Namaz Vakitleri

13 Zilka'de 1445
21 Mayıs 2024
İmsak
03:45
Güneş
05:35
Öğle
13:06
İkindi
17:02
Akşam
20:27
Yatsı
22:08
Detaylı Arama

Tasavvuf ve Halvet İbrahim Hakkı Hazretleri

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

24 Ramazan 1421 / 20.12.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın sohbetlerinden özenle seçilmiş muhtelif bölümlerdir.

Konuşma Metni

[İbrahim Hakkı hazretleri Marifetname isminde] meşhur ve çok hoş bir eser yazmış.[İbrahim Hakkı hazretleri Marifetname isminde] meşhur ve çok hoş bir eser yazmış. Orada tasavvufa dair bir bölüm de ayırmış. Orada tasavvufa dair bir bölüm de ayırmış. Kendisi Nakşî, Kâdirî tarikatlerine bağlı olduğu anlaşılan bir kimse… Diyor ki; Kendisi Nakşî, Kâdirî tarikatlerine bağlı olduğu anlaşılan bir kimse… Diyor ki;

"Tasavvufta dört şey artı iki şey yapmak lazım…" "Tasavvufta dört şey artı iki şey yapmak lazım…"

1. Kıllet-i taâm: Yemeği azaltmak veya yemeğin azlığı, demek. 1. Kıllet-i taâm: Yemeği azaltmak veya yemeğin azlığı, demek. Taklîl, azaltmak demek. Azaltmak mânasına taklîl-i taâm denir. Taklîl, azaltmak demek. Azaltmak mânasına taklîl-i taâm denir. Kıllet, az olmak demek. Kıllet, az olmak demek.

2. Kıllet-i kelâm: Çok konuşmayacak. 2. Kıllet-i kelâm: Çok konuşmayacak. Çok konuştukça hata, günah, kusur, kabahat, gıybet, dedikodu… Hep dilden oluyor. Çok konuştukça hata, günah, kusur, kabahat, gıybet, dedikodu… Hep dilden oluyor.

3. Kıllet-i menâm: Menâm, uyku demek. 3. Kıllet-i menâm: Menâm, uyku demek. Uyku az olacak çünkü ömrümüzün büyük kısmı lüzumsuz uyumalarla geçiyor.Uyku az olacak çünkü ömrümüzün büyük kısmı lüzumsuz uyumalarla geçiyor. Asıl uyulmayacak, ibadet edilecek zamanlarda da çok uyunuyor. Asıl uyulmayacak, ibadet edilecek zamanlarda da çok uyunuyor. Veyahut da artık yeni moda telef yolları çıktı. Veyahut da artık yeni moda telef yolları çıktı. Televizyon var; herkesin gecesini gündüzünü mahvediyor,Televizyon var; herkesin gecesini gündüzünü mahvediyor, kalbini karartıyor, çok fena yapıyor. kalbini karartıyor, çok fena yapıyor.

4. Uzlet-i enâm: Kenara çekilecek. Kalabalık, kahve, gazino, pavyon, stadyum, 4. Uzlet-i enâm: Kenara çekilecek. Kalabalık, kahve, gazino, pavyon, stadyum, eğlence, arkadaşlar, toplantılar vs...eğlence, arkadaşlar, toplantılar vs... İnsanları çok mahvediyor, oralarda çok günahlara giriliyor. Uzlet-i enâm da olacak. İnsanları çok mahvediyor, oralarda çok günahlara giriliyor. Uzlet-i enâm da olacak.

5. Zikr-i müdâm: Dilimiz daimî zikrullahla meşgul olacak. 5. Zikr-i müdâm: Dilimiz daimî zikrullahla meşgul olacak.

6. Tevekkül-i tâm: Cenâb-ı Hakk'a tam tevekkül edecek. 6. Tevekkül-i tâm: Cenâb-ı Hakk'a tam tevekkül edecek.

Altı tane! Sesleri de birbirine benziyor; bir duyuşta hatırda tutmak güzel... Altı tane! Sesleri de birbirine benziyor; bir duyuşta hatırda tutmak güzel...

Dikkat edersek, halvet dediğimiz ibadet şeklinde bunların hepsi var. Dikkat edersek, halvet dediğimiz ibadet şeklinde bunların hepsi var. Bir, az yemek var. Oruç var, yemek azaltılıyor. İki, az konuşuluyor. Bir, az yemek var. Oruç var, yemek azaltılıyor. İki, az konuşuluyor. Eğlence ve sohbet yeri değil. Eğlence ve sohbet yeri değil. "Mahsusçuktan birbirimize dargın olalım." demişiz, konuşma da yok. "Mahsusçuktan birbirimize dargın olalım." demişiz, konuşma da yok. Uyku da sınırlı yani azaltılınca azalıyor. Bastırırsan sığıyor, gevşetirsen genişliyor. Uyku da sınırlı yani azaltılınca azalıyor. Bastırırsan sığıyor, gevşetirsen genişliyor. Uyku azalınca zaman bereketleniyor. Uyku azalınca zaman bereketleniyor.

Bir şey daha oluyor. İnsan az zamanda uyuduğunda derin uyuyup daha dinleniyor. Bir şey daha oluyor. İnsan az zamanda uyuduğunda derin uyuyup daha dinleniyor. Geniş zamanda yattığında uyku yayılıyor, cıvıyor,Geniş zamanda yattığında uyku yayılıyor, cıvıyor, gevşiyor ve insan da gevşek, esnemeli oluyor.gevşiyor ve insan da gevşek, esnemeli oluyor. Yani yaramıyor. Zikr-i müdâm'ı, zikri de yaparsa var, yapması lazım; o da var. Yani yaramıyor.

Zikr-i müdâm'ı, zikri de yaparsa var, yapması lazım; o da var.
Uzlet-i enam var, kapılar kapalı. Uzlet-i enam var, kapılar kapalı. Cemaat geldiği zaman öbür odada duruyorsunuz ve ancak namaz için çıkıyorsunuz.Cemaat geldiği zaman öbür odada duruyorsunuz ve ancak namaz için çıkıyorsunuz. İnsanlarla fazla yüz göz olmak da dervişe çok ziyan ettiriyor. İnsanlarla fazla yüz göz olmak da dervişe çok ziyan ettiriyor. Olur olmaz şeyden çok zamanlar [geçiyor.] Olur olmaz şeyden çok zamanlar [geçiyor.]

Bu; yarım halvet, tam halvet değil. Yine birbirimizle konuşma görüşme oluyor, tam tenhalık değil. Bu; yarım halvet, tam halvet değil. Yine birbirimizle konuşma görüşme oluyor, tam tenhalık değil. Tam halvet değil ama işte biraz benziyor. Tam halvet değil ama işte biraz benziyor. Asıl bu halleri toplumun içinde halvetteymiş gibiAsıl bu halleri toplumun içinde halvetteymiş gibi kendisini koruyarak yapabilmesi gerektiğini anlatmak için mürşid-i kâmiller, büyüklerimiz, kendisini koruyarak yapabilmesi gerektiğini anlatmak için mürşid-i kâmiller, büyüklerimiz, pirlerimiz halvet der encümen diyorlar; asıl olan o. pirlerimiz halvet der encümen diyorlar; asıl olan o.

Bunun bir hikâyesi de var. Bu mânayı hatırda tutmaya yarayacak bir hikâye: Bunun bir hikâyesi de var. Bu mânayı hatırda tutmaya yarayacak bir hikâye:

İki evliyâ kardeşten birisi şehirde ayakkabı tamirciliği yaparmış.İki evliyâ kardeşten birisi şehirde ayakkabı tamirciliği yaparmış. Eskici baba, ayakkabı tamir ediyor.Eskici baba, ayakkabı tamir ediyor. Ötekisi de dağda çobanlık yaparmış. İkisi de evliyâ, evliyâdan mübarek insanlar. Ötekisi de dağda çobanlık yaparmış. İkisi de evliyâ, evliyâdan mübarek insanlar.

Dağdaki, şehirdeki kardeşini dükkânında ziyaret için giderken,Dağdaki, şehirdeki kardeşini dükkânında ziyaret için giderken, "Kardeşimi ziyaret edeyim, şuna bir de hediye götüreyim." diye mendilin içine süt sağmış."Kardeşimi ziyaret edeyim, şuna bir de hediye götüreyim." diye mendilin içine süt sağmış. Naylon değil, o zaman naylon yok. Naylon değil, o zaman naylon yok. Mendilin içine sütü sağmış, iki ucundan bağlamış, sallayarak sütü götürüyor.Mendilin içine sütü sağmış, iki ucundan bağlamış, sallayarak sütü götürüyor. Şişe değil, naylon değil; mendille süt götürüyor. Mendilde süt getirdi, keramet gösteriyor. Şişe değil, naylon değil; mendille süt götürüyor. Mendilde süt getirdi, keramet gösteriyor.

"Şu direkteki çiviye asıver." demiş. "Şu direkteki çiviye asıver." demiş.

Öyle duracak yani. Tamam, asmış. Biraz sonra bir kadın gelmiş; Öyle duracak yani. Tamam, asmış. Biraz sonra bir kadın gelmiş;

"Eskici baba! Benim ayakkabımın ökçesi çıktı, şunu tamir ediver." demiş. "Eskici baba! Benim ayakkabımın ökçesi çıktı, şunu tamir ediver." demiş.

Pabucu çıkartmış, eliyle uzatırken -çarşaf var ama- kolunun bir kısmı görünmüş. Pabucu çıkartmış, eliyle uzatırken -çarşaf var ama- kolunun bir kısmı görünmüş. Dağdaki çobanın da gözü oraya takılmış. Direkteki süt aşağıya damlamaya başlamış. Dağdaki çobanın da gözü oraya takılmış. Direkteki süt aşağıya damlamaya başlamış.

Eskici babanın gözü yerde ama kaşını yukarıya kaldırmış, bakmış ki süt damlıyor. Eskici babanın gözü yerde ama kaşını yukarıya kaldırmış, bakmış ki süt damlıyor.

"Aman kardeşim! Dikkat et. Şehirde yaşamak, dağda koyun gütmeye benzemez, zordur." demiş. "Aman kardeşim! Dikkat et. Şehirde yaşamak, dağda koyun gütmeye benzemez, zordur." demiş.

Dağda kolay! Dağda da evde de kolay! Hele halvethanede daha kolay! Dağda kolay! Dağda da evde de kolay! Hele halvethanede daha kolay! Burada ne ki! Her şey yolunca, elhamdülillah…Burada ne ki! Her şey yolunca, elhamdülillah… "Keşke bütün sene Ramazan olsa, keşke bütün ömür halvet olsa." diye insan daha hoşuna gidiyor."Keşke bütün sene Ramazan olsa, keşke bütün ömür halvet olsa." diye insan daha hoşuna gidiyor. İnsan, "Ne kadar güzel! İlimle, irfanla, zikirle, Kur'an'la meşgul olmak…" diye düşünüyor. İnsan, "Ne kadar güzel! İlimle, irfanla, zikirle, Kur'an'la meşgul olmak…" diye düşünüyor.

Ama dışarıda? Bir, insanın kendisinin gönlünün meyletmesi, gözünün kayması var.Ama dışarıda?

Bir, insanın kendisinin gönlünün meyletmesi, gözünün kayması var.
Bir de, "Tevbe, ben öyle işlere yanaşmam." diyene, gözüne kestirip de ona sataşmaya, Bir de, "Tevbe, ben öyle işlere yanaşmam." diyene, gözüne kestirip de ona sataşmaya, onu elde etmeye gelenler var. onu elde etmeye gelenler var. Bir de öyleleri var. Bunun aslında ilk başta suçu kabahati yok ama ötekisi kafaya koymuş. Bir de öyleleri var. Bunun aslında ilk başta suçu kabahati yok ama ötekisi kafaya koymuş. Kimin parası var, kim kuyumcu, kim mobilyacı, kimin lüks arabası var;Kimin parası var, kim kuyumcu, kim mobilyacı, kimin lüks arabası var; göz koyuyorlar, takip ediyorlar. göz koyuyorlar, takip ediyorlar.

Bizim Türkiye'den Avrupa'ya giden talebelerden bir tanesi var, oradan birisiyle evlendi.Bizim Türkiye'den Avrupa'ya giden talebelerden bir tanesi var, oradan birisiyle evlendi. Evlendiği İngiliz kız da müslüman oldu, bereket versin. Evlendiği İngiliz kız da müslüman oldu, bereket versin. Samimi de müslüman oldu yani ikna oldu; iyi müslüman oldu diyelim.Samimi de müslüman oldu yani ikna oldu; iyi müslüman oldu diyelim. O bizim hatuna anlatmış.O bizim hatuna anlatmış. "Biz, hadi fakülteye gidelim de şöyle orta şarktan bir delikanlı avlayalım." derdik, demiş. "Biz, hadi fakülteye gidelim de şöyle orta şarktan bir delikanlı avlayalım." derdik, demiş.

İngiliz kızı! Şeytan! Her şeyi bilir. Nerden yanaşıp nasıl gönül çeleceğini vs. her şeyi bilir. İngiliz kızı! Şeytan! Her şeyi bilir. Nerden yanaşıp nasıl gönül çeleceğini vs. her şeyi bilir.

"Hadi gidelim de bir tanesini avlayalım." "Hadi gidelim de bir tanesini avlayalım."

Çünkü zenginler geliyordu okumaya. Çünkü zenginler geliyordu okumaya. Onlardan birisini kandırdığın zaman zengin bir ailenin gelini oluyor.Onlardan birisini kandırdığın zaman zengin bir ailenin gelini oluyor. Bunlar korkmaz. Evlenip keyfi olduğu kadar…Bunlar korkmaz. Evlenip keyfi olduğu kadar… Keyfi bittikten sonra alır başını çeker gider, çocuğu da "bunu yetiştirin" diye kiliseye verir.Keyfi bittikten sonra alır başını çeker gider, çocuğu da "bunu yetiştirin" diye kiliseye verir. Belki papazlar böyle tavsiye de ediyorlar. "Bir çocuk alın. Belki papazlar böyle tavsiye de ediyorlar. "Bir çocuk alın. Bize teslim edin. Yetiştirelim." diyorlar. Bize teslim edin. Yetiştirelim." diyorlar.

Bizim arkadaşlardan birisi yalvardı, yakardı, uğraştı; mâni olamadı.Bizim arkadaşlardan birisi yalvardı, yakardı, uğraştı; mâni olamadı. Çocuğu bir Alman kızıyla evlendi ve çocuk sahibi oldu. Kız bir dirsek çevirdi; Çocuğu bir Alman kızıyla evlendi ve çocuk sahibi oldu. Kız bir dirsek çevirdi; çocuğu da aldı, Almanya'ya gitti.çocuğu da aldı, Almanya'ya gitti. Anası hasta, babası perişan oldu. Kızdılar, küstüler, barıştılar filan… Anası hasta, babası perişan oldu. Kızdılar, küstüler, barıştılar filan…

Çocuğun başında kavak yelleri esiyor.Çocuğun başında kavak yelleri esiyor. Nasihat dinlemedi; bizi de, anasını da, babasını da dinlemedi.Nasihat dinlemedi; bizi de, anasını da, babasını da dinlemedi. Şimdi duruyor. Kız bir tekme vurdu, bir dirsek çevirdi… Bunların düzenleri böyle... Şimdi duruyor. Kız bir tekme vurdu, bir dirsek çevirdi… Bunların düzenleri böyle...

Onun için, aslolan Ramazan'dan sonra toplumun içinde halimiz nice olacak? Onun için, aslolan Ramazan'dan sonra toplumun içinde halimiz nice olacak?

Allah yardımcımız olsun. Allah yardımcımız olsun.

Evde çoluk çocuk… Her birisi bir havada… Her birisi bir şey ister…Evde çoluk çocuk… Her birisi bir havada… Her birisi bir şey ister… Büyüğü var, küçüğü var, hanımın arzuları, istekleri, talepleri, baskıları var… Büyüğü var, küçüğü var, hanımın arzuları, istekleri, talepleri, baskıları var…

Mürşid-i kâmilin nazarı kimya imiş. Mürşid-i kâmilin nazarı kimya imiş. Bir nazar etti mi kömürü altın yaparmış. Kapkara kömürü altın yaparmış.Bir nazar etti mi kömürü altın yaparmış. Kapkara kömürü altın yaparmış. Ayakta, halvete girmeden evirir çevirir, pişirir oldurur, tatlandırır ballandırırmış.Ayakta, halvete girmeden evirir çevirir, pişirir oldurur, tatlandırır ballandırırmış. Yani bu işin yolu bu ama bu yolun kestirmesi de varmış. Yani bu işin yolu bu ama bu yolun kestirmesi de varmış.

Bir mübarek şeyh efendi varmış. Akşamüstü cahil, ümmî, köylü Kürt olarak yatmış. Bir mübarek şeyh efendi varmış. Akşamüstü cahil, ümmî, köylü Kürt olarak yatmış. Gece Cenâb-ı Hak bütün ilimleri kafasının içine geçirivermiş.Gece Cenâb-ı Hak bütün ilimleri kafasının içine geçirivermiş. Emseytü Kürdiyyen. "Kürt olarak akşam yattım." Asbahtü Arabiyyen. Emseytü Kürdiyyen. "Kürt olarak akşam yattım." Asbahtü Arabiyyen. "Sabahleyin Arap'mış gibi kalktım." "Sabahleyin Arap'mış gibi kalktım."

İlimlerin hepsini Cenâb-ı Hak gönlüne ihsan edivermiş. Bir yerde de siliyor: İlimlerin hepsini Cenâb-ı Hak gönlüne ihsan edivermiş.

Bir yerde de siliyor:

Şeyh efendinin birisi yanındaki müridiyle yolda giderken karşıdan bir adam geliyormuş. Şeyh efendinin birisi yanındaki müridiyle yolda giderken karşıdan bir adam geliyormuş. Mürit bir bakmış, güzeller güzeli bir adam, delikanlı… Yani çok yakışıklı, çok parlak… Mürit bir bakmış, güzeller güzeli bir adam, delikanlı… Yani çok yakışıklı, çok parlak… Şeyhine demiş ki; "Şeyhim! Allah ne güzel yaratmış.Şeyhine demiş ki;

"Şeyhim! Allah ne güzel yaratmış.
Allah böyle güzel yarattıktan sonra bu güzel yarattığı kulunu cehenneme atıp yakar mı?" Allah böyle güzel yarattıktan sonra bu güzel yarattığı kulunu cehenneme atıp yakar mı?"

Yakar yakmaz, sana ne, ne biçim soru!Yakar yakmaz, sana ne, ne biçim soru! Yüzünün güzelliğine bakmıyor ki kalbinin güzelliğine bakıyor ama böyle demiş. Yüzünün güzelliğine bakmıyor ki kalbinin güzelliğine bakıyor ama böyle demiş.

Soruya cevap vermemiş de müridine; Soruya cevap vermemiş de müridine;

"Ona o kadar dikkatli baktın mı? Akıbetini, bu işin sonucunu yakın zamanda görürsün." diyor. "Ona o kadar dikkatli baktın mı? Akıbetini, bu işin sonucunu yakın zamanda görürsün." diyor.

Ayrılmışlar, eve gitmiş. Hafızasındaki bilgiler kaybolmuş. Ayrılmışlar, eve gitmiş. Hafızasındaki bilgiler kaybolmuş. Bu gelen daha kadın değil, parlak yüzlü bir delikanlı... Bu gelen daha kadın değil, parlak yüzlü bir delikanlı... Şeyhinin yanında da bir baktı, yani çok fazla bir bakış değil…Şeyhinin yanında da bir baktı, yani çok fazla bir bakış değil… Hafızası silinmiş de, bilgileri kaybolmuş da, kalbi kararmış da…Hafızası silinmiş de, bilgileri kaybolmuş da, kalbi kararmış da… Neden sonra nasıl olduysa, nasıl düzeldiyse düzelmiş. Neden sonra nasıl olduysa, nasıl düzeldiyse düzelmiş.

Onların hali öyle olunca televizyonların karşısında bu milletin hali nice olur.Onların hali öyle olunca televizyonların karşısında bu milletin hali nice olur. Kalbi kapkara kararır, zift gibi olur, bir de sertleşir, taşlaşır.Kalbi kapkara kararır, zift gibi olur, bir de sertleşir, taşlaşır. Artık din, iman sevmez olur; nasihat anlamaz olur. Artık din, iman sevmez olur; nasihat anlamaz olur. Hocadan kaçar, hocasını sevmez, hocaları sevmez. Hocadan kaçar, hocasını sevmez, hocaları sevmez.

Gözüne sahip olmazsan gönlünü de koruyamazsın. Gözüne sahip olmazsan gönlünü de koruyamazsın. Başımızı eğip parmağın ayakucuna bakarak yürümek tercih ediliyor. Başımızı eğip parmağın ayakucuna bakarak yürümek tercih ediliyor. Nazar ber kadem. Bakışı ayakta, ayağının, pabucunun ucunda; baktığı yer orası. Nazar ber kadem. Bakışı ayakta, ayağının, pabucunun ucunda; baktığı yer orası.

Bu devirde bu televizyon çok büyük bir felaket oldu.Bu devirde bu televizyon çok büyük bir felaket oldu. Ben ömrümde görmediğim, gitmediğim yerleri, insanları burada gördüm. Ben ömrümde görmediğim, gitmediğim yerleri, insanları burada gördüm. Tabii herkes öyle oluyor. Film diyor; adamın evlilik, yatak, banyo halini,Tabii herkes öyle oluyor. Film diyor; adamın evlilik, yatak, banyo halini, şusunu busunu gösteriyor. Haber diyor, gösteriyor. şusunu busunu gösteriyor. Haber diyor, gösteriyor.

Almanya'da bir televizyonda rastladım. Almanya'da bir televizyonda rastladım. Kadının resmini, kadın doğum halindeyken çekmiş, kadın da sırıtıyor.Kadının resmini, kadın doğum halindeyken çekmiş, kadın da sırıtıyor. Umumi televizyonda… Ne biçim ahlâk anlayışı! Umumi televizyonda… Ne biçim ahlâk anlayışı!

Bu toplumların ahlâk anlayışı nasıl? Bu toplumların ahlâk anlayışı nasıl?

Televizyon faydalı bir âlet diye bir de çoluk çocuk istiyor, bastırıyor diye alıyoruz. Televizyon faydalı bir âlet diye bir de çoluk çocuk istiyor, bastırıyor diye alıyoruz.

Ben kendi kendime demiştim ki, "Bilgisayar olmazsa ilim filan olmaz…" Ben kendi kendime demiştim ki, "Bilgisayar olmazsa ilim filan olmaz…" Meğerse onun da müstehcen yerleri, adresleri varmış. Meğerse onun da müstehcen yerleri, adresleri varmış. Üniversitelerde öğrenciler oraya dalıyormuş, başında polis duruyormuş.Üniversitelerde öğrenciler oraya dalıyormuş, başında polis duruyormuş. Avustralya'da söylediler; üniversitede yasaklanırmış, nasıl yasaklanıyorsa... Avustralya'da söylediler; üniversitede yasaklanırmış, nasıl yasaklanıyorsa...

Hatta birisi bir bilgisayar dükkânı açmak istedi. "Olur, senin mesleğine uygun." dedim.Hatta birisi bir bilgisayar dükkânı açmak istedi. "Olur, senin mesleğine uygun." dedim. Birisi dedi ki; "Hocam, olmaz. Şimdi bu bilgisayarı herkes ilim için kullanmıyor.Birisi dedi ki;

"Hocam, olmaz. Şimdi bu bilgisayarı herkes ilim için kullanmıyor.
Kimisi kötü amaçla, müstehcen eğlence amacıyla kullanıyor.Kimisi kötü amaçla, müstehcen eğlence amacıyla kullanıyor. Çocuklar da oyun için kullanıyor." dedi. Evin içine televizyon ve bilgisayar girdi, Çocuklar da oyun için kullanıyor." dedi.

Evin içine televizyon ve bilgisayar girdi,
durum tarif edilmeyecek kadar fena oldu. durum tarif edilmeyecek kadar fena oldu.

Ankara'da bir tanıdığımız, İstiklal gazisi Mehmet Efendi vardı.Ankara'da bir tanıdığımız, İstiklal gazisi Mehmet Efendi vardı. Allah makamını âlâ, ruhunu şad eylesin. Babamla da kardeş olmuştu, kardeşliği vardı. Allah makamını âlâ, ruhunu şad eylesin. Babamla da kardeş olmuştu, kardeşliği vardı. Beyaz sakallı, biraz hacı efendiye benzer gibiydi. Boyu posu [yerinde] bir mübarek zâttı. Beyaz sakallı, biraz hacı efendiye benzer gibiydi. Boyu posu [yerinde] bir mübarek zâttı. Ankara'da meşhurdu.Ankara'da meşhurdu. Tatlı tatlı anlatırdı; Tatlı tatlı anlatırdı;

"Evladım! Biz eve geldiğimiz zaman ocağı yakmak için kibrit almak icap ederdi. "Evladım! Biz eve geldiğimiz zaman ocağı yakmak için kibrit almak icap ederdi. Kibritin üstünde resim olurdu da o resmi kazır, kutuyu öyle getirirdik." Kibritin üstünde resim olurdu da o resmi kazır, kutuyu öyle getirirdik."

Kibrit kutusunun üstündeki resmi kazıtıp,Kibrit kutusunun üstündeki resmi kazıtıp, kazıyıp eve öyle sokarken şimdi hangimizin evinde gazete, dergi yok? kazıyıp eve öyle sokarken şimdi hangimizin evinde gazete, dergi yok?

Varsa söylesin. Gazeteler, mecmualar giriyor; televizyon, bilgisayar duruyor. Varsa söylesin. Gazeteler, mecmualar giriyor; televizyon, bilgisayar duruyor. Gerçi artık herkes kötü tarafını kullanmıyordur ama bu devirde çok zorlaştı.Gerçi artık herkes kötü tarafını kullanmıyordur ama bu devirde çok zorlaştı. Bir de böyle kötü şeyi bir seyretti mi kalbi kararıyor.Bir de böyle kötü şeyi bir seyretti mi kalbi kararıyor. Hemen bitkinin köküne tuz ekmiş gibi oluyor, kuruyuveriyor.Hemen bitkinin köküne tuz ekmiş gibi oluyor, kuruyuveriyor. Gözü günaha bakınca mâneviyâtı yeşermiş, gelişmiş olan bitki bükülüveriyor,Gözü günaha bakınca mâneviyâtı yeşermiş, gelişmiş olan bitki bükülüveriyor, kalbi kararıveriyor. kalbi kararıveriyor.

Artık mektup filan da yok. Bilgisayardan karşılıklı konuşuyorlarmış. Artık mektup filan da yok. Bilgisayardan karşılıklı konuşuyorlarmış. Biz Avustralya'da bir arkadaşa ev alacaktık. İyi, mübarekçe bir arkadaş…Biz Avustralya'da bir arkadaşa ev alacaktık. İyi, mübarekçe bir arkadaş… Fakir, ben de biraz desteklemek istedim. Ev aradık, çok güzel bir ev bulduk. Fakir, ben de biraz desteklemek istedim. Ev aradık, çok güzel bir ev bulduk. 900-950 metrekare, bahçesi var, iki katlı garajı var, çok da ucuz. 900-950 metrekare, bahçesi var, iki katlı garajı var, çok da ucuz. Emlakçı gösterdi bize, "Tamam, teklifi verelim." dedik, karar verdik. Emlakçı gösterdi bize, "Tamam, teklifi verelim." dedik, karar verdik. Emlakçı dükkâna döndü.Emlakçı dükkâna döndü. Sydney'den yani 1000 kilometre uzaktaki birisi bilgisayarla satın almış, geç kalmışız.Sydney'den yani 1000 kilometre uzaktaki birisi bilgisayarla satın almış, geç kalmışız. Bilgisayarla arsayı görmeden satın almış. Hayret ettim. Bilgisayarla arsayı görmeden satın almış. Hayret ettim. Artık böyle şeyler bilgisayardan alınıyor, satılıyor. Bilgisayarda pazar var. Artık böyle şeyler bilgisayardan alınıyor, satılıyor. Bilgisayarda pazar var.

Siz bilgisayar kullanıyor musunuz? Bu yeni neslin bilgisayarı ayrı bir şey oldu. Siz bilgisayar kullanıyor musunuz?

Bu yeni neslin bilgisayarı ayrı bir şey oldu.
Daktilo yerine de geçiyor. Eskiden daktilo cihazları vardı; çek, çat pat, döndür, kâğıdı kaldır, sil.Daktilo yerine de geçiyor. Eskiden daktilo cihazları vardı; çek, çat pat, döndür, kâğıdı kaldır, sil. Şimdi onların hepsini; ortalamasını, silmesini, eklemesini, Şimdi onların hepsini; ortalamasını, silmesini, eklemesini, açmasını, her birini bilgisayar yapıyor. açmasını, her birini bilgisayar yapıyor.

Ah! Benim doktora, doçentlik yapacağım zamanda elimde bilgisayar olacaktı… Ah! Benim doktora, doçentlik yapacağım zamanda elimde bilgisayar olacaktı… Sonradan oldu bunlar… Sonradan oldu bunlar…

Yani çocuklarımızı, kendimizi çok kollayacağız. Yani çocuklarımızı, kendimizi çok kollayacağız. Öyle yetiştireceğiz ki günahı gördüğü zaman günaha meyletmemeyi öğreteceğiz. Öyle yetiştireceğiz ki günahı gördüğü zaman günaha meyletmemeyi öğreteceğiz.

"Evet, bu günah! Tamam, ama ben bunu yapmam. Ölürüm, yine yapmam." "Evet, bu günah! Tamam, ama ben bunu yapmam. Ölürüm, yine yapmam."

Eski ümmetlerde mü'mini yatırıyorlarmış. Başına testereyi, bıçkıyı koyuyorlarmış.Eski ümmetlerde mü'mini yatırıyorlarmış. Başına testereyi, bıçkıyı koyuyorlarmış. Başından ayakucuna kadar ikiye biçiyorlarmış.Başından ayakucuna kadar ikiye biçiyorlarmış. Yine imanından dönmüyormuş, vazgeçmiyormuş. Yine imanından dönmüyormuş, vazgeçmiyormuş.

Çünkü o da lazım! Neylerse güzel eyler. Hepsi yerli yerinde, hikmetli... Çünkü o da lazım!

Neylerse güzel eyler. Hepsi yerli yerinde, hikmetli...

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Kur'ân-ı Kerîm'i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Kur'ân-ı Kerîm'i her Ramazan'da Cebrail aleyhisselam'a baştan sona bir okurmuş.her Ramazan'da Cebrail aleyhisselam'a baştan sona bir okurmuş. Bu da hafızasını kuvvetlendirme oluyor. Vefat edeceği sene iki defa okumuş.Bu da hafızasını kuvvetlendirme oluyor. Vefat edeceği sene iki defa okumuş. Hafızların mukabele âdeti oradan geliyor. Hafızların mukabele âdeti oradan geliyor.

eksik metineksik metin Mukabele ne demek? Karşı karşıya gelmek, demek. Mukabele ne demek?

Karşı karşıya gelmek, demek.
Cemaatin karşısına geçiyor, okuyor.Cemaatin karşısına geçiyor, okuyor. Cemaat de Kur'ân-ı Kerîm'i açıyor, dikkatle takip ediyor ve hatası varsa düzeltiyor. Cemaat de Kur'ân-ı Kerîm'i açıyor, dikkatle takip ediyor ve hatası varsa düzeltiyor. Hafızayı tazeleme… Efendimiz, tüm Kur'an'ı Ramazan'da Cebrail aleyhisselam'a okurmuş.Hafızayı tazeleme…

Efendimiz, tüm Kur'an'ı Ramazan'da Cebrail aleyhisselam'a okurmuş.
Mübarek, kıraat ederken de kelimeleri hızlı değil tane tane, harfleri söyleyecek gibi okurmuş. Mübarek, kıraat ederken de kelimeleri hızlı değil tane tane, harfleri söyleyecek gibi okurmuş.

Allah bize o güzel okuyuşu ilham etsin. Allah bize o güzel okuyuşu ilham etsin. Mânasını anlayarak, tefekkür ve tedebbür ile, Mânasını anlayarak, tefekkür ve tedebbür ile, "bu sözün arkasındaki anlam nedir" diye okumak önemli… "bu sözün arkasındaki anlam nedir" diye okumak önemli…

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2