Namaz Vakitleri

26 Cemâziye'l-Âhir 1446
27 Aralık 2024
İmsak
06:49
Güneş
08:21
Öğle
13:10
İkindi
15:29
Akşam
17:49
Yatsı
19:16
Detaylı Arama

Peygamber Sas’in Üstünlüğü

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

14 Cemâziye'l-Evvel 1411 / 02.12.1990
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İbrâhim AS’ın Mücadelesi, Mûsâ AS’ın Rabbiyle Konuşması, Peygamber SAS Efendimiz’in | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Peygamber Sas’in Üstünlüğü

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

14 Cemâziye'l-Evvel 1411 / 02.12.1990
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İbrâhim AS’ın Mücadelesi, Mûsâ AS’ın Rabbiyle Konuşması, Peygamber SAS Efendimiz’in | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm. Bi'smi'llâhi'r-râhmâni'r-rahîm. Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm. Bi'smi'llâhi'r-râhmâni'r-rahîm.

el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübareken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübareken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ hayra halkıhî seyyidinâ ve senedinâVe's-salâtü ve's-selâmü alâ hayra halkıhî seyyidinâ ve senedinâ ve mededina ve üsvetün el haseneti Muhammedini'l-Mustafâ.ve mededina ve üsvetün el haseneti Muhammedini'l-Mustafâ. ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd: ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe inne efdale'l-hadîsi kitâbu'llâh ve efdale'l-hedyiFa'lemû eyyühe'l-ihvân fe inne efdale'l-hadîsi kitâbu'llâh ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve selleme ve şerre'l-umûri muhdesâtühâhedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve selleme ve şerre'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr.ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

İttehaza'llâhu İbrâhime halîlâ ve Mûsâ neciyyâ ve't-tehazenî habîbâ İttehaza'llâhu İbrâhime halîlâ ve Mûsâ neciyyâ ve't-tehazenî habîbâ sümme kâle ve izzetî ve celalî leusiranne habîbî alâ halîlî ve neciyyî. sümme kâle ve izzetî ve celalî leusiranne habîbî alâ halîlî ve neciyyî.

Sadaka resûlullâh ve netaka habîbullâh. Sadaka resûlullâh ve netaka habîbullâh.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ hazretleri dünyanın ve âhiretinRabbimiz Tebâreke ve Teâlâ hazretleri dünyanın ve âhiretin bildiğimiz bilmediğimiz her türlü hayırlarına sizleri ve bizleri nâil, sahip ve mazhar eylesin.bildiğimiz bilmediğimiz her türlü hayırlarına sizleri ve bizleri nâil, sahip ve mazhar eylesin. Dünyanın ve âhiretin bildiğimiz bilmediğimiz her türlü şerlerinden,Dünyanın ve âhiretin bildiğimiz bilmediğimiz her türlü şerlerinden, kötülüklerinden bizleri ve sizleri mahfuz, uzak, baîd, berî ve pâk eylesin. kötülüklerinden bizleri ve sizleri mahfuz, uzak, baîd, berî ve pâk eylesin.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem başımızın tâcı olduğu, rehberimiz,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem başımızın tâcı olduğu, rehberimiz, önderimiz olduğu için onun sözleri de dinimizin ana kaynaklarından olduğundan bizim töremiz,önderimiz olduğu için onun sözleri de dinimizin ana kaynaklarından olduğundan bizim töremiz, büyüklerimizden, hocalarımızdan intikal eden âdetimiz Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini okumak,büyüklerimizden, hocalarımızdan intikal eden âdetimiz Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini okumak, onlardan dinimizi taallüm eylemek, mânevî bakımdan tefeyyüz eylemek. onlardan dinimizi taallüm eylemek, mânevî bakımdan tefeyyüz eylemek.

Yine bu hadîs-i şerîfleri okuyacağız, izah etmeye çalışacağız. Yine bu hadîs-i şerîfleri okuyacağız, izah etmeye çalışacağız.

Bunların izahına girmeden önce, başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz olmak üzere,Bunların izahına girmeden önce, başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz olmak üzere, cümle enbiyâ ve mürselînin ruhlarına, Allah'ın cümle sevgili evliyâ,cümle enbiyâ ve mürselînin ruhlarına, Allah'ın cümle sevgili evliyâ, eren kullarının ruhlarına hediye olmak üzere ve hasseten Peygamber Efendimiz'ineren kullarının ruhlarına hediye olmak üzere ve hasseten Peygamber Efendimiz'in hakiki vârisleri gerçek alimler, ümmetin emînleri,hakiki vârisleri gerçek alimler, ümmetin emînleri, ümmetin kendisine emanet edilmiş olan emanetçileri, yöneticileri,ümmetin kendisine emanet edilmiş olan emanetçileri, yöneticileri, peygamberlerin halifeleri olan ulemâ-i muhakkikîn olanpeygamberlerin halifeleri olan ulemâ-i muhakkikîn olan meşâyih-i vâsilîn olan mürşidîn-i kâmilîn-i mükemmilîn olanmeşâyih-i vâsilîn olan mürşidîn-i kâmilîn-i mükemmilîn olan sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin ruhlarına hediye olmak üzeresâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin ruhlarına hediye olmak üzere ve şu beldeleri Allah yolunda cihat edip hayrât u hasenât eyleyip feth eyleyip bizlere emanet,ve şu beldeleri Allah yolunda cihat edip hayrât u hasenât eyleyip feth eyleyip bizlere emanet, miras ve yâdigâr bırakmış olan Fatih Sultan Mehmed Hân'ın, mübarek ordusunun ve sâir fatihlerin,miras ve yâdigâr bırakmış olan Fatih Sultan Mehmed Hân'ın, mübarek ordusunun ve sâir fatihlerin, şehitlerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye,şehitlerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye, içinde ibadet ettiğimiz şu camiyi bina eylemiş olan İkinci Bayezid, Bayezid-i Velî'nin,içinde ibadet ettiğimiz şu camiyi bina eylemiş olan İkinci Bayezid, Bayezid-i Velî'nin, Sofu Bayezid Sultan'ın has, yakın ve güvenilir veziri İskender Paşa'nın ruhu için;Sofu Bayezid Sultan'ın has, yakın ve güvenilir veziri İskender Paşa'nın ruhu için; şu camiyi tamir etmiş, tecdit eylemiş, tevsî eylemiş, genişletmişşu camiyi tamir etmiş, tecdit eylemiş, tevsî eylemiş, genişletmiş ve hizmette devamını sağlamış olan, az veya çok bu işe hizmeti,ve hizmette devamını sağlamış olan, az veya çok bu işe hizmeti, katkısı olanların kendilerinin ve geçmişlerinin ruhları için; bu camiden gelmiş geçmiş,katkısı olanların kendilerinin ve geçmişlerinin ruhları için; bu camiden gelmiş geçmiş, güzerân eylemiş imamların, hatiplerin, vâizlerin, müezzinlerin, cemaatlerin güzerân eylemiş imamların, hatiplerin, vâizlerin, müezzinlerin, cemaatlerin ruhları için ve tabi siz uzaktan yakından bu hadisleri dinlemeye gelen kıymetli kardeşleriminruhları için ve tabi siz uzaktan yakından bu hadisleri dinlemeye gelen kıymetli kardeşlerimin âhirete göçmüş bütün sevdiklerinin yakınlarının ruhları içinâhirete göçmüş bütün sevdiklerinin yakınlarının ruhları için bu beldenin medâr-ı iftihârı Yûşâ aleyhisselam'ın, Ebû Eyyüb el-Ensârî hazretlerinin,bu beldenin medâr-ı iftihârı Yûşâ aleyhisselam'ın, Ebû Eyyüb el-Ensârî hazretlerinin, diğer sahabe-i kirâmın, salihlerin, evliyâullahın ruhları içindiğer sahabe-i kirâmın, salihlerin, evliyâullahın ruhları için hasseten kitabını okuduğumuz Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin Efendimiz'in ruhu içinhasseten kitabını okuduğumuz Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin Efendimiz'in ruhu için ve kendisinden el alıp feyiz alıpve kendisinden el alıp feyiz alıp bu mübarek yola girdiğimiz Hocamız Muhammed Zahid-i Bursevî'nin ruhu için; bu mübarek yola girdiğimiz Hocamız Muhammed Zahid-i Bursevî'nin ruhu için; biz yaşayan müslümanlar da Rabbimiz'in rızasına uygun yaşayalım,biz yaşayan müslümanlar da Rabbimiz'in rızasına uygun yaşayalım, Efendimiz'in yolunca yürüyelim, şu asırda Efendimiz'in sünnetini biz temsil edelim, Efendimiz'in yolunca yürüyelim, şu asırda Efendimiz'in sünnetini biz temsil edelim, biz ihya edelim, böylece şehit sevaplarını kazanalım,biz ihya edelim, böylece şehit sevaplarını kazanalım, Rabbimiz'in rızasına erelim, huzuruna yüzü ak alnı açık varalım,Rabbimiz'in rızasına erelim, huzuruna yüzü ak alnı açık varalım, sevdiği kullar olarak varalım diye, bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım. sevdiği kullar olarak varalım diye, bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım.

İbn Hibban, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet etmişler ki;İbn Hibban, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet etmişler ki; Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş; Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş;

İttehaza'llâhu İbrâhîme halîlâ.İttehaza'llâhu İbrâhîme halîlâ. "Allahu Teâlâ hazretleri İbrahim peygamberi kendisine "halîl" edindi." Kendisine "halîl" yaptı. "Allahu Teâlâ hazretleri İbrahim peygamberi kendisine "halîl" edindi." Kendisine "halîl" yaptı.

Halil ne demek, izah edeceğim. Halil ne demek, izah edeceğim.

"İbrahim'i kendisine 'halil' etti."İbrahim'i kendisine 'halil' etti. Musa aleyhisselam'ı, Musa peygamberi de kendisine 'neciy' eyledi." Musa aleyhisselam'ı, Musa peygamberi de kendisine 'neciy' eyledi."

Ve't-tehazenî habîbâ. "Beni de kendisine 'habîb' eyledi." Ve't-tehazenî habîbâ. "Beni de kendisine 'habîb' eyledi." "Habîb-i hüdâ" eyledi. Sümme kâle "Sonra da -iltifat yoluyla- buyurdu ki""Habîb-i hüdâ" eyledi. Sümme kâle "Sonra da -iltifat yoluyla- buyurdu ki" Ve izzetî ve celalî."Benim izzetime celalime yemin olsun ki and olsun ki"Ve izzetî ve celalî."Benim izzetime celalime yemin olsun ki and olsun ki" Leusirene habîbî alâ halîlî ve neciyyî.Leusirene habîbî alâ halîlî ve neciyyî. "Ben habibimi, halîlim ve neciyyim üzerine tafdil ve tercih edeceğim."Ben habibimi, halîlim ve neciyyim üzerine tafdil ve tercih edeceğim. Tercih ederim, ediyorum, edeceğim." Tercih ederim, ediyorum, edeceğim."

Şimdi biraz izahat verelim: Şimdi biraz izahat verelim:

Eski peygamberlerden bir İbrahim peygamber var ki muhteşem bir zât, kahraman bir insan. Eski peygamberlerden bir İbrahim peygamber var ki muhteşem bir zât, kahraman bir insan. O da beşer, bizim gibi beşer, yani Âdemoğlu, Hz. Âdem'in oğlu ama yaptığı şeyler muhteşem.O da beşer, bizim gibi beşer, yani Âdemoğlu, Hz. Âdem'in oğlu ama yaptığı şeyler muhteşem. Putlara tapmıyor; zekâsını, tefekkürünü aklını kullanıyor.Putlara tapmıyor; zekâsını, tefekkürünü aklını kullanıyor. Kavminin, çevresindeki toplumun, insanların bel bağladığı, ibadet ettiği, tapındığı şeyleri;Kavminin, çevresindeki toplumun, insanların bel bağladığı, ibadet ettiği, tapındığı şeyleri; ayı, güneşi, yıldızları, taştan oyulmuş tunçtan yapılmış putları inceliyor: ayı, güneşi, yıldızları, taştan oyulmuş tunçtan yapılmış putları inceliyor:

"Hayır! Bunlar tapınmaya layık değil." diyerek hakkı buluyor. "Hayır! Bunlar tapınmaya layık değil." diyerek hakkı buluyor. Yani insanoğlunun fıtratının; vahdâniyyet-i ilâhiyyeyi, Allah'ın varlığını, birliğini anlamayaYani insanoğlunun fıtratının; vahdâniyyet-i ilâhiyyeyi, Allah'ın varlığını, birliğini anlamaya yeterli olduğunun, bir güzel, müstesna ve büyük misali. Çevresi puta tapıyor.yeterli olduğunun, bir güzel, müstesna ve büyük misali. Çevresi puta tapıyor. Hatta kendisini yetiştiren amcası veya babası olduğu rivayet edilenHatta kendisini yetiştiren amcası veya babası olduğu rivayet edilen Âzer, put imal ediyor, put imalcisi. Ama "Niye elinizle yaptığınız puta tapınıyorsunuz?" diyerekÂzer, put imal ediyor, put imalcisi. Ama "Niye elinizle yaptığınız puta tapınıyorsunuz?" diyerek onun emrinde gitmediği gibi onun küçüğü olduğu, onun yanında büyüdüğü halde,onun emrinde gitmediği gibi onun küçüğü olduğu, onun yanında büyüdüğü halde, onun telkinine, tavsiyesine, eğitimine boyun vermediği gibi bir de üstelik ona nasihat ediyor: onun telkinine, tavsiyesine, eğitimine boyun vermediği gibi bir de üstelik ona nasihat ediyor:

"Elinle yaptın; demin bir ham malzemeydi, yonttun, put yaptın, şimdi tapıyorsun. "Elinle yaptın; demin bir ham malzemeydi, yonttun, put yaptın, şimdi tapıyorsun. Kendi elinle yaptığına, seni dinlemeyen, sana bir söz söylemeyen, sana faydası zararı dokunmayanKendi elinle yaptığına, seni dinlemeyen, sana bir söz söylemeyen, sana faydası zararı dokunmayan bir eşya parçasına niye tapınıyorsun ey babacığım?" diyor. bir eşya parçasına niye tapınıyorsun ey babacığım?" diyor.

Sevgiden dolayı amcasına "baba" diye hitap etmiş de olabilir.Sevgiden dolayı amcasına "baba" diye hitap etmiş de olabilir. Gerçek babası da olabilir, rivayetler muhtelif, amcası olduğunu söyleyenler de var. Gerçek babası da olabilir, rivayetler muhtelif, amcası olduğunu söyleyenler de var.

"Ey babacığım! Şeytana tapma!" diyor. "Ey babacığım! Şeytana tapma!" diyor.

"Şeytanı kendine dost edinme, şeytana maskara olma!" demek gibi."Şeytanı kendine dost edinme, şeytana maskara olma!" demek gibi. İnsanlar Allah'ın varlığını anlayabiliyormuş; onun misali. Bundan öte başka şeyler de yapıyor. İnsanlar Allah'ın varlığını anlayabiliyormuş; onun misali. Bundan öte başka şeyler de yapıyor.

"Ey kavmim! Bu putlara tapmayın." diyor. "Ey kavmim! Bu putlara tapmayın." diyor.

"Taparız sana ne?" diyorlar. "Taparız sana ne?" diyorlar. "Böyle görmüşüz, böyle gidiyor; dedelerimizden böyle görmüşüz, bunun töresi var."Böyle görmüşüz, böyle gidiyor; dedelerimizden böyle görmüşüz, bunun töresi var. Tapınak çok öncelerden yapılmış, içine putlar konulmuş,Tapınak çok öncelerden yapılmış, içine putlar konulmuş, eskiden beri bu eğitim içinde büyüdük; tapınacağız." eskiden beri bu eğitim içinde büyüdük; tapınacağız."

"Şimdi yapardım ama siz bana fırsat vermezsiniz; -tabi kalabalıkta tutarlar- "Şimdi yapardım ama siz bana fırsat vermezsiniz; -tabi kalabalıkta tutarlar- buradan ayrıldığınız zaman ben sizin bu putlarınızın da hakkından geleceğim." diyor. buradan ayrıldığınız zaman ben sizin bu putlarınızın da hakkından geleceğim." diyor.

Le ekîdenne esnâmeküm. "Sizin putlarınıza bir iş yapacağım ki göreceksiniz." Le ekîdenne esnâmeküm. "Sizin putlarınıza bir iş yapacağım ki göreceksiniz."

Bir toplumun yanlış inancına tek başına karşı çıkıyor. Tek başına! Bir toplumun yanlış inancına tek başına karşı çıkıyor. Tek başına!

Onlar bir merasim dolayısıyla şehrin dışına gittikleri sırada puthâneye, Onlar bir merasim dolayısıyla şehrin dışına gittikleri sırada puthâneye, büyük ibadethânelerine giriyor; elinde bir çekiç veya balta veya balyoz gibi bir aletlebüyük ibadethânelerine giriyor; elinde bir çekiç veya balta veya balyoz gibi bir aletle bütün putları pat pat pat pat, takır takır takır, çatır çatır çatır, gümbür gümbür gümbürbütün putları pat pat pat pat, takır takır takır, çatır çatır çatır, gümbür gümbür gümbür kırıp yerlere seriyor ama en büyük putu bırakıyor; kırma aletini de götürüyor, onun başına asıyor.kırıp yerlere seriyor ama en büyük putu bırakıyor; kırma aletini de götürüyor, onun başına asıyor. Geliyorlar ki puthâne harabe olmuş.Geliyorlar ki puthâne harabe olmuş. Onların tapındıkları, kurban sundukları,Onların tapındıkları, kurban sundukları, saçma saçma ibadetler ettikleri, önünde eğildikleri şeyler parça parça yerlerde: saçma saçma ibadetler ettikleri, önünde eğildikleri şeyler parça parça yerlerde:

"Bizim bu ilâhlarımıza, putlarımıza bu tecavüzü kim yaptı?" diye, dehşet içinde kalıyorlar. "Bizim bu ilâhlarımıza, putlarımıza bu tecavüzü kim yaptı?" diye, dehşet içinde kalıyorlar. Alışmış oldukları şeylerin birden ayaklar altında olmasına tahammül edemiyorlar. Alışmış oldukları şeylerin birden ayaklar altında olmasına tahammül edemiyorlar.

İnsanoğlu böyledir. Yani gerçekleri herkes kolay kabul edemiyor.İnsanoğlu böyledir. Yani gerçekleri herkes kolay kabul edemiyor. Söylüyorsun acı geliyor, düşman oluyor. Doğru söyleyene düşman oluyorlar.Söylüyorsun acı geliyor, düşman oluyor. Doğru söyleyene düşman oluyorlar. "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar." demiş dedelerimiz."Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar." demiş dedelerimiz. İnsan tabiatini bildikleri için "dokuz köyden kovarlar" demiş.İnsan tabiatini bildikleri için "dokuz köyden kovarlar" demiş. Onun üzerine birisi de çok güzel bir söz söylemiş; "Onlar da onuncu köyü kursun." Onun üzerine birisi de çok güzel bir söz söylemiş;

"Onlar da onuncu köyü kursun."

O da hoşuma gidiyor.O da hoşuma gidiyor. Dokuz köyden kovulanlar, dokuz köyde yer bulamadılar mıDokuz köyden kovulanlar, dokuz köyde yer bulamadılar mı onuncu köyü kursunlar da görelim, bir güzel köy görelim.onuncu köyü kursunlar da görelim, bir güzel köy görelim. Dürüst insanlardan güzel bir onuncu köy görelim, inşaallah onuncu köyler yapalım. Dürüst insanlardan güzel bir onuncu köy görelim, inşaallah onuncu köyler yapalım.

"Kim yaptı bunu?" "Bir delikanlı var; mert, yiğit."Kim yaptı bunu?"

"Bir delikanlı var; mert, yiğit.
Kendisine 'İbrahim' denilen bir kişi var. Bu zaten açıkça pervasızca söylüyordu." diyorlar. Kendisine 'İbrahim' denilen bir kişi var. Bu zaten açıkça pervasızca söylüyordu." diyorlar.

Kahraman; perva etmiyor, boyun bükmüyor, dalkavukluk yapmıyor,Kahraman; perva etmiyor, boyun bükmüyor, dalkavukluk yapmıyor, inanmadığı şeye, doğru görmediği bir şeye susmuyor. inanmadığı şeye, doğru görmediği bir şeye susmuyor.

İnsanoğlunun en dikkat edeceği husus haktır.İnsanoğlunun en dikkat edeceği husus haktır. Hak; hem "gerçek" mânasına hak hem de "kulların hukuku" vesaire.Hak; hem "gerçek" mânasına hak hem de "kulların hukuku" vesaire. O da "Başkasının malına dokunmayacak." demek. Hem doğru şey neyse onun peşinde gidecek. O da "Başkasının malına dokunmayacak." demek. Hem doğru şey neyse onun peşinde gidecek. İnsan; sözün doğrusuna, işin doğrusuna, her şeyin doğrusuna tâbi olacak. İnsan; sözün doğrusuna, işin doğrusuna, her şeyin doğrusuna tâbi olacak.

"Söylüyordu zaten." diyorlar; "Getirin bakalım!" "Söylüyordu zaten." diyorlar; "Getirin bakalım!"

İbrahim aleyhisselâm'ı yaka paça tutup getiriyorlar. İbrahim aleyhisselâm'ı yaka paça tutup getiriyorlar.

Allah bize öyle bir memleket vermiş ki bu hikâyesini anlattığımız şeyler işte şuAllah bize öyle bir memleket vermiş ki bu hikâyesini anlattığımız şeyler işte şu Urfa ve çevresinde oluyor.Urfa ve çevresinde oluyor. Yani bizim diyarlarımızda. Tarsus'a geliyorsun, peygamberler diyarı. Yani bizim diyarlarımızda. Tarsus'a geliyorsun, peygamberler diyarı. Urfa'ya gidiyorsun, peygamberler diyarı.Urfa'ya gidiyorsun, peygamberler diyarı. Adıyaman'a geçiyorsun, sahabeler oralarda savaş etmişler. Ne mübarek diyar yâ Rabbi!Adıyaman'a geçiyorsun, sahabeler oralarda savaş etmişler. Ne mübarek diyar yâ Rabbi! Allah razı olsun ecdadımızdan! İnsanların huzuruna getiriyorlar, soruyorlar: Allah razı olsun ecdadımızdan!

İnsanların huzuruna getiriyorlar, soruyorlar:

E ente fealte hâzâ bi-âlihetinâ yâ İbrâhîm.E ente fealte hâzâ bi-âlihetinâ yâ İbrâhîm. "Bu işleri sen mi yaptın? Putlarımıza bu tecavüzü sen mi yaptın?" "Bu işleri sen mi yaptın? Putlarımıza bu tecavüzü sen mi yaptın?"

İbrahim aleyhisselam'ın ölümden korkusu yok. Karşı tarafı uyarmak istiyor.İbrahim aleyhisselam'ın ölümden korkusu yok. Karşı tarafı uyarmak istiyor. Zaten korksa gizli yapar, sabotaj yapar. Sabotaj yapmıyor, aleni yapıyor.Zaten korksa gizli yapar, sabotaj yapar. Sabotaj yapmıyor, aleni yapıyor. Akıllarını çalıştırsınlar diye, diyor ki: Akıllarını çalıştırsınlar diye, diyor ki:

Kâle bel fealehû kebîruhüm hâzâ fes'elûhüm in kânû yentikûn.Kâle bel fealehû kebîruhüm hâzâ fes'elûhüm in kânû yentikûn. "Belki ben yapmamışımdır da şu en büyükleri yapmıştır."Belki ben yapmamışımdır da şu en büyükleri yapmıştır. Boynunda balta asılı duruyor ya, şu koca put yapmıştır;Boynunda balta asılı duruyor ya, şu koca put yapmıştır; ötekilere kızmıştır, hepsini yere devirmiştir, parçalamıştır.ötekilere kızmıştır, hepsini yere devirmiştir, parçalamıştır. Ona sorsanıza. Konuşuyorsa ona sorun bakalım." Ona sorsanıza. Konuşuyorsa ona sorun bakalım."

"Başlarını önlerine eğdiler." Kur'ân-ı Kerîm; "başlarını önlerine eğdiklerini" bildiriyor. "Başlarını önlerine eğdiler." Kur'ân-ı Kerîm; "başlarını önlerine eğdiklerini" bildiriyor. İbrahim aleyhisselam öyle bir söz söylüyor ki "Ben yaptım." dese gürültüye gidecek: İbrahim aleyhisselam öyle bir söz söylüyor ki "Ben yaptım." dese gürültüye gidecek:

"Sen mi yaptın?" "O zaman vurun, kırın, ateşe atın, yakın!" diyecekler, iş bitecek."Sen mi yaptın?"

"O zaman vurun, kırın, ateşe atın, yakın!" diyecekler, iş bitecek.
Ama onları düşünmeye sevk ediyor: Ama onları düşünmeye sevk ediyor:

"Bak işte en büyükleri orada duruyormuş, hem de en büyükleriymiş ya korusaydı,"Bak işte en büyükleri orada duruyormuş, hem de en büyükleriymiş ya korusaydı, ötekilere o tecavüzü yaptırmasaydı; korumamış. O zaman herhalde kızmıştır, o yapmıştır; ötekilere o tecavüzü yaptırmasaydı; korumamış. O zaman herhalde kızmıştır, o yapmıştır; 'Susun be! Gürültü çıkarmayın.' diye belki o kırmıştır, ona sorun." diyor.'Susun be! Gürültü çıkarmayın.' diye belki o kırmıştır, ona sorun." diyor. Ondan sonra da ama "anti parantez" diyoruz ya, parantez içinde şunu da söylüyor: Ondan sonra da ama "anti parantez" diyoruz ya, parantez içinde şunu da söylüyor:

İn kânû yentikûn. "Konuşursa. İn kânû yentikûn. "Konuşursa.

"Sorun bakalım konuşacak mı, bir şey söyleyecek mi?""Sorun bakalım konuşacak mı, bir şey söyleyecek mi?" "Ey İbrahim! Şimdi sen bizi niye uğraştırıyorsun? Bilmez misin bunlar konuşmaz, konuşamaz."Ey İbrahim! Şimdi sen bizi niye uğraştırıyorsun? Bilmez misin bunlar konuşmaz, konuşamaz. Bilmiyor musun, yani bilip duruyorsun. Bildiğin halde 'Konuşursa sorun.' diyorsun." Bilmiyor musun, yani bilip duruyorsun. Bildiğin halde 'Konuşursa sorun.' diyorsun."

O zaman mâkul peygamberlik tebliğini söylüyor ve şöyle diyor: O zaman mâkul peygamberlik tebliğini söylüyor ve şöyle diyor:

"Konuşamayan, kendisini savunamayan, etrafındaki olan şeylere müdahale edemeyen,"Konuşamayan, kendisini savunamayan, etrafındaki olan şeylere müdahale edemeyen, size de kendisine de faydası, zararı olmayan şeye niçin tapınıyorsunuz?" size de kendisine de faydası, zararı olmayan şeye niçin tapınıyorsunuz?"

Ne diyecekler? Ne diyecekler?

Hiçbir şey diyemiyorlar.Hiçbir şey diyemiyorlar. İnsanoğlu bir gerçeğin mantıklı olduğunu anlar da yine de batılda durmak isterse –haklı;İnsanoğlu bir gerçeğin mantıklı olduğunu anlar da yine de batılda durmak isterse –haklı; onu akıl yönünden yendi ama batıl güçlü kuvvetliyse- o zaman ne olur? "Zorbalık" olur. onu akıl yönünden yendi ama batıl güçlü kuvvetliyse- o zaman ne olur?

"Zorbalık" olur.

Harrikûhü ve'nsurû âliheteküm. "Yakın bu adamı da putlarınıza yardım edin!" diyorlar. Harrikûhü ve'nsurû âliheteküm. "Yakın bu adamı da putlarınıza yardım edin!" diyorlar.

Ya bu putlar yardıma muhtaçsa onların mâbudlukla ne ilgisi var? Ya bu putlar yardıma muhtaçsa onların mâbudlukla ne ilgisi var?

Onlar kendi kendilerine yardım sağlayamıyorlar mı da sen yardım ediyorsun?Onlar kendi kendilerine yardım sağlayamıyorlar mı da sen yardım ediyorsun? Senin gibi âciz bir insan koruyacak, o da putluk yapacak; öyle şey mi olur? Senin gibi âciz bir insan koruyacak, o da putluk yapacak; öyle şey mi olur?

"Yakın da ona yardım, onlara yardım olsun.""Yakın da ona yardım, onlara yardım olsun." "Böyle muzır, onlara zarar vermiş olan bir şahıs ortadan kalksın." diye "yakın" diyorlar."Böyle muzır, onlara zarar vermiş olan bir şahıs ortadan kalksın." diye "yakın" diyorlar. Mâlum yakıyorlar; ama Allah yaktırmıyor. Mâlum yakıyorlar; ama Allah yaktırmıyor.

Dün gençlerle sohbetimiz oldu, bir aşırla başlayalım dedik, bir kardeşimiz çıktı aşır okudu: Dün gençlerle sohbetimiz oldu, bir aşırla başlayalım dedik, bir kardeşimiz çıktı aşır okudu:

Mâ yeftehi'llâhu li'nnâsi min rahmetin fe lâ mumsike lehâ.Mâ yeftehi'llâhu li'nnâsi min rahmetin fe lâ mumsike lehâ. "Allah insanlara rahmetinden bir kapı açar da, rahmetini yazar da,"Allah insanlara rahmetinden bir kapı açar da, rahmetini yazar da, murat eder de onlara gönderirse bu rahmetin önünü kimse tutamaz.murat eder de onlara gönderirse bu rahmetin önünü kimse tutamaz. Kimse önüne set çekemez, kimse mâni olamaz. Kimse önüne set çekemez, kimse mâni olamaz. Allah bir kula rahmet etmeyi murat etsin kimse önüne geçemez; -Allah onu o rahmete erdirir.-" Allah bir kula rahmet etmeyi murat etsin kimse önüne geçemez; -Allah onu o rahmete erdirir.-"

Ve mâ yumsik fe lâ mursile lehû min ba'dihî.Ve mâ yumsik fe lâ mursile lehû min ba'dihî. "Rahmetini tutarsa vermezse vermediği rahmetini de kimse sağlayamaz." "Rahmetini tutarsa vermezse vermediği rahmetini de kimse sağlayamaz."

Rahmetini verirse kimse önleyemez, vermezse kimse sağlayamaz; her şey O'nun elinde. Rahmetini verirse kimse önleyemez, vermezse kimse sağlayamaz; her şey O'nun elinde.

Dünyada kiminle dost olmak lazım? Dünyada kiminle dost olmak lazım?

Allah ile. Allah ile dost olmak lazım! Her şey O'nda.Allah ile. Allah ile dost olmak lazım! Her şey O'nda. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh. Her güç kuvvet O'nda.Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh. Her güç kuvvet O'nda. Hüküm O'nun, tasarruf O'nun, hikmet O'nun; her şey O'nun. Hüküm O'nun, tasarruf O'nun, hikmet O'nun; her şey O'nun.

Allah yaşamasını murat etmiş; mümkün değil öldüremezler ki.Allah yaşamasını murat etmiş; mümkün değil öldüremezler ki. Öldüren Allah! Kurşun mu öldürüyor, katil mi öldürüyor, hâkim mi öldürüyor?Öldüren Allah! Kurşun mu öldürüyor, katil mi öldürüyor, hâkim mi öldürüyor? Hayır, öldüren Allah! Allah yaşatmayı murat etti mi denizin içinden çıkarır: Hayır, öldüren Allah! Allah yaşatmayı murat etti mi denizin içinden çıkarır:

Yunus aleyhisselam'ı denize attılar ama balık yuttu, kenara çıkardı, yine ölmedi. Yunus aleyhisselam'ı denize attılar ama balık yuttu, kenara çıkardı, yine ölmedi. İbrahim aleyhisselam'ı ateşe attılar, Allah ateşi söndürttü, gülistan eyledi, yine ölmedi.İbrahim aleyhisselam'ı ateşe attılar, Allah ateşi söndürttü, gülistan eyledi, yine ölmedi. Firavun Musa aleyhisselam'ı öldürmek istedi, ordusuyla peşine düştü,Firavun Musa aleyhisselam'ı öldürmek istedi, ordusuyla peşine düştü, yine ölmedi; onu öldürmek isteyenler öldü. yine ölmedi; onu öldürmek isteyenler öldü.

Dün akşam Habbab b. el-Eret radıyallahu anh'ın hayatını okuyoruz:Dün akşam Habbab b. el-Eret radıyallahu anh'ın hayatını okuyoruz: Köleymiş ama babayiğit bir köle.Köleymiş ama babayiğit bir köle. Erkekçe, mertçe lâ ilâhe illallah diye açıkça Kureyş müşriklerinin karşısında söyleyen bir insan.Erkekçe, mertçe lâ ilâhe illallah diye açıkça Kureyş müşriklerinin karşısında söyleyen bir insan. En çok eziyeti de ona yapmışlar, öldürmek istemişler; peki öldürebilmişler mi? En çok eziyeti de ona yapmışlar, öldürmek istemişler; peki öldürebilmişler mi?

Öldürememişler. 72 yaşına kadar yaşamış, her cihada girmiş; Bedir'e, Uhud'a, Hayber'e…Öldürememişler. 72 yaşına kadar yaşamış, her cihada girmiş; Bedir'e, Uhud'a, Hayber'e… Bütün gazalardan sevap nasibini almış. Allah şefaatine erdirsin. Bütün gazalardan sevap nasibini almış. Allah şefaatine erdirsin.

Allah öldürmedi mi kimse öldüremez; Allah öldürdü mü kimse yaşatamaz.Allah öldürmedi mi kimse öldüremez; Allah öldürdü mü kimse yaşatamaz. Allah verdi mi kimse engelleyemez. Allah vermedi mi kimse sağlayamaz.Allah verdi mi kimse engelleyemez. Allah vermedi mi kimse sağlayamaz. Her şey Allah'tan. Bizim sahip olduğumuz; yediğimiz, içtiğimiz her şey de Allah'tan.Her şey Allah'tan. Bizim sahip olduğumuz; yediğimiz, içtiğimiz her şey de Allah'tan. Her ikram da Allah'tan. Sıhhat de Allah'tan, hayat da Allah'tan, akıl da Allah'tan;Her ikram da Allah'tan. Sıhhat de Allah'tan, hayat da Allah'tan, akıl da Allah'tan; görme nimeti de, işitme nimeti de, tefekkür nimeti de, konuşma nimeti de, anlatma nimeti de,görme nimeti de, işitme nimeti de, tefekkür nimeti de, konuşma nimeti de, anlatma nimeti de, anlama nimeti de, huzur içinde yaşama nimeti de, hepsi Allah'tan. anlama nimeti de, huzur içinde yaşama nimeti de, hepsi Allah'tan.

Onlara karşı; her nimete karşı, büyük şükür borcumuz yok mu? Onlara karşı; her nimete karşı, büyük şükür borcumuz yok mu?

Şükür borcu var. Her nefeste birkaç tane nimeti hemen düşünmek, yani söylemek mümkün. Şükür borcu var. Her nefeste birkaç tane nimeti hemen düşünmek, yani söylemek mümkün.

Şeyh Sa'dî Gülistan'ına elhamdülillah diye başlamıyor.Şeyh Sa'dî Gülistan'ına elhamdülillah diye başlamıyor. Halbuki her işe besmeleyle, hamd ile başlamak lazım; öyle başlamıyor. Halbuki her işe besmeleyle, hamd ile başlamak lazım; öyle başlamıyor. Daha başka bir şeyle, doğrudan doğruya bir anlatımla giriyor içeriye. Şöyle diyor: Daha başka bir şeyle, doğrudan doğruya bir anlatımla giriyor içeriye.

Şöyle diyor:

"Her nefes ki insanın içine girer; hayatını bir miktar daha, bir nefes daha uzatır."Her nefes ki insanın içine girer; hayatını bir miktar daha, bir nefes daha uzatır. Hayatı uzamaya, uzatmaya yarar.Hayatı uzamaya, uzatmaya yarar. Her nefes ki içeriden dışarıya çıkar; o da insanın içini ferahlatır.Her nefes ki içeriden dışarıya çıkar; o da insanın içini ferahlatır. Nefes almasan çatlarsın, nefes vermesen patlarsın.Nefes almasan çatlarsın, nefes vermesen patlarsın. O halde "Bir kere bir nefes alışta iki nimet var." diyor.O halde "Bir kere bir nefes alışta iki nimet var." diyor. Almasan çatlayacaksın, aldığın için çatlamıyorsun, hayatın devam ediyor.Almasan çatlayacaksın, aldığın için çatlamıyorsun, hayatın devam ediyor. Sen bunun nimet olduğunun farkında değilsin.Sen bunun nimet olduğunun farkında değilsin. Nimet gelip gidiyor da sen onun nimet olduğunun farkında değilsin.Nimet gelip gidiyor da sen onun nimet olduğunun farkında değilsin. Ben senin burnunu bir sıkayım, ağzını kapatayım da gör bakalım nimet mi değil mi o zaman anla. Ben senin burnunu bir sıkayım, ağzını kapatayım da gör bakalım nimet mi değil mi o zaman anla. Alamazsan veremezsen o zaman görürsün. Alamazsan veremezsen o zaman görürsün.

İbrahim aleyhisselam'ı yakamadılar. İbrahim aleyhisselam'ı horlamak isteyenler hor oldular. İbrahim aleyhisselam'ı yakamadılar. İbrahim aleyhisselam'ı horlamak isteyenler hor oldular.

İslâm'ı, İbrahim aleyhisselam'ı yok etmek isteyenler yok oldular. İslâm'ı, İbrahim aleyhisselam'ı yok etmek isteyenler yok oldular. İbrahim aleyhisselam Allah'ın halîli oldu. İbrahim aleyhisselam Allah'ın halîli oldu.

Ve'ttehaza'llâhu İbrâhîme halîlâ. "Allah İbrahim aleyhisselam'ı kendisine halîl edindi." Ve'ttehaza'llâhu İbrâhîme halîlâ. "Allah İbrahim aleyhisselam'ı kendisine halîl edindi."

Halîl ne demek? Halîl; "ilgileri birbirine geçmiş, sıkı arkadaş" demek.Halîl ne demek?

Halîl; "ilgileri birbirine geçmiş, sıkı arkadaş" demek.
"Uzaktan soğuk arkadaş değil de, sıradan arkadaş değil de;"Uzaktan soğuk arkadaş değil de, sıradan arkadaş değil de; samimi, sırdaş, sırlarına vâkıf, içli dışlı, gizlisine, derdine vâkıf, derdine derman, yardımcı,samimi, sırdaş, sırlarına vâkıf, içli dışlı, gizlisine, derdine vâkıf, derdine derman, yardımcı, her şeyini bilen yakın arkadaş" demek. Halîl "arkadaş" demek.her şeyini bilen yakın arkadaş" demek. Halîl "arkadaş" demek. Halîl "samimi dost" demek. "Yakın dost" demek halîl. Halîl "samimi dost" demek. "Yakın dost" demek halîl.

Allah kendisine İbrahim'i dost edindi, neden? Allah kendisine İbrahim'i dost edindi, neden?

"O kulluğunu bildi, her şeyi Rabbinin rızası için yaptı, Allah da onu kendisine dost edindi." diye"O kulluğunu bildi, her şeyi Rabbinin rızası için yaptı, Allah da onu kendisine dost edindi." diye Kur'ân-ı Kerîm şahit, bildiriyor. Kur'ân-ı Kerîm şahit, bildiriyor.

Hayatına da bakıyoruz, hayatı da öyle geçmiş. Hayatına da bakıyoruz, hayatı da öyle geçmiş.

Muhterem kardeşlerim! Siz yapabilir misiniz? Muhterem kardeşlerim!

Siz yapabilir misiniz?

Hiç çocuğunuz olmasa… Evlendiniz, 15-20 yıl çocuk beklediniz, doktorlara gittiniz, Hiç çocuğunuz olmasa… Evlendiniz, 15-20 yıl çocuk beklediniz, doktorlara gittiniz, Avrupa'ya gittiniz; "Acaba tüp bebek mi olsa başka bir şey mi olsa?" derkenAvrupa'ya gittiniz; "Acaba tüp bebek mi olsa başka bir şey mi olsa?" derken Allah size bir evlat verdi.Allah size bir evlat verdi. Ondan sonra da rüyada, sadık bir rüyada "Bu evladını kurban et, kes." dediler, kesebilir misiniz? Ondan sonra da rüyada, sadık bir rüyada "Bu evladını kurban et, kes." dediler, kesebilir misiniz?

İbrahim aleyhisselam bıçağı aldı, çocuğunu süsledi, kesmeye götürdü.İbrahim aleyhisselam bıçağı aldı, çocuğunu süsledi, kesmeye götürdü. İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail aleyhisselam'a diyor ki; İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail aleyhisselam'a diyor ki;

İnnî erâ fi'l-menâmi ennî ezbehuke.İnnî erâ fi'l-menâmi ennî ezbehuke. "Oğulcuğum! Ben rüyamda kendimi, seni kesiyorum gördüm. İşaret var, kesmem lazım. "Oğulcuğum! Ben rüyamda kendimi, seni kesiyorum gördüm. İşaret var, kesmem lazım. Allah'tan bir mesaj, rüya yoluyla bana bir bildirme var.Allah'tan bir mesaj, rüya yoluyla bana bir bildirme var. -Peygamberlerin rüyası sıradan rüya değildir.-Peygamberlerin rüyası sıradan rüya değildir. - Allah'ın vahyi, seni kesmem emrolundu. Ne yapayım evladım?" - Allah'ın vahyi, seni kesmem emrolundu. Ne yapayım evladım?"

İsmail aleyhisselâm şöyle diyor: İsmail aleyhisselâm şöyle diyor:

Yâ ebeti'f'al mâ tü'mer.Yâ ebeti'f'al mâ tü'mer. "Ey babacığım! Allah sana ne emretmişse emrolunduğunu icra et, yap. Tamam, kes beni." "Ey babacığım! Allah sana ne emretmişse emrolunduğunu icra et, yap. Tamam, kes beni."

Setecidünî inşaallâhu mine's-sâbirîn. "İnşaallah beni sabredenlerden göreceksin.Setecidünî inşaallâhu mine's-sâbirîn. "İnşaallah beni sabredenlerden göreceksin. İnşaallah sen beni keserken çırpınmam seni üzmem inşaallah, sabredeceğim." İnşaallah sen beni keserken çırpınmam seni üzmem inşaallah, sabredeceğim."

Ne baba, ne evlat! Eline bıçak alıp evladını kesecek. Ne baba, ne evlat! Eline bıçak alıp evladını kesecek.

Neden? Öyle görmüş. Neden?

Öyle görmüş.

İbrahim aleyhisselam'ın vasfı ne? İnne İbrâhîme le evvâhün halîm. İbrahim aleyhisselam'ın vasfı ne?

İnne İbrâhîme le evvâhün halîm.

İbrahim aleyhisselam sert bir insan mıydı? Değildi. İbrahim aleyhisselam sert bir insan mıydı?

Değildi.

Kur'ân-ı Kerîm'de bildiriliyor ki evvâh'dı, halîm'di. Evvâh "çok ah eden" demiş müfessirler.Kur'ân-ı Kerîm'de bildiriliyor ki evvâh'dı, halîm'di. Evvâh "çok ah eden" demiş müfessirler. Yani bağrı yanıktı, âşık-ı sâdık idi. Bir de halîm idi; sert mizaçlı değildi, yumuşacıktı. Yani bağrı yanıktı, âşık-ı sâdık idi. Bir de halîm idi; sert mizaçlı değildi, yumuşacıktı.

İbrahim aleyhisselam yumuşacık, halim selim bir kimseydi.İbrahim aleyhisselam yumuşacık, halim selim bir kimseydi. Ama emir yüksek yerden gelince ne yapacaksın? Ama emir yüksek yerden gelince ne yapacaksın?

Şair diyor ki; Şair diyor ki;

Canı cânan dilemiş, vermemek olmaz ey dil. Canı cânan dilemiş, vermemek olmaz ey dil.

Ne niza eyleyelim, ol ne senindir ne benim. Ne niza eyleyelim, ol ne senindir ne benim.

"Canı, canan istemiş; vermemek olur mu? Olmaz. O ne senindir ne benim." diyor."Canı, canan istemiş; vermemek olur mu? Olmaz. O ne senindir ne benim." diyor. "Vereceğiz." diyor. Can, emanet. Emanet diyoruz ya, vereceğiz. Madem istemiş, vereceğiz. "Vereceğiz." diyor. Can, emanet. Emanet diyoruz ya, vereceğiz. Madem istemiş, vereceğiz.

Hadi bakalım harbe! "E öleceğim." Hadi bakalım harbe!

"E öleceğim."

"E Allah 'harbe git, çarpış' demiş, gideceksin; yani şehit olacaksın, can feda edeceksin." "E Allah 'harbe git, çarpış' demiş, gideceksin; yani şehit olacaksın, can feda edeceksin."

"Feda et!" dediği yerde feda edeceksin. "Dur!" dediği yerde duracaksın. "Feda et!" dediği yerde feda edeceksin. "Dur!" dediği yerde duracaksın. "Yürü!" dediği yerde yürüyeceksin. "Uyu!" dediği zaman uyuyacaksın."Yürü!" dediği yerde yürüyeceksin. "Uyu!" dediği zaman uyuyacaksın. "Kalk!" dediği zaman kalkacaksın. Kulluk bu. "Kalk!" dediği zaman kalkacaksın. Kulluk bu.

"Şimdi çok uykum var, sonra kalkayım." "Şimdi çok uykum var, sonra kalkayım."

Olmaz! Sonra kalkarsan kıymeti yok; şimdi, şu anda kalkacaksın. Olmaz! Sonra kalkarsan kıymeti yok; şimdi, şu anda kalkacaksın. Nefsini yeneceksin, şeytanı alt edeceksin, şu anda kalkacaksın, ibadetini vaktinde yapacaksın.Nefsini yeneceksin, şeytanı alt edeceksin, şu anda kalkacaksın, ibadetini vaktinde yapacaksın. Kendi keyfine, nefsine tâbi olmayacaksın; Allah'ın iradesine, hükmüne, emrine teslim olacaksın. Kendi keyfine, nefsine tâbi olmayacaksın; Allah'ın iradesine, hükmüne, emrine teslim olacaksın.

İslâm teslim olmaktır. İslâm teslim olmaktır.

İbrahim aleyhisselam işte böyle Allah aşkına, "Allah emri yerine gelsin." diyeİbrahim aleyhisselam işte böyle Allah aşkına, "Allah emri yerine gelsin." diye yüreği yana yana oğlunu kesmeye kadar varabilen;yüreği yana yana oğlunu kesmeye kadar varabilen; fedakârlık sahibi, kendi canı, başı gitmek pahasına koca bir topluma karşı çıkabilen bir fedakâr insan.fedakârlık sahibi, kendi canı, başı gitmek pahasına koca bir topluma karşı çıkabilen bir fedakâr insan. Önüne ne zaman iki çatallı iş gelse "Acaba oradan mı gitsem buradan mı gitsem?Önüne ne zaman iki çatallı iş gelse "Acaba oradan mı gitsem buradan mı gitsem? Şöyle mi yapsam böyle mi yapsam?" dediğinde daima Allah'ın rızası olan tarafı tercih eden insan.Şöyle mi yapsam böyle mi yapsam?" dediğinde daima Allah'ın rızası olan tarafı tercih eden insan. Önüne ne zaman çeşitli ihtimaller çıkarsa -alternatif diyoruz ya- daimaÖnüne ne zaman çeşitli ihtimaller çıkarsa -alternatif diyoruz ya- daima Allah'ın rızasına uygun olanı tercih eden insan.Allah'ın rızasına uygun olanı tercih eden insan. Allah da sevmiş, kendisine dost edinmiş; samimi dost, sırdaş dost edinmiş. Allah da sevmiş, kendisine dost edinmiş; samimi dost, sırdaş dost edinmiş.

Tamam, Kur'an'da var, biliyoruz; burası doğru. Sonra? Tamam, Kur'an'da var, biliyoruz; burası doğru.

Sonra?

Ve Mûsâ neciyyâ. "Allahu Teâlâ hazretleri, Musa aleyhisselam'ı da kendisine neciy edindi." Ve Mûsâ neciyyâ. "Allahu Teâlâ hazretleri, Musa aleyhisselam'ı da kendisine neciy edindi."

Necî, necvâ Arapça'da "fısıldamak" demek. Necî, necvâ Arapça'da "fısıldamak" demek. Neciy de "samimi samimi, yakın yakın konuşmak; öyle konuşulan kimse." Neciy de "samimi samimi, yakın yakın konuşmak; öyle konuşulan kimse."

Musa aleyhisselam'ın bu vasfı alması neden? Musa aleyhisselam'ın bu vasfı alması neden?

Allahu Teâlâ hazretleri Musa aleyhisselam'ı Tur dağına davet eyledi. Ona vahyeyledi, konuştu. Allahu Teâlâ hazretleri Musa aleyhisselam'ı Tur dağına davet eyledi. Ona vahyeyledi, konuştu.

Ve kellema'llâhu Mûsâ teklîmâ. Ve kellema'llâhu Mûsâ teklîmâ. "Allahu Teâlâ hazretleri, Musa aleyhisselam'la onun anlayacağı şekilde konuştu." "Allahu Teâlâ hazretleri, Musa aleyhisselam'la onun anlayacağı şekilde konuştu."

Mukaddes Tuva vadisine girer girmez "Ayakkabılarını çıkart." diye emrolundu. Mukaddes Tuva vadisine girer girmez "Ayakkabılarını çıkart." diye emrolundu.

"Burası mukaddes Tuva vadisi." "Burası mukaddes Tuva vadisi."

İnneke bi'l-vâdi'l-mukaddesi tuvâ. "Sen mukaddes araziye girdin, pabuçlarını çıkar." İnneke bi'l-vâdi'l-mukaddesi tuvâ. "Sen mukaddes araziye girdin, pabuçlarını çıkar."

Musa aleyhisselam pabuçlarını çıkardı, hürmetkâr bir şekilde yürürken; Musa aleyhisselam pabuçlarını çıkardı, hürmetkâr bir şekilde yürürken;

"Ben senin rabbinim, Rabbü'l-âlemîn'im!" diye ilâhî vahiy geldi."Ben senin rabbinim, Rabbü'l-âlemîn'im!" diye ilâhî vahiy geldi. Tabi insan; vahyi ilk defa duyan insanın heyecanını düşünürse anlayabilir. Tabi insan; vahyi ilk defa duyan insanın heyecanını düşünürse anlayabilir.

Ondan sonra da aşkını, şevkini düşünün; ses geliyor.Ondan sonra da aşkını, şevkini düşünün; ses geliyor. Musa aleyhisselam Rabbini görmek de istedi. Musa aleyhisselam Rabbini görmek de istedi.

Rabbi erinî enzur ileyk. "Yâ Rabbi! Bana kendini göster, cemalini göreyim." Rabbi erinî enzur ileyk. "Yâ Rabbi! Bana kendini göster, cemalini göreyim."

Görmek de istedi: Erinî. "Bana göster." Enzur ileyk.Görmek de istedi:

Erinî. "Bana göster." Enzur ileyk.
"Sana, cemaline nazar edeyim, seni müşahede edeyim."Sana, cemaline nazar edeyim, seni müşahede edeyim. Sesini duyuyorum ama göremiyorum; göster cemalini." dedi. Sesini duyuyorum ama göremiyorum; göster cemalini." dedi.

Kâle len terânî. Kâle len terânî.

Allahu Teâlâ hazretlerinden hitab-ı izzet geldi: Allahu Teâlâ hazretlerinden hitab-ı izzet geldi:

"Yâ Musa! Göremezsin ki bu gözler tahammül etmez ki." "Yâ Musa! Göremezsin ki bu gözler tahammül etmez ki."

Len terânî. "Göremeyeceksin. Bu durumda, bu halde görmen mümkün olmaz."Len terânî. "Göremeyeceksin. Bu durumda, bu halde görmen mümkün olmaz." Ve lâkin unzur ile'l-cebeli. "Şu dağa nazar eyle, bak." Ve lâkin unzur ile'l-cebeli. "Şu dağa nazar eyle, bak." Fe ini'stekarra mekânehû fe-sevfe terânî.Fe ini'stekarra mekânehû fe-sevfe terânî. "Eğer dağ; ben ona cemalimden perdeleri kaldırıp bir tecelli ettiğimde,"Eğer dağ; ben ona cemalimden perdeleri kaldırıp bir tecelli ettiğimde, -o sağlam kayalardan meydana gelmiş, o koca heybetli dağ--o sağlam kayalardan meydana gelmiş, o koca heybetli dağ- yerinde istikrarlı durabilirse -benim cemalimin müşahedesi,yerinde istikrarlı durabilirse -benim cemalimin müşahedesi, benim tecellim karşısında dağ orada durabilirse-benim tecellim karşısında dağ orada durabilirse- o zaman sen de belki beni görebilirsin." "Mümkün olabilir." diye düşünebilirsin. o zaman sen de belki beni görebilirsin." "Mümkün olabilir." diye düşünebilirsin.

"Bak, bakalım o dağa; bu tecellinin karşısında durumu ne olacak?" "Bak, bakalım o dağa; bu tecellinin karşısında durumu ne olacak?"

Felammâ tecellâ rabbühû li'l-cebeli cealehû dekken.Felammâ tecellâ rabbühû li'l-cebeli cealehû dekken. "Rabbü'l-âlemîn dağa tecelli eyleyince dağ parça parça parçalandı." "Rabbü'l-âlemîn dağa tecelli eyleyince dağ parça parça parçalandı."

Çatır çatır patır patır parçalandı. Çatır çatır patır patır parçalandı.

Ve harra Mûsa saikâ.Ve harra Mûsa saikâ. "Musa aleyhisselam da o olayların dehşetinden, manzaranın heybetinden baygın şekilde yere serildi." "Musa aleyhisselam da o olayların dehşetinden, manzaranın heybetinden baygın şekilde yere serildi."

İşte böyle Rabbi ile konuşmuş bir kimse olduğu için Musa aleyhisselam'a kelîmullah denir.İşte böyle Rabbi ile konuşmuş bir kimse olduğu için Musa aleyhisselam'a kelîmullah denir. "Aralarında kelam oldu, mükâleme oldu, konuşma oldu." diye neciyyullah derler. "Aralarında kelam oldu, mükâleme oldu, konuşma oldu." diye neciyyullah derler.

"Allah'ın hitâb-ı izzetine mazhar oldu, yakınlığına, kurbiyyetine erdi." diye,"Allah'ın hitâb-ı izzetine mazhar oldu, yakınlığına, kurbiyyetine erdi." diye, onun sıfatıyla "kelimullah ve neciyyullah." oldu. onun sıfatıyla "kelimullah ve neciyyullah." oldu.

Ve'ttahezenî habîba. "Rabbü'l-âlemîn beni de kendisine sevgili edindi. Habîb edindi." Ve'ttahezenî habîba. "Rabbü'l-âlemîn beni de kendisine sevgili edindi. Habîb edindi."

Peygamber Efendimiz Habîbullah. Peygamber Efendimiz Habîbullah.

"Allahu Teâlâ hazretleri beni de kendisine habîb seçti." "Allahu Teâlâ hazretleri beni de kendisine habîb seçti."

Ondan sonra da; "'İzzetim ve celalime and olsun ki ben habîbimi,Ondan sonra da;

"'İzzetim ve celalime and olsun ki ben habîbimi,
halîlimden de neciyyim ve kelîmimden de daha üstün tutarım;halîlimden de neciyyim ve kelîmimden de daha üstün tutarım; onların hepsine tercih ederim.' diye bana iltifat buyurdu." diye bildiriyor,onların hepsine tercih ederim.' diye bana iltifat buyurdu." diye bildiriyor, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.

Büyük devlet, büyük nimet, büyük izzet.Büyük devlet, büyük nimet, büyük izzet. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in makamı, makamların en yükseği; Makâm-ı Mahmûd. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in makamı, makamların en yükseği; Makâm-ı Mahmûd.

Âhirette, Firdevs-i Âlâ'da kurb-i ilâhîde makamların en yükseği Makâm-ı Mahmûd'dur.Âhirette, Firdevs-i Âlâ'da kurb-i ilâhîde makamların en yükseği Makâm-ı Mahmûd'dur. O makamın sahibi de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.O makamın sahibi de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz. O makama hiçbir kimse ermedi. O makama hiçbir kimse ermedi.

Ermedi evvel gelen bu devlete Ermedi evvel gelen bu devlete

dediği gibi, hiç kimsenin ermediği nimetlere, rütbelere,dediği gibi, hiç kimsenin ermediği nimetlere, rütbelere, makamlara mertebelere erişmiştir Peygamber Efendimiz.makamlara mertebelere erişmiştir Peygamber Efendimiz. Allahu Teâlâ hazretleri sevmiş, sevgili kulu edinmiş, habîbullah edinmiş; her türlü kemâlâtıAllahu Teâlâ hazretleri sevmiş, sevgili kulu edinmiş, habîbullah edinmiş; her türlü kemâlâtı onun sinesinde, çehresinde, suretinde cem eylemiş. onun sinesinde, çehresinde, suretinde cem eylemiş.

Hulku güzel, halkı güzel, yüzü güzel, huyu güzel, hâli güzel, adı güzel, kendi güzel Muhammed! Hulku güzel, halkı güzel, yüzü güzel, huyu güzel, hâli güzel, adı güzel, kendi güzel Muhammed!

Öyle sevmiş. Allah sevmiş. Öyle süslemiş, öyle bezemiş. Öyle sevmiş. Allah sevmiş. Öyle süslemiş, öyle bezemiş.

Bize düşen ne? Hamd etmek, şükretmek: Bize düşen ne?

Hamd etmek, şükretmek:

"Yâ Rabbi! Çok şükür ki bizi Ümmet-i Muhammed'den eyledin."Yâ Rabbi! Çok şükür ki bizi Ümmet-i Muhammed'den eyledin. Onun ümmeti olmak şerefine bizi erdirdin." Onun ümmeti olmak şerefine bizi erdirdin."

Bizden önceki nesiller, bizden önceki ümmetler temenni ediyorlardı: Bizden önceki nesiller, bizden önceki ümmetler temenni ediyorlardı:

"Ne olaydı 'o âhir zaman peygamberi' denilen, Allah'ın her kitabında her peygamberine bildirip de "Ne olaydı 'o âhir zaman peygamberi' denilen, Allah'ın her kitabında her peygamberine bildirip de methettiği o peygamberin zamanına erişseydik, yaşasaydık damethettiği o peygamberin zamanına erişseydik, yaşasaydık da biz de onun ümmeti olsaydık." diye niceleri temenni etmişler. biz de onun ümmeti olsaydık." diye niceleri temenni etmişler.

Cihan dolusu insanlar, evliyâlar, ârifler, âbidler, zahidler, rahipler, eski insanlar... Cihan dolusu insanlar, evliyâlar, ârifler, âbidler, zahidler, rahipler, eski insanlar...

Sana nasip olmuş. Sen de tabi bir şeyden habersiz, elindeki nimetlerden habersiz;Sana nasip olmuş. Sen de tabi bir şeyden habersiz, elindeki nimetlerden habersiz; kimin ümmetisin, kimin kulusun bilmeden yaşarsın. kimin ümmetisin, kimin kulusun bilmeden yaşarsın.

Kıymeti bilinmeyen nimetin cezası nedir? Kıymeti bilinmeyen nimetin cezası nedir?

Elinden alınması. Çeker alır Allah. Kıymeti bilinmeyen nimeti, Allah kulun elinden çeker alır. Elinden alınması. Çeker alır Allah. Kıymeti bilinmeyen nimeti, Allah kulun elinden çeker alır.

Nimetin kadrini kıymetini bilmek; nimetin artmasına, gelişmesine, devamına sebep olur.Nimetin kadrini kıymetini bilmek; nimetin artmasına, gelişmesine, devamına sebep olur. Onun için insan, nimetler üzerinde düşünecek, Allah'a şükredecek, hamd edecek: Onun için insan, nimetler üzerinde düşünecek, Allah'a şükredecek, hamd edecek:

"Elhamdülillah bu halime. Elhamdülillah bugünüme. Elhamdülillah karnım tok."Elhamdülillah bu halime. Elhamdülillah bugünüme. Elhamdülillah karnım tok. Elhamdülillah ağrım sızım yok. Elhamdülillah Allah bana şeref verdi, iman verdi, izzet verdi.Elhamdülillah ağrım sızım yok. Elhamdülillah Allah bana şeref verdi, iman verdi, izzet verdi. Evim var, çoluk çocuğum var elhamdülillah." diyecek. Evim var, çoluk çocuğum var elhamdülillah." diyecek.

Herkese nice nice lütufları, ihsanları var.Herkese nice nice lütufları, ihsanları var. İnsan onları düşünecek ve en çok da İslâm'ın en büyük nimeti olduğunu düşünecek: İnsan onları düşünecek ve en çok da İslâm'ın en büyük nimeti olduğunu düşünecek:

"Elhamdülillah iman nimetine sahibim." "Elhamdülillah iman nimetine sahibim."

Çünkü bu nimete sahip olmayanlar âhirette cayır cayır yanacaklar.Çünkü bu nimete sahip olmayanlar âhirette cayır cayır yanacaklar. Bu nimete sahip olanlar âhirette sefa sürecekler.Bu nimete sahip olanlar âhirette sefa sürecekler. Firdevs-i Âlâ, sekiz cennet o mü'minler için bezenmiş, hazırlanmış; orada rahat edecekler. Firdevs-i Âlâ, sekiz cennet o mü'minler için bezenmiş, hazırlanmış; orada rahat edecekler.

İman ne kadar büyük bir nimet. İslâm ne kadar büyük bir nimet.İman ne kadar büyük bir nimet. İslâm ne kadar büyük bir nimet. Allah bizi o nimete mazhar etmiş, onunla yaşıyoruz; bizi bundan mahrum öldürmesin.Allah bizi o nimete mazhar etmiş, onunla yaşıyoruz; bizi bundan mahrum öldürmesin. Bizi âhirete bunlardan mahrum olarak göçürmesin. Bizi âhirete bunlardan mahrum olarak göçürmesin.

Sevdiği kul olarak huzuruna çıkmayı nasip eylesin. Sevdiği kul olarak huzuruna çıkmayı nasip eylesin.

Kudret O'nda, kuvvet O'nda, nimet O'nda. Kudret O'nda, kuvvet O'nda, nimet O'nda.

Lâ havle velâ kuvvete illâ billah. Lâ havle velâ kuvvete illâ billah.

Dilerse ıslah eder.Dilerse ıslah eder. Kara topraktan neler yaratıyor, neler çıkarıyor;Kara topraktan neler yaratıyor, neler çıkarıyor; ne meyveler, ne sebzeler, ne tatlılar, ne güzellikler, ne çiçekler çıkıyor. ne meyveler, ne sebzeler, ne tatlılar, ne güzellikler, ne çiçekler çıkıyor. Allah dilerse yapar. Biz de yüzü karayız, eli boşuz, suçluyuz, günahkârız, eksiğiz, kusurluyuz.Allah dilerse yapar. Biz de yüzü karayız, eli boşuz, suçluyuz, günahkârız, eksiğiz, kusurluyuz. Ama dilerse bizleri ıslah eder, her şeye kâdir. Ama dilerse bizleri ıslah eder, her şeye kâdir.

Yâ Rabbi! Bizi de lütfun ile ıslah eyle, rahmetine mazhar eyle,Yâ Rabbi! Bizi de lütfun ile ıslah eyle, rahmetine mazhar eyle, cennetine dâhil eyle, cemalinle müşerref eyle. cennetine dâhil eyle, cemalinle müşerref eyle.

Habîbullah'ı tanımak lazım. Allah niçin sevmiş? Habîbullah'ı tanımak lazım.

Allah niçin sevmiş?

Bu soruya aramak lazım. Resûlullah'ı tanımak lazım. Bu soruya aramak lazım. Resûlullah'ı tanımak lazım.

Muhterem kardeşlerim! Sabahleyin bir yerdeydik de orada bulunan bir zât-ı muhterem anlattı.Muhterem kardeşlerim!

Sabahleyin bir yerdeydik de orada bulunan bir zât-ı muhterem anlattı.
Nijeryalı bir doktor müslüman olmuş.Nijeryalı bir doktor müslüman olmuş. Neden müslüman olmuş Arafat'ta karşılaşmışlar.Neden müslüman olmuş Arafat'ta karşılaşmışlar. "Güneş çarpmasın." diye buz ararken bir çadıra girmiş; orada bir büyük zâtla karşılaşmışlar."Güneş çarpmasın." diye buz ararken bir çadıra girmiş; orada bir büyük zâtla karşılaşmışlar. Oradan da çadırın içinde yeni müslüman olmuş bir doktorla tanışmış.Oradan da çadırın içinde yeni müslüman olmuş bir doktorla tanışmış. Hemen "neden müslüman olduğunu" sormuş. O da şöyle diyor: Hemen "neden müslüman olduğunu" sormuş. O da şöyle diyor:

"Muhammed-i Mustafâ'nın hayatını dikkatle inceledim. "Muhammed-i Mustafâ'nın hayatını dikkatle inceledim. Hayatına baktım, sabrına baktım, ahlâkına baktım.Hayatına baktım, sabrına baktım, ahlâkına baktım. Zengin olduğu zamanki durumuna baktım, iktidar sahibi olduğu zamanına baktım.Zengin olduğu zamanki durumuna baktım, iktidar sahibi olduğu zamanına baktım. Herkesin kendisini reddettiği zamanki durumuna baktım;Herkesin kendisini reddettiği zamanki durumuna baktım; Taif'e gidip de arkasından taşlanıp topukları yaralandığı zamana baktım, harpteki zamanına baktım.Taif'e gidip de arkasından taşlanıp topukları yaralandığı zamana baktım, harpteki zamanına baktım. Mekke'yi fethettiği zaman, Mekke fethinde müşriklere yaptığı muameleye baktım.Mekke'yi fethettiği zaman, Mekke fethinde müşriklere yaptığı muameleye baktım. Öteki hükümdarlarla mukayese ettim.Öteki hükümdarlarla mukayese ettim. Başka insanlar bu durumlarda neler yapmışlar, inceledim inceledim inceledim…Başka insanlar bu durumlarda neler yapmışlar, inceledim inceledim inceledim… Vefatının şekline baktım; vefat ederken 'Refîk-ı âlâya kavuşuyorum; en yüce refîk,Vefatının şekline baktım; vefat ederken 'Refîk-ı âlâya kavuşuyorum; en yüce refîk, en yüce dosta kavuşuyorum.' diye diye gidişine baktım.en yüce dosta kavuşuyorum.' diye diye gidişine baktım. O refîk-i âlâ sözünden, ben de refîk-i âlâya parmak bandırdım, iman ettim." diyor. O refîk-i âlâ sözünden, ben de refîk-i âlâya parmak bandırdım, iman ettim." diyor.

Refîk-i âlâ; en yüce refîk. Refîk-i âlâ; en yüce refîk.

Resûlullah'ın hayatını okursak inşaallah böyle değişiklikler sizlerde de bizlerde de olur.Resûlullah'ın hayatını okursak inşaallah böyle değişiklikler sizlerde de bizlerde de olur. Hayatını okumuş, müslüman olmuş. Elin hıristiyanı incelemiş, müslüman olmuş.Hayatını okumuş, müslüman olmuş. Elin hıristiyanı incelemiş, müslüman olmuş. Tıp tahsili yapmış; belki İngiltere'ye gitti, belki Amerika'ya gitti,Tıp tahsili yapmış; belki İngiltere'ye gitti, belki Amerika'ya gitti, hıristiyanların içinde yetişti ama Resûlullah'ı okuyunca, tanıyıp da sevmemek mümkün değil!hıristiyanların içinde yetişti ama Resûlullah'ı okuyunca, tanıyıp da sevmemek mümkün değil! Bütün bela, tanımamaktan kaynaklanıyor.Bütün bela, tanımamaktan kaynaklanıyor. Bütün kusurlar cahillikten, araştırmamaktan, incelememekten çıkıyor. Bütün kusurlar cahillikten, araştırmamaktan, incelememekten çıkıyor.

Büyüklerimiz ne demişler? Büyüklerimiz ne demişler?

"Gezen tilki, duran arslandan yeğdir." "Gezen tilki, duran arslandan yeğdir."

Arslan bile olsan durdun mu kıymetin yok.Arslan bile olsan durdun mu kıymetin yok. Gezmekte bereket var; gez, çalış, uğraş, didin, araştır, incele; sen de bul. Gezmekte bereket var; gez, çalış, uğraş, didin, araştır, incele; sen de bul.

Anamızın babamızın bize öğrettiği ilk sûre kul huvallâhu ehad sûresidir.Anamızın babamızın bize öğrettiği ilk sûre kul huvallâhu ehad sûresidir. "Kısadır." diye hemen ezberletiriz; okur geçeriz, okur geçeriz, okur geçeriz."Kısadır." diye hemen ezberletiriz; okur geçeriz, okur geçeriz, okur geçeriz. Ama geçenlerde de söyledim: Ama geçenlerde de söyledim:

Avusturyalı bir Alman teolog, Avusturya tebaasından, Alman teolog, din tahsili yapmış,Avusturyalı bir Alman teolog, Avusturya tebaasından, Alman teolog, din tahsili yapmış, Hıristiyanlık tahsili yapmış bir teolog kul huvallâhu ehad sûresini okumuş daHıristiyanlık tahsili yapmış bir teolog kul huvallâhu ehad sûresini okumuş da ondan sonra müslüman olmuş. Her okuyuşta da mum gibi tekrar tekrar eriyormuş. ondan sonra müslüman olmuş. Her okuyuşta da mum gibi tekrar tekrar eriyormuş.

Bu ne biçim sûre ki onu eritiyor da bunu eritmiyor? Onu yakıyor da bunu yakmıyor?Bu ne biçim sûre ki onu eritiyor da bunu eritmiyor? Onu yakıyor da bunu yakmıyor? "Bunda biraz sertlik ve taşlık var da" ondan. "Bunda biraz sertlik ve taşlık var da" ondan.

Taş mısın mübarek? Taş kalpli misin? Taş bağırlı mısın? Taş mısın mübarek? Taş kalpli misin? Taş bağırlı mısın?

İttehizü'd-dîke'l-ebyada fe-inne dâren fîhi dîkün ebyaduİttehizü'd-dîke'l-ebyada fe-inne dâren fîhi dîkün ebyadu lâ yekrabühâ şeytânün ve lâ sâhirun ve le'd-düveyrâtü. lâ yekrabühâ şeytânün ve lâ sâhirun ve le'd-düveyrâtü.

Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş, değişik bir hadîs-i şerîf. Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş, değişik bir hadîs-i şerîf.

Bu kitabı onun için seviyoruz.Bu kitabı onun için seviyoruz. Hadis kitabı olduğu için seviyoruz da, bir de konular değişiyor,Hadis kitabı olduğu için seviyoruz da, bir de konular değişiyor, konu değişince insanın hoşuna gidiyor. Bir o bir o. Hani sofraya bir çorba koyuyorlar;konu değişince insanın hoşuna gidiyor. Bir o bir o. Hani sofraya bir çorba koyuyorlar; "Aman pek güzel olmuş tereyağlı" diyor, kaşıklıyorsun. Arkasından bir kızartma geliyor;"Aman pek güzel olmuş tereyağlı" diyor, kaşıklıyorsun. Arkasından bir kızartma geliyor; "Aman pek nefis pişmiş, güzel kızarmış, kiremit gibi" seviyorsun."Aman pek nefis pişmiş, güzel kızarmış, kiremit gibi" seviyorsun. Arkasından bir yoğurtlu güzel bakla geliyor, "Aman pek güzel olmuş, sebze de bunun üstüne iyi gitti."Arkasından bir yoğurtlu güzel bakla geliyor, "Aman pek güzel olmuş, sebze de bunun üstüne iyi gitti." Onun arkasından bir tatlı geliyor, "Aman pek güzel olmuş, ne güzel, pek âlâ yapılmış."Onun arkasından bir tatlı geliyor, "Aman pek güzel olmuş, ne güzel, pek âlâ yapılmış." Arkasından meyve geliyor, "Tatlıdan bağrım ağrım yanmıştı, bu da çok iyi düştü." Arkasından meyve geliyor, "Tatlıdan bağrım ağrım yanmıştı, bu da çok iyi düştü."

Değişiklik olunca insanın hoşuna gidiyor. Hatta bazen turşu hoşuna gidiyor.Değişiklik olunca insanın hoşuna gidiyor. Hatta bazen turşu hoşuna gidiyor. "Aman bu kadar tatlının arasında turşuyu özledim." diyorsun, hatta insan biberi istiyor."Aman bu kadar tatlının arasında turşuyu özledim." diyorsun, hatta insan biberi istiyor. "Şu acı biberden varsa biraz, şu Arnavut biberinden bir turşu, azıcık be, bir ısırayım, "Şu acı biberden varsa biraz, şu Arnavut biberinden bir turşu, azıcık be, bir ısırayım, oh ağzım yandı be, ne kadar güzel!" Ağzı yanıyor ama bir taraftan da güzel geliyor. oh ağzım yandı be, ne kadar güzel!" Ağzı yanıyor ama bir taraftan da güzel geliyor.

Neden? Tabiati böyle olduğu için insan değişikliği seviyor. Neden?

Tabiati böyle olduğu için insan değişikliği seviyor.

Şam'ın çok kıymetli bir hocaefendisi var.Şam'ın çok kıymetli bir hocaefendisi var. Şam'ın çok büyük bir camisi, Emeviye camisiin imamı, çok mübarek bir zât.Şam'ın çok büyük bir camisi, Emeviye camisiin imamı, çok mübarek bir zât. Allah razı olsun, Allah ömrünü bereketlendirsin. Allah razı olsun, Allah ömrünü bereketlendirsin.

Bize geldi, diyor ki; "Niye burada fıkıh dersi okutmuyorsunuz?" Bize geldi, diyor ki; "Niye burada fıkıh dersi okutmuyorsunuz?"

"İslâmiyet'i sağlam bilsinler." diye, fıkhı; dinimizin ahkâmının bâblarını anlatalım istiyor. "İslâmiyet'i sağlam bilsinler." diye, fıkhı; dinimizin ahkâmının bâblarını anlatalım istiyor.

Ben de ona dedim ki; Ben de ona dedim ki;

"Denedik, denemedik değil denedik de, tabi bizim halkımızın acelesi var;"Denedik, denemedik değil denedik de, tabi bizim halkımızın acelesi var; bilgisi, durumu, özel şartları var." bilgisi, durumu, özel şartları var."

Ben burada Kitâbü't-tahâre diye suların ahkâmından, vesaireden bir başlasamBen burada Kitâbü't-tahâre diye suların ahkâmından, vesaireden bir başlasam o zaman bu kalabalık olmuyor. Herkes dinliyor, dinliyor yarısı aklına giriyor. o zaman bu kalabalık olmuyor. Herkes dinliyor, dinliyor yarısı aklına giriyor. Diğer yarısı girmeyince "Vallahi, hoca güzel bir şeyler söylüyor ama ben de pek anlamıyorum.Diğer yarısı girmeyince "Vallahi, hoca güzel bir şeyler söylüyor ama ben de pek anlamıyorum. Gençler dinlesinler." diyor, gelmiyor. Rağbet az oluyor. Gençler dinlesinler." diyor, gelmiyor. Rağbet az oluyor. Ama hadîs-i şerîf, Resûlullah'ın hayatından bir fotoğraf. Bak bir sahne, bak bir de şöyle bir sahne.Ama hadîs-i şerîf, Resûlullah'ın hayatından bir fotoğraf. Bak bir sahne, bak bir de şöyle bir sahne. Tabi herkes bunu görünce "Ha anladım, gördüm, görünce kolay oluyor." diyor. Tabi herkes bunu görünce "Ha anladım, gördüm, görünce kolay oluyor." diyor.

Adam gazete okumuyor, mecmua okumuyor, kitap okumuyor. Adam gazete okumuyor, mecmua okumuyor, kitap okumuyor. Televizyon kolay; oh o kanalı beğenmezse öteki kanal, ötekisini beğenmezse öteki kanal,Televizyon kolay; oh o kanalı beğenmezse öteki kanal, ötekisini beğenmezse öteki kanal, beş tane kanalı var, artık birisine düşmeden kurtul kurtulabilirsen. beş tane kanalı var, artık birisine düşmeden kurtul kurtulabilirsen. Ama böyle konular değişince güzel oluyor. Ama böyle konular değişince güzel oluyor. Resûlullah'ın hadisleri sofrasında bir büyük ziyafet oluyor. Resûlullah'ın hadisleri sofrasında bir büyük ziyafet oluyor. Resûlullah'ın hadisleri gülistanından bir demet oluyor. Resûlullah'ın hadisleri gülistanından bir demet oluyor. Çeşitli çiçeklerden bir buket olmuş oluyor. Çeşitli çiçeklerden bir buket olmuş oluyor.

İkinci hadîs-i şerîf. Şimdi karşınıza çok değişik bir hadis gelecek.İkinci hadîs-i şerîf. Şimdi karşınıza çok değişik bir hadis gelecek. "Sahne birden değişti." diyeceksiniz. "Sahne birden değişti." diyeceksiniz.

İttehizû dîke'l-ebyad. "Beyaz renkli horoz edinin.İttehizû dîke'l-ebyad. "Beyaz renkli horoz edinin. " Fe-inne dâren fîhâ dîkun ebyad." Fe-inne dâren fîhâ dîkun ebyad. "Çünkü içinde beyaz horoz olan bir eve." lâ yehtehübâ şeytânün. "Çünkü içinde beyaz horoz olan bir eve." lâ yehtehübâ şeytânün. "Şeytan yaklaşamaz." Ve lâ sâhirün. "Sihirbaz yaklaşamaz, sihir tesir etmez. "Şeytan yaklaşamaz." Ve lâ sâhirün. "Sihirbaz yaklaşamaz, sihir tesir etmez. " Ve'd-düveyrad. "Çeşitli küçük böcekler" filan mânasına gelebilir veyahut "küçük olaylar," Ve'd-düveyrad. "Çeşitli küçük böcekler" filan mânasına gelebilir veyahut "küçük olaylar, insanın başına gelen çeşitli şekilde rahatsız eden şeyler" olabilir. insanın başına gelen çeşitli şekilde rahatsız eden şeyler" olabilir.

Düveyra; "dairecikler" demek aslında. Lügatlere bakmak lazım;Düveyra; "dairecikler" demek aslında. Lügatlere bakmak lazım; yani kim bilir belki mikrop kast ediliyordur, belli de olmaz. Kelimeyi iyice bir incelemek lazım.yani kim bilir belki mikrop kast ediliyordur, belli de olmaz. Kelimeyi iyice bir incelemek lazım. "Evde beyaz bir horoz olduğu zaman bunların zararı olmaz." diye bildiriliyor. "Evde beyaz bir horoz olduğu zaman bunların zararı olmaz." diye bildiriliyor.

Arkasından yine böyle bir iki hadîs-i şerîf var.Arkasından yine böyle bir iki hadîs-i şerîf var. Bunun rivayeti Tayalisî'den Enes radıyallahu anh rivayet etmiş. Bunun rivayeti Tayalisî'den Enes radıyallahu anh rivayet etmiş.

Horozun bir bereketi var, tavuğun bir bereketi var; fakat bizim hayatımız değişti.Horozun bir bereketi var, tavuğun bir bereketi var; fakat bizim hayatımız değişti. Türkiye'deki insanların hayatı değişti.Türkiye'deki insanların hayatı değişti. Her yer apartman, apartman, apartman… Her yer apartman, apartman, apartman… Altı yedi metre, sekiz metre genişliğinde sokak,Altı yedi metre, sekiz metre genişliğinde sokak, on beş metre yüksekliğinde beş katlı, altı katlı binalar.on beş metre yüksekliğinde beş katlı, altı katlı binalar. Ne rüzgâr giriyor, ne güneş geliyor, ne arabayı koyacak yer var, ne kurbanı kesecek bahçe var, Ne rüzgâr giriyor, ne güneş geliyor, ne arabayı koyacak yer var, ne kurbanı kesecek bahçe var, ne çocukların oynayacağı yer var, ne insanın gezip dolaşacağı bir imkân var.ne çocukların oynayacağı yer var, ne insanın gezip dolaşacağı bir imkân var. Sıkışa sıkışa, her yer asker bavulu gibi dolduruldu. Sıkışa sıkışa, her yer asker bavulu gibi dolduruldu.

Onu da doldurayım, bunu da doldurayım; çık şunun üstüne, şu tarafını sen kilitle, Onu da doldurayım, bunu da doldurayım; çık şunun üstüne, şu tarafını sen kilitle, bu tarafını ben kilitleyeyim; zar zor kapanan bavul gibi bir hâle geldi. bu tarafını ben kilitleyeyim; zar zor kapanan bavul gibi bir hâle geldi. Mahalleler sıkışık bir duruma geldi. Ben de eskiden beri hep bunu söylüyorum ama Mahalleler sıkışık bir duruma geldi. Ben de eskiden beri hep bunu söylüyorum ama tabi bu güldür güldür bir akış; önüne geçilemiyor.tabi bu güldür güldür bir akış; önüne geçilemiyor. Keşke geçilebilseydi, keşke bu semtler iki katlı kalsaydı. Keşke geçilebilseydi, keşke bu semtler iki katlı kalsaydı. Yeni semtlerde de binalar bahçeli, ışıklı, parklı, muntazam olsaydı.Yeni semtlerde de binalar bahçeli, ışıklı, parklı, muntazam olsaydı. Yüksek olsun ama keşke muntazam olsaydı, buralar bozulmasıydı.Yüksek olsun ama keşke muntazam olsaydı, buralar bozulmasıydı. Yıkılıp yıkılıp da buranın güzelliği yok olmasaydı. Yıkılıp yıkılıp da buranın güzelliği yok olmasaydı.

Mesela evde kümes oluyor. Bizim bu caminin alt tarafında evler vardı;Mesela evde kümes oluyor.

Bizim bu caminin alt tarafında evler vardı;
bahçesinde, hemen bitişiğinde kuyu vardı. bahçesinde, hemen bitişiğinde kuyu vardı. Eskiden buzdolabı olmadığı için pişen yemekler veya soğutulacak meyveler kuyuya sallandırılırdı, Eskiden buzdolabı olmadığı için pişen yemekler veya soğutulacak meyveler kuyuya sallandırılırdı, kuyuda soğutulurdu, oradan çekilirdi. Güzel bir hayattı. kuyuda soğutulurdu, oradan çekilirdi. Güzel bir hayattı. Yani ferahtı, çocuklar bahçede oynardı. Tabi horoz olurdu, tavuklar olurdu, taze yumurta olurdu; Yani ferahtı, çocuklar bahçede oynardı. Tabi horoz olurdu, tavuklar olurdu, taze yumurta olurdu; insan hasta olursa sabahleyin onu içer, şifa bulurdu. insan hasta olursa sabahleyin onu içer, şifa bulurdu.

Horozun bir özelliği var; mübarek sanki kurulmuş saat;Horozun bir özelliği var; mübarek sanki kurulmuş saat; sahur vaktinde de kaldırır, sabah vaktinde de kaldırır. Namaz vakitlerini bilir.sahur vaktinde de kaldırır, sabah vaktinde de kaldırır. Namaz vakitlerini bilir. Sanki müezzin, sanki müezzinin muavini, yardımcısı. Sanki müezzin, sanki müezzinin muavini, yardımcısı. Çok güzel hiç şaşmadan uyaran bir hayvan. Bir mübarek tarafı var, bir güzel tarafı var.Çok güzel hiç şaşmadan uyaran bir hayvan. Bir mübarek tarafı var, bir güzel tarafı var. Keşke evlerimiz öyle geniş geniş olsa bahçeli olsa da tavuklar olsa. Bunları edinsek. Bereket tabi. Keşke evlerimiz öyle geniş geniş olsa bahçeli olsa da tavuklar olsa. Bunları edinsek. Bereket tabi.

Evde kuyu olması berekettir, fırın olması berekettir, değirmen olması berekettir. Evde kuyu olması berekettir, fırın olması berekettir, değirmen olması berekettir. El değirmeni; gıldır gıldır, gıldır gıldır çevirirsin, alttaki taşın üstünde üstteki taş döner,El değirmeni; gıldır gıldır, gıldır gıldır çevirirsin, alttaki taşın üstünde üstteki taş döner, ortasına buğdayı koyarsın filan, böyle şeyler vardı. Yani eskiden fırın vardı, kuyu vardı. ortasına buğdayı koyarsın filan, böyle şeyler vardı. Yani eskiden fırın vardı, kuyu vardı. Koyun, kuzu, keçi süt veren bir hayvanın olması berekettir. Koyun, kuzu, keçi süt veren bir hayvanın olması berekettir. Sen karpuzun içini yersin; çekirdeklerini, kabuğunu da o yer. Sen karpuzun içini yersin; çekirdeklerini, kabuğunu da o yer. Yemeğin şurasını ona verirsin, ekmeğin kuruyanını ıslatır, ona verirsin; o da geçinir gider. Yemeğin şurasını ona verirsin, ekmeğin kuruyanını ıslatır, ona verirsin; o da geçinir gider. Sütünü sağarsın, yoğurt yaparsın, peynir yaparsın. Sütünü sağarsın, yoğurt yaparsın, peynir yaparsın.

Geçen gün bir gazetede baktım; "Yediğimiz her şey hileli.Geçen gün bir gazetede baktım;

"Yediğimiz her şey hileli.
Peynirin içine şunu katıyorlar, yağını alıyorlar. Peynirin içine şunu katıyorlar, yağını alıyorlar. Yoğurdun içine 'katılaşsın' diye olmadık maddeler katıyorlar." diyor. Yoğurdun içine 'katılaşsın' diye olmadık maddeler katıyorlar." diyor.

Şuna şöyle yapıyorlar, buna böyle yapıyorlar. Eskiden bunlar evde yapılırdı.Şuna şöyle yapıyorlar, buna böyle yapıyorlar. Eskiden bunlar evde yapılırdı. Sütü alırdı insan veya sağardı, yoğurdu kendisi yapardı; her şey sıhhî idi. Sütü alırdı insan veya sağardı, yoğurdu kendisi yapardı; her şey sıhhî idi.

Bizim eve bir misafir gelmişti, hatırlıyorum; 30-40 sene önce. Bizim eve bir misafir gelmişti, hatırlıyorum; 30-40 sene önce. Bayburt'tan çarşaflı bir teyze, 70-80 yaşında, buraya gelmiş, bizim eve misafir oldu. Bayburt'tan çarşaflı bir teyze, 70-80 yaşında, buraya gelmiş, bizim eve misafir oldu. Bizim yemek yiyişimize şöyle bir baktı, mahalli tabirle şöyle söylüyor: Bizim yemek yiyişimize şöyle bir baktı, mahalli tabirle şöyle söylüyor:

"Eğle can mı baranır?" "Eğle can mı baranır?"

"Böyle yapmakla can sağlam bir hâle gelir mi? İnsanın canı gelişir mi?" demek istiyor. "Böyle yapmakla can sağlam bir hâle gelir mi? İnsanın canı gelişir mi?" demek istiyor.

"Ya nasıl olacak?" dedik. "Tereyağını alırsın, kâsede ısıtırsın, içersin." diyor." "Ya nasıl olacak?" dedik.

"Tereyağını alırsın, kâsede ısıtırsın, içersin." diyor."

Millet tereyağını nereden bulacak? Nasıl içecek? Millet tereyağını nereden bulacak? Nasıl içecek?

Şimdi her şey sahte oldu. Birtakım yağlar çıktı. Göstermelik mısır yağını alıyor,Şimdi her şey sahte oldu. Birtakım yağlar çıktı. Göstermelik mısır yağını alıyor, pamuk yağını alıyor, çekirdeğini çıkarıyor, içinden hidrojen geçiriyor, katılaştırıyor. pamuk yağını alıyor, çekirdeğini çıkarıyor, içinden hidrojen geçiriyor, katılaştırıyor.

Bak bu tereyağına benziyor mu? "Rengi benziyor; tereyağ gibi bir şey." Bak bu tereyağına benziyor mu?

"Rengi benziyor; tereyağ gibi bir şey."

Tamam, sür ekmeğin üstüne, ye, kendi kendini aldat. Tamam, sür ekmeğin üstüne, ye, kendi kendini aldat.

Yalancı emzik, memeye benzer mi? Yalancı emzik, memeye benzer mi?

Çocuğun ağzına daya, hadi bakalım onunla yaşasın.Çocuğun ağzına daya, hadi bakalım onunla yaşasın. Nerede memenin kendisinin verdiği süt, nerede yalancı memenin aldatmacası. Nerede memenin kendisinin verdiği süt, nerede yalancı memenin aldatmacası. Her şey bir aldatmaca oldu. O tabii hayat güzeldi, her şeyin tabiisi güzeldi. Her şey bir aldatmaca oldu. O tabii hayat güzeldi, her şeyin tabiisi güzeldi.

Evlerde tezgâhlar vardı, kadınlar tıkır tıkır, tıkır tıkır mantoluk kumaşlarını kendileri örerlerdi.Evlerde tezgâhlar vardı, kadınlar tıkır tıkır, tıkır tıkır mantoluk kumaşlarını kendileri örerlerdi. Tabi o zaman örtünülen şey manto değildi. Onu kendisi örerdi, çorabı kendisi örerdi, Tabi o zaman örtünülen şey manto değildi. Onu kendisi örerdi, çorabı kendisi örerdi, yünü kendisi eğirirdi. Tabii meşguliyet oluyor. Günah da az olurdu. yünü kendisi eğirirdi. Tabii meşguliyet oluyor. Günah da az olurdu.

Şimdi adamlar süratle iş gören makineleri eve alıyorlar. Çamaşır makinesi otomatik.Şimdi adamlar süratle iş gören makineleri eve alıyorlar. Çamaşır makinesi otomatik. Kuruyor makineyi, çamaşırları içine tıkıyor; misafirliğe gidiyor.Kuruyor makineyi, çamaşırları içine tıkıyor; misafirliğe gidiyor. Makine çamaşırı yıkıyor, kurutuyor; o geliyor, tamam. Makine çamaşırı yıkıyor, kurutuyor; o geliyor, tamam. Ne o? Adı "Bizim hanım çamaşır yıkadı." oluyor. Ne o? Adı "Bizim hanım çamaşır yıkadı." oluyor. Ondan sonra düdüklü tencere, 15 dakikada yemeği pişiriyor. Ondan sonra düdüklü tencere, 15 dakikada yemeği pişiriyor. Sen çarşıdan malzemeyi getiriyorsun; kadın kaç çeşit yemeği yapıyor. Sen çarşıdan malzemeyi getiriyorsun; kadın kaç çeşit yemeği yapıyor. Buzdolabı küçük gelirse bir tane daha alınıyor. Kocaman buzdolapları da var, içine tıkılıyor; Buzdolabı küçük gelirse bir tane daha alınıyor. Kocaman buzdolapları da var, içine tıkılıyor; bir hafta oradan çıkar çıkar ye, çıkar çıkar ye. Domatesi doldur içine, her yiyeceği doldur. bir hafta oradan çıkar çıkar ye, çıkar çıkar ye. Domatesi doldur içine, her yiyeceği doldur.

Her şey bir acayipleşti. Tabi biz de acayipleştik. Damarlar tıkanır, kalp rahatsız olur,Her şey bir acayipleşti. Tabi biz de acayipleştik. Damarlar tıkanır, kalp rahatsız olur, baş ağrır vesaire çeşitli hastalıklar. Naylon çıktı, ayaklarda kaşıntı başladı. baş ağrır vesaire çeşitli hastalıklar. Naylon çıktı, ayaklarda kaşıntı başladı.

Hayrola ne oluyoruz? Yahu oturuyoruz, elin nerede? Parmaklarının arasında, boyuna kaşınıyor. Hayrola ne oluyoruz? Yahu oturuyoruz, elin nerede? Parmaklarının arasında, boyuna kaşınıyor.

Neden? Naylon belası. Neden?

Naylon belası.

Delik demir çıktı mertlik bozuldu dediği gibi Köroğlu'nun, acayip şeyler oldu.Delik demir çıktı mertlik bozuldu dediği gibi Köroğlu'nun, acayip şeyler oldu. Ben tabiati seviyorum. Biz "tabiat" diyoruz, şimdi "doğa" diyorlar. Ben tabiati seviyorum. Biz "tabiat" diyoruz, şimdi "doğa" diyorlar. Doğa yani temiz hava, kirli olmayan hava, doğal, kimyevî olmayan gıdalar. Doğa yani temiz hava, kirli olmayan hava, doğal, kimyevî olmayan gıdalar. Bir kır domatesi; küçücük, ufacık tefecik, eğri büğrü ama mis gibi kokar; Bir kır domatesi; küçücük, ufacık tefecik, eğri büğrü ama mis gibi kokar; böyle şeyleri seviyorum. Allah nasip etsin. böyle şeyleri seviyorum. Allah nasip etsin.

Bundan sonraki iki hadîs-i şerîf: Bundan sonraki iki hadîs-i şerîf:

İttehizü'l-hamâme'l-mukassata fî büyûtiküm. İttehizü'l-hamâme'l-mukassata fî büyûtiküm.

İttehizû hâzihi'l-hamâme'l-makâsîsa fî büyûtiküm fe-innehâ tülhi'l-cinne an sibyâniküm. İttehizû hâzihi'l-hamâme'l-makâsîsa fî büyûtiküm fe-innehâ tülhi'l-cinne an sibyâniküm.

Deylemî, Şirâzî ve İbn Abbas'tan rivayet etmiş.Deylemî, Şirâzî ve İbn Abbas'tan rivayet etmiş. Bu hadîs-i şerîflere "mevzu" diyen bazı alimler olmuş.Bu hadîs-i şerîflere "mevzu" diyen bazı alimler olmuş. Birincisi için mevzu denmemiş de ikincisi için İbnü'l-Cevzî "mevzu" demiş. Birincisi için mevzu denmemiş de ikincisi için İbnü'l-Cevzî "mevzu" demiş.

Birinci hadîs-i şerîf şöyle: Birinci hadîs-i şerîf şöyle:

İttehizü'l-hamâme'l-mukassata. "Kanatları kesilmiş olan bu güvercinleri edinin." İttehizü'l-hamâme'l-mukassata. "Kanatları kesilmiş olan bu güvercinleri edinin."

Sadece birinci hadîs-i şerîfte emir olarak geçiyor. Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Sadece birinci hadîs-i şerîfte emir olarak geçiyor. Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş.

"Kanatları kesilmiş güvercin edinin." "Kanatları kesilmiş güvercin edinin."

Herhalde "Uçmasın." diye "Kanatları kesilmiş güvercin edinin." deniliyor. Herhalde "Uçmasın." diye "Kanatları kesilmiş güvercin edinin." deniliyor.

İkinci hadîs-i şerif de şöyle: İkinci hadîs-i şerif de şöyle:

"Bu kanatları kesilmiş güvercinleri evinizde besleyin, evlerinizde bulundurun."Bu kanatları kesilmiş güvercinleri evinizde besleyin, evlerinizde bulundurun. Çünkü bunlar cinleri çocuklarınıza musallat olmaktan alıkoyarlar, meşgul ederler. Çünkü bunlar cinleri çocuklarınıza musallat olmaktan alıkoyarlar, meşgul ederler. Cinleri oyalarlar, cinler onlarla meşgul olur, Cinleri oyalarlar, cinler onlarla meşgul olur, çocuklarınıza cin çarpmaz, cin gelmez." diye bir rivayet. çocuklarınıza cin çarpmaz, cin gelmez." diye bir rivayet.

Hatîb-i Bağdâdî, Deylemî, Şirâzî İbn Abbas'tan rivayet etmişler de,Hatîb-i Bağdâdî, Deylemî, Şirâzî İbn Abbas'tan rivayet etmişler de, bir alim "Bu mevzudur." demiş. Yani "vaz' edilmiş hadis" mânasına kullanmış. bir alim "Bu mevzudur." demiş. Yani "vaz' edilmiş hadis" mânasına kullanmış. Ama bizim hocamız, şu kitabı yazan Gümüşhaneli Hocaefendi şöyle yazıyor: Ama bizim hocamız, şu kitabı yazan Gümüşhaneli Hocaefendi şöyle yazıyor:

Böyle birkaç hadîs-i şerîfi alıyor. Birisi şüpheli gibi bir itiraz olmuşsa o hadîs-i şerîfi alıyor,Böyle birkaç hadîs-i şerîfi alıyor. Birisi şüpheli gibi bir itiraz olmuşsa o hadîs-i şerîfi alıyor, "Falanca alim şüphelidir." demiş diye kaydını da koyuyor. "Falanca alim şüphelidir." demiş diye kaydını da koyuyor. Fakat onun üstüne altına sağlam rivayetten bir iki hadis getirerek demek istiyor ki Fakat onun üstüne altına sağlam rivayetten bir iki hadis getirerek demek istiyor ki yani ben biraz bunun doğru olabileceğine inanıyorum;yani ben biraz bunun doğru olabileceğine inanıyorum; "Bak şöyle rivayetler de bunu takviye ediyor." demek istiyor. "Bak şöyle rivayetler de bunu takviye ediyor." demek istiyor. Rahmetli Gümüşhaneli Hocaefendimiz'in bilimsel metodu bu tarzda. Rahmetli Gümüşhaneli Hocaefendimiz'in bilimsel metodu bu tarzda.

Böylece bu hadîs-i şerîfleri de okumuş olduk.Böylece bu hadîs-i şerîfleri de okumuş olduk. Tabi şimdi kendi evimizde çoluk çocuğumuza yatacak yer yok ki ekseriyetle insan; Tabi şimdi kendi evimizde çoluk çocuğumuza yatacak yer yok ki ekseriyetle insan; Ekseriyetle insan "Nerede tavuk edineceğiz, nerede horoz edineceğiz, nerede güvercin edineceğiz? diye düşünüyor. Ekseriyetle insan "Nerede tavuk edineceğiz, nerede horoz edineceğiz, nerede güvercin edineceğiz? diye düşünüyor.

İttehızû inde'l-fukarâi eyâdiye fe-inne lehû devleten yevme'l-kıyâmeti. İttehızû inde'l-fukarâi eyâdiye fe-inne lehû devleten yevme'l-kıyâmeti.

Bu hadîs-i şerîf Hz. Ali'nin oğlu, Hz. Hüseyin Efendimiz'den rivayet edilmiş.Bu hadîs-i şerîf Hz. Ali'nin oğlu, Hz. Hüseyin Efendimiz'den rivayet edilmiş. O mübarek Peygamber Efendimiz'in şöyle buyurduğunu naklediyor.O mübarek Peygamber Efendimiz'in şöyle buyurduğunu naklediyor. Allah cümlesinin şefaatine erdirsin radıyallahu anhümâ. Allah cümlesinin şefaatine erdirsin radıyallahu anhümâ.

İttehizû inde'l-fukarâi eyâdiye. "Fakirlerin yanında eller edinin." İttehizû inde'l-fukarâi eyâdiye. "Fakirlerin yanında eller edinin."

Tabi "el" orada mecazî mânaya kullanılmış; "Fakirlerden arkadaşınız olsun." demek istiyor. Tabi "el" orada mecazî mânaya kullanılmış; "Fakirlerden arkadaşınız olsun." demek istiyor.

"Fakirlerin yanında eller edinin." ne demek? "Fakirlerin yanında eller edinin." ne demek?

Fakirlere "kıyamet gününde size el uzatacak gibi" davranın.Fakirlere "kıyamet gününde size el uzatacak gibi" davranın. Yani fakirler size el uzatsınlar, size yardımcı olabilsinler. Yani fakirler size el uzatsınlar, size yardımcı olabilsinler.

"Fakirlerin yanında eller edinin, ne demek? "Fakirlerin yanında eller edinin, ne demek?

"Kıyamet günü için size uzatılacak eller hazırlayın." demek. " "Kıyamet günü için size uzatılacak eller hazırlayın." demek. "

Bu dünyada fakirlere ne muamele yapacaksanız yapın daBu dünyada fakirlere ne muamele yapacaksanız yapın da yarın kıyamet gününde de onlar size ellerini uzatıp elinizden tutsunlar, yardımcı olsunlar,yarın kıyamet gününde de onlar size ellerini uzatıp elinizden tutsunlar, yardımcı olsunlar, Allah indinde size şefaat istesinler, sizin günahlarınızın bağışlanmasını istesinler,Allah indinde size şefaat istesinler, sizin günahlarınızın bağışlanmasını istesinler, sizi kurtarsınlar." demek olur. sizi kurtarsınlar." demek olur.

Sebebini şöyle izah ediyor: Sebebini şöyle izah ediyor:

Fe-inne lehüm devleten yevme'l-kıyâmeti.Fe-inne lehüm devleten yevme'l-kıyâmeti. "Çünkü kıyamet gününde sıra onlara gelecek. O zaman onların bir saltanatı olacak. "Çünkü kıyamet gününde sıra onlara gelecek. O zaman onların bir saltanatı olacak. Fırsat onların eline geçecek, imkân onların olacak." Fırsat onların eline geçecek, imkân onların olacak."

Bu dünyada kimin elinde? Bu dünyada kimin elinde?

Bu dünyada imkân, zenginin elinde.Bu dünyada imkân, zenginin elinde. Top onun ayağında. Fırsat onun. Şimdi fakirin elinde fırsat yok; Top onun ayağında. Fırsat onun. Şimdi fakirin elinde fırsat yok; boynu bükük, aç, açık, susuz, sıkıntıda, yoksul, mağdur, mazlum, mustaz'af. boynu bükük, aç, açık, susuz, sıkıntıda, yoksul, mağdur, mazlum, mustaz'af. Kur'ân-ı Kerîm'in tabiriyle "Zayıf görülmüş, horlanmış eziliyor." Bu dünyada böyle. Kur'ân-ı Kerîm'in tabiriyle "Zayıf görülmüş, horlanmış eziliyor." Bu dünyada böyle. Ama bu bir nöbettir, devlet "nöbet" mânasına geliyor;Ama bu bir nöbettir, devlet "nöbet" mânasına geliyor; nöbet onların. Kıyamet gününde sıra onlara gelecek. nöbet onların. Kıyamet gününde sıra onlara gelecek. O zaman söz onların olacak, imkân onların olacak, fırsat onların olacak,O zaman söz onların olacak, imkân onların olacak, fırsat onların olacak, nöbet onların olacak; onlar söz sahibi olacaklar. nöbet onların olacak; onlar söz sahibi olacaklar.

Nasıl söz sahibi olacaklar? Nasıl söz sahibi olacaklar?

Bu dünyada kendisine iyilik yapmış insanı tutacak, Rabbinin huzuruna götürecek; Bu dünyada kendisine iyilik yapmış insanı tutacak, Rabbinin huzuruna götürecek;

"Yâ Rabbi! Bu, dünyadayken bana su vermişti. Yâ Rabbi!"Yâ Rabbi! Bu, dünyadayken bana su vermişti. Yâ Rabbi! Bu, dünyadayken bana ekmek vermişti; çok açtım bir gün karnımı doyurmuştu.Bu, dünyadayken bana ekmek vermişti; çok açtım bir gün karnımı doyurmuştu. Yâ Rabbi! Şu bana dünyadayken şöyle yapmıştı, buna rahmet eyle, bunu mağfiret eyle. Yâ Rabbi! Şu bana dünyadayken şöyle yapmıştı, buna rahmet eyle, bunu mağfiret eyle. Bunu bağışla yâ Rabbi! Bana iyilik yapmıştı." diye, o zaman isteyecekler. Nöbet onların olacak. Bunu bağışla yâ Rabbi! Bana iyilik yapmıştı." diye, o zaman isteyecekler. Nöbet onların olacak. Allah onların istemelerine itibar edecek, onların dualarını kabul edecek. Allah onların istemelerine itibar edecek, onların dualarını kabul edecek.

Onun için bu dünyadayken fakirlerin yanında âhirette size uzanacak elleri hazırlayın. Onun için bu dünyadayken fakirlerin yanında âhirette size uzanacak elleri hazırlayın.

"Fakirlerin yanında el hazırlayın." diyor. "Fakirlerin yanında el hazırlayın." diyor.

Ne demek? Düz Türkçeyle, dobra dobra, direkt konuşmak gerekirse ne demek? Ne demek?

Düz Türkçeyle, dobra dobra, direkt konuşmak gerekirse ne demek?

"Fakirlere iyilik yapın da yarın da siz onların iyiliğini görün." demek. "Fakirlere iyilik yapın da yarın da siz onların iyiliğini görün." demek.

Ey zenginler, ey imkânı olanlar! "Bu dünyada fakirleri kollayın, onlara iyilik yapın;Ey zenginler, ey imkânı olanlar!

"Bu dünyada fakirleri kollayın, onlara iyilik yapın;
yarın da onlar o iyiliğinizin mükâfatı olarak âhirette size şefaatçi olsunlar." demek. yarın da onlar o iyiliğinizin mükâfatı olarak âhirette size şefaatçi olsunlar." demek.

"Hor görme garibanı." diyoruz ya."Hor görme garibanı." diyoruz ya. Şoförler dertli insanlardır; bakıyorsun, her arabanın arkasında ne fikirler yatıyor, ne yazılar var.Şoförler dertli insanlardır; bakıyorsun, her arabanın arkasında ne fikirler yatıyor, ne yazılar var. Bir tanesi yazmış; "Hor görme garibi." Bir tanesi yazmış;

"Hor görme garibi."

Garibi hor görme. Doğru, çok doğru bir söz. Garibanları hor görme.Garibi hor görme. Doğru, çok doğru bir söz. Garibanları hor görme. "Parası yok, pulu yok, üstü başı eski" diye hor görme."Parası yok, pulu yok, üstü başı eski" diye hor görme. Çünkü belli olmaz; sen divâne sanırsın velîdir, sen deli sanırsın velîdir,Çünkü belli olmaz; sen divâne sanırsın velîdir, sen deli sanırsın velîdir, sen fakir sanırsın beğenmezsin Hızır'dır, Hızır aleyhisselam'dır. sen fakir sanırsın beğenmezsin Hızır'dır, Hızır aleyhisselam'dır.

Abim ağlayarak anlatıyor. Erkek adam kolay kolay ağlamaz.Abim ağlayarak anlatıyor. Erkek adam kolay kolay ağlamaz. Ağlaması için çok heyecanlanması lazım. Erkeğin ağlaması kadın gibi olmaz; birden ağlamaz erkek. Ağlaması için çok heyecanlanması lazım. Erkeğin ağlaması kadın gibi olmaz; birden ağlamaz erkek.

"Pazardan alışveriş yaptım, arabamın arkasına koyacağım,"Pazardan alışveriş yaptım, arabamın arkasına koyacağım, bagajı açacağım sırada yanıma ızbandut gibi iri yarı birisi geldi.bagajı açacağım sırada yanıma ızbandut gibi iri yarı birisi geldi. Aldığım meyvelerden mesela diyelim ki muz,Aldığım meyvelerden mesela diyelim ki muz, 'Abi bana şuradan biraz muz versene' dedi." diye anlatıyor. 'Abi bana şuradan biraz muz versene' dedi." diye anlatıyor.

Abim de biraz muziptir, şakacı tarafı vardır. Şaka her zaman iyi olmaz amaAbim de biraz muziptir, şakacı tarafı vardır. Şaka her zaman iyi olmaz ama insanın mümkün olduğu kadar ciddi olması lazım. Aklı ilk önce görünüşüne takılmış.insanın mümkün olduğu kadar ciddi olması lazım. Aklı ilk önce görünüşüne takılmış. Cömerttir de. Vermeyen insan da değil. Cömerttir de. Vermeyen insan da değil. Yalnız ilk önce "Adam ızbandut gibi iri yarı da niye dileniyor?" diye orasını düşünmüş. Yalnız ilk önce "Adam ızbandut gibi iri yarı da niye dileniyor?" diye orasını düşünmüş.

"Niye çalışmıyorsun? Sen bunun kaça alındığını biliyor musun?" demiş. "Niye çalışmıyorsun? Sen bunun kaça alındığını biliyor musun?" demiş.

Yine verecek tabi, göz hakkı oldu ama maksadı başka. Yine verecek tabi, göz hakkı oldu ama maksadı başka.

"Ben eşyaları yerleştirdim, fakire döndüm, baktım, yok" diyor."Ben eşyaları yerleştirdim, fakire döndüm, baktım, yok" diyor. "Şu tarafa dolandım, o tarafa baktım. Meydandayım; uzak bir yer, "Şu tarafa dolandım, o tarafa baktım. Meydandayım; uzak bir yer, yakında hemen sapılacak, gidilecek bir yer de yok." diyor. Ağlayarak anlatıyor: yakında hemen sapılacak, gidilecek bir yer de yok." diyor. Ağlayarak anlatıyor:

Bu adam bir anda nereye gitti? Bu adam bir anda nereye gitti?

İstedi; belki o da eğildi verdi, verecekti. Ama nereye gitti bu adam? İstedi; belki o da eğildi verdi, verecekti. Ama nereye gitti bu adam?

Gitti işte, fırsat gitti. Izbandut gibi diye sen onu haylaz bir şey sandın amaGitti işte, fırsat gitti. Izbandut gibi diye sen onu haylaz bir şey sandın ama demek ki o seni denemiş. demek ki o seni denemiş. Demek ki insan fırsatı kaçırmamalı, dikkatli, gayretli olmalı. Demek ki insan fırsatı kaçırmamalı, dikkatli, gayretli olmalı. Fakirlerin halini düşünmeli. Madem istiyor vermeli. Nasıl vermeli? Fakirlerin halini düşünmeli. Madem istiyor vermeli.

Nasıl vermeli?

Tabi vermek çeşit çeşit. Sıddıkîyet makamında olan insanın verişi başka türlü.Tabi vermek çeşit çeşit. Sıddıkîyet makamında olan insanın verişi başka türlü. Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz her şeyini vermiş. Peygamber Efendimiz soruyor: Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz her şeyini vermiş. Peygamber Efendimiz soruyor:

"Peki kendine, ailene ne bıraktın?" "Allah'ı ve Resûlullah'ı bıraktım." diyor. "Peki kendine, ailene ne bıraktın?"

"Allah'ı ve Resûlullah'ı bıraktım." diyor.

Bitmez tükenmez hazine. Allah'a dayanan mahrum kalır mı? Bitmez tükenmez hazine.

Allah'a dayanan mahrum kalır mı?

Resûlullah'a dayanan mahrum kalır mı? Resûlullah'a dayanan mahrum kalır mı?

"Yâ Ebû Bekir! Evinde ne bıraktın? Hiç bir şey bırakmamışsın." "Yâ Ebû Bekir! Evinde ne bıraktın? Hiç bir şey bırakmamışsın."

Camiye çıkamamış. Ebû Bekir nerede? Camiye çıkamamış.

Ebû Bekir nerede?

Utana sıkıla çıkıyor; üzerinde elbise yok, beline hasır sarınmış.Utana sıkıla çıkıyor; üzerinde elbise yok, beline hasır sarınmış. Her şeyini vermiş; kullanılmış, kullanılmamış nesi varsa malı, mülkü, parası,Her şeyini vermiş; kullanılmış, kullanılmamış nesi varsa malı, mülkü, parası, her şeyini vermiş; hasır sarınmış. Avret yerlerini örtmek için hasır sarılmış. her şeyini vermiş; hasır sarınmış. Avret yerlerini örtmek için hasır sarılmış. Öyle bir veriş. Bizim profesörler de; "Ne biçim veriş ya, böyle olur mu? İnsan öyle verir mi?" diyorlar. Öyle bir veriş. Bizim profesörler de;

"Ne biçim veriş ya, böyle olur mu? İnsan öyle verir mi?" diyorlar.

Sen zaten böyle, bu tarzda veremezsin; o sana göre değil. Sen kırkta birini ver yeter.Sen zaten böyle, bu tarzda veremezsin; o sana göre değil. Sen kırkta birini ver yeter. O sana göre değil.O sana göre değil. O sıddıkîyet makamı, o Ebû Bekr-i Sıddîk'ın verişi; onu senin aklın bile almaz. O sıddıkîyet makamı, o Ebû Bekr-i Sıddîk'ın verişi; onu senin aklın bile almaz. Aklın almıyor zaten, itiraz ediyor, "Öyle şey olmaz." diyor. Aklın almıyor zaten, itiraz ediyor, "Öyle şey olmaz." diyor.

"Aşk ferman dinlemez." İnsan âşık oldu mu böyle olur. "Aşk ferman dinlemez." İnsan âşık oldu mu böyle olur.

Sen hiç âşık olmadın mı? Bizim bir edebiyat profesörü vardı.Sen hiç âşık olmadın mı?

Bizim bir edebiyat profesörü vardı.
İlâhiyat Fakültesi'nde imtihan ediyor. İmtihanda çocuklara bir şiir çıkardı. İlâhiyat Fakültesi'nde imtihan ediyor. İmtihanda çocuklara bir şiir çıkardı. İmtihan ediyor ama baktım bizim hoca ağlıyor, koca profesör ağlıyor. İmtihan ediyor ama baktım bizim hoca ağlıyor, koca profesör ağlıyor.

Şiir şu: Ey Sârbân-i müşfik! Hiç olmadın mı âşık? Şiir şu:

Ey Sârbân-i müşfik!

Hiç olmadın mı âşık?

Sârbân "kervancıbaşı" demek. Sârbân "kervancıbaşı" demek.

"Ey kervancıbaşı, ey şefkatli kervancıbaşı! Sen hiç âşık olmadın mı?"Ey kervancıbaşı, ey şefkatli kervancıbaşı! Sen hiç âşık olmadın mı? Aheste verdik, etme, rahmeyle, gül bu zâra, yavaş yavaş gitme!Aheste verdik, etme, rahmeyle, gül bu zâra, yavaş yavaş gitme! Şu inleyen ben fakire biraz acı, hızlı git; dayanamıyorum." Şiiri kim yazmış? Şu inleyen ben fakire biraz acı, hızlı git; dayanamıyorum."

Şiiri kim yazmış?

Şeyhülislâm Ârif Hikmet yazmış; veya hacca giden mübarek âriflerden,Şeyhülislâm Ârif Hikmet yazmış; veya hacca giden mübarek âriflerden, büyük alimlerden bir zât yazmış: büyük alimlerden bir zât yazmış:

"Ey kervancıbaşı! Hızlı sür, dayanamıyorum artık."Ey kervancıbaşı! Hızlı sür, dayanamıyorum artık. Yüreğimde hasret coşa geldi, hızlı sür; dayanamıyorum. Yüreğimde hasret coşa geldi, hızlı sür; dayanamıyorum. Sen hiç âşık olmadın mı? Âşığın halinden anlamaz mısın? Sen hiç âşık olmadın mı? Âşığın halinden anlamaz mısın? Yüreğim yanıyor, 'Bir an evvel kavuşayım.' diye içim cayır cayır yanıyor. Yüreğim yanıyor, 'Bir an evvel kavuşayım.' diye içim cayır cayır yanıyor. Hızlı sür; kervan bir an evvel gitsin de oraya varayım." diyor. Hızlı sür; kervan bir an evvel gitsin de oraya varayım." diyor.

Baktım bizim hoca hüngür hüngür ağlıyor. Sonra biraz kurcaladım;Baktım bizim hoca hüngür hüngür ağlıyor. Sonra biraz kurcaladım; bu delikanlıyken babası rahmetliyle beraber bir hacca gitmişler, tabi onu hatırladı, ağlıyor. bu delikanlıyken babası rahmetliyle beraber bir hacca gitmişler, tabi onu hatırladı, ağlıyor.

Bunun arkasından bir hadîs-i şerîf daha: Bunun arkasından bir hadîs-i şerîf daha:

İttehizî ganemen fe-innehâ terûhu bi-hayrin ve tağdû bi-hayrin. İttehizî ganemen fe-innehâ terûhu bi-hayrin ve tağdû bi-hayrin.

Ümmü Hânî hazretlerinden rivayet edilmiş, Âişe anamızdan da rivayet edilmiş. Ümmü Hânî hazretlerinden rivayet edilmiş, Âişe anamızdan da rivayet edilmiş.

Buna benzer başka bir hadîs-i şerîf ama ilk okuduğum; Buna benzer başka bir hadîs-i şerîf ama ilk okuduğum;

İttihizî ganemen fe-innehâ terûhu bi-hayrin ve tağdû bi-hayrin hadîsiniİttihizî ganemen fe-innehâ terûhu bi-hayrin ve tağdû bi-hayrin hadîsini Ahmed b. Hanbel, Ümmü Hânî hazretlerinden rivayet ediyor. Ahmed b. Hanbel, Ümmü Hânî hazretlerinden rivayet ediyor.

Peygamber Efendimiz miraca çıkarken, onun evinden çıktı ya. Evine vardığı gece,Peygamber Efendimiz miraca çıkarken, onun evinden çıktı ya. Evine vardığı gece, o mübarek, Ümmü Hânî rivayet eylemiş radıyallahu teâlâ anhâ. Efendimiz şöyle buyurmuş: o mübarek, Ümmü Hânî rivayet eylemiş radıyallahu teâlâ anhâ. Efendimiz şöyle buyurmuş:

İttehizî. Bu, kadına hitap.İttehizî.

Bu, kadına hitap.
Araplar erkeğe başka türlü söyler, kadına başka türlü söyler; siyga değişir, Araplar erkeğe başka türlü söyler, kadına başka türlü söyler; siyga değişir, müzekker müennes hitap değişir. İttehizî. "Ey hanım! Sen edin." müzekker müennes hitap değişir.

İttehizî. "Ey hanım! Sen edin."

Karşısındakinin hanım olduğu ifadeden anlaşılıyor; erkek olsaydı daha başka derdi. Karşısındakinin hanım olduğu ifadeden anlaşılıyor; erkek olsaydı daha başka derdi.

"Ey hanım! Sen kendine koyun edin, koyun sahibi ol." "Ey hanım! Sen kendine koyun edin, koyun sahibi ol."

Fe-innehâ terûhu bi-hayrin ve tağdû bi-hayrin.Fe-innehâ terûhu bi-hayrin ve tağdû bi-hayrin. "Çünkü bu; sabahleyin hayırla gelir, akşamleyin hayırla gider." "Çünkü bu; sabahleyin hayırla gelir, akşamleyin hayırla gider."

Hayırla gelir, hayırla gider. Koyunun her şeyi berekettir, hayırdır. Hayırla gelir, hayırla gider. Koyunun her şeyi berekettir, hayırdır.

Hz. Âişe anamızdan da devamındaki rivayet geliyor. Rahmetullahi aleyh şöyle kaydetmiş. Hz. Âişe anamızdan da devamındaki rivayet geliyor. Rahmetullahi aleyh şöyle kaydetmiş.

İttehazü'l-ğaneme fe-innehâ bereketün. İttehazü'l-ğaneme fe-innehâ bereketün.

"Koyun edinin; çünkü o berekettir." demiş. Efendimiz'in rivayeti böyle. "Koyun edinin; çünkü o berekettir." demiş. Efendimiz'in rivayeti böyle.

Birincide; "Ey hanım! Koyun edin; çünkü o hayırla gider, hayırla gelir." buyurmuş.Birincide; "Ey hanım! Koyun edin; çünkü o hayırla gider, hayırla gelir." buyurmuş. Veya "Hayır getirir, hayır götürür; her şeyi hayırdır." mânasına. Veya "Hayır getirir, hayır götürür; her şeyi hayırdır." mânasına.

Koyun mübarek bir hayvandır; uysal ve sevimli bir hayvandır.Koyun mübarek bir hayvandır; uysal ve sevimli bir hayvandır. Bir insanı sevdik mi "hayvan" dersek kızar da "kuzu" dersek sever.Bir insanı sevdik mi "hayvan" dersek kızar da "kuzu" dersek sever. "Kuzu gibi adam" dedik mi tebessüm eder. "Estağfirullah" der, "İltifat ediyorsun." der. "Kuzu gibi adam" dedik mi tebessüm eder. "Estağfirullah" der, "İltifat ediyorsun." der. Yani kuzu hoş bir şey. Yani kuzu hoş bir şey. Veya "koç gibi bir adam" dedin mi sevinir. Birisi arkadaşına; "Gel koçum!" diyor, arkadaşı memnun oluyor. Veya "koç gibi bir adam" dedin mi sevinir. Birisi arkadaşına; "Gel koçum!" diyor, arkadaşı memnun oluyor.

Koyunun yününden, etinden, paçasından, işkembesinden, bağırsağından istifade ediliyor;Koyunun yününden, etinden, paçasından, işkembesinden, bağırsağından istifade ediliyor; derisi yumuşak oluyor, hoş oluyor. Her şeyi işe yarıyor. Evde her şeyinden istifade ediyor. derisi yumuşak oluyor, hoş oluyor. Her şeyi işe yarıyor. Evde her şeyinden istifade ediyor. Yünlü yorgan, kaloriferli yorgan demek, elektrikli minder gibi.Yünlü yorgan, kaloriferli yorgan demek, elektrikli minder gibi. Üstüne yün bir yorgan örttün mü üşümezsin.Üstüne yün bir yorgan örttün mü üşümezsin. Yün bir çorap giydin mi ayağın kaşınmaz, naylon çorap giymiş gibi olmaz.Yün bir çorap giydin mi ayağın kaşınmaz, naylon çorap giymiş gibi olmaz. Yünden bir kazak giydiğin zaman sıcacık olursun.Yünden bir kazak giydiğin zaman sıcacık olursun. Yünden bir kuşak sardığın zaman böbreğin üşümez, belin kaymaz,Yünden bir kuşak sardığın zaman böbreğin üşümez, belin kaymaz, ağrı olmaz, sızı olmaz, miden rahatsız olmaz; rahat edersin. ağrı olmaz, sızı olmaz, miden rahatsız olmaz; rahat edersin. Yünden bir keçeyi meshinin içine koydun mu ayağın aşağıdan soğuk almaz,Yünden bir keçeyi meshinin içine koydun mu ayağın aşağıdan soğuk almaz, doktora gitmezsin, rahat edersin. Yani yün güzel. Hatta "sofî" kelimesi yün kelimesinden geliyor. doktora gitmezsin, rahat edersin. Yani yün güzel. Hatta "sofî" kelimesi yün kelimesinden geliyor. Sofla ilgili; dervişlerin de biraz kuzulukla, koyunukla, yünle ilgisi, yüne sevgisi var. Sofla ilgili; dervişlerin de biraz kuzulukla, koyunukla, yünle ilgisi, yüne sevgisi var.

Galiba onun için de Yunus Emre derviş için koyundan yavaş gerek diyor.Galiba onun için de Yunus Emre derviş için koyundan yavaş gerek diyor. Yerimiz olsa da biz de koyun edinseydik, Efendimiz'in bu tavsiyelerinin hepsini tutardık.Yerimiz olsa da biz de koyun edinseydik, Efendimiz'in bu tavsiyelerinin hepsini tutardık. Bir iki dönüm bahçemiz olsaydı; hem koyun hem güvercin hem de beyaz horoz edinirdik,Bir iki dönüm bahçemiz olsaydı; hem koyun hem güvercin hem de beyaz horoz edinirdik, bu pazarki dersin hepsi uygulanmış olurdu. bu pazarki dersin hepsi uygulanmış olurdu. Ama şimdi apartmanda nasıl olacak? Balkonda horoz ötecek, komşular ne diyecek? Ama şimdi apartmanda nasıl olacak? Balkonda horoz ötecek, komşular ne diyecek?

Bir şey demesine aldırma da hadi horozu barındırdın, tavan arasında güvercinleri barındırdın,Bir şey demesine aldırma da hadi horozu barındırdın, tavan arasında güvercinleri barındırdın, güzel ama koyunu nereye koyacaksın? güzel ama koyunu nereye koyacaksın?

Kesecek yer bile olmuyor. Allah dünyada hepimize bahçeli bir ev versin.Kesecek yer bile olmuyor. Allah dünyada hepimize bahçeli bir ev versin. Lütfu çok, lütfundan âhirette de cennette, Firdevs-i Âlâ'da geniş araziler ihsan eylesin. Lütfu çok, lütfundan âhirette de cennette, Firdevs-i Âlâ'da geniş araziler ihsan eylesin.

Son hadîs-i şerîfi okuyorum: Son hadîs-i şerîfi okuyorum:

E tehavvefü alâ ümmetî eş-şirke ve şehvete'l-hafiyyete.E tehavvefü alâ ümmetî eş-şirke ve şehvete'l-hafiyyete. Kîle yâ resûlallah e tüşrikü ümmetüke min ba'dik?Kîle yâ resûlallah e tüşrikü ümmetüke min ba'dik? Kâle neam, emmâ innehüm lâ ya'büdûne şemsen ve lâ kameranKâle neam, emmâ innehüm lâ ya'büdûne şemsen ve lâ kameran ve lâ haceran ve lâ vesenen velâkin yurâûnen-nâse bi-a'mâlihim ve lâ haceran ve lâ vesenen velâkin yurâûnen-nâse bi-a'mâlihim ve şehvetü'l hafiyyetü en yusbiha ehadühüm sâimen fe-ta'ridu ve şehvetü'l hafiyyetü en yusbiha ehadühüm sâimen fe-ta'ridu lehû şehvetün min-şehevâtihi fe-yetrüku savmehû. lehû şehvetün min-şehevâtihi fe-yetrüku savmehû.

İbn Hibban'dan Taberânî'den Hakim'in Müstedrek'inden, Ahmed b. Hanbel'den bir hadîs-i şerîf. İbn Hibban'dan Taberânî'den Hakim'in Müstedrek'inden, Ahmed b. Hanbel'den bir hadîs-i şerîf.

Etehavvefü alâ ümmetî eş-şirke ve şehvete'l-hafiyyete.Etehavvefü alâ ümmetî eş-şirke ve şehvete'l-hafiyyete. "Ben ümmetimin şirkten ve gizli şehvetten bir zarara uğramasından korkuyorum. "Ben ümmetimin şirkten ve gizli şehvetten bir zarara uğramasından korkuyorum. 'Şirk ve gizli şehvet dolayısıyla günahlar işlerler.' diye ümmetim üzerine korkum ve endişem var. 'Şirk ve gizli şehvet dolayısıyla günahlar işlerler.' diye ümmetim üzerine korkum ve endişem var. Endişeleniliyorum, korkuyorum." dedi Peygamber Efendimiz. Endişeleniliyorum, korkuyorum." dedi Peygamber Efendimiz.

Şirk ve gizli şehvet… Şirk ve gizli şehvet…

eş-Şehvetü'l-hafiyye "gizli şehvet" demek. eş-Şehvetü'l-hafiyye "gizli şehvet" demek.

Kîle yâ resûlallah, e tüşrikü ümmetüke min ba'dike.Kîle yâ resûlallah, e tüşrikü ümmetüke min ba'dike. "Aman yâ Resûlallah! Senden sonra ümmetin İslâm'ı bırakıp da tekrar şirke düşecekler mi?" "Aman yâ Resûlallah! Senden sonra ümmetin İslâm'ı bırakıp da tekrar şirke düşecekler mi?"

"Düşer mi? Tekrar puta tapar mı? Allah'ın varlığını tanımış, o âyetleri dinlemiş, "Düşer mi? Tekrar puta tapar mı? Allah'ın varlığını tanımış, o âyetleri dinlemiş, senin cemalini görmüş ümmetin senden sonra hiç Allah'tan gayrısına tapar mı,senin cemalini görmüş ümmetin senden sonra hiç Allah'tan gayrısına tapar mı, şirke düşer mi? Nasıl şey bu? Şirkten nasıl korkuyorsun da ümmetin hakkında endişe ediyorsun?" şirke düşer mi? Nasıl şey bu? Şirkten nasıl korkuyorsun da ümmetin hakkında endişe ediyorsun?"

Peygamber Efendimiz neam buyurdu: "Evet, şöyle." Peygamber Efendimiz neam buyurdu:

"Evet, şöyle."

Emmâ innehüm lâ ya'büdûne şemsen ve lâ kameran ve lâ haceran ve lâ vesenen.Emmâ innehüm lâ ya'büdûne şemsen ve lâ kameran ve lâ haceran ve lâ vesenen. "Evet, onlar güneşe, aya, taşa puta tapmazlar." "Evet, onlar güneşe, aya, taşa puta tapmazlar."

Velâkin yürâûne bi-a'mâlihim. "Fakat yaptıkları ibadetlerde taatlerde,Velâkin yürâûne bi-a'mâlihim. "Fakat yaptıkları ibadetlerde taatlerde, hayrâtta hasenâtta gösterişe düşerler." hayrâtta hasenâtta gösterişe düşerler."

O da şirktir. "Mürâîliğe düşerler, riyakârlığa düşerler; o da şirktir." O da şirktir. "Mürâîliğe düşerler, riyakârlığa düşerler; o da şirktir."

Riyakârlık ne demek? Riyakârlık ne demek?

Başkasına gösteriş yapmak; insanların alkışını, beğenisini, iltifatını çekmeye çalışmak.Başkasına gösteriş yapmak; insanların alkışını, beğenisini, iltifatını çekmeye çalışmak. Nüfuz, şöhret, alkış, poh poh, propaganda, aferin vesaire; Nüfuz, şöhret, alkış, poh poh, propaganda, aferin vesaire; onları istemek, o yüzden yapmak da şirk oluyor. onları istemek, o yüzden yapmak da şirk oluyor. Neden şirk oluyor? Neden şirk oluyor?

O işi yaparken Allah'ı düşünmüyor da Allah'tan başka bir şeyleri de düşünüyor.O işi yaparken Allah'ı düşünmüyor da Allah'tan başka bir şeyleri de düşünüyor. Ondan şirk oluyor. Sırf Allah rızası için yapmıyor. Ondan şirk oluyor. Sırf Allah rızası için yapmıyor.

Süfyân-ı Sevrî'nin bir kıssası hoşuma gidiyor.Süfyân-ı Sevrî'nin bir kıssası hoşuma gidiyor. Kendileri zaten mübarek, Allah'ın evliyâsı. Kendileri zaten mübarek, Allah'ın evliyâsı. Allah sevdikten sonra ben sevsem ne olacak, sevmesem ne olacak da yalnız hikâyesi hoşuma gidiyor. Allah sevdikten sonra ben sevsem ne olacak, sevmesem ne olacak da yalnız hikâyesi hoşuma gidiyor.

Hırkasını giyinmiş, evden dışarıya çıkmış. Hırkasını giyinmiş, evden dışarıya çıkmış.

Tabi böyle elektrik mi vardı?Tabi böyle elektrik mi vardı? Evleri elektrikle mi aydınlanıyordu? Değil.Evleri elektrikle mi aydınlanıyordu?

Değil.
Hırkayı giymiş, çıkmış dışarıya. Ben dün sabah hırka giydim, Hırkayı giymiş, çıkmış dışarıya. Ben dün sabah hırka giydim, aynada abdest alırken baktım ki ters giymişim. aynada abdest alırken baktım ki ters giymişim. O da hırkayı giymiş giderken yolda birisiyle karşılaşmış. O da hırkayı giymiş giderken yolda birisiyle karşılaşmış.

Selamün aleyküm, Aleyküm selam. Selamün aleyküm,

Aleyküm selam.

"Ya İmam!" diyor. Süfyân-ı Sevrî büyük alim, büyük zât, önder, mezhep kurucusu;"Ya İmam!" diyor. Süfyân-ı Sevrî büyük alim, büyük zât, önder, mezhep kurucusu; Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin fıkıhta özel içtihatları ve kendisine ait mezhebi var. Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin fıkıhta özel içtihatları ve kendisine ait mezhebi var.

"Ey imam, ey önder, ey alimlerin önderi! Hırkanı ters giymişsin, çıkar da düz giy." diyor."Ey imam, ey önder, ey alimlerin önderi! Hırkanı ters giymişsin, çıkar da düz giy." diyor. Cevaben diyor ki; "Ben o hırkayı Allah rızası için giydim, kul rızası için çıkarmam." Cevaben diyor ki;

"Ben o hırkayı Allah rızası için giydim, kul rızası için çıkarmam."

Hoşuma gidiyor. Hırkayı giymekten maksat ne? Hoşuma gidiyor.

Hırkayı giymekten maksat ne?

Avret yeri örtülsün, üşünecek bir durum varsa üşümesin. İnsan onun için giyiniyor.Avret yeri örtülsün, üşünecek bir durum varsa üşümesin. İnsan onun için giyiniyor. Giyinmemizin sebebi bu. Niye örtünüyoruz? Örtünmesek? Giyinmemizin sebebi bu.

Niye örtünüyoruz? Örtünmesek?

Bak Avrupalılar güneşte çıplak geziyorlar.Bak Avrupalılar güneşte çıplak geziyorlar. Bir güneş çıktı mı çıplak olarak çimenlerin üstüne yatıyorlar. Bir güneş çıktı mı çıplak olarak çimenlerin üstüne yatıyorlar. Her tarafları marsık gibi kararıyor; "Göğüsleri beyaz beyaz kalmasın." diye,Her tarafları marsık gibi kararıyor; "Göğüsleri beyaz beyaz kalmasın." diye, sütyeni de çıkarıyorlar, her şeyleri çıkıyor. Ar yok, namus yok.sütyeni de çıkarıyorlar, her şeyleri çıkıyor. Ar yok, namus yok. "Güneşten istifade edeceğiz, sıhhat bulacağız, kara olacağız, diye her tarafı yanacak; zevki öyle. "Güneşten istifade edeceğiz, sıhhat bulacağız, kara olacağız, diye her tarafı yanacak; zevki öyle.

Sen niye örtünüyorsun? Sen niye örtünüyorsun?

Bu kadın niye örtünüyor? Allah "Örtünün!" dediği için. "Açılın." deseydi biz de açılırdık.Bu kadın niye örtünüyor?

Allah "Örtünün!" dediği için. "Açılın." deseydi biz de açılırdık.
Bazen bize de ceketler, gömlekler çok geliyor. Bazen bize de ceketler, gömlekler çok geliyor. Hanımlara mantoları çok geliyor, terlediği zaman oluyor ama açılamaz. Neden? Hanımlara mantoları çok geliyor, terlediği zaman oluyor ama açılamaz.

Neden?

Allah emretmiş. Allah "kapan" dediği için kapanıyor,Allah emretmiş. Allah "kapan" dediği için kapanıyor, "ye" dediği zaman yiyor, "yeme" dediği zaman oruç tutuyor, yemiyor."ye" dediği zaman yiyor, "yeme" dediği zaman oruç tutuyor, yemiyor. Müslüman her şeyi Allah rızası için yapıyor. Müslüman her şeyi Allah rızası için yapıyor.

"Ben hırkayı Allah rızası için giydim." diyor. Çıplak çıksa olmaz. "Ben hırkayı Allah rızası için giydim." diyor. Çıplak çıksa olmaz.

"Allah rızası için giydiğim şeyi kul rızası için çıkarıp değiştirmem." diyor. "Allah rızası için giydiğim şeyi kul rızası için çıkarıp değiştirmem." diyor.

Varsın kullar beğenmesin. Bizim o taraflarda da böyle tabirler vardır.Varsın kullar beğenmesin. Bizim o taraflarda da böyle tabirler vardır. Hoşuma gider bazen, yazıp biriktirmek de istiyorum. Hoşuma gider bazen, yazıp biriktirmek de istiyorum.

Beğenmeyene ne derler? Beğenmeyene ne derler?

"Kızan kızının evine gitsin." derler. "Beğenmeyen ne yaparsa yapsın." gibi sözler söylerler."Kızan kızının evine gitsin." derler. "Beğenmeyen ne yaparsa yapsın." gibi sözler söylerler. "Allah rızası için giydiğim şeyi kul rızası için çıkarmam." demiş. "Allah rızası için giydiğim şeyi kul rızası için çıkarmam." demiş.

Allah rızası için yapmayıp da kul gösterişi için "beğensin" diye yapılınca olmuyor. Allah rızası için yapmayıp da kul gösterişi için "beğensin" diye yapılınca olmuyor.

Eyvah, eyvah ki ne eyvah! Bu zamane insanının yaptığı hep gösteriş;Eyvah, eyvah ki ne eyvah! Bu zamane insanının yaptığı hep gösteriş; sabahtan akşama, geceden gündüze bütün işi gösteriş. sabahtan akşama, geceden gündüze bütün işi gösteriş.

Hâli ne olacak? Tabi dünya gösterişi böbürlenmek; o ayrı,Hâli ne olacak?

Tabi dünya gösterişi böbürlenmek; o ayrı,
ziynet ile çıkıp tefâhür etmek o ayrı. Karun da öyle ziynetiyle kavmine çıkmış, ziynet ile çıkıp tefâhür etmek o ayrı. Karun da öyle ziynetiyle kavmine çıkmış, bir böbürlenme bir tantana bir salsanat; yerin dibine geçirmiş Allah! bir böbürlenme bir tantana bir salsanat; yerin dibine geçirmiş Allah! O da bir günah ama bir de ibadeti kulun iltifatını almak için yapmak var; o daha beter.O da bir günah ama bir de ibadeti kulun iltifatını almak için yapmak var; o daha beter. "İnsanlar beğensin." diye, bir menfaat sağlamak için namaz kılıyor, oruç tutuyor, tesbih çekiyor, vesaire. "İnsanlar beğensin." diye, bir menfaat sağlamak için namaz kılıyor, oruç tutuyor, tesbih çekiyor, vesaire.

O zaman o ne oluyor? Şirk oluyor. O zaman o ne oluyor?

Şirk oluyor.

Evet, aya güneşe tapmazlar amaEvet, aya güneşe tapmazlar ama ibadeti, taati, âhiret amelini öteki insanların hatırlarını düşünerek ibadeti, taati, âhiret amelini öteki insanların hatırlarını düşünerek dünya menfaati için yaparsa olmaz, şirk olur. dünya menfaati için yaparsa olmaz, şirk olur.

Bu, bir. Hatırınızda olsun. Ne yapacağız? Bu, bir. Hatırınızda olsun.

Ne yapacağız?

Her işinizi Allah rızası için yapacaksınız. Sırf Allah rızası için.Her işinizi Allah rızası için yapacaksınız. Sırf Allah rızası için. Aldığınızı Allah için alacaksınız, verdiğinizi Allah için vereceksiniz. Aldığınızı Allah için alacaksınız, verdiğinizi Allah için vereceksiniz.

"Parayı veriyorum." Niye veriyorsun? "Zekâttır, Allah rızası için veriyorum." "Parayı veriyorum."

Niye veriyorsun?

"Zekâttır, Allah rızası için veriyorum."

Şunu alıyorsun. "Niye alıyorsun?" Şunu alıyorsun.

"Niye alıyorsun?"

O benim hakkımdır, ticarettir, almam lazım, alıyorum. O benim hakkımdır, ticarettir, almam lazım, alıyorum.

"Filancayı seviyorum." Niye seviyorsun? "Filancayı seviyorum."

Niye seviyorsun?

Mübarek bir insandır, müslüman insandır; seviyorum. "Falancaya kızıyorum." Neden? Mübarek bir insandır, müslüman insandır; seviyorum.

"Falancaya kızıyorum."

Neden?

Severdim ama bir günah işledi de ondan sonra soğudum.Severdim ama bir günah işledi de ondan sonra soğudum. "Bak sevimli adam; arkadaştı, ahbaptı ama bir şeyini gördüm, ondan sonra soğudum." diyor. "Bak sevimli adam; arkadaştı, ahbaptı ama bir şeyini gördüm, ondan sonra soğudum." diyor. Konuşuyoruz sohbet ederken; Demek ki Allah için kızıyor. Konuşuyoruz sohbet ederken; Demek ki Allah için kızıyor.

Öyle olması lazım. İman o zaman kuvvetli olur.Öyle olması lazım. İman o zaman kuvvetli olur. Yoksa kulları düşünürsen Nasreddin Hoca'nın durumuna düşersin. Onu da anlatacağım. Yoksa kulları düşünürsen Nasreddin Hoca'nın durumuna düşersin. Onu da anlatacağım.

Vaaz kürsüsünde Nasreddin Hoca'nın fıkrası anlatılır mı? Vaaz kürsüsünde Nasreddin Hoca'nın fıkrası anlatılır mı?

Hatırda kalması için anlatacağım. Hatırda kalması için anlatacağım.

Nasreddin Hoca oğluyla eşeğini almış, köyden kasabaya iniyor.Nasreddin Hoca oğluyla eşeğini almış, köyden kasabaya iniyor. İkisi de binmişler; semerine hoca binmiş, arkasına da çocuğu bindirmiş. İkisi de binmişler; semerine hoca binmiş, arkasına da çocuğu bindirmiş. Giderlerken üç beş tane köylü karşıdan gelirken bakmışlar Hoca geliyor; selamlaşmışlar: Giderlerken üç beş tane köylü karşıdan gelirken bakmışlar Hoca geliyor; selamlaşmışlar:

"Hocam! Bari sen yapma. Nedir bu insafsızlık? Senden hiç ummazdık." demişler."Hocam! Bari sen yapma. Nedir bu insafsızlık? Senden hiç ummazdık." demişler. "Koca göbeğinle hayvanın üstüne oturmuşsun, çocuğu da bindirmişsin; "Koca göbeğinle hayvanın üstüne oturmuşsun, çocuğu da bindirmişsin; hayvanın bacakları titriyor, sen orada aşağıda hayvanın ne çektiğini düşünüyor musun? hayvanın bacakları titriyor, sen orada aşağıda hayvanın ne çektiğini düşünüyor musun? Ayıp ya! Acı biraz hayvana." Ayıp ya! Acı biraz hayvana."

"Haklısınız." demiş, inmiş aşağı."Haklısınız." demiş, inmiş aşağı. "Çocuk hafif." diye onu arkada bırakmış. "Çocuk hafif." diye onu arkada bırakmış. aşağı doğru giderken bakmış, bir grup köylü daha geçiyor: aşağı doğru giderken bakmış, bir grup köylü daha geçiyor:

"Ya hocam!" demiş, içlerinden birisi, "Bari sen yapma!" "Ya hocam!" demiş, içlerinden birisi, "Bari sen yapma!"

"Ne oldu yine?" demiş. "Ne oldu yine?" demiş.

"İşte çocuklar bundan şımarıyor. Sen sakallısın, hocasın, muhterem insansın."İşte çocuklar bundan şımarıyor. Sen sakallısın, hocasın, muhterem insansın. Sen yaya yürüyorsun; çocuk binmiş, kurulmuş oraya, o hayvanla gidiyor.Sen yaya yürüyorsun; çocuk binmiş, kurulmuş oraya, o hayvanla gidiyor. İşte âhir zaman çocuklarının huyları bundan bozuluyor." İşte âhir zaman çocuklarının huyları bundan bozuluyor."

Düşünmüş; "Haklısın." demiş. "İn aşağı." demiş, çocuğu aşağı indirmiş, kendisi binmiş.Düşünmüş; "Haklısın." demiş. "İn aşağı." demiş, çocuğu aşağı indirmiş, kendisi binmiş. Biraz daha gitmişler. Bakmışlar bir grup daha: Biraz daha gitmişler. Bakmışlar bir grup daha:

"Hoca!" demişler, "Senden hiç ummazdık, ayıp bu yaptığın." "Hoca!" demişler, "Senden hiç ummazdık, ayıp bu yaptığın."

"Yine ne yaptım?" demiş. "Yine ne yaptım?" demiş.

"Sen koca adamsın, güçlü kuvvetli insansın, ayakların sağlam, ellerin sağlam."Sen koca adamsın, güçlü kuvvetli insansın, ayakların sağlam, ellerin sağlam. Sen hayvana binmişsin; tıkır tıkır, keyifli keyifli kurulmuş gidiyorsun.Sen hayvana binmişsin; tıkır tıkır, keyifli keyifli kurulmuş gidiyorsun. Çocuk 'Eşeğin arkasından yetişeceğim.' diye koştura koştura terlemiş.Çocuk 'Eşeğin arkasından yetişeceğim.' diye koştura koştura terlemiş. Yazık değil mi bu çocuğa; sübyana, sabiye, tıfıla acımıyor musun?" "Haklısınız." demiş. Yazık değil mi bu çocuğa; sübyana, sabiye, tıfıla acımıyor musun?"

"Haklısınız." demiş.

Kendisi de inmiş. Bu sefer hepsi yürüyorlar; çocuk da yürüyor kendisi de yürüyor, eşek de.Kendisi de inmiş. Bu sefer hepsi yürüyorlar; çocuk da yürüyor kendisi de yürüyor, eşek de. Birkaç kişi daha gelmişler karşıdan, gülmüşler: Birkaç kişi daha gelmişler karşıdan, gülmüşler:

"Hoca!" demişler, "Sen bu eşeği mostralık mı aldın?""Hoca!" demişler, "Sen bu eşeği mostralık mı aldın?" "Binmedikten sonra niye böyle arkanda taşıyorsun, göstermelik mi aldın?" "Binmedikten sonra niye böyle arkanda taşıyorsun, göstermelik mi aldın?"

Ne yapsın şimdi hoca? Fıkraya göre eşeği sırtlamışlar, şehre öyle girmişler. Ne yapsın şimdi hoca?

Fıkraya göre eşeği sırtlamışlar, şehre öyle girmişler.

Bir o ihtimal kaldı. İkisi bindi olmadı, bir babası bindi olmadı, çocuğu bindi olmadı,Bir o ihtimal kaldı.



İkisi bindi olmadı, bir babası bindi olmadı, çocuğu bindi olmadı,
hepsi indi olmadı, bir ihtimal kaldı; eşeğin onların omzuna çıkması.hepsi indi olmadı, bir ihtimal kaldı; eşeğin onların omzuna çıkması. Onun için ne yapsan insanlara kendini beğendiremezsin, yaranamazsın. Onun için ne yapsan insanlara kendini beğendiremezsin, yaranamazsın.


Ya ne yapacak? Ya ne yapacak?

Yaptığı her şeyi Allah rızası için yapacak, Allah'ın rızasını düşünerek. Yaptığı her şeyi Allah rızası için yapacak, Allah'ın rızasını düşünerek.

Ve lâ yehâfûne levmete lâim. "Kınayanın kınamasından da korkmayacak." Ve lâ yehâfûne levmete lâim. "Kınayanın kınamasından da korkmayacak."

Ayıplayan ayıplasın. Neye göre yapıyorsun? Ayıplayan ayıplasın.

Neye göre yapıyorsun?

Falanca hadise göre. Neye göre yapıyorsun? Falanca hadise göre.

Neye göre yapıyorsun?

Filanca âyete göre. Neye göre yapıyorsun? Filanca âyete göre.

Neye göre yapıyorsun?

Hanefî fıkhında filanca kitapta yazılana göre yapıyorum. Tamam kurtuldun, kurtulursun. Hanefî fıkhında filanca kitapta yazılana göre yapıyorum. Tamam kurtuldun, kurtulursun.

Ve'ş-şehvetü'l-hafiyyetü. Hani Efendimiz "İki şeyden korkuyorum." demişti. Ve'ş-şehvetü'l-hafiyyetü. Hani Efendimiz "İki şeyden korkuyorum." demişti. "Şirkten korkuyorum." Şirk, bu mürâîlik, riyakârlık, gösteriş. "Şirkten korkuyorum." Şirk, bu mürâîlik, riyakârlık, gösteriş.

"Bir de gizli şehvetten korkuyorum." "Bir de gizli şehvetten korkuyorum."

Aşikâr şehvet mâlum ama onu da açıklamamız lazım. Şehvet "arzu" demek.Aşikâr şehvet mâlum ama onu da açıklamamız lazım. Şehvet "arzu" demek. Araplar, yemeğe karşı arzuya da "şehvet" derler. Araplar, yemeğe karşı arzuya da "şehvet" derler. Bizimki gibi "sadece kadına karşı olan, kadının erkeğe karşı olan arzusuna" demezler de,Bizimki gibi "sadece kadına karşı olan, kadının erkeğe karşı olan arzusuna" demezler de, mesela "çok iştahlı" diyoruz ya biz, "iştihaya" da "şehvet" derler. Şehvetü'l-batın yani mesela "çok iştahlı" diyoruz ya biz, "iştihaya" da "şehvet" derler. Şehvetü'l-batın yani "karnın şehveti, midenin iştihası" demek. "Ah kuzu olsa bir kuzuyu yerim."karnın şehveti, midenin iştihası" demek. "Ah kuzu olsa bir kuzuyu yerim. Kemiklerini çatır çatır sıyırırım, bir şey bırakmam, hepsini yerim." Kemiklerini çatır çatır sıyırırım, bir şey bırakmam, hepsini yerim."

Yeme arzusu coştu taştı; ona da "şehvet" derler, şehvet-i batın. Ötekisine de "şehvet" derler. Yeme arzusu coştu taştı; ona da "şehvet" derler, şehvet-i batın. Ötekisine de "şehvet" derler.

Gizli şehvet nedir? Peygamber Efendimiz misal veriyor: Gizli şehvet nedir?

Peygamber Efendimiz misal veriyor:

En yusbiha ehadüküm sâimen. "Sizden biriniz sahura kalkmıştır,En yusbiha ehadüküm sâimen. "Sizden biriniz sahura kalkmıştır, oruca niyetlenmiştir; oruçlu olarak sabahlamıştır.oruca niyetlenmiştir; oruçlu olarak sabahlamıştır. " Fe-ta'ridu lehû şehvetün min şehevâtihî. "Arzularından bir arzu gelip ona musallat olmuştur." Fe-ta'ridu lehû şehvetün min şehevâtihî. "Arzularından bir arzu gelip ona musallat olmuştur. " Fe-yetrükü savmehû. "O da arzusuna yenilip kıramayıp nefsinin arzusu için oruçtan vazgeçmiştir;" Fe-yetrükü savmehû. "O da arzusuna yenilip kıramayıp nefsinin arzusu için oruçtan vazgeçmiştir; yapacağını yapmıştır, yiyeceğini yemiştir, içeceğini içmiştir, orucu bırakmıştır." yapacağını yapmıştır, yiyeceğini yemiştir, içeceğini içmiştir, orucu bırakmıştır."

Söz vermiştin, döndün. Bu da "gizli şehvet" yani saklı gizli, birden insanı ibadetten vazgeçiriyor.Söz vermiştin, döndün. Bu da "gizli şehvet" yani saklı gizli, birden insanı ibadetten vazgeçiriyor. Halbuki yapmaması lazımdı başladığını bitirmesi lazımdı. Bir misalle anlatılmış oluyor. Halbuki yapmaması lazımdı başladığını bitirmesi lazımdı. Bir misalle anlatılmış oluyor.

Çeşit çeşit hadîs-i şerîflerden çeşit çeşit ibretler alıyoruz.Çeşit çeşit hadîs-i şerîflerden çeşit çeşit ibretler alıyoruz. Allah bize de her yaptığımızı Allah rızası için yapmayı nasip etsin. Allah bize de her yaptığımızı Allah rızası için yapmayı nasip etsin. Şehvetten, şirkten, günahtan, haramdan hepimizi korusun.Şehvetten, şirkten, günahtan, haramdan hepimizi korusun. Her işimizi Allah rızasına uygun yapıp sevaplar kazanıp huzur-u Rabbü'l-İzzet'e sevdiği,Her işimizi Allah rızasına uygun yapıp sevaplar kazanıp huzur-u Rabbü'l-İzzet'e sevdiği, razı olduğu kullar olarak varıp cennetiyle cemaliyle müşerref olmamızı nasip ve müyesser eylesin. razı olduğu kullar olarak varıp cennetiyle cemaliyle müşerref olmamızı nasip ve müyesser eylesin.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2