Namaz Vakitleri

23 Cemâziye'l-Evvel 1446
25 Kasım 2024
İmsak
06:25
Güneş
07:55
Öğle
12:56
İkindi
15:24
Akşam
17:46
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Hasta Ziyareti ve Samimiyetin Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Rebîü'l-Âhir 1410 / 18.11.1989

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah Samimi Olmayı İstiyor, Dinimizin Aslına Dönmemiz Gerekiyor, Her Birimiz Birer Alim Olmalıyız, İmansız İnsanın İyi Amelleri Yok | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Hasta Ziyareti ve Samimiyetin Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Rebîü'l-Âhir 1410 / 18.11.1989

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah Samimi Olmayı İstiyor, Dinimizin Aslına Dönmemiz Gerekiyor, Her Birimiz Birer Alim Olmalıyız, İmansız İnsanın İyi Amelleri Yok | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîne âlâ külli hâlin ve fi-külli hîn.Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîne âlâ külli hâlin ve fi-külli hîn. Hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. Hamden kesiran tayyiben mubareken fihi.

Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l âhirîn ve şefîi'l-müznibîn,Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l âhirîn ve şefîi'l-müznibîn, Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ.

Emmâ ba'd: Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâFa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesin bid'atünMuhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fî'n-nâr.ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fî'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem: Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem:

Ennehû kâne lâ yusîbuhu kurhatün ve lâ şevketün illa vada'a aleyhe'l hinna. Ennehû kâne lâ yusîbuhu kurhatün ve lâ şevketün illa vada'a aleyhe'l hinna.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Allahu Teâlâ hazretleri dünyanın ve ahiretin bildiğimiz, bilmediğimiz her türlü hayırlarınaAllahu Teâlâ hazretleri dünyanın ve ahiretin bildiğimiz, bilmediğimiz her türlü hayırlarına cümlenizi nâil eylesin. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini okuyarakcümlenizi nâil eylesin. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini okuyarak dinimiz taallüm etmek ve manevi bakımdan tefeyyüz etmek için oturmuş, toplanmış bulunuyoruz.dinimiz taallüm etmek ve manevi bakımdan tefeyyüz etmek için oturmuş, toplanmış bulunuyoruz. Bu hadîs-i şerîflerin okunmasında sayısız hayırlar, bereketler var. Bu hadîs-i şerîflerin okunmasında sayısız hayırlar, bereketler var.

Hadîs-i şerîflerin okunmasına ve izâhına başlamadan önce de vazifemiz var.Hadîs-i şerîflerin okunmasına ve izâhına başlamadan önce de vazifemiz var. O vazifemiz; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e sevgimizi, saygımızı, bağlılığımızı,O vazifemiz; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e sevgimizi, saygımızı, bağlılığımızı, ümmetliğimizi arz etmek ve onun ruh-u pâkine hediye olmak üzere, onun mübarek âlinin,ümmetliğimizi arz etmek ve onun ruh-u pâkine hediye olmak üzere, onun mübarek âlinin, ashabının, etbâının, ahbâbının sair enbiyâ ve mürselînin cümle evliyâullâhın ashabının, etbâının, ahbâbının sair enbiyâ ve mürselînin cümle evliyâullâhın ve hâssaten sâdât ve meşâyih-i turuk-ı aliyyemizin ve bu beldeleri canlarını mallarını ortaya koyarakve hâssaten sâdât ve meşâyih-i turuk-ı aliyyemizin ve bu beldeleri canlarını mallarını ortaya koyarak fethedip bize emanet ve armğan bırakmış olan ecdâdımızın, cümle hayır hasenat sahiplerinin,fethedip bize emanet ve armğan bırakmış olan ecdâdımızın, cümle hayır hasenat sahiplerinin, şu caminin yapılmasına, yaşamasına, hizmette devamına vesile olanların, içinde ibadet edenlerinşu caminin yapılmasına, yaşamasına, hizmette devamına vesile olanların, içinde ibadet edenlerin ve uzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere siz kardeşlerimiznve uzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere siz kardeşlerimizn ahirete göçmüş bütün yakınlarının ve sevdiklerinin rularına hediye olsun,ahirete göçmüş bütün yakınlarının ve sevdiklerinin rularına hediye olsun, biz yaşayan mü'minler de Rabbimizin rızasına uygun yaşayalım, Peygamber Efendimiz'in sünnetine uyalım, biz yaşayan mü'minler de Rabbimizin rızasına uygun yaşayalım, Peygamber Efendimiz'in sünnetine uyalım, şehit sevaplarına nâil olalım, dünya ve ahiret saadetine erelim diyeşehit sevaplarına nâil olalım, dünya ve ahiret saadetine erelim diye bir Fâtiha üç İhlâs-ı şerîf okuyalım öyle başlayalım. bir Fâtiha üç İhlâs-ı şerîf okuyalım öyle başlayalım.

İlk hadîs-i şerîf hastalarla, hasta ziyaretiyle ilgili.İlk hadîs-i şerîf hastalarla, hasta ziyaretiyle ilgili. Peygamber Efendimiz'in ifadesi Ebû Umâme el-Bâhilî radıyallahu anh hazretlerinden rivayet olunmuş.Peygamber Efendimiz'in ifadesi Ebû Umâme el-Bâhilî radıyallahu anh hazretlerinden rivayet olunmuş. Hadisi, mezheb imamı Ahmed b. Hanbel rivayet etmiş. Hadisi, mezheb imamı Ahmed b. Hanbel rivayet etmiş.

Efendimiz'in ifadesi şöyle; Efendimiz'in ifadesi şöyle;

Âidu'l-merîdi. "Hastayı ziyaret eden kimse." Yehûdu fi'rrahmeti. "Allah'ın rahmetine dalar.Âidu'l-merîdi. "Hastayı ziyaret eden kimse." Yehûdu fi'rrahmeti. "Allah'ın rahmetine dalar. " Fe-izâ celese indehû. "Varıp hastanın yanına oturduğu zaman."" Fe-izâ celese indehû. "Varıp hastanın yanına oturduğu zaman." Ğamarethu'r-rahmetü. "Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti onu kaplar, kişi rahmetine gark olur." Ğamarethu'r-rahmetü. "Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti onu kaplar, kişi rahmetine gark olur."

Muhterem kardeşlerim! Muhterem kardeşlerim!

Hasta ziyareti, müslümanın müslüman üzerindeki haklarından bir tanesidir.Hasta ziyareti, müslümanın müslüman üzerindeki haklarından bir tanesidir. Hastanın sizden ziyaret istemek hakkıdır.Hastanın sizden ziyaret istemek hakkıdır. Senin hasta olan tanıdığın kimseyi ziyaret etmen bir vazifedir, bir borçtur. Senin hasta olan tanıdığın kimseyi ziyaret etmen bir vazifedir, bir borçtur.

Müslümanın bir takım ibadetlerin dışında sosyal görevleri vardır. Nezaket icabıdır.Müslümanın bir takım ibadetlerin dışında sosyal görevleri vardır. Nezaket icabıdır. Kardeşlik icabıdır. Müslümanlık icabıdır. İman icabıdır.Kardeşlik icabıdır. Müslümanlık icabıdır. İman icabıdır. Allah'ın rızasını kazanmak, Peygamber Efendimiz'in şefaatini kazanmak içinAllah'ın rızasını kazanmak, Peygamber Efendimiz'in şefaatini kazanmak için yapılması gereken şeylerdir. yapılması gereken şeylerdir.

Onlardan bir tanesi hastayken kardeşini ziyaret etmesidir.Onlardan bir tanesi hastayken kardeşini ziyaret etmesidir. Tabi müslüman müslümana sıhhatliyken,Tabi müslüman müslümana sıhhatliyken, sağlığında, şenliğinde, esenliğinde de alakasını devam ettirecek.sağlığında, şenliğinde, esenliğinde de alakasını devam ettirecek. Müslümanların bilmediği işlerden birisi bu...Müslümanların bilmediği işlerden birisi bu... Bu zamanın müslümanlarının İslâm'dan uzak olmasının,Bu zamanın müslümanlarının İslâm'dan uzak olmasının, fersah fersah uzaklarda olmasının, İslâm'ı iyi bilmemelerinin çok zararları oluyor.fersah fersah uzaklarda olmasının, İslâm'ı iyi bilmemelerinin çok zararları oluyor. Bilmediği şeylerden birisi de Allah'ın müslümanları kardeş etmiş olmasıdır.Bilmediği şeylerden birisi de Allah'ın müslümanları kardeş etmiş olmasıdır. Biliyorlar da anlamıyorlar. Biliyorlar da anlamıyorlar.

"Allah müslümanı müslümanla kardeş etmiş." "Allah müslümanı müslümanla kardeş etmiş."

"İyi ne yapalım etmiş?" gibilerden. Omuz silkerler gibilerden."İyi ne yapalım etmiş?" gibilerden. Omuz silkerler gibilerden. "Canım etmişse etmiş ne olacak?" gibilerden düşünüyorlar. "Canım etmişse etmiş ne olacak?" gibilerden düşünüyorlar.

"Kardeş etmiş" demek;"Kardeş etmiş" demek; "can kardeşi gibi kan kardeşi gibi ana baba bir kardeş gibi samimi etmiş" demek. "can kardeşi gibi kan kardeşi gibi ana baba bir kardeş gibi samimi etmiş" demek. Bu kardeşliği Allah etmiş, Allah celle celâlüh kurmuş oyuncak değil! Bu kardeşliği Allah etmiş, Allah celle celâlüh kurmuş oyuncak değil!

Göstermelik yapamazsın, Allah kalbini biliyor. Göstermelik yapamazsın, Allah kalbini biliyor.

"Ben bunu sever gibi görüneyim de dış taraftan vaziyeti idare edeyim." "Ben bunu sever gibi görüneyim de dış taraftan vaziyeti idare edeyim."

"Zahirde, yüzüne güleyim, 'merhaba, nasılsın, iyi misin? Allah ömürler versin' diyeyim." "Zahirde, yüzüne güleyim, 'merhaba, nasılsın, iyi misin? Allah ömürler versin' diyeyim."

Olmaz! Allah sahte amelleri kabul etmiyor. Olmaz! Allah sahte amelleri kabul etmiyor.

Allah samimi olmayı istiyor. Müslümanın genel vasfı, en önemli vasıflarından birisi samimiyetidir.Allah samimi olmayı istiyor. Müslümanın genel vasfı, en önemli vasıflarından birisi samimiyetidir. Muhterem kardeşlerim! Muhterem kardeşlerim!

Açık kalpliliği, temiz kalpliliğidir. Samimi niyetli oluşudur.Açık kalpliliği, temiz kalpliliğidir. Samimi niyetli oluşudur. Allahu Teâlâ hazretleri bunu kendisine, peygamberine, Kur'an'ına, Allahu Teâlâ hazretleri bunu kendisine, peygamberine, Kur'an'ına, Ümmet-i Muhammed'e karşı insanların boynuna bir vazife, bir şart olarak yüklemiş, yazmış. Ümmet-i Muhammed'e karşı insanların boynuna bir vazife, bir şart olarak yüklemiş, yazmış.

Müslüman müslümana karşı samimi, açık kalpli olacak. İçi başka dışı başka olamaz. Müslüman müslümana karşı samimi, açık kalpli olacak. İçi başka dışı başka olamaz.

"Hocam bazı şeylerini beğenmiyorum, kardeşimin tenkit ettiğim tarafları da var." "Hocam bazı şeylerini beğenmiyorum, kardeşimin tenkit ettiğim tarafları da var."

Tenkit ettiğin tarafları da açık kalplilikle, yumuşak yumuşak söylersin.Tenkit ettiğin tarafları da açık kalplilikle, yumuşak yumuşak söylersin. Severek söylersin. Omzunu tutarsın elini tutarsın boynuna sarılırsın. Severek söylersin. Omzunu tutarsın elini tutarsın boynuna sarılırsın.

"Ben seni çok seviyorum ama sende böyle bir kusur görüyorum, acaba yanlış mı görüyorum?"Ben seni çok seviyorum ama sende böyle bir kusur görüyorum, acaba yanlış mı görüyorum? Hatalı mıyım?" Hatalı mıyım?"

"Şöyle yapıyorsun da bana yanlış gibi geliyor. Hani şöyle bir hadis var ya."Şöyle yapıyorsun da bana yanlış gibi geliyor. Hani şöyle bir hadis var ya. Şöyle bir âyet var ya. Ona aykırı olmuyor mu bu yaptığın?" Şöyle bir âyet var ya. Ona aykırı olmuyor mu bu yaptığın?"

"Benim bilmediğim bir başka sebep var mı? Yoksa yanlış mı görüyorum?"Benim bilmediğim bir başka sebep var mı? Yoksa yanlış mı görüyorum? Yanlış mı değerlendiriyorum?" diye onu da açıkça söylemek lazım. İçinde kalırsa olmaz. Yanlış mı değerlendiriyorum?" diye onu da açıkça söylemek lazım. İçinde kalırsa olmaz.

İçinde kalıyor. Sen onu tenkit ediyorsun beğenmiyorsun.İçinde kalıyor. Sen onu tenkit ediyorsun beğenmiyorsun. Yüz yüze geliyorsun gülüyorsun ayrılıyorsun. Bu içi dışı başkalık, münafıklık sıfatıdır.Yüz yüze geliyorsun gülüyorsun ayrılıyorsun. Bu içi dışı başkalık, münafıklık sıfatıdır. Olmaz! Samimi olacaksın. Seviyorsan da samimi söyle. Söyleyeceksin! Olmaz! Samimi olacaksın. Seviyorsan da samimi söyle. Söyleyeceksin!

Peygamber Efendimiz diyor ki; "Kişiye sevdiğinizi söyleyin." Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Kişiye sevdiğinizi söyleyin."

Git elini tut, elini sık. "Kardeşim" de, musafaha et. Git elini tut, elini sık. "Kardeşim" de, musafaha et.

İslâm'da el sıkmak böyle değil; böyle… İslâm'da el sıkmak böyle değil; böyle…

"Efendim şöyle el yukarıya doğru." "Efendim şöyle el yukarıya doğru."

Bizim her şeyimiz farklıdır. Biz taklitçi değiliz. Biz Batı'yı taklit etmeyiz.Bizim her şeyimiz farklıdır. Biz taklitçi değiliz. Biz Batı'yı taklit etmeyiz. Kılık kıyafet, örf âdet, tavır davranış... Bizde hepsinde made in İslâm damgası vardır.Kılık kıyafet, örf âdet, tavır davranış... Bizde hepsinde made in İslâm damgası vardır. Öyle made in USA veyahut made in Europe, made in England… Öyle şey yok.Öyle made in USA veyahut made in Europe, made in England… Öyle şey yok. Bizim her şeyimizde İslâm damgası vardır. Bizim her şeyimizde İslâm damgası vardır.

O bakımdan selamlaşmamız, konuşmamız, davranışımız başka türlüdür.O bakımdan selamlaşmamız, konuşmamız, davranışımız başka türlüdür. Kimse bizim hareketimizi anlayamaz. Müslüman olmayan anlayamaz.Kimse bizim hareketimizi anlayamaz. Müslüman olmayan anlayamaz. Biz kardeşimiz için fedakârlık yaparız. Canımızı veririz.Biz kardeşimiz için fedakârlık yaparız. Canımızı veririz. Ama biz iyi müslüman değiliz. İşte işin en büyük sıkıntısı burada. Ama biz iyi müslüman değiliz. İşte işin en büyük sıkıntısı burada.

Şimdi ben şahsen bir ağabeyiniz, bir hocanız, bir tanıdığınız kimse olarak bir mücadele veriyoruz.Şimdi ben şahsen bir ağabeyiniz, bir hocanız, bir tanıdığınız kimse olarak bir mücadele veriyoruz. Bir şeyler yapmayı istiyoruz. Çalışıyoruz, çabalıyoruz.Bir şeyler yapmayı istiyoruz. Çalışıyoruz, çabalıyoruz. Çektiğimiz sıkıntıların bir kısmı da müslümanlarda; Çektiğimiz sıkıntıların bir kısmı da müslümanlarda;

Ya iftira, ya dedikodu, ya yalan, ya uydurma, ya hased, ya kızgınlık, ya buğz… İllallah! Ya iftira, ya dedikodu, ya yalan, ya uydurma, ya hased, ya kızgınlık, ya buğz…

İllallah!

İnsan müslümanların bu kadar cahil olabilmesine hayret ediyor.İnsan müslümanların bu kadar cahil olabilmesine hayret ediyor. Öbür tarafta o kadar kâfir var, onlarla uğraşmıyor.Öbür tarafta o kadar kâfir var, onlarla uğraşmıyor. Müslümanlar geliyorlar, birbirleriyle uğraşıyorlar.Müslümanlar geliyorlar, birbirleriyle uğraşıyorlar. Birbirlerinin aleyhindeler, birbirlerini sevemiyorlar.Birbirlerinin aleyhindeler, birbirlerini sevemiyorlar. Sevmeyince cennete girmeyecekler farkında değiller. Sevmeyince cennete girmeyecekler farkında değiller.

Bir insan müslüman, mü'min olmadıkça cennete giremez. Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor; Bir insan müslüman, mü'min olmadıkça cennete giremez. Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor;

"Bir insan müslüman olmayınca mü'min olmayınca cennete giremeyecek."Bir insan müslüman olmayınca mü'min olmayınca cennete giremeyecek. Birbirini sevmedikçe de hakiki mü'min olamaz." Birbirini sevmedikçe de hakiki mü'min olamaz."

Ekmeğini bölüşeceksiniz, yemeğini bölüşeceksiniz, ziyaret edeceksiniz…Ekmeğini bölüşeceksiniz, yemeğini bölüşeceksiniz, ziyaret edeceksiniz… Seveceksin, sayacaksın, yardımına koşacaksın. Onun için fedakârlık yapacaksın.Seveceksin, sayacaksın, yardımına koşacaksın. Onun için fedakârlık yapacaksın. Yemeyeceksin, yedireceksin. Giymeyeceksin, giydireceksin. Seveceksin… Yemeyeceksin, yedireceksin. Giymeyeceksin, giydireceksin. Seveceksin…

Seven insanın hâli başka türlü olur.Seven insanın hâli başka türlü olur. Onu yapmıyoruz, bilmiyoruz.Onu yapmıyoruz, bilmiyoruz. Sevmenin bir ibadet olduğunu, müslümanın müslümanla kardeşlik etmesininSevmenin bir ibadet olduğunu, müslümanın müslümanla kardeşlik etmesinin çok büyük bir sevap kaynağı olduğunu bilmiyor bu zamane müslümanları.çok büyük bir sevap kaynağı olduğunu bilmiyor bu zamane müslümanları. Böyle gelmiş böyle gidiyor. Böyle gelmiş böyle gidiyor.

"Türkiye'nin % 99'u müslümanmış." Yalan! Veyahut o seviyede müslüman değil. "Türkiye'nin % 99'u müslümanmış."

Yalan! Veyahut o seviyede müslüman değil.

"Dünyanın beşte biri müslümanmış." Yalan! Veyahut müslüman ama nüfus kağıdı müslümanı… "Dünyanın beşte biri müslümanmış."

Yalan! Veyahut müslüman ama nüfus kağıdı müslümanı…

Nerde? Beşte biri değil, dünyanın 50'de biri müslüman olsa,Nerde?

Beşte biri değil, dünyanın 50'de biri müslüman olsa,
biz gerçek müslüman olsak dünyanın çehresi değişir. biz gerçek müslüman olsak dünyanın çehresi değişir.

Gerçek müslüman değiliz ki… Zamana, zemine, araziye uymuş müslümanlarız.Gerçek müslüman değiliz ki… Zamana, zemine, araziye uymuş müslümanlarız. Bukalemun gibiyiz. Rengimiz yok…Bukalemun gibiyiz. Rengimiz yok… Bukalemun denilen hayvan hangi ortama girerse onun rengini,Bukalemun denilen hayvan hangi ortama girerse onun rengini, şeklini alıp da kendisini gizlediği gibi biz de ortama uymuşuz.şeklini alıp da kendisini gizlediği gibi biz de ortama uymuşuz. Kendimize göre, zamanımıza göre acayip müslümanlık… Kendimize göre, zamanımıza göre acayip müslümanlık…

Allah bizi kahrına gazabına uğratmasın.Allah bizi kahrına gazabına uğratmasın. Cümlemize lütfuyla gerçekleri gösterip terbiye eylesin de has müslüman olmayı nasip eylesin. Cümlemize lütfuyla gerçekleri gösterip terbiye eylesin de has müslüman olmayı nasip eylesin.

Müslümanın müslüman üzerine sağlıklıyken, sıhhatliyken görevleri var.Müslümanın müslüman üzerine sağlıklıyken, sıhhatliyken görevleri var. Sevecek, yardımına koşacak, yardımsız bırakmayacak.Sevecek, yardımına koşacak, yardımsız bırakmayacak. Sıkıntılı olduğu, düşmanın hücumuna mâruz kaldığı zaman destekleyecek. Sıkıntılı olduğu, düşmanın hücumuna mâruz kaldığı zaman destekleyecek.

Böyle kardeşlerimiz de var.Böyle kardeşlerimiz de var. Ruslar Afganistan'a hücum ettiği zaman Türkiye'den çok kimse orada çarpışmaya gitti. Ruslar Afganistan'a hücum ettiği zaman Türkiye'den çok kimse orada çarpışmaya gitti.

"Hocam, ben müsaade edersen Afganistan'a gideceğim." diye çoğu benden izin istedi."Hocam, ben müsaade edersen Afganistan'a gideceğim." diye çoğu benden izin istedi. Kimisi gitti şehit oldu. Oralarda şehit olanlar da var. Allah şefaatlerine erdirsin! Kimisi gitti şehit oldu. Oralarda şehit olanlar da var.

Allah şefaatlerine erdirsin!

Demek ki bu duygu tamamen ölmüş değil amaDemek ki bu duygu tamamen ölmüş değil ama toplumlara rengini verecek kadar da çok fazla miktarda değil.toplumlara rengini verecek kadar da çok fazla miktarda değil. Çorbada tuz miktarında birazcık var. Ama hâkim olacak seviyede değil.Çorbada tuz miktarında birazcık var. Ama hâkim olacak seviyede değil. Eğer biz gerçek, hakiki müslümanlar olsak o zaman bizim toplumumuzun hâkim rengi İslâm olur.Eğer biz gerçek, hakiki müslümanlar olsak o zaman bizim toplumumuzun hâkim rengi İslâm olur. Bu toplum sıbgatullah "Allah'ın boyasıyla" boyanmış olur. Bu toplum sıbgatullah "Allah'ın boyasıyla" boyanmış olur.

Şu haliyle kâfirin boyasıyla boyanmış durumda.Şu haliyle kâfirin boyasıyla boyanmış durumda. Şimdi biz de varız ama toplumun boyası Avrupa, Amerika boyası.Şimdi biz de varız ama toplumun boyası Avrupa, Amerika boyası. Giyim-kuşam, yaz'ı geçirme tarzımız, oturmamız-kalkmamız, konuşmamız, âdâb-ı muâşeretimiz öyle.Giyim-kuşam, yaz'ı geçirme tarzımız, oturmamız-kalkmamız, konuşmamız, âdâb-ı muâşeretimiz öyle. Her şeyimiz müslüman gibi değil. İngiliz, Fransız gibi alafranga. Her şeyimiz müslüman gibi değil. İngiliz, Fransız gibi alafranga.

Alafranga "Fransızlar gibi" demek. Türkiye'de alafranga makbul.Alafranga "Fransızlar gibi" demek. Türkiye'de alafranga makbul. 100 seneden beri, Tanzimat'tan beri alaturka merdud ve mekruh.100 seneden beri, Tanzimat'tan beri alaturka merdud ve mekruh. Alaturka, "Türk gibi, müslüman gibi" demek. Alaturka, "Türk gibi, müslüman gibi" demek.

Alafranga, "Fransız gibi" demek. Türkiye'de alafranga makbul, alaturka mekruh. Alafranga, "Fransız gibi" demek. Türkiye'de alafranga makbul, alaturka mekruh.

Acayip bir şey! Bunu başka yerde daha önceden kitaplar yazsaydı insan hayret ederdi.Acayip bir şey! Bunu başka yerde daha önceden kitaplar yazsaydı insan hayret ederdi. Başka bir ümmet hakkında bunu böyle yazılmış olarak bir kitapta okusaydık;Başka bir ümmet hakkında bunu böyle yazılmış olarak bir kitapta okusaydık; "Allah Allah! O ümmet, o millet, o tarihin içindeki o topluluk, ne kadar şaşkın toplulukmuş" derdik."Allah Allah! O ümmet, o millet, o tarihin içindeki o topluluk, ne kadar şaşkın toplulukmuş" derdik. İşte biz şu anda o şaşkınlığın içindeyiz. Her şeyimiz öyle. İşte biz şu anda o şaşkınlığın içindeyiz. Her şeyimiz öyle.

Bizim arkadaşlardan bir tanesi Fransa'ya gitmişti. Bizim arkadaşlardan bir tanesi Fransa'ya gitmişti.

Misafir kaldığı evin kızı; "Evli misiniz?" diye sormuş. Misafir kaldığı evin kızı;

"Evli misiniz?" diye sormuş.

"Evliyim." "Çoluk çocuğunuz var mı?" "Var." "Evliyim."

"Çoluk çocuğunuz var mı?"

"Var."

"Hanımızın resmi var mı, görebilir miyim?" demiş. "Hanımızın resmi var mı, görebilir miyim?" demiş.

O da cüzdanında gezdirdiği resmi çıkartmış göstermiş. O da cüzdanında gezdirdiği resmi çıkartmış göstermiş.

Hayret etmiş. Gelin-güvey resim çektirmişler. Koca bir kartpostal.Hayret etmiş. Gelin-güvey resim çektirmişler. Koca bir kartpostal. Cüzdanına koymuş adam. O gelin-güvey resminde gelinin resmini görünce hayret etmiş. Cüzdanına koymuş adam. O gelin-güvey resminde gelinin resmini görünce hayret etmiş.

"Ne oldu?" demiş. "Ne oldu?" demiş.

"Siz gelinleriniz böyle bu kıyafetle mi giyinirsiniz?" "Siz gelinleriniz böyle bu kıyafetle mi giyinirsiniz?"

"Evet bu kıyafetle giyiniriz. Ne var işte beyaz gelinlik." "Evet bu kıyafetle giyiniriz. Ne var işte beyaz gelinlik."

Beyaz gelinlik acayip mi değil mi? Normal geliyor değil mi hepinize? Normal geliyor. Beyaz gelinlik acayip mi değil mi? Normal geliyor değil mi hepinize?

Normal geliyor.

"Bu bizim kilise kıyafetimizdir. Papazın önüne nikaha gittiğimiz zaman biz bunu giyeriz." demiş. "Bu bizim kilise kıyafetimizdir. Papazın önüne nikaha gittiğimiz zaman biz bunu giyeriz." demiş.

Bunu duyuncaya kadar ben de sizin gibi bu işin böyle farkında değildim.Bunu duyuncaya kadar ben de sizin gibi bu işin böyle farkında değildim. Bunu Fransa'ya gitmiş mühendis arkadaşımdan duyduktan sonra şöyle bir düşünüverdim; Bunu Fransa'ya gitmiş mühendis arkadaşımdan duyduktan sonra şöyle bir düşünüverdim;

Bizim gelinler beyaz giymezdi. Ne giyerdi? Bizim gelinler beyaz giymezdi. Ne giyerdi?

Allı giyerdi, pullu giyerdi. Bizim gelinlerimiz allı pulluydu. Kızılırmak yağmurlar yağmış, taşmış.Allı giyerdi, pullu giyerdi. Bizim gelinlerimiz allı pulluydu. Kızılırmak yağmurlar yağmış, taşmış. Gelin alayı, bir yerden gelin almışlar güveyin evine götürecekler.Gelin alayı, bir yerden gelin almışlar güveyin evine götürecekler. Nehri geçerken bir kaza olmuş. Gelin Kızılırmak'ta boğulmuş. Birisi de ağıt yakmış. Nehri geçerken bir kaza olmuş. Gelin Kızılırmak'ta boğulmuş. Birisi de ağıt yakmış.

Ne diyor? Kızılırmak nettin allı bir gelini. Nasıl aldın allı pullu gelini. Ne diyor?

Kızılırmak nettin allı bir gelini.

Nasıl aldın allı pullu gelini.

İşte tariften sabit. Demek ki bizim gelinlerimizin kıyafeti, örfümüz, töremiz böyleymiş.İşte tariften sabit. Demek ki bizim gelinlerimizin kıyafeti, örfümüz, töremiz böyleymiş. Allı imiş, al renkliymiş. Üstüne de pullu bir başörtü duvak örtülürmüş.Allı imiş, al renkliymiş. Üstüne de pullu bir başörtü duvak örtülürmüş. Yüzü görülmezmiş. Biz şimdi allı pullu tarihsel gelinlik kıyafetimizi bırakmışız;Yüzü görülmezmiş. Biz şimdi allı pullu tarihsel gelinlik kıyafetimizi bırakmışız; Fransız'ın kilisede papazın önüne dinî nikâh yaptırmak için düğünde giydiği kıyafeti giymişiz.Fransız'ın kilisede papazın önüne dinî nikâh yaptırmak için düğünde giydiği kıyafeti giymişiz. Saçlar açık. Tülün altında yüz görünüyor. Gelinlik modasına göre değişiyor. Tamamen ona benzemişiz. Saçlar açık. Tülün altında yüz görünüyor. Gelinlik modasına göre değişiyor. Tamamen ona benzemişiz.

Cenaze marşımızın; resmî merasimlerde valiler, paşalar ölür;Cenaze marşımızın; resmî merasimlerde valiler, paşalar ölür; bando, mızıka gelir ağır bir cenaze marşı vardır.bando, mızıka gelir ağır bir cenaze marşı vardır. O cenaze marşının bir kilise ilâhisi olduğunu biliyor muydunuz? O cenaze marşının bir kilise ilâhisi olduğunu biliyor muydunuz?

Nereden bileceksiniz? Sadece melodisini duyuyorsunuz. O hıristiyanların bir kilise ilâhisidir.Nereden bileceksiniz?

Sadece melodisini duyuyorsunuz. O hıristiyanların bir kilise ilâhisidir.
Ölülerimizi hıristiyanların ilâhisinin melodisiyle gönderiyoruz. Ölülerimizi hıristiyanların ilâhisinin melodisiyle gönderiyoruz. Bazı şaşkınlar âhirete böyle gönderiyor. O bakımdan çok yazıklar olsun bize…Bazı şaşkınlar âhirete böyle gönderiyor. O bakımdan çok yazıklar olsun bize… Hakikaten çok yazık da olmuş. Yazık bize, vah bize… Hakikaten çok yazık da olmuş. Yazık bize, vah bize…

Bir de yazıklar olsun bize; çünkü hâlâ içinde bulunduğumuz vaziyetin farkında değiliz.Bir de yazıklar olsun bize; çünkü hâlâ içinde bulunduğumuz vaziyetin farkında değiliz. Türkiye'de bu kadar münevveriz… Bu kadar okul, üniversite var.Türkiye'de bu kadar münevveriz… Bu kadar okul, üniversite var. Şark'ı Garb'ı bilen insan var. Hiç yadırgamıyor, hiç garipsemiyor,Şark'ı Garb'ı bilen insan var. Hiç yadırgamıyor, hiç garipsemiyor, gavurla aynı olmaktan, kendimizden farklı olmaktan tedirginlik duymuyor.gavurla aynı olmaktan, kendimizden farklı olmaktan tedirginlik duymuyor. Hatta kendimiz düşmanımız; Hatta kendimiz düşmanımız;

Sarık, en büyük düşman... Sakal, en büyük düşman…Sarık, en büyük düşman... Sakal, en büyük düşman… Fatih Sultan Mehmed, Barbaros, Kanûnî sakallıymış.Fatih Sultan Mehmed, Barbaros, Kanûnî sakallıymış. Filanca gazi komutan, filanca alim sakallıymış…Filanca gazi komutan, filanca alim sakallıymış… Heykellerini dikiyoruz, Mimar Sinan sakallıymış, sarıklıymış, cübbeliymiş… Heykellerini dikiyoruz, Mimar Sinan sakallıymış, sarıklıymış, cübbeliymiş…

Şimdi sarık, sakal, cübbe düşman. Böyle şey olmaz! Şimdi sarık, sakal, cübbe düşman.

Böyle şey olmaz!

Üniversitelerde giydirilen kıyafetler, giydirilen cübbeler papaz cübbeleridir.Üniversitelerde giydirilen kıyafetler, giydirilen cübbeler papaz cübbeleridir. Kıyafet olarak papaz cübbesidir. Başlıklar papaz başlığıdır.Kıyafet olarak papaz cübbesidir. Başlıklar papaz başlığıdır. Çünkü Avrupa'da üniversitelere umumiyetle papazlar el koymuşlar.Çünkü Avrupa'da üniversitelere umumiyetle papazlar el koymuşlar. Onların töreleri hâkim olmuş. Üniversitedeki unvanlar, papazlık, kilise unvanlarıdır.Onların töreleri hâkim olmuş. Üniversitedeki unvanlar, papazlık, kilise unvanlarıdır. Rektör, dekan vs. onların unvanlarıdır. Rektör, dekan vs. onların unvanlarıdır.

Biz kendi töremizi kesmişiz, kapatmışız. Cenaze marşına kadar kendimize yabancılaşmışız.Biz kendi töremizi kesmişiz, kapatmışız. Cenaze marşına kadar kendimize yabancılaşmışız. Yabancılaşmanın ötesinde de utanmadan kendimize düşman olmuşuz.Yabancılaşmanın ötesinde de utanmadan kendimize düşman olmuşuz. Bu kadar saçma şey olmaz.Bu kadar saçma şey olmaz. Müslümanlardan gayrı bu kadar garip bir duruma düşürülmüş bir başka toplum dünya üzerinde var mıdır bilmiyorum… Müslümanlardan gayrı bu kadar garip bir duruma düşürülmüş bir başka toplum dünya üzerinde var mıdır bilmiyorum…

Onun için bizim, dinimizin aslına dönmemiz gerekiyor.Onun için bizim, dinimizin aslına dönmemiz gerekiyor. Kur'an'a, hadîs-i şerîfe sarılmamız gerekiyor.Kur'an'a, hadîs-i şerîfe sarılmamız gerekiyor. Çünkü birçok işlerimiz berbat olduğu gibi, ticaretimiz, sanayimiz tarımımız vs. hepsi berbat. Çünkü birçok işlerimiz berbat olduğu gibi, ticaretimiz, sanayimiz tarımımız vs. hepsi berbat.

Yavaş yavaş toparlanıyoruz. Geri kalmışlıktan, orta halli devlet haline gelmeye uğraşıyoruz.Yavaş yavaş toparlanıyoruz. Geri kalmışlıktan, orta halli devlet haline gelmeye uğraşıyoruz. Bizim Müslümanlığımız da berbat… Berbat bir Müslümanlık.Bizim Müslümanlığımız da berbat… Berbat bir Müslümanlık. Has bir Müslümanlık, halis bir Müslümanlık değil de bir acayip Müslümanlık kiHas bir Müslümanlık, halis bir Müslümanlık değil de bir acayip Müslümanlık ki pınar yukardan kaynamış kayanın altından şırıl şırıl akarken tertemiz.pınar yukardan kaynamış kayanın altından şırıl şırıl akarken tertemiz. Eğil, iç, yüzünü yıka, mis gibi gayet güzel dibindeki taşları sayacağın kadar berrak.Eğil, iç, yüzünü yıka, mis gibi gayet güzel dibindeki taşları sayacağın kadar berrak. Aşağıya geldiği zaman çeşitli kirli şeyler karışmış... Aşağıya geldiği zaman çeşitli kirli şeyler karışmış...

Rengi tanınmayacak, içilmeyecek hâle gelmiş. İçersen mikropludur, hasta olursun.Rengi tanınmayacak, içilmeyecek hâle gelmiş. İçersen mikropludur, hasta olursun. Rengi, tadı, evsafı bozulmuş. Bizim Müslümanlığımız böyle.Rengi, tadı, evsafı bozulmuş. Bizim Müslümanlığımız böyle. Has Müslümanlık öbür tarafta. Şimdi bizdeki MüslümanlıkHas Müslümanlık öbür tarafta. Şimdi bizdeki Müslümanlık hıristiyanlıkla, dinsizlikle, nefisle, şeytanla karışmış bir acayip hayat yöntemi haline gelmiştir. hıristiyanlıkla, dinsizlikle, nefisle, şeytanla karışmış bir acayip hayat yöntemi haline gelmiştir.

Allah bizleri nevm-i gafletten îkâz eylesin, uyandırsın.Allah bizleri nevm-i gafletten îkâz eylesin, uyandırsın. Gözümüzün perdesini kaldırsın. Hakikatleri görmeyi, has müslüman olmayı cümlemize nasip eylesin. Gözümüzün perdesini kaldırsın. Hakikatleri görmeyi, has müslüman olmayı cümlemize nasip eylesin.

Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde hastanın da ziyaretinin önemli olduğunu bildiriyor.Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde hastanın da ziyaretinin önemli olduğunu bildiriyor. Ve hastanın ziyaretçisinin Allah'ın rahmetine gark olacağını, batacağını bildiriyor.Ve hastanın ziyaretçisinin Allah'ın rahmetine gark olacağını, batacağını bildiriyor. Rahmetine böyle gömülüp gideceğini, rahmetin onun boyunu aşacağını, kaplayacağını bildiriyor. Rahmetine böyle gömülüp gideceğini, rahmetin onun boyunu aşacağını, kaplayacağını bildiriyor.

O halde görevlerimizden bir tanesi hasta olan tanıdıklarımızın dostlarımızın ziyaretidir.O halde görevlerimizden bir tanesi hasta olan tanıdıklarımızın dostlarımızın ziyaretidir. Zaman ayırmalıyız. Cumartesi, Pazar, Cuma oldu mu -özellikle Cuma günü hasta ziyareti,Zaman ayırmalıyız. Cumartesi, Pazar, Cuma oldu mu -özellikle Cuma günü hasta ziyareti, kabir ziyareti sadaka vermek, Cuma namazı kılmak, yıkanmak,kabir ziyareti sadaka vermek, Cuma namazı kılmak, yıkanmak, bunlar insanın çok sevap kazanmasına sebep olan şeylerdir.bunlar insanın çok sevap kazanmasına sebep olan şeylerdir. - O bakımdan hasta ziyaretini özellikle Cuma günü yaparsanız sünnet-i seniyyeye çok uygun olur.- O bakımdan hasta ziyaretini özellikle Cuma günü yaparsanız sünnet-i seniyyeye çok uygun olur. Ama tatil günleri Cumartesi veya Pazar günü işiniz de yok. Serbestsiniz de, tamam; Ama tatil günleri Cumartesi veya Pazar günü işiniz de yok. Serbestsiniz de, tamam;

"Bugün ben hangi hasta kardeşimi ziyaret edeyim de sevap kazanayım." diyebilirsiniz."Bugün ben hangi hasta kardeşimi ziyaret edeyim de sevap kazanayım." diyebilirsiniz. Çünkü gerçekten Allah'ın rahmetine erme vesilesidir. Hastanın da gönlü şâd olur.Çünkü gerçekten Allah'ın rahmetine erme vesilesidir. Hastanın da gönlü şâd olur. İyi olmasına vesile olur. Ziyaret edenler geldikçe hâlini hatırını sordukça memnun ve mesrur olur. İyi olmasına vesile olur. Ziyaret edenler geldikçe hâlini hatırını sordukça memnun ve mesrur olur.

Müslümanlar birbirlerine karşı görevlerini inşaallah unutmasınlar. Güzel bir şekilde yapsınlar.Müslümanlar birbirlerine karşı görevlerini inşaallah unutmasınlar. Güzel bir şekilde yapsınlar. İkinci hadîs-i şerîf; İkinci hadîs-i şerîf;

Âlimun yuntefeu bi-ilmihî hayrun min elfi âbidin. Âlimun yuntefeu bi-ilmihî hayrun min elfi âbidin.

Hz. Ali radıyallahu anh'ten Deylemî rahmetullahi aleyh rivayet etmiş. Hz. Ali radıyallahu anh'ten Deylemî rahmetullahi aleyh rivayet etmiş.

Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki;

"İlminden istifade olunan bir alim,"İlminden istifade olunan bir alim, kendi başına köşeye çekilip ibadet etmekte olan bir âbidden bin kat daha hayırlıdır." kendi başına köşeye çekilip ibadet etmekte olan bir âbidden bin kat daha hayırlıdır."

Biliyorsunuz İslâm'da ibadetler vardır. Hatta "İslâm'ın şartı kaç?" diye sorduğumuz zaman,Biliyorsunuz İslâm'da ibadetler vardır. Hatta "İslâm'ın şartı kaç?" diye sorduğumuz zaman, o ibadetlerin bazısını namaz, oruç, hac diye sayıyoruz.o ibadetlerin bazısını namaz, oruç, hac diye sayıyoruz. Tabii bu ibadetler büyük sevaba sahip olan hareketlerdir. Namaz dinin direğidir.Tabii bu ibadetler büyük sevaba sahip olan hareketlerdir. Namaz dinin direğidir. Oruç Allah'ın mükâfatını bizzat kendisinin,Oruç Allah'ın mükâfatını bizzat kendisinin, başkasının bilmeyeceği şekilde ikram edeceği kıymetli bir ibadettir.başkasının bilmeyeceği şekilde ikram edeceği kıymetli bir ibadettir. Hac makbul bir hac olursa karşılığı cennetten gayri başka bir şey olmayan önemli bir ibadettir.Hac makbul bir hac olursa karşılığı cennetten gayri başka bir şey olmayan önemli bir ibadettir. Tamam, ibadetlerin hepsi güzel. Tesbih çok sevaplı, zikir çok sevaplı bir ibadettir. Tamam, ibadetlerin hepsi güzel. Tesbih çok sevaplı, zikir çok sevaplı bir ibadettir.

Ama bunların hepsinin sevabı nedir? Ama bunların hepsinin sevabı nedir?

Ferdîdir, kişinin kendisi ile ilgilidir.Ferdîdir, kişinin kendisi ile ilgilidir. Kendi ruhuyla, kendi dünyasıyla, kendi âhireti ile ilgilidir.Kendi ruhuyla, kendi dünyasıyla, kendi âhireti ile ilgilidir. Adam çekilmiş bir kenara; ibadetinde, taatinde, zikrinde, namazında, niyazında...Adam çekilmiş bir kenara; ibadetinde, taatinde, zikrinde, namazında, niyazında... İnzivaya çekilmiş veyahut camide bir köşeye çekilmiş veyahut gece kalkmış, İnzivaya çekilmiş veyahut camide bir köşeye çekilmiş veyahut gece kalkmış, odanın birinde seccadesini yaymış, ibadet ediyor; çok güzel şeyler. odanın birinde seccadesini yaymış, ibadet ediyor; çok güzel şeyler.

Şimdi Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinden bir gerçeği bu münasebetle size hatırlatmak isterim. Şimdi Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinden bir gerçeği bu münasebetle size hatırlatmak isterim.

Peygamber Efendimiz bir şeyi bir şeyle mukayese eder,Peygamber Efendimiz bir şeyi bir şeyle mukayese eder, "Şu şundan daha hayırlıdır." derken nasıl bir mukayese yapar? "Şu şundan daha hayırlıdır." derken nasıl bir mukayese yapar?

Gerçekten sevaplı olan, gerçekten kıymetli olan bir şeyi,Gerçekten sevaplı olan, gerçekten kıymetli olan bir şeyi, herkesin bildiği mâlum bir şeyi ortaya koyar;herkesin bildiği mâlum bir şeyi ortaya koyar; "Bak benim şu söylediğim, sizin şu bildiğiniz çok sevaplı şeyden daha da hayırlıdır.""Bak benim şu söylediğim, sizin şu bildiğiniz çok sevaplı şeyden daha da hayırlıdır." diye mukayeseyi kıymetli şeylerle yapar.diye mukayeseyi kıymetli şeylerle yapar. Yani mukayese edilen şey kıymetsiz olduğundan değildir,Yani mukayese edilen şey kıymetsiz olduğundan değildir, bilakis kıymetli olduğundan Peygamber Efendimiz onu mukayesenin temeli yapıyor. bilakis kıymetli olduğundan Peygamber Efendimiz onu mukayesenin temeli yapıyor.

İbadet çok kıymetlidir, çok sevaplıdır. Mâşaallah âbid ve zâhid bir kul, ne kadar güzel...İbadet çok kıymetlidir, çok sevaplıdır. Mâşaallah âbid ve zâhid bir kul, ne kadar güzel... Allah'ın ibadetinde devam eden bir kimse; gece gündüz sevap kazanıyor.Allah'ın ibadetinde devam eden bir kimse; gece gündüz sevap kazanıyor. Tamam, bu kıymetli bir şey. Ama Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Tamam, bu kıymetli bir şey. Ama Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"İlminden faydalanılan alim, bu çok kıymetli olan kişiden de bin kat daha kıymetlidir!" "İlminden faydalanılan alim, bu çok kıymetli olan kişiden de bin kat daha kıymetlidir!"

Yani kıymetli olan bir şeyle tarif ederek daha kıymetli bir şeyi bize bildiriyor. Yani kıymetli olan bir şeyle tarif ederek daha kıymetli bir şeyi bize bildiriyor.

Burada ilmin önemini görüyoruz. İlmin önemi hakkında hiç kimsenin bilgi eksikliği yoktur. Burada ilmin önemini görüyoruz. İlmin önemi hakkında hiç kimsenin bilgi eksikliği yoktur.

Herkes biliyor ki İslâm ilme çok büyük önem vermiştir.Herkes biliyor ki İslâm ilme çok büyük önem vermiştir. İslâm âleminden büyük alimler yetişmiştir. İlim sevaptır, ibadettir.İslâm âleminden büyük alimler yetişmiştir. İlim sevaptır, ibadettir. Talebelik sevaptır, ibadettir. Alim ve ilim cennettedir.Talebelik sevaptır, ibadettir. Alim ve ilim cennettedir. Bir insan ilim yoluna girmişse cennetin yolunu tutturmuş demektir.Bir insan ilim yoluna girmişse cennetin yolunu tutturmuş demektir. İlim yolunun yolcusuna gökteki varlıklar, karadaki varlıklar, denizdeki balıklar dua eder, istiğfar eder.İlim yolunun yolcusuna gökteki varlıklar, karadaki varlıklar, denizdeki balıklar dua eder, istiğfar eder. Sevabı çok, tamam, bunların hepsini biliyoruz. Bu hadîs-i şerîften de ilmin önemi anlaşılıyor. Sevabı çok, tamam, bunların hepsini biliyoruz. Bu hadîs-i şerîften de ilmin önemi anlaşılıyor.

İkinci bir şey daha anlaşılıyor; âlimun yüntefau bi-ilmihî "İlminden istifade olunan alim." İkinci bir şey daha anlaşılıyor; âlimun yüntefau bi-ilmihî "İlminden istifade olunan alim."

Bilen, bildiğini başkasına öğretecek; buradan o anlaşılıyor. Falanca adam çok alim... Bilen, bildiğini başkasına öğretecek; buradan o anlaşılıyor. Falanca adam çok alim...

"Bizim Sapanca'nın filanca dağ köyünde çok büyük bir alim, müderris var, işte orada yaşıyor." "Bizim Sapanca'nın filanca dağ köyünde çok büyük bir alim, müderris var, işte orada yaşıyor."

Bak durumu bu hadîs-i şerîfe aykırı.Bak durumu bu hadîs-i şerîfe aykırı. Yüntefau bi-ilmihî tarafı yok, ilminden faydalanılan alim değil, köşeye çekilmiş. Yüntefau bi-ilmihî tarafı yok, ilminden faydalanılan alim değil, köşeye çekilmiş.

Biz [Mehmed Zahid] Hocamızla Ankara'ya gidiyorduk. Düzce'nin bir yerinde mola verdik.Biz [Mehmed Zahid] Hocamızla Ankara'ya gidiyorduk. Düzce'nin bir yerinde mola verdik. Orada yanımızda Halep müftüsü vardı, Arap -cübbeli, sarıklı, Arap kıyafetiyle-Orada yanımızda Halep müftüsü vardı, Arap -cübbeli, sarıklı, Arap kıyafetiyle- onu yanımızda misafir olarak Ankara'ya götürüyorduk. Arapça'dan başka dil bilmiyor.onu yanımızda misafir olarak Ankara'ya götürüyorduk. Arapça'dan başka dil bilmiyor. Onunla otururken köyün aşağılarından, aşağı mahallelerinden zayıf bir adam geldi.Onunla otururken köyün aşağılarından, aşağı mahallelerinden zayıf bir adam geldi. Oo, tıkır tıkır bizim Halep müftüsü ile fasih, gayet net, gayet güzel Arapça konuşmaya başladı.Oo, tıkır tıkır bizim Halep müftüsü ile fasih, gayet net, gayet güzel Arapça konuşmaya başladı. Demek Düzce'nin köyünde, dağın başında Arapça'yı bu kadar mükemmel konuşabilen bir alim varmış. Demek Düzce'nin köyünde, dağın başında Arapça'yı bu kadar mükemmel konuşabilen bir alim varmış.

Ama ne? Kızakta yani. Ama ne?

Kızakta yani.

Alim ilmini öğretecek. Hele hele bizim bu zamanımızda alimin ilmini öğretmesi o kadar önemli ki...Alim ilmini öğretecek. Hele hele bizim bu zamanımızda alimin ilmini öğretmesi o kadar önemli ki... Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir başka hadîs-i şerîfinde buyurmuşlar; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir başka hadîs-i şerîfinde buyurmuşlar;

"Şimdi bu zamanda ilim çoktur. Soru soran azdır."Şimdi bu zamanda ilim çoktur. Soru soran azdır. -Sorulara cevap verecek kalitede insanlar çoktur.- Bu zamanda ibadet daha hayırlıdır.-Sorulara cevap verecek kalitede insanlar çoktur.- Bu zamanda ibadet daha hayırlıdır. İleride öyle bir zaman gelecek ki ilim azalacak, soruları soran insanlar çoğalacak.İleride öyle bir zaman gelecek ki ilim azalacak, soruları soran insanlar çoğalacak. -Sorular, problemler, soru soran insanlar, bilgisizler çoğalacak.--Sorular, problemler, soru soran insanlar, bilgisizler çoğalacak.- O zaman ilim ibadetten daha hayırlıdır." O zaman ilim ibadetten daha hayırlıdır."

Yani bir köşeye çekilip ibadet etmekten ilim öğretmek, başkalarına gerçekleri anlatmak,Yani bir köşeye çekilip ibadet etmekten ilim öğretmek, başkalarına gerçekleri anlatmak, hakkı, hakikati söylemek, Allah'ın rızası yolunu söylemek daha önemlidir. hakkı, hakikati söylemek, Allah'ın rızası yolunu söylemek daha önemlidir.

"E hocam, 'alim' diyor burada." "E hocam, 'alim' diyor burada."

Her müslüman az çok bir alimdir. Ufak tefek, çapına göre, değişik çapta alimdir.Her müslüman az çok bir alimdir. Ufak tefek, çapına göre, değişik çapta alimdir. İslâm'ı biliyor, âyeti biliyor, hadisi biliyor; bilmeyene öğretecek. İslâm'ı biliyor, âyeti biliyor, hadisi biliyor; bilmeyene öğretecek. Sen üniversite talebesisin, ilkokul talebesine, ortaokul talebesine öğretebilirsin.Sen üniversite talebesisin, ilkokul talebesine, ortaokul talebesine öğretebilirsin. Sen İmam-Hatip'te hocasın, sen yüksek tahsilliye öğretebilirsin.Sen İmam-Hatip'te hocasın, sen yüksek tahsilliye öğretebilirsin. Sen üniversitede hocasın, daha başka kaliteli topluluklara öğretebilirsin.Sen üniversitede hocasın, daha başka kaliteli topluluklara öğretebilirsin. Herkes bir şeyler öğretecek. Herkes bir şeyler öğretecek.

Bizim hacı teyzelerden bir tanesi kalkmış, Mersin'e gitmiş.Bizim hacı teyzelerden bir tanesi kalkmış, Mersin'e gitmiş. Aradık, İstanbul'da evinde yok. Mersin'deki oğlunun yanına gitmiş.Aradık, İstanbul'da evinde yok. Mersin'deki oğlunun yanına gitmiş. Orayı bir ziyarete gitmiş. Ondan sonra da orada oturmuş, kalmış.Orayı bir ziyarete gitmiş. Ondan sonra da orada oturmuş, kalmış. Oradakilere Kur'an öğretmeye başlamış. Oradakilere Kur'an öğretmeye başlamış.

Neden? Talebe buldu, başladı öğretmeye.Neden?

Talebe buldu, başladı öğretmeye.
Nihayet bu bir hacı teyze, yani diploması yok; ilkokuldan, ortaokuldan, üniversiteden,Nihayet bu bir hacı teyze, yani diploması yok; ilkokuldan, ortaokuldan, üniversiteden, İmam-Hatip okulundan, İlâhiyat Fakültesi'nden diploması yok ama gittiği yerde boş durmuyor.İmam-Hatip okulundan, İlâhiyat Fakültesi'nden diploması yok ama gittiği yerde boş durmuyor. Baktı talebe var, başlamış öğretmeye; Kur'an öğretiyor, Allah'ın emirlerini öğretiyor... Baktı talebe var, başlamış öğretmeye; Kur'an öğretiyor, Allah'ın emirlerini öğretiyor...

Onun için her birimiz aynı zamanda birer alim olmalıyız.Onun için her birimiz aynı zamanda birer alim olmalıyız. Yüntefau bi-ilmihî sıfatına sahip, yani ilminden istifade olunan alim olmalıyız. Susmamalıyız. Yüntefau bi-ilmihî sıfatına sahip, yani ilminden istifade olunan alim olmalıyız. Susmamalıyız.

Gezim sırasında karşıma çıkan kimseye sordum;Gezim sırasında karşıma çıkan kimseye sordum; falanca yerden mezunmuş, ticaretle meşgulmüş, hem de hafızmış. falanca yerden mezunmuş, ticaretle meşgulmüş, hem de hafızmış.

"İlmini başkasına öğretiyor musun?" dedim. "Yok." "İlmini başkasına öğretiyor musun?" dedim.

"Yok."

Olmaz. Allah razı gelmez. Olmaz. Allah razı gelmez.

Hem hafız olacak hem İslâm'ı bilen bir kimse olacak hem de ticarete dalacak, âhireti unutacak. Hem hafız olacak hem İslâm'ı bilen bir kimse olacak hem de ticarete dalacak, âhireti unutacak.

Olmaz böyle şey. Mümkün değil. Bir müslümanın vicdanı böyle bir şeye razı olamaz.Olmaz böyle şey. Mümkün değil. Bir müslümanın vicdanı böyle bir şeye razı olamaz. Böyle bir şey doğru değil. Hiç kimsenin böyle bir durumda olmaması lazım.Böyle bir şey doğru değil. Hiç kimsenin böyle bir durumda olmaması lazım. Âhiret ilmini alıp da dünyaya dalmak çok büyük vebaldir.Âhiret ilmini alıp da dünyaya dalmak çok büyük vebaldir. Onun Allah rızası için bir şeyler öğretmesi lazım, çalışması lazım.Onun Allah rızası için bir şeyler öğretmesi lazım, çalışması lazım. Cumartesi olur, pazar olur, akşamları olur, yatsıdan sonraları olur; bir şeyler öğretmesi lazım. Cumartesi olur, pazar olur, akşamları olur, yatsıdan sonraları olur; bir şeyler öğretmesi lazım.

Allah rahmet eylesin, bir kardeşimizin ağabeysi vardı;Allah rahmet eylesin, bir kardeşimizin ağabeysi vardı; çok edib, çok edebli, çok ahlâklı, ciddi bir kimseydi. Petrol Ofisi'nde muhasebeciydi.çok edib, çok edebli, çok ahlâklı, ciddi bir kimseydi. Petrol Ofisi'nde muhasebeciydi. Yani muhasebe bürosunda hesaplarla işi gücü, uğraşan bir insandı.Yani muhasebe bürosunda hesaplarla işi gücü, uğraşan bir insandı. Ama babası müftü idi. Kendisinde de bir İslâm şuuru vardı, mekânı cennet olsun.Ama babası müftü idi. Kendisinde de bir İslâm şuuru vardı, mekânı cennet olsun. Her hafta bir kenar camide, hatibi olmayan bir camide, hutbeyi kendisine vazife edinmiş,Her hafta bir kenar camide, hatibi olmayan bir camide, hutbeyi kendisine vazife edinmiş, oraya gidip hutbe okurdu, namazı kıldırırdı. Allah rızası için, para filan almazdı. oraya gidip hutbe okurdu, namazı kıldırırdı. Allah rızası için, para filan almazdı.

Neden? Vazife şuuru var da ondan. Neden?

Vazife şuuru var da ondan.

O hacı teyze Mersin'e gitmiş; vazife şuuru var, çalışıyor.O hacı teyze Mersin'e gitmiş; vazife şuuru var, çalışıyor. Bu rahmetli; vazife şuuru var, çalışıyor. Onun için her müslümanın çalışması lazım. Bu rahmetli; vazife şuuru var, çalışıyor. Onun için her müslümanın çalışması lazım.

Çeşitli mesleklerden olabilir.Çeşitli mesleklerden olabilir. Sahâbe-i kirâm da çeşitli mesleklerdendi amaSahâbe-i kirâm da çeşitli mesleklerdendi ama mesleklerini bile bilmiyoruz, ne yaptıklarından bile haberdar değiliz.mesleklerini bile bilmiyoruz, ne yaptıklarından bile haberdar değiliz. Her birisi gittiği yerde İslâm'ı öğretmiş. Her birisi gittiği yerde İslâm'ı öğretmiş.

Büyük mutasavvıfların hayatlarını okuyun. Tezkiretü'l-evliyâ'yı açın, okuyun.Büyük mutasavvıfların hayatlarını okuyun. Tezkiretü'l-evliyâ'yı açın, okuyun. O mübareklerin her birinin bir mesleği vardır. O mübareklerin her birinin bir mesleği vardır.

Neden? "Başkasının sırtından geçinmeyeyim.Neden?

"Başkasının sırtından geçinmeyeyim.
Kendi elimin emeğini yiyeyim. Helal lokma yiyeyim." diye bir meslek tutturmuşlardır. Kendi elimin emeğini yiyeyim. Helal lokma yiyeyim." diye bir meslek tutturmuşlardır.

Ama mesela şu kadar rekât namaz kılmadan dükkânını açmazmış.Ama mesela şu kadar rekât namaz kılmadan dükkânını açmazmış. Adama bakıyoruz; ilk önce ibadet ediyor, sonra açıyor.Adama bakıyoruz; ilk önce ibadet ediyor, sonra açıyor. Veyahut o günkü nafakasını çıkarttıktan sonra dükkânını kapatırmış,Veyahut o günkü nafakasını çıkarttıktan sonra dükkânını kapatırmış, ondan sonra âhiret işine koştururmuş.ondan sonra âhiret işine koştururmuş. Yani "Çoluk çocuk muhtaç olmasın, bu kadarı bana yeter." diye.Yani "Çoluk çocuk muhtaç olmasın, bu kadarı bana yeter." diye. Biliyoruz; kimisi el sanatı yaparmış, kimisi kaşık yontarmış,Biliyoruz; kimisi el sanatı yaparmış, kimisi kaşık yontarmış, kimisi bir iş yaparmış, onu çarşıda pazarda sattırırmış.kimisi bir iş yaparmış, onu çarşıda pazarda sattırırmış. Sattığının kazancının bir kısmını da getirir, yine dervişlere,Sattığının kazancının bir kısmını da getirir, yine dervişlere, halka, muhtaçlara, fukarâya dağıtırmış. Böyle çalışmışlar. halka, muhtaçlara, fukarâya dağıtırmış. Böyle çalışmışlar.

Allahu Teâlâ hazretleri bizleri de hangi meslekten olursak olalım,Allahu Teâlâ hazretleri bizleri de hangi meslekten olursak olalım, müslüman olmak dolayısıyla İslâmî bilgimiz vardırmüslüman olmak dolayısıyla İslâmî bilgimiz vardır -Türkiye'de, çevremizde İslâm zayıflamıştır, Müslümanlığın inceliklerini bilen insanlar azalmıştır--Türkiye'de, çevremizde İslâm zayıflamıştır, Müslümanlığın inceliklerini bilen insanlar azalmıştır- dilimizin döndüğünce, tatlı tatlı,dilimizin döndüğünce, tatlı tatlı, yumuşak yumuşak herkese bizim İslâm'ı anlatmamız bir vazifedir, boynumuzun borcudur.yumuşak yumuşak herkese bizim İslâm'ı anlatmamız bir vazifedir, boynumuzun borcudur. Ailemizin içinde, komşularımızın arasında, talebelerin arasında bu işi yapmalıyız. Ailemizin içinde, komşularımızın arasında, talebelerin arasında bu işi yapmalıyız.

İstanbul'da bir yere bir imam tayin olmuş. Camiye hiç cemaat gelmezmiş.İstanbul'da bir yere bir imam tayin olmuş. Camiye hiç cemaat gelmezmiş. Semtin çocukları köşe başında zincir çevirip, ıslık çalıp vakit geçirirlermiş, futbol oynarlarmış.Semtin çocukları köşe başında zincir çevirip, ıslık çalıp vakit geçirirlermiş, futbol oynarlarmış. Bu genç imam allem etmiş kallem etmiş, uğraşmış;Bu genç imam allem etmiş kallem etmiş, uğraşmış; camiyi gençlerle doldurmuş, camiye gençleri alıştırmış, onlara İslâm'ı öğretmiş.camiyi gençlerle doldurmuş, camiye gençleri alıştırmış, onlara İslâm'ı öğretmiş. Tamam, Allah razı olsun. Böyle olmamız lazım.Tamam, Allah razı olsun. Böyle olmamız lazım. Yani gittiğimiz yerde bir hamle, bir hareket, bir canlılık,Yani gittiğimiz yerde bir hamle, bir hareket, bir canlılık, bir ışıltı, bir bereket meydana gelmesi lazım. bir ışıltı, bir bereket meydana gelmesi lazım.

Onun için her birimiz âlimun yüntefau bi-ilmihî olmalıyız.Onun için her birimiz âlimun yüntefau bi-ilmihî olmalıyız. İlminden faydalanılan âlim olmalıyız.İlminden faydalanılan âlim olmalıyız. Ancak böyle çalışırsak kâfirlerin bu saldırılarına galebe çalmak mümkün olur.Ancak böyle çalışırsak kâfirlerin bu saldırılarına galebe çalmak mümkün olur. Kâfirlerin ifsâdâtını yenmek, İslâm'ı tekrar hakim kılmakKâfirlerin ifsâdâtını yenmek, İslâm'ı tekrar hakim kılmak ve toplumu tekrar İslâm'ın boyasıyla renklendirmek, pırıl pırıl boyamak mümkün olur.ve toplumu tekrar İslâm'ın boyasıyla renklendirmek, pırıl pırıl boyamak mümkün olur. Aksi takdirde şu toplumun görünüşü ile İngiltere toplumunun görünüşü arasında bir fark yok;Aksi takdirde şu toplumun görünüşü ile İngiltere toplumunun görünüşü arasında bir fark yok; Fransa'nın, Almanya'nın, İtalya'nın, Yugoslavya'nın bir farkı kalmadı.Fransa'nın, Almanya'nın, İtalya'nın, Yugoslavya'nın bir farkı kalmadı. Farklı olmamız gerekirdi; farkı kendi aleyhimize, İslâm'ın aleyhine ortadan kaldırdık. Farklı olmamız gerekirdi; farkı kendi aleyhimize, İslâm'ın aleyhine ortadan kaldırdık. İslâm'dan sıyrıldık, onlar gibi olduk. İçimizde bir zayıf mum ışığı gibi İslâm var ama çok zayıf.İslâm'dan sıyrıldık, onlar gibi olduk. İçimizde bir zayıf mum ışığı gibi İslâm var ama çok zayıf. Şimdi bu projektör devrinde, elektrik devrinde, bu ışıl ışıl her tarafın aydınlık olduğu zamanda,Şimdi bu projektör devrinde, elektrik devrinde, bu ışıl ışıl her tarafın aydınlık olduğu zamanda, içimizdeki mumla yetinmeye çalışıyoruz. Dışarıdan da çeşitli fırtınalar, rüzgarlar esiyor. içimizdeki mumla yetinmeye çalışıyoruz. Dışarıdan da çeşitli fırtınalar, rüzgarlar esiyor. O mum da bir sönerse yandı o zaman; dünyada, âhirette ebedî zindanda, karanlıklarda kalır. O mum da bir sönerse yandı o zaman; dünyada, âhirette ebedî zindanda, karanlıklarda kalır.

Allah cümlemize İslâm için çalışma aşkı, şevki, şuuru versin.Allah cümlemize İslâm için çalışma aşkı, şevki, şuuru versin. Allah hepimizi o bakımdan rahat edemeyen,Allah hepimizi o bakımdan rahat edemeyen, huzur duyamayan, huzursuz, tatminsiz müslüman haline getirsin.huzur duyamayan, huzursuz, tatminsiz müslüman haline getirsin. Yani böyle rahat ve rehavet içinde, bir yazarın dediği gibi "dâru'r-rahat müslümanı" olmayalım.Yani böyle rahat ve rehavet içinde, bir yazarın dediği gibi "dâru'r-rahat müslümanı" olmayalım. Yazar bizimle alay ediyor, öyle yazmış. Müslümanlarla alay ediyor.Yazar bizimle alay ediyor, öyle yazmış. Müslümanlarla alay ediyor. "Bu zamanın müslümanları dâru'r-rahat müslümanlarıdır." diyor, yani rahat evi müslümanlarıdır."Bu zamanın müslümanları dâru'r-rahat müslümanlarıdır." diyor, yani rahat evi müslümanlarıdır. Salon müslümanıdır, çay sohbeti müslümanıdır, ziyafet müslümanıdır diye alay ediyor. Salon müslümanıdır, çay sohbeti müslümanıdır, ziyafet müslümanıdır diye alay ediyor.

Müslüman nasıl olacak? Mihnetlere göğüs gerecek.Müslüman nasıl olacak?

Mihnetlere göğüs gerecek.
Meşakkâtlere tahammül edecek. Yüklerin altına girecek. Yük taşıyacak. İş yapacak.Meşakkâtlere tahammül edecek. Yüklerin altına girecek. Yük taşıyacak. İş yapacak. Sonuç alacak. Rahatı elden gitse bile, kendisi sıkıntılara düşse bile, ter dökse bile çalışacak. Sonuç alacak. Rahatı elden gitse bile, kendisi sıkıntılara düşse bile, ter dökse bile çalışacak.

Allah cümlemizi öyle has müslüman eylesin. Allah cümlemizi öyle has müslüman eylesin.

Diğer hadîs-i şerîf: Diğer hadîs-i şerîf:

Aceben li-emri'l-mü'mini inne emrehû küllehû le-hayrün ve leyse zâke li-ehadin illâ lil-mü'miniAceben li-emri'l-mü'mini inne emrehû küllehû le-hayrün ve leyse zâke li-ehadin illâ lil-mü'mini in esâbethu serrâu şekere fe-kâne hayran lehû ve in esâbethu darrâu sabere fe-kâne hayran lehû. in esâbethu serrâu şekere fe-kâne hayran lehû ve in esâbethu darrâu sabere fe-kâne hayran lehû.

Ahmed b. Hanbel rahmetullahi aleyh'in rivayet ettiği bir hadîs-i şerîf. Ahmed b. Hanbel rahmetullahi aleyh'in rivayet ettiği bir hadîs-i şerîf.

Peygamber Efendimiz -mü'min için- şöyle buyurmuş; Peygamber Efendimiz -mü'min için- şöyle buyurmuş;

Aceben li-emri'l-mü'min.Aceben li-emri'l-mü'min. "Mü'minin işi için hayret etmemek mümkün değildir. Müslümanın işine, haline hayret edilir." "Mü'minin işi için hayret etmemek mümkün değildir. Müslümanın işine, haline hayret edilir."

Neden hayret edilirmiş müslümanın işine, haline? Neden hayret edilirmiş müslümanın işine, haline?

İnne emrehû küllehû le-hayrün.İnne emrehû küllehû le-hayrün. "Çünkü kuşkusuz onun her işi mutlaka hayırdır." "Çünkü kuşkusuz onun her işi mutlaka hayırdır."

Müslümanın her işi hayırdır, her hali hayırdır. Müslümanın her işi hayırdır, her hali hayırdır.

Neden her hali hayırdır, izah ediyor: Neden her hali hayırdır, izah ediyor:

Ve leyse zâke li-ehadin illâ lil-mü'min.Ve leyse zâke li-ehadin illâ lil-mü'min. "Bu durum mü'minden başka bir kimse için de bahis konusu değildir, sadece mü'min için bahis konusudur." "Bu durum mü'minden başka bir kimse için de bahis konusu değildir, sadece mü'min için bahis konusudur."

Mü'minin her hali hayırlıdır, başka bir kimsenin değil. Mü'minin her hali hayırlıdır, başka bir kimsenin değil.

Neden müslümanın her hali hayırlıdır? Neden müslümanın her hali hayırlıdır?

İn esâbethu serrâu şekere fe-kâne hayran lehû.İn esâbethu serrâu şekere fe-kâne hayran lehû. "Kendisine sevindirici, hoş bir hal isabet eder, gelirse şükreder; bu onun için hayırlı olur." "Kendisine sevindirici, hoş bir hal isabet eder, gelirse şükreder; bu onun için hayırlı olur."

İşi rast gitti, para kazandı, terfi etti, iyi bir mevki sahibi oldu, bir şey kazandı; tamam, şükreder, İşi rast gitti, para kazandı, terfi etti, iyi bir mevki sahibi oldu, bir şey kazandı; tamam, şükreder,

"Yâ Rabbi çok şükür bana bunu nasip ettin. Elhamdülillah, hamd ü senâlar olsun sana." "Yâ Rabbi çok şükür bana bunu nasip ettin. Elhamdülillah, hamd ü senâlar olsun sana."

Bu hayır olur. Çünkü tatlı bir şey gelmiş zaten, olumlu bir şey gelmiş.Bu hayır olur. Çünkü tatlı bir şey gelmiş zaten, olumlu bir şey gelmiş. Elbette hayır olur, kâr eder. Elbette hayır olur, kâr eder.

Ve in esâbethu darrâu sabere fe-kâne hayran lehû.Ve in esâbethu darrâu sabere fe-kâne hayran lehû. "Eğer kendisine bir zarar, bir üzüntü, bir musibet, bir sıkıntı, hastalık, başarısızlık, dert, bela,"Eğer kendisine bir zarar, bir üzüntü, bir musibet, bir sıkıntı, hastalık, başarısızlık, dert, bela, bir düşmanın bir hücumu, herhangi bir şey çarpmış gelmişse, o zaman da müslüman sabreder." bir düşmanın bir hücumu, herhangi bir şey çarpmış gelmişse, o zaman da müslüman sabreder."

Müslümanın bir vasfı da sabretmektir. Sabır çok önemli bir vasıftır.Müslümanın bir vasfı da sabretmektir. Sabır çok önemli bir vasıftır. Hepimiz için çok gereklidir. Sabır hâlet-i rûhiyesi hepimize gereklidir.Hepimiz için çok gereklidir. Sabır hâlet-i rûhiyesi hepimize gereklidir. Çünkü ibadetlere devam edebilmek sabırla mümkündür.Çünkü ibadetlere devam edebilmek sabırla mümkündür. Allah yolunda meşakkatlere göğüs germek sabırla mümkündür.Allah yolunda meşakkatlere göğüs germek sabırla mümkündür. Böylece cenneti kazanmak sabırla mümkündür. Böylece cenneti kazanmak sabırla mümkündür.

İnnemâ yüveffe's-sâbirûne ecrehüm bi-ğayri hisâb.İnnemâ yüveffe's-sâbirûne ecrehüm bi-ğayri hisâb. "Allah sabırlıları çok sever, ecirlerini çok müstesna miktarlarda verir,"Allah sabırlıları çok sever, ecirlerini çok müstesna miktarlarda verir, hesaba sığmayacak kadar fazla verir." hesaba sığmayacak kadar fazla verir."

İnnellâhe mea's-sâbirîn. "Hiç şüphe yok ki Allah sabırlılarla, sabredenlerle beraberdir." İnnellâhe mea's-sâbirîn. "Hiç şüphe yok ki Allah sabırlılarla, sabredenlerle beraberdir."

Bu beraberlik -sabredenlerle beraber olmak- özel bir beraberliktir, yani Allah'ın razı olduğu, sevdiği kulla beraberliğidir. Bu beraberlik -sabredenlerle beraber olmak- özel bir beraberliktir, yani Allah'ın razı olduğu, sevdiği kulla beraberliğidir.

Lâ tahzen innellâhe meanâ buyurdu Peygamber Efendimiz.Lâ tahzen innellâhe meanâ buyurdu Peygamber Efendimiz. Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz mağaraya saklandıkları zaman, hicret esnasında telaşlandı;Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz mağaraya saklandıkları zaman, hicret esnasında telaşlandı; düşman mağaranın ağzına kadar gelmiş, iz izlemiş, iz sürmüş.düşman mağaranın ağzına kadar gelmiş, iz izlemiş, iz sürmüş. Tam orada yakalanırlarsa öldürülecekler. Zaten öldürmek kastıyla evi basmışlardı.Tam orada yakalanırlarsa öldürülecekler. Zaten öldürmek kastıyla evi basmışlardı. Orada mahzun olurken dedi ki; Lâ tahzen.Orada mahzun olurken dedi ki;

Lâ tahzen.
"Mahzun olma yâ Ebû Bekir." İnnellâhe meanâ. "Allah bizim yanımızda." "Mahzun olma yâ Ebû Bekir." İnnellâhe meanâ. "Allah bizim yanımızda."

"Onların görmesi mümkün mü? Onların bize bir zarar vermesi mümkün mü? Allah bizimle beraber." "Onların görmesi mümkün mü? Onların bize bir zarar vermesi mümkün mü? Allah bizimle beraber."

Bu beraberlik, rızâen olan beraberlik. Rızadan dolayı olan beraberlik, çok büyük bir rütbedir.Bu beraberlik, rızâen olan beraberlik. Rızadan dolayı olan beraberlik, çok büyük bir rütbedir. Allah'ın öyle severek, razı olarak bir kuluyla beraber olması çok büyük bir şereftir!Allah'ın öyle severek, razı olarak bir kuluyla beraber olması çok büyük bir şereftir! Onun için innellâhe mea's-sâbirîn "Allah sabırlılarla beraberdir." demek;Onun için innellâhe mea's-sâbirîn "Allah sabırlılarla beraberdir." demek; sabırlıların şerefi, rütbesi çok yüksek, fevkalâde yüksek demek. sabırlıların şerefi, rütbesi çok yüksek, fevkalâde yüksek demek. Çünkü Allah ona iltifat buyuruyor; "Ben senin yanındayım, seninle beraberim, seni destekliyorum.Çünkü Allah ona iltifat buyuruyor; "Ben senin yanındayım, seninle beraberim, seni destekliyorum. Sen merak etme, mahzun olma." demek oluyor. Sen merak etme, mahzun olma." demek oluyor.

Bir, genel beraberlik vardır. Ve hüve meaküm eyne mâ küntüm. Bir, genel beraberlik vardır.

Ve hüve meaküm eyne mâ küntüm.

Allah her yerde hâzırdır ve nâzırdır mânasına. Günah da işlesen Allah görüyor.Allah her yerde hâzırdır ve nâzırdır mânasına. Günah da işlesen Allah görüyor. Yani görmüyor sanma mânasına. Bu genel maiyyettir, genel beraberliktir.Yani görmüyor sanma mânasına. Bu genel maiyyettir, genel beraberliktir. Tabii müslümanın ayağını denk alması için bu hususta çok iyi düşünmesi lazım.Tabii müslümanın ayağını denk alması için bu hususta çok iyi düşünmesi lazım. Fakat bir de özel şeref olan beraberlik vardır.Fakat bir de özel şeref olan beraberlik vardır. Razı olarak beraberlik vardır. İşte o da sabredenlerle oluyor. Razı olarak beraberlik vardır. İşte o da sabredenlerle oluyor.

Onun için bir bela geldiği zaman, müslüman sabretmenin kazançlı, sevaplı bir şey olduğunu bilipOnun için bir bela geldiği zaman, müslüman sabretmenin kazançlı, sevaplı bir şey olduğunu bilip kendisini tutmalı, sabırsız olmamalı, feryadı basmamalı, şikâyet etmemeli.kendisini tutmalı, sabırsız olmamalı, feryadı basmamalı, şikâyet etmemeli. Allahu Teâlâ hazretleri bizi nimetlerine erdirsin, tamam.Allahu Teâlâ hazretleri bizi nimetlerine erdirsin, tamam. Ama dünya hayatı bazen nimetli olur, bazen külfetli,Ama dünya hayatı bazen nimetli olur, bazen külfetli, bazen zahmetli, bazen sıkıntılı, bazen üzüntülü, bazen kederli. İnsanoğlu için normal. bazen zahmetli, bazen sıkıntılı, bazen üzüntülü, bazen kederli. İnsanoğlu için normal. Yani hiçbir şey olmasa ölüm haktır, mesela sevdikleri ölür, oradan bir sıkıntı olur.Yani hiçbir şey olmasa ölüm haktır, mesela sevdikleri ölür, oradan bir sıkıntı olur. Fakire de bazı sıkıntılar gelir, zengine de bazı sıkıntılar gelir.Fakire de bazı sıkıntılar gelir, zengine de bazı sıkıntılar gelir. Yani ille zenginler rahat ediyor gibi bir şey yok.Yani ille zenginler rahat ediyor gibi bir şey yok. Hatta bazen zenginlerin sıkıntıları, dertleri ötekilerden de fazla bile olabiliyor. Hatta bazen zenginlerin sıkıntıları, dertleri ötekilerden de fazla bile olabiliyor. Fakirin kendi halinde, kıyıda köşede huzurlu yaşamını bazen onlar özleyebiliyorlar. Fakirin kendi halinde, kıyıda köşede huzurlu yaşamını bazen onlar özleyebiliyorlar.

Hamalın birisi yüz gram ekmek, bir domates, bir biber, peynir almış;Hamalın birisi yüz gram ekmek, bir domates, bir biber, peynir almış; hart hurt ısırarak öğle yemeği yiyor.hart hurt ısırarak öğle yemeği yiyor. Fabrikanın sahibi uzaktan onun öyle güneşin alnında iştahalı iştahalı,Fabrikanın sahibi uzaktan onun öyle güneşin alnında iştahalı iştahalı, hart hart ısıra ısıra öğle yemeği yemesine bakmış, demiş ki; hart hart ısıra ısıra öğle yemeği yemesine bakmış, demiş ki;

"Şunun sıhhatine sahip olmak için fabrikamı vermeye razıyım." "Şunun sıhhatine sahip olmak için fabrikamı vermeye razıyım."

Kimisi de onlara imreniyor. Kimisi de onlara imreniyor.

Onun için insan, içinde bulunduğu nimetin kadrini kıymetini bilmeli; nimet olduğu zaman şükretmeli;Onun için insan, içinde bulunduğu nimetin kadrini kıymetini bilmeli; nimet olduğu zaman şükretmeli; başına bir musibet geldiği zaman da sabretmeli.başına bir musibet geldiği zaman da sabretmeli. Hepsi imtihan, hepsi geçer. "Bu da geçer yâ hû." demişler.Hepsi imtihan, hepsi geçer. "Bu da geçer yâ hû." demişler. Eskiler, biraz meşreb dervişler böyle söylemişler. Bu da geçer, her şey geçer.Eskiler, biraz meşreb dervişler böyle söylemişler. Bu da geçer, her şey geçer. Haller bazen tatlı olur, bazen acı olur. Hepsine sabretmek lazım.Haller bazen tatlı olur, bazen acı olur. Hepsine sabretmek lazım. Bu da Allah'tan, bu da Allah'tan; sabretmek lazım. Bu da Allah'tan, bu da Allah'tan; sabretmek lazım.

O bakımdan hiç kimse müslümanın bu imtiyazına sahip değildir.O bakımdan hiç kimse müslümanın bu imtiyazına sahip değildir. Kâfirlerin hiçbir şeyi yok. Sabahleyin bir âyet-i kerîmeyi okuyordum da... Kâfirlerin hiçbir şeyi yok. Sabahleyin bir âyet-i kerîmeyi okuyordum da...

"Acaba Edison elektriği bulduğu için cennete girecek mi?" "Acaba Edison elektriği bulduğu için cennete girecek mi?"

Hayır. Öyle her icat yapan, her buluş yapan öyle bir şey yok. Hayır. Öyle her icat yapan, her buluş yapan öyle bir şey yok.

Fe-seyuhbitu a'mâlehüm. Fe-seyuhbitu a'mâlehüm.

Başka birçok âyet-i kerîmelerde de geçiyor. Yapılan amelleri hebâen mensûrâ olacak.Başka birçok âyet-i kerîmelerde de geçiyor. Yapılan amelleri hebâen mensûrâ olacak. Yani imansız olduğu zaman amelleri yok olacak, haptolacak. Yani imansız olduğu zaman amelleri yok olacak, haptolacak.

O bakımdan ne Edison'a, ne bir başka gâvura,O bakımdan ne Edison'a, ne bir başka gâvura, ne bir başka dinsize, imansıza yaptığı şeyden dolayı herhangi bir şey yoktur.ne bir başka dinsize, imansıza yaptığı şeyden dolayı herhangi bir şey yoktur. Hepsi mü'min içindir. İmanlılar için.Hepsi mü'min içindir. İmanlılar için. İmanlı oldu mu, imanlı insan mükâfata erse de sevap kazanır, şükreder;İmanlı oldu mu, imanlı insan mükâfata erse de sevap kazanır, şükreder; belaya uğrasa kederlense de sabreder, yine sevap kazanır.belaya uğrasa kederlense de sabreder, yine sevap kazanır. Müslümanın haline hayran kalmamak, hayret etmemek mümkün değildir. Müslümanın haline hayran kalmamak, hayret etmemek mümkün değildir.

Allah bizi bu güzel devlete, bu güzel nimete, bu güzel saadete mazhar eylemiş,Allah bizi bu güzel devlete, bu güzel nimete, bu güzel saadete mazhar eylemiş, mü'min-i kâmil olarak yaşayıp, mü'min-i kâmiller olarak [ölmeyi] Allah cümlemize nasip eylesin. mü'min-i kâmil olarak yaşayıp, mü'min-i kâmiller olarak [ölmeyi] Allah cümlemize nasip eylesin.

Aşağısındaki hadîs-i şerîf de aynı konuda. Enes radıyallahu anh'ten. Aşağısındaki hadîs-i şerîf de aynı konuda. Enes radıyallahu anh'ten.

Acibtu li'l-mü'min innellâhe teâlâ lem yekdı lehû kadâen illâ kâne hayren lehû diyor Peygamber Efendimiz. Acibtu li'l-mü'min innellâhe teâlâ lem yekdı lehû kadâen illâ kâne hayren lehû diyor Peygamber Efendimiz.

"Müslümanın işine şaştım kaldım."Müslümanın işine şaştım kaldım. Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri ona neyi hükmetmişse hepsi onun için hayırdır, hayır olur." Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri ona neyi hükmetmişse hepsi onun için hayırdır, hayır olur."

Üzüntülü bir şey de takdir etse, sevinçli bir şey de takdir etse sonunda hayır olur, diye aynı mânada. Üzüntülü bir şey de takdir etse, sevinçli bir şey de takdir etse sonunda hayır olur, diye aynı mânada.

Acibtu li'l-mü'mini ve cezaihî mine's-sekami lev kâne ya'lemu mâ lehû fi's-sekami le-ehabbe en yekûne sakîmen. Acibtu li'l-mü'mini ve cezaihî mine's-sekami lev kâne ya'lemu mâ lehû fi's-sekami le-ehabbe en yekûne sakîmen.

İbn Mes'ud radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Diyor ki Peygamber Efendimiz; İbn Mes'ud radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Diyor ki Peygamber Efendimiz;

"Ben müslümanın işine şaştım."Ben müslümanın işine şaştım. Onun hastalıktan sakınmasına, çekinmesine, ürkmesine, korkmasına da şaştım.Onun hastalıktan sakınmasına, çekinmesine, ürkmesine, korkmasına da şaştım. Eğer o müslüman hastalıkta kendisine neler neler mükâfatlar verileceğini bilseydi,Eğer o müslüman hastalıkta kendisine neler neler mükâfatlar verileceğini bilseydi, Rabbine kavuşuncaya kadar daima hasta olmayı arzu ederdi." Rabbine kavuşuncaya kadar daima hasta olmayı arzu ederdi."

Yani "Hasta olduğuna ne üzülüyor ne öyle ürküyor, korkuyor;Yani "Hasta olduğuna ne üzülüyor ne öyle ürküyor, korkuyor; lüzum yok, onun sevabı çok." demek istiyor. lüzum yok, onun sevabı çok." demek istiyor.

Muhterem kardeşlerim! Muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretleri bir insanı hasta edebilir;Allahu Teâlâ hazretleri bir insanı hasta edebilir; sen hasta olursun, ben hasta olurum, başkası hasta olur; normal, olabiliyor.sen hasta olursun, ben hasta olurum, başkası hasta olur; normal, olabiliyor. Aslında insan hastaneyi şöyle bir dolaştığı zaman veyahut insan vücudunun kompleksliğine,Aslında insan hastaneyi şöyle bir dolaştığı zaman veyahut insan vücudunun kompleksliğine, âzâlarının giriftliğine, hücrelerinin çokluğuna, damarlarına, sinirlerine baktığı zaman...âzâlarının giriftliğine, hücrelerinin çokluğuna, damarlarına, sinirlerine baktığı zaman... Yani bu kadar muazzam bir külliye, bu kadar muhteşem bir yapı,Yani bu kadar muazzam bir külliye, bu kadar muhteşem bir yapı, bu kadar detaylı bir alet nasıl oluyor da böyle uzun zaman sıhhatli kalıyor, insan ona şaşar.bu kadar detaylı bir alet nasıl oluyor da böyle uzun zaman sıhhatli kalıyor, insan ona şaşar. Yani biz sıhhatte isek, yıllarca sıhhatte kalabiliyorsak; bu büyük bir şey.Yani biz sıhhatte isek, yıllarca sıhhatte kalabiliyorsak; bu büyük bir şey. Bu kadar kompleks bir şey... Bu kadar kompleks bir şey...

Ağabeyim yeni arabayı almış, baktım amortisörleri küt küt vuruyor, kapısı kapanmıyor.Ağabeyim yeni arabayı almış, baktım amortisörleri küt küt vuruyor, kapısı kapanmıyor. Daha yeni; üç bin kilometrede, dört bin kilometrede, fabrikadan yeni çıkmış;Daha yeni; üç bin kilometrede, dört bin kilometrede, fabrikadan yeni çıkmış; hemen başladı arızaları... Yani bizim bu gözümüz, bu beynimiz, bu kemik dokumuz,hemen başladı arızaları... Yani bizim bu gözümüz, bu beynimiz, bu kemik dokumuz, bu et dokumuz, bu sinir dokumuz, bu muhteşem bir kâinat.bu et dokumuz, bu sinir dokumuz, bu muhteşem bir kâinat. İnsanın vücudu bir kâinat, başlı başına bir âlem.İnsanın vücudu bir kâinat, başlı başına bir âlem. Bu âlemin bu kadar sıhhatle çalışması, hastalıksız, aksamadan çalışması büyük bir şey.Bu âlemin bu kadar sıhhatle çalışması, hastalıksız, aksamadan çalışması büyük bir şey. Arada da tabii hastalık olur. O da bir imtihan. Arada da tabii hastalık olur. O da bir imtihan.

"Hastalıkta da öyle büyük sevaplar vardır ki insan o sevapları bilse"Hastalıkta da öyle büyük sevaplar vardır ki insan o sevapları bilse 'Allah'a kavuşuncaya kadar, ölünceye kadar hep hasta olsaydım.''Allah'a kavuşuncaya kadar, ölünceye kadar hep hasta olsaydım.' diye temenni ederdi." diyor Peygamber Efendimiz. Ama başka bir hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki; diye temenni ederdi." diyor Peygamber Efendimiz. Ama başka bir hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki;

"Allah'tan isterken âfiyet isteyin." Ben sevap kazanacağım diye; "Allah'tan isterken âfiyet isteyin."

Ben sevap kazanacağım diye;

"Yâ Rabbi!"Yâ Rabbi! Ver bana hastalığı, ateşler içinde cayır cayır yanayım, sevabım çok olsun, günaha düşmeyeyim..." Ver bana hastalığı, ateşler içinde cayır cayır yanayım, sevabım çok olsun, günaha düşmeyeyim..."

Böyle bir şey de yok. Yani bu söz hasta olanlara teselli,Böyle bir şey de yok. Yani bu söz hasta olanlara teselli, yoksa Efendimiz sağlam olanlara "hasta olun" tavsiyesini etmiyor. Diyor ki; yoksa Efendimiz sağlam olanlara "hasta olun" tavsiyesini etmiyor. Diyor ki;

"Allah'tan bir şey isteyeceğiniz zaman âfiyet isteyin." "Allah'tan bir şey isteyeceğiniz zaman âfiyet isteyin."

Çünkü âfiyet hem hastalıklardan uzak olmayı ifade ederÇünkü âfiyet hem hastalıklardan uzak olmayı ifade eder hem de dertlerden, belalardan uzak olmayı ifade eder. hem de dertlerden, belalardan uzak olmayı ifade eder.

Peygamber Efendimiz bir keresinde bir hasta ziyaretine gitti.Peygamber Efendimiz bir keresinde bir hasta ziyaretine gitti. Baktı ki adamcağız kuş yavrusu gibi kalmış;Baktı ki adamcağız kuş yavrusu gibi kalmış; ufalmış, küçülmüş, kemikleri erimiş, büzülmüş, kamburlaşmış, hayret edilecek, korkulacak bir hale gelmiş.ufalmış, küçülmüş, kemikleri erimiş, büzülmüş, kamburlaşmış, hayret edilecek, korkulacak bir hale gelmiş. Bakınca insan dayanamıyor, yüreği dayanamayacak hale gelmiş. Dedi ki; Bakınca insan dayanamıyor, yüreği dayanamayacak hale gelmiş. Dedi ki;

"Yâ filanca, sen Allah'a dua etmesini bilmez miydin yahu?"Yâ filanca, sen Allah'a dua etmesini bilmez miydin yahu? Dua etmesini bilmiyor musun? Sen bu hale nasıl düştün?" Dedi ki; Dua etmesini bilmiyor musun? Sen bu hale nasıl düştün?"

Dedi ki;

"Yâ Resûlallah! Bilirim dua etmeyi ama 'Yâ Rabbi, bana âhirette vereceğine dünyada ver,"Yâ Resûlallah! Bilirim dua etmeyi ama 'Yâ Rabbi, bana âhirette vereceğine dünyada ver, ne çekeceksem dünyada çekeyim de âhirette rahat edeyim.' diye dua ettim." ne çekeceksem dünyada çekeyim de âhirette rahat edeyim.' diye dua ettim."

Peygamber Efendimiz; "Yok, öyle dua etme. Allah'tan -dünyada da, âhirette de- afiyet iste." dedi. Peygamber Efendimiz;

"Yok, öyle dua etme. Allah'tan -dünyada da, âhirette de- afiyet iste." dedi.

Kur'ân-ı Kerîm'de de öyle buyuruluyor; Kur'ân-ı Kerîm'de de öyle buyuruluyor;

Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr. Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr.

İnsan böyle isteyecek. Ama hastalanmışsa, bir sıkıntı gelmişse o zaman da moralini bozmayacak,İnsan böyle isteyecek. Ama hastalanmışsa, bir sıkıntı gelmişse o zaman da moralini bozmayacak, edebini bozmayacak, taşkınlık etmeyecek, isyan etmeyecek, itiraz etmeyecek,edebini bozmayacak, taşkınlık etmeyecek, isyan etmeyecek, itiraz etmeyecek, Allah'a karşı gelmeyecek, kaderine rızasızlık göstermeyecek. Çünkü sevabı çok. Allah'a karşı gelmeyecek, kaderine rızasızlık göstermeyecek. Çünkü sevabı çok.

Hastanın uykusu ibadettir, iniltisi tesbihtir, duası makbuldür.Hastanın uykusu ibadettir, iniltisi tesbihtir, duası makbuldür. Melekler sıhhatteyken yaptığı amelleri, yapıyor gibi kendisine yazarlar. Melekler sıhhatteyken yaptığı amelleri, yapıyor gibi kendisine yazarlar.

"Geceleyin kalkardı, teheccüd namazı kılardı, şimdi kılamıyor; yazın teheccüt sevabını."Geceleyin kalkardı, teheccüd namazı kılardı, şimdi kılamıyor; yazın teheccüt sevabını. Gündüzleri şu kadar Kur'an okurdu, okuyamıyor şimdi; yazın Kur'an okuma sevabını.Gündüzleri şu kadar Kur'an okurdu, okuyamıyor şimdi; yazın Kur'an okuma sevabını. Bir günde şu kadar nafile namaz kılardı, şimdi kılamıyor; yazın kılmış gibi sevabı.Bir günde şu kadar nafile namaz kılardı, şimdi kılamıyor; yazın kılmış gibi sevabı. Pazartesi-perşembe, eyyâm-ı biyz oruçlarını tutardı ama şimdi tutamıyor; yazın tutmuş gibi..."Pazartesi-perşembe, eyyâm-ı biyz oruçlarını tutardı ama şimdi tutamıyor; yazın tutmuş gibi..." diye Allah onun sevaplarını da yazdırtır. diye Allah onun sevaplarını da yazdırtır.

Hastalıktan kalktığı zaman da anasından doğduğu gibi günahsız hale gelir. Hastalıktan kalktığı zaman da anasından doğduğu gibi günahsız hale gelir.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemize âfiyet versinAllahu Teâlâ hazretleri cümlemize âfiyet versin ama kaderine rıza edebini de versin. Fâtiha-i şerîfe meâl besmele. ama kaderine rıza edebini de versin.

Fâtiha-i şerîfe meâl besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2