Namaz Vakitleri

19 Cemâziye'l-Evvel 1446
21 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:51
Öğle
12:55
İkindi
15:26
Akşam
17:49
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Tasavvuf ve Muhabbetullahın Hasıl Olması

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Recep 1421 / 18.10.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah'ın Kullarına , Allah'ı Sevdiriniz, Kalpte, Gönülde Münafıklığın Nifakını Yeşertir..., Sizin Şu Dünya Hayatınızdan, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Tasavvuf ve Muhabbetullahın Hasıl Olması

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Recep 1421 / 18.10.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah'ın Kullarına , Allah'ı Sevdiriniz, Kalpte, Gönülde Münafıklığın Nifakını Yeşertir..., Sizin Şu Dünya Hayatınızdan, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm

el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemin. el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemin. Hamden kesîran, tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Hamden kesîran, tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecme'îne tayyibîne't-tahirîn.. ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecme'îne tayyibîne't-tahirîn..

Emmâ ba'dü Fe kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Emmâ ba'dü

Fe kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Habbibu'llâhe ilâ ibâdihî yuhbibkümu'llâh. Habbibu'llâhe ilâ ibâdihî yuhbibkümu'llâh.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinden Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinden Ebû Ümâme radıyallahu anh'ın rivayet ettiğine ve Taberânî'nin kitabına kaydettiğine göreEbû Ümâme radıyallahu anh'ın rivayet ettiğine ve Taberânî'nin kitabına kaydettiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlar: Habbibu'llâhe ilâ ibâdihî. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlar:

Habbibu'llâhe ilâ ibâdihî.
"Allah'ın kullarına, Allah'ı sevdiriniz." Kullarına Allah'ı sevdiriniz ki, Yuhbibkümu'llâh. "Allah'ın kullarına, Allah'ı sevdiriniz." Kullarına Allah'ı sevdiriniz ki, Yuhbibkümu'llâh. "Allah da sizi sevsin." "Allah da sizi sevsin."

Kullarının aklı, iz'anı, irfanı varsa Cenâb-ı Hakk'ı sonsuz derecede sevmesi icap eder. Kullarının aklı, iz'anı, irfanı varsa Cenâb-ı Hakk'ı sonsuz derecede sevmesi icap eder. Çünkü Allah sevilecek her şeyin sahibidir. Sevilecek her şeyi bize veren odur. Çünkü Allah sevilecek her şeyin sahibidir. Sevilecek her şeyi bize veren odur. Hayatımız, sıhhatimiz, sağlımız O'ndandır. İçtiğimiz su, meyveler, nimetler O'nun ikramıdır. Hayatımız, sıhhatimiz, sağlımız O'ndandır. İçtiğimiz su, meyveler, nimetler O'nun ikramıdır. İman, hidayet O'nu ihsanıdır. Sevinilecek, hoşumuza giden sahip olduğumuz ne varsa İman, hidayet O'nu ihsanıdır. Sevinilecek, hoşumuza giden sahip olduğumuz ne varsa Allah bize vermiştir, onun için Allah'ı sevmemiz lazım.Allah bize vermiştir, onun için Allah'ı sevmemiz lazım. Ayrıca özlediğimiz, elde etmek için uğraştığımız neler varsa onlarında hepsinin sahibi Allah'tır. Ayrıca özlediğimiz, elde etmek için uğraştığımız neler varsa onlarında hepsinin sahibi Allah'tır. O bakımdan her türlü güzelliğin de yaratanı ve sahibi Allah'tır. O bakımdan her türlü güzelliğin de yaratanı ve sahibi Allah'tır. Her sevilecek güzel sıfatın en güzeline sahip olan da Allah'tır.Her sevilecek güzel sıfatın en güzeline sahip olan da Allah'tır. [Kulların] Cenâb-ı Hakk'ı sevmesi lazım. [Kulların] Cenâb-ı Hakk'ı sevmesi lazım.

Bir kulun iz'ânı, irfanı varsa şöyle bir etrafına, çiçeklere baksa; Bir kulun iz'ânı, irfanı varsa şöyle bir etrafına, çiçeklere baksa; tepeden tırnağa çiçeklenmiş ağaç… Sübhanallah! tepeden tırnağa çiçeklenmiş ağaç… Sübhanallah!

Ondan sonra Allah Allah! Zaman geçiyor bu çiçekler, meyve oluyor. Ondan sonra Allah Allah! Zaman geçiyor bu çiçekler, meyve oluyor. Kırmızı, kırmızı dallar elma dolu, kiraz dolu, erik dolu, Sübhanallah! Kırmızı, kırmızı dallar elma dolu, kiraz dolu, erik dolu, Sübhanallah! Salkım salkım üzümler, türlü türlü yiyecekler... Salkım salkım üzümler, türlü türlü yiyecekler...

Sonra Cenâb-ı Hak, yerden suyu buharlaştırıyor, bulut hâline getiriyor, yukarılara çıkartıyor. Sonra Cenâb-ı Hak, yerden suyu buharlaştırıyor, bulut hâline getiriyor, yukarılara çıkartıyor. Rüzgârlara onu üflettiriyor, başka diyarlara götürtüyor. Rüzgârlara onu üflettiriyor, başka diyarlara götürtüyor. Dağların tepesinden, aşağılara şakır şakır suları akıtıyor.Dağların tepesinden, aşağılara şakır şakır suları akıtıyor. Bütün canlıların hayatı su ile kâim olduğundan hepsine suyu ihsan ediyor. Bütün canlıların hayatı su ile kâim olduğundan hepsine suyu ihsan ediyor.

Dağdaki çam ağaçlarına da, ovadaki otlara da, kuşlara, Dağdaki çam ağaçlarına da, ovadaki otlara da, kuşlara, böceklere de her mahlûka suyu ikram ediyor. böceklere de her mahlûka suyu ikram ediyor. Hayran kalır insan!.. Arıya baksa; Fesübhanallah! Hayran kalır insan!..

Arıya baksa; Fesübhanallah!

Şu arıdaki düzen, intizam, çalışkanlık, hüner, bilgi... Şu arıdaki düzen, intizam, çalışkanlık, hüner, bilgi... Çiçekleri dolaşıyor, sabahtan akşama kadar bıkmıyor, ne kadar muntazam petek yapıyor. Çiçekleri dolaşıyor, sabahtan akşama kadar bıkmıyor, ne kadar muntazam petek yapıyor. Peteği de yenilebiliyor, peteğin içine doldurduğu malzeme de yeniliyor; Sübhanallah! Peteği de yenilebiliyor, peteğin içine doldurduğu malzeme de yeniliyor; Sübhanallah! Küçücük bir böceğin şu hünerine bak! Hayran kalır insan!.. Küçücük bir böceğin şu hünerine bak! Hayran kalır insan!..

Hangi mahlûka baksa, kendi vücuduna baksa, kendi vücudunun işleyişine baksa... Hangi mahlûka baksa, kendi vücuduna baksa, kendi vücudunun işleyişine baksa... Şu mide; her türlü gıdayı yiyiyoruz, mide hazmediyor.Şu mide; her türlü gıdayı yiyiyoruz, mide hazmediyor. İyi ama bu mide etten; et yiyiyoruz eti de hazmediyor, Fesübhanallah! İyi ama bu mide etten; et yiyiyoruz eti de hazmediyor, Fesübhanallah! Allah Allah, ne kadar acayip bir şey! Allah Allah, ne kadar acayip bir şey!

Yerden kara topraktan biten bitkide bal gibi tatlı veyahut limon gibi Yerden kara topraktan biten bitkide bal gibi tatlı veyahut limon gibi ekşi veyahut daha başka lezzette türlü türlü meyveler, mahsuller çıkıyor. ekşi veyahut daha başka lezzette türlü türlü meyveler, mahsuller çıkıyor.

Bir yaprak, güneşi gökten görüp yerden suyu alıp -daha doğrusu bir yaprağın tek bir hücresi,Bir yaprak, güneşi gökten görüp yerden suyu alıp -daha doğrusu bir yaprağın tek bir hücresi, klorofil hücresi- ağacın üzerinde gördüğümüz her şeyi yapıyor, laboratuvar… klorofil hücresi- ağacın üzerinde gördüğümüz her şeyi yapıyor, laboratuvar… Yeni dalları, yeni yaprakları, meyveleri yapıyor, meyvelerin tadını yapıyor. Sübhanallah! Yeni dalları, yeni yaprakları, meyveleri yapıyor, meyvelerin tadını yapıyor. Sübhanallah!

Nesine baksan sanatına, kudretine, nimetine, ikramına, ihsanına hayran kalmamak, Nesine baksan sanatına, kudretine, nimetine, ikramına, ihsanına hayran kalmamak, âşık olmamak, sevmemek mümkün değil. âşık olmamak, sevmemek mümkün değil.

Ama yine de bunları kullara anlatmak gerekiyor. Kullar bazen tam düşünemiyorlar. Ama yine de bunları kullara anlatmak gerekiyor. Kullar bazen tam düşünemiyorlar. Bunları kullara anlatıp, uğraşıp, gösterip, öğretip anlatmak lazım geliyor. Bunları kullara anlatıp, uğraşıp, gösterip, öğretip anlatmak lazım geliyor.

Tasavvufta eğitimin amacı, -dervişi ele aldığımız zaman götürmek istediğimiz nokta-Tasavvufta eğitimin amacı, -dervişi ele aldığımız zaman götürmek istediğimiz nokta- Cenâb-ı Hakk'a sevgi hâsıl etmektir, âşık olmasını sağlamaktır.Cenâb-ı Hakk'a sevgi hâsıl etmektir, âşık olmasını sağlamaktır. Cenâb-ı Hakk'ı sevmesini sağlamaktır.Cenâb-ı Hakk'ı sevmesini sağlamaktır. Tasavvufta amaç; kul Cenâb-ı Hakk'ı anlayabilsin, sevebilsin diye onu eğitmektir. Tasavvufta amaç; kul Cenâb-ı Hakk'ı anlayabilsin, sevebilsin diye onu eğitmektir. Tasavvufun eğitimi budur. Tasavvufun eğitimi budur.

Tasavvufun amacı; Cenâb-ı Hakk'ın "muhabbetullah" dediğimiz sevgisini, Tasavvufun amacı; Cenâb-ı Hakk'ın "muhabbetullah" dediğimiz sevgisini, "aşkullah, muhabbetullah" dediğimiz şeyi kulun kalbinde hâsıl etmek için uğraşmaktır. "aşkullah, muhabbetullah" dediğimiz şeyi kulun kalbinde hâsıl etmek için uğraşmaktır.

Sonunda kul nasıl olur? Yunus Emre gibi, Mevlânâ gibi olur. Sonunda kul nasıl olur?

Yunus Emre gibi, Mevlânâ gibi olur.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin şiirlerini okuyun, Yunus Emre'nin Dîvân'ını okuyun,Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin şiirlerini okuyun, Yunus Emre'nin Dîvân'ını okuyun, Eşrefoğlu Rûmî'yi okuyun, İbrahim Hakkı Erzurûmî'yi okuyun.Eşrefoğlu Rûmî'yi okuyun, İbrahim Hakkı Erzurûmî'yi okuyun. En çok sözünü ettikleri konu; "aşkullah, muhabbetullahtır." En çok sözünü ettikleri konu; "aşkullah, muhabbetullahtır."

Çünkü o noktaya gelmişlerdir. Kişi konuştuğu zaman kendisini anlatmış olur. Çünkü o noktaya gelmişlerdir. Kişi konuştuğu zaman kendisini anlatmış olur. Her kap içinde ne varsa dışına onu sızdırır.Her kap içinde ne varsa dışına onu sızdırır. Bu adamlar "aşkullah, muhabbetullah" ehli olduklarından kitapları da hep böyledir. Bu adamlar "aşkullah, muhabbetullah" ehli olduklarından kitapları da hep böyledir. "Aşkullah, muhabbetullah" doludur. Onlarla dostluk kuran insanlarda da o durum hâsıl olur. "Aşkullah, muhabbetullah" doludur. Onlarla dostluk kuran insanlarda da o durum hâsıl olur.

Bir âsi, mücrim, kaba saba insanın sonunda ince, hassas, zarif, hoş, güzel bir insan Bir âsi, mücrim, kaba saba insanın sonunda ince, hassas, zarif, hoş, güzel bir insan hâline gelmesi eğitim işidir. hâline gelmesi eğitim işidir. Kolay değildir. Topraktan çıkan bir madenin ince, güzel, zarif bir madenî eşya hâline gelmesi, Kolay değildir. Topraktan çıkan bir madenin ince, güzel, zarif bir madenî eşya hâline gelmesi, karşımıza bir sanat eseri olarak çıkması nasıl zorsa, bir ağaç kütüğünün yontulup dakarşımıza bir sanat eseri olarak çıkması nasıl zorsa, bir ağaç kütüğünün yontulup da oymalı, işlemeli bir ev eşyası olması nasıl epeyce bir zaman alıyorsa,oymalı, işlemeli bir ev eşyası olması nasıl epeyce bir zaman alıyorsa, nasıl birçok güzel şeyi elde etmek için, koruğun helva olması için nasıl birçok güzel şeyi elde etmek için, koruğun helva olması için çok zaman geçmesi gerekiyorsa çalışmak ve gayret etmek lazım. çok zaman geçmesi gerekiyorsa çalışmak ve gayret etmek lazım.

Kolay değil! Ham bir insanı olgunlaştırmak, Kolay değil! Ham bir insanı olgunlaştırmak, sonra olgun bir insan halinde Allah'ı seven bir âşık-ı sâdık kul hâline getirmek uzun bir iştir. sonra olgun bir insan halinde Allah'ı seven bir âşık-ı sâdık kul hâline getirmek uzun bir iştir.

Tasavvuf bunu yapmak için kendine göre ince usuller uygular. Tasavvuf bunu yapmak için kendine göre ince usuller uygular. İşi köklü, temelinden düşünür, sağından, solundan iyice hesaplar öyle eğitir. İşi köklü, temelinden düşünür, sağından, solundan iyice hesaplar öyle eğitir.

Şöyle kısaca anlatmam gerekirse; Bir kere kulun helal lokma yemesini sağlar. Şöyle kısaca anlatmam gerekirse;

Bir kere kulun helal lokma yemesini sağlar.
Ondan sonra kendisinin gönlünü çelen, yalan yanlış sevgilerden kurtulmasını sağlar.Ondan sonra kendisinin gönlünü çelen, yalan yanlış sevgilerden kurtulmasını sağlar. Çünkü insanoğlu Allah'ı buluncaya kadar yarı yolda, çok başka başka şeylere gönlünü takıp oyalanır. Çünkü insanoğlu Allah'ı buluncaya kadar yarı yolda, çok başka başka şeylere gönlünü takıp oyalanır. Küçükken şeker peşinde koşar, bir müddet bu böyle gider.Küçükken şeker peşinde koşar, bir müddet bu böyle gider. Şeker, çikolata, tatlı, helva, meşrubat vesaire, vesaire… Şeker, çikolata, tatlı, helva, meşrubat vesaire, vesaire…

Biraz büyüdüğü; delikanlılık devresi, çağı başladığı zaman başka sevgilerin peşine düşer. Biraz büyüdüğü; delikanlılık devresi, çağı başladığı zaman başka sevgilerin peşine düşer. O iş bittikten sonra çoluk çocuk sevgisi peşine düşer. O iş bittikten sonra çoluk çocuk sevgisi peşine düşer. O iş bittikten sonra para pul sevgisine düşer.O iş bittikten sonra para pul sevgisine düşer. Zengin olduktan sonra bu sefer riyaset sevgisine düşer, başkan olmak arzusuna düşer. Zengin olduktan sonra bu sefer riyaset sevgisine düşer, başkan olmak arzusuna düşer.

Midenin şehvetinden kurtulur, nefsin şehvetine tutulur. Midenin şehvetinden kurtulur, nefsin şehvetine tutulur. Nefsin şehvetinden kurtulur daha başka sevgilere yakalanır, oyalanır,Nefsin şehvetinden kurtulur daha başka sevgilere yakalanır, oyalanır, oyalanır, oyalanır ömür biter. oyalanır, oyalanır ömür biter.

Tabii bu dünya imtihan hayatı olduğu için bu böyle oluyor. Tabii bu dünya imtihan hayatı olduğu için bu böyle oluyor. Onlardan kurtulmanın yollarını uygulattırmak suretiyle sonunda mürid yetişirse, Onlardan kurtulmanın yollarını uygulattırmak suretiyle sonunda mürid yetişirse, sözleri tutarsa, doktorun tavsiyesini hasta uygularsa iyi olur. sözleri tutarsa, doktorun tavsiyesini hasta uygularsa iyi olur. Uygulamazsa kendisi bilir. Uygulamazsa kendisi bilir.

Ne kadar doktorun yanında dursa hastanın perhize riayet etmesi, Ne kadar doktorun yanında dursa hastanın perhize riayet etmesi, ilaçları alması, tavsiyeyi tutması lazım.ilaçları alması, tavsiyeyi tutması lazım. Bir taraftan sigara içerken, bir taraftan tedavi olmaz.Bir taraftan sigara içerken, bir taraftan tedavi olmaz. Bir taraftan hastalığı meydana getiren işi yaparken bir taraftan tedavi olmaz. Bir taraftan hastalığı meydana getiren işi yaparken bir taraftan tedavi olmaz.

Hâsılı tasavvufta Cenâb-ı Hakk'ı sevdirmek için çalışma yapıyor ama Hâsılı tasavvufta Cenâb-ı Hakk'ı sevdirmek için çalışma yapıyor ama her şahıs da karınca kararınca çoluğuna çocuğuna dilinin döndüğü kadar, karısına vesairesine her şahıs da karınca kararınca çoluğuna çocuğuna dilinin döndüğü kadar, karısına vesairesine Allah'ı sevdirmeye çalışacak. Allah'ı sevdirmeye çalışacak.

Habbibu'llâhe ilâ ibâdihî "Kullarına Allah'ı sevdirin."Habbibu'llâhe ilâ ibâdihî "Kullarına Allah'ı sevdirin." Küçük çocuğa annesi babası uğraşacak, bunu sağlayacak.Küçük çocuğa annesi babası uğraşacak, bunu sağlayacak. "Çocuğum, evladım bak bu rızkı bize Allah verdi, hadi ona dua edelim. "Çocuğum, evladım bak bu rızkı bize Allah verdi, hadi ona dua edelim. Bak sana neler nasip etmiş, bak gördün mü?.." vs… Bak sana neler nasip etmiş, bak gördün mü?.." vs…

"Allah bir de kardeş verdi sana, bak başkasının annesi babası yok, "Allah bir de kardeş verdi sana, bak başkasının annesi babası yok, bak senin annen baban başında" vs… bak senin annen baban başında" vs…

Anne baba çocuğuna nimetleri göstererek öğretmeye çalışacak. Anne baba çocuğuna nimetleri göstererek öğretmeye çalışacak. Öğretmen talebelerine öğretmeye çalışacak. Öğretmen talebelerine öğretmeye çalışacak. Kişi günlük hayatında münasebeti olduğu, ilişkisi olan insanlara bunu anlatmaya çalışacak. Kişi günlük hayatında münasebeti olduğu, ilişkisi olan insanlara bunu anlatmaya çalışacak.

"Kim kullarına Allah'ı sevdirirse..." Yuhbibkümu'llâh. "Kim kullarına Allah'ı sevdirirse..." Yuhbibkümu'llâh. Peygamber Efendimiz, "Allah'ın kullarına siz Allah'ı sevdirmeye çalışırsanız, yaparsanız Allah da sizi sever" buyuruyor. Peygamber Efendimiz, "Allah'ın kullarına siz Allah'ı sevdirmeye çalışırsanız, yaparsanız Allah da sizi sever" buyuruyor.

Demek ki Cenâb-ı Hakk'ın sevgili kulu olmanın bir yolu da buymuş.Demek ki Cenâb-ı Hakk'ın sevgili kulu olmanın bir yolu da buymuş. Onun için bu konuda gayret gösterelim, özenelim, uğraşalım, terleyelim, koşalım, uğraşalım; Onun için bu konuda gayret gösterelim, özenelim, uğraşalım, terleyelim, koşalım, uğraşalım; Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği kul olalım.Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği kul olalım. Habbibu'llâhe ilâ ibâdihî yuhbibkümu'llâh. "Kullarına Allah'ı sevdirin, Allah da sizi sevsin." Habbibu'llâhe ilâ ibâdihî yuhbibkümu'llâh. "Kullarına Allah'ı sevdirin, Allah da sizi sevsin."

İkinci hadîs-i şerîf, Hubbu'l-gınâi yünbitü'n-nifâka fi'l-kalbi kemâ yünbitü'l-mâu'l-uşbe. İkinci hadîs-i şerîf,

Hubbu'l-gınâi yünbitü'n-nifâka fi'l-kalbi kemâ yünbitü'l-mâu'l-uşbe.

Deylemî ve Hulvânî, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîf [rivayet etmiş.] Deylemî ve Hulvânî, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîf [rivayet etmiş.]

Gınâ, gayn; nun, elif ile "teganni, şarkı, çalgı, mûsikî" demek.Gınâ, gayn; nun, elif ile "teganni, şarkı, çalgı, mûsikî" demek. Eğer nun'dan sonra ye ile yazılsaydı; gınen o zaman "zenginlik" mânasına gelecekti. Eğer nun'dan sonra ye ile yazılsaydı; gınen o zaman "zenginlik" mânasına gelecekti. Ama elif'le yazıldığı zaman "çalgı, mûsikî" mânasına gelir. Ama elif'le yazıldığı zaman "çalgı, mûsikî" mânasına gelir.

Tegannî de diyoruz, gınâ da diyoruz. Tegannî, "gınâ söylemek" demek.Tegannî de diyoruz, gınâ da diyoruz. Tegannî, "gınâ söylemek" demek. İnsan bir besteyi mırıldanırsa ya [da] bir şarkıyı, türküyü söylerse "teganni etmek" diyoruz. İnsan bir besteyi mırıldanırsa ya [da] bir şarkıyı, türküyü söylerse "teganni etmek" diyoruz. Böyle şarkı türküyü söyleyen kadına muganniye deniliyor.Böyle şarkı türküyü söyleyen kadına muganniye deniliyor. Muganniye; "şarkıcı kadın" demek. Gınâ, tegannî şarkı… Muganniye; "şarkıcı kadın" demek. Gınâ, tegannî şarkı…

Böyle mûsikî; Yünbitü'n-nifâka. Böyle mûsikî; Yünbitü'n-nifâka. "kalpte, gönülde münafıklığın nifâkını bitirir, yeşertir, hâsıl eder." "kalpte, gönülde münafıklığın nifâkını bitirir, yeşertir, hâsıl eder."

Kemâ yünbitü'l-mâu'l-uşbe "Suyun döküldüğü yerlerde, yeşillik ot meydana getirdiği gibi çalgı, Kemâ yünbitü'l-mâu'l-uşbe "Suyun döküldüğü yerlerde, yeşillik ot meydana getirdiği gibi çalgı, türkü, şarkı da insanın kalbinde münafıklığı bitirir, yeşertir, oluşturur." türkü, şarkı da insanın kalbinde münafıklığı bitirir, yeşertir, oluşturur."

Her şeyin kullanış yerine göre durum değişir. Her şeyin kullanış yerine göre durum değişir. Sesin, musikinin kullanıldığı güzel yerler de vardır. Mesela, ezan...Sesin, musikinin kullanıldığı güzel yerler de vardır. Mesela, ezan... Ezan düz bir bağırmayla, "Ahmet yaaaa, heeeey, bana bak" diye böyle der gibi okunmuyor ki… Ezan düz bir bağırmayla, "Ahmet yaaaa, heeeey, bana bak" diye böyle der gibi okunmuyor ki… Yüksek bir arkadaşını ikaz eder gibi seslenmiyorsun ki… "Heeey! Allahu Ekber" demiyoruz ki, Yüksek bir arkadaşını ikaz eder gibi seslenmiyorsun ki… "Heeey! Allahu Ekber" demiyoruz ki, güzel bir [sesle] söylüyoruz. güzel bir [sesle] söylüyoruz.

Bu nedir? Güzel sesle söylendiği zaman hoş olduğu için orada uygun olmuş. Bu nedir?

Güzel sesle söylendiği zaman hoş olduğu için orada uygun olmuş.

Sonra; Zeyyinü'l-Kur'âne bi-asvâtiküm. Sonra;

Zeyyinü'l-Kur'âne bi-asvâtiküm.
"Kur'ân-ı Kerîm'in de nutuk gibi okunması olabilirdi ama öyle değil. "Kur'ân-ı Kerîm'in de nutuk gibi okunması olabilirdi ama öyle değil.

"Elhamdülillahi Rabbi'l-âlemîn, E'r-rahmânirrahîm" böyle okumuyoruz. "Elhamdülillahi Rabbi'l-âlemîn, E'r-rahmânirrahîm" böyle okumuyoruz.

Veyahutta tam böyle kıvrak, cıvık şarkı gibi de okumuyoruz. Veyahutta tam böyle kıvrak, cıvık şarkı gibi de okumuyoruz. Elleri tutup da oynayacak gibi de okumuyoruz. Elleri tutup da oynayacak gibi de okumuyoruz.

Bir dengeli ağır başlı bir şekilde Eûzubesmele çekiyoruz, okuyoruz. Bir dengeli ağır başlı bir şekilde Eûzubesmele çekiyoruz, okuyoruz. Bunu güzel başarana herkes hayran oluyor. Bunu güzel başarana herkes hayran oluyor.

"Allah razı olsun falanca hafız Kur'ân-ı Kerîm'i çok güzel okuyor." diyoruz. "Allah razı olsun falanca hafız Kur'ân-ı Kerîm'i çok güzel okuyor." diyoruz.

Bağırmak değil, düz okumak değil, şarkı gibi kıvırtmak değil. Bağırmak değil, düz okumak değil, şarkı gibi kıvırtmak değil. İnsanı şıkır, şıkır oynatacak bir havada değil ama güzel bir şekilde oluyor.İnsanı şıkır, şıkır oynatacak bir havada değil ama güzel bir şekilde oluyor. İşte bu ölçüler içinde… Tekkelerde de kullanılmış. İşte bu ölçüler içinde…

Tekkelerde de kullanılmış.
Tekkelerde de kullanıldığı zaman güzel tesir yapmış. Hatta bazen zikir esnasında,Tekkelerde de kullanıldığı zaman güzel tesir yapmış. Hatta bazen zikir esnasında, zikri destekleyecek şekilde kullanılmış. zikri destekleyecek şekilde kullanılmış. Hatta zikrin geçişlerini sağlamak için, hızlanmasını sağlamak için ilâhi değişmiş.Hatta zikrin geçişlerini sağlamak için, hızlanmasını sağlamak için ilâhi değişmiş. İlâhinin değişikliğinden zikir eden şahıslar farkına varmadan gayr-i ihtiyârî hızlanmışlar, İlâhinin değişikliğinden zikir eden şahıslar farkına varmadan gayr-i ihtiyârî hızlanmışlar, hızlanmışlar sonunda o coşkulu durum meydana gelmiş. hızlanmışlar sonunda o coşkulu durum meydana gelmiş.

Demek ki tekkelerde kullanılmış, ezanda kullanılmış, Demek ki tekkelerde kullanılmış, ezanda kullanılmış, ciddi bir şekilde Kur'ân-ı Kerîm'de kullanılıyor. ciddi bir şekilde Kur'ân-ı Kerîm'de kullanılıyor.

Ama bunun dışında bu şarkıyı Ama bunun dışında bu şarkıyı çok fazla sevdiği zaman,çok fazla sevdiği zaman, "hadi eve bir saz alayım" dediği zaman bu böyle yavaş yavaş insanı batağa çeker gibi kalpte nifak,"hadi eve bir saz alayım" dediği zaman bu böyle yavaş yavaş insanı batağa çeker gibi kalpte nifak, münafıklık hâsıl eder.münafıklık hâsıl eder. Fiilen de öyle olmuştur. Ne kadar "olmaz ya" filan diye Fiilen de öyle olmuştur.

Ne kadar "olmaz ya" filan diye
itiraz etmek istese de "ben olmam" dese de yavaş yavaş çok hafızların mevlüthanlıktan itiraz etmek istese de "ben olmam" dese de yavaş yavaş çok hafızların mevlüthanlıktan gazelhanlığa, gazelhanlıktan gazinolara düştüğünü görmüşüzdür.gazelhanlığa, gazelhanlıktan gazinolara düştüğünü görmüşüzdür. Âşıkane, gayr-i dinî gazelleri çok plaklara geçmiştir. Çok görülmüştür bunlar. Âşıkane, gayr-i dinî gazelleri çok plaklara geçmiştir. Çok görülmüştür bunlar.

Nice meşhur, adı tarihe geçmiş hafızlar, hafızlıktan, güzel Kur'an okumaktanNice meşhur, adı tarihe geçmiş hafızlar, hafızlıktan, güzel Kur'an okumaktan kendisini koruyamamışlarsa kendisini gazinolarda bulmuşlardır.kendisini koruyamamışlarsa kendisini gazinolarda bulmuşlardır. Çünkü mûsikînin nefsi besleme, kuvvetlendirme [yönü] vardır.Çünkü mûsikînin nefsi besleme, kuvvetlendirme [yönü] vardır. Nefsi kuvvetlendirdiğin zaman zapt etmek zordur. Nefsi kuvvetlendirdiğin zaman zapt etmek zordur.

Bilmiyorum ama ata arpayı fazla verdiğin zaman sahibini dinlemezmiş. Bilmiyorum ama ata arpayı fazla verdiğin zaman sahibini dinlemezmiş. Biraz fazla hoplayıp zıplamaya başladığı zaman "arpası fazla gelmiş" derler.Biraz fazla hoplayıp zıplamaya başladığı zaman "arpası fazla gelmiş" derler. Demek ki yemeği kuvvetli olunca duramaz hâle geliyor, azgınlaşıyor;Demek ki yemeği kuvvetli olunca duramaz hâle geliyor, azgınlaşıyor; o zaman dizgin de para etmiyor. Üstündeki süvariyi de pat yere vururmuş. o zaman dizgin de para etmiyor. Üstündeki süvariyi de pat yere vururmuş. "Gemi azıya alırmış, arpası fazla geldi." diye duyarız. "Gemi azıya alırmış, arpası fazla geldi." diye duyarız.

Biz pek at besleyip o işlerle uğraşmadığımız için bilemiyoruz ama hakikaten de Biz pek at besleyip o işlerle uğraşmadığımız için bilemiyoruz ama hakikaten de çok yemek yenildiği zaman, nefis kuvvetlendiği zaman onu zapt etmek kolay olmuyor. çok yemek yenildiği zaman, nefis kuvvetlendiği zaman onu zapt etmek kolay olmuyor. Onun için oruçla nefsi hizaya getirmek daha güzel oluyor.Onun için oruçla nefsi hizaya getirmek daha güzel oluyor. Çok yediğin zaman nefsin kabarıyor, kuvvetleniyor. Kuvvetlenince de seni sürüklüyor.Çok yediğin zaman nefsin kabarıyor, kuvvetleniyor. Kuvvetlenince de seni sürüklüyor. Dizgini dinlemiyor; "Yaa! Yapma etme, günah" filan derkenDizgini dinlemiyor; "Yaa! Yapma etme, günah" filan derken alıyor sahibi, günahlı işlere bulaştırıyor. alıyor sahibi, günahlı işlere bulaştırıyor.

O bakımdan ihtiyatlı olmak lazım.O bakımdan ihtiyatlı olmak lazım. İhtiyatlı bir şekilde ölçüsünü kaçırmadan, aman günah olmasın diyeİhtiyatlı bir şekilde ölçüsünü kaçırmadan, aman günah olmasın diye bu çalgı, türkü, musiki işine çok dikkat etmek lazım. bu çalgı, türkü, musiki işine çok dikkat etmek lazım.

Üçüncü hadîs-i şerîf, Üçüncü hadîs-i şerîf,

Hubbibe ileyye min dünyâkümü'n-nisâu ve't-tîbu ve cü'ilet kurratü aynî fi's-salâh. Hubbibe ileyye min dünyâkümü'n-nisâu ve't-tîbu ve cü'ilet kurratü aynî fi's-salâh.

Ahmed b. Hanbel, İmam Neseî, İbn Abdilber, Hakîm Müstedrek'inde ve Beyhakî Ahmed b. Hanbel, İmam Neseî, İbn Abdilber, Hakîm Müstedrek'inde ve Beyhakî ve diğer kaynaklarda Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. ve diğer kaynaklarda Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş.

Üçüncü hadîs-i şerîf, duymuş olduğunuzu tahmin ettiğimiz bir hadîs-i şerîf; Üçüncü hadîs-i şerîf, duymuş olduğunuzu tahmin ettiğimiz bir hadîs-i şerîf;

Hubbibe ileyye. Peygamber Efendimiz "Bana sevdirildi." diyor.Hubbibe ileyye. Peygamber Efendimiz "Bana sevdirildi." diyor. Kendi zâtını anlatarak söylüyor. Min dünyâküm. Kendi zâtını anlatarak söylüyor. Min dünyâküm. "Sizin şu dünya hayatınızdan." "Sizin" diyor, kendisi yapmıyor... "Sizin şu dünya hayatınızdan." "Sizin" diyor, kendisi yapmıyor...

"Şu sizin dünyanızdan bana sevdirildi." E'n-nisâu. "Hanımlar," Ve't-tîbu."Şu sizin dünyanızdan bana sevdirildi." E'n-nisâu. "Hanımlar," Ve't-tîbu. "Güzel koku." Ve cü'ilet kurratü ayni fi's-salâh. "Güzel koku." Ve cü'ilet kurratü ayni fi's-salâh. "Ve gözümün şenliği namaz kılmak da." buyuruyor."Ve gözümün şenliği namaz kılmak da." buyuruyor. Namaz kılmak gözümüz şenliği kılındı. Namaz kılmak gözümüz şenliği kılındı. "Namazda gözüm gönlüm şenleniyor, gözümün şenliği namaz kılmak da oldu, yapıldı." buyuruyor. "Namazda gözüm gönlüm şenleniyor, gözümün şenliği namaz kılmak da oldu, yapıldı." buyuruyor.

Demek ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz;Demek ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; "Bu dünyayı sevmek tehlikelidir; Hubbu'd-dünyâ re'si küli hâtîe."Bu dünyayı sevmek tehlikelidir; Hubbu'd-dünyâ re'si küli hâtîe. "Bütün hatanın başı dünyayı sevmektir, dünyayı sevdiği zaman insan harama, günaha dalar, batar."Bütün hatanın başı dünyayı sevmektir, dünyayı sevdiği zaman insan harama, günaha dalar, batar. Ahireti unutursa vaziyet fena olur" diye hep söylüyor. Ahireti unutursa vaziyet fena olur" diye hep söylüyor. Yalnız bu dünyadan bazı şeyler seviliyor. Çünkü Cenâb-ı Hak insanları öyle yaratmış. Yalnız bu dünyadan bazı şeyler seviliyor. Çünkü Cenâb-ı Hak insanları öyle yaratmış.

Bir hanımlara karşı sevgi. Bu doğanın tabiatın bir gereği olarak oluyor. Bir hanımlara karşı sevgi. Bu doğanın tabiatın bir gereği olarak oluyor. Ve ondan dolayı evlilik oluyor, evlat oluyor, nesil devam ediyor… Ve ondan dolayı evlilik oluyor, evlat oluyor, nesil devam ediyor…

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2