Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Âhir 1446
22 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:19
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:46
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Seriyy-i Sakatî Hazretleri (3)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

21 Rebîü'l-Âhir 1413 / 17.10.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Allah’tan Perdelenme Zilleti, Aklın Vazifesi, Kulu Yükselten Dört Sıfat, Nimetin Kıymetini Bilmek, Amelin Sünnete Uygun | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Seriyy-i Sakatî Hazretleri (3)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

21 Rebîü'l-Âhir 1413 / 17.10.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Allah’tan Perdelenme Zilleti, Aklın Vazifesi, Kulu Yükselten Dört Sıfat, Nimetin Kıymetini Bilmek, Amelin Sünnete Uygun | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

el-Hamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîn.el-Hamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn,Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn, senedinâ ve mededinâ ve üsvetine'l-haseneti Muhammedini'l-Mustafâsenedinâ ve mededinâ ve üsvetine'l-haseneti Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. Emmâ ba'd. Emmâ ba'd.

Semi'tü Ebe'l-Abbâsi'l-Bağdâdiyye, yekûl;Semi'tü Ebe'l-Abbâsi'l-Bağdâdiyye, yekûl; semi'tü Câ'fereni'l-Huldiyye yekûl, semi'tü'l-Cüneyde yekûl;semi'tü Câ'fereni'l-Huldiyye yekûl, semi'tü'l-Cüneyde yekûl; kâle's-Seriyyu; kâle's-Seriyyu; Allâhumme mâ azzebtenî bi-şey'in felâ tüazzibnî bi-zülli'l-hicâb. Allâhumme mâ azzebtenî bi-şey'in felâ tüazzibnî bi-zülli'l-hicâb.

Hayatını ve sözlerini okumakta olduğumuz terceme-i hâl sahibi Serî es-Sakatî hazretleri.Hayatını ve sözlerini okumakta olduğumuz terceme-i hâl sahibi Serî es-Sakatî hazretleri. Seriyyü kelimesini yanlış olarak Sırrî diye okuyanlar oluyor ama öyle değil.Seriyyü kelimesini yanlış olarak Sırrî diye okuyanlar oluyor ama öyle değil. Seyyidü't-tâife diye tanınmış Cüneyd-i Bağdâdî Efendimiz'in de hem dayısı hem şeyhi. Seyyidü't-tâife diye tanınmış Cüneyd-i Bağdâdî Efendimiz'in de hem dayısı hem şeyhi. Hocası Cüneyd-i Bağdâdî'den rivâyeten onun şöyle söylediği rivayet edilmiş: Hocası Cüneyd-i Bağdâdî'den rivâyeten onun şöyle söylediği rivayet edilmiş: Allâhümme mâ azzebtenî bi-şey'in ve lâ tuazzibnî bi-zülli'l-hicâb.Allâhümme mâ azzebtenî bi-şey'in ve lâ tuazzibnî bi-zülli'l-hicâb. ''Yâ Rabbi! Beni illâ bir şeyle azaplandıracaksan,''''Yâ Rabbi! Beni illâ bir şeyle azaplandıracaksan,'' Cezalı olabilirim, suçlu olabilirim, günahkârım,Cezalı olabilirim, suçlu olabilirim, günahkârım, yüzüm kara, elim boş, hangi kul Allahu Teâlâ hazretlerinin makamına lâyık kulluk yapabilir? yüzüm kara, elim boş, hangi kul Allahu Teâlâ hazretlerinin makamına lâyık kulluk yapabilir? Muhakkak ki; sübhâneke mâ abednâke hakka ibâdetik.Muhakkak ki; sübhâneke mâ abednâke hakka ibâdetik. ''Yâ Rabbi! Sana hakkıyla ibadet edemedik!'' diye aczini itiraf etmek durumunda.''Yâ Rabbi! Sana hakkıyla ibadet edemedik!'' diye aczini itiraf etmek durumunda. Eğer beni illâ bir şeyle azaplandıracaksan, ne yaparsan yap ama;Eğer beni illâ bir şeyle azaplandıracaksan, ne yaparsan yap ama; Felâ tüazzibnî bi-zülli'l-hicâb ''Beni senden perdelenme zilletine düşürerek cezalandırma.'' Felâ tüazzibnî bi-zülli'l-hicâb ''Beni senden perdelenme zilletine düşürerek cezalandırma.''

Bir insan nasıl cezalandırılabilir, düşünelim.Bir insan nasıl cezalandırılabilir, düşünelim. Zincirlere vurulur, sopa vurulur, kamçıyla dövülebilir, eli kesilir, kulağı kesilir, işkence yapılabilir.Zincirlere vurulur, sopa vurulur, kamçıyla dövülebilir, eli kesilir, kulağı kesilir, işkence yapılabilir. Gerçi İslâm'da işkence yasaktır; Gerçi İslâm'da işkence yasaktır; öyle kol, bacak, burun, kulak kesmek, göz çıkarmak İslâm'da yoktur. öyle kol, bacak, burun, kulak kesmek, göz çıkarmak İslâm'da yoktur. Bir kimse ölümü hak ettiyse öldürülür ama o gayr-i insânî işkence türleri İslâm'da yoktur. Bir kimse ölümü hak ettiyse öldürülür ama o gayr-i insânî işkence türleri İslâm'da yoktur. Çeşitli şekillerde hapsedilir ve azaplandırılabilir.Çeşitli şekillerde hapsedilir ve azaplandırılabilir. Allahu Teâlâ hazretleri de bir kulu günahından dolayı azâba giriftâr edebilir, sıkıntılara uğratabilir.Allahu Teâlâ hazretleri de bir kulu günahından dolayı azâba giriftâr edebilir, sıkıntılara uğratabilir. Seriyy-i Sakatî hazretleri şöyle dua ediyor: Seriyy-i Sakatî hazretleri şöyle dua ediyor:

''Hak etmişsem bir cezaya çarpılacaksam, bir azaba uğramam gerekiyorsa, hepsine razıyım.''Hak etmişsem bir cezaya çarpılacaksam, bir azaba uğramam gerekiyorsa, hepsine razıyım. Yalnız beni senden perdelenme zilletine düşürüp öyle azaplandırma.''Yalnız beni senden perdelenme zilletine düşürüp öyle azaplandırma.'' Allah'tan gâfil, Allah'ı göremez, Allah'ı bilemez duruma düşürme. Allah'tan gâfil, Allah'ı göremez, Allah'ı bilemez duruma düşürme. Buna ''zillet'' diyor. Buna ''zillet'' diyor.

Zillet; aşağılık, horluk.Zillet; aşağılık, horluk. Demek ki onun gözünde de, hakikat gözünde de horlukların en kötüsü; Demek ki onun gözünde de, hakikat gözünde de horlukların en kötüsü; Allah'ı bilmemek, Allah'ı tanımamak, mârifetullahtan mahrum, yoksun, bî-haber olmak.Allah'ı bilmemek, Allah'ı tanımamak, mârifetullahtan mahrum, yoksun, bî-haber olmak. Yunus Emre'nin bir şiiri var: Yunus Emre'nin bir şiiri var:

Eğer beni yandıralar, Eğer beni yandıralar,

Külüm göğe savuralar, Külüm göğe savuralar,

Toprağım anda çağıra, Toprağım anda çağıra,

Bana seni gerek seni. Bana seni gerek seni.

Yaksalar, öldürseler, parça parça etseler,Yaksalar, öldürseler, parça parça etseler, dilim dilim kesseler yine Allah'a celle celâlüh bağlılıktan,dilim dilim kesseler yine Allah'a celle celâlüh bağlılıktan, O'nu sevmekten, O'na kulluktan ayrı kalmaya tahammülleri yok, rızaları yok. O'nu sevmekten, O'na kulluktan ayrı kalmaya tahammülleri yok, rızaları yok. Her şey olabilir; dervişâne bir sabır ile tahammül eder, her şeye ''eyvallah'' diyebilir. Her şey olabilir; dervişâne bir sabır ile tahammül eder, her şeye ''eyvallah'' diyebilir.

Hoştur bana senden gelen, Hoştur bana senden gelen,

Ya gonca gül yahut diken, Ya gonca gül yahut diken,

Ya hil'ât u yahut kefen.Kahrın da hoş, lütfun da hoş. Ya hil'ât u yahut kefen.Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Beni, seni görememek, bilememek,Beni, seni görememek, bilememek, senin tecellîlerini müşâhede edememek zilletine, horluğuna düşürme. senin tecellîlerini müşâhede edememek zilletine, horluğuna düşürme. Allah sevmediği kimseyi, kâfir kulunu, gafil kulunu perdeler, Allah sevmediği kimseyi, kâfir kulunu, gafil kulunu perdeler, ârif kuluna tecellîleriyle tecellî eder onlara nice nice müşâhedeler ihsân eder, ikram eder. ârif kuluna tecellîleriyle tecellî eder onlara nice nice müşâhedeler ihsân eder, ikram eder.

Şemmetün min mârifetillâh hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ.Şemmetün min mârifetillâh hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ. ''Mârifetullahtan bir zerrecik, bir koklamcık,''Mârifetullahtan bir zerrecik, bir koklamcık, azıcık koklanacak şey bile dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha kıymetlidir. azıcık koklanacak şey bile dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha kıymetlidir.

Aslında da öyle, bunların nazarında da öyle.Aslında da öyle, bunların nazarında da öyle. Tabii bu dua bizim için ibrettir.Tabii bu dua bizim için ibrettir. Biz kendi halimizi düşünelim ve ağlayalım. Biz kendi halimizi düşünelim ve ağlayalım. İzzeti kimisi malda, kimisi mevkide, makamda arıyor ama İzzeti kimisi malda, kimisi mevkide, makamda arıyor ama bu mübarekler izzetin, itibarın, şerefin, mevkiin, makamın Allah'ı bilmekte, mârifetullahta olduğunu biliyorlar.bu mübarekler izzetin, itibarın, şerefin, mevkiin, makamın Allah'ı bilmekte, mârifetullahta olduğunu biliyorlar. Öteki şeyler olmasa; Öteki şeyler olmasa; derviş olsalar, yoksul olsalar, kırk yamalı aba giyseler, kırk gün aç kalsalar aldırmıyorlar ama derviş olsalar, yoksul olsalar, kırk yamalı aba giyseler, kırk gün aç kalsalar aldırmıyorlar ama mârifetullahtan mahrum kalmaya rızaları yok.mârifetullahtan mahrum kalmaya rızaları yok. Ondan tir tir titriyorlar, o tecellîler kapanır; Ondan tir tir titriyorlar, o tecellîler kapanır; gözlerine, mâneviyâtlarına perde iner de göremez olurlarsa diye;gözlerine, mâneviyâtlarına perde iner de göremez olurlarsa diye; ''Yâ Rabbi! Aman bizi böyle bir azap ile azaplandırma, böyle bir zillete bizi düşürme!'' diye dua ediyorlar.''Yâ Rabbi! Aman bizi böyle bir azap ile azaplandırma, böyle bir zillete bizi düşürme!'' diye dua ediyorlar. Biz de ağlayalım o zaman. Biz de ağlayalım o zaman. Biz ne biçim müslümanlarız ki bu zillete razı olmuşuz. Biz ne biçim müslümanlarız ki bu zillete razı olmuşuz. Bu zilletten kurtulmak için bir gayret bile göstermiyoruz.Bu zilletten kurtulmak için bir gayret bile göstermiyoruz. Müşâhede etmemek ve buna razı olmak; hal ve âdet, devamlı durum olmuş.Müşâhede etmemek ve buna razı olmak; hal ve âdet, devamlı durum olmuş. Müşâhede zevkine, mârifetullah, muhabbetullah mertebesine bir şevk, bir çalışma, bir gayret yok.Müşâhede zevkine, mârifetullah, muhabbetullah mertebesine bir şevk, bir çalışma, bir gayret yok. Yine bir başka rivayet: Yine bir başka rivayet:

Semi'tü Ahmede'bne Muhammedi'bni Zekeriyyâ yekûlü;Semi'tü Ahmede'bne Muhammedi'bni Zekeriyyâ yekûlü; semi'tü Aliyye'bne Abdillâhi yekûl; semi'tü Aliyye'bne Abdillâhi yekûl; semi'tü Ebe'l-Haseni's-sîrevâniyye yekûl; semi'tü Ebe'l-Haseni's-sîrevâniyye yekûl; semi'tü'l-Cüneyde yekûl; semi'tü'l-Cüneyde yekûl;

Cüneyd'e kadar rivayeti sayıyor;Cüneyd'e kadar rivayeti sayıyor; bu isimler var, onlarla ilgili malumat mevcut. bu isimler var, onlarla ilgili malumat mevcut. Rivayet bize yine Cüneyd-i Bağdâdî'den geliyor. Rivayet bize yine Cüneyd-i Bağdâdî'den geliyor. Hocası, şeyhi, Serî es-Sakatî hazretleri şöyle buyurmuş: Hocası, şeyhi, Serî es-Sakatî hazretleri şöyle buyurmuş:

Yekûl; süile's-Seriyyü ani'l-akl.Yekûl; süile's-Seriyyü ani'l-akl. ''Serî es-Sakatî hazretlerine, akıl nedir diye soruldu.'' ''Serî es-Sakatî hazretlerine, akıl nedir diye soruldu.''

Tabi makbul bir şey, Allah'ın sevdiği bir şey.Tabi makbul bir şey, Allah'ın sevdiği bir şey. Allah'ın kullarına büyük bir ikramı…Allah'ın kullarına büyük bir ikramı… ''Nedir bu akıl?'' diye sormuşlar. ''Nedir bu akıl?'' diye sormuşlar.

Fe-kâle mâ kâmet bihi'l-huccetü alâ me'mûrin ve menhiyyin.Fe-kâle mâ kâmet bihi'l-huccetü alâ me'mûrin ve menhiyyin. ''Akıl o şeydir ki; emredilen, yasaklanan şeye delil onunla tamam olur.'' ''Akıl o şeydir ki; emredilen, yasaklanan şeye delil onunla tamam olur.''

Allah neyi emretmiş, neyi yasaklamış?Allah neyi emretmiş, neyi yasaklamış? Bu husustaki delil nedir? Bu husustaki delil nedir? Onu anlama âleti ve mükellefiyet insana işte o zaman geliyor, onun için hüccet oluyor. Onu anlama âleti ve mükellefiyet insana işte o zaman geliyor, onun için hüccet oluyor.

Divânerâ kalem nîst.Divânerâ kalem nîst. ''Deliye sorumluluk yok.'' demişler.''Deliye sorumluluk yok.'' demişler. Ona emredilmiş, yasak edilmiş, haram helal gibi bir mükellefiyet yok; hepsi akıllı için. Ona emredilmiş, yasak edilmiş, haram helal gibi bir mükellefiyet yok; hepsi akıllı için. Emredilenin yasaklananın, ahkâmın kendisiyle kâim olduğu varlık; akıl. Emredilenin yasaklananın, ahkâmın kendisiyle kâim olduğu varlık; akıl. ''Allah'ın insanı onunla sorumlu tuttuğu, o sebeple sorumlu tuttuğu şeydir.'' diye tarif etmiş.''Allah'ın insanı onunla sorumlu tuttuğu, o sebeple sorumlu tuttuğu şeydir.'' diye tarif etmiş. Demek ki aklın asıl vazifesi;Demek ki aklın asıl vazifesi; Allah neyi emretmiş onu bulmak, neyi yasaklamış onu bilmek, emrini tutmak, yasaktan kaçınmak.

Allah neyi emretmiş onu bulmak, neyi yasaklamış onu bilmek, emrini tutmak, yasaktan kaçınmak.
İnsan, aklı olduğu halde emirleri tutmaz, yasaklardan kaçmazsaİnsan, aklı olduğu halde emirleri tutmaz, yasaklardan kaçmazsa o zaman âhirette belasını bulur, cezasını çeker. o zaman âhirette belasını bulur, cezasını çeker. Eğer aklı varsa Allah neyi emretmiş onu arasın, Eğer aklı varsa Allah neyi emretmiş onu arasın, Allah neyi yasaklamış, neden men etmiş onu yapmamaya dikkat ve ihtimam göstersin. Allah neyi yasaklamış, neden men etmiş onu yapmamaya dikkat ve ihtimam göstersin.

Semi'tü Ahmede'bne Aliyyi'bni Ca'ferin, yekûlü;Semi'tü Ahmede'bne Aliyyi'bni Ca'ferin, yekûlü; semi'tü Ca'fereni'l-Huldiyye yekûlü;semi'tü Ca'fereni'l-Huldiyye yekûlü; semi'tü'l-Cüneyde yekûlü; semi'tü's-Seriyye yekûl; semi'tü'l-Cüneyde yekûlü; semi'tü's-Seriyye yekûl; erbau hısâlin terfau'l-abd; el-ilmü ve'l-edebü ve'l-emânetü ve'l-iffetü. erbau hısâlin terfau'l-abd; el-ilmü ve'l-edebü ve'l-emânetü ve'l-iffetü.

Yine Cüneyd-i Bağdâdî'den gelen bir rivayet zinciri var;Yine Cüneyd-i Bağdâdî'den gelen bir rivayet zinciri var; hocası Serî es-Sakatî hazretlerinin şöyle buyurduğunu rivayet etmiş: hocası Serî es-Sakatî hazretlerinin şöyle buyurduğunu rivayet etmiş: erbau hısâlin terfau'l-abd ''Dört vasıf, dört sıfat vardır;erbau hısâlin terfau'l-abd ''Dört vasıf, dört sıfat vardır; bunlara sahip olan insanı yükseltir.'' bunlara sahip olan insanı yükseltir.''

Kulu yükselten dört tane sıfat vardır. Kulu yükselten dört tane sıfat vardır. Yükselme, mânevî bakımdan, Allah nazarında derecesinin yükselmesi, sevabının çok olmasıdır. Yükselme, mânevî bakımdan, Allah nazarında derecesinin yükselmesi, sevabının çok olmasıdır.

Allah indinde böyle yüksek derecede olmaya sebep olan mânevî hasletlerden birisi, el ilm, ilimdir. Allah indinde böyle yüksek derecede olmaya sebep olan mânevî hasletlerden birisi, el ilm, ilimdir.

Bir insan ilim sahibi oldu mu yükselir. Bir insan ilim sahibi oldu mu yükselir.

Yerfei'l-lâhu'l-lezîne âmenû minküm ve'l-lezîne ûtu'l-ilme derecât.Yerfei'l-lâhu'l-lezîne âmenû minküm ve'l-lezîne ûtu'l-ilme derecât. ''Allah, iman etmiş ve kendisine ilim verilmiş kimselerin derecelerini yükseltir.'' ''Allah, iman etmiş ve kendisine ilim verilmiş kimselerin derecelerini yükseltir.''

İlim sahibi oldu mu Allah indinde mertebesi yüksek olur.İlim sahibi oldu mu Allah indinde mertebesi yüksek olur. İlim nedir? İlim nedir? İlim Allah'ın Peygamber Efendimiz ile bize gönderdiği bilgileri bilmektir.İlim Allah'ın Peygamber Efendimiz ile bize gönderdiği bilgileri bilmektir. Çünkü bilelim diye bize göndermiştir. Çünkü bilelim diye bize göndermiştir. Asıl ilim odur. Asıl ilim odur.

Allah ne göndermiş?Allah ne göndermiş? Şeriatin ahkâmı nedir? Şeriatin ahkâmı nedir? Allah tarafından, neleri yapmamız isteniyor?Allah tarafından, neleri yapmamız isteniyor? Neleri yapmamamız gerekiyor? Neleri yapmamamız gerekiyor? Bunları bilmek lazım, işin aslı kaynağı bu. Bunları bilmek lazım, işin aslı kaynağı bu. ''Ben Müslümanım.'' diyen, kelime-i şehâdet getiren, ''Ben Müslümanım.'' diyen, kelime-i şehâdet getiren, imana gelen veya gafletten uyanıp imana gelen veya gafletten uyanıp ''Tamam şu andan sonra iyi müslüman olacağım.'' diyen bir insanın yapacağı şey; ''Tamam şu andan sonra iyi müslüman olacağım.'' diyen bir insanın yapacağı şey; Allah'ın emirlerini, yasaklarını, dinin ahkâmını öğrenmektir, ilimdir. Allah'ın emirlerini, yasaklarını, dinin ahkâmını öğrenmektir, ilimdir.

İlim, ilim bilmektir diyor Yunus Emre. İlim, ilim bilmektir diyor Yunus Emre.

İlim sahibi olanı Allah yükseltir.İlim sahibi olanı Allah yükseltir. Tabi ilmin şartı var.Tabi ilmin şartı var. İnsan, ilmi hayatında uygulamak, Allah'ın emirlerini yasaklarını tatbik etmek için öğrenecek.İnsan, ilmi hayatında uygulamak, Allah'ın emirlerini yasaklarını tatbik etmek için öğrenecek. Maksat, öğrenip öğrenip de sadece bilgi dağarcığını zenginleştirmek değil.Maksat, öğrenip öğrenip de sadece bilgi dağarcığını zenginleştirmek değil. İlim amelle, amel de ihlâsla beraber olacak.İlim amelle, amel de ihlâsla beraber olacak. İnsan bilecek, bildiğini uygulayacak, İnsan bilecek, bildiğini uygulayacak, uygularken de hâlis, muhlis, temiz kalpli, iyi niyetli olacak.uygularken de hâlis, muhlis, temiz kalpli, iyi niyetli olacak. Bunlar olmadığı zaman; ilim, amel olmadığı zaman faydası yok.Bunlar olmadığı zaman; ilim, amel olmadığı zaman faydası yok. Amel de ihlâs olmadığı zaman fayda vermiyor.Amel de ihlâs olmadığı zaman fayda vermiyor. Faydalı olması için amelin de ihlâsla yapılması lazım, Faydalı olması için amelin de ihlâsla yapılması lazım, riyâkarca yapılmaması lazım, ilim bu. riyâkarca yapılmaması lazım, ilim bu.

İlim insanı yükseltir.İlim insanı yükseltir. O halde hepimiz ilim öğrenmeye çalışmalıyız. O halde hepimiz ilim öğrenmeye çalışmalıyız. Mesleğimiz ne olursa olsun -kuyumcu, halıcı, doktor, mühendis, Mesleğimiz ne olursa olsun -kuyumcu, halıcı, doktor, mühendis, memur, âmir, işçi, tüccar- asıl işimiz ilim öğrenmek; memur, âmir, işçi, tüccar- asıl işimiz ilim öğrenmek; Allah'ın bize gönderdiği emirleri, yasakları, Peygamber Efendimiz'in bildirdiklerini bilmek,Allah'ın bize gönderdiği emirleri, yasakları, Peygamber Efendimiz'in bildirdiklerini bilmek, bildiğimizi ihlâsla uygulamak niyeti ile bu yola girmek, öğrendiklerimizi de uygulamak.bildiğimizi ihlâsla uygulamak niyeti ile bu yola girmek, öğrendiklerimizi de uygulamak. Şimdi yaptığımız da o, bir şeyler okuyoruz, bir şeyler dinliyoruz, öğreniyoruz.Şimdi yaptığımız da o, bir şeyler okuyoruz, bir şeyler dinliyoruz, öğreniyoruz. Bunların kaynağı büyük din alimlerinden, tBunların kaynağı büyük din alimlerinden, t ecrübeli evliyâullahtan meşâyih-i kirâmdan geldiği için her cümlesinden istifâde ediyoruz.ecrübeli evliyâullahtan meşâyih-i kirâmdan geldiği için her cümlesinden istifâde ediyoruz. İlim insanı yükseltir, alim olursa bir insan yükselir. İlim insanı yükseltir, alim olursa bir insan yükselir.

Ve'l edebü, Edep. Ve'l edebü, Edep.

Edep de insanı yükseltir.Edep de insanı yükseltir. Edep, bir şeyin kusursuz yapılma kaidesidir, usulüdür.Edep, bir şeyin kusursuz yapılma kaidesidir, usulüdür. Her şeyin tam, kusursuz yapılması için şartlar vardır. Her şeyin tam, kusursuz yapılması için şartlar vardır. Bir ilacın prospektüsü, bir cihazın kullanma talimatı olduğu gibi;Bir ilacın prospektüsü, bir cihazın kullanma talimatı olduğu gibi; yapılan bir işin de sonuç vermesi,yapılan bir işin de sonuç vermesi, tam, makbûl ve güzel olması için şartları vardır, buna ''o işin âdâbı'' denir.tam, makbûl ve güzel olması için şartları vardır, buna ''o işin âdâbı'' denir. Her şeyin âdâbı vardır.Her şeyin âdâbı vardır. Âdâbın çeşitli ilimlerde çeşitli mânaları da vardır.Âdâbın çeşitli ilimlerde çeşitli mânaları da vardır. Mesela fıkıh kitaplarında âdâb; sünnetten sonra gelen incelikler demektir. Mesela fıkıh kitaplarında âdâb; sünnetten sonra gelen incelikler demektir. Farzlar, vâcibler, sünnet, ondan sonra âdâb. Farzlar, vâcibler, sünnet, ondan sonra âdâb. Orada biraz daha değişiyor ama esas itibariyle bir şeyin tam yapılması için gerekli şartları, Orada biraz daha değişiyor ama esas itibariyle bir şeyin tam yapılması için gerekli şartları, yapılması gereken işin dört başı mâmur olması için gereken işleri ifade ediyor. yapılması gereken işin dört başı mâmur olması için gereken işleri ifade ediyor. Mesela kulluk âdâbı; Allah'a kulluğu nasıl yapacağız? Mesela kulluk âdâbı; Allah'a kulluğu nasıl yapacağız? Ticaret âdâbı, evlilik âdâbı, hocalık âdâbı, talebelik âdâbı, şeyhlik âdâbı, dervişlik âdâbı. Ticaret âdâbı, evlilik âdâbı, hocalık âdâbı, talebelik âdâbı, şeyhlik âdâbı, dervişlik âdâbı. İnsan bunları öğrenecek ki o işi tam, kusursuz yapmış olsun.İnsan bunları öğrenecek ki o işi tam, kusursuz yapmış olsun. Edep de insanı yüseltir.Edep de insanı yüseltir. Edepli olan insan yükselir, edepsiz olan insan derhal düşer ve mahrum kalır. Edepli olan insan yükselir, edepsiz olan insan derhal düşer ve mahrum kalır.

Bî-edeb mahrûm geşt ez lütf-ı Rab Bî-edeb mahrûm geşt ez lütf-ı Rab

Galiba Mevlânâ Hazretleri'nin bir beytidir bu. Galiba Mevlânâ Hazretleri'nin bir beytidir bu.

''Edepsiz kimse, derhal Rabbin lütfundan mahrum kalır.'' ''Edepsiz kimse, derhal Rabbin lütfundan mahrum kalır.''

Bir insan edepsiz oldu mu lutf-ı ilâhî hemen kesilir.Bir insan edepsiz oldu mu lutf-ı ilâhî hemen kesilir. İnsanın mahrumiyetleri edepsizlikten dolayı olur.İnsanın mahrumiyetleri edepsizlikten dolayı olur. Onun için edebe riayet etmeye çok dikkat etmek lazım. Onun için edebe riayet etmeye çok dikkat etmek lazım. İnsan yaptığı her işin edebinin ne olduğunu araştırması lazım.İnsan yaptığı her işin edebinin ne olduğunu araştırması lazım. Ticaretin âdâbı nedir? Ticaretin âdâbı nedir? Bir hadîs-i şerîfte çok güzel sıralamış, Râmuzu'l-ehâdîs'te var, bir kartona bastırdık.Bir hadîs-i şerîfte çok güzel sıralamış, Râmuzu'l-ehâdîs'te var, bir kartona bastırdık. ''Yalan söylemeyecek, satarken övmeyecek, satın alırken kötülemeyecek,''Yalan söylemeyecek, satarken övmeyecek, satın alırken kötülemeyecek, kendisinin borcu olduğu zaman çabuk verecek, alacağı olduğu zaman tehir edecek…'' kendisinin borcu olduğu zaman çabuk verecek, alacağı olduğu zaman tehir edecek…'' Ticaretin âdâbını öğrenmesi lazım.Ticaretin âdâbını öğrenmesi lazım. Edep de insanı yükseltir. Üçüncüsü; Edep de insanı yükseltir. Üçüncüsü;

el-Emânetü. el-Emânetü. Emanet; emîn, güvenilir oluş demek.Emanet; emîn, güvenilir oluş demek. Güvenilir olmak. Güvenilir olmak. Emîn olmak da insanı yüceltir.Emîn olmak da insanı yüceltir. Kale gibi sağlam adamdır,Kale gibi sağlam adamdır, tam anlamıyla güvenebilirsin, ağzından sır çıkmaz, tam anlamıyla güvenebilirsin, ağzından sır çıkmaz, verdiğin emanete hıyanet etmez, seni arkadan hançerlemez, verdiğin emanete hıyanet etmez, seni arkadan hançerlemez, ayağının altına karpuz kabuğu koymaz, aldığı işi güzel yapar.ayağının altına karpuz kabuğu koymaz, aldığı işi güzel yapar. Emanet; emînlik, güvenilirlik. Emanet; emînlik, güvenilirlik. Tabii emanet Kur'ân-ı Kerîm'de de geçen bir kelime, çok çok derin mânaları da vardır. Tabii emanet Kur'ân-ı Kerîm'de de geçen bir kelime, çok çok derin mânaları da vardır. Meselâ buyuruluyor ki; Meselâ buyuruluyor ki;

İnnâ aradne'l-emânete ale's-semâvâti ve'l-ardı ve'l-cibâliİnnâ aradne'l-emânete ale's-semâvâti ve'l-ardı ve'l-cibâli fe-ebeyne en-yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehe'l-insân. fe-ebeyne en-yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehe'l-insân. İnnehum kâne zalûmen cehûlâ. İnnehum kâne zalûmen cehûlâ.

''Biz emaneti göklere, yere, dağlara sunduk.''Biz emaneti göklere, yere, dağlara sunduk. Hepsi yüklenmekten kaçındılar, korktular da, bu emaneti insanoğlu yüklendi.'' Hepsi yüklenmekten kaçındılar, korktular da, bu emaneti insanoğlu yüklendi.''

Burada ilâhî bir emanetten, çok mühim bir şeyden bahsediliyor. Burada ilâhî bir emanetten, çok mühim bir şeyden bahsediliyor.

Peygamberlerin emâneti vardır.Peygamberlerin emâneti vardır. Emînlik, peygamberlerin sıfatlarından birisidir. Emînlik, peygamberlerin sıfatlarından birisidir. Yüzde yüz güvenilir olmak;Yüzde yüz güvenilir olmak; katiyen yalan dolan, aldatma yapmamak,katiyen yalan dolan, aldatma yapmamak, şaka ve sair sözlerinde bile hilâf-ı hakîkat, Allah'ın emrine aykırı ifadelerde bulunmamak. şaka ve sair sözlerinde bile hilâf-ı hakîkat, Allah'ın emrine aykırı ifadelerde bulunmamak.

Peygamber Efendimiz'in vasfı Muhammedü'l-Emîn.Peygamber Efendimiz'in vasfı Muhammedü'l-Emîn. Peygamber olmadan önce bile onu herkes böyle tanımış, ''Muhammedü'l-Emîn'' diye biliyor. Peygamber olmadan önce bile onu herkes böyle tanımış, ''Muhammedü'l-Emîn'' diye biliyor. Güvenilen, itimat edilen Muhammed.Güvenilen, itimat edilen Muhammed. Ümmetin emînleri, yani ümmetin kendisine emânet edildiği kimseler vardır. Ümmetin emînleri, yani ümmetin kendisine emânet edildiği kimseler vardır.

el-Ulemâu veresetü'l-enbiyâi ve ümenâü'l-ümmeti. el-Ulemâu veresetü'l-enbiyâi ve ümenâü'l-ümmeti. ''Âlimler peygamberlerin varisleridir, ümmetin kendilerine emanet edildiği kimselerdir.'' ''Âlimler peygamberlerin varisleridir, ümmetin kendilerine emanet edildiği kimselerdir.''

Demek ki insanda güvenilirlik vasfı olması da insanı yükseltir.Demek ki insanda güvenilirlik vasfı olması da insanı yükseltir. İlim olunca yükseltir, edeb olunca yükselir, emînlik, güvenilirlik olunca bundan yükselir. İlim olunca yükseltir, edeb olunca yükselir, emînlik, güvenilirlik olunca bundan yükselir.

Ve'l iffetü.Ve'l iffetü. İffettir, afiflik. İffettir, afiflik. Namussuzluktan, günahtan, haramdan,Namussuzluktan, günahtan, haramdan, kötülüklerden sakınma duygusu, çekinme duygusu. kötülüklerden sakınma duygusu, çekinme duygusu. Bunun zıddı olan kavram hayâsızlıktır.Bunun zıddı olan kavram hayâsızlıktır. Halk tabiri olarak, utanmazlık, yüzsüzlük, ar damarı çatlamış olmak,Halk tabiri olarak, utanmazlık, yüzsüzlük, ar damarı çatlamış olmak, yüzü Fransız köselesi gibi kalın olmak, kızarmamak gibi sözlerle ifade ediliyor. yüzü Fransız köselesi gibi kalın olmak, kızarmamak gibi sözlerle ifade ediliyor. İffette, başta namusu olmak üzere her çeşit konuda İffette, başta namusu olmak üzere her çeşit konuda afîf olmak ve bir kötülüğe bulaşmamak, namusu sağlam olmak mânasına. afîf olmak ve bir kötülüğe bulaşmamak, namusu sağlam olmak mânasına.

Hepsi birden olunca o insan, en yüksek insan olur. Hepsi birden olunca o insan, en yüksek insan olur. Alim olursa, ilmiyle beraber edep sahibi olursa,Alim olursa, ilmiyle beraber edep sahibi olursa, edebiyle ilmiyle beraber güvenilirliği de olursa,edebiyle ilmiyle beraber güvenilirliği de olursa, yüzde yüz kale gibi sağlamlığı olursa, bir de iffeti olursa;yüzde yüz kale gibi sağlamlığı olursa, bir de iffeti olursa; gözü tok, harama meyli yok, namusu sağlam, sözü sağlam bir kimse olursa gözü tok, harama meyli yok, namusu sağlam, sözü sağlam bir kimse olursa o zaman böyle bir insan yüksek vasıflara sahip bir insan olur. o zaman böyle bir insan yüksek vasıflara sahip bir insan olur. Bu vasıfların hepsi Peygamber Efendimiz'de kemâl derecesinde mevcut olan vasıflar. Bu vasıfların hepsi Peygamber Efendimiz'de kemâl derecesinde mevcut olan vasıflar. Afîf, emîn, edîb ve alim olmak,Afîf, emîn, edîb ve alim olmak, Allah bizlere de bu güzel vasıfların hepsinden nasipler ihsân eylesin. Allah bizlere de bu güzel vasıfların hepsinden nasipler ihsân eylesin.

Semi'tü Ebe'l-Fadli Ahmede'bne Muhammedi'bni Hamdûne'ş-Şermekâniyye yekûlu;Semi'tü Ebe'l-Fadli Ahmede'bne Muhammedi'bni Hamdûne'ş-Şermekâniyye yekûlu; semi'tü Aliyye'bne Abdi'l-Hamîdi'l-Gadâiriyye yekûlüsemi'tü Aliyye'bne Abdi'l-Hamîdi'l-Gadâiriyye yekûlü semi'tü's-Seriyye yekûl;semi'tü's-Seriyye yekûl; Rivayet bu defa Ali b. Abdulhamid el Gadâirî isimli şahıstan geliyor.Rivayet bu defa Ali b. Abdulhamid el Gadâirî isimli şahıstan geliyor. Halep'de oturmuş, hadis rivayet etmiş, güvenilen bir kimse. Halep'de oturmuş, hadis rivayet etmiş, güvenilen bir kimse. Serî es-Sakatî hazretlerinin meclislerine devam etmiş.Serî es-Sakatî hazretlerinin meclislerine devam etmiş. 313 senesinde vefat etmiş bir alim.313 senesinde vefat etmiş bir alim. O Serî es-Sakatî hazretlerinden rivayet ediyor: O Serî es-Sakatî hazretlerinden rivayet ediyor:

Kalîlün fî sünnetin hayrün min kesîrin mea bid'atin.Kalîlün fî sünnetin hayrün min kesîrin mea bid'atin. Keyfe yekıllü amelün mea't-takvâ. Keyfe yekıllü amelün mea't-takvâ.

Kalîlün fî sünnetin.Kalîlün fî sünnetin. ''Sünnet-i seniyyeye uygun, ''Sünnet-i seniyyeye uygun, sünnet yolunda, sünnete muvâfık az bir ibadet ve amel,'' sünnet yolunda, sünnete muvâfık az bir ibadet ve amel,'' hayrün min kesîrin mea-bid'atin,hayrün min kesîrin mea-bid'atin, ''Bid'atle beraber olan çok fazla miktardaki ibadetten daha hayırlıdır.'' ''Bid'atle beraber olan çok fazla miktardaki ibadetten daha hayırlıdır.''

Sünnete uygun olan azıcık bir ibadet, bid'atli çok ibadetten daha hayırlıdır. Sünnete uygun olan azıcık bir ibadet, bid'atli çok ibadetten daha hayırlıdır. Her şeyin sünnet-i seniyyeye uygun olması, Her şeyin sünnet-i seniyyeye uygun olması, bid'atin bulaşmaması, bid'atli olmaması lazım. bid'atin bulaşmaması, bid'atli olmaması lazım.

Sonra da soruyor ama maksadı sorup öğrenmek değil;Sonra da soruyor ama maksadı sorup öğrenmek değil; soru ile karşısındakini uyandırıp bir hakikati ona belli etmek. soru ile karşısındakini uyandırıp bir hakikati ona belli etmek.

Keyfe yekıllü amelün mea't-takvâ?Keyfe yekıllü amelün mea't-takvâ? ''Takvâlı olunca bir amel nasıl az sayılabilir?'' ''Takvâlı olunca bir amel nasıl az sayılabilir?'' Takvâlı oldu mu çok sayılır.Takvâlı oldu mu çok sayılır. Keyfe yekıllü amelün, ''O amel nasıl az olur?''Keyfe yekıllü amelün, ''O amel nasıl az olur?'' Mea't takvâ.Mea't takvâ. Takvâlı iken, takvâ ile yapılmışken az sayılır mı?Takvâlı iken, takvâ ile yapılmışken az sayılır mı? Takvâlı amelin azı mı olur?Takvâlı amelin azı mı olur? Onun azı bile ne kadar kıymetlidir.Onun azı bile ne kadar kıymetlidir. Zümrütün küçüğü büyüğü olur mu? Zümrütün küçüğü büyüğü olur mu? Hepsi zümrüt işte, kıymetli. Azı olur mu? Hepsi zümrüt işte, kıymetli. Azı olur mu?

Her işimizi sünnet-i seniyyeye,Her işimizi sünnet-i seniyyeye, fıkıh kitaplarında anlatılan ahkâma uygun yapmaya çalışmalıyız.fıkıh kitaplarında anlatılan ahkâma uygun yapmaya çalışmalıyız. İbadetimizde, giyimimizde, yememizde içmemizde,İbadetimizde, giyimimizde, yememizde içmemizde, evimizde, işyerimizde konuşmamızda her şeyimizde bid'atten uzak olmaya, evimizde, işyerimizde konuşmamızda her şeyimizde bid'atten uzak olmaya, sünnet-i seniyyeye muvâfık olmaya dikkat etmeliyiz. sünnet-i seniyyeye muvâfık olmaya dikkat etmeliyiz. Nasıl bir gömlek, nasıl bir pantolon giyeceğiz,Nasıl bir gömlek, nasıl bir pantolon giyeceğiz, evi nasıl döşeyeceğiz, ticareti nasıl yapacağız, evi nasıl döşeyeceğiz, ticareti nasıl yapacağız, nasıl söz söyleyeceğiz, nasıl bir ahlâka sahip olacağız? nasıl söz söyleyeceğiz, nasıl bir ahlâka sahip olacağız? Hepsi sünnet-i seniyyeye uygun olacak. Hepsi sünnet-i seniyyeye uygun olacak. Sonradan çıkma, uydurma olmayacak. Sonradan çıkma, uydurma olmayacak. Dinde sonradan çıkan şeylerin kıymeti yok. Dinde sonradan çıkan şeylerin kıymeti yok. Dînin kaynağı Kur'ân-ı Kerîm'dir, Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesidir.Dînin kaynağı Kur'ân-ı Kerîm'dir, Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesidir. Bunlara dayanan fukahânın kıyâsıdır. Bunlara dayanan fukahânın kıyâsıdır. Bunları iyi bilen ümmetin bu konudaki ittifakı, icmâ-i ümmet de onlara râci demektir. Bunları iyi bilen ümmetin bu konudaki ittifakı, icmâ-i ümmet de onlara râci demektir. Bunun dışında insan bid'atli işlere asla bulaşmamaya,Bunun dışında insan bid'atli işlere asla bulaşmamaya, her şeyi hadîs-i şerîfe, âyet-i kerîmeye, her şeyi hadîs-i şerîfe, âyet-i kerîmeye, selef-i sâlihînin işlediği incelikle ve dikkatle işlemeye gayret etmelidir. selef-i sâlihînin işlediği incelikle ve dikkatle işlemeye gayret etmelidir.

Ve bi-hâze'l-isnâdi, kâle Seriyyü;Ve bi-hâze'l-isnâdi, kâle Seriyyü; Yine yukarıdaki rivayet zinciriyle el-Gadâirî'denYine yukarıdaki rivayet zinciriyle el-Gadâirî'den Serî es-Sakatî hazretlerinin şöyle buyurduğu da rivayet edilmiş: Serî es-Sakatî hazretlerinin şöyle buyurduğu da rivayet edilmiş:

el-Umûru selâsetün.el-Umûru selâsetün. Emrün bâne leke rüşdühû.Emrün bâne leke rüşdühû. Fe't-tebi'hu.''Fe't-tebi'hu.'' Ve emrün bâne leke gayyühû fe'ctenibhüVe emrün bâne leke gayyühû fe'ctenibhü ve emrün eşkele aleyke fe-kıf indehû ve emrün eşkele aleyke fe-kıf indehû ve kilhü ila'l-lâhi azze ve celleve kilhü ila'l-lâhi azze ve celle ve'l-yeküni'l-lâhü delîleke vec'al fakrake ileyhi testağni bihî ammen sivâhu. ve'l-yeküni'l-lâhü delîleke vec'al fakrake ileyhi testağni bihî ammen sivâhu.

''İşler üç çeşittir.''''İşler üç çeşittir.'' Hayatımızda çeşitli işlerle karşılaşırız.Hayatımızda çeşitli işlerle karşılaşırız. Bunlar üç sınıfta, üç madde halinde toplanabilir: Bunlar üç sınıfta, üç madde halinde toplanabilir:

el-Umûru selâsetün. ''İşler üç çeşittir.'' el-Umûru selâsetün. ''İşler üç çeşittir.''

Emrün bâne leke rüşdühû.Emrün bâne leke rüşdühû. ''Birincisi, doğru olduğu sana âşikâr olan iş.'' ''Birincisi, doğru olduğu sana âşikâr olan iş.''

Namaz kılıyorsun, yanlış mı yapıyorsun? Namaz kılıyorsun, yanlış mı yapıyorsun? Tereddüde lüzum yok; tamam, âşikâr doğru. Tereddüde lüzum yok; tamam, âşikâr doğru. Doğru söz söylüyorsun, yalan söylemiyorsun, güzel. Doğru söz söylüyorsun, yalan söylemiyorsun, güzel. Doğru olduğu kesin, tereddüt etmeden bildiğin açık seçik işler. Doğru olduğu kesin, tereddüt etmeden bildiğin açık seçik işler.

Fe't-tebi'hu.Fe't-tebi'hu. ''Böyle bir işle karşılaşırsan onu yapmaya devam et, ''Böyle bir işle karşılaşırsan onu yapmaya devam et, ona tâbi ol, çekinme, çünkü doğru yoldur.''ona tâbi ol, çekinme, çünkü doğru yoldur.'' Dosdoğru o işi yap. Dosdoğru o işi yap.

Ve emrün bâne leke gayyühû.Ve emrün bâne leke gayyühû. ''Bir de sana sapıklığı, yanlışlığı, eğriliği net olan, âşikâr olan iş de olabilir.'' ''Bir de sana sapıklığı, yanlışlığı, eğriliği net olan, âşikâr olan iş de olabilir.''

Bunu da tereddütsüz biliyorsun;Bunu da tereddütsüz biliyorsun; yalan söylemek, haram yemek, içki içmek fena. yalan söylemek, haram yemek, içki içmek fena.

Fe'ctenibhu. ''Ondan da kaçın.'' Fe'ctenibhu. ''Ondan da kaçın.''

Kesin olarak iyi ve doğru olduğunu bildiğin şeyi yap,Kesin olarak iyi ve doğru olduğunu bildiğin şeyi yap, kesin olarak yanlış olduğunu bildiğin, âşikâr olmuş olan şeyi bırak.kesin olarak yanlış olduğunu bildiğin, âşikâr olmuş olan şeyi bırak. Veyahut ''İyiliği sana âşikâre olmuş, anlaşılmış olan şeyi yap,Veyahut ''İyiliği sana âşikâre olmuş, anlaşılmış olan şeyi yap, kötülüğü sana anlaşılmış olan şeyi yapma.'' demek. kötülüğü sana anlaşılmış olan şeyi yapma.'' demek.

İnceleme sonunda da anlayabilirsin.İnceleme sonunda da anlayabilirsin. Bazen doğrudan doğruya kendi ilminle bilmezsin de itimat ettiğin kimselere sorarsın. Bazen doğrudan doğruya kendi ilminle bilmezsin de itimat ettiğin kimselere sorarsın. Onlar, ''Bu yanlıştır.'' derler,Onlar, ''Bu yanlıştır.'' derler, o zaman onu yapma, öyle tebeyyün etmiş, açığa çıkmış olabilir. o zaman onu yapma, öyle tebeyyün etmiş, açığa çıkmış olabilir. Veyahut sorarsın, araştırırsın iyi olduğu anlaşılır, o zaman yaparsın. Veyahut sorarsın, araştırırsın iyi olduğu anlaşılır, o zaman yaparsın. Ya kesin bilginle anlaşılmış olur ya da müftülere, alimlere, Ya kesin bilginle anlaşılmış olur ya da müftülere, alimlere, muhtelif kimselere sorarsın öyle anlaşılır.muhtelif kimselere sorarsın öyle anlaşılır. İyi olduğu anlaşıldı mı; tamam yap. İyi olduğu anlaşıldı mı; tamam yap. Kötü olduğu anlaşıldı mı; onu yapma. Bunların dışında; Kötü olduğu anlaşıldı mı; onu yapma. Bunların dışında;

Ve emrün eşkele aleyke.Ve emrün eşkele aleyke. ''Bir de bazı işler hakkında kararsız kalırsın o senin için müşkül olur;''Bir de bazı işler hakkında kararsız kalırsın o senin için müşkül olur; anlaşılması, mahiyeti hakkında hüküm vermesi güç olabilir. Şüpheli olur.'' anlaşılması, mahiyeti hakkında hüküm vermesi güç olabilir. Şüpheli olur.''

Fe-kıf indehû. Fe-kıf indehû. ''Bu işi yapma, orada dur!''''Bu işi yapma, orada dur!'' Ve kilhü ila'l-lâhi azze ve celle.Ve kilhü ila'l-lâhi azze ve celle. ''Bu işi Allah'a havale et, O'na bırak.''''Bu işi Allah'a havale et, O'na bırak.'' Ve'l-yeküni'l-lâhu delîleke ''Allah sana yolunu göstersin.'' Ve'l-yeküni'l-lâhu delîleke ''Allah sana yolunu göstersin.''

''Yâ Rabbi! Ben bu işi bilemedim; hayır mı şer mi, sen bana yolumu göster.''''Yâ Rabbi! Ben bu işi bilemedim; hayır mı şer mi, sen bana yolumu göster.'' Allah sana yolunu gösterinceye kadar bekle, o işte ona göre hareket edersin. Allah sana yolunu gösterinceye kadar bekle, o işte ona göre hareket edersin. Bazen işler kesin olarak anlaşılmaz. Bazen işler kesin olarak anlaşılmaz. Anlaşılmadığı zaman Allah'a dayan, O'na tevekkül et,Anlaşılmadığı zaman Allah'a dayan, O'na tevekkül et, Allah'tan sana bir işaret gelinceye kadar o işi işleme. Allah'tan sana bir işaret gelinceye kadar o işi işleme. Allah sana yol gösterdiği zaman o işi öyle yaparsın. Allah sana yol gösterdiği zaman o işi öyle yaparsın. Allah'a havale et, O'na tevekkül eyle. Allah'a havale et, O'na tevekkül eyle.

Vec'al fakrake ileyhi.Vec'al fakrake ileyhi. ''İhtiyacını Allah'a arz et, fakirliğin, muhtaçlığın O'na olsun.'' ''İhtiyacını Allah'a arz et, fakirliğin, muhtaçlığın O'na olsun.''

''Yâ Rabbi! Ben sana muhtacım, rızkına, yol göstermene, hidayetine muhtacım.''Yâ Rabbi! Ben sana muhtacım, rızkına, yol göstermene, hidayetine muhtacım. Ben senin kulunum, fakirim, âcizim, nâçizim, yoksulum.'' diyeBen senin kulunum, fakirim, âcizim, nâçizim, yoksulum.'' diye ihtiyacını Allah'a çevir, Allah'tan iste. ihtiyacını Allah'a çevir, Allah'tan iste.

Testağni bihî ammen sivâhu.Testağni bihî ammen sivâhu. ''Böyle yaparsan Allah'tan gayrıdan müstağnî olursun.'' ''Böyle yaparsan Allah'tan gayrıdan müstağnî olursun.''

Muhtaçlığını Allah'a arz edip de, Allah'tan istersen,Muhtaçlığını Allah'a arz edip de, Allah'tan istersen, Allah seni başkasından bir şey istemekten müstağnî kılar, yardımını eriştirir.Allah seni başkasından bir şey istemekten müstağnî kılar, yardımını eriştirir. Allah'a böyle dayanana Allah kâfî gelir, başkasından müstağni kılar.Allah'a böyle dayanana Allah kâfî gelir, başkasından müstağni kılar. Bu, onun tecrübesine dayanan bir şey; Bu, onun tecrübesine dayanan bir şey; " Tevekkül ettin mi Allah yardım eder.'' demek. " Tevekkül ettin mi Allah yardım eder.'' demek.

Bu söylenen hususlar âyet ve hadislerle sabittir.Bu söylenen hususlar âyet ve hadislerle sabittir. Mesela Sahîh-i Buhârî ve diğer sahih kitaplarda vardır ki; Mesela Sahîh-i Buhârî ve diğer sahih kitaplarda vardır ki;

el-Harâmu beyyinün ve'l-helâlü beyyinün.el-Harâmu beyyinün ve'l-helâlü beyyinün. ''Haram da helal de bellidir.''''Haram da helal de bellidir.'' Ve beynehümâ ümûrun müştebihâtün lâ ya'rifuhâ kesîrun mine'n-nâs. Ve beynehümâ ümûrun müştebihâtün lâ ya'rifuhâ kesîrun mine'n-nâs. ''İkisinin arasında mütereddit kalınacak bir takım şüpheli işler vardır.''İkisinin arasında mütereddit kalınacak bir takım şüpheli işler vardır. İnsanların çoğu bunu bilmez.'' İnsanların çoğu bunu bilmez.''

''Her hükümdarın girilmesi, tecavüz edilmesi yasaklanmış bir özel mıntıkası vardır.''Her hükümdarın girilmesi, tecavüz edilmesi yasaklanmış bir özel mıntıkası vardır. Kim oraya yaklaşırsa içine düşer, belasını bulur.'' Kim oraya yaklaşırsa içine düşer, belasını bulur.'' Onun için o hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz şüphelilere yaklaşmamayı tavsiye ediyor. Onun için o hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz şüphelilere yaklaşmamayı tavsiye ediyor. Bu mâna da odur. Bu mâna da odur. Serî es-Sakatî hazretleri bu hadîs-i şerifi, Serî es-Sakatî hazretleri bu hadîs-i şerifi, kendi tecrübesiyle kendi kelimeleriyle yorumlayarak, nasihat olarak söylemiş oluyor. kendi tecrübesiyle kendi kelimeleriyle yorumlayarak, nasihat olarak söylemiş oluyor.

İkincisi de âyet-i kerîmedir: İkincisi de âyet-i kerîmedir:

Ve men yetevekkel ale'l-lâhi fe-hüve hasbühû.Ve men yetevekkel ale'l-lâhi fe-hüve hasbühû. ''Kim Allah'a hakkıyla tevvekkül ederse, Allah ona kâfî gelir.'' ''Kim Allah'a hakkıyla tevvekkül ederse, Allah ona kâfî gelir.''

Allah'a tevekkül edenin yâveri Hak'tır, Allah ona yardım eder.Allah'a tevekkül edenin yâveri Hak'tır, Allah ona yardım eder. Tevekkül etmeyi öğrenmeli, âdet haline getirmeliyiz. Tevekkül etmeyi öğrenmeli, âdet haline getirmeliyiz. Millet hiç tevekkül etmiyor; her işi kendisi yapmaya çalışıyor, hiçbir şeyi de yapamıyor. Millet hiç tevekkül etmiyor; her işi kendisi yapmaya çalışıyor, hiçbir şeyi de yapamıyor. Tevekkül etmeyi öğrenmeli; tedbirini almalı, çalışmasını yapmalı, boynunu bükmeli,Tevekkül etmeyi öğrenmeli; tedbirini almalı, çalışmasını yapmalı, boynunu bükmeli, Allah'tan dilemeli, Allahu Teâlâ hazretlerinin yardımına muntazır olmalı. Allah'tan dilemeli, Allahu Teâlâ hazretlerinin yardımına muntazır olmalı.

Ve bihi kâle's-Seriyyü.Ve bihi kâle's-Seriyyü. ''Yine aynı rivayet zinciriyle Serî es-Sakatî hazretleri şöyle buyurmuş:'' ''Yine aynı rivayet zinciriyle Serî es-Sakatî hazretleri şöyle buyurmuş:''

el-Edebü tercümânu'l-akli. ''Edep aklın tercümanıdır.'' el-Edebü tercümânu'l-akli. ''Edep aklın tercümanıdır.''

Allahu âlem bundan kastedilen mâna; ''Bir insan akıllıysa edepli olur.Allahu âlem bundan kastedilen mâna; ''Bir insan akıllıysa edepli olur. O adamın edepli hali onun akıllı olduğunun işaretidir.'' demektir. O adamın edepli hali onun akıllı olduğunun işaretidir.'' demektir. Akıl kapalı bir kutu olduğundan insanın akıllı mı, deli mi, dîvâne mi olduğu pek belli olmaz.Akıl kapalı bir kutu olduğundan insanın akıllı mı, deli mi, dîvâne mi olduğu pek belli olmaz. Ama edebi varsa akıllı demektir.Ama edebi varsa akıllı demektir. Akıl bilinmeyen bir şey. Akıl bilinmeyen bir şey. Edebi varsa, ''Bu adamda akıl vardır.'' diye gösteriyor. Edebi varsa, ''Bu adamda akıl vardır.'' diye gösteriyor. Tercümanı, emaresi oluyor.Tercümanı, emaresi oluyor. O halde biz de edepleri kollamaya, edeplere riayet etmeye çalışmalıyız. O halde biz de edepleri kollamaya, edeplere riayet etmeye çalışmalıyız.

Tekkemizin güzel bir kitabı vardır.Tekkemizin güzel bir kitabı vardır. Eski harfli bir kitap, manzumdur. Eski harfli bir kitap, manzumdur. Neşretmedik ama herhalde neşretsek iyi olur. Neşretmedik ama herhalde neşretsek iyi olur. Mîzânu'l-irfân. Dervişlik âdâbını manzum olarak çok güzel anlatıyor. Mîzânu'l-irfân. Dervişlik âdâbını manzum olarak çok güzel anlatıyor.

Edeb mea'l-lâh, Allah'a karşı kulluk edebi, Edeb mea'l-lâh, Allah'a karşı kulluk edebi,

Edeb mea'r-resûl, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e karşı ümmetlik edebi, Edeb mea'r-resûl, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e karşı ümmetlik edebi,

Edeb mea's-sultân, Sultana karşı tebaalık edebi. Edeb mea's-sultân, Sultana karşı tebaalık edebi.

Edeb mea'ş-şeyh, Şeyhe karşı dervişlik edebi gibi şeyleri güzel anlatıyor, bölümleri var. Edeb mea'ş-şeyh, Şeyhe karşı dervişlik edebi gibi şeyleri güzel anlatıyor, bölümleri var.

O kitabı eski yazıyı bilenlere tavsiye ederiz.O kitabı eski yazıyı bilenlere tavsiye ederiz. İnşaallah kendi kendimize de niyet edelim de onu neşredelim; İnşaallah kendi kendimize de niyet edelim de onu neşredelim; arkadaşlarımız bilsinler okusunlar, bizim Gümüşhânevî dergâhının kitaplarındandır. arkadaşlarımız bilsinler okusunlar, bizim Gümüşhânevî dergâhının kitaplarındandır.

Ve bihî kâle's-Seriyyü.Ve bihî kâle's-Seriyyü. Yine aynı rivayet zinciriyle el-Gadâirî'den naklen Serî es-Sakatî'nin bir başka sözü; Yine aynı rivayet zinciriyle el-Gadâirî'den naklen Serî es-Sakatî'nin bir başka sözü;

Mâ eksere men yesıfu's-sıfate ve ekalle men yüvâfiku fi'lühû sıfatehû. Mâ eksere men yesıfu's-sıfate ve ekalle men yüvâfiku fi'lühû sıfatehû.

Bu ef'âl-i teaccübten bir sîgadır. Bu ef'âl-i teaccübten bir sîgadır.

Mâ eksere men yesıfu's-sıfate.Mâ eksere men yesıfu's-sıfate. ''Laf söyleyen, çeşitli tasvirlerde bulunan, ''Laf söyleyen, çeşitli tasvirlerde bulunan, vasıfları sayıp döken, ağzı kalabalık insan ne kadar çok.'' vasıfları sayıp döken, ağzı kalabalık insan ne kadar çok.'' Ve ekalle men yüvâfiku fi'lühû sıfatehû.Ve ekalle men yüvâfiku fi'lühû sıfatehû. ''Ama işi, bu sözüne uygun insan da ne kadar az.'' ''Ama işi, bu sözüne uygun insan da ne kadar az.''

''Laf söyleyen insan ne kadar çok ama lafı işine uygun düşen insan ne kadar az.'' ''Laf söyleyen insan ne kadar çok ama lafı işine uygun düşen insan ne kadar az.''

İslâm'da ve Allah divanında makbul olan, insanın fiilidir, işidir; lafı değildir.İslâm'da ve Allah divanında makbul olan, insanın fiilidir, işidir; lafı değildir. Bilip de yapmamak daha büyük vebaldir.Bilip de yapmamak daha büyük vebaldir. Yapmadığı halde o cinstenmiş gibi görünmeye çalışmak da büyük bir sahtekârlıktır. Yapmadığı halde o cinstenmiş gibi görünmeye çalışmak da büyük bir sahtekârlıktır. Bir sürü laflar söylüyor, kendisini yüksek perdeden tanıtmaya çalışıyor ama Bir sürü laflar söylüyor, kendisini yüksek perdeden tanıtmaya çalışıyor ama kalbinde zerre kadar hayır yok.kalbinde zerre kadar hayır yok. Kendisini evliyâullaha en yükseğinden göstermeye çalışıyor amaKendisini evliyâullaha en yükseğinden göstermeye çalışıyor ama işin birinci mertebesinden bile haberdar değil.işin birinci mertebesinden bile haberdar değil. Makâmâttan, mâneviyâttan, tecelliyâttan bir sürü laf söylüyor ama fiili ona uymuyor. Makâmâttan, mâneviyâttan, tecelliyâttan bir sürü laf söylüyor ama fiili ona uymuyor. Maalesef bu çeşit insanlar olabilir.Maalesef bu çeşit insanlar olabilir. Halbuki mühim olan işinin, özünün, sözünün bir olması, Halbuki mühim olan işinin, özünün, sözünün bir olması, birbirine uygun olması, işinin söylediğini tutması. birbirine uygun olması, işinin söylediğini tutması. O bakımdan bundan şikayet yollu veyahut bu hususa dikkat edip O bakımdan bundan şikayet yollu veyahut bu hususa dikkat edip ihvânını, ihlâsa ve a'mâl-i sâlihayı işlemeye teşvik bâbında söylemiştir. ihvânını, ihlâsa ve a'mâl-i sâlihayı işlemeye teşvik bâbında söylemiştir.

''Laf söyleyen; vasıflar, sıfatlar anlatıp duran insan''Laf söyleyen; vasıflar, sıfatlar anlatıp duran insan ne kadar çok ama sözü işine uyan, söylediğini tutan insan ne kadar az.'' deniliyor.ne kadar çok ama sözü işine uyan, söylediğini tutan insan ne kadar az.'' deniliyor. Çok konuşmak zaten zararlı. Çok konuşmak zaten zararlı. Bir insan hakikaten yaptığı bir şeyi söylese bile gösteriş olur, riya olur, sevabı azalır.Bir insan hakikaten yaptığı bir şeyi söylese bile gösteriş olur, riya olur, sevabı azalır. Bir defa söylese sevabı azalır, Bir defa söylese sevabı azalır, bir kaç defa söylese riya olduğundan bu sefer iş günaha dönüşür. bir kaç defa söylese riya olduğundan bu sefer iş günaha dönüşür. Onun için iyiliği de söylemek doğru değil. Aslında büyüklerimiz iyiliği de saklamışlar.Onun için iyiliği de söylemek doğru değil. Aslında büyüklerimiz iyiliği de saklamışlar. Kendisinin sahip olmadığı bir şeyi varmış gibi göstermek, sahtekârlıktır.Kendisinin sahip olmadığı bir şeyi varmış gibi göstermek, sahtekârlıktır. Bilmediği konulardan dem vurmak da cahilliğin bir başka şeklidir. Bilmediği konulardan dem vurmak da cahilliğin bir başka şeklidir. Madem bilmiyorsun sus, bilen konuşsun. Madem bilmiyorsun sus, bilen konuşsun. Biliyormuş gibi yapıp da halkı, bulunduğun topluluktaki insanları aldatma.Biliyormuş gibi yapıp da halkı, bulunduğun topluluktaki insanları aldatma. O halde sözümüze dikkat edelim, bir. O halde sözümüze dikkat edelim, bir. İkincisi başkasına nasihat olarak söylediğimiz şeyleri önce kendimiz uygulayalım daİkincisi başkasına nasihat olarak söylediğimiz şeyleri önce kendimiz uygulayalım da özü sözüne, sözü özüne fiiline uygun insanlar durumuna gelelim. özü sözüne, sözü özüne fiiline uygun insanlar durumuna gelelim.

Ve bihi kâle's-Seriyyü. Yine el Gadâirî'den bir başka rivayet: Ve bihi kâle's-Seriyyü. Yine el Gadâirî'den bir başka rivayet:

Akve'l-kuvveti galebetüke nefsekeAkve'l-kuvveti galebetüke nefseke ve men aceze an-edebi nefsihî kâne an edebi gayrihî a'cezüve men aceze an-edebi nefsihî kâne an edebi gayrihî a'cezü ve men etâa men fevkahû etâahû men dûnehû. ve men etâa men fevkahû etâahû men dûnehû.

Akve'l-kuvveti galebetüke nefseke.Akve'l-kuvveti galebetüke nefseke. ''Kuvvetin en üstün derecesi, en büyük kuvvet senin nefsini yenmendir.'' ''Kuvvetin en üstün derecesi, en büyük kuvvet senin nefsini yenmendir.''

Kuvvetli misin, pehlivan mısın, arslan mısın, kaplan mısın, Kuvvetli misin, pehlivan mısın, arslan mısın, kaplan mısın, güçlü müsün, şampiyon musun? güçlü müsün, şampiyon musun? Nefsini yeniyorsan şampiyonsun.Nefsini yeniyorsan şampiyonsun. En büyük kuvvet nefsini yenebilmendir.En büyük kuvvet nefsini yenebilmendir. Yenebiliyorsan gerçekten kuvvetlisin. Yenebiliyorsan gerçekten kuvvetlisin.

Ve men aceze an edebi nefsihî.Ve men aceze an edebi nefsihî. ''Kim nefsini hizaya sokmaktan âcizse; ''Kim nefsini hizaya sokmaktan âcizse; nefsine hâkim olamıyor, onu zapt edemiyorsa, kendisini terbiye edememişse''nefsine hâkim olamıyor, onu zapt edemiyorsa, kendisini terbiye edememişse'' Kâne an edebi gayrihî a'cezü ''Başkasını terbiyeden çok daha âciz olur.'' Kâne an edebi gayrihî a'cezü ''Başkasını terbiyeden çok daha âciz olur.''

Kendisine söz geçiremiyor; başkasına hiç söz geçiremez.Kendisine söz geçiremiyor; başkasına hiç söz geçiremez. Kendi nefsini terbiye edememiş; başkasını hiç terbiye edemez. Kendi nefsini terbiye edememiş; başkasını hiç terbiye edemez.

Bu ifadeyi köşeli parantez içinde vermiş,Bu ifadeyi köşeli parantez içinde vermiş, herhalde bir yerden bulup ''Burada olması gerekir.'' diye eklemiş oluyor. herhalde bir yerden bulup ''Burada olması gerekir.'' diye eklemiş oluyor.

Ve men etâa men fevkahû etâahû men dûnehû. Ve men etâa men fevkahû etâahû men dûnehû.

''Kim kendisinden mânevî makam, mertebe, rütbe bakımından''Kim kendisinden mânevî makam, mertebe, rütbe bakımından yukarıda olana itaat ederse'' yukarıda olana itaat ederse'' etâahû men dûnehû ''Kendisinden aşağı olan da kendisine itaat eder.''etâahû men dûnehû ''Kendisinden aşağı olan da kendisine itaat eder.'' Yukarıdakine itaat edene, aşağısındaki itaat eder. Yukarıdakine itaat edene, aşağısındaki itaat eder. Tabii yukarıların en yukarısı da Allahu Teâlâ hazretleridir. Onun için; Tabii yukarıların en yukarısı da Allahu Teâlâ hazretleridir. Onun için;

Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-vehhâb diyoruz.Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-vehhâb diyoruz. Aliyyi'l-a'lâ, ''En yüksekten daha yüksek olan Allahu Teâlâ hazretleridir.'' Aliyyi'l-a'lâ, ''En yüksekten daha yüksek olan Allahu Teâlâ hazretleridir.''

Men etâallâhe etaâhû küllü şey'in.Men etâallâhe etaâhû küllü şey'in. ''Kim Allah'a itaat ederse her şey ona itaat eder.'' ''Kim Allah'a itaat ederse her şey ona itaat eder.''

Dağlar, bulutlar, yağmurlar, ay, güneş ona musahhar olur,Dağlar, bulutlar, yağmurlar, ay, güneş ona musahhar olur, yani Allahu Teâlâ hazretleri her şeyi emrine verir. yani Allahu Teâlâ hazretleri her şeyi emrine verir. Kuşlar avucuna konar, aslanlar kendisine mutî olur, sözünü dinler. O hale gelir. Kuşlar avucuna konar, aslanlar kendisine mutî olur, sözünü dinler. O hale gelir.

Tabi daha aşağıdaki büyükler mertebe itibariyleTabi daha aşağıdaki büyükler mertebe itibariyle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, sonra kendisinin mürşidi, sonra babası. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, sonra kendisinin mürşidi, sonra babası. Kendisi babasına itaat etmişse evladı da kendisine itaat eder.Kendisi babasına itaat etmişse evladı da kendisine itaat eder. Kendisi babasına âsi olmuş, üzmüşse kendisi de evladından çekecek demektir.Kendisi babasına âsi olmuş, üzmüşse kendisi de evladından çekecek demektir. Müridse şeyhine itaat ederse,Müridse şeyhine itaat ederse, yarın öbür gün o da mânevî irşat vazifesi aldığı zaman ötekiler de kendisine itaat eder. yarın öbür gün o da mânevî irşat vazifesi aldığı zaman ötekiler de kendisine itaat eder. Şeyhine güzel hizmet etmişse kendisi de güzel hizmete muhatap olur.Şeyhine güzel hizmet etmişse kendisi de güzel hizmete muhatap olur. Bu Allahu Teâlâ hazretlerinin kanunudur. Bu Allahu Teâlâ hazretlerinin kanunudur. Onun için insan mâ fevkinin yaşça, rütbece, Onun için insan mâ fevkinin yaşça, rütbece, sevapça büyük olan veya kendisinin terbiyesiyle vazifeli olan kimseleresevapça büyük olan veya kendisinin terbiyesiyle vazifeli olan kimselere itaatte çok ihtimam göstermelidir ki kendisinin seyr ü sülûku tamam olsun; itaatte çok ihtimam göstermelidir ki kendisinin seyr ü sülûku tamam olsun; ondan sonra onun hayrını görsün, başkalarına faydalı olması mümkün olabilsin. ondan sonra onun hayrını görsün, başkalarına faydalı olması mümkün olabilsin.

Ve bihî kâle's-Seriyyu.Ve bihî kâle's-Seriyyu. Yine Gadâirî'den aynı rivayet senediyle, Yine Gadâirî'den aynı rivayet senediyle, men hâfa'l-lâhe hâfehû küllü şey'in men hâfa'l-lâhe hâfehû küllü şey'in ''Kim Allah'tan korkarsa her şey ondan korkar.'' buyurmuş. ''Kim Allah'tan korkarsa her şey ondan korkar.'' buyurmuş.

Allah'tan korkandan her şey korkar.Allah'tan korkandan her şey korkar. Bu aynı zamanda bir hadîs-i şerîf mealidir. Bu aynı zamanda bir hadîs-i şerîf mealidir. Bu hususta hadîs-i şerîf de vardır. Bu hususta hadîs-i şerîf de vardır.

Bir de Abdullah b. Ömer radıyallahu anh'ın kıssası vardır.Bir de Abdullah b. Ömer radıyallahu anh'ın kıssası vardır. Medine-i Münevvere'de Abdullah b. Ömer radıyallahu anh bakıyor kiMedine-i Münevvere'de Abdullah b. Ömer radıyallahu anh bakıyor ki bir grup kalabalık insan Medine'nin dışına çıkamıyorlar orada öyle bekleşiyorlar. bir grup kalabalık insan Medine'nin dışına çıkamıyorlar orada öyle bekleşiyorlar. Selam veriyor diyor ki; Selam veriyor diyor ki;

''Burada ne bekliyorsunuz?''Burada ne bekliyorsunuz? Yolcu gibisiniz ama bekleşiyorsunuz, yola çıkamıyorsunuz, neden böyle duruyorsunuz?'' Yolcu gibisiniz ama bekleşiyorsunuz, yola çıkamıyorsunuz, neden böyle duruyorsunuz?'' Diyorlar ki; Diyorlar ki;

''Yâ Abdullah! Yolumuzun üzerine, karşıya baksana!'' ''Yâ Abdullah! Yolumuzun üzerine, karşıya baksana!''

Karşıya bakıyor; bir aslan orada yatmış, duruyor.Karşıya bakıyor; bir aslan orada yatmış, duruyor. Haydi gel de aslanın olduğu yere git.Haydi gel de aslanın olduğu yere git. Aslan yatıyor, bunlar da yürümekten korkuyorlar, gidemiyorlar. Aslan yatıyor, bunlar da yürümekten korkuyorlar, gidemiyorlar.

Abdullah b. Ömer bir onlara bakıyor; bir aslana bakıyor.Abdullah b. Ömer bir onlara bakıyor; bir aslana bakıyor. Râmuzu'l-ehâdîs kitabında bir hadîs-i şerîfin şerhinde vardı bu. Râmuzu'l-ehâdîs kitabında bir hadîs-i şerîfin şerhinde vardı bu. Yürüyor, yanına kadar gidiyor.Yürüyor, yanına kadar gidiyor. Aslanın kulağından tutuyor.Aslanın kulağından tutuyor. Keçinin falan tutulur kulağından, bu yırtıcı hayvan.Keçinin falan tutulur kulağından, bu yırtıcı hayvan. Kulağından tutuyor aslanı çekiyor, yerinden kaldırıyor, uzaklaştırıyor. Ondan sonra; Kulağından tutuyor aslanı çekiyor, yerinden kaldırıyor, uzaklaştırıyor. Ondan sonra;

''Hadi buyurun yol serbest, geçin yolunuza gidin.'' diyor. ''Hadi buyurun yol serbest, geçin yolunuza gidin.'' diyor.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hadîs-i şerîfinde buyurmuş; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hadîs-i şerîfinde buyurmuş;

''Kim Allah'tan gayrı bir şeyden korkarsa,''Kim Allah'tan gayrı bir şeyden korkarsa, Allah o kimseye o korktuğu şeyi inadına musallat eder.'' Allah o kimseye o korktuğu şeyi inadına musallat eder.''

Allah'tan gayrı bir şeyden korktuğu için Allah o korktuğu şeyi illâ ona musallat eder.Allah'tan gayrı bir şeyden korktuğu için Allah o korktuğu şeyi illâ ona musallat eder. Eğer Âdemoğlu Allah'tan gayrı bir varlıktan korkmasaydı,Eğer Âdemoğlu Allah'tan gayrı bir varlıktan korkmasaydı, Allah'tan gayrı hiç bir şey ona zarar veremeyecekti, veremezdi. Allah'tan gayrı hiç bir şey ona zarar veremeyecekti, veremezdi. Bunu bildiği için Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ Allah'tan korkuyor. Bunu bildiği için Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ Allah'tan korkuyor. Allah'tan gayrı hiçbir şeyden korkmuyor.Allah'tan gayrı hiçbir şeyden korkmuyor. Aslandan korkmuyor, yürüyor aslanın üzerine gidiyor. Aslandan korkmuyor, yürüyor aslanın üzerine gidiyor. Böyle bir insandan bütün her şey korktuğu için de bu sefer aslan ondan korkuyor. Böyle bir insandan bütün her şey korktuğu için de bu sefer aslan ondan korkuyor. Ona saldıramıyor, gürleyemiyor, pençesini savuramıyor. Ona saldıramıyor, gürleyemiyor, pençesini savuramıyor. Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ fiilen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ fiilen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin bu husustaki hadîs-i şerîfinin uygulamasını göstermiş oluyor. bu husustaki hadîs-i şerîfinin uygulamasını göstermiş oluyor.

Burada da Serî es-Sakatî hazretleri öyle buyurmuş;Burada da Serî es-Sakatî hazretleri öyle buyurmuş; ''Kim Allah'tan korkarsa her şey ondan korkar.'' ''Kim Allah'tan korkarsa her şey ondan korkar.'' Sadece insanlar değil, her şey.Sadece insanlar değil, her şey. İnsanlar, hayvanlar, ''şey'' kelimesinin içine giren bütün varlıklar hepsi ondan korkarlar. İnsanlar, hayvanlar, ''şey'' kelimesinin içine giren bütün varlıklar hepsi ondan korkarlar.

Lisânüke tercümânü kalbike ve vechüke mir'âtü kalbike Lisânüke tercümânü kalbike ve vechüke mir'âtü kalbike yetebeyyenü ale'l-vechi mâ tudmiru'l-kulûb. yetebeyyenü ale'l-vechi mâ tudmiru'l-kulûb.

''Senin lisanın kalbinin tercümânı olacak.'' ''Senin lisanın kalbinin tercümânı olacak.''

Lisanın kalbinin nasıl olduğunu gösterir. Lisanın kalbinin nasıl olduğunu gösterir. Konuşmandan kalbinde, gönlünde ne olduğu anlaşılır. Konuşmandan kalbinde, gönlünde ne olduğu anlaşılır. Söylediği sözler insanın içinin yapısını, mahiyetini gösterir. Söylediği sözler insanın içinin yapısını, mahiyetini gösterir. Lisan yani söz, konuşma, konuşulan hususlar kalbinin, gönlünün tercümânıdır. Lisan yani söz, konuşma, konuşulan hususlar kalbinin, gönlünün tercümânıdır.

Ve vechüke. ''Ve senin yüzün,''Ve vechüke. ''Ve senin yüzün,'' Mir'âtü kalbike. ''Kalbinin aynasıdır.'' Mir'âtü kalbike. ''Kalbinin aynasıdır.''

Görüntüler aynada görünüyor ya onun gibi, yüzüne bakan kalbinin içindeki duyguları görür.Görüntüler aynada görünüyor ya onun gibi, yüzüne bakan kalbinin içindeki duyguları görür. İnsanın yüzü kalbinin aynasıdır,İnsanın yüzü kalbinin aynasıdır, dili de kalbinin tercümânıdır, dili de kalbinin tercümânıdır, yetebeyyene ale'l-vechi mâ tudmiru'l-kulûb yetebeyyene ale'l-vechi mâ tudmiru'l-kulûb ''Gönüllerin, kalplerin gizlediği şeyler yüzlerde âşikâr olur, görülür.''''Gönüllerin, kalplerin gizlediği şeyler yüzlerde âşikâr olur, görülür.'' Tabi bunu görecek göz lazım. Tabi bunu görecek göz lazım.

Bir şeyh efendi varmış, küçücük de bir oğlu veya torunu var, dedesinin yanında otururmuş.Bir şeyh efendi varmış, küçücük de bir oğlu veya torunu var, dedesinin yanında otururmuş. Kapıdan birisi girdiği zaman; ''Ah, tilki girdi içeriye.'' dermiş. Kapıdan birisi girdiği zaman; ''Ah, tilki girdi içeriye.'' dermiş. Bir başkası girdiği zaman; ''Ah, -afedersiniz-, köpek girdi.'' dermiş. Bir başkası girdiği zaman; ''Ah, -afedersiniz-, köpek girdi.'' dermiş. Bir başkası girdiği zaman; ''Ah, hınzır girdi içeriye.'' dermiş.Bir başkası girdiği zaman; ''Ah, hınzır girdi içeriye.'' dermiş. Şeyh Efendi; ''Çocuğun eline biraz ekmek verin, herkesin gözü önünde biraz yesin.'' demiş.Şeyh Efendi; ''Çocuğun eline biraz ekmek verin, herkesin gözü önünde biraz yesin.'' demiş. Vermişler ekmeği, çocuk tabi bilmiyor, yemiş. Artık gelenleri öyle görmemeye başlamış. Neden? Vermişler ekmeği, çocuk tabi bilmiyor, yemiş. Artık gelenleri öyle görmemeye başlamış. Neden?

Önce keşfi açıkmış; onların ahlâklarını, sîretlerini görüyor. Sûretlerini görmüyor, sîretlerini görüyor.Önce keşfi açıkmış; onların ahlâklarını, sîretlerini görüyor. Sûretlerini görmüyor, sîretlerini görüyor. Bazı insan vardır; yüzü, bedeni insandır ama kalbi itibariyleBazı insan vardır; yüzü, bedeni insandır ama kalbi itibariyle kendisinde köpekte olan vasıflar vardır, köpek sîretlidir. kendisinde köpekte olan vasıflar vardır, köpek sîretlidir. Bazısı vardır şehvetine düşkündür; hınzır sîretlidir. Bazısı vardır; sahtekârdır tilki sîretlidir. Bazısı vardır şehvetine düşkündür; hınzır sîretlidir. Bazısı vardır; sahtekârdır tilki sîretlidir.

Onu o sîretiyle mânevî haliyle görüyor. Ama âşikâre ekmek yiyinceOnu o sîretiyle mânevî haliyle görüyor. Ama âşikâre ekmek yiyince mâneviyâtta azalma olduğundan keşfi kapanmış öyle görmemeye başlamış.mâneviyâtta azalma olduğundan keşfi kapanmış öyle görmemeye başlamış. Şeyh efendi bakmış torununun keşfi açık, işler karışacak; ''Hemen biraz ekmek yedirin de gözü perdelensin, görmesin.'' demiş.Şeyh efendi bakmış torununun keşfi açık, işler karışacak; ''Hemen biraz ekmek yedirin de gözü perdelensin, görmesin.'' demiş. Çünkü evliyâullah sırrı saklarlar; belli etmezler, terbiye etmeye çalışırlar.Çünkü evliyâullah sırrı saklarlar; belli etmezler, terbiye etmeye çalışırlar. İnsanların herkesin yanında rezil rüsvâ olmasını istemezler. Bazen cahilliğe vururlar. İnsanların herkesin yanında rezil rüsvâ olmasını istemezler. Bazen cahilliğe vururlar. Bildiği, gördüğü, duyduğu halde bazen duymazlığa, görmezliğe bilmezliğe verirler. Bildiği, gördüğü, duyduğu halde bazen duymazlığa, görmezliğe bilmezliğe verirler.

Hâtem-i Esam hazretleri evliyâulahın çok muhterem büyüklerinden birisi.Hâtem-i Esam hazretleri evliyâulahın çok muhterem büyüklerinden birisi. Hâtem-i Esam hazretlerine bir kadıncağız geliyor. Kadıncağız huzura girdiği zaman şeyhin heybetinden utanıp sıkılıyor. Hâtem-i Esam hazretlerine bir kadıncağız geliyor. Kadıncağız huzura girdiği zaman şeyhin heybetinden utanıp sıkılıyor. Otururken işte olacak bu ya, hiç temenni edilmez ama yellenmiş.Otururken işte olacak bu ya, hiç temenni edilmez ama yellenmiş. Çok çok utanç verici bir durum, kıpkırmızı kesilmiş. Bir ses çıkmış.Çok çok utanç verici bir durum, kıpkırmızı kesilmiş. Bir ses çıkmış. Kadıncağız orada ölse, Allah canını alsa daha rahat edecek. Şeyhefendi de duymuş, vaziyeti anlamış. Kadıncağız orada ölse, Allah canını alsa daha rahat edecek. Şeyhefendi de duymuş, vaziyeti anlamış.

''Evladım öyle uzakta durma, yakına gel, kulağım iyi duymuyor.'' demiş. ''Evladım öyle uzakta durma, yakına gel, kulağım iyi duymuyor.'' demiş.

Hanım bu sefer biraz ümitlenmiş; ''Kulağı iyi duymuyorsa benim bu kabahatimi de duymadı mı acaba?'' diye düşünmüş, biraz rahatlamış.Hanım bu sefer biraz ümitlenmiş; ''Kulağı iyi duymuyorsa benim bu kabahatimi de duymadı mı acaba?'' diye düşünmüş, biraz rahatlamış. Hemen gelmiş, ''Ne söyleyeceksen bağır evladım.'' demiş. Biraz bağırmış,Hemen gelmiş, ''Ne söyleyeceksen bağır evladım.'' demiş. Biraz bağırmış, ''Daha bağır, daha bağır!'' demiş. O zaman kadın iyice rahat etmiş; ''Tamam bunun kulakları gerçekten ağır işitiyor,''Daha bağır, daha bağır!'' demiş. O zaman kadın iyice rahat etmiş; ''Tamam bunun kulakları gerçekten ağır işitiyor, küp gibi bangır bangır bağırdığın zaman bile ‘Daha bağır.' diyor, duymuyor.'' küp gibi bangır bangır bağırdığın zaman bile ‘Daha bağır.' diyor, duymuyor.'' Şeyh Efendi o kadıncağız vefat edinceye kadar sağır numarası yapmış. Şeyh Efendi o kadıncağız vefat edinceye kadar sağır numarası yapmış. Onun için lakabı Hâtem-i Esam kalmış, ''Sağır Hâtem'' demek. Onun için lakabı Hâtem-i Esam kalmış, ''Sağır Hâtem'' demek.

Allahu Teâlâ hazretleri büyüklerin bize nasıl numune olduğunu gösteriyor.Allahu Teâlâ hazretleri büyüklerin bize nasıl numune olduğunu gösteriyor. O güzel huyları, büyüklerin güzel hallerini okuyoruz.O güzel huyları, büyüklerin güzel hallerini okuyoruz. Bizlere de o güzel, sevdiği huylarını nasip eylesin. Bizlere de o güzel, sevdiği huylarını nasip eylesin.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2