. ez-Zikru bi't-tezekküri denmiştir. Onun için zikir vardır, zikrullah vardır. ez-Zikru bi't-tezekküri denmiştir. Yani zikrullah önce takliden dil ile başlar, ondan sonraYani zikrullah önce takliden dil ile başlar, ondan sonra o zikrullah yavaş yavaş insanın içine, gönlüne yerleşir, o zikrullah yavaş yavaş insanın içine, gönlüne yerleşir, hatta bütün azâsına intikal ve sirâyet eder. hatta bütün azâsına intikal ve sirâyet eder.

"Cümle âzam Hak dedi, gönlüm Allah'a döndü." diyor şair. "Cümle âzam Hak dedi, gönlüm Allah'a döndü." diyor şair. Hatta insan o hâle gelir ki her geçtiği yerde taşın, ağacın, duvarın Allah dediğini duymaya başlar. Hatta insan o hâle gelir ki her geçtiği yerde taşın, ağacın, duvarın Allah dediğini duymaya başlar. Bunlar bir metod sonunda oluyor ama Allah'ın sevgisi Allah tarafından veriliyor Bunlar bir metod sonunda oluyor ama Allah'ın sevgisi Allah tarafından veriliyor ve o da ancak Allah'ın yolunda gidenlere verildiği içinve o da ancak Allah'ın yolunda gidenlere verildiği için dervişler Allah yolunda giderek bu makamları elde ediyorlar. dervişler Allah yolunda giderek bu makamları elde ediyorlar.

Ankara'da iken bana bir zât geldi. Ankara'da iken bana bir zât geldi. Ben fakültedeki odamdayım, benim adımı duymuş, soruşturmuş geldi; "Girebilir miyim?" dedi. Ben fakültedeki odamdayım, benim adımı duymuş, soruşturmuş geldi;

"Girebilir miyim?" dedi.

"Buyur!" dedim, içeriye girdi, oturdu. "Buyur!" dedim, içeriye girdi, oturdu.

Şöyle bir baktım; bir ayağında bir çorap var, öteki ayağında başka bir çorap var. Şöyle bir baktım; bir ayağında bir çorap var, öteki ayağında başka bir çorap var. Değişik tip bir insan, yani çok normal bir şey değil.Değişik tip bir insan, yani çok normal bir şey değil. Çok sakin konuşuyor, oturaklı, bu kungfu filmlerindeki gibi. Çok sakin konuşuyor, oturaklı, bu kungfu filmlerindeki gibi. Kungfu[cu]nun böyle sakin sakin hareket ettiği gibi, bastığı yere sağlam basıyorKungfu[cu]nun böyle sakin sakin hareket ettiği gibi, bastığı yere sağlam basıyor fakat pek de normal gibi de görünmüyor. fakat pek de normal gibi de görünmüyor. Sözleri de çok dengeli. "Hocam ben transandantal meditasyon yapıyorum.Sözleri de çok dengeli.

"Hocam ben transandantal meditasyon yapıyorum.
Bu hususta bana yardımcı olabilir misiniz?" dedi. Ben de dedim ki; Bu hususta bana yardımcı olabilir misiniz?" dedi. Ben de dedim ki;

"Senin imanla, İslâmla, inançla, ibadetle, taatle durumun nasıl?" "Senin imanla, İslâmla, inançla, ibadetle, taatle durumun nasıl?"

"Benim öyle bir derdim yok! Ben öyle bir şeyle ilgilenmiyorum." dedi. "Benim öyle bir derdim yok! Ben öyle bir şeyle ilgilenmiyorum." dedi.

Yani laik bir metodla, transandantal meditasyonla, Yani laik bir metodla, transandantal meditasyonla, transandantal aşkın varlığına ulaşacak sanıyor kendisini. transandantal aşkın varlığına ulaşacak sanıyor kendisini. Dedim ki; "Benim hiçbir şey yapmam mümkün değil, istesem bile yapamam!"Dedim ki;

"Benim hiçbir şey yapmam mümkün değil, istesem bile yapamam!"
İstemem, ayrı; çünkü şeriatçiliğim tutar, istemem.İstemem, ayrı; çünkü şeriatçiliğim tutar, istemem. İstesem bile bir şey yapamam çünkü Allahu Teâlâ hazretleri hidâyetini sevdiği kula verir, İstesem bile bir şey yapamam çünkü Allahu Teâlâ hazretleri hidâyetini sevdiği kula verir, sevmediğine vermez ki! sevmediğine vermez ki!

Vallahu lâ yehdi'l-kavme'z-zâlimîn. "Zalimlere vermez." Vallahu lâ yehdi'l-kavme'z-zâlimîn. "Zalimlere vermez."

Vallahu lâ yehdi'l-kavme'l-fâsıkîn. "Fâsıklara vermez."Vallahu lâ yehdi'l-kavme'l-fâsıkîn. "Fâsıklara vermez." Mutlaka Allah'ın sevgisini, rızasını kazanmak için sevdiği işler yapmak lazım. Mutlaka Allah'ın sevgisini, rızasını kazanmak için sevdiği işler yapmak lazım. Rızayı kazanacaksınız da ondan sonra mârifetullahı O ihsan edecek, hidayeti O verecek. Rızayı kazanacaksınız da ondan sonra mârifetullahı O ihsan edecek, hidayeti O verecek.

Vellezîne câhedû fînâ le-nehdiyennehüm sübülenâ. olacak ve ârif kul olacak, âşık kul olacak. Vellezîne câhedû fînâ le-nehdiyennehüm sübülenâ. olacak ve ârif kul olacak, âşık kul olacak.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîfte diyor ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîfte diyor ki; "Allah indinde senin kendinin makamının, mertebenin ne olduğunu merak ediyorsan; "Allah indinde senin kendinin makamının, mertebenin ne olduğunu merak ediyorsan; Allah'ın senin yanındaki makamı, mertebesi, senin zihnindeki senin ona bağlılığın nedir; ona bak!" Allah'ın senin yanındaki makamı, mertebesi, senin zihnindeki senin ona bağlılığın nedir; ona bak!"

Fe-zkürûnî ezkurküm ve'ş-kürûlî ve lâ tekfürûn. Fe-zkürûnî ezkurküm ve'ş-kürûlî ve lâ tekfürûn. "Kul zikredecek." Ene celîsü men zekeranî. "Allah da kulunu zikredecek. "Kul zikredecek." Ene celîsü men zekeranî. "Allah da kulunu zikredecek. Kul mutî olacak, Allah da ihsan edecek." Kul mutî olacak, Allah da ihsan edecek."

"Kul Allah'ın sevdiği işleri yapacak, ondan sonra da muhabbetullaha nâil olacak." "Kul Allah'ın sevdiği işleri yapacak, ondan sonra da muhabbetullaha nâil olacak." Onun için; Aşk odu evvel düşer mâşûka ândan âşıka; Onun için;

Aşk odu evvel düşer mâşûka ândan âşıka;

Şem'i gör kim yanmadan yandırmadı pervaneyi. Yani bir insan Allah'ı sevebiliyorsa, Şem'i gör kim yanmadan yandırmadı pervaneyi.

Yani bir insan Allah'ı sevebiliyorsa,
Allah ona sevmeyi nasip etmiştir de ondan öyle olmuştur. Allah ona sevmeyi nasip etmiştir de ondan öyle olmuştur.

Onun için, et-turûku küllihâ âdâbün. Onun için, et-turûku küllihâ âdâbün. "Tarikatlerin hepsi âdâb ve ahlâk manzumeleridir, mecmualarıdır, sistemleridir.""Tarikatlerin hepsi âdâb ve ahlâk manzumeleridir, mecmualarıdır, sistemleridir." Bütün vâsıl olanlar, edebe riayetle vâsıl olmuşlardır, bütün mahrum kalanlar, Bütün vâsıl olanlar, edebe riayetle vâsıl olmuşlardır, bütün mahrum kalanlar, edepsizlikten mahrum kalmışlardır. edepsizlikten mahrum kalmışlardır. Yani şeriatin ahkâmını uygulayacak; ondan sonra her ânın, her yerin,Yani şeriatin ahkâmını uygulayacak; ondan sonra her ânın, her yerin, her mekânın, her makamın edebine riayet edecek de ondan sonraher mekânın, her makamın edebine riayet edecek de ondan sonra Allahu Tealâ hazretlerinin rahmet deryası cûşa gelip, Allahu Tealâ hazretlerinin rahmet deryası cûşa gelip, Allahu Tealâ hazretleri kendisine ihsan edecek... Mârifetullaha, muhabbetullaha yol budur.Allahu Tealâ hazretleri kendisine ihsan edecek... Mârifetullaha, muhabbetullaha yol budur. Onun için de büyüklerimizin bize gösterdiği çizgi çok doğrudur. Onun için de büyüklerimizin bize gösterdiği çizgi çok doğrudur.

Tabii metod... Metod da iki büyük metod var. Tabii metod... Metod da iki büyük metod var. Birisi nefsi zayıflatarak, ezerek kemâlâta erişme yolu. Çünkü; Birisi nefsi zayıflatarak, ezerek kemâlâta erişme yolu. Çünkü;

İnne'n-nefse le-emmâretün bi's-sûi illâ mâ rahime rabbî.İnne'n-nefse le-emmâretün bi's-sûi illâ mâ rahime rabbî. Nefis terbiye edilmediği zaman insanın hayvanî duyguları, Nefis terbiye edilmediği zaman insanın hayvanî duyguları, iç güdüleri vesaireleri daima dışarıya çıkıyor ve insanın yeme, içme ve diğer hayat için iç güdüleri vesaireleri daima dışarıya çıkıyor ve insanın yeme, içme ve diğer hayat için gerekli faaliyetlere teşvik ediyor ve hızla teşvik ediyor. gerekli faaliyetlere teşvik ediyor ve hızla teşvik ediyor. Dizginlemezse günahlara da sokuyor. Dizginlemezse günahlara da sokuyor. Bunun zayıflatılması için çareler lazım. Bu çareler de bir terbiye metodudur, Bunun zayıflatılması için çareler lazım. Bu çareler de bir terbiye metodudur, yani her yiğidin bir yoğurt yiyiş tarzı olduğu gibi her mürşîdin deyani her yiğidin bir yoğurt yiyiş tarzı olduğu gibi her mürşîdin de mürîdini terbiye tarzı vardır veya her tarikatın bir terbiye tarzı vardır. mürîdini terbiye tarzı vardır veya her tarikatın bir terbiye tarzı vardır.

Bu nefsi zayıflatmak için kıllet-i taam ile başlanır, yemek az yedirilir, oruç tutturulur. Bu nefsi zayıflatmak için kıllet-i taam ile başlanır, yemek az yedirilir, oruç tutturulur. Kıllet-i menâm; gece ibadetiyle az uyku uyutulur. Kıllet-i menâm; gece ibadetiyle az uyku uyutulur. Nefis zaten yemek yemeyince zayıflar, uyku da uyumayınca dermanı kesilir, Nefis zaten yemek yemeyince zayıflar, uyku da uyumayınca dermanı kesilir, hiç başka bir şeye bakacak hali kalmaz. hiç başka bir şeye bakacak hali kalmaz. Kıllet-i kelâm; lüzumsuz kelâm da terkettirilir. Uzlet-i enâm; İnsanlar birbirlerini azdırırlar, Kıllet-i kelâm; lüzumsuz kelâm da terkettirilir. Uzlet-i enâm; İnsanlar birbirlerini azdırırlar, onların arasından çeker halvete sokarsınız, orada tenhada bulunur, onların arasından çeker halvete sokarsınız, orada tenhada bulunur, başkalarının menfî tesirlerinden, kasvet-i kalplerinden de müteessir olmaz.başkalarının menfî tesirlerinden, kasvet-i kalplerinden de müteessir olmaz. Zikr-i müdâm ile, lafzan başlayan bir istek ve şevk ondan sonra kalbe iner.Zikr-i müdâm ile, lafzan başlayan bir istek ve şevk ondan sonra kalbe iner. Kalbde veled-i kalb zuhur eder. Ondan sonra da bütün vücûda yayılır ki Kalbde veled-i kalb zuhur eder. Ondan sonra da bütün vücûda yayılır ki sultân-ı zikir tabir ediyorlar; her âzâsının, her zerresinin zikrettiğini hisseder. sultân-ı zikir tabir ediyorlar; her âzâsının, her zerresinin zikrettiğini hisseder.

Sözümün sonuna yaklaşırken bu arada Hocamızın bir hatırası hatırıma geldi. Sözümün sonuna yaklaşırken bu arada Hocamızın bir hatırası hatırıma geldi. Ankara'ya gitmiştik. Çok zengin bir kardeşimizin daveti oldu.Ankara'ya gitmiştik. Çok zengin bir kardeşimizin daveti oldu. Evi çok geniş, zenginliğini onun için söylüyorum. Evi çok geniş, zenginliğini onun için söylüyorum. Çok büyük bir salonu var ama salon tıklım tıklım doluydu.Çok büyük bir salonu var ama salon tıklım tıklım doluydu. Hocamızın [bir] özelliği, başka şeyh efendilere mensub muhibleri de vardı; onlar da gelmişlerdi. Hocamızın [bir] özelliği, başka şeyh efendilere mensub muhibleri de vardı; onlar da gelmişlerdi. Şu efendiye, bu efendiye bağlı kimseler Hocamıza gelmişlerdi. Şu efendiye, bu efendiye bağlı kimseler Hocamıza gelmişlerdi. Bir tanesi çok akıllı, zeki, kurnaz, menfaatini bilen, mânevî kârını,Bir tanesi çok akıllı, zeki, kurnaz, menfaatini bilen, mânevî kârını, zararını hesap eden bir kimse; tabii hafız, sesi güzel, vâiz ve bilgisi çok.zararını hesap eden bir kimse; tabii hafız, sesi güzel, vâiz ve bilgisi çok. Hocamızı yakaladı sordu, dedi ki; Hocamızı yakaladı sordu, dedi ki;

"Hocam, Medîne-i Münevvere mescidinde namaz kılsak başka yere göre bin misli sevap oluyor. "Hocam, Medîne-i Münevvere mescidinde namaz kılsak başka yere göre bin misli sevap oluyor. Mekke-i Mükerreme'de Mescid-i Haram'da namaz kılsak o zaman yüzbin misli sevap oluyor. Mekke-i Mükerreme'de Mescid-i Haram'da namaz kılsak o zaman yüzbin misli sevap oluyor. Yani böyle bunun gibi çok sevaplı başka şeyler de var mıdır hocam?" dedi. Yani böyle bunun gibi çok sevaplı başka şeyler de var mıdır hocam?" dedi.

Sevap istiyor, karşısında ehlini buldu diye sevaplı şeyleri öğrenip yapmak istiyor. Sevap istiyor, karşısında ehlini buldu diye sevaplı şeyleri öğrenip yapmak istiyor. Hocamız o daha sözünü tamamlarken hiç düşünmeden evet dedi. Hocamız o daha sözünü tamamlarken hiç düşünmeden evet dedi.

"Evet vardır. İnsan zikirle meşgul olunca, zikir cümle azâsına ve cümle azâsından "Evet vardır. İnsan zikirle meşgul olunca, zikir cümle azâsına ve cümle azâsından cümle zerrâtına intikal eder. cümle zerrâtına intikal eder. O zaman bir defa Allah dediği zaman cümle zerrâtı adedince Allah demiş olur.O zaman bir defa Allah dediği zaman cümle zerrâtı adedince Allah demiş olur. Onun da sevabının sonu olmaz." dedi. Onun da sevabının sonu olmaz." dedi.

Kardeşlerimiz bizden tasavvufla ilgili bir konuda istemiş oldukları için, Kardeşlerimiz bizden tasavvufla ilgili bir konuda istemiş oldukları için, başkanlık heyetine çok da yazılar, pusulalar yağdırdıkları için; başkanlık heyetine çok da yazılar, pusulalar yağdırdıkları için; ben de son konuşmamda, biraz bu konuda bu sözleri söyledim. ben de son konuşmamda, biraz bu konuda bu sözleri söyledim. Zaten bildiğiniz, benden belki daha iyi bildiğiniz hususlar. Zaten bildiğiniz, benden belki daha iyi bildiğiniz hususlar.

Buradaki çok güzel günlerimizde, bunun dışında başka şeyler işlendi. Buradaki çok güzel günlerimizde, bunun dışında başka şeyler işlendi. Daha ziyade ekonomik konular işlendi çünkü tasavvufun temeli helâl lokmadır!.. Daha ziyade ekonomik konular işlendi çünkü tasavvufun temeli helâl lokmadır!..

Neden? Hadîs-i şerîfler var ki, "Bir insan bir haram lokma yese, Neden?

Hadîs-i şerîfler var ki, "Bir insan bir haram lokma yese,
o haram lokmadan mutlaka bir et parçası hâsıl olur. o haram lokmadan mutlaka bir et parçası hâsıl olur. İnsanın içinde bir şey hâsıl olur, az veya çok; onu da ancak cehennem ateşi pâk eder." İnsanın içinde bir şey hâsıl olur, az veya çok; onu da ancak cehennem ateşi pâk eder." Yani haram yemişse ille yanacak, öyle temizlenecek... Yani haram yemişse ille yanacak, öyle temizlenecek... Onun için haram yememek lazım. Onun için haram yememek lazım.

Onun için Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz ki başımızın tacı, silsilemizin evvelidir. Onun için Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz ki başımızın tacı, silsilemizin evvelidir. Kendisine gelen tabak içindeki bir hediyeden önce alıp, Kendisine gelen tabak içindeki bir hediyeden önce alıp, sonra gayr-i meşru bir kaynaktan geldiği kanaatine muttali olduğu için sonra gayr-i meşru bir kaynaktan geldiği kanaatine muttali olduğu için boğazını parmağı ile kıcıklatarak yediğini kusarak dışarı çıkarttı, haram bir lokma yemedi. boğazını parmağı ile kıcıklatarak yediğini kusarak dışarı çıkarttı, haram bir lokma yemedi. Onun için hepimizin helal lokma yemeğe çok dikkat etmemiz gerekiyor. Onun için hepimizin helal lokma yemeğe çok dikkat etmemiz gerekiyor.

Bir de buradaki konuşmalarda hep bahis konusu edildi.Bir de buradaki konuşmalarda hep bahis konusu edildi. Biz Allah'ın dinine nusret etmek, hizmet etmek, cihad etmekle vazifeliyiz.Biz Allah'ın dinine nusret etmek, hizmet etmek, cihad etmekle vazifeliyiz. Allah'ın emirlerinden en önemlilerinden birisi bu. Bunun için de ekonomi çok önemli bir ilim. Allah'ın emirlerinden en önemlilerinden birisi bu. Bunun için de ekonomi çok önemli bir ilim.

Bir Romanyalı diplomat Paris'te doktora yapmış. Bir Romanyalı diplomat Paris'te doktora yapmış. Bizim bir kardeşimiz de Türkçe'ye -Şekip Arslan'ınBizim bir kardeşimiz de Türkçe'ye -Şekip Arslan'ın Arapça tercümesinden de faydalanarak- çevirmişti: Arapça tercümesinden de faydalanarak- çevirmişti: "Osmanlıları Yok Etmek İçin Avrupalıların Düşünmüş Oldukları 100 Yok Etme Projesi, Plânı" diye."Osmanlıları Yok Etmek İçin Avrupalıların Düşünmüş Oldukları 100 Yok Etme Projesi, Plânı" diye. Orada öyle konular var ki Rodos'tan gelip, Orada öyle konular var ki Rodos'tan gelip, Akdeniz'deki ticaret gemilerinin yolunu kesip, Akdeniz'deki ticaret gemilerinin yolunu kesip, ticareti aksatmak suretiyle ekonomilerini zayıf düşürmek, öylece yok etmek de var. ticareti aksatmak suretiyle ekonomilerini zayıf düşürmek, öylece yok etmek de var. Yani bu konuları onlar çok iyi biliyorlar. Onun için para da her zaman her yerde lazım oluyor. Yani bu konuları onlar çok iyi biliyorlar.

Onun için para da her zaman her yerde lazım oluyor.
Fukarâ-i müslimînin Peygamber Efendimiz'e yana yakıla gelip de;Fukarâ-i müslimînin Peygamber Efendimiz'e yana yakıla gelip de; zehebe ehli'd-dusûri bi'l-ucûri yâ rasûlallah. zehebe ehli'd-dusûri bi'l-ucûri yâ rasûlallah. "Zenginler bütün sevapları aldı gitti." diye bildirdikleri hadîs-i şerîfte; "Zenginler bütün sevapları aldı gitti." diye bildirdikleri hadîs-i şerîfte; "Tabii bu Allah'ın bir fazl u keremidir. Yani sizin yaptığınız herşeyi yaparlarsa ayrıca bir de "Tabii bu Allah'ın bir fazl u keremidir. Yani sizin yaptığınız herşeyi yaparlarsa ayrıca bir de zenginliklerinden dolayı bazı hayırlar, zekât, sadaka ve cihad içinzenginliklerinden dolayı bazı hayırlar, zekât, sadaka ve cihad için orduyu techiz gibi masraflar yapıyorlarsa; elbetteorduyu techiz gibi masraflar yapıyorlarsa; elbette o da onlara Allah'ın verdiği bir lütuftur, fazl u keremdir." diye bildirildiği için,o da onlara Allah'ın verdiği bir lütuftur, fazl u keremdir." diye bildirildiği için, tabii kuvvetli müslüman olmak ve iyi cihad yapmak için finans imkanları gerektiğinden, tabii kuvvetli müslüman olmak ve iyi cihad yapmak için finans imkanları gerektiğinden, bu konuları inceliyoruz ve kardeşlerimizin bu konularda güçlerini birleştirmesini istiyoruz kibu konuları inceliyoruz ve kardeşlerimizin bu konularda güçlerini birleştirmesini istiyoruz ki güçlü olsunlar ve sadaka-i câriyeler de bırakabilsinler. güçlü olsunlar ve sadaka-i câriyeler de bırakabilsinler. Kendilerinin arkalarından eser bıraksınlar. Kendilerinin arkalarından eser bıraksınlar.

Biliyorsunuz Avrupa Topluluğu, Avrupa Ekonomik Birliği olarak, AET olarak başladı, Biliyorsunuz Avrupa Topluluğu, Avrupa Ekonomik Birliği olarak, AET olarak başladı, ondan sonra AT'ye döndü ondan sonra şu anda daha genişleme yolunda.ondan sonra AT'ye döndü ondan sonra şu anda daha genişleme yolunda. Demek ki ilk önce ekonomik birlikler ve münasebetler oluyor;Demek ki ilk önce ekonomik birlikler ve münasebetler oluyor; onun arkasından daha güzel münasebetler geliyor.onun arkasından daha güzel münasebetler geliyor. Biz de şu anda tarihin bize bahşettiği yeni fırsatlarla karşı karşıyayız; Biz de şu anda tarihin bize bahşettiği yeni fırsatlarla karşı karşıyayız; Balkanlar'la, Kırım'la, Kafkasya'yla, Orta Asya'yla, Afrika'yla, diğer yerlerle...Balkanlar'la, Kırım'la, Kafkasya'yla, Orta Asya'yla, Afrika'yla, diğer yerlerle... Mesela Afrika'da ve Güneydoğu Asya'da İslâm ticaret yoluyla yayılmış. Mesela Afrika'da ve Güneydoğu Asya'da İslâm ticaret yoluyla yayılmış. Yani kılıç yolundan ziyade tüccarlar gitmiş İslâm'ı anlatmışlar İslâm yayılmış.Yani kılıç yolundan ziyade tüccarlar gitmiş İslâm'ı anlatmışlar İslâm yayılmış. Belki onlarla bu tanışmalardan ve ticaretlerden daha büyük faydalar olacak. Belki onlarla bu tanışmalardan ve ticaretlerden daha büyük faydalar olacak. Onları sağlamaları lazım diye düşünüyoruz.Onları sağlamaları lazım diye düşünüyoruz. Onun için bizim bu toplantılarımız biraz da bu konularda ağırlıklı oluyor. Onun için bizim bu toplantılarımız biraz da bu konularda ağırlıklı oluyor.

Allah bizi her konuda kardeş olduğumuzun şuuruna sahip olarak çalışmaya muvaffak eylesin.Allah bizi her konuda kardeş olduğumuzun şuuruna sahip olarak çalışmaya muvaffak eylesin. Dîn-i Mübîn-i İslâm'a şahsen ve grup olarak çok büyük faydalar, hayırlar bahşetmeyi, Dîn-i Mübîn-i İslâm'a şahsen ve grup olarak çok büyük faydalar, hayırlar bahşetmeyi, hayırlar sağlayıcı çalışmalar yapmayı nasip ve müyesser eylesin.hayırlar sağlayıcı çalışmalar yapmayı nasip ve müyesser eylesin. Şeyh Sâdî'nin; Garaz nakşîst kez mâ bâz mâned Ki hesti râ nemi bînem bakâyî. dediği gibi,Şeyh Sâdî'nin;

Garaz nakşîst kez mâ bâz mâned

Ki hesti râ nemi bînem bakâyî.

dediği gibi,
geride bizim hayırla anılmamıza yarayan eserler kalsın istiyoruz. geride bizim hayırla anılmamıza yarayan eserler kalsın istiyoruz.

Allahu Teâlâ hazretleri kardeşliğinizi takviye eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri kardeşliğinizi takviye eylesin. Müştereken çalışmalarınızı nasip eylesin. Çalışmalarınızda muvaffak eylesin.Müştereken çalışmalarınızı nasip eylesin. Çalışmalarınızda muvaffak eylesin. Çalışmalarınızın güzel semerelerini, şu gözlerinizle en yakın zamanlarda görmenizi nasip eylesin. Çalışmalarınızın güzel semerelerini, şu gözlerinizle en yakın zamanlarda görmenizi nasip eylesin. En yakın zamanda müslümanların aziz olduğunu, En yakın zamanda müslümanların aziz olduğunu, büyük başarılara erdiğini görmeyi cümlemize nasip eylesin.büyük başarılara erdiğini görmeyi cümlemize nasip eylesin. Cennetiyle cemâliyle cümlemizi müşerref eylesin. Allah hepinizden razı olsun. Cennetiyle cemâliyle cümlemizi müşerref eylesin. Allah hepinizden razı olsun.

Burada benim son notum olarak bazı şeyler vardı. Burada benim son notum olarak bazı şeyler vardı. Onu sabahki oturumda çok güzel ifade ettiler. Bundan sonraki çalışma hedefimizOnu sabahki oturumda çok güzel ifade ettiler. Bundan sonraki çalışma hedefimiz radyo ve televizyon sahasında hatırlı müesseseler kurmak ve teşkilatlanmaktır. radyo ve televizyon sahasında hatırlı müesseseler kurmak ve teşkilatlanmaktır. Hepinizin bu hususta elinizden gelen gayreti yapmanızı temenni ediyoruz. Hepinizin bu hususta elinizden gelen gayreti yapmanızı temenni ediyoruz.

Humeynî öyle söylemiş; "Her müslüman bir bardak su dökse, Yahudileri sel alır götürür." demiş. Humeynî öyle söylemiş;

"Her müslüman bir bardak su dökse, Yahudileri sel alır götürür." demiş.
Hepimizin elimizdeki fazla şeyleri vermesi suretiyle düşmanları çökertmek mümkün. Hepimizin elimizdeki fazla şeyleri vermesi suretiyle düşmanları çökertmek mümkün. Onların mallarını almamak suretiyle çökertmek mümkün.Onların mallarını almamak suretiyle çökertmek mümkün. Yani Almanya ile Türkler şu anda bütün alışverişini kesseler kiYani Almanya ile Türkler şu anda bütün alışverişini kesseler ki bilmiyorum biz onlara ne kadar muhtacız.bilmiyorum biz onlara ne kadar muhtacız. Bütün alışverişlerini kesseler dize gelirler.Bütün alışverişlerini kesseler dize gelirler. Zaten bir zamanın çok ters yüzlü, abus çehreli Fransız reisiumhurununZaten bir zamanın çok ters yüzlü, abus çehreli Fransız reisiumhurunun şimdi güleç yüzle bize gelmesi de yine bir menfaat kaygısı ve duygusudur. şimdi güleç yüzle bize gelmesi de yine bir menfaat kaygısı ve duygusudur.

Onun için kardeşlerimize diyorum ki; "Mümkünse hiçbir düşman malı almayın, kullanmayın!" Onun için kardeşlerimize diyorum ki; "Mümkünse hiçbir düşman malı almayın, kullanmayın!" Hiç bir, yani dört tekerlekli araba [yapalım] ama mümkünse kullanmayalım. Hiç bir, yani dört tekerlekli araba [yapalım] ama mümkünse kullanmayalım. Zînet eşyalarını asgariye indirelim. Hele hele hanımlar sonsuz bir yarış sahası; zümrütler,Zînet eşyalarını asgariye indirelim. Hele hele hanımlar sonsuz bir yarış sahası; zümrütler, yakutlar, pırlantalar filan derken hepsi bilin ki yahudiye ve ermeniye gidiyor.yakutlar, pırlantalar filan derken hepsi bilin ki yahudiye ve ermeniye gidiyor. Yani İsrail'e ve Karabağ'a gidiyor demektir.Yani İsrail'e ve Karabağ'a gidiyor demektir. Onların fazlalarını değerlendirebilirsek pek çok televizyon da kurabiliriz,Onların fazlalarını değerlendirebilirsek pek çok televizyon da kurabiliriz, pek çok radyo da kurabiliriz; aç da kalmayız, açık da kalmayız, sarsılmayız bile... pek çok radyo da kurabiliriz; aç da kalmayız, açık da kalmayız, sarsılmayız bile... Sadece parmaklarımızda yüzük olmaz, o kadar...Sadece parmaklarımızda yüzük olmaz, o kadar... Yani beş parmağımızda beş tane yüzük olmaz; bir tanesinde olur. Yani beş parmağımızda beş tane yüzük olmaz; bir tanesinde olur. Lükse iltifat etmeyip bununla yapabiliriz. Lükse iltifat etmeyip bununla yapabiliriz.

Sözü İbrahim b. Edhem hazretlerinin sözüyle bitireyim. Sözü İbrahim b. Edhem hazretlerinin sözüyle bitireyim. Birisi nasihat istemiş ona altı tane nasihat veriyor. Nasihatinin bir cümlesinde diyor ki; Birisi nasihat istemiş ona altı tane nasihat veriyor. Nasihatinin bir cümlesinde diyor ki;

İze'ş-teğale'n-nâsü bi-tezyîni'z-zâhiri fe'ş-teğıl ente bi-tezyîni'l-bâtıni.İze'ş-teğale'n-nâsü bi-tezyîni'z-zâhiri fe'ş-teğıl ente bi-tezyîni'l-bâtıni. "İnsanlar dışlarını süslemekle meşgulken sen içini süslemeye bak!" "İnsanlar dışlarını süslemekle meşgulken sen içini süslemeye bak!"

Allah hepinizden razı olsun. es-Selâmu aleyküm ve rahmetullah. Allah hepinizden razı olsun.

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullah.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2