Namaz Vakitleri

6 Cemâziye'l-Evvel 1446
08 Kasım 2024
İmsak
06:08
Güneş
07:35
Öğle
12:53
İkindi
15:35
Akşam
18:00
Yatsı
19:22
Detaylı Arama

Ebû Süleyman Ed-Dârânî Hz. (3)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

8 Safer 1412 / 18.08.1991
Eyüp / İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Zâhidler ve Tevekkül Ehli, Dindarlığı Hàlis Kılmak, Cennetin Mehri Dünyayı Terk Etmektir, Sadakat ve Huşû | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ebû Süleyman Ed-Dârânî Hz. (3)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

8 Safer 1412 / 18.08.1991
Eyüp / İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Zâhidler ve Tevekkül Ehli, Dindarlığı Hàlis Kılmak, Cennetin Mehri Dünyayı Terk Etmektir, Sadakat ve Huşû | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-selâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn, Ve's-selâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn, Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ.

Emma bâ'd. Emma bâ'd.

Aziz, mübarek ve sevgili kardeşlerim! Aziz, mübarek ve sevgili kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.

Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin Tabakâtu's-sûfiyye kitabını okuyoruz.Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin Tabakâtu's-sûfiyye kitabını okuyoruz. 80. sayfanın 18. paragrafına ulaştık.80. sayfanın 18. paragrafına ulaştık. Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretlerinin hayatını ve eski sözlerinin yazıldığı kısmı okuyoruz. Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretlerinin hayatını ve eski sözlerinin yazıldığı kısmı okuyoruz. Buradan devam edeceğiz. Buradan devam edeceğiz.

Kâle'ş-Şeyh es-Sülemî: Semi'tü Ahmede'bne Aliyyi'bni Ca'fer, yekûlü: Kâle Ebû Süleymân:Kâle'ş-Şeyh es-Sülemî: Semi'tü Ahmede'bne Aliyyi'bni Ca'fer, yekûlü: Kâle Ebû Süleymân: Âhiru akdâmi'z-zâhidîne evvelü akdâmi'l-mütevekkilîn. Âhiru akdâmi'z-zâhidîne evvelü akdâmi'l-mütevekkilîn.

"Ahmed b. Ali b. Cafer'den işittim." diyor, müellif Sülemî hazretleri. "Ahmed b. Ali b. Cafer'den işittim." diyor, müellif Sülemî hazretleri. O da dedi ki; Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle söyledi." O da dedi ki; Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle söyledi."

Arada daha birçok isimlerin olması lazım, kestirmeden rivayet senedinin sonunu söylemiş. Arada daha birçok isimlerin olması lazım, kestirmeden rivayet senedinin sonunu söylemiş.

Ebû Süleyman hazretleri şöyle buyurmuş; Ebû Süleyman hazretleri şöyle buyurmuş;

Âhiru akdâmi'z-zahidîn. "Zühd sahibi ve böylece zahid sıfatına ulaşmış,Âhiru akdâmi'z-zahidîn. "Zühd sahibi ve böylece zahid sıfatına ulaşmış, yaşayışı zâhidâne olan mü'minlerin seyr u sulûklerinde -ilerlemeleri, makamlara geçmeleri, yaşayışı zâhidâne olan mü'minlerin seyr u sulûklerinde -ilerlemeleri, makamlara geçmeleri, derece derece yükselmeleri var müritlerin. derece derece yükselmeleri var müritlerin. Zahidler adımlarını atıyorlar, atıyorlar, atıyorlar, bir menzile varıyorlar- Zahidler adımlarını atıyorlar, atıyorlar, atıyorlar, bir menzile varıyorlar- en son ulaşabildikleri menzil, en son adımlarının bastığı yer,en son ulaşabildikleri menzil, en son adımlarının bastığı yer, yani ulaşabilecekleri en son mertebe, mânevî makam. yani ulaşabilecekleri en son mertebe, mânevî makam. " Evvelü akdâmi'l-mütevekkilîn. "Mütevekkil kulların adımlarının ilkidir." " Evvelü akdâmi'l-mütevekkilîn. "Mütevekkil kulların adımlarının ilkidir."

Ötekiler ömür boyu uğraşıp adım atmışlar, ilerlemişler, yükselmişler, bir noktaya varmışlar.Ötekiler ömür boyu uğraşıp adım atmışlar, ilerlemişler, yükselmişler, bir noktaya varmışlar. Bir seviye, bir çizgi tutturmuşlar, bir puan kazanmışlar, bir seviyeye ulaşmışlar. Bir seviye, bir çizgi tutturmuşlar, bir puan kazanmışlar, bir seviyeye ulaşmışlar.

Bu nedir? Bu nedir?

Mütevekkillerin makamının en aşağı tabakasıdır. Mütevekkillerin makamının en aşağı tabakasıdır.

Bu sözden rahatlıkla anlaşılan şudur ki; Tevekkül makamı, zühd makamından daha üstündür. Bu sözden rahatlıkla anlaşılan şudur ki; Tevekkül makamı, zühd makamından daha üstündür.

Zühd nedir, biraz açıklayalım. Zühd nedir, biraz açıklayalım.

Bunların hepsi Kur'ân-ı Kerîm'den gelme tabirler,Bunların hepsi Kur'ân-ı Kerîm'den gelme tabirler, Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinden çıkartılmış mânalardır.Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinden çıkartılmış mânalardır. Zühd, bir şeye rağbet etmemek, rağbetli olmamak, istekli olmamak, istememek,Zühd, bir şeye rağbet etmemek, rağbetli olmamak, istekli olmamak, istememek, gönlü çekmemek, arzu etmemek demektir.gönlü çekmemek, arzu etmemek demektir. Eğer bir insan dünyanın süslü ve gösterişli şeylerine kapılmayabiliyorsa,Eğer bir insan dünyanın süslü ve gösterişli şeylerine kapılmayabiliyorsa, rağbet etmeyebiliyorsa ki zordur, bu kimseye "zahid" derler.rağbet etmeyebiliyorsa ki zordur, bu kimseye "zahid" derler. Yani dünyaya metelik vermiyor, aldırmıyor. Yani dünyaya metelik vermiyor, aldırmıyor.

Kolay değildir. Dünyanın zevki, sefası, keyfi, havası çoktur ve nefis onları ister. İnsanın canı çeker.Kolay değildir. Dünyanın zevki, sefası, keyfi, havası çoktur ve nefis onları ister. İnsanın canı çeker. Karşıda birisi baklava, kaymaklı kadayıf yerken, insan orada yutkunmadan duramaz. Karşıda birisi baklava, kaymaklı kadayıf yerken, insan orada yutkunmadan duramaz. Çünkü tatlıdır, hoştur. Canı çeker. Fâni dünya hoştur ama dünyanın zevklerine daldı mı işi harap olur. Çünkü tatlıdır, hoştur. Canı çeker. Fâni dünya hoştur ama dünyanın zevklerine daldı mı işi harap olur. İnsan onları elde edeceğim diye koşturduğu zaman, yanlış yollara girer, İnsan onları elde edeceğim diye koşturduğu zaman, yanlış yollara girer, yanlış yerlere batar, yanlış işler yapar. yanlış yerlere batar, yanlış işler yapar. Hele ömrünü sırf bu dünyasının zevklerini ve keyiflerini sağlamaya sarf etmişse,Hele ömrünü sırf bu dünyasının zevklerini ve keyiflerini sağlamaya sarf etmişse, gayretini o tarafa yöneltmişse; gayretini o tarafa yöneltmişse; bu adam ehl-i dünya demektir. Yani bu hayatı istiyor ve gününü gün etmeye çalışıyor. bu adam ehl-i dünya demektir. Yani bu hayatı istiyor ve gününü gün etmeye çalışıyor. Buna ehl-i dünya derler. Buna ehl-i dünya derler.

Zahid, ehl-i dünya olmayan, dünyaya rağbet etmeyen insan demek. Güzel bir şey bu.Zahid, ehl-i dünya olmayan, dünyaya rağbet etmeyen insan demek. Güzel bir şey bu. Bu kadar süsü var, ziyneti var, önüne süslenip, allanıp, pullanıp dizilmiş, Bu kadar süsü var, ziyneti var, önüne süslenip, allanıp, pullanıp dizilmiş, çıkmış olsa bile, kaş göz işareti yapıyor ama kandıramıyor. çıkmış olsa bile, kaş göz işareti yapıyor ama kandıramıyor.

İyi, güzel. İyi, güzel.

Fakat bundan daha yüksek olan makam;Fakat bundan daha yüksek olan makam; Allahu Teâlâ hazretlerine dayanmak, O'nu vekil edinmek, O'na sığınmak, Allahu Teâlâ hazretlerine dayanmak, O'nu vekil edinmek, O'na sığınmak, O'ndan istemek, O'ndan beklemek, O'nun dostluğuna güvenmek, O'na tevekkül etmek makamıdır. O'ndan istemek, O'ndan beklemek, O'nun dostluğuna güvenmek, O'na tevekkül etmek makamıdır.

Kur'ân-ı Kerîm'de âyet-i kerîmeler var. Kur'ân-ı Kerîm'de âyet-i kerîmeler var.

Ve men yetevekkel ale'llâhi ve hüve hasbühû.Ve men yetevekkel ale'llâhi ve hüve hasbühû. "Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona kâfi gelir, yeter." "Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona kâfi gelir, yeter."

Allah, kendisine sığınanı mahrum, yardımsız, yardımcısız, ortada bırakmaz demektir. Allah, kendisine sığınanı mahrum, yardımsız, yardımcısız, ortada bırakmaz demektir.

Ama bu elle tutulan bir şey değil. Kolayca anlaşılan bir şeyin tatbik edildiği zaman,Ama bu elle tutulan bir şey değil. Kolayca anlaşılan bir şeyin tatbik edildiği zaman, mü'min kimsenin uygulama sonunda sezdiği, gördüğü şeylerdir. mü'min kimsenin uygulama sonunda sezdiği, gördüğü şeylerdir. Bazı insanlar buna inanmaz. Allah'a inancı ve bağlılığı zayıf olduğundan, tevekkülü de zayıftır veya hiç yoktur.Bazı insanlar buna inanmaz. Allah'a inancı ve bağlılığı zayıf olduğundan, tevekkülü de zayıftır veya hiç yoktur. "Neme lazımdır?" der, "Ne olur ne olmaz, ya şöyleyse ya böyleyse…" Tevekkülü yoktur. "Neme lazımdır?" der, "Ne olur ne olmaz, ya şöyleyse ya böyleyse…" Tevekkülü yoktur.

"Allah'a tevekkül edenin yâveri Hakk'dır." dediğine göre şair, ki o hadîs-i şerîften, "Allah'a tevekkül edenin yâveri Hakk'dır." dediğine göre şair, ki o hadîs-i şerîften, âyet-i kerîmeden alınmadır; bir insanın yârı, yâveri, muîni Allah olursa, âyet-i kerîmeden alınmadır; bir insanın yârı, yâveri, muîni Allah olursa, onun sırtını kim yere getirebilir, kim yenebilir, kim ona zarar verebilir? onun sırtını kim yere getirebilir, kim yenebilir, kim ona zarar verebilir?

Cümle cihan halkı toplansa, Allah'ın koruduğu bir kimseye zarar veremez. Cümle cihan halkı toplansa, Allah'ın koruduğu bir kimseye zarar veremez.

O bakımdan, tevekkül çok sağlam bir tutamaktır. Dinde çok önemli bir duygudur.O bakımdan, tevekkül çok sağlam bir tutamaktır. Dinde çok önemli bir duygudur. Ve bu duyguyu yakalamış ve Rabbine dost olduğunu anlayıp bağlanmış olan bir insana Ve bu duyguyu yakalamış ve Rabbine dost olduğunu anlayıp bağlanmış olan bir insana Allah çok büyük yardım eder. Allah çok büyük yardım eder. Onun için zahidlik makamı da, o duygular, o düşünceler de güzel;Onun için zahidlik makamı da, o duygular, o düşünceler de güzel; ama orada yürüyüp, yürüyüp, varacağı en yüksek nokta;ama orada yürüyüp, yürüyüp, varacağı en yüksek nokta; mütevekkiller makamının en aşağı çizgisidir ki onlar daha kim bilir nerelere yükseliyorlar… mütevekkiller makamının en aşağı çizgisidir ki onlar daha kim bilir nerelere yükseliyorlar…

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Min letâifi'l-meârîdi kavluhû teâlâ:Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Min letâifi'l-meârîdi kavluhû teâlâ: "Elâ li'llâhi'd-dînü'l-hâlis." Tehdîdün bi-lutfin. "Elâ li'llâhi'd-dînü'l-hâlis." Tehdîdün bi-lutfin.

Zümer sûresindeki bir âyet-i kerîmeye atıfta bulunuyor Ebû Süleyman hazretleri, buyuruyor ki; Zümer sûresindeki bir âyet-i kerîmeye atıfta bulunuyor Ebû Süleyman hazretleri, buyuruyor ki;

"İnsanoğluna sunulan mâruzâtın en incelerinden, yani insanın muhatap olduğu ahkâmın "İnsanoğluna sunulan mâruzâtın en incelerinden, yani insanın muhatap olduğu ahkâmın ve ifadelerin en incelerinden birisi de, Allahu Teâlâ hazretlerinin şu âyet-i kerîmesidir;" ve ifadelerin en incelerinden birisi de, Allahu Teâlâ hazretlerinin şu âyet-i kerîmesidir;"

Elâ li'llâhi'd-dînü'l-hâlis. Elâ li'llâhi'd-dînü'l-hâlis.

Elâ edât-ı tembihtir. Uyarmak, dikkati çekmek için kullanılan bir edattır.Elâ edât-ı tembihtir. Uyarmak, dikkati çekmek için kullanılan bir edattır. Elâ demek, "Şişt, aklını başına topla, uyuma, dikkat et, gözünü aç, iyi dinle." Elâ demek, "Şişt, aklını başına topla, uyuma, dikkat et, gözünü aç, iyi dinle." gibi bir mâna ifade ediyor Arapça'da. gibi bir mâna ifade ediyor Arapça'da.

Elâ. "Dikkat et, aklını başına topla, iyi anla ve kavra, gözünü aç ve kaçırma bu mânayı ki.Elâ. "Dikkat et, aklını başına topla, iyi anla ve kavra, gözünü aç ve kaçırma bu mânayı ki. " Li'llâhi'd-dînü'l-hâlis. "Halis din, Allahu Teâlâ hazretlerinindir."" Li'llâhi'd-dînü'l-hâlis. "Halis din, Allahu Teâlâ hazretlerinindir." Tehdîdün bi-lutfin. "Burada lütufla bir tehdit vardır. Allah tarafından kula bir tehdit vardır." Tehdîdün bi-lutfin. "Burada lütufla bir tehdit vardır. Allah tarafından kula bir tehdit vardır."

Altında "Ey kul, dindarlığını, kulluğunu halis yaparsan yap; ama yapmazsan görürsün!" mânası yatıyor. Altında "Ey kul, dindarlığını, kulluğunu halis yaparsan yap; ama yapmazsan görürsün!" mânası yatıyor.

"Sırf Allah rızası için kulluk yapmazsan, halin harap olur ha!" diye, "Sırf Allah rızası için kulluk yapmazsan, halin harap olur ha!" diye, bir aba altında sopanın ucu görünüyor. bir aba altında sopanın ucu görünüyor.

"Eğer hâlisâne Allah'a kulluk etmezsen, o zaman da başına çok cezalar yağar, "Eğer hâlisâne Allah'a kulluk etmezsen, o zaman da başına çok cezalar yağar, Allah'ın kahrına, gazabına uğrarsın." demek. Allah'ın kahrına, gazabına uğrarsın." demek.

Hâlis ne demek? Hâlis ne demek?

Katıksız, sâfi, içine başka hiç bir şey karışmamış olan demek. Katıksız, sâfi, içine başka hiç bir şey karışmamış olan demek.

"Hâlis olan dindarlık, Allah'a yapılan dindarlık olmalıdır, katıksız olmalıdır. Allah'a kulluk hâlisâne omalıdır. "Hâlis olan dindarlık, Allah'a yapılan dindarlık olmalıdır, katıksız olmalıdır. Allah'a kulluk hâlisâne omalıdır. Allah'a ibadet için yapılan fiillerin, işlerin, hareketlerin niyetine başka duygular karışmamalıdır.Allah'a ibadet için yapılan fiillerin, işlerin, hareketlerin niyetine başka duygular karışmamalıdır. Hâlis, katıksız, som altın gibi olmalıdır. ‘Karışırsa, ha o zaman karışmam.' diye, Hâlis, katıksız, som altın gibi olmalıdır. ‘Karışırsa, ha o zaman karışmam.' diye, lütufla bir tehdit var bu âyet-i kerîmede." diyor.lütufla bir tehdit var bu âyet-i kerîmede." diyor. Kul ihlâslı olacak. İhlâslı olmadığı zaman da işin fena olduğunu bilecek. Kul ihlâslı olacak. İhlâslı olmadığı zaman da işin fena olduğunu bilecek.

İhlâs, en önemli şeylerden biridir ve insan yaptığı şeyi daima ihlâslı yapmaya mecburdur,İhlâs, en önemli şeylerden biridir ve insan yaptığı şeyi daima ihlâslı yapmaya mecburdur, Allah'ın kabul etmesini istiyorsa. Allah'ın kabul etmesini istiyorsa.

Geçen hafta bir fıkra geçmişti. Geçen hafta bir fıkra geçmişti.

"Yalnız başıma namaz kıldım, çok memnun oldum." diyor adamın birisi. "Yalnız başıma namaz kıldım, çok memnun oldum." diyor adamın birisi.

Diyor ki; Diyor ki;

"Niye öyle memnun oldun?" "Niye öyle memnun oldun?"

"Çünkü beni kimse görmedi." "Çünkü beni kimse görmedi."

"O zaman sen zayıf bir insanmışsın çünkü Allah'a kulluk makamında aklına mahlûkat gelmiş. "O zaman sen zayıf bir insanmışsın çünkü Allah'a kulluk makamında aklına mahlûkat gelmiş. Sen namaz kılıyordun, ne diye mahlûkatı düşünüyordun, onu bile düşünmek zayıflıktır." diyor. Sen namaz kılıyordun, ne diye mahlûkatı düşünüyordun, onu bile düşünmek zayıflıktır." diyor.

Bir de ibadeti bir maksat için yapmak var.Bir de ibadeti bir maksat için yapmak var. "Ben şurada namaz kılayım da, birisi görsün de, beni işe alsın veyahut şu orucu tutayım da, "Ben şurada namaz kılayım da, birisi görsün de, beni işe alsın veyahut şu orucu tutayım da, zayıflayayım üç kilo, beş kilo." Hâlis değil, o zaman niyetin içinde başka şeyler var. zayıflayayım üç kilo, beş kilo." Hâlis değil, o zaman niyetin içinde başka şeyler var.

Hâlis olmayan ibadeti Allah kabul etmiyor. Hâlis olmayan ibadeti Allah kabul etmiyor.

"Ben, ortakların en hayırlısıyım." diyor. Ama bu sözde de bir ince ikaz var; "Ben, ortakların en hayırlısıyım." diyor. Ama bu sözde de bir ince ikaz var; "Bir kimse bir işi hem benim için hem de bir başkası için yaparsa onu kabul etmem, "Bir kimse bir işi hem benim için hem de bir başkası için yaparsa onu kabul etmem, hepsini ortağa veririm." diyor. "Reddederim!" demek, o da tehdit. hepsini ortağa veririm." diyor. "Reddederim!" demek, o da tehdit.

Onun için, insanın bütün ibadetleri, her şeyi Allah rızası için olacak.Onun için, insanın bütün ibadetleri, her şeyi Allah rızası için olacak. İnsan, bunları yaparken kalbindeki niyetinin hâlis olmasına çok dikkat edecek. Çok ince bir şey. İnsan, bunları yaparken kalbindeki niyetinin hâlis olmasına çok dikkat edecek. Çok ince bir şey.

Adam hep ön safta namaz kılarken, bir gün en arkada kaldım diye utanmış; Adam hep ön safta namaz kılarken, bir gün en arkada kaldım diye utanmış;

"Eyvah! Beni buralarda görürlerse ayıplarlar!" demiş. "Eyvah! Beni buralarda görürlerse ayıplarlar!" demiş. Kendi kendisinin bu duygusunu da yine kendisi yakalıyor, diyor ki; Kendi kendisinin bu duygusunu da yine kendisi yakalıyor, diyor ki;

"Vay, sen halktan korkuyorsun. "Vay, sen halktan korkuyorsun. Demek ki sen bunca yıl ön safta namaz kılmayı halktan korktuğun için yapmışsın.Demek ki sen bunca yıl ön safta namaz kılmayı halktan korktuğun için yapmışsın. Allah için yapmamışsın." Allah için yapmamışsın."

Hadi, o kadar yıllık namazı ödüyor. İhlâsa bak! Hadi, o kadar yıllık namazı ödüyor. İhlâsa bak!

Demek ki arka safta namaz kılarken halktan korkuyor, halkın beğenmemesinden korkuyor.Demek ki arka safta namaz kılarken halktan korkuyor, halkın beğenmemesinden korkuyor. Ön safta kıldığı zaman halkın beğeneceğini biliyor. Ön safta kıldığı zaman halkın beğeneceğini biliyor. "Ne dindar adam be, hep birinci safta, hep imamın arkasında namaz kılıyor." "Ne dindar adam be, hep birinci safta, hep imamın arkasında namaz kılıyor." diye beğenilmekten hoşlanıyor. Bunların hepsi yanlış duygu.diye beğenilmekten hoşlanıyor. Bunların hepsi yanlış duygu. Bunları yakaladığı zaman, bu duygularla yapmış olduğunun farkına vardığı, Bunları yakaladığı zaman, bu duygularla yapmış olduğunun farkına vardığı, sezdiği için veya kendisini öyle itham ettiği için bütün namazlarını tekrar ödüyor. sezdiği için veya kendisini öyle itham ettiği için bütün namazlarını tekrar ödüyor. İnsanın amellerini böyle yoklaması lazım. İnsanın amellerini böyle yoklaması lazım.

Bizim bir arkadaş anlattı. Tabii anlatması da gıybet oluyor. Hiç anlatmaması lazım ama anlattı.Bizim bir arkadaş anlattı. Tabii anlatması da gıybet oluyor. Hiç anlatmaması lazım ama anlattı. Birisinin yanında sormuş, demiş; Birisinin yanında sormuş, demiş;

"Mehmed Zahid hocamızı tanır mıydınız?" "Mehmed Zahid hocamızı tanır mıydınız?"

O da demiş ki; O da demiş ki;

"Evet, tanırdım. Ben camisine gittim. Bana konuşma yaptırdı." "Evet, tanırdım. Ben camisine gittim. Bana konuşma yaptırdı."

Demek istiyor ki; Demek istiyor ki;

"Bana konuşma yaptırttı. Ben ne adamım be!" "Bana konuşma yaptırttı. Ben ne adamım be!"

[Mehmed Zahid] Hocamız herkese konuşma yaptırırdı. Geleni mihraba geçirirdi. [Mehmed Zahid] Hocamız herkese konuşma yaptırırdı. Geleni mihraba geçirirdi. İmam-Hatip talebesini bile, o kâmil olduğundan değil, onu bile geçirirdi. İmam-Hatip talebesini bile, o kâmil olduğundan değil, onu bile geçirirdi. "Buyur, namazı sen kıldır." derdi, işaret ederdi, cübbeyi ona giydirirdi. "Buyur, namazı sen kıldır." derdi, işaret ederdi, cübbeyi ona giydirirdi. Bizi konuştururdu, kendisi dinlerdi. Kontrol için, imtihan için olabilir. Bizi konuştururdu, kendisi dinlerdi. Kontrol için, imtihan için olabilir. Başkalarına "Hutbeye çık." derdi. O büyük alim olmadığı halde, böyle şeyler yapabilirdi. Başkalarına "Hutbeye çık." derdi. O büyük alim olmadığı halde, böyle şeyler yapabilirdi.

Bir senesinde [Mehmed Zahid] Hocamız için sempozyum yaptık.Bir senesinde [Mehmed Zahid] Hocamız için sempozyum yaptık. "Hocamızı tanıyanlar hatıralarını anlatsın." dedik. Herkes bir şey anlattı. Sonra birisi dedi ki; "Hocamızı tanıyanlar hatıralarını anlatsın." dedik. Herkes bir şey anlattı. Sonra birisi dedi ki;

"Hocam, herkes kendisini anlattı. ‘Hocamız beni çok severdi. "Hocam, herkes kendisini anlattı. ‘Hocamız beni çok severdi. Bizim evimize çok gelirdi. Bir de beni şöyle yapardı…'" Bizim evimize çok gelirdi. Bir de beni şöyle yapardı…'"

Mehmed Âkif'in bir sözü var; Mehmed Âkif'in bir sözü var;

Hepimiz, kendimizin bağrı yanık âşıkıyız. Hepimiz, kendimizin bağrı yanık âşıkıyız.

Herkes kendi kendisini gizli gizli beğeniyor, beğenilmesini istiyor veya beğendirmeye çalışıyor.Herkes kendi kendisini gizli gizli beğeniyor, beğenilmesini istiyor veya beğendirmeye çalışıyor. Bu güzel bir şey değil! İşte bu duyguları yakalayıp bunlardan arınmak lazım, Bu güzel bir şey değil! İşte bu duyguları yakalayıp bunlardan arınmak lazım, ibadeti sırf Allah için yapabilmek lazım. ibadeti sırf Allah için yapabilmek lazım.

Hz. Ali savaşıyor, öldürecek, yüzüne tükürünce bırakıyor. Hz. Ali savaşıyor, öldürecek, yüzüne tükürünce bırakıyor.

"Neden bıraktın?" diyor. "Neden bıraktın?" diyor.

"Şimdiye kadar seni Allah rızası için öldürecektim, düşmansın, harp ediyoruz diye. "Şimdiye kadar seni Allah rızası için öldürecektim, düşmansın, harp ediyoruz diye. Şimdi yüzüme tükürdün diye sana kızdım. Şimdi yüzüme tükürdün diye sana kızdım. Şimdi hıncımdan öldüreceğim, Allah rızası için yapmayacağım, kızgınlığımdan yapacağım. Ondan bıraktım." Şimdi hıncımdan öldüreceğim, Allah rızası için yapmayacağım, kızgınlığımdan yapacağım. Ondan bıraktım."

Bunlar işte büyük insanların büyük jestleri. İşte tasavvuf bu. Tasavvuf başka bir şey değil.Bunlar işte büyük insanların büyük jestleri. İşte tasavvuf bu. Tasavvuf başka bir şey değil. Ahlâkını düzeltebiliyor musun, kontrol edebiliyor musun? Ahlâkını düzeltebiliyor musun, kontrol edebiliyor musun? Yaptığın işi Allah rızası için yapabiliyor musun? Yoksa sarığı herkes sarabilir,Yaptığın işi Allah rızası için yapabiliyor musun? Yoksa sarığı herkes sarabilir, cübbeyi herkes giyebilir, çarşıdan gider alır. Ama davranışın nasıl? cübbeyi herkes giyebilir, çarşıdan gider alır. Ama davranışın nasıl?

Adama soru soruyorlar, adam gıybet ediyor. Sağı solu gıybet ediyor. İslâm'da gıybet haram.Adama soru soruyorlar, adam gıybet ediyor. Sağı solu gıybet ediyor. İslâm'da gıybet haram. Haram işi yapıyorsun, bir de çıkmışsın ortaya "Hocayım." diye,Haram işi yapıyorsun, bir de çıkmışsın ortaya "Hocayım." diye, hem de etrafına toplanan insanlara örnek oluyorsun. Böyle mi örnek olacaksın sen? hem de etrafına toplanan insanlara örnek oluyorsun. Böyle mi örnek olacaksın sen?

Gıybeti şıp diye kesmek lazım, yaptırmamak lazım. Peygamber Efendimiz; Gıybeti şıp diye kesmek lazım, yaptırmamak lazım. Peygamber Efendimiz;

"Gıybet eden insanlara yardımcı olun. "Gıybet eden insanlara yardımcı olun. Gıybet edenleri engelleyin, orada durmayın, kalkın gidin!" diyor. Gıybet edenleri engelleyin, orada durmayın, kalkın gidin!" diyor.

Sen gıybete müsaade edersen senin meclisinde, senin kendi terbiyen noksan,Sen gıybete müsaade edersen senin meclisinde, senin kendi terbiyen noksan, başkasını nasıl terbiye edeceksin? başkasını nasıl terbiye edeceksin? Kendin gıybetin haram olduğunu bilirsin, Kendin gıybetin haram olduğunu bilirsin, tilki gibi ama kendini kontrol edemiyorsun gıybetten, kurtarmıyorsun. Demek ki olmadı. tilki gibi ama kendini kontrol edemiyorsun gıybetten, kurtarmıyorsun. Demek ki olmadı.

Ben bunları niçin söylüyorum? İsim vermeden söylüyorum. Ben bunları niçin söylüyorum? İsim vermeden söylüyorum.

Hepimiz yaptığımız amellerin, ibadetlerin, taatlerin ne maksatla yapıldığını iyice kontrol etmeliyiz.Hepimiz yaptığımız amellerin, ibadetlerin, taatlerin ne maksatla yapıldığını iyice kontrol etmeliyiz. Aldığı, verdiği, sadakası, hayrı, hasenâtı, haccı, umresi, her şey Allah rızası için olmalı. Aldığı, verdiği, sadakası, hayrı, hasenâtı, haccı, umresi, her şey Allah rızası için olmalı. Bazısı diyor ki; Bazısı diyor ki;

"Hac yaptığın zaman, ‘Hacıyım' deme. ‘Ben hacıyım, hacca gittim.' "Hac yaptığın zaman, ‘Hacıyım' deme. ‘Ben hacıyım, hacca gittim.' Söyleme, ne diye hacı diye ad koyuyorsun?" Doğru görmüyorlar.Söyleme, ne diye hacı diye ad koyuyorsun?" Doğru görmüyorlar. "Sen haccı Allah rızası için yaptın." diyorlar. "Sen haccı Allah rızası için yaptın." diyorlar.

Onun için bizim de maksadımız hep Allah'ın rızasını kazanmak. Bu ince şeyleri öğrenelim.Onun için bizim de maksadımız hep Allah'ın rızasını kazanmak. Bu ince şeyleri öğrenelim. Dindarlığın hâlis olması lazım. Allah'a yapılan dindarlık, kulluk ancak hâlisâne yapılır. Dindarlığın hâlis olması lazım. Allah'a yapılan dindarlık, kulluk ancak hâlisâne yapılır. O halde, her yaptığımız işin hâlis, som, katıksız, tertemiz, O halde, her yaptığımız işin hâlis, som, katıksız, tertemiz, pırıl pırıl bir niyetle olmasına dikkat etmemiz lazım.pırıl pırıl bir niyetle olmasına dikkat etmemiz lazım. İşin içine başka niyetler, arzular karıştı mı, o zaman onu temizlemek gerekiyor. İşin içine başka niyetler, arzular karıştı mı, o zaman onu temizlemek gerekiyor.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in mehrun ve mehru'l-cenneti terke'd-dünya bimâ fîhâ. Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in mehrun ve mehru'l-cenneti terke'd-dünya bimâ fîhâ.

Aynı rivayet yoluyla, Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretleri bir sözünde buyurmuş ki; Aynı rivayet yoluyla, Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretleri bir sözünde buyurmuş ki;

Li-külli şey'in mehrun. "Her şeyin mehri vardır." Li-külli şey'in mehrun. "Her şeyin mehri vardır."

Nikâhta kadına mehir, mehr-i müeccel, mehr-i muaccel veriliyor, damat tarafından mehir veriliyor.Nikâhta kadına mehir, mehr-i müeccel, mehr-i muaccel veriliyor, damat tarafından mehir veriliyor. Biz "mihir" diyoruz. Mihir değildir, ‘i' harfiyle değil, ‘e' harfiyledir; mehr, mehir'dir. Biz "mihir" diyoruz. Mihir değildir, ‘i' harfiyle değil, ‘e' harfiyledir; mehr, mehir'dir.

"Her şeyin mehri, bedeli, karşılığı vardır. "Her şeyin mehri, bedeli, karşılığı vardır. Cennetin mehri, bedeli, karşılığı da dünyayı terk etmektir." Cennetin mehri, bedeli, karşılığı da dünyayı terk etmektir."

Ama nasıl?Ama nasıl? Terke'd-dünyâ bimâ fîhâ. "İçinde ne varsa, her şeyiyle şu dünyayı terk etmektir." Terke'd-dünyâ bimâ fîhâ. "İçinde ne varsa, her şeyiyle şu dünyayı terk etmektir."

Cenneti kazanmanın yolu, bedeli, karşılığı budur. Yani, kadınla evleneceksin,Cenneti kazanmanın yolu, bedeli, karşılığı budur. Yani, kadınla evleneceksin, nikâhın bedeli mehir veriyorsun; cenneti istiyorsun, cennetin bedeli dünyayı terk etmektir. nikâhın bedeli mehir veriyorsun; cenneti istiyorsun, cennetin bedeli dünyayı terk etmektir.

Geçtiğimiz derslerde hep anlattık. Dünya deyince enlemiyle, boylamıyla, kıtalarıyla,Geçtiğimiz derslerde hep anlattık. Dünya deyince enlemiyle, boylamıyla, kıtalarıyla, okyanuslarıyla milletin aklına yer küresi geliyor. okyanuslarıyla milletin aklına yer küresi geliyor. Arapça'da bunun adı ard'dır. Elif, re, dad. Arapça'da bunun adı ard'dır. Elif, re, dad. Semâvâti ve'l-ard diyoruz ya, semalar ve arz, bunun Arapça'daki adı budur. Semâvâti ve'l-ard diyoruz ya, semalar ve arz, bunun Arapça'daki adı budur. Dünya deyince, Arapça'da bu akla gelmez; bizim Türkiye'de aklımıza gelen o haritalı yerküresi değildir. Dünya deyince, Arapça'da bu akla gelmez; bizim Türkiye'de aklımıza gelen o haritalı yerküresi değildir.

Dünyayı terk etmek de, füzeye atlayıp, dünyayı tek edip Ay'a, Merih'e gitmek değildir. Dünyayı terk etmek de, füzeye atlayıp, dünyayı tek edip Ay'a, Merih'e gitmek değildir.

Dünya nedir? Dünya nedir?

İçinde yaşadığımız hayat, şu andaki halimiz, yaşam, yaşamımız. İçinde yaşadığımız hayat, şu andaki halimiz, yaşam, yaşamımız.

Âhiret nedir? Âhiret nedir?

Bundan sonraki yaşamımız. Bundan sonraki yaşamımız.

Şimdi biz neredeyiz? Şimdi biz neredeyiz?

Dünyadayız. Yani şu andaki yaşamımızı yaşıyoruz. Dünyadayız. Yani şu andaki yaşamımızı yaşıyoruz.

Öldükten sonra nereye gideceğiz? Öldükten sonra nereye gideceğiz?

Öteki hayat başlıyor, öteki hayata, ukbâya, âhirete gideceğiz. Öteki hayat başlıyor, öteki hayata, ukbâya, âhirete gideceğiz.

Millet bunu bir mekândan bir mekâna gitmek gibi anlıyor. İşin aslı öyle değil. Millet bunu bir mekândan bir mekâna gitmek gibi anlıyor. İşin aslı öyle değil.

Dünyayı terk etmek nedir? Dünyayı terk etmek nedir?

İnsanın şu içinde yaşadığı dünyayı, bu hayatı terk etmesi, intihar etmek, ölmek demek değil.İnsanın şu içinde yaşadığı dünyayı, bu hayatı terk etmesi, intihar etmek, ölmek demek değil. Gönlünden bu hayatın emellerini, gayelerini, Gönlünden bu hayatın emellerini, gayelerini, hedeflerini çıkartmak, öbür hayatın gayelerini yerleştirmektir. Asıl olan budur. hedeflerini çıkartmak, öbür hayatın gayelerini yerleştirmektir. Asıl olan budur.

Bu dünyada insan ne istiyor? Bu dünyada insan ne istiyor?

Zengin olmak, mal mülk sahibi olmak, mevki makam sahibi olmak, başkan olmak ister.Zengin olmak, mal mülk sahibi olmak, mevki makam sahibi olmak, başkan olmak ister. Bu dünya hayatı, Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadîs-i şerîflerde anlatılan; Bu dünya hayatı, Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadîs-i şerîflerde anlatılan; malın, mülkün, evladın, iyâlin, kavmin, kabilenin, etrafındaki avânesinin, yardımcılarının,malın, mülkün, evladın, iyâlin, kavmin, kabilenin, etrafındaki avânesinin, yardımcılarının, mevkiinin, makamının çok olması, bunların hepsi dünyadadır. Gaye bunlar değildir. mevkiinin, makamının çok olması, bunların hepsi dünyadadır. Gaye bunlar değildir.

Bir insanın etrafında bazı dostları olur. Bir insanın elbette malı mülkü olur.Bir insanın etrafında bazı dostları olur. Bir insanın elbette malı mülkü olur. Bir insanın elbette bu dünya hayatı içinde yaşıyorken sahip olduğu birtakım şeyler vardır. Bir insanın elbette bu dünya hayatı içinde yaşıyorken sahip olduğu birtakım şeyler vardır. İşte bunların hepsini elden çıkartıp da, varlıksız, çırılçıplak, İşte bunların hepsini elden çıkartıp da, varlıksız, çırılçıplak, tam yoksul bir insan olmak demek değildir dünyayı terk etmek. tam yoksul bir insan olmak demek değildir dünyayı terk etmek.

Öyle olsaydı, Peygamber Efendimiz öyle olurdu. Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz öyle olurdu.Öyle olsaydı, Peygamber Efendimiz öyle olurdu. Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz öyle olurdu. Osmân-ı Zinnûreyn Efendimiz öyle olurdu. Onlar ideal müslümanlar. Onlar öyle değiller. Osmân-ı Zinnûreyn Efendimiz öyle olurdu. Onlar ideal müslümanlar. Onlar öyle değiller. Beş parasız, malsız, mülksüz, çıplak insan değiller. Beş parasız, malsız, mülksüz, çıplak insan değiller.

Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz zengin. Osmân-ı Zinnûreyn Efendimiz çok zengin.Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz zengin. Osmân-ı Zinnûreyn Efendimiz çok zengin. Peygamberlerden bazıları da öyle. Tabii onlar da bizim için örnektir.Peygamberlerden bazıları da öyle. Tabii onlar da bizim için örnektir. Süleyman aleyhisselâm padişah, Davud aleyhisselâm padişah. Musa aleyhisselâm ordu sahibi.Süleyman aleyhisselâm padişah, Davud aleyhisselâm padişah. Musa aleyhisselâm ordu sahibi. Zaten Firavun'un sarayında yetişmiş. Zaten Firavun'un sarayında yetişmiş. İbrahim aleyhisselâm, Eyüb aleyhisselâm'ın malı, mülkü, sürüleri, ovaları, tarlaları olduğunu biliyoruz. İbrahim aleyhisselâm, Eyüb aleyhisselâm'ın malı, mülkü, sürüleri, ovaları, tarlaları olduğunu biliyoruz.

Demek ki bunlara sahip olmamak değil; bunların gönlüne girmemesi, hedef olmaması,Demek ki bunlara sahip olmamak değil; bunların gönlüne girmemesi, hedef olmaması, insanı Allah'a iyi kulluktan alıkoymaması, engellememesi; esas olan budur. insanı Allah'a iyi kulluktan alıkoymaması, engellememesi; esas olan budur. Yani, dünyanın zevklerinin, mallarının,Yani, dünyanın zevklerinin, mallarının, mülklerinin insanın hareketlerini mıknatıs gibi etkileyip istikametini saptırmaması demek oluyor. mülklerinin insanın hareketlerini mıknatıs gibi etkileyip istikametini saptırmaması demek oluyor.

Bunlar olabilir. Hiç ona aldırmayacak.Bunlar olabilir. Hiç ona aldırmayacak. Zaten bunları helalinden kazanmış olacak ve bunları Allah yolunda ve âhiret uğrunda harcayabilecek. Zaten bunları helalinden kazanmış olacak ve bunları Allah yolunda ve âhiret uğrunda harcayabilecek. Harcayamıyor. Harcayamıyor. Dükkânından çıkıp namazını kılamıyor, cumaya gelemiyor, zekâtını vermiyor, hacca gidemiyor. Dükkânından çıkıp namazını kılamıyor, cumaya gelemiyor, zekâtını vermiyor, hacca gidemiyor. Allah ne emrettiyse, hiçbirini yapamıyor. Demek ki bu dünyanın albenisine kapılmış kalmış.Allah ne emrettiyse, hiçbirini yapamıyor. Demek ki bu dünyanın albenisine kapılmış kalmış. Öbür hayatın işlerini yapamıyor. İşte bundan sıyrılması lazım. Sıyrılması, terk-i dünya'dır.Öbür hayatın işlerini yapamıyor. İşte bundan sıyrılması lazım. Sıyrılması, terk-i dünya'dır. Sıyrılmaması veya sevmesi, hubb-u dünya'dır. Hubb-u dünya ise bütün hataların başıdır. Sıyrılmaması veya sevmesi, hubb-u dünya'dır. Hubb-u dünya ise bütün hataların başıdır.

Bu öyle bir yaygın hastalıktır ki tabiî hale gelmiştir. Herkes bu hastalığa tutulmuştur.Bu öyle bir yaygın hastalıktır ki tabiî hale gelmiştir. Herkes bu hastalığa tutulmuştur. Herkes para, evlilik, mal, mülk, mevki, makam ister.Herkes para, evlilik, mal, mülk, mevki, makam ister. Bunları şöyle elinin tersiyle itip de Allah'ın yolunda merdâne yürüyebilen,Bunları şöyle elinin tersiyle itip de Allah'ın yolunda merdâne yürüyebilen, olmuş tarihte ama bu devirde çok az. Parası için ihtiyar kadını öldürüyorlar. olmuş tarihte ama bu devirde çok az. Parası için ihtiyar kadını öldürüyorlar. Bileziği için kadının kolunu kesiyorlar, öldürüyorlar.Bileziği için kadının kolunu kesiyorlar, öldürüyorlar. Altın dişi için mezarı açıp kafatasını çıkartıyorlar. Miras için birbirlerine giriyorlar.Altın dişi için mezarı açıp kafatasını çıkartıyorlar. Miras için birbirlerine giriyorlar. Köyün merası için harp ediyorlar. Köyün merası için harp ediyorlar.

Yani hep nedir? Yani hep nedir?

Çok ufak şeyler için, beş para etmez ve bir gün elinden çıkıp gidecek şeyler içinÇok ufak şeyler için, beş para etmez ve bir gün elinden çıkıp gidecek şeyler için mücadele ile geçiyor bu dünya hayatı. mücadele ile geçiyor bu dünya hayatı. Bunlardan sıyrılıp da Allah'a kulluk eden insanlar, Bunlardan sıyrılıp da Allah'a kulluk eden insanlar, sahâbe-i kirâm gibi insanlar, o evliyâullah gibi insanlar nerede? sahâbe-i kirâm gibi insanlar, o evliyâullah gibi insanlar nerede?

Var! Var!

Var ama çok az. Var ama çok az.

Peygamber Efendimiz mal istemiş, Ebû Bekir es-Sıddîk hepsini vermiş.Peygamber Efendimiz mal istemiş, Ebû Bekir es-Sıddîk hepsini vermiş. Ömerü'l-Fâruk yarısını verebilmiş.Ömerü'l-Fâruk yarısını verebilmiş. Osmân-ı Zinnûreyn Şam'dan gelen develeriyle, mallarıyla, mülkleriyle beraber verebilmiş.Osmân-ı Zinnûreyn Şam'dan gelen develeriyle, mallarıyla, mülkleriyle beraber verebilmiş. Tek başına bir orduyu, askerleri teçhiz edebilmiş. Büyük miktarlar verebilmiş. Tek başına bir orduyu, askerleri teçhiz edebilmiş. Büyük miktarlar verebilmiş. Bunlara çok ihtiyaç var. Paraya, pula çok ihtiyaç var. Bunlara çok ihtiyaç var. Paraya, pula çok ihtiyaç var.

Para pul istemek de o kadar zor ki! Para pul istemek de o kadar zor ki!

Ben Ankara'da vakıf işleri, hayır hasenât diye bir-iki dükkânı dolaşayım dedim.Ben Ankara'da vakıf işleri, hayır hasenât diye bir-iki dükkânı dolaşayım dedim. Baktım, benim yapacağım iş değil. Perişan oluyor insan. Baktım, benim yapacağım iş değil. Perişan oluyor insan. Kendisi için istemiyor ama giriyorsun adamın dükkânına, ticarethânesine, meseleyi anlatacaksın, Kendisi için istemiyor ama giriyorsun adamın dükkânına, ticarethânesine, meseleyi anlatacaksın, "Camiye yardım, kursa yardım." diyeceksin; aman ne kadar zor, fevkalade zor! "Camiye yardım, kursa yardım." diyeceksin; aman ne kadar zor, fevkalade zor!

Onsuz da olmuyor. Cami onunla yapılıyor, tamir onunla yapılıyor,Onsuz da olmuyor. Cami onunla yapılıyor, tamir onunla yapılıyor, fakirler onunla doyuruluyor, cihat için malzeme onunla oluyor. fakirler onunla doyuruluyor, cihat için malzeme onunla oluyor.

Ali İzzet Begoviç gelmiş müslümanların bir toplantısına; Ali İzzet Begoviç gelmiş müslümanların bir toplantısına;

"Benim istediğim silahları bana verin, Yugoslavya'yı, Sancak'ı, Bosna'yı, Hersek'i size fethedeyim. "Benim istediğim silahları bana verin, Yugoslavya'yı, Sancak'ı, Bosna'yı, Hersek'i size fethedeyim. Şu kadar milyon veya milyar verirseniz olur bu iş." demiş. Şu kadar milyon veya milyar verirseniz olur bu iş." demiş.

Veremiyor müslümanlar, parayı çıkartamıyorlar.Veremiyor müslümanlar, parayı çıkartamıyorlar. Para olmayınca; adam 1500 tane mermi atıyor bir şehre, nasıl karşı koyacaksın? Para olmayınca; adam 1500 tane mermi atıyor bir şehre, nasıl karşı koyacaksın?

Yarın bir gün Balkanlar'da harp olursa, biz harbe girersek; senin tabancan var, babandan hatıra kalma,Yarın bir gün Balkanlar'da harp olursa, biz harbe girersek; senin tabancan var, babandan hatıra kalma, içine bir tane kurşun alır, dan, dan, dan... bitti. Sonra ne yapacaksın? içine bir tane kurşun alır, dan, dan, dan... bitti. Sonra ne yapacaksın?

Adamlar füze makineleri getirmiş, 20-25 tane alıyor, hepsini fırlatıyor, bir şehri yakıp yıkıyor!Adamlar füze makineleri getirmiş, 20-25 tane alıyor, hepsini fırlatıyor, bir şehri yakıp yıkıyor! İlerleyemiyorsun. İlerleyemiyorsun. Ağaca da takır takır makineli tüfeği tuttuğu zaman, mermiler ağacı kesiyor, güldür ağaç devriliyor. Ağaca da takır takır makineli tüfeği tuttuğu zaman, mermiler ağacı kesiyor, güldür ağaç devriliyor. Silah, bomba, malzeme, teçhizat… Uğraş babam uğraş!.. Silah, bomba, malzeme, teçhizat… Uğraş babam uğraş!..

Kum olsa biter, deniz olsa kurur. Nereden gelecek, nasıl yapılacak bunlar? Kum olsa biter, deniz olsa kurur. Nereden gelecek, nasıl yapılacak bunlar?

Yapılır. Yapmış eskiler. Bunu yapmaya gücü kuvveti var İslâm âleminin.Yapılır. Yapmış eskiler. Bunu yapmaya gücü kuvveti var İslâm âleminin. Suudi Arabistan'ın kumlarının altı petrol, zengin. Kuveyt zengin. Suudi Arabistan'ın kumlarının altı petrol, zengin. Kuveyt zengin. Daha başka İslâm ülkeleri var, hepsi birleşseler. Kimisinin nüfusu var, kalabalık.Daha başka İslâm ülkeleri var, hepsi birleşseler. Kimisinin nüfusu var, kalabalık. Mesela Türkiye'nin 55 milyon, 60 milyon. İran'ın o kadar, Mısır'ın o kadar. Mesela Türkiye'nin 55 milyon, 60 milyon. İran'ın o kadar, Mısır'ın o kadar. Endonezya'nın, Malezya'nın, Pakistan'ın, Hindistan'ın daha fazla. Endonezya'nın, Malezya'nın, Pakistan'ın, Hindistan'ın daha fazla. Afrika'nın birçok yerindeki ülkelerin nüfusu var. Çok kalabalığız.Afrika'nın birçok yerindeki ülkelerin nüfusu var. Çok kalabalığız. Kalabalığız ama karınca veya koyun veya sinek veya kuş sürüsü gibi, yani tesirli bir kalabalık değil! Kalabalığız ama karınca veya koyun veya sinek veya kuş sürüsü gibi, yani tesirli bir kalabalık değil!

Adamlar müslümanları her yerde zarara uğratabiliyorlar.Adamlar müslümanları her yerde zarara uğratabiliyorlar. Bunlar, kesenin ağzını açarak, çalışarak, fabrikalar kurarak, Bunlar, kesenin ağzını açarak, çalışarak, fabrikalar kurarak, birlik ve beraberlik için okullar, eğitimler yaparak oluyor. birlik ve beraberlik için okullar, eğitimler yaparak oluyor.

Mesela bir yürüyüş yapılıyor, bilmem nereden bilmem nereye kadar bir sürü insan toplanıyor.Mesela bir yürüyüş yapılıyor, bilmem nereden bilmem nereye kadar bir sürü insan toplanıyor. Öbür tarafta Başbağlar'da gariban, fukaracık kardeşlerimiz vefat etmiş. Öbür tarafta Başbağlar'da gariban, fukaracık kardeşlerimiz vefat etmiş. Nasıl gömülmüş, kaç kişi gitmiş cenazesine, belli değil. Müslümanların hiç haberi yok! Nasıl gömülmüş, kaç kişi gitmiş cenazesine, belli değil. Müslümanların hiç haberi yok! Yani, soğuyor insanlar. Yani, soğuyor insanlar.

Gariban, mazlum, zavallı…Gariban, mazlum, zavallı… Düşünebiliyor musunuz; hanımlarının, çocuklarının gözü önünde öldürülmek ne demek?Düşünebiliyor musunuz; hanımlarının, çocuklarının gözü önünde öldürülmek ne demek? Veya o kadınların halinden anlayabiliyor musunuz ki gözünün önünde evladı veya kocası öldürülüyor?Veya o kadınların halinden anlayabiliyor musunuz ki gözünün önünde evladı veya kocası öldürülüyor? Hani nerede müslümanların yardımı? Kaç gün ortada kalmışlar; kimse bakmamış, çadırı yok, imkânı yok. Hani nerede müslümanların yardımı? Kaç gün ortada kalmışlar; kimse bakmamış, çadırı yok, imkânı yok. Bir ziyarete gidip de halini hatırını soran yok. Veya oturup kalkıp, "Bunu niye yaptınız? Bir ziyarete gidip de halini hatırını soran yok. Veya oturup kalkıp, "Bunu niye yaptınız? Kim yaptı? Niçin yaptı?" diye araştıran yok. Kim yaptı? Niçin yaptı?" diye araştıran yok. Veya kim yapmışsa, onu yapan zümrenin etrafında tanıdık insanlardan; Veya kim yapmışsa, onu yapan zümrenin etrafında tanıdık insanlardan; "Bu da insanlığa sığmaz!" diyecek hiçbir insan yok mu yani? "Bu da insanlığa sığmaz!" diyecek hiçbir insan yok mu yani?

Her şey dünyayı terk etmekle oluyor. Dünyayı Allah için terk edeceksin.Her şey dünyayı terk etmekle oluyor. Dünyayı Allah için terk edeceksin. Harcayacaksın, sarf edeceksin, vereceksin ve fakirlikten korkmayacaksın. Harcayacaksın, sarf edeceksin, vereceksin ve fakirlikten korkmayacaksın. "Aman ben bunları kaybetmeyeyim." diye titremeyeceksin. Ama bunu yapamıyor müslümanlar."Aman ben bunları kaybetmeyeyim." diye titremeyeceksin. Ama bunu yapamıyor müslümanlar. Onun için başlarına her şey geliyor. Onun için başlarına her şey geliyor.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in hılyetün ve hılyetü's-sıdkı el-huşû'. Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in hılyetün ve hılyetü's-sıdkı el-huşû'.

Ve bihi kâle Ebû Süleymân. "Aynı rivayet zinciriyle yine Ebû Süleyman dedi ki.Ve bihi kâle Ebû Süleymân. "Aynı rivayet zinciriyle yine Ebû Süleyman dedi ki. " Li-külli şey'in hılyetün. "Her şeyin bir süsü, ziyneti vardır."" Li-külli şey'in hılyetün. "Her şeyin bir süsü, ziyneti vardır." Ve hılyetü's-sıdkı el-huşû' "Sıdkın, sadâkatin süsü de, ziyneti de huşûdur." Ve hılyetü's-sıdkı el-huşû' "Sıdkın, sadâkatin süsü de, ziyneti de huşûdur."

Huşû, baş eğmek demek. İnsanın Allah duygusuyla, Allah sevgisiyle, âhiret korkusuyla,Huşû, baş eğmek demek. İnsanın Allah duygusuyla, Allah sevgisiyle, âhiret korkusuyla, Allah'ın hükmü karşısında boynunu büküp eğilmesi, mutî olması, itaatkâr olması, tam boyun verip,Allah'ın hükmü karşısında boynunu büküp eğilmesi, mutî olması, itaatkâr olması, tam boyun verip, tam teslim olup dediğini yapacak bir halde olması demek. tam teslim olup dediğini yapacak bir halde olması demek.

"Ben dervişim, ben iyi kulum." diyor, sıdk u sadâkat iddiasında bulunuyor. "Ben dervişim, ben iyi kulum." diyor, sıdk u sadâkat iddiasında bulunuyor. "Dürüst, has, hakiki müslümanım." diyor. "Dürüst, has, hakiki müslümanım." diyor.

Hakiki müslüman ise bu işin güzelliği ancak huşû ile, tam teslimiyetle, tam kullukla olur.Hakiki müslüman ise bu işin güzelliği ancak huşû ile, tam teslimiyetle, tam kullukla olur. "Dervişim" diyor. Dervişsen, tam teslim ol. "Dervişim" diyor. Dervişsen, tam teslim ol. "Kulum" diyor, kulsan tam teslim ol, tam itaat et, tam boyun ver."Kulum" diyor, kulsan tam teslim ol, tam itaat et, tam boyun ver. Kendi bildiğine gidince, tam teslim olmayınca olmuyor yani. Kendi bildiğine gidince, tam teslim olmayınca olmuyor yani.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: İzâ terake'l-hakîmu'd-dünyâ fe-kad istenâra bi-nûri'l-hikmeti. Ve bihî kâle Ebû Süleymân: İzâ terake'l-hakîmu'd-dünyâ fe-kad istenâra bi-nûri'l-hikmeti.

Ve bihi kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet üzerine Ebû Süleyman dedi ki." İzâ terake'l-hakîmu'd-dünyâ.Ve bihi kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet üzerine Ebû Süleyman dedi ki." İzâ terake'l-hakîmu'd-dünyâ. "Hikmet sahibi insan, yaptığı her şeyi sağlam yapan, şeriatin ahkâmına göre yapan, "Hikmet sahibi insan, yaptığı her şeyi sağlam yapan, şeriatin ahkâmına göre yapan, düşüne taşına yapan, Allah'ın rızasına uygun yapan,düşüne taşına yapan, Allah'ın rızasına uygun yapan, bilgece yapan hikmet sahibi bir kimse, dünyayı terk ettiği zaman. bilgece yapan hikmet sahibi bir kimse, dünyayı terk ettiği zaman. Fe-kad istenâra. "Aydınlanır, nurlanır." Bi-nûri'l-hikmeti. "Hikmetin nuruyla o zaman aydınlanır." Fe-kad istenâra. "Aydınlanır, nurlanır." Bi-nûri'l-hikmeti. "Hikmetin nuruyla o zaman aydınlanır."

İnsan dünyayı terk ettiği zaman; ilâhî bilgeliği, yani evliyâlığı, peygamberlere verilenİnsan dünyayı terk ettiği zaman; ilâhî bilgeliği, yani evliyâlığı, peygamberlere verilen o mübarek hikmet denilen mânevî bilgeliği elde eder, onun nuruyla aydınlanır. o mübarek hikmet denilen mânevî bilgeliği elde eder, onun nuruyla aydınlanır. Dünyayı severek, dünyaya dalarak, dünyanın işindeyken, dünyayı kollamaya, toplamaya çalışarak,Dünyayı severek, dünyaya dalarak, dünyanın işindeyken, dünyayı kollamaya, toplamaya çalışarak, bu hayatı hayat etmeye çalışarak, keyfine bakarak olmaz. Onları terk ederek olur. bu hayatı hayat etmeye çalışarak, keyfine bakarak olmaz. Onları terk ederek olur.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in ma'denün ve ma'denü's-sıdkı kulûbü'z-zâhidîn. Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in ma'denün ve ma'denü's-sıdkı kulûbü'z-zâhidîn.

Aynı paralelde cümleler devam ediyor. Aynı paralelde cümleler devam ediyor.

Li-külli şey'in ma'denün ve ma'denü's-sıdkı. "Her şeyin bir kaynağı vardır.Li-külli şey'in ma'denün ve ma'denü's-sıdkı. "Her şeyin bir kaynağı vardır. Her madenin çıkartıldığı bir ocak, kaynak vardır. Her madenin çıkartıldığı bir ocak, kaynak vardır. Sıdk u sadâkatin çıktığı yer de, kaynağı da." Kulûbü'z-zâhidîn. "Zahidlerin gönülleridir." Sıdk u sadâkatin çıktığı yer de, kaynağı da." Kulûbü'z-zâhidîn. "Zahidlerin gönülleridir."

Orası, işte o sıdk u sadâkatin kaynağıdır. Oradan çıkar. Orası, işte o sıdk u sadâkatin kaynağıdır. Oradan çıkar.

Altın, altın madeninden çıkar. Gümüş, gümüş madeninden çıkar. Elmas, elmas madeninden çıkar.Altın, altın madeninden çıkar. Gümüş, gümüş madeninden çıkar. Elmas, elmas madeninden çıkar. Sıdk u sadâkat de, zahidlerin gönüllerinden çıkar. Oradadır, orada bulunur, yeri orasıdır. Sıdk u sadâkat de, zahidlerin gönüllerinden çıkar. Oradadır, orada bulunur, yeri orasıdır.

Tabii buradaki sıdk, doğruluk demek.Tabii buradaki sıdk, doğruluk demek. Ama doğruluktan maksat; doğru kulluk, tam kulluk, iyi dervişlik demek istiyor.Ama doğruluktan maksat; doğru kulluk, tam kulluk, iyi dervişlik demek istiyor. İyi dervişlik yapmadığı, iyi kulluk yapamadığı zaman, ona "yalancı" diyor bu adamlar; İyi dervişlik yapmadığı, iyi kulluk yapamadığı zaman, ona "yalancı" diyor bu adamlar; tam yaptığı zaman, "sadık" diyorlar. "Sadık kul", "sadık derviş" diyorlar.tam yaptığı zaman, "sadık" diyorlar. "Sadık kul", "sadık derviş" diyorlar. Yapmadığı zaman da "yalancı", "iddiacı", "öyle diyor ama yapmıyor." diyorlar. Yapmadığı zaman da "yalancı", "iddiacı", "öyle diyor ama yapmıyor." diyorlar.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in alemun ve alemu'l-hizlâni terkü'l-bükâ'. Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in alemun ve alemu'l-hizlâni terkü'l-bükâ'.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet zinciri ile Ebû Süleyman rahmetullâhi aleyh dedi ki." Ve bihî kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet zinciri ile Ebû Süleyman rahmetullâhi aleyh dedi ki."

Mübarek, aynı şekilde cümleleri sıralıyor.Mübarek, aynı şekilde cümleleri sıralıyor. Hepsini ayrı ayrı, aynı rivayet kanalıyla gelmiş uzun bir paragraf halinde, Hepsini ayrı ayrı, aynı rivayet kanalıyla gelmiş uzun bir paragraf halinde, bir vaazı, konuşması sırasında söylemiştir. bir vaazı, konuşması sırasında söylemiştir.

"Her şeyin mehri vardır. Cennetin de mehri, içindeki her şeyle dünyayı terk etmektir." "Her şeyin mehri vardır. Cennetin de mehri, içindeki her şeyle dünyayı terk etmektir."

"Her şeyin süsü vardır. İyi kulluğun süsü de, tam teslim olmak, boyun vermektir." "Her şeyin süsü vardır. İyi kulluğun süsü de, tam teslim olmak, boyun vermektir."

"Her şeyin bir madeni vardır. Sıdkın, güzel kulluğun madeni de zahidlerin kalpleridir." "Her şeyin bir madeni vardır. Sıdkın, güzel kulluğun madeni de zahidlerin kalpleridir."

Demek ki devam ediyor. Burada da buyuruyor ki; Demek ki devam ediyor. Burada da buyuruyor ki;

Li-külli şey'in alemun. "Her şeyin bir alâmeti vardır." Li-külli şey'in alemun. "Her şeyin bir alâmeti vardır."

Gözle görülen, ayan beyan, "Hah, tamam." denilecek bir görüntüsü, bir alâmeti vardır. Gözle görülen, ayan beyan, "Hah, tamam." denilecek bir görüntüsü, bir alâmeti vardır.

Ve alemu'l-hizlân. "Zarar etmiş olmanın, ayağı kaymanın,Ve alemu'l-hizlân. "Zarar etmiş olmanın, ayağı kaymanın, Allah'ın sevmediği bir kul durumuna düşmenin alameti de. Allah'ın sevmediği bir kul durumuna düşmenin alameti de. " Terkü'l-bükâ'. "Ağlamanın kesilmesidir, olmamasıdır, ağlamayı terk etmektir." " Terkü'l-bükâ'. "Ağlamanın kesilmesidir, olmamasıdır, ağlamayı terk etmektir."

Bir adamın kalbi katı mı, ağlıyor mu vaazdan, anlamıyor mu âyetten,Bir adamın kalbi katı mı, ağlıyor mu vaazdan, anlamıyor mu âyetten, etkilenmiyor mu hadîs-i şerîften, duygulanmıyor mu? Ağlayamıyor. etkilenmiyor mu hadîs-i şerîften, duygulanmıyor mu? Ağlayamıyor. Tamam, bu fena bir durumda. Kötü olmanın, hızlanın, hüsranın,Tamam, bu fena bir durumda. Kötü olmanın, hızlanın, hüsranın, yanlış bir duruma kaymanın işaretidir; ağlayamamak.yanlış bir duruma kaymanın işaretidir; ağlayamamak. Ağlıyorsa demek ki duyguları canlı, demek ki gönül de ölmemiş, Ağlıyorsa demek ki duyguları canlı, demek ki gönül de ölmemiş, demek ki iyi şeyleri kalbi kabul edebiliyor, duyguları harekete geçiyor, ağlayabiliyor.demek ki iyi şeyleri kalbi kabul edebiliyor, duyguları harekete geçiyor, ağlayabiliyor. Ağlayamıyorsa, işte o zaman, o fena, kötü bir işaret. Ağlayamıyorsa, işte o zaman, o fena, kötü bir işaret.

Arabayı kullanırken bakıyor, gösterge tablosunda bir kırmızı ışık yanıyor, ne oldu? Arabayı kullanırken bakıyor, gösterge tablosunda bir kırmızı ışık yanıyor, ne oldu?

"Suyu bitmiş radyatörün, eyvah motor yanacak." "Suyu bitmiş radyatörün, eyvah motor yanacak."

Kenara çekiyorsun, hemen bakıyorsun, kaportayı kaldırıyorsun, buharlar çıkıyor.Kenara çekiyorsun, hemen bakıyorsun, kaportayı kaldırıyorsun, buharlar çıkıyor. "Biraz daha gitseydin motoru yakacaktın." diyorlar. "Biraz daha gitseydin motoru yakacaktın." diyorlar.

Nereden anladık bunu? Nereden anladık bunu?

Kırmızı işaretten anladık. Yoksa gidecektik, birazdan motor duracaktı ama iş işten geçmiş olacaktı.Kırmızı işaretten anladık. Yoksa gidecektik, birazdan motor duracaktı ama iş işten geçmiş olacaktı. Kırmızı işaret ikaz etti. Kırmızı işaret ikaz etti.

İşte her şeyin alâmeti vardır. Hızlan ve hüsranın alâmeti de, ağlamanın kesilmesidir.İşte her şeyin alâmeti vardır. Hızlan ve hüsranın alâmeti de, ağlamanın kesilmesidir. O kalmadı mı, demek ki göz yaşarmıyor, kalbi katılaşmış, vaziyet fena demek. O kalmadı mı, demek ki göz yaşarmıyor, kalbi katılaşmış, vaziyet fena demek.

Hızlan'ın kelime olarak izahını yapmak gerekirse; bir insanı yardımsız bırakmak demek. Hızlan'ın kelime olarak izahını yapmak gerekirse; bir insanı yardımsız bırakmak demek.

Kim tarafından yardımsız bırakılır insan? Kim tarafından yardımsız bırakılır insan?

Allah tarafından. Allah ondan yardımını kesmişse, tevfîkini refîk etmemişse,Allah tarafından. Allah ondan yardımını kesmişse, tevfîkini refîk etmemişse, kendi haline koyuvermişse, o fena işte. kendi haline koyuvermişse, o fena işte.

Onun alameti ne? Onun alameti ne?

Allah'ın onu bıraktığının alâmeti ne? Yardım etmemeye başladığının alameti ne, kırmızı işaret? Allah'ın onu bıraktığının alâmeti ne? Yardım etmemeye başladığının alameti ne, kırmızı işaret?

Ağlaması yok. Kalbi katılaştı. Duygulanmamaya başladı. O fena işte. Ağlaması yok. Kalbi katılaştı. Duygulanmamaya başladı. O fena işte.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân:Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Men tevessele ile'llâhi bi-telefi nefsihî, hafızallâhu aleyhi nefsehû ve hakkemehû fî cennetihî. Men tevessele ile'llâhi bi-telefi nefsihî, hafızallâhu aleyhi nefsehû ve hakkemehû fî cennetihî.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet senediyle Ebû Süleyman dedi ki." Men tevessele ile'llâhi bi-telefi nefsihî hafıza'llâhu aleyhi nefsehû.Ve bihî kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet senediyle Ebû Süleyman dedi ki."


Men tevessele ile'llâhi bi-telefi nefsihî hafıza'llâhu aleyhi nefsehû.
"Allahu Teâlâ hazretlerine nefsini telef ederek, yok ederek,"Allahu Teâlâ hazretlerine nefsini telef ederek, yok ederek, mahvederek, öldürerek ulaşmaya bir insan tevessül etti mi,mahvederek, öldürerek ulaşmaya bir insan tevessül etti mi, gayret etti mi, Allah onun için nefsini korur." gayret etti mi, Allah onun için nefsini korur."

O öldürmek istiyor Allah rızası için, telef etmek istiyor nefsini; Allah onun nefsini onun nâmına korur.O öldürmek istiyor Allah rızası için, telef etmek istiyor nefsini; Allah onun nefsini onun nâmına korur. Merak etmesin, nefsi mahvolmaz, helak olmaz. Allah nefsini korur. Merak etmesin, nefsi mahvolmaz, helak olmaz. Allah nefsini korur.

Ve hakkemehû fî cennetihî. "Cennetinde onu hâkim kılar." Ve hakkemehû fî cennetihî. "Cennetinde onu hâkim kılar."

İnsan Allah yoluna gitmek istediği zaman, ilk muhalefet kendisinden, nefsinden gelir. Nefsi isyan eder; İnsan Allah yoluna gitmek istediği zaman, ilk muhalefet kendisinden, nefsinden gelir. Nefsi isyan eder;

"Uyku uyutmadın bana. Aman be sabah namazıymış, oruçmuş, bilmem neymiş, yorgunluk vesaire. "Uyku uyutmadın bana. Aman be sabah namazıymış, oruçmuş, bilmem neymiş, yorgunluk vesaire. Yat be adam! Biraz keyfine bak, herkes senin gibi mi yapıyor? Bu dünyayı sen mi düzelteceksin?.." Yat be adam! Biraz keyfine bak, herkes senin gibi mi yapıyor? Bu dünyayı sen mi düzelteceksin?.."

İçeriden bir sürü itiraz, isteksizlik. İlk önce nefsi itiraz eder, daha başkası değil.İçeriden bir sürü itiraz, isteksizlik. İlk önce nefsi itiraz eder, daha başkası değil. Ondan kurtulursa, daha bir sürü imtihanlar çıkar; anası, babası, komşusu karşı gelir. Ondan kurtulursa, daha bir sürü imtihanlar çıkar; anası, babası, komşusu karşı gelir.

Herkes bu devirde, tam müslüman olmaya çalışan insana; Herkes bu devirde, tam müslüman olmaya çalışan insana;

"O kadar müslüman olma." diyor. "O kadar müslüman olma." diyor.

Nasıl olayım? Nasıl olayım?

"Yarımyamalak ol." "Yarımyamalak ol."

"Benim gibi ol. Bak, ben hem dünyayı ihmal etmiyorum hem âhireti ihmal etmiyorum. "Benim gibi ol. Bak, ben hem dünyayı ihmal etmiyorum hem âhireti ihmal etmiyorum. Eğlence zamanında içerim, namaz zamanında namaza giderim. Hem faiz yerim hem şunu yaparım." diyor. Eğlence zamanında içerim, namaz zamanında namaza giderim. Hem faiz yerim hem şunu yaparım." diyor.

İyi halt ettin! Sanki kendisinin durumu ideal durummuş gibi karşı tarafa onu anlatıyor. İyi halt ettin! Sanki kendisinin durumu ideal durummuş gibi karşı tarafa onu anlatıyor.

Tam müslümanca yaşamak isteyene de, yorgun öküzün samana baktığı gibi yan yan, kinli kinli bakıyor. Tam müslümanca yaşamak isteyene de, yorgun öküzün samana baktığı gibi yan yan, kinli kinli bakıyor.

"Vay bu sakal da bıraktı, vay militan!.." "Vay bu sakal da bıraktı, vay militan!.."

Babası evladına "militan" diyor, "Seni ihbar edeceğim!" diyor. Babası evladına "militan" diyor, "Seni ihbar edeceğim!" diyor.

Ne yapmış çocukcağız, mazlum, mâsum? Ne yapmış çocukcağız, mazlum, mâsum?

Sakal bırakmış, namaz kılıyor. Babası hazmetmiyor. Sakal bırakmış, namaz kılıyor. Babası hazmetmiyor.

Ama babasından evvel nefsi var. İnsanın en büyük düşmanı; kendi nefsi.Ama babasından evvel nefsi var. İnsanın en büyük düşmanı; kendi nefsi. O sabah namazına kaldırmayan, ibadeti yaptırmayan, günahlara daldıran, O sabah namazına kaldırmayan, ibadeti yaptırmayan, günahlara daldıran, müstehcen şeylere kaydıran kendi nefsi. müstehcen şeylere kaydıran kendi nefsi.

İşte bu nefsi yenmeden, Allah'a ulaşmak olmuyor.İşte bu nefsi yenmeden, Allah'a ulaşmak olmuyor. Nefsini telef ederek Allah'a ulaşan kimseyi -merak etmesin- Nefsini telef ederek Allah'a ulaşan kimseyi -merak etmesin- Allah yine mahrum bırakmaz, onun nefsini O yine korur. Allah yine mahrum bırakmaz, onun nefsini O yine korur.

Ama bu sefer nasıl olur? Ama bu sefer nasıl olur?

Hafızallâhu aleyhi nefsehû. Nefsi müslüman olur.Hafızallâhu aleyhi nefsehû. Nefsi müslüman olur. Allah'a güzel kulluk etmeye razı bir nefis olarak, yine insan nefisli olur. Allah'a güzel kulluk etmeye razı bir nefis olarak, yine insan nefisli olur.

Herkesin nefsi var. Allah insana nefis diye bir varlığı vermiş, yaşadığı müddetçe bu olacak.Herkesin nefsi var. Allah insana nefis diye bir varlığı vermiş, yaşadığı müddetçe bu olacak. Ama bu sefer onun, Allah'ın terbiye etmiş olduğu iyi bir nefsi olur; Ama bu sefer onun, Allah'ın terbiye etmiş olduğu iyi bir nefsi olur; nefs-i mutmainne, nefs-i râzıye, nefs-i marzıye olur. Onu Allah cennetine hâkim kılar. nefs-i mutmainne, nefs-i râzıye, nefs-i marzıye olur. Onu Allah cennetine hâkim kılar.

Hakkeme, bir kimseyi hakem tayin etmek demek. Hakkemehû fî cennetihî.Hakkeme, bir kimseyi hakem tayin etmek demek. Hakkemehû fî cennetihî. "Cennetin hususunda ona hakem tayin eder." demek. "Cennetin hususunda ona hakem tayin eder." demek. Ona sorar; "Hangi cennete girmek istiyorsan gir, buyur!" diye, Ona sorar; "Hangi cennete girmek istiyorsan gir, buyur!" diye, bir selahiyet, imkân verir, lütfeder gibi bir mâna da anlaşılıyor. bir selahiyet, imkân verir, lütfeder gibi bir mâna da anlaşılıyor.

Nefsini tepeleyen insanı Allah, bu sefer düzelmiş bir nefis olarak onun namına hıfzederNefsini tepeleyen insanı Allah, bu sefer düzelmiş bir nefis olarak onun namına hıfzeder ve cennetlerden hangisine girmek istiyorsa girsin diye reyi ve hükmü ona bırakır.ve cennetlerden hangisine girmek istiyorsa girsin diye reyi ve hükmü ona bırakır. Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Efdalü'l-a'mâli hilâfu heve'n-nefsi.Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Efdalü'l-a'mâli hilâfu heve'n-nefsi. "Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretleri bu rivayet zinciriyle dedi ki. "Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretleri bu rivayet zinciriyle dedi ki. ‘Amellerin, a'mâl-i sâlihanın en faziletlisi; nefsin hevasına muhalefet etmektir.‘Amellerin, a'mâl-i sâlihanın en faziletlisi; nefsin hevasına muhalefet etmektir. En sevaplı amel budur.'" En sevaplı amel budur.'"

Dervişlerin, büyüklerin, âriflerin en çok yaptığı şey bu. İçinden bir hevâ-i nefs geliyor,Dervişlerin, büyüklerin, âriflerin en çok yaptığı şey bu. İçinden bir hevâ-i nefs geliyor, yani nefsin bir isteği, hevesi, arzusu, ihtirası geliyor; yani nefsin bir isteği, hevesi, arzusu, ihtirası geliyor;

"Şunu istiyorum, canım şunu çekti, şunu yapsam şöyle olsam, ahh param olsa…" "Şunu istiyorum, canım şunu çekti, şunu yapsam şöyle olsam, ahh param olsa…"

İşte buna muhalefet etmek, amellerin en sevaplısıdır. İşte buna muhalefet etmek, amellerin en sevaplısıdır.

Amellerin en sevaplısı namaz kılmaktır demedi. Amellerin en sevaplısı namaz kılmaktır demedi.

Ne dedi? Ne dedi?

"Nefsin arzusuna karşı çıkmak ve onun aksini yapmaktır." dedi. "Nefsin arzusuna karşı çıkmak ve onun aksini yapmaktır." dedi.

Nefsi ne istiyor? Nefsi ne istiyor?

Yatmak istiyor. Yatmak istiyor.

"Kalk bakalım." "Kalk bakalım."

"Ya bırak, yatayım." "Ya bırak, yatayım."

"Git abdest al, teheccüt namazı kıl. Al eline tesbihi." "Git abdest al, teheccüt namazı kıl. Al eline tesbihi."

"Çok yorgunum, yarın yaparım, sabah yaparım." "Çok yorgunum, yarın yaparım, sabah yaparım."

Yani ne istiyorsa aksini yapmak. Adetâ nefse muhalefet ederek onun her dediğinin aksini yapmak.Yani ne istiyorsa aksini yapmak. Adetâ nefse muhalefet ederek onun her dediğinin aksini yapmak. Çünkü nefsin huyunu biliyoruz; hep keyif tarafına kaytarır. Kaytarıcı, hayta ve haylaz; nefsin sıfatı bu.Çünkü nefsin huyunu biliyoruz; hep keyif tarafına kaytarır. Kaytarıcı, hayta ve haylaz; nefsin sıfatı bu. Mutlaka onun istediğinde bir haytalık, haylazlık vardır. Sen neler istiyorsun, tamam aksini yapacaksın. Mutlaka onun istediğinde bir haytalık, haylazlık vardır. Sen neler istiyorsun, tamam aksini yapacaksın.

Musa aleyhisselâm'a atfederler. Birisine müslüman olmayı teklif etmiş. Demiş; Musa aleyhisselâm'a atfederler. Birisine müslüman olmayı teklif etmiş. Demiş;

"Ben Allah'ın peygamberiyim. Gel iman et, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna gir." "Ben Allah'ın peygamberiyim. Gel iman et, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna gir."

Demiş ki; Demiş ki;

"Yâ Musa! Müsaade et, ben sana yarın cevap vereyim." "Yâ Musa! Müsaade et, ben sana yarın cevap vereyim."

Ertesi gün gelmiş, Ertesi gün gelmiş,

"Kabul ettim yâ Musa, senin dinine girdim, teklifini kabul ettim. Tamam, sana tâbi oldum." "Kabul ettim yâ Musa, senin dinine girdim, teklifini kabul ettim. Tamam, sana tâbi oldum."

"Peki, ne yaptın bu gece, neden müsaade istedin?" "Peki, ne yaptın bu gece, neden müsaade istedin?"

Demiş ki; Demiş ki;

"Benim eskiden beri âdetim; içime, nefsime danışırım, ne isterse onun aksini yaparım. "Benim eskiden beri âdetim; içime, nefsime danışırım, ne isterse onun aksini yaparım. Bu akşam danıştım, sana tâbi olsam mı olmasam mı diye. Baktım hiç istemiyor, hoşuna gitmiyor keratanın; Bu akşam danıştım, sana tâbi olsam mı olmasam mı diye. Baktım hiç istemiyor, hoşuna gitmiyor keratanın; onun üzerine geldim sana teslim oldum." onun üzerine geldim sana teslim oldum."

Bu bir ölçüdür. "Bu zamâne insanları iyi müslüman olamıyorlar, dünyayı terk edemiyorlar."Bu bir ölçüdür. "Bu zamâne insanları iyi müslüman olamıyorlar, dünyayı terk edemiyorlar." dedik ya; bu zamanın insanlarının yaygın hastalığı nedir? dedik ya; bu zamanın insanlarının yaygın hastalığı nedir?

Hevâ-i nefsine tâbi olmasıdır ve ömrü boyunca nefsinin her emrini yapmak için çalışmasıdır. Hevâ-i nefsine tâbi olmasıdır ve ömrü boyunca nefsinin her emrini yapmak için çalışmasıdır.

Çalışmaları, gayreti, aklı, alışkanlığı, âdeti budur. Küçükten beri böyle başlamıştır bu iş.Çalışmaları, gayreti, aklı, alışkanlığı, âdeti budur. Küçükten beri böyle başlamıştır bu iş. "Şeker isterim!" diye tepinmekten başlamıştır. "Şu kızı isterim! Şu parayı isterim! "Şeker isterim!" diye tepinmekten başlamıştır. "Şu kızı isterim! Şu parayı isterim! Şu otomobili isterim! Şu köşkü isterim! Şu mevkii, şu bakanlığı isterim!" diye devam etmiştir. Şu otomobili isterim! Şu köşkü isterim! Şu mevkii, şu bakanlığı isterim!" diye devam etmiştir.

Cemiyet İslâm'dan ne kadar uzaklaşmış ki; İslâm, tasavvuf ne diyorsa hep onun zıddı bir manzara var!Cemiyet İslâm'dan ne kadar uzaklaşmış ki; İslâm, tasavvuf ne diyorsa hep onun zıddı bir manzara var! Herkes bugün hevâ-i nefsine uygun, hevâ-i nefsi neyi isterse onu yapmakta, o yolda yürüyor. Herkes bugün hevâ-i nefsine uygun, hevâ-i nefsi neyi isterse onu yapmakta, o yolda yürüyor.

Gazetelerin içindeki yazılara bakın; memleket neden batıyor, çok net anlaşılıyor!Gazetelerin içindeki yazılara bakın; memleket neden batıyor, çok net anlaşılıyor! Gençlik neden bu kadar zıpır, halk neden bu kadar hunhar, gaddar, katil, cani, hırsız,Gençlik neden bu kadar zıpır, halk neden bu kadar hunhar, gaddar, katil, cani, hırsız, arsız, edepsiz, yüzsüz, hep anlaşılıyor. Bir gazete yazmış; arsız, edepsiz, yüzsüz, hep anlaşılıyor. Bir gazete yazmış;

"Bu çocuklara ne oldu?" "Bu çocuklara ne oldu?"

Falanca annesini tepelemiş, filanca eline silahı, kalaşnikofu almış, babasını öldürmüş.Falanca annesini tepelemiş, filanca eline silahı, kalaşnikofu almış, babasını öldürmüş. Niye? Bu gençliğe ne oldu? Niye? Bu gençliğe ne oldu?

Ne olacak, siz yapıyorsunuz! Aç bir öbür sayfayı, işte bundan böyle oluyor bu gençlik.Ne olacak, siz yapıyorsunuz! Aç bir öbür sayfayı, işte bundan böyle oluyor bu gençlik. Hevâ-i nefsini körlüyorsun, nefsin hevasına uymayı teşvik ediyorsun, Hevâ-i nefsini körlüyorsun, nefsin hevasına uymayı teşvik ediyorsun, anlatıyorsun, anlatıyorsun, anlatıyorsun; akıllıyı deli ediyorsun, anlatıyorsun, anlatıyorsun, anlatıyorsun; akıllıyı deli ediyorsun, normal yuvasında duranı zıvanasından çıkartıyorsun, ondan sonra da bu gençler neden böyle yapıyor? normal yuvasında duranı zıvanasından çıkartıyorsun, ondan sonra da bu gençler neden böyle yapıyor?

Gelip sana da ne yapacaklar daha. İlk önce zaten kışkırtana Allah cezasını verir.Gelip sana da ne yapacaklar daha. İlk önce zaten kışkırtana Allah cezasını verir. Daha bakalım senin çocuğun sana neler yapacak, gör. Babasının mirasına konmak için babasını öldürenler,Daha bakalım senin çocuğun sana neler yapacak, gör. Babasının mirasına konmak için babasını öldürenler, kocasını öldürüp sevgilisiyle bilmem ne yapanlar, her gün gazetede bir rezalet. kocasını öldürüp sevgilisiyle bilmem ne yapanlar, her gün gazetede bir rezalet.

Neden? Neden?

Hevâ-i nefs hakim. Hevâ-i nefs hakim.

Tasavvuf ne diyor? Tasavvuf ne diyor?

"Amellerin en faziletlisi, nefsin hevasının hilafına gitmektir, "Amellerin en faziletlisi, nefsin hevasının hilafına gitmektir, aksini yapmaktır." diyor Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretleri. aksini yapmaktır." diyor Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretleri.

Bak eski insanlarla yeni insanlar arasındaki farka! Sulh ve sükunla harbin neden olduğunu anla, işte burada.Bak eski insanlarla yeni insanlar arasındaki farka! Sulh ve sükunla harbin neden olduğunu anla, işte burada. Hepsi de şimdi İslâm'a, tasavvufa, camiye, minareye, ezana, sakala, başörtüye düşman. Hepsi de şimdi İslâm'a, tasavvufa, camiye, minareye, ezana, sakala, başörtüye düşman. Bir sürü insan türedi. Sırp'ın, Ermeni'nin gelmesine lüzum yok; yerli malı var. Bir sürü insan türedi. Sırp'ın, Ermeni'nin gelmesine lüzum yok; yerli malı var. Herkes yerli malı kullanmalı. Herkes yerli malı kullanmalı.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Men erâde vâizan beyyinen fe'l-yenzur ile'htilâfi'l-leyli ve'n-nehâr. Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Men erâde vâizan beyyinen fe'l-yenzur ile'htilâfi'l-leyli ve'n-nehâr.

"Ebû Süleyman hazretleri dedi ki aynı rivayet zinciriyle." "Ebû Süleyman hazretleri dedi ki aynı rivayet zinciriyle."

Men erâde vâizan beyyinen.Men erâde vâizan beyyinen. "Açık-seçik, anlaşılır bir dille kendisine vaaz eden bir vaiz isteyen kimse." "Açık-seçik, anlaşılır bir dille kendisine vaaz eden bir vaiz isteyen kimse."

Bazısının dili anlaşılmıyor, bazısının kelimeleri sezilmiyor,Bazısının dili anlaşılmıyor, bazısının kelimeleri sezilmiyor, bazısının üslûbu güzel değil, zevkle dinlenmiyor. bazısının üslûbu güzel değil, zevkle dinlenmiyor. Uykusu geliyor insanın, hutbeye çıktığı zaman, cemaat başlıyor horlamaya. O ayrı. Uykusu geliyor insanın, hutbeye çıktığı zaman, cemaat başlıyor horlamaya. O ayrı.

"Açık-seçik, anlaşılan, kalbe saplanan, güzel, "Açık-seçik, anlaşılan, kalbe saplanan, güzel, tam anlaşılır şekilde konuşan bir vaiz istiyorsa bir kimse." tam anlaşılır şekilde konuşan bir vaiz istiyorsa bir kimse."

Fe'l-yenzur ile'htilâfi'l-leyli ve'n-nehâr.Fe'l-yenzur ile'htilâfi'l-leyli ve'n-nehâr. "Gecenin gündüzün peş peşe, değişe değişe gelmesine baksın. Bu vaiz yeter insana." "Gecenin gündüzün peş peşe, değişe değişe gelmesine baksın. Bu vaiz yeter insana."

Ne demek istedi?Ne demek istedi? "Ömür geçiyor." demek istedi. "Ömür geçiyor." demek istedi.

Ömür gidiyor. Geceden sonra gündüz, gündüzden sonra gece, geceden sonra gündüz…Ömür gidiyor. Geceden sonra gündüz, gündüzden sonra gece, geceden sonra gündüz… Ömrün tükeniyor. İşte vaiz sana, daha ne istiyorsun? Ömrün gidiyor. Ömrün tükeniyor. İşte vaiz sana, daha ne istiyorsun? Ömrün gidiyor. Bir zaman sonra sen de gideceksin, az kaldı, işte gidiyor, Bir zaman sonra sen de gideceksin, az kaldı, işte gidiyor, her gün seni o noktaya biraz daha yaklaştırıyor. Başka vaize ne lüzum var! Açıkça söylüyor. her gün seni o noktaya biraz daha yaklaştırıyor. Başka vaize ne lüzum var! Açıkça söylüyor.

Bu gecenin gündüzün peş peşe gelip gitmesi, değişmesi, ne söylüyor? Bu gecenin gündüzün peş peşe gelip gitmesi, değişmesi, ne söylüyor?

"Hayat fânidir. Sen de bir gün öleceksin. Allah'ın huzuruna çıkacaksın. "Hayat fânidir. Sen de bir gün öleceksin. Allah'ın huzuruna çıkacaksın. Bu dünyada yaptıklarından hesap vereceksin." diye açık-seçik söylüyor. Anlayana söylüyor! Bu dünyada yaptıklarından hesap vereceksin." diye açık-seçik söylüyor. Anlayana söylüyor!

Anlamayan; "Geceleyin mehtap var, boğaza içmeye gidelim.Anlamayan; "Geceleyin mehtap var, boğaza içmeye gidelim. Gündüz güneş var, denizde yüzmeye gidelim." diyor. Gündüz güneş var, denizde yüzmeye gidelim." diyor.

Kimisi de böyle değerlendiriyor geceyi gündüzü. Kimisi de böyle değerlendiriyor geceyi gündüzü.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân:Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Allimu'n-nufûse'r-rıdâ bi-mecâri'l-makdûri fe-ni'me'l-vesîletü ilâ derecâti'l-ma'rifeti. Allimu'n-nufûse'r-rıdâ bi-mecâri'l-makdûri fe-ni'me'l-vesîletü ilâ derecâti'l-ma'rifeti.

"Ebû Süleyman hazretleri buyurdu ki aynı rivayet zinciri ile." "Ebû Süleyman hazretleri buyurdu ki aynı rivayet zinciri ile."

Allimu'n-nufûse. "Nefislere öğretin." Allimu'n-nufûse. "Nefislere öğretin."

Neyi? Neyi?

er-Rıdâ bi-mecâri'l-makdûri.er-Rıdâ bi-mecâri'l-makdûri. "Allah'ın mukadderâtının cereyanına rıza göstermeyi, nefislerinize öğretin." "Allah'ın mukadderâtının cereyanına rıza göstermeyi, nefislerinize öğretin."

Ne demek istiyor? Ne demek istiyor?

"Nefislerinize, kendinize Allah'ın yazısına, kadere itiraz etmemeyi, razı olmayı öğretin." demek istiyor. "Nefislerinize, kendinize Allah'ın yazısına, kadere itiraz etmemeyi, razı olmayı öğretin." demek istiyor.

Fe-ni'me'l-vesîletü ilâ derecâti'l-ma'rifeti.Fe-ni'me'l-vesîletü ilâ derecâti'l-ma'rifeti. "Mârifetin, irfânın derecelerine yükselmek için, ne güzel bir vesiledir bu!" "Mârifetin, irfânın derecelerine yükselmek için, ne güzel bir vesiledir bu!"

Ârif, evliyâ, Allah'ın sevgili kulu olmanın ne güzel vesilesidir bu. Ârif, evliyâ, Allah'ın sevgili kulu olmanın ne güzel vesilesidir bu.

Ne? Ne?

Kadere rıza göstermek. Kadere rıza göstermek.

İnsan etrafındaki olaylara bakacak, bu olayların Allah tarafından takdir edildiğini düşünecek,İnsan etrafındaki olaylara bakacak, bu olayların Allah tarafından takdir edildiğini düşünecek, bilecek ki O'nun takdiridir. Ayrıca neden öyle takdir edilmiş olduğunun hikmetini sezmeye çalışacak. bilecek ki O'nun takdiridir. Ayrıca neden öyle takdir edilmiş olduğunun hikmetini sezmeye çalışacak. "Allah Allah, bunda ne hikmet var acaba? Niye bu böyle oldu ki?" diye hikmetini düşünecek."Allah Allah, bunda ne hikmet var acaba? Niye bu böyle oldu ki?" diye hikmetini düşünecek. Kendisi hakkındaki mukadderâtının sonucuna, çevredeki sonucuna;Kendisi hakkındaki mukadderâtının sonucuna, çevredeki sonucuna; "Allah madem böyle takdir etmiş, vardır bir hikmeti, sebebi, bildiği." diyerek, ona rıza gösterecek. "Allah madem böyle takdir etmiş, vardır bir hikmeti, sebebi, bildiği." diyerek, ona rıza gösterecek.

"İşte bu, Allah'ın kaderine rıza makamı, tasavvufî mertebelerin çok yüksek bir mertebesidir. "İşte bu, Allah'ın kaderine rıza makamı, tasavvufî mertebelerin çok yüksek bir mertebesidir. Bunu nefislerinize öğretin. İşte bu, irfan derecelerine ulaşmanın yoludur." diyor. Bunu nefislerinize öğretin. İşte bu, irfan derecelerine ulaşmanın yoludur." diyor.

Ekseriyetle hastalıklar, kadere rıza göstermemekten doğar.Ekseriyetle hastalıklar, kadere rıza göstermemekten doğar. Çevredeki insanların, olayların sebeplerine inerseniz, insanların davranışlarına bakarsanız,Çevredeki insanların, olayların sebeplerine inerseniz, insanların davranışlarına bakarsanız, tahlil ederseniz, bunu görürsünüz. Mesela, adam mirasa konacağım diye babasını öldürüyor. tahlil ederseniz, bunu görürsünüz. Mesela, adam mirasa konacağım diye babasını öldürüyor.

Neden? Neden?

Veyahut soyuyor soğana çeviriyor, sağ tarafı kandırıyor, solu aldatıyor.Veyahut soyuyor soğana çeviriyor, sağ tarafı kandırıyor, solu aldatıyor. Yapılan suçlar, hatalar veya çeşitli kavgalar gürültüler veya insanın huzursuzluğu, sinirliliği;Yapılan suçlar, hatalar veya çeşitli kavgalar gürültüler veya insanın huzursuzluğu, sinirliliği; hep rıza duygusu yok da ondan.hep rıza duygusu yok da ondan. Allah'ın rıza makamına ulaşsa o zaman tam rahat edecek, âsûde olacak. Allah'ın rıza makamına ulaşsa o zaman tam rahat edecek, âsûde olacak.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân:Ve bihî kâle Ebû Süleymân: İzâ sekene'l-havfu el-kalbe ahreka'ş-şehevâti ve tarade'l-gaflete mine'l-kalbi. İzâ sekene'l-havfu el-kalbe ahreka'ş-şehevâti ve tarade'l-gaflete mine'l-kalbi.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet zinciri ile Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretleri buyurdu ki.Ve bihî kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet zinciri ile Ebû Süleyman ed-Dârânî hazretleri buyurdu ki. " İzâ sekene'l-havfu el-kalbe ahreka'ş-şehevâti ve tarade'l-gaflete mine'l-kalbi." İzâ sekene'l-havfu el-kalbe ahreka'ş-şehevâti ve tarade'l-gaflete mine'l-kalbi. "Havfullah, Allah'tan korkmak, insanın gönlüne bir kere oturup yerleşti mi, "Havfullah, Allah'tan korkmak, insanın gönlüne bir kere oturup yerleşti mi, nefsin şehevâtını yakar, kül eder, yok eder ve gönülden gafleti kovar." nefsin şehevâtını yakar, kül eder, yok eder ve gönülden gafleti kovar."

Allah'tan korkanın kalbinde gaflet kalmaz, uyanıklık meydana gelir.Allah'tan korkanın kalbinde gaflet kalmaz, uyanıklık meydana gelir. Gönlü uyanık, pırıl pırıl olur, gafillik kalmaz. Gönlü uyanık, pırıl pırıl olur, gafillik kalmaz.

Allah korkusu; o da çok nadir bulunan bir madde haline geldi.Allah korkusu; o da çok nadir bulunan bir madde haline geldi. Hiçbir yerde satılmıyor, alınmıyor, mevcudu yok. Kimde göreceksin, kimde bulacaksın?Hiçbir yerde satılmıyor, alınmıyor, mevcudu yok. Kimde göreceksin, kimde bulacaksın? Etrafında Allah'tan korkan kaç tane insan var? "İşte şu Allah'tan korkuyor, bak hareketine; Etrafında Allah'tan korkan kaç tane insan var? "İşte şu Allah'tan korkuyor, bak hareketine; haram yemiyor, bak nasıl hakka hukuka riayet ediyor." Kaç tane böyle insan davranışı gösterebilirsin? haram yemiyor, bak nasıl hakka hukuka riayet ediyor." Kaç tane böyle insan davranışı gösterebilirsin?

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in sadaun ve sadau nûri'l-kalbi şibau'l-batni.Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in sadaun ve sadau nûri'l-kalbi şibau'l-batni. "Her şeyin bir pası vardır ve kalbin nurunun pası da, karnın tokluğudur." "Her şeyin bir pası vardır ve kalbin nurunun pası da, karnın tokluğudur."

Bu çok söylenen bir şeydir. İnsanın karnı doydu mu, nefsi kuvvetlenir, bu sefer şehevâtın,Bu çok söylenen bir şeydir. İnsanın karnı doydu mu, nefsi kuvvetlenir, bu sefer şehevâtın, keyfiyâtın, eğlencenin peşinde koşmaya başlar. keyfiyâtın, eğlencenin peşinde koşmaya başlar. Karnı boşaldı mı, oruçlu, aç oldu mu,Karnı boşaldı mı, oruçlu, aç oldu mu, o zaman kalbinin nuru artar. Mide dolduğu zaman kalbin aynası paslanıyor. o zaman kalbinin nuru artar. Mide dolduğu zaman kalbin aynası paslanıyor.

Bu "ayna" ile "pas" kelimesini kullanmalarının sebebi de şudur.Bu "ayna" ile "pas" kelimesini kullanmalarının sebebi de şudur. Eskiden aynalar camdan yapılmıyordu, gümüş gibi bir şeyden yapılıyordu.Eskiden aynalar camdan yapılmıyordu, gümüş gibi bir şeyden yapılıyordu. Düz bir metal, iyice üstü cilalandığında, insan baktığı zaman görüyordu. Düz bir metal, iyice üstü cilalandığında, insan baktığı zaman görüyordu. Nikelajda insan kendisini görür ya, eskiden ayna öyleydi.Nikelajda insan kendisini görür ya, eskiden ayna öyleydi. Sonradan insanlar camın arkasına bir şey koyup da, bizim bildiğimiz aynayı yapmayı öğrendi. Sonradan insanlar camın arkasına bir şey koyup da, bizim bildiğimiz aynayı yapmayı öğrendi. Bu parlak metal hemen okside oluyor, paslanıyor. O paslandığı zaman görüntüler görünmüyor. Bu parlak metal hemen okside oluyor, paslanıyor. O paslandığı zaman görüntüler görünmüyor. İnsanın kalbi de ayna gibidir. İnsanın kalbi de ayna gibidir. O zikrullahla, ölüm korkusuyla silindiği zaman, mânevî hakikatler orada görünür.O zikrullahla, ölüm korkusuyla silindiği zaman, mânevî hakikatler orada görünür. Paslandığı zaman, hiçbir şey görünmez, hiçbir görüntü olmaz. Paslandığı zaman, hiçbir şey görünmez, hiçbir görüntü olmaz.

"Her şeyin pası vardır, gönül nurunun pası da karnın doymasıdır." diyor. "Her şeyin pası vardır, gönül nurunun pası da karnın doymasıdır." diyor.

Demek istiyor ki; insan tok olduğu zaman gönlü, mânevî duyguları söner,Demek istiyor ki; insan tok olduğu zaman gönlü, mânevî duyguları söner, iyi çalışmaz paslı bir ayna gibi olur; güzel şeyler göstermez, görünmez, istifade olmaz. iyi çalışmaz paslı bir ayna gibi olur; güzel şeyler göstermez, görünmez, istifade olmaz. Onun için çok doymaktan, mideyi tıka basa çok doldurmaktan kaçınmak lazım, ölçülü yemek lazım. Onun için çok doymaktan, mideyi tıka basa çok doldurmaktan kaçınmak lazım, ölçülü yemek lazım. Bazı kereler de, sünnet-i seniyyeye uygun zamanlarda oruç tutmak lazım. Bazı kereler de, sünnet-i seniyyeye uygun zamanlarda oruç tutmak lazım.

Diyorlar ki; "Falan adam bir oturuşta bir kuzuyu, bir mandayı yermiş." Böyle laflar duyuyoruz.Diyorlar ki; "Falan adam bir oturuşta bir kuzuyu, bir mandayı yermiş." Böyle laflar duyuyoruz. Bir manda yemese bile, "Elhamdülillah bir tencere yemeği sıyırdım, Bir manda yemese bile, "Elhamdülillah bir tencere yemeği sıyırdım, arkasından şunu yedim, bunu yedim." diye övünenler var. arkasından şunu yedim, bunu yedim." diye övünenler var. Ne olacak yani? Bunu yediği zaman artık insanın kulaklarından ateş fışkırmaya başlar,Ne olacak yani? Bunu yediği zaman artık insanın kulaklarından ateş fışkırmaya başlar, nereye çatacağını bilemez. nereye çatacağını bilemez. İlle bir divanelik, bir şey yapacak. Öyle olmaması lazım geliyor. İlle bir divanelik, bir şey yapacak. Öyle olmaması lazım geliyor.

Bir doktora sormuşlar ki; Bir doktora sormuşlar ki;

"İnsan ne kadar yemeli?" "İnsan ne kadar yemeli?"

Demiş ki; Demiş ki;

"Bir günde 200 dirhem yemek yeter." "Bir günde 200 dirhem yemek yeter."

400 dirhem bir okka eder, "Yarım okka yiyecek yeter." diyor bir günde. 400 dirhem bir okka eder, "Yarım okka yiyecek yeter." diyor bir günde.

"Aa! Bu kadar neye yarar?" demiş, o bile şaşırmış. O zaman da demek çok yemek vardı bizdeki gibi. "Aa! Bu kadar neye yarar?" demiş, o bile şaşırmış. O zaman da demek çok yemek vardı bizdeki gibi.

Demiş ki, Arapça olarak; Demiş ki, Arapça olarak;

Hâze'l-miktâru yahmiluke. "O kadar yemek seni taşır." Hâze'l-miktâru yahmiluke. "O kadar yemek seni taşır."

Ve mâ zidte aleyhi fe-ente hâmiluhû. "Daha fazla yersen, bu sefer sen onu taşırsın." Ve mâ zidte aleyhi fe-ente hâmiluhû. "Daha fazla yersen, bu sefer sen onu taşırsın."

Şişmanlık olur, et olur, kilo olur. Şişmanlık olur, et olur, kilo olur.

Bir adam normal olarak, boyuna posuna göre 65 kilo olması lazım. Bir adam normal olarak, boyuna posuna göre 65 kilo olması lazım.

Kaç kilo geliyor? Kaç kilo geliyor?

97 kilo geliyor mesela. 97 kilo geliyor mesela.

Kaç kilo fazla? Kaç kilo fazla?

İki teneke fazla. Bir teneke bu tarafında var, bir teneke bu tarafında;İki teneke fazla. Bir teneke bu tarafında var, bir teneke bu tarafında; adam her gün her yere onlarla geziyor demek. adam her gün her yere onlarla geziyor demek.

O kalbe, vücuda, ayağa, mideye, karaciğere, her şeye yük oluyor.O kalbe, vücuda, ayağa, mideye, karaciğere, her şeye yük oluyor. Onun için ölçülü yemek, dinin önemli tavsiyelerinden birisidir.Onun için ölçülü yemek, dinin önemli tavsiyelerinden birisidir. Nefis de çok yediği zaman azgınlaşıyor; oruç tuttuğu ve az yediği zaman ölçülü kalıyor. Nefis de çok yediği zaman azgınlaşıyor; oruç tuttuğu ve az yediği zaman ölçülü kalıyor.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân. Hep aynı adamlar rivayet etmiş bu sözlerinden. Diyor ki; Ve bihî kâle Ebû Süleymân. Hep aynı adamlar rivayet etmiş bu sözlerinden. Diyor ki;

Men azhere'l-ınkıtâe ille'llâh fe-kad vecebe aleyhi hal'u mâ dûnehû min rakabetihî.Men azhere'l-ınkıtâe ille'llâh fe-kad vecebe aleyhi hal'u mâ dûnehû min rakabetihî. "Kim ben bütün mâsivallahla ilgileri kestim, Allah'a bağlandım diyorsa. "Kim ben bütün mâsivallahla ilgileri kestim, Allah'a bağlandım diyorsa. " Fe-kad vecebe aleyhi. "Onun boynuna vacib olur." Hal'u mâ dûnehû." Fe-kad vecebe aleyhi. "Onun boynuna vacib olur." Hal'u mâ dûnehû. "Allah'tan başka her şeyi çıkarmak." Min rakabetihî. "Boynundan." "Allah'tan başka her şeyi çıkarmak." Min rakabetihî. "Boynundan."

Eskiler, esas gayenin Allah'a bağlanmak olduğunuEskiler, esas gayenin Allah'a bağlanmak olduğunu ve hür olmak için dünya bağlarından kesilmek ve kurtulmak gerektiğini biliyorlardı. ve hür olmak için dünya bağlarından kesilmek ve kurtulmak gerektiğini biliyorlardı.

Allah'tan gayri, mâsivallah, ne varsa, her şeyi çıkartıp atması lazım.Allah'tan gayri, mâsivallah, ne varsa, her şeyi çıkartıp atması lazım. Yoksa "Allah'a yöneldim, Allah yoluna girdim, derviş oldum." diye iddia etmesin.Yoksa "Allah'a yöneldim, Allah yoluna girdim, derviş oldum." diye iddia etmesin. Her şeyi çıkarması lazım. Çıkartamıyorsa lafta kalır. Her şeyi çıkarması lazım. Çıkartamıyorsa lafta kalır.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet silsilesiyle Ebû Süleyman hazretleri dedi ki.Ve bihî kâle Ebû Süleymân. "Yine aynı rivayet silsilesiyle Ebû Süleyman hazretleri dedi ki. " Men kâne's-sıdku vesîletehû, kâne'r-rıdâ mine'llâhi câizetehû." Men kâne's-sıdku vesîletehû, kâne'r-rıdâ mine'llâhi câizetehû. "Kimin Allah'a ulaşma vesilesi doğruluk, sıdk u sadâkat olursa,"Kimin Allah'a ulaşma vesilesi doğruluk, sıdk u sadâkat olursa, Allah'tan da ona ikram, mükâfat ve hediye, rıza olur." Allah'tan da ona ikram, mükâfat ve hediye, rıza olur."

"Kim sıdk ile kulluk ederse, Allah'a ulaşmaktaki tutamağı, basamağı, vesilesi sıdk, dervişlik, "Kim sıdk ile kulluk ederse, Allah'a ulaşmaktaki tutamağı, basamağı, vesilesi sıdk, dervişlik, hakiki, hâlisâne hareket etmek olursa Allah tarafından razı ve hoşnut olunmak, onun mükâfatı olur." hakiki, hâlisâne hareket etmek olursa Allah tarafından razı ve hoşnut olunmak, onun mükâfatı olur." Sıdk ile kulluk edene Allah, Rıdvân-ı Ekber'ini ihsan eder. Mükâfatı da Allah'ın rızasına ermek olur. Sıdk ile kulluk edene Allah, Rıdvân-ı Ekber'ini ihsan eder. Mükâfatı da Allah'ın rızasına ermek olur.

Demek ki sıdk ile kulluk etmemiz lazım.Demek ki sıdk ile kulluk etmemiz lazım. Sıdk; doğruluk, sözde doğruluk, özde doğruluk, işte doğruluk, her şeyde dostdoğru olmak " Sıdk; doğruluk, sözde doğruluk, özde doğruluk, işte doğruluk, her şeyde dostdoğru olmak "

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in sıdkun ve sıdku'l-yakîni'l-havfu mine'llâhi teâlâ.Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Li-külli şey'in sıdkun ve sıdku'l-yakîni'l-havfu mine'llâhi teâlâ. "Her şeyin bir doğrusu, doğruluğu vardır. "Her şeyin bir doğrusu, doğruluğu vardır. Yakînin doğruluğu da, Allahu Teâlâ hazretlerinden korkmaktır." Yakînin doğruluğu da, Allahu Teâlâ hazretlerinden korkmaktır."

Sen tam inanmış bir insan mısın, yakîn sahibi misin, hiç şek yok mu kalbinde? Sen tam inanmış bir insan mısın, yakîn sahibi misin, hiç şek yok mu kalbinde?

"Yok!" "Yok!"

Tereddüt yok mu? Tereddüt yok mu?

"Yok!" "Yok!"

Tam inanmışsın, her tarafın iman dolu, tamam.Tam inanmışsın, her tarafın iman dolu, tamam. Bunun doğruluğunun alâmeti; sende Allah korkusu olması lazım. Bunun doğruluğunun alâmeti; sende Allah korkusu olması lazım.

"Yok!" "Yok!"

"Off efe gibi dolaşıyor." "Off efe gibi dolaşıyor."

O zaman sen tam şeksiz imana erişmiş olsaydın, böyle mi gezerdin ya?O zaman sen tam şeksiz imana erişmiş olsaydın, böyle mi gezerdin ya? Uykun kaçardı, korkundan ödün patlardı. Uykun kaçardı, korkundan ödün patlardı.

Neden ödün patlardı? Neden ödün patlardı?

Cehenneme düşmekten, cenneti kaçırmaktan, Allah bana itap ederse, azap ederse,Cehenneme düşmekten, cenneti kaçırmaktan, Allah bana itap ederse, azap ederse, kahrolurum, ne olurum diye ödün patlardı. kahrolurum, ne olurum diye ödün patlardı. Allah'ı biliyorsun, madem inanıyorsun; Allah'ın kahrından korkman lazım. Allah'ı biliyorsun, madem inanıyorsun; Allah'ın kahrından korkman lazım.

"Yakînin, doğru olduğunun, gerçek olduğunun alâmeti; insanın havfullaha sahip olmasıdır. "Yakînin, doğru olduğunun, gerçek olduğunun alâmeti; insanın havfullaha sahip olmasıdır. Allah'tan korkan, mahâfetullaha sahip olan bir insan olması lazımdır." dedi. Allah'tan korkan, mahâfetullaha sahip olan bir insan olması lazımdır." dedi.

Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Lev enne mahzûnen bekâ fî ümmetin le-rahime'llâhu tilke'l-ümmete. Ve bihî kâle Ebû Süleymân: Lev enne mahzûnen bekâ fî ümmetin le-rahime'llâhu tilke'l-ümmete.

Allahu Ekber! Bu söz ile bitiyor, Ebû Süleyman hazretlerinin sözleri. Dedi ki burada; Allahu Ekber! Bu söz ile bitiyor, Ebû Süleyman hazretlerinin sözleri. Dedi ki burada;

Lev enne mahzûnen bekâ fî ümmetin.Lev enne mahzûnen bekâ fî ümmetin. "Eğer başına birtakım hüzünlü, mahzun olaylar gelmişse, üzgün olan bir insan bir topluluk için ağlarsa, "Eğer başına birtakım hüzünlü, mahzun olaylar gelmişse, üzgün olan bir insan bir topluluk için ağlarsa, Allah muhakkak ki kendisi için ağlanan o ümmete rahmeder." Allah muhakkak ki kendisi için ağlanan o ümmete rahmeder."

O zaman bu bize bir ilaç! O zaman bu bize bir ilaç!

Başbağlar olayı için bir ilaç. Başbağlar olayı için bir ilaç.

Mahzun oluyor muyuz, ağlıyor muyuz seccademize çekilip geceleyin?Mahzun oluyor muyuz, ağlıyor muyuz seccademize çekilip geceleyin? "Yâ Rabbi! Nedir bu kardeşlerimizin çektiği? Nedir bu kardeşlerimize edilen zulüm?" "Yâ Rabbi! Nedir bu kardeşlerimizin çektiği? Nedir bu kardeşlerimize edilen zulüm?" diye mahzun olup ağlıyor musun? diye mahzun olup ağlıyor musun?

Ağlıyorsun. Ağlıyorsun.

Allah mahzun, mazlum insanı seviyor; zalimi sevmiyor. Allah mahzun, mazlum insanı seviyor; zalimi sevmiyor.

Şimdi öldürülenler mi kazandı, öldüren mi kazandı? Şimdi öldürülenler mi kazandı, öldüren mi kazandı?

Öldürülenler kazandı, mazlum olarak cennete gittiler.Öldürülenler kazandı, mazlum olarak cennete gittiler. Bir tanesi bizim kardeşimiz, sekiz tanesi hac arkadaşımız, hepsi cennetlik. Bir tanesi bizim kardeşimiz, sekiz tanesi hac arkadaşımız, hepsi cennetlik. Öldürenler ağlasın, dertlerine yansın! Öldürenler şimdi mahvoldular,Öldürenler ağlasın, dertlerine yansın! Öldürenler şimdi mahvoldular, onları kim kurtaracak Allah'ın kahrından, azabından? Mümkün değil!onları kim kurtaracak Allah'ın kahrından, azabından? Mümkün değil! Dünya da âhiret de gitti. Onlar ağlasınlar, onlar mahvoldu. Mahvolan ölenler değil, öldürenler! Dünya da âhiret de gitti. Onlar ağlasınlar, onlar mahvoldu. Mahvolan ölenler değil, öldürenler! Ama aklı başında bir insanın bunu ibret gözüyle görmesi lazım. Ama aklı başında bir insanın bunu ibret gözüyle görmesi lazım.

Ama biz de etrafta olan kardeşleri olarak, onlara bağlı, yakın insanlar olarak bir ızdırap,Ama biz de etrafta olan kardeşleri olarak, onlara bağlı, yakın insanlar olarak bir ızdırap, bir hüzün, mahzunluk içindeyiz. bir hüzün, mahzunluk içindeyiz. Allah mahzun gönüllerin yanındadır. Allah mahzun gönüllerin yanındadır. Bir mahzun gönüllü ağlasa Allah ona acır, onun yüzünden bir ümmete rahmeder. Bir mahzun gönüllü ağlasa Allah ona acır, onun yüzünden bir ümmete rahmeder.

Onun için Ümmet-i Muhammed'in dertlerine ağlayalım.Onun için Ümmet-i Muhammed'in dertlerine ağlayalım. Ağlamayı zaten gözümüz unutmuşsa, o kırmızı işaret, o felaket işareti. Ağlamayı zaten gözümüz unutmuşsa, o kırmızı işaret, o felaket işareti.

"Ağlayamıyorum hocam!" "Ağlayamıyorum hocam!"

Eyvah, felaket!..Eyvah, felaket!.. Ya yediğin haram, ya işinde Allah'ın sevmediği bir durum var, bir tehlike işareti var. Ya yediğin haram, ya işinde Allah'ın sevmediği bir durum var, bir tehlike işareti var.

Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna seccadenizi yayıp, divanına durup namaz kılın,Allahu Teâlâ hazretlerinin huzuruna seccadenizi yayıp, divanına durup namaz kılın, tesbih çekin ve Ümmet-i Muhammed için acıyın, tesbih çekin ve Ümmet-i Muhammed için acıyın, ağlayın ki Allahu Teâlâ hazretleri mahzun gönüllülerin duasını mahrum etmiyor. ağlayın ki Allahu Teâlâ hazretleri mahzun gönüllülerin duasını mahrum etmiyor.

Allahu Teâlâ hazretleri, cümlemizi hak sözü duyan,Allahu Teâlâ hazretleri, cümlemizi hak sözü duyan, anlayan ve sözün en güzeline ittiba edenlerden eylesin. anlayan ve sözün en güzeline ittiba edenlerden eylesin.

Fâtihâ-ı Şerîfe mea'l-besmele-i şerîfe. Fâtihâ-ı Şerîfe mea'l-besmele-i şerîfe.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2