Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Evvel 1446
23 Kasım 2024
İmsak
06:23
Güneş
07:53
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Vay Onların Başına Geleceklere!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

22 Şa'bân 1420 / 30.11.1999

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Ahirette Başına Çok Sıkıntı (Dert) Gelecek Kimseler, Kıyamet Gününde Zekatı Vermeyen Cimri Zengin Kimselerin Başına Gelecekler, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Vay Onların Başına Geleceklere!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

22 Şa'bân 1420 / 30.11.1999

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Ahirette Başına Çok Sıkıntı (Dert) Gelecek Kimseler, Kıyamet Gününde Zekatı Vermeyen Cimri Zengin Kimselerin Başına Gelecekler, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Vesselâtu vesselâmu alâ seyyidinâel-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Vesselâtu vesselâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve sahbihî ecmaîn.Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve sahbihî ecmaîn. Ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emma bâ'dü fe-kâle resûlullahi sallallahu aleyhi ve sellem. Emma bâ'dü fe-kâle resûlullahi sallallahu aleyhi ve sellem.

Ebu Hureyre radiyallâhu anhten, İbn-i Asâkîr ve Beyhaki ve İbn-i Hibbân ve HâkimEbu Hureyre radiyallâhu anhten, İbn-i Asâkîr ve Beyhaki ve İbn-i Hibbân ve Hâkim ve Ahmed İbn-i Hanbel ve Tahâvî rivayet eylemişler, bu hadîs-i şerîfi.ve Ahmed İbn-i Hanbel ve Tahâvî rivayet eylemişler, bu hadîs-i şerîfi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:

Veylün li'l-urafâi. Urafa'ya vah olsun. Tüh, olsun, yazık olsun, vay onların başına geleceklere!Veylün li'l-urafâi. Urafa'ya vah olsun. Tüh, olsun, yazık olsun, vay onların başına geleceklere! Urafâ arif kelimesinin çoğulu. Arif, devletin görevli memuru demek. Urafâ arif kelimesinin çoğulu. Arif, devletin görevli memuru demek.

Hükümetin vergi işlerini yürütsün diye görevlendirdiği vazifeli kimse demek.Hükümetin vergi işlerini yürütsün diye görevlendirdiği vazifeli kimse demek. Bununla kalmıyor, Efendimiz buyuruyor ki bir de: Bununla kalmıyor, Efendimiz buyuruyor ki bir de:

Veylün li'l-ümerâi. Emir kelimesinin çoğulu, ümerâ da.Veylün li'l-ümerâi. Emir kelimesinin çoğulu, ümerâ da. Ümeraya da tüh olsun, vay onların başına geleceklere, vay onların haline vay!Ümeraya da tüh olsun, vay onların başına geleceklere, vay onların haline vay! Vay vergi toplayıcı memurların haline. Vay emirlerin haline! Emir ne demek? Vay vergi toplayıcı memurların haline. Vay emirlerin haline!

Emir ne demek?

Emretme salahiyetine sahip her kimse emirdir. Ordudaysa komutan mânasına gelir.Emretme salahiyetine sahip her kimse emirdir. Ordudaysa komutan mânasına gelir. Yönetimdeyse müdür veya vekil, bakan, müsteşar gibi dereceleri olan bir kimse demektir.Yönetimdeyse müdür veya vekil, bakan, müsteşar gibi dereceleri olan bir kimse demektir. Yani emrediyor. Memurların başında olana emir derler. Yani emrediyor. Memurların başında olana emir derler.

Müslümanların hepsinin başında olana da emîrülmü'minîn derler.Müslümanların hepsinin başında olana da emîrülmü'minîn derler. Sadece askerî rütbeli komutan demek değil. Görevliler yine.Sadece askerî rütbeli komutan demek değil. Görevliler yine. Vergi görevlileri, diğer devlet, hükümet görevinde bulunanlar... Vergi görevlileri, diğer devlet, hükümet görevinde bulunanlar...

Veylün li'l-ümenâi.Veylün li'l-ümenâi. Bir de üçüncü eminlere de vay onların hallerine vay, vay onların başlarına geleceklere vay!Bir de üçüncü eminlere de vay onların hallerine vay, vay onların başlarına geleceklere vay! Emin yani kendisine güvenilen, kendisine bir şeyler emanet edilmiş olan kimseler demek. Emin yani kendisine güvenilen, kendisine bir şeyler emanet edilmiş olan kimseler demek.

Demek ki vergi tahsildarı olsun, devlet dairesinde âmir olsun, güvenilen vasıfları var diyeDemek ki vergi tahsildarı olsun, devlet dairesinde âmir olsun, güvenilen vasıfları var diye bir işin başına getirilmiş, güven beslenmiş kimseler olsun vay onların ahirette hallerine!bir işin başına getirilmiş, güven beslenmiş kimseler olsun vay onların ahirette hallerine! Vay onların başlarına geleceklere! Vay onların başlarına geleceklere!

Leyevedde akvâmün yevme'l-kıyâmeti. Kıyamet gününde bazı insanlar isteyecekler ki: Leyevedde akvâmün yevme'l-kıyâmeti. Kıyamet gününde bazı insanlar isteyecekler ki:

Lev ennehum kânû mu'allakîne bi-zevâibihim bi's-süreyyâ.Lev ennehum kânû mu'allakîne bi-zevâibihim bi's-süreyyâ. Şu yanaklarındaki, şakaklarındaki tüylerdenŞu yanaklarındaki, şakaklarındaki tüylerden keşke Süreyya yıldızına asılı olsalar da orada sallanıp gidip gelip dursalardı da; keşke Süreyya yıldızına asılı olsalar da orada sallanıp gidip gelip dursalardı da;

Ve ennehum lem-yeluû mine'n-nâsi şeyen. İnsanların başına bir vazifeli olarak getirilmeselerdi.Ve ennehum lem-yeluû mine'n-nâsi şeyen. İnsanların başına bir vazifeli olarak getirilmeselerdi. Asılmayı, Süreyya yıldızına asılı, havada çırpınmayı, sallanmayı, gidip gelmeyi tercih edeceklerdi memur olmaya.Asılmayı, Süreyya yıldızına asılı, havada çırpınmayı, sallanmayı, gidip gelmeyi tercih edeceklerdi memur olmaya. Keşke memur olmasaymıştık, keşke âmir olmasaymıştık.Keşke memur olmasaymıştık, keşke âmir olmasaymıştık. Keşke devletin başına geçmeseymiştik. Keşke falanca memuriyeti almasaymıştık.Keşke devletin başına geçmeseymiştik. Keşke falanca memuriyeti almasaymıştık. Keşke insanların yönetimine, tepesine, makamlara geçip kurulmasaymıştık, diyecekler. Keşke insanların yönetimine, tepesine, makamlara geçip kurulmasaymıştık, diyecekler.

Diğer bir hadîs-i şerîf de bunu takviye ediyor, bu sayfadaki: Diğer bir hadîs-i şerîf de bunu takviye ediyor, bu sayfadaki:

Veylün li'l-vâlî mine'r-ra'iyyeti.Veylün li'l-vâlî mine'r-ra'iyyeti. Vay o valinin haline, Valinin haline! Vay o valinin haline, Valinin haline!

Emri altında bulunan, raiyyeden, halktan dolayı vay o valinin haline! Emri altında bulunan, raiyyeden, halktan dolayı vay o valinin haline!

İllâ vâliyen. Yani başına çok sıkıntılar gelecek demek, ahirette. Allah çok hesap soracak. İllâ vâliyen. Yani başına çok sıkıntılar gelecek demek, ahirette. Allah çok hesap soracak.

Raiyyete, riayaya, tebaaya, emrindeki halka, başına geçtiğin kimselere nasıl muamele ettin? Raiyyete, riayaya, tebaaya, emrindeki halka, başına geçtiğin kimselere nasıl muamele ettin?

Vazifene vaktinde gittin mi? Vaktinde ayrıldın mı? Vazifeni yaptın mı? Vazifene vaktinde gittin mi? Vaktinde ayrıldın mı? Vazifeni yaptın mı?

Yoksa iş sahiplerine kapıyı kapatıp, içerde mühim toplantı var, deyip, yan gelip yatıp uyudun mu? Yoksa iş sahiplerine kapıyı kapatıp, içerde mühim toplantı var, deyip, yan gelip yatıp uyudun mu?

Yoksa sekreterle, bilmem kâtibeyle hoşça vakit geçirmeyi mi düşündün?Yoksa sekreterle, bilmem kâtibeyle hoşça vakit geçirmeyi mi düşündün? Yoksa makam arabasını alıp özel gezmelere mi gittin? Yoksa makam arabasını alıp özel gezmelere mi gittin?

Yoksa helikoptere binip falanca dağın tepesindeki krater gölünde alabalık avlamaya mı gittin? Yoksa helikoptere binip falanca dağın tepesindeki krater gölünde alabalık avlamaya mı gittin?

Ondan sonra birde harcırah, yevmiye yazdırdın. Bunlar hayal değil.Ondan sonra birde harcırah, yevmiye yazdırdın. Bunlar hayal değil. Bunları ben yapanları duydum da onun için söylüyorum.Bunları ben yapanları duydum da onun için söylüyorum. Yani tahminen, hayalen söylenmiş şeyler değil. Olmuş olan şeyler. Yani tahminen, hayalen söylenmiş şeyler değil. Olmuş olan şeyler.

İllâ vâliyen. Yani belada, ahirette başı çok dertte olacak valilerin ancak bir vali ki: İllâ vâliyen. Yani belada, ahirette başı çok dertte olacak valilerin ancak bir vali ki:

Yehûtuhum min verâihim bi'n-nasîhati.Yehûtuhum min verâihim bi'n-nasîhati. Hüsn-ü niyetle onları kuşatan, kucaklayan ve arkalarından, önlerinden koruyan vali müstesna.Hüsn-ü niyetle onları kuşatan, kucaklayan ve arkalarından, önlerinden koruyan vali müstesna. Eğer güzel hizmet etmişse, halkın hizmetine koşmuşsa, onların bildikleri bilmedikleri zamanlarda,Eğer güzel hizmet etmişse, halkın hizmetine koşmuşsa, onların bildikleri bilmedikleri zamanlarda, yerlerde onları kollamışsa, işlerini yapmışsa ne mutlu. yerlerde onları kollamışsa, işlerini yapmışsa ne mutlu.

O müstesna. Ona "Geç." denilecek, kurtulacak. Ötekiler çok cezalara uğrayacaklar. O müstesna. Ona "Geç." denilecek, kurtulacak. Ötekiler çok cezalara uğrayacaklar.

Diğer bir hadîs-i şerîf: Diğer bir hadîs-i şerîf:

Mine'l-fukarâi. Fakirlere karşı davranışlarından dolayı; vay varlıklıların, zenginlerin başına geleceklere. Mine'l-fukarâi. Fakirlere karşı davranışlarından dolayı; vay varlıklıların, zenginlerin başına geleceklere.

Yevme'l-kıyâmeti. Kıyamet gününde. Yekûlûne. Kıyamet gününde fakirler diyecekler ki: Yevme'l-kıyâmeti. Kıyamet gününde.

Yekûlûne. Kıyamet gününde fakirler diyecekler ki:

Rabbenâ. Ey Rabbimiz, Rabbenâ. Ey Rabbimiz,

Bahilû bi-hukûkinâ. Bizim haklarımızı vermekte cimri davrandılar. Cimrilik yaptılar. Bahilû bi-hukûkinâ. Bizim haklarımızı vermekte cimri davrandılar. Cimrilik yaptılar.

Elletî faradte lenâ 'aleyhim.Elletî faradte lenâ 'aleyhim. Bizler için, senin onların boyunlarına farz kıldığın haklarımızı vermekte cimrilik yaptılar. Nedir bu? Bizler için, senin onların boyunlarına farz kıldığın haklarımızı vermekte cimrilik yaptılar.

Nedir bu?

Zekâttır. Sen onlara "Zekâtı fakirlere verin." diye farz kılmıştın.Zekâttır. Sen onlara "Zekâtı fakirlere verin." diye farz kılmıştın. Onlar da bunu vermekte cimrilik yaptılar, vermediler diye şikâyet edecekler Cenâb-ı Hakk'a fakirler. Onlar da bunu vermekte cimrilik yaptılar, vermediler diye şikâyet edecekler Cenâb-ı Hakk'a fakirler.

Biz orada süründük. Açlıktan inledik. Açlıktan titredik. Açıklıktan, çıplaklıktan, yoksulluktan inledik.Biz orada süründük. Açlıktan inledik. Açlıktan titredik. Açıklıktan, çıplaklıktan, yoksulluktan inledik. Bunlar bize, senin onlara bize versinler diye farz kıldığın vazifeleri yapmadılar,Bunlar bize, senin onlara bize versinler diye farz kıldığın vazifeleri yapmadılar, zekâtları vermediler diye şikâyet edecekler. zekâtları vermediler diye şikâyet edecekler.

Bunun üzerine: Bunun üzerine:

Fe-yekûlu'llahu Teâlâ. Allahu Teâlâ hazretleri, yüce Mevlâmız, Rabbulâlemin buyuracak ki: Fe-yekûlu'llahu Teâlâ. Allahu Teâlâ hazretleri, yüce Mevlâmız, Rabbulâlemin buyuracak ki:

Ve izzetî ve celâlî. İzzetime, celalime and olsun ki -biz vallahi diye Allah'a yemin ederiz-Ve izzetî ve celâlî. İzzetime, celalime and olsun ki -biz vallahi diye Allah'a yemin ederiz- Allah da kendisinin izzetine, celaline yemin ediyor ki kuvvetli bir yemin, çok kuvvetli. Allah da kendisinin izzetine, celaline yemin ediyor ki kuvvetli bir yemin, çok kuvvetli.

Ve izzetî ve celâlî. İzzetim, celalim hakkı için; izzetime, celalime and olsun ki: Ve izzetî ve celâlî. İzzetim, celalim hakkı için; izzetime, celalime and olsun ki:

Le-ukarribennekum. Sizi kendime yaklaştıracağım. Gelin yanıma, diye iltifat edeceğim.Le-ukarribennekum. Sizi kendime yaklaştıracağım. Gelin yanıma, diye iltifat edeceğim. Yakınlaştıracağım sizi, ey fakirler. Ey mahrumlar, ey yoksullar, ey zahmet çekmiş olanlar. Yakınlaştıracağım sizi, ey fakirler. Ey mahrumlar, ey yoksullar, ey zahmet çekmiş olanlar.

Ey mazlumlar. Ey mağdurlar. Ey müstad'aflar. Ey sömürülenler gelin, sizi yanıma yaklaştıracağım. Ey mazlumlar. Ey mağdurlar. Ey müstad'aflar. Ey sömürülenler gelin, sizi yanıma yaklaştıracağım.

Ve le-uazzibennehum.Ve le-uazzibennehum. Ve onları da mutlaka ve mutlaka şiddetli bir azapla, şiddetli bir şekilde azapladıracağım,Ve onları da mutlaka ve mutlaka şiddetli bir azapla, şiddetli bir şekilde azapladıracağım, diyecek Allahu Teâlâ hazretleri. diyecek Allahu Teâlâ hazretleri.

Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, zekâtta cimrilik yapmamak lazım. Çünkü zekât senin malın değil. Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, zekâtta cimrilik yapmamak lazım. Çünkü zekât senin malın değil.

Zekât fakirin sende kalan hakkı. Vereceksin, kurtulacaksın.Zekât fakirin sende kalan hakkı. Vereceksin, kurtulacaksın. İnsan birisinin hakkını yerse bile hiç olmazsa fakirin hakkını yememeli. Zaten adam inliyor, yoksul. İnsan birisinin hakkını yerse bile hiç olmazsa fakirin hakkını yememeli. Zaten adam inliyor, yoksul. Bir başka zenginin hakkı yense onu vermese bile zaten adamın cebi dolu, kasası dolu, kesesi dolu. Bir başka zenginin hakkı yense onu vermese bile zaten adamın cebi dolu, kasası dolu, kesesi dolu.

Malı mülkü var. Bugün haberlerde vardı. Hangi bozacıysa bir bozacı vefat etmiş.Malı mülkü var. Bugün haberlerde vardı. Hangi bozacıysa bir bozacı vefat etmiş. Anayla oğul mirastan dolayı birbirine girmiş. Bilmem şu kadar kilolarca altın, servet, yüz parça emlak… Anayla oğul mirastan dolayı birbirine girmiş. Bilmem şu kadar kilolarca altın, servet, yüz parça emlak… Ondan sonraOndan sonra bilmem ney de. Anayla oğul hem de annenin başörtüsü de vardı. Baktım şöyle. Ne olabilir? bilmem ney de. Anayla oğul hem de annenin başörtüsü de vardı. Baktım şöyle.

Ne olabilir?

Şu oluyor. Kanunda deniliyor ki: Anne ölünceye kadar isterse mirası taksim ettirtmez.Şu oluyor. Kanunda deniliyor ki: Anne ölünceye kadar isterse mirası taksim ettirtmez. Kocasının mirası. İslâm'da böyle bir şey yok.Kocasının mirası. İslâm'da böyle bir şey yok. İslâm'da kişi vefat etti miİslâm'da kişi vefat etti mi ondan devreden veresenin hakları verilmesi gerekir. ondan devreden veresenin hakları verilmesi gerekir.

Kadın bu hakkı duyuyor. Kulağına gelip söylüyorlar. "Senin böyle bir hakkın var.Kadın bu hakkı duyuyor. Kulağına gelip söylüyorlar. "Senin böyle bir hakkın var. Sakın taksim ettirme. Evlerin kirasını mirasını ye. Rahat yaşa. Sakın taksim ettirme. Evlerin kirasını mirasını ye. Rahat yaşa. Öldükten sonra mirasçılar nasıl olsa alacak." Ama sen ne zaman öleceksin? Öldükten sonra mirasçılar nasıl olsa alacak."

Ama sen ne zaman öleceksin?

Öl diye, geber diye sana temennide mi bulunsunlar geride kalanlar? Öl diye, geber diye sana temennide mi bulunsunlar geride kalanlar?

"Şu kadın geberse de ölse de bizde hakkımız olan mirası alsak."Şu kadın geberse de ölse de bizde hakkımız olan mirası alsak. Ya Rabbi şunun canını al yakın bir zamanda, boynu devrilsin!Ya Rabbi şunun canını al yakın bir zamanda, boynu devrilsin! Ayağı bilmem kırılsın." filan mı dedirtmek istiyorsun? Ayağı bilmem kırılsın." filan mı dedirtmek istiyorsun?

Hakkı adamın. Kadının hakkını beyan etmiş şeriat. Erkeğin hakkını beyan etmiş.Hakkı adamın. Kadının hakkını beyan etmiş şeriat. Erkeğin hakkını beyan etmiş. Kız çocukların, erkek çocukların hakkını beyan etmiş. Kız çocukların, erkek çocukların hakkını beyan etmiş.

Vefat ettikten sonra münasip bir gün oturulur; taksimat yapılır, biter. Vefat ettikten sonra münasip bir gün oturulur; taksimat yapılır, biter.

Ya dokuz canlı olup da çok yaşarsan ne olacak? O zaman ya senden evvel öteki mirasçılar mahrum ölürse? Ya dokuz canlı olup da çok yaşarsan ne olacak? O zaman ya senden evvel öteki mirasçılar mahrum ölürse?

Hadi, al başına belayı. Birazcık dünyada rahat edeceğim derken âhiretini mahvediyor.Hadi, al başına belayı. Birazcık dünyada rahat edeceğim derken âhiretini mahvediyor. Hem de başörtülü. Hem de başörtülü.

Bunu duydum. Bir de rejimin kanunlarında kadın haklarını korumak bâbında, erkekle eşit hak veriliyor kadına. Bunu duydum. Bir de rejimin kanunlarında kadın haklarını korumak bâbında, erkekle eşit hak veriliyor kadına.

Ama şeriatte hanıma yarım veriliyor. Erkeğe bütün veriliyor. Buradan itibaren paylaş: Ama şeriatte hanıma yarım veriliyor. Erkeğe bütün veriliyor.
Buradan itibaren paylaş:






















Kız çocuk mesela yüz hisse alırsa, erkek çocuk iki yüz alıyor. Yani birisi ötekisinin yarısı. Buradan itibaren paylaş: Kız çocuk mesela yüz hisse alırsa, erkek çocuk iki yüz alıyor. Yani birisi ötekisinin yarısı.
Buradan itibaren paylaş:






















Birisi ötekisinin iki misli. Kimisi de buna razı olmuyor. Razı olmayınca geliyorlar diyorlar ki: Birisi ötekisinin iki misli. Kimisi de buna razı olmuyor. Razı olmayınca geliyorlar diyorlar ki:

Bak bu rejimin kanunlarına göre taksimat olursa şu kadar falan alacaksın. Tamam, diyor. Bak bu rejimin kanunlarına göre taksimat olursa şu kadar falan alacaksın. Tamam, diyor. Hacca da gitmiş. Başı da örtülü. Miras kaçırdığı kimseler de kendi çocukları. Hacca da gitmiş. Başı da örtülü. Miras kaçırdığı kimseler de kendi çocukları. Zaten hiç miras kalmasa bile o anneye o çocukların bakması lazım. Zaten hiç miras kalmasa bile o anneye o çocukların bakması lazım.

Oradan kanıyor. Maalesef çok gördüm böyle şeyleri, hâlleri. Çok duydum. Anında vereceksin.Oradan kanıyor. Maalesef çok gördüm böyle şeyleri, hâlleri. Çok duydum. Anında vereceksin. Anında bitecek. Vermiyorlar. Vebal altında kalıyorlar. Anında bitecek. Vermiyorlar. Vebal altında kalıyorlar.

Allahu Teâlâ hazretleri akıl fikir versin. Şöyle hatunlar da duydum.Allahu Teâlâ hazretleri akıl fikir versin. Şöyle hatunlar da duydum. Nur içinde yatsınlar, makamları âli olsun. Erkek kardeşi geliyor. Nur içinde yatsınlar, makamları âli olsun. Erkek kardeşi geliyor.

"Abla bak, senin çoluk çocuğun çok, diyor. Biz de zenginiz, ihtiyacımız yok."Abla bak, senin çoluk çocuğun çok, diyor. Biz de zenginiz, ihtiyacımız yok. Gel şu babamızdan kalan malı eşit bölüverelim. Çoluk çocuğun çok. Eşit bölüşelim." Gel şu babamızdan kalan malı eşit bölüverelim. Çoluk çocuğun çok. Eşit bölüşelim."

Hayır, diyor müslüman kadın. Hayır, diyor müslüman kadın.

"Şeriatın bana verdiği kadarını isterim. Tayin ettiği kadarını isterim. Fazlasını istemem." "Şeriatın bana verdiği kadarını isterim. Tayin ettiği kadarını isterim. Fazlasını istemem."

"Abla etme, eyleme. Çoluk çocuğun var, büyüyecek. Allah Rezzak diyor. Rızkı veren o." "Abla etme, eyleme. Çoluk çocuğun var, büyüyecek. Allah Rezzak diyor. Rızkı veren o."

"Benim çoluk çocuğumu sen mi kollayacaksın? Fazla istemem." "Yapma abla, etme abla." "Benim çoluk çocuğumu sen mi kollayacaksın? Fazla istemem."

"Yapma abla, etme abla."

"Hayır, istemem." Azına razı oluyor. Yarı miktar. Bir misli fazla teklif ediyor da hem de şöyle diyebilir: "Hayır, istemem." Azına razı oluyor. Yarı miktar. Bir misli fazla teklif ediyor da hem de şöyle diyebilir:

"Hakikaten benim çoluk çocuğum fazla. Bunlar da kardeşim. Zaten gönül hoşluğuyla teklif ediyorlar."Hakikaten benim çoluk çocuğum fazla. Bunlar da kardeşim. Zaten gönül hoşluğuyla teklif ediyorlar. Kabul edeyim." Öyle demiyor. Hayır, diyor. Şeriat ne kadar tayin etmişse o kadar alırım, fazla almam, diyor. Kabul edeyim." Öyle demiyor. Hayır, diyor. Şeriat ne kadar tayin etmişse o kadar alırım, fazla almam, diyor.

Allahu ekber velillahil hamd. Allah cümlemize sağlam iman versin.Allahu ekber velillahil hamd.

Allah cümlemize sağlam iman versin.
Yanlış iş yaptırmasın. Yaş tahtaya bastırmasın.Yanlış iş yaptırmasın. Yaş tahtaya bastırmasın. Dünya hırsından, mal hırsından, yalan yanlış, abuk sabuk, haramlı, günahlı işler yaptırtmasın. Dünya hırsından, mal hırsından, yalan yanlış, abuk sabuk, haramlı, günahlı işler yaptırtmasın.

Allahu Teâlâ Hazretleri bizi güzel ibadetleri sevdiği şekilde yapmaya muvaffak eylesin.Allahu Teâlâ Hazretleri bizi güzel ibadetleri sevdiği şekilde yapmaya muvaffak eylesin. Sevapları kazandırsın. Mükâfatları versin. Dünyada âhirette aziz ve bahtiyar eylesin. El Fatiha. Sevapları kazandırsın. Mükâfatları versin. Dünyada âhirette aziz ve bahtiyar eylesin.

El Fatiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2