Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Evvel 1446
23 Kasım 2024
İmsak
06:23
Güneş
07:53
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Şakîk-i Belhî Hazretleri (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

30 Recep 1413 / 23.01.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Şakîk-ı Belhî Hakkında Bilgi, Asıl Hayır Ahiret Hayrı , Dünyalığın Helâli Hesap, Haramı Azap , Korkulacak | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Şakîk-i Belhî Hazretleri (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

30 Recep 1413 / 23.01.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Şakîk-ı Belhî Hakkında Bilgi, Asıl Hayır Ahiret Hayrı , Dünyalığın Helâli Hesap, Haramı Azap , Korkulacak | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Elhamdülillâhi rabbi'l-âlemîn. Elhamdülillâhi rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâraken fîh. Hamden kesîran tayyiben mübâraken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Hamden kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. Hamden kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. Nahmedühû bi-cemîi mahâmidih. Nahmedühû bi-cemîi mahâmidih. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhırîn, Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhırîn, tâci ruusinâ ve kurreti a'yuninâ Muhammedini'l- Mustafâ tâci ruusinâ ve kurreti a'yuninâ Muhammedini'l- Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ.

Emmâ ba'd. Emmâ ba'd.

Şakîkuni'l-Belhî Şakîkuni'l-Belhî ve minhüm Şakîku'bnu İbrâhîme Ebû Aliyyini'l-ezdiyyü, min ehli Belh. ve minhüm Şakîku'bnu İbrâhîme Ebû Aliyyini'l-ezdiyyü, min ehli Belh. Hasenü'l cer'i alâ sebîli't-tevekküli ve hasenü'l kelâmi fîh. Hasenü'l cer'i alâ sebîli't-tevekküli ve hasenü'l kelâmi fîh.

Birinci tabakadan olan evliyâullâh ve sâdât-ı sûfiyyenin birisi de Şakîk, Birinci tabakadan olan evliyâullâh ve sâdât-ı sûfiyyenin birisi de Şakîk, babasının ismi de İbrahim olan Şakîku'bnu İbrahim. babasının ismi de İbrahim olan Şakîku'bnu İbrahim. İbrahim oğlu Şakîk. Bu ''ke'' harfleri ''kaf''tır, yani Şakîk. İbrahim oğlu Şakîk. Bu ''ke'' harfleri ''kaf''tır, yani Şakîk. Künyesi Ebû Ali ve nisbesi Ezdî. Künyesi Ebû Ali ve nisbesi Ezdî. Arapların Ezd kabilesinden Ebû Ali künyeli Şakîku'bnü İbrahim el-Ezdî. Arapların Ezd kabilesinden Ebû Ali künyeli Şakîku'bnü İbrahim el-Ezdî. Min ehli Belh Horasan'ın Belh ahâlisinden idi. Min ehli Belh Horasan'ın Belh ahâlisinden idi.

Arap kabilesinden olduğu halde orada ne işi var? Arap kabilesinden olduğu halde orada ne işi var?

İslâm'ı yaymaya gitmişler. İslâm'ı yaymaya gitmişler. Orası bu ahâliyi fethe giden mücahitlerle, fatihlerle dolu. Orası bu ahâliyi fethe giden mücahitlerle, fatihlerle dolu. Özel şehirler kurmuşlar, yerleşmişler. Özel şehirler kurmuşlar, yerleşmişler. Camiler kurmuşlar, etrafına mahalleler kurmuşlar. Camiler kurmuşlar, etrafına mahalleler kurmuşlar. İslâm'ı yaşamışlar, öğretmişler, talim etmişler. İslâm'ı yaşamışlar, öğretmişler, talim etmişler. Oralarda yayılmışlar, gelişmişler, çoğalmışlar evlat bırakmışlar, zürriyet bırakmışlar. Oralarda yayılmışlar, gelişmişler, çoğalmışlar evlat bırakmışlar, zürriyet bırakmışlar. Şecereleri, vesikaları sağlam. Şecereleri, vesikaları sağlam. Ecdatları Arap ama oralara yerleşmiş kimseler. Ecdatları Arap ama oralara yerleşmiş kimseler. Şakîk de onlardan biri. Şakîk de onlardan biri.

Hasenü'l-cer'i alâ sebîli't-tevekkül. Hasenü'l-cer'i alâ sebîli't-tevekkül. ''Tevekkül yolunda, güzel gidişli bir kimse.'' ''Tevekkül yolunda, güzel gidişli bir kimse.'' Ve hasenü'l-kelâmi fîhi. Ve hasenü'l-kelâmi fîhi. ''Tevekkül konusunda güzel sözler de söylemiş.'' ''Tevekkül konusunda güzel sözler de söylemiş.''

Bilhassa tevekkül vasfıyla tanınmış bir sûfi, bir ârif. Bilhassa tevekkül vasfıyla tanınmış bir sûfi, bir ârif.

Tevekkül neydi? Tevekkül neydi?

Allahu Teâlâ hazretlerine dayanmak, Allahu Teâlâ hazretlerine dayanmak, güvenmek, onu kendisine vekil edinmek, böylece müsterih olmak. güvenmek, onu kendisine vekil edinmek, böylece müsterih olmak. Kur'ân-ı Kerîm'de birçok âyet-i kerîmede Allah, kendisine tevekkül etmeyi biz kullarına emrediyor. Kur'ân-ı Kerîm'de birçok âyet-i kerîmede Allah, kendisine tevekkül etmeyi biz kullarına emrediyor.

Fe-tevekkelû alellâh. Fe-tevekkelû alellâh. ''Allah'a tevekkül ediniz.'' ''Allah'a tevekkül ediniz.''

Fe-tevekkel alellâh; Fe-tevekkel alellâh; Ve tevekkel alellâh; Ve tevekkel alellâh; Ve alellâhi fe-tevekkelû in küntüm mü'minîn. Ve alellâhi fe-tevekkelû in küntüm mü'minîn.

''Müminseniz Allah'a tevekkül edin.'' diye. ''Müminseniz Allah'a tevekkül edin.'' diye.

Onlarca hadîs-i şerîf var, pek çok âyet-i kerîme var. Onlarca hadîs-i şerîf var, pek çok âyet-i kerîme var. Allah bilhassa bize; ''Bana tevekkül edin.'' diye emrediyor. Allah bilhassa bize; ''Bana tevekkül edin.'' diye emrediyor.

Bizim ne haddimize! Bizim ne haddimize! ''Yâ Rabbi! Sen bizim vekilimiz ol.'' diyebilir miyiz? ''Yâ Rabbi! Sen bizim vekilimiz ol.'' diyebilir miyiz?

Hâşâ sümme hâşâ! Hâşâ sümme hâşâ!

Bizim ne kıymetimiz, kadrimiz var ki? Bizim ne kıymetimiz, kadrimiz var ki? Zerre bile değiliz. Zerre bile değiliz. Üstelik günahkârız. Üstelik günahkârız. Çünkü zerre zerredir ama günahı yoktur. Çünkü zerre zerredir ama günahı yoktur. Biz günahkâr olduğumuz için daha kötü durumdayız. Biz günahkâr olduğumuz için daha kötü durumdayız. Allah'ın âsî, mücrim zalûmen, cahûlen, Allah'ın âsî, mücrim zalûmen, cahûlen, ''çok zalim, çok cahil'' diye bildirdiği bir mahlûkuz. ''çok zalim, çok cahil'' diye bildirdiği bir mahlûkuz. Birbirimizi yeriz, kurtlar gibi birbirimize saldırırız. Birbirimizi yeriz, kurtlar gibi birbirimize saldırırız. Şu Bosnalılar'ın, şu Hersekliler'in, şu Bulgarlar'ın, şu Romenler'in… Şu Bosnalılar'ın, şu Hersekliler'in, şu Bulgarlar'ın, şu Romenler'in… Tarihin dili olsa, mekânların dili olsa da Tarihin dili olsa, mekânların dili olsa da müslümanlara sırf müslüman oldukları için yapılanları bir bilsek. müslümanlara sırf müslüman oldukları için yapılanları bir bilsek. Bir söylese, bir tecessüm etse, gözümüzden bir film olarak geçse. Bir söylese, bir tecessüm etse, gözümüzden bir film olarak geçse. O zaman şu insanoğlundan nefret ederiz biz. O zaman şu insanoğlundan nefret ederiz biz.

E tec'alü fîhâ men yüfsidü fîhâ ve yesfikü'd-dimâ'. E tec'alü fîhâ men yüfsidü fîhâ ve yesfikü'd-dimâ'. ''Yâ Rabbi! Sen yeryüzünde insan mı yaratacaksın? ''Yâ Rabbi! Sen yeryüzünde insan mı yaratacaksın? Orayı fesada uğratan, kanlar dökecek olan o mahlûku mu yaratacaksın?'' Orayı fesada uğratan, kanlar dökecek olan o mahlûku mu yaratacaksın?''

Levh-i mahfûz'dan yaratılacak mahlûkun ne biçim bir mahlûk olduğunu görüyorlar. Levh-i mahfûz'dan yaratılacak mahlûkun ne biçim bir mahlûk olduğunu görüyorlar. Allah celle celâlüh meleklere; Allah celle celâlüh meleklere;

''Yeryüzünde halife olarak insanoğlunu yaratacağım.'' deyince; ''Yeryüzünde halife olarak insanoğlunu yaratacağım.'' deyince;

''Yâ Rabbi! O mahlûku mu yaratacaksın?'' diye soruyorlar. ''Yâ Rabbi! O mahlûku mu yaratacaksın?'' diye soruyorlar.

Bizim yüzümüz yok, elimiz boş, yüzümüz kara, Bizim yüzümüz yok, elimiz boş, yüzümüz kara, Allah huzuruna kabul etmese nereye gideceğiz, Allah huzuruna kabul etmese nereye gideceğiz, kulum demese ne yapacağız? kulum demese ne yapacağız? Ama; ''Bana tevekkül edin, bana dua edin.'' diyor. Ama; ''Bana tevekkül edin, bana dua edin.'' diyor.

Rabbimiz'in rahmetinin genişliğine bakın ki ''Benden isteyin, vereceğim."diyor. Rabbimiz'in rahmetinin genişliğine bakın ki ''Benden isteyin, vereceğim."diyor.

Ve kâle Rabbüküm ud'ûnî estecib leküm. Ve kâle Rabbüküm ud'ûnî estecib leküm. ''Siz benden isteyin, ben sizin yönelişinizi karşılıksız bırakmam, veririm.'' diyor. ''Siz benden isteyin, ben sizin yönelişinizi karşılıksız bırakmam, veririm.'' diyor. Duayı tavsiye ediyor. Duayı tavsiye ediyor. Kullarına, dua edince istediğini vereceğini söylüyor. Kullarına, dua edince istediğini vereceğini söylüyor. Tevekkül etmesini istiyor. Tevekkül etmesini istiyor. Seviyor Rabbimiz, kusurları affediyor. Seviyor Rabbimiz, kusurları affediyor. Rabbimiz'in rahmeti çok geniş. Rabbimiz'in rahmeti çok geniş.

Şakîk hazretleri, bilhassa tevekkül vasfıyla tanınmış, tevekkül ehlinden bir kimseydi, Şakîk hazretleri, bilhassa tevekkül vasfıyla tanınmış, tevekkül ehlinden bir kimseydi, bu konuda da güzel tarifler yapmış, güzel sözler söylemiştir. bu konuda da güzel tarifler yapmış, güzel sözler söylemiştir. Müellif Ebû Abdirrahmân es-Sülemî hazretleri, Müellif Ebû Abdirrahmân es-Sülemî hazretleri, özellikle tevekkül yolunda gidişinin güzel bir gidiş olduğunu söylüyor. özellikle tevekkül yolunda gidişinin güzel bir gidiş olduğunu söylüyor.

Tevekkül olunca insan dünyaya da, dünya ehline de eyvallah etmez, Tevekkül olunca insan dünyaya da, dünya ehline de eyvallah etmez, yüzüne bakmaz, metelik vermez, padişah gelse oturduğu yerden kalkmaz, yüzüne bakmaz, metelik vermez, padişah gelse oturduğu yerden kalkmaz, ayağını uzatmışsa toplamaz, zenginin yüzüne bakmaz. ayağını uzatmışsa toplamaz, zenginin yüzüne bakmaz. Para vermezse vermesin, dünya ile ilişkisi yok ki. Para vermezse vermesin, dünya ile ilişkisi yok ki. Fakirlik olursa olsun, o Allah'a güzel kulluk yapmaya bakar. Fakirlik olursa olsun, o Allah'a güzel kulluk yapmaya bakar. Tembel midir? Hayır asla. Tembel midir? Hayır asla. Çalışır, inler, terler, kazanır, getirir kardeşlerine yedirir. Çalışır, inler, terler, kazanır, getirir kardeşlerine yedirir. İbrahim-i Edhem çalışırdı, çalışırdı, çalışırdı, İbrahim-i Edhem çalışırdı, çalışırdı, çalışırdı, akşam zenbilleri gıda ile doldurur, tekkeye getirir, kardeşlerine yedirirdi. akşam zenbilleri gıda ile doldurur, tekkeye getirir, kardeşlerine yedirirdi. Tembellik değil bu, tevekkül. Tembellik değil bu, tevekkül. Allah'a dayanmak, Allah'tan korkmak, Allah'tan istemek, Allah'a dayanmak, Allah'tan korkmak, Allah'tan istemek, başkasından bir şey ummamak, başkasına da aldırmamak, başkasından bir şey ummamak, başkasına da aldırmamak, bel bağlamamak mânasına ve daha geniş mânaları olan bir güzel vasıf. bel bağlamamak mânasına ve daha geniş mânaları olan bir güzel vasıf. Allah'ın bize emrettiği bir vasıf. Allah'ın bize emrettiği bir vasıf. Allah'ın izniyle biz de tevekkül etmeyi öğrenmeliyiz. Allah'ın izniyle biz de tevekkül etmeyi öğrenmeliyiz.

Biz, Tevekkeltü alellâh. Biz, Tevekkeltü alellâh. ''Yaparım bu işi, olur inşaallah.'' diye tevekkül etmeliyiz. ''Yaparım bu işi, olur inşaallah.'' diye tevekkül etmeliyiz. Madem emrediyor, o zaman tevekkül etmeliyiz. Madem emrediyor, o zaman tevekkül etmeliyiz.

''Bir dükkan açacağım amma!?'' ''Bir dükkan açacağım amma!?''

Tevekkül et, yürü, korkma! Tevekkül et, yürü, korkma!

''Şu işi yapmaya gideceğim ama olur mu olmaz mı?'' ''Şu işi yapmaya gideceğim ama olur mu olmaz mı?''

Tevekkül et, yürü. Tevekkül de bir emir. Tevekkül et, yürü. Tevekkül de bir emir. Çünkü Allah; Çünkü Allah;

Ve men yetevekkel ale'llâhi fe-hüve hasbüh, diye bize garanti vermiş. Ve men yetevekkel ale'llâhi fe-hüve hasbüh, diye bize garanti vermiş. ''Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter.'' ''Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter.'' Allah onu gayrıya muhtaç etmez, onun imdadına yetişir, ona yardımcı olur. Allah onu gayrıya muhtaç etmez, onun imdadına yetişir, ona yardımcı olur. Vaadi böyle. Vaadi böyle. Tevekkülün sonucunun güzel olacağı Kur'ân-ı Kerîm'le sabit. Tevekkülün sonucunun güzel olacağı Kur'ân-ı Kerîm'le sabit.

Ve hüve min meşâhîri meşayihi Horâsân. Ve hüve min meşâhîri meşayihi Horâsân. ''Şakîk hazretleri, Horasan şeyhlerinin meşhurlarından idi.'' ''Şakîk hazretleri, Horasan şeyhlerinin meşhurlarından idi.'' Ve ezunnuhû evvele men tekelleme fî ulûmi'l-ahvâl. Ve ezunnuhû evvele men tekelleme fî ulûmi'l-ahvâl. ''Sanıyorum ki ilk defa, tasavvufî hallerin, ''Sanıyorum ki ilk defa, tasavvufî hallerin, dervişin başından geçen hallerin, makamların sözünü eden kişiydi. dervişin başından geçen hallerin, makamların sözünü eden kişiydi. Evvela haller üzerinde, hal ilimleri üzerinde Evvela haller üzerinde, hal ilimleri üzerinde tekellüm eden,konuşan kişilerden biriydi.'' tekellüm eden,konuşan kişilerden biriydi.''

Bi-küveri horâsân. ''Horasan illerinde.'' Bi-küveri horâsân. ''Horasan illerinde.''

Küre, cem'i, çoğulu,küver; il,vilâyet demek. Küre, cem'i, çoğulu,küver; il,vilâyet demek.

Horasan vilâyetlerinde, ilk defa tasavvufî hallerin ilmi üzerinde Horasan vilâyetlerinde, ilk defa tasavvufî hallerin ilmi üzerinde konuşan kimse olduğunu sanıyorum. konuşan kimse olduğunu sanıyorum. Ondan öncesini bilmiyorum.'' demek istiyor. Ondan öncesini bilmiyorum.'' demek istiyor. Ebû Abdirrahmân es-Sülemî hazretleri. Ebû Abdirrahmân es-Sülemî hazretleri.

Kâne üstâze Hâtemi'l-esammi. Kâne üstâze Hâtemi'l-esammi. Şakîk hazretleri Hâtem-i Esam hazretlerinin de hocasıydı, üstadı idi.'' Şakîk hazretleri Hâtem-i Esam hazretlerinin de hocasıydı, üstadı idi.''

Sahibe İbrâhime'bne Edhem. Sahibe İbrâhime'bne Edhem. ''Meşhur İbrahim b. Edhem ile de karşılaşmışlığı, sohbeti arkadaşlığı var. ''Meşhur İbrahim b. Edhem ile de karşılaşmışlığı, sohbeti arkadaşlığı var. Onunla arkadaşlık etti. Onunla arkadaşlık etti. Arkadaş ama Hâtem-i Esam isimli meşhur mübarek zâtın da hocası.Arkadaş ama Hâtem-i Esam isimli meşhur mübarek zâtın da hocası. Onu da çok seviyorum. Onu da çok seviyorum. O da sağır olmadığı halde esam, sağır lakabı almış olan kimse. O da sağır olmadığı halde esam, sağır lakabı almış olan kimse. Sağır değil ama bir nâhoş şeyi duymazlıktan gelmiş. Sağır değil ama bir nâhoş şeyi duymazlıktan gelmiş. Duymamazlık olunca o duyarlılık oluyor. Duymamazlık olunca o duyarlılık oluyor. Duymazlıktan gelmiş, böyle sağır diye geçiyor. Duymazlıktan gelmiş, böyle sağır diye geçiyor. Kulakları çok iyi duyuyor ama Kulakları çok iyi duyuyor ama karşısındaki insan mahcup olmasın diye işi duymazlığa vurmuş. karşısındaki insan mahcup olmasın diye işi duymazlığa vurmuş. Kibarlığından, zerafetinden, karşısındaki insan üzülmesin diye. Kibarlığından, zerafetinden, karşısındaki insan üzülmesin diye. O şahıs Medine-i Münevvere'ye gelmiş, menâkıbı ileride geçecek, demiş ki; O şahıs Medine-i Münevvere'ye gelmiş, menâkıbı ileride geçecek, demiş ki;

''Peygamber Efendimiz'in sarayı, sahabe-i kirâmın sarayı nerede?'' ''Peygamber Efendimiz'in sarayı, sahabe-i kirâmın sarayı nerede?''

''Burası Medine, burada saray olur mu, ''Burası Medine, burada saray olur mu, bu mübarek insanlar dünyaya rağbet mi etmiş?'' demişler. bu mübarek insanlar dünyaya rağbet mi etmiş?'' demişler.

''Peki bu saraylar ne?'' demiş. ''Peki bu saraylar ne?'' demiş.

''Şu şunun, bu bunun.'' ''Şu şunun, bu bunun.''

''Eyvah! Demek ki Resûlullah'ın şehrini cebbarlar istila etmiş.'' demiş. ''Eyvah! Demek ki Resûlullah'ın şehrini cebbarlar istila etmiş.'' demiş.

Dobra dobra konuşan, sözünü esirgemeyen, nasihatini söyleyen bir insan. Dobra dobra konuşan, sözünü esirgemeyen, nasihatini söyleyen bir insan. Bu onu yetiştirmiş. Bu onu yetiştirmiş. Bazen hocaların kıymeti yetiştirdiği talebelerin büyüklüğünden de bilinir. Bazen hocaların kıymeti yetiştirdiği talebelerin büyüklüğünden de bilinir. Allah hepsinin şefaatlerine erdirsin. Allah hepsinin şefaatlerine erdirsin.

Sahibe İbrâhime'bne Edheme ve ehaze anhü't-tarîkate. Sahibe İbrâhime'bne Edheme ve ehaze anhü't-tarîkate. ''İbrahim b. Edhem'le arkadaşlığı, sohbeti var ama tarikati bu ondan almış.'' ''İbrahim b. Edhem'le arkadaşlığı, sohbeti var ama tarikati bu ondan almış.''

İbrahim b. Edhem hoca durumunda, Şakîk talebesi durumunda. İbrahim b. Edhem hoca durumunda, Şakîk talebesi durumunda. Görüşmüşler demek. Görüşmüşler demek. Sahibe, ahbablıkları, sohbetleri var. Sahibe, ahbablıkları, sohbetleri var. İbrahim b. Edhem'e yetişmiş, tarikat elini almış, İbrahim b. Edhem'e yetişmiş, tarikat elini almış, tarikate intisabı ona bağlanarak olmuş. tarikate intisabı ona bağlanarak olmuş.

Ahberenâ İbrâhimü'bnü Ahmede'bni İbrâhim el-Müstemlî icâzeten Ahberenâ İbrâhimü'bnü Ahmede'bni İbrâhim el-Müstemlî icâzeten enne Ahmede'bne uheydi'bni Nûhi'bni Eyyûb, enne Ahmede'bne uheydi'bni Nûhi'bni Eyyûb, el-Bezzâze'l-Belhıyye, haddesahüm. el-Bezzâze'l-Belhıyye, haddesahüm.

Kâle haddesenâ Ebû Salihin, Müslimu'bnü Abdirrahmân, el-Belhıyye. Kâle haddesenâ Ebû Salihin, Müslimu'bnü Abdirrahmân, el-Belhıyye. Kâle haddesenî Ebû Aliyyin Şakîku'bnü İbrâhîm el-Ezdiyyü, Kâle haddesenî Ebû Aliyyin Şakîku'bnü İbrâhîm el-Ezdiyyü, haddesenâ Abbâdü ya'nî ibne Kesîrin yekûlü an Hişami'bni Urvete kâle: haddesenâ Abbâdü ya'nî ibne Kesîrin yekûlü an Hişami'bni Urvete kâle: Kâle lî Urveti: Kâlet Âişetü radiyallâhu anhâ: Kâle lî Urveti: Kâlet Âişetü radiyallâhu anhâ: Kâne Resûlullâh sallallahu aleyhi ve selleme yekûlü: Kâne Resûlullâh sallallahu aleyhi ve selleme yekûlü: Allâhümme inne'l-hayra hayru'l-âhirati. Allâhümme inne'l-hayra hayru'l-âhirati.

Bu kitabın müellifi, yüz tane mübarek, büyük zâtın hayatını, eserini yazmış. Bu kitabın müellifi, yüz tane mübarek, büyük zâtın hayatını, eserini yazmış. Usûlü; hayatı, ismi, memleketi hakkında bilgi veriyor. Usûlü; hayatı, ismi, memleketi hakkında bilgi veriyor.

O zaman için en şerefli meşguliyet hadis ilmiyle meşgul olmak olduğundan O zaman için en şerefli meşguliyet hadis ilmiyle meşgul olmak olduğundan bu şahıs eğer bir hadis râvîsi ise aynı zamanda bunun rivayet ettiği bir hadisi yazıyor. bu şahıs eğer bir hadis râvîsi ise aynı zamanda bunun rivayet ettiği bir hadisi yazıyor. Ondan sonra da bu şahsın söylediği güzel sözleri anlatmaya geçiyor. Ondan sonra da bu şahsın söylediği güzel sözleri anlatmaya geçiyor. Önce hayatı, memleketi, ismi, babası vesaire hakkında bilgi veriyor. Önce hayatı, memleketi, ismi, babası vesaire hakkında bilgi veriyor. Burada hiç doğum tarihi, ölüm tarihi söylemedi. Burada hiç doğum tarihi, ölüm tarihi söylemedi. Demek ki onu tespit edememiş. Demek ki onu tespit edememiş. Şu zamanda doğdu, bu zamanda öldü diyemiyor ama Şu zamanda doğdu, bu zamanda öldü diyemiyor ama İbrahim b. Edhem'den tarikat almış, Hâtem-i Esam'ın hocası. İbrahim b. Edhem'den tarikat almış, Hâtem-i Esam'ın hocası. O arada yaşayan bir kimse olduğu anlaşılıyor. O arada yaşayan bir kimse olduğu anlaşılıyor. Bu rivayet ile Hz. Aişe'den bir hadis rivayet ettiğini misal olarak veriyor. Bu rivayet ile Hz. Aişe'den bir hadis rivayet ettiğini misal olarak veriyor. Demek ki Şakîk hazretleri hadis râvîsi, hadis de rivayet etmiş. Demek ki Şakîk hazretleri hadis râvîsi, hadis de rivayet etmiş. Hangi kanaldan, hangi sened zincirinden? Hangi kanaldan, hangi sened zincirinden? Şu okuduğum zincirden. Şu okuduğum zincirden.

Burada (dipnotta) bu şahısların kim olduğunaBurada (dipnotta) bu şahısların kim olduğuna ve ne zaman yaşadığına dair bilgiler var. ve ne zaman yaşadığına dair bilgiler var.

''İbrahim b. Ahmed b. İbrahim el-Müstemlî. ''İbrahim b. Ahmed b. İbrahim el-Müstemlî. Mesela bu Ebû İshak el-Müstemlî el-Belhî hadis hafızıymış.'' Mesela bu Ebû İshak el-Müstemlî el-Belhî hadis hafızıymış.''

Kâne âlimen ârifen bi-ehâdîsi ehli Belh ve meşâyihihim. Kâne âlimen ârifen bi-ehâdîsi ehli Belh ve meşâyihihim. ''Belh ahalisinin hadislerini bilen ârif bir kimseydi.'' ''Belh ahalisinin hadislerini bilen ârif bir kimseydi.''

Ve't-tevârih, ''el-Müstemlî isimli şahıs tarih bilgisine de sahip bir kimseydi.'' Ve't-tevârih, ''el-Müstemlî isimli şahıs tarih bilgisine de sahip bir kimseydi.''

Mâte bi-belh ''Belh'de öldü.'' Mâte bi-belh ''Belh'de öldü.''

Fî şühûri senetin sittîn ve seb'îne ve selâse mie. Fî şühûri senetin sittîn ve seb'îne ve selâse mie. ''376 senesinin içinde, ayların birisinde Belh'te vefat etti.'' ''376 senesinin içinde, ayların birisinde Belh'te vefat etti.''

Bu kitabı yazan bu şahıstan duymuş, icâzeten, icazet yoluyla rivayet etmiş. Bu kitabı yazan bu şahıstan duymuş, icâzeten, icazet yoluyla rivayet etmiş.

Enne Ahmede'bne Uheyde'bni Nûhi'bni Eyyûb el-Bezzâz el-Belhî. Enne Ahmede'bne Uheyde'bni Nûhi'bni Eyyûb el-Bezzâz el-Belhî. ''Kendisine rivayet etti diye söylemiş. ''Kendisine rivayet etti diye söylemiş. O da demiş ki;'' O da demiş ki;''

Haddesenâ Ebû Sâlihin Müslimü'bnü Abdirrahmân el-Belhî. Haddesenâ Ebû Sâlihin Müslimü'bnü Abdirrahmân el-Belhî.

Bu kimmiş? Bu kimmiş?

Müslimü'bnü Abdirrahmân Ebû Sâlih el-Belhî Müstemlî Müslimü'bnü Abdirrahmân Ebû Sâlih el-Belhî Müstemlî Ömeri'bni Hârûni'bni Yezîdi'bni Câbiri'bni Seleme Ebû Hafs es-Sekafî el-Belhî Ömeri'bni Hârûni'bni Yezîdi'bni Câbiri'bni Seleme Ebû Hafs es-Sekafî el-Belhî el-Müteveffâ senete erbea ve tis'îne ve mie. el-Müteveffâ senete erbea ve tis'îne ve mie.

''194 senesinde vefat etmiş. ''194 senesinde vefat etmiş. Falanca şahsın divanında vazife gören, alim bir kimseydi.'' diye Falanca şahsın divanında vazife gören, alim bir kimseydi.'' diye o komutanın, valinin adını söylüyor. o komutanın, valinin adını söylüyor.

Ve kad mâte Müslimün hâzâ bi-Tarsûs. ''Tarsus'da ölmüş.'' Ve kad mâte Müslimün hâzâ bi-Tarsûs. ''Tarsus'da ölmüş.''

Fî şehri ramazân senete erbaîne ve mieteyn. Fî şehri ramazân senete erbaîne ve mieteyn. ''240 senesinde Ramazan'da Tarsus da vefat etmiş.'' ''240 senesinde Ramazan'da Tarsus da vefat etmiş.'' Tarsus hudut gibiydi. Tarsus hudut gibiydi. Oralara cihada gelirlerdi. Oralara cihada gelirlerdi. Ama Tarsus peygamberler şehri olduğu için Ama Tarsus peygamberler şehri olduğu için bizimkiler orayı önceden almışlar, sevmişler, orada yerleşmişler. bizimkiler orayı önceden almışlar, sevmişler, orada yerleşmişler. Bu zât da Tarsus'un ahalisindenmiş, kabri orada. Bu zât da Tarsus'un ahalisindenmiş, kabri orada. Ya bellidir ya değildir. Ya bellidir ya değildir. Ama ismini hatırımızda tutalım, araştıralım. Ama ismini hatırımızda tutalım, araştıralım.

Demek ki hicretten 240 sene sonra Demek ki hicretten 240 sene sonra Anadolu'nun Tarsus şehri müslümanların elinde, Anadolu'nun Tarsus şehri müslümanların elinde, orada yaşıyorlar ve gömülüyorlar. orada yaşıyorlar ve gömülüyorlar.

Kâle haddesenî Ebû Aliyyin Şakîku'bnü İbrâhîm el-Ezdî. Kâle haddesenî Ebû Aliyyin Şakîku'bnü İbrâhîm el-Ezdî. ''Tarsus'da ölen bu şahıs, Şakîk hazretlerinden duymuş.'' ''Tarsus'da ölen bu şahıs, Şakîk hazretlerinden duymuş.''

Şakîk hadis râvîsi ama Şakîk'den Şakîk hadis râvîsi ama Şakîk'den Ebû Abdirrahman es-Sülemi'ye kadar hadisi nakleden isimleri söylüyor. Ebû Abdirrahman es-Sülemi'ye kadar hadisi nakleden isimleri söylüyor.

Ben bu teferruatı size niye anlatıyorum? Ben bu teferruatı size niye anlatıyorum?

Bu hadîs-i şerîfler bu ciddiyetle okunmuş, dinlenmiş, yazılmış, nakledilmiş, Bu hadîs-i şerîfler bu ciddiyetle okunmuş, dinlenmiş, yazılmış, nakledilmiş, her şey belli, onu anlatmak istiyorum. her şey belli, onu anlatmak istiyorum.

Haddesenâ Abbâdü'bnü Kesîr es-Sakafî el-Basrî el-Âbid nezîl Mekke. Haddesenâ Abbâdü'bnü Kesîr es-Sakafî el-Basrî el-Âbid nezîl Mekke. Mekke'ye yerleşmiş. Mekke'ye yerleşmiş. Yekûlü anhü'bnü'l-Mübârek Yekûlü anhü'bnü'l-Mübârek mâ edrî men raeytü efdale min Abbâdi'bni Kesîrin fî durûbi mine'l- hayr. mâ edrî men raeytü efdale min Abbâdi'bni Kesîrin fî durûbi mine'l- hayr.

''Bu râvi İbn Kesir hakkında -bizim kitabını neşrettiğimiz- ''Bu râvi İbn Kesir hakkında -bizim kitabını neşrettiğimiz- İbnü'l-Mübarek hazretleri demiş ki; İbnü'l-Mübarek hazretleri demiş ki;

''Mâ edrî men raeytü efdale min Abbâdi'bni Kesîrin fî durûbi mine'l- hayr. ''Mâ edrî men raeytü efdale min Abbâdi'bni Kesîrin fî durûbi mine'l- hayr. ''Çeşitli hayırlarda bu Abbâd'dan daha hayırlı kimse gördüm mü,''Çeşitli hayırlarda bu Abbâd'dan daha hayırlı kimse gördüm mü, görmedim mi bilemiyorum.'' görmedim mi bilemiyorum.''

Bu şahıs çok âbid, zâhid bir insanmış. Bu şahıs çok âbid, zâhid bir insanmış.

Fe-izâ câe'l-hadîsu fe-leyse minhü mâte bi-Mekkete. Fe-izâ câe'l-hadîsu fe-leyse minhü mâte bi-Mekkete. ''Çok hayırlı bir insan ama hadis konusunda sağlam değil.'' demiş. ''Çok hayırlı bir insan ama hadis konusunda sağlam değil.'' demiş. Dobra dobra söylüyorlar. Dobra dobra söylüyorlar. Âbiddi, zâhiddi, hayırlı bir kimseydi ama hadis konusunda sağlam değildi. Âbiddi, zâhiddi, hayırlı bir kimseydi ama hadis konusunda sağlam değildi.

Senete bid'în ve hamsîne ve mie. ''150 küsur senesinde Mekke'de vefat etmiş.'' Senete bid'în ve hamsîne ve mie. ''150 küsur senesinde Mekke'de vefat etmiş.''

Bu şahıs bizim Şakîk'a rivayet eden şahıs, Mekkeli âbid. Bu şahıs bizim Şakîk'a rivayet eden şahıs, Mekkeli âbid.

Hişâmü'bnü Urve. Hişâm b. Urve de; Hişâmü'bnü Urve. Hişâm b. Urve de; Hişamü'bnü Urvete'bni Zübeyri'bni'l-Avvâm. Hişamü'bnü Urvete'bni Zübeyri'bni'l-Avvâm. Zübeyr b. Avvâm'ın torunu. Zübeyr b. Avvâm'ın torunu.

el-Esedî Ebu'l-Münzir yervî an ebîhi ve gayrihî. el-Esedî Ebu'l-Münzir yervî an ebîhi ve gayrihî. ''Babasından ve başkalarından hadis rivayet ederdi.'' ''Babasından ve başkalarından hadis rivayet ederdi.''

Ve hüve sikatün huccetün.Ve hüve sikatün huccetün. ''Hişâm b. Urve çok güvenilen, sağlam insandı.'' ''Hişâm b. Urve çok güvenilen, sağlam insandı.''

''O söylemiş ise belge olacak kadar huccet kabul edilebilecek bir kimseydi.'' ''O söylemiş ise belge olacak kadar huccet kabul edilebilecek bir kimseydi.''

Tuvuffiye senete hamsün ve erbaîne ve mie. Tuvuffiye senete hamsün ve erbaîne ve mie. ''145 senesinde vefat etmişti.'' ''145 senesinde vefat etmişti.''

Hişâm b. Urve, o âbid Mekkeli rivayet etmiş. Hişâm b. Urve, o âbid Mekkeli rivayet etmiş. O da bizim Şakîk hazretlerine rivayet etmiş. O da bizim Şakîk hazretlerine rivayet etmiş. Hişâm b. Urve kimden almış? Hişâm b. Urve kimden almış?

Kâle li Urvetü'bnü Zübeyr. ''Babasından almış, Zübeyr b. Avvamın oğlu. Kâle li Urvetü'bnü Zübeyr. ''Babasından almış, Zübeyr b. Avvamın oğlu.

Urvetü'bnü Zübeyri'bni'l-Avvâm el-Esedî Ebû Abdillâhi'l-Medenî ehadü'l-fukahâi's-seb'a. Urvetü'bnü Zübeyri'bni'l-Avvâm el-Esedî Ebû Abdillâhi'l-Medenî ehadü'l-fukahâi's-seb'a. ''Medine'de yedi fakihden birisi. ''Medine'de yedi fakihden birisi. '' Tâbiin zamanında yedi meşhur fıkıh alimi vardı, Urve onlardan bir tanesi. '' Tâbiin zamanında yedi meşhur fıkıh alimi vardı, Urve onlardan bir tanesi. Çok büyük bir alim. Çok büyük bir alim.

Ve ehadü ulemâi't-tâbiîn. Ve ehadü ulemâi't-tâbiîn. ''Urve b. Zübeyr, tâbiîn alimlerinden birisi idi.'' ''Urve b. Zübeyr, tâbiîn alimlerinden birisi idi.''

Yervî an hâletihî Âişete ümmü'l-mü'minîn. Yervî an hâletihî Âişete ümmü'l-mü'minîn. ''Müslümanların annesi Hz. Âişe'den hadis rivayet ederdi ki ''Müslümanların annesi Hz. Âişe'den hadis rivayet ederdi ki Hz. Âişe onun teyzesi oluyor.'' Hz. Âişe onun teyzesi oluyor.'' Urve'nin annesiyle, Hz. Âişe kardeş. Urve'nin annesiyle, Hz. Âişe kardeş. Hz. Âişe validemize Ümmü'l-mü'minîn diyor. Hz. Âişe validemize Ümmü'l-mü'minîn diyor.

Güzel bir şey duydum, onu size nakledeyim. Güzel bir şey duydum, onu size nakledeyim.

Müslümanların inancına göre Müslümanların inancına göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem'in hanımları bizim neyimiz? Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem'in hanımları bizim neyimiz? Annelerimiz. Annelerimiz. Nereden belli? Nereden belli? Allahu Teâlâ hazretleri, Kur'ân-ı Kerîm'de; Allahu Teâlâ hazretleri, Kur'ân-ı Kerîm'de;

Ve ezvâcühû ümmehâtiküm. Ve ezvâcühû ümmehâtiküm. ''O Resûlullah'ın zevceleri, annelerinizdir.'' diyor. ''O Resûlullah'ın zevceleri, annelerinizdir.'' diyor.

Kur'ân-ı Kerîm'de bunu Allah söylüyor. Kur'ân-ı Kerîm'de bunu Allah söylüyor. O halde Peygamber Efendimiz'in hanımları O halde Peygamber Efendimiz'in hanımları hepimizin annesi, elhamdülillah çok şükür. hepimizin annesi, elhamdülillah çok şükür. Peygamber Efendimiz'in hanımları annemiz. Peygamber Efendimiz'in hanımları annemiz.

O halde Arapça hepimizin nesi? O halde Arapça hepimizin nesi?

Ana dili. Ana dili.

''Yazıklar olsun size ve bize ki ana dilimizi öğrenmemişiz!'' ''Yazıklar olsun size ve bize ki ana dilimizi öğrenmemişiz!'' diyebilir miyiz bunun arkasından, diyebilir miyiz bunun arkasından, taşı gediğine koyup da, hazır cevaplılıkla yapıştırır mıyız? taşı gediğine koyup da, hazır cevaplılıkla yapıştırır mıyız? Hem o mübareklerin evlâdı olalım, onlar bizim annemiz olsun Hem o mübareklerin evlâdı olalım, onlar bizim annemiz olsun hem de biz ana dilimiz Arapça'yı öğrenmemiş olalım. Yazık bize. hem de biz ana dilimiz Arapça'yı öğrenmemiş olalım. Yazık bize. O halde Arapça'ya çalışalım. O halde Arapça'ya çalışalım. Analarımızın dili olduğundan Arapça'yı güzelce öğrenelim. Analarımızın dili olduğundan Arapça'yı güzelce öğrenelim. Öğrenelim de inşallah Öğrenelim de inşallah Ebû Nuaym el-İsfahânî'nin Hilyetü'l-evliyâ'sını açalım Ebû Nuaym el-İsfahânî'nin Hilyetü'l-evliyâ'sını açalım hızlı hızlı, tıkır tıkır okuyalım. hızlı hızlı, tıkır tıkır okuyalım. Siz de hızlı hızlı dinleyin, izaha lüzum kalmadan öyle okuyalım, inşaallah. Siz de hızlı hızlı dinleyin, izaha lüzum kalmadan öyle okuyalım, inşaallah.

Zaten bu Râmûzu'l-ehâdîs'i, bizim tekkede ilk önce öyle okurlarmış. Zaten bu Râmûzu'l-ehâdîs'i, bizim tekkede ilk önce öyle okurlarmış. Herkes eline kitabı alırmış, Herkes eline kitabı alırmış, hocaefendi okurmuş, herkes hatim sürer gibi takip edermiş. hocaefendi okurmuş, herkes hatim sürer gibi takip edermiş. İzah bilen yok. İzah bilen yok. Ondan sonra iş, kısa tercemeye dökülmüş. Ondan sonra iş, kısa tercemeye dökülmüş. ''Türkçe'sini bilmiyorlar bari tercemesini anlatalım.'' diye ''Türkçe'sini bilmiyorlar bari tercemesini anlatalım.'' diye hadîsi bir okumuşlar bir kısa terceme yapmışlar. hadîsi bir okumuşlar bir kısa terceme yapmışlar. Onlardan not tutarak Abdülaziz Bekkîne hazretlerinin Onlardan not tutarak Abdülaziz Bekkîne hazretlerinin Râmûzu'l-ehâdîs tercemesi meydana gelmiş. Râmûzu'l-ehâdîs tercemesi meydana gelmiş. Çok nefis bir tercemesi var. Çok nefis bir tercemesi var. Mükemmel bir dirayetle terceme etmiş. Mükemmel bir dirayetle terceme etmiş. Bizim zamanımızda terceme de kâfi gelmediğinden Bizim zamanımızda terceme de kâfi gelmediğinden bir derste bir hadîs-i şerîfi ancak anlatabiliyoruz. bir derste bir hadîs-i şerîfi ancak anlatabiliyoruz. Bundan sonrası nereye varır? Bundan sonrası nereye varır? Bundan sonrası inşaallah asla dönmek olacak. Bundan sonrası inşaallah asla dönmek olacak. Ana dilimizi öğreneceğiz, inşaallah hızlı hızlı okuyacağız. Ana dilimizi öğreneceğiz, inşaallah hızlı hızlı okuyacağız.

Dipnotları okumanın faydası oldu. Dipnotları okumanın faydası oldu.

Kâlet Âişetü ümmü'l-mü'minin.Kâlet Âişetü ümmü'l-mü'minin. ''Müslümanların annesi Hz. Âişe radiyallahu anhâ dedi ki;'' ''Müslümanların annesi Hz. Âişe radiyallahu anhâ dedi ki;'' Âişetü bintü Ebî Bekri's-Sıddîk. Âişetü bintü Ebî Bekri's-Sıddîk. ''Ebâ Bekir es-Sıddîk hazretlerinin kızı Hz. Aişe'', radiyallahu anhümâ, ''Ebâ Bekir es-Sıddîk hazretlerinin kızı Hz. Aişe'', radiyallahu anhümâ, ''Allah her ikisinden de, babasından da ondan da de razı olsun.'' ''Allah her ikisinden de, babasından da ondan da de razı olsun.'' Etteymiye, ''Kureyş'in Teym kabilesinden, Teym kolundan idi.'' Etteymiye, ''Kureyş'in Teym kabilesinden, Teym kolundan idi.''

Mekke'de bir arkadaşla taksiye bindim. Mekke'de bir arkadaşla taksiye bindim.

''Hacılar, umreciler Mekke'ye gidiyoruz. ''Hacılar, umreciler Mekke'ye gidiyoruz. Burası Peygamber Efendimiz'in doğduğu şehir, Burası Peygamber Efendimiz'in doğduğu şehir, Mekke Kureyşliler'indi, Kureyş boyunun idi. Mekke Kureyşliler'indi, Kureyş boyunun idi. Şimdi bu Suudlular var ama asıl Kureyşliler nerede?'' diye şoföre sordum. Şimdi bu Suudlular var ama asıl Kureyşliler nerede?'' diye şoföre sordum. Başını salladı; Başını salladı;

''Ben Kureyşliyim.'' dedi. ''Ben Kureyşliyim.'' dedi.

''Hangi kabiledensin?'' dedim. ''Hangi kabiledensin?'' dedim.

''Teym Kabilesindenim.'' dedi. ''Teym Kabilesindenim.'' dedi.

Hz. Âişe validemizin memleketindenmiş. Hz. Âişe validemizin memleketindenmiş. Ama fukaracık, külüstür bir taksisi vardı. Ama fukaracık, külüstür bir taksisi vardı. Suudlular kanatlı kuyruklu şeylerle geziyorlar, dağdan gelmeler. Suudlular kanatlı kuyruklu şeylerle geziyorlar, dağdan gelmeler. Necit'ten gelmiş, Mekke'yi ele geçirmek için epeyce savaşmışlar. Necit'ten gelmiş, Mekke'yi ele geçirmek için epeyce savaşmışlar. Mekkeliler'le problemleri de var. Mekkeliler'le problemleri de var. O şahıs da, Peygamber Efendimiz'in evlatlarından ama O şahıs da, Peygamber Efendimiz'in evlatlarından ama geçinmek için külüstür bir takside taksicilik yapıyordu. geçinmek için külüstür bir takside taksicilik yapıyordu. Sübhânallah! Sübhânallah!

Ve kânet tesûmu'd-dehr. Ve kânet tesûmu'd-dehr. kânet min a'lemi'n-nâsi bi'ş-şi'ri ve kânet tesûmü'd-dehr. kânet min a'lemi'n-nâsi bi'ş-şi'ri ve kânet tesûmü'd-dehr. ''Lakabı Ümmü Abdillah imiş.'' ''Lakabı Ümmü Abdillah imiş.''

''Ebû Bekir'' diyoruz. ''Ebû Bekir'' diyoruz. ''Ebû''lu kelimeler erkekler için künye oluyor. ''Ebû''lu kelimeler erkekler için künye oluyor. Ama kadın olunca ''Ümm'' diyeceğiz. Ama kadın olunca ''Ümm'' diyeceğiz. Mesela ''Ebu'd-Derdâ'' diyoruz, radiyallahu anh. Mesela ''Ebu'd-Derdâ'' diyoruz, radiyallahu anh. Karısının adı Ümmü'd-Derdâ. Karısının adı Ümmü'd-Derdâ. Bunun da künyesi, ''Ümmü Abdillah'', Abdullah'ın annesi. Bunun da künyesi, ''Ümmü Abdillah'', Abdullah'ın annesi. Hz. Âişe annemizin künyesi Ümmü Abdillah imiş. Hz. Âişe annemizin künyesi Ümmü Abdillah imiş.

Kânet min a'lemi'n-nâsi bi'ş-şi'ri. Kânet min a'lemi'n-nâsi bi'ş-şi'ri. ''Hz. Âişe validemiz Arap şiirini en iyi bilen insanlardandı.'' ''Hz. Âişe validemiz Arap şiirini en iyi bilen insanlardandı.''

Ve kânet tesûmu'd-dehr. Ve kânet tesûmu'd-dehr. ''Bütün sene oruç tutardı.'' ''Bütün sene oruç tutardı.''

Mübarek Hz. Âişe Validemiz haram günler hariç her gün oruç tutardı. Mübarek Hz. Âişe Validemiz haram günler hariç her gün oruç tutardı.

Tüvüffiyet senete seb'in ve hamsîn. Tüvüffiyet senete seb'in ve hamsîn. ''57 senesinde, hicretten 57 yıl sonra vefat etmiştir.'' ''57 senesinde, hicretten 57 yıl sonra vefat etmiştir.''

Ve düfinet bi'l-Bâkî'. Ve düfinet bi'l-Bâkî'. ''Baki kabristanına defnedilmiştir.'' ''Baki kabristanına defnedilmiştir.''

Neresine defnedildi? Neresine defnedildi?

Eskiden türbesi vardı, şimdi dümdüz, dümdüz değil de dalgalı toprak. Eskiden türbesi vardı, şimdi dümdüz, dümdüz değil de dalgalı toprak. Bu Vehhâbîler bütün türbeleri yerle bir etmişler. Bu Vehhâbîler bütün türbeleri yerle bir etmişler. Onun için hiçbir şey görülmüyor. Onun için hiçbir şey görülmüyor. Neresi Hz. Osman'ın kabri, neresi Hz. Âişe'nin kabri, neresi hangi mübareğin kabri? Neresi Hz. Osman'ın kabri, neresi Hz. Âişe'nin kabri, neresi hangi mübareğin kabri? Belli değil, dümdüz. Belli değil, dümdüz. Bir arsa gibi, ot da yok, ağaç da yok. Bir arsa gibi, ot da yok, ağaç da yok. Şimdi Baki kabristanı öyle bir yer. Şimdi Baki kabristanı öyle bir yer. Oraya defnedilmiş. Oraya defnedilmiş. Ne buyurmuş Hz. Âişe anamız; Ne buyurmuş Hz. Âişe anamız;

Kâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yekûlü. Kâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yekûlü. ''Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem derdi ki: ''Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem derdi ki: - bir defa söylememiş, sık sık söylermiş.-'' - bir defa söylememiş, sık sık söylermiş.-''

Kâne yekûlü; ''Demeye devam ederdi.'' demektir. Kâne yekûlü; ''Demeye devam ederdi.'' demektir. Ne dermiş? Ne dermiş?

Allâhümme inne'l-hayra hayru'l-âhırati. Allâhümme inne'l-hayra hayru'l-âhırati. ''Ey Allah'ım! Muhakkak ki asıl hayır, âhiret hayrıdır.'' ''Ey Allah'ım! Muhakkak ki asıl hayır, âhiret hayrıdır.'' Dünya gelip geçer. Mühim olan âhiret hayrıdır. Dünya gelip geçer. Mühim olan âhiret hayrıdır. Allâhümme dediğine göre, Allâhümme dediğine göre, ''Muhakkak ki asıl hayır, âhiret hayrıdır, ''Muhakkak ki asıl hayır, âhiret hayrıdır, bana âhiret hayrını ver.'' demek istiyor. bana âhiret hayrını ver.'' demek istiyor.

Allâhümme inne'l-hayra hayru'l-âhirati. Allâhümme inne'l-hayra hayru'l-âhirati.

''Asıl hayır âhiret hayrıdır.'' dermiş. ''Asıl hayır âhiret hayrıdır.'' dermiş.

Ahberanâ Muhammedü'bnü Ahmedi'bni Saîdini'r-Râziyyü. Ahberanâ Muhammedü'bnü Ahmedi'bni Saîdini'r-Râziyyü. Müellif Sülemî, ''Bu şahıs bize haber verdi.'' diyor. Müellif Sülemî, ''Bu şahıs bize haber verdi.'' diyor.

Kâle haddesene'l-Hüseynü'bnü Dâvûde el-Belhî. Kâle haddesene'l-Hüseynü'bnü Dâvûde el-Belhî. ''Dâvûd el-Belhî ona söylemiş.'' ''Dâvûd el-Belhî ona söylemiş.''

Kâle haddesenâ Şakîku'bnü İbrâhîm. Kâle haddesenâ Şakîku'bnü İbrâhîm. Tercüme-i hâlini okuduğumuz Şakîk, üçüncü râvi. Tercüme-i hâlini okuduğumuz Şakîk, üçüncü râvi. Şakîk'ten birisi duymuş, bizim müellife nakletmiş. Şakîk'ten birisi duymuş, bizim müellife nakletmiş. Şakîk'ten evvel arada iki halka var. Şakîk'ten evvel arada iki halka var.

Şakîk kimden öğrenmiş? Şakîk kimden öğrenmiş?

Haddesenâ Şakîku'bnü İbrâhîm haddesenâ Ebû Hâşimini'l-Übülli. Haddesenâ Şakîku'bnü İbrâhîm haddesenâ Ebû Hâşimini'l-Übülli. ''Ebû Hâşim isimli şahıs ona rivayet etmiş.'' ''Ebû Hâşim isimli şahıs ona rivayet etmiş.''

An Enesin radıyallahu anhu. An Enesin radıyallahu anhu. ''Enes radıyallahu anh'den rivayet etmiş.'' ''Enes radıyallahu anh'den rivayet etmiş.'' İsimden de okuyalım. İsimden de okuyalım. Ebû Hâşim el-Übülli kimmiş? Ebû Hâşim el-Übülli kimmiş?

Basra'ya dört fersah mesafedeki Übül beldesinde doğmuş bir şahısmış. Basra'ya dört fersah mesafedeki Übül beldesinde doğmuş bir şahısmış.

Metrûkü'l-hadîsi daîfün. Metrûkü'l-hadîsi daîfün. ''Hadis konusunda zayıftır. Hadîsi pek kabul edilmez.'' diyor. ''Hadis konusunda zayıftır. Hadîsi pek kabul edilmez.'' diyor.

Mâte ba'de's-seb'îne ve mie. Mâte ba'de's-seb'îne ve mie. ''170 senesinden sonra vefat etti.'' ''170 senesinden sonra vefat etti.''

Übilli'nin zayıf bir râvi olduğunu söylüyor. Übilli'nin zayıf bir râvi olduğunu söylüyor. O da Enes radıyallahu anh'den rivayet etmiş. O da Enes radıyallahu anh'den rivayet etmiş.

Enesü'bnü Mâliki'bnü'n-Nadri'bni Enesü'bnü Mâliki'bnü'n-Nadri'bni Damdami'bni Zeydi'bni Harâm el-Ensârî el-Buhârî. Damdami'bni Zeydi'bni Harâm el-Ensârî el-Buhârî. ''Bu Ensardan bir kimse.'' ''Bu Ensardan bir kimse.''

Hademe'n-Nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem işrîne sinîn. Hademe'n-Nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem işrîne sinîn. ''20 sene Efendimiz'e hizmet etmişti.'' ''20 sene Efendimiz'e hizmet etmişti.''

Ve şehide Bedren; ''Bedir Savaşını gördü.'' Ve şehide Bedren; ''Bedir Savaşını gördü.'' Enes radıyallahu anh Bedir savaşına katılmış. Enes radıyallahu anh Bedir savaşına katılmış.

Mâte senete tis'în. Mâte senete tis'în. ''90 senesinde vefat etti.'' ''90 senesinde vefat etti.''

Ev ba'dehâ; ''veya ondan bir iki sene sonra.'' Ev ba'dehâ; ''veya ondan bir iki sene sonra.''

Ve kad câveze'l-mie; ''100 yaşını geçmiş olarak vefat etti.'' Ve kad câveze'l-mie; ''100 yaşını geçmiş olarak vefat etti.''

Ve hüve âhiru men mâte bi'l-Basrati mine's-sahâbe. Ve hüve âhiru men mâte bi'l-Basrati mine's-sahâbe. ''Sahabeden Basra'da en son ölen kişi Enes radıyallahu anh'dır.'' ''Sahabeden Basra'da en son ölen kişi Enes radıyallahu anh'dır.''

Buradan rivayet geliyor: Buradan rivayet geliyor:

Kâle, kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Kâle, kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; ''Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:'' diye ''Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:'' diye Enes radıyallahu anh bize rivayet ediyor. Enes radıyallahu anh bize rivayet ediyor.

Men ehaze mine'd-dünyâ mine'l-halâli, Men ehaze mine'd-dünyâ mine'l-halâli, hâsebehullâhu bihî ve men ehaze mine'd-dünyâ mine'l-harâmi hâsebehullâhu bihî ve men ehaze mine'd-dünyâ mine'l-harâmi azzebehullâhu bihî üffin li'd-dünyâ ve mâ fîhâ azzebehullâhu bihî üffin li'd-dünyâ ve mâ fîhâ mine'l-beliyyât halâlühâ hisabun harâmühâ azâbün. mine'l-beliyyât halâlühâ hisabun harâmühâ azâbün.

Men ehaze mine'd-dünyâ mine'l-halâl. Men ehaze mine'd-dünyâ mine'l-halâl. ''Kim dünyalık mal mülk, eşya vesairenin helal olanından elde ederse, ''Kim dünyalık mal mülk, eşya vesairenin helal olanından elde ederse, malik olursa'' hâsebehullâhu bihî. malik olursa'' hâsebehullâhu bihî. ''Allah onu, ondan hesaba çeker.'' ''Allah onu, ondan hesaba çeker.''

Helal maldan hesaba çeker. Helal maldan hesaba çeker. Malı helalden elde ettin, Malı helalden elde ettin, kazandın tamam ama bu malın sana yüklediği görevleri yaptın mı? kazandın tamam ama bu malın sana yüklediği görevleri yaptın mı? Zekâtını verdin mi? Zekâtını verdin mi?

Çünkü insan zengin oldu mu, Çünkü insan zengin oldu mu, parası oldu mu onun gereği olan bir takım vazifeleri var. parası oldu mu onun gereği olan bir takım vazifeleri var. Zengine zekât vermek gerekiyor. Zengine zekât vermek gerekiyor. ''Bu malının zekâtını verdin mi?'' diye sorar, bir. ''Bu malının zekâtını verdin mi?'' diye sorar, bir. Sonra ''Nereye harcadın?'' diye sorar. Sonra ''Nereye harcadın?'' diye sorar. Çünkü helalden kazanmak da sorulur. Çünkü helalden kazanmak da sorulur. Helal malı kötü yere harcadıysa o da vebal. Helal malı kötü yere harcadıysa o da vebal. Olmadık yere harcamış. Olmadık yere harcamış.

''Üç katlı, kocaman bir köşk yaptım, misafirler gelecek diye büyük yaptım.'' diyor. ''Üç katlı, kocaman bir köşk yaptım, misafirler gelecek diye büyük yaptım.'' diyor. Külahıma anlat, ben çevireyim sen de içine konuş, Külahıma anlat, ben çevireyim sen de içine konuş, dolsun kelimeler, hiç de öyle değil ! dolsun kelimeler, hiç de öyle değil ! İsrafa mı, boş yere mi, İsrafa mı, boş yere mi, yanlış yere mi, günaha mı, ters bir işe mi harcadı; yanlış yere mi, günaha mı, ters bir işe mi harcadı; Allah onun hesabını sorar. Allah onun hesabını sorar.

Üffin li'd-dünyâ. ''Öf be dünyaya! İllallah dünya!'' Üffin li'd-dünyâ. ''Öf be dünyaya! İllallah dünya!'' Ve mâ fîhâ mine'l-beliyyât. Ve mâ fîhâ mine'l-beliyyât. ''Ve içinde olan belalardan, musibetlerden dolayı dünyaya yuh be!'' ''Ve içinde olan belalardan, musibetlerden dolayı dünyaya yuh be!''

Hani böyle bir şeyi istemediğimiz, bir şeyden yıldığımız zaman biz de ''İllallah be!'' deriz. Hani böyle bir şeyi istemediğimiz, bir şeyden yıldığımız zaman biz de ''İllallah be!'' deriz.

Üffin li'd-dünyâ. ''Üf dünyaya!'' İstemediğini belirten bir ifade. Üffin li'd-dünyâ. ''Üf dünyaya!'' İstemediğini belirten bir ifade.

Halâlühâ hisâbün ve harâmühâ azâbün. Halâlühâ hisâbün ve harâmühâ azâbün. ''Helali hesaptır, haramı azaptır.'' ''Helali hesaptır, haramı azaptır.''

Peygamber Efendimiz'in dünyanın kıymetsiz olduğuna, Peygamber Efendimiz'in dünyanın kıymetsiz olduğuna, dünyaya rağbet etmemek, meyletmemek gerektiğine dair hadîs-i şerîfleri çoktur. dünyaya rağbet etmemek, meyletmemek gerektiğine dair hadîs-i şerîfleri çoktur. Bunun içinde hadis bakımından tenkid edilmiş bir zayıf râvî var Bunun içinde hadis bakımından tenkid edilmiş bir zayıf râvî var ama net ve sahih hadîsi şerîflerde de Resûlullah Efendimiz; ama net ve sahih hadîsi şerîflerde de Resûlullah Efendimiz;

Mâli ve li'd-dünyâ? Mâli ve li'd-dünyâ? ''Benim dünya ile ne işim var?'' buyurmuş. ''Benim dünya ile ne işim var?'' buyurmuş.

İnnâ mâ ene ke-râkibün istezalle tahte'ş-şecera. İnnâ mâ ene ke-râkibün istezalle tahte'ş-şecera. ''Ben, bir ağacın gölgesinde birazcık istirahat eden, ''Ben, bir ağacın gölgesinde birazcık istirahat eden, dinlenen, bir süvari gibiyim. dinlenen, bir süvari gibiyim. Dünya işte o gölgelik, biraz dinlenip sonra kalkıp gideceğim. Dünya işte o gölgelik, biraz dinlenip sonra kalkıp gideceğim.

Bu rivayet zinciri ile sıra, hayatını okumakta olduğumuz Şakîk hazretlerinin sözlerine geldi. Bu rivayet zinciri ile sıra, hayatını okumakta olduğumuz Şakîk hazretlerinin sözlerine geldi. ondan iki hadis rivayet etti. ondan iki hadis rivayet etti. Birincisi Peygamber Efendimiz'in Birincisi Peygamber Efendimiz'in Allahümme inne'l-hayra hayru'l-âhirati; ''Asıl hayır, âhiret hayrıdır.'' buyurduğu hadîs-i şerîf. Allahümme inne'l-hayra hayru'l-âhirati; ''Asıl hayır, âhiret hayrıdır.'' buyurduğu hadîs-i şerîf.

İkincisi, ''Dünyanın helali hesaptır, haramı azaptır. İkincisi, ''Dünyanın helali hesaptır, haramı azaptır. Öf dünyadan, illallah dünyadan!'' diye buyurmuş olduğu hadîs-i şerîf. Öf dünyadan, illallah dünyadan!'' diye buyurmuş olduğu hadîs-i şerîf.

Şakîk hazretleri buyurmuş ki Şakîk hazretleri buyurmuş ki el-âkıl ''aklı başında olan, uyanık olan, akıllı olan bir insan'' el-âkıl ''aklı başında olan, uyanık olan, akıllı olan bir insan'' Lâ yahrucu min hâzihi'l-ahrufi's-selâse. Lâ yahrucu min hâzihi'l-ahrufi's-selâse. ''Şu üç kelimeden, ibareden hariç olamaz, ''Şu üç kelimeden, ibareden hariç olamaz, şu üç cümlenin anlattığı durumun dışında olamaz, dışarı çıkamaz.'' şu üç cümlenin anlattığı durumun dışında olamaz, dışarı çıkamaz.''

Neymiş bu üç durum? Neymiş bu üç durum?

''Kendisinden daha evvelce sâdır olmuş olan suçlardan korkar durumda olması. ''Kendisinden daha evvelce sâdır olmuş olan suçlardan korkar durumda olması. Akıllı ise bir insan, Akıllı ise bir insan, evvelce işlemiş olduğu günah bâbından sayılacak şeylerden daima korkar.'' evvelce işlemiş olduğu günah bâbından sayılacak şeylerden daima korkar.''

Ah ben gençliğimde şunu yapmıştım, Ah ben gençliğimde şunu yapmıştım, ah ben cahilliğimde bunu yapmıştım, ah ben cahilliğimde bunu yapmıştım, ah ben o kalın kafalılığım zamanında, ah ben o kalın kafalılığım zamanında, yobazlığımda şöyle etmiştim, böyle etmiştim!'' filan, yobazlığımda şöyle etmiştim, böyle etmiştim!'' filan, diye eski günahlarından dolayı içinde bir korku olur. diye eski günahlarından dolayı içinde bir korku olur. Akıllı insan geçmişini, hatasını günahını düşünür, içinde bir korku bulunur. Akıllı insan geçmişini, hatasını günahını düşünür, içinde bir korku bulunur.

Ve's-sâni, lâ yedrî mâ yenzilü bihî sâaten ba'de sâatin. Ve's-sâni, lâ yedrî mâ yenzilü bihî sâaten ba'de sâatin. ''İkincisi, kendisine Allah tarafından ne takdir gelecek, onu bilemez. ''İkincisi, kendisine Allah tarafından ne takdir gelecek, onu bilemez. Ondan da korkar.'' Ondan da korkar.''

Bir dakika sonra ne olacak bilmiyoruz. Bir dakika sonra ne olacak bilmiyoruz. Amerika gelip bomba mı atacak, füze mi patlatacak, zelzele mi olacak? Amerika gelip bomba mı atacak, füze mi patlatacak, zelzele mi olacak? Çernobil'in emsali, bir yerde bir atom santrali patlasa, Çernobil'in emsali, bir yerde bir atom santrali patlasa, kaç sene sonra millet ölüyor da ondan sonra aklımız başımıza geliyor. kaç sene sonra millet ölüyor da ondan sonra aklımız başımıza geliyor. Bilemeyiz ki ne gelecek, ne olacak? Ondan da korkar. Bilemeyiz ki ne gelecek, ne olacak? Ondan da korkar.

Ve's-sâlis; ''üçüncüsü'' yehâfü min ibhâmi'l-âkıbeh. Ve's-sâlis; ''üçüncüsü'' yehâfü min ibhâmi'l-âkıbeh. ''Âkıbetinin müphemliğinden de korkar.'' ''Âkıbetinin müphemliğinden de korkar.''

Kimse ilerde ne olacağını bilmiyor. Kimse ilerde ne olacağını bilmiyor.

Lâ yedrî mâ yuhtemu lehû. Lâ yedrî mâ yuhtemu lehû. ''Hangi amel üzere ömrü mühürlenecek, bitecek. ''Hangi amel üzere ömrü mühürlenecek, bitecek. ‘Acaba iyi bir insan olarak mı, ‘Acaba iyi bir insan olarak mı, kötü bir insan olarak mı âhirete göçecek' diye de korkar.'' kötü bir insan olarak mı âhirete göçecek' diye de korkar.''

Demek ki akıllı ise üç şeyden korkacak; Demek ki akıllı ise üç şeyden korkacak;

''Bir, geçmiş günahlarından; ''Bir, geçmiş günahlarından; iki, şimdi başına gelebilmesi muhtemel iki, şimdi başına gelebilmesi muhtemel belalardan,musibetlerden, yağacak olan şeylerden; belalardan,musibetlerden, yağacak olan şeylerden; üçüncüsü, de sonunun ne olacağından.'' üçüncüsü, de sonunun ne olacağından.''

Peki korkup ne yapacak? Peki korkup ne yapacak?

Tedbir alacak. Tedbir alacak. Emin olmayacak, güvenmeyecek, havâi olmayacak, laubâli olmayacak. Emin olmayacak, güvenmeyecek, havâi olmayacak, laubâli olmayacak.

Geçmiş için ne tedbir alınabilir? Geçmiş için ne tedbir alınabilir?

Geçmiş için insan tevbe eder, istiğfar eder. Geçmiş için insan tevbe eder, istiğfar eder. Çünkü Allah, tevbe ve istiğfar eden Çünkü Allah, tevbe ve istiğfar eden nâdim ve pişman olanın günahını affedeceğini bildiriyor. nâdim ve pişman olanın günahını affedeceğini bildiriyor.

''Affet yâ Rabbi! Hakikaten çok edepsizlik ettim, günah işledim. ''Affet yâ Rabbi! Hakikaten çok edepsizlik ettim, günah işledim. Bağışla yâ Rabbi!'' der. Bağışla yâ Rabbi!'' der.

Ve bağışlanması için zikir yapar, dua eder, Kur'an okur, hayır yapar, Ve bağışlanması için zikir yapar, dua eder, Kur'an okur, hayır yapar, sadaka verir gözyaşı içinde yapabildiği ibadetleri yapar ki eski günahları affolsun. sadaka verir gözyaşı içinde yapabildiği ibadetleri yapar ki eski günahları affolsun.

''İkincisi, acaba başıma gökten bir bela yağar mı, ''İkincisi, acaba başıma gökten bir bela yağar mı, bir şey olur mu?'' diye hazırlıklı olur. bir şey olur mu?'' diye hazırlıklı olur.

Dervişlik ölüme hazırlıklı olmaktır. Dervişlik ölüme hazırlıklı olmaktır. Onun için ''Dervişler, hazır askerler'' demişlerdir. Onun için ''Dervişler, hazır askerler'' demişlerdir. Şu anda ölecek olsan hazır mısın? Şu anda ölecek olsan hazır mısın?

Hazırlığı yok, tevbesi yok, işi berbat, evinde, işyerinde pürüzleri var. Hazırlığı yok, tevbesi yok, işi berbat, evinde, işyerinde pürüzleri var. Temizlenmemiş bir sürü hesabı var, kapatılmamış işleri var. Temizlenmemiş bir sürü hesabı var, kapatılmamış işleri var. Hazırlıklı değil. Bu derviş değil. Hazırlıklı değil. Bu derviş değil.

Bir adamı anlatayım; Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş. Bir adamı anlatayım; Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş. Cumhuriyet'in ilk yıllarına da ulaşmış. Mühim bir şahsiyet. Cumhuriyet'in ilk yıllarına da ulaşmış. Mühim bir şahsiyet.

İşe yeni başladı; her tarafa dikkat ediyor, adamlarını tanımaya çalışıyor. İşe yeni başladı; her tarafa dikkat ediyor, adamlarını tanımaya çalışıyor. Bir gün bakmış, muavinlerinden bir tanesi saat dörtte, Bir gün bakmış, muavinlerinden bir tanesi saat dörtte, dairenin kapısından çıkmış, sokakta, tıpış tıpış gidiyor. dairenin kapısından çıkmış, sokakta, tıpış tıpış gidiyor. Masası camın yanında, camdan görmüş. Masası camın yanında, camdan görmüş. Zili çalmış, hademeyi çağırmış; Zili çalmış, hademeyi çağırmış;

''Bu adam mesai saatinde nereye gidiyor?'' demiş. ''Bu adam mesai saatinde nereye gidiyor?'' demiş.

''Hık, mık.'' ''Hık, mık.''

''Konuşsana be adam, ne saklıyorsun?'' ''Konuşsana be adam, ne saklıyorsun?''

''Efendim işte...'' ''Efendim işte...''

''Söylesene be adam!'' ''Söylesene be adam!''

''Efendim o dindardır da, namaz vakti olduğundan camiye gidiyor.'' ''Efendim o dindardır da, namaz vakti olduğundan camiye gidiyor.''

''Çağır onu!'' demiş. ''Çağır onu!'' demiş.

Adam da paldır küldür koşmuş, muavinin arkasından yetişmiş. Adam da paldır küldür koşmuş, muavinin arkasından yetişmiş. Bu da camdan bakıyor. Bu da camdan bakıyor. Tamam, müstahdem kapıdan çıktı, muavine yetişti, fıs fıs bir şeyler konuştu. Tamam, müstahdem kapıdan çıktı, muavine yetişti, fıs fıs bir şeyler konuştu. Muavin devam ediyor, geriye dönmedi. Muavin devam ediyor, geriye dönmedi. Müstahdem gelmiş, gene zili çalmış. Müstahdem gelmiş, gene zili çalmış.

''Ne oldu, ne dedi?'' ''Ne oldu, ne dedi?''

''Namazdan sonra.'' dedi, demiş; ''Namazdan sonra.'' dedi, demiş;

''Git, derhal çağır! Şimdi istiyorum.'' ''Git, derhal çağır! Şimdi istiyorum.'' Paldır küldür, paldır küldür müstahdem nefes nefese yine koşmuş. Paldır küldür, paldır küldür müstahdem nefes nefese yine koşmuş.

''Fesübhanallah, bu yeni müdürden de…'' demiş. ''Fesübhanallah, bu yeni müdürden de…'' demiş. Sokağın köşesinde yine adamı yakalamış. Sokağın köşesinde yine adamı yakalamış. Bir şeyler konuşmuşlar. Bir şeyler konuşmuşlar. Bu da bakıyor;''Böyle ne oluyor?'' diye. Bu da bakıyor;''Böyle ne oluyor?'' diye.

Kaşlarını çatmış muavin; Kaşlarını çatmış muavin;

''Namazdan sonra dedik ya be adam!'' O da azarlamış. ''Namazdan sonra dedik ya be adam!'' O da azarlamış. Süklüm püklüm müstahdem gelmiş. Süklüm püklüm müstahdem gelmiş.

''Ne dedi?'' ''Ne dedi?''

''Gelmedi efendim, namazdan sonra gelecekmiş.'' ''Gelmedi efendim, namazdan sonra gelecekmiş.''

Artık bu kalkmış odada, bir o tarafa bir bu tarafa geziniyor. Artık bu kalkmış odada, bir o tarafa bir bu tarafa geziniyor. Sinirli. Kafesin içindeki aslan gibi bıraksan yiyecek. Sinirli. Kafesin içindeki aslan gibi bıraksan yiyecek. Geldiği zaman mauvinin hali harap. Geldiği zaman mauvinin hali harap. Muavin biraz sonra namazı kılmış, gelmiş. Muavin biraz sonra namazı kılmış, gelmiş. Camdan onun geldiğini görünce; Camdan onun geldiğini görünce;

''Şimdi ben senin çarkına okurum, feleği başına geçiririm.'' diye düşünmüş. ''Şimdi ben senin çarkına okurum, feleği başına geçiririm.'' diye düşünmüş.

Adam kapıyı çalmış. Adam kapıyı çalmış. Ne öyle mahcup, ne de korkan bir insan hâli var. Ne öyle mahcup, ne de korkan bir insan hâli var. Gayet de ciddi. Gayet de ciddi.

''Müdür bey, beni istemişsiniz, buyurun'' demiş. ''Müdür bey, beni istemişsiniz, buyurun'' demiş. Müdür onun böyle gayet vakur, korkmaz, Müdür onun böyle gayet vakur, korkmaz, heybetli ciddiyetinden biraz afallamış. heybetli ciddiyetinden biraz afallamış. Süklüm püklüm olacak; Süklüm püklüm olacak;

''Efendim, kusura bakmayın.'' filan, diyecek sanıyor. ''Efendim, kusura bakmayın.'' filan, diyecek sanıyor. Böyle gayet pervasız; Böyle gayet pervasız;

''Birader olmaz ki böyle, ''Birader olmaz ki böyle, arkandan iki defa müstahdemi gönderiyoruz, gelmiyorsun,arkandan iki defa müstahdemi gönderiyoruz, gelmiyorsun, biz bu dairede müdürsek sözümüzün dinlenmesi lazım değil mi?'' biz bu dairede müdürsek sözümüzün dinlenmesi lazım değil mi?'' Adam yine gayet ciddi. Adam yine gayet ciddi.

''Ben sizi niçin dinleyeyim?'' demiş. ''Ben sizi niçin dinleyeyim?'' demiş.

Müdür;''Ne demek? Ben senin müdürünüm, beni dinleyeceksin!'' Müdür;''Ne demek? Ben senin müdürünüm, beni dinleyeceksin!''

''Hayır efendim.'' ''Hayır efendim.''

''Ne demek hayır?'' ''Ne demek hayır?''

''İzah edeyim, efendim.'' demiş. ''İzah edeyim, efendim.'' demiş. ''Ben Allah'ın kuluyum. ''Ben Allah'ın kuluyum. Beni Allah yarattı. Beni Allah yarattı. Bana bu varlığı Allah verdi. Bana bu varlığı Allah verdi. Beni besleyen, büyüten O, varlığım, her şeyim O'ndan. Beni besleyen, büyüten O, varlığım, her şeyim O'ndan. Allah'ın kuluyum ben. Allah'ın kuluyum ben. Benim bu dünyadaki vazifem, Allah'a kulluk etmek. Benim bu dünyadaki vazifem, Allah'a kulluk etmek. Ama Allah Peygamber göndermiş, ''Ona da itaat edin.'' buyurmuş. Ama Allah Peygamber göndermiş, ''Ona da itaat edin.'' buyurmuş. Onun için Resûlullah'a itaat de vazifem. Onun için Resûlullah'a itaat de vazifem. Allah'ı sevmemin, Allah'ın kulu olmamın gereği Resûlullah'a tâbi olmak. Allah'ı sevmemin, Allah'ın kulu olmamın gereği Resûlullah'a tâbi olmak. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinden sonra bu vazife halifelerine geçmiş. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinden sonra bu vazife halifelerine geçmiş. Onun için Resûlullah'ın halifesidir diye onlara da itaat etmem lazım. Onun için Resûlullah'ın halifesidir diye onlara da itaat etmem lazım. Resûlullah'ın halifesi de devletin her işini tek başına Resûlullah'ın halifesi de devletin her işini tek başına kendisi yapamadığından her dairenin başına vekiller tayin etmiş.'' kendisi yapamadığından her dairenin başına vekiller tayin etmiş.''

Eskiden bakanlara vekil derlerdi, şimdi bakan diyorlar. Eskiden bakanlara vekil derlerdi, şimdi bakan diyorlar.

''Efendim vekil de, kendisi bütün işleri yapamadığından ''Efendim vekil de, kendisi bütün işleri yapamadığından her şehre birer müdür tayin eder, o da onun vekili olmuş olur. her şehre birer müdür tayin eder, o da onun vekili olmuş olur. Memurlar da müdüre Allah'a itaatinin bir gereği olarak itaat eder. Memurlar da müdüre Allah'a itaatinin bir gereği olarak itaat eder. Çünkü silsile-i merâtible Allah'a itaat etmesi gerekiyor. Çünkü silsile-i merâtible Allah'a itaat etmesi gerekiyor. Amma asıl itaat edilmesi gereken Allah. Amma asıl itaat edilmesi gereken Allah. Bir emir buyurduğu zaman Hayye ale's-salâh ''Namaza gel ey kulum! Bir emir buyurduğu zaman Hayye ale's-salâh ''Namaza gel ey kulum! '' Hayye ale'l-felah ''Kurtuluşa gel ey kulum!'' diye çağırıyor. '' Hayye ale'l-felah ''Kurtuluşa gel ey kulum!'' diye çağırıyor. ''Ey kullarım! Namaza gelin.'' diyor. ''Ey kullarım! Namaza gelin.'' diyor. Asıl kulluk etmem gereken Rabbim, Asıl kulluk etmem gereken Rabbim, bana doğrudan doğruya bir emir verince aradaki vekillerin hükmü kalmaz. bana doğrudan doğruya bir emir verince aradaki vekillerin hükmü kalmaz. Ben o zaman onları dinlemem. Ben o zaman onları dinlemem. Benim vazife anlayışım budur, müdür bey.'' demiş. Benim vazife anlayışım budur, müdür bey.'' demiş. ''Eğer, bunu anlayamıyorsanız, kabul etmiyorsanız, ''Eğer, bunu anlayamıyorsanız, kabul etmiyorsanız, mührü getireyim, buyurun, istifa ediyorum, ayrılıyorum.'' mührü getireyim, buyurun, istifa ediyorum, ayrılıyorum.''

İzin de istemeden kapıyı tak vurmuş çıkmış. İzin de istemeden kapıyı tak vurmuş çıkmış. Adam düşünmüş kalmış. Adam düşünmüş kalmış. Çünkü şimdiye kadar hiç memurluk, amirlik, müdürlük neden olur, Çünkü şimdiye kadar hiç memurluk, amirlik, müdürlük neden olur, niye itaat edilir, diye düşünmemiş. niye itaat edilir, diye düşünmemiş.

Zili çalmış; Zili çalmış;

''Daireden bir iki adam çağırın bana.'' demiş, çağırmışlar. ''Daireden bir iki adam çağırın bana.'' demiş, çağırmışlar.

''Bizim bu muavin nasıl bir adamdır? ''Bizim bu muavin nasıl bir adamdır? Müdürü dinlemiyor, mesai saatinde camiye gidiyor.'' Müdürü dinlemiyor, mesai saatinde camiye gidiyor.''

''Efendim o bu dairenin direğidir. ''Efendim o bu dairenin direğidir. O gitti mi, yıkılır. O gitti mi, yıkılır. Öyle bilgilidir ve öyle çalışkandır. Öyle bilgilidir ve öyle çalışkandır. Sabah namazından sonra gelir Sabah namazından sonra gelir ve masasındaki bütün evrakı temizlemeden masasından kalkmaz. ve masasındaki bütün evrakı temizlemeden masasından kalkmaz. Yedi, sekiz, dokuz, on, on bir olur, gece yarısı olur… Yedi, sekiz, dokuz, on, on bir olur, gece yarısı olur… ‘Yarına belki çıkarım, belki çıkamam. ‘Yarına belki çıkarım, belki çıkamam. Devletin işi, halifenin işi yarına kalmasın.' diye Devletin işi, halifenin işi yarına kalmasın.' diye bütün evrakını, işini bitirir ondan sonra evine gider. bütün evrakını, işini bitirir ondan sonra evine gider. Hiç iş bırakmaz. Hiç iş bırakmaz. Ertesi gün buraya gelen bir insan, bir işle karşılaşmaz. Ertesi gün buraya gelen bir insan, bir işle karşılaşmaz. Bütün işleri bitirmiş olur. Bütün işleri bitirmiş olur. Onun masasında iş olmaz. Onun masasında iş olmaz. Müthiş kıymetli, bilgili, güzel ahlâklı, Müthiş kıymetli, bilgili, güzel ahlâklı, salâbet-i dîniyye sahibi bir insandır.'' demişler. salâbet-i dîniyye sahibi bir insandır.'' demişler.

''Ben biraz sorgu sual açtım, istifa etmeye kalktı.'' demiş. ''Ben biraz sorgu sual açtım, istifa etmeye kalktı.'' demiş.

''Efendim o namaza gider ama ''Efendim o namaza gider ama akşam namazından sonra da, yatsıdan sonra da çalışır. akşam namazından sonra da, yatsıdan sonra da çalışır. Onun için mühim olan iştir. Onun için mühim olan iştir. Daha mühim olan ibadettir, bu böyledir.'' demişler. Daha mühim olan ibadettir, bu böyledir.'' demişler.

''Pekalâ öyleyse.'' demiş, ensesini kaşımış kalmış. Ne yapsın? ''Pekalâ öyleyse.'' demiş, ensesini kaşımış kalmış. Ne yapsın?

İstifasını kabul etmemiş. İstifasını kabul etmemiş. Ötekisine bir şey dememiş, ses çıkaramamış. Ötekisine bir şey dememiş, ses çıkaramamış. Tanıdıkça bilgisine, görgüsüne, ahlâkının güzelliğine, vakarına hayran kalmış. Tanıdıkça bilgisine, görgüsüne, ahlâkının güzelliğine, vakarına hayran kalmış. Bir zaman gelmiş bu defterdar daha yüksek bir yere terfi olmuş. Bir zaman gelmiş bu defterdar daha yüksek bir yere terfi olmuş. Bakanlıkta, vekâlette daha yüksek bir yere çıkacak. Bakanlıkta, vekâlette daha yüksek bir yere çıkacak. Naz yapmış yukarıya, demiş ki; Naz yapmış yukarıya, demiş ki;

''Kabul etmem bu yeni görevi. Bir şartım var.'' ''Kabul etmem bu yeni görevi. Bir şartım var.''

''Nedir?'' demişler. ''Nedir?'' demişler.

''Benim muavinim defterdar olacak. ''Benim muavinim defterdar olacak. Onu defterdar yaparsanız ancak kabul edebilirim. Yoksa olmaz.'' Onu defterdar yaparsanız ancak kabul edebilirim. Yoksa olmaz.''

Onu da çağırmış. Onu da çağırmış. ''Ben gidiyorum ama yerime seni müdür yapmalarını istedim.'' demiş. ''Ben gidiyorum ama yerime seni müdür yapmalarını istedim.'' demiş.

''Müdür bey teveccühünüze teşekkür ederim. ''Müdür bey teveccühünüze teşekkür ederim. Ben zaten muavinlik görevinin sorumluluğu altında eziliyorum. Ben zaten muavinlik görevinin sorumluluğu altında eziliyorum. Şu hizmeti bitirmeme az bir zaman kalmıştı, beni yakmayın.'' demiş. Şu hizmeti bitirmeme az bir zaman kalmıştı, beni yakmayın.'' demiş. Ondan sonra; ''Ben burada vazifemi yapayım, kim gelirse gelsin, Ondan sonra; ''Ben burada vazifemi yapayım, kim gelirse gelsin, benim müdürlükte gözüm yoktur.'' demiş. benim müdürlükte gözüm yoktur.'' demiş.

Derviş ölüme hazırdır. Derviş ölüme hazırdır. Allah; ''Gel bakalım, kulum! Hadi artık dünya bitti. Allah; ''Gel bakalım, kulum! Hadi artık dünya bitti. Yürü âhirete!'' dese; ''Peki.'' diyebiliyorsa o derviştir. Yürü âhirete!'' dese; ''Peki.'' diyebiliyorsa o derviştir. Diyemiyor mu? Diyemiyor mu? Takıntısı, bağlantısı, borcu, hesabı var, kimsenin bilmediği karışık işleri var. Takıntısı, bağlantısı, borcu, hesabı var, kimsenin bilmediği karışık işleri var. Derviş değil. Derviş değil. Sonra insanın başına heybetiyle melekü'l-mevt geldiği zaman; Sonra insanın başına heybetiyle melekü'l-mevt geldiği zaman; ''Ver bakalım canını!'' dediği zaman, o manzara karşısında ter dökerken; ''Ver bakalım canını!'' dediği zaman, o manzara karşısında ter dökerken; acaba aklına başka bir şey gelecek mi? acaba aklına başka bir şey gelecek mi? Lâ ilâhe illallâh diyebilecek mi, diyemeyecek mi? Lâ ilâhe illallâh diyebilecek mi, diyemeyecek mi?

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki; Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

Temûtûn kemâ teîşûn. Temûtûn kemâ teîşûn. ''Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.'' ''Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.''

Allah diyerek, lâ ilâhe illallâh diyerek yaşayacak ki Allah diyerek, lâ ilâhe illallâh diyerek yaşayacak ki en sonunda melekü'l-mevt geldiği zamanda Allah ve lâ ilâhe illallâh diyebilsin. en sonunda melekü'l-mevt geldiği zamanda Allah ve lâ ilâhe illallâh diyebilsin. Derviş onun için zikir yapıyor. Derviş onun için zikir yapıyor. Bir bakıma ölüm için egzersiz yapıyor. Bir bakıma ölüm için egzersiz yapıyor. Ölüm anında ızdıraplarına rağmen, Ölüm anında ızdıraplarına rağmen, damarlarındaki kanın, canın çekilmesindeki sıkıntılara rağmen damarlarındaki kanın, canın çekilmesindeki sıkıntılara rağmen lâ ilâhe illallâh diyebilmenin egzersizini yapıyor. lâ ilâhe illallâh diyebilmenin egzersizini yapıyor.

Onun için korkacak. Onun için korkacak. Geçmiş günahlarından tövbe edecek. Geçmiş günahlarından tövbe edecek. Şimdi başına gelebilecek şeylere karşı da hazırlıklı olacak. Şimdi başına gelebilecek şeylere karşı da hazırlıklı olacak. Ecel gelebilir, Azrâil dönemeçte karşısına çıkabilir, zelzele olabilir,vesaire. Ecel gelebilir, Azrâil dönemeçte karşısına çıkabilir, zelzele olabilir,vesaire.

Bizim uçak havada kaza yaptı. Bizim uçak havada kaza yaptı. Ben bulunduğum koltuktan bir uçtum, öndeki adamın sırtına binmişim. Ben bulunduğum koltuktan bir uçtum, öndeki adamın sırtına binmişim. Önümdeki adamın gideceği daha başka bir yer yoktu, önünde bölme vardı. Önümdeki adamın gideceği daha başka bir yer yoktu, önünde bölme vardı. O da tavanı deldi, kafası oraya girdi. O da tavanı deldi, kafası oraya girdi. Havada böyle bir kaza geçirdik, boynumdaki rahatsızlık bir kaç ay geçmedi. Havada böyle bir kaza geçirdik, boynumdaki rahatsızlık bir kaç ay geçmedi. Uçak fite başladı, aşağı gidiyor. Uçak fite başladı, aşağı gidiyor.

İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn. İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.

''İşte ömür burada bitti.'' dedim. ''İşte ömür burada bitti.'' dedim. Bir anlık bir şey bu.İkincisi ne diyor? Bir anlık bir şey bu.İkincisi ne diyor?

Lâ yedrî mâ yenzilü bihî sâaten ba'de sâatin. Lâ yedrî mâ yenzilü bihî sâaten ba'de sâatin. ''Bir an sonra ne olacağını bilmez, ondan da korkar.'' ''Bir an sonra ne olacağını bilmez, ondan da korkar.''

Derviş ona da hazırlıklı olur. Derviş ona da hazırlıklı olur.

Üçüncüsü; sonunda iş ne olacak, ömrü nasıl mühürlenecek, Üçüncüsü; sonunda iş ne olacak, ömrü nasıl mühürlenecek, nasıl bitecek onu da bilmez ve ona da hazırlanır. nasıl bitecek onu da bilmez ve ona da hazırlanır.

İzâ câe ecelühüm fe-lâ yeste'hirûne sâaten ve la yestaktimûn. İzâ câe ecelühüm fe-lâ yeste'hirûne sâaten ve la yestaktimûn. "Ecel geldiği zaman te'hir de olmaz ta'cil de olmaz.'' "Ecel geldiği zaman te'hir de olmaz ta'cil de olmaz.''

O anda canını alırlar. O anda canını alırlar. Yapamadığı iş geride kalır, yarım kalır. Yapamadığı iş geride kalır, yarım kalır. İçki masasındaysa orada ölür, günah, kumar masasındaysa orada ölür. İçki masasındaysa orada ölür, günah, kumar masasındaysa orada ölür. Hangi yolda ise; camideyse camide ölür. Hangi yolda ise; camideyse camide ölür. Allah hüsn-i hâtime nasip etsin. Allah hüsn-i hâtime nasip etsin.

Her zaman söylediğim, hatırımdan hiç gitmeyen bir misal var.Her zaman söylediğim, hatırımdan hiç gitmeyen bir misal var. Osmanlı şairlerinden birisi ''İçki içmeyeceğim.'' diye tevbe etmiş. Osmanlı şairlerinden birisi ''İçki içmeyeceğim.'' diye tevbe etmiş. Sonra da pişman olmuş, yine içmiş. Sonra da pişman olmuş, yine içmiş. Tevbesini bozmuş, bir de şiir yazmış. Tevbesini bozmuş, bir de şiir yazmış. Ayıplamamak da lazım ama ibret olsun diye söylüyoruz, isim de söylemiyoruz. Ayıplamamak da lazım ama ibret olsun diye söylüyoruz, isim de söylemiyoruz.

Tevbe ettim ki etmeyem tevbe, Tevbe ettim ki etmeyem tevbe,

Tevbeye tevbe-i nasûh olsun. Tevbeye tevbe-i nasûh olsun.

Tevbesinden pişman olmuş. Tevbesinden pişman olmuş. ''Tevbeler tevbesi, bundan sonra tevbe etmem.'' diyor. ''Tevbeler tevbesi, bundan sonra tevbe etmem.'' diyor. Tevbe etmemek hususunda azmini ifade ediyor. Tevbe etmemek hususunda azmini ifade ediyor. ''Tevbeye tevbe-i nasûh olsun. ''Tevbeye tevbe-i nasûh olsun. Bundan sonra asla tövbe etmeyeceğim, içkiyi bırakmayacağım.'' demek istiyor. Bundan sonra asla tövbe etmeyeceğim, içkiyi bırakmayacağım.'' demek istiyor. Bu beyti söylemiş olan bir insanın ölümü nasıl olur, tahmin edin. Bu beyti söylemiş olan bir insanın ölümü nasıl olur, tahmin edin. Tabi ki meyhanede, içki masasında olmuş. Tabi ki meyhanede, içki masasında olmuş. Sen kendi kendine azmetmişsin, söz vermişsin, Sen kendi kendine azmetmişsin, söz vermişsin, ''İçkiye tevbe etmeyeceğim.'' demişsin. ''İçkiye tevbe etmeyeceğim.'' demişsin. Tevbe etmedin, sonun böyle oldu. Tevbe etmedin, sonun böyle oldu.

Allah celle celalüh hüsn-i hâtimeler nasip etsin. Allah celle celalüh hüsn-i hâtimeler nasip etsin. Sona hazırlanmak lazım. Sona hazırlanmak lazım. Güzel hal üzere olmaya çalışmak, Güzel hal üzere olmaya çalışmak, eli her türlü günahtan çekmek, her türlü hayrı işlemek lazım. eli her türlü günahtan çekmek, her türlü hayrı işlemek lazım.

Allah insanın canını hayır yolunda alsın. Allah insanın canını hayır yolunda alsın. Ya camiye giderken, ya hacca giderken, Ya camiye giderken, ya hacca giderken, ya cihatta, güzel bir yerde, ya Kur'an okurken, ya cihatta, güzel bir yerde, ya Kur'an okurken, ya oruçluyken, ya zikir halindeyken. ya oruçluyken, ya zikir halindeyken. Hüsn-i hâtime nasip etsin. Hüsn-i hâtime nasip etsin.

Ve bi-isnâdihî kâle semi'tü Şakîkan yekûl. Ve bi-isnâdihî kâle semi'tü Şakîkan yekûl. ''Yine aynı rivayet zinciriyle Şakîk'in şöyle dediğini duymuş.'' Kimdir bu? ''Yine aynı rivayet zinciriyle Şakîk'in şöyle dediğini duymuş.''


Kimdir bu?
Semi'tü Şakîkan yekûl; ''Rivayet yine Hâtem i Esam'dan.'' Semi'tü Şakîkan yekûl; ''Rivayet yine Hâtem i Esam'dan.''

İhzer ellâ tehlike bi'd-dünyâ İhzer ellâ tehlike bi'd-dünyâ ve lâ tehtem fe-inne rizkake lâ yü'tâ li-ehadin sivâk. ve lâ tehtem fe-inne rizkake lâ yü'tâ li-ehadin sivâk. ''Dünya ile helak olmamaktan kork.'' ''Dünya ile helak olmamaktan kork.''

İnsanoğlu dünyaya dalar, İnsanoğlu dünyaya dalar, "Rızık kazanacağım, para sahibi olacağım, ev yaptıracağım.'' derken helak olur gider. "Rızık kazanacağım, para sahibi olacağım, ev yaptıracağım.'' derken helak olur gider. Böyle ölmemek konusunda hazer üzere ol, dikkat üzere ol! Böyle ölmemek konusunda hazer üzere ol, dikkat üzere ol! ''Telaşlanma, sakin ol, ''Telaşlanma, sakin ol, çünkü nasıl olsa senin rızkını başkasına verecek değiller rahat et.'' diye anlıyorum. çünkü nasıl olsa senin rızkını başkasına verecek değiller rahat et.'' diye anlıyorum.

Kale ve semi'tü Şakîkan yekûl. Kale ve semi'tü Şakîkan yekûl. Aynı zât, Hâtem-i Esam hazretleri. Aynı zât, Hâtem-i Esam hazretleri. ''Şakîk'ın şöyle söylediğini duydum, dedi.'' ''Şakîk'ın şöyle söylediğini duydum, dedi.''

İsteidde izâ câeke'l-mevtü lâ nes'elü'r-rac'ate. İsteidde izâ câeke'l-mevtü lâ nes'elü'r-rac'ate. ‘ Tes'elü' de olabilir. ‘ Tes'elü' de olabilir. İsteıd, ''Hazırlan, hazırlıklı ol!'' İsteıd, ''Hazırlan, hazırlıklı ol!'' İzâ câeke'l mevtü, ''Ölüm geldiği zaman'', İzâ câeke'l mevtü, ''Ölüm geldiği zaman'', lâ nes'ele'r- rac'ate, ''Geri dönmeyi isteyemeyeceğiz.'' lâ nes'ele'r- rac'ate, ''Geri dönmeyi isteyemeyeceğiz.'' Veya; lâ tes'elü'r-rac'ate, ''Geri dönmeyi isteyemeyeceksin.'' Veya; lâ tes'elü'r-rac'ate, ''Geri dönmeyi isteyemeyeceksin.''

''Ecel geldi mi, geri dönmeyi istemeye hakkın yok, geri dönmek mümkün de değil. ''Ecel geldi mi, geri dönmeyi istemeye hakkın yok, geri dönmek mümkün de değil. Onun için hazırlığını yap. Onun için hazırlığını yap. Biz de dervişlik bakımından bu hazırlığı iyi görüyoruz. Biz de dervişlik bakımından bu hazırlığı iyi görüyoruz. Büyüklerimiz de nasihatleriyle bizi hep ona hazırlamaya çalışmışlar. Büyüklerimiz de nasihatleriyle bizi hep ona hazırlamaya çalışmışlar.

Bosna olayından sonra düşündüm, bu kardeşlerimin yerine kendimi koydum. Bosna olayından sonra düşündüm, bu kardeşlerimin yerine kendimi koydum. ''Ne kadar hazırlıksız yakalanmışlar?'' diye düşündüm. ''Ne kadar hazırlıksız yakalanmışlar?'' diye düşündüm. Arkadaşları topladım. Arkadaşları topladım. ''Bir insanın böyle olağanüstü bir durumda ''Bir insanın böyle olağanüstü bir durumda yanında bir şeyler olması lazım, bir liste yapın.'' dedim. yanında bir şeyler olması lazım, bir liste yapın.'' dedim. 20–25 kalem bir şey yazdılar. 20–25 kalem bir şey yazdılar. ''Bir zelzele olsa veya düşman geliyor olsa, ‘şuradan şuraya gideceksin' deseler; ''Bir zelzele olsa veya düşman geliyor olsa, ‘şuradan şuraya gideceksin' deseler; hemen hazırda fermuarlı bir çantan olacak, hop alacaksın hemen hazırda fermuarlı bir çantan olacak, hop alacaksın Ölüme hazırlanmak, hazırlıklı olmak lazım. Ölüme hazırlanmak, hazırlıklı olmak lazım.

Yarın öbür gün Türkiye Bosna-Hersek gibi olursa, ne yaparız? Yarın öbür gün Türkiye Bosna-Hersek gibi olursa, ne yaparız? Amerika gelir bize de nokta atışları yaparsa ne yaparız? Amerika gelir bize de nokta atışları yaparsa ne yaparız? Veya Bulgar, Rus'la anlaşıp Sırp'la birleşir de, Trakya'dan yürürse ne yaparız? Veya Bulgar, Rus'la anlaşıp Sırp'la birleşir de, Trakya'dan yürürse ne yaparız? İnşaallah yürüyemez. İnşaallah yürüyemez. Kur'ân-ı Kerîm ne diyor? Kur'ân-ı Kerîm ne diyor?

Ve eıddû lehüm mesteta'tüm min kuvvetin. Ve eıddû lehüm mesteta'tüm min kuvvetin. ''Gücünüzün yettiği kadar onlara karşı kuvvet hazırlayın.'' ''Gücünüzün yettiği kadar onlara karşı kuvvet hazırlayın.''

Türhibûne bihî adüvvallâhi ve adüvveküm. Türhibûne bihî adüvvallâhi ve adüvveküm. ''Allah'ın düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı korkutacak hazırlıkları yapın.'' ''Allah'ın düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı korkutacak hazırlıkları yapın.''

Adam korksun. Adam korksun. Bilsin ki herkesin elinde, evinde silah vardır ve bunlar ölümden korkmazlar. Bilsin ki herkesin elinde, evinde silah vardır ve bunlar ölümden korkmazlar. Bu çeşit şeylere alışkındırlar ve hazırlıklıdırlar. Bu çeşit şeylere alışkındırlar ve hazırlıklıdırlar.

Allah'ın çeşitli hikmetleri var. Her işte hikmeti var. Allah'ın çeşitli hikmetleri var. Her işte hikmeti var. ''Müslümanlar birleşsin, uyansın, düşmanların asıl niyetlerini görsün, ''Müslümanlar birleşsin, uyansın, düşmanların asıl niyetlerini görsün, kalleşliklerini anlasın, her yerde birbirini tutsun, desteklesin, kalleşliklerini anlasın, her yerde birbirini tutsun, desteklesin, ihtilafı, gevşekliği birbirleriyle uğraşmayı, kavgayı, gürültüyü bıraksın.'' diye, ihtilafı, gevşekliği birbirleriyle uğraşmayı, kavgayı, gürültüyü bıraksın.'' diye, ibret olarak böyle imtihan ediyor. ibret olarak böyle imtihan ediyor. Ama hâlâ o caminin ahalisi, bu caminin ahalisiyle kavga eder, Ama hâlâ o caminin ahalisi, bu caminin ahalisiyle kavga eder, o tekke ahalisi bu tekkenin ahalisini çekiştirir, o tekke ahalisi bu tekkenin ahalisini çekiştirir, iki müslüman komşu birbirini, incir çekirdeğini doldurmayacak şeyden dolayı hırpalar, iki müslüman komşu birbirini, incir çekirdeğini doldurmayacak şeyden dolayı hırpalar, birbirlerinin aleyhine konuşur, görüşür. birbirlerinin aleyhine konuşur, görüşür. O zaman Allah'ın cezası gelir, Allah korusun. O zaman Allah'ın cezası gelir, Allah korusun. Allah bizi kahrıyla değil, lütfuyla ıslah eylesin. Allah bizi kahrıyla değil, lütfuyla ıslah eylesin.

Ve bihî kâle; semi'tü Şakîkan yekûlü. Ve bihî kâle; semi'tü Şakîkan yekûlü.

Yine aynı senet ile Şakîk el-Belhî hazretlerinin Yine aynı senet ile Şakîk el-Belhî hazretlerinin şöyle söylediğini Hâtem-i Esam hazretleri naklediyor. şöyle söylediğini Hâtem-i Esam hazretleri naklediyor. et-Tevekkülü en yetmainne kalbüke bi-mev'ûdillâh. et-Tevekkülü en yetmainne kalbüke bi-mev'ûdillâh. Bu sözünde tevekkülü tarif ediyor. Bu sözünde tevekkülü tarif ediyor.

et-Tevekkülü en yetmainne kalbüke bi-mev'ûdillâh. et-Tevekkülü en yetmainne kalbüke bi-mev'ûdillâh. ''Tevekkül Allah'ın vaadine kalbinin güvenmesidir.'' ''Tevekkül Allah'ın vaadine kalbinin güvenmesidir.''

Allah vaat etmiş yapacak, Allah vaat etmiş verecek, lütfedecek. Allah vaat etmiş yapacak, Allah vaat etmiş verecek, lütfedecek. Ortada bir şey yok ama Allah'ın vaadi var, tamam. Ortada bir şey yok ama Allah'ın vaadi var, tamam.

''Vaadine itimat etmek ve kalbinin onunla mutmain olması, tevekkül budur.'' ''Vaadine itimat etmek ve kalbinin onunla mutmain olması, tevekkül budur.''

Büyüklerden bazıları tevekkül denemesi için Büyüklerden bazıları tevekkül denemesi için yiyecek, içecek, su bir şey almadan çöle çıkmışlar. yiyecek, içecek, su bir şey almadan çöle çıkmışlar. Çöle çıkılır mı? Çöle çıkılır mı? Bakkal yok, kasap yok, para, pul, ot, ağaç yok, kul işte. Bakkal yok, kasap yok, para, pul, ot, ağaç yok, kul işte. Tabii böyle Allah'ı denemek doğru değildir. Tabii böyle Allah'ı denemek doğru değildir. Şeriat'in emri; kayyit ve tevekkel'dir. Şeriat'in emri; kayyit ve tevekkel'dir. ''Deveni bağla ondan sonra tevekkül et.'' ''Deveni bağla ondan sonra tevekkül et.'' Tedbirini al, ondan sonra tevekkül et. Tedbirini al, ondan sonra tevekkül et. Tedbirin kâr etmediği yerler vardır. Tedbirin kâr etmediği yerler vardır. Tedbir senin vazifendir, fiilî duandır. Tedbir senin vazifendir, fiilî duandır. Sen tedbirini alacaksın, tevekkülünü de yine yapacaksın. Sen tedbirini alacaksın, tevekkülünü de yine yapacaksın.

Ve bihî kâle Şakîkun. Ve bihî kâle Şakîkun. Hâtem-i Esam yoluyla gelen rivayete göre, Şakîk-i Belhî hazretleri buyurmuş ki; Hâtem-i Esam yoluyla gelen rivayete göre, Şakîk-i Belhî hazretleri buyurmuş ki;

Tu'rafu takva'r-racüli fî selâseti eşya. Tu'rafu takva'r-racüli fî selâseti eşya. Fî ahzihî ve men'ıhî ve kelâmih. Fî ahzihî ve men'ıhî ve kelâmih. ''Kişinin -adamın, er kişinin, mert kişinin- takvâsı üç şeyle belli olur.'' ''Kişinin -adamın, er kişinin, mert kişinin- takvâsı üç şeyle belli olur.''

Adam takvâ ehli mi, takvâsız mı? Adam takvâ ehli mi, takvâsız mı? Cıvık mı, kavi mi? Cıvık mı, kavi mi? Sağlam müslüman mı, çürük müslüman mı? Sağlam müslüman mı, çürük müslüman mı? Allah'tan korkan mı, korkmayan mı? Üç şeyinden anlaşılır. Allah'tan korkan mı, korkmayan mı? Üç şeyinden anlaşılır.

Fî ahzihî ve men'ıhî ve kelâmihî. Fî ahzihî ve men'ıhî ve kelâmihî. ''Almasından, vermemesinden ve konuşmasından anlaşılır.'' ''Almasından, vermemesinden ve konuşmasından anlaşılır.''

Alırken helal almaya gayret ediyor, Alırken helal almaya gayret ediyor, haram ise almıyor, haram ise almıyor, alışında bir kontrol mekanizması çalıştırıyorsa; alışında bir kontrol mekanizması çalıştırıyorsa;

''Bu haramdır, istemem.'' ''Bu haramdır, istemem.''

''Çok para yahu, bu tepilir mi?'' ''Çok para yahu, bu tepilir mi?''

''Çekil başımdan, sen şeytan mısın? ''Çekil başımdan, sen şeytan mısın? Ben haram şeyi istemem.'' deyip itebiliyorsa, Ben haram şeyi istemem.'' deyip itebiliyorsa, helali alabiliyorsa, işte bu adam takvâ ehli, Allah'tan korkan bir insan. helali alabiliyorsa, işte bu adam takvâ ehli, Allah'tan korkan bir insan. Alışından anlaşılır. Alışından anlaşılır. Ve men'ıhî. ''Vermeyişinden, men edişinden anlaşılır.'' Ve men'ıhî. ''Vermeyişinden, men edişinden anlaşılır.''

Haram olan şeyi yapmamakta, Haram olan şeyi yapmamakta, haram olan yola gitmemekte, haram olan yola gitmemekte, başkalarını, kendisini ve nefsini engellemekte. başkalarını, kendisini ve nefsini engellemekte.

''Ey nefsim oraya gitme! O işi yapma!'' diye kendisini kontrol edebiliyorsa,''Ey nefsim oraya gitme! O işi yapma!'' diye kendisini kontrol edebiliyorsa, başkasını, oğlunu, kızını, karısını uyarabiliyor, başkasını, oğlunu, kızını, karısını uyarabiliyor, ''Öyle yapamazsın!'' diyebiliyorsa, oradan anlaşılır. ''Öyle yapamazsın!'' diyebiliyorsa, oradan anlaşılır.

Ve kelâmihî. ''Sözünden de.'' Ve kelâmihî. ''Sözünden de.''

Yalan söylemiyor, dobra dobra doğruyu konuşuyor, Yalan söylemiyor, dobra dobra doğruyu konuşuyor, hakikati ifade ediyor, yalancı şahitlik yapmıyor, hakikati ifade ediyor, yalancı şahitlik yapmıyor, hakkı söylemekten çekinmiyor, hakkı söylemekten çekinmiyor, zalim sultanın karşısında bile doğruyu çatır çatır söylüyor. zalim sultanın karşısında bile doğruyu çatır çatır söylüyor. Konuşmasından anlaşılır, takvâ ehlidir. Konuşmasından anlaşılır, takvâ ehlidir.

Alışından, engelleyişinden, konuşmasından anlaşılır. Alışından, engelleyişinden, konuşmasından anlaşılır.

''Ben takvâ ehli bir kimseyim.'' ''Ben takvâ ehli bir kimseyim.''

''Ama sen haramı alıyorsun, deveyi hamuduyla yutuyorsun. ''Ama sen haramı alıyorsun, deveyi hamuduyla yutuyorsun. Takvâ ehli değilsin. Takvâ ehli değilsin. Gidilmeyecek yere gidiyorsun, başkalarına da müsaade ediyorsun.'' Gidilmeyecek yere gidiyorsun, başkalarına da müsaade ediyorsun.''

Peygamber Efendimiz'in sünnetinin bir çeşidi de ''takrirî sünnet''tir. Peygamber Efendimiz'in sünnetinin bir çeşidi de ''takrirî sünnet''tir. Yanında bir şey yapıldığı zaman Peygamber Efendimiz engellememişse, o iş câiz demektir. Yanında bir şey yapıldığı zaman Peygamber Efendimiz engellememişse, o iş câiz demektir. Çünkü kötü bir şey olsaydı Resûlullah engellerdi. Çünkü kötü bir şey olsaydı Resûlullah engellerdi. Engelleme görevi de olacak. Engelleme görevi de olacak. Sözüne de sahip olacak; dürüst konuşacak, doğru sözlü olacak, Sözüne de sahip olacak; dürüst konuşacak, doğru sözlü olacak, eğri sözü olmayacak, hakkı söyleyecek. eğri sözü olmayacak, hakkı söyleyecek. Kendisinin, anasının babasının, menfaatinin aleyhinde bile olsa, Kendisinin, anasının babasının, menfaatinin aleyhinde bile olsa, zâlim sultanın karşısında bile olsa, dobra dobra hakikati söyleyecek. zâlim sultanın karşısında bile olsa, dobra dobra hakikati söyleyecek.

Ve sonuncu cümle; Ve sonuncu cümle;

Ve bihî kâle semi'tü Şakîkan; Ve bihî kâle semi'tü Şakîkan; ''Şakîk-i Belhî –hazretlerinin- şöyle dediğini işittim.'' ''Şakîk-i Belhî –hazretlerinin- şöyle dediğini işittim.''

Ve süile bi-eyyi şey'in ya'rifü'r-racülü ennehû ashâbe'l kılle. Ve süile bi-eyyi şey'in ya'rifü'r-racülü ennehû ashâbe'l kılle. ''Bir insanın fakirliği nereden anlaşılır? diye sorulduğu zaman; ''Bir insanın fakirliği nereden anlaşılır? diye sorulduğu zaman; kâle, Şakîk-i Belhî hazretleri buyurdu ki;'' kâle, Şakîk-i Belhî hazretleri buyurdu ki;''

Bi-enne külle şey'in ye'huzü mine'd-dünyâ ye'huzü fî hâlin Bi-enne külle şey'in ye'huzü mine'd-dünyâ ye'huzü fî hâlin yehâfu in lem ye'huzü en ye'sem. yehâfu in lem ye'huzü en ye'sem. ''Bir insanın fakirlik mertebesine eriştiği şurdan anlaşılır ki…'' ''Bir insanın fakirlik mertebesine eriştiği şurdan anlaşılır ki…''

'' Bir insan dünyalıktan bir şeyi alıyorsa, '' Bir insan dünyalıktan bir şeyi alıyorsa, almadığı zaman günah işleyeceğinden korkuyorsa almadığı zaman günah işleyeceğinden korkuyorsa işte o zaman fakirlik mertebesini yakalamış, onu elde etmiş demektir.'' işte o zaman fakirlik mertebesini yakalamış, onu elde etmiş demektir.''

Bu mübareklerin hayat felsefeleri bizimki gibi değil. Bu mübareklerin hayat felsefeleri bizimki gibi değil. Biz, ''bir evimiz olsa, bir arabamız olsa, bir işimiz olsa, Biz, ''bir evimiz olsa, bir arabamız olsa, bir işimiz olsa, paramız, pulumuz, yazlığımız, kışlığımız olsa, paramız, pulumuz, yazlığımız, kışlığımız olsa, vesaire vesaire, olsa da olsa…'' diye düşünürüz. vesaire vesaire, olsa da olsa…'' diye düşünürüz. Bunlar da Peygamber Efendimiz; Bunlar da Peygamber Efendimiz;

El-Fakru fahrî; ''Fakirlik benim medâr-ı iftiharımdır.'' buyurdu, El-Fakru fahrî; ''Fakirlik benim medâr-ı iftiharımdır.'' buyurdu, miskinlerle düşüp kalktı, dünyalığa meyletmedi diye miskinlerle düşüp kalktı, dünyalığa meyletmedi diye ve bir insanın dinindeki, imanındaki samimiyeti yokluk zamanında belli oluyor diye, ve bir insanın dinindeki, imanındaki samimiyeti yokluk zamanında belli oluyor diye, fakirliği bir makam olarak, yüksek bir mertebe olarak görmüşlerdir. fakirliği bir makam olarak, yüksek bir mertebe olarak görmüşlerdir. İnsan zenginlikten kolay kolay vazgeçemiyor. İnsan zenginlikten kolay kolay vazgeçemiyor. Ve o fakr hâline, fakîr-i ilâhî, fakîr-i hakîkî olma hâline ulaşamıyor. Ve o fakr hâline, fakîr-i ilâhî, fakîr-i hakîkî olma hâline ulaşamıyor.

''Bir şey aldığı zaman, almadığı zaman günah işleyeceğini düşünüyorsa, ''Bir şey aldığı zaman, almadığı zaman günah işleyeceğini düşünüyorsa, ondan alıyorsa işte o zaman bu ashâb-ı fakrdandır. ondan alıyorsa işte o zaman bu ashâb-ı fakrdandır. el-Fakru fahrî makâmına ulaşmış, iyi bir derviş demektir.'' diyor. el-Fakru fahrî makâmına ulaşmış, iyi bir derviş demektir.'' diyor.

Almadığı zaman nasıl günah olur? Almadığı zaman nasıl günah olur?

Almadığı zaman artık kâde'l-fakrü en yekûne küfren rivayeti var. Almadığı zaman artık kâde'l-fakrü en yekûne küfren rivayeti var. Fakirlik herkesin tahammül edebileceği bir şey değildir. Fakirlik herkesin tahammül edebileceği bir şey değildir. İnsan çıldırır, çığırından çıkar, yanlış işler yapabilir, günaha dalabilir. İnsan çıldırır, çığırından çıkar, yanlış işler yapabilir, günaha dalabilir. O zaman, haram olan bir şeyin bile ölmeyecek kadar yenmesi helal oluyor. O zaman, haram olan bir şeyin bile ölmeyecek kadar yenmesi helal oluyor. Ancak zaruret halinde, ızdırâr halinde, Ancak zaruret halinde, ızdırâr halinde, onun gibi bir sebepten alıyorsa o zaman hakiki fakirdir. onun gibi bir sebepten alıyorsa o zaman hakiki fakirdir. Mecbur olduğu için alıyor, aksi takdirde almayacaktı. Mecbur olduğu için alıyor, aksi takdirde almayacaktı.

Medine de ben, böyle Afrikalı bir kadıncağız gördüm, kenarda oturmuş. Medine de ben, böyle Afrikalı bir kadıncağız gördüm, kenarda oturmuş. Birisi getirdi, para verdi. Birisi getirdi, para verdi.

''Teşekkür ederim.'' dedi. ''Teşekkür ederim.'' dedi. Yolun kenarında oturmuş; Yolun kenarında oturmuş;

''Ben bugünlük bir şeyler aldım. Başkasına ver.'' dedi. ''Ben bugünlük bir şeyler aldım. Başkasına ver.'' dedi. Fukara, perişan, yolun kenarına oturmuş. Fukara, perişan, yolun kenarına oturmuş. Herhalde bir odası, modası yoktur zavallıcığın. Herhalde bir odası, modası yoktur zavallıcığın. Sokağın kenarında yatıyordu. Sokağın kenarında yatıyordu.

Ama dayanamayacak gibi, ibadet yapamayacak gibi, Ama dayanamayacak gibi, ibadet yapamayacak gibi, ibadetleri yapamadığından dolayı günaha girecek gibi ibadetleri yapamadığından dolayı günaha girecek gibi olduğu sebepten alıyor ise o zaman, tamam. olduğu sebepten alıyor ise o zaman, tamam. O, fakirliğine zarar vermiyor. O, fakirliğine zarar vermiyor. Bunlar böyle düşünmüşler. Bunlar böyle düşünmüşler. Bunların halini anlamak çok zor. Bunların halini anlamak çok zor. Onların halini yaşamak, bizim için hiç mümkün değil. Onların halini yaşamak, bizim için hiç mümkün değil. Biz çok muhallebi çocuğuyuz. Biz çok muhallebi çocuğuyuz. Bu gibi şeylere biz hiç alışmamışız. Bu gibi şeylere biz hiç alışmamışız. Bu gibi tecrübeleri ve deneyimleri düşünmüyoruz. Bu gibi tecrübeleri ve deneyimleri düşünmüyoruz.

Hatta kitap yazanların kitaplarına, dipnotlarına bakıyorum. Hatta kitap yazanların kitaplarına, dipnotlarına bakıyorum. Böyle konular geldi mi aşağı bir dipnot döküyorlar, döktürüyorlar: Böyle konular geldi mi aşağı bir dipnot döküyorlar, döktürüyorlar:

''İşte dinimiz zenginliği yasaklamamıştır…'' Kıvrım kıvrım kıvranıyor. ''İşte dinimiz zenginliği yasaklamamıştır…'' Kıvrım kıvrım kıvranıyor. İlle bir tevil çaresi arıyor. İlle bir tevil çaresi arıyor. Gönlü razı olmuyor, tahammül edemiyor. Gönlü razı olmuyor, tahammül edemiyor. Öyle bir hal, ''Eyvah! Fakirlik gelse, halim nice olur?'' diye Öyle bir hal, ''Eyvah! Fakirlik gelse, halim nice olur?'' diye korkusundan, dipnotla tevil etmeye çalışıyor. korkusundan, dipnotla tevil etmeye çalışıyor.

Peygamber Efendimiz sahabeden birisinin, genç birisinin eline bir şey vermiş. Peygamber Efendimiz sahabeden birisinin, genç birisinin eline bir şey vermiş.

''Al.'' demiş. ''Al.'' demiş.

''Yâ Resûlallah! Benden daha muhtaç birisine verin.'' Deyince; ''Yâ Resûlallah! Benden daha muhtaç birisine verin.'' Deyince;

''Delikanlı bak! Allah sana, sen bir şey istemeden verdiyse, al.'' demiş. ''Delikanlı bak! Allah sana, sen bir şey istemeden verdiyse, al.'' demiş.

Allah bizi kimseye muhtaç etmesin. Allah bizi kimseye muhtaç etmesin. Ama açgözlü de etmesin. Ama açgözlü de etmesin. Açgözlülükten dolayı günahlara da düşürmesin. Açgözlülükten dolayı günahlara da düşürmesin. Helalinden kazanmak nasip etsin. Helalinden kazanmak nasip etsin. Helal kazancımızla da hayır hasenât işlemeyi nasip eylesin. Helal kazancımızla da hayır hasenât işlemeyi nasip eylesin.

Fâtihâ-yı Şerîfe mea'l-Besmele Fâtihâ-yı Şerîfe mea'l-Besmele

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2