Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Cüneyd-i Bağdâdî Hz. (3)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

14 Muharrem 1417 / 01.06.1996
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.

Konuşma Metni

Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihîVe's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmâine't-tayyibîne't-tâhirîn. Emmâ ba'd. ve men tebiahû bi-ihsânin ecmâine't-tayyibîne't-tâhirîn.

Emmâ ba'd.

Aziz ve sevgili cemaat-i müslimîn! Değerli kardeşlerim! Aziz ve sevgili cemaat-i müslimîn! Değerli kardeşlerim!

Bu okuduğumuz kitap; çok büyük bir alim, çok meşhur bir sûfi olanBu okuduğumuz kitap; çok büyük bir alim, çok meşhur bir sûfi olan Ebû Abdurrahman es-Sülemî'nin Tabakâtü's-sûfiyye isimli eseri idi. Ebû Abdurrahman es-Sülemî'nin Tabakâtü's-sûfiyye isimli eseri idi. Bu zât-ı muhterem Nişabur şehrinden idi.Bu zât-ı muhterem Nişabur şehrinden idi.

Kitabı yazan, telif eyleyen kişi, Hicrî 1412 senesinde vefat etmişti.

Kitabı yazan, telif eyleyen kişi, Hicrî 1412 senesinde vefat etmişti.

Bundan bin sene önce vefat etmiş; vefatı bile bin sene önce.Bundan bin sene önce vefat etmiş; vefatı bile bin sene önce. Çok meşhur bir kimse, pek çok eserler yazmış. Çok meşhur bir kimse, pek çok eserler yazmış.

Biliyorsunuz, müslümanların; "Allah'ın sevgili kulu nasıl olunur, Allah hangi kullarını sever,Biliyorsunuz, müslümanların; "Allah'ın sevgili kulu nasıl olunur, Allah hangi kullarını sever, hangi kullarını sevmiş de seçmiş?" diye merak etmesi lazım, Allah'ın sevgili kullarını tanıması lazım. hangi kullarını sevmiş de seçmiş?" diye merak etmesi lazım, Allah'ın sevgili kullarını tanıması lazım.

Allah'ın en sevgili kulları peygamberleridir.Allah'ın en sevgili kulları peygamberleridir. Çünkü onları kendisine elçi olarak seçmiş, vahyine mazhar kılmış;Çünkü onları kendisine elçi olarak seçmiş, vahyine mazhar kılmış; onlar vasıtası ile insanlara emirlerini göndermiştir. onlar vasıtası ile insanlara emirlerini göndermiştir.

İnsanların en şerefli tabakası, peygamberlerdir. Pİnsanların en şerefli tabakası, peygamberlerdir. P eygamberlerin eşrefi, eşrefü'l-mürselîn, seyyidü'l-evvelîne ve'l-âhirîn,eygamberlerin eşrefi, eşrefü'l-mürselîn, seyyidü'l-evvelîne ve'l-âhirîn, imâmü'l- müttekîn Peygamber Efendimiz'dir. imâmü'l- müttekîn Peygamber Efendimiz'dir. Bir müslümanın önce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'i iyice tanıması lazım. Bir müslümanın önce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'i iyice tanıması lazım.

Peygamber Efendimiz'i tanımanın yolları nedir? Peygamber Efendimiz'i tanımanın yolları nedir?

Bir, Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyye-i nebeviyyesini öğrenmektir.Bir, Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyye-i nebeviyyesini öğrenmektir. Çünkü dinimizin ana kaynaklarından birisi, Kur'ân-ı Kerîm'dir; Çünkü dinimizin ana kaynaklarından birisi, Kur'ân-ı Kerîm'dir; birisi de peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sünnet-i seniyyesidir.birisi de peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sünnet-i seniyyesidir. Dinimizin ahkâmının çıktığı iki büyük kaynak budur.Dinimizin ahkâmının çıktığı iki büyük kaynak budur. Peygamber Efendimiz'i tanımak isteyen insan, Peygamber Efendimiz'in sünnetini öğrenir.Peygamber Efendimiz'i tanımak isteyen insan, Peygamber Efendimiz'in sünnetini öğrenir. Hadîs-i şerîflerini dinler, bu hususta bilgi sahibi olur.Hadîs-i şerîflerini dinler, bu hususta bilgi sahibi olur. Peygamber Efendimiz'i tanımanın bir yolu budur. Peygamber Efendimiz'i tanımanın bir yolu budur.

Peygamber Efendimiz'i tanımanın yollarının bir tanesi de;Peygamber Efendimiz'i tanımanın yollarının bir tanesi de; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sîret-i nebeviyyesini, siyer ve megâzîsini öğrenmektir. Bu ne demek? sîret-i nebeviyyesini, siyer ve megâzîsini öğrenmektir.

Bu ne demek?

Peygamber Efendimiz nerede doğmuş, nasıl peygamber olmuş,Peygamber Efendimiz nerede doğmuş, nasıl peygamber olmuş, peygamberliğini nasıl devam ettirmiş, başına nasıl hâdiseler gelmiş? peygamberliğini nasıl devam ettirmiş, başına nasıl hâdiseler gelmiş?

Mekke-i Mükerreme'den hicret etmiş, Medine-i Münevvere'ye varmış,Mekke-i Mükerreme'den hicret etmiş, Medine-i Münevvere'ye varmış, peygamberliğini neşretmiş, insanlara İslâm'ı tebliğ etmek için çalışmalar yapmış, peygamberliğini neşretmiş, insanlara İslâm'ı tebliğ etmek için çalışmalar yapmış, seferler düzenlemiş, muhtelif devletlere sefirler göndermiş...seferler düzenlemiş, muhtelif devletlere sefirler göndermiş... Bu da sîret. Peygamber Efendimiz'in tarihî hayatı, şahsiyeti.Bu da sîret. Peygamber Efendimiz'in tarihî hayatı, şahsiyeti. Peygamber Efendimiz'i tanımak için bunlar da önemli.Peygamber Efendimiz'i tanımak için bunlar da önemli. Bu hususta da müslümanların gayretli olması lazım. Bu hususta da müslümanların gayretli olması lazım. Müslümanların sîret-i nebeviyyeyi öğrenmesi gerekir. Müslümanların sîret-i nebeviyyeyi öğrenmesi gerekir.

Bu hususta birçok kitap yazılmıştır, kıymetli eserler vardır.Bu hususta birçok kitap yazılmıştır, kıymetli eserler vardır. Bu zamanda siz kardeşlerimin okuyacağı en güzel kitaplardan birisi;Bu zamanda siz kardeşlerimin okuyacağı en güzel kitaplardan birisi; Asım Köksal tarafından yazılmış olan İslâm Tarihi kitabıdır.Asım Köksal tarafından yazılmış olan İslâm Tarihi kitabıdır. Onun adı İslâm Tarihi'dir ama Peygamber Efendimiz'in peygamberliğinin yıllarını anlatan bir İslâm tarihidir.Onun adı İslâm Tarihi'dir ama Peygamber Efendimiz'in peygamberliğinin yıllarını anlatan bir İslâm tarihidir. Onun için çok da büyük bir eserdir.Onun için çok da büyük bir eserdir. Şu anda Türk dilinde yazılmış Şu anda Türk dilinde yazılmış Peygamber Efendimiz'in hayatını anlatan en büyük kaynak durumundadır.Peygamber Efendimiz'in hayatını anlatan en büyük kaynak durumundadır. Ana kaynaklardan istifade edilmiştir. Türkiye dışında da takdir kazanmıştır.Ana kaynaklardan istifade edilmiştir. Türkiye dışında da takdir kazanmıştır. Ve merhum sahibi, müellifi Asım Köksal Ziyâü'l-Hak'tanVe merhum sahibi, müellifi Asım Köksal Ziyâü'l-Hak'tan madalya almıştır, teşekkür almıştır, mükafat almıştır. madalya almıştır, teşekkür almıştır, mükafat almıştır.

Asım Köksal'ın tarihi, İslâm Tarihi kitabı, Peygamber Efendimiz'i anlatan böyle bir eserdir.Asım Köksal'ın tarihi, İslâm Tarihi kitabı, Peygamber Efendimiz'i anlatan böyle bir eserdir. Onun için bunu okumanızı tavsiye ederim.Onun için bunu okumanızı tavsiye ederim. Peygamber Efendimiz'i tanımamın bir yolu da budur. Bu güzel kitabı da okursunuz. Peygamber Efendimiz'i tanımamın bir yolu da budur. Bu güzel kitabı da okursunuz.

Peygamber Efendimiz'i tanımak için bir de Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünün,Peygamber Efendimiz'i tanımak için bir de Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünün, gözünün, kaşının, saçının, kıyafetinin nasıl olduğunu bilmek lazım.gözünün, kaşının, saçının, kıyafetinin nasıl olduğunu bilmek lazım. Buna da Şemâil-i şerîfe derler, Peygamber Efendimiz'in evsâf-ı celîlesi, şemâil-i şerîfesi…Buna da Şemâil-i şerîfe derler, Peygamber Efendimiz'in evsâf-ı celîlesi, şemâil-i şerîfesi… İnsanın bunları da bilmesi lazım. Böylece Peygamber Efendimiz'i tanımış oluruz. İnsanın bunları da bilmesi lazım. Böylece Peygamber Efendimiz'i tanımış oluruz.

Sonra insanın öbür peygamberleri tanıması lazım.Sonra insanın öbür peygamberleri tanıması lazım. Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri o peygamberleri Kur'ân-ı Kerîm'de anlatmış. Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri o peygamberleri Kur'ân-ı Kerîm'de anlatmış. Hz. Adem aleyhisselam'ı, onun iki oğlu Habil ile Kabil'in hallerini anlatmış.Hz. Adem aleyhisselam'ı, onun iki oğlu Habil ile Kabil'in hallerini anlatmış. Kabil'in Habil'i nasıl öldürdüğünü biliyoruz.Kabil'in Habil'i nasıl öldürdüğünü biliyoruz. Hz. Adem'den Peygamber Efendimiz'e kadar gelmiş geçmiş Hz. Adem'den Peygamber Efendimiz'e kadar gelmiş geçmiş peygamberlerinin bazılarının isimlerini vermişpeygamberlerinin bazılarının isimlerini vermiş ve onların hayatlarından ibretli kıssaları Kur'ân-ı Kerîm'de zikreylemiş Allahu Teâlâ hazretleri. ve onların hayatlarından ibretli kıssaları Kur'ân-ı Kerîm'de zikreylemiş Allahu Teâlâ hazretleri.

Fî kasasihim ibretün. "Onların hikâyesinde, kıssalarında ibret var." Fî kasasihim ibretün. "Onların hikâyesinde, kıssalarında ibret var."

Onları da bilmemiz lazım. Peygamberlerin hayatlarını ve tarihlerini de müslümanlar olarak bilmeliyiz.Onları da bilmemiz lazım. Peygamberlerin hayatlarını ve tarihlerini de müslümanlar olarak bilmeliyiz. Bu hususta da kitaplar yazılmıştır; bunları da okuyun, o peygamberleri de tanıyın. Bu hususta da kitaplar yazılmıştır; bunları da okuyun, o peygamberleri de tanıyın.

Eyyûb aleyhisselam nasıl hastalanmış, nasıl sabretmiş?Eyyûb aleyhisselam nasıl hastalanmış, nasıl sabretmiş? Musa aleyhisselam nasıl Firavun'a gitmiş de Allah'ın emirlerini tebliğ etmiş?Musa aleyhisselam nasıl Firavun'a gitmiş de Allah'ın emirlerini tebliğ etmiş? İbrahim aleyhisselam nasıl Nemrud'un karşısına çıkmış da hakkı söylemiş,İbrahim aleyhisselam nasıl Nemrud'un karşısına çıkmış da hakkı söylemiş, hayatı pahasına Allah'ın emirlerini tutmuş ve ona tebliğ eylemiş? Bunları bilmemiz lazım. hayatı pahasına Allah'ın emirlerini tutmuş ve ona tebliğ eylemiş? Bunları bilmemiz lazım.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ashâb-ı kirâmını, sahabeyi bilmek lazım;Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ashâb-ı kirâmını, sahabeyi bilmek lazım; bu da çok mühim bir iş. Çünkü onlar, müslümanların en yüksek zümresidir: bu da çok mühim bir iş. Çünkü onlar, müslümanların en yüksek zümresidir:

"Onlar gökteki yıldızlar gibidir. "Onlar gökteki yıldızlar gibidir. Hangisinin eteğine yapışsanız elini tutsanız peşinden gitseniz hidayet bulursunuz,Hangisinin eteğine yapışsanız elini tutsanız peşinden gitseniz hidayet bulursunuz, doğru yolda gidersiniz." Onları da tanımak lazım.doğru yolda gidersiniz."

Onları da tanımak lazım.
Bu hususta da çok kitaplar yazılmıştır ama çok kitap tercüme edilmemiştir. Bu hususta da çok kitaplar yazılmıştır ama çok kitap tercüme edilmemiştir. Sahabe-i kirâm hakkında Arapça yazılmış olan kaynak kitaplar,Sahabe-i kirâm hakkında Arapça yazılmış olan kaynak kitaplar, Üsdü'l-Gâbe, el-İsâbe gibi kaynak kitaplar maalesef Türkçe'ye çevrilmemiştir.Üsdü'l-Gâbe, el-İsâbe gibi kaynak kitaplar maalesef Türkçe'ye çevrilmemiştir. Bunların çevrilmesi lazım.Bunların çevrilmesi lazım. Sahabe-i kirâmın bazıları anlatılmıştır; bazıları hakkında kitaplar vardır. Sahabe-i kirâmın bazıları anlatılmıştır; bazıları hakkında kitaplar vardır.

Hulefâ-i Râşidîn; Ebû Bekir es-Sıddîk, Ömerü'l-Faruk, Osman-ı Zinnûreyn,Hulefâ-i Râşidîn; Ebû Bekir es-Sıddîk, Ömerü'l-Faruk, Osman-ı Zinnûreyn, Aliyyü'l-Mürtazâ, tamam. Çehâr-ı yâr-i Güzîn diye bunların hayatı anlatılmıştır.Aliyyü'l-Mürtazâ, tamam. Çehâr-ı yâr-i Güzîn diye bunların hayatı anlatılmıştır. Sahabe Hayatından Tablolar diye kitaplar neşrettik ama bütün sahabe anlatılmış değildir.Sahabe Hayatından Tablolar diye kitaplar neşrettik ama bütün sahabe anlatılmış değildir. Onlar Türkçe'ye tercüme edilmiş değildir.Onlar Türkçe'ye tercüme edilmiş değildir. Bu konuşmamı dinleyen erbâb-ı himmet ve gayrettenBu konuşmamı dinleyen erbâb-ı himmet ve gayretten bu eserleri de tercüme etme hususunda çalışmalarını rica ederim.bu eserleri de tercüme etme hususunda çalışmalarını rica ederim. Fırsat olsa biz tercüme etsek, fırsat bulamazsak onlar tercüme etse de Fırsat olsa biz tercüme etsek, fırsat bulamazsak onlar tercüme etse de müslümanlar sahabe-i kirâmı tanısa... Bu da çok mühimdir. müslümanlar sahabe-i kirâmı tanısa... Bu da çok mühimdir. Çok güzel, çok büyük eserler neşredilmiştir. Çok güzel, çok büyük eserler neşredilmiştir.

Biz "İbn-i Abbas şöyle demiş, Ebû Hüreyre böyle demiş, İbn Mesud şöyle demiş." diyoruz.Biz "İbn-i Abbas şöyle demiş, Ebû Hüreyre böyle demiş, İbn Mesud şöyle demiş." diyoruz. Bu zâtlar kimler, bunları bilmeliyiz.Bu zâtlar kimler, bunları bilmeliyiz. Bunlardan sonra sâlih kimselerin, iyi müslümanların, evliyâullahın tanınması, bilinmesi lazım. Bunlardan sonra sâlih kimselerin, iyi müslümanların, evliyâullahın tanınması, bilinmesi lazım.

Peygamber Efendimiz'den, enbiyâ ve mürselînden,Peygamber Efendimiz'den, enbiyâ ve mürselînden, sahabe-i kirâmdan sonra evliyâullahın, sâlihlerin bilinmesi, tanınması lazım.sahabe-i kirâmdan sonra evliyâullahın, sâlihlerin bilinmesi, tanınması lazım. Bu hususta da kitaplar yazılmıştır.Bu hususta da kitaplar yazılmıştır. Meşhur velilerin hayatlarının anlatıldığı eserler Türkçe'ye tercüme edilmiştir.Meşhur velilerin hayatlarının anlatıldığı eserler Türkçe'ye tercüme edilmiştir. Fakat bunlar çok teferruatlı, çok geniş değildir. Bütün güzel kaynaklar tercüme edilmiş değildir. Fakat bunlar çok teferruatlı, çok geniş değildir. Bütün güzel kaynaklar tercüme edilmiş değildir.

Terceme edilmemiş olan mühim kaynak kitaplardan bir tanesi de bizim okumakta olduğumuzTerceme edilmemiş olan mühim kaynak kitaplardan bir tanesi de bizim okumakta olduğumuz Tabakâtü's-sûfiyye isimli eserdir. Kitabın isminin mânası ne? Tabakâtü's-sûfiyye isimli eserdir.

Kitabın isminin mânası ne?

Tabakâtü's-sûfiyye; sûfilerden bazılarının kısım kısım, devir devir,Tabakâtü's-sûfiyye; sûfilerden bazılarının kısım kısım, devir devir, tabaka tabaka hayatlarını anlatan eserdir. tabaka tabaka hayatlarını anlatan eserdir. Kitabı yazan Ebû Abdurrahman es-Sülemî kitabı "birinci tabaka, ikinci tabaka" diye on tabakaya, on devre ayırmış, Kitabı yazan Ebû Abdurrahman es-Sülemî kitabı "birinci tabaka, ikinci tabaka" diye on tabakaya, on devre ayırmış, on nesli anlatmış.on nesli anlatmış. Bu kitabı birinci tabakadan anlatmaya başlamış, onuncu tabakada bitirmiş.Bu kitabı birinci tabakadan anlatmaya başlamış, onuncu tabakada bitirmiş. Tabi sûfiler on tabaka değildir. Belki bin tabakadır.Tabi sûfiler on tabaka değildir. Belki bin tabakadır. Ama o kendi zamanına kadar 400 yıllık devre içinden bunları anlatmış ki Ama o kendi zamanına kadar 400 yıllık devre içinden bunları anlatmış ki hizmet görmüş, Allah razı olsun. hizmet görmüş, Allah razı olsun. Demek ki bu kitabın içinde, her tabakada on tane büyük velînin hayatı var.Demek ki bu kitabın içinde, her tabakada on tane büyük velînin hayatı var. Bu kitabın içinde on tabaka olduğuna göre yüz tane hayat hikayesi, tercüme-i hâli, biyografisi var.Bu kitabın içinde on tabaka olduğuna göre yüz tane hayat hikayesi, tercüme-i hâli, biyografisi var. Biz bu kitabı okumaya başladık. Niye bu kitabı seçtik? Biz bu kitabı okumaya başladık.

Niye bu kitabı seçtik?

Çünkü bu kitap Türkçe'ye tercüme edilmemiş olan bir kitap, Türkçesi yok, bir.Çünkü bu kitap Türkçe'ye tercüme edilmemiş olan bir kitap, Türkçesi yok, bir. "Biz okuyalım da Türk halkı bilsin." diye seçtik."Biz okuyalım da Türk halkı bilsin." diye seçtik. İkinci özelliği; bu kitabı yazan şahıs, her sözünü destekli, mesnedli, isnadlı söylemiş.İkinci özelliği; bu kitabı yazan şahıs, her sözünü destekli, mesnedli, isnadlı söylemiş. Hani bir arkadaşınız bir söz söyler; "Nereden çıkardın bunu?" diye sorarız.Hani bir arkadaşınız bir söz söyler; "Nereden çıkardın bunu?" diye sorarız. "Bilmem, bir hocadan duydum." der, kaynağını söyleyemez. Bu kitap böyle değil."Bilmem, bir hocadan duydum." der, kaynağını söyleyemez. Bu kitap böyle değil. Bu kitap söylediği her sözün mesnedini, kaynağını gösteriyor ve bize araştırma imkânı veriyor.Bu kitap söylediği her sözün mesnedini, kaynağını gösteriyor ve bize araştırma imkânı veriyor. Kendisi de araştırma mahsulü bir eser; bu çok önemli. Neden? Kendisi de araştırma mahsulü bir eser; bu çok önemli.

Neden?

Onun için sağlam bilgi ve sağlam bir metot öğreniyoruz, usul öğreniyoruz. Onun için sağlam bilgi ve sağlam bir metot öğreniyoruz, usul öğreniyoruz.

Ben bu kitaba başladığım zaman gençler de dersi dinlemeye geliyorlar.Ben bu kitaba başladığım zaman gençler de dersi dinlemeye geliyorlar. "Yanınıza kâğıt kalem alın, bunları yazın." dedik."Yanınıza kâğıt kalem alın, bunları yazın." dedik. Ve siz de dinî bir söz söylediğiniz zaman kaynağını bilerek söyleyin; Ve siz de dinî bir söz söylediğiniz zaman kaynağını bilerek söyleyin; mesnedsiz, isnadsız konuşmayın." mesnedsiz, isnadsız konuşmayın."

"Allah böyle buyuruyor." "Ne malum?" "Falanca âyette geçiyor." "Allah böyle buyuruyor."

"Ne malum?"

"Falanca âyette geçiyor."

"Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor!" "Ne malum?" "Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor!"

"Ne malum?"

"Falanca kitapta, falanca kaynakta geçiyor." "Falanca kitapta, falanca kaynakta geçiyor."

Yani kaynağını söyleyerek… Böyle olduğu zaman iyi, temiz olur.Yani kaynağını söyleyerek… Böyle olduğu zaman iyi, temiz olur. İlmin içine yalan, hurafe karışmamış olur. İlim bozulmamış olur.İlmin içine yalan, hurafe karışmamış olur. İlim bozulmamış olur. İnsanlar yanlış şey öğrenmemiş olur. Dosdoğru yolda giderler. İnsanlar yanlış şey öğrenmemiş olur. Dosdoğru yolda giderler.

Bu eser metot ve usul bakımından önemli. Çünkü her şeyin aslını gösteriyor.Bu eser metot ve usul bakımından önemli. Çünkü her şeyin aslını gösteriyor. Bir de bu kitap çok büyük, mübarek bir profesörün eline geçmiş.Bir de bu kitap çok büyük, mübarek bir profesörün eline geçmiş. O profesör bunu baskıya hazırlamış,O profesör bunu baskıya hazırlamış, kitabın içine kitabın içindekilerden daha fazla bir bilgi de o eklemiş. kitabın içine kitabın içindekilerden daha fazla bir bilgi de o eklemiş. Her şeyi aşağıda izah etmiş, not koymuş, açıklama koymuş.Her şeyi aşağıda izah etmiş, not koymuş, açıklama koymuş. Kitabın kıymeti üç misli, beş misli artmış. Neden? Kitabın kıymeti üç misli, beş misli artmış.

Neden?

Çok güzel neşredilmiş. Diyelim ki bir köyün, bir şehrin adı geçiyor. Mesela Nasrâbat. Çok güzel neşredilmiş. Diyelim ki bir köyün, bir şehrin adı geçiyor. Mesela Nasrâbat.

Nasrâbat neresi, sen bilir misin? Bilmezsin. Ben? Nasrâbat neresi, sen bilir misin?

Bilmezsin.

Ben?

Ben de bilmem. Nereden bilelim! Hemen onu aşağıya not olarak indirmiş.Ben de bilmem. Nereden bilelim! Hemen onu aşağıya not olarak indirmiş. "Bu şehir falanca yerdedir. Nüfusu bu kadardır. Kıymeti şudur."Bu şehir falanca yerdedir. Nüfusu bu kadardır. Kıymeti şudur. Mahsulü budur." diye bize bilgi vermiş.Mahsulü budur." diye bize bilgi vermiş. Aşağıda her şeyi böyle açıklamış olduğu için kitabın kıymeti üç misli, beş misli daha artmış.Aşağıda her şeyi böyle açıklamış olduğu için kitabın kıymeti üç misli, beş misli daha artmış. Onun için bu kitabı okuyoruz. Kitabın kendisi güzel, neşreden bir alim kimse;Onun için bu kitabı okuyoruz. Kitabın kendisi güzel, neşreden bir alim kimse; o da güzel eklemeler yapmış, kitabın kıymeti artmış; iki. o da güzel eklemeler yapmış, kitabın kıymeti artmış; iki.

Üçüncü bir sebep var. Bugün de Türkiyemiz'de ve İslâm âleminde sûfiler, mutasavvıflar var.Üçüncü bir sebep var. Bugün de Türkiyemiz'de ve İslâm âleminde sûfiler, mutasavvıflar var. Dervişler, tarikatler, şeyhler var. Var ama bazısı yanlış yolda.Dervişler, tarikatler, şeyhler var. Var ama bazısı yanlış yolda. Bazısı hak bazısı batıl; bazısı alim bazısı cahil; bazısı sahih bazısı sapık. Bazısı hak bazısı batıl; bazısı alim bazısı cahil; bazısı sahih bazısı sapık.

"Nereden belli? Sapık bir misal ver hocam." "Nereden belli? Sapık bir misal ver hocam."

Mesela "Ben filanca tarikattenim." diyor, misafirine rakı ikram ediyor, içki ikram ediyor. Mesela "Ben filanca tarikattenim." diyor, misafirine rakı ikram ediyor, içki ikram ediyor.

Nerede bu? Arnavutluk'ta. Nerede bu?

Arnavutluk'ta.

Cumhuriyet Gazetesi'nin muhabiri Arnavutluk'a gitmiş; orada filanca tekkeye misafir olmuş.Cumhuriyet Gazetesi'nin muhabiri Arnavutluk'a gitmiş; orada filanca tekkeye misafir olmuş. O tekkenin başındaki herif, -şeyh demiyorum- herif, alçak buna rakı ikram etmiş.O tekkenin başındaki herif, -şeyh demiyorum- herif, alçak buna rakı ikram etmiş. Adı "tekke" olduğundan tekkelerin adını batırıyor.Adı "tekke" olduğundan tekkelerin adını batırıyor. Yolu "tarikat" adında olduğundan tarikatleri batırıyor. Yolu "tarikat" adında olduğundan tarikatleri batırıyor.

İslâm'da içki var mı? Yok, haram! Ne kendisi içebilir ne başkasına sunabilir.İslâm'da içki var mı?

Yok, haram! Ne kendisi içebilir ne başkasına sunabilir.
İçmek de, sunmak da, satmak da, taşımak da haram; her şeyi haram.İçmek de, sunmak da, satmak da, taşımak da haram; her şeyi haram. Adam hamal olsa alnının teri ile yaşıyor olsa içkiyi omzuna alıp kamyondan süpermarkete indiremez. Adam hamal olsa alnının teri ile yaşıyor olsa içkiyi omzuna alıp kamyondan süpermarkete indiremez.

Neden? Allah yalnız içene değil, hamalına bile lanet ediyor.Neden?

Allah yalnız içene değil, hamalına bile lanet ediyor.
İçkiyi içemez! Bu kendisi de içiyor, karşısına da ikram ediyor. Bu bozuk yol.İçkiyi içemez! Bu kendisi de içiyor, karşısına da ikram ediyor. Bu bozuk yol. Müslümanlığın da, tarikatin de, tasavvufun da adını batırıyor. Müslümanlığın da, tarikatin de, tasavvufun da adını batırıyor.

Bazısı da bu kadar açık bir şekilde sapık değil. Bazısı da bu kadar açık bir şekilde sapık değil.

Nasıl sapık? Biraz daha örtülü sapık. Sapık ama bazısı da örtülü, bazısı da cahil; bilmiyor. Nasıl sapık?

Biraz daha örtülü sapık. Sapık ama bazısı da örtülü, bazısı da cahil; bilmiyor.

Peki nereden konuşuyor? Duyduklarını, anladığı gibi yarım yamalak satarak, konuşuyor.Peki nereden konuşuyor?

Duyduklarını, anladığı gibi yarım yamalak satarak, konuşuyor.
Kendisinde mânevî güzel bir hal yok. Ama lafı çok. "Laf ebesi" derler.Kendisinde mânevî güzel bir hal yok. Ama lafı çok. "Laf ebesi" derler. Ağzından laf çıkıyor. Tabi millet de bilmiyor.Ağzından laf çıkıyor. Tabi millet de bilmiyor. "Bu çok laf söylüyor." diye onun peşinden gidebiliyor."Bu çok laf söylüyor." diye onun peşinden gidebiliyor. Herkes duyduğu için bir tane misal verdim. Bundan bir buçuk ay önce diyanet, hakkında açıklama yaptı.Herkes duyduğu için bir tane misal verdim. Bundan bir buçuk ay önce diyanet, hakkında açıklama yaptı. Televizyonlarda karşılıklı konuşmalar yapıldı; yanlış yolda olduğunu söylediler.Televizyonlarda karşılıklı konuşmalar yapıldı; yanlış yolda olduğunu söylediler. Misal isterseniz işte bir misal! Misal isterseniz işte bir misal!

Şimdi bu kitap hem alim olan birine ait olduğu için hem de büyük zaâları anlattığı içinŞimdi bu kitap hem alim olan birine ait olduğu için hem de büyük zaâları anlattığı için biz burada gerçek tasavvufu öğreniyoruz.Burada uydurmayı, yalanı, cahilin cahilliğini değil;biz burada gerçek tasavvufu öğreniyoruz.Burada uydurmayı, yalanı, cahilin cahilliğini değil; her şeyi bilen, bilgili sûfilerin, evliyânın hayatını okuyoruz; o da çok önemli. Neden önemli? her şeyi bilen, bilgili sûfilerin, evliyânın hayatını okuyoruz; o da çok önemli.

Neden önemli?

Bu zamanın tasavvufu sevenleri, tarikate girenleri, derviş olanları doğruyu bilsinler.Bu zamanın tasavvufu sevenleri, tarikate girenleri, derviş olanları doğruyu bilsinler. Bunlar büyük üstat, büyük alim.Bunlar büyük üstat, büyük alim. "Onları okuyalım da işin doğrusunu bilsinler." diye bu kitabı okuyoruz. "Onları okuyalım da işin doğrusunu bilsinler." diye bu kitabı okuyoruz.

İşte böylece Allah'ın nasip etmesi ile bu kitabın birinci tabakasını bitirmişiz.İşte böylece Allah'ın nasip etmesi ile bu kitabın birinci tabakasını bitirmişiz. et-tabakâtü's-sâniye'ye ikinci tabakasına gelmişiz.et-tabakâtü's-sâniye'ye ikinci tabakasına gelmişiz. Yani evliyâullahtan on tane meşhur, büyük zâtın hayatını okumuş, buraya gelmişiz. Yani evliyâullahtan on tane meşhur, büyük zâtın hayatını okumuş, buraya gelmişiz.

İkinci tabakanın birinci şahsı kim? İkinci tabakanın birinci şahsı kim?

Ebu'l-Kâsım el-Cüneyd; "Cüneyd-i Bağdâdî" dediğimiz zât.Ebu'l-Kâsım el-Cüneyd; "Cüneyd-i Bağdâdî" dediğimiz zât. Adını duymuşsunuzdur, söylemiştik.Adını duymuşsunuzdur, söylemiştik. Eski derslerimizde; "Arapça'da bir insanın isminin bölümleri vardır." demiştik. Eski derslerimizde; "Arapça'da bir insanın isminin bölümleri vardır." demiştik.

Bir kendisinin adı vardır, bir künyesi vardır. Bir kendisinin adı vardır, bir künyesi vardır. Künye, "kola takılan madeni levha" demek değil. Künye, "kola takılan madeni levha" demek değil. Eskiden künye Ebû kelimesi ile yapılan "isim vuruldu" demek. Eskiden künye Ebû kelimesi ile yapılan "isim vuruldu" demek.

Mesela Peygamber Efendimiz'in ismi ne idi? Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem. Mesela Peygamber Efendimiz'in ismi ne idi?

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem.

Künyesi ne idi? Ebu'l-Kâsım. Künyesi ne idi?

Ebu'l-Kâsım.

Ebu'l-Kâsım ne demek? "Kâsım'ın babası" demek.Ebu'l-Kâsım ne demek?

"Kâsım'ın babası" demek.
Araplar asaletli insanlara ismi ile hitabı ayıp sayarlardı. "Yâ Muhammed!" demezlerdi.Araplar asaletli insanlara ismi ile hitabı ayıp sayarlardı. "Yâ Muhammed!" demezlerdi. Beyefendi, asaletli, itibarlı kimselere ne derlerdi? "Ey falancanın babası!" Beyefendi, asaletli, itibarlı kimselere ne derlerdi?

"Ey falancanın babası!"

Peygamber Efendimiz'e, "Yâ Ebe'l-Kâsım!" derlerdi. Peygamber Efendimiz'e, "Yâ Ebe'l-Kâsım!" derlerdi.

Ne demek? Ey Kâsım'ın babası! Ne demek?

Ey Kâsım'ın babası!

Bu bir hürmet ifadesi. Böyle ebu kelimesine yapılan tamlamalara "künye" deniliyor. Bu bir hürmet ifadesi. Böyle ebu kelimesine yapılan tamlamalara "künye" deniliyor.

İsminde başka nesi vardır? Babasının adı ile beraber zikredilir.İsminde başka nesi vardır?

Babasının adı ile beraber zikredilir.
Mesela Peygamber Efendimiz'in ismi Muhammed, babasının adı Abdullah. Mesela Peygamber Efendimiz'in ismi Muhammed, babasının adı Abdullah.

Ebu'l-Kâsım Muhammedü'bnü Abdillah,Ebu'l-Kâsım Muhammedü'bnü Abdillah, "Abdullah'ın oğlu Muhammed, Ebu'l-Kâsım Muhammed." Baba adını da kullanırlardı. "Abdullah'ın oğlu Muhammed, Ebu'l-Kâsım Muhammed." Baba adını da kullanırlardı.

Türkçe'de de "baba adı" kullanmak vardır.Türkçe'de de "baba adı" kullanmak vardır. Mesela "Köroğlu, Hatipoğlu, İmamoğlu" diyorlar. Bu bir lakaptır.Mesela "Köroğlu, Hatipoğlu, İmamoğlu" diyorlar. Bu bir lakaptır. Kendi ismi değildir. Babasının sıfatı ile anılmasıdır. Kendi ismi değildir. Babasının sıfatı ile anılmasıdır.

Bir de her insanın lakabı vardır. Mesela Sarı Saltuk. Mübarek zâtın adı Saltuk. Sarışınmış.Bir de her insanın lakabı vardır. Mesela Sarı Saltuk. Mübarek zâtın adı Saltuk. Sarışınmış. Lakabı öyle; "Sarı Saltuk" diyorlar. "Akşemseddin" diyorlar; saçları, kaşları veya sakalı beyazmış.Lakabı öyle; "Sarı Saltuk" diyorlar. "Akşemseddin" diyorlar; saçları, kaşları veya sakalı beyazmış. Bu da lakaptır. Bu da lakaptır.

Şimdi gelelim: Ebu'l-Kâsım el-Cüneyd. Şimdi gelelim:

Ebu'l-Kâsım el-Cüneyd.

Minhüm el-Cüneydü'bnü Muhammed Ebu'l-Kâsım el-hazzâz. Ve kâne ebûhü yebî'u'z-züccâc. Minhüm el-Cüneydü'bnü Muhammed Ebu'l-Kâsım el-hazzâz. Ve kâne ebûhü yebî'u'z-züccâc.

Kitabımızda anlattığımız evliyâullahtan birisi de Cüneyd'dir. İsmi el-Cüneyd. Kitabımızda anlattığımız evliyâullahtan birisi de Cüneyd'dir. İsmi el-Cüneyd.

Babasının ismi nedir? Muhammed. "Muhammed oğlu Cüneyd." Babasının ismi nedir?

Muhammed. "Muhammed oğlu Cüneyd."

Künyesi nedir? "Ebu'l-Kâsım." Demek ki Peygamber Efendimiz gibi künyelenmiş.Künyesi nedir?

"Ebu'l-Kâsım." Demek ki Peygamber Efendimiz gibi künyelenmiş.
Ebu'l-Kâsım Cüneyd hazzÂz imiş. Hazzâz da "ipekçi, ibrişimci" demek.Ebu'l-Kâsım Cüneyd hazzÂz imiş. Hazzâz da "ipekçi, ibrişimci" demek. Belki ibrişimi, ibrişim olarak satıyor. Belki kumaşın üstüne ibrişimden sararak nakışlar yapıp satıyor.Belki ibrişimi, ibrişim olarak satıyor. Belki kumaşın üstüne ibrişimden sararak nakışlar yapıp satıyor. Nakkaş gibi; o mânaya gelen bir kelime. Hazzâz. Babası cam eşya satarmış. Nakkaş gibi; o mânaya gelen bir kelime. Hazzâz. Babası cam eşya satarmış.

Ve kâne ebûhü yebî'u'z-züccâc. Şimdi "züccaciyeci" diyoruz. Babası cam eşya satarmış. Ve kâne ebûhü yebî'u'z-züccâc. Şimdi "züccaciyeci" diyoruz. Babası cam eşya satarmış.

Fe li-zâlike kâne yükâlü lehû el-Kavârîrî. "Bu sebepten de ona el-Kavârîrî de denirdi." Fe li-zâlike kâne yükâlü lehû el-Kavârîrî. "Bu sebepten de ona el-Kavârîrî de denirdi."

Cüneyd-i Bağdâdi. el-Bağdâdî nedir? Cüneyd-i Bağdâdi.

el-Bağdâdî nedir?

İsm-i nisbesidir. Nereli olduğunu gösteriyor. "Kavârîri" de denirdi. Neden? İsm-i nisbesidir. Nereli olduğunu gösteriyor. "Kavârîri" de denirdi.

Neden?

Cam eşya, camdan yapılmış bardaklar, sürahiler filan satardı da onun için. Cam eşya, camdan yapılmış bardaklar, sürahiler filan satardı da onun için.

Asluhû min nihâvend. "Aslı Nihavent şehrinden idi." Asluhû min nihâvend. "Aslı Nihavent şehrinden idi."

Aşağıda Nihavent'in neresi olduğunu anlatıyor. Aşağıda Nihavent'in neresi olduğunu anlatıyor.

Beldetün min bilâdi'l-cebeli kadîmetün.Beldetün min bilâdi'l-cebeli kadîmetün. "Nihavent, İran'la Irak arasındaki cebel mıntıkasında eski bir şehirdir." "Nihavent, İran'la Irak arasındaki cebel mıntıkasında eski bir şehirdir."

Beynehâ ve beyne Hemedân selâsetün eyyâm.Beynehâ ve beyne Hemedân selâsetün eyyâm. "Hemedan şehriyle arasında üç günlük mesafe vardır." "Hemedan şehriyle arasında üç günlük mesafe vardır."

Fütihat senete tis'a aşere. "Burası Hicrî 19 senesinde müslümanlar tarafından fetholundu." Fütihat senete tis'a aşere. "Burası Hicrî 19 senesinde müslümanlar tarafından fetholundu."

Peygamber Efendimiz'in Medine-i Münevvere'ye hicretinden 19 sene sonra müslüman askerler,Peygamber Efendimiz'in Medine-i Münevvere'ye hicretinden 19 sene sonra müslüman askerler, -elhamdülillah- Arabistan'ı tamamen fethetmişler. Suriye'yi, Irak'ı fethetmişler. -elhamdülillah- Arabistan'ı tamamen fethetmişler. Suriye'yi, Irak'ı fethetmişler. İran'ın hududuna gelmişler.İran'ın hududuna gelmişler. Irak'la İran arasındaki bizim memleketimize yakın tarafları zorlamaya başlamışlar.Irak'la İran arasındaki bizim memleketimize yakın tarafları zorlamaya başlamışlar. Bu Nihavent şehrini 19 senesinde fethetmişler.Bu Nihavent şehrini 19 senesinde fethetmişler. Ta o zaman, Hz. Ömer zamanında müslüman olmuşlar.Ta o zaman, Hz. Ömer zamanında müslüman olmuşlar. Bizim Güneydoğu Anadolumuz da Hz. Ömer zamanından beri İslâm'dır, müslümandır.Bizim Güneydoğu Anadolumuz da Hz. Ömer zamanından beri İslâm'dır, müslümandır. Hz. Ömer zamanına dayanır. Hz. Ömer zamanına dayanır.

Bütün o diyarlar o zamanlar fethedilmiştir. Diyarbakır, Batman,Bütün o diyarlar o zamanlar fethedilmiştir. Diyarbakır, Batman, Adıyaman vesaire hepsi Hz. Ömer zamanından beriAdıyaman vesaire hepsi Hz. Ömer zamanından beri Lâ İlâhe illallah okunan İslâm diyarıdır. Lâ İlâhe illallah okunan İslâm diyarıdır. Orası köklü bir İslâm diyarıdır. Ahalisinin çoğu da fatihlerin evlatlarıdır, Arap kökenlidir.Orası köklü bir İslâm diyarıdır. Ahalisinin çoğu da fatihlerin evlatlarıdır, Arap kökenlidir. Orayı fetheden insanların evlatlarıdır.Orayı fetheden insanların evlatlarıdır. Kimisi Kürtçe, kimisi Arapça, kimisi Türkçe konuşur; hepsi kardeştir. Kimisi Kürtçe, kimisi Arapça, kimisi Türkçe konuşur; hepsi kardeştir.

Fî hilâfeti Umeri'bni'l-Hattâb. "Hz. Ömer'in halifeliği zamanında fethedilmiş bir yerdir" Fî hilâfeti Umeri'bni'l-Hattâb. "Hz. Ömer'in halifeliği zamanında fethedilmiş bir yerdir"

Bak, kitabı hazırlayan insan bizi rahatlattı. "Nihavent neresidir?" diye meraktan kurtulduk.Bak, kitabı hazırlayan insan bizi rahatlattı. "Nihavent neresidir?" diye meraktan kurtulduk. Aşağıda tarihini de, mesafesini de anlattı.Aşağıda tarihini de, mesafesini de anlattı. İşte bizim Hakkari'den, Urfa'dan şöyle biraz aşağıya gidiverdin mi orada imiş. İşte bizim Hakkari'den, Urfa'dan şöyle biraz aşağıya gidiverdin mi orada imiş. Cüneyd-i Bağdâdî oradanmış, o mıntıkadanmış, aslı oradanmış da Bağdat'a gelmiş, yerleşmiş. Cüneyd-i Bağdâdî oradanmış, o mıntıkadanmış, aslı oradanmış da Bağdat'a gelmiş, yerleşmiş.

Neden? Cüneyd-i Bağdâdî zamanında Bağdat, İslâm âleminin kalbi idi. Neden?

Cüneyd-i Bağdâdî zamanında Bağdat, İslâm âleminin kalbi idi.
İslâm medeniyetinin en büyük numunesi idi, ilmin merkezi idi; çok büyük bir yerdi. İslâm medeniyetinin en büyük numunesi idi, ilmin merkezi idi; çok büyük bir yerdi.

"Niye 'böyle idi' diyorsun hocam?" "Niye 'böyle idi' diyorsun hocam?"

Bir kere Moğollar istila ettiler, orayı mahvettiler.Bir kere Moğollar istila ettiler, orayı mahvettiler. Müşrik, kâfir Moğollar, Orta Asya'dan, Çin'den, Moğolistan'danMüşrik, kâfir Moğollar, Orta Asya'dan, Çin'den, Moğolistan'dan o taraflardan büyük kalabalıklar halinde geldiler, İslâm âlemini çiğnediler,o taraflardan büyük kalabalıklar halinde geldiler, İslâm âlemini çiğnediler, İslâm devletleri ile savaşıp yendiler, ezdiler, şehirleri yaktılar, yıktılar. İslâm devletleri ile savaşıp yendiler, ezdiler, şehirleri yaktılar, yıktılar.

Hülagu zamanında Moğol orduları Bağdat'a geldiler, adamları kestiler, kestiler.Hülagu zamanında Moğol orduları Bağdat'a geldiler, adamları kestiler, kestiler. O Bağdat'ın nehri, kanlardan kıpkırmızı aşağı doğru aktı. O Bağdat'ın nehri, kanlardan kıpkırmızı aşağı doğru aktı. Bağdat'ın içinden geçen o nehir kırmızı aktı! Çünkü kâfir adamlar yağma ettiler. Bağdat'ın içinden geçen o nehir kırmızı aktı! Çünkü kâfir adamlar yağma ettiler. Paralar, eşyalar, antikalar hepsi gitti. Kütüphanelerin hepsini Dicle Nehri'ne attılar. Paralar, eşyalar, antikalar hepsi gitti. Kütüphanelerin hepsini Dicle Nehri'ne attılar. Tabi mürekkepler suda eridi. Bu sefer de nehir simsiyah aktı.Tabi mürekkepler suda eridi. Bu sefer de nehir simsiyah aktı. Ama İslâm âleminin en büyük kitapları suda gitti. Ama İslâm âleminin en büyük kitapları suda gitti.

Moğolların yaptığı tahribatın büyüklüğünü anlata anlata bitiremeyiz.Moğolların yaptığı tahribatın büyüklüğünü anlata anlata bitiremeyiz. Adamlar kâfir, mü'min değil; müslümanların düşmanı. Sonra ne oldu? Adamlar kâfir, mü'min değil; müslümanların düşmanı.


Sonra ne oldu?

Asırlar geçtikçe onlar da İslâm'ın hak din olduğunu anladılar, müslüman oldular amaAsırlar geçtikçe onlar da İslâm'ın hak din olduğunu anladılar, müslüman oldular ama ilk başta o büyük tahribatı yaptılar. Anadolu'yu da yaktılar, yıktılar.ilk başta o büyük tahribatı yaptılar. Anadolu'yu da yaktılar, yıktılar. Sivas'ı, Anadolu'nun öbür şehirlerini yaktılar, yıktılar; Konya'ya kadar geldiler.Sivas'ı, Anadolu'nun öbür şehirlerini yaktılar, yıktılar; Konya'ya kadar geldiler. Her yere adamlarını yerleştirdiler. Çok zulümler yaptılar. Sonra toparlandılar, müslüman oldular.Her yere adamlarını yerleştirdiler. Çok zulümler yaptılar. Sonra toparlandılar, müslüman oldular. Gazneli Mahmut Han zamanında İslâm'ı kabul ettiler.Gazneli Mahmut Han zamanında İslâm'ı kabul ettiler. Ama müslüman oluncaya kadar da İslâm âlemine çok zarar verdiler.Ama müslüman oluncaya kadar da İslâm âlemine çok zarar verdiler. Müslümanları kestiler, öldürdüler. Müslümanları kestiler, öldürdüler.

Bunlar Harezm'e girerken Bizim Kübreviyye tarikatimizin piri Necmeddin-i Kübrâ hazretlerine;Bunlar Harezm'e girerken Bizim Kübreviyye tarikatimizin piri Necmeddin-i Kübrâ hazretlerine; "Gidelim." demişler. İhtiyar hâli ile "yok" demiş. "Ben bunlarla cihat edeceğim.""Gidelim." demişler. İhtiyar hâli ile "yok" demiş. "Ben bunlarla cihat edeceğim." Önüne taşları yığmış. Eskiden taşları uzunca bir bezin içine koyupÖnüne taşları yığmış. Eskiden taşları uzunca bir bezin içine koyup kafanın üzerinde çevirip, çevirip, çevirip atarlarmış.kafanın üzerinde çevirip, çevirip, çevirip atarlarmış. Tabi o zaman elle atmaktan daha öteye gidiyor, çünkü çevirmekten bir hız kazanıyor,Tabi o zaman elle atmaktan daha öteye gidiyor, çünkü çevirmekten bir hız kazanıyor, buna "sapan" derlermiş, yani bu, çocukların yaptığı lastik sapan değil de böyle bir sapan çeşidi varmış.buna "sapan" derlermiş, yani bu, çocukların yaptığı lastik sapan değil de böyle bir sapan çeşidi varmış. Taşı alırmış, şekli belli olan bir bez içine koyarlarmış, kocaman bir taş,Taşı alırmış, şekli belli olan bir bez içine koyarlarmış, kocaman bir taş, bunu atmak istese üç metre öteye atar ama başının üstündebunu atmak istese üç metre öteye atar ama başının üstünde çevirip çevirip ustalıklı şekilde nişan alıp karşıya savurduğu zamançevirip çevirip ustalıklı şekilde nişan alıp karşıya savurduğu zaman kocaman bir taş düşmanın göğsüne, kafasına geliyor, küt diye attan devriliyor.kocaman bir taş düşmanın göğsüne, kafasına geliyor, küt diye attan devriliyor. Öyle sapanla taş atarmış. O zaman top yok, tüfek yok. Kılıç var, ok var; bir de sapan var.Öyle sapanla taş atarmış. O zaman top yok, tüfek yok. Kılıç var, ok var; bir de sapan var. Düşmanla çarpışmak için silah, taş.Düşmanla çarpışmak için silah, taş. Mübarek; taşları önüne yığmış. Taşlar bitinceye kadar Moğol askerlerine atmış.Mübarek; taşları önüne yığmış. Taşlar bitinceye kadar Moğol askerlerine atmış. Moğol askerleri de onu şehit etmişler.Moğol askerleri de onu şehit etmişler. Necmeddin-i Kübrâ hazretleri çok büyük alim, tarikat piri, tarikatı kuran büyük zâtlardan birisi. Necmeddin-i Kübrâ hazretleri çok büyük alim, tarikat piri, tarikatı kuran büyük zâtlardan birisi.

İşte neyse Bağdat, eskiden böyle bir yerdi.İşte neyse Bağdat, eskiden böyle bir yerdi. Eğer Bağdat yakılıp yıkılmasaydı, o eserler zamanımıza kalsaydı kim bilir neler gelecekti... Eğer Bağdat yakılıp yıkılmasaydı, o eserler zamanımıza kalsaydı kim bilir neler gelecekti... Allah bilir; biz bilemiyoruz. Dicle'nin içine neler gitti, hangi kıymetli kitaplar gitti... Allah bilir; biz bilemiyoruz. Dicle'nin içine neler gitti, hangi kıymetli kitaplar gitti...

Kitapların kıymetini size şöyle anlatayım.Kitapların kıymetini size şöyle anlatayım. Adamın birisi babasından, dedesinden kalma bir yaldızlı kitabı eline almış,Adamın birisi babasından, dedesinden kalma bir yaldızlı kitabı eline almış, satacak, kıymetli olduğunu anlıyor da ne kadar kıymetli olduğunu bilmiyor.satacak, kıymetli olduğunu anlıyor da ne kadar kıymetli olduğunu bilmiyor. Kitabı, kitaptan anlayan, kitabı seven kimse bilir, parasını o verir.Kitabı, kitaptan anlayan, kitabı seven kimse bilir, parasını o verir. Bizim Fatih Caddesi üzerinde bir kütüphane vardır. Caddeye böyle biraz çıkıntılı…Bizim Fatih Caddesi üzerinde bir kütüphane vardır. Caddeye böyle biraz çıkıntılı… "Ali Emirî Kütüphanesi" derler. Orası medresedir."Ali Emirî Kütüphanesi" derler. Orası medresedir. Ali Emirî Efendi Diyarbakırlı, o medresinin idaresine sahip, orada duruyormuş;Ali Emirî Efendi Diyarbakırlı, o medresinin idaresine sahip, orada duruyormuş; bu adam, elindeki bu kitabı almış, Ali Emirî Efendi'ye getirmiş. bu adam, elindeki bu kitabı almış, Ali Emirî Efendi'ye getirmiş.

"Bunu satmak istiyorum, alır mısın?" diye sormuş. "Bunu satmak istiyorum, alır mısın?" diye sormuş.

Ali Emirî Efendi meraklı ya, "Alırım." demiş. Bakmış, çok kıymetli bir kitap. Dünyada bir tane.Ali Emirî Efendi meraklı ya, "Alırım." demiş. Bakmış, çok kıymetli bir kitap. Dünyada bir tane. "Sen odaya gel." demiş. Kitabın sahibini medresenin odasına almış."Sen odaya gel." demiş. Kitabın sahibini medresenin odasına almış. "Buyur gel." demiş; o da "Galiba para verecek." diye medresenin odasına girmiş."Buyur gel." demiş; o da "Galiba para verecek." diye medresenin odasına girmiş. "Sen burada otur." demiş. Çıkarken demir kapıyı çekmiş, kapatmış. "Sen burada otur." demiş. Çıkarken demir kapıyı çekmiş, kapatmış. Demir kapı, medrese duvarları kalın, kesme taştan, camlar da demirlerden; dışarı çıkamaz.Demir kapı, medrese duvarları kalın, kesme taştan, camlar da demirlerden; dışarı çıkamaz. Kilitlemiş; adam içeride hapiste kalmış gibi "Yahu, beni niye buraya hapsettin?" diye yumrukluyor. Kilitlemiş; adam içeride hapiste kalmış gibi "Yahu, beni niye buraya hapsettin?" diye yumrukluyor.

Dosdoğru ahbabını dolaşmaya gitmiş.Dosdoğru ahbabını dolaşmaya gitmiş. "Yahu, çok kıymetli bir kitap geldi. Yanımda param yok, bana biraz borç verin." demiş."Yahu, çok kıymetli bir kitap geldi. Yanımda param yok, bana biraz borç verin." demiş. Sekiz altın, bir altın… Şimdi bugün 960 bin lira, yani bir milyon. Sekiz altın, bir altın… Şimdi bugün 960 bin lira, yani bir milyon. Demek ki sekiz milyon, o zaman kitaba sekiz milyon istiyor.Demek ki sekiz milyon, o zaman kitaba sekiz milyon istiyor. O da tedarik etmiş, gelmiş, demir kapıyı açmış, adama parayı vermiş, kitabı almış.O da tedarik etmiş, gelmiş, demir kapıyı açmış, adama parayı vermiş, kitabı almış. Niye böyle yapıyor? Niye böyle yapıyor?

"Adam beklemez, gider; bir daha bulamam." diye korkusundan, kitabı sevdiğinden yapıyor."Adam beklemez, gider; bir daha bulamam." diye korkusundan, kitabı sevdiğinden yapıyor. Adamı hapsetmiyor. "Kitap kaçmasın." diye kitabı hapsediyor.Adamı hapsetmiyor. "Kitap kaçmasın." diye kitabı hapsediyor. Düşünün böyle bir kitap; bazen paha biçilmeyecek kadar kıymetli olur, dünyada bir tane olur.Düşünün böyle bir kitap; bazen paha biçilmeyecek kadar kıymetli olur, dünyada bir tane olur. İçinde çok kıymetli bilgiler olur. Bağdat şehrinde Dicle Nehri'nin içine nice kitaplar atılmış...İçinde çok kıymetli bilgiler olur. Bağdat şehrinde Dicle Nehri'nin içine nice kitaplar atılmış... Halifelerin yaşadığı, sarayların olduğu Bağdat'ta ne zayiat olduğu oradan anlaşılıyor. Halifelerin yaşadığı, sarayların olduğu Bağdat'ta ne zayiat olduğu oradan anlaşılıyor.

Cüneyd-i Bağdâdî Bağdat'a yerleşmiş. Cüneyd-i Bağdâdî Bağdat'a yerleşmiş.

Ve mevlidühû ve menşeühû bi'l-Irâk.Ve mevlidühû ve menşeühû bi'l-Irâk. Aslı Nihavent şehrinden ama "Doğması, yetişmesi Irak'ta oldu." Aslı Nihavent şehrinden ama "Doğması, yetişmesi Irak'ta oldu."

Kezâlike semi'tü Ebe'l-Kâsımi'n-Nasrâbiziyyü yekûl.Kezâlike semi'tü Ebe'l-Kâsımi'n-Nasrâbiziyyü yekûl. "Ebu'l-Kâsım Nasrâbâziyyu isimli alimden böyle söylediğini duydum." diye söylüyor. "Ebu'l-Kâsım Nasrâbâziyyu isimli alimden böyle söylediğini duydum." diye söylüyor.

Ve kâne fakîhen. Cüneyd-i Bağdâdi için söylüyor. "Cüneyd-i Bağdâdî sûfi idi ama fakihti." Ve kâne fakîhen. Cüneyd-i Bağdâdi için söylüyor. "Cüneyd-i Bağdâdî sûfi idi ama fakihti."

Fakih ne demek? Fakih ne demek?

"Fıkhı çok iyi bilen" demek. "İlmihali, İslâm fıkhını, hukukunu çok iyi bilen" demek. "Fıkhı çok iyi bilen" demek. "İlmihali, İslâm fıkhını, hukukunu çok iyi bilen" demek.

Bir insan İslâm'ın ahkâmını iyi bilirse o çok kıymetli olur.Bir insan İslâm'ın ahkâmını iyi bilirse o çok kıymetli olur. Hele hele sûfilerin, tarikat erbabının İslâm'ın fıkhını çok iyi bilmesi lazım. Fıkhı bilmiyor.Hele hele sûfilerin, tarikat erbabının İslâm'ın fıkhını çok iyi bilmesi lazım. Fıkhı bilmiyor. Ne yaparsa namaz bozulur? Ne söylerse günah olur? Ne yaparsa yanlış olur? Bunu bilmiyor. Ne yaparsa namaz bozulur? Ne söylerse günah olur? Ne yaparsa yanlış olur? Bunu bilmiyor. Bu adama uyulur mu? Bilmiyor, cahil! Yalan söyler, yanlış söyler. Bu adama uyulur mu? Bilmiyor, cahil! Yalan söyler, yanlış söyler.

Fıkıh çok önemli.Fıkıh çok önemli. Her şeyin aslı, çözümü fıkıh ilminde olduğundan, bir insanın mutlaka fıkhı çok iyi bilmesi lazım.Her şeyin aslı, çözümü fıkıh ilminde olduğundan, bir insanın mutlaka fıkhı çok iyi bilmesi lazım. Cüneyd-i Bağdâdi fakih imiş, fıkhı çok iyi bilen bir kimse imiş.Cüneyd-i Bağdâdi fakih imiş, fıkhı çok iyi bilen bir kimse imiş. Kur'an'ı, hadîs-i şerîfleri biliyor.Kur'an'ı, hadîs-i şerîfleri biliyor. Fakih. Allah'ın emirlerini, yasaklarını biliyor, ince meseleleri biliyor. Fakih. Allah'ın emirlerini, yasaklarını biliyor, ince meseleleri biliyor.

Tefakkaha alâ Ebî Sevrin ve kâne yüftî fî halkatihî.Tefakkaha alâ Ebî Sevrin ve kâne yüftî fî halkatihî. "Ebû Sevr'in meclislerinde, derslerinde fıkhı öğrendi." O zaman fakih oldu. "Ebû Sevr'in meclislerinde, derslerinde fıkhı öğrendi."

O zaman fakih oldu.

Bu Ebû Sevr kimmiş? Ebû Sevr künyesi oluyor; asıl adı değil. Bu Ebû Sevr kimmiş? Ebû Sevr künyesi oluyor; asıl adı değil.

İbrahimi'bni Hâlidi'bni'l-yemân. Ebû Sevrini'l-Kelbî el-fakîh.İbrahimi'bni Hâlidi'bni'l-yemân. Ebû Sevrini'l-Kelbî el-fakîh. "Adı İbrahim, babasının adı Hâlid, dedesinin adı Yeman'mış. Benî Kelb kabilesindenmiş." "Adı İbrahim, babasının adı Hâlid, dedesinin adı Yeman'mış. Benî Kelb kabilesindenmiş."

Min ehadi'l-eimmeti'l-müctehidîn.Min ehadi'l-eimmeti'l-müctehidîn. "Cüneyd'in hocası içtihat yapabilecek kadar önde gelen fıkıh alimlerindenmiş." "Cüneyd'in hocası içtihat yapabilecek kadar önde gelen fıkıh alimlerindenmiş."

İyi hoca, iyi talebe yetiştirir. Hoca iyi ise talebe iyi olur.İyi hoca, iyi talebe yetiştirir. Hoca iyi ise talebe iyi olur. Hocası müçtehit fakihmiş, yani içtihat yapabilecek derecede kıymetli... Hocası müçtehit fakihmiş, yani içtihat yapabilecek derecede kıymetli...

Kâne min eimmeti'd-dünyâ. "Dünyanın imamlarından idi." Kâne min eimmeti'd-dünyâ. "Dünyanın imamlarından idi."

Kâle anhü Ahmedi'bni Hanbel.Kâle anhü Ahmedi'bni Hanbel. "Hanbelî mezhebinin imamı Ahmet b. Hanbel, Cüneyd'in hocası hakkında diyor ki;" "Hanbelî mezhebinin imamı Ahmet b. Hanbel, Cüneyd'in hocası hakkında diyor ki;"

A'rifühû bi's-sünneti münzü hamsîne sene.A'rifühû bi's-sünneti münzü hamsîne sene. "O mübarek zâtı sünnet ve hadis bilgisinden dolayı elli yıldan beri tanırdı." "O mübarek zâtı sünnet ve hadis bilgisinden dolayı elli yıldan beri tanırdı."

Fakih hoca ama sünneti de iyi biliyor. Sünneti bilmek de çok önemli. Fakih hoca ama sünneti de iyi biliyor. Sünneti bilmek de çok önemli. Bir insanın sünnet-i seniyye'yi bilmesi de çok önemli.Bir insanın sünnet-i seniyye'yi bilmesi de çok önemli. Çünkü fıkhın temeli, Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet. Çünkü fıkhın temeli, Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet.

Ve hüve indihî fî salâhi's-Sevrî.Ve hüve indihî fî salâhi's-Sevrî. Ahmed b. Hanbel demiş ki; "Benim nazarımda o Süfyân-i Sevrî hazretleri kadar salahiyetli bir insandı." Ahmed b. Hanbel demiş ki; "Benim nazarımda o Süfyân-i Sevrî hazretleri kadar salahiyetli bir insandı."

Süfyân-i Sevrî mezhep kurmuş olan insan.Süfyân-i Sevrî mezhep kurmuş olan insan. Süfyân-i Sevrî'yi geçtiğimiz derslerde anlattık. Allahu âlem, cennetlik olduğu kesin bir insan.Süfyân-i Sevrî'yi geçtiğimiz derslerde anlattık. Allahu âlem, cennetlik olduğu kesin bir insan. Süfyân adı bize biraz garip geliyor. Biz belki o ismi sevmiyoruz. O devirde öyle değil.Süfyân adı bize biraz garip geliyor. Biz belki o ismi sevmiyoruz. O devirde öyle değil. Süfyân-i Sevrî cennetlik bir insan. Süfyân-i Sevrî cennetlik bir insan.

Nereden biliyoruz? Anlatmıştık, bir daha anlatalım, yeni cemaat var: Nereden biliyoruz?

Anlatmıştık, bir daha anlatalım, yeni cemaat var:

Süfyân-i Sevrî yine zamanın en büyük alimlerinden Abdullah b. Mübarek'in meclislerine gelirmiş.Süfyân-i Sevrî yine zamanın en büyük alimlerinden Abdullah b. Mübarek'in meclislerine gelirmiş. Abdullah b. Mübarek'e hadis anlatıyor ya; Süfyân-i Sevrî de onun dersini dinlemeye gelirmiş.Abdullah b. Mübarek'e hadis anlatıyor ya; Süfyân-i Sevrî de onun dersini dinlemeye gelirmiş. O da alim, bu da alim.O da alim, bu da alim. Mücevherin kıymetini kuyumcu bilir de ondan.Mücevherin kıymetini kuyumcu bilir de ondan. Bu alim bu ilmin güzelliğini gördüğü için onun derslerine gelirmiş ama bir gün kızmış,Bu alim bu ilmin güzelliğini gördüğü için onun derslerine gelirmiş ama bir gün kızmış, Abdullah b. Mübarek'e çatmış. Bunların şakası da yoktur ha!Abdullah b. Mübarek'e çatmış. Bunların şakası da yoktur ha! Böyle mübareklerin yanında dine aykırı bir şey yaparsan kızıverir, azarlarlar.Böyle mübareklerin yanında dine aykırı bir şey yaparsan kızıverir, azarlarlar. Kafana da vurur, sırtına da vurur. Bunlar ciddi. Kafana da vurur, sırtına da vurur. Bunlar ciddi. Bunların yanında öyle laubali olmak yakışık almaz, ne olacağı belli olmaz. Bu adamlar kızarlar, ciddi insanlar.Bunların yanında öyle laubali olmak yakışık almaz, ne olacağı belli olmaz. Bu adamlar kızarlar, ciddi insanlar. Allah için kızarlar, allah için severler, Allah için dosdoğru konuşurlar.Allah için kızarlar, allah için severler, Allah için dosdoğru konuşurlar. Süfyân-i Sevrî kızmış, Abdullah b. Mübarek'e bağırmış. Süfyân-i Sevrî kızmış, Abdullah b. Mübarek'e bağırmış.

"Bundan sonra senin toplantına gelmeyeceğim." diyor. Hakikaten ondan sonra gelmiyor. "Bundan sonra senin toplantına gelmeyeceğim." diyor. Hakikaten ondan sonra gelmiyor.

Ötekisi de sinirlenmiyor. "Dur bakalım; bana kızıyor ama neden kızıyor?" demiş. Ötekisi de sinirlenmiyor.

"Dur bakalım; bana kızıyor ama neden kızıyor?" demiş.

"Konağının cariyeleri terbiyesiz. Cariyelerine terbiye vermemişsin."Konağının cariyeleri terbiyesiz. Cariyelerine terbiye vermemişsin. Ben senin yanına, konağına derse gelirken yukarıdan bana işaret ediyorlar.Ben senin yanına, konağına derse gelirken yukarıdan bana işaret ediyorlar. 'Seni çok seviyoruz, seninle evlenmek istiyoruz.' dediler, 'Seni çok seviyoruz, seninle evlenmek istiyoruz.' dediler, bir daha senin konağına gelmem." demiş. Haklı! bir daha senin konağına gelmem." demiş. Haklı!

Abdullah b. Mübarek hiç sesini çıkarmamış, başını önüne eğmiş.Abdullah b. Mübarek hiç sesini çıkarmamış, başını önüne eğmiş. O da köpürmüş, bağırmış, gitmiş. Gittikten biraz sonra arkadaşlarına; O da köpürmüş, bağırmış, gitmiş. Gittikten biraz sonra arkadaşlarına;

"Hadi gelin, Süfyân-i Sevrî hazretlerine gidelim, cenaze namazını kılalım; "Hadi gelin, Süfyân-i Sevrî hazretlerine gidelim, cenaze namazını kılalım; ona son vazifemizi yapalım." demiş. ona son vazifemizi yapalım." demiş.

Gitmişler, hakikaten Süfyân-i Sevrî vefat etmiş. Gitmişler, hakikaten Süfyân-i Sevrî vefat etmiş. O bağıran âlim, evinde vefat etmiş. Gitmişler, yıkamışlar, kefenlemişler, namazını kılmışlar, defnetmişler. O bağıran âlim, evinde vefat etmiş. Gitmişler, yıkamışlar, kefenlemişler, namazını kılmışlar, defnetmişler.

"Peki hocam, onun vefat edeceğini nereden bildin?" diye soruyorlar. "Peki hocam, onun vefat edeceğini nereden bildin?"

diye soruyorlar.

Diyor ki; "Hani bana bağırdı; 'Senin cariyelerin terbiyesiz, bana yukarıdan laf attılar;Diyor ki;

"Hani bana bağırdı; 'Senin cariyelerin terbiyesiz, bana yukarıdan laf attılar;
'Ah, biz seni çok seviyoruz, gel, seninle evlenmek istiyoruz.' demişler ya, 'Ah, biz seni çok seviyoruz, gel, seninle evlenmek istiyoruz.' demişler ya, benim evimde cariyeler yok ki!" demiş. Mübarek ne gördü? benim evimde cariyeler yok ki!" demiş.

Mübarek ne gördü?

Hurileri gördü. Huri kızları, "Durma artık şu dünyada, özledik seni,Hurileri gördü. Huri kızları, "Durma artık şu dünyada, özledik seni, Allah bizi sana yazmış, sen cennette bizim eşimiz olacaksın, gelmeni istiyoruz." diyorlar. Allah bizi sana yazmış, sen cennette bizim eşimiz olacaksın, gelmeni istiyoruz." diyorlar.

Vefatını oradan anlıyor. Yukarıda cariye filan yok ki.Vefatını oradan anlıyor. Yukarıda cariye filan yok ki. O, cariye gördüğüne göre, o cariyeler de "Seni seviyoruz, özledik, gel artık, evlenelim." dediğine göreO, cariye gördüğüne göre, o cariyeler de "Seni seviyoruz, özledik, gel artık, evlenelim." dediğine göre hurilerin çağırdığını, vefat edeceğini anlamış.hurilerin çağırdığını, vefat edeceğini anlamış. Süfyân-i Sevrî böyle birisi. Cennetlik yani.Süfyân-i Sevrî böyle birisi. Cennetlik yani. Hûri kızları; "Artık dayanamıyoruz, gel." demişler, öyle vefat etmiş.Hûri kızları; "Artık dayanamıyoruz, gel." demişler, öyle vefat etmiş. İmâm-ı Âzam gibi, Ahmet b. Hanbel gibi mezhep kurmuş, mezhep imamı. İmâm-ı Âzam gibi, Ahmet b. Hanbel gibi mezhep kurmuş, mezhep imamı.

Ahmet b. Hanbel, Cüneyd'in fıkıh bilgisi için ne diyor? Ahmet b. Hanbel, Cüneyd'in fıkıh bilgisi için ne diyor?

"Süfyân-i Sevrî ile aynı salahiyette idi." diyor."Süfyân-i Sevrî ile aynı salahiyette idi." diyor. Demek ki Cüneyd-i Bağdâdi'nin hocası da hoca imiş. Demek ki Cüneyd-i Bağdâdi'nin hocası da hoca imiş.

İyi, kuvvetli hocaların iyi, kuvvetli talebeleri olur. İyi, kuvvetli hocaların iyi, kuvvetli talebeleri olur. İlmi tam verir, güzel ilim öğretir; o da iyi yetişir. Cüneyd'in de iyi olacağı hocasından belli.İlmi tam verir, güzel ilim öğretir; o da iyi yetişir. Cüneyd'in de iyi olacağı hocasından belli. Hocası mezhep imamları kadar salahiyetli, müçtehit. İlimde içtihat yapacak kadar da ileri. Hocası mezhep imamları kadar salahiyetli, müçtehit. İlimde içtihat yapacak kadar da ileri.

Ve kâne yüftî fî halkatihî.Ve kâne yüftî fî halkatihî. "Cüneyd-i Bağdâdî, hocasının dersi esnasında, ders halkasında fetva verirdi." "Cüneyd-i Bağdâdî, hocasının dersi esnasında, ders halkasında fetva verirdi."

Eskiden halka şeklinde otururlardı, hoca anlatırdı. Buna "ders halkası" deniliyor.Eskiden halka şeklinde otururlardı, hoca anlatırdı. Buna "ders halkası" deniliyor. Biz de Tabakâtü's-sûfiyye'yi okuyoruz.Biz de Tabakâtü's-sûfiyye'yi okuyoruz. Bu kardeşlerimiz de Tabakâtü's-sûfiyye'yi dinliyor. Bizim de halkamız bu. Bu kardeşlerimiz de Tabakâtü's-sûfiyye'yi dinliyor. Bizim de halkamız bu.

Ve kâne yüftî halkatihî.Ve kâne yüftî halkatihî. "Cüneyd-i Bağdâdî; hocası Ebû Sevr'in yanında, halkasında kendisine soru soranlara fetva verirdi." "Cüneyd-i Bağdâdî; hocası Ebû Sevr'in yanında, halkasında kendisine soru soranlara fetva verirdi."

Bu neyi gösteriyor? Bu neyi gösteriyor?

Bu, Cüneyd-i Bağdâdi'nin de fıkıhta çok yüksek olduğunu gösteriyor.Bu, Cüneyd-i Bağdâdi'nin de fıkıhta çok yüksek olduğunu gösteriyor. Hocasının da ona bu salahiyeti verdiğini gösteriyor. İzin vermezse yapmaz.Hocasının da ona bu salahiyeti verdiğini gösteriyor. İzin vermezse yapmaz. Yoksa terbiyesizlik yapmaz.Yoksa terbiyesizlik yapmaz. "Hocama sorun." der. Kendisine gelse bir şey sorsa, "Hocama sorun, burada." der."Hocama sorun." der. Kendisine gelse bir şey sorsa, "Hocama sorun, burada." der. Hocası ona; "Her geleni bana gönderme, sen cevaplandır." demiş.Hocası ona; "Her geleni bana gönderme, sen cevaplandır." demiş. Belki kendisine soru soranlara; "Cüneyd size anlatsın." demiş Ondan orada fetva veriyor.Belki kendisine soru soranlara; "Cüneyd size anlatsın." demiş Ondan orada fetva veriyor. Bu da Cüneyd-i Bağdâdî'nin fıkıhtaki üstünlüğünü gösterir. Bu da Cüneyd-i Bağdâdî'nin fıkıhtaki üstünlüğünü gösterir.

Ve sahibe's-Seriyye's-Sakatiyye ve'l-Hârise'l-MuhâsibîVe sahibe's-Seriyye's-Sakatiyye ve'l-Hârise'l-Muhâsibî ve Muhammede'bne Aliyyi'l-Kassâbe el-Bağdâdiyye ve ğayrahüm. ve Muhammede'bne Aliyyi'l-Kassâbe el-Bağdâdiyye ve ğayrahüm.

Cüneyd-i Bağdâdî şu adları sayılan büyük evliyâullah ile deCüneyd-i Bağdâdî şu adları sayılan büyük evliyâullah ile de onların sohbetlerine iştirak edip onlardan da istifade etmiş. Kim bunlar? onların sohbetlerine iştirak edip onlardan da istifade etmiş.

Kim bunlar?

Birisi Seriyy-i Sakatî. Seriyy ismini bazıları Türkçe kitaplarda sırrı diye yazıyorlar.Birisi Seriyy-i Sakatî. Seriyy ismini bazıları Türkçe kitaplarda sırrı diye yazıyorlar. Yanlış; sırrı değil, Seriyy, es-Seriyye's-Sakatî… Yanlış; sırrı değil, Seriyy, es-Seriyye's-Sakatî…

Diğeri de Hârise'l-Muhâsibî. Bu da meşhur bir zâttır. Diğeri de Hârise'l-Muhâsibî. Bu da meşhur bir zâttır.

Mahammede'bne Aliyyi'l-Kassâb el-Bağdâdî. "Bağdatlıdır." Mahammede'bne Aliyyi'l-Kassâb el-Bağdâdî. "Bağdatlıdır."

Bu "Kassab" denilen Bağdatlı, Cüneyd'in hocasıdır. Bu "Kassab" denilen Bağdatlı, Cüneyd'in hocasıdır.

Aşağıda dipnotla eseri hazırlayan kişinin notunda şöyle geçiyor: Aşağıda dipnotla eseri hazırlayan kişinin notunda şöyle geçiyor:

Ve kâle'l-Cüneydü yekûlü. "Cüneyd der ki," Ve kâle'l-Cüneydü yekûlü. "Cüneyd der ki,"

en-Nâsü yünsibûnenî ilâ Seriyy-i Sakatiyye. Ve kâne üstâzi Muhammedüni'l-Kassâb.en-Nâsü yünsibûnenî ilâ Seriyy-i Sakatiyye. Ve kâne üstâzi Muhammedüni'l-Kassâb. "İnsanlar, bena 'Seriyy-i Sakatî'nün talebesi" diyorlar, beni 'ona bağlı' diye gösteriyorlar."İnsanlar, bena 'Seriyy-i Sakatî'nün talebesi" diyorlar, beni 'ona bağlı' diye gösteriyorlar. Aslında ben Muhammed b. Aliyyi'l-Kassab'ın talebesiyim." Aslında ben Muhammed b. Aliyyi'l-Kassab'ın talebesiyim."

Cüneyd-i Bağdâdi bunu kendisi söylüyor. Cüneyd-i Bağdâdi bunu kendisi söylüyor.

Demek ki asıl hocası Seriyy-i Sakatî değilmiş.Demek ki asıl hocası Seriyy-i Sakatî değilmiş. Muhammedi'bni Aliyyi'l-Kassâb el-Bağdâdî imiş. Muhammedi'bni Aliyyi'l-Kassâb el-Bağdâdî imiş. Bu zât-ı muhteremin, bu büyük adamın künyesi Ebû Cafer;Bu zât-ı muhteremin, bu büyük adamın künyesi Ebû Cafer; ismi Muhammed; babasının ismi Ali; lakabı Kassab; nisbesi el-Bağdâdî. ismi Muhammed; babasının ismi Ali; lakabı Kassab; nisbesi el-Bağdâdî.

Mâte Ebû Caferini'l-Kassâb senete hamse ve seb'îne ve mieteyn."Mâte Ebû Caferini'l-Kassâb senete hamse ve seb'îne ve mieteyn." "Cüneyd-i Bağdâdî, Hicrî 275 senesinde vefat etmiş." "Cüneyd-i Bağdâdî, Hicrî 275 senesinde vefat etmiş."

Peygamber Efendimiz'in hicretinden sonra kamerî 275 sene geçmiş, o zaman vefat etmiş. Peygamber Efendimiz'in hicretinden sonra kamerî 275 sene geçmiş, o zaman vefat etmiş.

Kamerî sene ile hicrî sene arasında ne fark var? Kamerî sene ile hicrî sene arasında ne fark var?

On gün fark var. Kamerî sene, şemsî seneden on gün kısadır.On gün fark var. Kamerî sene, şemsî seneden on gün kısadır. Bizim şimdi kullandığımız miladî senedir. Şemsî sene 365 gündür. Kamerî sene 354 gündür. Bizim şimdi kullandığımız miladî senedir. Şemsî sene 365 gündür. Kamerî sene 354 gündür.

Bu ne yapar? 33 senede bir sene artar. Bu ne yapar?

33 senede bir sene artar.

Anladınız mı? İkisi beraber başlasalar 33 sene sonra beraber olmazlar.Anladınız mı?

İkisi beraber başlasalar 33 sene sonra beraber olmazlar.
Kamerî sene bir sene fazla olur. Bir 33 sene sonra iki sene fark olur. Şöyle anlatayım: Kamerî sene bir sene fazla olur. Bir 33 sene sonra iki sene fark olur. Şöyle anlatayım:

Falanca cemaatten aksakallı bir amca. Falanca cemaatten aksakallı bir amca.

Kaç yaşındasın amca? 89 yaşındayım. Ha 80 senede 3 sene kadar da kamerî sene çık. Kaç yaşındasın amca?

89 yaşındayım. Ha 80 senede 3 sene kadar da kamerî sene çık.
Kamerî seneye göre 92 yaşında. 89 değil, 92 yaşında. Kamerî seneye göre 92 yaşında. 89 değil, 92 yaşında.

Falanca 60 yaşında. 60 yaşında değil, 62 yaşında.Falanca 60 yaşında. 60 yaşında değil, 62 yaşında. Çünkü 60 sene 2 sene birden fark ediyor.Çünkü 60 sene 2 sene birden fark ediyor. Bir insanın ömründe bile iki sene üç sene fark ediyor. "Ben 33 yaşındayım." Bir insanın ömründe bile iki sene üç sene fark ediyor.

"Ben 33 yaşındayım."

"Hayır, sen kamerî seneye göre 34 yaşındasın, 34 ramazan gördün." demek. "Hayır, sen kamerî seneye göre 34 yaşındasın, 34 ramazan gördün." demek. İşte fark öyle. Peygamber Efendimiz'in hicretinden 275 kamerî sene geçtikten sonra vefat etmiş.İşte fark öyle. Peygamber Efendimiz'in hicretinden 275 kamerî sene geçtikten sonra vefat etmiş. Kamerî sene de, 275 sene de on sene kadar fark eder. Kamerî sene de, 275 sene de on sene kadar fark eder. Bizim hesabımıza göre 266 sene geçmiş. 622'ye 266 sene ekleyeceğiz. 888 de falan vefat etmiş. Bizim hesabımıza göre 266 sene geçmiş. 622'ye 266 sene ekleyeceğiz. 888 de falan vefat etmiş.

Ve hüve eimmeti'l-kavmi ve sâdetihim makbûlün alâ cemî'i'l-elsineti. "Ve hüve eimmeti'l-kavmi ve sâdetihim makbûlün alâ cemî'i'l-elsineti. " Cüneyd-i Bağdâdî kavmin imamlarından idi..." Cüneyd-i Bağdâdî kavmin imamlarından idi..."

Arapça'yı iyi bilenler bilir ama Arapça'nın inceliklerini bilmeyenler Arapça'yı iyi bilenler bilir ama Arapça'nın inceliklerini bilmeyenler bu cümleyi böyle tercüme ederler. bu cümleyi böyle tercüme ederler.

Ve hüve eimmeti'l-kavmi. "Mutasavvıfların imamlarındandı." Ve hüve eimmeti'l-kavmi. "Mutasavvıfların imamlarındandı."

Buradaki kavm "halk" demek değil; "sûfiler, mutasavvıflar" demek.Onları, Tabakâtü's-sûfiyye'yi anlatıyor.Buradaki kavm "halk" demek değil; "sûfiler, mutasavvıflar" demek.Onları, Tabakâtü's-sûfiyye'yi anlatıyor. İmam da "camideki namaz kıldıran imam" değil, "önder;" "Mutasavvıfların önderlerinden idi." İmam da "camideki namaz kıldıran imam" değil, "önder;" "Mutasavvıfların önderlerinden idi."

"Cüneyd-i Bağdâdî, kavmin imamlarından idi." "Cüneyd-i Bağdâdî, kavmin imamlarından idi."

Böyle tercüme edersen yanlış olur.Böyle tercüme edersen yanlış olur. Herkes sanıyor ki Cüneyd-i Bağdâdî, Bağdat'ın herhangi bir camisinde imam idi; öyle değil!Herkes sanıyor ki Cüneyd-i Bağdâdî, Bağdat'ın herhangi bir camisinde imam idi; öyle değil! "Eimmeti'l-kavm" demek, tasavvuf erbabının önderlerinden demek."Eimmeti'l-kavm" demek, tasavvuf erbabının önderlerinden demek. İmam sözü, o zaman çok büyük, şimdiki gibi bir şey değil. Küçük bir meslek ismi değil. İmam sözü, o zaman çok büyük, şimdiki gibi bir şey değil. Küçük bir meslek ismi değil.

İmâm-ı Âzam ne demek? "Fıkıhta en büyük hoca" demek. Öyle sıradan bir şey değil.İmâm-ı Âzam ne demek?

"Fıkıhta en büyük hoca" demek. Öyle sıradan bir şey değil.
"İmam" sözünü herkes için kullanmazlar. "İmam" sözünü herkes için kullanmazlar.

Kâne min eimmeti'l-kavm. Cüneyd-i Bağdâdî, mutasavvıfların önderlerinden idi. Kâne min eimmeti'l-kavm. Cüneyd-i Bağdâdî, mutasavvıfların önderlerinden idi.

Ve sâdetihim. "Saadetinden idi." Ve sâdetihim. "Saadetinden idi."

Biz saadet kelimesini "sâdât" diye kullanıyoruz. Araplar daha ziyade sâdet diye kullanırlar. Biz saadet kelimesini "sâdât" diye kullanıyoruz. Araplar daha ziyade sâdet diye kullanırlar.

Min sâdetihim, "seyyitlerinden" demek. Min sâdetihim, "seyyitlerinden" demek.

"Cüneyd-i Bağdâdî tasavvuf erbabının önderlerinden ve soylularından, seyyidlerinden idi." "Cüneyd-i Bağdâdî tasavvuf erbabının önderlerinden ve soylularından, seyyidlerinden idi."

Yani "asaletlilerinden idi." Yani "asaletlilerinden idi."

Sâdetihim, "Tasavvuf erbabının efendilerinden, soylularındandı." demek. Sâdetihim, "Tasavvuf erbabının efendilerinden, soylularındandı." demek.

Tabi biz bu kitabı burada Arapça'sından okuyoruz. Neden? Tabi biz bu kitabı burada Arapça'sından okuyoruz.

Neden?

Bu kitap çok mühim bir kitap olduğundan. "İyi anlaşılsın." diye Arapça'sından okuyoruz.Bu kitap çok mühim bir kitap olduğundan. "İyi anlaşılsın." diye Arapça'sından okuyoruz. Görüyorsunuz, "Arapça'yı bildim." sananlar bile işin iç yüzünü bilmezlerse tercümeleri bazen yanlış yaparlar.Görüyorsunuz, "Arapça'yı bildim." sananlar bile işin iç yüzünü bilmezlerse tercümeleri bazen yanlış yaparlar. Bunu aynen tercüme edelim: "Cüneyd-i Bağdâdî kavmin imamlarındandı. Ve seyyidlerindendi." Bunu aynen tercüme edelim:

"Cüneyd-i Bağdâdî kavmin imamlarındandı. Ve seyyidlerindendi."

Sanır ki "cami imamı idi, sanır ki Peygamber Efendimiz'in evladı olan seyyidlerindendi." demek. Sanır ki "cami imamı idi, sanır ki Peygamber Efendimiz'in evladı olan seyyidlerindendi." demek.

Hayır! "Tasavvuf erbabının önderlerindendi ve soylularındandı.Hayır!

"Tasavvuf erbabının önderlerindendi ve soylularındandı.
En efendilerinden, en kıymetlilerindendi." demek. En efendilerinden, en kıymetlilerindendi." demek.

Makbûlun alâ cemî'i'l-elsineti. "Bütün diller üzerinde makbuldü.Makbûlun alâ cemî'i'l-elsineti. "Bütün diller üzerinde makbuldü. Cüneyd-i Bağdâdî herkesin kabul ettiği, methettiği, sevdiği insandı." Cüneyd-i Bağdâdî herkesin kabul ettiği, methettiği, sevdiği insandı."

Evet, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri işte öyle bir insandı. Evet, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri işte öyle bir insandı.

Aslında Cüneyd-i Bağdâdî hakkında çok şey söylememiz, onu çok iyi tanımamız lazım.Aslında Cüneyd-i Bağdâdî hakkında çok şey söylememiz, onu çok iyi tanımamız lazım. Burada birazcık daha okuyalım. Sözümü öyle söyleyeyim. Burada birazcık daha okuyalım. Sözümü öyle söyleyeyim.

Tüvüffiye senete seb'in ve tis'îne ve mieteyn. "Cüneyd-i Bağdâdî Hicrî 297 senesinde öldü." Tüvüffiye senete seb'in ve tis'îne ve mieteyn. "Cüneyd-i Bağdâdî Hicrî 297 senesinde öldü."

Bu miladî olarak aşağı yukarı 912 yıllarına karşılık gelir. Bu miladî olarak aşağı yukarı 912 yıllarına karşılık gelir.

Biz o zaman nerede idik? Türkiye'deki Müslümanlar, Orta Asya'da idi.Biz o zaman nerede idik?

Türkiye'deki Müslümanlar, Orta Asya'da idi.
Daha Anadolu'nun fethi 1071 yıllarında oluyor.Daha Anadolu'nun fethi 1071 yıllarında oluyor. Cüneyd-i Bağdâdî; Anadolu'nun Malazgirt zaferindenCüneyd-i Bağdâdî; Anadolu'nun Malazgirt zaferinden 150-160 yıl daha önce yaşamış, Bağdat'ta vefat etmiş. 150-160 yıl daha önce yaşamış, Bağdat'ta vefat etmiş.

Yevme neyrûzi'l-halîfe. "Halifenin neyruzunda ölmüş." Yevme neyrûzi'l-halîfe. "Halifenin neyruzunda ölmüş."

Neyruz ne demek? Neyruz, "cülus bayramı" demek.Neyruz ne demek?

Neyruz, "cülus bayramı" demek.
Biri yeni halife olmuş; onun şenliği yapılırken Cüneyd-i Bağdâdî'nin cenaze namazı kılınmış,Biri yeni halife olmuş; onun şenliği yapılırken Cüneyd-i Bağdâdî'nin cenaze namazı kılınmış, vefat etmiş, gömülmüş. vefat etmiş, gömülmüş.

Yevme's-sebt. "Cumartesi günü." Vefatı cumartesi günü olmuş. Yevme's-sebt. "Cumartesi günü."

Vefatı cumartesi günü olmuş.

Ve kîle tüvüffiye fî âhıri sâatin min yevmi'l-cumu'ati ve düfine yevmi's-sebt. Ve kîle tüvüffiye fî âhıri sâatin min yevmi'l-cumu'ati ve düfine yevmi's-sebt.

Köşeli parantez içinde diyor ki; "Cuma gününün son saatlerinde vefat etti. Cumartesi günü gömüldü." Köşeli parantez içinde diyor ki; "Cuma gününün son saatlerinde vefat etti. Cumartesi günü gömüldü."

Bu da bir yerden alınmış bir izahtır. Bu da güzel tabi.Bu da bir yerden alınmış bir izahtır. Bu da güzel tabi. Kitabı neşreden şahıs alim olduğundan her şeyi güzelce yerli yerine yerleştiriyor. Kitabı neşreden şahıs alim olduğundan her şeyi güzelce yerli yerine yerleştiriyor.

"Cumanın son saati ne zamandır? Gece midir, gündüz müdür?" Onu söyleyin. "Cumanın son saati ne zamandır? Gece midir, gündüz müdür?" Onu söyleyin.

Gündüzdür. Cumanın son saati, ikindiden sonraki saatleridir.Gündüzdür. Cumanın son saati, ikindiden sonraki saatleridir. Cuma günü akşam, güneşin batmasına yakın olan zamandır.Cuma günü akşam, güneşin batmasına yakın olan zamandır. Demek ki Cuma namazı kılınmış, ikindi olmuş, güneş batmaya yakınken bir güneş daha batmış.Demek ki Cuma namazı kılınmış, ikindi olmuş, güneş batmaya yakınken bir güneş daha batmış. Cüneyd-i Bağdâdî vefat etmiş. Cumartesi de gömülmüş. Cüneyd-i Bağdâdî vefat etmiş. Cumartesi de gömülmüş.

Cumartesi ne zaman başlar? Akşam ezanı okundu mu Cumartesi başlar.Cumartesi ne zaman başlar?

Akşam ezanı okundu mu Cumartesi başlar.
Artık o zaman vefat ettikten sonra hazırlıkları yapacaklar, yıkayacaklar, kefenleyecekler. Artık o zaman vefat ettikten sonra hazırlıkları yapacaklar, yıkayacaklar, kefenleyecekler.

Ne zaman gömülmüş? Cumartesi gömülmüş; o zaman halife tahta çıkıyormuş. Ne zaman gömülmüş?

Cumartesi gömülmüş; o zaman halife tahta çıkıyormuş.

Özetle Cüneyd-i Bağdâdî, tasavvuf yolunun kilit şahsiyetlerindendir. Özetle Cüneyd-i Bağdâdî, tasavvuf yolunun kilit şahsiyetlerindendir. Her tarikatin silsilesinde adı geçer.Her tarikatin silsilesinde adı geçer. Bütün silsileler Cüneyd-i Bağdâdî'den geçtiği için evveli farklı gelseBütün silsileler Cüneyd-i Bağdâdî'den geçtiği için evveli farklı gelse sonrası farklı bitse bile Cüneyd-i Bağdâdî'de toplanıp öyle geçtiği içinsonrası farklı bitse bile Cüneyd-i Bağdâdî'de toplanıp öyle geçtiği için Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine seyyidü't-tâife yani "taifenin efendisi" derler.Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine seyyidü't-tâife yani "taifenin efendisi" derler. Buradaki taife'den maksat "sûfiler" dir. "Sûfiler taifesinin seyyidi."Buradaki taife'den maksat "sûfiler" dir. "Sûfiler taifesinin seyyidi." Yani eğer içinizde derviş varsa, -Hepiniz dervişsiniz; kiminiz oraya bağlı, kiminiz buraya bağlı.Yani eğer içinizde derviş varsa, -Hepiniz dervişsiniz; kiminiz oraya bağlı, kiminiz buraya bağlı. - Cüneyd-i Bağdâdî hepinizin hocasıdır, demek. - Cüneyd-i Bağdâdî hepinizin hocasıdır, demek.

Cüneyd-i Bağdâdî, her tarikatin silsilesinde adı geçen mübarek bir zâttır, Allah şefaatine erdirsin.Cüneyd-i Bağdâdî, her tarikatin silsilesinde adı geçen mübarek bir zâttır, Allah şefaatine erdirsin. Cenneti ile cemali ile cümlemizi müşerref eylesin. Allah hepinizden razı olsun. Cenneti ile cemali ile cümlemizi müşerref eylesin. Allah hepinizden razı olsun.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2