Namaz Vakitleri

19 Cemâziye'l-Evvel 1446
21 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:51
Öğle
12:55
İkindi
15:26
Akşam
17:49
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Zikir Allah'ı Anmak ve Hatırlamak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Şa'bân 1421 / 15.11.2000
Almanya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Zikir Allah'ı Anmak ve Hatırlamak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Şa'bân 1421 / 15.11.2000
Almanya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Bu sohbet 17.11.2000 tarihli Allah’ı Çok Zikredin! İsimli sohbetin devamıdır. Radyo yayını bittikten sonra bulunulan alanda sohbet bu şekilde devam etmiştir. …Kibirle, benlikle varlıkla varılamaz. Varını yoğunu yak da gel derviş.Bu sohbet 17.11.2000 tarihli Allah’ı Çok Zikredin! İsimli sohbetin devamıdır. Radyo yayını bittikten sonra bulunulan alanda sohbet bu şekilde devam etmiştir.

…Kibirle, benlikle varlıkla varılamaz. Varını yoğunu yak da gel derviş.
Tabi varlıktan geçecek ya, varlıktan terk-i dünya edecek ki o işte. Ene'l-hak uğrunda çekilir dara. Tabi varlıktan geçecek ya, varlıktan terk-i dünya edecek ki o işte.

Ene'l-hak uğrunda çekilir dara.

Mansur'un camını çak da gel derviş. Mansur'un camını çak da gel derviş.

"Ene'l-hak dedi." diye Hallâc-ı Mansur'u, "Sen ne dedin, böyle laf mı olur?" diye darağacına çektiler. "Ene'l-hak dedi." diye Hallâc-ı Mansur'u, "Sen ne dedin, böyle laf mı olur?" diye darağacına çektiler.

Ama onu rumuzlu söylemiş. "Ene'l-hak demek, "ben hakkım" demek.Ama onu rumuzlu söylemiş. "Ene'l-hak demek, "ben hakkım" demek. "Vay, sen böyle küfür sözü söylüyorsun!" diye asmışlar ama onun maksadı küfür sözü değil. "Vay, sen böyle küfür sözü söylüyorsun!" diye asmışlar ama onun maksadı küfür sözü değil.

Doktorun sözünü dinlemiyor. "Şunu yeme" diyor, yiyor, "Bunu yapma" diyor, yapıyor. İyi olur mu? Doktorun sözünü dinlemiyor. "Şunu yeme" diyor, yiyor, "Bunu yapma" diyor, yapıyor.

İyi olur mu?

Teslim olacak. Hem de nasıl teslim olacak. Hiç itiraz etmediğini anlatmak için derler ki; Teslim olacak. Hem de nasıl teslim olacak. Hiç itiraz etmediğini anlatmak için derler ki;

Ke'l-meyyiti beyne yedeyi'l-ğassâl. "Ölüm acısının önünde meyyit nasıl durur.Ke'l-meyyiti beyne yedeyi'l-ğassâl. "Ölüm acısının önünde meyyit nasıl durur. Hiç itiraz eder mi? Elini çek, oramı yıkama, tutma, etme diyebilir mi?" Ne mümkün! Demiyor. Hiç itiraz eder mi? Elini çek, oramı yıkama, tutma, etme diyebilir mi?"

Ne mümkün! Demiyor.
Onun gibi tam teslim olacak. Ke'l-meyyiti, "ölü gibi" beyne yedeyi'l-ğassâl,Onun gibi tam teslim olacak. Ke'l-meyyiti, "ölü gibi" beyne yedeyi'l-ğassâl, "ölü yıkayıcının önündeki meyyit gibi" mürşide teslim ol. Mevtalar gibi tam teslim ol. "ölü yıkayıcının önündeki meyyit gibi" mürşide teslim ol. Mevtalar gibi tam teslim ol.

Sükût eyle. Görme, âmâlar gibi... Neme lazım, sus, söyleme, görme!Sükût eyle. Görme, âmâlar gibi... Neme lazım, sus, söyleme, görme! Dır dır, vır vır konuşursa dervişlik gider. Ona buna bakar, onun bunun kusurunu görür; Dır dır, vır vır konuşursa dervişlik gider. Ona buna bakar, onun bunun kusurunu görür; "Sen şöylesin hacım, sen böylesin hacım, niye öyle yaptın be kardeşim!" bilmem ne; "Sen şöylesin hacım, sen böylesin hacım, niye öyle yaptın be kardeşim!" bilmem ne;

Allahu Ekber! Herkesin kusurunu görüyor, bu derviş olamaz. Sükût eyle, görme âmâlar gibi...Allahu Ekber! Herkesin kusurunu görüyor, bu derviş olamaz.

Sükût eyle, görme âmâlar gibi...
Lakin zamanında deryalar gibi coşup çağlayarak atla gel derviş!Lakin zamanında deryalar gibi coşup çağlayarak atla gel derviş! Dervişliğin adabına uy! Uyacaksın işte yâ hacım! Bunu beğendim.Dervişliğin adabına uy! Uyacaksın işte yâ hacım!

Bunu beğendim.
Bunun namelerini duydun mu? Namesini duymadık ama sözleri güzel. Bunun namelerini duydun mu? Namesini duymadık ama sözleri güzel.

Çıkmasın sekâhüm remzi dilinden. Çıkmasın sekâhüm remzi dilinden.

Dehr sûresinde bir âyet-i kerîmede, Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ buyuruyor ki; Dehr sûresinde bir âyet-i kerîmede, Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ buyuruyor ki;

Ve sekâhüm rabbühüm şerâben tahûrâ. Ve sekâhüm rabbühüm şerâben tahûrâ.

Cenâb-ı Hak, cennette, mü'min kullarına türlü nimetleri ikram edecek, edecek, edecek, edecek.Cenâb-ı Hak, cennette, mü'min kullarına türlü nimetleri ikram edecek, edecek, edecek, edecek. Bir de onlara cennetin tertemiz meşrubatlarındanBir de onlara cennetin tertemiz meşrubatlarından ikram edecek. Baldan ırmaklar akıyor, sütten ırmaklar akıyor, cennetin ırmakları şırıl şırıl akıyor. ikram edecek. Baldan ırmaklar akıyor, sütten ırmaklar akıyor, cennetin ırmakları şırıl şırıl akıyor.

Ve sekâhüm rabbühüm şerâben tahûrâ. "Ayrıca Cenâb-ı Hak onlara cennet meşrubatlarından sunacak." Ve sekâhüm rabbühüm şerâben tahûrâ. "Ayrıca Cenâb-ı Hak onlara cennet meşrubatlarından sunacak."

Cennet şarapları ama cennetin şarabı, haram şarap değil; cennetin şarabı "meşrubat" demek.Cennet şarapları ama cennetin şarabı, haram şarap değil; cennetin şarabı "meşrubat" demek. Cennetin o feyizli, sonsuz derecede lezzetli, tatlı, güzel nimetlerinden Cenâb-ı Hakk cennette sunacak.Cennetin o feyizli, sonsuz derecede lezzetli, tatlı, güzel nimetlerinden Cenâb-ı Hakk cennette sunacak. Allah cümlemize nûş etmeyi nasip etsin. Allah cümlemize nûş etmeyi nasip etsin.

Nûş etmek nasip etsin. Çıkmasın sekâhüm remzi dilinden. Nûş etmek nasip etsin.

Çıkmasın sekâhüm remzi dilinden.

Dil burada yine gönül manasında. Dil burada yine gönül manasında.

"Gönlünden, kalbinden ve sekâhüm rabbühüm mânası hiç çıkmasın; bunu unutma." "Gönlünden, kalbinden ve sekâhüm rabbühüm mânası hiç çıkmasın; bunu unutma."

Rabbim mü'min kullarına, cennetlik kullarına cennet meşrubatlarının en güzellerini ikram edecek.Rabbim mü'min kullarına, cennetlik kullarına cennet meşrubatlarının en güzellerini ikram edecek. Onu unutma hiç. Ve sekâhüm rabbühüm şerâben tahûrâ âyeti hep hatırında olsun. Onu unutma hiç.

Ve sekâhüm rabbühüm şerâben tahûrâ âyeti hep hatırında olsun.

Çıkmasın sekâhüm remzi dilinden. Çıkmasın sekâhüm remzi dilinden.

Mürşidini hak bil, çıkma yolundan. Koku alacaksan mâna gülünden. Mürşidini hak bil, çıkma yolundan.

Koku alacaksan mâna gülünden.

Rûhî'nin kalbine, bak da gel derviş. Rûhî de şiiri yazan. Rûhî'nin kalbine, bak da gel derviş.

Rûhî de şiiri yazan.

"Mânadan haber almak istiyorsun Rûhî'nin kalbine bak da gel." demiş."Mânadan haber almak istiyorsun Rûhî'nin kalbine bak da gel." demiş. Kendisi de demek ki bu işlerden anlayan bir zât. Kendisi de demek ki bu işlerden anlayan bir zât.

Rûhî'nin kalbine bak da gel derviş. Rûhî'nin kalbine bak da gel derviş.

Onun kalbine bakacaksın, o zaman mâna gülünden koku alacaksın.Onun kalbine bakacaksın, o zaman mâna gülünden koku alacaksın. Demek ki Rûhî'nin kalbi gülistan gibi, mâna gülleri dolu, hoş kokan şey çok. Demek ki Rûhî'nin kalbi gülistan gibi, mâna gülleri dolu, hoş kokan şey çok. İç âlemi olgun, zengin, renkli bir kimse. İç âlemi olgun, zengin, renkli bir kimse.

"Eğer o kokuları duymak istiyorsan gel de şu bizim bahçeye bir uğra." diyor. "Eğer o kokuları duymak istiyorsan gel de şu bizim bahçeye bir uğra." diyor.

İddialı bir söz tabi. Ne yapalım, şair öyle demiş. Kimisi gerçeği söyler...İddialı bir söz tabi. Ne yapalım, şair öyle demiş. Kimisi gerçeği söyler... Cenâb-ı Hakk vermişse söyle demişse söyler. Aslolan tevazudur. Çün sana gönlüm müptela düştü. Cenâb-ı Hakk vermişse söyle demişse söyler. Aslolan tevazudur.

Çün sana gönlüm müptela düştü.

Bu iki şiirden ikincisi.Bu iki şiirden ikincisi. Ne nasihat çıktı buradan. Ne anladık? Ne nasihat çıktı buradan. Ne anladık?

Kimisi çok yükseklerden söyler. Varını yoğunu yak da gel derviş. Kimisi çok yükseklerden söyler.

Varını yoğunu yak da gel derviş.

Kimse yakamaz. Var mı bir tane varını yoğunu yakacak olan? Kimse yakamaz. Var mı bir tane varını yoğunu yakacak olan?

Olmuş. Yapanlar var. Geçen akşam anlattım. Feridüddin Attar'ın yanına gitmiş.Olmuş. Yapanlar var. Geçen akşam anlattım. Feridüddin Attar'ın yanına gitmiş. Evliyâullahtan bir zât; "Ölüme hazır ol, ölümden korkma,Evliyâullahtan bir zât;

"Ölüme hazır ol, ölümden korkma,
Allah'a kavuşmayı arzula." filan diye nasihate başlamış. "Palavrayı bırak! Allah'a kavuşmayı arzula." filan diye nasihate başlamış.

"Palavrayı bırak!
Bu söylediklerini sen yapabilir misin?" diyor Attar. Bu söylediklerini sen yapabilir misin?" diyor Attar.

O zaman attarlık yapıyor, koku satıyor. Daha henüz işin başında. "Allah'ın izni ile yaparım." diyor. O zaman attarlık yapıyor, koku satıyor. Daha henüz işin başında.

"Allah'ın izni ile yaparım." diyor.

Yatıyor gözünün önünde.Yatıyor gözünün önünde. Elini sağ yanağının altına koyuyor. Elini sağ yanağının altına koyuyor.

Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh diyor.Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh diyor. Kul ruhu teslim ediyor. "Yaparım inşaallah, Allah'ın izni ile yaparım." diyor. Sözünün eri. Kul ruhu teslim ediyor. "Yaparım inşaallah, Allah'ın izni ile yaparım." diyor. Sözünün eri.

Yok değil, olmuş; varını yoğunu her şeyini feda etmiş insanlar var.Yok değil, olmuş; varını yoğunu her şeyini feda etmiş insanlar var. Kefenini boynuna dolamış da Allah yolunda cihad etmiş. Kefenini boynuna dolamış da Allah yolunda cihad etmiş. Çoluk çocuğu, evi barkı, bağı bahçeyi terk etmiş. Yok mu dedelerimiz.Çoluk çocuğu, evi barkı, bağı bahçeyi terk etmiş. Yok mu dedelerimiz. Şimdi millet kılını kıpırdatmıyor, kaşını kaldırmıyor. Şimdi millet kılını kıpırdatmıyor, kaşını kaldırmıyor.

"Olmaz öyle şey!" diye kaşını kaldırsa yetecek; onu bile yapmıyor."Olmaz öyle şey!" diye kaşını kaldırsa yetecek; onu bile yapmıyor. Öhö öhö dese birisi, birisi laf söyleyince bütün salon öksürse, itiraz etse yine boğulacak sesi.Öhö öhö dese birisi, birisi laf söyleyince bütün salon öksürse, itiraz etse yine boğulacak sesi. Kimse ne öksürüyor ne tıksırıyor. Ne kaşını kaldırıyor ne kılını kıpırdatıyor.Kimse ne öksürüyor ne tıksırıyor. Ne kaşını kaldırıyor ne kılını kıpırdatıyor. Allah'ın dinine saldıran saldırana, hücum eden edene. Allah'ın dinine saldıran saldırana, hücum eden edene.

Allah'ın mü'min kulları, dinlerinin savunmasında hiç gayrete gelmiyor.Allah'ın mü'min kulları, dinlerinin savunmasında hiç gayrete gelmiyor. Ama komşusunun ineği bunun bağına girse tüfeği alır, çıkar.Ama komşusunun ineği bunun bağına girse tüfeği alır, çıkar. Öteki köyün inekleri, bu köyün merasına gelse bütün köy silahlanır, iki köy birbiri ile harp eder. Öteki köyün inekleri, bu köyün merasına gelse bütün köy silahlanır, iki köy birbiri ile harp eder. Birisi birisine yan baksa, bir laf söylese... Birisi birisine yan baksa, bir laf söylese...

Bunu yapamaz. "Varını yoğunu yak da gel!" de, yapamaz. Bunu yapamaz. "Varını yoğunu yak da gel!" de, yapamaz.

Mansur'un camını çak da gel derviş. Mansur'un camını çak da gel derviş.

Cam, "kadeh" demek, "Mansur'un kadehinde çak da gel." "Çek"tir o.Cam, "kadeh" demek, "Mansur'un kadehinde çak da gel." "Çek"tir o. "O kadehten sen de çek Mansur gibi, sen de canını feda et!"O kadehten sen de çek Mansur gibi, sen de canını feda et! Bunu da yapamazsın." diyor. Bunu da yapamazsın." diyor.

Erenler bâbından koku al koku. Ârif ol Kitab-ı elest'i oku. Erenler bâbından koku al koku.

Ârif ol Kitab-ı elest'i oku.

Mâna tezgâhında divanlar doku. Hülleyi sırtına tak da gel derviş. Eh, inşaallah…Mâna tezgâhında divanlar doku.

Hülleyi sırtına tak da gel derviş.

Eh, inşaallah…
Burnu kuvvetliyse güzel kokuları alır, merakı varsa ârif olmak için kitapları okur,Burnu kuvvetliyse güzel kokuları alır, merakı varsa ârif olmak için kitapları okur, mânaları kafasında, gönlünde düşünür. mânaları kafasında, gönlünde düşünür. O zaman mâna tezgâhlarında dokunmuş ipeklileri, cennet hüllelerini takarsın. O zaman mâna tezgâhlarında dokunmuş ipeklileri, cennet hüllelerini takarsın. Mevtalar gibi mürşide teslim ol; çok zor… Mevtalar gibi mürşide teslim ol; çok zor…

Birisi halvete girmiş, halvetten çıktıktan sonra;"Tamam" demiş, "Ben de artık mürşidim."Birisi halvete girmiş, halvetten çıktıktan sonra;"Tamam" demiş, "Ben de artık mürşidim." Hocamız (Mehmed Zahid Kotku) haber gönderiyor. "Ne var?Hocamız (Mehmed Zahid Kotku) haber gönderiyor.

"Ne var?
O mürşitse ben de mürşidim, ben de halvete girdim!" diyor. Şaka değil gerçek. O mürşitse ben de mürşidim, ben de halvete girdim!" diyor.

Şaka değil gerçek.
Hocamız; "Yapmasın, etmesin." diye haber gönderiyor. Fırsatı ele geçirdi. Hocamız; "Yapmasın, etmesin." diye haber gönderiyor. Fırsatı ele geçirdi. Sanıyor ki halvete girince iş bitiyor. Sanıyor ki halvete girince iş bitiyor.

Televizyon almış; "Hocam, düğmesi elimizin altında değil mi, kapatıveririz!" diyor. Televizyon almış; "Hocam, düğmesi elimizin altında değil mi, kapatıveririz!" diyor.

Kapatamazsın! Onları şeytan böyle hazırlar. Kapatamazsın! Onları şeytan böyle hazırlar.

…pahasına ey dost can bahâ düştü.…pahasına ey dost can bahâ düştü. "Seni kim buldu ise kendi yok oldu." "Seni kim buldu ise kendi yok oldu."

Demek ki ücret can, can gidiyor. "Kim seni buldu ise can elden gidiyor." Demek ki ücret can, can gidiyor.

"Kim seni buldu ise can elden gidiyor."

"Demek ki kavuşmanın ücreti can vermekmiş." diyor. "Demek ki kavuşmanın ücreti can vermekmiş." diyor.

Aşka uşşâkın davet etmişsin. Can kulağına ol sada düştü. Aşka uşşâkın davet etmişsin.

Can kulağına ol sada düştü.

"Âşıklarını aşka sen davet etmişsin; canının kulağına o seda düştü. Ben de onu duydum." "Âşıklarını aşka sen davet etmişsin; canının kulağına o seda düştü. Ben de onu duydum."

Bu Niyazi'nin vücudunda zerre komadı hep beka düştü. Bu Niyazi'nin vücudunda zerre komadı hep beka düştü.

"Vücudunda zerre bırakmadı, hep beka düştü." diyor. "Vücudunda zerre bırakmadı, hep beka düştü." diyor.

Bu eski şiirleri bilmeyenler orada da herhalde bir yanlışlık yapmış olabilir.Bu eski şiirleri bilmeyenler orada da herhalde bir yanlışlık yapmış olabilir. Bunlardan bildiğimiz ilahi yok değil mi? Senin açtığın sayfayı okuduk, hacı efendi. Bunlardan bildiğimiz ilahi yok değil mi?

Senin açtığın sayfayı okuduk, hacı efendi.
Velakin bunların yarısı ilahi değil, yarısının bestesini bilmiyoruz.Velakin bunların yarısı ilahi değil, yarısının bestesini bilmiyoruz. Şimdi bir tanesine elini koy bakalım, gözünü kapat. Şimdi bir tanesine elini koy bakalım, gözünü kapat.

Durmaz yanar vücudum Allah. Bu ilahiyi gösterdi... Durmaz yanar vücudum Allah.

Bu ilahiyi gösterdi...

Kur'ân-ı Kerîm'i getir, aç bir sayfa, koy bakalım, ne nasihat çıkacak? Kur'ân-ı Kerîm'i getir, aç bir sayfa, koy bakalım, ne nasihat çıkacak?

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2